8
Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine. Görünen o ki, AKP Hükümeti Diyarbakır’ı hedefe koymuş durumda. Aslında bu yalnız onun değil, bir bütün olarak TC Devleti’nin program hedefidir. Ve aslında Kürdistan hedeftedir. İslami örgütler ve diğer cemaatler Diyarbakır’da çoğaldıkça çoğalıyor. Bunda, AKP’ye bölgenin yoksulluğu da yardımcı oluyor. Kürt Ulusu’nun mücadelesinde, son dönem bölgede elde edilen mevziler de onları ürkütüyor, korkutuyor. Altıboş kabadayılıkları bir yana, daha da akıllı, daha da usturuplu uygulamalarla yanaşıyorlar Kürtlere ve Kürdistan’a. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin boyutları, talepleri ve programları devleti o kadar rahatsız ediyorki, Kuzey’de bir çekim alanı oluşmaması için, bunu kırmak için şimdi de din kurumlarını, cemaatleri ve en çok da AKP iktidarını devreye koymuş durumdalar. Yani Kemalizm’in Ümmetçi kanadını.. 1925’lerde Erzurum’un ve 1938’de de Antep’in başına gelenler, şimdi Diyarbakır’ın başına örülmek isteniyor. Bir yanda yoksulluk, hastalık, açlık, öbür yan da fuhuş, hırsızlık, çeteler, uyuşturucu vb.. gibi olgularla tehdit edilen toplumsal bir keşmekeşin içine yuvarlanması için ne gerekiyorsa yapılıyor. AKP’de bunu din maskesi ile cilalıyor. Erzurum 1945’lere kadar ve Antep adının da değiştirildiği sürecini 1958’lere kadar büyük bir acı ve bunalımla sürdürdüler. Biri Şeyh Sait Hareketi ve Azadi Örgütü’nün faaliyetleri döneminde İran yolu üzerinde ve Rusya’ya yakın sayılacak bir yerdeydi. Kültürel olarak gelişkin ve olanakları olan bir şehirken, olmadık uygulamalarla, gerici ve ilkel bir şarampole yuvarlandı, karşı devrim taşlarıyla döşenen yolları, Allah’ı kimseye kaptırmayan ibadetleri ve nereden geldikleri belli olmayan ‘’dadaşlar’’ıyla anti-Kürt oldu çıktı. Kürtler şehirden dışlandı, kenar mahallelere sıkıştırıldı, şehir dışına yürüyerek oralarda kamyon yada ootobüslere binebildiler. İş yerleri kapatıldı. Yıllarca, Erzurum, kendini yeni yeni toparlıyor. 1960 ve 70’lerin zor ve kanlı mücadelelerinde bile kılı kıpırdamayan bu şehir şimdi geçmişin acılarının her yerinden döküldüğü bir tarihsel abideyi andırıyor. Çevresi, hinterlandı ile çok geniş bir alanı da etkisinde tutuyor. AKP son seçimde 6 milletvekili çıkardı ve

Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine 28.01.2008 Mümtaz Kotan

  • Upload
    maverd

  • View
    60

  • Download
    7

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Görünen o ki, AKP Hükümeti Diyarbakır’ı hedefe koymuş durumda. Aslında bu yalnız onun değil, bir bütün olarak TC Devleti’nin program hedefidir. Ve aslında Kürdistan hedeftedir. İslami örgütler ve diğer cemaatler Diyarbakır’da çoğaldıkça çoğalıyor. Bunda, AKP’ye bölgenin yoksulluğu da yardımcı oluyor. Kürt Ulusu’nun mücadelesinde, son dönem bölgede elde edilen mevziler de onları ürkütüyor, korkutuyor. Altıboş kabadayılıkları bir yana, daha da akıllı, daha da usturuplu uygulamalarla yanaşıyorlar Kürtlere ve Kürdistan’a.

Citation preview

Page 1: Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine  28.01.2008 Mümtaz Kotan

Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine.

Görünen o ki, AKP Hükümeti Diyarbakır’ı hedefe koymuş durumda. Aslında bu yalnız onun değil, bir bütün olarak TC Devleti’nin program hedefidir. Ve aslında Kürdistan hedeftedir. İslami örgütler ve diğer cemaatler Diyarbakır’da çoğaldıkça çoğalıyor. Bunda, AKP’ye bölgenin yoksulluğu da yardımcı oluyor. Kürt Ulusu’nun mücadelesinde, son dönem bölgede elde edilen mevziler de onları ürkütüyor, korkutuyor. Altıboş kabadayılıkları bir yana, daha da akıllı, daha da usturuplu uygulamalarla yanaşıyorlar Kürtlere ve Kürdistan’a.

Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin boyutları, talepleri ve programları devleti o kadar rahatsız ediyorki, Kuzey’de bir çekim alanı oluşmaması için, bunu kırmak için şimdi de din kurumlarını, cemaatleri ve en çok da AKP iktidarını devreye koymuş durumdalar. Yani Kemalizm’in Ümmetçi kanadını..

1925’lerde Erzurum’un ve 1938’de de Antep’in başına gelenler, şimdi Diyarbakır’ın başına örülmek isteniyor. Bir yanda yoksulluk, hastalık, açlık, öbür yan da fuhuş, hırsızlık, çeteler, uyuşturucu vb.. gibi olgularla tehdit edilen toplumsal bir keşmekeşin içine yuvarlanması için ne gerekiyorsa yapılıyor. AKP’de bunu din maskesi ile cilalıyor.

Erzurum 1945’lere kadar ve Antep adının da değiştirildiği sürecini 1958’lere kadar büyük bir acı ve bunalımla sürdürdüler. Biri Şeyh Sait Hareketi ve Azadi Örgütü’nün faaliyetleri döneminde İran yolu üzerinde ve Rusya’ya yakın sayılacak bir yerdeydi. Kültürel olarak gelişkin ve olanakları olan bir şehirken, olmadık uygulamalarla, gerici ve ilkel bir şarampole yuvarlandı, karşı devrim taşlarıyla döşenen yolları, Allah’ı kimseye kaptırmayan ibadetleri ve nereden geldikleri belli olmayan ‘’dadaşlar’’ıyla anti-Kürt oldu çıktı. Kürtler şehirden dışlandı, kenar mahallelere sıkıştırıldı, şehir dışına yürüyerek oralarda kamyon yada ootobüslere binebildiler. İş yerleri kapatıldı. Yıllarca, Erzurum, kendini yeni yeni toparlıyor. 1960 ve 70’lerin zor ve kanlı mücadelelerinde bile kılı kıpırdamayan bu şehir şimdi geçmişin acılarının her yerinden döküldüğü bir tarihsel abideyi andırıyor. Çevresi, hinterlandı ile çok geniş bir alanı da etkisinde tutuyor. AKP son seçimde 6 milletvekili çıkardı ve 251. 939 oy aldı. Diğer 1 milletvekilini de MHP 50.231 oyla kazandı.

Antep de, Dersim Ayaklanması’nda, Suriye sınırında ve Halep yolu üzerinde bulunuyordu. Örgütler ve kişiler açısından dışarı çıkma olanağının en kolay olduğu bir yerdi. Açık, demokrat ve en önemlisi de insancıl yardımsever yapısıyla herkesin kemdisini atmaya çalıştığı bir yerdi. Antep de Erzurum gibi , hatta ondan ileri kültürel boyutlara sahipti. Birçok kuruluşun ve çalışmanın yapıldığı bu Kürdistan kenti de olmadık yerlere yuvarlandı. O da anti-Kürt bir yapıya ulaştırıldı. Adı da değiştirildi ve bir türlü Kürdistani bir şehir görünümüne giremedi. Antep’ten MHP, 62. 625 oy aldı ve 1 milletvekili de çıkardı. CHP, 94.942 oyla 2 ve AKP ise, 328.956 oyla 7 milletvekili çıkardılar.

Şimdi sıra Diyarbakır’a mı geldi acaba? Diyarbakır da Güney Kürdistan yolu üzerinde ve birçok değerin varolduğu alan olarak hırpalandıkça hırpalanıyor. MHP’nin eli kanlı liderinin dediği gibi ‘’Biz Diyarbakır’ın da adını değiştiririz’’. Bu biraz zor ama, öyle söylüyor. Bir zamanlar Türkeş’lerin giremediği bir şehirdi Diyarbakır , şimdi MHP İl Örgütü de İlçe örgütleri de var, son 2007 seçimlerinde de Diyarbakır’dan 13. 186 oy aldı.

Diyarbakır’ın her yanı cemaat, tarikat ve onların dernekleri ile dolup taşıyor. AKP açıktan buraya yüklenmiş ve önümüzdeki yerel seçimlerde, ‘’Ben Diyarbakır belediyelerini

Page 2: Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine  28.01.2008 Mümtaz Kotan

isterim’’ diyor, başbakan. Örgütünde tartışmasız bir unsur olduğu için, emirlerini yerine getirmek amacıyla Diyarbakır’a ‘’yardım paketleri’’, paralar gidiyor. Bununla birlikte toplumsal değerlerin çürütülmeye çalışıldığı, psikolojik açık bir savaş alanına döndürüldüğü gün gibi görülüyor. Polis ve askerlerin olmadık provokasyonları almış başını gidiyor. Şimdi bu belirlemelerimizin nasıl gerçekleştiğini, bunu yapanları ve örgütleri kısaca görelim. 90’lı yıllarda Bir Hizbullah belası vardı. 80 Darbesi’nden sonra örgütlü duruyordu alanda. Bir ara bölündüler ve İlim grubu ile Menzil grubu oluştu. Birbirlerini de telef ettiler. Menzil grubu daha çok Kürt-İslam Sentezi’ni savunmaya başlamıştı. İlimciler ise, doğrudan Kontrgerillaya bağlı, devletin faaliyetleri içinde hareket ediyorlardı. Van, Erzurum, Muş, Batman ve Diyarbakır’da etkindiler ve birçok faili belli yada belli olmayan cinayetin sorumlusuydular. 1995 sonrası Hizbullah güçlerini Diyarbakır’da topladı. Hira adlı bir dergi de çıkarmaya başladılar. Bundan başka yayın ve yayınevleri de kurup, yönettiler.

MİT Müsteşarı Teoman Koman ilginç bir belirleme yapıyordu Hizbullah için;

‘’Hangi Hizbullah’tan bahsediyorsunuz? İran’daki Hizbullah’tan mı, PKK’inin baskılarına karşı kendilerini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlardan mı?’’

Bu belirleme, devletin açık desteğini alan Hizbullah’ın bölgede meşrulaşması ve siyasallaşmasıydı.

AKP bölgeden 90 milletvekili çıkarıyor, özellikle Diyarbakır’dan 10 milletvekilinin 6’sını 190.313 oyla alıyordu. Böylece, başbakanın sık sık tekrarladığı ‘’oy çokluğu’’ ile Kürt Sorunu’nun da önüne geçerek, din kardeşliği ve ümmet anlayışıyla Kürt mücadelesini terörizme ekleyerek, kendine göre çözümler üretiyordu. Oysa, yalnız Diyarbakır’da onun aldığı oydan fazla kullanılmayan, 203.130 oy vardı. Bağımsızlar (DTP) ise toplam 200.747 oy almışlardı ve 4 milletvekili çıkarmışlardı. Ama, yine de Diyarbakır’ı vurmaları, tümden almaları gerekiyordu. Orduları yıllardır baş edememişti. İtirafçılar, korucularla, vb.. bölünebildiği kadar bölünen Kürt Toplumu, şimdi ‘’Kürt Kökenli AKP’lilerle’’ de bölünüyordu. Ama, bu seferki son derece tehlikeliydi.

İşte, bu gelişmeye bağlı olarak, dini örgütlenmelerin halkı terörizmden uzaklaştırdığı propagandası yapılıyor ve buna dayanılarak da Güneydoğu’da adeta bir dini cemaatlerin işgali gerçekleşiyor. 2007 seçimleri bu çıkışı yaratmıştı, buna zemin olmuştu.

‘’Güneydoğu İmajında Medyanın Rolü’’ adlı panelde ‘’ Dicle-Fırat Diyalog Grubu’’ adına bir Diyarbakır’lı gelişmeyi şöyle yorumlamış;

‘’AKP dini konulara ağırlık veriyor, Kürt Sorunu’na duyarsız, DTP ise, tersine Kürt Sorunu’na duyarlı, ama dinimize duyarsız’’.. Durumun vahametini ve gelinen yeri görüyor musunuz?

Diyarbakır’da bu gelişmeleri doğrulayan olguların başında dernekleşmeler geliyor. Diyarbakır derneklerle dolup taşıyor.

‘’DİSAV, EHİ-DER, DİGİAD, HAKYAD, KİMSE YOKMU DERNEĞİ, MEMUR-SEN’’ gibi genel anlamda çalışan dernekler ve sendika bir yana, yalnız Sur Belediye sınırları içinde 80 ile 120 dernek faaliyet yürütüyor.

Page 3: Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine  28.01.2008 Mümtaz Kotan

‘’Toplum-Der, Şefkat-Der, Seher-Der, Gönül Köprüsü, Mustazaf-Der, Hira-Der, Sultan Şeyhmuz Derneği, İkra-Der, İhya-Der, Ay-Der, Kardeş-Der, Anadolu Gençlik Derneği, Has-Der, Hayır Kapısı, Şarkiyat-Der, İslam-Derneği, İrşat-Der, Disav, vb.. vb.. saymakla bitmiyor.

AKP’nin kendi Derneği de var, adı da ‘’Gönül Köprüsü’’.. Bunun Başkanı da, AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt -milletvekili olmadan önce- (Pardon, Kürt Kökenli AKP’li...) Velhasıl böyle yüzlerce dernek, cemaat, tarikat almış başını gidiyor.

Nasıl olsa, 70-80 yıllık Cumhuriyet döneminde hep baş sorun olmuş, entrikalarla paramparça edilen ve yenilgiden yenilgiye sürüklenen Kürt ve Kürdistan Sorunu’nun , şu son 20-25 yıllık alt-üst oluşta da arkası bırakılmamış, nihayet Ümmetçi Kemalist versiyonla yeniden bir yerlere sürüklenmeye çalışılan son durumunun merkezinde Diyarbakır duruyor. Onun diğerlerine benzetilmemesi için de, adı ‘’terörle anılmasın’’ denilerek lanse ediliyor. Çünkü, Kürt Sorunu’nun hem merkezi ve hem de büyük gücü olduğu gibi, en önemlisi de Güney Kürdistan yolu üzerinde önemli bir kültür ve direniş cephesi olmasından ötürüdür.

Mustazaf-Der adlı dernek, 2006 yılında Diyarbakır İstasyon Caddesi’nde 100 bin kişiyi toplamayı başarıyor. Siz şu çıkarmaya bakın! Bu derneğin 17 ilde de şubeleri var. Her ne kadar bu gösteri, Danimarka’da Hz. Muhammed için yapılmış bir karikatür nedeniyle tepkisel bir gösteri olsa da, Diyarbakır açısından son derece manidar bir gösteri olmuştu. Bu dernek yöneticileri ‘’Doğu ve Güneydoğu’da sadece yardım için kendilerine 20 bin kişinin başvurduğunu’’ açıklamışlardı. Ayrıca, 230 bin adet bedava kitap dağıtıldığı da söylentiler arasında. Bu derneğin Diyarbakır’da 6 tane temsilciliği bulunuyor ve bunların hepsi de yoksul mahallelerde. Hem de DTP’nin güçlü olduğu yerler bu şubelerin açıldığı mahalleler. Ayrıca, bu alana, OHAL döneminde yakılan, yıkılan yerlerin insanları göçetmiş ve yerleşmiş.. Şehitlik, İskenderpaşa, Cevatpaşa, Fatihpaşa, Muradiye ve Huzurevleri, sözünü ettiğimiz ‘’Mustazaf-Der’’in 6 temsilciliğinin bulunduğu mahalleler. Şunu da ekleyelim, yalnız Sur’da 15 ila 20 aşevi bulunuyor!

Siz şu ‘’faaliyet’’e bakınız; Kürtçe yayın yasağı var, dili yasak Kürtlerin, ana okulu yok, vb.. Kürtleri tanımıyorlar ve hala başbakan da dahil ‘’Kürt kardeşleri’’nden söz ediyor. Yada yeni icadıyla ‘’Kürt kökenli AKP’liler’’den. Ama Gülen efendinin kredisi ve ‘’hassasiyeti’’ ile EHİ-DER( Eğitim ve Halkla İlişkiler Geliştirme Derneği) (Hangi halkla ilişki geliştiriliyor ve neden belli değil!) 7’si Diyarbakır’da, diğerleri ilçelerinde de olmak üzere 17 ‘’Okuma salonu’’ açmış! Buralarda 5 bin ilk öğretim öğrencisine lise hazırlık sınavına yardım ayağına ücretsiz ders veriliyor. Buralara katılan öğrencilerin adları ve telefonları da sözde okullarından alınıyormuş..

DİGİAD (Diyarbakır Girişimci İş Adamları Derneği) ‘ın yardımları ve Fethullah Gülen Efendi’nin cemaatine yakın iş adamlarının kurmuş olduğu TUSKON (Türkiye Sanayici ve İşadamları Konfedersasyonu) üyeleri , Kimse Yokmu Derneği aracılığıyla geçtiğimiz Kurban bayramında gıda yardımı yapıyorlar. Bayram boyunca TUSKON üyeleri bölgede kalıyorlar. Diyarbakır’daki son bombalama olayından sonra da, işadamları yeniden bölgeye ellerinde ‘’gıda paketleri’’ ile gelerek, kentin yoksul mahallelerinde dolaşıyorlar.

Sanki, İş Adamları’nın Türkiye çapında bir programları yok, ne yapacaklarını bilmiyorlar, ellerine paketler alıp keyfleri isteyince yada birileri isteyince yüzlerce iş adamı Diyarbakır’a gidiyor ve dolaşıyorlar. Başka yerde bu gösteriler yok. Tam üstüne üstlük Genel Kurmay Başkanı, Türk başbakanı da, herkes de orada. Hani, 45 tane subay/astsubay taşıdığı ve bombalama olayından sonra eser kalmayan servis aracından hiç bir subay/astsubay ölüsü

Page 4: Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine  28.01.2008 Mümtaz Kotan

çıkmayan ve bölücülere, terör örgütüne ihale edilmeye çalışılmış olay var ya, aynen onun gibi, şimdi İstanbul Ergenakon operasyonu zanlıları üzerine kalıyor. Korkunç bir devlet mekanizması, anlatılması zor.

Emniyet Genel Müdürlüğü bir rapor açıklıyor; 2006 yılı kurban bayramında 5 bin aileye et yardımı yapıldığını belirtiyor. Ramazan ayında ise, 3 bin aileye giyecek, yiyecek yardımı yapılmış ve bunlarla Hizbullah yeniden toparlanarak devreye konulmuş oluyor.. AKP’nin arka arkaya çıkardığı yasalar da bu gelişmelere yardım ediyor. Velhasıl Diyarbakır, devlet erkanının , özel harekatın, MİT ve Jitem’in, Ordu ve Polis örgütünün, itirafçıların, korucuların topyekûn işgali altında. Durumu hazin. 1925’leri ve 1938’leri andırıyor. Güney Kürdistan yolu tıkanmak isteniyor, bölge direnişi karartılmak isteniyor. Kürt örgütleri, başta PKK, geniş cephe içinde durarak, TC’nin ‘’alavere- dalevereleri’’ni bozmalıdırlar. PKK eleştirisi üzerine kurulu Kürt programları olmaz. Bizim elbette iç sorunlarımız, eleştiri ve özeleştiri verilecek yanlarımız da var. Bu devletin topyekûn saldırı aşamasında, gündeme haksız eleştiriler taşınmamalı, kitleselleşen ve muhalefet olduğu açık yapılanmaların inkarı değil, kabullenilmesi gerekiyor. Ulusal politika esastır. Konuşan, yazan ve demeç verenlerin de sözlerine dikkat etmesi zorunludur. Cezaevlerinde, dağda, sürgünde binlerce insanımız ve mücadele nedeniyle perperişan olan aileler, boşaltılan, yakılıp/yıkılan Kürdistan’ın hesabı karşıdaki devletten sorulmalı, PKK’den değil. TC devleti mücadele hedefinden şu yada bu nedenle düşürülmemeli.

‘’Topluma birilerini kazandırmak’’ için ve ‘’Öğrenci Yurtlarında Özgürlük’’ ya da ‘’Türban’’ gibi sorunlarla ilgili çıkarılan yasalar, oluşturulan kamuoyu, Kürdistan Mücadelesi’nin önünü din adına, inanç özgürlüğü adına tıkamaktan başka birşey değil.Bizim geleneklerimizde, değerlerimizde olmayan şeylerin dayatılmasını kabullenmek zorunda değiliz.

Bazı genel saptamalar yapabiliriz;

*Hedef eğitim çağındaki Kürt çocuklarıdır.*Yardım paketleri tarikatlardan geliyor. Onların güçlenmesi ve taraf kazanmasına matuftur.*Yoksulluk kullanılıyor, topyekûn kalkınma yerine, muhtaç bırakma taktiği aldatıcıdır.*Gönüllüler para veriyor lafının arkasında, devleti parselleyen ve pazarlayan cemaat liderleri var.*Din, siyasal örgütlenmenin aracı olarak bizzat AKP iktidarınca kullanılıyor, cemaatler ve tarikatlar destekleniyor.*Seçilen aileler herşeye ihtiyacı olan ve dini duygular karşısında, cemaatlerce kullanılan ailelerdir.*Ümmetçi Kemalizm Kürdistan’a bilinçli sürülmüş bir anti-Kürt politikadır.*Bu akım Kürt mücadelesine hakaret ediyor, ama din kardeşlerine yardım ediyor paradoksuyla hareket ediyor. *Kadrolaşma had safhada, Polis’te, okul yönetimlerinde, vb.. cemaatlere bağlı insanlar çoğunlukta.*Memur-Sen’e üye olmayanın işi olmuyor, tayini bir yere çıkmıyor, vb..*Bazı kuruluşların salonları ve olanakları devlet faaliyetlerinin alanı olarak kullanılıyor, örneğin NİL KOLEJİ bunlardan biri.*Son dönem atanan öğretmenlerden çoğunun başı türbanlı.*HAKYAD (Yukarıda adı geçen ‘’Hanımlar’’ örgütü!)’ın kurucusu AKP MYK üyesi ve Siirt’in Tillo Nahiyesi’nden Necla Hattapoğlu.

Page 5: Diyarbakır’daki devlet çıkarması üzerine  28.01.2008 Mümtaz Kotan

*Bölgede dernek enflasyonu yanında, Kuran kursları, İmam Hatipler, Medreseler, Camiler, Mescitler, vb.. temel yatırımlar.(...)

Özetle, Diyarbakır’daki gelişmeler çok üzücü, tehlikeli ve bilinçli. Bu aynı zamanda Kürdistan’ın genelindeki uygulamaları da yansıtıyor. Kürdistan Mücadelesi’nin önü tıkanmak, kırılmak ve imha edilmek isteniyor. Din kardeşliği adı altındaki çalışmalar son derece tehlikeli ve devlet desteğindedir. Arkasında başta AKP Hükümeti olmak üzere, diğer kuruluşlar;Özel Harekat, İstihbarat Örgütleri, polis ve asker kadrolar var.

Diyarbakır gidiyor mu? Antep ve Erzurum gibi mi olacak? Mahalli seçimlerde Kürt Ulusu’nun Diyarbakır’da ve bütün Kürdistanda AKP başta olmak üzere, devlete iyi bir cevap vermesi gerekiyor. Başta, ulusal bir politika ile ve topyekûn dayanışma ile.. İç ilişki ve çelişkiler sorgulanmak üzere, birlikte bir duruş gösterilmesi gerekiyor.

Açıkçası, jenosit, asimilasyon ve inkarın adı yardım ve kardeşlik konulmuş. Ümmetçi Kemalizm’in diğerlerinden zerre kadar farkı yok, tersine daha tehlikeli boyutları var, bunu Kürtlerin tümü görmeli. Bu konuda gecikme kabul edilemez. Yalaka takımı ve rantçıların, dümenine bakanların ve en önemlisi de fırsatlardan yararlanıp küfür ve karalama eylemlerini dürtenlerin etraflarına bakmaları gerekiyor. KÜRDİSTAN’da şu son 20-25 yıldaki alt-üst oluşta bir şey kalmadı. Yakılan, yıkılan ve boşaltılan yüzlerce köy ve zorla göçettirilen milyonlar. Bu insanların metropollerdeki hazin öyküleri. Yatırım da yok. Yapılan tren, hava, kara yolları ve hava alanları da, hemen hepsi Nato programlarına bağlı ve hepsi askeri amaçlı. Okullar asimilasyon amaçlı ve bölgenin değerlerinin çarçur edilmesine dönüktür. Güney ve Doğu Kürdistan’a dönük politilkalar da, Ortadoğu’ya dönük Türkiye liderliğinin, Pazar ekonuomisinin ve sömürgeci tasallutun, osmanlı geleneğinin bir devamıdır. İslam Birliği ve Ortadoğu projelerinin bir gösterisinden ibarettir.

Biz, Ortadoğu toplumuyuz, dört bölge devletinde özgür ve özerk bölgelerde bağımsız statülerle yaşamak mümkün değilse, bağımsız bir devlet olma hakkımızı her zaman kullanmayı bilmeliyiz. Artık Ortadoğu’da bağımsız, özgür, kalkınmış, mutlu ve demokratik bir Kürdistan Devleti’nin bütün bölge halkları açısından da zorunluluğu tartışılamaz.Hala inkarımız üzerine ve sürece terkedilmiş haklarımız bir dönem sonra anlamsız olacaktır. Başta Kürdistan olmak üzere , Diyarbakır’ı korumak ve kollamak görevimizi unutmamalıyız.

*