72
" KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI " PANELİ 19 Nisan 2000

KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

" KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI "

PANELİ

19 Nisan 2000

Page 2: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Baskı Tarihi : Ağustos 2000 Baskı Adedi : 1000

ISBN 975-8027-78-6

Emir Ofset Matbaacılık Ltd. Şti. Tel : (0212) 501 08 67

Page 3: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

SUNUŞ Borsamız üyeleri ile sermaye piyasası katılımcı ve uygulamacılarının ekonomi ve sermaye piyasası ile ilgili güncel konularda daha etkin bilgilendirilebilmesi amacıyla düzenlenen İMKB Aylık Konferanslar dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin faydalanabilmesi amacıyla yayın olarak kullanıma sunulmuştur. Panel konuşmacılarının ingilizce olarak yaptıkları sunuşlar da orjinal hali ve tercümeleri ile birlikte yayın içinde yer almaktadır. Faydalı olması dileğiyle okuyucularımızın kullanımına sunarız. İSTANBUL

MENKUL KIYMETLER BORSASI EĞİTİM VE YAYIN MÜDÜRLÜĞÜ

Page 4: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

KONUŞMACILAR Osman BİRSEN Açılış Konuşması İMKB Başkanı Prof.Dr. Muhsin MENGÜTÜRK Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Abdül BAYHAN OECD Özel Sektör Finans, Bütçeleme ve Projeler Dairesi Başkanı Hüsamettin KAVİ İstanbul Sanayi Odası Başkanı Prof.Dr. Kenan MORTAN Dünya Gazetesi Dr. Esin AKBULUT İMKB Başkan Yardımcısı Martin FORST OECD Özel Sektör Finans, Bütçeleme ve Projeler Dairesi Yöneticisi Dr. Fuat ERBİL

Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı

Page 5: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI PANELİ (INTEGRATION OF SMALL AND MEDIUM SIZED

COMPANIES TO CAPITAL MARKETS) 19 NİSAN 2000

OSMAN BİRSEN (OTURUM BAŞKANI) : Çok değerli konuklar, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı olarak hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün burada, son dönemlerin üzerinde en çok konuşulan konularından birinin ele alınacağı bir paneli gerçekleştirmek üzere toplandık. Bu panelin gerçekleşmesinde TOSYÖV’ün fevkalade büyük öncülüğü oldu. Yine, her ekonomik olayın kamuya iletilmesinde her zaman öncülük rolünü üstlenen Dünya Gazetemizin de katkıları büyük oldu. Biz de İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olarak bu gibi, gerek Türkiye ekonomisinin gerek sermaye piyasamızın gelişmesinde önemli görülen her olayın enine boyuna tartışılmasına fırsat veren, zaman zaman da bunun bilimsel yönleriyle araştırılmasına imkan sağlayacak her fırsatı değerlendirdik. İşte böyle bir fırsatı bugün yine yapacağımız iki ayrı panel ile değerlendirme şansına sahip oluyoruz. Sizlerin katılımı açısından da size teşekkür borçluyuz. Gerçekten, mesai saatleri içinde gerçekleştirilen bu toplantımıza ilgi göstermeniz dolayısıyla da size teşekkürlerimi sunuyorum. İki kısımdan ibaret olarak ifade etmiştim oturumlarımızı ve panellerimizi. Birinci bölüm konuşmacıları açısından daha önce size ilettiğimiz programda ufak bir değişiklik oldu. Bu değişiklik Sayın Işın Çelebi’nin daha önceki listede yer almasına karşın, sabahleyin kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde gerçekten sizlere hitap edemeyecek derecede ağır bir grip geçirdiği bilgisini aldım ve kendisine, onun konuşmaları kadar belki renkli olmamakla birlikte, ona ayrılan sürenin belli bir bölümünü kullanmayı önerdim. Ama bir şansımız oldu.. Sayın Kavi ikinci grup panelde konuşmacıydı. Kendisinden istirham ettik. Dedik ki, birinci panel konuşmalarında yer alabilirler mi diye. Bizi kırmadılar ve birinci panele iştirak ettiler. Böylelikle, yine bir konuşmacımız eksilirken bir değerli konuşmacımız katıldı. Bu arada ben de birkaç ilave söz söyleme fırsatını bulmuş oldum. Bu birinci panel bölümünde öncelikle Sayın Muhsin Mengütürk, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanımıza, söz vereceğim. Daha sonra bir diğer değerli

Page 6: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

konuşmacımız var. Kendisi OECD Özel Sektör Finans Bütçeleme ve Projeleme Dairesi Başkanı. Paris’teki çalışmalarım sırasında tanıyıp sevdiğim saydığım, çok genç, dinamik ve başarılı bir uluslararası memur. Birçok projede kendisiyle birlikte fevkalade verimli ve başarılı şekilde çalışıyoruz. Onun da Paris’ten gelip bu konuda OECD gibi uluslararası büyük bir organizasyonun perspektifini iletmesi açısından bize yardımcı olması gerçekten teşekkürü fevkalade hakeden bir davranış oluyor. Bu bakımdan ben kendisine yine bu paneli düzenleyenler adına teşekkürlerimi sunuyorum. İkinci panelimiz açısından, hem konuşmacıları tanıtmak hem de o panele ilişkin bazı yorumları yapmak üzere Sayın Kenan Mortan, Dünya Gazetesi yazarı ve hepimizin sevip saydığı, takip ettiği bir ekonomistin yorumlarına ve açılış sözlerine bırakmak istiyorum. Eğer birinci panelde yeralan sayın konuşmacıların bir itirazları yoksa kendilerini panel düzleminde yerlerini almaya davet ediyorum. Buyrunuz efendim. Çok değerli konuklar, Şimdi açılış konuşmasından sonra panel yöneticisi olarak bazı konularda kendi görüşlerimi ifade ettikten sonra sayın panelistlere daha önce ifade ettiğim sıra içinde söz vermek ve zaman zaman da onların görüşlerine ilişkin bazı yorumlar yapmak veyahut da onlardan bazı ilave açıklayıcı bilgiler istemek suretiyle sizlerin hem konuyla ilgili bilgi almanızın sınırlarını arttırmaya, belki de birçok muhtemel sorunuzun cevabını başlangıçtan çok değerli panelistlerimizden öğrenme fırsatını bulmanızı sağlamaya çalışacağım. Şimdi, konumuz gerçekten önemli. Niye? Çünkü Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler diye baktığımız zaman hem Türkiye'de hem dünyada çok sayıda sınai, ticari işletmeyi kastediyoruz. Öyle bir hedefi görüyoruz. Nitekim, işte Türkiye'ye baktığımız zaman, imalat sanayinde bu çeşit kurumların, firmaların payı %99,5. Yani Türkiye'de bu kadar küçük ve orta ölçekli işletme var da, bu sanayide bu kadar büyük bir paya sahip de, diğer ülkelerde daha mı az diye baktığımız zaman onların da bu seviyeye yakın paya sahip olduklarını görüyoruz sayısal olarak. Nitekim, onlarda yani gelişmiş birçok ülkede yüzde 95 ila 97, 99’a kadar çıkan oranlarda sayısal bir çoğunlukları var. Böyle iken, bu büyük grubun üretimdeki paylarına bakıldığı zaman yine ciddi bir hacim gözüküyor. Mesela, yine Türkiye'de işte katma değerin %25’ini yaratan kurumları ifade ediyor. O açıdan önemli bir katkısı var. Bu hatta gelişmiş ülkelerde biraz daha bile yüksek seviyelere

Page 7: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

çıkıyor. Öte yandan, sorunları başlatan nedir diye baktığımız zaman, kaynak kullanımı açısından hep özkaynağa bağlı yapıları hemen dikkati çekiyor. Özellikle kaynak kullanımı açısından sermaye piyasası Türkiye'de maalesef son 15 senedir başlayan bir çalışma ve bugünlere hızla gelmiş olmamıza rağmen gene geç kaldığımızı bildiğimiz bir konu. Tek finansman yolu olarak, bugüne kadar kullanılan bankalar sistemi görünüyor. Bankalar sisteminden aldıkları paya bakıldığı zaman o da %3’ler seviyesinde. Bu kadar büyük bir grup sayısal olarak, üretimde gene büyük katkıları var. Fakat kaynak temini açısından bankalar sisteminde çok cüz'i bir yer alıyor. Halbuki bunların büyüme açısından herkesten daha fazla kaynağa ihtiyacı var. İşte bir kaynak sorunu karşımızda. Bu kaynağı acaba sermaye piyasasından sağlayabilir miyiz? Hemen bu sorunun ilk cevabını vermek açısından bir şey var, ne diyelim, mevcut durumdaki zafiyete işaret etmemiz lazım. Niye? Çünkü o kadar yeni bir sermaye piyasasına sahibiz ki, esas itibariyle büyük işletmeler dediğimiz büyük bir grubu henüz kavrayamamış durumdayız. Bu itibarla da, onlar netice itibariyle sermaye piyasasına kazandırılamadan veya sermaye piyasasından tam bir yarar sağlayabilecek olgunluğa erişmeden bu kadar büyük bir gruba, bu kadar çok sayıdaki kuruma nasıl ulaşacağız veyahut da bunlara ilgiyi nasıl temin edeceğiz? Çünkü nihayet sermaye piyasası gönüllü alışverişin yapıldığı bir alan, yani ancak alıcısı ve satıcısı olan durumda işleyebilecek bir müessese. Zaman zaman karıştırılıyor, yani borsanın hukuki yapısı veya fiziki yapısının kurulmuş olmasından çok, böyle bir pazar ihtiyacının ortaya çıkması lazım, yani hisse senetlerini alacak verecek kimsenin bulunması lazım, isteyenin olması lazım, üstelik de bu isteğin alıcılar açısından bakıldığı zaman efektif talep halinde, yani bir satın alma gücüyle desteklenmiş halde olması lazım. Yalnız bir istek de yetişmiyor. Bu itibarla bu şartlar var mıdır, veya bu şartlar nerede ne kadar vardır? İşte bu, çok önemli bir diğer soruyu ifade ediyor. Türkiye'de zannederim bundan önce hep üzerinde durulan konular organizasyonel veya hukuki yapının varlığını sorgulayan veya bunu sağlamak açısından bazı girişimlere öncülük veren bir anlayışı ifade ediyor. Ama bu piyasa olma özelliğinin ana bölümünü teşkil eden, alışverişi yapacak kimseler ve onların talep ve arz sebeplerini de bizim incelememiz, “bunlarla ilgili ne gibi ilave tedbirler alabiliriz?” sorusunun cevabını düşünmemiz gerekir diye ben kendi düşüncelerimi başlangıçta ifade etmek istiyorum. Bir diğer önemli konu, tabii diğer konuşmacılara hiç konuşma fırsatı vermeyeceğim anlamına gelmiyor, ama İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ile ilgili hep eleştiri konusu yapılan bir hususa da başlangıçta temas etmek

Page 8: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

suretiyle bunun çok haklı nedenlere dayanmadığını ifade etmek istiyorum. Ve gerçekten, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yani benim yönetimimle başlamış değil, taa önceden itibaren küçük ve orta ölçekli işletmelerin kendi bünyesinde yeralmasını istemiş bir kurum, bunun önemine inanmış bir kurum. Ben öncelikle buna inanan bir kimseyim. Bu itibarla bakıldığı takdirde, biz belli ölçekler içinde ve anlayış içinde bu hukuki yapı ve organizasyonel yapıyı kurmuş görünüyoruz. Fakat sistemin, yani alışveriş yapısının, talep ve arz yönündeki esnekliğini sağlayacak bir seviyeye gelmediğini görüyoruz. Bu itibarla da, çalışmaların daha çok o yönde yapılması gerektiğine ilişkin bir anlayışımız var. Nitekim, mesela bu piyasanın kullanılması açısından bakıldığı zaman, bizim Ulusal Piyasamızda işlem gören küçük ve orta ölçekli işletmelerin tarifine sığan 25 işletme olduğunu görüyoruz. Şu anda, Ulusal Piyasamızda bunlar bir şekilde işlem görüyor, yani 280 olduğuna göre, demek ki %10’a yakınının aslında bizim Ulusal Piyasada Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler denilebilecek işletmeler olarak yeraldığını kabul etmemiz lazım. Giriş şartları açısından kolaylık, zorluk çoğu zaman tartışılır; o açıdan da bakıldığı zaman, bu tür firmaların yeralmasına imkan verecek derecede esnek bir yapıya sahip olan Bölgesel Pazarlar dediğimiz pazarımız var. Gerçekten, ben bu pazarın kotasyon yani kayda alma koşullarına baktığım zaman, daha fazla yumuşatılacak bir şey yok gibi gözüküyor. Koşullar o kadar esnek ki, işte yani 2 yıldır kurulmuş olmak lazım, hatta halka açıklık oranı %25’i geçtiği takdirde 1 yıllık kuruluş bile yetiyor. Bir de kar etmesine gerek yok, geçmişe dönük olarak kara bile bakılmıyor belli bir seviyeden sonra. Netice itibariyle, bir yıllık bilançosunu ve dönem bilançosunu bir auditing yaptırmak suretiyle bu piyasada yer almak mümkün oluyor. Demek ki, aslında kurallar açısından, bizim İMKB açısından söylüyorum tabii, halka açılma itibariyle öyle çok zorlayıcı, engelleyici bir yapının kurulmadığını bilmemiz lazım ama bu konularda daha da ilerletme imkanı var mıdır diye veya varsa onu da yapmaktan alıkoymamak lazım yöneticileri. Bu konuda da, bizim esnek bir anlayışa sahip olduğumuzu da bu vesile ile ifade etmek istiyorum. Bir son hususa değinmek suretiyle konuşmacılara söz vereceğim. O da, bu teknolojinin gelişmesiyle özellikle teknolojik şirketlerin önemi. İnanıyorum ki, konuşmacılarımız bu konuda daha detaylı bilgiler sunucaklardır, bu da dünyanın gelişen endüstrilerinin başında geliyor. Günümüz teknoloji çağı, bilgi çağı olduğuna göre, buradaki hızlı gelişmeyi iyi takip etmemiz lazım. Gerçekten de, Türkiye’de de ilk filizlenmeleri görüyoruz. İnternetle ilgili birçok hem ticaret hem servis alanında ciddi gelişmeleri izliyoruz ama işte sayısal açıdan baktığımız zaman, bu gerçekten Batı ve Amerikan standartlarına göre çok gerilerde. Ümit ederiz ki, zaman içinde herşeyde

Page 9: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

her teknolojide ve her gelişmede olduğu gibi aradaki büyük farklılıkları hızlı gelişmemiz ve hızlı adaptasyon kabiliyetimiz dolayısıyla kapatır, belli bir olgunluğa ve onlarla rekabet edecek hale geliriz. İşte bütün bunları sağlamanın yolu, iyi düşünen, bilgi sahibi insanların konuya eğilmesi ve onların gösterdiği yoldan kararların oluşturulmasından geçiyor. İşte bu panelimizin aslında en büyük kazancı da bu. Nitekim, şimdi çevremde oturan sayın konuşmacılar bu konunun her yönüyle hem ülke bazında hem hukuk bazında hem teknik bazdaki tüm sorularına en iyi cevapları bulabilecek, ileriyi planlayan ve onu yaratan insanlar. Bu itibarla da, bugünün önemli bir gün olduğunun altını çizmek istiyorum ve müsadenizle hem sermaye piyasası kurulunun düzenleyicisi hem de bu düzenleme çerçevesinde yeni yapılaşmanın ana yetkili ve sorumlusu olan Sayın Profesör Mengütürk’e ilk sözü vermek suretiyle hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. PROF. DR. MUHSİN MENGÜTÜRK:Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Değerli Konuklar,

Bildiğiniz gibi yeni milenyumun hemen başında tüm dünya ülkeleri bilgi ekonomisi denilen bir küresel rekabet sistemine girmiş bulunmaktadır. Arkadan gelen ekonomilerin önde giden ekonomilere yetişebilmeleri bu sistem içinde hızlı hareket edebilmelerine bağlıdır. Aksi takdirde aradaki mesafeninin giderek daha da açılabileceği bilinmelidir. Bu duruma meydan vermemek ve yeni ekonomik sistemde rekabet edilmek için, Türkiye girişimcilerini teşvik eden bir ortam geliştirmek zorundadır.

İşte bu noktadan hareketle, girişimciliğin önemi ve buna yol açan ortam ile ülkemizde girişimciliği desteklemek üzere geliştirdiğimiz bazı uygulamalar ve projelerden bahsetmek istiyorum.

Girişimcilik Ve Girişimciliği Destekleyen Ortam

Uluslararası rekabet ortamına baktığımızda, rekabetin yükselen ve beyin gücüne dayalı sanayilerini geliştirmiş ülkelerin lehine geliştiğini görebiliriz. Ekonomilerini bu tür sanayi dallarında geliştiren ülkelerin diğer ülkeler ile arasında gelişmişlik farkını giderek artıracağı anlaşılmaktadır.

Yeni yükselen ve beyin gücüne dayalı sanayilerde iddialı olmak istiyorsak “industrial flexibility” şeklinde tabir edilen, endüstriyel esneklik diye tercüme edebileceğimiz bir özelliğe sahip olmamız gerekir. Bu esneklikten kastedilen

Page 10: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

hızla yeni şirket oluşturabilme ve bunları yeni teknolojiler kullanarak büyük şirketler haline getirebilme becerisidir.

Endüstriyel esneklik konusuna yakından bakacak olursak, yalnız Türkiye’nin değil hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinin yeni ve büyük şirket oluşturma konusunda ABD’ye göre çok başarısız olduğu açık bir şekilde görülür.

Bu hantallığın veya başarısızlığın arkasında yer alan pek çok nedenden bahsedilebilir. Ancak ben burada zamanımızın kısıtlı olmasını da dikkate alarak bunlardan sadece birkaçına değinmek istiyorum.

Herşeyden önce, pek çok girişimcide rastlanan, bilinçli olarak küçük kalma arzusuna ve bu arzunun nedenlerine değinmekte yarar görüyorum. Tüm Avrupa’da birçok girişimcinin kamu düzenlemelerinden saklanabilmek amacıyla küçük kalmayı tercih ettiği bilinmektedir. Kamu otoritelerinin radarlarında farkedilmeyecekleri ve zorlandıklarında mevzuat dışı işlemlere girebilme esnekliğini taşıyacakları için işletmelerin küçük kalmayı avantajlı bulması büyümenin önünde önemli bir engeldir.

Şirketlerin büyüme arzusunu körelten bu negatif motivasyonun yanında, yine aleythte işleyen bir mekanizmadan daha söz etmekte yarar olabilir. Büyük şirketler, sıkıntıya girmeleri durumunda genel ekonomiye olası olumsuz etkileri gözönüne alınarak, sık sık hükümetlerin özel yardımına, korumasına veya teşvikine mazhar olmaktadır. Hatta bu büyüklükte firmalar için özel kurtarma operasyonları düzenlenebilmektedir. Halbuki, büyüme çizgisindeki küçük veya orta büyüklükteki şirketler için benzer bir uygulama söz konusu değildir. Onlar daha çok kaderleriyle başbaşa bırakılmaktadır.

Bu şartlar altında mevcut büyük şirketlerin yanına yenilerin yetişmesi çok güçleşmektedir. Mevcutların yanına yeni şirketler gelmedikçe, bırakın üst sıralara yükselmeyi, gelişmişlik sıralamasında mevcut yerimizin bile korunması imkansızdır. Bu nedenle, yeni şirketlerin kurulmasını ve kurulan bu şirketlerin hızla büyümelerini sağlayacak uygun ortamın oluşturulması şarttır.

Yeni ve başarılı şirketlerin oluşmasını sağlayan endüstriyel esnekliğin en önemli unsurlarından biri, “labor market flexibility” yani işgücü piyasası esnekliğidir. Tüm şirketlerin inişli çıkışlı dönemler geçirmesi gayet doğaldır. Genel ekonomik, sektörel ve mevsimsel dalgalanmalara paralel olarak şirketlerin işgücü ihtiyacında da değişimler olacaktır. Bu değişimlere cevap vercek düzeyde bir işgücü esnekliği çok önemlidir. Büyüme dönemlerinde istenen özellikteki işgücünün hemen bulunabilmesi, "downsizing” denen küçülme dönemlerinde ise eldeki fazla işgücünün kolaylıkla başka iş

Page 11: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

alanlarına aktarılabilmesi, şirketlerin bu dalgalanmalardan fazla zarar görmemesini sağlayacaktır. Ülkemizde ve bir ölçüde diğer Avrupa ülkelerinde işgücü piyasası ABD’de olduğu gibi esnek değildir. ABD’de genellikle bir işyerinden ayrılan çalışanlar kolaylıkla başka bir iş bulabilmekte, aynı şehir veya eyalette olmasa bile bir başka eyalete taşınarak çalışmaya devam edebilmektedir. Bu esnekliğin yeni şirketlerin büyüme çizgisinde büyük bir avantaj teşkil ettiği açıktır.

Konuşmamın başından beri vurgulamaya çalıştığım gibi, başarılı ekonomilerin dikkat çeken özelliklerinin başında yeni fikirlerin ticarileştirilmesine ve piyasalardaki karşılanmayan ihtiyaçların üretilmesine yönelik yeni şirketlerin oluşturulması ve bunların büyük şirketler haline getirilebilmesi gelir. Bu bakımdan yaratıcı ve atak davranamayan ekonomiler hantal ve başarısız olmak durumundadır.

ABD bu açıdan çok ilginç bir örnektir. 25 yıl önce ABD’de en büyük 25 şirketin listesini alıp, bunu günümüzün en büyük 25 şirketi ile karşılaştırırsanız, listedeki çoğu şirketin farklı olduğunu görürsünüz. Başta işgücü piyasası olmak üzere yüksek endüstriyel esnekliği sayesinde ABD sürekli yeni şirketlerin rekabete girmesini sağlayabilmektedir. Diğer taraftan Türkiye’de, İstanbul Sanayi Odası'nın her yıl yaptığı 500 Büyük Firma çalışmasında yer alan ilk 25 firmanın yıllar içinde pek değişmemiş olması, bu açıdan ABD'den oldukça farklı olduğumuzun bir göstergesi olarak ele alınabilir.

ABD’nin dünyanın en iyi üniversitelerine ve araştırma merkezlerine sahip olmasının bu dinamik gelişimde büyük payı olduğu tartışılmaz. Örneğin, Duke Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, bu üniversite’nin katkıda bulunduğu yeni iş girişimlerinin başarıya ulaşma şansının % 90’larda olmasına rağmen, üniversite desteğini almayan aynı yöredeki girişimcilerin % 90 oranında başarısız olduğunu göstermiştir. Yani üniversitenin desteğini alan yeni girişimlerin % 90’ı başarıya ulaşırken, bu desteği almayanların sadece % 10’u hayatta kalabilmiştir. Ülkemizde de üniversite ve araştırma kuruluşlarının yeni girişimcilerle işbirliği yapması mutlaka sağlanmalıdır. Bu işbirliği sadece teknolojik bazda kalmamalı, planlama, yönetim ve pazarlama gibi alanları da kapsamalıdır. Nitekim, Duke Üniversitesi örneğinde, üniversitenin girişimcilere verdiği desteğin en çok bu alanlarda yarar sağladığı tespit edilmiştir.

Çok önemli olduğunu ve gelişimin temelinde yattığını düşündüğüm bir başka hususun daha altını çizmek istiyorum. Bilindiği gibi ülkemizin de dahil olduğu Kıta Avrupası Hukukunda yer alan iflas anlayışı, bu tecrübeyi yaşayan

Page 12: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

girişimcilerin ömür boyu yeni girişimlere atılmasına engel teşkil edebilmektedir. Girişimciliğin önemli ölçüde risk üstlenmeyi zorunlu kılması, girişimcilerin yeni atılımlarda öncü olmaları anlamına gelir. İlk girişimde yaşanan ticari bir başarısızlık, yüz kızartıcı bir eylem içermediği takdirde, girişimcinin geleceğini karartacak mertebede bir engel teşkil etmemelidir. Girişimcilerin başarısızlıklarından dersler çıkarmaları, onların gelecekte daha önemli riskler üstlenip başarılı olmalarını sağlayabilecektir. Bu başarısızlıklar, daha sonraki girişimler için başka türlü elde edilemeyecek derecede önemli dersler ve tecrübelerdir. Nitekim ABD’de uygulanan iflas kararları, girişimcilerin bırakın ömür boyu cezalandırılmalarını, tam tersine tekrar tekrar şanslarını denemelerini adeta teşvik etmektedir. Aradaki anlayış farkını iyi görmek gerekir. Lütfen düşünün, eğer size bir tek şans tanınıyorsa, yani ilk denemenizde iflas ederseniz ömür boyu bu stigmayı bu lekeyi taşıyacaksanız, böylesine bir riski üstlenme cesaretine nasıl sahip olabilirsiniz?

Yerleşmiş bir hukuk sisteminin temelinden nasıl değiştirilebileceği konusu çok tartışmalıdır. Ancak, iyiyi kötüyü, büyüğü küçüğü ayırdetmeden cezalandırmayı öngören bir hukuk yapısı, iyi niyetli girişimciyi yüreklendirecek bir sisteme dönüştürülmeden sonuç almak son derece zor görünmektedir. Bu durumda, kendilerine yeni bir deneme şansı tanınmamış girişimcilerin yok oluşlarını izleyen yeni girişimcilerin, açık denizlere yelken açmaktansa durgun sularda sandal yüzdürmeyi tercih etmeleri doğal karşılanmalıdır.

Yalnız Türkiye’de değil, Almanya ve Fransa gibi gelişmiş Avrupa ülkelerinde de benzer bir durumla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu ülkelerde de, mevcut hukuk düzeni, başarısızlığın şerefsizlik mertebesinde cezalandırılması, riskten aşırı ölçüde kaçınma ve değişime karşı direnç gibi özellikler yeni girişimlerin önünde çok büyük engeller olarak durmaktadır. Bu özelliklerin çoğu kültürel miras olarak nesillerden nesillere taşındığı için değiştirilmesi oldukça güçtür.

Bilgi ekonomisinde, gelişmekte olan ülkelerin en büyük şansı, bu yeni ekonomik sistemin temelini teşkil eden bilginin, teknoloji sayesinde, gelişmiş ülkelerin tekelinden çıkması ve tüm ülkelere daha eşit, daha demokratik olarak dağılmasıdır. Ancak, şunu unutmamalı ki bilgiyi kullanan yine insan olacağına göre, iyi eğitilmiş insanlara sahip olan ekonomilerin şansı daha yüksek olacaktır. Eğitilmiş insan unsurunun varlığı ile bilginin ve bilgiye sahip olmanın kümülatif niteliği yani, katlanarak büyümesi, atılması gereken adımlarda gecikilmesi halinde, gelişmiş ülkelerle aramızın kapatılamayacak ölçüde açılmasına yol açabilecektir.

Page 13: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

İlerlemiş ülkelerin büyük maliyetlerle geliştirdikleri yeni teknolojilerin, diğer ülkelerce bu maliyetlere katlanılmadan kopyalanması haklı bir şikayet konusudur. Özellikle bilgiye dayalı yazılım teknolojilerinde, patent, lisans ve entellektüel mülkiyet haklarını güvence altına alan hukuk sistemlerinin yerleştirilmesi son derece önemlidir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerin, kısıtlı olanaklarıyla eğittikleri insan kaynaklarının, beyin göçü adı altında bu maliyete katlanmayan gelişmiş ekonomilere katkıda bulunması, tersine bir çarpıklık ve haksızlık yaratmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin, yetişmiş insanlarına cazip gelecek rekabetçi çalışma koşullarını yaratmaktan ve bunlara sahip çıkmaktan başka çözüm yolu düşünülemez.

Tabii ki, bütün bu değerlendirmelerin son noktası olarak, entrepreneur’leri finanse edecek bir “venture capital” yani risk sermayesi sistemi geliştirilmesi konusu gündeme gelmektedir. Bugünkü toplantıda esas itibariyle tartışılacak konu da budur.

Risk Sermayesi ve Girişimciliğin Mali Olarak Desteklenmesi

Değerli konuklar, şu ana kadar söylediklerimi özetlemek gerekirse, bilgi ekonomisi olarak adlandırılan küresel rekabet içinde yer almanın önemli önkoşulları, girişimciliğin cezalandırılmayıp aksine desteklenmesi ve buna yönelik hukuki ve kültürel alt yapının oluşturulmasıdır. Bu alt yapının geliştirilmesi yanında, girişimcileri mali açıdan destekleyecek ortamın oluşturulması da gerekli koşullardan birisidir. Girişimcilerimizin yeterli mali destek bulamaması, yeni şirketlerin oluşmasını ve kurulmuş olanların büyümelerini zorlaştıracak, sonuç olarak ülkemizin uluslararası alandaki rekabet gücünü zayıflatacaktır.

Girişimciliğin finansmanı konusuna geçmeden önce ilgili bir hususu vurgulamak istiyorum. Risk sermayesi olgusunun 1980'li yıllarda, özellikle ihracata yönelik sektörlerde geliştiği gözlenmiştir. 2000’li yıllarda da konuya global açıdan yaklaşmak doğru olur. Bu açıdan baktığımızda uluslararası rekabetin temelinde ücretlerin rekabetini görürüz. Ücretlerin rekabetçi bir şekilde belirlenmesinde vergi sisteminin büyük önemi vardır. Ücretlerin doğrudan vergilendirilmesine dayalı sistemler şirketlerin gelişimini büyük ölçüde baltalar. Halbuki, ücretlerden alınan vergiler yerine Katma Değer Vergisi'ne ağırlık veren ülkeler uluslararası rekabette ücretler açısından önemli bir avantaj yakalamış olur.

Sermaye Piyasası Kurulu, girişimciliğin finansmanı amacıyla, sermaye piyasası enstrümanları, kurumsal yatırımcılar ve yeni piyasaların oluşturulması açısından çeşitli düzenlemeler yapmıştır ve yeni projeler

Page 14: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

geliştirmektedir. Girişimcilere, öncelikle menkul kıymet ihraçları açısından çeşitli imkanlar getirilmiştir. Hisse senetlerinin halka arzı, oydan yoksun hisse senedi, çeşitli para birimlerine endeksli tahviller, hisse senedi ile değiştirilebilir tahviller, varantlar finansman ihtiyacının sermaye piyasalarından sağlanmasında kullanılabilecek araçlardan bazılarıdır. Öte yandan, sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumsal yatırımcılardan, risk sermayesi yatırım ortaklıkları, yatırım fonları ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları girişimciliğin finansmanında önemli roller üstlenebilecek yapılanmalardır.

Halk Bankası ile birlikte yürütmekte olduğumuz çalışmalar bu ürünlerin ve kurumların yatırımcı riskini asgariye indirecek yöntemlerle birleştirilmesi yoluyla, yurtiçi ve yurtdışı kaynaklardan KOBİ’lere finansman sağlamayı amaçlamaktadır. Bu çalışmaların Haziran ayından itibaren tanıtımını başlatabileceğimizi ümit ediyorum.

Daha önce sözünü ettiğim girişimcilik koşulları yanında, küçük veya yeni şirketlerin sermaye temin edebileceği likit piyasaların varlığı da risk sermayesinin gelişiminde belirleyici olmuştur. ABD bu açıdan en olumlu örnektir. Piyasa yapıcılık mekanizmasına dayalı Nasdaq ile tam elektronik network’ler özellikle teknoloji bazlı şirketlerin büyük miktarlarda fon temin etmesini kolaylaştırmaktadır. 1999 yılında ABD’de risk sermayesi yatırımları bir önceki yıla göre % 160’lık bir artışla 50 milyar dolara yükselmiştir. Yaratılan bu sermayenin 2/3’ü Internet sektörüne yatırılmıştır. Yatırımcıların büyük ilgisi risk sermayesinin bu alanda yoğunlaşmasına yol açmıştır.

Avrupa’da ise risk sermayesi yatırımları bir önceki yıla göre sadece % 2 artarak 20 milyar dolar düzeyinde kalmıştır. Avrupa’daki risk sermayesi yatırımları çok çeşitli sektörlere dağılmış olup, % 15 ile tüketici ürünleri ilk sırayı almaktadır. Gerek miktar gerek kompozisyon olarak Avrupa’nın bu denli farklı olmasının bir nedeni risk sermayesine akıcılık ve likidite kazandıracak küçük firmalara yönelik piyasaların çok yeni olmasıdır. ABD’de Nasdaq 1970’li yılların başında kurulmuşken, Nasdaq’ın Avrupa’daki benzeri olarak düşünülen Easdaq daha 1996 yılı sonunda faaliyete geçmiştir.

Bilindiği gibi, Sermaye Piyasası Kurulu ülkemizde Nasdaq türü bir piyasanın yararlı olacağını düşünmekte ve kanunla da öngörüldüğü üzere bu amaca yönelik çalışmalar yürütmektedir. Mart ayı içinde SPK ile Nasdaq yönetimi arasında Washington’da yapılan görüşmelerde ortak bir proje başlatmanın çok yararlı olacağı mutabakatına varılmış ve daha geniş katılımlı bir değerlendirme toplantısı yapılması kararlaştırılmıştır. Bu toplantının 31

Page 15: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Temmuz ve 1 Ağustos tarihlerinde NewYork'da yapılmasını planlanmaktayız. Bu piyasanın bölgesel bir işbirliği şeklinde güç kazanması amacıyla, bahsettiğimiz toplantıya İMKB’ye ek olarak Kahire ve Tel Aviv borsaları gibi diğer bazı borsaların da katılmasını destekliyoruz.

Değerli konuklar ülkemizde girişimciliğin desteklenmesi, global rekabet içinde ülkemizin daha ileri düzeylerde yer alması için nitelikli insan gücünün oluşturulması, risk sermayesinin desteklenmesi, girişimcilik cesaretini gösterenlerin cezalandırılmamaları aksine önlerinin açılması gibi konuların önümüzdeki dönem uygulamalarında dikkate edilmesi gereken satır başlarından bazıları olduğunu yeteri kadar vurgulayabildiğimi sanıyorum. Bu sorunların çözümü kolay değildir. Üstelik, bunlardan sadece birkaçına çözüm bulmak yeterli olmayacaktır. Örneğin, Nasdaq tek başına sihirli bir değnek olarak algılanmamalıdır. Böyle bir piyasasının çalışmaya başlaması, diğer girişimcilik koşullarının eksik kalması durumunda hiçbir işe yaramıyacaktır.

Ayrıca, risk sermayesi isminden de çok açık olarak anlaşıldığı gibi, yeni girişimlerin finansmanı risklidir. Risk sermayesini altın yumurtlayan tavuk olarak görmek çok yanlıştır. Yüksek risk, yüksek getiri beklentisiyle üstlenilir. Ama bu beklenti her zaman gerçekleşmeyecektir. Son haftalarda ABD piyasalarında Nasdaq’ı sürükleyen teknoloji hisseleriyle başlayan ve tüm dünya piyasalarını saran büyük çöküşler, sert inişler-çıkışlar bunun şu anda gözlerimizin önünde cereyan eden en canlı örneğidir.

Konuşmamı olumsuz bir mesajla bitirmeyi hiçbir şekilde arzu etmem. Elbirliğiyle çalışılırsa en büyük güçlükler bile aşılır. Bu bakımdan TOSYÖV’ün düzenlemiş olduğu bu toplantının çok önemli bir katkısı olacağına inanıyorum. Elbirliğiyle çalışmanın ne kadar önemli olduğunu tekrarlamak adına, Warren Bennis’in “Organizing Genius” adlı kitabındaki bir sözüyle konuşmamı noktalamak istiyorum: “Hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı olamayız”.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim. OSMAN BİRSEN:Teşekkür ediyorum Sayın Mengütürk. Gerçekten, konuyu çok geniş bir perspektiften ele alarak, bir noktada, müteşebbis ruhun teşebbüs kabiliyetinin ne kadar önemli olduğuna işaret etmek suretiyle başlayıp, günün teknolojisinin hızlı gelişimiyle birleştiren konuşmanız fevkalade aydınlatıcı oldu. Bu arada müsaade ederseniz, ben ikinci konuşmacıya söz vermeden önce, biraz fıkra gibi alınacak bir anektodu size ileterek konuyu biraz daha yumuşak bir zemine oturtmayı arzu ediyorum.

Page 16: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Netice itibariyle teşebbüs ve teşebbüslerin başarısı üzerine. Amerika’da böyle çok başarılı bir kurumun yöneticisine ödül vermek ve bu arada da bir röportaj ile görüşlerini almak istemişler ve sormuşlar. Demişler ki, bu kadar başarılısınız, en başarılı kurum ve yönetici olarak seçildiniz. Bu başarının sırrı nedir? Demiş, “hemen cevap vereyim. Bu başarının sırrı doğru karar vermek.” Ama tabii bu cevap tam tatmin etmemiş. Röportaj devam etmiş. “Tamam. Bu çok güzel, doğru karar verme, fakat doğru karar vemenin arkasında yatan nedir?” “Ee,” demiş, “tecrübe”. “Şimdi, tabii, evet, bu da doğru fakat tecrübe, demiş, yani bunun arkasında ne yatıyor?” “Daha önce verilmiş yanlış kararlar, kardeşim” demiş. Şimdi, gerçekten, sayın Başkan buna gayet güzel değindi. Yani, Amerika’daki teşebbüs ruhu hep başarılı sonuçlar yaratmamıştır. İçinde gerçekten sonuçları iyi olmayan birçok girişim vardır. Ama tortu olarak kalan, ciddi bir ilerlemeyi göstermektedir ve ABD ekonomisini bütün diğer ekonomilerden daha ileri bir noktaya taşıyacak esas motor gücünü vermiş durumdadır. O itibarla, bu konunun altını çizmek gerçekten fevkalade önemlidir. Sayın Başkan, bu konuya Amerika tecrübelerinin verdiği ışıkla eğilmiş olmanızdan fevkalade memnun olduğumuzu ifade etmek isterim dinleyiciler adına. Diğer bir unsur, zannediyorum ki eğitim ve rekabetin önemi burada vurgulandı. Bu da, günümüzün fevkalade önemli konularıdır. Her ne kadar, hemen istediğimiz sonucu almak açısından bize çok kısa vadeli bir sonuç verecek gibi gözükmemekle birlikte, aslında çözmemiz gereken ana konulara işaret etmesi açısından çok önemlidir; çünkü birçok konuyu eksik bilgi, az eğitim ve anlayış nedeniyle kullanamaz durumdayız. Bu örnek, Türkiye için de halen geçerli durumdadır. Yine son gelişmeler itibariyle NASDAQ’la olan işbirliği imkanlarının araştırılması konusundaki hem kendi girişimi hem bizimle olan koordinasyonu dolayısıyla ve bunu size iletmesi dolayısıyla da kendisine teşekkür ediyorum. Şimdi müsaade ederseniz, ikinci konuşmacımız OECD çerçevesinden meseleye baksın. OECD dediğimiz zaman, böyle çok uzaktaki bir kuruluştan bahsetmiyoruz. OECD bizim de üyesi olduğumuz uluslararası bir ekonomik yönetim kuruluşu ve netice itibariyle dünya ekonomisinin % 90’ını temsil eden ve onun yönetimiyle birlikte ekonomi yönetiminin ve bütün konuların tartışıldığı çok ciddi bir platformu ifade ediyor. İşte OECD gerçi Paris’te konumlanmış ama ilgisi ve teknik kabiliyeti dolayısıyla her an bir üye ülke olarak aramızdadır. Nitekim, gerek benim OECD’deki çalışmalarım dolayısıyla, gerek zaten OECD’nin bu geniş kapsamlı anlayışı dolayısıyla,

Page 17: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

her zaman Türkiye ile ilgili çalışma içinde olmuşlardır ve bizim yanımızda olmuşlardır en zor dönemlerde bile. OECD teknik kapasitesiyle ve diğer girişimlerle her zaman Türkiye’nin yanında olmuştur. Şimdi biz, bazı daha önce talep ettiğimiz yardımları artık çok fazla önemsemiyoruz ama şu anda önemsediğimiz bir konu var. Gerçekten sanayileşme açısından ve kaynak yaratma açısından Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler itibarıyla bize nasıl yardımcı olabilirler? Şimdi işte bu konulara da eğilmek suretiyle yanımızdalar. Ben müsaade ederseniz fazla zamanınızı almadan kendisine sözü verip bu konuda neler düşünüyor OECD? Türkiye’yi nasıl bir kapsamda ele alıyorlar? O konulara değinmek üzere Sayın Abdul BAYHAN’a sözü veriyorum. Teşekkür ederim. Buyrunuz. ABDUL BAYHAN: Eğer isterseniz ben kendi konuşmamı İngilizce vereyim çünkü benim Türkçem o kadar yeterli değil, bu konuları konuşmak için. First of all, thank you very much for giving us the opportunity to be here today. Mr. Birsen is very well known to the OECD and during his time in Paris we worked together often. Since then we have been trying to get something going here in Turkey and I think Mr. Birsen is a very good example of how to work with international organisations, carefully and with little show. Both the panel and the subject are very interesting for us. My colleagues and I have just arrived from a meeting in Tel Aviv in Israel, where we spent the last two days discussing this subject. Our meeting in Tel Aviv focussed on venture capital and on small business development. Let me tell you a little of what the OECD is doing in this area. I am Head of the Private Sector Development Unit of the OECD, which deals with enterprise development, small and medium sized business development, financial sector development, capital market development and also investment promotion activities. All of these subjects are very relevant to the stock exchange. Within the OECD the topic of small business is very important for our member countries. We are extremely busy with this programme of work. First of all, within the OECD we created a forum. It is called the Forum for Entrepreneurship and Enterprise Development. The forum focuses on enterprise development in non-member countries, and on the institutions promoting business development. This area is now very important, because,

Page 18: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

as Mr. Mengütürk, already mentioned, we seem to be entering into what is sometimes called “The New Economy”. This will become an important factor for research on economic development, particularly within the OECD. The enlargement of the European Union, and the candidacy of Turkey to be a member of the European Union, has given this topic much more importance within Turkey. We believe in Turkey there are a lot of small businesses which could be developed in a short time and which could compete with small businesses within Europe. The pre-accession programme, which the European Union is conducting for possible members, is benefiting from our programme within the OECD - the programme of Entrepreneurship and Enterprise Development - as is the Stability Pact programme within Southeast Europe. Small businesses are important, partly because they will grow and move towards the stock exchange to be listed, but also because they are contributing to the national economies of the countries, creating jobs and revenue for the government. The OECD is pushing for better enterprise development policies for both member and non-member countries. There is good experience of how small businesses can be developed and how they can obtain a listing on the stock exchanges in our member countries. We have many examples, some of which Mr. Mengütürk mentioned already. Especially in Germany, Italy and in Canada, and in the USA, we can see that small businesses are playing an important role. We have in Germany the so-called Neu Markt and in France Nouveau Marché. They are mainly for small businesses and they are contributing to the national economy. I don’t want to mention too much about NASDAQ and why it is experiencing so much volatility in the last few months, but what is clear is that in the long term NASDAQ will remain very important for investors. Now let me mention the OECD relationship with the stock exchange and the OECD projects with the stock exchange here. Working with the Istanbul Stock Exchange and Mr. Birsen, we have created a project over the last year and a half year for capital market development. This project is important for the development of stock exchanges in all the transition economies. As you know the Istanbul Stock Exchange is leading the presidency of the Federation of Euro Asian stock exchanges and the OECD is working with the Istanbul Stock Exchange to develop best practices for stock exchanges in transition economies. We are working with Bulgaria, Romania, Russia, Transcaucasus and Central Asian countries, but at the same time also with Israel and also with Bangladesh. We have held

Page 19: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

working group meetings and discussed important issues. The OECD is going to come up with some guidelines by the end of the year, which we will call “best practices”, and we will work with the Istanbul Stock Exchange to implement these guidelines in these countries. We will inform these countries’ governments about the guidelines and hopefully encourage them to implement them. Another important project, which we are discussing right now with the Istanbul Stock Exchange, is a project to help small companies in Turkey. We think Turkey could use OECD member country experiences to help small and medium sized enterprises to be more competitive. This includes coming one day to the stock exchange in order to secure a listing. In this regard we are going to run this programme for three years, and to develop a model within Turkey. This model could then be used for neighboring countries. This would include not only transition economies, but also other economies in the Middle-East and North Africa. But this model remains to be finalized. We are going to focus on two categories of companies here. The first category includes those small companies that have demonstrated that they are growth companies, or have the profile of a company that has the potential to grow and expand. OECD member country experience has indicated that there is considerable scope for expanding this category by pursuing a structured program of identification, interaction and development at an early stage of the company’s life. Therefore the first part of this project is to work with relevant key policy makers such as banks, agencies etc., – in four main areas. One of the areas is to create better awareness of the characteristics of potential growth companies, and secondly improve the business environment and framework conditions for small business. We also need to undertake a company development program for those with growth potential as well as promote new equity and venture capital sources for them. The second category of companies on which we are going to focus are companies which have developed a solid business profile, probably including links with major international companies, but which are usually not organized or managed to meet the necessary disclosure or other legal requirements of stock exchanges. New mechanisms need to be devised to prepare them for gaining access to external resources without, however, subjecting them to the same disclosure requirements as quoted companies. Mechanisms to promote entrepreneurial development of this category of companies will be reviewed and adopted to the specific local needs and requirements. Hopefully this project will demonstrate a way

Page 20: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

forward and we can develop a model which has the potential to be used for other potential countries, including the economies in transition. Finally, I would like to thank once again the Istanbul Stock Exchange for co-operating with the OECD and for bringing the OECD to Turkey to focus on those two financial areas which are going to be very important in the future: Capital Market Development and Business Development Entrepreneurship. We are happy to be here today thank you very much. TERCÜMESİ ABDUL BAYHAN: İlk önce bizi buraya davet etmiş olduğunuz için teşekkür ederim. OECD Bay Birsen’i çok iyi tanır. Paris’te kendisiyle birlikte çalıştık ve Türkiye’deki çalışmalarımızı da birlikte yürütüyoruz. Bay Birsen, uluslararası kurumları Türkiye’ye davet ederek, sadece Türkiye’ye değil, tüm dünya borsalarına da yardımcı olmak üzere Istanbul Borsasıyla işbirliği gerçekleştirmelerine güzel bir örnek teşkil etmektektedir. Bu panelin konusu çok ilginç görünmektedir. Meslektaşlarım ve ben, Israil’de, Tel-Aviv kentinde, aynı konuların tartışıldığı iki günlük bir toplantıdan geliyoruz Önce OECD’nin bu alanda neler yaptığını sizlere anlatayım. Ben OECD’nin özel sektör geliştirme biriminin başkanlığını yapıyorum; iş alanlarının, KOBİ’lerin, finans sektörü ve sermaye piyasasının geliştirilmesi ve yatırımların güçlendirilmesi konuları üzerinde çalışıyoruz. Tüm bu konular Borsa ile bağlantılıdır. OECD ülkelerinde küçük işletmeler özellikle önemli olduğundan, bu alandaki çalışmalara çok ağırlık vermekteyiz. OECD dahilinde Girişimcilik ve Şirket Geliştirme Forumu adlı bir forum kurduk. Bu Forum üye ülkelerdeki iş geliştirme olanakları ve kurumları konularına odaklanmaktadır. Bay Mengütürk’ün de belirtmiş olduğu üzere yeni bir ekonomik döneme giriyoruz; ekonomik gelişmenin bu yeni dönemin en güçlü temellerinden biri olacağına inanan OECD, bu konuya özellikle eğilmektedir. Avrupa Birliğinin genişletilmesi ve Türkiye’nin adaylığa kabul edilmesi, bu konuya Türkiye’de de daha fazla önem verilmesine yol açmıştır. Türkiye’de kısa vadede geliştirebilecek olan birçok küçük işletme, Avrupa’dakilerle rekabet edebilecek seviyeye gelebilir. A.B.’nın geliştirdiği ön adaylık programı, aday ülkelerin OECD’nin Girişimcilik ve Şirket Geliştirme programından yararlanmasına imkan verecektir. Küçük

Page 21: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

işletmelerin gelişmesi Güney-doğu Avrupa’da istikrarın güçlenmesine destek verecektir. Küçük işletmelerin önemi, ilerde büyüyerek Borsa’ya girme olanaklarının ötesinde, ülkenin ulusal ekonomisine destek verme, istahdam yaratma, devlete vergi girdileri sağlama ve genel ekonomiyi kaldındırma açısından da büyüktür. OECD bu gelişime sadece üye ilkelerde değil, tüm ülkelerde destek vermektedir. Küçük işletmelerin gelişmesi ve üye ülkelerin Borsa’larına girmeleri konusunda birçok örnek mevcuttur; Bay Mengütürk bunların bazılarına değindi. Almanya, Italya, Kanada^ve A.B.D’de küçük işletmelerin ne kadar önemli bir rol oynadıklarını biliyoruz. Almanya’da Neumarkt ve Fransa’da Nouveau Marché, küçük işletme olarak ulusal ekonomiye destek veren başarılı şirketlerdir. NASDAQ ve son aylarda yaşanan dalgalanmalara değinmek istemiyorum; herhalde bu olayları gelecekte de yaşıyacağız; fakat uzun vadeli olarak bu şirketlerin yatırımcılar için önemli olmaya devam edeceğine inanıyoruz. Şimdi size OECD ile Borsa ilişkilerinden ve OECD’nin Borsalarla ilgili projelerinden söz etmek istiyorum. Istanbul Menkul Kıymetler Borsası ve Bay Birsen’le birlikle, bir buçuk yıl önce, sermaye piyasası gelişmesi adlı bir proje hazırladık. Bu proje geçiş dönemi ekonomileri yaşayan ülkelerin Borsalarının gelişmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Bildiğiniz gibi I.M.K.B, Avrasya Ülkeleri Borsaları Federasyonuna başkanlık etmektedir. Biz OECD olarak I.M.K.B. ile birlikte geçiş ekonomileri borsalarındaki uygulamaları geliştirmek için çalışıyoruz. Biz Bulgaristan, Romanya, Rusya, Kafkasya ve Orta Asaya ülkeleri ile işbirliği yapıyoruz. Ayrıca Israil ve Bangladeş ile de yakın ilişkilerimiz var. Çalışma grubu toplantılarımızda önemli konuları tartışıyoruz. OECD, bu yılın sonunda “En iyi uygulamalar” (Best Practices) konusunda bir rehber hazırlayacak ve I.M.K.B ile birlikte bu uygulamaların tüm bu ülkelerde tatbik edilmesine destek vereceğiz. Bu ülke hükümetlerini geliştirmiş olduğumuz yol gösterici kuralları uygulamanın önemi hakkında bilgilendirerek pratikte tatbik edilmelerini sağlamayı umuyoruz. I.M.K.B ile hazırladığımız diğer bir önemli projenin konusu Türkiye’deki küçük işletmelere sağlanacak olan destektir. OECD, üye ülkelerin deneyimlerden yararlanarak, Türkiye’deki KOBİ’lerin rekabet gücünü arttırma ve Borsa’ya girebilmelerini sağlama konusunda yardımcı olabilir. Bu konuyla ilgili 3 yıllık bir program hazırlıyoruz; Türkiye için oluşturacağımız bu

Page 22: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

modeli komşu ülkelerde de kullanmak mümkün olacaktır. Bu model sonuçlandırıldıktan sonra sadece geçiş ekonomisi ülkelerinde değil, Orta-Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde de uygulanabilir. Burada iki tür şirket konusuna odaklanacağız. Birinci grup, küçük olmalarına rağmen büyüme potansiyeline sahip olduğunu kanıtlamış şirketleri içermektedir. Bu gruba dahil şirketlerin, kuruluş aşamalarında uygulanan karşılıklı etkileşim ve yapısal gelişme programları sayesinde büyüme imkanlarına sahip olacağı, OECD üye ülkelerin deneyimleriyle saptanmıştır. Bu projenin ilk aşaması bankalar gibi anahtar kurumlarla 4 alanda işbirliği yapılmasını içermektedir. Büyüme potansiyeline sahip şirketlerin özelliklerinin daha iyi tanımlanıp algılanması ve küçük işletmelerin çalışme ortam ve koşullarının iyileştirilmesi gereklidir. Büyüme potansiyeline sahip şirketler için bir gelişme programının hazırlanması ve bu şirketlere özsermaye ve yeni sermaye kaynaklarının sağlanması yararlı olacaktır. Odaklanılacak ikinci grup ise, uluslararası büyük şirketlerle bağlantılı olan fakat borsaya girebilmek için gerekli organizasyon, yönetim ve yasal koşullara sahip olmayan sağlam şirketleri içermektedir. Bu şirketleri, Borsa’da kote şirketlerin kamuya açık faaliyet raporlarının sıkı kurallarına uymaya zorlamadan, dış kaynaklara ulaşmalarına imkan sağlamak amacıyla, yeni mekanizmalar düzenlemek gereklidir. Bu grupta yer alan şirketlerin gelişmesine destek veren mekanizmalar gözden geçirilecek ve yerel ihtiyaç ve koşullara uygun şekilde düzenlenecetir. Bu projenin başalı olacağını ve ilerde geçiş ekonomisi yaşayan ülkelerde kullanabilecek bir model teşkil edeceğini umuyoruz. Bu bağlamda IMKB’ye, OECD ile işbirliği yaptıkları ve OECD’yi Türkiye’ye davet ederek gelecekte büyük önem kazanacak iki konuyu tartışma fırsatını verdikleri için teşekkür etmek istiyorum. Bu konular Sermaye Piyasasını Geliştirme ve İş Alanında Girişimcilik konularıdır. Türkiye’de bulunmaktan mutluluk duyuyor ve sizlere tekrar teşekkür ediyoruz. OSMAN BİRSEN:Teşekkür ediyorum Sayın Abdul BAYHAN Gerçekten, konuşmacımız ortak projelerimize değinmek suretiyle bunun önemine inandığını, bunun ilerde de daha ne kadar önem kazanacağının altını çizmek suretiyle hem çok iyi bir yolda gittiğimize işaret etti, hem de buradaki projenin ana amaçlarıyla bugünkü konuşmamızın ihtiyaçları arasındaki paralelliği de bize gösterdi. Gerçekten, bunu çok kısaca hatırlamak gerekirse, 40 bin, 50 bin işletmenin bulunduğu bir grupta bütün bunların bir anda sermaye piyasasından yararlanması konusunda imkan ve

Page 23: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

zaman açısından zorluklar olduğu dikkate alınırsa buradaki seçimi nasıl yapmamız lazım? Böyle bir seçim açısından hangi kritelerin geçerli olması lazım? Bu bir model meselesidir netice itibariyle ve bu model açısından da bir noktada daha önce bunda başarı gösterenlerin modellerini bilmek ve o modellerin, yani eski yanlış kararların veya doğru kararların, ki biz bunların tümüne tecrübe diyoruz, tecrübelerinden yararlanmak zorundayız. İşte OECD bunun için burada. Bu projede, tüm başarılı ülkelerin bu işi yaparken hangi tekniklerden yararlandıkları konusundaki ekspertizi bize sağlayabilecekler. Ama bu ekspertiz sihirli formül gibi hop diye size uygulanabilir olmaz , çünkü her ülkenin kendi şartları vardır. Bu şartlara uyan bir modeli yaratma fırsatı verecek ki, bu model bize çok benzeyen ama bizden daha geriden gelmekte olan birçok Avrupa, Avrasya ülkesinde geçerli bir model olacak ve işte hani nasıl Japon Modeli diyoruz birçok konuda; eğer istediğimiz sonuçlar elde edilebilirse küçük ve orta ölçekli işletmelerde bir Türk Modeliyle yaklaşım ve onun sermaye piyasasından yararlanma şartlarını hızlandıracak, onu sağlayacak bir modeli de yaratma fırsatı olacak inşallah. Bu bakımdan bu konuya fevkalade önem verdiğimizin altını çizmek istiyorum. Gerçekten de, her ülke, her ekonomi, globalleşme içinde belli ekonomik entegrasyon ve bu global şartların tümünü dikkate alan bir ekonomik hareketlilik içinde olmak zorunda. Zamanımızın şartları bu. Yani, eskiden olduğu gibi kurulmuş ekonomiler ve dünyadan soyutlanarak başarılı olma formülleri artık geçerli değil. Böyle olduğuna göre, artık biz de hem Avrupa Birliği ile, hem de çevremizle olan ilişkilerimiz dolayısıyla bu global şartları dikkate alan bir anlayış içinde olmalıyız. Bunun getirdiği zorunlu gibi gözüken işbirliğini gönüllü olarak yapmak zorundayız. Nitekim, işte bu işbirlikleri de başlamıştır. Biz İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olarak gerek Balkanlarda, gerek Avrasya bölgesindeki ilişkilerimizi fevkalade hızlı bir şekilde geliştiriyoruz. Diğer büyük gelişmiş olan piyasalarla olan ilişkileri de unutmuş değiliz; işte Sermaye Piyasası Kurulu Başkanımızın da ifade ettiği gibi, NASDAQ var, ben geçen hafta New York Stock Exchange’de bulundum, Londra’yla yakın bağlantılarımız var ve işte Almanya ile olan ilişkilerimizde, hem büyüklerle, yarın öbür gün onların liginde yer alabilecek bir güç olarak, ama yine köklerimizi unutmadan Avrupa, Balkanlar ve Avrasya’da da işbirliğini geliştirerek hep birlikte büyümek suretiyle globalleşmenin gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz. Şimdi bütün bunlara çalışıyoruz da, bunun ana motoru nedir diye baktığımız zaman, bunun ana motoru müteşebbisler, sanayiciler, yani bir şeyi

Page 24: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

üretenlerdir. Bunlar olmadığı takdirde, bütün kararlar, istekler, politikaların bir manası olmuyor. İşte şimdi aramızda bu motoru temsil eden bir sayın konuşmacımız var. İstanbul Sanayi Odası Başkanı, Sayın Hüsamettin Kavi. Kendisi sanayiye çok büyük katkıları bulunan, üretim faaliyetinin yanısıra diğer sanayicileri organize edip uluslararası platformlarda onları temsil eden çok sevdiğimiz, saydığımız bir şahsiyet. Gerçekten, küçük ve orta ölçekli işletmelerin hem sermaye piyasası hem üretim hem ihracat hem diğer sorunlarına en yakından ilgi gösteren biri, ki ben bunu yalnız şu andaki borsa başkanlığım dolayısıyla değil, eski Hazine Müsteşarlığım, daha önceki Kambiyo, Maliyeci sıfatıyla yaptığım çalışmalardan bildiğim bir çalışma stili ve anlayışı vardır. Bu bakımdan, aramızda bulunmasını bir şans olarak değerlendiriyorum. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve İstanbul Sanayi Odası’nın birlikte başlattığı birçok proje ve işbirliği içinde de gene kendisinin yakın yardım ve ilgisini görmüş olduğumuzu belirtmek suretiyle kendilerine teşekkür ediyorum ve sözü sayın konuşmacımıza veriyorum. Buyrunuz efendim. HÜSAMETTİN KAVİ: Teşekkür ederim. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, TOSYÖV ve Dünya Gazetesinin Küçük ve Orta Boy İşletmelerin Türk sermaye piyasasına katılım toplantısına beni davet ettikleri için Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Efendim, tabii hem işin içinde olmak, yani hem bunları yaşıyor olmak, hem de bu yaşamın başkalarına nasıl yansıyacağını düşünmek aslında hiç de kolay olmuyor. Yani uygulamak ve uygulamaya ilişkin birikimlerinizi başkalarına aktarmak gerçekten pek o kadar kolay değil. Çünkü bir taraftan içinde yaşadığınız koşullar sizi çok farklı eksenlere itiyor, bunların arasında sizin kontrol edebildikleriniz var, bunun dışında kontrol edemedikleriniz var bizim ülkemizde, hepsinin ötesinde de insanların olaylara ve geleceğe çok farklı bakış açıları olan bir ülkede yaşıyoruz. Yani yarının dünyasında yol alırken, koşulların o kadar hızla değiştiği bir ülkedeyiz ki, insanların inanılmaz ufukları var, hayalleri var, pozitif söylüyorum bunu ve de bu süreçte herkesin deneyimi bir başkasına ne ölçüde yararlı olacak, bu konuda belli tereddütler de yaşıyoruz. Türkiye aslında Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler veya KOBİ sözcüğünü uzunca bir süredir kullanıyor ama son zamanlarda artık çok daha sık kullanmaya başladı. Tabii bunun olumlu ve olumsuz yönleri var. Olumlu

Page 25: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

yönleri var; bu konuda çare arayışları devam ediyor. Bu işletmelerin bu ebattaki, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin gerçekleri ne? Problemleri ne? Bir taraftan bu arayış devam ediyor. Öbür taraftan da bu arayış işletmelere belli ölçülerde de ümit veriyor. O ümite ilişkin beklentiler yerine gelmeyince de zamana karşı burada da bir takım zaman zaman tedirginlikler, sıkıntılar da gündeme geliyor. Şimdi müsaade ederseniz olaya bir genel boyutta makro boyutta, bakmak lazım, bir de özel boyutta. O nedenle kanaatimce KOBİ diyorsak ve de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin meselelerine yaklaşmak mali piyasalara, sermaye piyasalarına katılım yani finansal kaynak ihtiyaçlarının teminindeki yeni imkanların ne olduğunu konuşmak istiyorsak, önce bir defa kaynağa ihtiyacı var mı, yok mu, veya olacak mı, ona bakmak lazım. Varsa ihtiyaç, o zaman arayış vardır. Yoksa o ihtiyaç, o zaman herkes hayatından memnun demektir. Şimdi düne kadar ki koşullar içinde Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerimizin kendi kaynakları, 90 öncesine kadar özellikle işaret etmek istiyorum,kaynakları pek çoğunda kendilerine yeterliydi. Kendileri kendi yağlarında kavrulup üretiyorlar, ürettiklerini de önce iç piyasaya verdiler, daha sonra giderek artan bir şekilde sadece kapasite değil sayıları da artan bir şekilde dünyayla da tanıştılar. Ve dünya pazarlarında da bir pay alma yoluna gittiler. 90 dan sonra ne değişti? 90 dan sonra kamunun özel sektör üzerindeki yükü giderek ağırlaşmaya başladı. Yani sermaye birikimi ve tasarruflarınızı kısmen ama giderek artan bir oranda devlete transfer süreci başladı. Birinci değişim faktörü burada. 90 dan sonra çok hızla artan bir birikimlerin devlete doğru yöneltilmesi süreci var. Ama vergi yoluyla, devletin uygulamaları, sigorta primleri yoluyla, ama tasarruflarınızı oraya aktararak. Bir ikinci unsur da bunun üzerine 96 yla beraber geldi: Gümrük Birliği, rekabet. Korumacılık tamamiyle ortadan kalktı. Şimdi düne kadar üreten ve ürettiğini belli ölçüler içinde iç ve dış pazarlara satarak belli ihtiyaçlarını gören işletmeler, bu iki takvim süreci içinde giderek zorlanmaya başladılar. Ve de bugün pek azının ellerinde kendi faaliyetlerini sürdürecek kaynağı var. Bir başka talihsizlik de ortaya çıkan mali piyasaların giderek ağırlaşan koşullarında düne kadar mali piyasalarla ilişkileri vardı, bu arada oradan da koptular. Artık mali piyasaların koşulları da maliyet, paranın maliyeti de onların altından kalkabileceği bir alan bırakmadı onlara.

Page 26: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Sayın Mengütürk değindi; girişimcilik. Girişimciliğin önündeki bir takım engelleri de aslında ülkemiz yarattı. Neydi bu engeller? Bu sözünü ettiğim özellikle kamunun özel sektör üzerindeki yükünün giderek ağırlaşmasıdır. Sermaye piyasalarına açılmak demek şeffaflık demektir. Kurallı, kararları belirlenmiş bir alanda herkes için kuralların aynı olduğu bir alanda ekonomiyi oynamayı kabul etmek demektir. Pahalı bir yer burası. O zaman buradan kaçacaksınız. İşte bu koşulların ağırlaşmaya başladığı bu süreç içinde Türkiye’de hepimizin bildiği bir kayıt dışı ekonomi çıktı; kendiliğinden olmadı ki bu. Koşullar getirdi; sonuç olarak ortaya çıktı bu. İşte bu ağır ve caydırıcı koşullar giderek bu şeffaf, açık ve kayıtlı alandan Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri uzaklaştırırken, şimdi diyoruz ki kaynak ihtiyacın varsa gel bu tarafa. Büyükler geldi. Evet, 500 büyük kuruluş sıralamasına bakarsanız son 5 yıla değil, son 20 yılın ilk 100 ünde muhtemel ki 50 tanesi aynıdır. Niçin? Çünkü sistem bir takım teşviklerle büyükleri destekledi. Yatırımda limit var. İşte bu kadarın üzerinde yatırım yaparsanız, size teşvik belgesi veririm diyor. Sistem böyle çalışıyor. Sistem o zaman büyüğü destekliyor ve şu kadarın altında kalmışsan gelme ben sana veremem, seni denetleyemem, çünkü devlette veya devletin ilgili Hazinesi, Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü fazla dosya istemiyor, uğraşmak istemiyor. Küçüklere girdiğiniz zaman, açtığınız zaman kapıyı herkese inanılmaz sayıda dosya gelecek oraya. Kaçmak zorundasınız buradan. Şimdi sistemin kimleri nereye ittiği ortada. Buradan bir başka boyuta müsaade ederseniz geçmek istiyorum. Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin durumu bu. Bu rekabet ortamında yaşamını sürdürmek tabii ki herkesi yeni arayışlara itiyor. Tercihler: işte o kayıtlı alana mı geleceksiniz yoksa bugünkü ağır koşullar içerisinde başka çıkış yolları mı bulacaksınız? Bilgi, teknoloji, iletişim, dünya pazarlarındaki yeni arayışlar gibi unsurları mı tercih edeceksiniz? Burada kanaatimce bugünün Türkiye’sinde bu resmin üzerine koymamız gereken farklı gerçekler var. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerden Türkiye gerçeğine geçmek istiyorum burada. Şimdi Türkiye, nedenlerini niçinlerini hepimiz biliyoruz, orayı konuşmaya gerek yok- dünkü Türkiye’den başka bir Türkiye’yi yaratmaya kararlı görünüyor. Başka bir Türkiye. Yeni bir Türkiye. Bu yeni Türkiye’de işte dünden yaptığımız hatalardan, Sayın Başkan da ifade etti, tecrübe, inşallah aldık. Ben aldığımıza inanıyorum. Yani dünkü yanlışlarımız ortada. Ödenen faturalar ortada. O zaman demek ki biz buradan bir şeyler öğrendik. En azından dünkü yanlışları yapmayacağız. İşte o yüzden de diyoruz ki biz yeni bir Türkiye. Nasıl bir yeni bir Türkiye? İşte artık bu yüz karası utancımız olan enflasyonu tarihte bırakmak istiyoruz. 20. Yüzyılın bir

Page 27: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

gençlik hastalığı olarak kalsın Türkiye tarihinde. 20. Yüzyılda hayatımızdan çıksın. Buna karşılık yetişmiş insan, bilgi, eğitim, ekonomik ve sosyal tarafların kendi içinde kendi içinde uzlaşmacı bir kültürün ve dolayısıyla demokrasinin test edildiği ve giderek geliştiği bir Türkiye, Avrupa Birliği hedefi, Kopenhag kriterleri, Maastricht kriterleri. Türkiye’nin önünde bunlar var. Ve bütün bunların ötesinde de Türkiye’nin çevresinde değişen bazı koşullar var. Sayın Bayhan, Avrupa Birliği, Avrupa Birliği’nin genişleme süreci dedi, ondan sonra da Southeast European diye bir bölge tarif etti. Orada bir Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı diye yeni bir pakt var şu an: Balkanlar. Öbür tarafta da Kafkaslar var. Avrupa Birliği şu an, Fransa bu konuda bir öneri getiriyor. Niçin bir benzer istikrar paktını Kafkaslara da kurmayalım diyorlar. Amerika Birleşik Devletleri de hepinizin bildiği gibi de yıllardır Ortadoğu’da barış için adım adım, damla damla geliyor ama gidiyor, her gün bir parça daha gidiyor. Bir proses var. Şu üçgenin ortasında da bir tane ülke var: Türkiye. Nedir bu ülkenin farkı? Bu ülkenin farkı şu: Bu ülke demokrasiye inanmış, eksikleri var ama, özel sektör eliyle gelişebileceği gerçeğini görmüş. Devlet hala ekonominin içinde ağırlıklı bir paya sahip ama çıkacağım diyor. Ne kadar zamanda çıkacak? Biz ne kadar zamanda çıkmasını istersek. Yerini doldurmak meselesi. Bir taraf çıkarken o vakumu doldurabilmek lazım, dolduramadığınız sürece o orada kalır. İteceksiniz onu ki çıksın oradan; tabii kurallar bütünüyle de bunu destekleyeceksiniz, bu tek başına olmuyor. Şimdi bu resmin bütününde Türkiye’ye baktığınız zaman biz belki aynı kotta olduğumuz için Türkiye resmini çok yeterli görmüyoruz ama farklı kottan baktığınız zaman Türkiye gerçeği başka türlü görünüyor. Yetişmiş insan gücü var, giderek nüfusu da artıyor, belli bir nüfus potansiyeli var, şu an daha gelişmiş ülkelerin fevkalade gerisinde, önünde önemli imkanlar var, gelişecek büyüyecek, üç bin, üç bin beşyüz dolarlarda kalmayacak bu ülke. Bu bölge gelişecek. Parantez içinde burada bir şey söylemek istiyorum. Tabii bugün iletişim teknolojilerinin getirdiği imkanları hepimiz yaşıyoruz. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası akşam saatlerinde bakıyor Dow Jones’ta ne oldu? NASDAQ’ta ne oluyor? Uzakdoğu borsalarında ne yapıyor? Gecenin yarısında takip ediyor. Sistemde, sabah geldiğinizde bütün kayıtlar, veriler elinizde. Avrupa Birliği’ndeki borsalar ne oluyor. Şimdi burada kanaatimce Uzakdoğu krizi ve arkasından Rusya’nın ortaya koyduğu tablo Türkiye’ye ilişkin resmi değiştirdi. Şimdi, Amerika, Uzakdoğu krizi sırasında lütfen hatırlayın, Federal Reserve Başkanı Gresspan faizleri aşağı düşürüyordu. Çünkü Amerika’nın o sırada bu ekonomiyi, ortaya çıkan bu boşluğu taşıyabilmesi lazımdı. Alabilmesi lazımdı. Talep. Bir müddet sonra, o denge kurulduktan sonra faizler tekrar

Page 28: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

geriye döndü, Amerika’da. Niye? O sırada borsa şişti. Kanaatimce bu bizim bir takım çevrelerde yaptığımız değerlendirmelere ilişkin, Amerika Birleşik Devletleri’nde balon biraz fazla şişti. Onu patlatmadan kontrollü bir şekilde indirmeye çalışıyorlar. Peki inerken bu hava nereye gidecek? Bu hava kanaatimce artık mali piyasalardan yavaş yavaş direkt yatırımlara dönüşmesi lazım. Yani mali piyasalar çok uzun süredir iyi paralar kazandı. Bunun sürdürülmesi mümkün değil. Hiç bir şey dünyada tek eğri ile gitmiyor. Devamlı değişimler var. O değişimleri yakalayabilmeniz lazım. Mali piyasalardaki para kazanma süreci bana göre 21. yüzyılla beraber üretimle para kazanma sürecine dönüşecek. Hiç çaresi yok. Çünkü üretimle para kazanabildiğimiz zaman mali piyasalara bu tasarruflarınızı aktarabiliyorsunuz. Üretimde sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok yerinde işletmeler çok yüksek teknolojiler ve rekabet piyasalarının ezici olmadığı yerler dışında önemli paralar kazanmıyor. İşte o yüzden kanaatimce bu balonun indirilirken şişen kaçan havadan Türkiye nasibini almalı. Şimdi oradan KOBİ’lere tekrar geriye dönmek istiyorum müsaade ederseniz. Gayri safi milli hasıladaki paylarıyla, insan kaynağını çok süratli yönetebilme becerisiyle dünyadaki gelişmenin motoru olmuş olan bu ölçekteki işletmelerin, kanaatimce Türkiye’de de yarının çok farklı bir perspektifini imkan dahilinde bizlere sunuyor. Ayrıca bu işletmelerin de gerçeklerini görebilmesini sağlamamız gerekiyor. Bugünü aslında bu süreçte atılan bir adım olarak görüyorum. Peki neler var burada? Bakın burada yeni bir Türkiye’ye giden süreçteki kararlılığımızı görüyorum, siyasi istikrar ve ona bağlı giderek gelişen ekonomik bir istikrar görüyorum, ama daha zamanımız var. Yani daha zamanımız var derken beklemeye değil, beklentilerimizi doğru rotaya oturtabilmek için yapmamız gereken işleri adım adım hayata geçirmeye, zamanımız var. Ne kadar? Programa göre konuşuyorum, üç yıllık bir enflasyonla mücadele ve bir istikrar programı. Üç ayı gitti. Otuz altı ayın üçü gitti, otuz üç ayımız var. Otuz üç ay içinde neler yapmamız lazım? Neler yapmamız lazım sorusunun cevabını aramak için özel sektöre geleceğim ama önce müsaade ederseniz devletten başlamak istiyorum. Devletten başlarken de Sayın Başkan, işte o deneyimi anlattı, hemen bir çağrışım yaptı. Geçenler de bir dostumun anlattığı bir anektodu paylaşmak istiyorum. Bizim devletimizin son özellikle 20 yıl içindeki genel davranışı şöyle oldu. Bir özel sektör gözlüğüyle anlatacağım size. Siz mesajların nasıl, nereye gittiğini gayet net bir şekilde anlayacaksınız.

Page 29: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Bir gömlek imalatçısı, bir sanayici kuruluş, küçük KOBİ. İşin sahibi patron. Her şeye o karar veriyor. Ne satılacağına, ne üretileceğine, kaça satılacağına, hepsine o karar veriyor. Yalnız son zamanlarda değişik bir huy edindi; geliyor dükkana, Günaydın. İşte arkadaşlar, bu gömlek kaç para?. 60 bin Lira; 80 bin Lira oldu. Bu kaç para? 100 bin Lira. 125 bin Lira oldu. Bu kaç para? 150 bin Lira; 200 bin Lira oldu. İnsanlar anlamıyor. Maliyetleri bilmez ki, diyorlar. Yani, bilir ama bu boyutta bilmez. Ne değiştiğini de sormuyor da, diyor. Aradan iki ay geçiyor, üç ay geçiyor. Aynı, benzer bir olay. 150’ydi 200 oldu, 200’dü 225 oldu. Şimdi efendim bu şu. Sonunda merak ediyor insanlar, diyor ki, patron, iyi, güzel de, sen, bu maliyette bu detayları bilmezsin ki. Nasıl oluyor da geliyorsun bize üç ayda bir o fiyatı arttırıyorsun, bunu arttırıyorsun. Diyor ki, çok net, çok açık belli. Aslında farkında, aslında farkındasınız da, niye görmüyorsunuz? diyor. Biz diyor, geçen ay böyle bir düzenleme yaptık. Hatırlayın hemen o hafta şu müşteride bir milyon lira batırmadık mı? Diyor. Batırdık. Bir yerden çıkacak o para, diyor. Bir milyon lirayı aynen fiyatlara yaydık, topladık o bir milyon lirayı. Geçen haftaki yurtdışında şuraya satmıştık, onun da geri döneceği yok, diyor. O da kaptırmış parayı. Onu da tahsil etmemiz lazım, diyor. Şimdi bizim devletin bütçesinde böyle batan paralar var. Batan paraları da birileri ödeyecek. Son 20 yılda giderek artan bir şekilde bu batan paraların yükü piyasaya yani özel sektörün üzerine yığıldı. Şimdi Türkiye gördü, bu sürdürülebilir bir sistem değil. O yüzden bu sistemden çıkmak istiyor Türkiye. O zaman ne yapacak? O zaman işte efendim o sözünü ettiğim 36 aylık programa Türkiye çaresizdi ama bütün bunların yanında da dünya da işte o size anlatmaya çalıştığım benim hayal ettiğim gelecek resmi içinde Türkiye’nin bu projeyi hayata geçirmesini de kararlı bir şekilde istedi Türkiye’den. İster Helsinki deyin, ister IMF deyin, ister işte bunun dışındaki ikili, üçlü ilişkilerimiz deyin. Sonuç; şimdi buradan geldiğimiz bu noktada kanaatimce Türk insanının artık o beyaz alanda yani rekabetin açık olduğu alanda düne kadar tercihini kullanmayan işletmelerimizin giderek tercihlerini kullanabileceğine inanıyorum. Çünkü son iki gün çok önemli, Pazartesi ve Salı günü. Ben dün gece geldim Ankara’dan. İhracatla ilgili Devlet Bakanımızla konuştum, Maliye Bakanımızla konuştum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla konuştum, Başbakan Yardımcılarımızla konuştum, müsteşarlarımızla konuştum. Hepsinde gördüğüm çok net bir hava var. O da şu; düne kadar bunlar içindeki en ketum ve en kendine müdahale ettirmeyen birim Maliye Bakanlığıdır. Maliye Bakanlığı artık bizim gerçekten sistemi beyaz alana çekmeye yönelik getirdiğimiz önerilere çok daha sıcak bakıyor. Yani o

Page 30: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

konuda hayır, bu olmaz, demiyor. Konuşalım diyor ve bazılarını da bazen inanmak zor gibi geliyor ama, evet, kabul eder hale geldi. Şimdi bu yükler azalacak. Sosyal güvenlikten sorumlu Sayın Bakan ki, Çarşamba günü de İSO Meclisinde de beraber olacağız, 99’dan 2000’e primler % 68 arttı. Kaldırmaz ki, kim ödeyecek bunları. Ne yaparsınız o zaman? Türk insanını dahi istihdam edemezsiniz. Bir, kayıt dışı alana gidersiniz. İki, Türkiye bir başka olayla daha tanışıyor, bu tanışma biraz daha büyüyecek. Türk vatandaşlarının dışındaki insanları istihdam etmeye başladı Türkiye. Niçin? Yaşamı sürdürmek ve bu rekabet ortamındaki faaliyetlerini yürütmek için. Tek başına kaldığı için bunu çare olarak görüyor. Aslında bir perspektife bütün olarak baktığında bu faturanın sonunda kendine döneceğini görebilmesi lazım. Henüz görmüyor bunu. O zaman onu oraya davet etmek veya gösterebilmek lazım. Müsaade ederseniz şuraya gelmek istiyorum. Rakamlar doğru. Sayın Başkan 20 firma dedi, Avrupa Birliği elimizde artık bir referanslar bütünü olması lazım. Yani kendi referanslarımızı bir bütünün referansları ile değiştirmemiz lazım. Avrupa Birliği diyorsak, Avrupa Birliğinde KOBİ’nin tanımı neyse onları önümüze koymamız lazım. O yüzden de biz dedik ki 250 kişi. 250 Kişiye kadar işçi çalıştıran işletmelerin bugün sayısı İMKBde sayısı 51. Toplamı da 298 diye tespit etmiş bizim arkadaşlarımız. Şimdi ne 298 Türkiye’nin referansına uygun bir rakam, ne 51. Peki nasıl 298 artar? Nasıl 251 artar? Şimdi efendim bu arayış başladı. Yani bu resmi, bu gelecek Türkiye’yi görme sürecinde adım adım yol alıyoruz. Peki ne yapıyoruz? Dün Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin Sanayi Konseyi toplantısı vardı. Orada bir sunuşta bulunduk. Anlattığımız şey şu: devletin kesinlikle bu üç yıl içinde yeniden yapılanması ve açığını toplumdan tahsil etmeye yönelik anlayışını terk etmesi, ekonomiden çıkması. Bu sadece devlet boyutunda değil ki; Türkiye özel sektörünün de buna hazırlanması lazım. Düşünün enflasyon yarın kalktı. Yarın yok enflasyon. Hazır mıyız biz bu yaşama? Ne değişti hayatımızda? Ne değişecek? Neler nasıl bir değişimi getirecek? Şimdi bugün enflasyonun örttüğü pek çok çarpıklık var, yanlışlık var. Bunların hiç birisi kalmayacak yarın. Bu çarpıklıklar ortada kalmadığı zaman biz ne satıyoruz? Bugün enflasyonun getirdiği bölge ilişkileri, devletle ilişkiler, özeldeki ilişkileri kullanarak elde ettiğimiz rekabet unsurlarının hepsi ortadan kalkacak. O zaman bu üç yıl içinde Türkiye’nin özel sektörünün kurumsal ve özel yapısının da yeniden yapılanması lazım. Burada işte KOBİ’ler bir taraftan bu ihtiyaçları görecekler, öbür taraftan kendilerindeki bir değişimi gerçekleştirecekler. Düne kadar, canım

Page 31: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

yapıyorum, nasılsa satıyorum hayatımdan memnunum demek yetmez. Yaşayabilmek için dünya entegrasyonunda ölçeğe ulaşmak zorundasınız. Hele birde yüksek teknoloji ürünü üretmiyorsanız, ölçeğe nasıl ulaşacaksınız? Çünkü insan kaynağınızı verimli kullanmak zorundasınız. Yarının dünyasında satılabilir tek değer; bugün de var ama o katma değerin yapısı bizde farklı- insan kalitesi olacak. İnsanın özelliklerini satacağız dünyaya biz. Türk insanının bilgisini, becerisini ve teknolojideki kabiliyetini satacağız, başka bir şey değil. Çünkü o comodity exchange de demir, bakır, plastik, cam neyse. Rakibimiz için de o, bizim için de o. Şimdi o zaman bizim bu süreçte önümüzde bana göre çok önemli ve hiç kaçırılmaması gereken bir zaman var: 33 ay. Canım, biz neler gördük, bu enflasyonla mücadele programlarını biz 15 senedir dinliyoruz, işte bu da bir yerinde döner. Hayır dönmeyecek, dönemez. Dönmeye kalkarsa bu Türkiye için inanılmaz bir fatura olur. O bugüne kadar bildiğimiz faturalara benzemez. O yüzden de dönmeyecek. Dönemez ve hepimiz bunun dönmemesi için de sımsıkı durmak zorundayız. Şu an sanayi inanamayacağınız kadar ağır faturalar ödüyor. Kur ile maliyet arasında değerlenmiş bir Türk lirası var; 3 ayda 6.4 taşıyor. Kar marjlarına bakın, nerede? Yakında 99’un 500 büyük sanayi kuruluşu raporu çıkacak. Reel, imalatla, üreterek ne kazandığınıza bakın, 6.4 karşılanır mı oradan çıkmaz mı, göreceksiniz. Çıkmaz. O zaman burada farklı enstrümanları ve artık bugüne kadar sadece işte hissettiklerimizle, gördüklerimizle, hayal ettiklerimizle karar veren Türk özel sektörü şimdi bilgiye dayalı karar verme sürecine geçiyor. Artık hassas, şansınız yok. Bir hatada ipin üzerinden düşeriz. İşte bu anlayış içinde zannediyorum ki, bizim kendi içimizde bir başka KOBİyi yaratmamız lazım. Sektörün içinde benim olsun, küçük olsun anlayışıyla bugüne kadar geldik ancak, gidemeyeceğimiz ortada. O zaman demek ki birbirimize tahammül etmeyi öğreneceğiz. Bir defa bizim gibi düşünmeyen veya A’dan Z’ye benim her dediğimin olacağı bir çatı yerine, benim de başkalarının fikirlerinden yararlanabileceğim ve sinerji yaratacağım acaba üçlü beşli gruplarda yaşama şansımızı daha arttırabilir miyiz sorusunu insanlar sormaya başladı bile. Adım atılacak . Marmara bölgesinde rekabet acaba ne kadar gelecek perspektifi veriyor bana. İş kolu bazında hepsi tek tek inceleniyor. Yüksek katma değer bir müddet daha buraların maliyetini öder. Ama düşük katma değer buraların maliyetini ödeyemeyecek. Başka yerlere gidecek. Başka arayışlar içine. Giderken tek başına gitmeyecek. Üçlü, beşli, yedili gruplar halinde gidecek. Bu bir kültür değişikliği. Demokrasi felsefemizle beraber değişecek. Doğuya doğru, Orta Anadolu’ya doğru bunlar kayarken ben inanıyorum işte o Türkiye gerçeğini gören ve bizim doğru işler yaptığımızdan güç alan dünya

Page 32: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

sermayesi, -yabancı sermaye değil- dünya sermayesi de bize katılacak kendi de gelecek bizlerle de ortak olacak. Çünkü bu bölgenin 21. yüzyıl dünya ekonomisinde ben inanıyorum ki çok farklı bir boyutu olacak. Ve de bu boyutta yerimizi alabilmek için hepimizin birey olarak da Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler olarak da, büyük ölçek olarak da, devlet ve devletin kurumları olarak da saate karşı yapacağımız işler var. Her günümüz kıymetli. Oturup konuşabilmemiz lazım. Çok taraflılığı içimize sindirmemiz lazım. Sadece benim dediklerim doğrudur, ben en iyi bilirim anlayışı ile bir yere varamayacağımız ortada. O yüzden de, birey olarak herşeyi bilemeyiz ama bütün olarak çok şeyi başarabiliriz. Toplum bilincini yaratmak ve de bu birleşmelerden bu bütünleşmelerden belli bir ölçeği yakaladığınız zaman belli bir alt yapıyı ve şeffaflığı sağladığınız zaman hiç tereddüt edilecek bir şey yok. Adım adım bu 51 firma sayısının giderek İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda geliştiğini hep beraber göreceğiz. Sayılar artacak. Tabii burada bir parantez içinde bir konuya daha değinmek istiyorum. Bugün tereddütümüz, ben aynı projenin içinde şu an yaşayan ve çalışan bir insanım, fiyat nasıl oluşuyor burada? Şu an 30 yılınızı, 40 yılınızı verdiğiniz bir işletmenin bir hisse senedini o fiyata vermeye razı olamıyorsunuz. O fiyatın doğru yere gelmesi lazım. Kolay değil o. Çok çaresizseniz, bir kısmını veririm diyorsunuz, ama bakiyesini gene vermezsiniz, düzeltmeniz lazım mali yapınızı, gücünüzü, fiyatınızı. Bu arada alıcı bulmanız lazım. Çıkarsınız her hangi bir fiyattan piyasaya, eğer piyasada bir talep trendi içinde değilseniz bir müddet sonra çöker. Mahcup olursunuz. Bu endişeler de var. Bilgiye ihtiyaç ve bütün bunların yanında sonunda sürdürülebilir bir yapıya taşıyabilmek için karlı sonuçlar yaratmamız lazım. Bu işletmelerin borsada var olması ve fiyatlarının artması lazım, o yüzden de para kazanmak lazım. İşte bütün bunlar şu an o bütünün tek tek parçaları hepsi şu an canlı, yaşıyor ve adım adım bir yerlere doğru gidiyor. Ben önümüzdeki süreçte, muhtemel ki önümüzdeki üç ayın sonlarına doğru bu sürecin hızlanacağını ümit ediyorum; böyle bir beklenti içindeyim. O yüzden de başka borsalar biraz fazla prim yapmış ve onlar şu an geriliyor olabilir. Bizimkinin sayısal olarak da geleceği var, yükselme trendinde de ben geleceği olduğuna inanıyorum. Sabrınız için teşekkür ederim. OSMAN BİRSEN: Teşekkür ediyorum Sayın Kavi, gerçekten, 90’lardan itibaren başlayan bir ihtiyaca temas ederek, bir noktada bunun yeni bir ihtiyaç olduğunu söylemeniz bizim için ferahlatıcı oldu. Ve doğrudur, bizim

Page 33: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz, kendine yeterliliği bir özellik ve bir imtiyaz olarak hep görmüştür. Ama şimdi yine haklı olarak ve doğru olarak değindiğiniz globalleşme şartları altında bütün eski anlayışları gözden geçirmek zorunda olduğumuzu bilmemiz lazım. Gerçekten globalleşmenin getirdiği nedir diye sorulduğu zaman, ilk akla gelen şey rekabet. Yani, rekabetçi şartlar. Buna uyumu anlamamız lazım. İşte rekabet deyince hemen aklıma bir fıkra geliyor. Müsaade ederseniz, bu nispeten uzayan ilk panelimiz çerçevesine hemen onu da sığdırmaya çalışayım. Şimdi bir Japonla bir Amerikalı panter avına çıkıyorlar birlikte. Bir müddet gittikten sonra düz bir arazide dürbünleriyle bakıyorlar ki, aradıkları panter kendilerine doğru hızlı bir şekilde geliyor. Hemen silahlarını hazırlayıp ateş ediyorlar, fakat her ikisinde de tutukluk var. Onun üzerine, hafif bir panik havası yayılıyor. Bir an sonra Japon eğiliyor, çantasından lastik ayakkabılarını çıkartıyor ve postallarını çıkartıp lastik ayakkabılarını giymeye başlayınca Amerikalı hafif sinirleniyor, diyor ki, “sen bu 120 kilometre hızla koşan panterden hızlı mı koşacağını zannediyorsun bu lastik ayakkabıyla?” Japon duruyor, “hayır” diyor, “yalnız senden hızlı koşmayı düşünüyorum.” Şimdi işte artık, bu lastik ayakkabı bana göre sermaye piyasasında bulunur. Yani daha hızlı koşmak demek, belli imkanlara, belli teknolojiye sahip olmak demek. Bunun da yolu, bu kaynağı bulmanın yolu sermaye piyasasından geçiyor, büyümekten geçiyor, daha fazla yatırım yapmaktan geçiyor. Onun için, ben sanayicilerimize “bu lastik ayakkabıları giymenin zamanı geldi” şeklinde bir mesaj vermek istiyorum. Gerçekten, Sayın Hüsamettin Kavi’ye değindiği bir diğer konu için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. O da şeffalık. Sermaye piyasası demek şeffaflık demek. Şeffaflık demek görünmek demek, yani sizi olduğu gibi gösteren şeye biz şeffaflık diyoruz. Olduğu gibi görünmeyi kabul etmek bir gücün ifadesidir. İşte, sermaye piyasasında yer alan kurumlar bu güce sahip kurumlar demektir. Bu itibarla da, ümit ederiz ki birçok işletmemiz bu güce sahip olduğunu önümüzdeki dönemde ispatlar; bu yönde daha hızlı davrandıklarını görüyoruz ve memnun oluyoruz. Biz inanıyoruz ki, kendini biraz böyle zayıf hissedenler bile bunu yapabilir. Birazcık daha cesaret, birazcık daha bilgi onlara kendilerini daha iyi tanıtma fırsatını verir. Ve inanıyorum ki, sermaye piyasası onlara çok daha ciddi imkanların kapısını açacaktır.

Page 34: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Ben müsaade ederseniz şimdi toplantının takviminde bir ara var. Ama bu araya geçmek istemiyorum. Çünkü soru cevap kısmını yapıp ondan sonra bir ara vermeyi uygun buluyorum. Yalnız sorularla ilgili olarak şunu hatırlatmak istiyorum. Sorularımız konuyla ilgili olmalı ve sayın konuşmacılarımıza tevcih edildiği zaman gene onların değindikleri veya bir şekilde alanlarını ifade eden konular olmalı. Eğer sorularınızı bu şekilde sorarsanız aynı şekilde gayet aydınlatıcı cevaplar alacağınızı ben garanti ediyorum başkan olarak. Şimdi müsaade ederseniz sorulara geçiyorum ve bu sorular için gene 10 dakikalık bir süre veriyorum. Zaten arada da ikili bazda bu soruları devam ettirmek imkanı vardır, açık olarak 10 dakika yeterli olur diye düşünüyorum. Zaten ikinci bölümde de yine değerli başka konuşmacılarımıza da soru sorma fırsatı doğacaktır. Müsaadenizle şimdi soru cevap bölümüne geçiyorum. Buyrunuz Sayın Batmaz. ERDAL BATMAZ: Teşekkür ediyorum. Ben Erdal Batmaz. Burada ağırlıkla olarak KOBİ’lerin sermaye piyasaları vasıtasıyla nasıl kendilerini formlayabilecekleri ve yeni dünyaya ya da yeni imkanlara açılabileceği konuşuldu, ama ben bir KOBİ sahibi olsaydım buna ilişkin bir cevabı tam olarak alamadığım kanaatim hasıl olurdu. Özellikle Sayın Kavi’nin bu konuda sektörün çok daha büyük sıkıntılarını yakından hisseden biri olarak daha açıklayıcı bilgiler verebileceğini düşünüyorum. Benim sorum 80 ile 2000 yılı arasındaki 20 yıllık süre içerisinde Türkiye ekonomisi 45 ile 160 arasında enflasyon yaşarken sistemde hiç 500 büyük firmadan batan yok. Hep bu üzerinde durduğumuz yardım etmeye çalıştığımız KOBİ’ler batmış. Aynı dönem içerisinde dünya devi diyebileceğimiz bir çok büyük Amerikan kuruluşu ve bir çok Avrupa kuruluşunun battığını görüyoruz. Acaba yanlışlık Türkiye ekonomisinin bu anlamdaki büyük şirketlere yönelik korumacılığında mı yoksa ekonomik süreçte mi? İkincisi KOBİ’lere yönelik olarak Sayın Mengütürk’ün söylediği çok önemli bir husus var. Üniversiteler ile işletmeler arasındaki korolasyon onların yatırımlarının verimli olması açısından da çok ciddi sonuçlar doğuruyor. Nitekim SİAD’ların oluşturduğu ki TOSYÖV’de böyle oluşumun sonucudur, TÜBİTAK’ın önderliğinde kullanılan ve hazır olan yaklaşık 1 milyar dolarlık fon, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’in geliştirme ve Ar-Ge yatırımları üzerine verilmek kaydıyla tahsis edildiği halde bugün Türkiye’de bunun kullanım oranı 250 – 300 milyon dolar civarındadır ve maalesef bunlarla ilgili olarak da hiç bir ünversiteyle işletme

Page 35: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

işbirliği söz konusu değildir. Yine tabii dönüyorum Sayın Kavi’ye, bu konuda Sanayi Odası’nın ve aynı zaman da Odalar Birliği’nin KOBİ’lere yönelik yol gösterici faaliyetleri ne olabilir ve Sayın Birsen’in sadece bölgesel pazar değil ya da ilerde durum kurulması düşünülen NASDAQ tarzı bir organizasyon değil, fiilen şu an borsadan KOBİ’lerin faydalanabilme imkanlarının ne olduğunu biraz daha açarlarsa, varsayalım ki bir KOBİ sahibi olarak ben çok mutlu olacağım. OSMAN BİRSEN: Teşekkür ediyorum Sayın Batmaz. Bu panelimiz devam edecek, o itibarla, bu soruların cevabını ikinci panelde bulma şansının daha fazla olabileceğini hatırlatmak isterim. Gerçekten, ikinci bölümde daha teknik düzeyde bilgi sunmayı sağlayacak bir düzenleme var ama tabii sayın soru sahibinin genel sorularının isabetine de işaret etmek isterim. Bu konudaki cevaplar açısından ben önce Sayın Kavi’ye söz vermek istiyorum, ondan sonra ben cevap vereyim isterseniz. Buyrun Sayın Kavi. HÜSAMETTİN KAVİ: Teşekkür ederim. Şimdi efendim en başta bir cümle söyledim, hatırlarsınız. Yani yıllardır KOBİ diyoruz, yani önemli haldeyken rahatsız edici bir kelimeye doğru giderek dönüşen bir sürecin içindeyiz. Şimdi burada sistem aynen söylediğiniz gibi; niye 1980 ile 2000 arasında büyükler batmıyor da küçükler batıyor? Çünkü söylediğim gibi, enflasyon bir defa sistemin aslında bütününü örtüyor çok büyük bir kısmını örtüyor. Görmüyorsunuz orada. Yani sistemin nasıl yaşadığını ve de hangi tasarrufları ile bu yaşamın idame ettirildiğini göremiyorsunuz, örtüyor. İkinci konu, büyükleri mali sistem de kolluyor. Niye? Batarsa rahatsız olur, o zaman batırmayıp bunu ayakta tutmanın yollarını bulalım diyor mali sistem. Bizim hukuk sistemimizde önemli bir konu var. Ben onu çok yere götürdüm, yazdım ama hiç o konuda şu an daha hukuk da bir değişiklik yok. Bankalar Birliğine de götürdüm, bizim ticaret hukukunda ilk kim giderse o alıyor alacağını. İkinciler, üçüncüler yandılar. O yüzden de bir sıkıntı anında herkes ilk olmaya çalışıyor. Gücünüze bakıyorsunuz o zaman ben buna bulaşırım ve bunu hallederim dediğiniz anda orası bitti. İki tane makinasını alırsınız. Tahsil edersiniz. Geçer gider. Ama büyükte öyle değil. Halbuki ticaret hukukunda değişiklik yapsanız ve de deseniz ki bir hukuk merciine gidecekse tüm bu taraflar için yol eşittir. Birincilik, ikincilik, üçüncülük, beşincilik yoktur. Bankalar Birliğine açıkça bu rapor edildi. Bankalar Birliği bu konuda müracaatını yaptı mı bilmiyorum. Ama sonuç alınmadığı ortada. O zaman

Page 36: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

demek ki sistem küçükler üzerinde çok daha etkin. Derhal yok ediyor ve kendi alacağını alıyor. Büyükler üzerinde öyle değil. İkincisi de, dediğim gibi, tekrar şeye dönüyorum. Enflasyonla yaşadığınız bir ortamda marjlar öylesine büyük şişiyor ki, Türkiye’de ekonomi 9 buçuk ay vadeli. Vadeli bir ekonomide 9 buçuk ayın parasal karşılığını koyduğunuz zaman, neleri örteceği ortada. O zaman bu işin içinden çıkmak mümkün değil. Biz ne yapıyoruz peki Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere? Efendim aşağı yukarı 3 yılı aşkın bir süredir verdiğimiz önemli bir hizmet var. Zaman zaman hızlanıyor, zaman zaman yavaşlıyor. Bu arkadaşlarımızın bu üyelerimizin bilgiye ulaşma şansları diğerlerine kıyasla çok o kadar fazla değil. Artı insan kaynakları işletmenin içinde her sorunun cevabını bulmaya da müsait değil. Danışmanlık yapıyoruz, gönüllü danışmanlık hizmeti kurduk. Ve de burada görev yapan 100 ün üzerinde Türkiye’nin gerçekten bilgi birikimi olan, deneyimli, teknik, mali her türlü konuda ticari konuda birikimi olan insanlar var. Bunlar gönüllü, bilabedel Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere danışmanlık yapıyorlar. Bir problemle karşılaştık. Şimdi probleme çözüm bulmak için işletmenin bütününü bileceksiniz. Göstermiyorlar size. Anlatmıyorlar orada ne olur ne olmaz. Tedbir var. Acaba sizden o bilgi başkasına gider mi? Şimdi efendim burada da yavaş yavaş adım atıyoruz. Dün Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı bana diyor ki ne olur bize yardım edin. Gönderdiğimiz aylık, üç aylık verilere ilişkin doğru bilgi verin bize. Şimdi bu manada çalışmalarımız başlayacak ve de yakında bir projede bu yılın sonuna kadar bir yerlere geleceğiz. İstanbul Sanayi Odası üyeleri arasında bir network oluşturmaya çalışıyoruz. Sonra bunu Türkiye boyutuna nasıl taşırız? Bu bilgi sisteminin sadece alma üzerine kurulu değil, verebildiğiniz oranda, sistemi ne ölçüde besliyorsan o ölçüde de bilgi alabileceğin bir tabana dönüşmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu zannedersem belli bir güven ortamını da beraberinde getirecek. Çünkü orada genelde konuşulacak bütün bilgiler. Yani isimle beraber değil. Bir projemiz daha var. Türkiye’de mevcut teşvik,destek sisteminin artık bittiğine ve yeni bir modelin gelmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu modelde sektör ve bölge önemli efendim. Hangi bölgeye ne vereceksiniz? Neler yapacaksınız? Ve de bunu merkezden mi destekleyeceksiniz, yoksa yöreden mi destekleyeceksiniz? Bunun çok önemli bir girdiye ihtiyacı var. Önce bir defa biz neyiz? Yani bir envanterimize ihtiyacımız var. Ve yok öyle biz de. Bu konuda bir proje başlıyor yakında. Bunu oturtabildiğimiz zaman zannediyorum daha doğru kararları vermek de mümkün olacak.

Page 37: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Yoksa şu aşamada işletme bazında sen şunu yap, sen buradasın, senin çaren bu olur diyebilmenin mümkün olacağı kanaatinde değilim. Teşekkür ederim. OSMAN BİRSEN: Teşekkür ediyorum Sayın Kavi. Ben de kısaca cevap vereyim. Bir kere, bu batma konusunda öyle çok fazla istekli olmamak lazım. Yani, “niye batmıyorlar” diye üzülmenin yerinde olmadığı kanaatindeyim. Böyle eskilerden kalma yöresel bir söz var hani, bekara eş boşamak kolay gelir diye. Aslında ekonomiler açısından, bu batmalar çıkmalar istenecek veyahut da aman niye olmadı falan diye üzülünecek şeyler değil. Nitekim, gelişen ülkeler açısından bu konuda hassasiyet vardır, onlar bu konulara daha fazla ilgi ve gayret gösterir diye de bakmamak lazım. Nitekim, son olayları biliyorsunuz, Güneydoğu Asya krizi başladıktan sonra Japonya gibi dünyanın ikinci büyük ekonomisinde bankalar sistemiyle ilgili, dünyanın en büyük operasyonu gerçekleştirilmiştir. Yani Japon kamu kaynaklarıyla. Demek ki zaman zaman gelişmiş ülkelerin bile bu şekilde meseleye bakma zorunlulukları doğabiliyor. Buna, globalleşen ekonomik yapının getirdiği birçok sorundan kaynaklanan anlayış farklılığı olarak da bakılabilir. Ha, böyle şeylere girmemek tabii en iyisi. Ama girildikten sonra, yani bunun sonunun, dibinin görülmesi açısından çok fazla istekli olmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Bana göre, tabii Türkiye açısından bakıldığı zaman gerçekten çok zor bir dönemi geride bıraktığımızı kabul etmeliyiz. Yani 25 yıl bu kadar yüksek enflasyonla yaşayan başka bir örnek yok. Şimdi bunun anlamı, bununla yaşadığına göre buna uyumlu demektir. Yani kendini uydurmuş, bütün şartlarını endekslemiş demektir. Şimdi ondan kurtulmanın yollarını arıyor. Bu önemli bir gayrettir. Türkiye’nin şu anda uygulamaya başladığı program gerçekten iddialı ve çok önemli bir programdır. Bu kadar yerleşmiş bir enflasyonu, bu kadar yüksek bir enflasyonu yenecek gayreti hepimizin desteklemesi lazım. Zaman içinde bazı hatalar bile olsa, eleştiri konusu olan bazı konular bile olsa bunları çok fazla büyütmemek gerekir diye düşünüyorum. İkinci sorunuza müsaade ederseniz cevap vereceğim. Yani İMKB bu KOBİ’ler için neyi temsil ediyor? Neler yapıyor? Neler yapabilir? Buna geçmeden evvel müsaade ederseniz gene soruya muhatap olan Sayın Mengütürk’e söz vermek istiyorum.

Page 38: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Buyrunuz efendim. PROF.DR. MUHSİN MENGÜTÜRK: Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben aslında Erdal beyin yapmış olduğu yorum içinde ismimi duyduğum için konuşmak istemiyorum. Çünkü benim ismimin geçtiği pasaj aslında bir soru değil bir yorumdu, benim de katıldığım bir yorumdu. Onun için onun üzerine konuşmak istemiyorum ama Sayın Kavi’nin isminin geçtiği kısım bir soruyu içeriyordu. Oradaki düşüncemi çok kısa olarak anlatmak istiyorum. Ben aslında Erdal Beye katılıyorum. Ülkelerin, ekonomilerin gerçekten değişime ihtiyacı vardır. Ancak şu noktada belki ayrılıyoruz Erdal Beyden. Bu değişim ekonominin sıkıntılı dönemlerden geçtiği noktalarda olmaz. Çünkü ekonomik güçlüklerin yaşandığı dönemlerde bu güçlüklere katlanacak finansal güce sahip olanlar zaten büyüklerdir. Amerika Birleşik Devletleri’nde son 25 yıla bakıp, şimdiki durumla karşı karşıya getirecek olursanız, en büyük 25 şirket sıralamasının hemen hemen tamamen değişmiş olduğunu göreceksiniz. Bu doğrudur ama Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bu sıralama değişikliği Amerika Birleşik Devletleri’nin bunalım döneminde değil, bilakis ekonominin önünün açıldığı noktalarda olmuştur. Çünkü yeni şirketlerin şansı yeni fikirlerin, yeni düşüncelerin, yeni teknolojilerin uygulanabilmesi için uygun bir ortamın bulunduğu ekonomik dönemlerdedir. Dolayısıyla Türkiye’nin sıkıntılı dönemlerinde bu sıralamanın değişmesi zaten beklenemez, dünyanın hiç bir yerinde de bu olamaz. Ama Türkiye’nin önünün açıldığı noktalarda yeni şirketlerin çıkması, yeni fikirlerin doğması, bunların hayata geçirilmesi gerekli girişimcilik desteklerini alması, finanse edilebilmesi ve dolayısıyla mevcut şirketlere rekabet ortamının sadece yurtiçinde değil, uluslararası bazda da getirilebilmesi ülkemize çok şey kazandıracaktır diye düşünüyorum. Teşekkür ederim. OSMAN BİRSEN: Teşekkür ediyorum Sayın Mengütürk. O zaman ben kısaca ifade edeyim, şimdi İMKB açısından KOBİ’ler ne ifade ediyor mevcut durumda. Birincisi, Sayın Kavi’nin verdiği tarif içinde bakıldığı takdirde, yani 250 işçi çalıştıran işletmeler de eğer KOBİ tarifi içine girerse, o zaman demek ki, bize kayıtlı şirketlerin % 20’sinden fazlası KOBİ. Yani biz KOBİ’leri kucaklamış durumdayız. Bir kere bunu ifade etmek lazım. Tüm eleştirilere rağmen bu şekilde bir noktaya gelebilmiş durumda. Bunu

Page 39: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

hem İMKB açısından müspet olarak değerlendirmek lazım, hem daha da fazla, buraya gelebilen işletmeler açısından müspet karşılamak lazım. Şimdi ikinci konu, pazarlarlae ilgili. Herkesin bildiği Ulusal Pazar en üst seviyedeki bir yapıyı ifade ediyor. Ulusal Pazar için karlılık, vesaire kıstaslar aranıyor ya, mesela iki yıl veya üç yıl kar etmiş olması gerekiyor; ben buna “lisan bilenlerin grubu” diyorum. Şimdi bu üç lisan bilenleri bir grup halinde bir yere topladıktan sonra hiç lisan bilmeyenleri bu gruba sokmanız zannediyorum ki, üç lisan bilenler açısından bir sıkıntı yaratır. Niye? Sonuç itibariyle, borsalar veya pazarlar bir homojenlik ifadesidir. Yani siz o piyasada belli bir kalite sağlamak açısından homojen bir kaliteye işaret edersiniz, en azından başlangıçta işaret edersiniz ki, kayıt sırasında hangi kalitede işletmelerin buraya kabul edileceğini söylemek suretiyle bunu ilanedersiniz. Bu itibarla, madem bu şirketler buradaki şartları sağlayamıyor, o zaman şartları azaltın demek aslında yeni şirketler için sanki iyi gibi gözüküyor ama diğerleri açısından sıkıntı yaratır, yani mevcut pazarınızın kalitesini global bir yapı içinde düşürmeyi göze almak demek. “Buna ihtiyaç var mı?” diye düşünürseniz, yok. Herkesin daha yüksek bir kalite aradığı bir dönemde, kaliteyi daha aşağıya çekecek bir politikaya gitmenin yanlışlığına hemen işaret etmek doğru olur diye düşünüyorum. Bu itibarla, ne yapılabilir diye bakıyoruz. Bir kere bu kaliteyi, mevcut kalitemizi muhafaza etmek zorundayız. Buna uydurmamız lazım işletmelerimizi. Ben inanıyorum ki, çok sayıda işletmemiz buna uyabilecek yapıya da sahiptir. Yeter ki, zaman ve likidite dediğimiz gelişmeleri sağlayalım. Eh, 25 sene yüksek enflasyonda yaşarken, tasarrufları kamu borçlanması ile alırken, sermaye piyasasının değil gelişmesi, yaşaması bile bir mucize olarak görülebilir. Gerçekten, para piyasalarının amir bir şekilde çalıştığı bir alanda, çok yüksek reel faizlerin olduğu bir dönemde, bizim sermaye piyasamızın bu şekilde çok büyük sarsıntılar geçirmeden gelişmesini bir şekilde devam ettirmiş olmasını bir kere çok büyük bir başarı olarak tescil etmek zorundayız. Yani, eleştirmek değil, bilakis bu başarıyı nasıl sağladığımız konusunda biraz daha araştırma yapmak durumundayız. Bu noktada zannediyorum ki, gerek sermaye piyasasında gerek borsada görev alan kimselerin soğukkanlı tutum ve doğru kararlarıyla bu sonuç alınmıştır.. Tabii yine bizim insanımızın, onların kurduğu kurumların belli bir esneklik içinde, belli bir fedakarlık içinde bu zor dönemleri de geçirebildiklerine inandığımı söyleyebilirim.

Page 40: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Gerçekten Sayın Kavi mütevazı konuşuyor sanayicilerimiz açısından. Gerçekten, bu dönemleri sanayicimiz, yani üreticimiz de çok güç koşullarda geçirmiştir. Kendi kaynakları ile, belli dayanışmalar içinde bunları atlatabilmiştir. Ama şimdi daha da zorlaşıyor şartlar. O bakımdan, biz sermaye piyasasının imkanlarını da seferber ederek kendilerini aşmaları için gerekli çalışmaları yapıyoruz. Ne mi yapıyoruz? Buna uygun şirketleri arıyoruz. OECD ile arayacağız. Mevcut kurulmuş pazarlarımız vardır, Bölgesel Pazarımız, ki burdaki kayıt şartları gayet esnektir. Aşağı yukarı hiç denecek derecede şart vardır. Yeni Şirketler Pazarı dediğimiz, yani risk sermayesini de kısmen kavrayabilecek bir pazarımız vardır. Çalışmalarımız bu pazarları tanıtma, ama daha da fazla, bu pazarlara likiditeyi sağlama yönünde devam ediyor.. Bu likidite nasıl sağlanabilir? Bu likidite iki türlü sağlanabilir. Birincisi, bunun talebi olursa, yani bu şirketlerin hisse senetlerini alacak kimseler varsa o zaman bunu almak için piyasa bulmaya çalışırlar. İşte o zaman bu piyasalar çalışır hale gelebilir. Bu itibarla, bu likiditenin olduğuna ilişkin işaretleri verebileceğimiz market maker gibi sistemlerle bu yapıları daha kolay çalışır hale getirebiliriz. Bunu ben Ankara’daki toplantıda da ifade etmiştim. Yani piyasamız var ama likitidesi yok. Yani, hukuku var, organizasyonu var. Fakat parası yok. Yine Anadolu’da öyle bir laf var; diyor ki, “atı suya götürebilirsin, ama zorla su içiremezsin.” Yani bir de işletmelerin gelip buradan kaynak almak üzere karar vermesi lazım. İşte Sayın Kavi diyor ki 1990’a kadar böyle bir anlayış yoktu ki. Herkes kendi yağı ile kavruluyordu. İdare ediyordu. İstemiyordu. Daha kolay, kendi kaynağını kullanıyordu, başkasına muhtaç olmuyordu. Bu şekilde gidiyordu. Şimdi bu da değişti. O itibarla, onlar daha fazla arayacaklar ve su içmek isteyecekler, su içmek istedikleri zaman da biz onları dereye götüreceğiz. Bu çalışmalarımız devam ediyor. Evet şimdi müsaade ederseniz bir yorum da Sayın Abdul Bayhan verecek. Başka soruya da yer vermiyoruz. Çünkü arada da ikili bazda bu soru cevapları alma imkanımız olacak. ABDUL BAYHAN: So I just asked actually Mr. Kavi whether this number of the employee can describe an enterprise, whether the enterprise is medium sized or small business, and he was saying that not only the number of the employees is important, but also the asset of the company. So this is clear. And I asked him whether he has some difficulties to find qualified people to work and he said no. I was surprised because you know within the OECD member countries, also the members of the European Union, they have a

Page 41: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

lot difficulties to find qualified experts. I give you an example in Germany. There are about 5 million unemployed people. And now in Germany the government has decided to look for 80 thousand computer experts. And this 80 thousand experts they can not find in the EU member countries. They have to ask to get these experts from the non-member countries of the European Union. So they are asking India, Poland, and Romania, or Russia to find these people to come to Germany to work. The private sector is requiring visas from the government, because they can not find qualified personnel for their companies, for their work. They are asking why the government has neglected to educate the people and the government in Germany is saying well, it is too late now when we wait five years to educate the people and we will miss the job. As Mr. Birsen told us, you know, a Japanese he said well I would like to run faster than the American. So I was surprised. I think this is a good sign to see that qualified people are there in Turkey and the private sector is not suffering from finding experts. So thank you. ABDÜL BAYHAN: (TERCÜMESİ) Ben, Bay Kavi’ye bir işletmeyi küçük veya orta boyutlu olarak sınıflandırmak için geçerli personel sayısının ne olduğunu sorduğumda bana sadece çalışanların sayısının değil, şirketin aktif varlıklarının da göz önünde tutulması gerektiğini söyledi. Kendisine çalışacak kalifiye personel konusunda zorluk çekilip çekilmediği konusunda sorduğum soruya ise zorluk çekilmediği cevabını aldım. Bu beni hayrete düşürdü; zira bildiğiniz gibi, gerek OECD gerek A.B. ülkelerinde kalifiye uzman bulmak zor olmaktadır. Size Almanya’dan bir örnek vereceğim. Almanya’da şu anda 5 milyon işsiz var; hükümet 80.000 uzmana ihtiyaç olduğunu söylüyor ve bu 80.000 uzman A.B. üye ülkelerinden temin edilemediğinden Hindistan, Polonya, Romanya ve Rusya gibi ülkelerden Almanya’ya uzman getirtiliyor. Bu talepler, kendi ülkelerinde yeterince uzman bulamayan özel şirketlerden geliyor. Bu uzmanların neden Almanya’da eğitilmemiş olduğu sorusuna hükümet “ Şimdi onları eğitmek için artık çok geç oldu, zira 5 yıl beklersek taleplere vaktinde cevap veremeyiz” cevabını veriyor. Bay Birsen bize Japonların Amerika’lılardan daha hızlı koşmak istediklerini söylemişti. Türkiye’de yeterince uzman olduğunu ve özel sektörün personel bulma konusunda zorluk çekmediğini öğrenmek beni hem şaşırttı hem de mutlu etti. Teşekkür ederim. OSMAN BİRSEN: Evet, şimdi son bir yorumda bulunmak üzere Sayın Mengütürk’e yine sözü veriyorum. PROF.DR. MUHSİN MENGÜTÜRK: Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Page 42: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Bir soru aldık. Sorunun kendisi iki dakika sürdü. Cevapları şu anda 25 dakikayı bulmuş durumda. Fakat ben çok kısa olarak şunu söylemek istiyorum. Aslında KOBİ’lerin bir sermaye piyasasına, bir borsaya ihtiyacı var. KOBİ’lerin halka açılabilmesi için bugünkü sermaye piyasası yapımız uygun değildir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın yapısı da uygun değildir. Bunu net bir şekilde ifade etmek isterim. Çünkü Sayın Birsen’in de ifade ettiği gibi aslında sorun, “likidite”dir ve talebin borsaya, piyasaya kanalize edilebilmesidir. Bugünkü sermaye piyasası kurumlarımız açısından ve İMKB olarak gerekli altyapıyı ve esnekliği maalesef küçük ve orta büyüklükteki işletmelere sağlayamıyoruz. Ama tüm kurumlar elele çalışırsa kısa bir zamanda bunu gerçekleştirebiliriz. Şimdi, özellikle merkezi işlem yapan yani bir salon sisteminde çalışan bir borsanın kendi içinde bölgesel bir pazar açması, özel olarak kotasyon koşullarını yumuşatarak küçük şirketleri davet etmesi yeterli değildir. Çalışmaz ve nitekim de çalışmıyor. Bu kesime teknoloji kullanarak erişmek gerekmektedir. Bütün dünyada bu şekilde yapılmaktadır. Sayın Birsen’de aslında bundan bahsetti. Doğrudur. Likiditeyi sağlayabilmek için sadece talep kanallarını teknoloji vasıtasıyla yaygın bir hale getirmek de yeterli değildir. Aynı zamanda bir piyasa yapıcılık mekanizması gerekmektedir. Ama piyasa yapıcılık mekanizması yine elektronik bir ortamda çalışmalıdır. Merkezi bir sistemde, salona dayalı bir sistemde bunun gerçekleşmesi, başarılı olabilmesi mümkün değildir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın uzaktan erişim projesinin, wide-area network projesinin çok kısa zamanda bitmesi koşuluyla biz belli bir noktaya varabiliriz. Ancak, Türkiye’nin wide-area network üzerinde de olsa, elektronik iletişim kanalları hazır da olsa Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’e gerekli talebi, likiditeyi getirip getirmeyeceği yine de tartışılır. Aslında konuşmamda değindiğim tüm sıkıntıları, güçlükleri tekrarlamak istemiyorum ama bu sorunları aşma noktasında da önemli adımlar atmak zorundayız. Çevremizdeki bölge borsalarıyla, piyasalarıyla işbirliği yapmanın büyük bir önemi var. Çünkü sadece bir ülke içinde yaratılacak bir piyasada talebin yeterli derinlik sağlayamayacağı endişesi haklı bir endişedir. Sadece çevremizle de kısıtlı kalmayarak gelişmiş ülkelerin benzer şirketleriyle paralellik ve bağlantılar kurulması tabii çok daha önemli bir gelişme olacaktır. Nitekim NASDAQ’la yapılacak olan görüşmeler bu yaz aylarında sanıyorum, projenin fizibiletesi ve takvimi konusunda daha net sonuçlar ortaya çıkartacaktır.

Page 43: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Teşekkür ederim. OSMAN BİRSEN: Evet ben o zaman bu panelin sonucunun alındığını ifade ederek sizi arada çay ve kahve ikramına davet ediyorum. İkinci panelimiz saat 16:30’da başlayacaktır. Buyrunuz efendim. İKİNCİ PANEL PROF. DR. KENAN MORTAN: (OTURUM BAŞKANI) Dr. Akbulut doktorasını yapmanın ötesinde hem akademik hayatta hem de pratikte uygulamayı yakinen izliyorum kendisi KOBİ’lerin son üç yıldır yani KOSGEB-İMKB ortak işbirliği protokolünün imzalandığı süre içerisindeki akıştan hareketle bu otuz üç aylık zamanda KOBİ’lerin bu olayı nasıl sinerjiye dönüştürebileceğinin enstürümanlarını sunucak. Şimdi söz kendisinin. Süreyi iyi kullanacağı umuduyla mikrofonu veriyorum efendim.Buyrun. DR. ESİN AKBULUT: Çok teşekkürler. Değerli Konuklar, Borsamızın TÖSYÖV ve Dünya Gazetesi ile birlikte düzenlemiş olduğu “Kobi’lerin Türk Sermaye Piyasası’na Katılımı “ konulu Panel’e teşriflerinizden dolayı şahsım ve Kurumum adına teşekkürlerimi sunuyor, Panelimizin gerek KOBİ’lerin, gerekse sermaye piyasamızın gelişmesine katkıda bulunması dileğiyle hepinize hoşgeldiniz demek istiyorum. Değerli Konuklar, hepimizin bildiği gibi yaklaşık 20 yıldır tüm dünyada, “Küçük Güzeldir” sloganı ile ülkelerin gündemine yerleşen ve giderek yaygınlaşan bir akım var: “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Akımı“. Elbettteki bir moda akımı gibi gelip geçici değil, ama ekonomik ve teknolojik değişim dinamiklerinin ortaya çıkarttığı hatta dayattığı ve artık genel kabul görmüş bir akım. Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hıza ulaştığı, gelişmiş ülkelerde her sektörde faaliyet gösteren hemen her firmanın her günü en az iki yeni buluşla kapattığı günümüzde

Page 44: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

- talebe yakınlığı nedeniyle tüketici tercihlerini ve bu tercihlerdeki hızlı değişimleri büyük ölçekli firmalardan çok daha hızlı bir şekilde kavrayabilen

- bu tercihlere uyumlu ürünleri ve bu ürünlerin üretimini optimum

koşullarda olanaklı kılacak teknolojileri yaratabilen

- tercihlerdeki, yani tüketimin yapısındaki; teknolojideki, yani üretimin yapısındaki, ve iktisadi konjonktürdeki değişimlere hızla adapte olabilen .

KOBİ’lerin gelişmelerini desteklemek, gelişmelerin önündeki engelleri ivedi olarak kaldırmak, bugün tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de gündeminin ilk sıralarında yer alması gereken bir konu. KOBİ’lerin çok sayıdaki avantajlı yanlarının yanısıra dezavantajlı yönleri de mevcuttur :

- düşük işci verimliliği - hammadde ve yan mamül alımlarında pazarlık

güçlerinin olmaması nedeniyle ortalama maliyetlerde yükseklik

- pazar paylarının küçük, piyasalarının yöresel olması gibi KOBİ ‘ler açısından sözkonusu olabilecek bir dizi dezavantaj sayılabilir.

Ancak en dezavantajlı yanları veya diğer bir deyişle KOBİ’lerin karşı karşıya kaldıkları en büyük sorun kaynak yetersizliğidir. Yapılan çalışmalar KOBİ’ lerin çok büyük kısmının işletme sermayesi ihtiyacını büyük çoğunlukla özkaynaklarla karşıladığı ve ticari borçlanma yoluna gittiği, bunun yanında zaman zaman kısa vadeli banka kredisi temin edebildiklerini, göstermektedir ki KOBİ’lerin toplam işletme sayısı içindeki paylarının % 99.5 toplamı kredi hacmi içindeki paylarının ise ancak %3 –5 arası olduğu göz ününe alındığında, işletme sermayesi için dahi olsa kredi temininde ciddi bir güçlük içerisinde oldukları açıktır. Ancak daha önemlisi, KOBİ’lerin büyüme yani yatırımları için kaynak bulma konusunda mevcut finansman yöntemlerinden yararlanamadıkları görülmektedir.

Page 45: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Nitekim yapılan çalışmalar KOBİ’lerin

- uzun vadeli kredi temin edemediklerini

- leasing yönteminden ender olarak yararlandıklarını

- factoring yöntemine hiç başvurmadıklarını

- sermaye piyasasından kaynak imkanından yararlanmadıklarını göstermektedir.

Konunun sermaye piyasası ile ilgili kısmına odaklanacak olursak , ki bugünkü panelin konusunu oluşturmaktadır, İMKB kotasyon koşullarının KOBİ’ler tarafından sağlanmasının güç olduğu ve KOBİ’lerin sermaye piyasasından kaynak temin etmelerinin önünde bir engel oluşturduğu düşüncesinden hareketle, 1995 yılı Ocak ayında mevcut ana pazarımıza paralel, ancak pazar koşulları son derece esnek bir pazar “Bölgesel Pazarı” faaliyete geçirdik. Açıkçası Bölgesel Pazar tüm Avrupa’daki benzer paralel pazarların pek çoğundan da önce faaliyete geçmiştir. Ancak onlar, AİM yada Nouveau Marche kadar başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Halihazırda İMKB Bölgesel Pazarında 10 şirkete ait hisse senetleri işlem görmektedir. Bölgesel Pazara başvuruların bu kadar sınırlı kalmasının nedeni acaba pazara kabul koşullarının ne kadar esnetilmiş olursa olsun KOBİ’ler için ağır olmasından mı kaynaklanmaktadır ? Bölgesel Pazar’a kabul koşullarına bakacak olursak :

1) Şirket’in kuruluşundan itibaren en az iki yıl geçmiş olması ; sermayesinin en az %25 '‘nin 100' den fazla kişinin elinde bulunduğunun belirlenmesi halinde bir yıl geçmiş olması,

2) Menkul kıymetin mevcut veya muhtemel tedavül hacminin

Borsa yönetimince kabul edilmesi,

3) Son yıl ve ilgili ara dönemler (ara dönemde başvurmuşsa ) dahil olmak üzere mali tablolarının bağımsız denetimden geçmiş olması,

Page 46: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

4) Borsa tarafından istenen beyan yazısının imzalanarak Borsa Başkanlığı’na teslim edilmiş olması,

5) Esas sözleşmenin, Bölgesel Pazarda işlem görecek hisse

senetlerinin devri ve tedavülünü kısıtlayıcı veya senet sahibinin haklarını kullanmasına engel olacak kayıtlar içermemekte olması,

6) Sermaye Piyasası mevzuatı çerçevesinde kamunun

aydınlatılmasında azami özenin gösterilmesi ve yatırımcıların yatırım kararı almasında etkili olacak ve menkul kıymetin piyasa değerinde değişiklik yapabilecek her türlü bilgi ve belgeyi derhal, en seri haberleşme vasıtası ile kamuya açıklanmak üzere yazılı olarak Borsa’ya bildireceğinin taahüdü,

7) Şirketin üretim ve faaliyetlerini etkileyecek önemli hukuki

uyuşmazlıklarının çözümlenmiş olması veya makul bir süre içerisinde çözümlenebilir nitelikte olması,

8) Borsaca gerekli görülecek bilgi ve belgelerin süresi içinde

Borsa’ya teslim edilmiş olması,

9) Borsa yönetimince geçerli kabul edilecek durumlar dışındaki nedenlerle son bir yıl içinde üretimine 3 aydan daha fazla ara vermemiş olması, tasfiye veya konkardato ilan edilmemiş olması

Görüldüğü gibi Bölgesel Pazar kabul kriterleri içerisinde başvuracak şirketlerin büyüklüklerine, karlılıklarına veya borçluluk düzeylerine ilişkin hiç bir koşul ve kısıtlama bulunmamaktadır. Burada amaç, büyüklükleri her ne olursa olsun şirketin mevcut durumu hakkında yatırımcılara tam ve doğru bilgi vermek suretiyle

- KOBİ’lere sermaye piyasasından kaynak temin etme imkanı sağlamak ve

- Yatırımcılara da alternatif bir yatırım olanağı tanımaktır. Bu yüzden de koşulların tamamına yakını kamunun aydınlatılmasına yönelik kriterlerden oluşmaktadır. Ayrıca Bölgesel Pazar’a kabul kritrleri içerisinde

Page 47: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

yer alan şirketin en az iki yıldır faaliyette bulunuyor olması koşulunun yeni kurulmuş şirketlerin sermaye piyasasından kaynak temin etmeleri önünde bir engel oluşturacağı düşüncesinden hareketle Nisan 1995 '‘te süre koşulunun dahi bulunmadığı Yeni Şirketler Pazarı faaliyete geçirilmiştir. Yeni Şirketler Pazarı' na kabul için şirketlerin süre koşulu hariç Bölgesel Pazar koşullarını taşıyor olmaları ayrıca :

- Şirketlerin sermaye artırımı yoluyla yapacakları halka arzlar hariç olmak üzere, hisse senetlerinin ilk kez Borsa kanalıyla halka arz ediliyor olması,

- Kuruluş amacı, faaliyet konusu ve kapsamı, iş planları ve

projeleri bakımından Pazar’da işlem görebilecek düzeyde olduğunun Borsa yönetimince uygun görülmesi,

- Kurucuların ve garantörlerin ; zimmet, ihtilas, inkisap, rüşvet,

emniyeti suistimal, sahtecilik, hırsızlık, dolandırıcılık, kaçakcılık gibi suçlardan dolayı hükümlerinin bulunmaması ve Sermaye Piyasası Mevzuatına muhalefetten dolayı hüküm giymemiş bulunmaları,

- Kurucuların ve garantörlerin müflis olmamaları gerekmektedir.

Dikkat edileceği gibi YŞP’ da bir garantörlük koşulu aranmaktadır.Yeni kurulmuş, dolayısıyla henüz performansı belli olmayan, 1 yıllık sonuçları ihtiva eden mali tabloları henüz yayınlanmamış şirketlere, yalnızca projelerini değerlendirmek suretiyle yatırım yapacak yatırımcıların, iflas ve benzeri durumlar karşısında korunması amacıyla

– garantör sıfatını taşıyan banka ve veya kurucular ile şirket yönetim kurulu üyeleri tarafından

– süresi bir yıldan az olmamak koşuluyla ilk olağan Genel Kurul’un

yapılmasına ve bağımsız denetimden geçmiş yıllık mali tabloların yayınlanmasına kadar

– halka arz edilen hisse senetlerinin toplam adedi ile halka arz

fiyatının çarpılması sonucu bulunan tutardan az olmamak koşuluyla

– teminat, kefalet ve garanti verilmesi gerekmektedir.

Page 48: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Garantörlük koşulunun KOBİ’ler için yerine getirilmesi zor bir koşul olduğu açıktır.Ancak yeni kurulmuş performansları hakkında edinilemiyecek olan küçük yada orta ölçekteki bir şirketin hisse senetlerine talep olması, bu garanti koşulu yerine getirilmediği takdirde zaten hemen hemen imkansızdır. KOBİ’ lerin sermaye piyasasından kaynak temin etmek için hedef almaları gereken pazar, esas olarak Bölgesel Pazardır. Ancak başta da belirttiğim gibi bu pazarımıza başvurular da çok sınırlı kalmıştır. Bölgesel Pazar’a yönelik talebin bu kadar sınırlı kalmasının nedenlerini belirleyip bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemleri almak gerekmektedir. KOBİ’lerin Bölgesel Pazar’a ilgi göstermemelerinin nedenlerinden birinin Pazarı yeterince tanıtamamış olabileceğimiz düşüncesinden hareketle

a) Bölgesel Pazarı tanıtıcı broşürler ve halka arz hakkında bilgiler, KOSGEB ile yaptığımız işbirliği çerçevesinde, KOSGEB’ ten elde edilen adres listesine gönderilmiş,

b) KOSGEB ile birlikte KOBİ – NET bilgi ağı oluşturulmuş ve

internet üzerinden KOBİ’lere İMKB pazarlarını tanıma, Borsa üyeleri ile iletişim kurma imkanı tanınmıştır.

c) Ayrıca 10’u aşkın ilin sanayi odaları ile ortaklaşa toplantılar

düzenliyerek yöre sanayicilerine halka açılmanın yararları, yöntemleri ve Borsa pazarları hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmamız halen şu anda da devam etmektedir.

Ancak KOBİ’lerin sermaye piyasasından finansman temin etme yönteminden uzak durmalarının temel nedenlerinden biri zannediyorum KOBİ’lerin çoğunlukla şahıs yahut aile şirketi hüviyetinde kurulmuş olmaları ve sahiplerinin halka açılmak suretiyle şirket üzerindeki hakimiyetlerini kaybetmekten korkuyor olmalarıdır. Peki çözüm nedir? Şirket sermayesinin % 51’ inden fazlasını temsil eden hisse senetlerini halka arz edilmediği sürece şirket üzerindeki hakimiyetin kaybedilmesinin mümkün olmayacağını anlatmak lazım. Sermaye Piyasası Mevzuatına göre sermayesi 750 milyar TL.’na kadar olan şirketlerin sermayelerinin asgari % 15’ini halka açmaları şart koşulmuştur.Bu oran sermayesinin büyüklüğüne göre % 5’e kadar

Page 49: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

düşmektedir.Dolayısı ile şirket üzerindeki hakimiyeti kaybedecek oranda halka açılma zorunluluğu yoktur. Öte yandan 100 liranın tamamına sahip olmakla Bir milyonun yarısına sahip olmak arasında ciddi bir fark vardır. Halka açılmak suretiyle eğer siz şirket değerinizi büyütebiliyorsanızki bütün örnekler böyle olabileceğini göstermektedir, 100 lira yerine 500 liraya sahip olma şirketin ve sahiplerinin yararına olacaktır. Bir de tabi, önceki oturumda Sayın Mengütürk de bahsetti, oydan yoksun hisse senedi çıkartmak mümkündür. Sermaye piyasası mevzuatı buna imkan tanımaktadır, ama ne yazık ki hiç başvurulmuş bir yöntem değildir. Dolayısıyla oydan yoksun hisse arz etmek suretiyle şirket üzerindeki hakimiyeti yine kaybetmemek mümkündür. KOBİ’lerin borsaya gelmemelerinin bir diğer nedeni, bu şirketlerin organizasyon yapısı ve muhasebe sistemlerinin halka açılmaya halihazırda uygun olmamasıdır. Sermaye piyasamızın kamuyu aydınlatma temel ilkesi üzerine kurulu olduğu gözönüne alındığında, bu bahsettiğimiz anlamda halka açılmaya hazır olmayan şirketlerin halka arz yapmaları da uygun olmayacaktır. Burada çözüm bir danışman yardımıyla (aracı kurum veya bir mali müşavir ) aslında hiç de zor olmayan bu hazırlık dönemine bir an önce girmek olacaktır.KOBİ’lerin Borsamıza gelmemelerinin bir önemli nedeni de zaten çok küçük olmaları olabilir. O kadar küçük olabilirler ki, halka arz ettikleri hisselerden sağlayacakları gelir çok fazla anlam ifade etmiyor olabilir .Öte yandan Borsa’da işlem görmeye başladığı zaman da yeterli derinlik yaratmayacak olabilir. Şimdi bu durumda iki tane çözüm var diye düşünüyorum. Aynı ortağın veyahut aynı ailenin sahip olduğu birden fazla aynı veya benzer üretimi yapan şirketleri var ise bu şirketleri yatay ya da dikey entegrasyon yoluna gitmek suretiyle birleştirebilir ve bunların, bu birleşmiş şirketin hisseleri halka arz edilebilir. Yani diyelim ki dokuma firmanız var, iplik firmanız var. Ayrı ayrı küçük sermayeli firmalar ve de bir pazarlama şirketiniz var. İpliği, dokumayı ve pazarlama şirketini birleştirmek suretiyle daha büyük bir firma haline getirebilir ve bu şirketin hisse senetlerini halka arz edebilirsiniz. Öte yandan farklı ortaklık yapılarına sahip, yani farklı ailelerin aynı üretim dalında üretim yapan firmaları olabilir. Diyelim ki tekstil sektöründe KOBİ hüviyetinde 50 tane tekstil firması bir holding kurmak, buna iştirak etmek ve daha sonra bu holdingin hisselerini halka arz etmek suretiyle finansman temin edebilirler. Bu da bir yöntemdir. Mesela EGS holding böyle bir halka arz yapmıştır. Öte yandan aynı sektördeki şirketlerin birleşip bir büyük şirket kurmalarının ham madde temininde pazarlık kabiliyetinin artması rekabet gücünün yükselmesi üretilen

Page 50: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

ürünün pazarlamasında üstünlük sağlaması gibi avantajlar yaratılacağı açıktır. Alınacak diğer önlemlere gelirsek, bir çok şirketin kayıt altına girmekten kaynaklanan vergisel nedenler ile halka açılmadıkları gözönüne alındığında, halka açık şirketlere vergisel teşvik getirilmesi gerektiği, fakat her halikarda mutlaka kayıt dışı kalmanın yararlarının ortadan kaldırılması,gerektiği ortaya çıkmaktadır. Risk sermayesi yatırım ortaklıklarına mutlaka hız verilmelidir, hayatiyet getirilmelidir. Emeklilik fonları gibi kurumsal yatırımcılara bu tür şirketlerin hisse senetlerine yatırım yapabilme imkanı tanınmalıdır. Çünkü talep tarafı olmazsa zaten halka arz yapmanız imkansızlaşır. Biz İMKB olarak ne yapabiliriz? Bütün bu yaptıklarımızın dışında zannediyorum piyasamızın adını değiştirmek ile işe başlıyabiliriz. Bu düşündüğümüz yöntemlerden biri. Bölgesel Pazarlar ismi KOBİ’lere direkt bir mesaj iletmiyor olabilir. Sözkonusu pazarın adını KOBİ Pazarı olarak değiştirebiliriz. Bu pazarda likiditenin sağlanamayacağı düşünüldüğünden aracı kurumlarımız, borsa üyelerimiz KOBİ’lere bizzat gidip onları getirmeye çalışmıyor olabilirler. Çözüm olarak piyasa yapıcılığı sistemini bölgesel pazara entegre etmek üzerine çalışmalarımız devam etmekte, bunun yararlarını ve zararlarını tartışıyoruz. Bütün bunlar yapıldığı takdirde KOBİ’lerin sermaye piyasasından kaynak temin etmeleri yolundaki engellerin büyük bir kısmı aşılacaktır diye düşünüyorum. Diğer konuşmacıların zamanını daha fazla çalmak istemiyorum, süremi aştığım için sayın Başkan’dan özür dileyerek konuşmama son veriyorum, efendim. Teşekkür ederim. PROF. DR. KENAN MORTAN: Efendim Sayın Akbulut, sanıyorum sabah ki kapanış sözcüklerinden, yani SPK başkanından konuyu bir farklı varyantta getirdi. Bunun özellikle altını çizmek lazım. Çünkü Sayın Akbulut olayın daha çok psikolojik engellerden doğduğunu, bunun artısında bir takım hazırlık süresi gerektiğini ve bunun yapılması durumunda İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’in kotasyonu önünde hiç bir engel bulunmadığını söyledi. Bunun altını çizmek istiyorum. Bu anlamda bölgesel pazar ve yeni şirketler pazarındaki sayının azlığına aldanmamakta yarar var. Olayın eski inançlar, yerleşik alışkanlıklar dediğimiz eski ekonomiye has davranış kotlarının değişiminin bir zaman gerektirdiğini hepimiz biliyoruz. Fakat burada Sayın Akbulut üç analitik öneri getirdi. Birincisi bu iş ortaklığı modeli ki, EGS modelini gerçekten bir kez daha irdelemekte yarar var. Son okuduğum bir iki tebliğden görüyorum ki

Page 51: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

bu modelin artık Türkiye’ye sunumu mümkün. İkincisi risk sermayesi modelinden söz etti, yalnız bu modeli henüz Türkiye Halk Bankası oturtamadı kıymetli misafirlerimiz. Halk Bankası’nın bununla ilgili seksyonu risk ortaklığında teminat arama modeli yerine alma modeline uygun olarak sermaye katılım yönünde yeni bir model çalışması yapıyor. Mütevazı sayılmayacak bir sermaye ile de yola çıkmaya hazırlandığını TOSYÖV’ün son seminerinde 23 Mart’ta İstanbul’da Sayın Kınay ifade ettiler. Bu çok önemli. Çünkü risk sermayesi özellikle bu yeni ekonomiye dönük davranış kotları edinen şirket yapısı için tabii hayatiyet taşıyor. Üçüncüsü, söylememekle beraber ben izniyle ben o mesajı çıkarmış olayım, yeminli mali müşavirler odasına kuşkusuz bir misyon görevi düşüyor. Yani Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri klasik bir müşteri olarak görmenin ötesinde bu kuluçka süresinde belki de onlarla bir protokol imzalayarak belki Borsa, belki TOSYÖV, belki Halk Bankası adresi önemli değil, yani bu partnerliği sağlayarak belki de bu geçiş süresinde en önemli özellik arz eden saydam mali tablolar edinimi yolunda belki yol sağlayabilirler. Bu arada İMKB, kendim de misyon görevimi biliyorum diyerek de piyasa yapıcılığı görevinde çalıştıklarını ifade ettiler. Umar ve dilerim ki, bu kısa sürede tamamlanır. Bu analitik sunum için teşekkür ediyorum. Efendim ikinci konuğumuz yine OECDden Bay Martin Forst, Dr Forst., OECD’nin özel sektör piyasalarını geliştirme seksiyonundan geliyor. İncelediğim biyografisinden Dr. Forst’un eski COMECOM bloku dediğimiz Doğu Avrupa ekonomilerindeki yeniden yapılandırma işiyle ilgilendiğini gösteriyor. Sadece şunu söylemek isterim. Bir Alman OECD’de görevli olarak eski Doğu Avrupa ilgiliyse onu dikkatle dinlemekte yarar var! 39’ daki Almanya haritasına bakmanızı en azından hatırlatıyorum. Dr. Forst’un yine biyografisinden gördüğüm Bonn’da görev yaptığı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Enstitüsü son derece seçkin, bilinen ve çalışmalarıyla genellikle yankı yapan bir Enstitüdür. MARTİN FORST: Thank you very much, Mr. Chairman, I worked at the Institute on Small and Medium-sized Enterprise (SME) Research in Bonn 8 years ago and since then I have been working at the OECD. I want to talk now about a joint project the OECD has with the Istanbul Stock Exchange to encourage venture capital and secondary stock markets to promote SMEs. I will present our work by looking first at European experience in venture capital markets and secondary stock markets. You heard in the first

Page 52: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

session, that the US is the model, but I think in terms of finding solutions for Turkey it is also very useful to look at the European example. I think it is very beneficial to look at the difficulties some of the other European countries had in promoting venture capital and secondary stock markets. I think at the end of the day Turkey has more European culture and also has some of the European difficulties in the framework conditions as for example the labour market. Entrepreneurial culture is similar to the European one and does not fully correspond to the Anglo-Saxon patterns. In countries like Germany or France, policy makers were talking about venture capital and bringing SMEs onto the stock markets twenty years ago but it did not lead to results or change. There were a lot of initiatives, concrete laws for example to promote both private equity and secondary stock markets, but I must say for many years it simply did not work. Examples for such initiatives were special tax allowances for companies who invest in SME equity in Germany, so-called Kapitalanlagegesellschaften. Also formally secondary stock markets as well as some forms of subsidies for venture capital companies on the regional and national level were already introduced many years ago. But in comparison to the size of a country like Germany or France, there was very little volume in secondary markets and if you look how many business venture capital companies had invested, it was negligible compared to the overall amount of small business. But then two or three years ago suddenly the whole picture changed. Now we have witnessed an explosion both in terms of venture capital and in terms of volume and numbers of initial public offerings on secondary stock markets. To illustrate just one number, the volume in Europe of venture capital invested in start-ups has increased from 1.8 billion Euro in 1998 to about 10 billion last year. So from one year to the next it has exploded five fold. So what does this say? Something has changed mentally but I think it says in particular that all preconditions are strongly linked. Apparently it is not possible to just try to have particular measures to promote venture capital or to do some specific things, for example only formally introducing secondary stock markets. It is rather like a chemical reaction, you have to have all the things together, then suddenly it works out and we cannot separate these issues.

Page 53: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

I think this lesson is very important for the way we want to tackle the issue together with the Istanbul Stock Exchange in our joint work programmes. We need to think of an integrated approach and I heard some of the speakers in the early afternoon going in this direction. This, of course, is always bad news if someone says we have to do everything at the same time, but experience in many European countries says that if we just introduced one or other specific measure, it doesn’t work. Because we all know venture capital will only work on a big scale if there are exit possibilities in secondary stock markets, and secondary stock markets only work if we know the retail investor shows real interest to invest there and this has just come in recent years. This boom of retail investors’ interest was very much linked to the Internet but I think there are also more conventional SME’s which take advantage of this. So in this joint Istanbul Stock Exchange – OECD project, my colleague Mr. Bayhan has already hinted this morning that we are looking at two types of companies in the first phase. The first types are those companies which are in principle appropriate for initial public offering and to be listed on the stock market. This of course requires legal and managerial transparency, which is not possible in all SMEs. Many of them are too small and the costs of disclosure would be too high. Therefore we will be looking very much to the second category of companies that are not in the medium term appropriate for listing on the stock market. Mr. Mengütürk said, this morning, something very interesting that there are a lot of SMEs in Turkey that want to escape the radar of authority, and I can, of course, only acknowledge this. This is reality, and you know all the reasons. I do not need to repeat this, but it is clear that if companies try to avoid the radars of authority, we have no transparency, we have no visibility and the disclosure which is necessary for the stock markets is not possible. Therefore in our project we want to look to these kind of companies; try to identify interesting growth companies in this area who want to avoid the radar and try to find mechanisms to enable them to access equity in a way which doesn’t push them too much to give away full control of the enterprise and give away all the information. We have heard much before about the fact that many entrepreneurs do not want to have external equity because they want to keep control. We will also work on this issue. I just wanted to give you an overview of the different modules of this future work and co-operation and the first step will be to set up a methodology or an approach of how to identify these growth companies in Turkey. For both

Page 54: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

categories there will, of course, be different criteria. The next step, as I mentioned before, is to find new mechanisms as a complementary tool to the stock markets. We heard that venture capital is, of course, very important in Turkey, as well as, corporate venturing of holdings of companies which in a way are also investing in SMEs. These tools need to be made more systematic and widespread. Then there are statistics which say that in the US so-called business angels, private investors, groupings of private investors who give money in the form of equity to SMEs, are of critical importance for business development. Private investors contribute about five times more than the market for institutional venture capital. These numbers illustrate that there are enormous sources of money for the development of small business and we have in OECD countries a number of interesting initiatives of networks in order to bring these people together in groups, so that they can take advantage of a facility to find companies to invest as business angel. And then we have also heard the ideas from Mrs. Akbulut. The idea is to try to come up with guarantees for equity funds. This can be a valuable tool to make SME equity funds more secure so that retail investors can be convinced to invest in a new tool that he doesn’t know. In addition to come up with alternative tools there is still the need to improve an already difficult general policy environment. It is a question of how to improve administrative barriers, taxation, etc. This is an old subject, but in the end it is necessary to make progress here if we want to achieve a broad development of equity markets. In this context there is also the need to have specific company development programmes, specific support mechanisms for enterprises which are at the moment not suitable for venture capital or an IPO. Later, after changing management and entrepreneurial cultures these enterprises might become ready for external equity. Finally we will try to make practical propositions to improve the general entrepreneurial culture. We will do this very much by looking at the experience in the 29 OECD Member countries. We will take our networks and our knowledge of some of the very good and interesting non-Member countries, for example Israel, who have experimented very much in the area of venture capital and also in terms of some back-up guarantees for these venture capital funds and also stock market development.

Page 55: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Our overall objective is to boost the culture of equity finance in Turkey and later we might start to transfer a good approach to some of the neighbouring countries. We will do so by trying to copy the experience we have had in other countries. As I said at the beginning I am, in principle, very optimistic that this will work in Turkey. Thank you. MARTİN FORST (TERCÜMESİ) Teşekkür ederim, sayın başkan, Ben Bonn’daki KOBİ Araştırma Enstitüsünde çalıştım, fakat bu 8 yıl önceydi. O tarihten beri de OECD’de çalışıyorum. Aslında bunu söylemezdim, fakat OECD ile IMKB tarafından geliştirilen, risk sermayesi ve KOBİ’lerle ilgili ikinci piyasa konulu ortak projeden söz edeceğimden, bu noktayı vurgulamanın önemli olduğuna inanıyorum. Ben size çalışmamızı tanıtırken, Avrupa’da sermaye piyasası ve ikinci piyasa konularındaki deneyimlerden söz etmek istiyorum. Bu sabahki oturumda, A.B.D. modelinden söz edildi. Ben, Türkiye için bir çözüm yolu ararken, Avrupa örneklerine eğilmenin yararlı olacağını düşünüyorum; zira Türkiye aslında Avrupa kültürüne daha yakın olduğundan, iş dünyasında yaşanan sorunlar, anglo-sakson ülkelerden ziyade Avrupa ülkelerinde yaşananlarla benzerlik arzetmektedir. Almanya ve Fransa gibi ülkelerde 20 yıldan beri bu konular tartışılmakta. Avrupa’da özel sermaye, hisse senetleri ve ikinci piyasaların geliştirilmesi için yeni yasalar hazırlandı ve KOBİ’lere yapılan yatırımlara özel vergi muafiyetleri uygulandı. Fakat bu çabalar ilk 15 yıl içinde somut netice vermedi ve Almanya’da ve Fransa’da ikinci piyasalardaki iş hacmi, küçük işletmelerin sayısına kıyasla çok düşük seviyelerde kaldı. Ancak, durum son 4 yıl içinde birden değişti ve iki yıldan beri Avrupa’da yeni kurulan küçük şirketlere yapılan yatırımlar belirgin şekilde artarak 1998 yılında 1.8 milyar Euro iken, geçen yıl 10 milyar Euro’ya yükselerek 5 katına ulaştı. Bunun anlamı nedir? Bu bir zihniyet değişikliği olabilir. Demek istediğim sadece ikinci piyasalara destek verecek teşvik ve tedbirler yeterli olmayabilir. Bu bir kimsayal reasiyon gibi bir çok önlemin bir araya gelmesiyle gerçekleşen bir olaydır. Biz, OECD ve IMKB’nin ortak projesini yürütürken bu noktayı gözönünde tutmalıyız. Önemli olan, bazı konuşmacıların da değinmiş olduğu gibi, entegre bir yöntem kullanmaktır.

Page 56: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Tabi ki her şeyi bir anda yapmamız kolay olmayacaktır; fakat Avrupa ülkelerinde daha önce uygulanmış olan spesifik tedbirleri teker teker geliştirmek de yeterli olmayacaktır. Bildiğimiz gibi risk sermayesi ancak ikinci piyasada ek olanaklar sağlandığı taktirde devreye girecektir ; ikinci piyasa ise son yıllarda, belki de internetten kaynaklanan bir gelişme arzediyor. Bu olanaktan yararlanan geleneksel KOBİ’ler de mevcuttur. Bu sabah meslektaşım Bay Bayhan, ortak OECD-IMKB projesiyle ilgili olarak, iki ayrı tür şirketten söz etti. Birinci grup, prensip itibariyle halka arza uygun olan şirketlerden oluşmaktadır. Bu şirketlerin hisselerinin borsada yer alabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler ve şeffaflık tüm KOBİ’ler de var olmayabilir. İkinci tür şirketler ise orta vadeli olarak borsaya girmeye uygun olmayan şirketlerdir. Bay Mengütürk bu sabah Türkiye’de bir çok KOBİ’nin resmi müdahalelerden hoşlanmadığını belirtti. Bu bir gerçektir ve sebeplerini hepimiz biliyoruz. Tabi ki bu tür şirketler, borsaya girebilmek için gereken şeffaflık ve açıklığa sahip değildir. Biz, projemizde bu tür şirketleri inceliyerek, büyüme potansiyeline sahip şirketlerin, kendi denetimlerini koruyarak ve tüm şirket bilgilerini kamuya açıklamaya mecbur kalmadan yatırım sermayesine ulaşabilmelerini sağlayacak mekanizmaları araştıracağız. Daha önce birçok iş adamının dış sermayeye açılmak istemediği belirtilmişti. Çalışmamızın ikinci bölümü bu konuya odaklanacaktır. Belirtmiş olduğum gibi fazla vaktinizi almak istemiyorum. Yapacağımız çalışmalar hakkında genel bilgi vermeğe çalışacağım. İlk önce büyüme potansiyeline sahip şirketleri tesbit edecek bir metodoloji hazırlayacağız. İkinci grup şirkete gelince, Türkiye için önemli olan bir konu olan holdinglerin KOBİ’lere yatırım yapması, daha sistematik hale getirilebilir. İstastistiklerde, A.B.D’deki özel yatırımcıların KOBİ’lere yatırdığı sermayenin kurumsal risk sermayesinin 5 katı olduğu belirtiliyor. Bu yatırımcılar, Amerika’da iş dünyasının melekleri olarak adlandırılıyor. Bu yöntem KOBİ’leri geliştirmek için çok önemli bir kaynak olabilir. OECD ülkelerinde yatırımcılarla şirketleri bir araya getiren mekanizmalar mevcuttur. Bayan Akbulut devlet veya banka garantilerinden söz etti. Yatırımcıları tanımadığı sektörlere yatırım yapmaları konusunda ikna etmek tabii ki zor olacaktır. Burada önemli olan diğer bir nokta da genel ortamın yatırımlara uygun olmasıdır. Sermaye piyasasını canlandırmak istiyorsak, mevzuat, idari ve

Page 57: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

bürokratik işlemler, vergilendirme gibi alanlarda bazı reformların gerçekleştirilmesi ve kolaylaştırıcı önlemlerin alınması yararlı olacaktır. Ayrıca spesifik şirket geliştirme programları, şu anda koşulları yatırım yapmaya uygun olmayan şirketlere sağlanacak destek mekanizmaları ve yönetim ve girişimcilik kültüründeki yapılacak değişiklikler bu şirketleri uygun hale getirebilir. Girişimcilik kültürünü geliştirme konusunda pratik öneriler sunarken 29 OECD ülkesinin deneyimlerinden yararlanmaya çalışacağız. Ayrıca İsrail gibi OECD üyesi olmayan, fakat sermaye piyasası konusunda çok deneyimli olan bir ülkenin geliştirdiği modellerden de yararlanarak, yatırım teminatları ve borsanın gelişmesi konularına odaklanacağız. Amacımız, Türkiye’nin sermaye finansman kültürünü geliştirmek ve diğer ülkelerin deneyimlerini akıllı bir şekilde taklit ederek uygulamaya koymaktır. Bu konuda başarılı olursak, aynı örnekler komşu ülkelerde de uygulanabilir. Ben, başında da belirtmiş olduğum gibi bu konuda iyimserim. Hepinize teşekkür ediyorum. PROF. DR. KENAN MORTAN: Saygıdeğer misafirler! Dr. Forst’un bize aktarabileceği deneyleri ben satırbaşlarıyla şöyle özetlemek istiyorum: Bir kere küçümseyemeyeceğimiz öğüt diyelim ona. - bir kere şu Amerikan modeli yerine Avrupa kültürüne ve modeline daha yatkın olun demedi ama ben tümceyi çıkarttım. Avrupa’yı tercih edin, oraya daha yakınsınız dedi aslında gerçekten de bizim KOBİ’lerin strüktür yapısıyla Amerika arasında bir koreolasyon olmadığı da açık ama bunu bir de OECD ağzından dinlemek ilginç gözüktü bana. Bütün bu KOBİ değişimi istemi ifadelerine rağmen diyor Dr. Forst, resmin değişimi yakın yıllara dayanıyor. Yani Almanya’da özelikle sürdürülen Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’i geliştirme olayının bütün enstrüman kullanımına rağmen bu olayın resmin temelden değişimi 3 – 5 yıldır diyor. Hadi ona 10 yıl diyelim. Bu arada özellikle bir tümcenin altını çizmek istiyorum. Venture capital veyahut da risk sermayesi ifadesini kullanıyor. KOBİ ifadesini kullanmıyor, yani bu çok yüksek teknoloji kullanan, belki kişi istihdam eden, sadece işletmecinin çalıştığı bir kuruluş olabilir. Bu literatürdeki yeni bir dönüşümdür. Yani KOBİ’leri artık esnek üretim yapan risk sermayesi şeklindeki tanımlama anlayışını özellikle gündeme getirdi. Bu dikkatimi çekti. Bu arada özellikle zincirleme etki için tekil önlemlerin yetersiz olduğunu söyledi. Bunu biz de biliyoruz ama galiba kültürümüzün,

Page 58: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

eğitimimizin gereği olarak her olaya yaklaştığımız gibi olaya parça anlayışıyla bakmak, örneğin her bakanlığın kendi gündemindeki veyahut kendi güdümündeki konulara bakması gibi, parçasal bakma yerine eğer zincirleme bir etki yaratmasını istiyorsanız, entegre bir bakış getirmeniz gerekli dedi. Bizim Borsa ile OECD olarak yaptığımız protokolde özellikle altını çizeceğimiz veyahut da özellikle iteceğimiz, vurgulayacağımız, ivme kazandırmak istediğimiz olay budur dedi. Dördüncü nokta “corporate capital” diye çevirebileceğimiz, bizim EGS modeli diye özetleyebileceğimiz olayına daha sistematik bakabilirsiniz dedi. Burdan görüyoruz ki Avrupa’da da eğilim farklı değil. Bu yolun önü açık. Nitekim bizdeki uygulamalarda bunun öyle olduğunu gösteriyor. Eğer devlet garantisi olursa işin özü çok değişiyor. Devamında altıncı nokta olarak vergilendirme ve yönetimsel geliştirmenin çok önemli olduğunu vurguladı. Doğrudur. Sadece doğru olduğunu söyleyebiliriz. Bu bir kez daha teyit görüyor. Yedinci bir nokta girişim kültürünün geliştirilmesi dedi. Şimdi son iki çalışma değerli misafirler biri ODTÜ tarafından yapıldı, biri Boğaziçi’nde Dr. Ayşe Buğra’nın kaleminden çıkma. Bu girişim kültürünü Çorum, Denizli ve Antep özelinde incelemişler. Görünen o ki gelişim kültürü makro ekonomik çerçevenin pek dışına çıkmıyor. Özellikle model olarak çok vurguladığımız Çorum örneğinin 94 krizinden sonra ciddi olarak sıkıştığını ifade ediyor Prof. Dr. Ayda Eraydın. Girişim kültürü makro ekonomik çerçeveyle süperpoze olmadığı zaman, örtüşmediği zaman problemler çıkıyor. Onu da biz deney olarak misafirimiz Dr. Forst’a aktarmış olalım. Teşekkür ediyorum kendisine. Efendim üçüncü misafirimiz, yani panelimizin üçüncü sunumunu Sayın Ali Fuat Erbil yapacak efendim. Sayın Erbil gene biyografisinden gördüğüm üç seçkin üniversitemizin üçünde de konaklamış, Orta Doğu ile başlamış, bizim meslek kümesine tam rakip gene bir mühendislik derecesi almış, arkasından Bilkent, daha sonra da İstanbul Teknik Üniversitede doktarayı tamamlamış. Gördüğüm kadarıyla da bankacılık kariyerinde Sayın Şahenk kendisini çok kısa bir sürede böyle bir uç noktaya getirmiş. Bu kişisel edinimi dışında tabii burada özel bir bankanın varlığı beni kişisel olarak da çok ilgilendiriyor. Çünkü özel bankaların genelde bu mesele için söyleyecekleri fazla söz yoktu. Bu anlamda Sayın Erbil galiba gönüllü bir imtihana, bir sınava kendisini tabii tutturmayı da kabul ettirmiş oluyor. En azından burdaki misafirler özel kesim bankacılığının olaya nasıl baktığını, enstrüman anlamında tabii nasıl baktığını merak edecekler. Bu 15 dakikalık söz süresinde bu enstrümanları anlatmanız dileğiyle efendim. Söz sizin, buyrun.

Page 59: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

DR. FUAT ERBİL: Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. Açıkçası ben bugünkü panele hazırlık yaparken özellikle KOBİ’lerin elektronik ticaret konusunda neler yapması gerekli olduğunu, KOBİ’ler ve elektronik ticaret arasındaki ilişkinin ne olması gerekli olduğu üzerine bir çalışma yaptım. Ama Sayın Mortan birazcık bankacı olarak benim konuya bankacı gözüyle bakmamı belirtince ister istemez taraf olduğum için bu konuda ki bankamızın özellikle özel sermayeli bir banka olan Garanti Bankasının neler yaptığını, neler yapacağı konusunda da bir kaç cümleyle giriş yaparak konunun kalan kısmında, zamanımın kalan kısmında da elektronik ticaret konusuna değinmek istiyorum. Garanti Bankası bakıldığı zaman organizasyon ve vizyon olarak açıkçası belli müşteri gruplarını segmente ederek kendisine hedef seçerek pazarlama stratejilerini oluşturmuş ve son zamanlarda da bu konuda çalışan bir banka. Bizim KOBİ’ler diye genel tabir edilen ama banka içinde küçük işletmeler veya Amerikalıların dediği gibi small business denen bir iş kolumuz var. Yani banka olarak biz stratejik iş kollarımız arasında, bunlar içinde kurumsal müşterilerimiz, ticari müşterilerimiz, bireysel bankacılık, bir de bunların yanında dördüncü kardeş olarak küçük işletmeleri oluşturmuş bulunmaktayız ve bu konudaki çalışmalarımız son iki yıldan beri belki çok fazla medyaya, çok fazla kamuoyuna sunulmadan devam ediyor. Çok yakın bir zamanda Garanti Bankasını özellikle küçük işletmeler iş kolunda aktif bir şekilde göreceksiniz. Bu ciddi anlamda hazırlıkları bitmiş, başlamış uygulaması başlamış ben bir projeden bahsediyorum. Şöyle ki dağıtım kanalına kadar küçük işletmeleri hedefleyen şubelerimiz çok yakın zamanda sizin yürüdüğünüz caddelerde, organize sanayi sitelerinde olacaktır. Yani Garanti Bankasını gördüğünüz zaman, bizim yeşil yoncamız ve Garantinin yanında küçük işletmeler, spesifik olarak küçük işletmeler ibaresine kadar dağıtım kanallarını hazırlamış durumda bulunmaktayız. Onun yanında gerek bankacılık ürünleri gerek bu konuya ilgili takımların oluşturulması konusundaki çalışmalarımız da bitmiş, hatta şu anda uygulamaları da vardır. Siz herhangi bir Garanti Bankası şubesine gittiğiniz zaman burada sadece ve sadece küçük işletmeleri ilgilendiren, o şirketlerin bankacılık ilişkilerinden sorumlu bir veya iki tane müşteri temsilcisini göreceksiniz. Dolayısıyla bu da bankanın özellikle pazarlama alanında, dağıtım kanalı alanında küçük işletmelere verdiği önemi ve gelecekte daha da önem kazanacağını gösteriyor ve kaynak anlamında sermaye piyasalarıyla alakalı olarak kaynak anlamında bakıldığı zaman da şu anda Garanti Bankası’nın aktif büyüklüğü 8.5 – 9 milyar dolar civarında olduğunu söylersek ve bunların yaklaşık olarak 3 – 3.5 milyar dolarınında kredilere, nakdi kredilere tahsis edildiğine

Page 60: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

bakacak olursak, bunun yaklaşık % 20 si veya % 25 civarında olan kısmı şu anda bankamızda küçük işletmeler tarafından kullanılmaktadır. Ve bizim yeni ekonomide özellikle enflasyonun düşmesiyle bu oranın çok kısa zamanda ellili seviyelere geleceğine, hem meblağ olarak büyüyecek tabii ki bu, 3 milyarları artık biz inşallah çok yakın bir gelecekte 6 milyarlar, 10 milyarlar olarak göreceğiz. Kullanılan miktardan alınan payın da küçük işletmeler tarafında daha da artacağını bekliyoruz. Özetle bizim banka olarak küçük işletmelere bakışımız bu şekilde. Diğer konu olarak elektronik ticaret konusunda ben bir kaç cümle sarf etmek istedim ve konuyu ona göre hazırladım. Sayın katılımcılarımız da kafalarında şu soruyu kendilerine soruyor olabilirler, yani sermaye piyasalarıyla KOBİ’leri konuşuyoruz, peki elektronik ticaretin işine ne? Benim bağlayacağım nokta açıkçası şu. Özellikle birinci panelin sonunda biraz daha analitik hale gelen, biraz daha elle tutulur sonuçları gördüğümüzde benim dikkatimi çeken en büyük sıkıntılardan bir tanesi özellikle KOBİ’lerin, KOBİ’ler için talebin yaratılamaması, dolayısıyla bir likiditenin sağlanamaması ve sermaye piyasalarına katılımının çok zor olacağı gibi bir sonuca varıldı. Ben bu şekilde anladım ve bağlantımı da elektronik ticaret ile şu şekilde yapıyorum. Elektronik ticaret birazdan ne olduğunu mutlaka hepiniz yavaş yavaş bu konuda çalışmaya, bir şeyler duymaya başlamışsınızdır ama elektronik ticaret KOBİ’ler için çok çok büyük bir fırsat. Bu firsat özetle, bir cümleyle ifade edilecekse, KOBİ’lerin sesini duyurabilmesi, ürettikler ürün, verdikleri servisi kolaylıkla dünyanın herhangi bir köşesine anlatabilmeleri, satabilmeleri, tanıtabilmeleri açısından çok büyük bir fırsat. Dolayısıyla kendi isimlerini, kendi ürünlerini ve katma değerlerini artık KOBİ’ler, küçük işletmeler çok çok kolay yeni ekonomide duyurma fırsatına sahipler. Bir, tek bir satıcının uyguladığı fiyat politikasına bağlı değil, bir çok global satıcıdan mal alma esnekliğine sahipler. Aynı şekilde mallarını da global piyasalarda satma esnekliğine sahipler. Dolayısıyla elektronik ticaret KOBİ’lerin tanınması, ulusal internet özellikle elektronik ticaret tarafındaki platformların market place dedikleri bu artık sanayi bölgesi mi dersiniz internet üzerindeki, pazar mı dersiniz, oluşmasında ve alacakları payda ciddi anlamda ön plana çıkacaklarını düşünüyorum. Bu da alıcıların, talebin bu hisselere, bu sermayeye talebin geleceğini ve dolayısıyla el ele kolaylıkla, özellikle Amerika’da son zamanlarda yeni ekonomide gördüğümüz bu venture capitalların, küçük şirketlerin ne kadar büyük devleştiğini gördüğümüz örneklerle de KOBİ’ler

Page 61: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

için bir fırsat olduğunu elektronik ticaretin ve cesaret kazandırdığını ben açıkçası düşünüyorum. Elektronik ticaret nedir diye baktığımız zaman açıkçası yüzlerce tanımı yapılabilir ama temel olarak bilgi ve ürün ve hizmetlerin alım satımının bilgi ağları üzerinden kolayca yapılması diye tanımlanabilir. Bakıldığı zaman elektronik ticareti dünya belki 10 seneden, belki 20 seneden, belki 50 seneden beri yapıyor ama değişik araçlarla yapıyor. Ama son zamanlarda özellikle internetin ve internet altyapısının ucuzlaması, gelişmesi ve güvenlik tarafında bir çok yol katedilmesi sonucu elektronik ticaret artık hemen hemen artık dünyadaki tüm üreticilerin, tüm şirketlerin hayatının bir parçası olmaya başladı. Dolayısıyla bir tarafta bir tarafta gelişen ekonomiler, büyük devler, globalleşen birleşen devler, öteki tarafta ezilmek üzere, sesini duyurmaktan aciz diyebileceğimiz, yaptığı ürünleri, ürettiği ürünleri satamayan şirketleri işte dönüm noktası olarak tabir edebileceğimiz internet bir şekilde imdadına yetişiyor. Benim gördüğüm açıkçası bu. Artık son örneklere baktığımız zaman mesela 11 tane dev otomobil şirketi Amerika’da, bunların içinde dünyadaki otomobil şirketleri Chrysler da var, Daimler Chrysler da var, Ford da var, General Motors da var, BMW da var, Volkswagen da var, birleşip bir market place oluşturmuş durumdalar ve yaptıkları şey yan sanayiden ürünlerini ortak bir elektronik ticaret sitesi üzerinden almak. İşte artık bu platform hazır durumda. Bu platforma katılmak için sadece onların şart koştuğu kalitede ve standartta mal üretmek yeterli. Dolayısıyla burada bu Zimbabwe’den, Türkiye’den veya Amerika’dan yan sanayi üreten bir şirketin olması hiç önemli değil. Herkes buraya katılıp kendi ürününü bu firmalara satabilme rahatlığına sahip. Öteki taraftan bankalar burada da bir şekilde devreye giriyor. Belki üstlerine almamaları gerekli olan bir takım sorumlulukları alıyorlar. Özellikle Amerika’da ve İngiltere’de gördüğümüz örnekler, mesela Bankdaysbank’ın yaptığı örnekler artık küçük işletmeler için, KOBİ’ler için bir çok onların arzu ettiği hizmeti sunar hale geldiler. Sadece ödemelerinde aracı olmak veya kaynak sağlamak değil, onların her türlü muhasabe sisteminin altyapısını sağlamak, ürünlerini internet üzerinden tanıtabilmelerini sağlayabilecek altyapıyı oluşturmak, internet hostingi vererek, reklamlarını yaparak, faturalamalarına kadar bir çok işlemi üzerlerine alarak bu imkanı sağlıyorlar. Dolayısıyla artık KOBİ’ler için yapmak, yapmaları gerekli olan şey sadece öz

Page 62: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

ürettikleri servise ve ürüne dönmek, bunu belli kalitede, belli standartta, belli katma değerde üretmek ve gerisini çok ucuz yollardan halledebilmek. Dolayısıyla benim görüşüm özetle yeni dünyada, yeni ekonomide büyük devler mutlaka çok çok önemli oyuncular olacaktır, ama büyük devler artık benim fikrimce artık birer süpermarket gibi çalışıp bir çok özel ihtisaslaşmış özel ürün üreten kişilerden mallarını almaya başlayacaklardır ve KOBİ’lerde burada en önemli unsurdur internet ve elektronik ticaret de bunlara en etkin, en ucuz, en rahat altyapıyı ve platformu sağlayacaktır. Ben çok çok teşekkür ediyorum. PROF. DR. KENAN MORTAN: Sayın Erbil, ben de teşekkür ediyorum. Fakat zaman kullanımınızdaki isabeti ayrıca kutluyorum, efendim. Efendim Sayın Erbil iki anlamlı ifadesi oldu. Çok şeyler söylemek yerine iki anlamlı ifadesi oldu. Bunlardan birincisi biz ticari bankalar olarak gözükmese de küçük işletme seksiyonlarını kuruyoruz. Tabii o küçük işletmenin ne boyutta bir küçük işletme olduğu belki bir başka seansta ele alınır. İlgilenenin en azından Sayın Erbil’e bundan sonra sorabileceği bir soru, bu ölçek önemli. İkincisi ise elektronik ticaret ile KOBİler arasındaki ilişkiyi büyük bir fırsat olarak nitelediler ve ortak ticaret stilleriyle de başta otomotiv olmak üzere, kimi sektörün Amerika’daki yeniden yapılandırmasına vurguda bulundular. Ancak tabii kıymetli misafirler, paylaşmak istediğim bir nokta var: Bu bütün ortak ticaret siteleri sonunda kartelleşmenin de başka şekilde tezahürleridir aynı zamanda. Son Microsoft olayında bırakın bu konularda genellikle septik bakışları olan Fransız veya İngiliz görüşünü, ABD basını bile anti-kartel hukukunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söylediler. Bu elektronik ticarette bir elektronik ticaret hukukunu Türk ticaret kanununa bir modül olarak eklemeyi sağlayamazsak çok yakın zamanda bu daha çok kartel veya tekele çok teşne, kuruluşların küçük işletmeleri yok etme sürecini olsa olsa hızlandırır. O açıdan bunun büyük bir fırsat olduğunda mutabıkım ama bunun hukuksal sırtı çok önemlidir. Bu konuda yayınlarda Microsoft olayımızı kendi örneğinizde gözden geçirin, tedbirinizi alın diye, çok öneri var. Bunu da bu vesile ile dikkatlere sunmak istiyorum. Efendim Eğitim Müdürlüğümüz 1 saat içinde, 1 saat 45 dakika demişti, biz 1 saatin içinde kalabildik. Bu bize şimdi soruların daha çeşitlenmesine, yeni çiçeklerin açmasına da vesile olabilecek, ama izninizle iki zorunlu söz hakkını TOSYÖV Genel Sekreteri Sayın Akıncı’ya vermek istiyorum. Çünkü o TOSYÖV’ün bu seminerdeki önce vizyonu sonra misyonuna ilişkin bir çağrıda bulunacak, ondan sonra da eğer arzularsa OECD’den Bay

Page 63: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

Beytbeyn. O da bir ikinci zorunlu söz. Ondan sonrası da sizlere ait olacak. Buyrun Sayın Akıncı. SÜHA AKINCI: Sayın başkan, değerli konuklar, TOSYÖV İstanbul Şubesi Genel Sekreteri olarak hepinize iyi akşamlar diliyorum tekrar. Ben TOSYÖV hakkında katılan misafirlerimize bilgi vermek istiyorum, tanıtmak istiyordum, ama fazla vaktinizi de almak istemiyorum. TOSYÖV’le ilgili açıklayıcı bilgilerimiz, broşürlerimiz kapıda katılımcıların almaları için bırakıldı. Kendilerinin de ilgi gösterdiklerini de görüyorum. TOSYÖV 1989 yılında Ankara’da kuruldu. KOBİ’lere yardım, destek, hizmet vermek amacıyla kurulmuş bir vakıftır. İlk oturumumuzda Sayın Osman Birsen TOSYÖV’ün çalışmalarından dolayı TOSYÖV’e teşekkür etti. Ben de Sayın Birsen’e yardımlarından, katkılarından dolayı TOSYÖV adına teşekkür ediyorum. Sonra Sayın Kavi, son zamanlarda KOBİ isminin çok sık kullanıldığını, çok yaygınlaştığını, aktüel gündem konusu olduğunu belirtti. Doğrudur. Bu konuda çaba gösteren, çalışan her kurum, kişi, dernek, kim var ise bunların hepsine ben teker teker teşekkür ediyorum. Biz de TOSYÖV olarak bu konuda ciddi bir çalışma içinde olduğumuzu sizlere bildirmek, iletmek istiyorum. Bunu kamu oyundan bir ölçüde de olsa izliyorsunuz, duyuyorsunuz. Bu konu ile ilgili ciddi çalışmalar yapıldı. Aralık ayı içinde Ankara’da KOBİ zirvesi yapıldı. Üç gün sürdü. Çok ciddi bir zirveydi. Ciddi ürünler ortaya çıktı. Ondan sonra TOSYÖV’ün Türkiye’deki üç şubesi 13 destekleme derneğinin, 13 ildeki destekleme derneklerinin kendi bölgelerinde bu yönde ciddi çalışmaları yürüyor. Bunları bizim ciddi bir çalışma ve dayanışma içinde olduğumuz Dünya Gazetesi vasıtasıyla ... PROF. DR. KENAN MORTAN: Sayın Akıncı. Özür dilerim. Saat çok kritik bir saat ve yavaş yavaş ikişerli üçerli çıkışlar başladı. Ricam şu: geçmişe yönelik değil de özellikle TOSYÖV’ü herhangi çağrıdaki bu saygıdeğer hazirunla buluşturmak ister misiniz, efendim? SÜHA AKINCI: Tabii, tabii. Sayın Başkan şu çağrıyı yapmak istiyorum. Biz Avrupa Birliği sürecinde artık önümüzdeki günlerde sınırların kalkacağı bir dönemde KOBİ’lerin OECD kaynaklarında görüldüğü gibi 2001 yılında, 2002 yılında 300 milyar dolar, 2003, 2005 yılında 1 trilyon dolarlık bir elektronik ticaretin de beklendiği bir ortamda KOBİ’leri dayanışmaya, bir araya getirmeye, bir çatı altında da olsa bir araya gelmelerine çağrıda bulunuyoruz. Bu çağrıyı tabii TOSYÖV olarak da yapıyoruz. Biz KOBİ’lerin bu dayanışma içinde TOSYÖV’e üye olmalarına, destek vermelerine,

Page 64: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

yardımcı olmalarına ve üye olmalarına için çağrıda bulunuyoruz. Onun için bu mesajımızı burda toplantınızda Başkanlığınız aracılığıyla burda bulunan katılımcı KOBİ temsilcilerimize de iletmek istiyorum. Teşekkür ediyor saygılar sunuyorum. PROF. DR. KENAN MORTAN: Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı. Bay Bateman, son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? MR BATEMAN: (From OECD) Of course, why not. I come to the conferences as a small business specialist ??? financial specialist but I do cover finance as well. I think I have just got two comments really, I think it is important to understand the nature of venture capital and to promote venture capital towards the appropriate stage of development of a company. I think the whole venture capital idea is appropriate towards the emerging and becoming consolidated companies rather than the new starts. I think it is far too in a sense of speculative type of idea to be working with the new starts with a little track records of the venture capital working with that, with the new starts. I think we should also I think this possibly this proportion of the mounted publicity when it comes to tying in venture capital with new starts. In most of the European market particularly in the UK for example something like only one into hundred companies, new companies are touched by venture capital. In other words it is a very very tiny percentage of the capital source of new starts. You need to track ??? this proportion of the amount of publicity. So I think the venture capital industries to targeting to those particular companies. We are talking about high tech starts-up, we are talking about those source of areas where there is a market rather than I think some sort of blanket approach that it is applicable to every company. So that was just one thing that I just wanted to make sure and the other thing was really on the e-comers, new economy type of idea. Because we have got some ideas about developing a program on the new economy and looking at the e-comers. And I think I am quite skeptical about the e-comers idea. Couple of surveys in the Financial Times, couple of months ago that about one in thirty will survive of the new dot coms. And many of them have a actually still even though they have gone market still have no output whatsoever in about half (???) still registering losses. In other words it has all the hallmarks of a major sort of speculative bubble brewing up there. And I am really worried that this proportion amount of emphasize is going to be placed on the e-comers idea. And ??? we are coming back here what happened e-comers bubble. It has

Page 65: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

all the hallmarks of that at the moment. I particularly liked Dr. Erbil’s my final comment Dr. Erbil’s reference to the e-comers being a bit like a supermarket I think he mentioned Prof. Mortan the oligopolistic nature of the e-comers, a revolution. I think we can make a very instructive parallel with e-comers with what is happening with the supermarkets in the UK. Because we have had a consolidation of the supermarkets into five or six big players and make the parallel with the industry, automotive industries and whether they were doing they were coming together to establish that on parts suppliers. What has happened in the supermarket industry if you want to call it that is that they have the big five unable to dictate terms to all the multitude of suppliers and they are cutting margins right to the bone. And what that means is there is almost no re-investment taking place in the supplier industry towards those big supermarkets. And speaking as a Brit we have just lost a volume car manufacturing business, because we neglected the supplier base, because Rover company before that British Laylands squeezed the suppliers right down to the margin and did not allow them any re-investment capital whatsoever. I think it is an important area that these new e-comers ideas. If they do succeed in having a world wide market and they are able because of the competition the text book competition this is text book competition they squeeze the suppliers right down to the margin. I think long term we are in real trouble because I think there will be very very historically very little investment will take place in that. That was really just the comments I wanted to make. Thank you. It was short but fine enough. Thank you sir. MR. BATEMAN: (TERCÜMESİ) Evet, neden olmasın? Bu toplantıya finans uzmanı olarak değil de küçük işletmeler konusunda uzman olarak gelmiş olmama rağmen, finans konusuyla da ilgileniyorum. Aslında belirtmek istediğim iki nokta var: risk sermayesi kavramı yeni kurulan işletmelerden ziyade yükselen ve konsolide şirketler için geçerli olduğundan yeni kurulan şirketler için çok fazla spekülatif bir işlem olabilir. Avrupa ve özellikle İngiltere piyasalarında 100 yeni şirketten ancak biri (çok düşük bir oranı) bu sermaye olanağından yararlanabilir. Bu yöntem her şirketin standart olarak yararlanabileceği bir seçenek olmayıp sadece yüksek teknoloji kullanan ve pazarda yer alabilecek yeni şirketler için geçerlidir. Diğer konu ise ekonomide yeni bir yöntem olan elektronik ticarettir. Bu konuda biraz çekimser olduğumu belirtmek istiyorum. Financial Times

Page 66: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

tarafından yapılan son araştırmalara göre yeni elektronik ticaret şirketlerinden sadece 1/30’u hayatta kalmayı başaracaktır. Şu anda bu sektördeki şirketlerin yarısı para kaybetmektedir. Bu durumda elektronik ticaretin spekülatif bir balon olduğu kaygısını taşıyorum. Dr. Erbil elektronik ticareti supermarketlere benzetti ve Pr. Mortan’ın elektronik ticareti oligopolist bir devrim olarak gördüğünü belirtti. Biz şu anda elektronik ticaret dünyasındaki gelişmeleri İngiltere’deki supermarketlerin durumuyla karşılaştırabiliriz. İngiltere’deki supermarketler konsolidasyona giderek 5-6 büyük şirkete dönüştüler; aynı olay otomotiv sektöründe de yaşanıyor. Bu grupların tedarikçilere büyük baskı yaparak onların karlarını asgariye indirmesi yan sanayinin yeni yatırımlar yapmasını imkansızlaşıyor. İngiltere’de, Rover ve British Leylands’ın tedarikçileri kapana sıkıştırarak yeni yatırımlar yapmalarını engellemesi otomotiv sektörüne sorunlar yaşatmakta. Elektronik ticaret tüm dünyayı kapsayan bir pazara ulaşma imkanı sağladığından, küresel rekabetin tedarikçilerin karını asgariye indirmesi ve onların yatırım yapma olanaklarını ortadan kaldırması uzun vadede sorunlara yol açacaktır. Söylemek istediklerim bu kadardı. Bu az ve öz olarak ifade edilen görüşleriniz için teşekkür ederim. PROF. DR. KENAN MORTAN: Efendim Bay Bateman bir nebze yani ben yaşamımda böyle doğrulanmayı sevmiyorum ama özellikle elektronik ticaret konusunda bir İngiliz olarak konuşuyorum dedi ve söz kendisine aittir, ders kitaplarındaki rekabetçiliğin model olmadığını İngiltere’de çokça küçük işletmenin tepe taklak olduğunun altını çizdi. Yani bunun hukukunu başlatmazsak bu Garanti Bankasının şık reklamında ifadesini bulduğu kadar kolay değil. Hukuk mutlaka yerini almak zorunda. Küçümsemiyorum misyonu ama gelin bu misyon görevini hukuk arayışı ile yapalım. Biz hukuksuzluktan çok kaybettik çünkü ülkemizde. İkincisi efendim, çok kısa, önemli bir ifadesi Bay Beytbeyn’in. Venture capital desteği yeni şirket kuruluşu değildir, mevcutların faaliyetinin konsolide edilmesidir. Hayat evrelerinin geliştirilmesidir dediler. Bu çok önemli tabii biz bazen yeni işletme kurmasıyla kurulmasıyla karıştırıyoruz. Şimdi sözü sizlere verip özellikle saygıdeğer misafirlerimizin bu anlamdaki yaklaşımlarını size açmak istiyoruz. Buyrun efendim. MEHMET EMİN YILDIZ: Teşekkür ederim sayın başkan. Ben Mehmet Emin Yıldız. İTÜ KOSGEB Teknoloji Geliştirme Merkezi Müdürüyüm. Tabii

Page 67: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

arzu ederdim ki bu konuşmada panelde KOSGEB’in de bi yeri olsun, çünkü biz küçük orta ölçekli sanayi ile içiçeyiz. Ayrıca bu konuda geliştirdiğimiz modeller var. Yani bugüne kadar 10 yıllık sanayi ile ilişkilerimiz içerisinde şunu görüyorum ben. Hep Avrupa ve Amerika baz alınarak konuşuluyor ve oradan aktarmalar oluyor. Bugüne kadar ki toplantılarda bu Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi nedir, derdi nedir, nasıl çözülür, çözümü nedir, bu ortaya konmamıştır. bakın mesela buradaki konuşmalardan şuna değinilmiyor yani deniyor ki neden borsaya gelmiyor küçük sanayi. Enflasyon muhasebesi kanunu çıkmadığı sürece Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi ne kalkınır ne kayıt dışı ekonomi ortadan kalkar. Çünkü 1 Ocak tarihinde aldığı bir malı 31 Aralık 170 liraya satarsa 70 lira karı gözüküyor Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi’nin. Halbuki ... PROF. DR. KENAN MORTAN: Yorumdan çok somut sorunuzu alırsak. Bir başka buluşmada muhakkak ki zatıaliniz de bulunurlar. MEHMET EMİN YILDIZ: Şimdi efendim ben şunu arz edeyim. Somut zaten ben Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicilerimizle de görüştüm. Temel meselelere değinilmediği için somut bir soru da çıkaramıyorum. Müsaade ederseniz 5 dakika bilgi vereyim. PROF. DR. KENAN MORTAN: Hayır bağışlayın mümkün değil efendim. Çok özür diliyorum. MEHMET EMİN YILDIZ: O zaman teşekkür ediyorum. MUAMMER ALKIM: Sayın başkan teşekkür ederim. Şimdi ben size tam yangının içinde bir insan olarak söylüyorum. Muammer Alkım benim ismim. Yangının içindeki bir insan olarak söylüyorum. Yani ne KOSKEB tarafı ne de panelist tarafı. Tamamen bir firma sahibi ve bir sektörü de organize etmeye çalışan birisi olarak. 30 yıldan beri bir defa kurumsallaşamıyorum. Yani kurumsallaşmak için ne yapmam lazım? Kesinlikle kayıt dışı ekonomiden çıkmam lazım. Kayıt dışı ekonomiden çıkamıyorum. Biraz önce beyefendinin söylediği çok doğru bir şey. Bizim esas derdimiz bu. Yani biz borsaya da geliriz, başka yerlere de gideriz. Risk sermayesini de oluştururuz. Veyahut da başka enstrümanlar vasıtasıyla da sermaye temin edebiliriz. Biz önce bırakın borsayı bankalara gidemiyoruz. Çünkü neden? Mali tablolarımız, bilançolarımız bankalar tarafından beğenilmiyor. Yani önümüzde 30 yıldan beri önümüzde duran finans kuruluşlarına gidemedik, bırakın borsaya gelmeyi. Şimdi esas sorum,

Page 68: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

bizim bu vergilendirmede, yüksek KDV oranı, yüksek vergiler ve ödenmeyen ödenemeyen ... kabul edilemeyen, makul olmayan yüksek KDV oranları. Mesela bir ürün düşünün. % 25 KDV ve siz bunu denetleyemiyorsunuz. Üstünde sicil numarası yok. Seri numarası yok. Takip edemiyorsunuz. Ama %25 KDV istiyorsunuz. Dolayısıyla kimse ödemediği için kayıt dışı. Şimdi nasıl geleceğiz borsaya? Ben bu konuda neler yapılabilir? Yoksa hazırız, yarın gelmek istiyoruz. Çünkü artık ben emekli olmak istiyorum. 30 Yıldan beri çalışıyorum. Bir kurum bırakmak istiyorum, bir müessese. Ama maalesef şu anda ellerim kelepçeli. Teşekkür ederim. PROF. DR. KENAN MORTAN: Teşekkür ediyorum Sayın Alkım. Buyrun efendim. İSMAİL BOZKURT: Teşekkür ediyorum sayın başkan. İsmim İsmail Bozkurt. Yönetim danışmanlığı yapıyorum aynı zamanda TOSYÖV’ün de danışman üyesiyim. Benim sorularım bir kaç tane. Birinci sorum Sayın Kenan Mortan hocamıza. Burda şunu bekliyorum hocamızdan. KOBİ’lerin sorunlarını ve dertlerini sıralayan, telaffuz eden ve anlatan çok sayıda paneller yapılıyor; burda da böyle bir paneli dinledik. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın ev sahipliğine, nezaketine teşekkür ediyoruz. Biz burdan şunu anlıyoruz ki KOBİ’ler bir sıcak yaklaşımı daha yaşadılar. İnşallah bunun derinliğinde daha derin ve daha detaylılarını alabiliriz diye düşünüyorum. Burda sayın başkan sizden beklediğim bir şey, demin de sıralamıştım. KOBİ’lerin sorunları çok sayıda çok platformlarda çok panellerde telaffuz ediliyor ama bunların veri tabanlarını oluşturan, bu sorunların veri tabanlarını oluşturan bir tek merkez ve bir enstitü yok. Halbuki biliyoruz ki bi Avrupa’daki bütün ülkelerin sanayi ve ticaret odalarının her birisinin ayrı, bir kaç tane enstitüleri var. Bu konuda ciddi bir eksikliği hissediyoruz. Eğer bir imalat sanayi veya KOBİ’ler enstitüsü olursa bu veriler, bu sorunlar bir merkezde toplanıp değerlendirileceği için gerçek kıymetini ve değerini bulacaktır. Burdan yardım ve desteğinizi bekliyorum. Başka bir sorum Sayın Forst’a. Sayın Forst OECD ile temsilci olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda KOBİ’lerin geliştirilmesi ve yapılandırılmasına ilişkin bazı çalışmaların ana başlıklarını verdiler. Birinci panelde de sıralandı bu başlıklar. Burada sıralanan unsurların neler olabileceğini somut olarak ifadelendirilmesini rica ediyorum PROF. DR. KENAN MORTAN: Yani protokolün neler içerdiğini mi? İSMAİL BOZKURT: Biraz daha açık bilgiler almak istiyoruz. Yani bu derinlikte neler var? Bu derinlik bize gelecekte neleri ortaya koyacak?

Page 69: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

PROF. DR. KENAN MORTAN: Sayın Bozkurt, gelin Sayın Akbulut’tan bizi yakın günde bir daha buluşturup bu protokolü açıklasın. Çünkü sanıyorum o bir, bir buçuk saatimizi gerektirecek bir olaydır. Şimdi alel usul bay Forst’tan kellem yekün bilgilerle yetinmeyelim. Bu protokol imzalandı. Bu kapı açıldı bir kere, vurguladığınız üzere. Gelin bu soruyu geri çekelim. İSMAİL BOZKURT: Pekala teşekkür ediyorum. PROF. DR. KENAN MORTAN: Sayın Erbil’e başka bir sorum var. Bankacılık sisteminin şu anda KOBİ’ler karşısında en önemli sorunu bu. Finasman ve ekonomik desteklerinin sağlanmasındaki kredi maaliyetlerinin çok olması ve burda KOBİ’lerin kredilere ulaşamama imkanlarının sıralandığı unsurlar var burda ve diğer enterasan bir şey tabii bu biraz da genel ekonomik yapının kurallarından ileri geliyor. Hiç bir zaman kredi finansman maliyetleri rekabete açılmadı ve rekabete dönük bir hareket, mekanizma olmadı. Bir bankacı olarak yahut bankalar manzumesinden Garanti Bankası kredilerin rekabete açık kullanılabilmesi için KOBİ’lere yönelik neleri ortaya koyabilirler? Bunlara bir cevap ve karşılık bekliyorum. Teşekkür ediyorum. ACAR ŞENSOY: Acar Şensoy, Sınai Yatırım Bankasından. Sayın Fuat Erbil Bey’e bir sorum olacaktı. Şimdi bu internette ticaretle ilgili olarak KOBİ’lere baktığımızda KOBİ’lerin aslında rekabet edebildiği alanlar benim görebildiğim kadarıyla standart ürünlerden ziyade daha niş pazarların olduğu daha niş ürünler. Bu tip ürünlerinde internette tanıtılmasında bir takım problemler olabilir mi diye düşünüyorum. Örneğin değişik bir tekstil ürünü düşünün. Bu tekstil ürünü alacak kişi bunun tuşesine dokunmak ister, sanal ortamda ne derece algılayabilir ya da farklı bir koku bunu ne derece bir sanal ortamda algılayabilir? Yani sanki e-ticaret biraz daha standart ürünler için uygun gibi göründü bana. Bu konudaki düşüncesini alacaktım. PROF. DR. KENAN MORTAN: Buyrun efendim, TOSYÖV İstanbul Başkanı. TOSYÖV İSTANBUL BAŞKANI: Efendim teşekkür ediyorum. Benim de sorum Sayın Erbil’e. Tabii Garanti Bankası özel sektör bankaları içerisinde sanıyorum çok iddialı ve çok zor bir sahaya soyunmuş. Ben de bir küçük işletme temsilcisi olarak, bu konuda TOSYÖV’ün, İstanbul Şubesinin merkezle beraber 5 sene evvel ismini vermek istemediğim bir bankayla KOBİ’lerin desteklenmesi konusunda bir proje başlatmıştı. Bu proje bizim

Page 70: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

elimizde var. Benim bütün arzum hem İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ki iki sene evvel böyle bir toplantıya katılmıştım, notlarıma yazdım, hem size bu şeyi bakarak söylüyorum, TOSYÖV KOBİ’lerin sorunlarının çözümünde derinliğine bilgilere sahip bir kurumdur, lütfen hem Garanti Bankası temsilcisinden hem Sayın Akbulut’a bir çağrıda bulunuyorum, bizimle işbirliğine geçin. Sorum da bu uygulamayı nasıl başaracaksınız? Teşekkür ediyorum. PROF. DR. KENAN MORTAN: Sanıyorum başka sual yok. Dilerseniz Garanti Bankası, Sayın Dr. Erbil’den başlayalım. Sayın Erbil bir kere haklı olarak Sayın Şensoy bu olayın e-maildeki farklılaşması, sektörel farklılaşmasını sordu, bu cevap bekleyen bir sual ama ondan önemlisi Sayın Bozkurt’un sualiyle, bu kredi paketinizde ne var, yani küfe aşağı indiği zaman ne çıkıyor? Bunu biraz daha somutlayın, çünkü burdan giden insanların bilgilenmiş olması lazım. Sözü sizden başlatalım. Buyrun efendim. DR. FUAT ERBİL: Teşekkürler. Hemen notlarım dahilinde sondan başlayarak cevaplamaya çalışayım. Zor saha olduğuna kesinlikle katılıyorum, aynı şekilde bizde soyunduğumuz işin kolay bir iş olmadığını düşünüyoruz ama yeni ekonomi, yeni marjlar, enflasyonun düştüğü ortama hazırlık açısından bankalar açısından ben samimi bir şekilde söyliyeyim, bu önemli kapılardan bir tanesidir. Çünkü her ne kadar uluslararası büyük firmalar ile çalışsak, bireysel bankacılık yapsak da marjların daralmasıyla bizimde yeni kapılara, yani marketlere, yeni müşterilere gitmek zorunluluğumuz çıkacaktır. Bunu samimi bir söz olarak kabul edin lütfen ve biz de bu işe soyunduk. Dolayısıyla bu konudaki çalışmalarımız başladı. TOSYÖV ile ilişkimiz de yaklaşık evveliyatı çok fazla olmasa da bir girişimde bulunduk. Ben geçtiğimiz haftalarda Ankara’daydım. Işın Bey’le Sayın Çelebi’yle yaptığımız görüşmelerde de bir çalışmaya başladık. Dolayısıyla bu çalışmanın derinleşmesi neticesinde sizlerle de tecrübelerinizden ve projelerinizden faydalanma imkanı bulacağız diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu konuya bakışımız ve TOSYÖV’le ilişkilerimiz bu şekilde. Öteki taraftan internetteki ticaret, alışveriş konusundaki niş ürünler konusuna katılıyorum ama elektronik ticaret sadece ürünlerin bir tanıtıldığı, satıldığı bir ortam olarak algılanmamalı bence. İşte yabancıların value chain dediği bütün bu zincirin internet ortamına aktarılması. Mutlaka ilk aşamada o dokunmanın belki gerekli olması olacaktır, belki dokunulacaktır ama ondan sonra tüm siparişlerin verilmesinden, envanterin, tedariklerin, tedarikçilerden malın alınmasına kadar, muhasebeye ve satış sonrası

Page 71: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

hizmete kadar bir çok şeyleri internete taşıdığınız zaman ürününüz gerek komodite olsun gerek niş ürün olsun, bu ne kadar boyu yani % 80 i mi taşırsınız, % 10 u mu taşırsınız. Ona karar vermeniz lazım. Ben her halukarda internetin bu konuda elektronik ticaretin fayda sağlayacağını açıkçası düşünüyorum. Bu soruya da cevabım bu şekilde. Son olarak finansman konusunda neler yapılıyor, diye bir sorumuz vardı. Nedir elle tutulur cevaplar. Açıkçası Türkiye’deki marjların daralması özellikle kredi faizleriyle fonlama maliyetlerinin arasındaki marjların daralması çok hızlı bir şekilde yaşandı. Hepimiz izliyoruz. Bu başta bizi bir çok kimseyi de açıkçası şaşırtan bir hız olarak gerçekleşti. Yani üç ayda üç aylık bir sürede bizim faizlerimiz inanılmaz derecede düşük seviyelere geldi ki bunların zaten sonuçlarını reklamlardan görüyorsunuz. Şu anda bankamız dahil bir çok banka artık uzun vadeli sayılabilecek 3 yıllık kredileri bile 2.80 li 2.90 lı seviyelere indirmiş durumda. Şu anda ben çok rekabetçi olarak görüyorum ve bizim bankamızdaki faiz oranlarını ben direkt olarak burda tabii ki firmanın risk durumuna göre değişeceği için direkt olarak deklere etmiyorum ama bu hız daha da hızlı bir şekilde devam edecek ve bence eskisi gibi büyük o kalın marjların kalmayacağını düşünüyorum ve bunları yaşamaya başladık. KOBİ’ler önümüzdeki aylarda da çok daha düşük seviyelerde finansman bulabilecektir ve uzun vadeli finansman bulabilecektir. Benim düşüncem bu. PROF. DR. KENAN MORTAN: Sayın Bozkurt’un bir dileği de özellikle bu olayın yani OECD ile yapılacak protokolün edinimlerini bir de bir görelim dedi ben Sayın Akbulut’a danışdım. Kendi ağzından da bu bilgilendirme toplantısının biçimi veya en azından oluşumu ile ilgili düşüncesini almak üzere buyrun diyorum efendim. DR. ESİN AKBULUT: OECD ile işbirliğimiz çerçevesinde gerçekleştireceğimiz toplantının yani o proje çerçevesinde neler yapılacaktır, içeriği ne olacaktır, ne sonuçlar bekliyoruz en kısa sürede yine böyle bir akşam saatinde zannediyorum bir toplantı yapılmasını öneriyorsunuz, bunu istiyorsunuz değil mi Sayın Mortan? PROF. DR. KENAN MORTAN: Yani o dilek öyle geldi, ben öyle hissettim. DR. ESİN AKBULUT: Tabii, tabii yani hiç bir şeyi biz kendimiz için yapmıyoruz, yani alıp da bu araştırmanın sonuçlarını eğer kütüphanelerimizin raflarına koyacaksak zaten bir anlam ifade etmez. Biz elbette ki bu çalışmadan çıkan sonuçları paylaşmak için bu çalışmaya

Page 72: KOBİLERİN SERMAYE PİYASASINA KATILIMI · dizisinden “KOBİ’lerin Sermaye Piyasasına Katılımı” isimli panelin konuşmacı sunuşları ve soru-cevaplar kısmı ilgilenenlerin

başladık. Hedefini, amaçlarını ve kapsamı da daha çalışma nihayet bulmadan da paylaşabiliriz diye düşünüyorum. Yine böyle bir akşam saatinde bir toplantı yapıp hatta belki yol gösterici de olabilir. Biz de fayda sağlayabiliriz böyle bir toplantıdan. Memnuniyetle. PROF. DR. KENAN MORTAN: Efendim, teşekkür ediyorum. Efendim, son sözü söylemek üzere öncelikle yurtdışından bilgilendirme üzere gelen ilk ama son olmadığına inanmak istediğim OECD’deki misafirlere teşekkür etmek istiyorum. 18-20 aydır İMKB’nin çatısı KOBİ’lere açıldı, bu farklılaşmanın altını çizmek istiyorum. Gelin bunu bir sinerjiye dönüştürecek daha analitik araçlar arayalım, bu zamanı daha iyi kullanalım. Sayın Alkım, baştan başa haklısınız efendim. Fakat kendisinin sözünü biliyorsunuz, orta vadede hepimiz öleceğiz diyordu, işletmeleri kastederek. Sayın Kavi’nin bir değerlendirmesini yorum olarak kabul edin. Sayın Kavi dedi ki; Bu enflasyonu düşürme programı aynı zamanda hepimizin kendimizle hesaplaşma programıdır. Bu biraz da ettiğiniz sözler, gerek vergilendirme gerek faturasız düzen, kayıt dışı düzen. Aslında bizim belki bu 33 aylık süreçte yani bu program tatbikatında artık yapmamız gereken bir olay. Eğer oyunun kurallarını değiştiriyorsak, o zaten size yeni bir çerçeve sunacak. Değil ise hepsini yanlış söyledik, eski oyuna eski biçimde devam. Efendim sanıyorum zamanı etkin kullandık. Bağışlayın, yani bazen sekmeler oldu, sabahtan bu yana, yani öğlen oturumundan bu yana ama o Türk’e has divan münacaatlarını ne yazık ki kabullenmek durumundayız ama yine de bu akşam sabrını yani saat 18:05 deki bu sabrınıza teşekkür etmek istiyorum. Sanırım Dünya bu önderliğini sürdürmek istiyor, en azından ifadesi o yöndeydi. TOSYÖV bu olayda varım diyor. Borsa da bu olaya katıldığına göre biz galiba biraz daha yol alacağız diyorum efendim, ve saygılar sunuyor, iyi akşamlar diliyorum efendim. Sağolun.