Upload
others
View
20
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
TC
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM
ANABİLİM DALI
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN TÜRKİYE’DEKİ REKLAM STRATEJİLERİ
- GIDA SEKTÖRÜ -
Yüksek Lisans Tezi
Ayfer Kılınç
Ankara-2006
2
İÇİNDEKİLER ……………………………………………………………………........... i
GİRİŞ ……………………………………………………………………………………...1
ARAŞTIRMANIN AMACI, KAPSAMI VE YÖNTEMİ…………………………………6
ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ………………………………………….16
BİRİNCİ BÖLÜM
REKLAM İLE İLGİLİ KAVRAMLAR VE TÜRKİYE’DE
REKLAMCILIĞIN GELİŞİMİ ………………………………………………………...41
1.1. Reklam Nedir?...............................................................................................................41
1.2. Reklamın Amacı………………………………………………………………………44
1.3. Türkiye’de Reklamcılığın Gelişimi…………………………………………………...47
İKİNCİ BÖLÜM
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN ULUSAL VE ULUSLARARASI
PAZARLAMA TEKNİKLERİ …………………………………………………………51
2.1. Çok Uluslu Şirket Tanımı ve Özellikleri …………………………………………….51
2.2. Uluslararası Pazarlama………………………………………………………………..53
2.3. Ulusal ve Uluslararası Reklamın Tanımı……………………………………………..56
2.4. Küreselleşme………………………………………………………………………….56
3
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÜLTÜR VE KÜLTÜREL EMPERYALİZM …………………………………………..59
3.1. Kültür Nedir?.....................................................................................................................59
3.2. Popüler Kültür……………………………………………………………………………69
3.3. Kültürel Emperyalizm……………………………………………………………………71
3.4. Karşıt Kültür Analizi Hakkında Görüşler……………………………………………….72
3.4.1.Dil…………………………………………………………………………………....72
3.4.2. Adetler………………………………………………………………………………75
3.4.3. Renk – Estetik………………………………………………………………………77
3.4.4. Yer…………………………………………………………………………………..77
3.4.5. Din…………………………………………………………………………………..78
3.4.6. Eğitim……………………………………………………………………………….80
3.4.7. Sosyal Organizasyon………………………………………………………………..81
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜKETİCİ DAVRANIŞI VE PAZARLAMA STRATEJİSİ İLİŞKİSİ ……………….83
4.1. Tüketici Davranışının Tanımı…………………………………………………………...83
4.2. Tüketici Davranışının Pazarlama Stratejisi Üzerindeki Rolü…………………………...84
4.2.1. Bölümlendirme…………………………………………………………………….84
4.2.2. Konumlandırma……………………………………………………………………85
4.2.3. Pazarlama Karması………………………………………………………………...86
4.3. Pazarlama Stratejisinin Tüketici Davranışları Üzerine Etkisi…………………………..87
4.3.1. Pazarlama Aracı Olarak Reklamın Tüketici Davranışları Üzerine
Olumsuz Etkileri…………………………………………………………………...88
4
4.3.2. Pazarlama Aracı Olarak Reklamın Tüketici Davranışları Üzerine
Olumlu Etkileri……………………………………………………………………89
BEŞİNCİ BÖLÜM
REKLAM VE İKNA STRATEJİSİ ……………………………………………………….91
5.1. İknanın Tanımı…………………………………………………………………………...91
5.2. İknanın Özellikleri…………………………………………………………………….…93
5.3. Reklam Stratejisinin Tanımı ve Önemi……………………………………………….….94
5.4. Yaratıcı Reklam Stratejileri……………………………………………………………...97
5.4.1.Tek Satış Öneri Stratejisi……………………………………………………………97
5.4.2.Ürün İmaj Stratejisi……………………………………………………………….…98
5.4.3.Duygusal Strateji………………………………………………………………….…98
5.4.4.Tınlama Stratejisi……………………………………………………………………99
5.4.5.Jenerik Stratejisi……………………………………………………………………..99
5.4.6.Merak Uyandırıcı Strateji……………………………………………………………99
5.5. Çok Uluslu Şirketlerin Kullandıkları Reklam Stratejileri………………………………100
5.5.1. Reklamlarda Mesaj………………………………………………………………..101
5.5.2. Reklam Mesajının İçeriği………………………………………………………….102
5.5.2.1. Fayda Yaklaşımı…………………………………………………………...102
5.5.2.2. Merak Yaklaşımı…………………………………………………………..102
5.5.2.3. Dramatik Yaklaşım………………………………………………….……..103
5.5.2.4. Mizah Yaklaşımı…………………………………………………….……..103
5.5.2.5. Ödül Yaklaşımı…………………………………………………………….104
5.5.2.6. Grup Kimliği Yaratma Yaklaşımı………………………………………….104
5.5.2.7. Özendirici Yaklaşım……………………………………………………….105
5
5.5.2.8. Karşılaştırma Yaklaşımı…………………………………………………...105
5.5.3. Reklamda Sembol…………………………………………………………………106
5.5.4. Reklamda Dil……………………………………………………………………...107
5.5.5. Reklamda Renk……………………………………………………………………108
5.5.6. Reklamda Müzik…………………………………………………………………..109
5.5.6.1. Eğlence……………………………………………………………………..111
5.5.6.2. Yapı / Süreklilik……………………………………………………………112
5.5.6.3. Hatırlanma………………………………………………………………….112
5.5.7. Paketleme………………………………………………………………………….113
5.5.8. Marka……………………………………………………………………………...114
5.5.8.1. Marka Stratejileri………………………………………………………….116
5.5.8.2. Marka Değeri……………………………………………………………...117
ALTINCI BÖLÜM
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN REKLAM ANALİZLERİ …………………………..119
6.1. Nescafe Reklamı……………………………………………………………………….119
6.1.1. Türkiye’de Hazır Kahve Tüketimi……………………………………………….121
6.1.2. Türk Kültüründe Kahve ve Hazır Kahve………………………………………...123
6.1.3. Üretici ve Ürün Özellikleri ( Nestle/Nescafe)……………………………………125
6.1.4. Nescafe Reklamlarının Nitel Değerlendirilmesi………………………………….126
6.1.4.1. Reklamın Hikayesi………………………………………………………...126
6.1.4.2. Reklamın Mesajı…………………………………………………………..128
6.1.5. Reklamdaki Ürünün Marka Stratejisi…………………………………………….131
6.1.6. Reklam Kampanyasının Tüketici Üzerindeki Etkisi……………………………...132
6.1.7. Reklamın Künyesi………………………………………………………………...132
6
6.2. Doritos Ala Turca Reklamı………………………………………………………….….133
6.2.1. Türkiye’de Cips Tüketimi…………………………………………………….…..135
6.2.2. Türk Kültüründe Cips ( Tuzlu Çerez ) ve Simit………………………………..…135
6.2.3. Üretici ve Ürün Özellikleri ( Frito Lays/Doritos)………………………………...137
6.2.4. Doritos Ala Turca Reklamlarının Nitel Değerlendirilmesi………………….....…138
6.2.4.1. Reklamın Hikayesi………………………………………………….……..139
6.2.4.2. Reklamın Mesajı…………………………………………………………..140
6.2.5. Reklamdaki Ürünün Marka Stratejisi…………………………………………….143
6.2.6. Reklam Kampanyasının Tüketici Üzerindeki Etkisi……………………………...143
6.2.7. Reklamın Künyesi………………………………………………………………...144
SONUÇ...................................................................................................................................145
KAYNAKÇA……………………………………………………………………………….150
ÖZET………………………………………………………………………………………..161
ABSTRACT………………………………………………………………………………...162
7
GİRİŞ
Günümüzde sanayinin hızla gelişmesi mal ve hizmet üretimini arttırmış, üretici ve
tüketici birbirinden fiziksel olarak uzaklaşmıştır. Teknolojinin de hızlı gelişimi sonucu
neredeyse her gün yeni ürünler ortaya çıkmış ve birbirinden farklı ürün ve hizmetlerin
tüketicilere tanıtılma gereği doğmuştur. Bu durum, reklamı bir iletişim biçimi olarak
karşımıza çıkarmaktadır. Reklam verenler reklamını yaptıkları ürünler hakkında bilgi veren,
onları tanıtan ve tüketiciye sağlayacağı faydalara ilişkin açıklamalarda bulunan, insanların
bilgi dağarcığını genişleten ve algılarını etkileyen, bununla beraber kendilerine sunulan bu
ürün ya da hizmeti denemeye, almaya, kullanmaya devam etmelerini sağlayan ve ikna eden
reklamları kitle iletişim araçları ile tüketiciye sunuyorlar. Dolayısıyla günlük yaşantımızda
reklama ne kadar karşı çıksak da zap yaparak ondan kaçmaya çalışsak da hayatımızın önemli
bir bölümünde var ve bilinç dışı bir tepki olarak bile ürün ve markalarla veya işletmelerle olan
ilişkilerimizi de tazelemeye devam edecek.
Gündelik yaşamda görsel ve yazılı medyada yayınlanan reklamlar, karşılıklı etkileşim
yoluyla bireyler arasında hızla yayılan, paylaşılan davranış ve sözlere rastlamaktayız. Klasik
kültür tanımından farklı olarak genelde kitle iletişim araçlarının ağırlıklı rol oynadığı bu
kültürel durumu tanımlamakta ‘Kitle Kültürü’ kavramına başvuruyoruz. Diğer taraftan
günümüze özgü sosyo-kültürel değişimi değerlendirirken de kitle iletişim araçlarına sıklıkla
gönderme yapılmaktadır. Marksist yaklaşıma göre kültürel ürünler ve bu ürünlerin üretiminde
/ dağıtımında rol alan kitle iletişim araçları pazar kurallarını egemen kılmanın ötesinde bir şey
yapamamaktadır (Topçuoğlu, 150). İnsanlar birçok olayı kitle iletişim araçlarından takip
8
etmektedir. Böylelikle kitle iletişim araçları ile önce bir dünya imajı çizilir, ardından da
çizilen bu imaj hakkında ne düşünülmesi gerektiği kitlelere empoze edilir. Bir başka deyişle,
üzerinde düşünülecek dünya, bu dünya hakkında düşünülebilecek düşünme biçimleri, çıkar
sahibi bireyler ve gruplar tarafından tayin edilmekte ve kitleler devamlı olarak
yönlendirilmektedir. Türkiye’deki kitle iletişim araçları hem batılılaşma hem de modernliğin
taşıyıcılığını yapmaktadırlar. Günümüzün gelişen toplumlarında modern teknolojinin de
getirdiği olanaklarla kitle iletişim araçlarını üst düzeyde kullanan medya, toplumu istediği
gibi yönlendirmede bunun yanı sıra her toplumundaki bireyler kendi kültürlerinde
bulamadıklarını dünya kültüründe bulmakta ve kendilerini bu kültürle özdeşleştirmektedir.
Kitle iletişim araçları, bir yandan geleneksel kültürlerde değişikliklere sebep olurken, diğer
yandan hakim güçlerin ürettiği medya kültürünün, egemen bir kültür haline gelmesinde
önemli bir rol üstlenmiştir. Kitle iletişim araçlarının hızla gelişmesi sayesinde, her yerde ve
herkes için hazır olan bu kültür hakim bir dünya kültürüne (global kültüre) dönüşmektedir.
Yakın gelecekte reklamlar gösterime girer girmez mutluluk, manevi tatmin vaat
etmektedir. Sürekli olarak ertelenen bu vaat tüketicilerde sonu gelmeyen bir istek
yaratmaktadır. Sadece uykuda geçirdiğimiz zamanlar hariç gerek kamusal yaşamamızın temel
aktörü haline gelen gerekse özel yaşamımızın çok önemli bir parçası olan reklamlarla bize
sürekli olarak nasıl daha farklı olacağımız, nasıl sınıf atlayacağımız, nasıl daha bireysel ve
bağımsız- otonom- bir yaşam sürdüreceğimiz, nasıl daha mutlu bir aile tablosu çizeceğimiz
gibi değerler verilmektedir. Günümüzde reklam, tecrit edilebilir bir ürün olmaktan çıkarak
gündelik yaşamın çok önemli bir parçası olmuştur (RTÜK, 2004:78). İnsanlar sürekli ve
yoğun bir şekilde reklam mesajlarına maruz kalmaktadırlar. Evlerinde televizyon seyrederken
radyolarını dinlerken gazete veya dergilerini okurken bilgisayarlarını kullanırken hatta sokağa
çıktıklarında afişler, reklam tabelaları, bill-boardlar ve rengarenk boyanmış otobüslerdeki
9
reklam mesajlarını gördükleri zaman ister istemez daimi bir baskı ve ikna çabası ile karşı
karşıya kalmaktadırlar.
Ülkemizdeki giderek artan genç nüfus, Türkiye’yi çok uluslu şirketler için cazip bir
pazar haline getirmiştir. Türkiye cumhuriyet öncesinde askeri, hukuksal ve siyasal alanda
Avrupa’yı örnek almış, cumhuriyetle beraber Batıdaki teknolojik gelişme ve ilerlemeleri daha
yakından takip etmiş, çağdaş uluslar seviyesine ermeyi hedeflemiştir ve Avrupa Birliğine
üyelik yolunda ilerlemektedir. 1980’den sonra Türkiye’de ekonomik, politik ve sosyal yönden
bir değişim sürecine girilmiştir. Tüketim ve üretim modelleri değişmeye başlamıştır. Yeni
iktisat politikalarının uygulanmasıyla beraber, reklamlarla ilgili kitlesel düşünceler de
değişime uğramıştır. Bu tez çalışmasında genellikle gelişmiş ülke orijinli çok uluslu
şirketlerin ürünlerini pazarlama stratejileri konusunda bilgi verilmiş, bu stratejiler
doğrultusunda yürütülen reklam faaliyetlerinin tüketici alışkanlıklarını değiştirici, yönlendirici
etkileri üzerinde durulmuş, kültürün öğrenilebilir ve dış güçlerin etkilerine açık olması
özelliklerinden hareketle reklamlarda kullanılan mesajların Türk kültürü bağlamında nasıl
yapılandırıldığı incelenmiştir.
Tez çalışmasının birinci bölümünde reklamın tanımı, reklamın amacı kısaca
anlatılmıştır. Türkiye’de reklam sektörünün gelişimi incelenmiştir.
Bu çalışmanın ikinci bölümünde çok uluslu şirket tanımı yapılmış ve çok uluslu
şirketlerin belirleyici özellikleri anlatılmıştır. Çok uluslu şirketler global pazarda hizmet
verirken farklı toplumlarla iletişim kurmak zorunluluğundan dolayı çok uluslu pazarlama
faaliyetleri yürütmektedirler. Bu faaliyetler çerçevesinde çeşitli şekillerde yatırım yapmakta
ve çeşitli ülke pazarları için farklı pazarlama karmaları, stratejileri geliştirip,
10
uygulamaktadırlar. Günümüzde çok uluslu şirketlerin değişik ülkelerdeki pazarları
hedefleyerek yaptıkları reklamlar uluslararası reklam olarak adlandırılmaktadır. Bu bölümde
uluslararası reklamlar ile tüm dünyadaki tüketicilerin aynı ürün ve markaları kullanmaya
yönlendirildikler anlatılmıştır. Küresel bir pazarın oluşmasında tüketicilerin tercihlerinin belli
markalarda yoğunlaşmasının rolü vardır. Sonuç olarak çok uluslu şirketlerin uluslararası
pazarlama stratejileri ortak bir tüketim kültürü ve kimlik yarattığı, tüm dünyada belli
ürünlerin belli markalarla özdeşleştiği belirtilmiştir.
Üçüncü bölümde kültürün özellikleri ve kültür emperyalizmi üzerinde durulmuş.
Yeni bir ürünü farklı topluluklarda pazarlamada karşılaşılan zorluklara değinilmiştir. Karşıt
kültürdeki dil, renk, din, eğitim, sosyal organizasyon gibi öğelerin öneminden bahsedilmiştir.
Ülkelerin kendi kültürleri yanında daha hızlı değişime uğrayan ve genel kabul gören, popüler
kültür üzerinde durulmuştur.
Dördüncü bölümde tüketici davranışının tanımı, tüketici davranışının pazarlama
stratejisi üzerindeki rolü, pazarlama stratejisinin tüketici davranışları üzerine etkisi ve
pazarlama aracı olarak reklamın tüketici davranışları üzerine olumlu ve olumsuz etkileri
üzerinde durulmuştur.
Beşinci bölümde ise iknanın tanımı ve özellikleri ile birlikte reklam stratejisinin tanımı
ve önemi belirtilerek çok uluslu şirketlerin kullandığı reklam stratejilerine yer verilmiş,
reklamlarda kullanılan mesajlar anlatılmıştır. Reklamlarda kullanılan fayda, merak, mizah,
ödül, grup kimliği yaratma, özendirme yaklaşımları incelenmiştir. Reklamlarda sembol, dil,
renk, müzik gibi ayrıntıların tüketicileri ürüne bağlamaktaki, iknadaki etkisine dikkat
çekilmiştir.
11
Bu tez çalışmasında özellikle televizyon reklamları üzerinde durulmuş ve gıda sektörü
seçilmiştir. Çok uluslu şirketlerin ürünlerinden Nescafe ve Doritos markalarının reklamları
incelenmiştir. Nescafe/Nestle analizinde Türk kültüründe kahve ve hazır kahve karşılaştırması
yapılmıştır. Doritos Ala Turca/ Frito Lay analizinde ise simit ve cips karşılaştırılmıştır. Her
iki marka içinde popüler olan, ödüle layık görülen ikişer reklam filmi tezin bir önceki
bölümünde bahsedilen reklamlarda kullanılan yaklaşımlar açısından değerlendirilmiştir. Bu
filmler markaların pazar paylarını ve hedef kitlede firmaların ve ürünlerin bilinilirliğini
arttırmıştır. Son bölümde de uygulamada, gerçek yaşamda çok uluslu şirketlerin kitleleri nasıl
etkiledikleri somut olarak gösterilmiştir.
ARAŞTIRMANIN AMACI, KAPSAMI VE YÖNTEMİ
Tüketim her canlının içgüdüsel yaptığı bir eylemdir. Yaşamanın koşulu tüketimden
geçer. Tüketim deyince akla temel ihtiyaçların giderilmesi gelir. Ne var ki günümüzde
tüketim anlayışı ihtiyaç giderme sınırlarını aşmış, toplumda statüyü, sınıfı belirleyen bir
gösterge halini almıştır. Tüketim ürünlerine sahip olma, Batılı değerler içinde yer alma, daha
iyi hayat yaşama, kendini alt toplumsal tabakalardan ayırma gibi amaçlara yöneliktir. Tüketim
süreci, Batı toplumlarıyla yeni ilişkiye girme biçimleriyle yeşermiş ve büyümüştür. Burada
dikkati çeken durum güçlü olanın değerlerinin taklit edilerek topluma mal edilmesidir.
Batılılar gibi yaşayarak modern bir toplum olunacağı düşünülmüştür. Bu bağlamda, kişinin
toplumdaki yeri aldıklarıyla ve tükettikleriyle ölçülmeye başlamıştır. İnsanlara geçerli bir
konuma ulaşmanın yolunun tüketimden geçtiği aşılanmaktadır ve bu da reklam kampanyaları
da tüketimi canlandırmanın yoludur.
12
Reklamlar bir ürüne özel anlamlar yükleyerek mallardan markalar yaratma amacı taşır.
Reklamcılık, hoş imgeler yaratmak için hem görüntü hem de güzel söz araçlarını kullanarak
büyüsünü gerçekleştirir. Reklamlar aracılığı ile bireysel özlemlerin, beklentilerin tüketimle
giderileceği mesajı verilmektedir. Birçok reklamda işlenen ana tema değişimdir. Reklam
yapımcıları tüketiciyi bir üzüntü ya da yetersizlik konumundan alıp tüketicinin içinde rol
alabileceği bir “ düş” yaratmanın peşindedirler. Baudrillard’a göre, tüketiciler maddi
gereksinimlerini giderdiklerinden daha fazla duygusal arzularını doyurmaya çalışmaktadırlar
(Bocock, 1997:83).
Günümüzde reklam kişisel ve toplumsal hayata zamanla yerleşmiştir. İnsanlar
reklamla yatar, reklamla kalkar, reklamla konuşur, hale gelmişlerdir. Reklamlar bilinç altımızı
ve bilinç üstümüzü etkiler. Ne yazık ki insanların zihin sağlığının böylesine bozulmasında ve
zihinlerinin mesaj bombardımanına tutulmasında reklamların etkisi büyüktür. Reklamlar
yoluyla insanların ihtiyaç duymadıkları mal veya hizmeti satın almaya yönlendirildikleri, her
gün yüzlerce reklam uyarıcısı ile karşı karşıya kaldıkları açıkça ortadadır. Adorno ve
Horkheimer’e göre, “ üretimin amacı aslında insanları ürettikleri ve tükettikleri şeylerin
niteliğine bakılmaksızın daha iyi tüketici yapmaktır” (Adorno, 1998:206). Reklamlar,
bireylere tercih özgürlüklerini ve seçim yapmadaki yeteneklerini sistematik biçimde
hatırlatarak onları tüketime yönlendirmektedir. Reklam ele aldığı mal ve hizmetleri hoşa
giden tarafları ile tanıtarak kişilerde yeni ihtiyaçlar yaratmayı amaçladığı için ve bu talep de
yaratılırken yüz yüze iletişim yerine büyük kitlelere aynı anda ulaşabilmek için kitle iletişim
araçlarını kullanmaktadır.
Kitle iletişim araçlarının özellikle son yirmi yıl içinde büyük bir hızla yayılışı ve
gelişimi ile birlikte değişimin hızı da –özellikle kültürel alanda- artmıştır. Kitle iletişim
13
araçlarından televizyonun en uzakta yaşananları bile evlerin içine taşıması sinema, tiyatro,
konser gibi muadil sayılabilecek sosyal aktivitelerle karşılaştırıldığında en ucuz eğlence
araçlarından biri olması, onun kültürel değişme üzerindeki etkisini daha da arttırmıştır.
Küreselleşme ve küreselleşmenin oluşmasında etkili olduğu kabul edilen kitle iletişim araçları
–özellikle de televizyon- toplumsal değişme üzerinde başlangıçta homojenleştirici bir etkiye
sahip olmuş daha sonraki süreçte ise sıradanlaşma, yabancılaşma ve güvensizlik gibi
duyguların ortaya çıkması ile insanlarda kimlik bunalımına yol açmıştır.
Kitle iletişim araçlarının (medyanın) bireyler, kurumlar ile toplum ve kültür üzerinde
önemli etkileri olduğu bilinen bir gerçektir. Bu araçların hızla gelişmesi sayesinde, ülke,
bölge, kültür, siyaset, ideoloji, din, dil ayrımı yapmadan, herkesi bir tornadan çıkmış gibi tek
boyutlu, tek düşünceli, tek kültürlü, tek ideolojili, birbirinin tıpatıp benzeri insanlar haline
getirmeye çalışıyor. Her yerde ve herkes için hazır olan bu kültür, sınır tanımayan kargo
kültürüne veya hâkim bir dünya kültürüne (global kültüre) dönüşmektedir. “ Kitle iletişim
araçları liberaller, etik konusunu işleyen teolojik güçler ve kültürel sağcılar tarafından “
kültüre yaptıkları” kötü etkiler, özellikle duygularımızı törpülemesi, zevklerimizi
bayağılaştırması, yanlış duyarlılıklar vermesi ve aynılıklar yaratması gibi nedenlerle sürekli
eleştirilmiştir” (Erdoğan, Alemdar, 2002:260). Kitle toplumunda, kültür endüstrileri olan
kitle iletişim araçlarının etkisiyle gereksiz ve aşırı tüketme isteği, gelecek korkusu, bireycilik,
hayatın anlamsızlaşması ve yabancılaşma gibi bir takım sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu
bağlamda Schiller de iletişimi (ya da medyayı) kimin yönlendirdiği ve denetlediği sorusunu
derinliğine incelemiş ve üçüncü dünyadaki, iletişim sistemlerinin ve bu araçların ürettiği
mesajların gerçek kaynağının biçimlendiricisinin Batı ülkeleri olduğu sonucuna varmıştır.
Ayrıca, hemen hemen tüm dünyadaki iletişim sanayisi, Batı'lı (genellikle Amerika'lı) dev
uluslararası kitle iletişim ve telekomünikasyon şirketlerinin ellerinde bulunmakta ve bu
14
şirketler tarafından kontrol edilmektedir. Schiller, bu durumu “kültür emperyalizmi ya da
kültürel nüfuz” olarak tanımlamaktadır ( Phail, 1991:183).
“ Çok uluslu şirketler, ürünlerinin üretim zincirini kırarak herhangi bir zamanda
kendileri için en avantajlı görünmesi ölçüsünde dünyadaki farklı ülkelerle bağlar
kurmaktadırlar. Çok uluslu devletler tarafından satılan ürünler gittikçe daha az oranda tek
bir ülkeyle özdeşleştirilmekte, şirketin kendisi de gittikçe artan bir şekilde dünya markası
olarak tanımlanmaktadır” (Gray, 1999:84). Çok uluslu şirketler herhangi bir ürünü satarken
o ürünün adı, markası, sloganı ve sembolüyle sadece ürünü/malı değil aynı zamanda
kendilerini yani kültürlerini de satmaktadırlar. Modern yaşam çizgisini yakalamanın yolu
bazen bir McDonald’s’da hamburger, Pizza Hut’da pizza, Kentucy Fried Chicken’da
kızarmış tavuk yemekten bazen de Benetton, Dolce Gabbana, Stefanel gibi markalar ı
giyinmekten, Gucci, Ferre gözlükler takmaktan, David Beckham saç kesimini kullanmaktan,
Catherina Zeta Jones’un gözlerine sahip olmaktan geçmektedir.
Reklam ile tüketim toplumu yakından ilişkilidir; çünkü üretimin değil de tüketimin
esas alındığı toplumda tüketim ihtiyaçtan çok prestij, farklılık, bir gruba ait olma, kimlik
edinme, imaj oluşturma ve sınıf atlama gibi simgesel değerler adına yapılır hale gelmektedir.
Reklamlar ile insanlara “ sınıf atlanacağı, yaşamlarının olumlu yönde değişebileceği, bir
gruba ait olacağı, ya da başkalarından nasıl farklı olacağı” gibi mesajlar iletilir ve
reklamlarla tüketicilere, adeta yepyeni bir “yaşam tarzı” sunulur (RTÜK, 2004:78). Bu
bağlamda, Üçüncü Dünya ülkelerindeki reklamlar batı toplumlarının hayat standartlarına
ulaşmak konusunda yoğun beklentilere neden olmakta ve reklamların aldatıcı- yanıltıcı
yanlarından korunmaya gelişmiş, endüstrileşmiş toplumlar kadar hazır olmamaktadırlar. Batı
ülkelerinde yer alan reklamlardaki görüntüler halkın günlük yaşantısından seçilmiş görüntüler
15
oldukları için reklamlar bir bakıma onların yaşam biçimlerini yansıtmaktadır
(Topçuoğlu, 202).
Çok uluslu şirketlerin reklam piyasasına girmesi sonucunda yeni markalar ile çok
uluslu markalar arasında da kıyasıya bir rekabet yaşanmaya başlanmıştır. Bir ülkede reklamı
yapılan ürün, hizmet veya düşüncenin reklam stratejisinin değiştirilmesi sonucu diğer
ülkelerde de aynı değişiklik yaşanmakta aynı ifadeler değişik dillerde telaffuz edilmektedir.
Reklam ajanslarının dünyayı tek bir pazar olarak görme eğilimleri pazarların ve satış
kampanyalarının globalleştirilmesi mantalitesini gündeme getirmiştir (Topçuoğlu, 191). Çok
uluslu şirketler, pazar stratejileriyle bulundukları ülkeleri fethetmeye, onları etkileri altında
bulundurmaya çalışmaktadırlar. Bunu gerçekleştirmek için de kitle iletişim araçları ile
reklamları kullanarak o ülkenin pazarına girmeye, yaşam biçimlerini reklamlarla yaymaya
çalışmaktadır. Reklamcılık yalnızca bir ticari faaliyet değil aynı zamanda günlük
enstantaneler kullanarak insanların davranış biçimlerini, alışkanlıklarını değiştirebilecek,
günlük konuşma diline yeni sözcükler getirebilecek, bireysel ilişkilere önemli etkilerde
bulunabilecek bir sektördür.
Reklam kampanyasının dünyanın her yerinde ( yalnızca ifadelerin diğer ülke dillerine
göre yeniden tasarlanarak veya tercüme edilerek ) yayınlanması, uluslararası reklam ajansları
için çok ekonomik olmaktadır. Bu uygulamanın reklam ajansları için çok ekonomik olmanın
ötesinde ortaya çıkardığı diğer bir sonuç, ortak yaşam biçimlerini aktarmasıdır. Bu durum ise
dünyanın her yerinde farklı dilleri, yaşam şekilleri, zevkleri, güdüleri, özgün anlayışları
geleneksel veya yerel değerleri elimine ederek tek tip yaşam biçimi, tek tip kültür ve tek tip
tüketim biçimi yaratmak “ulusların kültürel kimlikleri” üzerinde etkili olmaktadır. Her
ülkenin kendisine özgü değerleri, tarihleri, ekonomi anlayışları ve aralarında bulunan
16
farklılıklar bu şekilde ortadan kalkmaktadır. Bazı toplumlarda ayran içmek gelenekselliğin,
kola içmek ise modernliğin bir göstergesi olarak kabul edilir. Bu somut örnek ancak
Batılıların tüketim biçimlerine benzeyerek gelişmişlik düzeyine ulaşılmaya çalışıldığını
göstermektedir (Topçuoğlu, 191-192). Böylece reklamın en önemli işlevinin modern yaşam
biçiminin taşıyıcılığını yapması ve tüketicide bir marka bağımlılığı oluşturarak tüketiciyi bu
şekilde motive etmek olduğu açıkça ortadadır.
Çok uluslu şirketler tüketicinin ilgisini çekmek için çeşitli ikna stratejileri kullanarak
onların dikkatini çekmek, sempatilerini kazanmak ve ürünlerini satmak için reklamcılık
faaliyetlerinden yararlanmaktadır. Reklamcılar, ürünlerin bir biçim oluşturabilme kaygısı ile
tüketilmesini göz önünde bulundurarak, “ hedeflenen tüketici profilini ortaya koyabilmek için
nüfusun tavırları, ilgi odakları ve fikirlerine göre sınıflandırılan yaşam biçimlerinin
belirlenmesinde, geleneksel değişkenlerin yanında tüketicilerin alışkanlıkları gibi kültürel
değişkenler konusunda bilgi toplanmaktadır” (Mattelart, 1991:67).
Batılı ülkelerin resmi sanat niteliğini taşıyan reklam, Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerde, uluslararası firmaların reklam piyasasında etkin hale gelmesi sonucu rahatlıkla
kültür taşıyıcısı görevini üstlenmektedir. Batı orijinli bir meslek olan reklamcılık aynı
zamanda batılı toplumların bir aynasıdır. Ancak Türkiye’de reklam, toplumun ve tüketici
kültürün yansıması ve aynası değildir. Özellikle Amerikan firmalarının büyüyerek yabancı
ülkelerde şube açmaları veya yerli ajanslarla ortak olmaları sonucu kendi kültürlerine reklam
kampanyalarında yoğun olarak yer vermekte, bu durum tek başına o ülkenin kültürel
değişimini sağlamasa bile toplumun kültürel değişimini hızlandırmakta ve bir kültür
transferine neden olmaktadır (Topçuoğlu, 192).
17
Schiller’e göre, reklamcılık endüstrisi sayesinde ABD şirketlerinin üretmiş olduğu
ürünler diğer ülkelerde tutunmuştur.
“ İş alemi tarafından desteklenen ve reklamlarla bezenmiş bulunanyayınlar, kitle iletişim araçları vasıtasıyla yayılmakta, yurt dışında faaliyetgösteren Amerikan firmalarının fiziksel varlıklarının korunmasını, işaleminin olmazsa olmaz desteklerinden olan özel sektör yanlısıdavranışların ve tüketim tutkusunun var olmasını mümkün kılan değeryargılarının ve tutumların güçlenmesini temin yoluyla amacına hizmetetmektedir. Amerikan iş alemi dalga dalga genişleyen nüfuz alanınagirmemiş pek az yer kalmıştır. Amerikan ticaret kültürü, yoluna çıkan hernesneyi sarıp sarmalamakta, bir yandan bireysel iç güdülere hitap ederkenöte yandan da ağzına çaldığı bir parmak ile önüne serdiği hayal alemi ileinsanları tüketim çılgını haline getirmektedir” (Schiller, 1993:231-232).
Günümüzde kitle iletişim araçlarının sayı ve tür olarak çoğalması bir insanın sürekli
mesaj bombardımanı altında kalmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle reklamların bu
mesajlar içerisinde yoğunluk kazanması insanları artık reklama doyurmuş bir duruma
getirmektedir. Bu sebeple birçok reklamın varlığı fertler tarafından
algılanabilmesi/anlaşılabilmesi dahi mümkün olmayabilir. Bunun için bir reklamın birçok
reklam mesajı arasında hitap ettiği kitlenin dikkatini çekip onların ilgilerini üzerinde
tutabilmesi büyük önem kazanmaktadır. Bu yüzden reklamcılar kitlelerin dikkatini reklamlar
üzerine çekebilmek amacıyla bir çok stratejik metot kullanmaktadır.
Bu çalışmada, “ Çok Uluslu Şirketlerin Türkiye’deki Reklam Stratejileri”
incelenecektir. Reklamcılar, hazırladıkları bir reklamın birçok reklam mesajı içerisinde hitap
ettiği kitlenin dikkatini çekip onların ilgilerini üzerinde tutabilmek amacı ile birçok stratejik
metot kullanmaktadır. Çok uluslu şirketlerin kendi markalarını tüketicinin zihnine
yerleştirmek, markayı ezberletmek için toplumsal değer gibi konulara aldırış etmeden
kullandıkları stratejiler üzerine odaklanılacaktır. Reklamcılık yalnızca ticari faaliyet değil aynı
18
zamanda insanların davranış biçimlerini alışkanlıklarını değiştirebilecek, bireysel ilişkilere
önemli etkilerde bulunabilecek bir sektördür. Bu bağlamda çok uluslu şirketler reklamlar
aracılığıyla farklı bir kültürel yapıya sahip olan tüketicilerle iletişimlerini kolaylaştırmak için
söz konusu olan hedef tüketicilere ait kültürel değerleri kullanma yoluna gitmektedirler. Çok
uluslu şirketlerin kendi markalarını tüketicinin zihnine yerleştirmek, markayı ezberletmek için
toplumsal değer gibi konulara aldırış etmeden kullandıkları stratejiler üzerine
odaklanılacaktır.
İnsanlar ve onların tüketim kalıpları genelde birbirlerine benzemekle birlikte
uluslararası pazarlamanın belki de en güç yönlerinden biri tüketicilerin tercih, tutum ve
davranışlarıyla ilgilidir. Ülkelerin kültürleri arasındaki farklılıklar pazarlanan mal ve
hizmetler ile pazarlama yöntemlerini etkiler. Bu nedenle her ülkenin gelenek, görenek, tutum,
alışkanlık ve davranışları, nüfusun gelişimi, dağılımı, din, dil, ırk, sosyal sınıflar, aile
sistemleri, sosyal değerler ve normlar uluslararası pazarlamada özellikle incelenmelidir.
Reklamlar tüketiciye ürünle ilgili bilgi vermek, hedef kitle üzerinde belli bir etki
yaratmak, tüketiciyi ikna etmek, ürünün satılmasını sağlamak amacıyla düzenlenir. Tüketici
ile belli bir yaşam tarzı arasında bağ kurmayı amaçlayan reklamlar bireyleri ortak bir mesaj
etrafında buluşturarak sürekli yeni ortak değerler, arzular, kabuller oluşturmaktadır. Holland
ve Gentry de (1999: 66) firmaların etnik tüketicilere ulaşmada kültürel sembollerden
yararlanmalarının tüketicilerce de hoş karşılandığını belirtmektedirler. Ülkeler arasında yaşam
farklılıkları olduğu için pazarlama politikalarında da farklılaşma gereksinimi ortaya çıkmıştır.
Örneğin, Burger King’in Türk pazarına kendi geleneksel ve global ürünü olan “ Whooper’ın
yanında “ Pastırmalı King/ hamburger” ile girmesi, McDonald’s’ın Türk köftesi türü ve acılı,
soğanlı Big Mac ürünü sadece “ tutundurma” açısından değil aynı zamanda “ürün” ve diğer
19
pazarlama karışımı elemanları açısından da zaman zaman bazı uyarlamaların yapılması
gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada, uyarlama çalışmaları esnasında pazarlama
araştırmalarına gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi olası başarısızlıkları önler. Bunun yanı
sıra McDonald’s henüz evlerin içine girmedi ama evde pişirilen yemekler de çoğunlukla fast-
food restoranlarında bulunanlara benziyor. McDonald’s dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir
uygulama ile Türkiye’de evlere servis yapmaktadır ve evde pişirilen yemekler de çoğunlukla
fast-food restoranlarında bulunanlara benzemektedir. Bu bağlamda globalleşmeyle birlikte
firmaların uluslararası pazarlarda uyguladıkları pazarlama stratejilerinin hem hedef pazarların
toplumsal değerlerine olan etkisi hem de tüketici üzerindeki etkisi incelenecektir. Çünkü
reklam stratejisi tüketicilerin dikkatini çekmelerinde ve ikna olmalarında önemli bir role
sahiptir. Bu araştırmada 2004 ve 2005 dönemini kapsayan gıda sektöründeki reklamlar
incelenecektir. Seçilen reklamların amacının ne olduğu, reklam stratejisinde ele alınan
konular, reklamda yer alan vaatler, reklam mesajının teması ve tonu ortaya konmaya
çalışılacaktır. Bu reklamlar milyonlarca kişiye seslenerek etki alanı geniş olan televizyon
reklamlarıyla sınırlandırılmıştır. Bu çalışmada özellikle televizyon reklamlarının seçilmesinin
nedeni okuma yazması dahi olmayan kişilere ulaşabilmek için kullanılacak en etkili kanalın
televizyon olması, her yerde izlenebilme olanağı, reklamlardaki mesajların göze ve kulağa
hitap etmesi, ürünün etkili bir şekilde izleyiciye sunulabilmesidir. Giddens’a göre,
Televizyon bize yalnızca dünyayı tanıtmakla kalmaz içinde yaşadığımız dünyanın gerçekte
ne olduğunu da tanıtır (Giddens, 2000:403). “ Gerçekle görüntünün ya da düşselin iç içe
geçtiği hatta çoğu zaman görüntünün gerçeğin yerini aldığı, özgünlüğün tarihe karıştığı post-
modern bir dünya var karşımızda zihinlerimizin işgal edildiği, özgürlüğümüzün elimizden
alındığı bir illüzyonlar ya da Baudrillard’ın deyimiyle bir simülasyonlar dünyasındayız”
(Kaplan, 1991:4). Televizyonun elektronik, görsel ve akışkan olması onu günlük yaşamı
etkileyen en önemli araç haline getirir. Baudrillard’a göre de kitle iletişim araçları
20
yaşamlarımızın doğasını dönüştürmüştür. Kitle iletişim araçlarında ( özellikle televizyon )
gerçek ile görüntü birbirine karışır ve gerçeklik, görüntü dizgelerinin kendisi haline gelir (
Baudrillard, 1997). Bu çalışma günümüzde çok uluslu şirketler tarafından yayınlanan
reklamlardaki stratejileri tanımlamayı amaçlayan “tanımlayıcı-betimleyici” araştırma
yöntemiyle değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Yapılan çalışmada kullanılan yöntemin temel
gerekliliği olarak konuyla ilgili literatür taranmıştır ve inceleme kapsamında yer alan
reklamlardaki veriler nitel metin analiziyle ortaya konulacaktır.
ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ
Reklam günümüzün yoğun rekabet ortamı içinde işletmelerin pazarda bulundukları
yeri sağlamlaştırabilmeleri, tüketicinin beyninde ve kalbinde belli bir konuma sahip
olabilmeleri, tüketicileri ile aralarında sağlıklı işleyen bir iletişim kurabilmeleri açısından
vazgeçilmez bir bütünleşik pazarlama iletişim unsuru olarak dikkat çekmektedir. Tüketiciler
de her geçen gün artan ürün ve marka çeşitliliği içinde kendilerine en yüksek faydayı
sağlayacak, ihtiyaçlarını tatmin edecek olan ürün ve markaları tespit edebilmek, yeniliklerden
haberdar olabilmek, satış koşullarını ve yerlerini öğrenebilmek adına reklamdan büyük oranda
yararlanırlar. (Elden, 2003:15-16).
Tolungüç’e göre reklamlar, insanların materyalist istek ve ihtiyaçlarını doyuran mal ve
hizmetlerin satışlarının geliştirilmesine yönelik bir uğraş olduğu için toplumda materyalist
eğilimlerin gelişmesine katkıda bulunan bir araç olarak suçlanmaktadır (Tolungüç, 2000:23).
Reklamcılık, tüketim kültürüne geçişte yaygınlaşan kapitalist üretim tarzının
bütünleşik bir parçası olarak düşünülmelidir. Reklamın tüketim talebi ve pazar payı yöneticisi
21
olarak ekonomik fonksiyonları, sosyal üretimde de ideolojik güç olarak etkisi vardır. Her iki
seviyede de reklamcılık tüketici kapitalizmin üretilmesinde ve kapitalist egemenliğin
sürdürülmesinde vazgeçilemez güçtür. Barnouw, 1978 ve Kellner, 1990’a göre reklamcılık
medya içeriğinin kontrol edilmesine ve ticari medya çevresi oluşturulmasına yardım eder.
Böylece kendi imajında bir dünya yaratır. Bu dünyanın adı: “Tüketici Cenneti” dir (Barnouw
1978 ve Kellner 1990’ dan aktaran Erdoğan, 2002: 426).
Kapitalist sistemin devam edebilmesi için üretimin sürekliliğinin sağlanması gerekir.
Üretimin sürekliliği ise tüketimin istikrarına bağlıdır ve doğal olarak tüketim arttıkça üretim
de artar (Arz-talep dengesi). Günümüz kapitalist sistemde büyük firmaların mal ya da
hizmetlerinin satılmasında kitle iletişim araçlarının ilettiği mesajlar etkilidir. Özellikle de
televizyon reklamları çok uluslu firmaların ve markaların yaygın bir şekilde benimsenmesini
sağlamaktadır. Kapitalist sınıflar kitle iletişimine mal ve hizmetlerinin sürümü ve satışı için
bağımlıdır. Bu nedenle de kitle iletişim araçları sahipleri ve dolayısıyla da reklam verenler
kapitalizmde sözü geçen üstün bir durumdadır.
Baudrilliard’a göre, “ reklamın kitle iletişim işlevi daha çok reklamın özerkleşmiş,
yani gerçek nesnelere, gerçek bir dünyaya, bir göndergesele değil, bir göstergeden diğerine,
bir nesneden diğerine, bir tüketiciden diğerine gönderme yapan araç mantığından
kaynaklanmaktadır” (Baudrillard, 1997:149). “ Reklam, günlük yaşama ait değerleri, bilgi
ve inanışları, tutum ve kanaatleri tüketim yoluyla oluşturulmak istenen ideoloji içinde
kodlayarak farklı bir iletişime öncülük etmektedir” (Topçuoğlu, 1996: 200). Bu bağlamda
reklam endüstrisi ürettiği mesajlar, yaydığı imgeler aracılığı ile ortak anlamlandırmaları,
sembolleri kullanarak belli değerleri çağrıştırarak tüketicilerle sembolik bir iletişim ağı
oluşturmaktadır. Sosyal etkileşim kuramına göre, “ Tüketici, rol performansını en üst düzeye
22
getirmek ve kendi imajını biçimlendirmek için, ürünlerde varolan sosyal bilgilerde dayanak
bulmaktadır. Ürün ve markalarda bulunan sembolik anlam, öğrenilmiş anlam ve değerleri
içeren bir uyarıcı olarak kabul edilebilir” (Odabaşı, 1999:67).
“ Toplumsal değerlerin reklam metinlerinde yeniden üretimi; reklamın salt mal ve
hizmetleri satmaya yarayan ekonomik bir olgu ya da kapitalizmi meşrulaştıran “manipulatif”
bir olgu olmayıp toplumsal değerlere ve daha kapsayıcı olarak kültüre duyarlı bir kitle
iletişim biçimi olduğunu gösterir” (Dağtaş, 2001:179). Reklam kültürel ve toplumsal
değerleri etkileyen ve bu değerleri değiştirebilen bir araçtır. Uluslararası alışverişlerde
toplumsal değerleri içeren “kültür” önemli bir unsurdur. Mattellart’a göre “ Reklamın yetki
alanı o kadar çeşitlenmiştir ki, medyanın, ekonomilerin, kültürlerin, politik ve sivil
toplumların, uluslararası ilişkilerin sinirlerini oluşturan bir toplumsal ağ yaratmıştır. Ağların
ağı olan bu bağlantı sistemleri, bireyler ve gruplar arasındaki ilişkileri düzenlemektedir”
(Mattelart, 1995:22). Sherry’e göre ise reklamın iki işlevi vardır; reklamın görünen ve
görünmeyen işlevi. Reklamcılığın görünen işlevi, ürünlerin ve hizmetlerin satılmasını
sağlamak; görünmeyen işlevi ise bireyin toplumsallaşmasını sağlamaktır (Sherry, 1987:445).
Reklam, sunduğu mesajlar, stiller ve imajlar aracılığıyla toplumu, toplumun kültürünü,
insanların gündelik yaşamını, alışkanlıklarını etkileyebilmektedir. “ İnsanların alıştıkları
yaşam biçimlerinin değişmesi, davranışları için birer başvuru çerçevesi oluşturan kültürel
değerlerin değişmesi, toplumsal ilişkileri ayakta tutan beklentilerin yerlerini yenilere
bırakması sonucunu doğurmaktadır” (Ergil, 1980:45).
Kültür Emperyalizm kuramına göre;
23
1. Uluslararası iletişim ve teknolojik ilerleme uluslararası şirketlerin yayılmasını,
genişlemesini destekledi.
2. İletişimde egemen olanların hepsi de artan bir şekilde önde gelen uluslararası
şirketlerdi.
3. Bu firmalar “askeri-endüstriyel- iletişim kompleksi” denen ve içinde
Pentogon’un ( kapitalist devletin ) de bulunduğu işbirliği gücünün parçalarıydı.
4. Kapitalizmin ekonomik yapısı, kültürel emperyalizmle kültür endüstrileriyle
tamamlandı ve desteklendi (Erdoğan, Alemdar; 2002:309).
Bilindiği üzere 70’li yıllara kadar İngiltere, Fransa, Almanya gibi sanayi devrimine
erken giriş yapan ülkeler, dünya pazarını sömürgeleri aracılığıyla ele geçirmişler. Hatta
birbirlerinin alanlarına müdahale etmemeyi ilke edinerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak
artan tüketici ihtiyaçları sonucu kendi nüfus artış oranlarının düşük ve işçi maliyetlerinin
yüksek olması sebebiyle fabrikalarını yurt dışındaki gelir düzeyi düşük ülkelere taşımışlar ya
da bu ülkelerden işçi talebinde bulunmuşlardır. Türkiye’den de özellikle Almanya’ya büyük
göçler yaşanmıştır. Tabi oraya giden işçiler ve onlardan bu 3.dünya ülkelerine gelen yetişmiş
iş gücü bu ülkelere belli bir bilgi birikimi ve kültür aşılamışlardır. Kendi ürettiklerini
taşıyabilmek için yol, köprü; kendi personelleri için lojman, spor merkezi, alışveriş merkezi
gibi sosyal tesisler yapmışlardır. Türkiye’deki Batı tarzı yaşam biçiminin yerleşmesi de bu
yıllarda başlar. Siyasi nedenlerle yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan çoğu aydın, gazeteci
kimselerin de katkısıyla Adnan Menderes iktidarından itibaren Türkiye, kapılarını Avrupa’ya
açmış, Ortadoğu ve Türk dünyasından uzaklaşarak daha çok batıya yaklaşmıştır.
Gelişen/değişen dünya düzeni içinde rekabetin artmasıyla ve pazar kayıpları ya da pazar payı
artışlarının elde edilememesi sebebiyle yeni pazar arayışlarına gitmişlerdir. Sovyetler
Birliğinin dağılması, Çin, Japonya gibi marka bağımlısı tüketicilerin bulunduğu ülkelerin
24
kapılarını açması ve ekonomi politikalarını değiştirmeleri bu şirketlere büyük faydalar
sağlamıştır. Ancak bunları yeterli bulmayarak yerel markalarla rekabet edebilmek için yerel
şirketleri satın almışlar ya da ortak olmuşlar ve kendi içlerinde de birleşmelere gitmişlerdir
(merge/acquisition). Daimler-Chrysler birleşmesi ve Dardanel Ton ya da Fruko Gazozlarına
ortak olunması bu sebeptendir. Son günlerde Oracle’ın Hindistan’ın en büyük yazılım şirketi
Ifixe’yi alacağını açıklaması da güzel bir örnek teşkil eder. Sonuçta hiçbir çaba göstermeden
sadece sermaye birikimiyle yerel bir şirkete ortak olarak o ülkede elde edilen gayri-safi milli
hasılaya ortak olunmaktadır. Bu şirketlerin amacı faaliyet alanlarında tek başına monopol
olmak ve o ülke siyasetini yönlendirecek parasal güce sahip olmak ve bunu da halkın
sempatisini kazanarak –acıtmadan- yapmaktır. Türk insanının yabancı özentisinden,
misafirperverliğinden, iş ihtiyacından faydalanarak ve yoğun reklam kampanyalarıyla
gençliğimizin tüketim alışkanlıklarını değiştirerek kendileri için sürekli gelişen, büyüyen bir
pazar yaratmaktadırlar. Avrupa Birliği’ne tam üye olmadan önce Gümrük Birliği anlaşması
imzalamış olan tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin dış ticaretinin büyük kısmı birlik ülkeleriyle
gerçekleşmektedir. Son açıklanan dış ticaret verilerine göre de ithalat ve ihracat arasındaki
fark artmış, 2006 itibariyle cari açığımız yaklaşık 24 milyar dolar seviyesindedir. Türkiye’nin
gümrük birliğine girmekteki amacı Türk mallarını dış pazarlara rahatlıkla ulaştırıp ticaret
hacmimizi arttırmak olmasına karşın birlik üyelerinden Türkiye pazarına kat ve kat fazla mal
gümrüksüz olarak gelmiştir. Bugün Türkiye 70 milyona yaklaşan nüfusu ve bu nüfusun
demografik yapısıyla oldukça cazip bir pazardır. Yabancı şirketler Türk şirketlerine ortak
olmakta ya da bu şirketleri satın almaktalar ve otomotiv (Renault, Fiat, Honda, Hyundai),
tekstil, gıda (Coco Cola, Pepsi, Marsa, Kraft), perakende (Carrefour, Metro, Tesco), turizm
(Hilton), finans (HSBC, Fortis) gibi alanlara yatırım yapmaktadırlar.
25
Günümüz kapitalist sisteminde kitle iletişim araçlarıyla gönderilen mesajlar temelde
çok uluslu şirketlerin mal ya da hizmetlerinin satılmasına aracılık etmektedir. Özellikle
televizyon reklamları yoluyla çok uluslu şirketlerin imajlarının ve ürünlerinin geniş kitlelerce
benimsenmesi sağlanmaktadır (Erdoğan, 2002: 435).
Çok uluslu şirketler, üretim maliyetlerinin düşük olduğu, vergi oranlarının rekabet
avantajı sağladığı ve henüz gelişmemiş ulusal piyasaların bulunduğu ülkelerde temsilcilikler
açmaktadır. Üstelik Türkiye gibi ülkelerde hükümetler yabancı sermaye girişini arttırmak ve
bu sayede az gelişen bölgelerde istihdamı arttırmak amacıyla vergi kolaylıkları sağlamakta ve
işçi maliyetlerini düşürücü önlemler almaktadır. Turgut Özal döneminde parlayan “Yap! İşlet!
Devret!” modeliyle yapılan baraj, köprü ve otoyollar bu teşviklere çok yerinde örnek
oluşturmaktadır. Yakın geçmişimizde yapılan özelleştirmelere yabancı şirketlerin Türk
ortaklarla konsorsiyum kurarak ihalelere girmeleri de dikkat çekicidir. Öyle ki yabancıların bu
ilgisi ilgi gösterilen kurumların borsadaki hisse senedi değerlerini bir hayli yükseltmiştir. BNP
Paribas adlı Fransız Bankası’nın Türk Ekonomi Bankası’nı almak istemesi arada herhangi bir
mutabakat sağlanmamasına rağmen TEB’in değerinin artmasına neden olmuştur. 2001 yılında
meydana gelen ekonomik krizde Cıngıllıoğlu Holding’e ait Demirbank’ın elindeki yüklü
devlet tahvilini bozduramaması ve likidite ihtiyacını karşılayamayarak batışa sürüklenmesi
sonucu HSBC’ye önceki tekliflerin çok altında satılmasıyla Türk bankacılık sektöründe
yeniden yapılanma süreci hız kazanmış ve Türkiye yeni bir terimle tanışmıştır. HSBC adlı
banka kendisini Türk halkına ‘dünyanın yerel bankasıyız’ sloganıyla tanıtmış. Tamamıyla bir
Türk markası olan Boyner Grubu tarafından yaratılan ve taksitli ilk alışveriş kartı olma
özelliği taşıyan ve oldukça iştah kabartan bir portföy büyüklüğüne ulaşan Advantage Card’ı
da bünyesine katarak bir anda Türkiye’nin sayılı bankaları arasına girmeyi başarmıştır .
26
Kapitalist toplumsal yapının varlığını sürdürmesiyle yakından bağlantılı olan reklam
endüstrisi, yaşam tarzının tüketime dayalı şekillenmesindeki etkisi oldukça büyüktür.
“Reklam, kapitalist toplumlarda kültürün, tüketim esasında belirlendiği; bireyin yalnızca
tüketici olarak hayata katıldığı ve bilgilendiği bir enformasyon anlayışını egemen kılmaya
başlamıştır” (Topçuoğlu, 1996:196). Önde gelen kültürel kuramcılardan McQuail ve Windahl
(1997:115) in görüşüne göre kitle iletişim araçları sadece tüketicileri kişisel olarak
etkilemekle kalmaz. Kültürel anlamda da toplumu yönlendirir, toplumun ahlaki değerlerini
esnetebilir/değiştirebilir. Anlık beğenilerin giderek daha büyük çoğunluk tarafından
benimsenmesiyle yüzyıllar boyu savaşlar, barışlar, kıtlıklar, afetler sonucu şekillenen genel
geçer kabuller, anane, örf ve töreler yerini başka alışkanlıklara bırakır. İlk aşamada eski ve
yeni beraberce uygulanır ama zamanla yeni de yeterince eskidiğinde unutulur. Hatta yerine
başka adetler gelir. Kültürü canlı ve gelişen bir yapı olarak kabul edişimiz de bu değişim
rüzgarının önüne geçilemez oluşundandır. Televizyonda bir reklam izlerken bizlere her
ürünün en güzel yanları aktarılır. Hayatımızı ne kadar kolaylaştıracağından ya da “Bu kadar
hizmet bu fiyata!” tarzından ne kadar ucuz olduğundan bahseden yoğun görsel ve sesli mesaj
yağmuruna tutuluruz. Hiçbirimiz ilk anda reklamın içeriğiyle ilgilenmeyiz. Reklam
oyuncusunu, mimikleri, sloganı veya çekilen mekanı eleştiririz. Bahsedilen ürün anlatıldığı
kadar mükemmel mi? “Benim için faydalı mı?” soruları ancak alışverişe geniş bir zaman
ayırdığımızda veya markette aklımıza gelir. Çoğu zaman da fiyatını küçümser: “Bu parayı
neler için harcamıyoruz ki bir paket sigara bile etmiyor.” der ve ürünü incelemeden sepete
atar kendimizi kasada kredi kartımızın slipini imzalarken buluveririz.
Modernleşme ideolojisi, ülkeler arasında kültürel gecikmeden kaynaklanan farklar
bulunduğunu, gecikmenin giderilmesiyle az gelişmiş/geri kalmış olarak sınıflandırılan
ülkelerin gelişeceğini savunmaktadır. Şimdilerde telekomünikasyon devleri Afrika’da ucuz
27
telefon satarak nüfusu mobil iletişim tüketicisi yapabilmek için çalışmalara başlamışlardır.
Ogburn tarafından geliştirilen “kültürel gecikme” kavramı, özgü bir teknolojinin gelişmesiyle
toplumda teknolojiyi denetleme araçlarının gelişmesi arasındaki zamansal fark olarak ifade
edilmiştir (Mutlu, 1995). Bir süredir ekranlarda reklam ve reklamcılık üzerine odaklanmış
mevcut reklamları eleştiren ve mizah amaçlı olsa da geçmiş reklamları izlettiren programlarla
karşılaşmaktayız. Yeni nesil reklamlarımızın ne kadar Avrupai olduğunu hayretler içinde ve
alkışlayarak izliyoruz. Bir ürünün reklamı sadece kendi başına bir tanıtım değildir; aynı
zamanda bir yaşam biçimini de tanımlar. Reklamlarda yaygın olarak mutlu ve konforlu bir
yaşama sahip çekirdek aileler izlemekteyiz. Çekirdek aile anne, baba ve bir kız ve bir erkek
çocuktan oluşmakta, ebeveynlerin her ikisi de çalışma hayatında aktif rol almaktadır.
Türk toplumunun genel yapısına, çalışma hayatındaki kadınların oranına kırsal alanda,
kentte ve ailelerin ortalama çocuk sayısına baktığımızda reklamlarda izlediğimiz bu aile
yapısının mevcut durumla uyuşmadığı açıkça görülmektedir. Büyükşehirlerimizde dahi planlı
yapılaşma hayli düşük orandadır. Gecekondu ve çarpık yapılaşma ülkemizin en önemli
sorunlarındandır. İş memnuniyeti anketleri, nüfusun büyük kısmını oluşturan kamu
sektöründe memur ve işçilerin ücretleri düşünüldüğünde reklamlarda özendirilen bu yaşam
tarzının Türkiye gerçeklerine oldukça uzak olduğu görülmektedir. Bu şartlarda bizim
özendiğimiz bu yaşamlar bizim kültürümüze ait değilse neden sürekli bu tema işlendiğini ve
varılması gereken hedef olarak gösterildiğine eğilmemiz gerekir. Çok uluslu şirketler ortak
değerleri olan geniş bir topluluk yaratmaya uğraşarak dünyayı global bir köye çevirmekte,
kazandıkları her bireyle güçlenmektedirler, kalanları ise Sovyet Rusya ya da komünist Çin
örneklerinde olduğu gibi zamanla teslim olmaktadır. Bir ülkenin başkentinde markalarının
satıldığı lüks ürünler yoksa ve kola içilmiyorsa, fast food tarzı beslenmeye yer verilmiyorsa
işte o zaman az gelişmiş yabani bir ülke sınıfına düşüveriyor, çağdışı kabul ediliyorsunuz.
28
Çok uluslu şirketler az gelişmiş pazarları elde etmek için öncelikle tüketiciyi bilgilendirme,
alıştırma çalışmaları kampanyaları düzenlemekteler örneğin Afrika’ya diş macunu
götürmektedirler. Afrika’nın dünyanın açlıkla mücadele eden kıtası olduğu düşünüldüğünde
önceliğin açlıkla mücadeleye verilmesi gerektiği açıktır.
Kapitalizmin varlığını sürdürmesinde önemli bir yeri olan reklam endüstrisi, malların
satılması, ihtiyaçların karşılanması ya da politik düzenin korunması yanında tüketim kültürü
değerlerinin üretilmesi ve oluşan bu değerlerin aktarılmasında önemli bir rol üstlenmektedir.
Dallas W. Smythe’nin de değindiği gibi kitle iletişim araçları kapitalist sistemin monopolü
destekleyen hayat görüşünün bir ürünüdür. “Bu araçların amacı bütün nüfus ve öteki
örgütlerin önderliği için sorunlar, değerler ve politikalar ‘gündemini’ oluşturmaktır”
(Alemdar ve Erdoğan, 1990:197). Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” adlı yayınlarıyla
başlayan aslında ülkelerin kendi kendilerine yetebilme ve kendi iç üretimleri korumak
amacıyla kota gibi uygulamalar getiren hatta zenginlere vakıflar aracılığıyla fakirlere
doğrudan parasal yardım ya da sosyal destek projelerinde bulunmalarını öğütleyen kapitalizm
düzeni, sonraki çağlar boyunca çeşitli düşünürlerin etkisiyle de değişime uğramış ve sadece
karı maksimize etme olarak yontulmuş ve her sektörde tekelciliğe en çok kazanan ben olayım
yaklaşıma dönüşmüştür. Şirketlerin birleşmeleri, işçi sayılarını azaltmaları, çalışma saatlerinin
uzaması ve toplumsal kaygılardan uzaklaşıp sadece sermayeyi büyütme hedefine yönelmeleri
sonucu acımasız kapitalist düşüncenin yerleşmesi ve toplumların bugünkü yozlaşan yapısına
rağmen en iyi sistem olarak empoze edilmesi bu görüşü kanıtlamaktadır .
Smythe’a göre toplumsal üretim ve tüketimde kişileri (ulusal ve uluslararası
bağlamda) birbirine bağlayan süreçler ile talebi yönlendiren tekelci kapitalizm, kitle iletişim
araçları çerçevesinde düşünülmelidir (Alemdar ve Erdoğan, 1990). Smythe’e göre bu
29
yayılmacı anlayış bağlamında kapitalizmin bir numaralı silahı kitle iletişim araçlarıdır. Medya
kuruluşları, reklam yapımcıları, pazar araştırmacıları, halkla ilişkiler ve lobi faaliyetleri
yürüten şirketler birer yaşam tarzı belirleme enstitüsü olarak görev yapmaktadır. Çok uluslu
şirketlerin ürünlerini nasıl daha iyi pazarlayabiliriz, daha yüksek karla nasıl satabiliriz,
gelecekteki ürünlerimize nasıl zemin hazırlayabiliriz diye etüd çalışmaları yapmakta hatta
toplumun güvenini kazanmış üniversite ve bilimsel araştırma yapan kurumları da bu
çabalarına alet etmekte, topluma “bizim tanıtımını yaptığımız ürün sizin otoritelerinizden tam
not aldı, en iyisi bizimkisi” denmektedir. Örneğin paket margarin alanında “Siz hala
annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?” sloganıyla yola çıkılmış, öncelikle tüketicilerin
kullandıkları margarini değiştirmeleri sağlanmıştır. Pazardaki mevcut markanın hakimiyetine
son verilmiştir. Daha sonraları margarinlerdeki doymuş yağ oranının kalp sağlığına zararlı
etkilerinden bahsedilerek ‘sağlıklı margarin’ konseptiyle tüketicilere ‘Ana arterleriniz hep
açık olsun’ sloganıyla omega 3’lü yağlar tavsiye edilmektedir. Anadolu, en sağlıklı yağ olan
zeytinyağının anavatanıdır, fındık yağı ise kardiyologlar tarafından önerilmektedir.
Günümüzde ise Uzakdoğu’dan kanola yağı ithal edilmekte, soya harcından hazır köfte
harçları tüketicilere sunulmaktadır. Türkiye’de et ve süt ürünleri tüketimi Avrupa ülkelerinin
oldukça altındadır. Buna karşılık çok uluslu şirket tarafından üretilen ve Türkiye’nin
simgelerinden Galatasaray’ın kalecisi Taffarel ve ailesinin yer aldığı reklam filmleriyle
tanıtılan sütlü tatlı kategorisinde ürünler düşük fiyatla geniş topluluklara ulaşmaktadır.
Bugünlerde “çocuklarının çabuk büyümesini isteyen annelere!” diye bir replikle başlayan
Danone reklamlarında basket atamayan kısa boylu çocuğun annesi onu kaldırırken arka ses:
“çocuğunuza böyle yardım edemezsiniz!” demektedir. “Danone bir bardak sütten daha fazla
kalsiyum içerir, çocuğunuz daha hızlı gelişir” diye de eklenmektedir. Etin kilogramı 15 YTL,
sütün litresi 2 YTL iken 60 YKR gibi düşük bir fiyatla ürünü gönül rahatlığıyla çocuğunuza
30
yedirebilirsiniz denmektedir. Yani etin, sütün, bakliyatın yerini tutan daha ucuz ve daha
büyük bir topluluk tarafından tüketebilen, daha tatlı muadil bir marka yaratılmış olmaktadır.
Oliver Boyd-Barrett, 1970’li yıllardan itibaren yoğunlaştığı iletişim ekonomisi
çalışmalarında “medya emperyalizmi” olgusunu öne çıkarmıştır. Boyd-Barrett, “medya
emperyalizminin ‘resmi eğitim kurumları haricinde kültürel emperyalizmin tek ve en önemli
öğesi’ olduğunu ileri sürer.” (Tomlinson, 1999:95). Smythe’den sonra Oliver Boyd
Barret’ın ortaya attığı ‘medya emperyalizmi’ kavramını bu noktada incelememiz faydalı
olacaktır. Bilindiği gibi sanayi devrimi sonucunda güçlenen ülkeler diğerlerini her yönden
etkisi altına almış yayılmacı bir politika izlemişlerdir. 70’lerden sonra da sınırların yeniden
sabitleşmesiyle yeni bir alanda daha çetin bir savaş başlamıştır. Ekonomik açıdan bağımlı
ülkeler yaratarak dünya siyasetini ve geleceğini yönlendirmeyi amaçlamaktadırlar. Amerika
için dünyanın jandarması ifadesi kullanılmaktadır. Amerika’da kimin başkan seçileceği halk
oyundan ziyade çok uluslu şirketlerin çıkarlarını gözetecek silah üreticilerinin, ilaç
şirketlerinin, otomotiv gibi büyük sanayi kuruluşlarının kimi desteklediğiyle ilintilidir. Bugün
teknolojinin de ilerlemesiyle dünyanın her noktasına anında haber ulaşabilmekte ve başkanları
her ülkede Tanrı gibi ağırlanmakta ama ne yazık ki diğer dünya devletleri küçücük Küba’da
ya da İran’daki otoriteler kadar güçlü olamamaktadırlar. Tabi Irak Savaşı süresince tezkerenin
çıkarılmamasıyla demokrasimiz kendini kanıtlamış, Amerikan Dışişleri eski görevlisi bile
Türkiye’nin saygın gazetelerine bu karara bir taraftan üzülürken diğer taraftan sevindiklerini
beyan etmiştir.
Medya emperyalizminden sonra kültür emperyalizmini de tanımlamak gerekirse
Schiller’in açıklamasını kullanmak tam isabet olacaktır. Schiller kültür emperyalizmini “bir
toplumun modern dünya sistemine çekilmesi amacıyla onun egemen tabakalarının, dünya
31
sisteminin merkezindeki egemen yapıya ait değerlere uygun düşecek biçimde toplumsal
kurumlarını şekillendirmesi için çekicilik, baskı, güç kullanımı veya rüşvetle elde edilmesi
süreçlerinin toplamı” (Schiller, 1976:9) şeklinde tanımlar. Şimdi de bizim büyük
holdinglerimizin yöneticilerinin ve buralarda çalışan elit okumuş kesimin yaşam tarzına
bakalım. Reklamlarda gördüğünüz mutlu, zengin çekirdek aileleri hatırladınız değil mi? Sizce
bu refah düzeyine erişmiş olmalarına rağmen çocukları niçin uyuşturucu madde kullanıyorlar,
doyumsuzlar ve mutsuzlar. Demek ki tek başına saray yavrusu evler, son model arabalar,
şampanyaların su gibi aktığı partiler yeterli olmuyor. Hemen bir başka düşünür Maslow’un
ihtiyaçlar teorisini hatırlayalım. İlk sırada karnı doyurmak, barınacak bir yer ve cinsel
ihtiyaçlar yer alıyor sonra da toplum içinde beğenilen bir pozisyonda olmak, sevilmek ve
sayılmak. Mutluluk endeksine göre de dünyanın en zengini olmak gerekmiyor; kendisini
mutlu sınıfına koyan deneklere yöneltilen sorular sonucunda genelde kamu hizmetinde
çalışan, düzenli bir aile yaşamı olan, doğayla iç içe yaşayan, kendisiyle barışık, tek başına da
hayatını idame ettirebilecek bireylerin Batının bilimsel kabullerine göre en huzurlu ve mutlu
insanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Elbette ki insanımız daha iyi yaşamayı, yüksek
standartları hak ediyor ama bu hak ediş toplumdaki diğer kişilerin üstüne basarak
gerçekleşiyor. Tüm anne babalar çocuklarına daha iyi şartlar sunmayı, çocuklarıyla birlikte
lunaparkta eğlenebilmeyi, belirli aralıklarla sinemaya, tiyatroya gidebilmeyi, ev dışında
yemek yiyebilmeyi, çocuklarına kendilerinin sahip olamadıkları kıyafetleri giydirebilmeyi,
en son çıkan kameralı, radyolu cep telefonlarını alabilmeyi isterler. Ülkemizin mevcut
ekonomik şartları göz önüne alındığında anne babaların çocuklarına yetememek konusunda
mahcubiyet içinde oldukları görülür.
Schiller, uluslararası iletişimi, Batı toplumları dışındaki ülkelerin zihinlerini
yönlendirmek amacıyla “ikna tekniklerinin ihracı” olarak anlamlandırır:
32
“Reklam aracılığıyla mesaj iletmek, uluslar arası iletişim olgusununvazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitle medyası, özellikle de insanlarıen emin olduklarını sandıkları mekanda, bizzat kendi evlerinde esir edentelevizyon, iletişim olgusunun ideal enstrümanlarıdır. Medya, ABD’de olduğugibi başlangıçta ticari amaçlı olarak tesis edilmemiş bile olsa, sonuçta veözellikle de geri kalmış ülkelerde ticaret aleminin yardımcı gereçlerinden biriolup çıkmaktadır” (Schiller, 1993:212).
Shiller’in de dediği gibi çok uluslu şirketler reklamcılık faaliyetlerini yine çok uluslu
medya grupları aracılığıyla yürütmektedir. İzlediğimiz reklamların neredeyse tamamı
birbirine benzemekte hepsinde hayatından memnun çekirdek aile öğesi ustalıkla
işlenmektedir. Önceki yıllarda kadınların cinsel cazibesi vurgulanırken son dönemlerdeki
reklamlarda daha çok çocuk saflığı ve doğallığının kullanıldığını görmekteyiz. Reklam
filmlerinde izlediğimiz kız çocukları genelde açık tenli, kumral ve sevimlidir. Fakat
dünyadaki bayanların ezici çoğunluğu koyu renk saç ve buğday tenli olduğunu ve sarışınlığın
giderek yok olduğunu bilmekteyiz. Reklamlardaki erkek çocukları ise akıllı, keşif yapmaya
meraklı, yaramaz gösterilmektedir. Son zamanlardaki reklam filmlerinden birinde “Şimdiye
kadar sütleri annen verdi ama annede süt bitti. Bundan sonra Danone içeceksin.” denmektedir.
Reklamda anne sevgisi ve kız bebeğin rolünün ilerde annelik olacağı işlenirken aynı zamanda
markanın anne sütü kadar faydalı olduğu vurgulanmaktadır. Ford firmasının reklamında
baba, her türlü aksesuarı otomatik olan araçla çocuğunu okuldan almaktadır. Çocuk evde
odasının panjurlarının otomatik kapanacağını sanmaktadır. Reklamda kullanılan mekanları
incelediğimizde, çocuğun odasının standart çocuk odasından bir hayli büyük olduğu
görülmektedir. Bu reklamda ebeveynlere sadece tanıtılan taşıtın üst düzey teknolojik
özellikleri yanında örnek bir yaşam da sunulmaktadır. Ebeveynlerin çocuklarının iyi okullarda
okuması, geniş odalarının olması, doğal ortamda yaşaması istekleri ustaca kullanılmaktadır.
Bu noktada reklamcılık sektöründeki firmaların, reklamları üreten, çeken, senaryoları yazan,
reklam platoları ve çekilen mekanları ve reklamların kastını hazırlayanların kurucu ortaklarına
33
ve menşeine göz atmamız yerinde olacaktır. Türkiye’de reklam ajansları arasında sadece Türk
öz sermayesiyle kurulmuş ya da sadece Türklerin çalıştığı şirketler ve yabancı ortaklı yada
uluslararası ajansların pazardaki etkinliklerini değerlendirmeye açmak gerekir .
“Schiller’in ileri sürdüklerinin merkezinde şu yatar: medya emperyalizmi, gelişmekte
olan ülkeler açısından medyanın gelişmiş toplumlardaki –özellikle Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki- ticari işlevinin bir uzantısıdır” (Tomlinson, 1999:63). Schiller (1992), Doğu
Blok’unun ve Bağlantısızlar Hareketi’nin uluslararası ilişkilerde etkin olduğu dönemle;
1990’ların farklı algılanması gerektiğine değinmekte ve uluslararası piyasaların,
özelleştirmelerin ve deregülasyonun medyanın gelişiminde ve medya tahakkümündeki rolüne
dikkat çekmektedir.
Armand Mattelard emperyalizmin toplumları her alanda ezemeyeceğini ifade etmiştir.
Önemli caddelerimizde ya da büyük alışveriş merkezlerimizde MacDonalds ya da Burger
Kingler kolayca yerini almıştır ama buna karşılık Türkler kebap-ayran ikilisinden
vazgeçmemiştir. Tantuni, pide, döner gibi Türk mutfağındaki hızlı yemek kategorisinde
yiyecekler sunan küçük işletmeler de daha yüksek fiyatlarına rağmen kendisine yer
bulmuştur. Hatta bu çok uluslu fast food şirketleri menülerinde yerel lezzetlere de yer vermek
zorunda kalmıştır. Soğanlı double whooper ya da Sultan menüsü gibi seçenekleriyle Türk
yemek alışkanlığına daha yatkın ürünlerle müşterileri kendilerine çekmeye çalışmaktadırlar.
Mattelard’a göre her toplumda direniş merkezleri vardır. Mesela nasıl ki AB Kopenhag
kriterlerini geçtiğimizde televizyonlarımızda hemen sucuk ve kokoreçin yasaklanması
işlendiyse her ne kadar bize türlü ikna metotlarıyla baskı kurulduysa da Türk toplumu yemek
zevkinden ve damak tadından ödün vermeyi reddetmiştir. Tommlinsonun da belirttiği gibi her
toplumda ve toplumun farklı kesimlerinde aktif veya pasif direnişin olduğu alanlar vardır.
34
İletişim araçları, tahakküm altına alınan insanların, gerçekte istedikleri şeyin Amerikan yaşam
tarzı olduğu şeklinde ikna edilmelerinde kullanılmaktadır (Tomlinson, 1999).
Mattelard çalışmalarında çok uluslu şirketlerin ekonomideki belirleyiciliğinden ve
kültürleri etkisi altına almasından söz ederken aynı zamanda toplumların da farkında olmadan
karşıt cephe oluşturmalarından bahseder. Bu düşüncesini şu şekilde ifade etmiştir: “Küresel
ekonomiden esinlenilmiş ‘küresel iletişim’ kavramı, aşama düzenine sokulmuş bu yeni ulus
ötesi mekanın çözümlemesini sürdürmeye yarar; ağların ezici mantığı yeni parçalanmaları,
yeni dışlamaları, yeni aykırılıkları yaratırken birleştirici dinamiği ile damgasını vurur”
(Mattelart ve Mattelart, 1998:134). İnsan kişilik olarak yeni şeyleri denemeyi sever fakat asi
bir yapıya da sahiptir. Kendisine yapılan dayatmalardan hoşlanmaz, değişikliği kendi isteğiyle
yapmak ister. Bu bireysel direniş toplumsal bir hareket yaratır ve farklı alanlarda çok farklı
grupların aynı görüşte birleşmelerini sağlar.
“Kültür paradoks bir metadır. Artık değiştirilmediği halde tamamen değişmeyasasına bağlıdır; o kadar körükörüne kullanma alanına girer ki, artıkkullanılmaz hale gelir. Bu yüzden reklamla kaynaşır. Reklam tekel koşulualtında ne kadar anlamsız görünürse o kadar güçlü etkili duruma gelir.Motifler ekonomik yönden yeterince mevcuttur. İnsanın kültür sanayisiz deyaşayabileceği nasıl kesinse, kültür sanayiinin de tüketicilerde aşırı derecededoyum ve doyumsamazlık yaratması o kadar zorunludur. Bu duruma karşıkültür sanayiinin elinden pek bir şey gelmez. Reklam onun yaşam iksiridir”(Horkheimer ve Adorno, 1996:56).
Frankfurt Okulu üyelerine göre reklamlar reklam yapılan alandaki tekel haline gelmiş
şirketlerin işlerini kolaylaştırmakta ve eninde sonunda tüketiciyi esir almakta, markaya
bağlamaktadır. Değişimin önüne geçilemez ve bireyler yavaş da olsa reklamın hedefi
doğrultusunda düşüncelerini değiştirmektedirler.
35
Şirketlerin organik yapısındaki dönüşüm ulus ötesi şirketlerin ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Fakat kapitalist etki bu şirketlerde hala devam etmektedir. Şirketlerin iç
dinamiklerinde ve organizasyon yapılarında bu tekelci yapı ön plandadır. “Çok uluslu
şirketlerin büyümesi ve gücü muazzam ve yine daha önce görülmedik boyutlardadır. Çok
uluslu şirketler artık dünyadaki verimin yaklaşık üçte birini ve dünya ticaretinin üçte ikisini
gerçekleştirmektedir. Daha da önemlisi, dünya ticaretinin dörtte biri kadarı, çok uluslu
şirketler içinde gerçekleşmektedir” (Gray, 1999:90-91).
Çok uluslu şirketlerin kendilerine pazar olarak tüm dünyayı seçmeleri onlarda tüm
dünyada artan bir müşteri portföyü oluşturma ihtiyacı doğurmuştur. Çok uluslu şirketlerin bu
hedef kitleye ulaşmasını yine çok uluslu medya iletişim şirketleri sağlamaktadır. Schiller
Amerikan mallarının okyanus ötesi ülkelerde kendisine yer edinmesinde ve artan bir satış
grafiği sonucunda reklamcıların payının yadsınamaz olduğunu söylemektedir. İş alemi
tarafından desteklenen ve reklamlarla bezenmiş bulunan yayınlar, kitle iletişim araçları
vasıtasıyla yayılmakta, yurt dışında faaliyet gösteren Amerikan firmalarının fiziksel
varlıklarının korunmasını, iş aleminin olmazsa olmaz desteklerinden olan özel sektör yanlısı
davranışların ve tüketim tutkusunun var olmasını mümkün kılan değer yargılarının ve
tutumların güçlenmesini temin yoluyla amacına hizmet etmektedir.
1990’lı yıllarda gerçekleşen Rusya’nın parçalanması ve komünizmin derinden
sarsılması, yakın zamanda Japonların paralarını yeniden değerlenmesiyle-revalue etmesiyle-
Amerika’nın önünde hiçbir engel kalmamış ve bu ülkelerin vatandaşları da Amerikan
vatandaşları tipine uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Japon bayanlar estetikle gözleri
büyütmekte, Paris’ten çılgınca alışveriş yapmaktadırlar. Tüm dünyada belli ortak değerler
çevresinde birleşmeye zorlanan insanlar özellikle de Amerikan toplumunun tüketim
36
geleneklerini kabul etmeleri doğrultusunda belli belirsiz reklamlar aracılığıyla –televizyon ve
renkli medya kullanılarak – yönlendirilmektedirler.
Modernleşme politikaları, az gelişmiş/geri kalmış olarak tanımlanan toplumların İkinci
Dünya Savaşı sonrasında hızlı büyüyen dünya ekonomisine uyumlandırılması çabalarının
bütünleşik bir ifadesidir. Gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik alanda büyüyen ve faktör
donanımına uygun gelişme gösteren sektörleri aracılığıyla kalkınarak, sosyal alanda fertlerin
eğitilmeleri ve kitle iletişim araçları kullanmalarını artırma yoluyla modern yaşamın
ihtiyaçlarını yerine getirerek ve kurumsal siyaset anlamında da Batı toplumlarının
örgütlenmesini ve iş yapış pratiklerini kendi toplumlarına aktararak modernleşecekleri
savunulmuştur.
Aslında modernleşme adı altında az gelişmiş, Batı’ya göre çağın gerisinde kalmış
ülkelere/topluluklara Batı’nın tüketim alışkanlıkları kazandırılarak onların dünya ekonomisine
katılmaları amaçlanmaktadır.
Modernleşme, “bütün bileşenleri karşılıklı etkileşim içinde olan ve içlerinden birinin
etkin bir biçimde işlemesi bütün diğer bileşenlerin etkin işleyişine bağlı olan bir yaşam
biçimi” (Lerner, 1972:328) olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda üretim ve dağıtım
alanlarında faaliyetlerini yürüten uluslararası şirketlerin başka toplumların gayri safi milli
hasılası üzerindeki etkisi dikkate alınmamaktadır. Modernleşmenin en doğal sonucu
ihtiyaçların yenilenmesi ve bu yeni kalemlerin yeni ihtiyaçların tedarikçisi durumundaki
şirketlerden karşılanmasıdır. Böylelikle üreten/dağıtan kesim farklılaşacak, maliyet yine nihai
tüketicinin olacak fakat karı farklı bir grup elde edecek, yeni zenginler ve yeni güç odakları
doğacaktır.
37
Bu şartlarda dünyada bilgi alışverişi ve iletişim yönünün Batı’dan –kapitalist
ülkelerden- Doğu’ya –tüketici topluluğa- doğru olması beklenen doğal bir sonuçtur. Coğrafi
konum açısından birbirine yakın ülkeler bile aralarındaki iletişimi Batılı şirketler denetiminde
sağlayabilmektedir. Bu şirketler kaynağından elde ettikleri bilgileri kendi çıkarları
doğrultusunda eledikten sonra hedefe yönlendirmektedirler. Dolayısıyla dünyanın herhangi
bir köşesinde onların haberdar olmadıkları bir gelişmenin yaşanabileceği tahayyül bile
edilemez.
Hizmet sektörünün bu kadar gelişmesini sadece Amerika’nın yayılmacı politikasıyla
bağdaştırmak büyük bir yanılgıdır. Uluslararası şirketlerin elde ettikleri pazarları
kaybetmemek ve yeni pazarlarda söz sahibi olmak amacıyla yoğun şekilde araştırma,
geliştirme faaliyetlerinde bulunması ve teknolojik açıdan gelişmiş ürünlerle uluslararası
markete çıkmaları gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir. Günümüzde yatırım için
kaynak bulmanın oldukça kolaylaşması finans sektöründeki uluslararası şirketlerin işlerini
de kolaylaştırmıştır. Çok uluslu şirketler yatırımlarını kısa zamanda sonuç alabilecekleri ve
yüksek kar marjları yapabilecekleri ve aynı zamanda isimlerini kolaylıkla duyurabilecekleri
turizm, inşaat, iletişim, dağıtım gibi hizmet sektörlerine yönlendirmişlerdir. Çok uluslu
şirketler ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerde ara hizmetlerde rol almayı tercih ederken
gelişmekte olan ülkelerde de yerel firmalarla ortaklık kurmayı denemektedirler. Bu yöntemin
kullanılmasının asıl nedeni iç piyasa oyuncularıyla rekabet etmeyi kolaylaştırmaktır. Hizmet
sektöründe standardizasyon çalışan faktörüne bir hayli bağlı olduğundan yerelleşmek ve
sunulan hizmetlerde çıtayı yükselterek belli bir düzey tutturmak yerine alışılageleni
sürdürmek daha kolay olacağından bu yol tercih edilmektedir. Bununla birlikte çok uluslu
şirketlerde en çok korkulan, bilgi hırsızlığı, kendi metotları ve yöntemlerinin sızdırılmasıdır.
38
Tüm bu nedenlere bir de hizmet-ücret parametresini de eklediğimizde olayın can alıcı
noktasına geliriz ki yerelleşme bu şirketlere aynı hizmeti farklı yerlerde farklı fiyata satabilme
opsiyonu sunmaktadır. Bu da total geliri arttıran en önemli etmendir.
Reklamcılık endüstrisinin temeli, kapitalist sistem tarafından üretilen aslında acil
ihtiyaç sayılamayacak türden ürün ve hizmetlerin mutlaka alınmasını gerekli göstererek
tüketici üzerinde zorlayıcı, baskıcı, rahatsız edici faaliyetlerde bulunmaktır. Reklam bazı
çalışmalarda malların ve hizmetlerin elde edilebilirliğiyle ve nitelikleriyle ilgili bilgilerin
geniş bir kamuya bildirilmesi süreci (basın, film, TV vb.) şeklinde de (Mutlu, 1995:286)
tanımlanmaktadır. Ancak bugünkü konumunda değerlendirdiğimizde reklam günlük
hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır ve sloganlarıyla, müzikleriyle, danslarıyla ortak dilimiz
haline gelmiştir.
Reklamcılığın yanıltıcı öğeler kullanarak yanlış nedensellik bağları kurması, sahte
imajlar yaratması, gereksinim duyulmayan için gereksinim yaratması, talebin doğal
yöneliminden ve isteminden değil arzın pazar kontrolü gereksinimindendir. Marcuse’nin
belirttiği gibi (1972) kapitalist kitle kültüründe bizim gereksinimlerimiz bizim için yaratılır,
bize empoze edilir ve bu gereksinimler sahtedir ama aslında reklam kişinin psikolojik baskı
altında bulunmasına katkıda bulunur (Erdoğan, 2002: 425).
Ekonomi arz-talep ilişkisi üzerine kurulmuştur. Eğer ekonomiyi piyasaya sürülen
mallar yönlendiriyorsa bu normalin aksi bir durumdur. Şöyle ki; insanlar birtakım
gereksinimler duyarlar ve aynı zamanda da kendi becerileri ölçüsünde üretime katılırlar. Bir
kesim ayakkabı üretir diğer bir kesim kıyafet. Bir başkası bina inşa eder. Bir diğeri tarlada
ürün pazarlar. Yani temel ihtiyaçlarımız Maslow’un da ifade ettiği gibi barınma, yiyecek ve
39
giyinme, gereksinimlerimiz sonucu önce değiş-tokuş sonra da para kullanarak ticari faaliyet
içinde yer almadır. Günümüzde ise çok uluslu şirketler çeşitli yollarla fuarlar,
organizasyonlar, tanıtım geceleri, çekilişler kısacası medya ve reklam –promosyon
çalışmaları, PR faaliyetleri- araçlarını kullanarak kişisel ihtiyacımız olmayan, nadiren
kullanabileceğimiz ürünleri hayatımızın olmazsa olmaz parçası gibi göstererek tüketimi
istedikleri yöne kaydırmaktadırlar. İletişim ve reklam şirketleri akla gelmeyecek yöntemlerle
tüketicileri avlamaktadırlar.
“Yeni gelişimlerle beraber ele alınması gereken, kültürel egemenliğin teknolojisi ve bu
teknolojinin kullanış biçiminin sosyal iletişimin alt yapısını etkilediği gerçeğidir” (Erdoğan,
1997:48). Karşılığını ödediği sürece insanın her dilediğine sahip olacağı, farklı seçenekler
sunularak, tanıdık, kulağa hoş gelen, gururumuzu okşayan kapitalist sloganlar kullanılarak
bizlere sınırsız özgür bir yaşam vaat edilmektedir. Oysa herkes bilir ki ekonomi biliminin
kurucusu kabul ettiğimiz Adam Smith bile ‘İhtiyaçlar, istekler sınırsız, kaynaklar sınırlıdır’
der. Vaat edilen yaşam söylendiği gibi özgür yaşamın aksine tamamıyla uzaktan kumandayla
yönetilen, sınırları belli robotik bir yaşamdan başka bir şey değildir. “Al! Al! Al yenisini! Sen
daha iyilerine layıksın! ‘XXXX’ markası ‘YYYY’ ürününe sahip olmak bir ayrıcalıktır! Sen
özelsin...” temalı, tüketiciyi can evinden vuran reklam kampanyalarıyla birbirinden farksız-
günlük rutinleri beğenileri aynı, aynı zamanda aynı filmlere giden- bir topluluk
oluşturulmaktadır. Çeşitlilik kaybolmakta ve insanlar standardize edilmektedir.
Emperyalizm İkinci Dünya Savaşından sonra kavram olarak bir miktar anlam
genişlemesine uğramıştır. Emperyalizm savaş yoluyla kazanılan topraklarda yayılma ve o
bölgenin kaynaklarını kazanan lehinde kullanma anlamıyla beraber o bölgeyi sosyal açıdan
fethetme, galip tarafın kültürünü aşılama çalışması anlamı da kazanmıştır. İlk olarak Hobson
40
tarafından uluslararası ticareti açıklamada kullanılan emperyalizm kavramı, “koloniciliğin,
kültür ve gelenekleri farklı toplumlara egemen ülkenin iktisadi gücünü yerleştirmesine ek
olarak; yerel yöneticilerin de egemen ülkenin kapitalist sınıfıyla işbirliği yapması” şeklinde
tanımlanmıştır (Yılmaz, 1992:51-52).
Kitle iletişim araçlarının ezici çoğunluğunun Batı menşeli olması ve çıkan haberlerin
Batı gözünden yayınlanması bu bilgilerin tartışılmasına ve güvenilirliğinin sorgulanabilir
görülmesine yol açmıştır. Bu paylaşımın eksik ya da yanlış bilgilendirmenin –
dezenformasyon- toplumlar üzerindeki etkisi ve neden olduğu/olabileceği karmaşa da ayrı bir
tartışma konusudur. Çok uluslu şirketlerin ekonomik alandaki varlıklarını ve birinciliklerini
koruyabilmeleri adına medya aracılığıyla kültürel yapının yeniden şekillendirme çabasına
girmiş olması ‘Kültürel emperyalizm’ adı altında yeni tartışmaların bilimsel platformlara
taşınmasına ve günlük sosyal ve politik yaşamda da yer edinmesine neden olmuştur. Kültürel
emperyalizm, egemen değer ve yargıların dünya geneline yayılması ve bu değerlerle uyumlu
karakteristik özellikleri taşıyanların ayakta kalması, uyumsuzların silinmesi şeklinde
tanımlanmıştır. Bu tanımlamayla birlikte tartışmalar kitle iletişim araçlarının görev ve
sorumluluklarının, yöntemlerinin, misyonlarının yeniden değerlendirilmesine kadar varmıştır.
Amerika’nın küresel etkisi özellikle kültür-enformasyon alanında kendini göstermiştir.
Schillerin de ifade ettiği gibi iletişim, 1990’lı yıllardaki şekliyle çok uluslu şirketlerin
müşteri portföylerini astronomik oranda genişletmeleri, bununla birlikte elde ettikleri pazar
paylarını korumaları için çalıştığı kolaylıkla fark edilebilmektedir. Bu çalışma ve izlenen
politika ekonominin, sosyolojik ve kültürel yapının, ahlaki değerlerin tekleşmesine neden
olmaktadır. “Medya ve iletişim tekelleri, sadece kültürün bir örnekliğini sağlamakla kalmaz,
aynı zamanda siyasal manipülasyonlar için yeni araçlarda sunar. Modern medya pazarının
41
genişlemesi, Batı’daki demokratik uygulamaların erozyonunun en önemli öğelerinden
biridir” (Amin, 1999:17-18).
Uluslararası iletişim konusundaki tüm söylemler dünyanın giderek kapitalist
ideolojiyle benzerlik gösteren merkezi ve standart nitelikler taşıyan global köy olma yolunda
ilerlemesini ve teknolojik, kültürel, ekonomik alanda tek tipleşme sürecini tartışmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri bu sürecin yöneticisi konumundadır. Dünyadaki tüketici
toplulukların çoğunluğu ABD öz sermayeli petrol, bilgi işlem, kimya, medya, gıda, kozmetik,
giyim gibi her alanda çok uluslu şirketlerin kontrolü altındadır. Üzerinde güneş batmayan
krallık artık Amerika’dır. Gerektiğinde askeri müdahale kozunu da kullanan ve türlü
uluslararası platformlarda sahip olduğu bu maddi güçle haklılık kazanan ABD yaşam tarzı
henüz ulusal kimlikleri oturmamış toplumlar tarafından kolaylıkla benimsenmektedir. 50
yıllık kısa bir zaman diliminde devleşen ortak dili, dini, geçmişi olmayan ve her sene Green
Card çekilişiyle kendi içinde küçük bir dünya modeli kuran ABD, en büyük rakibi Rusya’nın
da dağılmasıyla yerini sağlamlaştırmıştır.
42
BİRİNCİ BÖLÜM
REKLAM İLE İLGİLİ KAVRAMLAR VE TÜRKİYE’DE REKLAMCILIĞIN
GELİŞİMİ
1.1. REKLAM NEDİR?
Reklam, “tüketicileri bir mal veya markanın varlığı konusunda uyarmak ve mala veya
markaya, hizmet veya kuruluşa doğru eğilim yaratmak amacıyla göze veya kulağa hitap eden
mesajların hazırlanması, bu mesajların yayılmasıdır” (Elden, 2003:18). Bu bağlam
içinde yapılan bir başka tanım ise “ Reklam, olabilecek en düşük ücretle, mal ya da hizmetin
doğru tanıtımında en inandırıcı mesajın verilmesini ifade eden uğraştır” (Mucuk, 1994:160).
İnsanları ikna etmeyi amaçlayan reklam; bir işletme grubunun mal, hizmet ve fikirlerine bir
bedel karşılığında dikkat çekme ve ikna etme amacıyla eski müşteri ya da tarafları tutmaya,
yeni müşteri ve tarafları kazanmaya yönelik toplu şekilde kullanılan tekniklerin tümüdür
(Olalı, 1988:93). Reklamcılar, tüketiciyi belli bir yönde davranmaya itmek ve tercihlerini
reklamı yapılan ürün için kullandırmaya çalışmaktır. Tüketicileri bir mal veya markanın
varlığı hakkında uyararak, o mal ya da markaya olumlu bir tutum yaratma faaliyeti olan
reklam, bu amaçla göze ya da kulağa seslenen mesajların hazırlanması ve bu mesajların ücret
karşılığında çeşitli araçlarda yayınlanmasını içermektedir (Kurtuluş, 1989:25).
Reklam, endüstrileşmiş toplumların kültürel bir sembolü durumunda bulunmakta,
sanayileşmenin gerçekleşmesiyle vazgeçilmez bir olgu durumuna gelmektedir
43
(Dalkıran,1995:2). Bu bağlam içinde Tenekecioğlu’nun yaptığı bir diğer tanımda ise, üretilen
mal ve hizmetlerin çokluğu yüzünden tüketicinin, o işletmenin ürettiği mal veya hizmetleri
tercih etmesi için ikna edilmesi, ürüne olan ihtiyacın ve talebin canlı tutulması açısından
reklamın büyük katkıları vardır (Tenekecioğlu, 1988:17).
Kotler (1999) reklamcılığı, “Fikirlerin, malların veya hizmetlerin belirli bir sponsor
tarafından kişiye özel olmayan sunumu ve tanıtımının para karşılığı şekli” olarak
tanımlamaktadır (Kotler, 2000:456). Wells, kitle iletişim araçlarına atıfta bulunarak
“Reklamcılık bir seyirciyi ikna etmek veya etkilemek için kitle iletişim araçlarını kullanan
belirli bir sponsorun para karşılığı yürüttüğü, kişiye özel olmayan iletişimdir” tanımını
vermektedir (Kotler, 2000:456).
Amerikan Pazarlama Birliği tarafından kullanılan tanıma göre ise; “ Reklam, bedeli
belli bir şahıs ya da firma tarafından ödenerek yapılan, mal ve hizmetlerin kişisel olmayan
yöntemlerle kamuya sunulması ve bunların kamunun indinde saygın bir noktaya yükseltilmesi
amacıyla girişilen eylemlerdir” (Tolungüç, 2000:3).
Reklamın motive etme ve bilgilendirme unsurlarının vurgulandığı tanımda ise reklam;
“ Satın almanın sürekliliğini ya da tüketicinin diğer bir mala kaymasını sağlamak konusunda
tüketicilere etki etme amacını güden işletme etkinliklerinin ek gider unsurudur” (Aşıcı,
1984:211) şeklinde tanımlamaktadır. Reklam endüstrisi , tanıtımı yapılan ürün/hizmete var
olan talebi arttırır, talep yaratır ve kontrol altına alır. İnsanların ne tüketmek isteyeceğine
reklamlar karar verir; çünkü insanlar daha önce görmedikleri bir şeyi isteyemezler.
Dolayısıyla üreticiler yeni şeyleri keşfederler ve keşfettikleri yeni ürünleri insanlara reklamlar
aracılığıyla bildirirler, ürünlere olan arzuyu, talebi yaratırlar (Packard, 1984).
44
Bu tanımlar ışığında reklama ait özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
· Reklam, ücret karşılığında yapılır.
· Reklam, bir kitle iletişim biçimidir/aracıdır .
· Reklam mesajında düşenceler, hizmetler veya mallar vardır.
· Reklamı yapan kişi, kurum ya da kuruluş bellidir.
· Reklam, bir pazarlama stratejisidir.
· Reklam yolu ile tüketici bilgilendirilmeye ve ikna etmeye çalışılır.
· Reklam, diğer pazarlama iletişimi elemanları ile işletmenin belirlediği pazarlama
stratejisi doğrultusunda belirlenen pazarlama hedeflerine ulaşmak için eşgüdümlü
bir şekilde çalışır.
· Reklam, reklam verenden tüketiciye doğru akan bir iletiler bütünüdür.
· Reklam, pazarlama iletişimi içerisinde yer alan bir unsurdur.
· Reklam kişisel sunuş değildir.
· Reklam, rekabeti arttırır (Dalkıran, 1995:4 ; Işık, 1983:4).
1.2. REKLAMIN AMACI:
Reklamın genel amacı; hedef tüketicilere bir ürün veya bir hizmeti duyurmak, ürüne,
markaya, işletmeye karşı tüketicilerde olumlu bir eğilim oluşturmayı sağlamaktır. Diğer bir
deyişle reklam, doğrudan satış ya da kar sağlamayı kolaylaştırmaya yönelik iletişim
kurmaktır. Buna göre reklam; hedef tüketiciyi, reklamı yapılan ürünün ya da hizmete ilişkin
45
farkında olmamaktan olmaya, reklam mesajını anlamaya, önerilen satış vaadini kabul ile satın
alma arzusu yaratarak hedef tüketicileri satın alma davranışına yöneltmeyi amaçlar (www.
danismend.com). Tüketicilere içinde bulunduğu hayattan memnun olmadığı duygusu
verilerek, reklam ile tüketiciye sunulan mal ya da hizmetlerin satın alındığı takdirde hayatın
daha iyi olacağı mesajı verilmeye çalışılır. Topçuoğluna göre reklamın amacı, tüketicide
olduğu biçimiyle insan gereksinmelerini harekete geçirmek ve insanı yönlendirmek olmalıdır.
Bu harekete geçirme ve yönlendirmede reklamcının başvurduğu psikolojik süreçler söz
konusudur. Bu süreçler çoğunlukla ilgi, dikkat, tekrar, coşku, inanç, karar, motivasyon,
çağrışım, anımsatma vb. içermektedir (Topçuoğlu,182). Reklamların tüketicilerin etki ve
anlayışları üzerinde tesirli olması amaç edinilmiştir. Bunun anlamı, onların hisleri, bilgileri,
anlamlandırmaları, inançları, tutumları, ürün ve marka imajları üzerinde etkili olmaya
çalışmaktır.
Genel olarak baktığımızda reklamların üç temel işlevinden söz edebiliriz: Bunlardan
birincisi, belli bir mal ve hizmeti tüketicilere duyurmak, tanıtmak, o konuda bilgilendirmek;
ikincisi, belli bir malı veya hizmeti tercih etmesi yönünde tüketiciyi ikna etmek; üçüncüsü ise
tüketiciler nezdinde yeni bir talep yaratmaktır (RTÜK, 2004:75). Bu bağlamda, üreticilerin
ve hizmetleri sunanların ilgili kitleye piyasaya sundukları ürün hakkında bilgi vermek ve
ürüne yöneltmek için reklama ihtiyaçları vardır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlar için reklamın işlevselliği ya da ona duyulan
gereksinim, üretilen mal ve hizmetlerin üretildikleri mekanın dışında kalan yerlere
ulaştırılması ve aynı içeriğe sahip ürünlerin çoğaltılması sonucunda ürünün diğerlerinden
farklılaştırılması sırasında olmuştur. İletişim açısından bakıldığında ise reklam, kitle iletişim
araçlarıyla kontrol edilebilen ikna etme aracıdır. Bilgi akışında kaynaktan alıcıya
46
ulaştırılmaya çalışılan mesajın, ürün/hizmet hakkında bilgi içermesi ve bilgi içeren bu
kodlamaların alıcının hafızasında anlam ifade etmesi sonucunda ikna edilmesi süreçlerini
kapsar. Bu anlamda reklamın temel işlevi izleyiciyi ürün hizmet konusunda ikna etmektir
denilebilir (Ergeç, 2004:118).
Bir ve Maviş’e göre, İnsanların temel ihtiyaçlara (yeme-içme, giyinme, barınma vb.)
ve içinde yaşadıkları çağa uygun ihtiyaçlara sahip olduğuna, zaman içinde unuttuğu bazı
ihtiyaçlarını da hatırladığı ve bazı yeni ihtiyaçların da belli dönemlerde meydana çıktığına
değinmektedirler. İşte reklam, bu anlamda tanıtımını üstlendiği mal ve hizmetlerin tüketiciler
tarafından beğenilen yönlerini öne çıkararak yeni ihtiyaçlar yaratmayı ve unutulan ya da
zaten var olan ihtiyaçları ise güçlendirmeyi amaç edinmektedir (Bir, Maviş, 1998:18’den
aktaran Elden, 2003:18). Bunun için öncellikle reklamın hedef aldığı tüketici kitlesine
ulaşabilmesi, mesajların bu kitleye iletilebilmesi, tüketicilerde ürüne karşı bir istek yaratıp
onları satın almaya ikna etmek hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra, tüketicilere mal ve
hizmetlerine ilişkin bilgi verme, onların tutum ve algıları üzerinde etkili olma, yine
tüketicilerin düşünce ve alışkanlıklarını değiştirme ve son olarak da hedef kitleyi firmanın
istediği yönde olumlu bir satın alma davranışına yöneltme çabası içindedir.
Reklamlarda satış, belirli bir ikna süreci içinde sağlanır. Tüketiciyi doğrudan satın
almaya ya da mala ilişkin daha çok bilgi sağlamaya özendirilir. Reklam satış mesajının
tümünü kendi içinde taşır. Dolaylı davranış yaratmak için yapılan reklamın amacı ürünü
pazara tanıtmak ve ürünün kabullenmesini sağlamaktır. Markalı mala karşı olumlu davranış
yaratmaktadır. Mala ve satış koşullarına bağlı hizmetlere ilişkin olarak yapılan reklamlarda,
ürünün satışını dolaylı olarak etkilemeyi amaçlar (Dalkıran, 1995:18). Bu bağlamda
öncellikle reklam; mal hizmet ya da markadan tüketicileri haberdar ederek, sunulan ürünlerin
47
tanınmasını, kavranmasını sağlar. Üretilen mal hizmet veya markayı tüketicinin satın alması
için ikna etme aşamasını daha sonra gerçekleştirir.
Akat’a göre, reklam şu amaçlarla yapılır:
· Malın varlığı hakkında bilgi vermek
· Pazarın belli bir bölümünde farkındalık yaratmak
· Reklamı yapılan malı deneme arzusu yaratmak
· Malın kullanımı için kişileri eğitmek
· Malın uygunluğunu göstermek
· Maldaki belirli değişiklikleri iletmek
· Mala karşı davranışı geliştirmek
· Marka imajı yaratmak
· Mevcut imajı korumak
· Malda kalite imajı sağlamak.
Reklam, potansiyel tüketiciyi satın almaya sevk eden ya da mamul- kurum imajı
yaratmaya yönelerek, geleceğe yatırım yapan bir tutundurma aracıdır. Reklamın genel hedefi,
işletmeye “ kar ya da satış sağlamak” değil; satışı kolaylaştırmaya yönelik iletişimi
sağlamaktır (Bir, Maviş, 1988:14).
1.3 TÜRKİYE’DE REKLAMCILIĞIN GELİŞİMİ
Günümüzdeki reklamcılık anlayışı ve uygulamasının ilk örneklerine Ortaçağda
rastlanmaktadır (İnceoğlu, 1985:117). Ortaçağın ekonomik ve toplumsal yapısı reklamın
48
oluşması için gerekli olan ilk koşulu yaratmıştır. Feodal yapıda zorunlu iş bölümünün ortaya
çıkardığı tüketici-üretici ayırımı reklamın oluşmasında etkin rol oynamıştır. Endüstri devrimi
sayesinde o ona kadar ekonominin temel sorunu olan üretim, büyük sorun olmaktan çıkmıştır.
Tüketimin sabit kalması durumunda ise stokların giderek büyümesi tehlikesini getirmiştir.
Üretimin talebi aşması ve verimliliğin artması ve daha da arttırılmasının mümkün olması
üretileni tüketme sorununu gündeme getirmiştir. Belirli bir süre boyunca tüketicilerin gelirleri
gibi zevkleri ve ihtiyaçlarını da sabit sayan ve bir mala talebi, fiyatın belirlediğini öne süren
klasik ekonomik kuramının varsayımları, sorunu çözmez olmuştur. Reklamcılık, arzın talebi
aştığı endüstrileşmiş refah toplumları bağlamında yeni bir ekonomik araç olarak doğmuştur
(Dalkıran, 1995:5).
1864’te Tercüman-ı Ahval’de ticari nitelikte bir gazete ilanı olarak yayınlanan ilk
reklam, batıya oranla çok daha dar boyutlarda gelişmiştir. Ülkemizde bilinçli reklam
uygulaması oldukça yenidir. 1950 yıllarına değin ekonomik girişimlerin büyük bölümünün
devletin tekelinde bulunması, reklama duyulan gereksinmenin sınırlı kalmasına neden
olmuştur (Dalkıran,1995: 164-165).
1908’de meşrutiyetle gelen basın özgürlüğü, İttihat ve Terakki iktidarının
uygulamaları ticari hayata bir canlılık getirmiş ve gerçek anlamda reklamcılığın başlamasını
da sağlamıştır. 1909 yılında kurulan ve halen de faaliyetini sürdüren ilk ilan ve reklam
kurumu İlanat Acentası kurulmuştur. Ancak birkaç yıl sonra patlak veren Balkan ve Birinci
Dünya Savaşı ekonomik hayatı felce uğratınca reklamcılık hemen hemen tümüyle ortadan
kalkmıştır. Bu durum Cumhuriyetin ilanına kadar sürmüştür (Dalkıran,1995: 168).
49
Türkiye’de TV’nin reklam araçları arasında yerini alması 3 Mart 1972 tarihine rastlar.
1972 yılından itibaren TV’de reklam yayınlarının başlaması, reklam piyasasının alabildiğince
gelişmesine yol açmıştır. Önceleri TV reklamlarının gazeteler için ciddi bir rakip olarak
düşünülmesinin aksine TV reklamları gazete reklamlarının artmasını sağlamıştır. Bunun
nedeni, TV reklamlarının pahalı oluşu nedeniyle TV’de bir ürünün kısa tanıtılması, bildirim
unsurunun ağırlık kazanması ayrıntılı bilgi ve açıklama unsurunun ise basın aracılığı ile
gerçekleştirilmesidir (Dalkıran,1995:174).
1972 yılında T.R.T’nin de reklam yayınlarına başlamasıyla reklam dünyasının ve
reklamcılık sektörünün ekonomideki rolü daha da önem kazanmaya başlamıştır. Dolayısıyla
ülkemizdeki reklamcılık, dünyadaki örnekleri gibi tüm çağdaş medyalardan yararlanmasıyla
her geçen gün ilerlemektedir (Dalkıran, 1995:9).
1980’li yıllar tüketimin teşvik edildiği, kapitalist ekonominin benimsendiği yıllardır.
Turgut Özal tarafından uygulamaya konulan serbest piyasa ekonomisi hem iç pazardaki
rekabeti arttırmış hem de çok uluslu şirketlerin ülkenin pazarında yer almasıyla reklam
sektörü renklenmiştir. Özal ile Türk toplumu kanaatkâr bir toplum olmaktan çıkıp kapitalist
sisteme daha uygun, tüketim toplumu olmaya başlamıştır. Bu dönüşüm için de tüketime
işlerlik kazandıracak olan bir toplum yapısı oluşturulmaya alışılmıştır. Bu süreçte,
Türkiye’nin çağdaşlaşma yolunda hız kazanması ve toplumun modernleşmesi yolundaki
çabalar, reklam gibi sosyolojik olguların iktidarlar tarafından geliştirilmiş yöntemleriyle
süregelmiştir.
Batının tarihi gelişimi sonucunda varlığı ekonomik düzenin bir ürünü olan reklamın
fonksiyonları, farklı ülkelerde farklı sonuçlar yaratmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerindeki
50
reklamlar batı toplumlarının hayat standartlarına ulaşmak konusunda yoğun beklentilere
neden olmakta ve reklamların aldatıcı – yanıltıcı yanlarından korumaya, gelişmiş,
endüstrileşmiş toplumlar kadar hazır olmamaktadır. Batı ülkelerinde yer alan reklamlardaki
görüntüler halkın günlük yaşantısında seçilmiş görüntüler oldukları için reklamlar bir bakıma
Batılı toplumların yaşam biçimlerini yansıtmaktadır. Ancak, Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerin reklamlarında bir yapaylık, taklit yaşam biçimleri ve bu yaşam biçimlerinin
propagandasının yer aldığı görüntüler bulunmaktadır (Topçuoğlu, 1996:202). 1980'lerden
sonra uydu yayıncılığının gelişmesiyle, dünyanın her tarafına yayın yapabilen televizyonlar,
coğrafi ve siyasal sınırları da ortadan kaldırmıştır. Bu gelişmelere asrın sonuna doğru hızla
gelişen ve yaygınlaşan kişisel bilgisayar ve Internet şebekelerini de katarsak küresel çapta bir
iletişim çağını yaşamakta olduğumuz görülmektedir. 90'lı yılların başı ise reklam sektörü için
adete ilerideki ortaklıkların tohumlarının atıldığı yıllar oldu. Bu gün yabancı hissedarı olan
hemen hemen bütün reklam ajanslarının, yabancı ajanslarla flörtleri 1990'lara dayanıyor.
Aşağı yukarı aynı dönemlerde başlayan işbirlikleri, 95'lerden sonra evliliğe dönüşünce de
ajansların ortaklık yapılarında, yabancıların ağırlığı arttı. Öyle ki Reklamcılar Derneği
üyelerinin 27'sinin uluslararası reklam ajansları ile işbirliği ya da ortaklık anlaşması
bulunuyor. (www.arsiv.Hurriyetim.com.tr)
51
İKİNCİ BÖLÜM
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN ULUSAL VE ULUSLARARASI
PAZARLAMA TEKNİKLERİ
2.1 ÇOK ULUSLU ŞİRKET TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
Günümüzde çok uluslu şirketlerin değişik ülkelerdeki pazarlara girmesiyle reklam da
uluslararası bir boyut kazanmıştır ve uluslararası çaptaki işletmelerin değişik ülkelerdeki
pazarları hedefleyerek reklam yapmaları da uluslararası reklam kavramını doğurmuştur.
Rugman ve Hodgetts’e göre çok uluslu şirket “ merkezi bir ülkede olup faaliyetleri diğer
ülkelerde de devam etmekte olan şirkettir” (Rugman ve Hodgetts, 1995:36). Çok uluslu
şirketler kapitalizmin bir sonucudur (Şatıroğlu, 1984: 7). Dunning’e göre ise, çok uluslu
şirketler, bir çok ülkede gelir getirici varlıkların kontrolünü üstlenen ve doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarını yürüten işletmelerdir (Dunning, 1988:56).
Çok uluslu şirketler, kitle iletişim araçları aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerde
tüketim kültürlerinin oluşmasına etki etmenin yanı sıra gelişmiş ülkelerin kültürel özelliklerini
de ürünlerine yansıtmaktadırlar. Bunlar, yeni ihtiyaçlar yaratarak onlara pazar aramakta ve
insanları bu yeni ürünleri belki daha önce hiç ihtiyaç duymadıkları bu ürünleri tüketmelerini
beklemektedirler. Böylece gelişmekte olan ülkelerdeki tüketiciler sadece çok uluslu şirketlerin
ürünlerini tüketmemekte aynı zamanda onların kültürel yapılarını da benimsemektedirler.
52
Günümüzde dünya pazarlarında artan bir rekabet yaşanmaktadır. Rekabetin çok yoğun
olarak yaşandığı, global pazarın her geçen gün büyüdüğü arenada ülkeler ve şirketler daha
büyük bir çaba sarf ederek uluslararası ticaretteki paylarını arttırmaya çalışmaktadırlar. Bu
bağlamda, büyüyen ve gelişen dünya mal ve hizmet pazarından yararlanmanın yanı sıra yeni
fırsatlar da yakalamak amacındadırlar.
Günümüzdeki çok uluslu şirketlerin en az %89’u AB, ABD ve Japonya merkezlidir.
1990 yılından beri de bu oran % 85-87 arasında kalmıştır. En büyük 500 şirketin 162’si ABD,
126’sı ise Japonya orijinlidir. Küresel düzeyde rekabette avantajlı olmak ve adeta dünya
ekonomisini yönlendirme gücüne sahip olabilmeyi gerçekleştirebilmek için kendi aralarında
da birleşmelere gitmektedirler (Gençler, Oğuzhan, 2003:2).
Çok uluslu şirketler farklı kültürel yapıya sahip olan tüketicilerle iletişimlerini
kolaylaştırmak amacıyla hedef tüketicilere ait kültürel değerleri kullanma yoluna gidebilirler.
Bunun için hedef tüketiciyle aynı etnik geçmişe sahip modellerin kullanılması, söz konusu
kültüre özgü renk, müzik, sembol gibi kavramları kullanarak karşımıza çıkabilirler (Erem,
Tek, Gerez, Börü, 2000:21).
Çok Uluslu Şirketlerin Özellikleri
53
· Çok uluslu şirketler birden fazla ülkede faaliyet göstermektedir.
· Çok uluslu şirketlerin güçlü bir finans-sermaye yapıları bulunmaktadır.
· Çok uluslu şirketlerde kitle üretimi yoğundur.
· Çok uluslu şirketler yeni ve ileri teknolojiye sahiptirler. Araştırma geliştirme
faaliyetleri gelişmiştir.
· Çok uluslu şirketler çeşitli ülkelerdeki bağlı kuruluşlarının faaliyetlerini koordine eden
girişimlerdir (Doğan, 2002:36; Yüksel, 1999:105).
2.2 ULUSLARARASI PAZARLAMA
“Uluslararası pazarlama, insanların istek ve ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla
ulusal sınırlar ötesinde yapılan mübadele işlemi demektir” (Jain, 2001:12). Başka bir deyişle
Uluslararası pazarlama, bir kazanç sağlama amacı ile seçilmiş müşteri gruplarının ihtiyaç ve
isteklerini tatmin için firma kaynaklarının çözümlenmesi, planlanması, örgütlenmesi,
kullanılması ve denetimi çabalarının uluslararası ortamda yürütülmesidir. Uluslararası
pazarlara girecek firmalar bazı stratejiler belirlemek ve onlara uygun çalışmalar yapmak
zorundadırlar. Pazarlamada, özellikle uluslararası pazarlamada, temel araçlar ürünün kendisi,
saptanan fiyatı, satış ve dağıtım çalışmaları, reklam ve satışı teşvik kampanyalarıdır
(Alpkent, 1995:17-22). Uluslararası pazarlamada reklamın ana gayelerinden biri yeni
piyasada yenilik olan bütün ürünlerle ilgili bilgi yaratmaktır (Sezgin, 1992:29).
Çok uluslu pazarlama (multinational marketing), uluslararası pazarlamanın gelişmiş ve
kompleks bir şekli olup, buna yönelen işletme; ana ülke dışında pek çok ülkede pazarlama
faaliyetlerine girişir. Tüm dünyada ele geçirdiği fırsatlara göre çeşitli şekillerde yatırım yapar
ve çeşitli ülke pazarları için farklı pazarlama karmaları, stratejileri geliştirip uygular. Sonuçta
54
dünyaca tanınan dev bir şirket haline gelir. Çok uluslu işletmelere örnek: Nestle, Coca-Cola,
ITT sayılabilir (Akat, 2001:4).
Uluslararası pazarlamacı, reklam sürecine girmeden önce stratejisini belirlemelidir.
Reklam kampanyalarında ajanslar ve reklam araçları gibi ayrıntılar değişse de strateji kalıcı
olmalıdır. Firma, seçtiği reklam ajansıyla anlaşma yaparken de bu stratejiyi uygulamalıdır
(Akat, 2001:162).
Uluslararası pazarlarda ticaret yapabilmek farklı kültürel çevrelerde yetişen insanlarla
ilişki halinde bulunmayı gerektirir. Bu da iyi bir pazar iletişimi stratejisiyle gerçekleşecektir.
Bir grup insan için çok önemli olan değerler bir başka grup için çok az şey ifade edebilir.
Global ekonominin büyük önem kazanması dünyanın her yerindeki pazarlamacılar için
tüketicilerin kültürel değerlerini, lisanını mitleri, adetlerini, ritüellerini ve kanunlarını tanıma
ve anlama gereksinimlerini de beraberinde getirmiştir. Bir ürünün lokal markette tanıtılması
ve kabul ettirilmesi oldukça detaylı hazırlanmış bir işlemi gerektirirken, aynı ürünün yabancı
pazarlarda tanıtımı ve kabulü daha profesyonelce hazırlanmış bir pazarlama stratejisiyle
mümkün olabilecektir.
Türkiye’de, 1980’lerden itibaren kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesi ile
devlet alanı dışında bir ekonomik sınıfın oluşmaya başladığı ve uluslararası dünyayla işbirliği
içinde ekonomiye özerklik istediği, devletin her alana müdahale etme tavrına karşı çıktığı
söylenebilir. Dolayısıyla 1980’e gelindiğinde bürokratik yönetim anlayışımız ve yapımız hem
içten hem de dıştan baskı altındaydı. Ancak bu gelişmeler kendiliğinden değişimi sağlamaya
yetecek boyutta da değildi. Bu değişimde Turgut Özal etkili ve belirleyici bir figür olarak
ortaya çıkıyordu. O hem girişimciliği teşvik etmekte hem de toplumda, iktidar güdüsü yerine
55
“ başarı güdüsünü” etkin hale getirmeye, yani tüm toplumu değiştirmeye çalışmıştı.
(Senal, Dağı; 2001:94-95). 1980’den beri hızla yoğunlaşan uluslararası pazar ülkemizde
özellikle Amerikan emperyalizminden kendini koruyamamıştır. Bunun yanı sıra, çok uluslu
şirketler gelişmiş ülkelerde fazla güçlü konumda değilken, gelişmekte olan ülkelerde göreceli
olarak çok daha güçlü bir konuma sahiptirler. Çok uluslu şirketler açık bir şekilde muazzam
bir pazar gücüne sahiptirler.
Küreselleşme olgusu, 2000’li yıllarda daha da hızlanmıştır. Bunun doğal sonucu
dünyadaki rekabet unsurları değişmiştir. Dünyadaki artık “ geleneksel rekabet unsurları”
(emek ve hammadde bolluğu gibi ) geri plana düşerken, iyi yetişmiş insan gücü, iyi işleyen
bir piyasa mekanizması, nihai pazarlara ulaşmayı sağlayan gelişmiş bir bilgi yapısı,
kolaylıkla mal sevk edilmesini sağlayan gelişmiş bir ulaştırma ve haberleşme ağı ön plana
çıkmıştır. Çok uluslu işletmelerin bir kısmı tam anlamıyla uluslararası hale gelmiş ve kendine
özgü bir dünya şirketi olmuştur. Zira artık yerli ve yabancı ülke pazarlama faaliyeti ayrımını
aşmıştır. Bu işletme tüm dünyayı tek bir pazar olarak ele alır ve aynı pazarlama programını
çeşitli ülkelerde –tüm yerküresi ölçeğinde (global ) –uygular (Akat, 2001:4).
2.3 ULUSAL VE ULUSLARARASI REKLAMIN TANIMI
Önceki bölümlerde de bahsedildiği gibi şirketler ürün ve hizmetlerini tüketicilere
tanıtabilmek amacıyla çeşitli medya araçlarını kullanarak reklam kampanyaları düzenlerler.
Reklamları da etki alanına göre ulusal ve uluslararası reklamlar olarak iki gruba ayırabiliriz.
Ulusal reklam, ulusal sınırlar içerisinde faaliyet gösteren firmaların tüm ulusal pazara yönelik
hazırladıkları reklamlardır. Günümüzde çok uluslu şirketlerin uluslararası pazarlarda faaliyet
göstermeye başlamasıyla birlikte değişik ülkelerdeki pazarları hedefleyerek yaptıkları
56
reklamlar uluslararası reklam olarak adlandırılmaktadır (Elden, 2003:32). Uluslararası
reklamlar ile tüm dünyadaki insanlar aynı ürün ve markaları kullanmaya yönlendirilmektedir.
Bu bağlamda uluslararası reklamlar, insanların bir grup içinde yer alma arzusundan
faydalanmaktadır (Çivrilli, 1993:82).
2.4. KÜRESELLEŞME
Küreselleşme, farklı ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin, her bir ulusal ekonominin
diğerlerine bağlı olduğu bir dünya ekonomisi yaratma noktasına dek genişlemesidir. Hiçbir
ülke kendine yeterli değildir, hepsi de ürünlerini diğer ülkelerle değişime sokma ihtiyacını
duyar. Bununla birlikte tüm dünyanın açık bir pazarı ama öyle bir pazar ki pazardaki herkesin
tüketici olduğu, insan, bitki, hayvan, doğa, ekoloji tüm bunların satışta daha çok kar
edebilmek amacıyla ihmal edilebildiği, tüketimin daha da hızlandığı dolayısıyla sömürgen
satıcıların daha çok kar etmesi amacıyla tüm etnik, kültürel, ideolojik, geleneksel v.b.
değerlerin meta olarak kullanıldığı bir pazar.
Uluslararası pazarlama stratejileri küreselleşmeden büyük ölçüde etkilenmektedir.
Küresel bir pazarın oluşmasında tüketicinin zevklerinin ve seçimlerinin tek bir küresel norma
yaklaşmasının rolü vardır (Mooij, 2000:103). Dünya çapında standartlaşmış ürünler küresel
pazarı yaratır. Global pazarlamada kabul görmüş tüketim mallarına örnek olarak Coca- Cola,
Levi’s, McDonald’s verilebilir (Hill, 2001:5). Bu bağlamda, Küreselleşme ile dünyaya
yayılan batı kültürüdür (Hülür, 2000:27). Bir taraftan insanlar ortak bir tüketim kültürünü,
ortak ürünleri paylaşırken diğer yandan uluslar çözülerek bölgesel özellikler birbirinden
ayrılmaktadır. Bazı ülkelerin yerel özellikleri ise dünyaya yayılmaktadır. Artık dünyanın her
yerinde döner, lahmacun, McDonalds, pizza var.
57
80’li yıllarla birlikte batı tipi yaşam tarzı yoğun olarak benimsetildi. Yediğimiz,
içtiğimiz, giydiğimiz, yerli olmaktan çıktı, marifet sayıldı ve toplum içinde bir yabancılaşma
oluşmaya başladı. Örneğin her köşe başında bir Mc Donalds, Burger King ile halk,
küreselleşmeyi dolaylı olarak benimsedi. Dünya insanı her ne kadar farklı ülkelerde de
yaşasa, farklı etnik, dilsel ve dinsel gruba üye de olsa aralarında ortak paylaşımlar söz
konusudur. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir tüketici aynı marka nescafeyi, colayı içer ve
Mcdonalds hamburgerini yer.
Batı sisteminin yarattığı uluslararası kuruluşlar, dinci ve etnik gruplara özgürlük
sloganı altında ezilen halkları ve üçüncü dünya ülkelerini parçalamayı, bu yoldan ortaya çıkan
küçük küçük toplulukları da yeni bir tür sömürgecilik uygulaması ile kesin olarak kendilerine
bağımlı kılmak istemektedirler. Küreselleşme süreciyle toplumsal bağlar gevşemekte,
yabancılaşmakta; birey ise yalnızlaşmaktadır.
(http://uk.geocities.com/anarsistbakis/makaleler/zerzangunlukyasamınemperyalızmı.html)
Küreselleşmenin oluşmasını sağlayan unsurlar:
· İletişim teknolojisinin uluslararası bir kültürün gelişmesine yardımcı olması,
· Üretim- ticaret ilişkisi,
· Küresel ekonomiye yön veren uluslararası sermaye hareketleri (Akman, 1999:20).
58
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÜLTÜR VE KÜLTÜREL EMPERYALİZM
3.1 KÜLTÜR NEDİR?
Kültür, “ bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi unsurlardan meydana gelen,
toplumun genelinde ortaklaşa var olan her çeşit bilgiyi, değer ölçülerini, genel tavır ve
davranış tarzları ile düşünce ve eğilimlerini kapsayan, böylece onu diğer toplumlardan ayırt
etmemizi sağlayan, ulus niteliği kazandıran ve gelecek nesillere aktarılan sosyal bir
sistemdir” (Linton, 1981:489). Odabaşı ve Barış’a göre, bir ülkenin kültürü, o ülkede üretilen
ürünlerin belirlenmesine olduğu kadar, tüketimine de etkide bulunmaktadır. Bu yüzden de
toplumun inanç ve değer yargılarının bilinmesi ve bunların toplumun üyeleri üzerindeki
etkilerinin incelenmesi pazarlamacılar için zorunlu bir unsur haline gelmiştir (Odabaşı, Barış,
2002:313).
Engel, Blackwell ve Minard’e (1990:63) göre ise, “ kültür” toplumun bir üyesi olan
bireyin iletişim kurmasına, belirli davranışları ve olayları yorumlamasına ve
değerlendirmesine yardımcı olan değerler, fikirler ve semboller dizisidir. Bunun yanı sıra
kültür, bir toplumun davranışlarını değiştiren, sosyal normların ve tepkilerin toplamıdır
59
(Khambata, Ajamı 1992:251). Reklamların kültürel değişmeye önemli etkileri olmaktadır.
Kültürel değişme adı verilen toplumsal olgu özgür kültürel değişme, zor gücüyle meydana
gelen kültürel değişme olmak üzere iki biçimde gerçekleşir. Toplum kendi kültürel yapısının
dışındaki yeni kültürel öğelerle karşılaştığında önce sosyal kabullenme sonra seçici ayıklama
ve bütünleşme süreçleri yaşar (Topçuoğlu, 1996:201). “ Uluslararası reklamlar”, bazı
durumlarda “ yerel reklamlardan” daha etkili oluyorsa, reklamın yapısı üzerinde uluslararası
kültürün daha etkin olduğu söylenebilir. Reklamın yansıtma işlevinden başka seçeneği yoktur.
Eğer kültürü değiştirirsek, bu değişikliği bize gösterecek olan yine reklamdır. Ama kendisini
temelden değiştirmeyecektir (Charon, 246).
Kültürün özellikleri aşağıda verilmektedir:
· Kültür, simgeleyicidir. Kültür bir olgunun başka bir olgu tarafından simgelenmesi
veya kullanılmasıdır.
· Kültür, toplum üyeleri tarafından paylaşılır ve toplum üyelerini tanımlar.
· Kültür, sınırlayıcıdır. Kültür ait olduğu topluma bazı sınırlamalar getirmektedir.
· Kültür, öğrenilen bir davranıştır. Dışsal güçler kültürü etkileyebilir. Topluma katılan
her üye kültürü öğrenerek geliştirir. Kültür resmi yolla, çeşitli uyaranlarla özellikle
büyüklerimizin bizlere nasıl davranmamız gerektiğini anlatmaları ile resmi ya da gayri
resmi yolla, toplum içinde yaşamakla, toplumu taklitle ya da kitle iletişim araçlarıyla
öğrenilir.
· Kültür, birbirine bağlı pek çok unsurun bütününden oluşur.
· Kültür tarihi ve süreklidir. Bu bağlamda, kültür yıllar boyunca gelişen ve yerleşen bir
gelenektir.
60
· Kültür ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcıdır. Kültür, temel biyolojik ihtiyaçları
ve bunlardan doğan ikinci derecedeki ihtiyaçları çoğu zaman ve önemli ölçüde
karşılar.
· Kültür bir soyutlamadır. Kültür tümüyle maddi, gözlemlenebilir bir şey ya da olgu
değil, tamamen soyut bir kavramdır.
· Kültür, öğretilen, kuşaktan kuşağa iletilen bir davranıştır (Griffin, Pustay, 1996:311;
Mutlu, 1999:276 ).
Toplumsal yapılara doğrudan bağımlı bulunan kültür sistemlerinin her topluma göre
değişmesi doğaldır. Bu nedenle yeryüzünde kültürlerin göreceliği söz konusudur. Bir
toplumun geçmişten aldığı ve geleceğe aktardığı değerler bütünü olarak kültür, toplumsal
yaşamın birikimidir. Toplumların geçmişten geleceğe uzanan süreci içinde sürekliliği
sağlayan kültür, toplumların içinde bulundukları koşullara ve gelişmişlik düzeylerine göre de
değişkenlik gösterir, zamanla göreliliğini ortaya koyar. Her kültür, hangi toplumdan veya
yaşam düzeyinden gelirse gelsin kültürel platformda aynı değere sahiptir. Diğer alanlardaki
gelişmiş ayırımı kültür dünyası için fazla geçerli değildir. Çünkü kültür sistemleri ister geri
kalsın, isterse gelişmiş olsun dünyaya kendi ortamlarının ürünlerini özgürce sunabilirler.
Kültürün doğasında var olan özgürlük ve çeşitlilik hangi düzeyde olursa olsun genel ortama
katkıda bulanabilecek düzeydedir. Görecelik özelliği, değişik sistemlerin kültür dünyasına
özgün katkılar getirebilmesine olanak verir (Çeçen, 1984:11).
Kültür, uluslararası görüşmelerde veya alışverişlerde daha çok önem verilmesi gereken
unsurların başında geliyor, çünkü kültür, bireyin toplumun bir üyesi olarak, iletişim
kurmasına, belirli davranışları ve olayları yorumlamasına ve değerlendirmesine yardımcı
değer ve semboldür.
61
Toplumlar arasındaki en büyük fark kültür farkıdır. Kitle iletişim araçları aracılığı ile
belirli bir kültürel grubun bir diğer kültürel gruba ait inanç ve davranış biçimini benimser ve
böylece uluslararası mesaj akışı aracılığıyla yerel, bölgesel ve ulusal toplumlar arasında
kültürel bağlamda bağlantı oluşur fakat belirli bir toplumun ürünlerinin bir başka toplum
tarafından benimsenmesi diğer toplumun bütün kültürel ve sosyal modellerinin tamamen
benimsendiği anlamına gelmez. Dünyadaki pek çok ülke kendi kültürel değerlerine o kadar
çok bağlıdır ki kesinlikle diğer bir ülkenin kültüründen etkilenmek düşüncesi söz konusu
olamaz. Özellikle Amerikan ürünlerine (kültürüne) karşı bazı ülkelerde ürüne karşı tepki ve
direniş söz konusu olabilir. Hindistan’da Kentucky Fried Chicken’i reddetmeleri, ODTÜ
kampüsünde Mc Donald’s lokantasını gösteri ve saldırılarla protesto etmeleri gibi.
Friedman’a göre, artık insanların Amerikan askerlerinden değil, Amerikan kültürü ve
Amerikan değerlerinden rahatsızlık duymaya başladıklarını ifade etmektedir (Friedman,
2000:385 ).
Pazarlama uygulamacıları, farklı bir kültürel yapıya veya belirli bir etnik kökene sahip
tüketicilerle olan iletişimlerini kolaylaştırmak amacıyla, söz konusu hedef tüketicilere ait
kültürel değerleri kullanma yoluna gidebilirler (Holland ve Gentry 1999: 68). Bu durum
reklamlarda hedef tüketiciyle aynı etnik geçmişe sahip modellerin kullanılması, satış
elemanlarının müşteriyle aynı etnik kökene sahip adaylardan oluşturulması, marka ve
tutundurma çabalarında söz konusu kültüre özgü resim, renk, müzik gibi kavramların
kullanılması gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu tür reklamların özellikle bilgi verici ve
eğitici temalara ağırlık vermesi kaçınılmazdır.
62
Dış pazarlarda yaşanan kültürel farklılıklar firmalar için önemli bir sorun olarak ortaya
çıkıyor. Bundan dolayı, yabancı pazarlardaki fırsatları en üst düzeyde değerlendirebilmek
amacıyla kültür ve değerlerini öğrenmek, tüketicilerin dünya görüşlerini anlamak, hangi
ürünleri tercih ettiklerini öğrenmek, kültürlerinde yer alan ürün ve hizmetleri nasıl
değerlendirdiklerini araştırmak çok önemlidir. Belli bir kültürde, belli bir yöntem ile başarılı
olan bir işletmenin başka bir kültürde başarılı olma garantisi yoktur. Bundan dolayı
işletmelerin dünya çapında farklı kültürlere ait kültürel ipuçlarının bilinmesi gerekir. Şu da bir
gerçektir ki, her zaman için kültürel etkileşim tek taraflı değildir, şirketin tüketici üzerindeki
etkisi kadar, tüketicinin ve tüketicinin içinde yaşadığı toplumun da şirketler üzerinde belirli
bir kültürel etkinin bulunduğu gerçeğini de unutmamak gerekir.
Kendi kültürünün diğer kültürlerden daha üstün olduğu inancı taşıyan bir pazarda
yabancı bir kültürün özelliklerini yansıtan ürünü başarıyla pazarlayabilmek kolay
olmayacaktır. Örneğin Amerikan bira firmaları Almanya ve Belçika’da ürünlerini
pazarlamada oldukça zorlanmaktadırlar. Çünkü bu ülkelerdeki tüketiciler kendi ürünlerinin
Amerikan biralarından üstün olduğuna inanmaktadırlar (Wells, Prensky, 1996).
Curry ‘e göre uluslararası pazarlamacılar kendini kanıtlamış bir ürünle yeni bir ülkeye
girmenin dini karışıklıklardan kaçınmak için büyük oranda müşteriye göreleştirme
gerektireceğini fark edebilirler. Bu hem küçük hem de global dev işletmeler için geçerlidir.
1990’ların ortalarında McDonald’s Hindistan pazarına girmeyi hedeflediğinde, şirket çok
geçmeden Hinduizmin sığır eti yemeye yönelik getirdiği yasağın bu fast-food devinin
mönüsünün çoğunu savunulamaz hale getireceğini fark etmişti. Şirket ünlü Big Mac yerine
yeni bir mönü (dini açıdan kabul görülen koyun etiyle yapılan Mihrace Mac) yarattı. Aynı
şekilde tüm dünyada yayılan sağlıklı beslenme ve fast food karşıtı tıbbi beyanlar sonucu diet
63
ve balık/tavuk ağırlıklı menüler ve çeşitli salata alternatifleri üretilmiştir. Bunu yanında
toplum için yararlı sosyal içerikli projelere kaynak aktararak daha sevimli zararsız göstermeye
çalışılmıştır (Curry 1999’dan aktaran Bingöl, 2002:62).
Toplumlararasında kültürel farklılıklar olduğu gibi, bir toplumu oluşturan üyeler
arasında da kültürel farklılıklar görmek mümkündür. Kültür, bir bakıma toplumların ve
kişilerin özgün özelliklerini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, Kentleşmenin yoğunlaşması,
nüfus artışı gibi etkiler, kuşaktan kuşağa aktarılan kültürün alt kültürler halinde yapılanmasına
neden olmaktadır. Satın alma davranışlarında görülen bölgesel farklılıklar analiz edildiğinde
alt kültürlerin etkisi açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Gerek toplumsal kültür ve gerekse
alt kültür (kültürde meydana gelen bölgesel farklılıklar) tüketici davranışlarının uluslararası
düzeyde ve aynı ulusal sınırlar içinde bölgesel düzeyde farklılaşmasına neden olmaktadır
(Gürüz, 1998: 90). Reklamcılar açısından bir ülkede dikkat edilmesi gereken alt kültürleri de
göz önünde bulundurmak bir zorunluluktur. Mesela, birkaç yıl önce, Japonya’da kahve
pazarlamaya çalışmak düşünülemezdi; fakat daha genç Japonlar ve kendilerini Avrupalı ve
sofistike olarak düşünmekten hoşlanan şehir sakinleri için kahve moda bir içecek olmaya
başlamıştır (Cateora, 1997: 492).
Tüketiciyi tanımak, onun satın alma davranışını etkileyen güdüleyici ve sosyo-kültürel
faktörlerini tanımakla mümkün olabilir. Bu nedenle tüketiciye dönük pazarlama programları
ve planları geliştirecek işletmelerin, tüketicilerin güdüleyici ve sosyo-kültürel faktörlerine
gereken önem vermeleri gerekir. Her ülkenin ortak evrensel paylaştıkları şeyler olduğu kadar
kendine özgü kültürü, yaşayış tarzı da vardır. Reklamlar, bu farklılıkları da dikkate almak
zorundadır. Bazı reklamlar, dünyanın her yerinde yayınlanabilirken bazılarında değişikliklere
başvurulur. Burada kültürel farklılık önemlidir. Özellikle ambalajlardaki renk ve semboller
64
kültürlere ters düşmeyecek şekilde hazırlanmalıdır. Global bir marka olmanın sırrı
gerektiğinde “ yerel davranabilmekten” geçmektedir. Şirketler küresel olsa da yerel
uygulamaları kullanmaktadırlar.
Reklamın kendine özgü dilinde tekrarladığı imgesel mesajlar, alışkanlık şeklinde
kültürel yapıya geçer, bunun yanında reklam mevcut kültürle tamamen örtüşmeyen mesajları
yenilik, şov, şok, farklılık gibi süreçler içinde kullanarak bir tür kültürel değişimi teşvik eder
(Topçuoğlu, 200).
Reklam bir iletişim olayıdır. Kitle iletişim araçları yoluyla yapılan reklamlardaki
mesajın ulaştığı alanlarda hedef kitleyi her yönüyle tanıma, ortak yönlerini belirleme bağıntı
ve izafet çerçevelerini bulma neredeyse imkansızdır. O nedenle belirli yaş, cinsiyet, toplumsal
sınıf ve tabakalardaki bireylerin reklamlara maruz kalan hedef kitle içi ve dışı insanların söz
konusu reklamlara ne şekilde, nasıl tepki vereceği kestirilemez. Bu bağlamda reklamın
kültürel değişmeye önemli etkileri olmaktadır. Kültürel değişme adı verilen toplumsal olgu
özgür kültürel değişme ve zor gücüyle meydana gelen kültürel değişme olmak üzere iki
biçimde gerçekleşir. Toplum kendi kültürel yapısının dışındaki yeni kültürel öğelerle
karşılaştığında önce sosyal kabullenme sonra seçici ayıklama ve bütünleşme süreçleri yaşar
(Topçuoğlu, 200-201).
Reklam ile kültürel değişme arasındaki ilişkiyi değişik bakış açılarıyla çok yönlü
detaylandırmak mümkündür. Reklam doğrudan doğruya kültürü değiştiren bir faktör olmasa
da insan alışkanlıkları üzerinde ve bu alışkanlıkların biçimlenmesinde bir takım etkilere
sahiptir. Reklamda yer alan bazı öğeler, toplumsal kültürel değişme süreçleri içinde diğer
öğelerle bütünleşerek önem kazanırlar. Öğrenme ve bunun beraberinde koşullanma sonucu
65
bireyin hareketleri az veya çok otomatik hale gelir (Topçuoğlu, 201). Amerikan iletişim
endüstrisinin kendi yapısı ve ekonomisi ile yansıttığı reklam kültürünün egemenliğindeki
kültürel oligarşidir (Erdoğan, 1995:170).
Garnham, 1980-90’lı yılları, kültürel maddeciliğin uluslararası boyutta anlam
kazanmaya başladığı dönem olarak tanımlar:
“Tarihsel olarak sistem rasyonalitesinin hem ekonomik hem de siyasalyönlerinin sadece küresel olmakla kalmadığını, biraz da küreseldolayımlı iletişim sistemlerinin büyümesi ve yayılması sayesinde, dünyanüfusunun gittikçe artan bir kısmı tarafından küresel olarakanlaşıldığını düşünüyorum. Çin’de yakın zamanlarda meydana gelenolayların da gösterdiği gibi, artık tüm siyasal aktörler tek bir dünyasahnesinde oynuyorlar; dilsel ve kültürel çeviri sorunlarına karşı dasembollerden oluşan bir dünya dilini kullanıyorlar” (Garnham,1997:283).
Kültür, insanın toplumsal yaşamının her alanındaki kendisi ve kendisine ait olanın
ifadesidir; çünkü kültür, insanın kendi yaşamını, geçmişten gelen deneyimler ve birikimlerle
ve kendinin yarattıklarıyla nasıl ürettiğini anlatır. İnsan kendini nasıl üretiyorsa, bu üretme
yolu onun kültürüdür (Güngör, 1999:19).
Batı kültürü bir ulusun kültürü değildir, uluslararası bir kültürdür. Bunun için de
evrensel bir görünüşü vardır. Eski Yunan’dan ve Hümanizma anlayışından gelen bu kültürün
bütün dünyada bir üstünlük kurmak eğilimi gösterdiği söylenebilir (Fuat, 2000:16).
İnsan dünyaya gelirken tabularasa gibidir. 5 yaşına kadar çevresinden ne görürse onu
taklit etmeye çalışır ve sorgulamadan doğru olarak kabul eder. Daha sonra inceleme ve
karşılaştırma gibi tekniklerle değerlendirme noktasına gelir. Çocuk içinde bulunduğu çevrenin
davranışlarından, olaylar karşısında verdiği tepkilerden anlamlar çıkararak kendi kişiliğini
66
oluşturur. Çocuğa kültürel değerleri aktarırken, reklamlar araç olarak kullanılabilmektedir.
Kültürel değerler dediğimiz zaman, o toplum için kabul edilen, var olan, bizim toplumumuzu
yansıtan birtakım kültürel değerler de olabilir, Türkiye için yabancı bir kültüre ait birtakım
değerleri taşıyan, yansıtan bir araç da olabilir televizyon reklamları (RTÜK.2004:62).
Pazarlama uygulamacıları, farklı bir kültürel yapıya veya belirli bir etnik kökene sahip
tüketicilerle olan iletişimlerini kolaylaştırmak amacıyla, söz konusu hedef tüketicilere ait
kültürel değerleri kullanma yoluna gidebilirler (Holland ve Gentry 1999: 68). Bu durum
reklamlarda hedef tüketiciyle aynı etnik geçmişe sahip modellerin kullanılması, satış
elemanlarının müşteriyle aynı etnik kökene sahip adaylardan oluşturulması, marka ve
tutundurma çabalarında söz konusu kültüre özgü resim, renk, müzik gibi kavramların
kullanılması gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu tür reklamların özellikle bilgi verici ve
eğitici temalara ağırlık vermesi kaçınılmazdır.
Her toplumun kendine özgü bir kültür anlayışı olduğundan, bu konuda en çok dikkat
etmesi gereken kişiler firma sahipleridir, çünkü uluslararası pazarlarda uluslararası firmalar
sadece mal, hizmet satışında bulunmanın aksine hem bazı kültürel değerleri etkiliyorlar hem
de bazı kültürel değerlerden etkileniyorlar. Bundan dolayı firmaların tüketici ve toplum
üzerinde nasıl bir değişim uygulayacağını planlamaları kadar, kendilerinin de işbirliği
içerisinde olduğu firmayla onların kültürlerinden nasıl etkileneceklerini ve buna nasıl uyum
sağlayacağını göz önünde bulundurmaları gereken noktalardan biridir. Özellikle, Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerin yabancı pazarlardaki fırsatları en üst düzeyde değerlendirebilmek
amacıyla iş birliği içerisinde bulunacağı firmanın kültürel değerleri hakkında az da olsa bilgi
sahibi olmalarında yarar vardır.
67
3.2 POPÜLER KÜLTÜR
Popüler kültürü günlük hayatta yaygın olan, kısa zamanda geniş kitlelerin ortak
özelliği haline gelmiş nesne, tutum, davranış, bilgi birikimi olarak tanımlayabiliriz. Popüler
kültür, yaşamın her anında olumsuz anlamıyla ideoloji üretmekte ve bu ideolojik içeriği
kitlelerin bilinç-altına yerleştirmektedir. Çünkü popüler kültür, çalışan insanın günlük
yaşamını meşrulaştırmayı, dahası bu yaşamı ussallaştırmayı ve bireyleri ortak-duyu
çevresinde bütünleştirmeyi öngörür (Topçuoğlu,116).
Gramsci’nin yaklaşımı popüler kültüre olumsuz yaklaşan Frankfurt Okulu ile olumlu
yaklaşan kültürelciliği birleştirmiştir. Buna göre popüler kültür ne yapısalcıların gördüğü gibi
halkın kültürel deformasyonu ne de kültürelcilerin gördüğü gibi kendini doğrulama, kendini
yapma olarak görülür. Popüler kültür, karşıt baskılar ve eğilimler tarafından biçimlenen “güç
alanı” ilişkileri olarak nitelenir. Burada kültürel ve ideolojik pratikler kapitalist toplumdaki iki
ana sınıf arasındaki düşmanca ilişkiler arasında ele alınır. Bu düşmanca sınıf ilişkileri en son
karar verici ufku şekillendirir ki kültürel ve ideolojik analiz bu ufuk içinde yapılır. Bu ufuk
Gramsci’nin klasik Marxist ideoloji görüşüne getirdiği revizyona da sınır çizer. Önceki
Marxist gelenekte sınıflar arasındaki kültürel ve ideolojik ilişkiler egemenlik ilişkisi içinde
incelenirken, Gramsci kapitalizm içindeki mücadelenin egemenlikten çok hegemoni için
mücadele olduğunu ileri sürer. Ona göre burjuvazi, burjuva ideolojisinin karşıt sınıfın
kültürleri ve değerleri içinde bulduğu yer ölçüsünde hegemoni kurabilir. Burjuva egemenliği,
işçi sınıfının kültürünü değiştirerek veya onu yok ederek değil işçi sınıfının burjuva kültürü
ile birlik olmasıyla güvence altına alınabilir. Böylece hem burjuva hem de işçi sınıfı kültürleri
68
tamamıyla birbirine karşıt iki grup olarak düşünülmez. Yani popüler kültür, ne egemen
ideolojiyle çatışan, empoze edilmiş kitle kültüründen ne de karşıt kültürlerden oluşmaz.
Popüler kültür iki sınıf arasında pazarlık sahasıdır. Bu sahada egemen ve alttaki karşıt
kültürel, ideolojik değerler ve elemanlar farklı karışımlar içinde bulunurlar. Bir kültürel pratik
kendi politikasını sanki alnına yazılmış gibi kendisi taşıyamayıp, o pratiğin siyasal
fonksiyonu, belli bir ortamda diğer pratiklerle anlamlandırılması sonucu olarak içinde
yazıldığı toplumsal ve ideolojik ilişkilere bağlıdır. Kültürel pratiklerin siyasal ve ideolojik
eklemleri sabit değil, değişkendir (Alemdar, Erdoğan 1994:104-107, 2000:8 ve Özbek
2000:66-69).
Popüler kültürün en derin sonuçları, ister egemen düşünüş biçimlerine karşı, isterse de
ona yandaş olsun insanların kendilerini ifade etmek ve başkaları üzerinde etkili olmak için
medya imgesini kullanmalarında yatar. Kapitalist ekonomide kitle iletişim araçlarından
beliren imajlar, özel birtakım üretimleri teşvik etmek, bazı ürün grupları, markalar için
tüketim topluluklarının doğmasına yardımcı olmak ve genel olarak tüketime yönelik ortamı
güçlendirmeye katkıda bulunmak gibi işlevler üstlenmiş bulunmaktadırlar (Lull, Çev:
Güngör, 2001:106).
3.3 KÜLTÜREL EMPERYALİZM
Profesör Schiller’in deyimiyle, kültür emperyalizmi;
69
· Belli süreçler toplamıdır,
· Bu süreçlerle bir toplum modern dünya sistemine getirilir,
· Bu getirme süreçleriyle, o ülkenin egemen tabakası dünyadaki egemen sisteme
cazibeyle, baskıyla, zorla ve bazen de rüşvetle çekilir,
· Bu çekme ile, o ülkenin sosyal örgütlerinin biçimi dünya sisteminin, egemen
sistemin, egemen merkezinin kültürel değerlerine ve yapısına (Amerika’ya )
benzetilir(Hatiboğlu, 1986: 258).
Bugün kitle iletişimiyle gelen kültürel emperyalizm uluslararası dev firmaların
egemenliği altına girmiştir. Globalleşme ülkeler arası birlik ve beraberlik dengesiz bir şekilde,
belli sayıda, çoğunlukla Amerikan, dev firmaların kontrolü altında olmaktadır. Kültürel
emperyalizm tek bir pazarın egemen olduğu dünya düzeni içinde gelişir.
Kültürel emperyalizm yaklaşımına göre, ürün transferi ve profesyonel ideolojiler,
gittikleri ülkelerin sosyal bilincini ve kültürünü yeniden biçimlendirmekte ve egemenlik
kurmaya çalışmaktadır (Alemdar ve Erdoğan,1998).
Özellikle gelişmiş ülkelerden genellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere doğru
bir kültürel emperyalizm çabası görülmektedir. Yani belirli bir kültürel grubun bir diğer
kültürel gruba ait inanç ve davranış biçimini benimsemesidir. Kültürel emperyalizm
genellikle bir azınlık grubun daha baskın olan bir diğer gruba ait kültürel değerleri
benimsemesi olarak ortaya çıksa da emperyalizm sürecinin karşılıklı olduğu, bazen baskın
grubun da zayıf gruba ait değerleri de benimsediği ve böylece bir karşılıklı kültürel alışveriş
sürecine girildiği durumlarda meydana gelebilir.
70
3.4 Karşıt Kültür Analizi Hakkında Görüşler
Karşıt kültür analizi hedeflenen kültürlerin tüm yönleriyle -benzerlikleri ve
farklılıkları- sistematik olarak karşılaştırılmasıdır (Wells ve Prensky, 1996:117). Yabancı
pazarlardaki fırsatları en üst düzeyde değerlendirebilmek amacıyla kültür ve değerlerini
öğrenmek, tüketicilerin dünya görüşlerini kavramak, hangi ürünleri tercih ettiklerini ve satın
aldıklarını öğrenmek, kültürlerinde yer alan ürün ve servisleri nasıl değerlendirdiklerini
araştırmak çok önemlidir. Pazarlama stratejilerini belirlemede en önemli elementler lisan,
adetler, renk, zaman ve yer olarak verilmiştir.
3.4.1. Dil
Kültürün bir parçası olarak lisan sadece konuşma kelimelerinden ibaret değildir, aynı
zamanda arkadaşlığın, anlaşmanın, zamanın, yerin sembolik iletişimini de kapsar. Sözsüz
iletişim, mimikler, gözlerdeki ifadeler, ses tonu ve diğer vücut davranışıyla ortaya konur.
Okay ve Okay, 2001:284 sözsüz iletişimi dört grupta ele almaktadır:
· Selamlama ve baş parmağı yukarı kaldırıp kabul işareti yapmak gibi sembolik
hareketler
· Konuşurken kolları sallamak veya işaret etmek gibi önem işaretleri
· Gülümseme, sırıtma veya yüz ekşitme gibi duyguları gösteren yüzle ilgili
hareketler
71
· İleri geri sallanma, yerinde duramadan kıpırdanma veya göz kırpmak gibi stresi
gösteren hareketler
Tüm bu vücut dili her ülkede farklılıklar gösterebilir. Örneğin bir Amerikalı baş
parmağını yukarı kaldırarak olumluluk işareti verirken bir Brezilyalı için bu hareket çirkin ve
kabalıktır.
Yine ayaklarını bir sehpaya uzatarak ya da ayakkabı tabanlarını gösterecek düzeyde
bacak bacak üzerine atarak oturmak bir Amerikalı için rahatlığı sembolize ederken bir Iraklı
için aşağılayıcı bir hareket olarak algılanmaktadır. Bu yüzden son Irak savaşında Amerikan ve
İngiliz askerleri ayak tabanlarını gösterecek hareketlerden kaçınmaları konusunda
uyarılmışlardır.
Amerika’da statü fark etmeksizin dik dik bakmak kabalık olarak karşılanırken
İngiltere’de gözlerini kaçırmadan karşıdakini pür dikkat dinlemek ve anladığını gözlerini
kırpıştırarak göstermek bir kibarlık olarak öğretilmektedir (Sweney, 2000:3).
Öte yanda, bir Çinli ile bir Amerikalının beraber olduğu bir iş toplantısında Çinlinin
bir tehlike sinyali olarak kibarca kızdığını göstermek amacıyla gözlerini fal taşı gibi açarak
bakması Amerikalı tarafından yanlışlıkla şaşkınlık göstergesi olarak yorumlanabilir
(Sweeney, 2000).
Dünyadaki pek çok farklı lisan birinden diğerine tercüme edilirken pek çok yanlış
anlaşılmayı da beraberinde getirebilir. Dildeki farklılıklar tüm iş görüşmelerini, iş
72
bağlantılarını, müzakereleri, reklamları ve etiketlemeyi etkileyebilir. Mısır için hazırlanan bir
gemi dolusu Çin yapımı ayakkabılar Arapça Allah karakterlerini içeren tasarımı nedeniyle
büyük bir problem yaratmıştı. Aynı şekilde Olympia firmasına ait “Roto” fotokopi makinaları
“Roto” kelimesinin Şili’de “en düşük sınıf” ve İspanyolca’da “bozuk” anlamlarına geldiği
için pek satmamıştı. “Diet” kelimesi Fransa’da kötü sağlık anlamını verdiği için “diet”
kelimesi yerine “light” kullanılmaktadır (Jain, 2001:214).
Bir başka örnek ise, eski Amerikan başkanı Jimmy Carter’ın Polonya’yı ziyareti
sırasında görevli olan bir tercümanın Lehçe’de Başkan’ın Polonyalı kadınlara hayranlığını
söylemekten ziyade onları şehvetle arzuladığını söylemesi diplomasi krizi yaratmıştır (Okay
ve Okay, 2001:283). Bir başka örnek Amerikan Pepsi sloganı “Come Alive” tüm dünyada
farklı bir şekilde yorumlanmıştı. Alman’lar “ölümden geri dön” olarak yorumlarken Çinliler
“atalarınızı mezardan geri getirir” olarak anlamışlardı (Wells ve Prensky, 1996). Bu nedenle
ürün adları birden fazla anlama gelip gelmediği ve fonetik yapısının yanlış anlaşılmalara
meydan verip vermeyeceği araştırılmalıdır.
3.4.2 Adetler
McDonald’s Hindistan pazarına girerken diğer Avrupa ülkelerine oranla daha çok
detaylı bir çalışma yapmak zorunda kalmıştı: pazarın %60’ı vejetaryen olup azınlıktaki et
tüketen grup ise dinsel nedenlerle domuz ve sığır etinden nefret etmekteydi. Ayrıca
dondurulmuş balık ve ete karşı olup, Hint mutfağında korkunç bir baharat hakimiyeti vardı.
Pazarlamacılar Hint pazarında balık ve tavuk burgerin yanında vejetaryen burger sundular.
Vejetaryen burgerlerin mutfağın ayrı bir yerinde ayrı malzemelerle yapıldığı konusunda da
73
müşteriyi temin ettiler. Ayrıca McMasala ve McImli gibi soslarla Hint damak lezzetine yakın
durmaya çalıştılar (Jain, 2001:220).
Adetler konusunda uluslararası pazarlarda diğer bir önemli husus hediye sunulmasıdır.
Japonya’da hediye vermek iş yaşantısının önemli bir parçasıdır. Karşılıklı hediye alıp vermek
derin ve güçlü bir işbirliği arzusunu sembolize eder. Genellikle ilk karşılaşmada sunulan
hediyeler aynı karşılığı görme mesajını da barındırır.
Bunun tersine Almanya’da hediye alıp vermek pek uygun bir davranış olarak
algılanmaz. Belki küçük meblağ tutacak hediyeler kabul görebilir fakat pahalı hediyeler hiç de
hoş karşılanmaz. Aynı şekilde Belçika ve İngiltere’de hediye yerine çiçek sunumu daha kabul
gören bir davranıştır. Ancak çiçek seçiminde renkler bahsinde söz edileceği üzere dikkatli
olmak gerekir (Jain, 2001).
Sosyal yaşamdaki farklılıklar açısından Amerikalılar yemek yerken porsiyonları
tepeleme doldurmayı, eğilerek yemeyi ve yerken gürültü çıkarmayı kaba bir davranış olarak
yorumlarken, Çinliler servis edilen her yiyecekten bir parça almayı ve memnuniyetlerini
eğilerek göstermeyi bir nezaket kuralı olarak sayarlar (Keegen, 2002:74).
Suudi Arabistan’da ise ev sahibine eşinin sağlığı hakkında soru sormak, ayak
tabanlarını göstermek, sol eliyle bir nesne vermek son derece aşağılayıcı bir davranıştır.
Kore’de ise nesneleri bir diğerine iletirken iki eli kullanmak, siyaset, kominizim ve Japonya
hakkında konuşmak hiç de uygun olmayan davranışlardır (Keegen, 2002).
74
Almanların tanıştıkları ilk insanlarla pek şakalaşmaktan hoşlanmadıklarına dikkat
çekerek iş toplantılarının çok daha ciddi bir ortamda geçtiğini ifade etmektedir. Japon iş
adamları ise karşılaştıklarında ilk olarak kart vizite alış-verişinde bulunduklarını ve kartları
hemen cebe atmadan önce uzun uzun incelediklerini yazarak uluslararası pazarlamacılara da
aynı şeyi yapmalarını önermekte aksi takdirde kaba bir insan olarak değerlendirileceklerini
belirtmektedir (Taylor, 1996:128).
3.4.3 Renk- Estetik
Bir toplumun estetik değerleri tasarımla, renklerle, sembollerle, duygularla temsil
edilmektedir. Bu özellikler ürünlerin tasarım ve reklamında kendini gösterir. Farklı
kültürlerde renklerin çağrışımı farklı olmaktadır. Örneğin Güneydoğu Asya’da açık mavi renk
ölüm ve yası sembolize ederken, beyaz renk Çin’de ve Japonya’da ölümle bağdaştırılmaktadır
(Wells ve Prensky, 1996). Dolayısıyla geleneksel gelinliğin rengi de kırmızıdır. Yine Brezilya
ve Meksika’da mor çiçekler cenaze için seçilir (Keegen, 2002). Öte yanda Malezya’da yeşil
hastalık ya da tehlikenin var olduğu ormanlık alanları belirtir. Bu yüzden reklam ya da
ambalaj tasarımında, hediye sunumunda renklerin farklı ülkelerce anlamlandırılmalarını
bilmek gerekmektedir.
3.4.4 Yer
Fiziki temas ve sosyal mesafe hakkındaki kültürel kurallar genellikle yazılı değildir
ama kültürü paylaşan insanlar açısından oldukça önemlidir. Amerika’da iş toplantıları bir
masa ya da sırada karşılıklı olarak yapılır. İnsanların birbirine mesafesi beş ila sekiz adım,
daha samimi iş görüşmeleri ise iki ila üç adım arasındadır. Ortadoğu’da yapılan iş
75
görüşmelerinde ise insanlar birbirine dokunacak düzeyde yakındır. Almanya ve İskandinavya
ülkelerinde her zaman bir fiziki mesafe korunur. İnsanlar birbirine nadiren
dokunur.İngiltere’de özellikle kraliçeye dokunmak uygunsuz bir davranış olarak algılanır.
Kraliçenin ABD’ye yaptığı bir gezi sırasında dönemin başkanı Ronald Reagan’ın çıkışa doğru
eşlik etmek için Kraliçeye omuz vermesi İngiliz basını tarafından oldukça tenkit edilmişti
(Wells ve Prensky,1996).
Amerika’da bir binanın üst katındaki geniş bir ofisin sahibi organizasyon
hiyerarşisindeki konumun önemini vurgular. Ancak Japonya’da pek çok üst düzey yönetici bir
arada aynı ofisi paylaşmaktadır (Jain, 2001:215).
Terpstra ve Sarathy ise, Wells ve Prensky’nin belirttiği etkenlerden dil, estetik, renk
ve değerlere ilave olarak din, eğitim ve sosyal organizasyonlara değinmektedir (Terpstra,
Sarathy, 2000:91).
3.4.5 Din
Din bir kültürün dünyaya bakış açısını önemli derecede etkiler. İslam’da materyalizme
önem verilmez iken, Hıristiyanlıkta özellikle batı kültüründe çalışkanlık ve bunun sonucu
olarak varlık öne çıkmaktadır. Bilindiği üzere bazı belirli gıda ürünlerinin tüketimi bazı
dinlerde yasaklanmıştır. Asyalılar evlilik ve araba satın alma günlerinin uğurlu günlerine
denk gelmesine özen gösterirler. Japonya’da araba satıcıları arabayı tüketiciye şanlı bir günde
teslim eder, müteahhitler temel atmanın önemli bir güne rast gelip gelmediğine bakarlar.
Terpstra ve Sarathy, dinin ekonomi üzerindeki etkilerine dikkat çekmektedir:
76
· Dini tatiller pek çok ülkede pazarlamacılar açısından dikkate alınması gereken
günlerdir. Firmalar yerel çalışma saatlerini ve pazarlama programlarını bu
doğrultuda yapmaları gerekmektedir. Bunu gözeten Amerikan firmaları pazarlama
planlarını Noel’deki büyük sezona göre düzenlemiştir.
· Tüketim maddelerinin bazıları da dini kurallarla teşvik edilmiş ya da
yasaklanmıştır. Hinduların sığır eti , Müslüman ve Musevilerin domuz etine karşı
olan tabuları, Katoliklerin Cuma günü balık yemeleri, Stroh gibi bira üreticilerinin
Suudi Arabistan için alkolsüz bira üretmeleri ve alkol tüketiminin dinsel açıdan
yasak olan ülkelerde Coca-Cola gibi firmaların çok kazanç elde etmeleri, çoğu
vejetaryen olan Hinduların süt ürünlerine yönelmeleri sayılabilir.
· Kadınların ekonomideki rolü dini yaptırımlar etkisiyle kültürden kültüre
farklılıklar göstermektedir. Kadınların tüketici, çalışan ya da bir pazarlama
çalışmasında yer alabilecek kapasiteleri sınırlandırılmıştır. Bu farklılıklar
pazarlama boyutunda yeni düzenlemeler gerektirmektedir. Örneğin
“Procter&Gamble’s” ürünleri çoğunlukla kadınlar tarafından kullanılmaktadır.
Firma Suudi Arabistan’da bir grup üzerinde yapmak istediği çalışmayı kadınların
katılamaması nedeniyle eşleri ya da erkek kardeşleri ile gerçekleştirmek zorunda
kalmıştır.
· Aynı şekilde kast sistem de ekonomiye katılımda bazı sınırlamalar getirmektedir.
77
· Bir ülkedeki dini farklılıklar pazarlama açısından da bazı problemler yaratabilir.
Örneğin Hollanda’da Katolik ve Protestan gruplar kendi siyasi partileri ve
gazetelerine sahiplerdir. Böyle bir farklılık ürün dağıtımından promosyonuna
kadar pek çok çalışmayı zora sokmaktadır. Bu yüzden dini farklılıklar ayrı bir
pazarlama medyası ve stratejisi gerektiren pazar segmentinin düşünülmesini sağlar
(Terpstra, Sarathy, 2000: 107).
3.4.6 Eğitim
Uluslararası pazarlamacı aynı zamanda eğitimci de olmak zorundadır. Bir firmanın
pazara getirdiği ürün ve teknikler genellikle o pazar için oldukça yenidir. Ürün ya da servisin
yeni pazara tanıtılmasında kullanılacak yöntem pazarın eğitim seviyesiyle orantılı olmasını
gerektirir (Terpstra ve Sarathy, 2000:101).
Tüketicilerin ne kadar oranda okur yazar oldukları ya da eğitim seviyeleri hazırlanacak
etiketlerin adaptasyonunu ve reklam programlarını belirleyecektir. Eğer kızlar ya da kadınlar
resmi eğitim programına büyük çapta katılmıyorlarsa pazarlama programları cinsiyet
ayrımının görülmediği diğer ülke programlarından farklı olacaktır. Kompleks olan ya da
yazılı talimat gerektiren ürünler pazarın eğitim seviyesine göre anlatılacaktır.
Gerber firmasının bir Afrika ülkesinde kullandığı bebek maması reklamında tam sayfa
bir Afrikalı bebek ve sayfanın köşesinde de küçük bir kavanoz bebek maması kullanılmıştı.
Bu ülke adetinde ise okur yazar oranı oldukça düşük olduğu için ambalajlı bir ürünün
reklamında gösterdiği herhangi bir şey aynı zamanda içeriğini de kapsıyordu. Dolayısıyla
tüketici tarafından anlaşılan kavanoz içerisinde satılan ürünün bebek parçaları olmasıydı
78
(Wells ve Prensky, 1996). Bu nedenle dikkatli bir karşıt kültür analizi istenmeyen, nahoş
çağrışımları da engelleyecektir.
3.4.7 Sosyal Organizasyon
Aile yapısı, akrabalık ilişkileri, sosyal kurumlar, otorite yapısı, sosyal alışkanlık,
sosyal tabakalar, statü sistemini iyi araştırmak ve oluşturulacak pazarlama ve halkla ilişkiler
stratejilerini buna göre belirlemek gerekir. Örneğin Türkiye’deki TV reklamlarında tam
donanımlı bir akşam yemeği sofrasında anne-baba ve iki çocuk resmi geleneksel mutlu aile
portresini sunmaktadır ve reklamcılar bu resmi çok sık kullanırlar. Bir makarna, bir hazır
çorba reklamında veya çamaşır deterjanı reklamında bu resim sıklıkla karşımıza gelir.
Oysa Japonya’da yayınlanan TV reklamlarında masa başında birlikte olan aile
tablosundan ziyade kravatı gevşemiş, gömleği kırışmış işten dairesine dönen yorgun bir erkek
profilinin “soba” adı verilen hazır Japon çorbasını nasıl kendi başına yapabildiği ve bunu
zaman kaybetmeden hemen yiyerek hızlı bir şekilde doyum işlemini gerçekleştirdiği ekrana
yansıtılır. Bu resim her gece saat 10.30’da eve dönen bir Japon için oldukça rasyoneldir.
Toplumun en küçük kurumu olan aile yapısı her ülkede farklılık arz etmektedir. ABD
ve pek çok Batılı Avrupa ülkesinde aile, anne- baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan küçük
bir topluluğu ifade ederken Türkiye’nin de içinde bulunduğu diğer bazı ülkelerde ise bu
topluluğa amca, dayı, büyük anne, büyük baba gibi yakın akrabalar da dahil olmaktadır. Geniş
aile yapısına örnek olarak Hindular ve kendilerini “Congo brothers” olarak adlandıran
ailelerdir. Geniş aileler tüketici davranışında önemli bir rol oynarlar. Ürün seçimi konusunda
alınan kararda geniş kitleler etkileneceğinden pazarlamacı, aile yapısını ve aile üyelerinin
79
sayısını bilmek zorundadır. Bunun yanı sıra bir toplumda var olan özel ilgi grupları, sosyal
sınıflar, ekonomide kadının rolü her ülkede farklılık göstereceği için pazarlamacı bu
farklılıkları da göz önünde bulundurmak zorundadır (Terpstra ve Sarathy, 2000:102).
Malezyalılar ürün alımında birbirlerini oldukça etkileyen bir yapıya sahiptir.
Genellikle anne-baba ve en az dört çocuktan oluşan ailelerin satın aldıklar ürünler dost-
arkadaş grupları arasında hızlı bir şekilde yayılarak aynı marka ürün talep görmektedir. Yazar,
İngiltere’ye akademik çalışma yapmak amacıyla gönderilen Malezyalı’ların büyük bir
çoğunluğun İngiliz yapımı Wageewood porselen, 200E Mercedes, İran halısı ve İtalyan
mermer masa alarak ülkelerine geri döndüğünü gözlemlemiştir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜKETİCİ DAVRANIŞI VE PAZARLAMA STRATEJİSİ İLİŞKİSİ
4.1. Tüketici Davranışının Tanımı
Tüketici davranışı Wilkie,1994:14 tarafından şu şekilde tanımlanmıştır:
“İhtiyaçları ve arzuları karşılamak amacıyla ürün ve servis seçiminde, satın alımında,
kullanımında ve tüketilmesinde insanları içerisine alan zihinsel, duygusal ve fiziksel
aktiviteler bütünüdür.” Bu tanımdan anlaşılacağı üzere tüketici faaliyetleri zihinsel, duygusal
ve fiziksel nitelikler taşımaktadır.
80
Wilkie, tanımına tüketici davranışının en temel yedi karakteristiğinden bahsederek
devam eder:
· Tüketici davranışı motivelidir.
· Tüketici davranışı pek çok faaliyeti içerir.
· Tüketici davranışı bir süreçtir.
· Tüketici davranışı zamanlama ve karmaşıklık açısından farklılıklar gösterir.
· Tüketici davranışı farklı rollerle ilintilidir.
· Tüketici davranışı dış faktörlerden etkilenir.
· Tüketici davranışı farklı insanlarda farklılıklar gösterir.
4.2. Tüketici Davranışının Pazarlama Stratejisi Üzerindeki Rolü
Pazarlama stratejisi belirlenirken ürünü kullanacak tüketici grubun yaş, dil, din, ırk,
cinsiyet, zenginlik gibi özellikleri değerlendirilir. Çok fakir bölgelerde markalı kozmetik
ürünü reklamı yapmak zaman ve para kaybından başka bir şey değildir. Güzellik sektörünün
hedef kitlesi kadınlardır. Dolayısıyla kışlada güzellik sabunu ya da gözaltı kremi tanıtımı
yapılması üreticiye müşteri kazandırmayacak, hiçbir maddi getiri sağlamayacaktır.
Pazarlama; ürünün pazara sürüldüğü toplum ve o toplumun dilinden eğitimine, maddi
kültüründen tüketim alışkanlıklarına kadar pek çok faktör ile doğrudan ilişkilidir. “ Ticaret
politikalarında serbestleşme, para alışverişinde artan istikrar, bölgesel ekonomik
entegrasyonlarındaki artış, engellenemeyen mal akışı, iletişim ve bilgideki hızlı değişim,
taşımacılık pazardaki rekabeti arttırmıştır” (Theodosiu, Leonidou, 2003:142). Bu
bağlamda pazarlama stratejisi ise belli bazı ürünleri spesifik tüketici bölümlemeleriyle
mübadele etme konusundaki çalışmalara rehber olacak plana verilen addır. Pazarlama
81
stratejisinin unsurları bölümleme, konumlama ve pazarlama karması olarak üç ana grupta
incelenmektedir (Wells ve Prensky, 1996:67).
4.2.1. Bölümlendirme
Bölümlendirme, pazarın aynı özellikler taşıyan tüketici alt gruplarına göre kümelere
ayrılmasıdır (İslamoğlu,1999:183). Bölümleme yaparken göz önünde bulundurulması
gerekenler kültürel, demografik, kişilik özellikleri ile birlikte yaşam tarzı ve psikografik
gruplardır. Benzer özellik gösteren bir pazar için strateji geliştirmek daha kolay olmaktadır.
Pazar bölünmesi işletmeleri kendilerine, rakiplerine ve tüketicilerine ait kaynakları ve
amaçları değerlendirmeye ve onları kullanmaya yönelten bir süreçtir. Mesela rating
değerlendirmeleri yapılırken izleyiciler sınıflandırılır. Bir yayının gösterimde kalması ya da
saatinin prime time dediğimiz çok izlenen zamana alınmasına bu programın AB grubunda
izlenilirlik oranına göre karar verilir.
4.2. 2 Konumlandırma
Pazarlama stratejisinin ikinci unsuru olan konumlandırma, seçilen pazar bölümündeki
tüketicilere işletmenin sunduğu ürünün ya da hizmetin onlar için uygun olduğunu, diğer
tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamayacağını anlatan bir süreçtir. Diğer bir deyişle ürün ya da
hizmetin tüketici zihninde yer almasını sağlama işlemidir (Wells ve Prensky, 1996:68).
Konumlama ve ürün farklılaştırması açısından temel sorun pazarda fark yaratabilmek için ne
kadar farklı olunması gerektiğine karar vermektir.
82
Dolayısıyla bir ürünün hedef tüketici zihninde nasıl yer ettiğini anlamak çok
önemlidir. Pazarda ürün ya da markanın nasıl konumlandığını bilmeden etkili bir pazar
iletişimi stratejisi geliştirmek oldukça zordur (Hawkins, Best ve Coney, 1992:18). Pazarlama
karmasının hedef pazarla olan iletişimindeki bölümleme sürecinin iletişim unsurudur
konumlandırma. Başarılı bir konumlandırma müşteri perspektifinin adaptasyonu sağlanarak,
müşterilerin sınıf içerisinde ürünü nasıl algıladıklarını anlayarak ve de belli bazı yüklemlere
nasıl önem verdiklerini kavrayarak yapılmaktadır (Fill, 1995:79).
4.2.3 Pazarlama Karması
Pazarlama karması 4P olarak ”product, price, promotion and place” olarak
anılmaktadır(Wells ve Prensky, 1996). Odabaşı ve Barış, 2002:73 bu kavramları detaylı bir
şekilde açıklamaktadır:
Product (ürün); ürün özelliğini yansıtır. Ürün ya da hizmetin hangi büyüklükte,
şekilde ve özellikte olacağı, nasıl ambalajlanacağı, tüketiciler açısından hizmetin ölçüsü,
sunulması beklenen garanti ve hizmetler, ürünle ilgili yeni ürün ve aksesuarlar.
Price (fiyat); ürün ya da hizmetin bedelini ifade eder. Fiyat tüketicilerin markalar
arasındaki fiyat farklılığına ne denli duyarlı olduğu, ürün talebini artırmak için ne ölçüde fiyat
indirimine gidileceği, tüketicilerin ödeme biçimi, tüketicilerin ürün grubundaki fiyat
yapısından ne denli haberdar olduğuna bakar.
83
Promotion(promosyon-tutundurma); ürünün tanıtım sürecidir. Hangi tutundurma
yöntemi en uygundur? Ürüne yönelik, fiyata yönelik, satış yerine yönelik, iletişime yönelik
(Kocabaş, Elden, Çelebi, 2000:55). Tüketicilerin ilgisini çekmek için en uygun araçlar
hangileridir? Tüketiciler üzerinde en etkili medya aracı hangisidir? Mesajlar değişik
kanallarda ne kadar sıklıkta tekrarlanmalıdır?
Place (Dağıtım) ise perakendecilerin sayısı, nerede olmaları gerektiği, mağaza
içindeki ürünlerin konumu, tüketicilere nasıl ve nerelerde ulaştırılması gerektiği gibi
konularla ilgilenmektedir
4.3 Pazarlama Stratejisinin Tüketici Davranışları Üzerine Etkisi
Şimdiye kadar hedef kitle tüketici konumunda değildir. Ancak ürün için promosyon
faaliyetlerine başlandığında ve ürün vitrine çıktığında, satın alındığında artık üretici ve
tüketici arasında karşılıklı fayda sağlamaya yönelik bir bağ kurulmuş olur. Vitrine yönelen
her kişi artık üretici firmanın potansiyel tüketicisidir. Ürün için belirlenen strateji tüketicinin
dikkatini çekmiş, vaktini almıştır. Sıra ürünün fiyatına değer olup olmadığına gelmiştir. Bazı
durumlarda ürün piyasa için o kadar yenidir ki tüketicinin bu konuda hiçbir ön bilgisi yoktur.
Bu durumda seçilmiş olan stratejinin başarıya ulaşabilmesi için ürünün kullanılması için
gerekli olan bilgiyi tüketiciye aktarmış olması gerekir. Mesela Türkiye’ye daha önce gelen
tablet deterjanlar bekledikleri satış grafiğini yakalayamamışlardır. Tablet deterjan kullanıcı
için yeni bir üründür ve kullanıcı bu konuda bilgi sahibi değildir. Fakat daha sonrasında
gelen Calgon markası öncelikle yıkama şekli konusunda tüketicileri bilgilendiren reklamlar
84
yayınlamış, markadan ziyade ürünün faydası üzerinde durmuştur. Sonrasında ise Calgon’un
diğer markalara göre üstünlüğünden bahsedilmiştir.
4.3.1 Pazarlama Aracı Olarak Reklamın Tüketici Davranışları
Üzerine Olumsuz Etkileri
Fromm’a göre reklam mesajları kitle iletişim araçları aracılığı ile insanların zihnini
değersiz, gerçeklik duygusu taşımayan şeylerle doldurmaktadır (Fromm, 1990:17). Bu
bağlamda reklamcılık, ürünü tüketiciye tanıtmak ve ürünün faydalarını övmek suretiyle
tüketicide sürekli tatminsizlik ve rahatsızlık duygularını arttırarak hoşnutsuzluk yaratmaktadır
(Fowles, 1996:63).
Gerçek dışı, aldatıcı mesajlar ile tüketicinin kandırıldığı, mantıklı bir tercih yapmadığı
ortadadır; çünkü reklamcılar için önemli olan reklamların satışını hızlandırmak, yeni
ihtiyaçlar yaratmak, tüketim arzusunu oluşturmaktır. Oluşturulan reklamların içeriğinde
tüketiciyi bilgilendirme unsurunun arka plana atıldığı ve daha çok ürün veya markaya ait belli
bir imaj yaratma ya da o markayla belli yaşam tarzlarını özdeşleştirme gibi amaçlar
güdülmektedir.
Schiller’e göre uluslararası şirketler verdikleri mesajlarla, oluşturdukları reklamlarla
evrensellik olgusu işlemektedirler ve bunu da kitle iletişim araçları aracılığı ile
yapmaktadırlar (Schiller, 1993:232). Reklamcılar kendi mesajlarını bilinçsiz bir seviyede
süslü kelimelerle, imajlarla ve sesleri kullanarak verirler. (Fowles, 1996:62). Verilen mesajlar
ile reklamlar insanların doğal arzularını tahrip ederek bazı şeylerin ihtiyaçları olmadığı halde
ihtiyaçlarıymış gibi gösterilmesi ile yeni ihtiyaçlar ortaya çıkarmaktadır.
85
Fromm’a göre insanların “ kullan, tüket ve at” düşüncesinde olduklarını ve yeni bir
eşya aldıktan sonra kullanımdan bıkan kişinin yeni modellere sahip olmak tutkusu ile
yarıştığını iddia etmektedir (Fromm, 1993:130). İnsanlar reklamların yoğunluğundan dolayı
çevresindeki her şeye ilgisiz, duyarsız ve duygusuz kalmaktadırlar. Tek amaçları tüketmek
olan zihniyet ile hareket eden insanlar kitle iletişim araçları aracılığı ile verilen reklamlar
sayesinde hissiz, duygusuz olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bunun yanı sıra, reklamı
yapılan ürün satın alındığında ürün ile beraber mutluluğun da satın alınacağı imajı
verilmektedir.
4.3.2 Pazarlama Aracı Olarak Reklamın Tüketici Davranışları Üzerine
Olumlu Etkileri
Reklam, pazarda çok çeşitli ürünler ve markalar hakkında tüketicinin bilgi eksikliğini
giderdiği, seçim yapamayan tüketiciye yol gösterdiği açıkça ortadır (Önce, 1988:34). Bu
bağlamda, reklamın insanlara yeni ürünlerle ilgili bilgi vermesinin yanı sıra bu ürünlere sahip
olma arzusu da vermektedir. Gümüş’e göre tüketicilerin yeni ürünlerden haberdar olması ve
onlara ulaşmasında reklamların önemi büyüktür (Gümüş, 1992:26).
Kavas’a göre reklam, tüketicinin istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak mal veya
hizmetleri bilinçli ve rasyonel bir şekilde seçmesine yardımcı olacak gerekli ve yeterli
bilgilerin doğruluk ve dürüstlük ilkelerine göre iletilmesi ve bu şekilde tüketicilerin hayat
standartlarının yükselmesine yardımcı olmaktadır (Kavas, 1988:77).
86
Reklam, tüketici ile markayı buluşturan, tüketicinin markanın bilincine varmasını
sağlayan önemli bir unsurdur. Reklam yoluyla tüketici, malın yaptığı işi ve sağladığı yararları
anlar, gördüğü, duyduğu veya okuduğu bilgi kaynakları sonucu ürünün vaatlerine inanır ve
sonuçta harekete geçerek alış noktasında o markayı rakiplerine yeğler. Ürünün kullanımından
hoşnut kaldığı takdirde alımlarını tekrarlar (Kozlu, 2000: 329-330). Bu bağlamda reklamı,
üretici ile tüketici arasında bilgi aktarımı, reklam verenden, hedef kitleye doğru yönlenen bir
iletişim olarak da nitelenebilir. Bu özelliği ile reklamın belli bir plan dahilinde doğru bir
zamanlama ile, hedef kitleye uygun bir metin ve görsel içerikle sunulduğu takdirde, marka ve
hedef tüketici arasında güçlü bir bağ kurulmasındaki etkinliği göz ardı edilemez (Elden,
2003:17).
87
BEŞİNCİ BÖLÜM
REKLAM VE İKNA STRATEJİSİ
5.1 İKNANIN TANIMI
İkna kavramı ilk kez Aristo ile incelenmeye başlanmıştır. İkna, bir kimsenin diğerini
bilinçli bir niyetle tutarlı fikirler, etkili çekicilikler, güvenilirlik ve kanıt gibi unsurlar
kullanarak istenilen yönde etkileme ve yönlendirme olarak tanımlanmaktadır (Ross, 1990).
Moriarty’e göre; İkna mesajları genellikle kişileri bir şeyler hissettirme veya yaptırmaya
motive ederken özellikle kişilerin inançlarını, fikirlerini, tutumlarını, kanılarını,
motivasyonlarını ve duygu yapılarını etkiler (Moriarty, 1999’dan aktaran Ergeç, 2004:5).
İkna, tutum ya da davranışlarını zora dayanmadan etkilemeyi hedefleyen bir iletişim
süreci olarak da tanımlanabilir (Newson, 1989:153). İkna, insanların kullanımındaki medyalar
aracılığı ile sözlü ya da sözsüz, yüz yüze mesafede olan çeşitli ilişkileri kullandığı için,
iletişimin özel bir yanı olarak değerlendirilmektedir (Jamıeson, 1996:6).
İkna girişiminin bütün amacı tutum, düşünce ve davranış değişikliği yaratmaktır.
Cegala’e göre, İkna mesajları kişilerin bir şeyler yapmaları ya da düşünmeleri için oluşturulur.
Araştırmacıların genel görüşü, iknanın davranış değişikliği gibi etkilerin sonucu olduğudur.
Her ne biçimde olursa olsun ikna, iletişimin bir biçimidir ve ikna eden ile hedef arasındaki
etkileşimin bir fonksiyonu olup davranış, tutum ve inanç değişikliklerine neden
olabilmektedir (Cegala, 1984’den aktaran Ergeç, 2004:6).
88
Friestad ve Wright tarafından önerilen İkna Bilgi Modeli, tüketicilerin (hedef kitle)
satıcıların (reklamcılar, pazarlamacılar gibi genel olarak ikna girişimini yönlendiren kişiler )
ikna girişimine nasıl tepki verdikleri hakkında genel bir teoridir. Modelin temel iddiası,
tüketicilerin bir ajansın onu etkileme girişimini anlamak için ikna bilgisini kullanabildiğini ve
ikna olayını kendi amaçları doğrultusunda yönetmeye uğraştığıdır. Bu bağlamda, bir ikna
girişimi, kişilerin ihtiyaçlarını tanımak, yönlendirmek ya da yapılandırmak isteklerinden
dolayı başvurdukları bir kaynaktır. Kısacası ikna bilgisi (Friestad ve Wright, 1994)
tüketicilerin pazarda bütün etkileşimlerinde gerekli ve zorunlu bir kaynaktır. Bu nedenle
kişilerin ikna bilgisi girişimi kısmen de olsa reklamları, satış sunumlarını ya da hizmet sunma
davranışlarını anlama isteği olarak değerlendirilebilir (Ergeç, 2004:55).
İkna bilgisi günlük yaşamda önemli bir bilgi alanı olarak görülmektedir. Çünkü
bütünüyle yorumsal bir inanç sistemidir. Friestad ve Wright (1994) bu bilgilerin kişilere
dışarıdaki ajansların maksatlı durumları hakkında bir şeyler söylediğini ve iç yapılarını
(duygularını, düşüncelerini, inançlarını ve hislerini) düzenlemelerinde yönlendirici olduğunu
ileri sürmektedir ( Ergeç, 2004:56).
Tüketicinin ikna bilgisi, ikna yapıları (elde edilen bilgiler, bir obje, yapılan bir şeyler,
kişilerin fikirlerinin değişimi, bir şey yapması için bir kimsenin ikna edilmesi, bir davranışı ya
da mevcut inancını değiştirmesi gibi) hakkındaki inançları olarak tanımlanır. Tüketiciler
hedef oldukları reklam ve satış sunumlarını yorumlayıp değerlendireceklerdir (Ergeç, 2004:
50).
5.2 İKNANIN ÖZELLİKLERİ
89
Jamieson’a göre iknanın bazı özellikleri vardır. Bunlar:
· İkna değişim yaratma ya da değişime karşı direnme de kullanılan bir olgudur.
· İknanın amacı tutucu değildir, denge noktasını arayan insanı ileri doğru
yöneltmektir.
· İkna, dili kullanan, insanın doğasında bulunan bir paradoksu da temsil eder. Doğal
dil, kelimelerden meydana gelir. Kelimelerde olayları ve duyguları ifade etmek
ve yüz yüze etkileşmede sözsüz iletişimi zenginleştirmek için kullanılır.
· İkna hem rasyonel, hem de irrsayonel boyutta gerçekleşebilir. Duygusal çağrılarda
herhangi bir mantığa dayanmaksızın, değerler aracılığı ile tutum değişikliğine
neden olabilir.
· İkna üzerinde yapılan her çalışma psikolojik ve toplumsal etkenleri ele almada
belli sınırlıklara sahiptir. Bu rasyonel ihtiyaçlar toplumun kodlamaları olarak ele
alınır.
· İkna eylemi bir şeyin diğeriyle ilişkilendirilmesini kılar (Jamieson, 1996:214).
İkna edici iletişim kimin, neyi, kime, nasıl ve ne ile söylendiği şeklindedir. İkna edici
iletişimde kaynak, mesaj, iletişim aracı, alıcı ve amaçlanan iletişim etkisi olmak üzere beş ayrı
bağımsız değişken bulunmaktadır. İletişim kaynağı bilgi verendir. İletişimin aracı ya da
kanalı, mesajın ne yolla sunulduğudur. Mesaj, yazılı ya da sözlü sunulabilir. Alıcı, mesajı
okuyan, dinleyen ya da izleyen kişidir (İnceoğlu, 1993:117).
90
Jamieson’a göre, ikna işi ile ilgilenenler gösteren ve gösterilen arasında özel bir ilişki
olduğunu ifade etmektedirler. İkna dolaylı olduğu zamanlarda ise tüketicide uyandırılmak
istenen duygu açıkça belirtilmeden yapılmaya çalışılır (Jamieson, 1996:80).
5.3 REKLAM STRATEJİSİNİN TANIMI VE ÖNEMİ
Reklam stratejisi, reklamın amacına ulaşmasında izleyeceği yoldur. Reklam stratejisi
yaratıcı uygulamanın doğru şeyi, doğru kişiye söylenip söylenmediğini belirler. Stratejiler ile
ürünün ne olduğu, tüketici ve rakiplerin kim olduğu konusunda yol gösterilir. Strateji kelime
anlamı olarak da bir hedefe varmak için uygulanacak yöntem, hedef, metodların tümüdür.
Strateji, bir rehber, bir yol haritasıdır. Bu strateji ile ürün, rakipler ve tüketici tanımlanarak
amaca ulaşmanın yolu değerlendirilir (Schultz, 1991: 14, 76). Bu bağlamda, reklam stratejisi,
ürün ya da hizmet ile ilgili ne söylendiğini içerir. Hatiboğluna göre, her mal veya hizmetin
reklamlarında aynı stratejileri kullanılması düşünülemez. Yapılan araştırmalara göre her mal
ve hizmet için değişik stratejilerin kullanılmasının gerekli olduğunu ileri sürülmektedir .
Bunun yanı sıra reklam yapılırken insanlar arasındaki farklardan çok insanlar arasındaki
benzerlikler dikkate alınmaktadır. Bir ürün ya da hizmete daha fazla talep yaratabilmek için
insanların ilgisini çeken noktaların ne olduğu bilindiği taktirde başarıya ulaşmak daha kolay
olacaktır (Hatiboğlu, 1993:147).
Reklam Stratejisi ile ürünün hangi özelliğinin önemli olduğu, tüketicilerin onu neden
aldığı, hangi ihtiyacını karşıladığı, hangi iletişim araçlarının kullanılacağı vb. gibi konuların
tespit edilmesinde stratejinin rolü büyüktür. Etkili bir reklam stratejisinde bilginin önemi ve
rolü gözden kaçmaması gereken bir unsurdur. Bunun için reklamı yapılan ürün veya hizmet
için kullanılan bilginin güçlü ve uygun olması bunun yanında reklamlardaki bilgilerin tutarlı
91
olması da gerekmektedir. Reklamcılar, reklam stratejileri ile tüketicinin kararlarını etkilemek
için, mal veya hizmetlerin farklı şekillerde algılanmasını istemektedirler. Birbirinden pek
farklı olmayan mal veya hizmetlerin imajları reklamlar ile yeniden üretilmeye çalışılır.
Reklamı yapılan mal veya hizmetin aynı ihtiyacı karşılayan mal veya hizmetlerden daha
prestijli olduğuna inandırılmak istenir.
Reklam stratejisi; reklamcının, reklamı yapılan marka hakkında ne söylediğidir.
Bununla beraber reklam stratejisi; ürünün değeri, temel yararları ve tüketicinin problemlerini
nasıl çözebileceği gibi konularla ilgilenen reklam mesajının formüle edilmesidir (Bozkurt,
2004: 220).
Reklam stratejileri tüketicinin bakış açısına göre hazırlanmalıdır. Reklam verenin istek
ve ihtiyaçları değil, müşterinin ya da tüketici kitlesinin duymak ve görmek istedikleri şeyler,
onların istek ve ihtiyaçları, duyguları, deneyimleri, kişilik özellikleri dikkate alınmalıdır.
Tüketiciler malın özellikleri ile değil, sunduğu fayda ile ilgilenirler. Reklam, o mal veya
hizmetin, diğer marka mal veya hizmetlerde olmayan ayrıcalığını vurgulayacak inandırıcı ve
kuvvetli bir vaatte bulunmalıdır. O marka mal veya hizmetin tüketicilerin ihtiyaç ve
isteklerine cevap vermesi önemlidir.
İşletmecinin reklam mesajları üzerinde güçlü bir kontrol yetkisi olduğunu ifade
ederek, tutundurma karması içerisinde reklamın en geniş kontrol düzeyine sahip olduğunu
belirtmektedir (Fill, 1995:286).
92
Reklam stratejinin ana teması, yani ürünün üstünlüğü ve onun açıklanması daha
evrensel bir biçimde kullanılabilirken, stratejinin uygulamaya yönelik bölümü ülkeden ülkeye
farklılaştırmayı gerektirebilir. Akat’a göre reklam stratejisi; üç temel nedenden değiştirilebilir:
· Ürünün niteliğine ve işlevine getirilen farklılıklar
· Pazar ortamı ile rakiplerin durumunda meydana gelen önemli değişiklikler
· Tüketici gereksinmesi, arzu veya davranışları hakkında elde edilen yeni bilgiler
(Akat, 2001:165).
93
5.4 YARATICI REKLAM STRATEJİLERİ
Reklamda, yaratıcılık uygulamaya dayalı ikna sanatı demek, farklı olmak için farklı
olmak demektir. Bozkurt’a göre ise yaratıcı reklam stratejileri ise şu şekildedir:
5.4.1 Tek Satış Öneri Stratejisi: (USP)
Bu stratejisi ile reklamcı, diğer rakiplerden daha anlamlı ve daha farklı bir tüketici
yararı olan ürün davranışına dayalı, üstün bir iddiada bulunur. USP stratejisinin en önemli
özelliği bir ürünü diğerlerinden ayıran ve o ürünü kendi kulvarında tek yapan önemli
farklılıklar sunması ve müşterilerin o ürünü almaktan başka seçenekte bulunamamasını
sağlayacak iddialar geliştirmesidir. Bu tek ürün özelliğinin müşterilerin ihtiyacını
karşılayacak duruma getirilmesi, “ Tek Satış Öneri” sini sağlamaktadır. Çoğu durumlarda
UPS stratejisi, kullanılabilecek en uygun ve en iyi yaratıcı tekniktir; çünkü müşteriye diğer
rakiplerin arasından reklamı yapılan ürünü seçmelerini sağlayan farklı ve kesin nedenler
vermektedir. UPS stratejisinin fazla kullanılmamasının tek nedeni, çoğu ürün
kategorilerindeki markaların fazla homojen olmasıdır (Bozkurt, 2004:223). İpana’nın diş
macunu reklamlarında diğerlerinden ayrı olarak şu kadar tehlikeye karşı dişlerinizi koruyoruz
denmektedir. Calgon reklamlarında diğer kireç çözücüler ya da normal deterjanlara konan ek
maddeler Calgon kadar etkili olmadığı tezi savunulmaktadır .
5.4.2 Ürün İmaj Stratejisi:
94
Ürün imaj stratejisi, fiziksel farklılıklar yerine psikososyal farklılıkları içermektedir.
Reklamcılık, ürünü sembollerle birleştirerek ürün için imaj veya kimlik yaratmaya çalışır
(Bozkurt, 2004: 223).
5.4.3 Duygusal Strateji:
Çağdaş reklamların çoğu, duyusal strateji aracılığıyla müşterilere ulaşmayı
amaçlamaktadır. Birçok reklam uzmanı, reklamların genelde duyusal faktörler üzerine
oturtulduğunu fark etmişlerdir. Bu yüzden eğer duyusallık doğru ve uygun yerde kullanılırsa
çok başarılı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Reklamlarda bu stratejinin kullanımı bütün pozitif
ve negatif duyguları (romantizm, nostalji, heyecan, mutluluk, korku, suçluluk, pişmanlık,
iğrenmek, acıma vs.) içermektedir. Bu tip reklamcılığın daha çok duyularla birleştirilmiş ürün
kategorilerinde kullanılması daha uygundur. Örneğin; yiyecek, içecekler vs.(Bozkurt, 2004:
225). Danonenin sütlü tatlı reklamlarında Demet Akbağ tatlı yediğinde kendini kilo alma
endişesiyle suçlu hissetmekte ve ürün, tatlıyla barıştıran tat diye lanse edilmektedir. Yine aynı
şekilde Ülker’in yeni ürünlerinden Pikola reklamlarında meslek itibariyle incecik olması ve
bu fiziklerini koruması gereken mankenler pirinç patlaklı çikolata yerken ‘masum çikolata’
demektedir.
5.4.4 Tınlama Stratejisi:
95
Bir reklam kampanyasını yapılandırmaya yaramaktadır. Bu strateji, ürün imajlarına veya
ürün iddialarına odaklanmaz. Bunun yerine, hedef kitlenin hayal edilen veya gerçek
deneyimlerinde, kopyasını bulan durumları veya olayları temsil eder (Bozkurt, 2004:224).
5.4.5 Jenerik Stratejisi:
Bir reklamcı, bir ürünü pazarlayan bir şirket tarafından yapılabilen bir iddia ortaya
atacağı zaman bu stratejiyi kullanır. Reklam yapan kişi, ürününü rakiplerinden farklılaştırmak
veya üstünleştirmek için herhangi bir çabada bulunmaz. Bu strateji en çok, bir ürün
kategorisine hakim olan bir marka için uygundur. Bu durumda, jenerik iddiada bulunan şirket,
reklam tarafından uyandırılan herhangi bir talebin geniş payına sahip olacaktır (Bozkurt,
2004:225).
5.4.6 Merak Uyandırıcı Strateji:
Bu strateji, bir reklamcı, jenerik tipte bir iddiada bulunduğunda fakat aynı zamanda
ürüne bir üstünlük de belirttiği zaman uygulanmaktadır. Bu strateji, en çok, rakip ürünler
arasında, az sayıda fonksiyonel farklılıkların olduğu ürün veya servis kategorilerinde,
reklamcılar tarafından tercih edilmektedir. Bu tip reklamcılık, üründe anlamlı bir üstünlük
iddia edildiği zaman çok akıllıca bir stratejidir, çünkü bu, rakiplerin aynı şeyi söylemelerini
engellemektedir (Bozkurt, 2004:225).
5.5 ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN KULLANDIKLARI REKLAM STRATEJİLERİ
Her ürünün pazarlanmasında aynı pazarlama stratejisinin kullanılması söz konusu
değildir. Her ürün için değişik strateji kullanılması gerekir. En iyi strateji ürünün maliyetine,
96
fiyatına, satıcının mı yoksa imal edenin mi markasıyla satıldığına, pazarlama kanallarına ve
pazarlama için ayrılmış bulunan ödeneğe ve bunlara benzer daha birçok etkene bağlı
bulunmaktadır (Hatiboğlu, 1986: 96).
Reklamdan tam anlamıyla yararlanabilmek ve derhal satışı temin için birçok malı
pazarlamak amacıyla primler, ikramiyeler, yarışmalar, özel fiyat indirimleri, bedava satın
alma kuponları gibi usuller kullanılır. Coco Cola, Fruko, Dandi çikleti gibi mamuller
piyangoyu andıran ikramiyeler düzenlenmekte ve çok büyük hediyeler vermektedir. Son
zamanlarda birçok mağaza kendilerinden ürün satın alanlara hediye pulu dağıtmaktadırlar
(Hatiboğlu, 1986:120).
Örgütlerin ve markaların tüketicilere ne sundukları ve ne vaat ettikleri aslında çok da
önemli değil. Asıl önemli olan tüketicilerin ne duymak istedikleri, neye inanmak istedikleri ve
o örgüt veya markayla ilgili kafalarında oluşturdukları konsepttir (Bozkurt, 2004: 47).
97
5.5.1 REKLAMLARDA MESAJ :
Reklamda söylenen şeye veya görülen şekle “ reklamın mesajı” denir. Reklamlardaki
sözcükler, resimler, semboller, renkler, diğer özellikler reklamın başarı veya başarısızlık şansı
üzerinde çok etkili olur. Mesaj hazırlanırken ürünün özelliklerini ortaya koymak genellikle
yeterli değildir. Bunun satın alınmasıyla temin edilecek çeşitli faydalar renkli, duygusal bir
şekilde ifade edilmelidir. Tüketim malları reklamlarında bu, özellikle önemlidir (
Hatiboğlu,1986:108).
Yüksel’e göre reklam mesajı, tüketiciyi mal ve hizmet konusunda bilgilendirmek, onu
ikna etmek ve mal veya hizmetin satılmasını sağlamak amacıyla düzenlenen her türlü sözcük,
resim, sembol, renk ve görüntüleri ifade etmektedir (Yüksel, 1988: 25). Bu bağlamda, reklam
mesajı, mal veya hizmetin varlığından tüketiciyi haberdar eden hedef kitlenin ihtiyaçları ve
istekleri arasında ilişki kurar ve malın diğer mallara göre üstünlüklerini vurgular (Kotler,
1982:361).
Mesajı meydana getiren simgeler, bir taraftan kaynak, diğer taraftan hedef için aynı
anlama gelebilecek ortak simgeler olmalıdır. Yanlış anlaşılan mesaj, iletişimde istenilen
sonucun gerçekleşmesini engelleyecektir (Kazancı, 1982:35). Bir kanal üzerinden gönderilen
işitsel ya da görsel işaretlerin tümü olan mesaj aynı zamanda sinyal, simge, ileti, içerik gibi
adlandırılmaktadır. Mesajın anlamı, belli bir durumda paylaşılan sözlü ifadelerden daha fazla
şeyleri içermektedir (Gökçe 1993:53).
5.5.2 REKLAM MESAJININ İÇERİĞİ
98
5.5.2.1 Fayda yaklaşımı:
Mal veya hizmetlerin reklam mesajında o mal veya hizmetin gideceği ihtiyaç ve
sunduğu faydaya geniş ölçüde yer verilir. O mal veya hizmet ile tüketicinin elde edeceği
fayda anlatılmaya çalışılır. İnternet ve telefon bankacılığı kullanılarak şubeye gitmeden işlem
yapılabilmesi ya da ATM kartlarıyla alışverişte paranın sizin hesabınızdan satıcının hesabına
aktarıldığı bilgisinin verilmesi gibi tüketicinin hayatını kolaylaştıracak, hızlandıracak
özellikler vurgulanır.
5.5.2.2 Merak Yaklaşımı:
Reklam mesajı ile beklenmedik şekilde yapılan bir yaklaşım ile tüketicinin ilgisi ve
merakı çekilmeye çalışılır. İlgi çekildikten sonra mal veya hizmetle ilgili bilgiler sonradan
verilir. Turkcell hazır kart reklamlarında kız ve erkeğin nerede karşılaşacağı üzerinde merak
yaratılırken hazır karta ilişkin bilgiler kontür yükleme, ilave kontür, konser gibi etkinliklerin
duyurulması, Kosla Oxi-Action -Oksijen bazlı leke çözücüler- için alışveriş merkezinde yeni
satın alınmış bir ürünün zor lekelerle kirletilmesi ve bu lekelerin çıkarılması da buna örnektir.
Hopkins’e göre, merak öğesi en güçlü insan dürtülerinden biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Reklam mesajlarının birçoğu merak unsurunu kullanarak başarılı olmuştur
(Hopkins, 1996: 172). Reklamı yapılan mal veya hizmetin önemli bir özeliğinin
belirtilmesinin etkinliğini artırmak için reklam mesajına merak unsuru da yerleştirilerek
amaca ulaşmak daha kolay olabilmektedir.
5.5.2.3 Dramatik Yaklaşım:
99
Görüntü unsurlarıyla ilgili psikolojik öğeleri en üst düzeyde kullanarak duygulara
hitap eden reklamcılar, markalarını tüketiciye ezberleterek ve bu yolla diğer markaların
hatırlanabilirlik oranlarını en aza indirerek –mümkünse yok ederek- tüketicide bir marka
bağımlılığı yaratmaktadırlar. Reklamlarda kullanılan renkli, canlı, heyecan verici görüntüler
ürünü abartarak devleştirip kusurlarını olabildiğince kamufle etmektedir. Günlük hayattan
alıntılanan enstantaneler içine ürün yerleştirerek şu mesaj verilmek istenir. “Hayatınız,
reklamı yapılan ürün sayesinde mutlu bir ana dönüşebilir.” Ürün ve mutluluk birbirinin
tamamlayıcısı olarak gösterilir. Tüketicinin bu ürünü almasında mutluluk vaatlerinin de payı
vardır. Bu illüzyonlar zincirinin tek amacı tüketiciye ürünü satın alma isteği vermektir
(Topçuoğlu, 207). Coca Cola’nın bir numaralı şişe reklamlarında hayatının aşkıyla karşılaşan
kız, takımda yer alan genç oyuncu gibi içimizden insanlar Coca Cola sayesinde hayatlarında
istediklerini elde etmişlerdir.
5.5.2.4 Mizah Yaklaşımı:
Bu yaklaşımla olaylar mizahi bir yaklaşımla ele alınır ve tüketicinin dikkati çekilmeye
çalışılır. İnsanlar eğlendirilerek bir takım şeylere dikkatleri çekilir böylece ikna edilmek
istenir. Mizah unsurunun arasında dikkati çekilmek istenen nokta mal veya hizmetin
kendisidir.
Reklam mesajında kişinin psikolojisi üzerinde etkili olan bir unsur da güldürü
öğesidir. Bazı mal veya hizmetlerin reklamında güldürü öğesi taşıyan bir reklam mesajı ciddi
mesaj türlerine nazaran daha başarılı sonuçlar verebilecektir. Kişiler genelde güldürü öğesi
taşıyan reklama karşı kayıtsız kalmamakta ve hoşuna giden öneriyi benimseyebilmektedir ya
100
da bu mal veya hizmete karşı olumlu duygular besleyebilmektedir. Doritos reklamlarında
Cem Yılmaz’ın ürünü kopyalaması, yakalanması sırasında gelişen komik olaylar ve replikler
buna bir örnektir.
5.5.2.5 Ödül Yaklaşımı:
Reklamlar çeşitli yollarla ödüller sunarlar. Bu ödüller maddi olmaktan çok psikolojik
ödüllerdir. Mesela kullanılan margarin ile ilgili reklamlarda “ özen gösteren anneler için”
sloganıyla bu margarin kullanıldığı taktirde iyi bir anne, iyi bir ev kadını olma ödülü sunulur.
5.5.2.6 Grup Kimliği Yaratma Yaklaşımı:
Tüketicilerin bu yaklaşımda bir gruba dahil olma ihtiyacı hissettirilerek mesaj ile
değerli olma ve dünyada bir yer edinme hissi kadar güvenlik ve statüde sunulur. Reklamı
yapılan mal veya hizmet ile ilgili reklam mesajında tüketici çekici bir grup üyesi gösterilerek
ya da mal veya hizmet sayesinde bu gruba dahil olmayı önererek ikna edilmeye çalışılır.
Araç sigortası ya da özel sağlık sigortası, bireysel emeklilik sistemi katılımcılarının
yaşlandıklarında da gençlik zamanlarındaki kadar aktif ve maddi açıdan rahat olacaklarının
vurgulandığı reklamlar gibi ....
5.5.2.7 Özendirici Yaklaşım:
Bu reklam yaklaşımında insanlara arzuladığı ve hayal ettiği bir hayat şekli sunularak
bu hayat şekline kavuşacak, arzuları ve düşleri gerçekleştirecek bir şey olarak reklamı yapılan
101
mal veya hizmet ortaya konulur. Bu hayat şekli özenilecek, imrenilecek ve gıpta edilecek bir
hayat şeklidir. Bunu gerçekleştirmek için bu mal veya hizmeti satın almak gerektiği hissi
uyandırılır ve bunun için insanlar ikna edilmeye çalışılır. Kredi Kartı reklamları, taksit
öteleme, ilave ödüller, ekstra indirimlerle hayalinizdeki her şeye kavuşabilirsiniz, isteklerinizi
ertelemeyin mesajı…
5.5.2.8 Karşılaştırma Yaklaşımı:
Hopkins’e göre, bazı mal veya hizmet reklam mesajlarında “ Rakiplerimizin ürünlerini
de kullanın” diyerek insanlar karşılaştırma yapılmaya davet edilmektedir (Hopkins, 1996:
174). Böylece rakiplerinden korkmadığı, çünkü kendi mal veya hizmetinin daha iyi olduğu
güvencesi verilmektedir. Bu anlamda tüketici kendisine bu kadar güvenen bir marka mal veya
hizmeti tercih edeceği varsayılmaktadır. Çoğunlukla deterjan üreticileri tarafından uygulanan
bu sıradan marka ya da rakip markayı ima ederek yapılan reklamlar, Domestos gibi
5.5.3 REKLAMDA SEMBOL
Reklamlarda semboller açık ya da gizli olarak kullanılabilirler, çıkış noktaları açık ve
net olabileceği gibi eski zamanlarda kaybolmuş da olabilir (Kraus, 1990:10). Mal veya
hizmetler sembollerle özdeşleştirilmektedir. İmajın satıldığı günümüzde tüketiciler mal veya
hizmetlerin kendisine değil sembolik katkıları nedeniyle satın alınmaya teşvik edilmektedir.
Fiske’ye göre kod, bir kültür ya da alt kültürün üyelerinin paylaştığı bir anlam
sistemidir. Kodlar, hem göstergelerden hem de göstergelerin hangi bağlamlarda nasıl
102
kullanacaklarını ve daha karmaşık iletiler meydana getirebilmek için nasıl bir araya
gelebileceklerini tespit eden kurallar veya uzlaşımlardan oluşur (Fiske, 1996:37).
Hall’ a göre kodlama ise, olaylara anlamlar yükleyen kodları seçmek ve olayları
kendilerine anlam yükleyen göndergesel bir bağlama yerleştirmektedir. Sembolik mesajların
üretimi geniş bir biçimde anlam ileten göstergeler sistemi olarak anlaşılan dilin aktarımından
geçmeksizin gerçekleştirilemez (Hall, 1994:204).
Reklamın istenilen amaçlarının gerçekleşmesi, amaçlanan anlamın alıcıda bir etki
yaratması ile mümkündür. Reklamlarda sözsel ve görsel unsurlar reklamı gören, onu okuyan
ve izleyenlerin duygularını ve inançlarını harekete geçiren belirtenler olarak fonksiyon
görürler. Bu duygular inançlar, umutlar ve fanteziler kodlara dayanırlar (Berger, 1993:141).
Reklam mesajının ikna edici olması için, gönderenin ve alıcının aynı kodları paylaşması
gereklidir. Gönderenin oluşturduğu anlam ile alıcının oluşturduğu anlamın uzlaşımsal olması
başarı için önemli bir unsurdur.
Reklamcı kültürel kodları ya da alt kültürün kodlarnıı bilmezse alıcıda yaratılmak
istenen etki de başarılı olunmaz. Gönderilen mesajın alıcı tarafından istenen şekilde
anlamlandırılması başarı için gerekli şarttır. Alıcı bu mesajdan değişik anlam ya da yan
anlamlar çıkarabilir.
5.5.4 REKLAMDA DİL :
Reklamlarda kullanılan dil hem görsel ve işitsel hem de dilsel nitelikleri içermektedir.
Reklam mesajlarında aranan unsurlar ise mesajların kolaylıkla okunması ve hatırlanmasıdır
103
(Özünlü, 1988: 285). Bu bağlamda Topuz’a göre, Reklam mesajında kullanılan dilin herkesin
anlayabileceği bir seviyede ve reklamlarda kullanılan dilin de duru ve kolay anlaşılır olması
gerekmektedir (Topuz, 1991:27).
Reklamcılıkta kullanılan dil yüklenmiş bir dildir. İnsanın duygusal ya da rasyonel
boyutuna verilen önem ile tutum değişikliğine yönelmiş dil buna örnektir. Dil, mantıksal
argümanlar ya da çekici iletilerle kişinin aklını etkileme gücüne sahiptir. Ancak ikna edicilik
dilin etiği içinde çalışıldığında rasyonel olmayan boyutun ikna edici olduğu düşünülmektedir
(Jamieson, 1996:110).
5.5.5 REKLAMDA RENK:
Görselliğin unsuru olarak renklerin reklamlarda kullanımı son derece önemlidir.
Reklamlarda renk, tüketicinin satın almayı düşündüğü mal veya hizmet tanımasına yardım
eden özelliklerdendir. Kişi mal veya hizmeti alışveriş yerlerinde renginden tanıyacak ve satın
alma işlevini gerçekleştirecektir. Duyguların, belirli düşünce ve eğilimlerin kişinin
toplumdaki konumlarının simgesi olarak iletişimde önemli rol oynayan renkler, duygusal
iletiler için kod oluşturmaktadırlar (Ünsal, 1994:51). Bu bağlamda, renkler hizmetin ve
ürünün tamamlayıcı bir unsuru olarak tüketicinin aklında marka ve firma imajını yaratma ve
yaratılan bu imajı sürdürme anlamında önemli bir rol oynamaktadır (Schmitt ve Simonson,
1997).
Renk, tüketicinin markaya ve ürüne olan tavrının oluşmasında çok önemli rol
oynamaktadır. Değişik renk tonları farklı anlamlar taşımaktadır. Buna ek olarak aynı renk,
104
farklı kültürlerde farklı anlama gelebilmektedir. Renk seçimi, marka imajı için önemli
olduğundan gelişigüzel yapılmamalıdır. (Bozkurt,2004: 53).
Renk unsuru reklamlarda çeşitli duygular yaratmak amacıyla kullanılmaktadır. Mal
veya hizmetin özellikleri çerçevesinde reklamlarda renk unsurundan çok faydalanılmaktadır.
Hamburger ve içecek reklamlarında insanların ilgisini çekebilmek, mal veya hizmeti gerçek
görünüşü ile gösterebilmek için renk unsuru duygulara hitap etmede önemli yere sahiptir.
Örneğin, bir içecek reklamında (Coca-Cola) soğuk renkler kullanılarak ferahlık verici özellik
vurgulanmaya çalışılmaktadır.
Uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren şirketler için renk seçimi ürünün dizaynı ve
ambalajlama açısından önemli ve dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir. Renklerin
anlamları kültürden kültüre göre değişmektedir. Renklerin kültürden kültüre algılanmasında
ortaya çıkan farklılıklar tüketicilerin satın alma kararlarını da etkilemektedir. Şirketler de
ürünlerini sattıkları ülkenin şartlarına, kültürüne göre uyum sağlamak durumundadır.
5.5.6 REKLAMDA MÜZİK
Reklamlarda müzik kullanımının belli başlı amaçları hedef kitleyi oluşturan
tüketicilere ürün hakkında bilgiler vermek bu bilgiler doğrultusunda ürünün markasının akılda
kalmasını sağlamak, tüketicilerin dikkatini çekmek ve belli bir duygu yaratmaktır. Bu
bağlamda müzik, tüketicilerin dikkatini çeken ve müziğin etkisiyle reklamı izlemeye devam
etmeyi sağlayan bir unsur olarak görülmektedir. Reklamda popüler bir müzik parçasının
kullanılması, marka mesajının tüketici tarafından hatırlanmasını artırmada kullanılan bir
stratejidir.
105
Reklamların yapılış amacı tüketiciyi bilgilendirmek, tüketicinin dikkatini çekmek ve
ürünler hakkındaki farkındalığını arttırmaktır. Bu amaçla seçilecek olan müzikal unsur
markaya, verilmek istenen imaja veya reklamın amacına göre farklılık gösterebilir. Reklamın
yüksek oranda hatırlanmasında çoğu zaman cıngıllar etkili iken belirli bir ruh hali yaratmada
arka plan müziği uygun olabilir. Seçilen reklam müziği ne kadar iyi olursa olsun hedef kitleye
uygun değilse veya verilmek istenen marka imajı ile uyumlu değilse büyük bir anlam ifade
etmeyecektir. (Argan, Argan, 2004: 43)
Günümüzün rekabet ortamında ürünlerin benzeşmeye başladığı düşünülecek olursa,
ürünü farklılaştırmanın ve ürüne belirli bir duygu katmanın en iyi yöntemlerinden biri
müziğin kullanımıdır. Müziğin kendisi başlı başına bir sanat dalı ve estetik bir ürün olarak
düşünülürse müzikteki imaj, imge ve sembollerin reklamda verilmek istenen mesaja
aktarılmasının marka imajını güçlendirebileceği söylenebilir. Müzik çok farklı şekillerde
reklamlarda kullanılabilmektedir. Bu önemli öğe kimi zaman söz ve görüntüleri birbirleri ile
bütünleştiren veya bağlayan bir unsur olarak kimi zaman da marka ismini de kapsayan bir
cıngıl olarak karşımıza çıkmaktadır.
Müzik duyulduğu her yerde duygu ve düşünceleri harekete geçirir, bazı olgu ve
olayların hatırlanmasını sağlayan sembolik bir iletişimdir. Bu üstün özelliğinden dolayı müzik
pazarlamada pek çok şekilde kullanılır. Günümüzde ise müzik, ilginin çekilmesi, duygunun
cezbedilmesi, ruh hali yaratılması ve geçmiş deneyimlerin hatırlatılması gibi nedenlerle
yapılmaktadır. Müzik tüketicilerin ruh halini etkileyerek bazen enerjik bazen duygusal bir
tempo içinde reklamdan etkilenmeleri sağlanmaktadır.
106
Reklamlarda müziğin kullanımı tüketici yönlü duygusal yaklaşım içinde yer alan bir
unsurdur. Reklamda mesaj, tüketicinin dikkatini çekmek için müzikle birlikte verilir. Bu
esnada hem ürün görüntüsü hem de müzik ve cıngıl bir arada hareket eder. Çoğu reklam
müziği üründen daha çok hafızalarda yer almaktadır. Örneğin, Kent şekerlemenin ve Coca
Cola’nın Ramazan ayı için yapmış olduğu duygu dolu reklamlardan etkilendik. Tabii ki bu
reklamlardan etkilenmemizde kullanılan müziğin rolü oldukça büyüktür. Duygu dünyasına
giden yolda ve dolayısıyla markayı istenilen duygu ile iletmede reklam müziğinin rolü
oldukça önemlidir (Argan, Argan, 2004: 35-36 ). Kent’in yapmış olduğu reklamda kullanılan
makam, bayramlarda büyüklere olan özlemi mükemmel bir şekilde ifade etmiştir. Müzik
sözel olmayan bir biçimde ruh halini etkileyici, etkili bir unsur olarak düşünülür. Müzikteki
melodi ve ritmler üzüntü, sevinç ve özlemlerin işlenmesinden sorumlu beyin bölgelerini
etkiler. Bu açıdan bakıldığında müziğin, duygu dünyasına giden yolu açtığı söylenebilir.
Hangi amaç veya amaçlar benimsenmiş olursa olsun, neticede arzulanan durum
mesajın hedef kitleye ulaşmasını sağlamaktır. Bu nedenle reklamda müziğin kullanımında
üzerinde durulan belli başlı öğeler şunlardır:
5.5.6.1 Eğlence:
İlgi çekme reklamdaki en önemli başlangıç adımlarından biridir. İyi bir müzik, reklamı
çekici kılarak etkililiğe katkı sağlayabilir. Reklamda başarının koşullarından ilki seyircinin
dikkatiyle ilgilidir ve bunu sağlamanın en iyi yolu eğlenceyi reklama dahil etmektir.
Reklamda müzik, potansiyel olarak eğlendirme unsuru işlevi görür. Dahası bir mal
veya hizmetin etkili bir rol oynaması ve yararlı bir fonksiyon sunması için müziğin doğrudan
107
mal veya hizmetle ilgilisine gerek olmayabilir. Müziğin buradaki rolü eğlendirerek ilgi
çekmektir.
5.5.6.2Yapı/ Süreklilik
Buradaki önemli nokta reklam mesajı ile müziğin birbirine uygunluğudur. Müzik
görüntüyü destekleyebilir böylece izleyiciler görsel imajları daha uyumlu biçimde algılar.
Nitekim reklamda müziğin fonksiyonu sadece anlamları çağrıştırmak değil aynı zamanda
diğer elemanlarla ilişki kurmaktır. Ayrı imgeler veya imajlar arasında bütünleştirici olarak
işlev gören reklam müziği çoğu zaman kesintisiz bir arka plan olarak ortaya çıkar.
5.5.6.3 Hatırlanma
Reklamlarda müziğin belki de en önemli fonksiyonlarından biri reklamın ve
dolayısıyla ürünün/markanın hatırlanmasını sağlamaktır.Bunun gerçekleştirilebilmesi için
reklam müziğinin tüketicinin zihnine yerleşinceye kadar tekrarlanması gerekir. Bu tekrarın
belirli periyotlarda yinelenmesi yararlı olacaktır. Bu bağlamda tüketicinin zihninde yer
almanın en iyi yöntemlerinden biri ürünü müziksel bir tema ile işlemektir. İnsan zihni kimi
durumda müziği yerleştirmede isteksiz olduğu zaman bile müzikal hatırlama ortaya çıkabilir.
Belli bir mal veya hizmetle özdeşleşen müzik, ürünün hatırlanmasını önemli oranda arttırır
(Argan, Argan, 2004:38 ).
5.5.7 PAKETLEME:
108
Paketleme, tüketicilerin ürünü almadan önce yapılan en son basamak olduğundan
pazarlama stratejisi için önemli bir aşamadır. Etkileyici ve uyumlu bir paketleme, satışları
artırıcı olduğu kadar, etkisiz ve uyumsuz paketleme de marka imajını ve ürüne karşı olan
tutumu azaltmaktadır. Bütün fiziksel ürünler için paketleme gerekmektedir. Paketleme, bir
ürünün pazarlama stratejisi açısından da önemlidir; çünkü tüketici alım kararını çoğunlukla
markette ya da mağazada ürünlere bakarak vermektedir (Bozkurt,2004: 53-54). Malın
ambalajı tüketicilerin dikkatini çekmezse ya da hedef pazarın kültürel yapısına uymazsa,
ürünün satışında güçlüklerle karşılaşılabilir (Özcan, 2000:120).
Bilgi İletişimi ambalajın ana görevlerindendir. Kullanım tanımı ve ölçüleri, gerekli ise
son kullanma tarihi, içindeki hammaddelerin açıklanması, gerekli uyarılar genellikle ambalaj
aracılığı ile tüketiciye iletilir. Bu konudaki mevcut uygulama, ihtiyaç ve yasal yükümlülükler
araştırılıp ambalaj ona göre geliştiriliyor. Bunun yanı sıra ambalaj, ürünün sessiz bir
satıcısıdır; rafta ürünü yanındaki rakiplerden daha cazip hale getirmeli ve satışını teşvik
etmelidir. Bunu yapabilecek ambalajı geliştirebilmek için şu bilgilere ihtiyaç duyuluyor: a)
Tüketicilerin ne tür ambalajı almaya ve kullanmaya alışkın oldukları. b) Ambalajın iletmesi
gereken mesaj, imaj ve düşünülen ambalajın bıraktığı izlenim çok önemli bir unsurdur
(Kozlu, 1986:37). Ürünün tüketiciye vaat ettiği avantajın nedenleri de reklam stratejisinde
bulunmalı reklamda tüketiciye açıklanmalıdır. Ürün üstünlüklerinin nedenleri arasında
formülündeki özel maddeler, hammaddesinin kalitesi, fiziki ürün nitelikleri ve ürünün üretim
şekli bulunabilir (Akat, 2001: 164).
Özellikle çok uluslu şirketlerin paketlemede uyguladıkları yenilikler, satış
raporlarında dramatik artışlara yol açabilir. Örneğin; daha pratik hale getirilmiş, kullandıktan
109
sonra atılan çorba paketleri, müşteri memnuniyeti açısından olumlu etki yapabilir ve satışları
artırabilir.
5.5.8 MARKA:
Rekabetin yoğun olduğu mal veya hizmetlerde marka tercihini geliştirmede, marka
değiştirmeye teşvikte mal veya hizmetle ilgili müşteri algılamalarını etkilemede ikna etmenin
rolü büyüktür. Her marka mal veya hizmet kendi mal veya hizmetinin üstünlüğünü
kanıtlamaya çalışır. Kendi mal veya hizmetinin avantajları, diğer mallardan üstünlükleri
vurgulanır ve tüketicinin bu marka ürünü veya hizmeti tercih etmesi için iknaya çalışılır.
Wright’a göre, reklamı yapılan mal veya hizmetin aynı ihtiyacı karşılayan diğer rakip
marka mal veya hizmetlerden farklı bir satış vaadi göndermesi gerekir. Farklı satış vaadi, mal
veya hizmetin kendinde bulunan bir üstünlüğü ve ayrıcalığı fikri üzerine kurulduğunu ifade
eder (Wrigt, 1981:409).
Gürgen’e göre, reklamın en önemli amacı markayı ezberletmek, aynı ürünle ilgili
diğer markalardan daha fazla hatırlanmak hatta onların yerini almak yani kısacası tüketicide
marka bağımlılığı sağlamak gibi bir işlevi vardır (Gürgen, 1996: 433).
Tüketici neredeyse her gün yeni bir markayla tanışıyor. Markalar karşımıza yeni
ürünleri, hizmetleriyle karşımıza dikiliyor. Ancak artık yalnızca bir marka olmak, o markayla
fark yaratmak, müşteri bağlılığı sağlamak gibi unsurları içeren pazarlama planları şirketlerin
bu savaşta başarılı olmaları için yetmiyor.
110
Marka ismi seçiminde dikkat edilmesi gereken faktörler şöyle sıralanabilir: Kısa
olması, kolayca hatırlanabilir ve telaffuz edilebilir olması, ürün ve özellikleri hakkında bir
şeyler yansıtması, özgün olması, başka lisanlarda değişik anlamlara gelmemesi gibi. Ürünün
sahip olmadığı şeyleri vaat etmemesi (aşırı abartılı ve gerçek olmayan sözler verilmemesi).
Firma ürününü çok iyi tanımalı ve ürünü tüketici gözünde özgün kılacak bir özelliği ya da
özellikleri iyi saptayabilmeli ve bunu hedef pazara anlatabilmelidir. Ürünün fiziksel
özelliklerini tüketici yararları olarak sunabilen ve bu yararları da tüketicinin yaşamındaki
önemli “ değer yargılarıyla “ bağdaştırabilen mesajlarla tüketiciye ulaşmaya çalışmalıdır.
(Kavas, 2004: 22-23 ).
111
5.5.8.1 Marka Stratejileri
a) Tüm Dünya için tek bir marka ismi:
Bu strateji, işletmenin temelde tek bir malın pazarlanmasını büyük ölçüde yapabildiği
ve marka isminin çeşitli ülke kültürleri ile çatışmadığı durumlar için uygundur. Mesela, Coca
Cola dış pazarlara uyarlama yapılmadan tüm dünyada Coke marka ismi ile pazarlanmaktadır.
Söz konusu strateji, tutundurma faaliyetlerinin dünya çapında tutarlaştırılmasını ve eş
güdümleşmesini sağladığı gibi, teknik üstünlük ya da kalite üstünlüğü ile net bir şekilde
tanınan bir işletmenin marka ile özdeşleşmesini de sağlar. Böylece söz konusu strateji, malın
başka işletmelerin malları ile karıştırılmasını da engeller.
b) Her pazara Göre Marka İsmi Uyarlama
Çok uluslu şirketlerin oluşturdukları marka imajını tüketiciye sundukları diğer yeni
ürünlere de yansıtarak pazar tarafından daha kolay bir şekilde kabullenmesini sağlamaktadır.
Dış pazarlardaki bazı faktörler işletmeyi ve marka ismini yerel şartlara uyarlamaya iter.
Mesela, Nestle şirketi aynı kahveyi Almanya’da “Nescafe Gold”, İngiltere’de “ Nescafe Gold
Blend” adları ile pazarlamaktadır (Özcan, 2000: 119). Nestle markasının çikolata ile yarattığı
marka imajını, nescafe ve nesquik gibi ürünlere yansıtması gibi.
5.5.8.2 Marka Değeri:
112
Marka değeri, marka ismiyle zaman içerisinde oluşan bir değerdir. Bu değer, genel
anlamda markanın pazardaki gücünü yansıtır. Başka bir ifadeyle, marka değeri markanın
müşteri çekebilme yeteneğini ve dolayısıyla firmaya nakit sağlama gücünü ifade eder.
Keller (2000) “marka değeri” yüksek olan ürünlerin temel özelliklerini şöyle
sıralamaktadır:
· Tüketicinin gerçekten istediği ve aradığı yararları fazlasıyla sunabilmesi.
· Markanın zamanla değişen tüketici isteklerini karşılayabilmesi
· Markanın sunduğu kalite ile talep ettiği fiyat arasındaki ilişkinin müşteri gözünde
inandırıcı olması
· Markanın değer yaratma ile ilgili teklifinin ve konumlandırmasının uygunluğu
· Markanın güvenilir bir arkadaş gibi olması
· Marka değeri yaratılmasında ve sürdürülmesinde tüm pazarlama iletişim
araçlarının eşgüdümlü ve entegre bir biçimde kullanımı
· Markanın tüketiciler için ne ifade ettiğinin çok iyi anlaşılması
Tüketicilerin markadan haberdar edilmesi ve sürekli hatırlatma yapılması rekabetin
yoğun olduğu bir ortamda kaçınılmaz ilk koşuldur; ancak yeterli değildir. Tüketicinin marka
hakkındaki bilgisi, olumlu tutumu ve algıları onun satın alma davranışını da etkilemelidir
(Kavas, 2004: 16-20 ).
113
114
ALTINCI BÖLÜM
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN REKLAM ANALİZLERİ
6.1. NESCAFE
Nescafe’nin üreticisi olan Nestlé, 1905 yılında Anglo Swiss Milk de Company ile
birleşmesinden bu yana günümüze kadar pek çok şirket birleşmeleri ve satın alımları ve
bilimsel araştırmalar sonucunda geliştirdiği pek çok yeni ürün ile büyümüş ve bugün
dünyanın lider gıda şirketi haline gelmiştir. Merkezi 1866‘da kurulduğu yer olan İsviçre-
Vevey’de bulunan Nestlé, 2003 yılında 65 milyar doları aşan satışları, 8000’den fazla çeşidi
içeren ürün yelpazesi, 511 fabrikası, 254 bin çalışanı ve 120’den fazla ülkedeki ticari faaliyeti
ile dünyanın en büyük gıda şirketidir. Ayrıca Fortune Dergisi değerlendirmelerine göre Nestlé
2004 yılında dünyanın en büyük 33. ve en beğenilen 21. şirketidir (http://www.nestle.com.tr’
den 11.12.2005’de erişildi).
Ülkemizdeki en eski yabancı sermayeli şirketlerden biri olan Nestlé, Türkiye pazarıyla
kuruluşundan sadece 8 yıl sonra, 1875 yılında tanıştı. Nestlé Türkiye’nin yüksek standartlı
gıda ürünleri ürettiği ve pazarladığı 6 ürün grubu şu şekildedir: Nescafe, Coffeemate, Nesquık
markalarının bulunduğu İçecekler Grubu; Nestle, Damak, Crunch, Milkybar, Chokella ve
Kitkat markalarının bulunduğu Çikolata ve Şekerleme Grubu; Maggi Çorba, bulyon, lezzet
artırıcı ve harçların bulunduğu Mutfak Ürünleri Grubu; Nan ve Guigoz markalarının
bulunduğu Bebek Beslenmesi Grubu; Nestle corn flakes, Chocapic, Kangus, Nesquik,
Crunch, Gold Flakes, Nesfit, Cheerios markalarının bulunduğu Kahvaltılık Gevrekler Grubu
ile boşluk Nestle Çocuk Büyüme Sütü ve Nesquik İçime Hazır Süt’ün bulunduğu Süt
115
Ürünleri Grubu. Nestlé ayrıca Nestlé Waters şirketinin 2001 yılında Sansu ile yaptığı ortaklık
sonucunda pazara sunulan Nestle Pure Life markası ile de su sektörünün önemli oyunculardan
biridir. Görüldüğü gibi Nestle’nin Türk pazarında satışa sunduğu birçok marka ürüne adını
verecek kadar yerleşmiştir. Hazır kahve Nescafe olarak, içime hazır süt Nesquik olarak
bilinmektedir.
Nestlé tarafından üretilen dünyanın ilk hazır kahvesi Nescafe 1930 yılında Brezilya
Kahve Enstitüsü, kahveyi uzun süre koruyamamaktan doğan zararları önlemek için Nestlé'ye
başvurmasıyla doğmuştur. ilk olarak İsviçre'de satışa sunulan Nescafe, daha sonra İkinci
Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunun vazgeçilmez içeceği oldu. Nescafe'nin
popülaritesi gün geçtikçe arttı. 1950'ye geldiğinde kahve, rock'n'roll dinlemek için café'lere
koşan gençlerin gözde içeceği haline gelmiştir. Bugün, dünya üzerinde, her bir saniyede
ortalama 4400 fincan Nescafe içilmektedir.
(http://www.nescafe.com.tr’ den 11.12.2005’de erişildi).
Nescafe’nin seçilmesinin nedenlerinden biri de Nescafe’nin AC Nielsen tarafından
yapılan marka bilinilirliği anketinde hazır kahve kategorisinde en bilinen marka oluşudur
(http://www.milliyet.com.tr/2006/03/19/ekonomi/aeko.html’den 19.03.2006’da erişildi).
Ürün olarak hazır kahve seçilmesinin sebebi Türk kültüründe kahvenin özel bir yerinin
olması, hazır kahve ve aromalı kahve tüketiminin son zamanlarda toplumda hızla yayılmış
olmasıdır.
6.1.1 Türkiye’de Hazır Kahve Tüketimi :
116
Günlük hayatın geçmiş çağlara göre daha hızlı akması tüketicilerin de alışkanlıklarının
bu hayat tarzına uyumlu hale gelmesine yol açmıştır. Gençler alkolsüz içecek tercihlerinde
sıcak içecekler sınıfında çay, oralet, kahve; soğuk içecekler sınıfında buzlu çay, kola, meyveli
gazoz, soda, limonata, meyve suyu arasından bulundukları ortama, ve bunları tüketebilmek
için yeterli maddi güce sahip olma, o anki mevcudiyet durumuna göre karar vermektedirler.
Gözlemlere göre gençler arasında kahve kültürü gelişmekte ve dünya kahvelerine ve
bu kahve çekirdeklerinin satıldığı mağazalara olan ilgi artmaktadır. Crown Cafe’lerin Genel
Koordinatörü Kerem Bakırcıoğlu’nun beyanatına göre, Türk insanının yeni alıştığı bir
konsept olan kahve mağazalarına olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Yunanistan’da kişi
başına yıllık tüketilen kahve miktarı 2kg 100gr iken Türkiye’de bu rakam 250gr civarında
olup ,hazır kahve piyasasının hızlı bir büyüme eğiliminde olacağı tespit edilmiştir. Hazır
kahve ya da ambalajlı/açık kahve çekirdeği satılan kahve mağazaları Türkiye pazarında
genişlemek amacıyla bayilik/isim hakkı verdikleri gibi, satıcının kendi mağazasına sahip
olabilme şansını da sunmaktalar (Sakarya, Ayşegül (t.y). “ Kaliteli Kahvehaneler
Kazandırıyor.” http:www.ekocerceve.com’den 07.11.2005’te erişildi).
Kahve mağaza zincirlerinden biri olan John’s Coffee World’un Pazarlama Direktörü
Arda Beştaş’ın ifade ettiği gibi Türkiye’de gurme kahve kültürü yeni yeni oturmaya
başlamıştır. Anadolu’da özellikle üniversite bulunan şehirlerde kahve mağazaları daha çok
ilgi görmekte ve bu şehirlerden daha fazla bayilik talebi gelmektedir. Anadolu’da okuyan
genç tüketicilerdeki artan kahve talebi bu şehirlerin sosyal yaşantısı ve sinema, tiyatro, opera,
konser gibi faaliyet olanaklarının kısıtlı olmasından ve hazır kahvenin bu boşluğu kolayca
doldurmasından, kahve içilen mekanların şehrin sosyal ve ekonomik yaşamına hareket
117
kazandırmasından kaynaklanmaktadır (Sakarya, Ayşegül (t.y). “ Kaliteli Kahvehaneler
Kazandırıyor.” http:www.ekocerceve.com’den 07.11.2005’te erişildi).
Kahve mağazalarının agresif büyümesinde mağaza zinciri sahiplerinin de sağladığı
kolaylıklar yadsınamaz. Dünyaca ünlü kahve zincirleri, bu mağazaları açacak olanlara isim
hakkı ücretsiz verilebilmekte, bayi sahibine ücretsiz eğitim sağlanmakta, el kitabı
dağıtılmakta, yer seçimi, bölge koruması, proje, ortaklık, reklam ve mal temin edilmesi gibi
ticari konularda sınırsız yardım edilmektedir. Yaklaşık 10 yıl önce kurulan Gimm Cofffe bu
konuda sektöre önderlik yapmış ve hazır kahve konusunda tüketicileri alıştırmış, ürüne
bağımlı bir kitle yaratmıştır.
Türkiye’de son dönemde uluslararası kahve mağazaları hızlı bir büyüme
yakalamışlardır. Bu hızlı büyümenin altındaki temel nedenlerden biri de kahve
mağazalarındaki ürün çeşitliliğidir. Mesela Sturbucks’ın Türkiye genelinde 31 mağazası
mevcuttur ve bu mağazalarda sıcak kahve çeşitleri yanında markaya özel tariflerden yapılan
buzlu içecekler de müşterilere sunulmaktadır (Sakarya, Ayşegül (t.y). “ Kaliteli Kahvehaneler
Kazandırıyor.” http:www.ekocerceve.com’den 07.11.2005’te erişildi).
6.1.2 Türk Kültüründe Kahve ve Hazır Kahve
Türk kültüründe kahvenin özel bir anlamı ve önemi vardır. Kahve kız isteme
törenlerinin başlıca aktörüdür. Gelin adayının kahveyi usulune uygun bol köpüklü pişirmiş
olması, kazasız sunması, ikram sırasında eğilme şekli bile ayrı bir ritüeldir. Kimi yörelerde
gelin adayı damadın kahvesine tuz, kara biber gibi malzemeler katar, damat adayı her koşulda
118
kahveyi bitirmek, gelin hanımı ömrü boyunca her türlü güçlükte koruyup gözeteceğini, mutlu
edeceğini kanıtlamak zorundadır.
Bir tanıdığa kahve ısmarlamak, ona ne kadar değer verildiğini gösterir. Ata sözlerimiz
bile kahveye ve dostluğa işaret eder. Acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü bunu doğrular.
Sıkıntıda, mutlulukta kahve içeriz. Hanımlarımız sıkıntılarını kahve içip, ardından fal
bakarak atarlar. Küçük fincanlardaki açıklı koyulu birikintiler çok çeşitli anlamlara gelir. Üç
vakte kadar rahata ereceğimizi, hanemize ay doğacağını haber verirler, kimileri için boylu
poslu kısmet görünür falında, kimisine bayraklı yerden kağıt gelir.
Önceden evlerde hanımlar arasında biraz da eğlence amaçlı bakılan fal, giderek sektör
haline gelmiş, kentlerin işlek caddelerinde fal cafeler açılmış hatta bu cafeler hakkında yargı
kapatma kararı vermiştir.
En yakın komşumuz Yunanistan’la kahve konusunda da bir paylaşamamazlık
durumumuz vardır. Bazı restoranlarda Türk kahvesi denirken bazıları Yunan kahvesi
demektedirler. Aynı tereddüt yaprak sarması, baklava, lokum gibi yiyeceklerde de mevcuttur.
Peki Türk kahvesi karşısında Nescafe adıyla tanıdığımız hazır kahve neyi temsil
ediyor? Sütlü ya da sade hazır kahveyi bazen ayılmak, bazen keyif, bazen de gece geç saatlere
kadar ayakta kalmak için içeriz. Hazır kahve ev ortamında tüketiliyorsa büyük kupalarda,
ofis, okul gibi kamuya açık alanlarda tüketiliyorsa kağıt ya da naylon bardaklarda içilir.
Görülebilen yerlerde boyunuzu geçen kahve makineleri vardır, bozuk para atar ya da kredi
kartınız ya da yemek kartınızla çeşidini, şeker miktarını seçersiniz ve dakikasında alırsınız
kahvenizi. Yabancı filmlerde dedektiflerimiz suçlunun evini gözetlerken, avukatımız dava
119
dosyası üzerinde gece boyunca çalışırken, sevgilisinden ayrılan kızımız Starbuck’s kafede
otururken kahve yudumlar. Arkadaşlar genelde barda ya da kahve evinde buluşurlar.
Nescafe’nin Türk kahvesi gibi özel bir anlamı olmasa da Batı kültürünün bir simgesidir.
Gerek yapılış gerekse sunuş şekliyle modern, hızlı hayatı temsil eder.
Türkiye’de kahve denildiğinde ilk olarak Türk kahvesi ve Nescafe akla gelmektedir.
Günümüzde hazır kahve kategorisinde market raflarında filtre kahve, espresso, cappuccino,
nescafe gold ve classic çeşitlerini bulabilmekteyiz. Son olarak da yumuşak, aromatik kahve
tadını sevenler için Cap Colombie, yoğun ve zengin kahve tadını sevenler için ise Alta Rica
piyasaya sürülmüştür.
Ticari olarak Nescafenin Türkiye pazarına girmesiyle geleneksel Türk kahvesi pazar
payını önemli ölçüde kaybetti. Gittikçe yaygınlaşan Nescafe Türk kahvesine göre iki dakikada
üzerine sıcak su döküvermekle hazır hale geldiği için Türk halkının vazgeçemediği bir
tüketim aracı oldu.
Hazır kahvenin kolay yapılması firmaları değişik arayışlara yöneltti. Türk kahvesi de
kolay yapılabilir, hemen sunulabilir hale getirilirse rekabette kolaylık sağlanabilirdi. Elektrikli
ev aletleri yapan firmalarımız Türk kahvesi pişirme makineleri de ürettiler. Arçelik tarafından
üretilen telve ve Arzum tarafından çıkarılan kahve makineleri ofislerde Türk kahvesi
yapımını kolaylaştırmakta iken tiryakileri tarafından pek sevilmemiştir.
6.1.3. Üretici ve Ürün Özellikleri : (Nestle/Nescafe)
120
Nestle Türkiye Gıda Sanayi A.Ş. Yönetim kurulu Üyesi ve Kurumsal İletişim
Direktörü Ahter Kutadgu 25 Şubat 2004 tarihinde yaptığı açıklamada, Nestle Türkiye’nin
çikolata, mutfak ürünleri, bebek beslenmesi, kahvaltılık gevrekler, kahve ve su gibi ana
üretim alanlarında hızlı ve kararlı büyüme için çalıştığını dile getirerek “ Bu alanlarda lider
veya güçlü ikinci konumuna erişerek bugün 160 milyon dolar olan cirosunun 2009 yılına
kadar 500 milyon dolara çıkarmayı hedefliyor” dedi
(http://www.ntvmsnbc.com/news/258776.asp#BODY’den 14.12.2005’de ulaşıldı).
6.1.4 Nescafe Reklamlarının Nitel Değerlendirilmesi:
Nescafe –Acarkent’te Stüdyo Daire- kampanyası, 14. Kristal Elma Ödülleri’nde
Alkollü ve Alkolsüz İçecekler Kategorisinde Başarı Belgesi’yle ödüllendirilmiştir.
6.1.4.1 Reklamın Hikayesi:
‘Benim evim senin evin’: Reklam kahramanı eve çöp atar. Bilindiği üzere gençler
aileleri ya da ev arkadaşlarıyla birlikte yaşadıklarından ev düzenini korumak, evi kirletmemek
aynı ortamı paylaştıkları kimselerin rahatını kaçırmayacak şekilde davranmak zorundadırlar.
Çocuklar yatmadan önce oyuncaklarını toplamak, öğrenciler masalarını düzeltmek
zorundadır. Günlük kıyafetlerin katlanarak yerine konulması en baştaki görevdir. Eve çöp
atmaksa başlı başına suç ve kuralları ihlaldir. Bu reklamda kahramanımıza bir ev sahibi
olduğunda, başkalarının dayattığı ve kabul etmek zorunda kaldığı bir kuralı, ancak kendi
istediği zaman ihlal edebilme özgürlüğü tanınmaktadır. Ev sahibi kişi tatlı sert bir şekilde eve
çöp atan arkadaşını tıpkı anne-baba, öğretmen gibi uyarır. Burası benim evim buraya çöp
121
atamazsın diyerek azarlar. Sonrasında ise uyarının tatlı tarafına vurgu yapılır. Az önce
arkadaşını sertçe uyaran ev sahibi ‘Benim evim senin evin’ diyerek hem misafirperverlik
gösterir hem de suça göz yumarak, örtbas ederek arkadaşının gönlünü alır. Çünkü Türk
toplumunda evimize gelen misafir en değerli vazoyu kırsa da ev sahibi alındığını ve kızdığını
belli edemez. Misafirse bu davranış karşısında ezilir ve mahcup olur. Fakat aynı misafir ev
sahibi bu sakarlık karşısında sert bir tavır takınırsa evden ayrıldığında ev sahibini ayıplar.
‘Akustik süper abi’ : Bu reklam filminde reklam kahramanı banyoda akustik gitar
çalındığında müzik kalitesi açısından çok hoş olacağını söylemektedir. Karşısındaki kişiyse
‘Hiç banyoda gitar olur mu?’ diyerek örneğin ne kadar uç bir fikir olduğunu ve tek başına
yaşayan gençlerin akıllarına ne eserse yapabileceklerini vurgulamaktadır. Normal aile
evlerinde banyoda akustik gitar çalınacak bir düzeneğe rastlanması çok sıradan bir durum
değildir. Akustik gitar isteğini belirten kahramanımız ‘Benim evimde olur’ diyerek arkadaşına
cevap verir. Yani ben kendi evimde canım ne isterse yaparım, evin hangi köşesini nasıl
düzenleyeceğim, nasıl kullanacağım kimse bana karışamaz, ben özgür bir insanım
demektedir. Bugünkü Türkiye’nin demografik yapıda nüfusun büyük çoğunluğu genç olup,
yükseköğretimde şehir dışında yaşayan binlerce öğrenci vardır. Aynı şekilde büyük şehirlerde
çalışma hayatında bekar ve yalnız yaşayan genç sayılabilecek insanlar çoğunluktadır. Yeni
yapılan konut projelerinde stüdyo ve 2+1 dairelerinin sayısını artması ve günlük ev ilanlarında
daha çok stüdyo daire ilanına rastlamamız toplumumuzdaki bu değişimin göstergesidir. Şimdi
bu gerçeğe dayanarak reklamı yeniden değerlendirdiğimizde, reklamın hedef kitleyi iyi analiz
edip bu kitlenin isteklerini iyi kavradığını ve reklamı yapılan ürünle bu yaşam tarzını iyi
eşleştirdiğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
122
6.1.4.2 Reklamın Mesajı
Daha önceki bölümde değindiğimiz reklam mesajında;
a) Fayda yaklaşımı : Reklamı yapılan ürünün tüketiciye sağlayacağı fayda vurgulanır.
Ürün kullanıldığında tüketicinin rutin yaşamının olumlu yönde değişmesi üzerinde durulur.
Önceden uzun zaman, para, fiziksel çaba alan bir işlemin daha kısa sürede, daha ucuz ya da
daha zahmetsiz başarılması gibi pozitif yöndeki değişimler reklamda odak noktadır.
Örneğimizdeki kampanyada Nescafe hazır kahve içmenin tüketicinin yaşamına
getirdiği herhangi bir kolaylık mevcut değildir .
b) Merak yaklaşımı : Reklamı yapılan ürünün adının gizlenmesi ya da reklamın dizi
şeklinde çekilerek, hikayenin sonunun izleyiciler tarafından oylanarak belirlenmesi gibi
yöntemlerle ürün hakkında merak uyandırılır. Nescafenin bu kampanyasında içilen ürünün
markasının saklanması -Pantene reklamlarında saçları çok güzel hale getiren ismin
gizlenmesi ve ürünün imajının hedef kitlenin belleğinde sabitlendikten sonra açıklanması-
tarzında bir durum yoktur. Aynı şekilde izlediğimiz reklamlarda filmin sonu bellidir. Kısa
kısa hikayelerden oluşan birbirinden bağımsız reklamlardır. Reklamı izleyen kitleye herhangi
bir soru sorulmamakta ve cep telefonu mesaj nosu, internette anket adresi ya da mektup adresi
verilerek herhangi bir geri bildirim beklenmemektedir.
c) Dramatik yaklaşım: Reklamı izleyenlerin reklamdaki oyuncu ya da hikayeyle
kendini özdeşleştirmesi, ona acıması, mutluluk duyması gibi duygusal, gururu okşayıcı
dramatik unsurların kullanılmasına da açık olarak rastlanmamaktadır. Araştırmanın daha
123
önceki bölümlerinde bahsettiğimiz gibi Kent şeker reklamlarında yaşlı çiftin bayramda
çocuklarını beklemesiyle hüzünlenmemiz ya da Ramazan ayında sofrada Coco Cola
tüketildiğinde sofraya neşe yayılması gibi çok arzuladığımız kendimizi reklamdakilerin
yerinde olmak isteyecebileceğimiz ortamlar sunulmamaktadır. Yani ürün olarak Nescafe’nin
içildiğinde tüketiciye kazandırdığı duygusal bir tatmin durumu yaşanmamaktadır. Yukarıda
anlattıklarımıza göre reklamda ikna edici, açık bir dramatik yaklaşım izlenmemesine rağmen
tüketici kitlenin duyarlı olduğu, ürüne bağlı olmayan gizli bir istek vurgulanmıştır. Nerdeyse
tüm gençlerin hayali olan daha bağımsız bir hayatın, kendine ait bir evde istediği gibi
yaşayabilme hayalini Nescafe gerçeğe dönüştürmektedir. Genç, Nescafe içerek kendisi için
böyle bir hayata kavuşabilme şansı yaratabilir.
d) Mizah Yaklaşımı: Reklamda ürünle ilgili ya da ilgisiz izleyenleri güldüren
detayların yer alması, komik bir reklam sloganı ya da ünlü bir komedyenin reklam oyuncusu
olarak kullanılması yoluyla tüketicilerin aklında yer etmek amacını bu reklamda göremiyoruz.
Reklam oyuncuları aynı tüketiciler gibi sıradan ve normal insanlar, hikayeler de sıradan
tüketicilerin -uç da olsa - kendi aralarında kullandığı günlük dille canlandırılmıştır.
e) Ödül Yaklaşımı : Reklamda tüketicinin ürünü kullandığında somut, maddi değeri
olan, dokunulabilir, kanıtlanabilir bir ödül kazanması ya da soyut, iyi karakter özelliklerine
sahip olma, toplum içinde saygınlık gibi istenen konumlara erişmenin vurgulandığını
görmekteyiz. Nescafe içen şanslı tüketici kendine ait bağımsız bir hayata kavuşacağı gibi bir
eve sahip olacak ve üzerindeki öğretmen, anne-baba, kardeş baskısından kurtulacaktır. Yani
hem ev sahibi olacak hem de tam özgürlüğü yaşayacak, tutsaklıktan kurtulacaktır. Reklamda
ilk ödül evdir aslında ama vurgulanan bağımsız yaşama isteğidir. Ev sadece bir araçtır.
124
f) Grup Kimliği Yaratma Yaklaşımı: Reklamda açık olarak ürünü kullananlar belli
bir kulübe üye veya meslek grubuna ait değiller. Örneğin Avea ya da Turkcell gibi GSM
operatörlerinin ‘Öğretmen Hattı’, ‘Kamu Çalışanları Tarifesi’, ‘GNCTRKCLL’ gibi gruplar
oluşturması ya da Garanti Bankasının THY resmi kredi kartı olarak Shop&Miles
reklamlarında olduğu gibi bir kullanıcı kimliği görememekteyiz. Fakat reklamda gizli bir
şekilde aynı dayanılmaz ihtiyacı hisseden ve hayal eden bir topluluğa sürekli göndermeler
yapılmaktadır. Her iki filmde de ana tema ‘Gençler stüdyo daire ister’ olarak karşımıza
çıkmaktadır.
g) Özendirme yaklaşımı : Reklamda özendirme vardır ancak bu reklamı yapılan
ürüne ya da o ürün kullanıldığında elde edilecek getiriye ilişkin bir özendirme değil bir önceki
maddedeki ürünü tükettiğinizde ürünü almış olmaktan dolayı kazanabileceğiniz bir ödülün
hayatınızdaki yapacağı olumlu değişikliklere karşı istek uyandırma vardır.
h) Karşılaştırma yaklaşımı : Reklamı yapılan ürünün diğer marka muadil ürünlerden
farklı yanlarına göndermeler yaparak tüketicileri ürünü denemeye özendirme stratejisinin de
uygulanmadığını görmekteyiz. Yani başka bir marka kahveyi ya da Nescafeyi tüketmek
cinsinden bir karşılaştırma yapılmamıştır.
6.1.5 Reklamdaki Ürünün Marka Stratejisi :
a) Markanın İsim Tercihi: Reklamda tanıtılan ürünün global pazarda aynı isimle
çağrıldığını görmekteyiz. Zaten reklam boyunca reklamı yapılan ürünün adının ya da
markasının yaygınlığının, popülaritesinin, bu markayı kullanmanın toplumda kullanıcı
açısından yaratacağı pozitif izlenim üzerinde durulmamaktadır. Her iki reklamda da ürünün
kullanıcılara bir ödül verdiği ve ödülün de ne kadar çok kullanıcıların ihtiyacı olduğu
125
vurgulanmaktadır. Yani eğer bu reklamı bir inşaat firması düzenleseydi izleyiciler hiç
şaşırmazdı. Sonuçta stüdyo daireye sahip olmanın ve kendi evinde oturmanın ne kadar büyük
rahatlık ve konfor getirmekte olduğuna dikkat çekilmektedir.
b) Marka Değeri : Reklamda Nescafe markasının tüketicinin kahve içme ihtiyacını
tam anlamıyla karşıladığı, ürünün içeriğinin zenginleştirildiği, kahve aromasının
özelleştirildiği, fiyatının makul olduğu ya da verilen ücrete değdiği gibi markaya değer
katabilecek hiçbir özellik vurgulanmamıştır.
6.1.6 Reklam Kampanyasının Tüketici Üzerindeki Etkisi:
“ Acarkent’te Stüdyo Daire” kampanyası için yapılan faaliyetler sadece reklam
filmleriyle sınırlı değildir. Filmlerden sonra radyo spotları gündeme gelmiş ve yine “ev benim
evim” mantığında spotlar hazırlanmıştır. Kampanya basında da yer almıştır. Büyük ilanlar
yerine, gazetelerin seri ilanları sayfasına küçük küçük ilanlar verilmiş, örneğin emlak
ilanlarının arasına “Nescafe’den stüdyo daire, 3.250.000 TL” şeklinde küçük küçük ilanlar
serpiştirilmiştir. Farklı bir uygulama olmasından dolayı başarılı olmuştur; çünkü o sayfaya
bakan insanların tümünde nescafe ile ilgili bir bilgi oluşmuştur. Reklam daha sonra
outdoor’larla, otobüs üzerilerine verilen ilanlarla yaygınlaştırılmıştır.
6.1.7 Reklamın Künyesi:
Reklam veren: Nestle
Ürün: Nescafe-Acarkent’te Stüdyo Daire
126
Reklam veren Yetkilisi: Derya Köken Gedikli, Pınar Sükan
Reklam Ajansı: PARS/Mcann-Erickson
Yaratıcı Grup: Kağan Küçük- Buğra Atıcı
Müşteri İlişkileri Grubu: Ozan Emre Acar- Çağla Saner
Stratejik Planlama: Seda Tatar
Yapım Şirketi: ARTI
Yönetmen: Selim Demirdelen
(http://www.dosyalar.hurriyet.com.tr/marketingturkiye/KampanyaDetay.aspx?kampanyaID=3
’ den 11.11.2005’de ulaşıldı).
6.2. DORITOS ALA TURCA
Doritos Ala Turca’nın üretici firması Frito Lay Türkiye 1986’da Türk firması olarak
kurulan Uzay Gıda’nın hisselerinin %50’sinin iki yıl sonra PepsiCo’ya satılması ve 1993’te
de %100 PepsiCo firması olarak faaliyete geçmesiyle doğmuştur. Yani çok uluslu bir şirket
öncelikle Türk firmasına ortak olmuş daha sonrasında tamamına sahip olmuştur. Frito Lay
dünyanın en büyük tuzlu çerez firmasıdır. Frito Lay yılda 2,5 milyon ton tuzlu çerez satmakta
olup, tüm dünyadaki 120 ülkede toplam cirosu 14 milyar doların üzerindedir. PepsiCo’nun
gelirlerinin %57si de Frito Lay tarafından elde edilmektedir (http://www.fritolay.com.tr’den
04.01.2006’da erişildi ).
Frito Lay Türkiye’nin vizyonuna baktığımızda tüketici alışkanlıklarını değiştirmek,
Türkiye’nin en hızlı büyüyen öncü makro çerez firması olmak, pazar payı oranlarını
geliştirmek, ilkleri gerçekleştirmek gibi hedefleri görmekteyiz. Yani farklı bir ülkede pazara
127
hakim olma hedefiyle giren agresif büyüme stratejisine sahip çok uluslu bir şirketin ürettiği
bir marka incelenmek üzere seçilmiştir.
Bu çalışmada Doritos Ala Turca televizyon reklamlarının seçilmesinin bir diğer nedeni
de reklam filminin ödül almış olması ve reklam filmini çeken ajansında çok uluslu bir şirket
olmasıdır. Doritos Ala Turca reklamı Reklamcılar Derneği’nin bu yıl 16.’sını düzenlediği
Kristal Elma Türkiye Reklam Ödülleri Yarışmasında bisküvi, çikolata ürün kategorisinde
televizyon dalında ödül almıştır. Alice BBDO , çok uluslu bir reklam şirketi olan BBDO’nun
10 kişilik küçük bir Türk şirketi olarak yola çıkan Alice firmasıyla ortaklık kurmasıyla ortaya
çıkmıştır. Bugün aklımızda kalan Axess, Bosch, Ford gibi markaların reklamlarını yapmakta
olan önemli ajanslardan biridir
(http://www.insankaynakları.com/CN/ContentBody004.asp?BodyID=1530’den 18.12 2005’te
erişildi).
Doritos Ala Turca markasının seçilen iki televizyon reklam filminde reklamın
etkinliğini sağlayan yaklaşımlara kaynak olması dikkate alınmıştır. Reklam filmlerinden
birinde Türkiye’de kendi başına marka olan bir komedyen Cem Yılmaz kullanılırken,
diğerinde günlük hayatta karşılaşabildiğimiz sıradan oyuncular görmekteyiz. Böylelikle
reklamlarda tüketiciye sempatik gelebilecek, tanıdık bir yüz ve onlardan biri olabilecek
oyuncular kullanmak gibi reklam stratejilerini de değerlendirmiş olmaktayız.
İncelenen reklamlarda ürün olarak cips seçilmiştir. Cips Türk kültürüne yabancı bir
yiyecek olmasına karşın özellikle gençler ve çocuklar tarafından çok tüketilen bir çerezdir.
Türk kültüründe atıştırmalık çerez sınıfında birçok muadil ürün bulunmaktadır. Doritos Ala
Turca aslında yerel bir tad olarak çıkmış, Türk pazarında yakalamış olduğu başarı grafiği tüm
128
dünyaya sunulmasına neden olmuştur. Türkiye’de cips tüketimi ve muadil ürünlere ilişkin
değerlendirmeler ilgili bölümde ele alınmıştır.
6.2.1 Türkiye’de Cips Tüketimi:
Türkiye’de cips tüketimi kişi başına yıllık tüketim 2002’de 297 gram, 2003’te 330
gram, 2004’te ise 400 grama yükseldi. Bu durum dünya rakamları ile kıyaslandığında biraz
geride kalıyor. Örneğin, Yunanistan’da 1.6 kg, Hollanda’da 3 kg, ABD’de 10 kg, İngiltere’de
5.4 kg, Almanya’da 5 kg, İspanya’da 2.5 kg, Portekiz’de 1.4 kg. Türkiye’de tüketimin diğer
Avrupa ülkelerinden düşük olmasının sebebi fiyatının yüksek oluşudur.
(http://www.insankaynakları.com/CN/ContentBody004.asp?BodyID=1530’den 18.12 2005’te
erişildi).
6.2.2 Türk Kültüründe Cips(Tuzlu Çerez) ve Simit:
Genel olarak gıda sektöründe kişisel zevkler, damak tadı ve yöresel lezzetler yanında
maddi imkanlar da pazarın oluşmasını sağlayan etmenler olduğundan üreticiler için hedef
tüketici kitlesi ve yeri seçmek güç bir aşamadır. Özellikle cips su, ekmek, tuz, yumurta, süt,
et gibi zorunlu tüketilmesi gerekmeyen günlük düzenli tüketim alışkanlığı olmayan bir hazır
gıdadır.
Simit ise her ne kadar zorunlu değilse de evde yapılan kahvaltının yerini alan fast-
food kategorisinde masum bir yiyecektir. Simit İstanbul’da ilk olarak 16.yy ın ikinci
yarısından itibaren satılmaya başlanmıştır. O zamanki simit ustaları genelde Kastamonu’dan
129
gelmektedir. Simitin koyu kırmızı rengini alması ve susamlanması işlemine pekmezleme
denmektedir (Tuna, Turgay (t.y). http://www.ad.com.tr/simit’ den 11.01.2006’da ulaşıldı).
Çoğunlukla bir ekmek fiyatına camekanlı satıcılardan aldığımız simit gerçekte
üzerinde emek verilen tarihi bir yiyecektir. Üstelik Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve
Diyetetik Bölümü Toplu Beslenme Sistemleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yasemin
Beyhan’ın ifadesine göre, “Simit, ayran, peynir, sebze veya meyveyle tüketilirse, tüketildiği
öğüne ve tüketim miktarlarına bağlı olarak bireyin besin gereksinimlerini karşılama açısından
iyi bir besindir”. Elbetteki diğer tüm hızlı yemeklerin negatif yanını da barındırır. Prof. Dr.
Yasemin Beyhan bu notu da simidin tek başına tüketilmesi durumunda diğerleri gibi tek
yönlü beslenmeye neden olabileceğine değinerek belirtmiştir. Üstelik simit çoğu zaman ayran,
sebze (domates,salatalık), peynir gibi yararlı yiyeceklerle birlikte tüketilir. Fakat cips kola,
gazoz gibi asitli içeceklerle tüketilir ya da içkiye eşlik eder.
(http://www.ntvmsnbc.com/news/353497.asp’ den “ En Masum Fast Food: Simit”
16.12.2005’de ulaşıldı).
Rekabet Kurumuna Kar Gıda tarafından yapılan başvuruda cips ve kuruyemiş,
şekerleme, bisküvi, çikolata gibi macro snack adı verilen atıştırmalık yiyecekler pazarında
cipsin yeri incelenmiştir. Aşağıdaki veriler de kurum tarafından bizzat üretici firmanın
araştırmasından alınmıştır. Türkiye’de tüketicilere ne kadar sıklıkla cips tükettikleri
sorulduğunda şu sonuçlar elde edilmiştir.
Tablo 1: Cips ve Kuruyemiş Tüketimine Ait Gerekçeler
Gerekçe Cips (%) Kuruyemiş (%)Sevdiğim bir tat 53 41Her zaman her yerde tüketebiliyorum 38 52
130
Ekonomik 24 66Ödenen paranın karşılığını vermekte 29 63Sağlıklı 8 62Gençler daha çok tercih ediyor 74 24Ailede herkes seviyor 15 82Misafir geldiğinde ikram ediliyor 8 87Eğlence ortamlarında tüketiyorum 33 62
Kaynak: Frito Lay tarafından yaptırılan pazar araştırmaları
Yukarıdan da görüleceği gibi cips ve kuruyemiş, tüketim alışkanlıkları açısından rakip
sayılamaz. Ancak aynı araştırmada macro snack pazarında bu ürünlerin birbiri yerine de tercih
edilebileceğinden hareketle Eti’nin baharatlı atıştırmalık olarak piyasaya sürdüğü ‘Taco’
isimli ürünün cipsle rekabet edemediği görülmüş ve geri çekilmiştir.
6.2.3 Üretici ve Ürün Özellikleri : (Frito Lays/Doritos)
Kendi markalarını birbirleriyle yarıştıran Frito Ley’in formülü “ doğallık” ve
“yerellik” tir. Frito Lays’in ikinci markası Ruffles, özellikle üniversite gençliği arasında
kendisine yer bulmuştur. Frito Lay’in diğer bir markası olan Cheetos ise cips değil, mısır
çerezidir. Fakat aynı kategoride değerlendiriliyor. Çocuklar arasında kendine yer edinen bu
çerezin fıstıklı, peynirli, baharatlı gibi pek çok çeşidi vardır. Paketlerin içine çocuklar arasında
çok moda olan “taso” adı verilen metal plakalar konulmuştur. Böylelikle ürün hem yemek
amacıyla hem de ürünün içinden çıkan tasolar için satın alınmıştır
(http://www.argemar.com/cips.htm’ den 14.01.2006’da ulaşıldı).
PepsiCo International Doğu Akdeniz İş Birimi Genel Müdürü Ümran Beba’nın
demecine göre Doritos dünyanın önde gelen cips markalarından biridir. Tüketici araştırmaları
Doritos’un öğleden sonra atıştırılabilecek bir ürün olduğunu göstermiştir. Üretici firma bu
sonucu Türk değerleri ve tatlarıyla birleştirince ortaya Doritos Ala Turca çıkmıştır. Türkiye
yöresel lezzetler bakımından oldukça zengindir ve patatese eşlik edebilecek Türk damak
131
tadına uygun malzemeler seçilmiş hoş bir ambalaj tasarımıyla yeni bir marka yaratılmış
olmuştur.
(Beba Ümran (t.y). “ Global Markanın Local Başarısı: Doritos A La Turca”
http://www.mct.com.tr/umranbeba.asp’ den 21.12.2005’de ulaşıldı).
6.2.4 Doritos Ala Turca Reklamlarının Nitel Değerlendirilmesi:
Effie Türkiye’ye 27 ajans toplam 95 kampanya ile başvurmuş. Kampanyalar, reklamın
hedeflere ulaşmadaki yardım gücü ve pazarlamadaki öncü, yol açıcı tavrıyla
değerlendirmiştir. Gıda kategorisinde Lays(Frito Lay,Alice BBDO) reklamı Altın Effie,
Doritos Ala Turca(Frito Lay,Alice BBDO) Gümüş Effie almıştır.
(http://www.infomag.com.tr/content.asp?id=12763’ den “Cem Yılmaz Frito Lay’a
Kazandırdı” 17.01.2006’da ulaşıldı).
Frito Lay Türkiye Pazarlama Müdürü Meltem Özeker, Türk damak zevkine uygun
olarak sadece Türkiye'de üretilen Doritos Ala Turca'nın reklam kampanyasının desteğiyle
2004 yılında aylık satışlarını ikiye katladıklarını bildirdi
(http://www.infomag.com.tr/content.asp?id=12763’ den “Cem Yılmaz Frito Lay’a
Kazandırdı” 17.01.2006’da ulaşıldı).
Frito Lay Türkiye Pazarlama Müdürü Meltem Özeker, Lay's, Ruffles, Doritos ve
Cheetos adında dört uluslararası markayla Türkiye pazarında bulunan şirketin tuzlu çerez
pazarında lider olduğunu, tonaj ve karlılığını artırarak sürekli büyüdüğünü söyledi. Özeker,
120 ülkede yılda 2,5 milyon ton çerez satan Frito Lay'in 14 milyar doların üzerinde ciro elde
ettiğini bildirdi.
132
(http://www.infomag.com.tr/content.asp?id=12763’ den “Cem Yılmaz Frito Lay’a
Kazandırdı” 17.01.2006’da ulaşıldı).
Geçen yıl Ala Turca'nın pazar payının bir önceki yıla göre 8.2 puanlık bir artış
gösterdiğini belirten Özeker, 'Geçen yılki aylık satışlarımızı ikiye katladık. Şu anda, Doritos
Ala Turca'nın bilinirliliği yüzde 98'lere ulaşmış durumda. Hedef kitlemizin çok büyük bir
kısmına, yaklaşık yüzde 80'ine ulaşarak ürünümüzü denetme olanağı da bulduk' dedi
(http://www.infomag.com.tr/content.asp?id=12763’ den “Cem Yılmaz Frito Lay’a
Kazandırdı” 17.01.2006’da ulaşıldı).
6.2.4.1 Reklamın Hikayesi
İlk reklam filmimizde orta yaştaki , evli, çocuklu ev hanımları kabul gününde biraraya
gelmekte ve ikram olarak da sehpalarda türlü pasta ve kurabiyeler sunulmaktadır. Bunun
yanında Doritos Ala Turca’ da ikram edilmektedir. Doritos Ala Turca yiyen konuklar tıpkı
kına gecesi ve düğünlerde, yine zaman zaman hanımların ev partilerinde olduğu gibi ayakta
oynamaktadırlar. Fonda eşlik eden müzik ise ‘Kıskananlar Çatlasın’ adlı herkesin bildiği
hareketli bir parçadır.
İkinci reklam dizisinde Cem Yılmaz Doritos Ala Turca’nın yaygın olarak
tüketildiğinden yola çıkarak piyasaya taklit ürün sunup zengin olmaya çalışan bir hilebazı
canlandırmaktadır. İki arkadaşıyla beraber üretim aşamasında polis tarafından yakalanıp
götürülüşleri sırasında komik olaylar, Cem Yılmaz’dan beyanlar izlenmektedir.
6.2.4.2 Reklamın Mesajı:
133
Daha önceki bölümde değindiğimiz reklam mesajında;
a) Fayda yaklaşımı : Örneğimizdeki kampanyada cipsin ulaşılabilir, sunulabilir
olması üzerinde özellikle durulmamıştır. Ancak reklam geneline bakıldığında, Doritos Ala
Turca cips ikram etmek ev sahibini türlü kek ve poğaça hazırlama, pişirme, sunuş ve ardından
bulaşık yıkama gibi bir sürü zahmetten kurtarmaktadır. Ambalaj açılır, ürün kaseye konur,
herkes aynı tabaktan yiyebilir. Türk milleti tüm dünyada misafirperverliğiyle tanınır. Evimize
gelen misafirlerimiz için tüm kaynaklarımızı seferber eder, tüm ev halkı olarak insanüstü bir
çabaya gireriz. Konuğumuzun evimizden memnun bir şekilde ayrılması için her türlü
ayrıntıyı düşünür, misafire özel yemek takımı, masa örtüsü, terlik, havlu gibi aksesuarları
yedekte bulundururuz. Evlerin salonları çocuklar için yasak bölgedir, her zaman temiz ve
düzenli tutulur ki aniden gelen misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlayabilelim.
Tüm bu özene baktığımızda aslında misafire cips ikram etmenin biraz hafiflik olarak
algılanması gerekir. Ancak reklamda özel gününüzde evinize gelen hanımlar için “sizin kadar
özenip o kadar muhteşem bir ürün yarattık” denmektedir.Yine devamında “Ürünümüzü tadan
hanımlar tüm sıkıntılarından sıyrılacaklar, eviniz düğün yeri havasına bürünecek,
konuklarınız kendilerini mutlu hissedecekler, siz de konuklarınızı en iyi şekilde ağırlamış
olacaksınız” söylenmektedir.
b) Merak yaklaşımı : Doritos Ala Turca’nın bu kampanyasında yenilen ürünün
markası saklanmamış, bilakis ambalaj her karede ısrarla gösterilmiştir. Cips, özel anlamda
domatesli ve peynirli-susamlı cips Türkiye için yeni bir ürün olduğundan marka bilinilirliği
oluşturmak amacıyla özellikle vurgulanmıştır.
134
c) Dramatik yaklaşım: Cem Yılmazlı reklamlar dizisinde genel anlamda duygusal
yaklaşım kullanılmamıştır. Değişik bir şiveyle romantik bir şarkı söylemesi dışındaki bu tarzı
bile komiktir, tüketiciyi duygusal açıdan etkilemeye çalışmamıştır.
d) Mizah Yaklaşımı: Cem Yılmaz’ın oynadığı reklam filmleri tamamıyla izleyiciyi
güldürmeye, reklam boyunca kanal değiştirmeden izletmeye yöneliktir. Cem Yılmaz Doritos
cipslerini taklit ederek piyasaya sürmek istemekte, kendisi gibi iki acemi ortağıyla
yakalanmakta, üretim ve kovalamaca sürecinde ‘Eğitim şart’, ‘Olayı medyaya taşıdılar’,
‘Doktor bu ne? İnsan yiyecek bunları’ gibi cümlelerle seyredenleri güldürmektedir. Aslında
Aziz Nesin romanlarında ya da Nejat Uygur’un oyunlarında olduğu gibi Cem Yılmaz da
toplumu güldürürken aynı zamanda düşündürmektedir.
e) Ödül Yaklaşımı :Cem Yılmazlı reklamlar dizisinde Doritos cips tüketildiğinde
tüketicinin kazanacağı bir ödül, çekiliş duyurusu yoktur. Ancak ev hanımlarının oynadığı
‘Kıskananlar Çatlasın’ sloganlı reklam filminde açık olarak maddi bir ödül belirtilmemesine
karşın, gizli olarak misafirlere Doritos ikram ederek, onları mutlu kılabilmek, iyi ev sahibesi
olarak bilinmek psikolojik bir ödül olarak mevcuttur.
f) Grup Kimliği Yaratma Yaklaşımı : ‘Kıskananlar Çatlasın’ sloganlı reklamda ev
kadınları kullanılmış, kabul gününde Doritos yiyen hanımlar birdenbire neşeli bir ruh haline
girmiş ve oynamaya başlamışlardır. Yani mutlu Doritos yiyenler grubu oluşturulmuştur. Cem
Yılmaz’ın oynadığı filmlerde ise her yaşta ve profildeki tüm kullanıcı grupları hedeflenmiştir.
Reklam dizisinde Cem Yılmaz’ın şarkı söylediği değişik gruplardan temsilci gösterdiği bu
reklamda da açıkça bellidir.
135
g) Özendirme yaklaşımı : Ev hanımlarının yer aldığı ‘Kıskananlar Çatlasın’ sloganlı
reklamda tüketici cips yiyerek mutlu olmakta, hayatın tüm sıkıntılarından kurtulmakta, rutin
yaşamdan sıyrılmaktadırlar. Doritos Ala Turca tüketmeye özendirilmektedirler. Cem
Yılmaz’ın oynadığı reklam filmlerinde ise açık ya da gizli bir özendirici yaklaşımdan ziyade
Frito Lay rakip firmalara Doritos Ala Turca’nın gerek tat gerekse ambalaj olarak taklit
edilemeyen bir ürün olduğu mesajını göndermektedir.
h) Karşılaştırma yaklaşımı: Reklamlarda Doritos diğer cips markalarıyla
karşılaştırılmamaktadır. Cem Yılmaz Doritos’un bilinen, çok tüketilen bir cips olmasından
yola çıkarak korsan Doritos cips üretmeye çalışmıştır. Bir anlamda Doritos’a benzeyen çeşnili
cips üreticilerini eleştirmektedir. Taklit ürünle gerçek ürünü büyüklük, ambalaj, tat açısından
karşılaştırmakta ve ‘İnsan yiyecek bunları’, ‘Biraz daha janjanlı olsun’ gibi eleştirilerde
bulunmaktadır.
6.2.5 Reklamdaki Ürünün Marka Stratejisi :
Reklamı yapılan ürün Doritos Ala Turca adıyla lanse edilmiştir. Türkiye’ye özgü tatlar
içermekte ve tüm dünyada tek olduğu, eşi olmadığı reklamda ve ürünün ambalajlarında
belirtilmiştir. Nitekim peynirli ve domatesli çeşidinin Türkiye’deki başarısından sonra yurt
dışına da sunulmaya başlanmıştır. Yani uluslararası bir şirket, yerel pazara yönelik üretilmiş,
başarılı bir ürünü global pazara sunmuştur.
6.2.6 Reklam Kampanyasının Tüketici Üzerindeki Etkisi:
136
İlk reklam sonucunda Frito Lay firması cips hakkındaki gençler tarafından tüketilen,
abur cubur sınıfında atıştırmalık yiyecek fikrini kırmayı başarmış, cipsi bir misafirlere ikram
edilebilir, günün her saati yenebilir, neşelendiren, orta ve üzeri yaşın, ev hanımlarının da
tüketebileceği bir gıda maddesi tanımına taşımıştır. Böylelikle cipsin hedef kitlesi bir hayli
büyütülmüş olmaktadır.
Cem Yılmaz’ın oynadığı reklam filmleriyle de marka halk gözünde daha sıcak,
sempatik hale gelmiştir. Bu iki reklam kampanyası sonucunda Doritos satışlarını belirgin
biçimde arttırmış, pazarda hakim durumunu güçlendirmiştir. Nitekim diğer firmalar da çeşnili
cips çeşitleri çıkarmışlardır. Ruffles, Cipso gibi markalarında değişik ta tatlarda cipsleri şu an
piyasada mevcuttur.
6.2.7 Reklamın Künyesi:
Reklam veren: Frito Lay
Ürün: Doritos Ala Turca
Reklam veren Yetkilisi: Meltem Özeker, Özlem Öztekin, Pelin Eken
Reklam Ajansı: Alice BBDO
Yaratıcı Grup: Cem Yılmaz, Ozan Varışlı
Müşteri İlişkileri Grubu: Müge Aytun, Hande Yılmaz, Sera Ceylan
Ajans Prodüktörü: Gülümser Kemren, Kerem Akçaba
Yapım Şirketi: DİNAMO Film
Yönetmen: Yücel Yolcu
Yaratıcı Yönetmen: Ozan Varaşlı
Kullanılan Mecra: TV, sinema
(http://www.dosyalar.hurriyet.com.tr/marketingturkiye/KampanyaDetay.aspx?
137
kampanyaID=3’ den 11.11.2005’de ulaşıldı).
138
SONUÇ
Günümüz koşullarında tüketim kültürel, sosyal, ekonomik dengeleri şekillendiren
temel etkendir. Çağımızdaki teknolojik gelişmeler sonucu her gün yeni ürünler insanların
tüketimine sunulmaktadır. Üreticiden tüketiciye uzanan zincirde reklamların amacı tüketicileri
yeni çıkan ürünler hakkında bilgilendirmeyi, tüketicilerin bu ürünleri almasını ve denemesini,
sürekli olarak kullanmasını sağlamaktır.
Bugünkü gelinen noktada reklam insan hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Kitle
iletişim araçlarının yaygınlaşması ve iletişim hizmetlerinin ucuzlamasıyla birlikte reklamlar
kanalıyla tanıtımı yapılan ürün yanında sosyal, kültürel değerler topluluklara aktarılmaktadır.
Dünya ekonomisinde gerek reklam endüstrisi gerekse diğer sektörlerde çok uluslu
şirketler egemendir. Çok uluslu şirketler tarafından tüm dünyada pazarlanan ürünler modern
yaşamın simgesi olarak kabul edilmektedir.
Tez çalışmasının birinci bölümünde reklamın tanımı, reklam mesajı, reklamın amacı
kısaca anlatılmıştır. Türkiye’de reklam sektörünün gelişimi incelenmiştir.
Bu çalışmanın ikinci bölümünde ise çok uluslu şirketlerin ulusal ve uluslararası
pazarlama teknikleri üzerinde durulmuştur. Çok uluslu şirketler, global pazarlama anlayışı
çerçevesinde hedef pazarların ihtiyaçlarını iyi analiz ederek, pazara uygun mal ve hizmet
üretmektedirler. Bugün piyasa değeri olarak tek başına bazı ülke ekonomilerini geçebilen
markalar global pazarlama ve global reklam kampanyalarında yerel, kültürel farklılıkları göz
139
önünde bulundurmaktadırlar. Tez çalışmasının bu kısmında çok uluslu şirketlerin yabancı
kültürdeki tüketici bağlılığını sağlayıcı faaliyetlerine örnekler verilmiştir. McDonald’s ve
Burger King gibi firmaların Türkiye’de piyasaya sürdükleri Türk damak tadına uygun
seçenekler ve katıldıkları sosyal sorumluluk projeleri ve çalışma yöntemleri listelenmiştir.
Üçüncü bölümde, kültürün özellikleri ve kültür emperyalizmi üzerinde durulmuş,
kültürün öğrenilebilir ve canlı olduğu vurgulanmıştır. Günümüzde küreselleşen ekonomik
sistemde işletmeler bir ürün veya hizmetin tasarımı bir ülkede, üretimi veya montajı başka bir
ülkede gerçekleştirebilmekte, gerekli parçalar ise çeşitli ülkelerden temin edilebilmektedir. Bu
coğrafyadan bağımsız üretim süreciyle elde edilen ürün ve hizmetler ise başka ülkelerde
pazarlanmaktadır. Firmalar ürettikleri markaların agresif rekabet koşullarında ayakta
kalabilmesi ve karlılıklarını sürdürebilmek için tüketicileri iyi gözlemlemek, markayı sürekli
olarak güçlendirmek, marka ve firma hakkındaki olumlu izlenimlerin sürmesini sağlamak
zorundadırlar. Global pazarda yeni bir ürünü pazarlamada kültürel farklılıklar firmaları
zorlayan en önemli etmendir. Belirli bir kültürde başarılı olan bir pazarlama stratejisi diğer
kültürde başarılı sonuç getirmeyebilir. Bu bölümde firmaların ürünlerini karşıt kültürde
pazarlarken karşılaşabileceği dil, renk, din, eğitim, sosyal organizasyon farklılıkları gibi
öğelerin öneminden bahsedilmiştir. Ülkelerin kendi kültürleri yanında daha hızlı değişime
uğrayan ve genel kabul gören, spesifik olmayan popüler kültürün tanımı yapılmıştır.
Dördüncü bölümde, tüketici davranışı kavramı ele alınarak tüketici davranışlarının
pazarlama faaliyetlerine etkisi ve bu faaliyetlerinin tüketici davranışları üzerine etkileri
incelenmiştir. Çok uluslu şirketler pazarlama stratejisi olarak tüketicilerle iletişimi
kuvvetlendirmek için tüketicilerin mevcut alışkanlıklarından, din gibi birleştirici unsulardan,
kültürel özelliklerden faydalanmaktadırlar. Tüketici davranışlarının pazarlamadaki rolü
140
irdelenirken, reklamlarda tüketiciye yakın gelebilecek renk, müzik kullanılması, özel
zamanlarda özel ürünler çıkarılması gibi markayı tutundurma yöntemleri anlatılmıştır. Öte
yandan, pazarlama aracı olarak reklamın tüketici davranışları üzerine olumlu ve olumsuz
etkileri üzerinde durulmuştur. Pazarlama açısından farklı kültürlerin alıcı ve verici olarak
uzun süreli bir arada bulunmalarının alıcı kültür açısından değişim başlatması kaçınılmazdır.
Çok uluslu şirketler bir toplumdan diğerine sadece ürün ve hizmet değil aynı zamanda
hakim/gelişmiş kültürün özelliklerini de aktarmakta, böylelikle kültürel anlamda da
standardizasyon sağlanmaktadır .
Beşinci bölümde, çok uluslu şirketlerin kullandığı reklam stratejilerine yer verilmiş,
reklamlarda kullanılan mesajlar anlatılmıştır. Reklamlarda kullanılan fayda, merak, mizah,
ödül, grup kimliği yaratma, özendirme yaklaşımları incelenmiştir. Reklamlarda sembol, dil,
renk, müzik gibi ayrıntıların tüketicileri ürüne bağlamaktaki -iknadaki- etkisine dikkat
çekilmiştir.
Son bölümünde ise özellikle televizyon reklamları üzerinde durulmuş ve gıda sektörü
seçilmiştir. Çok uluslu şirketlerin ürünlerinden Nescafe ve Doritos markalarının reklamları
incelenmiştir. Nescafe/Nestle analizinde Türk kültüründe kahve ve hazır kahve karşılaştırması
yapılmıştır. Doritos Ala Turca/ Frito Lay analizinde ise simit ve cips karşılaştırılmıştır. Her
iki marka içinde popüler olan, ödüle layık görülen ikişer reklam filmi, tezin bir önceki
bölümünde bahsedilen reklamlarda kullanılan yaklaşımlar açısından değerlendirilmiştir. Bu
analizlerde reklam filmlerini çeken reklam şirketlerinin de çok uluslu şirket olduğu
görülmüştür. Reklam filmlerine oyuncu seçimi ve senaryo açılarından bakıldığında tüketici
özelliklerinin pazarlama stratejisine etkisi kanıtlanmıştır. Bu reklam filmleri markaların pazar
paylarını ve hedef kitlede firmaların ve ürünlerin bilinilirliğini arttırmıştır.
141
Tez daha önceki bölümlerinde küreselleşme, çok uluslu şirketler, bu şirketlerin
pazarlama teknikleri, düzenlendikleri reklam kampanyaları, global reklamdaki yaklaşımlar ve
reklam öğeleri, kültür ve kültür emperyalizmi, reklamın kültüre etkileri teorik anlamda
anlatılmıştır. Son bölümde de uygulamada, gerçek yaşamda çok uluslu şirketlerin kitleleri
nasıl etkiledikleri somut olarak gösterilmiştir.
Sonuç olarak dünya ekonomisini yönlendiren çok uluslu şirketler karlılıklarını devam
ettirebilmek, ürünlerinin geniş kitlelerce sürekli kullanılmasını sağlamak amacıyla tek kültür
oluşturmaktadırlar. Global pazar faaliyet gösterirken kültürel etkileşme olmaması
imkansızdır. Global pazarda faaliyet gösterirken bir taraftan tüketicilerle yakınlaşmak
amacıyla yerel farklılıklardan faydalanırken diğer yandan kültürel yakınlaştırma
sağlanmaktadır. Gelişmiş toplumun değerleri hedef pazar tarafından daha kabul edilebilir
gelmekte, bazı kapalı toplumlarda sert kültürel direnişlerle karşılaşılsa da değişim kaçınılmaz
olmaktadır. Özetle, çok uluslu şirketler global reklam kampanyalarıyla gelişmiş toplumlardan
az gelişmiş toplumlara sadece mal, hizmet, bilgi değil aynı zamanda kültür de ihraç
etmektedirler.
142
KAYNAKÇA
Adorno, T. ( 1998 ). Minima Moralia. ( Orhan Koçak, Çev. ). Metis Yayınları.
İstanbul.
Akat, Ö. (2001). Uluslararası Pazarlama Karması Yönetimi. Bursa: Ekin Kitabevi
Yayınları
Alpkent, N. (1995). Türkiye’de Tarımsal ürünler Pazarlaması Üzerine Bir İnceleme.
Ankara
Alemdar, K ve Erdoğan, İ. (1990). İletişim ve Toplum. Ankara: Bilgi Yayınevi
Alemdar, K ve Erdoğan, İ. (1994). Popüler Kültür ve İletişim, 1. Baskı, Ümit
Yayıncılık
Alemdar, K ve Erdoğan, İ. (1998). Başlangıcından Günümüze İletişim Kuram ve
Araştırmaları. Ankara: MY Yayınları
Alemdar, K ve Erdoğan, İ. (2002). Öteki Kuram. Ankara: Erk
Amin, S. (1999). Kapitalizmin Hayaleti. ( Cengiz Algan, Çev.). İstanbul: Sarmal
143
Yayınevi
Aşıcı, Ö. (1984). Pazarlama. İzmir: Üçel Yayıncılık
Baudrillard, Jean. (1997). Tüketim Toplumu. 1. Basım, Ayrıntı Yayınları
Berger, J. (1993). Görme Biçimleri. İstanbul: Metis Yayınları
Bocock, R. (1997). Tüketim. (İrem Kutluk, Çev.). Ankara: Dost Kitabevi
Bozkurt, İ. (2004). İletişim Odaklı Pazarlama. İstanbul: MediaCat Akademi
Cateora, P. R. (1997), International Marketing. Irwin-McGraw Hill
International Edition.
Charon, J.M. Medya Dünyası. İletişim
Curry, J.E.( 2002). Uluslararası Pazarlama. ( İbrahim Bingöl, Çev.). İstanbul:
Kontent Kitap
Çeçen, A. (1984). Kültür ve Politika: İstanbul: Hil
Çivrilli, N. (1993). Reklamcılık. Kıyısından Köşesinden. İstanbul.
Dalkıran, N. (1995). Siyasal Reklamcılık ve Basının Rolü.
Doğan, M. (2002). İşletme Ekonomisi ve Yönetimi. İzmir: Anadolu Matbaacılık
Dunning, J., Baker, J.C., Ryans, J.K., Howard, D.G. (1988). The Future of Multinational
Enterprise? International Business Classics. Lexington Boks: USA
Elden, M. (2003). Reklam Yazarlığı. İstanbul: İletişim Yayınları
Erdoğan, İ. (1997). İletişim, Egemenlik, Mücadeleye Giriş. Ankara: İmge Kitabevi
Erdoğan, İ.( 1995). Uluslararası İletişim. İstanbul: Kaynak
Erdoğan, İ. (2002). İletişimi Anlamak. Ankara: Erk
Ergeç, N. E. (2004). Televizyon Reklamlarına Yönelik Şüphe. Eskişehir: İletişim Bilimleri
Fakültesi Yayınları; No:57
Ergil, D. (1980). Yabancılaşma ve Siyasal Katılma. Ankara: Olgaç Matbaası
144
Fill, C. (1995). Marketing Communications: Frame works, theories and applications. Prentice
Hall- Hertfordshire
Fiske, J. (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. ( S. İrvan, Çev.). Ankara:Ark Yayınevi
Fowles, J. (1996). Advertising and Popüler Culture Foundations of Popüler Culture. New
Delhi: Sage Publication
Friedman, T. ( 2000). Lexus and The Olive Tree. Harper Collins Publishers
Fromm, E. ( 1990). Sağlıklı Toplum ( Y. Salman, Z. Tanrısever, Çev ), 2. Bsk. İstanbul.
Fromm, E. (1993). Sahip Olmak ya da Olmak. ( Aydın Arıtan, Çev.). İstanbul
Fuat, M. ( 2000). Kültür Alışverişi. İstanbul: Adam Yayınları
Gökçe O. (1993). İletişim Bilimine Giriş. Konya
Gray, J. (1999). Sahte Şafak. ( Gül Çağalı Güven, Çev.). İstanbul: Om Yayınevi
Griffin, R., Pustay, M. (1996). International Business: A Managerial Perspective. Addison
Wesley Publishing Company, New York
Güngör, N. (1999). Popüler Kültür ve İktidar. Ankara: Vadi Yayınları
Hatiboğlu, Z. (1986). Pazarlama Yönetimi ve Stratejisi. İstanbul: Temel Araştırma Yayınları:
No: 8
Hatiboğlu, Z. (1993). Temel Pazarlama. İstanbul
Hawkins, D.I., Best, R.J., Coney, K.A. Consumer Behavior. Fifth Edition- Boston
Hill, Charles W.L. ( 2001). International Business: Competing İn the Global Marketplace,
Postscipt 2001. The McGraw-Hill Companies Inc.: New York
Hopkins, Claude C. (1996). Reklamcılık Yaşantım ve Bilimsel Reklamcılık. ( Mustafa
K.Gerçeker, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Ltd.Şti.
Horkheimer, M. Ve Adorno, T. (1996). Aydınlanmanın Diyalektiği. ( Oğuz Özügül,
Çev.)İstanbul: Kabalcı
145
Işık, E. (1983). Tüketim Malları Pazarlamasında Reklam. İzmir: Karınca Matbaacılık ve Tic.
Koll. Şti
İnceoğlu, M. (1985). Güdüleme Yöntemleri. Ankara: Ankara Üniversitesi Basın
Yayın Yüksek Okulu Yayınları:4
İnceoğlu, M. (1993). Tutum Algı İletişim. Ankara: Verso Yayınları
İslamoğlu, A.H. (1999). Pazarlama Yöntemi- Stratejik ve Global Yaklaşım. İstanbul: Beta
Jain, S.C. ( 2001). International Marketing-Sixth Edition- Thomson Learning-
Ohio
Jamiesson, H. (1996). İletişim ve İkna. ( N. Atabek, B. Dağtaş; Çev.). Eskişehir
Kaplan, Y. ( 1991). Enformasyon Devrimi Efsanesi. İstanbul: Rey Yayınları
Kazancı, M. (1982). Halkla İlişkiler. Ankara
Keegan, W.J. (2002). Global Marketing Management- Seventh Edition. Pearson Education
Inc., New Jersey
Khambata, D., Ajami, R. (1992). International Business: Theory and Practice. New
York: Macmillan Publishing Company.
Kocabaş, F., Elden, M., Çelebi, S.İ. ( 2000). Marketing PR. Ankara:MediaCat
Kotler, P. ( 1982). Marketing for Nonprofit Organizations. Prentice- Hall. Englewood Cliff
Kotler, P. (2000). Integrated Marketing Communication.
Kozlu, C.M. (1986). Uluslararası Pazarlama. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kozlu, C.M. ( 2000). Uluslararası Pazarlama ( İlkeler ve Uygulamalar ). İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları
Kraus, S. (1990). Mass Communication and Political Information Processing. New Jersey.
Kurtuluş, K. (1989). Reklam Harcamaları. 3. Baskı. İstanbul
Linton, R. (1981). The Concept of Culture, Perspectives in Consumer Behavior,
3.ed, Der: H.K. Kassarjian ve T.S. Robertson, III: Scott Foresman and Company
146
Lull, J. (2001). Medya, İletişim, Kültür. ( N.Güngör, Çev.). Ankara: Vadi Yayınları
Mattelart, A. (1991). Reklamcılık. İstanbul: İletişim Yayınları
Mattelart, A. (1995). Beyin İğfal Şebekesi: Uluslararası Reklamcılık. ( Işın Gürbüz, Çev.)
İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Mattelart, A. Ve Mattelart, M. (1998). İletişim Kuramları Tarihi. ( Merih Zıllıoğlu, Çev.)
İstanbul: İletişim
Mc Quail, D. Ve S. Windahl. ( 1997) Kitle İletişim Modelleri. ( Konca Yumlu,
Çev.), Ankara: İmge.
Mucuk, İ. (1994). Pazarlama İlkeleri. İstanbul: Der Yayınları
Mutlu, E. (1995). İletişim Sözlüğü. Ankara: Ark
Mutlu, E.C. (1999). Uluslararası İşletmecilik, 1. Basım, İstanbul: Beta Yayınları
Newsam, D. Allen, S. Turk, J. (1989). The Realities of Public Relation. 4th Edt. California:
Warsworth Publishing. Belmant Company
Odabaşı, Y. (1999). Tüketim Kültürü: Yetinen Toplumun Tüketen Topluma Dönüşümü.
İstanbul: Sistem Yayıncılık
Odabaşı, Y. Barış, G. (2002). Tüketici Davranışı. İstanbul: MediaCat Kitapları
Olalı, H. (1988). Reklamın Türkiye’nin Ekonomik Gelişmesi ve Verimliliği
Üzerindeki Etkisi. Ankara
Özbek, S. (2000). İdeoloji Kuramları. İstanbul: Bulut Yayınları
Özcan, M. (2000). Uluslararası Pazarlama. İstanbul: Türkmen Kitabevi
Özünlü, Ü. (1988). Reklam ( Tanıtım ) Dilinin Dilbilimsel Boyutları, Dünyada ve
Türkiye’de Reklamcılık, Reklamın Gücü. Ankara
Packard, V. (1984). La Persuasion Clandestine: The Hidden Persuaders. Calmann- Levy
Ross, Robert J.S. ( 1990). Global Capitalism. The new leviathan State University of New
York. P Albany, N.Y.
147
Rugman, Alan M., Hodgetts, Richard M. ( 1995). International Business: A Strategic
Management Approach. The McGraw-Hill, Inc:USA
Schultz, Don. E. (1991). Strategic Advertising Campaings. Illinois: NTC Publishing Group
Schiller, H. ( 1976). Communication and Cultural Domination, New York: M.E. Sharpe.
Schiller, H. (1993). Zihin Yönlendirenler. ( Cevdet Cerit, Çev.). İstanbul: Pınar Yayınları
Senal, İ ve Dağı, İ. (2001). Kim Bu Özal? Boyut Kitapları
Sezgin, S. (1992). Global Pazarlama Yönetim Esasları. İstanbul: İletişim Yayınları
Sherry, M.S., ( 1987) The Rise of American Air Power: The Creation of Armagedon.
New Haven: Yale University Press.
Şatıroğlu, K. (1984). Çok uluslu Şirketler: Strüktürel ve Fonksiyonel Bir Evrim
Yaklaşımı. Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları
Sweney, S. ( 2000). Communicating in Business A Short Course for Business English
Student’s Book. Cambridge University Pres-Cambridge
Taylor, L. (1996). International Express. Pre-Intermediate Student’s Book. Oxford University
Pres- Oxford
Terpstra, V. Sarathy, R. (2000). Internatıonal Marketing. Eight Edition, Dryden Pres,
Orlando
Tolungüç, A. (2000). Pazarlama-Reklam-İletişim. Ankara Üniversitesi
Tomlinson, J. (1999). Kültürel Emperyalizm. ( Emrehan Zeybekoğlu, Çev.). İstanbul: Ayrıntı
Topçuoğlu, N. Basında Reklam ve Tüketim Olgusu. Vadi Yayınları.
Topuz, H. (1991). Siyasal Reklamcılık, Dünyadan ve Türkiye’den Örnekler. İstanbul
Wells, W.D., Prensky, D. (1996). Consumer Behavior. John Wiley & Sons, Inc., New York
Wilkie, W.L. (1994). Consumer Behavior. John Wiley&Sons Inc.-NY
Wright, J. (1981). Advertising. 4. Education, Tata McGraw Hell Publishing Com.,
USA
148
Yılmaz, Ş.E. (1992). Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi. Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları
Yüksel, Ö. (1999). Uluslararası İşletme Yönetimi ve Türkiye Uygulamaları. Ankara: Gazi
Büro Kitapevi
MAKALELER
Argan, M. Ve Argan M, T. (2004). “ Duygu Dünyasına Giden Yolu Aralayan Araç Olarak
Reklam Müziği: Kullanımı, Öğeleri ve Rolü”, Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi, Cilt 3,
s.35-44, Ocak.
Bir, A.A,Ve Maviş, F. (1988). Dünyada ve Türkiye’de Reklamcılık, Reklamın Gücü,
Bilgi Yayınevi, Şubat.
Dağtaş, B. ( 2001). “Tüketim Kültürü ve Reklamın Toplumsal Yeniden Üretim İşlevi”,
İletişim, Bahar,9.
Erem, T. Tek, Ö.B. Gegez, A.E. Börü, D. ( 2000). “ Global Pazarlarda Pazarlama
Stratejilerinin Tasarım ve Uygulanmasında Kültürel Etkileşimin Rolü”, 5. Ulusal
Pazarlama Kongresi Bildiriler Kitabı, 16-18 Kasım, Antalya
Friestad, M. Ve Wright, P. (1994). “ The Persuasion Knowledge Model How People Cope
With Persuasion Attempts” Journal of Consumer Research.Vol.21 June. S.1-31.
Garnham, N. ( 1997). “ Medya ve Kamusal Alan”, s. 275-288, içinde Ankara Üniversitesi
Basın Yayın Yüksekokulu Yıllığı 94, ( çev: Sevda Alankuş, Hakan Tuncel) Ankara.
Gençler, A. Ve Oğuzhan, A. (2003). “Çok Uluslu Şirketlerin Kolektif İlişkilere Bakışı ve
Sendikaların Stratejik Yaklaşımları” Küreselleşme Sürecinde Kafkas ve Orta Asya
Uluslararası Konferansı, 11-13 Mayıs. Bakü.
Green, C. L. ( 1999). “ Ethnic Evaluations of Advertsing: Interaction Effects of Ethnic
Identification, Media Placement, and Degree of Racial Composition”, Journal of
Advertising, Volume XXVIII, Number 1, Spring, s. 49-64
149
Gümüş, İ. ( 1992 ). “İki Sihirli Güç: Moda ve Reklam!” Pazarlama Dünyası, s.36.
Gürgen H. (1996). “ Reklam ve Tüketim”, Yeni Türkiye Dergisi, sayı:11.s.432-436
Hall, S. (1994). “ Kültür, Medya ve İdeolojik Etki”, Medya, İktidar, İdeoloji ( çev. M.
Küçük)Ark Yayınları, Ankara. S.169-209.
Holland, J. Ve Gentry, J. W. (1999). “ Ethnic Consumer Reaction To Targeted Marketing: A
Theory of Intercultural Accomodation”, Journal of Advertising, Volume XXVIII, Number
1 Spring, s. 65-77.
Hülür, H. ( 2000). “ Küreselleşme ve Toplumbilimsel Kuramlaştırma Sorunu”, Selçuk
İletişim Konya: S.Ü. İletişim Fakültesi yayınları, sayı: 2. s. 27-36
Kavas, A. (1988). “ Reklamın Toplumsal Etkileri, Reklamcılıkta Toplumsal ve Ahlaki
Sorumluluk Düşüncesi”, Dünyada ve Türkiye ‘de Reklamcılık, Reklamın Gücü, Bilgi
Yayınevi, Şubat.
Kavas, A. (2004). “ Marka Değeri Yaratma”, Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi, Cilt 3
Sayı:8, s.16-25, Nisan
Lerner, D. (1972). “ Toward a Communication Theory of Modernization”, p. 327-350, In
Communication and Political Development, (ed.) L.P’ye, New Jersey: Princeton University
Press.
Mc Phail, T.L. ( 1991). “ Yanlış Bir Başlangıç”, Enformasyon Devrimi Efsanesi, Der.: Yusuf
Kaplan, Rey yay., İstanbul, s.183.
Mooij, M. (2000). Viewpoint: The Future is Predict able for International Marketers:
Converging Incomes Lead to Diverging Consumer Behavior. International Marketing
Review.17
Önce, G. (1988). “ Reklam Sonuçlu Bir Satış Değildir”, Dünyada ve Türkiye’de Reklamcılık,
Reklamın Gücü, Bilgi Yayınevi, Şubat.
150
Schiller, H. 1992. “ Manipulating Hearts and Mind”, p:22-29, In Triumph of the Image, (ed)
H. Schiller etc; Oxford: Westview Pres.
Tenekecioğlu, B. (1988). “İşletmelerde Reklam”, Dünyada ve Türkiye’de Reklamcılık,
Reklamın Gücü, 1. Basım, Bilgi Yayınevi, Şubat.
Theodosiu, M. Leonidou, L.C. (2003). “Standardization Versus Adaptation of International
Marketing Strategy”: An Integrative Assessment of the Emprical Research. International
Business Review. (12).143
Topçuoğlu, N. (1996). “Basında Reklam ve Tüketim Olgusu”, Yeni Türkiye Dergisi, sayı: 11
s.445-473.
Yüksel, H. (1988). “ Toplumsal İletişimde Televizyon Reklamlarının Kültürel Değişmeye
Etkisi”, Pazarlama Dünyası, Mart, Nisan, s.25-29.
SÜRESİZ YAYINLAR
RTÜK ( 2004). Reklamların İzleyiciler Üzerindeki Etkileri, Ankara: Tisimat
WEB SAYFALARI
Beba Ümran (t.y). “ Global Markanın Local Başarısı: Doritos A La Turca”
http://www.mct.com.tr/umranbeba.asp’ den 21.12.2005’de ulaşıldı.
Sakarya, Ayşegül (t.y). “ Kaliteli Kahvehaneler Kazandırıyor.”
http:www.ekocerceve.com’den 07.11.2005’te erişildi.
Sicimoglu, Haluk (2003). “ Dünyanın en amatör, en dağınık ve en ukala sektörü”
http://www.insankaynakları.com/CN/ContentBody004.asp?BodyID=1530’ den 18.12
2005’te erişildi.
151
Tekelioğlu, Tuluhan (1998) “Köpüğü Bol Olsun”
http://arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/turk/98/04/19/eklhab/33ekl.htm’ den 09 Aralık
2005’de erişildi.
Tuna, Turgay (t.y). http://www.ad.com.tr/simit’ den 11.01.2006’da ulaşıldı.
Zerzan, John ( 2002 ). “ The Emperyalism of Everyday Life”. http//www.
uk.geocities.com/anarsistbakis/makaleler/zerzangunlukyasamınemperyalizmi.html’ den
erişildi.
http://www.infomag.com.tr/content.asp?id=12763’ den “Cem Yılmaz Frito Lay’a Kazandırdı”
17.01.2006’da ulaşıldı.
http://www.dosyalar.hurriyet.com.tr/marketingturkiye/KampanyaDetay.aspx?
kampanyaID=3’ den 11.11.2005’de ulaşıldı.
http://www.ntvmsnbc.com/news/353497.asp’ den “ En Masum Fast Food: Simit”
16.12.2005’de ulaşıldı.
http://www.ntvmsnbc.com’ dan “ Nestle Türkiye’de Nescafe ile büyüyecek” 22.11.2005’te
erişildi.
http://www.milliyet.com.tr/2006/03/19/ekonomi/aeko.html’ den 19.03.2006’da erişildi.
http://www.nestle.com.tr’ den 11.12.2005’de erişildi.
http://www.nescafe.com.tr’ den 11.12.2005’de erişildi.
http://www.fritolay.com.tr’ den 04.01.2006’da erişildi.
http://www.argemar.com/cips.htm’ den 12.10.2005’de erişildi.
http://www.ntvmsnbc.com/news/258776.asp#BODY’den 14.12.2005’de ulaşıldı.
http://www.argemar.com/cips.htm’ den 4.01.2006’da ulaşıldı.
152
ÖZET
Çok Uluslu Şirketler, kitle iletişim araçları aracılığı ile reklamları kullanarak
bulundukları ülkenin pazarına girmeye, yaşam biçimlerini reklamlarla yaymaya çalışmaktadır.
Bu tez çalışmasında da Çok Uluslu Şirketlerin ürünlerini pazarlama stratejileri konusunda
bilgi verilmiş, bu stratejiler doğrultusunda yürütülen reklam faaliyetlerinin tüketici
alışkanlıklarını değiştirici, yönlendirici etkileri üzerinde durulmuş, kültürün öğrenilebilir ve
dış güçlerin etkilerine açık olması özelliklerinden hareketle reklamlarda kullanılan mesajların
Türk kültürü bağlamında nasıl yapılandırıldığı incelenmiştir.
Bu araştırmada özellikle televizyon reklamları üzerinde durulmuştur ve gıda sektörü
seçilmiştir. Çok Uluslu Şirketlerin ürünlerinden Nescafe / Nestle analizinde Türk kültüründe
kahve ve hazır kahve karşılaştırması yapılmıştır. Doritos Ala Turca / Frito Lay analizinde ise
simit ve cips karşılaştırılmıştır. Seçilen bu reklamlar ile çok uluslu şirketlerin amacının ne
olduğu, reklamda yer alan vaatler, reklam mesajının teması ve tonu ortaya konmaya
çalışılmıştır. Çok uluslu şirketler yayınladıkları reklamlar ile herhangi bir ürünü satarken o
ürünün adı, markası, sloganı ve sembolüyle sadece ürünü / malı değil aynı zamanda
kendilerini yani kültürlerini sattığı bunun yanı sıra reklamlarda kullanılan mesajlar da Türk
kültürüne göre yapılandırıldığı tespit edilmiştir.
153
ABSTRACT
Multinational companies try to enter the country’s market and diffuse their lifestyle by
means of mass communication tools and advertisements. This thesis informs the marketing
strategies of multinational companies and insists on the directing and changeable consumer
habits through the advertisements directed by these strategies and has studied how the
messages that advertisements give are constructed according to the Turkish culture in action
of the properties of culture: that is to say its openess to outer forces and that it is learnable.
This inquiry especially insists on Tv advertisements and the nutriment sector. In the
analyze of Nescafe / Nestle Turkish coffee and instant coffee in the Turkish culture is
compared, in the analyze of Doritos A la Turca / Fritolay Turkish roll bread and chips is
compared; both products of multinational companies. By the selected advertisements it is
tried to show the aim of multinational companies, the promises made in the advertisements
and the message given by the advertiesements is tried to make clear. Multinational companies
not only try to sell their product by name, brand, symbol and slogan, but also themselves: that
is their culture. Together with this it is determined that the messages used in advertisements
are constructed according to the Turkish culture.
154