4
Kültür – Sanat - Edebiyat Yıl: 2016 - 2017 Sayı: 6 1 İşte o gecenin akşamıydı. Ülkemiz geçmişteki gibi Yine imtihandaydı. Demokrasiyle sınanıyorduk Ulusça yenilmez İrademizi ortaya koyduk. Genciyle yaşlısıyla , Hep sokaklara aktık. Zalimin zulüm fermanını, Yüreğimizdeki korla yaktık. Sanki temmuz sıcağında Nisan yağmurlarıyla ıslandık. “Ömer Halis Demir”lerle Yeni bir destan yazdık. Nursena USTA VATAN AŞKI Puslu bir gecenin sabahıydı Uyandık… Elimizde avucumuzda ne varsa Gitti sandık. Sonra gördük ki; Memlekette oldukça kahraman yiğitler, Örülemez vatanımın önüne Çelikten de olsa setler. Biz ne savaşlar yaşadık, Çok düşmanlar gördük. Vatan millet hasrını Asil kanlarımızla ördük. Cumhuriyetle doğduk, Demokrasiye yürüdük. Latife KARAKAYA İKİ KARDEŞ Güneş batmak üzereydi. Sırtındaki çuval ağırlaşmıştı, karnı da iyice acıkmış olmalıydı. Küçücük bir çocuktu henüz, çuvalını bir süre taşıyabileceğimi söyledim. O, bu arada dinlenirdi, hem ben ondan büyüktüm, kuvvetliydim. Ama kesin bir tavırla beni reddetti. Siperlere vardığımızda gece yarısı olmuştu. Sırtındaki mermi çuvalını yere bıraktı. Sabah olduğunda komutan yanımıza geldi: -Siz aç mısınız? Küçük çocuk utanarak: -Hayır çok aç değiliz.Onur Erdal YAŞAR YOLCULUK Bir gün bulutların arasında arkadaşlarım Vito, Tiro ve Tirek oyun oynuyorduk. Gökyüzü güneşli iken birden hava karardı. Başladık yeryüzüne düşmeye, aşağıya doğru süzülerek iniyordum. Arkadaşlarım bana haydi Vişo görüşmek üzere dedi. Bir çocuğun üzerine düştüm. Saçlarında iken çocuk parka geldi. Neşeli bir şekilde oyun oynuyordu. Babası oğluna seslenerek ‘Araba ile gideceğiz oğlum, hava limanına oradan hep birlikte uçakla Tokyo’da oluruz haydi yola çıkalım’ dedi. Çocuk saçlarını kuruttu ama benim olduğum yere değmedi bile -şansıma bak- sonra uçağa bindik .Ben uçaktan çok korkuyordum. Tir tir titreyerek uyudum sonra Tokyo’ya vardık. Tokyo’da gezerken saçından kayarak yere düştüm artık onlarla birlikte değildim. Ama benim için yeni bir hayat başlıyordu. Yere düştüm ve insanlar üzerime basarak beni parçalara ayırdılar, Tokyo‘da hava güzeldi artık sıcaktan buhar oluyordum. Buhar oldum ve gökyüzüne çıkıyordum artık Tokyo’nun bir damlasıydım. Ama karnı çok açtı. Diğer askerler yesin diye aç olduğunu söylemedi. Komutan anladı ve ikisini yanına çağırıp bir askere onlara yemek vermesini söyledi. İki çocuk yemeklerini doya doya yediler. Komutan: -Siz ne zamandır yoldasınız? Küçük olan: -Üç gün oldu. Komutan: -Düşmanlar birazdan harekete geçer. Siz biraz dinlenin. Küçük olan: -Olmaz komutanım biz buraya savaşmaya geldik.Büyük çocuk: -Komutanım biz de gelelim. Siz savaşırken biz burada nasıl dinleniriz ? Çocukların bu sözleri komutanı çok duygulandırdı. Hem günlerdir yol tepiyorlardı, hem de savaşa gelmek istiyorlardı. Yine de komutan: -Olmaz çok yorgunsunuz. Siz daha sonra gelirsiniz.Çocuklar üzüldüler ama yine de komutanın sözünü dinlediler. Saat gece yarısı olmuştu. Ama hala top sesleri geliyordu. Çocukların içi hiç rahat değildi. Küçük olan: -Kalk bizde gidiyoruz. Büyük çocuk: -Hayır olmaz komutanın dediğini duymadın mı? Küçük çocuk: -Saatlerdir buradayız, yeteri kadar dinlendik.İkisi de silahlarını alıp yola koyuldular. En sonunda savaş alanına geldiler. Komutan onları görünce: -Ben size gelmeyin dememiş miydim. Küçük çocuk: -Komutanım biz yeteri kadar dinlendik, yeter! Askerlerin çoğu çok küçüktü ama buna rağmen günlerdir aç susuz savaşıyorlardı. Artık açlıklarını hissetmiyorlardı. Havalar soğumuştu. Çok fazla kar yağmıştı. Büyük olan haftalar sonra açlıktan, küçük olan ise soğuktan donarak ölmüştü. Ölümleri çok acı olmuştu. Komutan duygusuz birine benziyordu. Ama iki çocuğun başına oturdu ve gözünden iki damla yaş geldi. Komutan birkaç gün sonra baş sağlığı dilemek için köylerine gittiğinde ikisinin kardeş olduğunu öğrenince çok üzüldü. Ama annesi ağlamıyordu. Çünkü evlatlarım vatanları uğruna şehit olmuştu. Furkan KARAMIK

Kültür Sanat - Edebiyat · hepsi bu bilmecenin cevabınıaradıbiri serum dedi, biri hasta yatağı dedi…En sonunda Enes’inaklınamantıklıbir cevap geldi cevap: Sedyeydi!

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kültür Sanat - Edebiyat · hepsi bu bilmecenin cevabınıaradıbiri serum dedi, biri hasta yatağı dedi…En sonunda Enes’inaklınamantıklıbir cevap geldi cevap: Sedyeydi!

Kültür – Sanat - Edebiyat

Yıl: 2016 - 2017Sayı: 6

1

İşte o gecenin akşamıydı.

Ülkemiz geçmişteki gibi

Yine imtihandaydı.

Demokrasiyle sınanıyorduk

Ulusça yenilmez

İrademizi ortaya koyduk.

Genciyle yaşlısıyla ,

Hep sokaklara aktık.

Zalimin zulüm fermanını,

Yüreğimizdeki korla yaktık.

Sanki temmuz sıcağında

Nisan yağmurlarıyla ıslandık.

“Ömer Halis Demir”lerle

Yeni bir destan yazdık.

Nursena USTA

VATANAŞKI

Puslu bir gecenin sabahıydı

Uyandık…

Elimizde avucumuzda ne varsa

Gitti sandık.

Sonra gördük ki;

Memlekette oldukça

kahraman yiğitler,

Örülemez vatanımın önüne

Çelikten de olsa setler.

Biz ne savaşlar yaşadık,

Çok düşmanlar gördük.

Vatan millet hasrını

Asil kanlarımızla ördük.

Cumhuriyetle doğduk,

Demokrasiye yürüdük.

Latife KARAKAYA

İKİ KARDEŞ

Güneş batmak üzereydi. Sırtındaki çuval ağırlaşmıştı,karnı da iyice acıkmış olmalıydı. Küçücük bir çocuktuhenüz, çuvalını bir süre taşıyabileceğimi söyledim. O, buarada dinlenirdi, hem ben ondan büyüktüm, kuvvetliydim.Ama kesin bir tavırla beni reddetti.

Siperlere vardığımızda gece yarısı olmuştu. Sırtındakimermi çuvalını yere bıraktı. Sabah olduğunda komutanyanımıza geldi:

-Siz aç mısınız?Küçük çocuk utanarak:-Hayır çok aç değiliz.”

Onur Erdal YAŞAR

YOLCULUK

Bir gün bulutların arasında arkadaşlarım Vito, Tiro ve Tirek

oyun oynuyorduk. Gökyüzü güneşli iken birden hava karardı.

Başladık yeryüzüne düşmeye, aşağıya doğru süzülerek iniyordum.

Arkadaşlarım bana haydi Vişo görüşmek üzere dedi. Bir çocuğun

üzerine düştüm. Saçlarında iken çocuk parka geldi. Neşeli bir

şekilde oyun oynuyordu. Babası oğluna seslenerek ‘Araba ile

gideceğiz oğlum, hava limanına oradan hep birlikte uçakla

Tokyo’da oluruz haydi yola çıkalım’ dedi. Çocuk saçlarını kuruttu

ama benim olduğum yere değmedi bile -şansıma bak- sonra uçağa

bindik .Ben uçaktan çok korkuyordum. Tir tir titreyerek uyudum

sonra Tokyo’ya vardık. Tokyo’da gezerken saçından kayarak yere

düştüm artık onlarla birlikte değildim. Ama benim için yeni bir

hayat başlıyordu. Yere düştüm ve insanlar üzerime basarak beni

parçalara ayırdılar, Tokyo‘da hava güzeldi artık sıcaktan buhar

oluyordum. Buhar oldum ve gökyüzüne çıkıyordum artık

Tokyo’nun bir damlasıydım.

Ama karnı çok açtı. Diğer askerler yesin diye aç olduğunu söylemedi.Komutan anladı ve ikisini yanına çağırıp bir askere onlara yemek

vermesini söyledi. İki çocuk yemeklerini doya doya yediler. Komutan:-Siz ne zamandır yoldasınız?Küçük olan:-Üç gün oldu.Komutan:-Düşmanlar birazdan harekete geçer. Siz biraz dinlenin.Küçük olan:-Olmaz komutanım biz buraya savaşmaya geldik.”Büyük çocuk:-Komutanım biz de gelelim. Siz savaşırken biz burada nasıl dinleniriz

?Çocukların bu sözleri komutanı çok duygulandırdı. Hem günlerdir

yol tepiyorlardı, hem de savaşa gelmek istiyorlardı. Yine de komutan:-Olmaz çok yorgunsunuz. Siz daha sonra gelirsiniz.”Çocuklar üzüldüler ama yine de komutanın sözünü dinlediler.Saat gece yarısı olmuştu. Ama hala top sesleri geliyordu. Çocukların

içi hiç rahat değildi. Küçük olan:-Kalk bizde gidiyoruz.Büyük çocuk:-Hayır olmaz komutanın dediğini duymadın mı?Küçük çocuk:-Saatlerdir buradayız, yeteri kadar dinlendik.”İkisi de silahlarını alıp yola koyuldular. En sonunda savaş alanına

geldiler. Komutan onları görünce:-Ben size gelmeyin dememiş miydim.Küçük çocuk:-Komutanım biz yeteri kadar dinlendik, yeter!Askerlerin çoğu çok küçüktü ama buna rağmen günlerdir aç susuz

savaşıyorlardı. Artık açlıklarını hissetmiyorlardı. Havalar soğumuştu.Çok fazla kar yağmıştı. Büyük olan haftalar sonra açlıktan, küçük olanise soğuktan donarak ölmüştü. Ölümleri çok acı olmuştu. Komutanduygusuz birine benziyordu. Ama iki çocuğun başına oturdu vegözünden iki damla yaş geldi. Komutan birkaç gün sonra baş sağlığıdilemek için köylerine gittiğinde ikisinin kardeş olduğunu öğrenince çoküzüldü. Ama annesi ağlamıyordu. Çünkü evlatlarım vatanları uğrunaşehit olmuştu.

Furkan KARAMIK

Page 2: Kültür Sanat - Edebiyat · hepsi bu bilmecenin cevabınıaradıbiri serum dedi, biri hasta yatağı dedi…En sonunda Enes’inaklınamantıklıbir cevap geldi cevap: Sedyeydi!

2

Osman Berat GÖKÇINAR

KÜÇÜK ENES

İstanbul’da yaşayan Enes adında siyah gözlü, siyah saçlı, biraz

esmer, güzel yüzlü, dürüst, güzel sözlü, sakin, çok iyi bir çocuk vardı.

Annesi vefat etmiş, babasıyla birlikte yaşıyordu. Babası da olmasaydı ne

yapardı acaba? Bunun için Allah’a şükür ediyordu. Çünkü dışarıda

soğukta yaşayanlarda vardı. Bunu biliyordu. Enes her gün annesinin

mezarına gidiyor ve onunla konuşup, başından geçenleri anlatıyordu.

Bir gün çok şiddetli yağmur yağdı ve annesinin yanına gidemedi.

Akşam babasına:

-Baba, bu gün annemin yanına gidemedim. Acaba annem bana kızar

mı? Diye sordu.

Babası, uzun boylu, siyah saçlı, iri gözlü sert duruşlu ama yufka

yürekli bir kişiydi. Eşi hakkında konuşmayı pek sevmezdi. Bu yüzden

garip bir sesle:

-Hiç olur mu evladım? Annen sana hiç kızar mı? Dedi.

Enes düşünmeye başladı, annesinin neden öldüğünü düşündü…

Annesi bir gün trafik kazasında ölmüştü. Babası, annesi ve Enes

Ankara’ya akrabalarının yanına gitmişlerdi. Tekrar İstanbul’a dönerken

alkollü bir araç ters şeride girmiş son hızla Eneslerin arabasına çarpmış,

bu kazada annesi kafasını cama çarpınca kafatası kırılmıştı. Enes’in kolu

kırılmış, babasına ise pek fazla bir şey olmamıştı. Annesi kaldırıldığı

hastanede hayatını kaybetmişti… Enes çok şaşırmıştı. Daha 2 gün önce

annesi ile birlikte mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşarken, şimdi üzgün ve

somurtuyordu. Böyle düşünürken zil çaldı. Gelen arkadaşı Mücahit’i.

Mücahit:

-Enes, hemen gel, bak yağmur durdu. Arkadaşlar çok garip bir şeyler

oldu diyorlar! dedi.

Mücahit çok heyecanlı birisiydi o da Enes gibi 10 yaşındaydı. Orta

boylu, uzun saçlı, mavi ve çukur gözlü, sarı saçlı, kepçe kulaklı bir

çocuktu. Enes’i çok severdi, Ense’de onu çok severdi. Bazen babasından

izin alır onların evinde yatıya kalırdı, O da Eneslerde kalırdı.

Enes durgun bir sesle:

-Acaba ne oldu yine? Hadi hayırlısı… Dedi ve birlikte arkadaşlarının

yanına gittiler.

Arkadaşları onları parkta bekliyorlardı, 3 kişilerdi; Onur, Mehmet ve

Cumali. Onur, uzun boylu, siyah gözlü, siyah saçlı, gözlüklü bir

çocuktu. Mehmet orta boylu, siyah gözlü, kısa ve siyah saçlı, iri gözlü

bir çocuktu. En çok nefret ettiği şey onunla dalga geçilmesiydi,

arkadaşları ona sürekli Memoli der dururlardı.

Cumali kısa boylu, sarışın, ela gözlü, çok güzel sözlü bir

çocuktu.

Hepsi birden Enes’e:

-Enes, mezarlıkta ne olmuş, gel birde kendin gör. dediler.

1 saat yürüdükten sonra mezarlığa vardılar. Yağmur nedeniyle

çıkan salyangozlara basmamak için ağır ağır ve zorlukla

yürüyorlardı. Mücahit tam bir salyangoza basacaktı ki Enes

hemen tuttu ve çekti ama5’i birden aşağı yuvarlandılar. Onur

sırtını mezar taşıta çarptı bu yüzden biraz beklediler ama birden

bir baktılar ki yan komşunun annesi Selma Teyze’nin mezarını

kırmışlar! Hepsi çok üzüldü bunu nasıl telafi ederiz diye

düşünürken bir de bakmışlar Enes’in annesi Aynur Teyze’nin

mezarına gelmişler. Aynur Teyze ince, uzun boylu, iyi kalpli

güzel bir insandı. Enes karşısındaki manzarayı görünce çok

üzüldü ve gözünden minik minik damlalar düşmeye başladı.

Mezarın taşı kırılmış, toprağı açılmış, çiçekleri solmuştu.

Annesini düşündükçe daha çok ağılıyordu. Arkadaşları onu teselli

etmeye çalışıyorlardı ama nafile… Enes’in susacağı yoktu. En

sonunda Cumali’nin aklına bir fikir geldi arkadaşlarına:

-Buldum! Dedi.

Onur:

-Ne buldun Cumali? diye sordu.

Cumali:

-Şimdi biz Selma Teyze’nin mezarını da kırdık ya. İkisini

birden tamir ettirelim. dedi.

Enes:

-Aslında olur iki tane mezar taşı en fazla 300TL eder. dedi.

Mehmet destek çıktı:

-Tamam, o zaman hepimiz her gün 3TL biriktirelim. dedi.

Hep birlikte her gün 3TL biriktirmeye söz verdiler. Enes’in

babası da yardım edecekti. O, 100 TL verecekti, diğerlerinin

babası da 25TL verdiler. Bizimkilere sadece 100TL kalmıştı.

Sonraki gün Enes annesinin mezarına gittiğinde birisi mezarı

kazmıştı! Enes içinden acaba bunu kim yaptı? Diye geçiriyordu.

Ama bir şey dikkatini çekti annesinden geriye hiçbir şey

kalmamıştı. Kenarda paslı bir kürek ve kazma vardı. Enes bunları

görünce etrafına bakmaya başladı. Etrafta kimse yoktu. Babasına

olanları anlatmak için eve döndü.

Afra Ceren KAVAK

GÜZELÖĞRETMENİM

Güneşe baktım seni gördüm,

Güle dokundum sen koktun.

Bana elini uzattın

Benim güzel öğretmenim.

Her şeyi sen öğretirsin,

Yanlışları düzeltirsin,

İnsanları sevdirirsin,

Benim güzel öğretmenim.

Emek verdin, çiçek açtık.

Kalbimizi sevgiyle doldurduk.

Senin sayende bilgiye doyduk,

Benim güzel öğretmenim.

Tüm zorluklarla hayatı paylaşmayı,

Doğayı sevip korumayı,

Seninle öğrendik kardeşçe yaşamayı,

Benim güzel öğretmenim.

İclal Ebrar BAYRAM

Page 3: Kültür Sanat - Edebiyat · hepsi bu bilmecenin cevabınıaradıbiri serum dedi, biri hasta yatağı dedi…En sonunda Enes’inaklınamantıklıbir cevap geldi cevap: Sedyeydi!

3

Hiranur KUŞÇU

YÜCE KİTABIM

Dilimde dua,

Elimde Kuran,

Yüce kitabım.

Rabbimin sözü,

Gözümün nuru,

Yüce kitabım.

Hakk’a tap der,

Görevini yap der,

Yüce kitabım.

Müjdeler verir,

Bizi sevindirir,

Yüce kitabım.

Seni okuyoruz,

Mutlu oluyoruz,

Yüce kitabım.

Sendedir hayat,

Ruhumu parlat,

Yüce kitabım.

Başlarda taç,

Bizlere ilaç,

Yüce kitabım.

2 haftanın sonunda 5 arkadaş 100TL’yi toplamayı başardılar ve

bu parayı verip 2 tane mezar taşı yaptırdılar. Hepsi çok güzel

duruyorlardı ama Enes’in aklında hala annesinin nereye kaybolduğu

vardı.

Derken bir telefon çaldı. Enes telefona baktı, karşıda esrarengiz,

tanımadığı bir kişi:

-Eğer Aynur’u tekrar görmek istiyorsanız hastanenin arkasına

gelin. Yoksa O ölür! Dedi ve kapattı. Babam ben çok şaşırmıştık,

acaba annem ölmemiş miydi? Babamın babasından kalma bir tüfeği

vardı. Aklıma hemen o geldi bir silah çok işimize yarayabilirdi.

Babasına hemen:

- Baba hemen dedemin tüfeğini alıp gidelim. dedi

Babası:

-Ama annen ölmüştü. Belki de bizi kandırmaya çalışıyorlardır.

dedi

Enes:

-Haklısın baba ama yinede gidip bir bakalım. dedi ve yola

çıktılar.

Hastaneye vardılar, arka tarafa gittiler. Orada bir araba vardı.

Arabanın kapısı açıktı, içine baktılar ve torpido gözünde bir evrak

vardı. Evraktaki bilgileri okuyunca şok oldular. Enes evraklardan

pek bir şey anlamamıştı. Babasına:

-Baba ben bunlardan bir şey anlamadım. Ne yazıyor?

Babası heyecanla:

-Burada annenin ölmediği yazıyor Enes. dedi.

Enes çok heyecanlandı ve babasına sarıldı. İkisi birden çok

sevindiler sonra babasının aklına bir şey geldi ve:

-Peki, bu bir aldatmaysa? Bence hemen polise haber verelim.

dedi.

Enes:

-Haklısın babacığım. dedi ve hemen babasının telefonundan

polisi arayıp haber verdiler. Polisler olay yerine gitmiş araştırma

yapıyorlardı. Bu arada Enes ve arkadaşları da oradaydı. Enes

ağaçların arasında bir şey görüp, bakmaya gitti. Orada kimse yoktu

ama bir not ve ayak izi vardı. Notta şöyle yazıyordu:

“Eğer anneni görmek istiyorsan Enes şu bilmeceyi çözmelisin:

Acil durumlarda işe yarar

Hop oturup hop kalkar

Hastalar üzerine yatarlar

Altına bakman çok işe yarar.

Acaba cevabı ne olabilir? Diye düşünmeye başladı Enes. O

sırada yanına Mücahit geldi. Enes’e:

-Enes burada ne yapıyorsun? Gel bak polisler bir iz buldu. dedi.

Polisler bir çizme izi bulmuştu bu iz büyük bir çizmeye aitti.

Enes’e bu iz tanıdık gelmişti. Acaba bunu nerede görmüş olabilirdi

ki? Sonra bunu nerede gördüğünü hatırladı! Bilmecenin yanındaki iz

de bunun aynısıydı. Bunu hemen polislere söyledi. Sonraki gün

hepsi bu bilmecenin cevabını aradı biri serum dedi, biri hasta yatağı

dedi… En sonunda Enes’in aklına mantıklı bir cevap geldi cevap:

Sedyeydi! Hepsi bu fikre katıldı ve hastanedeki bütün sedyelerin

altına baktılar. En sonunda Onur buldu ve diğer bilmeceyi okudu.

Bu bir bilmece değildi bu bir haritaydı! Haritaya göre gitmeleri

gereken yer eski, terk edilmiş bir fabrikaydı.

Oraya vardıklarında orada da bir not vardı. Notta:

“Buraya 100.000TL bırakmazsanız Aynur ölür!” Yazıyordu.

5 aile birlikte sadece 50.000TL toplamışlardı. Sonra kapı çaldı ve

gelen muhtar Ahmet Bey’di.

Ahmet Bey 50 yaşlarında, beyaz saçlı, çok tatlı bir adamdı,

çocukları çok severdi. Ahmet Bey elinde bir zarf tutuyordu. Zarfı

uzatarak:

-Al bakalım Enes, bu para sizin. dedi.

Enes çok şaşırdı. Ahmet Bey’e:

-Peki, neden bu para bizim? Dedi.

Ahmet Bey:

-Hani sizin 50.000TL paraya ihtiyacınız vardı ya. Bütün

komşular seferber olup sizin için 50.000TL para topladık. Herkes

hakkına düşeni ödedi. dedi.

Enes ne diyeceğini bilemedi kekeleyerek:

-Çok teşekkür ederiz Ahmet Amca. dedi ve Ahmet Bey’i

gönderdikten sonra sevinçle içeri girdi.

İçeridekilere:

-Parayı topladık artık annemi kurtarabiliriz! dedi ve parayı

babasına verdi.

Babası:

-Tamam, o zaman, haydi gidip annenizi kurtaralım! dedi ve

arabaya bindiler.

Oraya vardılar ve parayı verip Aynur Hanım’ı alıp götürdüler.

Polisler de yanlarında gelmişlerdi. O adamları polis alıp

hapishaneye götürdüler ve parayı tekrar aldılar. Parayı seferber

olan herkese tekrar verdiler ve evlerine gittiler. O zamandan

sonra Enes herkese her zaman, her yerde başkalarına yardım etti

ve bu böyle devam etti. Enes 30 yaşında ünlü bir doktorken bile

herkese en büyük yardımı yaptı: Hayatlarını kurtardı.

Zeynep KUZUCU

Page 4: Kültür Sanat - Edebiyat · hepsi bu bilmecenin cevabınıaradıbiri serum dedi, biri hasta yatağı dedi…En sonunda Enes’inaklınamantıklıbir cevap geldi cevap: Sedyeydi!

4

İMTİYAZ SAHİBİAyhan GÖKMEN

GENEL YAYIN YÖNETMENİSaliha GÖÇMEN

OKUL ADRES TELEFONMUAMMER KANDEMİR İMAM HATİP ORTAOKULU

İmam Hatip Cad. Çubuk /ANKARA

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜYılmaz KIRIKTAŞ

GÖRSEL DANIŞMANAslıhan DURMAZ

YAYIN KURULUAhmet KOCABAŞ

Münire EKİNCİSaliha GÖÇMEN

Gözde KAYAMelahat ERİMEZ

Gülizar ERDEM

HAYAT ÜZERİNE

(Araştırmacı-yazar-şair Prof. Dr. İbrahim Agah

Çubukçu’nun ilçemizde ikamet ettiğini öğrenince ben ve

arkadaşlarım değerli hocamızı ziyaret etmek istedik .Sağ olsun

o da bizi kırmadı, bize evini açtı. Sonucunda tatlı bir söyleşi

başladı…)

-Merhaba öncelikle bizi kabul edip vakit ayırdığınız için

teşekkür ederiz. Bize kısaca kendinizden bahsedebilir

misiniz?

-1928 doğumluyum.89 yaşındayım. Hem İlahiyat

Fakültesi’nden hem de Sorbonne Üniversitesi’nden diplomam

var. Öğretim üyeliği ve RTÜK başkanlığı yaptım. Bir kızım ve

torunum var. Oğlum 47 yaşında vefat etti. Aslen Çubukluyum,

doğum yerim Kadirli, 21 yıldır Çubuk’ta yaşıyorum.

Emekliyim.

-Mesleğinizin en sevdiğiniz tarafı nedir?

-Ben mesleğimi sevdim. Din felsefesini okuttum. Mesleğim

bana kitap sevgisi aşıladı. Çok kitap okumak için yabancı diler

öğrendim. Arapça, Fransızca, İngilizce ve Farsça bilirim.

Kuran-ı Kerim’de ilk ayet “İkra” yani “Oku” diye başlar. İnsan

çok okuyunca da çok kitap yazıyor. Yirmi dört şiir kitabı

yazdım, otuzdan fazla da bilimsel eser yazdım. Hala da kitap

okuyorum.

-Şiire olan ilginiz nasıl başladı?

-Ortaokul öğrencisiyken otuz kadar şiir yazdım. Babamın

kırk dört yaşında ölmesi beni şiire başlattı. Daha sonra lisede

dersler ağır bastı. Şiiri bıraktım. Kırk dört yaşında tekrar şiire

başladım. Kırk yıldan daha fazla zamandır şiir yazıyorum.

-En sevdiğiniz şairler kimlerdir? Neden?

-En sevdiğim şair: Arif Nihat Asya’dır. Onun” Bayrak” şiiri

bana milli duygular aşıladı. Yunus Emre’yi ,Cahit Kulebi’yi,

Orhan Veli’yi ,Yahya Kemal’i, Ahmet Haşim’i, Rıza Tevfik’i

de severim.

-Gençlere öncelikle tavsiye ettiğiniz eserler var mı?

-Gençlere çok kitap okumalarını tavsiye ederim. Kendi düzeyinize

uygun kitapları Türkçe ve Tarih dersi öğretmenlerinize sorunuz.

Özellikle Bağımsızlık Savaşı ile ilgili kitaplar okumanızı tavsiye

ederim.

-Günümüz şairlerini nasıl buluyorsunuz?

-Üzülerek söylerimki günümüzde anlamsız şiirler yazanlar vardır.

İkinci yenileri başlattığı bu akıl rüzgar gibi uçup gidiyor ama izleri

daha devam etmektedir.Birinci yeniciler yani garipçiler,halkın dili ile

yazdılar.Onlar da serbest yazmakla birlikte anlaşılır şiirler ürettiler.

-Bize biraz şiirlerinizden bahseder misiniz?

-Ben hece veznini tercih ettim . 4-5 kitapta serbest yazdığım şiirleri

okurlarıma sundum.Özellikle vezinli şiirlerde tasavvufu işledim. Bu tür

şiirlerimden oluşan” Dilek “adlı kitabımı Diyanet İşleri Başkanlığı

bastı. Şiir benim hayatımdır. Bir şiir yazdığım zaman rahatlarım. Şiir

ince,yüksek derin duyguları dile getirir ve okuyucuyu sarar. Ruhun

derinlikleri işlendiklerini heyecanları yansıtır. Toplumla iletişim

kurmamızı sağlar. Ayrıca güzel sanatlar içinde şiir ve musiki en yüksek

noktadadır. Musiki, sesli ahenktir. Şiir sözde ahenktir.Musiki duyguları

bazen belirsiz biçimde ifade eder. Açıklık katmak için güfteye ihtiyaç

vardır. Güfte de bir tür şiirden başka bir şey yokyur.

-Mesleğinizi seçerken en büyük hayaliniz neydi? Bu hayalinizi

gerçekleştirebildiniz mi?

-Mesleğimi seçerken akademik kariyer yapmak istiyordum. Ben

İlahiyat Fakültesinin ilk mezunlarındanım fakülteyi birincilikle

bitirdim.

Hocalarım benim asistan olmamı istediler. Açılan imtihanı

başardım 1955’te bilimsel çalışmalara başladım. 1958’te doktor oldum.

Fransa ve İngiltere’de tetkikler yapmak için kaldım. 1963’te Doçent,

1969dta profesör oldum. Daha sonra Radyo Televizyon Yüksek

Kurulu üyeliği Türk Tarih Başkan Vekillği, İlahiyat Fakültesi Kürsüsü

Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Senatörlüğü yaptım. 1984 yılında

TBMM beni Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna seçti. Bu kurulun bir

süre başkanlığını yaptıktan sonra emekli oldum.

-Günümüzde kitap okuma alışkanlığı ile ilgili düşünceleriniz

nelerdir?

-Zamanımızda gençler arasında internet tiryakiliği arttı. Elbette

gerektiğinde internetten gerekli bazı şeyler öğrenilir. Ama onun

tiryakisi olmak kitap okuma alışkanlığını önler. İnsan günde 1- 2 saat

tv izleyebilir. Ama zamanın önemli bir kısmını buna ayırmak çok kitap

okumak için bir engeldir.

-Kitap okuma alışkanlığı edinebilmek için sevgiyle dolu olmamız

gerekir. Sevginin çeşitli türleri vardır. Kitap sevgisinin insanın

gelişmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. İnsan kitap okudukça

kültürü artar. Dünyayı daha iyi kavrar.

-Tarih kitapları okursak atalarımızın yurt savunması için ne kadar

özverili davrandığını öğreniriz, olayları daha iyi değerlendiririz, dış

düşmanlara karşı daha uyanık oluruz, milli birlik ve beraberliği

değerini takdir ederiz.

-Bizim ülkemiz çeşitli uygarlıkların kesişme noktasıdır. Dağlarımız,

denizlerimiz, ovalarımız bize çok şey söyler. Edebiyat kitabı okursak

estetik zevklerimiz artar. Sanata yönelimimiz artar.. Elbette roman,

hikaye, anı ve deneme türünde kitaplar okumak da insana çok şey

öğretir ayrıca bütçesi uygun olanlar bir çocuk dergisine de abane

olabilirler.

-Bize vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ederiz

- Benim gibi bir ihtiyarı unutmadığınız için ben teşekkür ederim.

Gülizar ERDEM