56
dergisinin ücretsiz ekidir. Eylül 2014 5. sayı İstanbul Eczacı Odası Sanayi Eczacıları Komisyonu 32. sayfa İLAYS Farmasötik atık yönetimi İş-yaşam dengesi Doğal ilaç tedavileri Röportaj Üstün Dökmen Evdeki plan... 11. sayfa 23. sayfa 41. sayfa 35. sayfa 47. sayfa Dubai

SES - Sayı 5

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sanayi Eczacılarının Sesi dergisinin 5. sayısı

Citation preview

Page 1: SES - Sayı 5

derg

isinin

ücret

siz ek

idir.

Eylül 2014 ● 5. sayı

İstanbul Eczacı OdasıSanayi Eczacıları Komisyonu

32. sayfa

İLAYS

Farmasötik atık yönetimi

İş-yaşam dengesi

Doğal ilaç tedavileri

Röportaj Üstün Dökmen

Evdeki plan...11. sayfa

23. sayfa

41. sayfa

35. sayfa

47. sayfa

Dubai

Page 2: SES - Sayı 5

2

Herkese kucak dolusu bir MERHABA,

İstanbul Eczacı Odası Sanayi Eczacıları Komisyonu tarafından hazırlanan SES dergisi, bu sayı yine dopdolu, yine çok renkli…

Ayrı olduğumuz dönemde hem felaketleri hem de mutluluğu bir arada yaşadık. Zaten iniş ve çıkışlar yaşamın bir parçası değil midir diye soruyor insan kendine. Cevap bulabiliyor mu ya da bulduğu cevap ne kadar tatmin edici, işte o noktada biraz te-reddütlerim var.

Neler oldu peki? Birçok çocuğun yetim kaldığı bir trajedi ile so-nuçlanan SOMA, beynimize hatta ruhumuza kazındı! Millet ola-rak topyekûn, özellikle insanlara sağlık dağıtan bizler, sağlıksız koşullar nedeniyle ölen Soma’daki maden işçilerini unutmama-lıyız, unutturmamalıyız!

Bu süreçte aklımda kalan iyi haberler de var tabii. Mesela Can-nes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü "Kış Uykusu" fil-miyle Nuri Bilge Ceylan’ın kazanması… Hepimizi gururlandıran o anlar, gerçekten paha biçilmez değerdeydi. Umarım böyle güzel anlar, acısı eksik olmayan bu ülkenin iyi yürekli insanları için katmerlenerek çoğalır.

Bu sayıda bize katkılarını esirgemeyen tüm yazarlarımıza, derin bilgisinden feyz aldığımız değerli hocamız Prof. Dr. Üstün Dök-men’e ve sohbet etme fırsatını bulduğumuz Kura Ltd. Genel Müdürü Mr. David Romano’ya teşekkürlerimizi sunuyoruz. Der-ginin hazırlanmasında emeği geçen editörümüz Burcu Günü-şen ve görsel yönetmenimiz Erkan Beyaz’a da SES dergisinde özveriyle çalıştıkları için yine çok teşekkür ederiz.

Son olarak siz değerli okuyucularımız,

Beğenilerinizi paylaşarak bizleri her zaman motive ettiniz, yeni sayıları hazırlarken bizlere ışık oldunuz, yol gösterdiniz. Bu yüz-den size teşekkürümüz sonsuz…

Paylaşmak istediğiniz her ne varsa, [email protected] adlı adresi-mizden her zaman bizlere ulaşabilirsiniz.

Yüreğinizdeki aydınlığın her daim çoğalması dileğiyle…

Sevgi ve saygılarımla,

Dr. Ecz. Merve Memişoğlu Genel Yayın Yönetmeni dergisinin ücretsiz ekidir.

Eylül 2014 ● 5. sayı

Sahibiİstanbul Eczacı Odası adınaEcz. Semih Güngör

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüEcz. Mehtap Palacı

Genel Yayın YönetmeniDr. Ecz. Merve Memişoğlu

EditörBurcu Günüşen

Yayın KuruluDr. Ecz. Feyza Ademoğlu ÖzcanEcz. Varlık Sezgin Ecz. Gaye Ramazanoğlu Ecz. Sıla Aykut Yazgılı Ecz. Tuba Ulus

Görsel YönetmenErkan Beyaz

Reklam SorumlusuEcz. Murat [email protected]

[email protected]

Yönetim Yeri ve Yazışma AdresiMecidiyeköy yolu Cad. Gökfiliz İş Merk. No: 8 Kat: 2 Mecidiyeköy - İstanbulTel: 0212 217 61 91 (pbx)Faks: 0212 217 61 [email protected]

Baskı - CiltHas Matbaacılık100. Yıl Mah. Mat-Sit 3. Cad. 199/ABağcılar İstanbul T: 0212 629 02 49

Yasal Uyarı: SES dergisinde yayınlanan

yazı ve fotoğrafları yayma hakkı

İstanbul Eczacı Odası Sanayi Eczacıları

Komisyonu’na aittir. Kaynak gösterilse

dahi, hak sahiplerinin yazılı izni

olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz.

Page 3: SES - Sayı 5

3

Sağlık Meslek Mensupları İle Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik yayınlandı22.05.2014 tarih ve 29007 sayılı Resmi Gazete’de “Sağlık Meslek Mensupları İle Sağlık Hizmet-

lerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik” yayım-

lanmıştır.

Yönetmeliğin “Sağlık Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımları” başlıklı maddesinin altında

yer alan;

“Eczacı”

"a) İlaç hammaddeleri ile ilaç ve ilaç müstahzarlarının araştırılmasını, tasarımını, geliştirilmesi-

ni, üretimini, kalite kontrolünü ve tanıtımını yapar, kalite güvencesini sağlar. İlaç ve müstahzar-

ların ruhsatlandırılmasını, dağıtımını, depolanmasını ve korunmasını sağlar.

b) Hastanelerde ve serbest eczanelerde reçeteli ve reçetesiz ilaç ve müstahzarların hazır-

lanmasını, hastaya sunulmasını, kaydedilmesini ve hastanın ilaç tedavi sürecinin izlenmesini

sağlar, ortaya çıkan istenmeyen etkileri sorumlu tabip ile paylaşır.

c) Kozmetik ürünler ile bitkisel droglar, bunları içeren müstahzarlar ve homeopatik ürünlerin

araştırılması, tasarlanması, geliştirilmesi, üretimi ve sunumunda görev alır ve bu preparatlar

hakkında danışmanlık hizmeti verir.

ç) Akılcı ilaç kullanım ilkelerine uygun hareket eder.

d) Hastayı, ilaçları, ilaçların uygulanmasında kullanılan araçları ve tıbbi cihaz ve malzemelerini

güvenli ve etkin bir şekilde kullanabilmesi için bilgilendirir.

e) Tıbbi ürünlerin güvenli şekilde kullanımlarının sağlanması için advers etkilerin sistematik bir

şekilde izlenmesi, bu hususta bilgi toplanması, kayıt altına alınması, değerlendirilmesi, arşiv-

lenmesi, taraflar arasında irtibat kurulması ve beşeri tıbbi ürünlerin yol açabileceği zararın en

alt düzeye indirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususlarında, farmakovijilans çalışmala-

rını yürüterek mevzuatın yüklediği görevleri yerine getirir.

Hazırlayan

Ecz. Sıla Aykut YazgılıB haberlerizden

Page 4: SES - Sayı 5

4

f) Majistral preparatları, sitotoksik, steril ilaçları ve radyofarmasötik ürünleri, ürün kalitesi, gü-

venilirlik ve etkinliğini güvence altına alacak şekilde hazırlar ve sunar.

g) Steril ürünleri, son ürünün sterilitesini güvence altına alacak şekilde hazırlayarak sunar.

ğ) İlacın üretim ve dağıtım kanalları ile analiz laboratuarlarının ve klinik araştırma ve uygulama

merkezlerinin denetiminde görev alır.

h) İlaç etkileşimleri, uyumsuzluk ve kontrendikasyonları, yan etkileri, doz ve uygun ilaç depola-

ma konuları ile ilgili olarak hekimlere ve hastalara bilgi ve danışmanlık hizmeti verir.

ı) İlaçların kullanımı, saklanması ve imhası ile ilgili potansiyel zararlılık risklerine karşı hasta,

toplum ve çevre bilinci oluşturulmasını sağlar ve sorunların çözümünde görev alır." Şeklinde,

“Eczane Teknikeri”

“Eczacının gözetimi, sorumluluğu ve denetiminde;

a) Eczanede sunulan reçeteli ve reçetesiz ilaç, tıbbi ürün, kozmetik müstahzar, tıbbi malzeme

ve sağlıkla ilgili diğer ürünlerin temininde, saklanmasında ve sunulmasında görev alır.

b) Bu ürünlerin son kullanma tarihlerini ve stok kontrollerini yapar; eksikleri tespit eder ve uy-

gun bir şekilde depolanmaları ile kayıtlarının tutulması konusunda görev alır.

c) Eczanede bulunan cihazların ve eczane laboratuvarının bakımını yapar ve işlerliğini sağlar.

ç) Eczanenin idari ve mali süreçleriyle ilgili eczacı tarafından verilen görevleri yerine getirir."

Şeklinde düzenlenmiştir.

İlaçların güvenliği hakkında yönetmelik yayınlandı15 Nisan 2014 Tarihli Resmi Gazete yayınlanan yönetmelik, Türkiye’de ruhsatlı ve ruhsat müra-

caatı olan ilaçların güvenliliğinin sağlanması amacıyla gerçekleştirilen izleme, araştırma, kayıt,

arşivleme ve değerlendirme faaliyetlerini ve bu faaliyetleri gösteren gerçek ve tüzel kişileri

kapsamakta.

Bayer Türkiye’deki 60. yılını kutluyorTürkiye’de 300 milyon TL değerinde yatırımı bulunan şirket, 60. yılı vesilesiyle

iki bilim eğitimi projesi hayata geçirecek.

Küresel sağlık ürünleri, beslenme ve ileri teknoloji ürünleri şirketi Bayer, Türki-

ye’deki 60. Kuruluş yıldönümünü kutluyor. Türkiye’deki üretim faaliyetlerine 1954 yılında Istan-

bul’da başlayan şirket, 60 yılı vesilesiyle iki özel bilim eğitimi projesi hayata geçirecek. Bayer’in

halihazırda Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) ile birlikte yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi Ba-

yer Genç Bilim Elçileri, projenin gezici versiyonu olarak tasarlanan Bilim Tohumları Ekibi ile

genişletilecek. Bayer ayrıca Türkiye ve Almanya devletlerinin desteğiyle bir liseler arası bilim

yarışması düzenleyecek.

Page 5: SES - Sayı 5

5

Abdi İbrahim ve Nanolek stratejik ortaklık antlaşması imzaladıAbdi İbrahim ve Rus biyofarmasötik ilaç firması Nanolek “Stratejik Ortaklık

Antlaşması” çerçevesinde CNS (merkezi sinir sistemi) tedavilerinde kullanı-

lan ilaçların üretimini gerçekleştirecek. Abdi İbrahim Nanolek ile yapacağı

işbirliği çerçevesinde nöropsikiyatrik hastalıkların tedavisinde kullanılacak

4 ürünün teknoloji transferini gerçekleştirecek.

Nanolek (“Epidbiomed” ve OJSC RUSNANO şirketler grubu tarafından oluşturulmuş iş ortaklı-

ğı) sosyal hayatı etkileyen hastalıkların önlenmesi ve tedavisi amacıyla yenilikçi biyoteknolojik

ilaçlar geliştirmeyi hedefleyen bir kuruluştur. Alışılagelmiş ilaçların yanı sıra, Biyoteknolojik ve

Onkolojik ilaç üretiminde de piyasada söz sahibi konumundadır.

Lokalizasyon, Nanolek’in Kirov bölgesindeki üretim tesisinde – Orichyov bölgesindeki Lyio-

vintsy Nanolek Biyoteknoloji Merkezinde- yapılacaktır.

Uzun vadeli karşılıklı faydalı ortaklık çerçevesinde, Nanolek, kendisi tarafından üretilmiş sosyal

hayatı etkileyen hastalıkların tedavisinde kullanılan, bilime dayalı ilaçların Abdi İbrahim aracılı-

ğıyla Türkiye pazarına sunulmasını müzakere etmektedir.

ABD'nin önde gelen ilaç üreticilerinden Abbott, CFR Pharmaceuticals'ı satın aldıABD'nin önde gelen ilaç üreticilerinden Abbott Laboratories'in, Latin

Amerikalı ilaç şirketi CFR Pharmaceuticals'ı 3.3 milyar dolara satın alaca-

ğını açıklandı.

İki firma arasındaki anlaşmaya göre, Abbott firmasının CFR Pharmaceuticals'in yüzde 73 his-

sesini kontrol eden holding şirketini alırken, geri kalan hisseler için çağrıda bulunacağı be-

lirtildi. Anlaşma gereğince, 2,9 milyar dolar ödeyecek Abbott'un, CFR'nin 430 milyon dolarlık

borçlarını üstleneceği de kaydedildi.

2015 yılı içinde 900 milyon dolarlık satış beklentisi bulunan Abbott'un, bu satın almayla Latin

Amerika ülkelerindeki coğrafi varlığını genişletirken, bölgenin ilk 10 büyük ilaç firmasından biri

olmayı garantileme amacında olduğu belirtildi.

Dünyada hızla büyüyen Latin Amerika ilaç pazarının bu yılsonu itibariyle 73 milyar dolarlık satış

rakamlarına ulaşacağı ve 2018 yılı itibarıyla da bu rakamın 124 milyar doları bulacağı tahmin

ediliyor.

Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda ilaç sektörü görüşüldüEkonomi Koordinasyon Kurulunun (EKK) 42. toplantısında, "Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belge-

Page 6: SES - Sayı 5

6

si ve Eylem Planı"nın ele alındığı bildirildi.

Hazine Müsteşarlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, EKK'nın 42. toplantısı, Başbakan Yar-

dımcısı Ali Babacan başkanlığında 10 Mayıs'ta gerçekleştirildi. Türkiye İlaç Sektörü Strateji

Belgesi ve Eylem Planı'nın (2014-2017) görüşüldüğü toplantıda, ayrıca Sağlık Bakanlığı tara-

fından dünyada değişen ilaç kavramı ve biyoteknolojik ürünler konusunda Kurula bilgi verildi.

Toplantıda, yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, söz konusu çalışmaların sonuçlandırılma-

sına karar verildi.

Genexine ile ortaklık kuran İlko İlaç'ın Konya'da üreteceği biyoteknolojik ilaç, kanser hastalarının tedavisinde kullanılacak

Selçuklu Holding bünyesinde faaliyet gösteren İlko İlaç ve Güney Koreli biyoteknoloji firması

Genexine arasında yüzde 50'şer ortaklıkla kurulan İlkogen firması, Türkiye'nin ilk biyoteknolo-

jik ilaç araştırma- geliştirme yatırımı oldu.

İlkogen' in ilk etap yatırım miktarı 32.4 milyon dolar olacak. Ortaklık kapsamında, önümüzdeki

üç yıl içinde İlko İlaç'ın Konya'da bulunan üretim tesisinde, bugüne dek iç tüketime yönelik

kısıtlı ithalat yolu ile ülkemize gelen biyoteknolojik ilaçlar için pilot üretim hattı oluşturulacak.

İlkogen markalı ilk ürünlerin 2017'de pazara sunulması planlanıyor. İlk aşamada ağırlıklı olarak

kanser ve kansere bağlı hastalıklara yönelik olarak biyoteknolojik ürünler geliştirilip üretilecek.

Pfizer Türkiye’den New York’a yönetici transferi! Pfizer Asya-Pasifik ve Çin bölgesinin yeni Medikal Lideri Dr. Emre Aldinç oldu.

21 Nisan 2014, İstanbul 2008 yılından bu yana Pfizerli olan Dr. Emre Aldinç yeni görevini New

York merkezli olarak yürütecek. Dr. Emre Aldinç yeni pozisyonunda Ağrı/ Nöroloji, Kardiyo-

vasküler/ Metabolik ile Kadın/ Erkek Sağlığı alanlarındaki medikal süreçlerin yürütülmesinden

sorumlu olacak.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 2001 mezunu olan Emre Aldinç, Pfizer’e 2008’de medi-

kal müdür olarak katılmıştı. Pfizer portföyündeki çeşitli ürünlerin Türkiye lansmanını başarıyla

gerçekleştirmiş olan olan Emre Aldinç Mayıs 2013’ten bu yana gelişen pazarlar EURIT (Avrupa,

Rusya, Hindistan, Türkiye) bölgesinden sorumlu Medikal Direktör olarak çalışmaktaydı.

Elif Aral, Pfizer Türkiye Genel Müdürü oldu2012’den bu yana Pfizer Türkiye bünyesinde Kurumsal İlişkiler Direktörü olarak görev yapmak-

ta olan Elif Aral, Pfizer Türkiye organizasyonunun başına getirildi.

1990 yılında Işık Lisesi’nden, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden me-

Page 7: SES - Sayı 5

7

zun olan Elif Aral, kariyerine 1995 yılında Pfizer Türkiye’de yönetici adayı olarak işe başlamış

ardından Tıbbi Satış Mümessili olarak 8 ay kadar sahada deneyim kazanmıştır. 1996-1998 yılları

arasında Ürün Müdürü olan Elif Aral, daha sonra yine Pfizer bünyesinde Grup Satış ve Pazarla-

ma Müdürü, Grup Pazarlama Müdürü gibi görevlerde bulunmuştur. 2004-2007 yılları arasında

Gelişen Pazarlar Satış Pazarlama Direktörü olarak görev yapan Aral, 2007-2009 yılları arasında

Kurumsal Strateji ve İş Geliştirme Direktörü ve ardından Satış ve Pazarlama Direktörü görevle-

rine getirilmiştir. Aral, 2012 itibariyle Kurumsal İlişkiler Direktörü olarak atanmasının ardından 1

Ocak 2014 tarihi itibariyle Pfizer Türkiye’nin yeni Genel Müdürü oldu. v

MSD Türkiye’ye yeni genel müdür2004 yılından beri MSD Türkiye’de İş Birimi Direktörü olarak

görev yapmakta olan Hatice Kurtar Demiray, MSD Türkiye or-

ganizasyonuna Genel Müdür olarak atandı.

MSD Türkiye Genel Müdürlüğü görevine Hatice Kurtar Demiray atanmıştır. Hatice Kurtar De-

miray, 1992 yılında Satış Temsilcisi olarak katıldığı MSD’de, 1993 yılında Ürün Müdürü olmuş ve

artan sorumluluklarla birlikte bu görevini 1998 yılına kadar sürdürmüştür. Bu tarihten itibaren

Pazarlama Direktörü olarak görev yapıp, 2001 yılında Merck’in New Jersey’deki genel merke-

zine EMEA (Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi) Pazarlama Direktörü olarak atanmıştır. 2004

yılında Türkiye’ye dönerek ve İş Birimi Direktörü olmuştur. Lisans derecesini Ege Üniversitesi

Gıda Mühendisliği Bölümü’nden almıştır.

Sanofi Klinik Araştırmalar Birimi’ne Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinden sorumlu Yeni Klinik Araştırma DirektörüSanofi Grubu’nun Klinik Çalışmalar Ünitesi Departmanı’na Emel Tetik atandı.

Sanofi Grubu’nun Türkiye ve Orta Doğu Ülkeleri Klinik Çalışmalar Ünitesi Di-

rektörü olarak atanan Emel Tetik, Türkiye’nin yanı sıra Körfez Ülkeleri, Lübnan, Ürdün, Suudi

Arabistan, İran, Irak, Suriye ve Mısır’dan sorumlu olacak.

Emel Tetik; 1988 yılında ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümündeki Lisans öğ-

reniminin tamamlanmasından sonra, 1988-1996 yılları arasında aynı bölümde Moleküler Biyoloji

ve Biyoteknoloji alanında Yüksek Lisansını, ardından da Moleküler Onkoloji alanında Doktora

Programlarını tamamlamıştır.

Emel Tetik, mezuniyet sonrası eğitimleri sırasında (1988-1996 yıllarında) ODTÜ Fen Edebiyat Fa-

kültesi Biyolojik Bilimler Bölümünde Araştırma görevlisi olarak görev yapmış, 1996-1998 yılları

arasında ise Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Bölümünde Yar-

dımcı Doçent ünvanı ile Öğretim Üyesi olarak çalışmıştır. 1998 yılında, ABD Texas Houston’da

bulunan MD Anderson Kanser merkezinde doktora sonrası eğitim almak üzere Misafir Öğretim

Görevlisi olarak moleküler onkoloji ve hematoloji alanında araştırmalar yapmıştır.

Page 8: SES - Sayı 5

8

1998 yılı sonunda ilaç sektörüne geçeren Emel Tetik, ilk olarak Eczacıbaşı-Rhone Poulenc,

Aventis daha sonra da Sanofi-Aventis firmalarında ilaç araştırma geliştirme (Ar-Ge) projeleri-

ni yürüten Klinik Araştırmalar birimlerinde sırası ile; Klinik Araştırma Uzmanlığı, Kıdemli Klinik

Araştırma Uzmanlığı, Klinik Araştırma Müdürlüğü, Klinik Araştırma Ünitesi Müdürlüğü görevle-

rini yapmıştır.

IE Ulagay-Menarini Group Genel MüdürüIE Ulagay-Menarini Group’un Genel Müdür-

lüğü’ne Uğur Bingöl atandı.

Uğur Bingöl iş hayatına 1987 yılında Çukurova Dış Ticaret Şirketi'nde Satış Koordinatörü olarak

adım attı. 1989 yılında Fako İlaç Şirketi’nde çalışmaya devam ederek ilaç sektörüne adım atan

Bingöl, 1993 yılında Merck Sharp Dohme (MSD) İlaçları Limited Şirketi’nin Türkiye ofisinin kuru-

luşunda görev aldı.

Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olan Uğur Bingöl, Koç Üniversitesi'nde MBA De-

recesi sahibidir

AİFD’den nadir hastalıklarla mücadelede “birlik” çağrısı!Dünyada her yıl 28 Şubat’ta çeşitli etkinliklerle dikkat çekilen

“Nadir Hastalıklar” günü nedeniyle tüm paydaşlara bir çağrı yapan AİFD, hastalıklarla mücadele

için “birlik” mesajı verdi. Birlik çağrısında hastaların tanı, tedavi ve bakıma hızlı ve eşit bir şekilde

ulaşmaları için konuya ulusal bir perspektiften bakmanın önemine dikkat çeken AİFD, yasal

düzenlemenin gerekliliğini vurguladı.

İlaç Ar-Ge'si nadir hastalıkların tedavisi için çok önemli

Yenilikçi ilaç ve biyoteknoloji firmaları, insanlığın yaşam kalitesini yükseltecek yeni ilaç ve teda-

viler geliştirmek amacıyla her yıl dünya çapında 120 milyar dolardan fazla Ar-Ge yatırımı yapı-

yor. Bu yatırımlar içinde, yaygın hastalık tedavilerinin yanı sıra nadir hastalıkların tedavisinde

kullanılan yeni ilaçların geliştirilmesi çalışmaları da yer alıyor. Yeni ilaçlar milyonlarca insan için

umut oluyor. Her yeni gün belki de hastalıklarını tedavi edecek bir ilacın bulunması için bir umut,

bir mucizenin gerçekleşebilmesi için bir şans demek...

Page 9: SES - Sayı 5

9

İstanbul Eczacı Odası'ndan

Eğitim haberleriİŞ DÜNYASINDA VE ÖZEL YAŞAMDA KALİTELİ İLETİŞİM

24 Haziran 2014 Salı günü Prof. Dr. Üstün Dökmen ile “İş Dünyasında ve Özel Ya-şamda Kaliteli İletişim” eğitimi İstanbul Eczacı Odası Konferans Salonunda ger-çekleştirildi. Eczacılarımızın çok yoğun ilgi gösterdiği bu etkinlikte, Prof. Dr. Üstün Dökmen’in hitabet sanatı ile bütünleştir-diği sunumu, tüm katılımcılarımıza keyifli saatler yaşattı.

ECZANEDE DEĞİŞİM6, 13, 27, 29 Mayıs, 3, 10, 17, 24 Haziran’da “Eczanede Değişim” eğitimi, eğitmenle-rimiz Prof. Dr. Şevket SAYILGAN, İskender ESER tarafından eczacılarımıza ve eczacı teknisyenlerine farklı gruplar halinde verildi.

Eczanede finansal risk yönetimi, kategori yönetimi, tanzim teşhir, iletişimin 4 boyutu ve altın 1 dakika konuları katılımcılar tarafından keyifle dinlenirken, İstanbul Eczacı Odası tarafından düzenlenen bu eğitimin yeniden tekrarlanması istendi.

“31 Mayıs 2014 Cumartesi günü İstanbul Eczacı Odası Konferans Salonunda eğitmenlerimiz Pınar ERDOĞAN ve Yılmaz METE eşliğinde “Eczaneler için Muhasebe İpuçları” eğitimi yapıldı.

Fatura düzenleme ve takibi, stok kontrol, eczanelerde tutulan defterler ve ödenen vergiler gibi işletmenin sürdürülebilirliğinde çok önemli olan, ancak lisans eğitimi sırasında pek üstünde durulmayan, muhasebe konularını gündeme taşıdık. Eğitmenlerimizin çok değerli sunumlarıyla renklenen bu eğitimde, eczacı katılımcılarımız bilgi alıp kendilerini geliştirme fırsatı yakaladılar.

Page 10: SES - Sayı 5

10

Page 11: SES - Sayı 5

11

Merhaba,Daha önce yazdığım yazıları gözden ge-

çirdim. Hep o dönem okuduğum kitaplardan ilham alarak başlamışım. Bu yazıma da öyle başlamak istiyorum.

Son zamanlarda John Kennedy’nin hayatını anlatan bir kitap okuyorum: An Unfinished Life. Bu kitapta bana en çarpıcı gelen taraf, John Kennedy’nin kendisinin ve aile fertlerinin iş yapma şekilleri ile ilgili. Titiz, ayrıntılı, bir so-nucu hedefleyerek çalışıyorlar. Kennedy’nin babası, oğlunun geleceğin ülke başkanı ol-masını hedefliyor ve bu hedefin gerçekleş-mesi için bütün aile çalışıyorlar. Ve tabii evde-ki plan ile çarşıdaki plan çok uyumlu. Sanırım bu nedenle “evdeki plan çarşıya uymadı” biz Türklere özgü bir söz.

Biz Türklerin iş hayatında, kendimizi anlat-mak, projelerimizi sunmak noktasında söy-lediklerimizle gerçekten yaşadıklarımız birbi-

rini pek tutmuyor. Özellikle iş çıkışında, günü değerlendirirken yapılan arkadaş sohbetleri bazen avcıların av anılarını abartmaları gibi bir hal alıyor.

- Öyle bir yaban domuzu yakaladım, sanırım 100 kiloydu. Hatta 150 kiloydu.

diye konuşuyor avcılar. İş hayatına çevirirsek, iki iş arkadaşı o günkü sunumu değerlendi-riyorlar:

- Sunumu tamamen ben hazırladım. İki haf-tadır, geceli gündüzlü uğraşıyorum. Ama bir teşekkür eden bile yok.

Sanırım hem çalışma temposunu abartıyor, hem de hiç takdir edilmediği konusunda bi-raz evhamlı.

“İnsan Kaynakları”, “Eğitim” seminerlerine katıldığım zaman da benzer duygular yaşıyo-rum. Anlatılan proje o kadar iyi düşünülmüş

Evdeki plan, çarşıdaki durum

ününGetirdikleri

Tuba Kale Onay

Page 12: SES - Sayı 5

12

ve hazırlanmış ki, izlerken gerçekten heye-canlanıyorum. Sonra soru cevap bölümle-rinde, sunumu yapan kişi eksik veya tam da doyurucu olmayan cevaplar verince kafamda soru işaretleri oluşuyor. Acaba çalışan sayısı mı çok gösterildi, acaba proje sonuçları ger-çekten doğru mu değerlendirildi, acaba çalı-şanlar da projeyi yönetenler gibi mi düşünü-yor? Daha bir sürü sorular…

Çarşı ve ev uyumsuzluğunun farklı sektör-lerde de yaşandığına eminim. Bir dizi yıldızı ile yapılan röportajı okuyordum. Dondurma yerken bir yapımcı tarafından keşfedilmiş. Ne kadar hoş bir tesadüf değil mi? Ama ger-çek hayatta bu “yapımcı” olan kişiler hep toplantılarda, ofis binalarının içinde deneme çekimlerini seyrediyor oluyorlar. Demek ki dondurmacıdaki yapımcılar farklı. Dondur-macıdakiler hep orada bulunup gelecek gü-zel kız ve erkekleri bekliyorlar.

Sonra röportaj devam ediyor. Bahsi geçen dizi yıldızına çok ünlü bir diziden oyunculuk teklifi geliyor. Şans eseri yönetmenle aynı asansöre binmişler. Bu aslında hepimizin başına gelebilir ama biz asansöre genellikle başka bir kata gitmek için binip ortalama 30 saniye sonra indiğimiz için asansördeki yö-netmeni fark edemiyoruz.

Ve röportajın sonunda, dizi yıldızına bir soru geliyor. Diziye hazırlanırken neler yapmış, na-sıl bir çalışma planı uygulamış. Dizi yıldızı ce-vaplıyor:

- Gözlem yaptım. Sokakta saatlerce oturdum. Arkadaşlarımla bu konuda konuştum.

Bu cevap karşısında oyunculuk alanında de-neyimli, bu konuda eğitim almış kişiler yap-tıkları işlerin hafife alındığını düşünmez mi? Oyunculuk mesleğine yakın olmayan birisi ise hayattaki şans faktörünün önemine bir kez daha inanır ve kendini biraz daha şanssız his-

seder, değil mi? Bir tarafta sadece dondurma yediği ve/veya asansöre bindiği için kim bilir kaç lira para kazanan bir oyuncu, bir tarafta hayatı boyunca çalışıp yorulan ve karşılığında aldığı para ile kredi kartı borçlarını bir türlü ödeyemeyen bir kişi.

Aslında çarşıda hayat bu kadar kolay değil. Dizi oyuncuları çok uzun saatler boyunca çalışıyorlar. Birbirinden kopuk (daha sonra montajlanan) bölümlerin çekimleri sırasında psikolojik olarak onları zorlayan duygusal de-neyimler yaşıyorlar. Ve zamana karşı müthiş bir yarış. Saniyesi binlerce dolarla ölçülen bir sanayi, film sanayisi. Dolayısı ile her şeyin be-lirlenen zamanda başlaması ve bitmesi hem oyuncular hem de çekim ekipleri üzerinde müthiş bir baskı yaratıyor.

İşte bu noktada, bin bir güçlüğü aşıp bir film-de veya dizide rol olan bir oyuncu bir anda kendisini daha önceden tahmin etmediği bir dünyada buluyor. Çok çalışıyor, çok yoruluyor ve tahminen hayalleri yıkılıyor. Yani çarşı ve evin birbirine uymaması durumu burada da karşımıza çıkıyor.

Toplum olarak daha gerçekçi olmamız gerek-tiğini düşünüyorum. Başarılar ve iyi projeler kadar sorunları ve zorlukları da paylaşmalıyız. Hasıraltı etmek gerçekten hiçbir şeyi çöz-müyor. Belki de toplumsal özgüvenle ilgili. İş hayatında yapabildiğimiz şeyler kadar, yarım kalmış veya bitirmeye beş kala problem ya-şadığımız işler de olabilir.

Mülakatlarda, bana gerçekçi olarak yakla-şan, kendisini değerlendirirken geliştirmek istediği alanları da açıkça söyleyen adaylarla daha rahat çalışıyorum. Değerleme merkezi (assessment süreçlerinde) genç çalışanlar kendilerini cidden oldukları gibi ortaya koyu-yorlar. Artık basmakalıp başarı hikayelerini daha az duyuyorum. Umarım ev ile çarşıyı (!) bu anlamada daha çok yakınlaştırabiliriz.

Page 13: SES - Sayı 5

13

60 yıldır başarıyla devam eden bu ma-

cera nasıl başladı?

Bu sorunun cevabı için sizleri 60 yıl öncesine götürmek isterim. O yıllarda 2. Dünya Sava-şının bitmesi ile Avrupa yeni yapılanma içine girmişti. Dünya konjonktöründe, özellikle Al-manya ve birçok Avrupa ülkesi hızlı bir geli-şim evresine girmişti.

Ailem ise o dönem ticaret ile ilgileniyordu ve sağlık sektörünün en önemli yapı taşlarından olan hammadde tedariğinin sağlanması, ön-celikle İtalya ve daha sonrasında Avrupa’nın birçok ülkesinde bulunan ilaç üreticileri için hammadde ticaretine ağırlık verdi. Bu vesile ile takvimler 1954’ü gösterdiğinde , soğuk bir kış günü şimdiki Kura Ltd.’in temelleri atılmış

oldu.

İlk başlarda sadece hammadde ve API tedari-

ği süreçlerine ağırlık verdik. Mevcut sektörün

ihtiyaçları doğrultusunda, hizmet yelpazemi-

zi genişleterek 1965’te makine bölümümüz

can buldu. Farmasötik dünyasının gelişimi,

insan sağlığına verilen önemin gittikçe art-

ması ile, 1967 yılının sonbaharında Paketleme

ve ambalaj malzemeleri departmanı kuruldu.

Serbest piyasa ve dünya ülkelerindeki eko-

nomik şartlar göz önünde bulundurulduğun-

da , hızlı hizmet etme anlayışı ile uygun fiyat

ve kalite avantajı misyonu doğrultusunda,

sağlam temeller üzerine kurulu Kura Ltd. aile-

si olarak , temsilcisi olduğumuz Avrupa mer-

kezli üretici firmalarımız ve Çin’de bulunan

ofisimiz ile Türkiye ilaç sektöründe faaliyet

Kura Ltd. Genel Müdürü

David Romano:

"Yenilik ve değişim benim olmazsa olmazlarımdandır"

Röportaj Ecz. Varlık SezginKura Ltd. Genel MüdürüDavid Romano ile ilaç sektörünün bugünü ve geleceği, sektörde başarının sırrı, İstanbul ve İtalya üzerine…

Page 14: SES - Sayı 5

14

gösteren firmalara hammad-

de, paketleme ve ambalaj mal-

zemeleri ile makine tedariği

yaparak, 2014 yılı itibariyle 60.

yılımızı kutluyoruz.

Sizin ilaç sektörü ve Kura Ltd.

ile buluşmanız nasıl oldu? Genel

müdürlüğünüzde Kura’ya ne gibi yenilikler

getirdiniz?

Kura Ltd. , 9 Şubat 1954’te faaliyetine başla-

dı. Babam Moris Romano, iyi bir baba oldu-

ğu kadar çok iyi bir liderdi de. Ticari zekasına

hayranlığımız bizleri asla

yanıltmazdı. Her konuda

ileri görüşlülüğü ve işine

bağlılığı bizleri büyüledi-

ği gibi, işleyişin sorunsuz

gerçekleşmesine de im-

kan verirdi.

O dönemler hem oku-

la gidiyor hem de okul

sonrası hemen babamın

yanına gidip, yardım edi-

yordum.

Arkadaşlarım sokakta oyun oynarken, ben de

babamın yanında iş dünyasının kapısını yavaş

yavaş aralıyordum.

Esasında , çoğunlukla sıkıcı ve yorucu gelen

iş hayatı, benim için tam aksine yoğun heye-

can uyandırıyordu.

Babamın yanında özverili çalışmam, sadece

işleyiş konusunda bilgimi geliştirmiyor, ayrıca

kişiliğimin gelişmesine de ortak oluyordu.

Tüm proseslere artık hakim olmaya başla-

dığım dönemde, babamdan bayrağı teslim

aldım. Önceleri, süreçler mevcut düzende

devam etti. Babamın ileri gö-

rüşlülüğü beni çok etkilemiş

olacak ki, sektörün ihtiyaçları-

nı gözlemlemeye, süreçleri yo-

rumlamaya başladım.

Yenilik ve değişim benim ol-

mazsa olmazlarımdandır. Dolayısıyla, sektö-

rün ihtiyaçlarını değerlendirerek, 1965 yılında

makine departmanı kuruldu.

İlaç sektöründe üretici olan firmalar için, hem

yeni üretim hatlarının kurulmasında yardımcı

olmak hem de satış sonrası destek ekibinin

oluşturulması ile üretim

hatlarının verimliliğinin

çok daha artmasında

işbirliği sağlamak adına

hizmete başladık.

Farmasotik teknoloji

biliminin hızla gelişme-

si, insan sağlığının kısa

sürede tedavi edilmesi

misyonu temel alınarak,

1967 yılında da paket-

leme ve ambalaj mal-

zemeleri departmanını

hizmete başlattık.

Şu an 15 kişilik ekibimiz ile hizmetlerimize

aralıksız devam ediyoruz.

Çok geniş yelpazede ürün ve hizmet

çeşitliliğiniz var. Çeşitlilik önceden

planladığınız bir strateji miydi? Yoksa

sektördeki eksiklikleri fark edip

stratejinizi ona göre mi belirlediniz?

Esasında, ürün yelpazemizi, sektörün ihtiyaç-

larına göre planladık. Her geçen gün gelişen

dünyada, değişime ayak uydurmanız gereki-

yor. Yenilikçi değişkenler, sektörün dinamiği-

Babam Moris Romano, iyi bir baba olduğu kadar çok iyi

bir liderdi de. Ticari zekasına hayranlığımız bizleri asla

yanıltmazdı. Her konuda ileri görüşlülüğü ve işine bağlılığı

bizleri büyülediği gibi, işleyişin sorunsuz gerçekleşmesine

de imkan verirdi.

Page 15: SES - Sayı 5

15

nin temel taşlarındandır.

Biz de bu değişime ayak

uydurduk. Sektörü göz-

lemledik ve imkanlarımız

elverdiği doğrultuda güç-

lü bir ekip kurarak, özel-

likle globalleşen dünyada,

kaliteli hizmet misyonu ile

vizyoner olmayı, hedefle-

rimiz arasına dahil ettik.

Çağımızda, teknolojinin

de gelişmesiyle,

globalleşmeyi artık

hepimiz çok daha fazla

hissediyoruz. Dünya büyük bir şehir haline

geldi. Siz bildiğimiz kadarıyla Uzakdoğu

ile de sıkı ilişkiler kuruyorsunuz. Türk

ilaç sektörü açısından baktığımızda,

Uzakdoğu ve benzeri ülkelerle yapılan

işbirliklerinin sektörümüze nasıl bir

getirisi olabilir?

Kura Ltd. ailesi olarak tedariğini sağladığımız

her üründe öncelikli olarak kaliteye önem

veririz. Bu doğrultuda, kaliteli ürün ve kaliteli

hizmetin, sektördeki kalite oranını çok daha

artıracağına inanıyoruz.

Yaklaşık 20 yıldır, özellikle Çin ve Hindistan

pazarında araştırmaları-

mız mevcuttur. Uzakdo-

ğu ülkelerinin de Türkiye

sağlık sektörüne bakış

açıları da gayet olum-

lu. Ayrıca Türkiye'deki

üreticilerin kaliteli ürün

ve hizmete çok dikkat

ettiklerini bildiklerin-

den, bizlerin taleplerine

olabildiğince tüm özve-

rileri ile yaklaşmaktadır-

lar. Temsilcisi olduğumuz

Avrupa kaynaklarımız da

Türkiye pazarının büyü-

yen bir ivme ile hızla geliş-

tiğini bildiklerinden, sek-

tör ciddi oranda gözlem

altındadır. Hammadde ve

ambalaj malzemesi teda-

riği, sektörde sürekliliğin

en hassas olduğu temel

taşlarındandır.

Dolayısıyla, bizler de bu

doğrultuda çalışmalarımı-

zı soluksuz devam ettiriyor, kalite çatısı altın-

da, tercihimizi müşterilerimizin memnuniyeti

doğrultusunda hızlı hizmet etmekten yana

kullanıyoruz.

İlaç sektörünün yıllardır mutfağındasınız.

Sektörün önemli bir paydaşı olarak,

Türkiye ilaç sektörünün şu anki durumunu

nasıl görüyorsunuz?

Global ilaç sektörü son yıllarda hızlı bir bü-

yüme süreci içerisine girmiştir. Büyümenin

sebepleri arasında yaşlı nüfusun artması,

patent sürelerinin uzaması, bireysel ilaçların

gelişmesi, sosyal güvenlik müesseseleri kap-

samının genişlemesi ve

yaygınlaşması, biyolojik

ve biyoteknoloji ürünle-

rinin artması ve yaygın-

laşması gibi etkenler bu

sebeplerin başında gel-

mektedir.

Dünya pazarındaki bü-

yümeye paralel olarak,

Türkiye’de de ilaç sektö-

rü hızlı bir büyüme eğili-

Dünya pazarındaki büyümeye paralel

olarak, Türkiye’de de ilaç sektörü hızlı bir büyüme eğilimindedir. Sektör, ilaç

üretiminde çoğu AB ülkeleri ve Asya ülkelerinde bulunan firmalarla karşılaştırılabilir

bir düzeye ulaşmıştır.

Page 16: SES - Sayı 5

16

mindedir. Sektör, ilaç üretiminde çoğu AB ül-

keleri ve Asya ülkelerinde bulunan firmalarla

karşılaştırılabilir bir düzeye ulaşmıştır. Ayrıca

istihdam açısından baktığımızda da Türkiye,

Avrupa ülkeleri arasından üst sıralarda yer

almaktadır.

Dünyanın birçok ülkesinde ilaç sektörü yasal

düzenlemelerle sıkı bir denetim altında tutul-

maktadır. Türkiye’de de ilaç sektörü şüphesiz

Sağlık Bakanlığı’nın düzenlemelerine tabidir.

Sağlık Bakanlığı’nın 2004 yılında yürürlüğe

koymuş olduğu yeni düzenlemeyle Beşeri

ve Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırma Sisteminde

köklü değişiklikler olmuştur. Bilindiği üzere

maliyet esaslı fiyat belirleme yönteminden

vazgeçilmiş ve referans ülke uygulaması be-

nimsenmiştir.

Türkiye’de ilaç sek-

törü en fazla yatırım

yapılan alanlardan bi-

ridir. Yatırımların art-

masına paralel olarak

sektördeki stratejik

ortaklıklar ve birleş-

meler de artmakta-

dır. Mevcut pazarın

ilerleyen yıllar içeri-

sinde daha da büyü-

yeceğini düşünüyorum. Nitekim bu büyüme-

ler, birçok firmanın ortaklıklarının artacağını

da göstermektedir.

Peki bundan sonrası için ilaç sektörünün

gelişiminde nelere ihtiyaç var?

Önümüzdeki 5 yıl için öngörüleriniz neler?

İlaç sektörünün vizyonu ve geleceği ile ilgili

çok fazla öngörüler var. Türkiye'nin önümüz-

deki 5 yılda yüzde 3.6 gibi bir ekonomik bü-

yüme sağlayacağı tahmin edilmektedir. Ülke

ekonomisinin büyümesinin de ilaç sektörüne

olumlu etkiler sağlayabileceği de şüphesiz

aşikardır. Türkiye'nin yaşlı nüfusunun yüzde

7’lerde olması, dünyada en genç nüfusa sahip

ülke olduğumuzu göstermektedir. Ancak 25

yıl sonra Türkiye, dünyanın en hızlı yaşlanan

ülkeleri arasına girecek. İlaç sektörü de daha

çok yaşlı bireylere hizmet eden bir sektör

olacağından, her geçen sene ilaç sektörünün

çok daha fazla büyüyeceğini öngörüyorum.

Elbette bu süreçte, sadece üretim değil, ay-

rıca AR-GE çalışmalarına da ağırlık verilme-

si gerekir. Büyük yatırımlar sonucunda yeni

moleküllerin bulunması ve sektöre katacağı

faydanın katma değerinin etkilerini milletçe

yaşayacağımız kesin.

İnanıyorum ki, kat-

ma değerleri daha

yüksek ürünler üre-

ten, küresel ölçekte

önemli AR-GE yatı-

rımları çeken, ileri

teknoloji ve büyük

ölçekli ihracat ya-

pabilen, dış ticaret

dengelerine olumlu

katkıda bulunan bir

Türkiye ilaç sektörü

yaratılacaktır.

Yenilikçilik artık günümüzün en büyük

trendi haline geldi. Siz David Romano

olarak innovasyona ne kadar yakınsınız?

Kura’da bununla ilgili neler yapıyorsunuz?

Hayat benim için bir okul gibidir. Yaşanılan

zorluklar da bir sınav. Karşılaşılan her soru-

nu çözebilme yeteneği ve her duruma uygun

duruş sergileme de tecrübenin bir getirisidir.

Dolayısıyla, tecrübelerimiz kadar değerliyiz.

25 yıl sonra Türkiye, dünyanın en hızlı yaşlanan ülkeleri arasına

girecek. İlaç sektörü de daha çok yaşlı bireylere hizmet eden

bir sektör olacağından, her geçen sene ilaç sektörünün çok daha fazla büyüyeceğini

öngörüyorum.

Page 17: SES - Sayı 5

17

Tecrübelerin bütünü de insa-

nın hayat sınavında sapasağ-

lam ayakta durmasını sağlar.

Özellikle hızla değişen dünya-

ya ayak uydurmak için de in-

novatif düşünmenin zorunlulu-

ğuna çok inanıyorum. Nitekim,

innovasyon sadece işleyiş açı-

sından bir kazanım sağlamak-

tan öte, ayrıca insanın ruhunu

da besleyen bir olgudur.

Mevcut değişimlerin hızlı olduğu dönemlerde

yerinde saymak, hizmet sektöründe olan fir-

malar için en büyük teh-

likelerden biridir.

Rekabetin çok olduğu

bir ortamda, rakipleri-

nizden bir adım önde

olmak fayda sağladığı

gibi, innovatif hizmet de

şirketlerin farkındalığının

artmasına katkı sağlar.

İşte bizim de Kura Ltd.

ailesi olarak en güçlü

yönümüz, kaliteli ürün ve hızlı hizmet etme

anlayışı ile en uygun ürünü sağlamak ve hiç

şüphesiz yenilikçiliğe olan yaklaşımımızdır.

Bu da, firmamızın, sektördeki algısını daha da

güçlendirmiştir.

Biraz da yaşadığınız yer olan İtalya’dan

bahsedelim. Bir marka şehir olan İstanbul

ile yine başka bir marka şehir olan

Milano’yu karşılaştırırsak, hangisinde

yaşam daha güzel, daha kolay? Size göre

bu iki şehrin artıları eksileri neler?

Elbette bu sorunun cevabı neyi aradığınız ile

ilgili. Her iki şehri kısaca özetlemek gerekirse,

binlerce hikayeye ev sahipliği yapmış, tarih

kokan sokakları ve muazzam

mimarisi ile geçmişin izlerini

taşımaktadırlar.

Ama bir gerçek var ki , İstan-

bul’un yeri her zaman ayrıdır.

Nitekim Avrupa ile Asya ara-

sında kocaman bir köprü gibi-

dir. Kültürlerin buluştuğu, tica-

retin can bulduğu, muazzam

güzelliklerle dolu bir noktadır. Adında bile

kocaman bir gizem barındıran İstanbul, Avru-

pa’nın kıskandığı cennet şehirdir.

İşte bu yüzden bir ülke

kadar kalabalık, işte bu

yüzden zengin, işte bu

yüzden çoğu şirketin ter-

cih merkezi, Avrupa’nın

gözbebeğidir.

Tabii böyle bir şehirde

yaşam da o kadar kolay

olmuyor maalesef. Tra-

fik sorunu İstanbullunun

olmazsa olmaz sorunu

halinde.

Her iki şehirde yaşayan biri olarak, her sabah

evden çıkmadan, günlük plan yapmam ge-

rektiğini bilir, ona göre yola çıkarım.

Emin olun iki şehir arasındaki tek fark dil ve

din. Yoksa İtalyan’lar ve tabii ki Türkler birbir-

lerine çok benzeyen iki millettir.

Peki İtalya’da olmak, Avrupa ve dünyanın

birçok ülkesi ile iletişimde bulunmak,

sektörü bütünüyle görmek adına size

neler kazandırdı?

Avrupa kıtasını gözlerinizin önüne getirdiği-

nizde İtalya, birçok Avrupa ülkesine komşu

Avrupa’nın Akdeniz’den doğru Afrika, Asya, birçok Uzak doğu ülkesine açılan

kapısı halinde olan İtalya’da olmak demek, esasında kocaman bir dünyanın da kapılarını aralamak

demektir.

Page 18: SES - Sayı 5

18

olduğu kadar , coğrafi yapısı gereği yarımada

olmasından dolayı kendine özgü bir havası da

vardır.

Akdeniz ticaretinin merkezi konumunda olan

İtalya’da bulunmak, esasında her anlamda

çok büyük bir fayda sağlamaktadır. Bir de

böyle bir ülkenin ticaret merkezi olan Milano,

ister istemez çok şey katıyor insana.

Avrupalı bakış açısı, soğukkanlı duruş, in-

novatif düşünce ve vizyoner yaklaşım gibi

yetilere sahip olmanız kaçınılmaz hale gelir.

Tabii ki kişisel ilgi de bu süreçte yadsınamaz

bir gerçektir. Nitekim, yoğun geçen günler-

de elde ettiğiniz her bir tecrübenizi, tecrübe

bankasındaki hesabınıza aktarıyorsunuz. Gü-

zel olan da bu bilgi birikim ve iletişimi işinize

yansıtabiliyor olmaktır.

Avrupa’nın Akdeniz’den doğru Afrika, Asya,

birçok Uzak doğu ülkesine açılan kapısı ha-

linde olan İtalya’da olmak demek, esasında

kocaman bir dünyanın da kapılarını aralamak

demektir.

Sizin hayatınızda başarı için olmazsa

olmaz diye tanımladığınız ne/neler var?

Babamın çok güzel bir sözü vardır. Başarıya

giden yol tecrübelerden geçer. Tecrübeler,

işi olgunlaştırdığı kadar kişileri de olgunlaştı-

rır. Nitekim, kişi olgunlaştıkça, tecrübeler de

olgunlaşır. Bu dizimde, mükemmel bir grafik

mevcuttur. İşte bu minvalde, algıyı en yüksek

mertebede oluşturmak gerekir. Bu sürecin

en başında güvenilirlik ve tabii ki sürdürülebi-

lirlik gelmektedir.

Kura Ltd. ailesi olarak, kaliteli ürün, hızlı hiz-

met etme anlayışı, sonuç odaklılık ve tabii ki

güleryüzlü iletişim tüm ekibimizin olmazsa

olmazlarındandır. Öncelikle, insana yapılan

yatırımın başarıyı tetikleyeceğini düşünüyo-

rum. Dolayısıyla tüm çalışanlarımız gayet öz-

verili çalışmaları sayesinde, müşterilerimizin

taleplerini kendi projeleri gibi benimsemeyi

bilmektedir.

İşte bu noktada, Kura Ltd. ailesi olarak biz tek

bir beden gibiyiz.

Başarı da tecrübelerin eşit dağılımının sağ-

lanması ve iletişim ile tecrübenin bir bütünü

gibi sunulması ile sağlanmaktadır.

Page 19: SES - Sayı 5

19

Yaşlılarda ilaç kullanımı denince akla ilk

gelen konulardan biri polifarmasidir. Poli-

farmasi birçok ilacın birlikte kullanımı ve/veya

klinik olarak endike olan ilaçların dışında daha

fazla ilaç kullanımı, yani gereksiz ilaç kullanı-

mı olarak ifade edilmektedir (1). Tanımından

da anlaşılacağı üzere polifarmasi yaşlı hasta-

lar için bazen kaçınılmaz bir durum olabildiği

gibi; bazen de hastanın tanılarına uygun ol-

mayan ilaçların kullanıldığı rasyonel olmayan

bir durum olabilmektedir. Yapılan sistematik

bir derlemeye göre; birçok çalışmada, yaşlı

hastalarda farklı sayıda ilaç kullanımının sağ-

lık sonuçlarına negatif etkileri olduğu ifade

edilmiştir (2). Diğer bir çalışmaya göre yaşlı

hastalarda çoklu ilaç kullanımının, daha fazla

sağlık maliyetine neden olduğu, advers ilaç

olay riskini, ilaç etkileşimlerini ve ilaç uyunç-

suzluğunu artırdığı, fonksiyonel kapasiteyi

azalttığı ve birçok geriatrik sendromla ilişkili

olduğu belirtilmiştir (3). Aynı çalışmada, yaş-

lı hastaların yaklaşık %50’sinin bir veya daha

fazla ilacı tıbbi olarak gerekmediği halde kul-

landıkları tespit edilmiştir (3). Yaşlı hastalarda

özellikle polifarmasi sıklığının yüksek olduğu

göz önüne alındığında, ilaçla ilgili problemle-

rin saptanmasında ve önlenmesinde eczacı-

nın önemli görevler alabileceği bilinmektedir.

Uygunsuz ilaçlar, yaşlı hastalarda kullanımın-

dan genel olarak kaçınılması gereken ilaçlar

olarak tanımlanmaktadır; çünkü bu ilaçların

yaşlı hastalarda etkisiz veya gereksiz yüksek

riske neden olabileceği düşünülmektedir (4).

Eczacılar, ‘Beers Criteria’ ve ‘The STOPP (The

Screening Tool of Older Persons’ Prescripti-

ons) and START (The Screening Tool to Alert

to Right Treatment) criteria’ gibi değerlen-

dirme kriterlerini kullanarak yaşlı hastaların

mevcut tedavi rejimindeki ilaçların uygun-

luğunu gözden geçirebilmektedirler. ‘Beers

Criteria’ ilk defa 1991 yılında Mark Beers ta-

Yaşlılarda ilaç kullanımı:Eczacı perspektifi

Yrd. Doç. Dr. Betül Okuyan*

Doç. Dr. Mesut Sancar*

Page 20: SES - Sayı 5

20

rafından oluşturulmuştur (5) ve uygunsuz

ilaç kullanımının belirlenmesinde çok sık

kullanılmaktadır. ‘Beers Criteria’nın yazarının

ölümünden sonra 2012 yılında Amerika Geri-

atri Birliği’nde uzman bir ekip paneli oluştu-

rulmuş ve kriterler yeniden değerlendirilerek

güncel hali yayımlanmıştır (6). Uygunsuz ilaç

kullanımının değerlendirildiği diğer kriterler

olan ‘The STOPP and START criteria’ ile uy-

gun olmayan ilaç kullanımının önüne geçil-

mesi hedeflenirken; aynı zamanda, özellikle

‘START’ kriterleri kullanılarak ilaç reçeteleme

aşamasında ortaya çıkabilecek olası atlama-

ların tespit edilmesi de sağlanmaktadır (7).

Kanada’da hastane eczacıları ve serbest ec-

zacıların geriatrik bakım

ile ilgili bilgi ve tutumla-

rının değerlendirildiği bir

çalışmada, eczacıların

sadece %50’sinden azı-

nın yaşlılarda polifarma-

si, uygunsuz ilaç kullanı-

mı, ilaçla ilgili hastaneye

yatış veya düşme sıklığı hakkında farkında-

lıklarının olduğu görülmüştür. Bu çalışmada

serbest eczacıların %41’inin, hastane eczacı-

larının %74’ünün ‘Beers criteria’ hakkında bilgi

sahibi oldukları gözlenmiştir (8). Türkiye’deki

eczacıların yaşlı hasta bakımı ile ilgili bilgi ve

tutumlarının değerlendirildiği çalışmaların

bildiğimiz kadarıyla bulunmaması nedeniyle,

bu tür çalışmaların ülkemizde de yapılması-

nın önemli olduğunu düşünüyoruz. Eczacıla-

rın özellikle yaşlı hastaların farmakoterapisi

ile ilgili bilgilerini artırmaları ve güncel kanıta

dayalı tedavi kılavuzlarını takip etmeleri, geri-

atrik hasta bakımına yapacakları katkılar açı-

sından son derece önemlidir.

Yaşlı hastaların bakımında son yıllarda adı-

nı daha sıkça duyduğumuz kavramlardan

biri de ‘ilaç uzlaşı (mutabakatı) programı’dır.

İlaç uzlaşısı ‘hastanın kullanmakta olduğu

mevcut ilaçların olası en doğru ve tam bir

listesinin oluşturulması ve bu listenin hasta

kaydında veya ilaç isteklerindeki ilaçlarla kar-

şılaştırılması süreci’ olarak tanımlanmaktadır.

(9). Bu program ile hastanın özellikle hastane

yatışı veya taburcu olma aşamalarında has-

tanede ve evde kullandığı ilaçların bir eczacı

tarafından gözden geçirilmesi ve yapılacak

karşılaştırma ile doğru ilaç listesinin oluştu-

rulması hedeflenmektedir.

Avrupa Farmasötik Bakım Ağı (PCNE) far-

masötik bakımı, ilaç kullanımını en iyi şekilde

olmasını sağlamak ve

sağlık sonuçlarını iyileş-

tirmek için eczacının bi-

reylerin bakımına iştirak

etmesi olarak tanımla-

maktadır (10). Farmasö-

tik bakımın genel kalite-

sini artıracak önemli bir

unsur ise bireyselleştirmenin sağlanmasıdır.

Bilindiği gibi farmasötik bakım sürecinde,

eczacının, hastanın yaşam kalitesini artıra-

cak tedavi sonuçlarına ulaşmak için mesleki

sorumluluk alması ve ilaç kullanımının risk ve

yararlarını değerlendirmesi beklenmektedir

(11). Yaşlı hastalarda hasta güvenliğinin sağ-

lanması ve tedavinin etkili olabilmesi için has-

taların bireysel ihtiyaçlarının belirlenmesi ve

olası ilaç kaynaklı problemlerin öngörülmesi

önemlidir.

Yaşlı hastalarda ilaç kullanımının değerlendi-

rilmesinde, normal yaşlanma sürecinde yaş-

lanma ile ilgili fizyolojik değişikliklere bağlı

olarak, yaşlı hastalarda ortaya çıkabilecek

farmakokinetik ve farmakodinamik değişik-

liklerin de göz önünde bulundurulması ge-

Yaşlı hastaların bakımında son yıllarda adını daha sıkça duyduğumuz kavramlardan

biri de ‘ilaç uzlaşı (mutabakatı) programı’dır.

Page 21: SES - Sayı 5

21

rekmektedir. Örneğin, alzheimer ve demans

hastalarının ilaç tedavilerine uyunçsuzluk

oranlarının daha yüksek olabileceği öngö-

rülmektedir (12). Ayrıca bu hastalarda hasta

ile ilişkili sağlık sonuçlarının değerlendiril-

mesinin zor olacağı da beklenmelidir. Bu da,

bir önceki paragrafta değindiğimiz ilaç teda-

visinde bireyselleştirmenin önemini bir kez

daha göstermektedir.

Türkiye’de serbest eczanelerde oral ilaç kul-

lanan hastaların bilgi düzeyinin incelendiği

çalışmamızda; 65 yaş ve üzeri hastalarla ilaç

bilgi düzeylerinin daha düşük olduğu görül-

müştür (13). Ayrıca huzurevinde kalan yaşlı

hastalarda farmasötik bakım ihtiyaçlarının

değerlendirildiği diğer bir çalışmamızda ise

hastaların %44’ünde polifarmasi tespit edil-

miş; hastaların yarısından fazlasının ilaçları

ile ilgili bilgilerin yetersiz olduğu belirlenmiştir

(14). Yaşlı hastalarda eczacıların bireyselleş-

tirilmiş hasta eğitimi vererek hastaların ilaç

bilgisini artırmaları gerekmektedir.

Yaşlı hastalarda ilaçlara karşı kasıtsız uyunç-

suzluğu azaltmak için hastaların fiziksel (özel-

likle el becerileri ve görme yetileri) ve bilişsel

kapasitelerinin değerlendirilerek, uygun ilaç

dozaj formlarının belirlenmesi ve doz rejim-

lerinin daha basit hazırlanmasının önemli

olduğu bilinmektedir. İlaç bilgi düzeyinin ye-

tersiz olması ilaç kaynaklı problemlere neden

olabilmektedir; bu yüzden eczacıların yaşlı

hastalarda ilaç bilgi düzeyini ve bu hastaların

ilaçlarına karşı tutumlarını periyodik olarak

gözden geçirmeleri gerekmektedir.

Bazı ilaçlar, yaşlı hastaların günlük aktivitele-

rini engelleyecek oranda istenmeyen etkilere

(düşme, konstipasyon, üriner inkontinans ve

bilişsel bozukluk) neden olabilmektedir. Özel-

likle antikolinerjik ve sedatif etkili ajanlara

maruziyet yaşlı hastaların fiziksel ve bilişsel

fonksiyonları üzerine advers sonuçlara neden

olabilir (15).

Yaşlı hastalarda sık görülen kuru cilt, konsti-

pasyon, üriner inkontinans ve insomnia gibi

minör rahatsızlıklar için eczacı tarafından

kendi kendine bakım planları oluşturulması

gerekmektedir. Eczacıların ayrıca reçetesiz

ilaç kullanımı ve besin eklentisi kullanımı ile il-

gili olarak yaşlı hastalara danışmanlık yaparak

hastaların ilaçlarına karşı toleransını ve hasta

güvenliğini sağlaması beklenmektedir (16).

Literatürdeki örneklerde de görüldüğü gibi

eczacıların yaşlı hastalarda ilaç kullanımının

değerlendirilmesi, olası ilaç kaynaklı sorunla-

rın saptanması ve önlenmesi, hasta uyuncu-

nun artırılması, ilaç uzlaşısı sağlanarak gerek-

siz polifarmasi ve maliyetin azaltılması gibi

klinik açıdan önemli birçok görev ve sorum-

Page 22: SES - Sayı 5

22

luluğu bulunmaktadır. Farmasötik bakımın

gereği olan bu hizmetlerin eczacı tarafından

sağlanabilmesi için eczacının yaşlı hastalar-

da sık görülen hastalıklar ve bunların farma-

koterapisi ve sık gözlenen olası ilaç kaynaklı

sorunlar hakkında güncel klinik bilgiye ihtiya-

cı vardır. Kısaca akılcı ilaç kullanımını hedef-

leyen klinik eczacılık felsefesinin gelişimiyle

birlikte ülkemizde eczacıların bu alanda daha

aktif çalışarak yaşlı hasta bakımına katkı su-

nabileceklerine inanmaktayız.

* Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Klinik Eczacılık Anabilim Dalı

Kaynaklar1. Montamat SC, Cusack B. Overcoming problems with polypharmacy and drug misuse in the elderly. Clin Geriatr Med. 1992 Feb;8(1):143-58.

2. Hajjar ER, Cafiero AC, Hanlon JT. Polypharmacy in elderly patients. Am J Geriatr Pharmacother. 2007 Dec;5(4):345-51.

3. Maher RL, Hanlon J, Hajjar ER. Clinical consequences of polypharmacy in elderly. Expert Opin Drug Saf. 2014 Jan;13(1):57-65.

4. Fick DM, Cooper JW, Wade WE, Waller JL, Maclean JR, Beers MH. Updating the Beers criteria for potentially inappropriate medication use in older adults: results of a US consensus panel of experts. Arch Intern Med. 2003 Dec 8-22;163(22):2716-24.

5. Beers MH, Ouslander JG, Rollingher I, Reuben DB, Brooks J, Beck JC. Explicit Criteria for Determining Inappropriate Medication Use in Nursing Home Residents. Arch Intern Med. 1991;151(9):1825-1832.

6. American Geriatrics Society 2012 Beers Criteria Update Expert Panel. American Geriatrics Society updated Beers Criteria for potentially inappropriate medication use in older adults. J Am Geriatr Soc. 2012 Apr;60(4):616-31.

7. Gallagher P, Ryan C, Byrne S, Kennedy J, O'Mahony D. STOPP (Screening Tool of Older Person's Prescriptions) and START (Screening Tool to Alert doctors to Right Treatment). Consensus validation. Int J Clin Pharmacol Ther. 2008 Feb;46(2):72-83.

8. Zou D, Tannenbaum C. Educational needs,

practice patterns and quality indicators to improve geriatric pharmacy care. Can Pharm J (Ott). 2014 Mar;147(2):110-7. doi: 10.1177/1715163514521378.

9. İzzettin FV, Apikoğlu-Rabuş Ş, Okuyan B, Sancar M. Hastane Yönetimi. (İlaç Güvenliği), 561-576 pp., İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2013 (ISBN: 978-975-420-950-1).

10. Allemann SS, van Mil JW, Botermann L, Berger K, Griese N, Hersberger KE. Pharmaceutical care: the PCNE definition 2013. Int J Clin Pharm. 2014 Jun;36(3):544-55

11. Hepler CD, Strand LM. Opportunities and responsibilities in pharmaceutical care. Am J Hosp Pharm. 1990 Mar;47(3):533-43.

12. Haider B1, Schmidt R, Schweiger C, Forstner T, Labek A, Lampl C. Medication adherence in patients with dementia: an Austrian cohort study. Alzheimer Dis Assoc Disord. 2014 Apr-Jun;28(2):128-33.

13. Okuyan B, Sancar M, Izzettin FV. Assessment of medication knowledge and adherence among patients under oral chronic medication treatment in community pharmacy settings. Pharmacoepidemiol Drug Saf. 2013 Feb;22(2):209-14.

14. Sancar M, Yalcin Mutlu B, Okuyan B, Izzettin FV. Determination Of Geriatric Patients' Drug Profile And Identify Their Pharmaceutical Care Requirements By Determining Potential Risk Factors. European Geriatric Medicine 2(5): 280-283.

15. Cao YJ1, Mager DE, Simonsick EM, Hilmer SN, Ling SM, Windham BG, Crentsil V, Yasar S, Fried LP, Abernethy DR.17. Physical and cognitive performance and burden of anticholinergics, sedatives, and ACE inhibitors in older women. Clin Pharmacol Ther. 2008 Mar;83(3):422-9.

16. California State Board of Pharmacy. Health Notes: Drug Therapy Considerations in Older Adults. 2003. (pharmacy.ucsf.edu/ce/oa/oa.pdf).

Page 23: SES - Sayı 5

23

İnsanoğlu hayalleri ile yaşar. Doğumdan ölü-

me, geceden gündüze, doğudan batıya bir

bütündür hayatı. Çevresinden etkilenir, ha-

yatına yön verir. Ne yapmak istiyorsa o yolda

evrim geçirir. Kısaca tecrübelerinin bir bütü-

nüdür her şey.

Doğum ile başlar öğrenme ve keşfetme.

Önce dokunur sonra ısırarak devam eder.

Keşfetmenin farklı yönlerini öğrendikçe, oku-

ma ve sonrasında hareket etme ile evrimleşir.

Okuyarak öğrenme döneminde işin teoriğini

kapsa da, bildiklerini görmek bambaşka bir

deneyimdir insan için…

Gezgin

Dubai

Bilinenleri ve bilinmeyenleriyle

Ecz. Varlık Sezgin

Keşfe hazır olun, bilinenlerinin aksine bilinmeyenleri ile de ünlü Dubai’ye gidiyoruz…

Page 24: SES - Sayı 5

24

Bu durum hayatın her aşamasında böyle de-

vam eder.

Karşısına upuzun yollar çıksa da yılmadan

mücadelesine devam ettiği dönem başlar

sonra...

Ve adını ister siz koyun ister başkası ama ol-

muştur artık o da bir sırtçantalı.

İhtiyacı kadarını alır çantasına ve koyulur yol-

lara.

Bizim de böyle başladı yollarda olma müca-

delemizin masalı.

Hikayemize yeni hikayeler katmak adına,

düştük yollara.

Rotamızı kırdık Arabis-

tan Yarımadası’na. Keş-

fedilecek kocaman bir

ülke var karşımızda.

Hazır mısınız Dubai so-

kaklarında turlamaya,

çölde safariye ve hiç aklı-

nızın alamayacağı bin bir

türlü ilklere?

Haftanın her günü sefer yapan Air Arabia’nın

982 sefer sayılı tarifeli uçağı ile Sabiha Gök-

çen’den yollara koyulduk sadece bir sırtçan-

tamızla.

Keşfe hazır olun, bilinenlerinin aksine bilinme-

yenleri ile de ünlü Dubai’ye gidiyoruz.

Air Arabia, Arap ülkelerinde çok kullanılan

uçak firmasıdır. Emirates’ten sonra üne ka-

vuşmuş olsa da kısmen ucuz uçak seferi ya-

pan firma olarak da bilinir.

Uçağın personeli de pilotları gibi Arap vatan-

daşı.

Sıcak ve samimi bir şekilde yolcuları uçağa

aldıktan sonra kapının kapanması ile birden,

“Flight Prayer” anonsu ile kısmen irkilebilirsi-

niz. Sakın panik yapmayın, bu işin doğasında

olan bir şey.

Siz de diğer yolcular gibi duanızı edin ve öz-

gürlüğe ilk adımınızı atın.

Dubai’ye gitmek için Air Arabia’yı kullanacak-

sanız, Sharjah Havaalanı’na ineceğiniz kesin

gibidir.

Çünkü Dubai’deki havaalanlarına daha çok

Emirates Havayolları inmektedir.

Nitekim dünyanın birçok

yerinden ziyaretçi ağırla-

yan Dubai’ye inmek öyle

kolay değildir.

Sharjah Havaalanı’na in-

dikten sonra, Dubai’ye

kolaylıkla gidebilirsiniz.

Sharjah Dubai’ye sadece

20 km mesafede olan bir

emirliktir. Dubai kadar

gelişmiş olmasa da, diğer emirlikler gibi Du-

bai ve Abu Dhabi gibi büyük emirliklerin geli-

rinden beslenir. Kuralları katıdır. Öyle istediği-

niz gibi şortla, kısa tişört ile dolaşamazsınız.

Ne de olsa gittiğiniz ülkenin kurallarına riayet

edilmelidir.

Birleşik Arap Emirliği, 7 ayrı emirlikten oluş-

muştur. Abu Dhabi, Dubai, Acman, Füceyre,

Ümmü el-Kayveyn, Reis el-Hayme ve Sharjah

ile birlikte 7 emirlik birbirlerine çöller ile bağ-

lıdır.

Birleşik Arap Emirliği’nin sahilde olan kentleri

Sharjah, Dubai ve Abu Dhabi’dir.

Birleşik Arap Emirliği, 7 ayrı emirlikten oluşmuştur. Abu Dhabi, Dubai, Acman,

Füceyre, Ümmü el-Kayveyn, Reis el-Hayme ve Sharjah ile birlikte 7

emirlik birbirlerine çöller ile bağlıdır.

Page 25: SES - Sayı 5

25

Sharjah’dan Dubai’ye kara-

yolu ile kolaylıkla gelebilir-

siniz. Ancak sabah trafiğini

de hesaba katmalısınız. 8

şeritli yolda gereksiz yere

vakit geçirmemeniz işten

bile değil.

Dubai’nin petrolden önceki

asıl geliri, incicilik, balıkçılık

ve tabii ki konumu gereği

basit tekneler ile yapılan

deniz ticaretiymiş.

Ancak 80’li yılların sonlarına

doğru denizde yapılan ka-

zılarda petrolün bulunması

ile şehrin ekonomisi hızla

değişmiş.

Diğer emirliklere de emsal

teşkil eden Dubai’nin geli-

şimi 90’lı yıllara dayanıyor.

Yani sadece 20 yıl gibi kısa

süre içerisinde çölde bir

cennet yaratılmış. Tabii bu

sırada Abu Dhabi’de de petrol bulunmuş ve

iki emirliğin çıtası günden güne yükselme

göstermiş.

Birleşik Arap Emirliği’nin başkenti Abu Dha-

bi’dir.

Toplamda 7 milyona yakın nüfusun yarısını

Araplar oluşturmaktadır. Geri kalanı ise Hintli,

Pakistanlı, Endonezyalı gibi Asya ülkeleri ve

diğer ülkelerden çalışmaya gelen yabancı

milletlere ait insanlar oluşturmaktadır.

Günden güne nüfusunun hızla arttığı bu eş-

siz şehrin girişinde sizi Greek Nehri karşılaya-

caktır. 90’lı yıllara kadar Dubai’ye can veren

Greek Nehri’nde hali hazırda turistik kayıklar

ve balıkçı tekneleri nostaljiyi yaşatmak adına

hizmet vermektedir.

Petrolün yüzde 20’si Dubai’de çıkartılmakta-

dır. B. Arap Emirliği’nin asıl petrol zengini olan

emirliği Abu Dhabi’dir.

Günlük geliri 300 milyon dolar olan bir şehir

düşünün. İşte böyle bir yer Abu Dhabi.

Günlük petrol geliri 40 milyon dolar olan çok

daha mütevazı Dubai şehrinde, yolunuza de-

vam ettiğinizde gökdelenler ufukta belirir.

Dubai’ye yapılan her gökdelen mutlaka dik-

kat çekici olarak tasarlanmaktadır. Dubai

Şeyh’inin özel izni ile yapılan her bina göste-

rişli ve ihtişamlı olmalıdır.

Page 26: SES - Sayı 5

26

Çok katlı binalardan tek katlı villalara, otobüs

duraklarından kafelere kadar halkın kullandı-

ğı gözleri ile tanıklık ettiği her şeyin insanoğ-

lunun aklının hayalinin alamayacağı güzellikte

ve yaratıcılıkta olmasına önem verilmektedir.

İşte hayallerle dolu Dubai’ye çakılan ilk çivi ile

şehrin gelişimi böyle başlamıştır.

Çölde bir cennet hedefi ile yola çıkılan ve 20

yıl gibi kısa süre içerisinde, hem nüfusunu

hem de gelirini katlayarak artıran Dubai’nin iş

dünyasındaki kısa kodu “To buy”ın nereden

geldiği şimdi anlaşılmaktadır.

Dubai verginin olmadığı bir yerdir. Parasal

gücü olan her markayı burada görebilirsiniz.

Şehir adeta 3 bölgeye ayrılmış gibidir. Shar-

jah’dan gelindiğinde ilk durak eski Dubai diye

adlandırılan Degra bölgesidir. Greek Nehri’ni

aşıp yola devam edildiğinde Dubai’nin iş mer-

kezine gelmişsinizdir artık. Çok katlı binalar

göğü delercesine yerleşmiş olsa da, şehirde-

ki düzen de gözünüze çarpacaktır.

Dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa,

828 metrelik ihtişamı ile adeta Dubai’nin gü-

cünü gösterircesine şehrin en merkezi nok-

tasına inşa edilmiştir.

Dubai’nin yeni yerleşim yeri olan Jumeriah

bölgesi, sahil şeridinin en renkli

bölgesidir. Şehrin batı yakasını

oluşturur.

Şeyh’in hayallerinin gerçekleş-

tirdiği bu bölge, Dubai’ye turist

çekilmesi yönünde büyük paya

sahiptir.

5 yıldızlı oteller, kafeler, dünya

mutfağından lezzetlerin servis

edildiği restoranlar ve tabii ki bü-

yük Palmiye Adası… Hepsi insa-

noğlunun hayallerinin ürünü...

Dubai esasında insan ufkunun

neler yapabileceğini gösteren en

güzel örnek gibi yıldan yıla değe-

rini artırmaktadır.

Jumeriah bölgesindeki oteller

yaz sezonunda pahalı olabilir. O

yüzden bütçenizi iyi ayarlayın.

Çünkü sadece Jumeriah bölge-

sinde değil, Dubai’nin birçok ye-

rinde yapılacak çok fazla ilkler

göreceksiniz.

Page 27: SES - Sayı 5

27

Dünyanın en bü-

yük akvaryumunda

bin bir çeşit balığı

izleyebilir, çöl sı-

cağının yaşandığı

şehirde buz gibi

alışveriş merkez-

lerinde turlayabilir,

hatta yapay kar te-

pesinde kayak bile

yapabilirsiniz.

Şehri layıkı ile gez-

mek için araba kiralamanızı öneririm. 8 şeritli

yollarda dolaşmak başta zor gelse de kısa

sürede alışacaksınız emin olun. Araç kirala-

mak için bütçenizi çok düşünmenize gerek

yok. Hayli ucuza araç kiralayabilirsiniz.

Esasında araç kiralamadan ziyade, işin en

önemli kısmı tabii ki de benzin. 40 litre için

sadece 60 TL vereceğinizi düşünürseniz, her

araç kolaylıkla sizin olabilir. Hayatınızda bir

kere de olsa neden bir Ferrari sürmeyesiniz

öyle ya.

Mutlaka çölde bir safa-

ri turu da yapmalısınız.

Bedevilerin hayatına

kısa da olsa giriş yapa-

bileceğiniz bu kentte her

gün safari turuna çıkıl-

maktadır.

6 saat süren bu turlar

genellikle Jumeriah

bölgesinden hareketle

sizi unutamayacağınız

bir yolculuğa çıkarıyor.

Engin bir kum deni-

zinde sadece siz ve

güneş. Hayatın ne

kadar önemsiz ol-

duğunu daha çok

anlamanız için bir

kere çölde güneşi

batırın. Bakın nasıl

yenileneceksiniz,

benden söylemesi.

Dubai anlatmakla

bitmeyen, kısaca

gidilip görülmesi

gereken bir yer.

Dubai’nin 24 madde ile bilinmeyenleri:

1- Dubai çöle kurulmuştur.

2- Petrolden önceki en önemli geçim kay-nağı incicilik ve inci işlemeciliğiydi.

3- Dubai’nin nüfusu, sadece 20 yılda 18 kat artmıştır.

4- Dubai’de tek orijinal nehir Greek’tir. Diğer tüm nehir, su birikintisi veya göller yapay olup, insanoğlu tarafından yapıl-

mıştır.

5- Dubai’de dağ bu-lunmamaktadır.

6- Dubai’de her yeşil alanın alt yapısına sulama yapılması için boru döşenmiştir.

7- Dubai şeyhinin evi-nin olduğu bölgedeki trafik lambaları, cad-de taşları ve duvarlar altından yapılmıştır.

8- Hizmet sektörün-de çoğunlukla diğer millete ait insanlar çalışmaktadır. Arap-lar çoğunlukla hizmet sektörünü kullanmak-tadır.

Page 28: SES - Sayı 5

28

9- Dubai’de 200’den fazla gökdelen bulun-maktadır.

10- Dubai’nin petrolden geliri günlük 40 milyon dolardır.

11- Dubai’de dünyanın ilk yedi yıldızlı oteli inşa edilmiştir. Burj El Arap, İngiliz bir mimar tarafından Jumeriah bölgesine ya-pılmış olup yelken görünümündedir. Ancak denizden bakıldığında kocaman bir haç görünümündedir. Dubai’de Burj El Arap’ın mimarisi için “İngilizler Araplara kazık at-mıştır” şeklinde bir inanış da hakimdir.

12- Dünyanın en pahalı “shot” içkisi Burj El Arap’ın restoranında olup, tek bir bardağı 8 bin dolardır.

13- Burj El Arap’ın beyaz perdesini, diğer kuşlardan korumak için haftada bir kez olmak kaydı ile şahin getirilip uçurulmak-tadır.

14- Dünyada suç oranın en az olduğu yer Dubai’dir. Sokaklarında, günün her vakti gönül rahatlığı ile gezebilirsiniz.

15- Dubai, benzinin en ucuz satıldığı yer-lerden biridir.

16- Dubai sokaklarında seyir halinde olan araçlar mutlaka tertemiz olmalıdır. Trafik polisinin, aracını kirli kullanan kişilere ceza yazma yetkisi bulunmaktadır.

17- Dünyanın ilk yapay adası Dubai’de kurulmuştur. Palmiye Adası’nın dünyanın birçok yerinden ziyaretçisi mevcuttur. Pal-miyenin yapraklarında bulunan villaların sahipleri dünyaca ünlü zenginlerdir.

18- Dubai’de sadece Arap’ların alabileceği tek bir bölge mevcuttur.

19- Yöresel elbiselerden, erkeklerin giydi-ğine Kandura, kadınların giydiğine Abaya denilmektedir. Erkeklerin başına taktıkları siyah halka, eski zamanlarda develerin ayaklarını bağlamak için kullanılan kilittir.

20- Dubai’nin dünyadaki kısa adı “satın al” anlamına gelen “to buy”dır.

21- Dubai’de 828 metre ile dünyanın en uzun binası Burj Khalifa bulunmaktadır.160 katlı binanın en üst katında dünyanın en yüksek noktasına inşa edilmiş mescit bulunmaktadır. Bu mescit sadece Dubai Şeyhi tarafından kullanılmaktadır. Burj Khalifa’nın camları için 1 milyar dolar har-canmıştır. Camları her gün temizleyen bir ekip mevcut olup aralıksız her gün çalışan ekip, bir camı yılda sadece 4 defa silebil-mektedir.

22- Burj Khalifa’nın asansörü saniyede 10 metre çıkmaktadır.

23- Burj Khalifa’nın önünde devasa bir havuz mevcut olup akşam saat 18.00’den sonra her yarım saatte bir su gösterisi yapılmaktadır.

24- Dubai Şeyh’inin arabası Mercedes olup, dünyada sadece bir tane bulunmak-

tadır.

Ömrünüzde mutlaka görülmesi gereken yer-

lerden biri olan Dubai, sizi büyülü hayalleri ile

bekliyor. Emin olun, sadece gezmeyeceksi-

niz, Dubai’de kalmak hatta oraya yerleşmek

için kendinize bahaneler bulacaksınız.

Keşfe devam…

www.varliksezgin.wordpress.com www.sonradangurmeler.org T: @varliksezgin F: www.facebook.com/varliksezgin

Page 29: SES - Sayı 5

29

Nefes almayı biliyor musunuz? “Canım

böyle soru olur mu?” diye cevapladığını-

zı duyuyorum ama inanın çoğu insan doğru

nefes almayı bilmiyor. Nefesi doğal bir refleks

olarak kabul ediyor ve üzerinde gereği gibi

durmuyoruz. Aslında nefes hem almayı hem

de vermeyi kapsıyor. Dünyaya nefes vererek

geliyor ve vererek gidiyoruz, yani konu sade-

ce nefes almak değil, nefes vermek de bir o

kadar önemli. Tabii bir de arada oluşturulan

nefes boşlukları var. İşte bütün bunları bir

araya getirdiğimizde doğru nefes almayı ve

vermeyi gerçekleştirmiş oluyoruz.

Dakikada ortalama on dört nefes alıyoruz bu

da günde yirmi bin civarında nefes anlamına

geliyor, eğer bu işlemi doğru gerçekleştiri-

yorsak sorun yok. Ama ya yanlış veya noksan

ise? İşte o zaman kocaman bir soru işareti

oluşuyor. Çocukluğumuzdan itibaren kaygı ve

stresi ne çok yaşadık bir düşünün; yaşanan

tüm korku, kaygı, öfke ve endişeler süreç içe-

risinde doğru nefes almayı ve bebekliğimizde

çok rahat ve kolayca kullandığımız diyaframı

devre dışı bırakarak sadece üst solunum ya-

par hale gelmemize sebep oldu. Bu durumda

akciğer kapasitemizi gereği gibi kullanma-

yarak yetersiz solunuma yöneliyoruz. Bir de

güzel görünmek adına karnımızı içeri çekerek

bunu hızlandırıyoruz. O zaman ortaya güzel

görünen sağlıksız insanlar çıkıyor. Okullardaki

beden eğitimi derslerinde hep karın içeri gö-

ğüs dışarı öğretildi, bu uyarılarla yavaş yavaş

üst solunuma yönelip sadece akciğerlerimi-

zin üst kısmını kullanıyor olduk ve diyafram

Nefes teknikleri ile doğru nefes

Ecz. Mehmet Ali Akgün

Page 30: SES - Sayı 5

30

kasımızı kullanmayı unut-

maya başladık. Böylece

geçen zaman içerisinde

akciğer kapasitemizi kı-

sıtlamaya ve sadece belli

bir kısmını kullanmaya

yöneldik. Bu durumda

almaya başladığımız sığ

nefeslerle kendimize sığ

bir yaşam hazırlamaya yöneldik, çünkü sığ

nefes sığ bir yaşam demektir. Tam tersi derin

nefeslerle oluşan yaşam ise derin bir yaşam

tarzını oluşturur.

Nefes konusunda gerekli donanıma sahip ol-

duğunuzda karşınızdaki insanın aldığı nefesle

ne ruh hali içerisinde olduğunu anlayabilirsi-

niz. Rahat bir ruh hali içinde iken diyafram-

dan derin alınıp verilen sessiz ritmik solunum

yapılırken, heyecanlı olduğunuzda sığ sık

nefesle, öfkeli olduğunuzda burundan solu-

duğunuz sığ hızlı nefesle solunum yapılması

söz konusudur. Böylece nefesi gözlemlemek

karşımızdakinin ne ruh hali içinde olduğunu

anlamamızda bize yardımcı olur. Nefesin be-

Nefes konusunda gerekli donanıma sahip

olduğunuzda karşınızdaki insanın aldığı nefesle ne ruh hali içerisinde

olduğunu anlayabilirsiniz.

dende ve duygular üze-

rinde bütün bunlara ne-

den olduğunu gördükten

sonra; bizler nefesimizi

değiştirerek duyguları-

mızı da değiştirme şan-

sına sahibiz. Bunun için

de öncelikle doğru nefes

almayı öğrenmemiz veya

yeniden bedene hatırlatmamız gerekiyor.

Doğru nefes, burundan alınıp burundan veri-

len, diyaframın devreye sokulduğu, dakikada

alınan nefes sayısının sekizin altına çekildiği

ve akciğer kapasitesinin tamamının kullanıl-

dığı sessiz nefeslerden oluşur. Normalde in-

sanlar akciğerlerinin sadece üst kısmını dol-

durarak nefes alıp veriyorlar ve üst solunum

yapıyorlar. Tam kapasite ile akciğerlerimizi

kullanmaya başladığımızda onların 4-6 litrelik

kapasitesini devreye sokuyor ve bronşların

diplerinde sığ nefesle değişmeden kalan kirli

havayı da değiştirme şansına sahip oluyoruz.

Böylece o bölgelerdeki kirlenmenin ve mik-

roplanmanın da önüne geçmiş oluyoruz. İşte

bütün bunlar derin alınıp derin verilen nefes-

lerle gerçekleşiyor.

Nefes Tekniklerini yaşamımıza uyarlayarak

bütün bu güzellikleri kullanma şansına sahip

olabiliriz. Böylece yaşam süreci içerisinde bir

şekilde bozarak kaybettiklerimizi tekrardan

kazanarak, orijinal haline geri getirebiliriz.

Buna bir anlamda fabrika ayarlarına geri dön-

mek diyebiliriz.

Çocukluğumuzun üç yaş, yedi yaş ve ergen-

lik evresinde oluşan değişikliklerle kullanma-

Page 31: SES - Sayı 5

31

yı unuttuğumuz diyafram adalemizi tekrar

kullanıma sokarak beden sağlığımız için far-

kındalık oluşturabilir, kaybettiklerimizi geri

kazanabilir ve yaşamımızın sağlıklı ve kaliteli

olmasını sağlayabiliriz. Bir yandan ruh halimiz

ve sağlığımız düzelirken, bağışıklık sistemi-

mizi güçlendirip, organlarımızı daha sağlık-

lı, hormonlarımızı daha güçlü salgılanır hale

getirebiliriz. Bütün bunları nefes alışkanlıkla-

rımızı değiştirerek ve geliştirerek yapmamız

mümkündür.

Fare dakikada 160 nefes alıp 3 yıl yaşarken,

köpek dakikada 30 nefes alıp ortalama 10 yıl

yaşıyor ama fil dakikada 3 nefesle 100 yıl, ba-

lina dakikada 2 nefesle 200 yıl yaşıyor. Bizler

de dakikadaki nefes sayımızı 8’in altına düşü-

rerek 100 yıl gibi sağlıklı ve kaliteli bir yaşam

sürecine ulaşabiliriz. Bütün bunlar Nefes Tek-

nikleri ve onların oluşturduğu doğru nefesle

mümkün.

Akciğer kapasitemizin tam kullanıldığı derin

nefesler kalbimizin kanı gereği gibi pompa-

lamasına ve dolaşım sistemimizin sağlıklı

çalışmasına sebep olurken, diyafram kasını

kullanıyor olmamız bütün karın içi organları-

mıza masaj yapıp onların şifalanmasını ve bo-

şaltım sistemimizin düzgün çalışmasını sağ-

lar. Bunun yanısıra diyafram kası hıçkırıktan

öksürüğe, hapşırıktan kusmaya, horlamadan,

reflüye ve uyku apnesine kadar etkisini gös-

teriyor. Nefesi doğru kullanmanın gözle gö-

rülebilir bir sürü yararı söz konusu; onun için

geçmişte yaşadıklarımızın bize unutturduğu

doğru nefes alıp verme alışkanlığını tekrar-

dan kazanıp yaşama uyarlamak ve bu bilgi

birikimi ile yaşamaya devam etmek hepimi-

zin en doğal hakkı. Bu şansı bedene yeniden

tanımanın yolu da nefes tekniklerini öğrenip

onlarla yaşıyor olmaktan geçiyor.

* Nefes Koçu ve Yoga Eğitmeni

Ecz. Mehmet Ali Akgün 1952 yılında Bulancak’ta doğdu. Ordu Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Nişantaşı Eczacılık Yüksekokulu’ndan mezun oldu. 1974 -1982 yılları arasında kendi eczanesini açana kadar ilaç sektöründe çalıştı. 1982-2013 yılları arasında eczane eczacılığı ve 1994- 1999 yılları arasında Network Marketing konusunda liderlik yaptı. Tüm yaşamı boyunca kişisel ve ruhsal gelişim ile ilgili workshop, seminer, psikoterapi, psikodrama, grup terapi, Transandantal Meditasyon ve eğitim programlarına katıldı.1982 yılında hobi olarak başladığı yoga çalışmalarına Hatha Yoga ve Yoga Terapi Eğitmenlik Sertifika programlarını tamamlayarak Yoga Eğitmeni olarak devam etti. Aynı zamanda nefesin sihirli gücünü fark ederek Nefes Koçluğu eğitimini tamamlayıp Nefes Koçu ve Theta Healing eğitimi de alarak Theta Healing Advanced Practitioner (Teta Tekniği ileri düzey uygulayıcısı) oldu.

Sertifikalar• Cihangir Yoga 200 hour Teacher Training in Hatha Yoga• Yoga Terapi ve Yoga Anatomisi Hocalık Eğitimi• Breath Practitioner Diploma by International Breath Coaching Center• Theta Healing Basic and Advanced Practitioner (Teta Tekniği uygulayıcısı)

Page 32: SES - Sayı 5

32

Evsel farmasötik atık sorununa daha ne kadar

duyarsız kalacağız?Ecz. Hakan Ertem

Türkiye’de ilaç sektörü yıllık 1 milyar 780

milyon kutuluk (2013 yılı) pazar hacmi ile

önemli bir yere sahiptir. Bu büyüklükteki bir

pazarda ilaç belirli vasıflarını kaybederek atık

statüsüne geçtiğinde binlerce kutu farmasö-

tik atık oluşur. Bu atıkların doğaya karışması

önemli bir çevre kirliliği sorununu da berabe-

rinde getirir. Bu süreçte ilacın ticari değerini

yitirmesi ile beraber itibarını da kaybettiğini

rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hastalıklara yıllar boyu derman olan ve yerini

başka hiçbir ürün ile ikame edilemediğimiz

dünya üzerindeki en stratejik ürün olan ilaç,

bir anda tüm değerini ve önemini yitirir.

Artık ilacın sahibi yoktur. Üretim süreçlerinde

el değmeden hazırlandığı, el üstünde tutul-

duğu dönemler ne yazık ki geride kalmıştır.

Üst üste atılır, kırılır, yırtılır adeta hor görülür.

Depolarda, çatı aralarında, merdiven boş-

luklarında, buzdolaplarında biriktirilir, çoğu

kez çöp konteynerlerine atılır. Bu hali ile diğer

evsel atıklarla beraber toplanır ve çoğu kez

sürekli depolama tesislerinde gömülür. Bu

tesislerin olmadığı yerlerde ise vahşi depo-

lama alanlarında direkt doğaya karışır ki en

korkuncu işte bu noktadır.

Farmasötik atıklar tehlikeli atık statüsünde-

dir. Bertaraf edilmesi ile ilgili yönetmelik 2005

yılından beri yürürlüktedir. Bu yönetmelik-

te atık ilacın özel lisanslı tesislerde yakılarak

bertarafı tarif edilir. Çevre kirliliğinin önlen-

mesi, gelecek nesillere yaşanabilir bir doğa

bırakılması için son derece önemli olan bu

konu yeterince önemsenmez, hep ihmal edilir

İLAYS

32

Page 33: SES - Sayı 5

33

ve yüz çevrilir. Bu yüz çevriliş ilaç sektörünün

tüm paydaşlarını belli oranlarda kapsar. Üre-

ticisinden ithalatçısına, dağıtım kanalından

eczanesine kadar yayılır gider.

Halbuki ilaç özel bir üründür. Var olmasının

sağladığı üstün fayda onu dünyada eşi ben-

zeri olmayan bir konuma getirmiştir. İlaç bu

yüzden asildir, diğer ürünlerden çok farklı-

dır. Bu özellikleri ile görev süresi dolduğunda

zarar vermeden yeryüzünden ayrılmak ister.

Bilir ki tababetin özünde ‘’primum nil nocere’’

yani ‘’önce zarar verme’’ vardır. Usulünce yer-

küreye geri dönmek

ister. En azından sağ-

lık sektörünün tüm

üyeleri mesleklerine

bu özel bakış ile söz

vererek başlarlar. Ger-

çek ise bir dizi sorunu

barındırır.

2014 Türkiye’sinde

ilaç bertaraf süreçle-

rini bu kadar sahipsiz

bırakmaya hiçbir sek-

tör üyesinin hakkı ol-

madığını düşünenler-

denim. Gerek mesleğimiz ve aldığımız eğitim,

gerekse insan olmakla edindiğimiz sorumlu-

luklarımız bizi ilaç atığı sorununun çözülme-

sinde bir an evvel gönüllü olmaya itmektedir.

İlk adımı İstanbul eczacısı atıyorİstanbul Eczacı Odası, bünyesinde oluşturdu-

ğu İLAYS (İlaç Atık Yönetim Sistemi) birimi ile

eczanede oluşan farmasötik atıkların büyük

bir bölümünü, örneğini çağdaş toplumlar-

da görebileceğimiz bir sistematik içerisinde

toplayıp, bertaraf ettirmeyi başarmıştır. Geç-

tiğimiz yıl 363.000 kutu atık ilaç bu şekilde

toplandı ve yakılarak bertaraf edildi ki bu tüm

Türkiye’de toplanan eczane atık ilacının üçte

ikisine karşılık geliyordu.

Atık ilaç sorunu çözüldü mü?Cevabımız maalesef hayır olacak. Çünkü atık

ilaçta eczanelerdeki atıklar buzdağının görü-

nen kısmı. Büyük kısım ise evlerde birikmiş

duran, kullanılmayan ve miadı geçmiş ilaç-

lardan oluşuyor. Bu kısma bugüne kadar hiç-

bir kişi, kuruluş, kurum müdahale edemedi.

Bu alana müdahale ancak sektörel anlamda

sosyal sorumluluk bilinci dahilinde yürütüle-

cek ortak bir çalışma ile

mümkündür.

İstanbul Eczacı Oda-

sı’nın çevreye duyarlı

üyeleri, eczane atığının

toplanması ve bertarafı

süreçlerinde göstermiş

oldukları üstün gayret

ile bizlere evsel farma-

sötik atıkların bertaraf

süreçlerinde de sorum-

luluk almaya hazır oldu-

ğunu göstermiştir. İLAYS

bu alana müdahale konusunda alt yapısını

oluşturdu, ilgili Bakanlıkların tüm bürokratik

işlemlerini neticelendirerek izin ve lisans ça-

lışmalarını tamamladı.

Bu aşamada beklenen, gönüllü olarak soru-

nun çözümüne katkı verecek ilaç üreticilerinin

de çevreye duyarlı meslek mensuplarından

oluşan bu halkaya katılması olmalıdır. Birçok

sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak

katkı veren ilaç firmaları, kendi alanlarında

kendi ürünlerinin oluşturduğu bu kirlenmenin

önlenmesine katkı vermekten çekinmemeli-

dir.

33

Page 34: SES - Sayı 5

34

Dünya örneklerini incelediğimizde de bu or-

tak çalışmanın güzel sonuçlarını görmek

mümkün. Oluşan farmasötik atıkların berta-

raf masraflarına pazar payları veya toplanan

atık miktarları göz önüne alınarak hesaplana-

cak katkı payları ile destek veren birçok global

ilaç şirketi mevcut. Hatta bu giderlere katılan

firmalar Sağlık Bakanlıklarının izni ve onayı ile

bu durumu belgeleyen çevre dostu amblem-

lerini ilaç kutularının üzerlerine koyabiliyorlar.

Bu şekilde çevre kirliliğinin önlenmesine katkı

veren firmalar gerek sağlık çalışanları gerek-

se nihai tüketici ve hastalar tarafından takip

edilip tercih sebebi olabiliyor.

Ülkemizde de sektörel anlamda konunun

gündeme taşınmasını sağlayacak bir farkın-

dalık dönemine ihtiyaç var. Bu dönemde Sağ-

lık Bakanlığı, üniversiteler, meslek örgütleri,

yerel yönetimler ve ilaç üreticileri kolektif bir

çalışma içerisinde bugüne kadar ihmal ettiği-

miz farmasötik atık konusuna el atmalıdır. Bu

süreçte:

- Sağlık Bakanlığı hazırlayacağı kamu spotları

ile evsel atıklar içerisinden farmasötik atıkla-

rın ayrıştırılmasının önemini anlatmalı;

- Eczacı odaları, ecza kooperatifleri gönüllü

çevre dostu eczanelere koyacakları toplama

kutuları ile evsel farmasötik atıkları toplamalı,

ayrıştırmalı, raporlamalı ve bertaraf tesisleri-

ne ulaştırmalı;

- Eczacılık fakültelerinden gelecek çevre gö-

nüllüsü öğrenciler, stajyerler atık toplama fa-

aliyetinde görev almalı;

- Belediyeler ve ilaç üreticileri oluşan atıkların

bertaraf edilmesinde maddi ve manevi her

türlü katkıyı sağlamalıdırlar.

Sonuç itibarıyla, bu dünya ancak hepimizin

ortak gayreti ile daha az kirletilebilir. Çevre

gönüllüsü olmak bugün sağlıklı yaşam tale-

binin ilk şartı olarak önümüzde durmaktadır.

Temiz ve yaşanabilir bir çevre için herkes ilk

adımı kapısının önünden başlayarak atmalı-

dır.

Page 35: SES - Sayı 5

35

Son yıllarda en çok şikayet ettiğimiz ko-

nulardan birisi hiç şüphe yok ki “zamanın

hızlanması ve yetmemesi”.

Çok çalışıyoruz, koşturuyoruz ama yine de

işler yetişmiyor. Öte taraftan aile bireylerimi-

ze vakit ayırmadığımızı dile getiriyor, arkadaş

veya akrabalarla “Mutlaka görüşelim.” diyor

ama bir türlü eyleme geçemiyoruz.

Günler, aylar, yıllar hızla geçiyor. Zaman içe-

risinde sevdiklerimiz ile uzaklaşıyor, yalnızla-

şıyoruz.

Yukarıda bahsettiğim bu durum, günümüz

çalışma hayatında birçok bireyin ortak soru-

nu. Yani İş-Yaşam Dengesini Sağlayamama…

Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojisinde,

ekonomide, tıp biliminde, demografi ve ya-

şam tarzlarında meydana gelen değişimler

nedeniyle bireylerin kişisel ve çalışma hayat-

ları arasında bir denge kurma sorunu ortaya

çıkmaktadır. Bu değişimler aynı zamanda

hastalık gibi kavramların yeniden gözden ge-

çirilmesine yol açmıştır. Artık sağlığın korun-

masında, sürdürülmesinde ve tedavisinde

sorumluluklar hasta, hekim, aile, çevre gibi

birden fazla paydaşa dağıtılmıştır.

İş-yaşam dengesi (İYD), çalışma yaşamında

kontrol sahibi olmak ile iş ve iş dışındaki ak-

tiviteler üzerinde esneklik, sosyallik ve birey-

selliği kapsamaktadır. İş-özel yaşam dengesi

özel yaşam ve kariyer alanlarına ilişkin faali-

yetlerin uyumlu bir şekilde birlikte yürütül-

mesi anlamına gelmektedir.

Greenhaus ve arkadaşları ise iş-yaşam den-

gesini “bireyin iş ve aile rolleri ile eşit oranda

meşgul olup, aynı eşitlikte tatmin olması” ola-

rak tanımlamıştır.

İş-yaşam dengesi

Murat Fikrettin Turan

Page 36: SES - Sayı 5

36

İş-yaşam dengesinin üç unsuru bulunur:

Zaman Dengesi: İş ve aile rollerine eşit mik-

tarda zaman ayırmak

Bağlılık Dengesi: İş ve aile rollerine eşit dü-

zeyde bağlılık duymak

Tatmin Dengesi: İş ve aile rollerinden eşit dü-

zeyde tatmin sağlamak

İş-aile yaşam dengesinin

daha iyi anlaşılabilmesi

için dengenin yapısını,

nedenlerini ve sonuçlarını

ayırt etmeye ihtiyaç var-

dır. Aşağıdaki Tablo 1’de

İYD’nin yapısı ve etkileri

anlatılmaktadır. Dengenin

belirlenmesinde etkili olan çevresel faktör-

ler, iş talepleri, iş kültürü, evin talepleri ve ev

kültürüdür. İş kültüründen kasıt, birey iş-aile

dengesini destekleyici bir organizasyonel kül-

tür ve bu yöndeki uygulama ve politikalardır.

Örneğin, esnek çalışma saatleri ya da çocuk

bakımı düzenlemeleri gibi ya da işin uzun ve

düzensiz çalışma saatleri talep ediyor olması-

dır. Ev talepleri, iş dışındaki sorumlulukları ve

bağlılıkları ifade etmektedir. Örneğin, çalışan

bireyin evli veya bekar olması ya da küçük

çocuğunun bulunması durumunda talepler

farklı olabilmektedir. Ev kültürü, bireyin ev

çevresindeki bağlılıkları ve sorumluluklarıdır.

İş-aile dengesinin algılanmasında etkili olabi-

len bireysel faktörler işe

yönelme, özellikle de işin

(ya da evin) merkezi ya-

şam ilgisi olması veya işe

yönelimli olma yönleridir.

Kişisel kontrol, kontrol

odağı ve rekabet eden

taleplerin baskılarıyla

başa çıkma kapasitesidir. Son olarak cinsiyet,

özellikle kadınları yüksek ev talepleri dolayı-

sıyla etkilemekte, yaşam ve kariyer evreleri

ise evde ve işteki belli talepleri tolere etmede

etkili olmaktadır.

İnsanların uyku dışındaki zamanlarının büyük

Tablo 1: İş-Aile Dengesinin Yapısı, Nedenleri ve Sonuçları

Belirleyiciler Dengenin Yapısı Sonuçlar/Etkiler

Çevresel

- İş talepleri A. Sübjektif 1. İş doyumu

- İş kültürü Denge- önemsiz - Yaşam doyumu

- Ev talepleri Denge-ev merkezli - Ruhsal sağlık mutluluk

- Ev kültüm - Denge-iş merkezli 2. Stres hastalık

- İşin eve yayılması 3. İşte davranış/performans

B. Bireysel Faktörler - Evin işe yayılması 4. Evde davranış/performans

- İş oryantasyonu 5.İşteki diğerleri üzerine etkisi

- Kişilik B. Objektif 6.Evdeki diğerleri üzerine etkisi

- Enerji - Çalışma saatleri

- Kişisel kontrol ve başa çıkma - Boş zaman

- Cinsiyet - Aile rolleri

- Yaş, yaşam ve kariyer evresi

Kaynak: GUEST, David E.; "Perspectives on the Study of Work-Life Balance", A Discussion Papared for the 2001 ENOP Symposium, Paris.

İş-aile yaşam dengesinin daha iyi anlaşılabilmesi için dengenin yapısını,

nedenlerini ve sonuçlarını ayırt etmeye ihtiyaç vardır.

Page 37: SES - Sayı 5

37

çoğunluğunu (günlük yaklaşık %70’i) iş ya-

şamlarında geçirdikleri dikkate alındığında, iş

yaşamının bireyin yaşam uyumunun sağlan-

masında olumlu ya da olumsuz etkilere sahip

olması kaçınılmaz görün-

mektedir. Bu durumda

ise her bireyin bireysel ve

toplumsal yaşam içinde

daha iyi koşullara, fırsat

ve standartlara ulaşma

mücadelesi de artarak

devam etmektedir. Bireyin yaşamı esnasında

birden fazla rolü sürdürmesi, farklı konular-

la ilgilenmesi, potansiyelinin farklı yanlarını

kullanması yararlı olduğu kadar bireyi zorla-

yan bir durum yaratır. Günümüzde özellikle iş

yaşamı ve özel yaşama ilişkin sorumlulukları

birlikte yürütmek profesyonel kişinin zorlan-

masına yol açabilmekte ve bunun sonucunda

bireyin kendisi, yakın çevresi ve iş ortamı için

olumsuzluklar söz konusu olabilmektedir.

Çalışanlar işlerinde geçirdikleri zamanın yo-

ğunluğu nedeniyle evlerindeki annelik, ba-

balık, evlatlık vb. rollerini gerektiği gibi yerine

getiremiyorlarsa ve işteki yoğunluk aile ve

ev sorumluluklarını ge-

ciktiriyorsa İYD tehlikeye

girmektedir. İş yaşam

dengesi sağlanamadığı

durumlarda iş-aile ça-

tışması kaçınılmazdır.

İş-aile çatısması yapısal

farklılıkları ve çatışmaya

neden olan temel özellikleri bakımından üç

grupta ele alınmaktadır. Buna göre iş-aile ça-

tışmasının türleri şunlardır:

İş-aile çatışma türleri

1- Zaman esaslı çatışma

Zaman esaslı iş-aile çatışması; bir rolün yeri-

ne getirilmesiyle ilgili zaman baskısının, diğer

rolün taleplerini ve beklentilerini engellemesi

durumunda oluşmaktadır. Bir başka ifadeyle

İş yaşam dengesi sağlanamadığı

durumlarda iş-aile çatışması kaçınılmazdır.

Page 38: SES - Sayı 5

38

iş veya aile rollerinden birinin yerine getiril-

mesi için ayrılan zamanın diğer rolün yerine

getirilmesini zorlaştırması hatta olanaksız

hale getirmesi ile ortaya çıkan bir çatışma

şeklidir.

Zaman esaslı iş-aile çatışmasının örgütsel

nedenleri; fazla mesai, düzensiz iş saatleri,

günlük ya da haftalık çalışma saatleri, aile-

vi nedenleri ise; küçük

çocuk sahibi olmak, bü-

yük aileler ya da eşle-

rin ikisinin de çalışması

olabilir. Bunların dışında

terfi ederek daha üst ka-

demedeki bir göreve

atanmak, acil bir sipariş

için fazla çalışmak, yeni

bir işe başlamak da za-

man esaslı çatışmanın iş ile ilgili olan sebep-

lerindendir. Hafta sonu çocuğu ile sinemaya

ya da maça gitmek için plan yapan bir baba

işyerinde gelişen ani bir durumla hafta sonu

da çalışmak zorunda kalıyorsa yaşayacağı

iş-aile çatışması zaman esaslı olacaktır. Bir di-

ğer açıdan akşam evinde işi ile ilgili bir rapor

hazırlamayı düşünen anne, eve geldiğinde

küçük çocuğunun bakımı ya da hastalığı gibi

nedenlerle bunu yapamadığında yine zaman

esaslı çatışma yaşayabilecektir.

2- Gerginlik esaslı çatışma

Bir alanda strese maruz kalmanın yol açtığı,

yorgunluk, gerilim, sinirli olma durumunun di-

ğer bir alanda kişinin performansını olumsuz

yönde etkilemesi duru-

mudur. Psikolojik nedenli

ya da gerilim temelli ça-

tışma olarak da bilinen bu

çatışma türünde kişinin iş

veya aile rolünün onda

bıraktığı bazı olumsuz

psikolojik sonuçlar diğer

rolün tüm gerekleriyle

yerine getirilmesini önlemektedir. Bir başka

çalışmada ise gerginlik esaslı çatışma kısaca,

kişinin iş veya aile alanındaki psikolojik du-

rumunu diğer alana taşıması şeklinde ifade

edilmektedir. Birey akşama kadar işinde kar-

şı karşıya kaldığı birçok olumsuzluk nedeniy-

le yorgun, gergin, sinirli veya endişeli olarak

eve döndüğünde, bu durumu onun ailesi ile

Tablo 2: İYD sağlamadığında bireyin iş, aile ve kişisel alanlarında oluşabilecek belli başlı problemler.

İş Alanındaki Ailevi/İlişkisel Alandaki Kişisel Alanlardaki

Sıkıntılar: Sıkıntılar: Sıkıntılar:

• İşe devamsızlık ve işi bırakma eğiliminde artış.• İş tatmininde ve kuruma bağlılıkta azalma• Rol tatmininde azalma.• Motivasyonda azalma.• Takım çalışmasında verimsizlik ve iş performansında düşüş

• Evlilik doyumunda azalma• Çocuklarla ilişkilerde yaşanan problemler• Rol tatmininde azalma• Motivasyonda azalma• Ebeveynlerle, arkadaş ve sosyal çevreyle ilişkilerde yaşanan pro yaşanan problemler

• Psikolojik sıkıntılar• Psikosomatik sıkıntılar• Kişinin kendine ayırdığı zamanda duyduğu tatminsizlik

Kaynak: Z. Aycan; M. Eskin; S. Yavuz, Hayat Dengesi: İş, Aile Ve Özel Hayatı Dengeleme Sanatı, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 74.

Gerginlik esaslı çatışma kısaca, kişinin iş veya

aile alanındaki psikolojik durumunu diğer alana taşıması şeklinde ifade

edilmektedir.

Page 39: SES - Sayı 5

39

ilgili birtakım sorumluluklarını yerine getir-

mesini engellediğinde gerginlik esaslı iş-aile

çatışması yaşanmış olmaktadır. Benzer şekil-

de evinde eşi ile tartışan ya da çocuğu ile ilgili

olarak çok sinirlenen bir kişinin bu durumu

işine, yöneticisine ya da iş arkadaşlarına yan-

sıtması da aile rolünün iş

rolüne engel olması an-

lamına gelmektedir. İki

durumda da bir alanda

meydana gelen olum-

suzluk ve gerginlikler

diğer alana taşınmakta

ve diğer alanla ilgili rolün

performansını da düşür-

mektedir.

3- Davranış esaslı çatışma

Davranış esaslı ya da davranış temelli çatış-

ma bir rolün gerektirdiği davranışların diğer

bir roldeki davranışlarla uyumsuz olması ya

da uyumu güçleştirmesi durumudur.

Bireyin sahip olduğu rolün gerektirdiği gibi

davranışlar sergilemesi gereklidir. Kişi evin-

de işyerindeki gibi, işyerinde de evindeki gibi

davranırsa sorun ve çatışma çıkabilecektir.

Örneğin işinde son derece otoriter ve disiplin-

li olan bir baba evde de eşine ve çocuklarına

karşı aynı davranışları sergilemeye çalıştığın-

da ailesi ile sorun yaşama ihtimali artacaktır.

İş-yaşam dengesinin sağlanamadığı durumlarda oluşacak muhtemel sorunlarBirey İYD sağlamaz ise iş

alanında, aile alanında ve

kişisel alanlarda sıkıntılar

oluşacaktır. Oluşabile-

cek belli başlı problemler

Tablo 2'de belirtilmiştir.

İş Yaşam Dengesinin yararlarını aşağıdaki

gibi sıralayabiliriz:

• Yaşam kalitesi ve ruhsal sağlığı geliştirir.

• Bireyin toplum huzuruna katkısını artırır.

• Verimliliği artırır, işe devamsızlığı azaltır.

• Çalışanların moralini olumlu etkileyerek, ça-

lışanın organizasyona bağlılığını artırır, işgücü

devrini azaltır.

• Çocukların sağlıklı yetişmesinde önemlidir.

İşinde son derece otoriter ve disiplinli olan bir

baba evde de eşine ve çocuklarına karşı aynı

davranışları sergilemeye çalıştığında ailesi ile sorun yaşama ihtimali artacaktır.

Page 40: SES - Sayı 5

40

İş yaşam dengesini nasıl sağlayabiliriz?İyi bir iş-yaşam dengesi kurabilmenin yolu iyi

bir planlama ve organizasyon yapabilmekten

geçer. Yaşam tarzı da önemlidir. Eğer özel

yaşamda benimsenen tarz kişinin iş yaşamı

ile uyum içindeyse iş-özel yaşam dengesi de

daha kolay kurulabilecektir.

İş-özel yaşam dengesini kurabilmek için

öneriler:

• Olaylara geniş açıdan bakın, çok uzağa veya

çok yakına odaklanmayın.

• Uzun ve kısa vadeli amaçlarınızı gözden ge-

çirin.

• Mükemmeliyetçi olmayın.

• Yaratıcı olun, seçenek üretin.

• Bazı sorunların çıkmasını doğal karşılayın.

• Her gün belirli bir süreyi yalnız kalarak dü-

şünmeye ayırın.

• Programınıza boş zaman aralıkları koyun.

• Zamanı iyi kullanmayı öğrenin.

• İletişim becerilerinizi geliştirin.

• Kapasitenizi aşan istekleri geri çevirin.

• Aileniz ve arkadaşlarınız için zaman ayırın.

• Başkalarına sizi nasıl gördüklerini sorun,

kendinize dışarıdan bakmaya çalışın.

• Uykunuza, dengeli beslenmeye ve düzenli

spor yapmaya özen gösterin.

• Belirli aralıklarla tıbbi değerlendirmeden ge-

çin.

• Yaptığınız işten farklı bir hobi edinin.

• Kendi kendinize bunları başaramıyorsanız

profesyonel yardım alın.

Özellikle mükemmeliyetçi olmaktan kaçın-

mak çok önemlidir. Bazı sorunları, istediği-

miz gibi olmayan durumları doğal karşılamak

gerekir. Ayrıca iş ve özel yaşam dengesi ku-

rarken kendimize de zaman ayırmayı unut-

mamalıyız. İş ve özel yaşamımız gibi kendi

bireysel gereksinimlerimizi de gözardı etme-

meye özen göstermeliyiz. İş dışı uğraşlarımız,

entelektüel faaliyetlerimiz, bireysel gelişim

çabalarımız için makul ölçülerde zaman ayır-

mayı ihmal etmemeliyiz.

Bireyler için yaşam; kişisel, çalışma ve aile ya-

şantısı anlamında bir bütünlüğü ifade etmek-

tedir. Bu nedenle bir denge kurulması bireyin

nitelikli bir yaşam sürmesini, ailesi ve sosyal

çevresiyle olumlu bir etkileşimde bulunma-

sını, işverenin beklentilerinin karşılanmasını

sağlayacaktır.

Kaynaklar• Burcu Şefika DOĞRUL, Seda TEKELİ, İş-Yaşam Dengesinin Sağlanmasında Esnek Çalışma

• Emine ÖZMETE, Işıl EKER, İş-Aile Yaşamı Çatışması ile Başa Çıkmada Kullanılan Bireysel ve Kurumsal Stratejilerin Değerlendirilmesi

• Serap Özen Kapız, İş-Aile Yaşamı Dengesi ve Dengeye Yönelik Yeni Bir Yaklaşım: Sınır Teorisi

• Mahmut ÖZDEVECİOĞLU, Nihal ÇAKMAK DORUK, Organizasyonlarda İş-Aile ve Aile-İş Çatışmalarının Çalışanların İş ve Yaşam Tatminleri Üzerindeki Etkisi

• Sit Demirer - İş-Yaşam Dengesi: Antalya’daki A Grubu Seyahat Acentelerinde Bir Araştırma

• Sabahat BALLICA, İş Görenlerin İş Yaşam Dengesi Algılamaları ile Cinsiyet Rolleri ve Bireysel Özelliklerinin İlişkisi: Büyük Ölçekli Bir İşletmede İnceleme

• Çiğdem APAYDIN, Öğretim Üyelerinin İşe Bağımlılık Düzeyi ile İş-Yaşam Dengesi Ve İş-Aile Yaşam Dengesi Arasındaki İlişki

• İlker H. ÇARIKÇI, Özlem ÇELİKKOL, İş-Aile Çatışmasının Örgütsel Bağlılık ve İşten Ayrılma Niyetine Etkisi

• Prof. Dr. Hakan YÖNEY, İş ve Özel Yaşam Dengesi

Page 41: SES - Sayı 5

41

Farklı şekillerde gelişen ve seyreden ikiyüz kadar eklem hastalığı tipi bu-

lunuyor. Bunlar arasında romatoid artrit, osteoartrit en çok bilinenleri, ancak, Kas-chin-Beck hastalığı, ankilozan spondilit, gut artriti, psöriyatik artrit, sistemik lu-pus eritematoz, fibromiyalji, bel/boyun ağrısı vd. bir çok tipi mevcut. Kesin bir çö-züm henüz bilinmediğinden, genel yak-laşım hastalığın daha fazla ilerlemesini önlemek, hastaların şikayetlerinin hafif-letilmesi, yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik ilaç uygulamaları. Bu amaçla, bu tip hastalıkların ortak özelliklerinin yangı olması nedeniyle yangı-giderici ve ağrı kesici ilaçlar yaygın bir şekilde kullanılı-yor. Ancak mevcut yangı-giderici ve ağrı kesici ilaçların ülser, karaciğer ve böbrek harabiyeti gibi ciddi yan etkileri bulun-ması nedeniyle, bunların sıklıkla kullanıl-ması neticesi, halk arasındaki deyimi ile

“bir tarafı düzelteyim derken, diğer bir taraf bozulabiliyor”.

Glukozamin ve kondroitin artrit tedavisinde sıklıkla tercih ediliyorDoğal tedavi seçenekleri arasında “gluko-

zamin” ve “kondroitin”, aynı zamanda vücu-

dumuzda kıkırdak ve eklem sıvısının temel

bileşenleri olması bakımından daha güvenilir

bir seçenek olarak son yıllarda giderek artan

bir şekilde tercih ediliyor. Glukozamin tuzları,

glukozaminoglukan zincirlerinin biyosente-

zinde rol oynaması nedeniyle eklem kıkırda-

ğının yapısında yer alan maddelerin (agrekan

ve diğer proteoglikanlar) üretimini sağlıyor.

Ayrıca eklemlerdeki kıkırdağın bozunması-

na yol açan enzimlerin (metaloproteinazlar)

etkisini azaltıyor. Yani hem yeni kıkırdak olu-

şumunu uyararak onarımını sağlıyor, hem de

kıkırdağın kaybını önlüyor.

Dejeneratif eklem hastalıklarında etkilidoğal ilaç tedavileri

Prof. Dr. Erdem Yeşilada*

Page 42: SES - Sayı 5

42

Glukozamin tuzlarının etkinliği deney hayvan-

ları ve insanlar üzerindeki klinik araştırmalar

ile de destekleniyor. Ancak etkinliği üzerinde

yürütülen bazı klinik çalışmaların sonuçların-

da görülen tutarsızlıklar nedeniyle, bu ürün-

lerin gerçekten etkili, ya da etkisiz olduğuna

karar verebilmek bazen zorlaşıyor. Uzmanlar

bu konuda temel sorunun glukozamin pre-

paratları ile yapılan klinik çalışmaların büyük

çoğunluğunda hastalara verilen ilacın içerik

analizi yapılmadığından ilacın kalitesi ile ilgili

yeterli bilgi bulunmaması olduğu görüşünde.

Dolayısıyla bilhassa olumsuz sonuçlar alınan

klinik çalışmalarda so-

nuçların ne derecede

güvenilir olduğunu de-

ğerlendirebilmek müm-

kün olamıyor. Nitekim

Amerika Birleşik Devlet-

leri’nde piyasada satılan

glukozamin ürünlerinin

hiçbirinin içerisinde am-

balaj üzerinde yazılan

miktarda etkili madde

bulunamamış. Bu ba-

kımdan etkili sonuç için

satın alınan ürünün ka-

litesi, firma güvenilirliği

son derece önemli. Glu-

kozamin tedavisinde dikkat edilmesi gereken

diğer önemli bir nokta ise, etkinin ancak 6 ay

kullanıldıktan sonra ortaya çıkması. Yani kısa

süredeki beklentilerin yüksek olmaması ge-

rekiyor.

Kıkırdak oluşumunda temel bileşenler olan

proteoglikanların oluşumu için kükürt (sülfür)

önemli bir element. Bu nedenle olumlu sonuç

alınan klinik çalışmalarda “glukozamin sülfat”

(1500 miligram) kullanıldığı görülüyor. Ancak

glukozamin ile kondroitin birlikte uygulandı-

ğı çalışmalarda glukozamin hidroklorür tuzu

(1500 miligram) ile kondroitin sülfat tuzunun

(1200 miligram) karışımının daha yüksek etki

gösterdiği bildiriliyor.

Klinik araştırmalarda artrit ilacı adayı uygula-

nan hastalarda, etik bir kural olarak, gerek-

tiğinde hastaların ağrı kesici kullanmalarına

izin verilir. Tedavinin başarısı artrit ilacı adayı

uygulanmadan önce ve sonrasında kullandı-

ğı ağrı kesici miktarındaki azalma ile değer-

lendirilir (WOMAC indeksi). Glukozamin ve

kondroitin sülfat uygulamalarda ağrı kesici

olarak parasetamol kul-

lanılmışsa kandaki sülfat

derişimi düştüğü için te-

davinin başarısız olduğu

gözlemlenmiş. Bunun

muhtemel nedeninin,

oluşan “sülfat-parase-

tamol” metabolitinin id-

rar ve safra ile vücuttan

hızla atılması olabileceği

ileri sürülüyor.

Glukozamin sülfat pre-

paratı kullanılarak diz

osteoartrit hastaları

üzerinde İtalya’da Siena

Hastanesinde yapılan bilimsel ölçekte kur-

gulanan çalışmada, 3 ay süre ile 30 hasta-

ya günde 1500 miligram glukozamin sülfat

tableti ve 30 hastaya ise etken madde taşı-

mayan plasebo tablet uygulanmış. Sonuçlar

ikinci aydan başlayarak altı ay boyunca has-

taların şikayetlerindeki azalmaya bağlı olarak

değerlendirilmiş (WOMAC indeksi). Sonuç

olarak, glukozamin sülfat verilen hastaların

ağrılarında istatiksel olarak belirgin şekilde

sağlanan hafiflemenin yanı sıra hareketliliğin

arttığı, boş ilaç verilen gruba oranla ağrı kesi-

Klinik araştırmalarda artrit ilacı adayı uygulanan hastalarda, etik bir kural

olarak, gerektiğinde hastaların ağrı kesici

kullanmalarına izin verilir. Tedavinin başarısı artrit ilacı adayı uygulanmadan önce ve sonrasında kullandığı ağrı kesici miktarındaki

azalma ile değerlendirilir.

Page 43: SES - Sayı 5

43

ci ya da iltihap giderici ilaca olan gereksinimin

belirgin şekilde azaldığı gözlemlenmiş. Ağrı

kesici ya da iltihap giderici ilaca olan gereksi-

nimin azalması sonucunda yan etki bildirim-

lerinin glukozamin verilen grupta çok daha

düşük olduğu tespit edilmiş.

O halde, osteoartrit hastalarında glukozamin

taşıyan ürünlerin kullanılması hem eklemler-

deki kıkırdak kaybının önlenmesi ve onarımı

bakımından yararlı olabilecek, hem de ağrı

kesici ve iltihap giderici ilaçlara olan gerek-

sinimi azaltacağı için ilaç tedavilerine bağlı

muhtemel riskleri azaltılabilecektir. Ancak

kullanılacak ürünün kalitesine dikkat edilmesi

son derece önemli.

Glukozamin sülfat/kondroitin sülfat formülü-

nün içerisinde “doğal yangı-giderici” bileşen-

lerin bulunması eklemlerdeki yangıya bağlı

hasarın ilerlemesinin önlenmesi bakımından

yararlı olduğu bildiriliyor. Bu amaçla ananas

meyvelerinden elde edilen “bromelin” yan-

gı-giderici özelliğinin yanı sıra glukozamin ve

kondroitinin emilimini artırıcı etki nedeniyle

ideal olacaktır. Yangı-giderici özelliğinin yanı

sıra ağrı kesici etkisi ile bir Güney Afrika bit-

kisi olan şeytan pençesi (Latince adı Harpa-

gophytum procumbens) kökü özütü hastala-

rın ağrı şikayetlerinin giderilmesi bakımından

önemli katkı sağlıyor.

Antioksidan destekleri Bu önerilen besin desteği uygulamalarının

yanı sıra eklem hastalıklarında Omega-3 ya

da resveratrol gibi “Antioksidan” desteklerin

kullanılmasının kıkırdak hasarının ilerleyişi-

nin önlenmesi ve eklem yapısının onarımı,

eklemlerde ağrı ve hastanın hareketliliğinin

sağlanması bakımından yararlı olabileceği

bildiriliyor. Nitekim kıkırdak lezyonları ya da

menisküs gibi vakalarda eklemarası sıvıda

oksidatif hasarın bir etkeni olan reaktif oksi-

jen türlerinin derişiminin belirgin bir şekilde

arttığı gözlemlenmiş. Yürütülen bazı çalış-

malarda romatizmal hastalıklarda balık yağı

kullanılması ile yangıya yol açan maddelerin

(eikozanoitler) miktarında belirgin bir düşme

sağlanabildiği bildiriliyor.

Kuşburnu meyveleri kalça ve diz eklemi osteoartriti üzerinde etkili Kuşburnu meyveleri ile tohumların birlikte

öğütülmesi ile hazırlanan tozun diz ve kalça

eklem osteoartritinde etkili olduğu bildiriliyor.

Bilimsel tasarımda (randomize, plasebo kont-

rollü ve çift körlü) ve 513 hasta üzerinde yü-

rütülen beş klinik çalışmanın değerlendirildiği

meta-analiz çalışmasında, günde 5-10 gram

standardize kuşburnu meyvesi ile hazırlanan

formülasyon uygulanmış. Bir ay uygulanması

43

Page 44: SES - Sayı 5

44

ile spastik kolon (IBS) üzerinde %54, 3-6 aylık

uygulama ile osteoartrit ve romatoid artrit

üzerinde, sırasıyla, %70 ile 85 arasında etki-

li bulunmuş. Bir başka çalışmada ise, 12 ay

uygulamada “bel ağrısı” şikayetlerinde %62

iyileşme sağlandığı bildiriliyor. Bu son çalış-

mada, kuşburnu meyvelerinin yağda çözü-

nen galaktolipit bileşenlerinin farklı etkenlere

bağlı yangı cevabı üzerinde etkili olduğu gö-

rülmüş. Bu bakımdan, kuşburnu meyvelerinin

suda çözünmeyen bileşenlerinin yangı-gide-

rici ve ağrı kesici etkili olduğundan çay halin-

de kullanıldığında bek-

lenen yararı göstermesi

beklenmemelidir.

Öncelikle uygulamanın

“eklem ağrısında azal-

ma” ve “ağrı kesici vb.

yardımcı ilaç kullanımına

olan gereksinimin azal-

ması” üzerinde etkileri

gözlenmiş (WOMAC).

Ayrıca hastaların genel

olarak kendini iyi hisset-

me, ruh halinde gelişme,

uyku kalitesi ve hareket

enerjisi bakımından ken-

dilerini değerlendiren

notları da incelenmiş

(VAS). Hastalarda deneylere başlamadan

önce, 3 hafta sonra ve 3 ay sonra ağrı, eklem

tutulması, hareket yapma zorluğu ve hasta-

nın genel şikayetlerinde değişimler takip edil-

miş. Deneylerin başlangıcından 3 hafta sonra

hastaların mümkünse aldıkları diğer yardımcı

ilaçları kesmesi istenmiş. Deneylerde 3 hafta

sonunda kuşburnu verilen grupta ağrının ve

yardımcı ilaç kullanma ihtiyacının, plasebo

gruba oranla belirgin şekilde azaldığı, 3 ay

uygulamadan sonra ise istatiksel olarak da

belirgin bir yarar sağlandığı gözlemlenmiş.

Bu formülasyonun yan etkisi bulunup bulun-

madığı konusunda yapılan çalışmalarda ise;

hemoglobin, kan glukoz seviyesi, kreatinin,

sodyum ve potasyum seviyelerinde bir de-

ğişme gözlenmemiş, 6 aylık uygulama süre-

since kabızlık (2 vaka), ishal (2 vaka) ve ürti-

ker (1 vaka) nedeni ile sadece 5 hasta deney

grubundan çıkarılmış. Ayrıca total kolesterol

seviyesinde de %8,5 gibi belirgin bir düşme

sağlanmış.

Zencefil osteoartrit ağrıları üzerinde etkiliZencefil rizomunun os-

teoartrit ağrılarının gi-

derilmesinde etkinliği,

insanlar üzerinde yürü-

tülen klinik çalışmalar ile

ortaya konulmuş. Ancak

bu klinik çalışmalarda

uygulanan etkili ilaç for-

mülasyonu, iki farklı zen-

cefil türünün (zencefil ve

havlıcan karışımı) belirli

oranlarda karışım halin-

de taşıyor. Olumlu etki

için üretici firma tarafın-

dan gizli tutulan bu oranın tam ayarlanması

gerekiyor. 261 osteoartrit hastası üzerinde

yürütülen bilimsel nitelikte bir çalışmada altı

haftalık uygulama sonunda yapılan değerlen-

dirmelerde plasebo grubuna göre şikâyetler-

de belirgin bir azalma gözlemlenmiş. Diğer

taraftan, zencefilin bazı yangı etkenleri (COX-2

ve PGE-2) üzerinde etkili olduğu ortaya konul-

masına rağmen, zencefilin tek başına verildiği

bazı klinik çalışmalarda artrit üzerinde belirgin

bir etkisi gözlenememiş. Bu durumun kullanım

süresi ile de ilişkili olabileceği düşünülüyor.

Zencefil rizomunun osteoartrit ağrılarının

giderilmesinde etkinliği, insanlar üzerinde yürütülen klinik çalışmalar ile ortaya konulmuş. Ancak bu klinik çalışmalarda uygulanan etkili ilaç formülasyonu, iki farklı zencefil türünün

(zencefil ve havlıcan karışımı) belirli oranlarda karışım halinde taşıyor.

Page 45: SES - Sayı 5

45

Zerdeçal ve artritZencefil ile aynı bitki ailesinden olan zerdeçal

son yıllarda ortaya konulan bilimsel bulgular

ile dikkati çekiyor. Rizomunun kanserden yan-

gılı hastalıklara kadar geniş yelpazede birçok

hastalığın tedavisindeki etkinliği yangıya yol

açan nüklear faktör kappa B ve COX-2 gibi

etkenler üzerindeki belirgin baskılayıcı etkisi

ile ilişkili. Yeni yayınlanan bir çalışmada oste-

oartrit (OA) hastalarındaki etkisi incelenmiş.

Radyolojik olarak tek veya her iki dizinde OA

teşhisi konmuş 50 hasta üzerinde 3 ay süre

ile zerdeçalın etkili temel bileşenlerinden biri

olan kurkumin’in vücutta emilimi yüksek bir

türevi uygulanmış. Sonuçlar klasik ilaç teda-

visi uygulanan OA hastaları ile karşılaştırılmış.

Sonuçların değerlendirilmesinde hem hasta

şikâyetlerinde azalma (WOMAC), hem yürü-

yüş bandında yürüme mesafesi ölçümü (%10

eğilimde saatte 3 km hızla) ve hem de kanda

yangı belirteci derişimindeki (C-reaktif pro-

tein) değişim izlenmiş. Üç ay ilaç uygulama

sonrası yapılan değerlendirmelerde eklem

sertliği, ağrı gibi izlenen kriterlerde belirgin

azalma ve fiziksel işlev kapasitesinde artış

gözlenmiş. Yürüyüş bandında tedavi öncesi

ortalama yürüme mesafesi 75 metreden

332 metreye çıkmış (%400 artış).

Yine yangı belirteçlerinin kan değerlerinde

belirgin bir azalma görülmüş (C-reaktif pro-

tein seviyesi 168 miligram/litre’den 13’e düş-

müş). Bu temel belirtilerin haricinde dikkat

çekici bir gelişme ise ilaç verilen grupta ağrı

giderici ilaç gereksinimi %63 azalırken, 3 aylık

süreçte klasik ilaç tedavisi uygulanan kontrol

grubu hastalarda %12 azalma sağlanabilmiş.

Önemli bir husus ise, kurkumin verilen grupta

mide şikayetlerinde %38 azalma gözlenmiş.

Yapılan bir başka klinik çalışma herhangi bir

ilaç ya da cerrahi tedavi uygulanmayan 45

hafif ve orta derecede romatoit artrit has-

tası üzerinde yürütülüyor. Hastalar üç gruba

ayrılarak, bir gruba zerdeçal özütü (500 mi-

ligram), bir gruba yangı giderici bir ilaç olan

diklofenak (50 miligram) ve diğer gruba ise

zerdeçal özütü ve diklofenak karışımı uygula-

nıyor. Uygulamalar belirtilen dozlarda günde

iki defa ve sekiz hafta sürdürülüyor. Hastala-

rın başlangıçta ve deney sonunda biyokim-

yasal analizleri, radyolojik tetkikleri yapılıyor.

Sonuçlar uluslararası bilimsel değerlendirme

indeksleri ile izleniyor. Hastaların deneyin

başlangıcında yapılan değerlendirmesin-

de izlenen indekslerde herhangi

bir farklılık görülmezken, se-

kiz haftalık uygulama

Page 46: SES - Sayı 5

46

sonrasında tüm hastalarda şikâyetlerin ha-

fiflediği gözlenmiş. Yangıya ilişkin bazı para-

metrelerde (C-reaktif protein gibi) en yüksek

değişimin zerdeçal özütü ve zerdeçal+diklo-

fenak karışımı ile sağlandığı tespit edilmiş.

Yan etki bakımından diklofenak ile gözlenen

yan etkilerin (gözler etrafında şişkinlik, ka-

şıntı, görüş kaybı) zerdeçal özütü uygulanan

grupta görülmediği bildiriliyor.

Sonuç olarak zerdeçal özütünün bilinen yangı

giderici ilaçlara oranla çok daha etkili olduğu

ve yan etki riski bakımından ise güvenilir oldu-

ğu görülmüş. Bir hususu tekrar hatırlatmakta

yarar var. Normalde zerdeçal özütünün vü-

cutta emilimi az. Bu nedenle bu deneylerde

7 defa daha yüksek emilim gösteren özel bir

zerdeçal özütü kullanılmış.

Günümüzde artan yaşam sürelerine bağlı ola-

rak dejeneratif eklem hastalıklarının gelişme

sıklığında dikkati çekici artış görülmektedir.

Ancak bu grup hastalıklar beslenme, spor,

meslek, yaşam şekli gibi çok farklı bireysel

etkenlere bağlı olarak her yaş grubunda gö-

rülebilmektedir. Hastalık semptomlarının ve

şikayetlerin hafifletilmesi, hastalığın ilerleme-

sinin önlenmesine yönelik mevcut klasik ilaç

tedavilerine yardımcı olarak veya seçenek

olarak doğal ürünler başarı ile uygulanmak-

tadır. Özellikle klasik ilaçlara göre düşük yan

etki riski taşımaları nedeniyle tedavilerde uy-

gun kombinasyonların tercih edilmesi akılcı

yaklaşım olacaktır.

Page 47: SES - Sayı 5

47

Üstün Dökmen ile İstanbul Eczacı Odası’nda verdiği seminer öncesi, sohbet etme fırsatı yakaladık.

Bu keyifli sohbete siz de katılmak ister misiniz? Hadi

başlıyoruz öyleyse…

"Olaylar önemli değildir, olayları algılama şekliniz önemlidir"

Röportaj

Dr. Ecz. Merve Memişoğlu

İlk Hacettepe Üniversitesi Fizik bölümünü kazanmışsınız. Ama yeniden sınava girip

bu defa istediğiniz bölüm olan Hacettepe Psikoloji bölümüne girmişsiniz. Ezber ağır-lıklı, insanların yeteneklerine göre değil de sınav performanslarına göre mesleklerini seçtiği bir eğitim sistemimiz varken, sizi istediğiniz mesleği seçme konusunda ne motive etmişti?

Bizim zamanımızda, fi tarihinde, liseyi bitirdi-ğinizde bir puan alır, istediğiniz yere başvu-rurdunuz. Liseyi bitirdiğimde benim puanım bütün bölümleri tutuyordu. Ama ben sosyal bilimler istiyordum, tiyatro yazarlığı, psikolo-ji, tarih, edebiyat gibi… Fen puanım da iyiydi. Çevre dedi ki, bu fen puanı ile sosyal bölüme girersen puanın ziyan olur. İnsanlar dar açı-dan bakıyorlardı. Ben de etkisinde kaldım. Puan ziyan olmasın diye Hacettepe Üniver-sitesi Fizik Yüksek Mühendisliği bölümüne

girdim. Anladım ki, puan ziyan olmadı ama hayat boyu fizikçi olursam ben ziyan olaca-ğım. 3. sınıfta tekrar sınava girip Hacettepe

Üniversitesi Psikoloji bölümüne geçtim.

5-6 yaşlarında da yazar olmak isterdim, ro-

man ve tiyatro yazarı... Annem edebiyat öğ-

retmeniydi. Annem Fuzuli’nin şiirlerinden

birini bana hatırlattı. Fuzuli, büyük ustamız,

demiş ki; “İlimsiz şiir temelsiz duvara benzer,

gayet itibarsız olur.” Bütün sanatların teme-

linde bilim olmalı. Ben de annemin sözünü

dinledim, önce ilim öğrendim. Biraz fizik, ar-

dından psikoloji, psikoloji profesörü oldum.

Sonrasında yazarlık geldi. Beş romanım var,

sayıları 10’a yaklaşan tiyatro eserim var. En

çok beğenilen oyunum olan Komşu Köyün

Delisi devlet tiyatrolarında 477 kere oynandı.

Şu an yine bir roman yazmaktayım.

Page 48: SES - Sayı 5

48

Kitaplarınızdan biraz bize bahseder

misiniz?

Sondan ikinci romanımın adı Kelebekler ve İn-

sanlar; iki kelebeğin, iki engelli gencin aşkını

anlatıyor. Kollar ve bacaklar atrofiye uğramış,

tekerlekli sandalyedeler. Biri avukat bir ast-

ronomi mezunu iki gencin aşkı… Tabii herkes

onların evlenmesine karşı çıkıyor.

Son romanım da Metrestepe’dir. Kurtuluş Sa-

vaşı’nın geçtiği Metristepe’ye naziren, zaman

içinde farklılaşan kavramları anlatıyor.

En son çıkan kitabım ise 400 sayfalık bir şiir

kitabı, adı Ankara Destanı… Ankara’yı, cum-

huriyeti anlatıyor. Anka-

ra’nın vazgeçilmezliğini

anlatıyor. Ankara’ya aş-

kımı, eşime aşkımı, ke-

dilerime aşkımı anlatıyor.

Çok sayıda psikoloji kita-

bım, geçmişte makalele-

rim var, şimdi ise roman

ve tiyatro…

2006 yılında

çocuklarımızı

düşünerek, onlar için anaokulu açmaya

başladınız. Ve şimdi Türkiye genelinde

anaokullarınızın sayısı 40’ı buldu. Bu

öğrencilerin eğitiminde neler farklı

olacak?

2006 yılında ilk Küçük Şeyler Anaokulu’nu

meslektaşım Süleyman Hecebil ile birlikte

kurduk. 2014’ün sonuna kadar okulların 47’ye

ulaşacağını düşünüyoruz. Bu okullar arasında

tabela kardeşliği yok, biz de hem tabela kar-

deşliği var hem de konu, içerik kardeşliği var.

Mesela Adana Küçük Şeyler’de bugün ne ye-

nildiyse, geri kalan tüm okullarımızda çocuk-

larımız aynı yemeği yiyorlar. Hepsinde aynı

gün aynı etkinlikler yapılıyor. Örneğin Gazan-

tep’te oturuyorsunuz, İstanbul’a taşındınız.

Cuma günü Gaziantep’te bıraktığınız yerden,

pazartesi İstanbul’da başlayabilirsiniz. Her

oyunun bir programı var: Amacı ne? Nasıl oy-

nanacak? Kazanımı ne olacak? Bilişsel açıdan

mı, duygusal katkısı mı olacak, motor faaliye-

te mi katkısı olacak, hepsi planlıdır.

Veliler bizden ilköğretim isteyince, ilk İstanbul

Ataşehir’de Yönder okulumuzu (4 + 4) kurduk.

İstanbul, Bursa, İzmir ve Edirne’den sonra

şimdi 5.’si İstanbul Sarıyer Bahçeköy’de açı-

lacak ve bu yıl hizmete geçiyor. Bu okulları-

mızı IB ve PYP ile uluslararası denetime açtık.

Dünyada 465 IB okul var,

biz o sistem içerisine gir-

dik. Diyelim ki çocuğu-

nuz 3. sınıfta, buradan

Kanada’ya gittiniz. Ço-

cuğunuz sınavsız sorgu-

suz oradaki IB okuluna

3. sınıftan başlayabilir.

Eğitim dilinde üç dilimiz

var, birincisi Türkçe yani

anadil, ikinci İngilizce ve

üçüncü İspanyolca. Anadilinizi iyi öğrenme-

den, ikinci dili öğrenemezsiniz, satranç tavla

oynayamazsınız, matematik öğrenemezsiniz.

Örneğin lisede Einstein’ın görecelilik kuramı

okutulmuyor, üniversitede fizik bölümünde

okurken bile tam olarak görecelilik kuramını

okumadım. Biz ortaokulda çocukların anlaya-

cağı dilde görecelilik kuramını öğretiyoruz.

Benim için maddi getirisi değil, daha çok

maddi götürüsü var. Ama duygusal yönden

getirisinin çok büyük olduğu bir uğraş benim

için.

Dünyada 465 IB okul var, biz o sistem içerisine girdik.

Diyelim ki çocuğunuz 3. sınıfta, buradan Kanada’ya

gittiniz. Çocuğunuz sınavsız sorgusuz oradaki

IB okuluna 3. sınıftan başlayabilir.

Page 49: SES - Sayı 5

49

7’den 70’e herkesin sevgisini, takdirini

kazanmış durumdasınız. Üstelik bunu

düşüncelerinizden taviz vermeden

başardınız. İnsan psikolojisini biliyor

olmanızın bu başarıda etkisi var mıdır?

Teveccüh buyurmuşsunuz. Dediğiniz gibi

insan psikolojisini biliyor olmamın etkisi mu-

hakkak vardır. Olaylar önemli değildir, olay-

ları algılama şekliniz önemlidir. Herkes Dos-

toyevski, Yaşar Kemal okur, kimi iyi sonuçlar

çıkarır, kimi hiç sonuç çıkarmayabilir de…

Düşüncelerimizden taviz vermediğimiz de

çok doğru, neyse doğru onu söylüyoruz.

Okullarımızda hiçbir siyasi görüş yoktur. Sa-

dece iki temel anayasamız vardır: 1) Pozi-

tif bilim rehberimizdir. 2) Kadın erkek tam

eşittir. Dürüstlük benim için çok önemli.

Okullarda üniversiteye girişte puan yüksel-

tebilmek için iki karne verilebiliyor. İki karne

vermek zorunda bırakılırsam, okullarımın

tümünü kapatırım. Bunu istediğinizde, yap-

tığınızda, devlet okulunda tek karne almak

zorunda olan çocuğun hayat boyu rızkını çal-

mış olursunuz. Bu da dürüstlüğe aykırı, kabul

edilebilir bir şey değildir.

“Küçük Şeyler” hepimizin beyninde,

ruhunda iz bıraktı. Bizler de küçük

şeylerden büyük mutluluklar üretmek

istiyoruz… Bunu nasıl yapabiliriz?

Hırslarımızdan arınmalı mıyız?

Çok güzel soru… Hırslarımızdan arınmayalım,

hırs bizi ileriye götürür. Sadece hırslarımızın

peşinden koşarken dürüst olalım. Başkala-

rını ezmeyelim. Mesela kazan-kazan tam bir

kandırmacadır, iki büyük şirket anlaşır küçük-

ler yok olur, arsa sahibi müteahhit ile anlaşır,

sonra otel yaparken bütün ağaçlar kesilir…

Doğrusu Kazan-Kazan-Kazandır olmalı,

yani ben kazanacağım, arsa sahibi müte-

ahhit de kazanacak, ama torunlarımız da

kaybetmeyecek! Önemli olan dürüst yolla

kazanmaya devam edelim ve kazandıkları-

mızı ihtiyacı olanlar ile paylaşalım. Zaten dü-

rüstlük ve paylaşma olursa, insanın hırstan

gözünün dönmesi söz konusu olamaz.

İş ya da özel hayatımızda iletişim

kazalarını minimuma indirmenin yolları var

mıdır?

Son zamanlarda şunu fark ettim: Trafikteki

kornaların 10’da 9’u gereksiz. Evlerde anne

Page 50: SES - Sayı 5

50

babaların çocuklara bağırması da, işyerle-

rindeki gerginliklerin de 10’da 9’u gereksiz…

Şunu 10’da 1’e indirsek rahatlayacağız.

Eczacılarımızın aslında danışman

kimliği de var. Ancak sadece ilaç bilgisi

danışmanlıkta yetmeyebiliyor. Çünkü

karşımızda hasta, hepsinden önemlisi

bir insan var. Hasta ve hasta yakınını

anlayabilmek, empati kurmak için,

eczacılar neler yapabilir?

Benim genel gözlemim, hangi eczaneye git-

sem beni sevgiyle karşıladıkları... Eczacıla-

rımızın çoğunun saygılı ve nazik olduğunu

düşünüyorum. Hastalar ve çocukların bir

kısmı anlatsan da an-

lamayabilir, bu kişilerin

kaygısı vardır, konsantre

olamaz. Bir eczacı has-

taya anlattığında, hasta

mesajı anlamakta sıkıntı

yaşıyorsa, bunun kaygı-

dan kaynaklandığını fark

etmek ve kızmadan tek-

rar anlatmak gerekir.

Türkiye’nin en iyi beyinleri hekim, eczacıyken,

hepsi mutsuz bakıyor. Hekimler kızmasın ama

eczacılara göre daha az empati kuruyorlar.

Mesela hastanın yaşı kaç olursa olsun sen

diye hitap edilmemeli. Sen değil siz demek,

soru sorulduğunda of pof dememek gerekir.

Tabii hekim de haklı, bir hekimin 3 saatte 50

hasta görmesi kabul edilebilir bir durum de-

ğil… Bu çok ağır çalışma koşullarında hekimin

hastayı anlamaması, dinlememesi normal gibi

görünüyor.

Tabii biz eczacılar olarak genellikle formül

arayışında olabiliyoruz. Peki işimizde mutlu

olmanın e=mc2 gibi bir formülü var mıdır?

Eczacıların piri Galenos’un mesleğini icra etti-

ğinizi, İbni Sina, El Biruni gibi insanların miras-

çısı olduğunuzu, Pasteur’ün soyundan geldi-

ğinizi eczacılar olarak unutmamalısınız. Kutsal

bir mesleğiniz var. O şevkle mesleğinizi icra

etmelisiniz. Türkiye’nin en parlak beyinleriy-

ken, eczacının, hekimin gelecek endişesi artık

olmamalı.

Akademik geçmişinizi de göz önüne

alırsak, sizin örnek aldığınız, fikirlerini,

felsefesini beğendiğiniz kişiler var mı?

Çok çok çok var. Gençken, öğrenciyken Do-

ğan Cüceloğlu idolümdü. Bir Tolstoy’u, Dos-

toyevski’yi, Yaşar Kemal’i akrabam gibi hisse-

derim. Hüseyin Rahmi’yi

amcam gibi, Ömer Sey-

fettin’i, Moliere’i dayım

gibi hissediyorum. Bir

Beethoven ele avuca

sığmaz amcaoğlu gibi

benim için… Tabii bu say-

dıklarımın hepsi benden

büyük kişiler. Yaşı ben-

den küçük olup beğen-

diğim takdir ettiğim sanatçılar da var. Bun-

lardan biri Afgan yazar, “Uçurtma Avcısı”nın

yazarı Halit Hüseyni ve diğeri de “Az”ın yazarı

Hakan Günday.

Bundan sonrası için plan ve projeleriniz

neler? Yeniden TV programı olacak mı? Sizi

nerelerde görebileceğiz?

Sanırım yeniden TRT’de bir program olacak.

Bir de internet TV kurmayı planlıyorum. Zaten

10 sene sonra galiba bütün programlar, diziler

vb. internette yayınlanmaya başlayacak. Tabii

yazarlığa, roman ve tiyatro yazmaya da de-

vam edeceğim.

Türkiye’nin en iyi beyinleri hekim, eczacıyken, hepsi mutsuz bakıyor. Hekimler kızmasın ama eczacılara

göre daha az empati kuruyorlar.

Page 51: SES - Sayı 5

51

Doç. Dr. V. Erkcan Özcan

Harun Bey, ellili yıllarda demokrasiyi ve

dinde reformu savunan ateşli yazılar

bastığı için hapse girip çıkmış yaşlıca bir ya-

yıncıydı. Politik yazılar başını ağrıttığından

olsa gerek, tarih kitapları ve gecekondu ha-

yatıyla ilgili romanlar yazmaya yönelmişti. Bir

yandan da, yeni bir gazete kurmuş ve editör-

lüğünü yaptığı sonraki çeyrek asır boyunca

popüler bilim yazıları yazmıştı. Sonraları bu

yazılar bir kitap serisi olarak defalarca bası-

lacaktı.

Harun Bey’in “Halkın Doğa Bilimleri” serisini

alanlardan biri de Maks idi, Polonya ya da Lit-

vanya civarlarından gelmiş büyük şehirde tıp

fakültesi okumaya çalışan yirmilerinin başın-

da bir genç adam. Başarılı bir göz mütehassı-

sı olacağı o yıllardan belli bu fakir delikanlı, hiç

olmazsa haftada bir aile ortamı görsün diye

perşembeleri Erman Beyler’e konuk oluyor,

bir tabak sıcak çorba içiyordu.

Erman Bey’in küçük kardeşi Yakup ile küçük

bir elektrik şirketi vardı; jeneratördü, ışıklan-

dırmaydı, o tür işler yaparlardı. Şirket önce-

leri fena gitmezken, Maks’ı evlerinde konuk

ettikleri yıllarda yavaş yavaş işler kötüleşti;

ürettikleri cihazlardan farklı bir teknoloji gi-

derek hız kazanıyordu ve yabancı bir şirket,

Siemens, kontratları kapmaya başlamıştı.

Ancak Erman Bey çalışkan bir adamdı, ve bir

gün elektrik mühendisi olmasını istediği oğlu

Ali ve kızı Maya için dur durak bilmeden uğ-

raşıyordu.

Ali, Maks onlara gelmeye başladığı sırada

on, bilemedin onbir yaşındaydı. Matematik

ve fen derslerinde başarılı, zıpır ve meraklı

İki sezonluk dizi

Page 52: SES - Sayı 5

52

bir çocuktu. Daha beş yaşındayken Erman

Bey’in kendisine verdiği bir pusulanın yönü-

nün ona dokunmayan bir mıknatısla nasıl da

döndüğüne bakıp heyecan duyan, ancak ara-

da bağırıp çağırıp tepinen cinsten bir çocuk.

Okulda her şeyin doğrusunu damdan düşer

gibi söylemekte inat ettiği için arkadaşla-

rı ona “Doğrucu Davut” diye ad takmışlardı.

Okulun ezberci zihniyetine sinir olduğu için

öğretmenlerle arası pek iyi değildi, özellikle

edebiyat ve yabancı dil öğretmenleri Ali’nin

beş para etmez bir haylaz olduğunu düşünü-

yorlardı.

İşte Maks ile Ali’nin arkadaşlığı bu sırada baş-

ladı. Aralarında on yaş olduğu halde iyi anlaşı-

yorlardı. Maks, kitapları-

nı Ali’ye ödünç veriyor ve

sonrasında konuşup tar-

tışıyorlardı. Bu kitaplar-

dan bazılarında okuyu-

cunun kendisini sıradışı

durumlarda hayal etme-

si telkin ediliyor, evreni-

miz ile ilgili yeni bilimsel

keşifleri hayal dünyasın-

da kişinin kendi kendine tekrarlaması sağla-

nıyordu. Örneğin Harun Bey’in Uzay’da Fan-

tastik Bir Yolculuk adlı hikayesinde bir telin

içindeki elektrik akımıyla aynı hızda giden bir

trende makinist oluyordu Ali. Gündelik hayat-

ta düğmenin basılmasıyla ışıkların yanmasına

veya kıtalar arası kablolarla örülmüş küresel

ağa alışmış olanlar için elektriğin hızı sonsuz

gibi görünse de aslında çok yüksek fakat

sonlu bir sayıdır.

Ali bu hikayelerle ve Maks’ın getirdiği diğer

kitaplarla, geometri, felsefe ve bilimle yoğrul-

muş 5 yıl geçirip lise çağına ulaştığında, Er-

man Bey işlerinin iyice kötüye gitmesi sebe-

biyle yurtdışında çalışmaya gidecekti. Ali’nin

de aslında aile işlerine biraz ilgi göstermesi

hayırlı olabilirdi ama onun kafasında bambaş-

ka konular vardı, birçok yaşıtına göre tama-

men boş işler: örneğin teldeki elektrik değil

de, daha hızlı olduğunu öğrendiği ışık dalga-

larının üzerinde dolaşmak nasıl olurdu aca-

ba? Dalgalar acaba donup kalır mıydı? O ışıkla

insan aynada kendini görebilir miydi mesela?

Böylesi hayalperest bir çocuğun üniversitede

matematik ve fizik okumaya karar verme-

si şaşırtıcı olmasa gerek. Doksanların ikinci

yarısı Ali’nin ailesinden uzakta okuduğu yıllar

oldu. Ancak aynı dönemde dünyanın en ücra

köşelerine kadar çekilen hatlar ile küresel

ağın giderek genişleme-

si ve hızlanması mesa-

feleri kısaltıyordu. Ali, bu

teknolojinin mucitlerinin

yaptıkları hesapları, ve

zamanında Harun Bey’in

hikayelerine vesile ol-

muş birçok mühendis ve

biliminsanlarının yaptık-

larını öğrendi. Işığın ve

elektriğin ve babasının ona verdiği pusulanın

hareketinin matematiğin diliyle anlatıldığında

birbiriyle nasıl da örülü olduğunu fark etti.

Ama yeni yüzyılın başında mezun olduğun-

da, lisedeyken aklında olan sorunun cevabını

hâlâ verememişti. Akademik dünyada kalıp

bu soruyla uğraşmayı isterdi ama kendine

yer bulamadı. Üniversiteden bir arkadaşının

babası sayesinde bir devlet dairesine girdi.

Evlendi, çocukları oldu. Bir yandan masa başı

işini yaparken, bir yandan kafasındaki sorula-

rı kurcalamaya devam etti, doktora çalışma-

larını dışarıdan yürüttü. Ve beş yıl sonra dün-

yanın çehresini değiştirecek dört makaleyi

Işık dalgalarının üzerinde dolaşmak nasıl olurdu acaba? Dalgalar acaba

donup kalır mıydı? O ışıkla insan aynada kendini

görebilir miydi mesela?

Page 53: SES - Sayı 5

53

birden yayınladı. Işığın üzerin-

deki tren yolculuğunun mate-

matiğini geliştirmiş ve zamanın

tüm gözlemciler için farklı hız-

larda aktığını keşfetmişti. Ar-

kasından gelecek deneyler ve

teknolojik ürünler hesaplarını

doğrulayacak ve onu gelmiş

geçmiş en ünlü insanlardan bi-

risi yapacaktı...

Ne dersiniz, bu hikayeden dizi

çıkar mı? Hiç olmazsa bir iki se-

zon? Harun Bey’in ellili yıllardaki

demokrat aktivistliğini anımsa-

ma sahneleri olabilir mesela.

Erman Bey’in seksenlerde her

yere elektrik götürme çabaları

gösterilebilir. Polonyalı genç

bir aktör, Maks’ı canlandırır.

Küçük bir çocukla genç ya-

bancı delikanlının arkadaşlığı, giderek fakirle-

şen ailenin yaşamak için yurtdışına göçmesi,

ergen Ali’nin üniversitede gönlünü kaptırdığı

kızla evlenmesi, kendini “uçuk” sorulara kap-

tırdığı için yaşadığı sosyal sorunlar, ve hikaye-

nin sonunda yaptığı çalışmalarla dünya bilim

arenasına çıkması.

Yok, en iyisi kendimi kandırmayayım, “Sen

en iyisi senaryo fikirlerini kendine sakla, sa-

dece popüler bilim denemeleri yazmaya

devam et” diye düşündüğünüzü duyar gibi-

yim. Zaten kurgu konusunda pek bir şeyden

anlamadığımı hemen itiraf edebilirim, çünkü

aslında hikayenin tamamını “kopya” çektim:

1850’lerle başlayıp, 20. yüzyıla uzanan gerçek

bir hayat hikayesinden. Söz ettiğimiz küresel

ağ telgraf ağı, ki buna Kraliçe Viktorya zama-

nının interneti deniyor. Harun Bey’in gerçek

ismi Aaron Bernstein, Maks’ınki Max Talmey,

Erman ve Yakup kardeşler ise aslında Her-

mann ve Jacob. Ve Maja’nin abisi Ali’nin ismi

de Albert.

Dizi olacak kadar dram içeriyor mu gerçek

hayat, işte o kararı size bırakıyorum. Ama şi-

irsel bir bütünlük görmemek adeta imkansız:

Çocuk Albert’in hayal gücünü yönlendiren

hikayeler kendini bilimi anlatmaya adamış

Bernstein sayesinde var. Bernstein’ı heye-

canlandırıp yazmaya yönelten şeylerden biri

telgraf tellerindeki elektrik sinyallerinin çok

yüksek ama sonlu hızı. O hızın hesaplana-

bilmesini sağlayanlardan Oliver Heaviside,

parasızlıktan okulu bırakıp sonradan kendi

kendini yetiştiren bir fakir adam. Heaviside

aynı zamanda ışık, elektrik ve manyetizmayı

anlatan Maxwell denklemlerini sadeleştirip,

belki de üniversitedeki Albert’ın kitaplarında

karşısına çıkacak olan kişilerden biri. Albert’ın

Ali’nin çalışma masası. Hayat Dergisi’nden alınmıştır. (Ralph Morse - Time & Life Pictures/Getty)

Page 54: SES - Sayı 5

54

fiziğe, matematiğe, felsefeye olan ilgisinin ise,

onu jeneratör atölyesine götüren ailesinin ve

onu ciddiye alıp kitaplarını paylaşan üniver-

site öğrencisi Max’ın eksikliğinde ne derece

beslenebileceği tartışma konusu.

Einstein’ı Einstein yapan şey zor sorulara ver-

diği sade yanıtlar. O yanıtları ortaya koyma

becerisi belki dehası ile geliyordur, ama önce

soruları doğru sorabilmek lazım. O yüzden

Einstein’ı Einstein yapan aslında beş yaşında

eline pusula veren babası değil midir? Fa-

kirleşirken gene de başka ülkelerden gelen

öğrencileri evlerine konuk eden ailesi değil

midir? Daha tüyü bitmemişken hayaller kur-

masını sağlayan kitapçıkları yazanlar ve onla-

rı paylaşanlar değil midir?

Siz siz olun kalbinizin doğru ve güzel dediği

şeyleri takip etmekten vazgeçmeyin. Cevabı-

nı bilmeseniz de soru sormaktan çekinmeyin.

“Aman ya küçücük şeylerden ne çıkar ki?” de-

meyin. Yarınların Albert’ı sizin sayenizde Eins-

tein olmayı bekliyor olabilir...

Page 55: SES - Sayı 5

Düzenleyen Konu Tarih Yer Bilgi

Oxford Global 2nd Annual Biosimilars Asia 25-26 Eylül 2014 Singapur http://goo.gl/eDlhTo

Concept Heidelberg GMP Meets Regulatory Affairs 25-26 Eylül 2014 Budapeşte http://goo.gl/3a3u1b

International Exhibition Group

VI. International Exhibition for Healthcare - UZMEDExpo 2014 25-27 Eylül 2014 Taşkent http://goo.gl/sBXOay

TEB 12. Türkiye Eczacılık Kongresi 25-27 Eylül 2014 Ankara http://goo.gl/FTKhdo

MK Danışmanlık İlaç Sektöründe Pazarlamanın Temel İlkeleri 26 Eylül 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z

Bilgi Üniversitesi İlaç Sektörü Ürün Müdürü Eğitimi 27 Eylül - 22 Kasım 2014 İstanbul http://goo.gl/IqwZXt

PTI Regulatory Affairs in the MENA Region 6-7 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/HWnSm2

UBM CphI Pre-Connect Conference&CPhI Worldwide 7-9 Ekim 2014 Paris http://goo.gl/6wCihp

ISBA 17th International Symposium on the Biology of Actinomycetes 8-12 Ekim 2014 Kuşadası http://goo.gl/LL51DT

TOPRA 11th TOPRA Annual Symposium 13-15 Ekim 2014 Brüksel http://goo.gl/XiTZmC

MK Danışmanlık AB'de İlaç Ruhsatlandırma 21 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z

Terrapinn BioPharma Korea 2014 21-23 Ekim 2014 Seul http://goo.gl/TGVKPP

MK Danışmanlık AB'de Biyobenzer İlaçlar 22 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z

MK Danışmanlık İlaç Sektöründe Satış Liderliği 24 Ekim 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z

GPhA GPhA Fall Technical Conference 27-29 Ekim 2014 Maryland http://goo.gl/SVmEUy

MK Danışmanlık AB Kozmetik Regülasyonu 4 Kasım 2014 İstanbul http://goo.gl/WeuI6Z

IBC Asia 9th Generics Asia 4-7 Kasım 2014 Singapur http://goo.gl/zS6dkS

Akdeniz Üni. & BAS Uyg. Bil. Üniversitesi III. Türk-Alman Bilimsel İşbirliği Forumu 6-8 Kasım 2014 Antalya http://goo.gl/fwXkmd

Terrapinn BioPharma India Convention 2014 10-11 Kasım 2014 Mumbai http://goo.gl/zmRvLT

Terrapinn 3rd Annual World Biosimilar Congress Europe 11-12 Kasım 2014 Cenevre http://goo.gl/tJdrRd

Raucon EuroPLX 56 17-18 Kasım 2014 Nice http://goo.gl/1BaUZa

Lifesciences Biosimilars in Turkey and MENA 18-19 Kasım 2014 İstanbul http://goo.gl/UevI4j

GPhA 17th IGPA Annual Conference 19-21 Kasım 2014 Miami http://goo.gl/SVmEUy

Eczanem Dergisi 1. Eczane Yönetimi Zirvesi 27-30 Kasım 2014 Girne http://goo.gl/ZHScpN

UBM CPhI India 2-4 Aralık 2014 Mumbai http://goo.gl/rCFKuT

Kongreler

Page 56: SES - Sayı 5