19

Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel
Page 2: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel
Page 3: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Kıymetli Okuyucularımız!

Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel örnek” yine ayetlerin ışığında belirtildiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v)’dir. Nitekim ayet-i kerime-de; “Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (33/Ahzab, 21)

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) Dîvan’ı, Mektûbât’ı ve Hutbeler adlı eserlerinde örnek insanın nasıl olması gerektiğini bizle-re bariz bir şekilde işaret etmiştir. Bir beytinde şöyle buyurmaktadır:

Çalış tefeyyüz eyle yücel temeyyüz eyle

Fazilette sehâda örnek insan ol örnek

Allah için yapılan her işte ihlâs ve samimiyet şarttır. Gösterişten uzak, ibadeti ve gereklerini sadece rıza-i İlahî için yapanlar bu sıfatı taşırlar. İhlâs ile yapılan amellere karşılık beklenmez, bağlılık, teslimiyet ve doğruluk içerisindedir ve yapılan iş hulûs-i kalp ile yapılır. Örnek insan ve örnek Peygamber olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz hâlisane ve ihlâs duyguları ile dolu dolu olan bir kul idi.

Hulûsi Efendi Hazretleri de ilmi, irfanı, aşk ve marifeti ile büyük bir Allah adamı, âşık ve örnek insandır. O, Hakk’ı sevmiş Hakk’a sevilmiş, halkı sevmiş, halka sevilmiştir.

Güneş gibi şefkatli yer gibi tevazulu,

Su gibi sahavetli merhametle dolu ol

sırrına vasıl olmuştur.

Örnek ve önder insan olabilmek için sözüne güvenilir, vadini yerine getiren, bağlılığında şüphe olmayan bir insan olmak gerekir. Kültür değerlerimize son derece önem veren; dil, ta-rih, vatan, devlet ve bayrak sevgisi gibi musiki gibi önemli millî kültür varlıklarımızı yaşatmaya gayret eden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, son çağa mührünü vurmuş önder ve örnek şahsi-yetlerdendir. Onun açmış olduğu ışıklı yolda evlatları ve binlerce gönül dostu “aşk makamında söylenen vuslat terennümleriyle” yürürken, vatanına, milletine ve candan aziz bildiği mukaddes değerlerine bağlı birer nefer olarak onun izini takip etmektedir. O yolun yolcuları ola-rak bizler de başta Peygamberimiz olmak üzere Hulûsi Efendi Hazretlerini örnek ve önder bilip onlar gibi ya-şamaya, örnek davranışlar sergilemeye, Allah’a gü-venip, O’nun rızasını kazanmaya gayret gösterme-liyiz. Yukarıda zikrettiğimiz bir beyit bile Gönüller Sultanı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin bizzat yaşayarak örnek olduğu ve etrafındakilere, sizlere bizlere tavsiye ettiği hâl ve hareketlerdir. Örnek ala-lım, örnek olalım...

Editör’den...

Page 4: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

www.somuncubaba.net [email protected]

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Ekidir.

İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın YönetmeniKemal DEMİR

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİR

Yayın EditörüMusa TEKTAŞ

Yayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAK, Prof. Dr. Ali YILMAZ

Prof. Dr. Sebahat DENİZ, Prof. Dr. Bilal KEMİKLİProf. Dr. Abdullah KAHRAMAN,

Prof. Dr. Ali AKPINAR

Grafik Tasarım ve UygulamaZehra IŞIK

Yapım

www.grafiturk.com.tr

BaskıSalmat Basım Yay. Ambalaj San. Ltd. Şti.

Tel: (0312) 341 10 24 • Faks: (0312) 341 30 50

Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad.No: 71 (44700) Darende / MALATYA

Tel: (422) 615 15 00 Faks: (422) 615 28 79

HAZİRAN 2015 / YIL: 22 - SAYI: 176

grafitürkDesing Media

İyi Arkadaş İle Kötü Arkadaşın Misali

Hz. Ümmü Habibe Binti Ebu Süfyan (r.ah.)

Dört AtanınHakkı

ErgenlerinDavranış Eğitimi

Çocukların Sorumluluğu Ebeveyne İtaat

Yaz Kur’an KurslarınınÇocuklarımıza Faydaları

Uzman Diyetisyen Şenda Tunca Hanım ile Röportaj

Varoluşun Gerçek SebebiniAnlayabilmek

Hale ÇERÇİBAŞI

Asuman KOLSUZ SEYYAR

Raziye SAĞLAM

M. Emin KARABACAK

Emine Büşra YÜKSEL

Esra ALPTEKİN

Naciye Dilruba TEKTAŞ

H. Neşe KOÇAK

4

22

8

24

12

28

14

30

Aile EkiYıl: 1 Sayı:6

Page 5: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

İyi arkadaş, güzel koku satan bir kimse gibi, gerek bu dünyada gerekse ahirette mutlaka faydalı olacaktır. Kötü arkadaş ise çirkin davranışları, günahta ısrar edişi,

gıybet ve dedikodu gibi zemmedilen fiilleri işleyişiyle etrafına hem dinî hem de dünyevî bakımdan zararı dokunan kimsedir.

İyi Arkadaş İleKötü Arkadaşın Misali

Hale ÇERÇİBAŞI

Ebu Musa el-Eş’ari’den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur-muştur: “İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibi-dir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfü-ren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”1

Her insanın temennisidir baki dostluk-lar. İnsan, güvenebileceği iyi bir arkadaşın, samimi bir dostun varlığına en az anne-babası, kardeşi ya da eşi kadar ihtiyaç du-yar. İyi gününde sevincini, kötü gününde üzüntüsünü ve kederini, ihtiyacı ânında derdini ve tasasını yakınları kadar dostuyla da paylaşmak ister. Hatta yeri gelir ailesiy-le, yakınlarıyla paylaşamadığı şeyleri onun-la paylaşır.

Lakin kolay değildir iyi bir dost edinmek ve aynı şekilde iyi dost olabilmek. Etkileri ve sonuçları itibariyle hem dünyadaki hem de ahiretteki hayatımızı etkileyen bu zor tercih dikkatli olmayı gerektirir.

Allah Rasûlü, arkadaş seçiminin önemi-ne binaen şöyle bir benzetmede bulunur: “İyi arkadaşla kötü arkadaş, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan gü-zel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”2 Buna göre, “iyi” yani ha-disin Arapça metninde zikredildiği şek-liyle “salih” arkadaş, dinî ve ahlakî açıdan iyi davranışlara sahip, yaşantısıyla, ilmiyle, edebiyle, takvasıyla örnek olan ve her hâ-lükârda çevresine faydası dokunan kim-sedir. Tıpkı Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)

tarafından kokuların en güzeli sayılan mis-ki3 taşıyan kimse gibi. O, doğrudan miski ikram etmese ya da kendisinden misk satın alınmasa bile en azından etrafına yaydığı güzel kokuyla insanı etkiler. İyi arkadaş da böyle güzel koku satan bir kimse gibi, ge-rek bu dünyada gerekse ahirette mutlaka faydalı olacaktır. Kötü arkadaş ise çirkin davranışları, günahta ısrar edişi, gıybet ve dedikodu gibi zemmedilen fiilleri işle-yişiyle etrafına hem dinî hem de dünyevî bakımdan zararı dokunan kimsedir. Tıpkı körük üfüren kişi gibi. O, körüğe her üfle-yişinde etrafa saçtığı kıvılcımlarla, yanında

4 5

Page 6: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

bulunan kimsenin ya elbisesini yakar ya da yakmasa bile üzerine kötü kokusu si-ner, isi pası bulaşır. Kötü arkadaş da aynı şekilde hem bu dünyada hem de ahirette neden olacağı zararla şüphesiz pişmanlık vesilesi olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in iyi arkadaş ve kötü arkadaşla ilgili yaptığı bu benzetme, arkadaş seçiminde dikkatli olunması gerektiğine dair bir başka tavsi-yesi olan “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiği-ne dikkat etsin.”4 hadisinin daha somut ve akılda kalıcı ifadesidir.

Kur’an-ı Kerim’de, arkadaşlık ve dostluk kavramları benzer şekilde zikredilmekle birlikte daha geniş boyutuyla da ele alınır. Allah’ın insanlara dost olması, insanın Al-lah’a dost olması, insanın şeytanı dost edin-mesi ve iyilerle kötülerin birbirlerini dost edinmelerine dair pek çok ayet vardır. Bu doğrultuda, iman edenlerden Allah’a karşı gelmekten sakınmaları ve doğru kimselerle beraber olmaları istenir.5 Mü’minleri bıra-kıp da kâfirleri dost edinmeleri yasaklanır.6 Muttakilerden başka dostların birbirine

düşman olacağı belirtilen kıyamet günü7 pişmanlık içerisinde ellerini ısırarak “Keşke falanı dost edinmeseydim.”8 dememesi için insanoğlu uyarılır. Zira mü’minlerin ger-çek dostu Allahu Teâlâ, Rasûlü ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.9 Allah’ın dostla-rına hiçbir korku olmadığı gibi onlar üzül-meyeceklerdir de.10 Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinenler ise, hiç şüphesiz, apaçık bir hüsrana düşmüşlerdir.11

Arkadaş seçiminin kıyamet gününde-ki etkisini vurgulayan “O gün Allah’a kar-şı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.”12 ayetiyle ilgili olarak Kurtubi’nin tefsirinde şöyle bir riva-yet nakledilir: “İki mü’min ve iki kâfir dost vardır. Mü’minlerden birisi ölüp Rabb’inin huzuruna vardığında, ‘Rabb’im, filan kişi bana sana ve Rasûlü’ne itaati emrediyor-du. İyiliği emrediyor, kötülükten alıkoyu-yordu. Benim senin huzuruna çıkacağımı söylüyordu. Rabb’im, benden sonra onu saptırma, beni hidayete eriştirdiğin gibi onu da hidayete eriştir. Bana kereminden

lütfettiğin gibi ona da lütfet.’ der. Nihayet diğer mü’min arkadaşı da vefat edince, Allah her ikisini bir araya getirir ve birbir-lerini övmelerini ister. İkisinin de birbirle-rinden hayırla bahsetmeleri üzerine Yüce Allah, ‘Ne güzel dost, ne güzel kardeş ve ne güzel arkadaş!’ buyurur. Kâfirlerden bi-risi ölünce ise ‘Rabb’im, filan kişi bana sana itaati, Rasûlü’ne itaati yasaklıyor, kötülüğü emrediyor, beni iyilikten alıkoyuyordu. Se-nin huzuruna çıkmayacağımı söylüyordu. Rabb’im, senden dileğim; benden sonra onu hidayete eriştirme, beni saptırdığın gibi onu da saptır. Beni hakir düşürdüğün gibi, onu da hakir kıl.’ der. Diğer kâfir arka-daşı da ölünce Yüce Allah her ikisinden birbirlerini övmelerini ister. Fakat övmek bir yana ikisi de birbirlerinin kötülüklerini anlatırlar. Bunun üzerine Yüce Allah, ‘Ne kötü dost, ne kötü kardeş ve ne kötü ar-kadaşmışsınız!’ buyurur ve her biri diğer arkadaşına lanet eder.”13 Rivayette işaret edildiği üzere, dünyada edinilecek iyi bir arkadaş ahirette saadete vesile; kötü arka-daş ise hüsrana neden olacaktır.

Maddi çıkarların ön plana alındığı gü-nümüz yaşantısında arkadaşlık algısı gide-rek değişmektedir.

Arkadaş seçiminin uhrevî boyutu çoğu zaman unutularak yanlış tercihlere gidile-bilmektedir. Hâlbuki arkadaşların birbirleri üzerinde kaçınılmaz bir şekilde olumlu ya da olumsuz etkileri vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de arkadaşlığın kaçınılmaz etkisi-ne sade ama çarpıcı bir ifadeyle vurguda bulunduğu bu hadis, arkadaş tanımımızı tekrar gözden geçirmemize vesile olacak-tır.

Dipnot

1. Müslim, Birr, 146.2. Müslim, Birr, 146.3. Ebu Davud, Cenaiz, 32-33.4. Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 45.5. 9/Tevbe, 119.6. 4/Nisa, 144.7. 43/Zuhruf, 67.8. 25/Furkan, 27-28.9. 5/Maide, 55.10. 10/Yunus, 62.11. 4/Nisa, 119.12. 43/Zuhruf, 67.13. Kurtubi, el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Riyad, 2003, XVI,

109-110.

6 7

Page 7: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

HakkıDört Atanın

Hacı Valide’mizi ziyarete gelen bazı kadınlar, kendi yaşadıkları sorunları, dertlerini anlatıp, çözümü için akıl danışırlardı. Bu sorunların çoğu da aileleri, daha doğrusu,

eşleri ya da eşlerinin aileleriyle ilgili olurdu.

Raziye SAĞLAM

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Haz-retleri’nin eşi Naciye Hanım ya da cümle sevenlerinin dediği gibi Hacı Valide’mizi ziyarete gelen bazı kadınlar, kendi yaşadık-ları sorunları, dertlerini anlatıp, çözümü için akıl danışırlardı. Bu sorunların çoğu da aileleri, daha doğrusu, eşleri ya da eşlerinin aileleriyle ilgili olurdu. Böyle durumlarda, Hacı Valide onları sonuna kadar dikkatle dinler ve sonunda gayet tatlı bir sesle yol gösteren tavsiyelerde bulunurdu. Onlara kendi ana ve babalarını sevip saydıkları ka-dar, eşlerinin anne ve babalarını da sevip saymalarıyla sorunların büyük bir kısmının azalacağını söylerdi. Eşlerinden şikâyetçi olmalarından ise hiç hoşlanmazdı. Bunun eşler arasında muhabbeti azaltacağını, ko-calarını kendilerinin idare etmeleri gerekti-ğini söylerdi.

O da ailesinden böyle görmüştü. Za-man zaman acılarla dolu, bazen yokluk çekilen ama her hâlükârda hizmetle geçen uzun evlilik hayatında hep bunu uygula-mıştı. Annemden dinlemiştik. Ağabeyimi köyden bir akrabanın kızıyla evlendirdikle-rinde, İstanbul’a dönmeden önce, Daren-de’ye uğrayıp Hulûsi Efendi Hazretleri’yle Hacı Valide’mizi ziyaret etmek istemişler. O sırada Hacı Valide’mizin annesi Zey-nep Hanım da oradaymış. Ağabeyimin eşi onun elini öptüğünde “Kızım, artık kendi babanın kapısı öldü, bu kapı dirildi. Bun-dan sonra, eşinle ve kaynananla iyi anlaşır-sın ve mutlu bir yuvan olur inşallah. Boyun-ca oğulların, kızların olsun.” diye dua etmiş. Zeynep Hanım, kızlarını evlendirirken de aynı öğütlerde bulunmuştu ve kendisi de dünürlerine ve damatlarına azami saygı göstermişti.

Bizler çocukluğumuzdan bu yana “Dört atanın hakkı birdir.” cümlesini çok duymu-

şuzdur. Bu söz, sevgi ve saygıya dayalı bir yuva kurulması için söylenmiş ve uy-gulandığında da, gerçekten aile içi huzur ve mutluluğun sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Bazen bu söz sadece kadınlar tarafından uygulansa da, unutulmamalıdır ki, esas olarak ailede huzuru ve mutluluğu sağlayanlar ya da çoğunlukla sağlamak zo-runda olanlar da kadınlardır. Peygamber Efendimiz, “Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.” buyurmakla buna işaret et-mektedir. Kadınların yükü elbette ki erkek-lere nazaran fazladır ama kadınlarda doğal bir yetenek olarak bu yükü kaldırabilme gücü mevcuttur. Cenab-ı Allah, kadınların hamuruna daha fazla şefkat ve merhamet karıştırdığından, kadınlar bu yönleriyle daha güçlü durumdadırlar. Bu güçlerini besleyen olgu da, eşlerinin onlara besleye-ceği sevgi ve saygı olmalıdır. Yani bir kadın evinde uğraşırken kocası onun “Niye hep ben fedakârlık etmek zorunda kalıyorum?” diye düşünmesine fırsat vermemelidir. Eşi ve hatta eşinin ailesi her yönden ona des-tek olmalıdır. Asr-ı Saadet döneminde, bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalı-şırdı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki: “Hanımına selam söyle, yarı şehit seva-bına kavuştuğunu haber ver!”

Bizler de Osman Hulûsi Efendi Hazret-leri’nin evliliğinde, bir evlilikte olması gere-ken gerçek muhabbet ve saygıyı gördük, onların saadetli hanelerinden cihana da-ğılan huzurun gerçek anlamını öğrendik. Hulûsi Efendi Hazretleri’nin “Hacı Vali-de’niz sayesinde biz böyleyiz. Hacı Hanım bize çok sabretmiştir. Hacı Hanım evin direğidir.” dediğini hiç unutmadık ve örnek alacağımız böyle müstesna kulları olduğu için her zaman Allah’a şükrettik.

8 9

Page 8: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Dipnot

1. 91/eş-Şems, 7-10.2. Müslim, Taharet 1.

Hayatın sahibi değiliz. Her ne ki “bana ait” deriz, emanettir aslında. Suretlerimize üflenmiş ilahî soluktur toprak ve su karışı-mı bedenlerimizde tezahür eden canlılık. Ödünç nefeslerle, akıbetimizi belirleyecek bir sınava dâhil ediliriz. İnsan olmanın be-delidir bu.

Yarına ağmış filizlerdir çocukluğumuz. Sözler birikir köklerimizde duyduklarımız-dan, şahit olduklarımızdan davranışlar. Biz büyürken karakterimizi besler, şekillendirir onlar da. En büyük sınavımız olur sonra arzularımıza, tutumlarımıza yön veren ka-rakterimiz, iç dünyamız.

Geçmişten bilinçsizce getirdiğimiz dav-ranış kalıplarımız, algı biçimlerimiz varsa da iyi ile kötü olanın arasını ayırabilecek bir donanımla yaratıldık. Arzu ve heveslerimiz idrakimizi köreltse de kimi zaman, hakikati gösteren peygamberlerle desteklendik. Ve büyüdük, kendi tasarruflarımızın mesuli-yeti yüklendi üzerimize.

İçimizde biriktirdiklerimizi gösterebil-mek için daralttı bizi olaylar. Onlara verdi-ğimiz tepkilerde göründü ilkin içimiz. İyile-rini kendimize mâl ettik; kötü davranışları-mızdan ise karşımızdakini sorumlu tuttuk. “O öyle davranmasaydı. Önce o başlattı vb.” bir yığın savunma tekniğiyle alabildiği-ne örttük dışımıza çıkan içimizi.

Kendi arzularımızı, düşüncelerimizi, doğrularımızı yegâne ölçü kabul ettiği-mizde belirdi en büyük idrak körlüğümüz. Kendi isteğimize, kendi doğrularımıza göre bir dünya oluşturmak için çabalayıp durduk. Hep başkaları değişsin istedik. Çakıştıkça heva ve heveslerimiz, acı ve ke-der vererek, hakka tecavüz ederek tatmin ettik hazlarımızı. Zulme ve zulmete boğ-duk benliğimizi. Biraz daha kalınlaştırdık

çevremizle ve iç dünyamızla aramızdaki perdeyi.

“Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona hem kötülüğü hem de sakınmayı ilham edene andolsun ki nefsini arıtan kurtuluşa ermiştir ve alabildiğine örten ise muhakkak ziyana uğramıştır.” 1

Kendimize, iç dünyamıza bir yolculuk yapmak, kendi isteklerimiz, düşüncele-rimiz ve doğrularımızla, iyi ve kötü yan-larımızla yüzleşmek ve onlara, efendinin kölesine yaptığı muameleyi yapmak; mü-cadelenin en zor olanı olsa gerek. Ahlâklı olabilmek için, insanlar arasında onlara acı vermeden, haksızlık yapmadan yaşayabil-me yetisi kazanabilmek için kendimizle böyle bir mücadele içine girmeye, heva ve heveslerimizin baskısına karşı direnç geliş-tirmeye ihtiyacımız var.

“Sabır ziyadır.” 2 buyuruyor Sevgili Pey-gamberimiz (s.a.v). İç dünyamızı aydınla-tan bir ışık, kötü yanlarımızı dizginleyen bir gem, ahlaki bir tutumla sıkıntıların üste-sinden gelebilme becerisi, günahlara karşı kalkan, kendimizi arıtma mücadelemizde enerji kaynağımız…

Hayat, akıp gitmekte olan kocaman bir nehir; Allah’tan gelip yine O’na dönüyor. Bizim arzularımız, beklentilerimiz doğrul-tusunda devam etmiyor akışına. Biz değiliz sahibi hayatın; lakin özgür bırakıldık neh-rin iki yakası arasında; iyi ya da kötü davra-nış sergilemekte. Bu özgürlüğün bedeli ise yapıp ettiklerimizin neticesini yüklenmek oldu. Akıbet ise, elbette sabredip iyi davra-nış sergileyenlerin olacaktır.

İçimizi Aydınlatan

IşıkHalide YENEN

Sabır: İç dünyamızı aydınlatan bir ışık, kötü yanlarımızı dizginleyen bir gem, ahlaki bir tutumla sıkıntıların üstesinden gelebilme becerisi, günahlara karşı kalkan, kendimizi

arıtma mücadelemizde enerji kaynağımız…

10 11

Page 9: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Çocukların Sorumluluğu

Ebeveyne İtaatEmine Büşra YÜKSEL

Ebeveynlerimizin bizleri büyütürken ne kadar büyük sıkıntıya katlandıklarını kadirşinas herkes bilir ve takdir eder. Babalar artık belli bir yaştan sonra çocukları için

çalışmaya başlarlar. Yemezler yedirirler, giymezler giydirirler.

Ana-babamız, bizim var oluş vesilemiz, terbiyecimiz ve en değerli manevî mimar-larımızdır. Bu sebeple Allahu Teâlâ, ken-disine itaatten sonra ikinci derecede, ana babaya itaati emretmektedir:

“Rabb’in sadece kendisine kulluk etme-nizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin bir şekilde emreder. Onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine ‘öf’ bile deme! Onları azarlama, ikisine de güzel söyle.”1

Kur’an-ı Kerim, ana-babanın, evladını kötü işler yapmaya teşvik etmesi hâlinde ancak kendilerine itaat edilmeyeceğini, fakat ret cevabının bile her şeye rağmen kibarca verilmesini hatırlatıyor:

“Eğer onlar seni, hakkında bilgin ol-mayan şeyde (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme (ama yine de) onlarla dünyada iyi geçin.”2

Tefsirciler bu ayetin Mus’ab b. Umeyr ya da Sa’d b. Ebi Vakkas hakkında nazil oldu-ğunu söylerler. Bu gençlerin anneleri, ev-latlarına İslâm’dan vazgeçmeleri için baskı yapmışlar, atalarının dinine dönmemeleri hâlinde, açlık grevine başlayacaklarını, bu durumda kendilerinin de anne katili olarak anılacağını söylemişlerdi. Buna mukabil bu gençler, “Açlıktan ölseniz de biz davamız-dan vazgeçmeyiz.” cevabını vermişlerdi.

Abdullah b. Mes’ud’un şöyle dediği ri-vayet edilmiştir: Bir gün Rasûlullah’a “Han-gi amel Allah’a daha sevimlidir?” diye sor-dum. “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu-lar. “Sonra hangisi?” dedim. “Ana-babaya itaat.” dedi. “Sonra hangisi?” dedim. “Allah yolunda cihad.” buyurdular.3

Ashab-ı kiramdan Abdullah b. Cabir, güçlü bir istekle savaşa katılmak istiyordu.

Peygamberimiz, “Geride ana-babana ve çocuklarına bakacak kimin var?” diye sor-dular. “Kimsem yok.” cevabını alınca Pey-gamberimiz, “Geri dön, senin cihadın ana-babana hizmet etmendir.” buyurdu.4 Yine bir defasında Allah’ın Rasûlü, hutbeye çıktığında sert bir üslupla üç defa, “Burnu yerde sürünsün! Burnu yerde sürünsün! Burnu yerde sürünsün!” diye seslendi. Kor-kuyla sarsılan sahabi, “Kim ya Rasûlallah?” diye sordu. Efendimiz, “Ana-babası yanın-da yaşlandığı hâlde onlara itaat etmeyen ve bu sebeple cenneti kazanamayan kim-senin burnu yerde sürünsün.”5 buyurdular.

Ebeveynlerimizin bizleri büyütürken ne kadar büyük sıkıntıya katlandıklarını kadirşi-nas herkes bilir ve takdir eder. Babalar artık belli bir yaştan sonra çocukları için çalışma-ya başlarlar. Yemezler yedirirler, giymezler giydirirler. Hâl böyleyken onlara itaatsizlik yapmak, en hafif kelimeyle, nankörlükten başka bir şey değildir. “Rüzgâr eken fırtına biçer.” atasözünde denilmek istendiği gibi, çocukların eğitiminde ihmalkâr davrananlar ya da onlara yanlış eğitim verenler, çocuk-larının itaatsizlik günahına da ortak olurlar.

Üzülerek belirtelim ki, çoğumuz bü-yüklerimizin değerini onlar öldükten sonra anlıyoruz. Arkalarından Kur’an ve mevlit okutarak, dünyada yapamadıklarımızı te-lafiye çalışıyoruz. Hâlbuki bizi yüceltecek ve değerli kılacak olan, onlara hayatta iken hürmette kusur etmemek, öldüklerinde ise onları hayırla yâd ederek ve dostlarını ziyaret ederek onlara layık bir evlat olmaya çalışmaktır.

Kaynaklar

1. 17/İsra, 23.2. 31/Lokman, 15.3. Buhari, Kitabu Mevakıtı’s-Salat, 318.4. Nevevi, Riyazu’s-Salihin, I/354.5. Nevevi, a.g.e., I/350.

12 13

Page 10: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Uzman Diyetisyen Şenda Tunca Hanım; Ankara Hastanesi’nde 1973-1995 yılları arasında çalışmış, hatta Diyetisyenlik Bölü-mü’nün Kurucu Başkanlığı’nı yapmış, Tür-kiye Diyetisyenler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, mesleğinin erbabı, nazik, insanlığa hizmet eden bir hanımefendi.

Almış olduğu sağlık eğitimi ile meslek ah-lakı kuralları çerçevesinde, güncel bilimsel verilerin ışığında beslenme ve diyet uygula-malarının yapılmasını sağlamak ve toplumda yeterli ve dengeli beslenme bilincini geliş-tirmek için yıllarını vermiş bir sağlık çalışanı. İnsan odaklı çalışmalarla sağlıklı toplum olu-şumuna katkıda bulunmak gayesiyle, sağlık hizmetleri yanında tasavvufî konulara da gönül vermiş derviş ruhlu bir hanımefendi. Ayrıca sanatçı ruhu da olan, resim ve güzel sanatlara da meraklı birisi. Ancak bizim bu röportajımız onun mesleğiyle ilgili değil, “Ha-yatıma yön veren gül kokulu iki insan” diye tarif ettiği Hulûsi Efendi Hazretleri ve Hacı Naciye Valide’mizle alakalı…

Hulûsi Efendi Hazretleri ile tanışmanız nasıl oldu?

Ankara Hastanesi’nde uzman diyetisyen olarak görevliydim. Arkadaşım ve meslekta-şım Melahat Arı Hanım, bana kendi servisin-de çok özel bir din âliminin yattığını bildirdi, onu mutlaka görmemi söyledi. Fizik Tedavi Servisi’ne indim. Beraber Hulûsi Efendi Haz-retleri’nin odasına gittik. İçeri girince ken-dimi tanıttım. Hacı Valide’nin elini öptüm. Odadan öyle manevî bir koku geliyordu ki, çok etkilenmiştim. Hafif sol tarafına eğik, hem çok heybetli hem çok nazik davranışlı, parıl parıl parlayan güler yüzlü zat ve yanın-da, önüne bakan, edepli, sessiz bir hanım...

Rahatsızlığı bel fıtığı idi ancak her gele-ne doğrulup hoş geldiniz diyor ve devamlı ikramda bulunuyor, hatırlarını soruyorlardı

(teknisyen, doktor, hemşire, hasta bakıcı, ha-deme, refakatçi, o sırada yan odalardan ziya-retine gelen hastalar…).

Hulûsi Efendi Hazretleri, hanımı Hacı Valide’ye o kadar güzel davranıyordu ki, Va-lide’miz de ona aynı saygı ve sevgiyle cevap veriyordu. Hayran olmamak elde değildi. Odadan çıkmak istemiyorduk ama görevi-mize dönmemiz gerekiyordu. İşte o zaman bize ne oldu, bilmiyorum. Hâlen de bilebil-miş değilim.

30 gün hastanemizde fizik tedavi gördüler. Her gün hadis-i şeriflerden sohbet açarlardı. Acaba bu kadar çok hadisi ezbere nasıl bili-yor diye düşünürken, bize bir vakitler bir zatı imtihan etmek isteyen bir ulemanın sorduğu hadis için, o zatın filan kitabın filan sahifesini açın dediğinde, orada aranılan hadisi görün-ce imtihan ettikleri zattan özür dilediklerini anlattılar ve şöyle devam ettiler: “Biz keramete değer vermeyiz. Keramet göstermek yanlıştır. Kerameti değil, doğruluğu ister olmak lazım-dır. Nefis sizden keramet ister. Lakin kalbiniz sizden doğruluk ister. En büyük keramet, nef-sinizi Müslüman etmenizdir.”

Hulûsi Efendi Hazretleri, hanımı Hacı Valide’ye o kadar güzel davranıyordu ki, Valide’miz de ona aynı saygı ve sevgiyle cevap veriyordu. Hayran olmamak elde

değildi. Odadan çıkmak istemiyorduk ama görevimize dönmemiz gerekiyordu. İşte o zaman bize ne oldu, bilmiyorum. Hâlen de bilebilmiş değilim.

Uzman Diyetisyen Şenda Tunca Hanım

Gül Kokulu İki Örnek İnsan:Hulûsi Efendi Hazretleri ve

Hacı Naciye Valide’miz

ile RöportajNaciye Dilruba TEKTAŞ

14 15

Page 11: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Hulûsi Efendi Hazretleri size bir tespih hediye etmişler. Hadise nasıl gelişti?

Hulûsi Efendi Hazretleri hastanemizde tedavi olduğu sırada ben bir gece tespihimi çekerken tespihim koptu. Tek tespihimdi. Tespihi tekrar nasıl dizeceğim diye üzülüyor-dum. Sabah hastanede kendilerini ziyarete gittiğimde beni elinde tespih ile karşıladı. “Kızım, bu tespihi alınız ve daima orta yoldan gidiniz. Hiçbir zaman aşırılık yapmayınız. Bi-zim yolumuz Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu gibi orta yoldur, ‘Sırat-ı Müsta-kim’dir.” dediler ve şöyle bir nasihatte bulun-dular: “İbadetlerinizde devamlı olunuz, aynı ölçüde ve özünüzle ibadet ediniz. İbadetin az ama devamlı olanı daha faziletli sayılmış-tır. İnsanın yaradılışındaki gaye, öz hâlindeki ibadettir. Bu da Allah’ta yoklukla olur.”

En çok etkilendiğiniz nasihatlerinden birini anlatabilir misiniz?

İbadet eden kimsenin aklı olması gerekti-ğini, akıl noksanı ve hastası olanın dinî mü-kellefiyetinin olmadığını, Peygamber Efendi-

miz’in çok yüksek bir akıl seviyesine sahip olduğunu, aklın işletilmesinin şart olduğu-nu belirttiler ve “Ancak bir yerden sonra akıl da tarumar olur. O zaman gönülle gidilir.” buyurdular.

Hastanedeki sohbetlerinde bütün per-sonelle aynı şekilde görüşür müydü?

Hulûsi Efendi Hazretleri, dinî konularda çok derin bilgiye sahiptiler; sohbetleri ile et-raflarındaki insanları bilgilendirip aydınlatır-lardı. Hastanemizde tedavi oldukları sürece ziyaretlerine gidip kendilerinden feyiz alı-yorduk. Efendi Hazretleri kadın erkek ayrı-mı yapmazlardı. Hanımlarla da görüşürlerdi ama yanlarında daima Hacı Valide olurdu. Efendi Hazretleri “Biz” diye konuşur, soh-betlerini umuma söyler, kişilere sen şöyle-sin diye bir şey söylemezlerdi, herkes kendi hissesine düşeni alırdı. Kendilerine uygu-lamadıkları hiçbir şeyi başkalarından iste-mez, dua isteyenlere “Hadi biz dua edelim, siz âmin deyin.” derler ve her şeyin Allah’tan olduğunu bildirirlerdi.

Hasta olanlar dertlerini anlatır, Efendi Hazretleri’nin dualarına mazhar olmak is-terlerdi. Efendi Hazretleri, onlara mutlaka önce doktora gitmelerini önerirlerdi. Bir gün, “Kızım, bu insanlar bizim doktor ol-duğumuzu sanıyor herhâlde. Hastalanınca bize geliyorlar.” diye tevazu ile gülümsemiş-lerdi.

Samimiyet ve ihlası Hulûsi Efendi Haz-retleri’nden öğrendim diyorsunuz. Bu ko-nuda sizi etkileyen söz ve davranışları ne oldu?

Efendi Hazretleri ihlâsa çok önem verir-ler ve “Taşı altın yapan, ihlâsla zikrullahtır.” buyururlardı. Halisane yapılan her şeyin ye-rini bulduğunu söylerlerdi.

Yine Efendi Hazretleri buyurdular ki, “Biz bir müridi iyi ve kötü tarafları ile kabul etmişizdir. Ehlullah, halkın yükünü onların ahlakını düzeltmek için çekerler. Allah bu âlemde bütün kalplere nazar eder. Bundan dolayı ehlullah, halkın yükünü o kalplere ilâhi nazar erişsin diye çekerler. Dostların kusuruna bakmazlar, eğer bakacak olsalar o zaman da oturtacak kimseleri kalmaz. Hakkı isteyen kimse, sofrasına bir dost gel-sin diye yüzlerce insan davet eder. Bu şuna benzer, biz bir eleğe insanları doldururuz, eleye eleye üstünde bir tane kalır. İşte bu bir tanenin yetişmesi için diğer bütün elenen-leri de eğitiriz.”

Yine bir hadis mealini naklederek bu-yurdular ki, “İman yönünden en mükemmel olanlar, ahlak açısından en yüksek olanlardır.”

Kadir Gecesi’nde nasıl ibadet edilmeli, Kadir Gecesi ne zamandır diye sormuştuk. Bize “Siz her geceyi Kadir bilip ibadet edin. Kıymetini bilenler için her gece Kadir’dir. Zaman çok değerlidir.” demişlerdi.

Hacı Naciye Hanım’dan nasıl etkilendi-niz?

Odalarına ne zaman gittiysem onları yan yana gördüm. Daha evvel gördüğüm eşler-den çok farklıydılar, birbirlerine çok saygı-lılardı. İkiyi bir gördüm. İki kişinin birbirini tamamlaması tablosuna hayran oldum. Bu tablo ömürleri boyunca da böyle oldu. Ve bu tablo, gözlerimin önünden hiç gitmedi. Hatta bazen Allah’ım, ben her ikisini de ne kadar çok seviyorum, niye birbirinden ayı-ramıyorum diye (bu sevgiyi) çok düşünmü-şümdür.

Gelen ziyaretçileri tebessümle karşılı-yorlardı. Efendi Hazretleri her gelene bir hatıra veriyordu. Ziyarete gelenler arasında hanımlar da vardı. Konuşmaya çekinenlerin

arzu, istek ve temennilerini Efendi Hazret-leri’ne Hacı Valide’m bildiriyordu. İslâm ta-rihini okuduğumda Peygamberimiz’in mü-barek eşi Hz. Aişe Valide’mizin hanımların konularını Peygamberimiz’e iletip, cevapla-rını alıp onlara ilettiğini öğrendiğimde, bu hareketin gerçeğine vâkıf oldum.

Validemi bilahare tanıdıkça onun için söylenecek çok söz ve hayatımıza almamız gereken çok şey olduğunu gördüm. O bi-zim gerçek annemizdi. Hanesinin kapısını sonuna kadar açmış, insan ayırmadan tek tek herkesin hatırını sorup hizmet etmiş eş-siz bir insandı. İyi ki seni Rabb’im bize tanıt-tı, biz bu şerefe nail olduk.

Hulûsi Efendi Hazretleri, Valide için, “Her zaman, Hacı Hanım bize çok sabretti-ler, o bizim evimizin direğidir, bizim bu hâle gelmemizde Hacı Hanım’ın emeği çoktur.” der. Hacı Hanım’ı gözleri hemen arar, nasıl-sın Hacı Hanım der, sırtını sıvazlardı. Valide de utanır, önüne bakardı. Valide az konu-şur, kimseye hayır demez, herkesi dinler, herkesin hatırını sorardı. Hem evinin hem gönlünün kapısı herkese açıktı. Bana göre hanımların edebi, takvayı, Efendi’sine tabi-iyetini Hacı Anne’mden öğrenmesi gerekli. Valide’m, Efendi’mle hanımlar arasında bir köprü idi. Hanımların sıkıntılarını, takıldık-ları noktaları, öğrenmek istediklerini Efendi Hazretleri’ne sorar, hemen cevaplandırırdı. Ayrıca Efendi Hazretleri’nin hanımlara ilet-mek istediklerini bizlere bildirirdi.

Valide’m, beyim ve benim için paha bi-çilmez değerdi. Nefesi, varlığı, duaları, her şeyi ile onu ne kadar çok sevdiğimi anlat-mam için ben olmanız lazım. Kendisinin hatırını sormadan haftamıza başlamazdık. Onun sesini, duasını duymak hazineydi; o, annemizdi. Gözlerle çok konuştuk. Çok şeyler söyledik.

16 17

Page 12: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Ailelerin öğrenci üzerinde doğrudan etkisi vardır. Sevgi ve ilgi azlığı, çocuklarda çalma davranışına ve aşırı hareketliliğe sebep olmaktadır. Ailelerin çocuklara ilgisi başarıyı arttırmaktadır. İlgi gösteren aile ile ilgi göstermeyen aile arasında önemli

farklar vardır. Ancak bu ilgi dengeli olmak zorundadır. Aşırı ilgi veya ilgisizlik olumsuz sonuçlar doğurur.

Önemli Noktaları Biliyor muyuz?İyi Aile-Çocuk İlişkisindeki

Sümeyye Büşra YILDIZ

Aile içi iletişimde vücut dilinin büyük önemi vardır. İletişimi engelleyen sebepleri ortadan kaldırmadığımız sürece boşa kü-rek çekeriz. Emir cümleleri, korkutmak, sa-dece öğüt vermek, yargılamak, suçlamak, eleştirmek, aşağılamak, lakap takmak, sor-gulamak, konuyu saptırmak, alay etmek, sınamak iletişimi engeller. Bunlar yapıldığı zaman, iletişim engellendiği gibi, çocuğun kişiliği de zarar görür. Birçok olumsuz so-nuç ortaya çıkar. Çocuk kavgacı olur ve saldırganlaşır, savunmaya geçer, kızar, kü-ser, güven duygusu zayıflar, sevilmediği duygusuna kapılır.

Pestallozi, “Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz.” diyor. Sağ-lıksız ailelerde sevgisizlik, iletişimsizlik ya-nında birtakım gizli kurallar vardır ki bun-ları kısaca şöylece özetlemek mümkündür: Sürekli olarak sıkı bir takip, her şeyin en iyisinin yapılmasını istemek, suçlama, ko-nuşma yasağının aşırı şekilde uygulanması fayda yerine zarar verebilir.

Bu becerileri anlamak ve yardımcı ol-mak için ailenin iyi bir gözlemci olması gerekir. Çocuğun gelişmesine en uygun ortam hazırlanmalıdır. Çocuk, kendi kişilik ve yeteneklerinin desteklendiğini görürse kendini özel hissederek büyür, kendine olan güveni artar, güçlü ve mutlu olur. Ço-cuğunu iyi tanıyamayan anne-babaların, çocuğunu kendi istedikleri kalıba sokmaya çalışması yanlışların en başında gelmekte-dir.

Anne-baba tüm kararlarında ve dav-ranışlarında dengeli ve tutarlı olmak zo-rundadır. Her çocuğun kişiliğinin, zihnî ve bedensel yeteneklerinin farklı olduğu unutulmamalıdır. Ailede herkes birbirine güvenmelidir. Şikâyet mekanizması işle-memelidir. Anne ve baba, davranışlarında

çocuklarına örnek olmalıdır. Aileler, ço-cuklarından yaşına ve zihnî potansiyeline göre başarı beklemeli, onları başkalarıyla asla kıyaslamamalıdır.

Tatlı sert olmanın, baskı yapmamanın, korkutmamanın, daha çok anlayış göster-menin ve paylaşmanın çocuğun davranış-ları üzerinde etkisi olduğu unutulmamalı-dır. Korku doğuran, kin ve nefret uyandı-ran davranışlardan kaçınmalı, haklı istekler yerine getirilmelidir. Kurallar kesin ve net söylenmeli, hoşlanılmayan davranış hak-kında sabır ile bilgilendirme yapılıp, çocuk ikna edilmelidir. Çocuk, davranışlarının ve yaramazlığının da sonuçlarına katlanmalı-dır. Çocuğa, hatasını düzeltme fırsatı veril-melidir.

Ailelerin öğrenci üzerinde doğrudan etkisi vardır. Sevgi ve ilgi azlığı, çocuklar-da çalma davranışına ve aşırı hareketliliğe sebep olmaktadır. Ailelerin çocuklara ilgi-si başarıyı arttırmaktadır. İlgi gösteren aile ile ilgi göstermeyen aile arasında önemli farklar vardır. Ancak bu ilgi dengeli olmak zorundadır. Aşırı ilgi veya ilgisizlik olum-suz sonuçlar doğurur. Çocuklara destek olunmalı, güzel örnekler gösterilmelidir. Onlardan, kıyaslamadan, yapabilecekleri işleri istemeliyiz.

Annelerin işlerini planlamaları, güne er-ken başlamaları, zamanı verimli kullanma-ları ve çocukların eğitimi ile daha yakından ilgilenmeleri çok önemlidir. Babanın eve geliş saatlerinin erken olması, en azından hafta sonlarını ailece geçirmeleri, özellikle erkek çocuklarının eğitimi için son derece önemlidir.

Çocuğun konuşmasını istemediğimiz küfür, kötü söz, yapması hoş karşılanma-yan davranışlar, tükürmek, el kol hare-

18 19

Page 13: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

ketleri vb. gibi hareketlerini görmezlikten gelmek yerine kesin bir dille, ona hiç yakış-madığını, onu çirkinleştirdiğini ikna ederek anlatmak son derece önemlidir.

Ceza, eğitimde önemli bir yere sahiptir. Ancak ödülün, istenilen davranışların ka-zanılmasında, cezadan daha etkili olduğu bilinmektedir. Ödül, ne sık verilerek do-yumsuzluğa neden olacak ne de isteksizlik doğuracak kadar az verilecektir. En iyisi, beklenilmeyen zamanlarda, çocuğun yap-tığı iyi iş karşılığında verilmelidir. Ceza asla dayak, tehdit, korkutma olmamalı; örneğin oyun saatini iptal etme, sevdiği şeyden mahrum etme tarzında olmalıdır. Üstün zekâlı çocukların eğitiminde ikna metodu daha sık kullanılmalıdır.

Çocuklarımızla aramızda oluşan prob-lemlerin temelinde, çocuğumuza uygu-ladığımız yanlış davranışlarımız ve hatalı yaklaşımlarımız olduğunu unutmayalım. Küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızın duygu ve düşüncelerini önemsediğimizde ileride karşımıza çıkacak problemleri ön-

ceden çözmüş oluruz. Eğer çocuk küçük yaşlarda anlamaya çalışılmaz, ona değer verilmezse kendine güvenemeyen, kaygılı, içine kapanık biri olur çıkar. Çocuk gençlik döneminde kendini ispatlamaya çalışırken gerek ailesi gerekse toplumca hoş karşı-lanmayan davranışlar sergileyecektir. Böy-le olmasını istemeyenler önceden tedbirle-ri almak zorundadır.

Çocuklar anne-babalarıyla ilgili değişik yaşlarda değişik düşüncede olurlar. Bu, yaşlarının bir gereğidir. Okul öncesi eği-timindeki çocuğun gözünde anne-baba, her şeyi bilendir. İlköğretime başlayınca bu düşünce biraz değişir ve “Annem-babam çok şey bilir.”e dönüşür. Ortaöğretimde, “Ben de onlar kadar biliyorum.”, yaş yirmile-re gelince “Fazla bir bilgileri de yok.”, otuz-lu yaşlarda “Fikirlerini sorsam iyi olur.”, kırklı yaşlarda “Bazı şeyleri biliyorlardı.” olur. Yaş kemale ermeye başlayınca tekrar eski dü-şüncelere dönüş başlar ve “Onlar her şeyi biliyor.”, yaş daha da ilerleyince “Ah! Anam-babam hayatta olsalar da onlara sorsay-dım!” demeye başlarlar.

Hepimizin bildiği gibi pet şişe dedi-ğimiz plastik gereçler doğada çok uzun süre bozulmadan kaldığı için son derece zararlıdır. Bu nedenle geri dönüşüm konusunda en başta düşünülmesi gereken pet şişeleri hemen atmak yerine ‘kendin yap’ mantığı ile değerlendirerek mümkün olduğunca uzun süre kullanmak çevre için yapabileceğimiz en doğru davranış olacaktır. Pet şişe değerlen-dirme fikirleri denince akla ilk olarak yoğurt kabından saksı yapmak gelse de daha komplike projelerle çok gü-zel aksesuarlar, biblolar yapabilirsi-niz. İlham vermesi açısından sizler için küçük bir derleme yaptık.

Pet ŞişeDeğerlendirme Fikirleri

20 21

Page 14: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Hz. Ümmü Habibe’nin gördüğü rüya, kocasının hak dinden uzaklaşması açısından kaygı verici olduğu kadar kendisine bilahare “Ey Mü’minlerin Annesi!” denilmesi

açısından da o kadar müjdeleyici olmuştur.

Asuman KOLSUZ SEYYAR

Hz. Ümmü Habibe Binti Ebu Süfyan (r.ah.)Rüyasında Ümmetin Annesi Olacağını Gören Mübarek Hatun

Ebu Süfyan’ın kızı olan Hz. Ümmü Habi-be, Peygamberimiz (s.a.v.)’den önce Ubey-dullah bin Cahş ile evliydi. Ondan Habibe adında bir kızı oldu ve Ümmü Habibe künye-sini buradan aldı. İlk eşi, ikinci hicrette onun-la birlikte Habeşistan’a hicret etti. Sonra orada Hıristiyan oldu ve bu din üzere Habe-şistan’da öldü. Eşinden boşanan Hz. Ümmü Habibe’yi ise Allah, hak din üzere kalması için korudu. Müslümanlar, Medine’ye hicret edip İslâm Devleti’ni kurduktan sonra Hicrî 9. yılda Peygamberimiz (s.a.v.) onunla evlendi. Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Amr bin Ümey-ye ed-Damri’yi Habeşistan Kralı Necaşi’ye gönderdi. Necaşi de onu Peygamberimiz (s.a.v.) ile evlendirdi. Nikâh akdini kendisine vekâleten Hz. Halid bin Said bin el-As kıydı. Necaşi, Peygamberimiz (s.a.v.) adına Hz. Ümmü Habibe’ye dört yüz dinar mehir ver-di. Nikâh tamamlandıktan sonra Necaşi, ge-rekli bütün hazırlıkları yaparak, Hz. Ümmü Habibe’yi Şurahbil bin Hasene ile Medine’ye gönderdi. Hz. Ümmü Habibe’nin babası Ebu Süfyan, o zaman Peygamberimiz (s.a.v.) ile savaş hâlinde olan bir müşrikti.1

Mü’minlerin Annesi Olacağını Rüyasında Görmesi

Habeşistan’da iken Hz. Ümmü Habibe, bir rüya görür ve rüyasını en yakınlarına anla-tır. Şimdi bu rüyayı ve ondan sonraki gelişme-leri bizzat Hz. Ümmü Habibe’den dinleyelim:

“Bir gün rüyamda kocam Ubeydullah bin Cahş’ı çok kötü bir şekilde gördüm. Korktum ve içimden ‘Hayatımda mutlaka bir değişik-lik olacak.’ dedim. Sabah olduğunda kocam bana şöyle dedi: ‘Ey Ümmü Habibe! Din konusunu uzun uzun düşündüm. Hıristi-yanlıktan daha iyi bir din olmadığı sonucuna vardım. Ben daha önce Hıristiyan iken Mu-hammed’in dinine girmiştim, şimdi tekrar Hı-ristiyanlığa dönüyorum.’ Bunun üzerine ben,

‘Allah’a yemin ederim ki, bu senin için hayırlı değil.’ dedim ve belki faydası olur düşünce-siyle gördüğüm rüyamı ona anlattım. Ancak o, buna hiç aldırmadı. Ölene kadar içkiye de-vam etti. Sonra rüyamda birisinin bana gelip, ‘Ey Mü’minlerin Annesi!’ dediğini gördüm, çok ürktüm. Bununla birlikte bu rüyayı, Rasû-lullah (s.a.v.)’in benimle evlenmesine yordum. Gerçekten iddetim biter bitmez, Necaşi’nin gönderdiği elçinin içeri girmek üzere kapımı çaldığını ve Rasûlullah (s.a.v.) ile nişanlanma teklifini getirdiğini gördüm. Necaşi’nin kıya-fet ve kokularıyla ilgilenen Ebrehe adında bir cariye içeri girdi ve ‘Rasûlullah (s.a.v.), krala se-ninle evlenmek istediğini bildiren bir mektup yazmış.’ dedi. Ben de, ‘Allah, sana da hayırlı müjdeler versin.’ dedim. Ebrehe, ‘Kral, nikâhını kıymak için bir vekil tâyin etmeni istiyor.’ dedi. Bunun üzerine hemen Halid bin Said bin el-As’ı çağırdım ve onu vekil tâyin ettim. Sevin-cimden, Ebrehe’ye el ve ayaklarımda ne kadar takı varsa hepsini verdim.”2

Hz. Ümmü Habibe’nin gördüğü rüya, kocasının hak dinden uzaklaşması açısından kaygı verici olduğu kadar kendisine bilahare “Ey Mü’minlerin Annesi!” denilmesi açısın-dan da o kadar müjdeleyici olmuştur. Sadık rüya olması hasebiyle, rüyada görülenler ay-nen gerçekleşmiştir. Üstelik Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Ümmü Habibe ile evlenmesi üzerine bir âyet de inmiştir. Bu bağlamda Allah, Kuran’da şöyle buyurmuştur: “Umulur ki Allah, sizinle düşman olduklarınız arasın-da bir dostluk peyda eder.”3 Evet, bu evlilik sayesinde Hz. Ümmü Habibe’nin babası da Mekke’nin Fethi esnasında Müslüman ol-muş ve eski düşmanlıklar tarihe karışmıştır.4

Dipnot

1. Muhammed bin Salih ed-Dimaşki; C. XI; 2006: 215-219.2. İbni Sa’d; Tabakat; C. VIII: 77.3. 60/Mümtahine, 7.4. Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Tefsiru’s-Semerkandî, III/353.

22 23

Page 15: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Ergenlik döneminde çocukların düşünce boyutu fiziksel değişimle aynı oranda gelişmediği için, boy olarak yetişkin gibi olmalarına rağmen, davranış boyutu bakımından çocuksu olurlar. Çocuklar bu dönemde fiziksel olarak gelişmiş,

davranışsal olarak çocuksu olmalarından dolayı bir ikilem içinde olurlar.

M. Emin KARABACAK

ErgenlerinDavranış Eğitimi

Ergenlik dönemi; kızlarda 9-12, erkek-lerde 12-15 yaşları arasında başlayıp 20-21 yaşlarına kadar devam eden; ruhsal ve bedensel birtakım gelişimlerin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Ergenlik, çocukların çocukluktan çıkıp yetişkinliğe adım attıkla-rı bir dönemdir.

Ergenlik döneminde çocukların fiziksel özellikleri yani vücudun şekli ve boyutları değişmeye başlar. Bazen bu gelişme yaşıt-larıyla aynı oran ve hızda olmayabilir.

Çocukluk dönemine nazaran boy uza-ması, kasların gelişmesi, el, kol, bacak ve ayakların orantısız olarak büyümesi, ço-cukların daha çok hata yapmasına ve sa-karlıklarının artmasına sebep olmaktadır.

Bu çağlardaki çocukların gelişimleri baştan aşağıya, içten dışa doğru olur. Bu dönemde çocukların kol kasları gelişme-den el kasları gelişmeyeceği için söz konu-su dönem sakarlıkların artacağı bir dönem olacaktır. Yani büyümeye bağlı olarak ince kaslar aynı oranda gelişmediği için bu dö-nemde çocuklar, daha çok hata yapacak-lardır.

Çocukların bu dönemdeki sakarlıkları kas gelişimlerine bağlı olduğu için çocuk-ların hatalarına karşı daha anlayışlı olun-malıdır.

Bu dönemde ergenler, vücutlarındaki fiziksel değişiklere daha fazla yoğunlaş-maktadır. Bunun sonucunda da güzel mi-yim, çirkin miyim muhakemesi içine girer-ler. Buna bağlı olarak, dış güzelliklerinin ve görünüşlerinin yeterince iyi olmadığı kay-gısına düşerler. Aynanın karşısına geçip saatlerce dış güzellikleri için değerlendir-

meler yaparlar. Ailenin en küçük olumsuz tavrından çok şey çıkarmaya çalışırlar.

Ergenlik döneminde çocukların düşün-ce boyutu fiziksel değişimle aynı oranda gelişmediği için, boy olarak yetişkin gibi olmalarına rağmen, davranış boyutu ba-kımından çocuksu olurlar. Çocuklar bu dönemde fiziksel olarak gelişmiş, davra-nışsal olarak çocuksu olmalarından dolayı bir ikilem içinde olurlar. Bir de buna aile-nin beklentisi eklenince problem daha da büyür. Aileler bu dönemde çocuklara karşı yaklaşımlarını ve değerlendirmelerini iyi ayarlamak zorundadırlar.

Ergenlerin Davranış Eğitimi için Yapılması Gerekenler

Ergenin davranışları karşısında aile, ka-rarlı ve tutarlı olmak zorundadır. Çocuk-ların ergenlik dönemindeki gelişimlerine bağlı olarak davranışlarında tutarsızlıklar olabildiği gibi, bunda ailenin keyfî tavırla-rı da etkili olabilir. Bu dönemde çocuklar; yetişkin gibi davranınca “Sen daha çocuk-sun!” çocuksu davranınca da “Kocaman ol-dun!” tepkisiyle karşılaşmamalıdırlar. Dav-ranışları konusunda aile, çocukları ikilem içinde bırakmamalıdır.

Aileler bu dönemde çocukların olumlu davranışlarını pekiştirmeli, olumsuz davra-nış dediğimiz çocuksu davranışları ise gör-mezden gelmelidirler.

Ergenlik döneminde çocuklarda; bü-yüklerine karşı gelme, söz dinlememe, istenileni kulak ardı etme, ani tepki ver-me, çabuk ağlama, çabuk sinirlenme gibi olumsuz davranışlar görülebilir. Çocukla-rın bu davranışları; hormon salgısının fazla

24 25

Page 16: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

olmasından, fiziksel ve duygusal gelişimin aynı oranda gelişmemesinden kaynaklan-maktadır.

Ailelerin çocukların reflekssel ve duy-gusal tepkilerine karşı daha anlayışlı olma-ları, ergenlerle kısır döngü içine girmeme-leri gerekir.

Ergenlik döneminde yine bu çocuklar, kendilerine konan kuralları ya yok saymaya ya da bu kurallara muhalefetlik yapmaya kalkarlar.

Çocuklara kuralların kendileri için de-ğil, toplum sağlığı için konulduğunu açık-lamak gerekir.

Çocuklar, kendilerinin de büyüdüğünü, doğruyu yanlışı ayırt edebileceklerini, ken-di kararlarını verebileceklerini, kendilerinin de duygu ve düşüncelerine saygı duyulma-sı gerektiğini düşünürler.

Burada aileler, çocuklarının kararlarına saygı duymalıdırlar. Kararlar konusunda çocuklarla işbirliği içinde olunmalı ve es-nek davranılmalıdır.

Ergenlerdeki ruhsal iniş ve çıkışlar, ruh-sal olgunluğun bedensel ve fiziksel geliş-meye ayak uyduramamasından kaynaklan-maktadır.

Bu dönemde ergenlerin söz dinleme-dikleri de görülür. Bununla birlikte, er-genlerde, ailenin istediğinin tersini yapma eğilimi vardır. Bu da çocuğun ailesine olan bağlılığının azaldığını ve arkadaş çevre-sinin kendisi için daha önemli olduğunu göstermektedir.

Ailelerin çocuklarının kendilerinden ta-mamen uzaklaştığı hissine kapılmamaları ve çocukların model arayışı içinde olduk-larını unutmamaları gerekir.

Her Müslüman, Kur’an-ı Kerim’in Al-lah’ın sözü olduğuna inanmalı ve tecvid kurallarına uygun olarak Kur’an’ı yanlışsız okumaya gayret göstermelidir.

Kur’an-ı Kerim abdestli olarak ele alınıp “Eûzü-besmele” ile okumaya başlanmalı-dır. Kur’an’ı okurken mümkünse kıbleye karşı dönmeli ve son derece edepli, saygılı olmalı ve anlamını öğrenmeye çalışmalıdır.

Kur’an-ı Kerim, temiz yerlerde okunma-lı; başka işlerle meşgul olup, dinlemeyen kimselerin yanında ve pis yerlerde okun-mamalıdır.

Kur’an-ı Kerim, yüksek ve temiz yerler-de bulundurulmalı, hürmetsizlik sayılacak yerlere konulmamalıdır.

Kur’an’ın yap dediklerini yapmalı, yap-ma dediklerinden sakınmalı, Kur’an’ın ah-lâk ilkelerine uygun hareket etmelidir.

Hülasa; Hz. Peygamber, okunan Kur’an’ın her harfine karşılık on sevap veri-leceğini, okuyanlar için Kur’an’ın dünyada huzur kaynağı, ahirette de şefaatçi olaca-ğını bildirmiştir.

Hz. Peygamber’in Kur’an’ın okunmasıy-la ilgili emir ve teşvikleri sebebiyle, Sahabe-i Kiram ve onları takip eden Müslümanlar, Kur’an okumayı ve onunla meşgul olmayı daima ön planda tutmuşlardır.

Geçmişte olduğu gibi, günümüz insanı da manevî problemlerine çözüm bulabil-mesi için Kur’an’ı okumalı ve anlamaya ça-lışmalıdır.

İslâm ÂlimlerininKur’an Okumayla İlgili

Genel Kuralları ve Tavsiyeleri

26 27

Page 17: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

“Kıymetli anne babalar Allah çocuklarınızı sizlere bağışlasın. Gözümüzün nuru, kalbimizin süruru çocuklarımızı Allah bizlere bağışlasın. Lüt-fen onları Kuran’sız bırakmayın. Onları camisiz bırakmayın. Onlar inançlarıyla, kitaplarıyla, Pey-gamberleriyle tanışsınlar. Benliklerini, kişiliklerini kazansınlar. Müslüman kimlikleriyle yaşasınlar.

Bu hizmeti yürüten din gönüllüsü kardeşim, lütfen her bir yavrumuzu Allah’ın en büyük ema-neti olarak kabul edelim. Hiçbir zaman onların zihinlerinde kötü denilebilecek bir iz bırakmaya-lım. Peygamberimizin çocuklara davrandığı gibi davranalım. Secdede çocuk sırtına bindiği için secdesini uzatan, çocuk ağladığında namazı kısa kesen, hutbedeyken kendisine gelen çocuğu inip kucağına alan öyle hutbe veren bir peygamberin ümmetiyiz.

Cami cemaatimiz, lütfen onlara surat asmayın. Onları incitecek söz söylemeyin. Onların camiyle buluşmaları bütün ülkemizin, milletimizin, dünya-nın rahmetle kaplanması anlamına geliyor. Şimdi-den mübarek olsun. Hayırlı olsun.”

Çocuklarımıza FaydalarıYaz Kur’an Kurslarının

Esra ALPTEKİN

İnsan inanan bir varlıktır. İnancına ait her türlü bilgiyi doğru kaynaktan, doğru metotlarla ve ehil öğreticiler vasıtasıyla elde etmesi en tabii hakkıdır. Eğer buna imkân verilmezse sapmalar, hurafeler ve yanlış bilgi ile birlikte yanlış uygulamalar ortaya çıkabilir. Böyle bir sonuç sadece kişinin kendisine değil, topluma da zarar verebilecek seviyeye ulaşa bilir. Artık insanımız her türlü dini problemine çözüm aramakta, ikna edici ve kendisi için “hayati yardım” niteliğinde

cevaplar istemektedir. Bu sürecin ilk adımı da Yaz Kur’an Kurslarında atılmakta; orada öğrenilen bilgiler kalıcı olmasının yanında ileriki dönemlerde davranışlarımız üzerinde etkili

olmaktadır. Çocuklarımıza ilk dini bilgiler, Kur’an okuma, ibadetleri yapma, namaz sureleri ve dualar bu kurslarda sistemli olarak öğretilmektedir.

“Camilerimize hoş geldiniz. Şeref verdiniz. Camilerimiz sizlerle güzel-leşti çünkü siz hayatın güzelliğisiniz. Okullar kapandı camilerimiz açıldı. Bir işten boşa çıkınca yeni bir işe baş-lamak esastır. Siz de öyle yaptınız. Camiye koştunuz. Kuran’ı, namaz kılmayı öğreneceksiniz. Camiyle ta-nışacaksınız. Camide sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı, yardımlaşmayı, kardeş-liği, dayanışmayı öğreneceksiniz. Oyun atmosferi içinde sıkılmadan buradan güzelliklerle ayrılacaksınız.”

Prof. Dr. Hasan Kamil YılmazDiyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Prof. Dr. Mehmet GörmezDiyanet İşleri Başkanı

Yaz Kur’an Kurslarının ÇocuklarımızaFaydaları HakkındaNe Dediler ?

28 29

Page 18: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

Belki de hiç ölmeyecekmiş gibi davranma içgüdüsü, bir şans daha verilmeyeceği için içimizden söküp atamayacağımız bir bıçak gibi yerinde duracak, kimbilir?

Çıkarmaya çalışırken çektiğimiz acı, bizi bundan vazgeçirecek ve her seferinde “En iyisi kalsın.” diyeceğiz.

H. Neşe KOÇAK

Varoluşun Gerçek Sebebini

Anlayabilmek

Her birimiz varoluşun gerçek sebebini, ölmeden bir saniye önce anlarmışız. Ce-hennem ya da cennet işte o an doğarmış.

Demek ki o an hayatımız, yaşadıkla-rımız ve yaşamadıklarımızla birlikte bize seyrettirilecek bir sinema olacak. Sanırım ışığı görüp araftan dönenlerin söylediği “film şeridi” bu olsa gerek.

Biyografisini o filmde seyreden insa-noğluna bir şans daha verilseydi ne yapar-dı acep? Herşeyi ilk hayatı gibi mi yaşardı, yoksa bambaşka bir insan mı olurdu? Bir kez tattığı ve bir daha tadacağı ölüm, dü-şüncelerinde ve davranışlarında ne gibi değişikliklere neden olurdu?

Belki de hiç ölmeyecekmiş gibi davran-ma içgüdüsü, bir şans daha verilmeyece-ği için içimizden söküp atamayacağımız bir bıçak gibi yerinde duracak, kimbilir? Çıkarmaya çalışırken çektiğimiz acı, bizi bundan vazgeçirecek ve her seferinde “En iyisi kalsın.” diyeceğiz.

Filmin başrolünde yeniden oynama hakkımız olmayacağına göre henüz çok geç olmadan farkına varabilir miyiz taşkın-lıklarımızın, şımarıklıklarımızın, şükürsüz-lüklerimizin?

O filmi dünyada seyredebilir miyiz ken-dimize göre dersler çıkararak?

Yoksa her zaman yaptığımız gibi veri-lenleri azımsayarak, “Hayır! Daha fazlasıy-dı istediğim.” deyip elimizin tersiyle itekler miyiz nimet göremediklerimizi, kıymetini bilemediklerimizi?

Ne acı ki alışkanlık haline gelmiş dav-ranış ve düşünce bozukluklarımız aslında bunlar. Böyle olduğunu zannetmesek de sürekli içinde bulunduğumuz memnuni-

yetsizlik, tatminsizlik, tavrımıza, konuş-malarımıza, bakışlarımıza işliyor inceden inceye. Ve bu bizim yaşam biçimimiz ha-line geliyor. Hatta öyle zamanlar oluyor ki, amacına ulaşmak için her yol mübah kabul ediliyor. Hep beklenti içinde, hep daha fazlasını isteyen nefs, verdikçe şımarıyor, doydukça daha fazla acıkıyor. Yunus’un; “Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez” dizele-rindeki benzetmesi gibi, arsız bir hayvana dönüşüyor.

Varoluşun gerçek sebebini dilimiz söy-lese de yüreğimiz bilmiyor. Ne kadar oku-sak da ne kadar dinlesek de bir masal san-ki hepsi. Modernleştikçe kendimize söz geçiremiyoruz şımarık bir çocuk gibi. Za-manın hızına yetişmeye çalışırken başımız dönüyor, bu girdabın içinde değerlerimizi yitiriyoruz birer birer.

Yeni bir kimlik kazanıyoruz kaybedile-nin yerine. Kaygılı, asosyal, asabi, bencil, kavgacı, acımasız ve hırslı. Ayak uydurma-ya çalıştıklarımız ayağımızı kaydırıyor kimi

30 31

Page 19: Kıymetli Okuyucularımız!€¦ · Kıymetli Okuyucularımız! Esasen Kur’an’ın muhatabı, doğrudan doğru-ya insandır. Tabii ki, bütün peygamberlerle beraber “en güzel

zaman. Daha çok hırslanıyoruz. Başbaşa kalınca nadir zamanlarda kendi kendimiz-le, “Bu ben miyim?” diyoruz, bir yabancıyı sorgular gibi.

Sanal âlemlerde kabul görmeye çaba-larken yitip gidiyoruz hayali caddelerde. Önce ruhumuzu unutuyoruz bir çıkmaz sokakta, sonra huzurumuzu. Herkese kır-gınız kendimiz dâhil.

Bir bunalımdan kurtulmaya çalışırken başka bir bunalıma giriyor, her marka anti-depresanı denediğimiz halde huzuru bula-mıyoruz. Nerede yanlış yaptık biz?

Nedir aslolan? Hayata doğru pence-reden bakabilmek mi? Peki hangisi doğru pencere? “Kendine gel!” deyip kendi yaka-mızı toplayabilmek mi? Nerede kaybettiği-miz huzur? Antidepresanlarda mı? Psiko-logların bekleme salonlarında mı? Alışveriş merkezlerinde mi? Hedonizmde mi? Han-gisi doğru? Gerçek bildiğimiz mi? Masal sandığımız mı?

Nerede sonlanır modern insanın huzur arayışları? Ne zaman başlar gerçeği bulma çabaları? Ölünce mi?

Sorulmayan sorular mı daha çok, bu-

lunmayan cevaplar mı?

Heidegger: “Ölüm, fiziksel hayatın so-

nudur ama ölüm düşüncesi hayatınızı kur-

tarabilir de.” der.

Öteki âlemde verdiği sözü çoktan unu-

tan insan için hayatın anlamını yeniden

sorgulamak, ölüm gerçeğini düşüncenin

merkezine yerleştirerek hayatımızı kurtar-

mak mümkün demek ki. Demek ki masal

değil anlatılanlar.

Biz hangi anlamları yüklüyorsak bize

öyle gözükür hayat. Öyleyse anlam kod-

larını değiştirmekle işe başlayabiliriz. Bek-

lentilerimizi en aza indirebiliriz. Hırslarımı-

zın yerine azmimizi koyabiliriz. Yetinmeyi

becerebiliriz. Şükretmeyi dilden kalbe in-

direrek kalbimizi yumuşatabiliriz.

Yapabiliriz...

Varoluşun gerçek sebebini anlayabiliriz.

Ölmeden çok önce...

32