88

Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Vizyon33 Kent Kültürü ve Yaşam Dergisi

Citation preview

Page 1: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6
Page 2: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6
Page 3: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6
Page 4: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

İÇİNDEKİLER2

ÇÖPLÜKTEKİSANAT

MERSİNLİORTODOKSLAR

YUH ARTIKSelçuk DURAK

POLİFONİKKOROLARSelma YAĞCI

MERSİNHERŞEYİNEN İYİSİNELAYIKTIR

Şerafettin AŞUT

OLBAKRALİÇESİ

PARİS

KURUMEYVELER

8 DEVTESİS

MODA

8 - 11

20 - 21

14 - 15

26 - 27

34 - 35

18 - 19

29 - 33

12 - 13

24 - 25

36 - 38

Page 5: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

3

DİYABETTETIBBİ

BESLENMEZuhal AYNACI BAYEL

MERSİNLİYÖRÜKLER

MERSİNODTÜ KOLEJİ

NARENCİYEFESTİVALİ

ANTAKYA

MERSİN’DEESKİ BİRYILBAŞI

Abdullah AYAN

EKİM GEÇİDİ10 SERGİSİ

ALIÇ

IŞIKLAROFFSHORE

AJANDA

40 - 41

48 - 53

44 - 45

56 - 57

60 - 62

46 - 47

58 - 59

42 - 43

54 - 55

82 - 83

Page 6: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6
Page 7: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersin Reprotek Matbaa Hizmetleri Ltd. Şti.adına

İmtiyaz SahibiMehmet EVGİN

Genel Yayın Yönetmeniİbrahim Özgür KUTLAYYazı İşleri Müdürü

Mehmet EVGİNHaber MüdürüSayim DULKADİR

Hukuk DanışmanıAv. Selvin EVGİN

Yayın DanışmanlarıSelçuk DURAK

İ.Kazım KILINÇLARHalkla İlişkiler ve Reklam Müdürü

Pelin ALTAYGörsel Tasarım

H.Emin GÖKÇEOĞLUBasım Yeri

Mersin Reprotek Matbaa Hizmetleri Ltd. Şti.0324 235 09 66

www.mersinreprotek.comwww.vizyon33.com

Yönetim YeriTurgut Özal Bulvarı MERTOÇ C Blok No:65

Akdeniz / MERSİN

Her hakkı saklıdır.Yazıların sorumlulukları yazarlara aittir.

Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf veçizimlerin elektronik ortamlarda dahil

olmak üzere bir kısmının veya tamamınınyayımlanması ve çoğaltılması

yazılı izne tabidir.Bu dergi, Basın Meslek Ahlak ve

İlkeleri’ne uyar.

Aralık 2011 / Sayı:6

5

Yeni bir sayı, yeni bir yıl, yeni bir gelecek ve yeni umutlar...

Şöyle bir bakıyorum da Mersin’ime, neden bir şair çıkıp da anlatmamış seni diye.

Sendeki güzelliği mi görememiş, körermişgözleri, yoksa sen mi hissettirememişsin o hüznü? Soruların arasında kalakalıyorum, çıkmaz sokağında Mersin’imin...

Portakal çiçeği kokarmış oysa taş kaldırımları,Kararsız bir güzelin ürkekliğinde...Kahi mai, kahi gri gökyüzü...Mevsimlerde bulurmuş aşk beniYazın bunaltırmışKışın üşütürmüş...

Bir meltem vururmuş dalgalı saçlarına,Hasret kokarmış deniz senden sonra.Seni arar seni sorarmışım gecenin karanlığında,Boş sokaklar meskenim olurmuş üşürmüşüm.Yalnızlığımın şarkısını fısıldarmış gecelerin,Ben uykumun ta derininde kaybolduğumda...

Gecenin olmadığı bir şehrin çocuklarıyız. Mersin’imin yalnızlığını yaşıyoruz. Aşkının hüznü ısıtıyor bedenlerimizi... Bu Aralık akşamında…

İbrahim Özgür KUTLAY

Page 8: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

KISA KISA6

2013 Akdeniz Oyunları Genel Koordinatörlüğüne Taha AKSOY Getirildi

İzmirli Fotoğraf Sanatçıları Mersin’de Buluştu

Lina Nasif’in Eserleriyle Eski Mersin’e Yolculuk

Vali Güzeloğlu’ndan Müjde!Geçtiğimiz günlerde Li-

na Nasif’in kişisel resim ser-gisine katılan Vali Hasan Basri Güzeloğlu “Mersin’in çok büyük bir potansiyeli olmasına rağmen ve buna göre sınırlı olan bir kent. Çok yakında uzun zamanın beklentisi ve eksiği olan bu kente yakışan müthiş bir arkeoloji müzesini Mersin’e kazandırıyoruz. Kültürden sanata, söyleşilere kadar her şey bulabileceğiniz bir yer olacak” diyerek en yakın zamanda Arkeoloji Müzesi’nin açılacağının müjdesini Lina Nasif’in sergisinde verdi.

İzmirli Fotoğraf Sanatçıları, 21 Ekim’de düzenlenen Fotoğraf sergisinde fotoğraf sevenlerle Mersin Olba Fotoğraf Derneği’nde buluştu. Farklı kareleri gün yüzüne çıkartan sanatçılarımız “Şenay Uslu, Melih İnanlı, Yunus Koç” un kareleri izleyenleri farklı atmosferlere götürdü. Şenay Uslu’nun “Işıklı Fotoğraf” gösteriminde sanki bir tual üzerine yağlı boya çalışması izliyormuşuz gibi enfes bir gösteriydi. Fotoğrafları çekerken Fener yardımı ve karalık ortamda kullanan sanatçı, çalışmalarının püf noktalarını anlattı. Diğer bir Sanatçımız Melih İnanlı ise “Doğa’nın sessiz Melekleri, Çayırdan Bayırdan, Demir Atlar Vadisi” gibi 3 temayı fotoğraf sevenlerle buluşturdu. Melih İnanlı’nın “Demir Atlar Vadisi”ndeki gösterimi demiryollarının bilmediğimiz yönünü gün yüzüne çıkartarak enfes karelerle fotoğraf sevenlerin beğenisini aldı. Son Sanatçımız Yunus Koç ise “Yunus Gibi ve Alın Teri” temalı gösterimde insan emeğinin gücünü, zor şartlar altında çalışan kişilerin bilmediğimiz yönünü izleyenlerle buluşturdu. Sanatçı hem fotoğrafları hem de tatlı dili büyük bir hayranlık uyandırdı.

Eski Mersin evleriyle yaptığı resim sergileri ile Mersin kültürüne önemli bir katkıda bulunan Nasif, “Eski Mersin Evleri” temalı kişisel resim sergisini Altamira Sanat Galerisinde açtı. Vali Hasan Basri Güzeloğlu ve eşinin katılımıyla başlayan kokteyl Devlet Opera Sanatçılarının verdiği Mini Konserle renklendi. Sergiye gösterilen ilginin kendisini çok memnun ve mutlu kıldığını belirten Lina Nasif, “Benim Mersin’imin insanı işte bu.” diyerek katılanlara teşekkür etti. Mersin’in eski güzelliğini tualine yansıtan Nasif, eski Mersin tarihini, kültürünü gün yüzüne çıkartıyor. Fırçasından ve elinden çıkacak eserleri bekleyen çok fazla sanatsever var. Adeta çiçek bahçesine dönüşen sergi salonunda sanatseverler hoşça vakit geçirdiler.

2013 Akdeniz Oyunları Genel Koordinatörlüğüne, daha önce Üniversiade 2005 İzmir Genel Koordinatörlüğünü de yapan Taha Aksoy getirildi. Aksoy, yaklaşık 3 aydır genel koordinatörlük görevini yürüten ve işleri dolayısıyla Ankara’ya gidecek olan Ali Yener’den Mersin Üniversitesi (MEÜ) Çiftliköy Yerleşkesindeki yeni koordinatörlük bina-sında düzenlenen törenle görevi devraldı.

Page 9: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Konak Efsus

Tarsus Otogarında BulunanTrafo Tarihi Resimlerle Süslendi

Taşlar Spor için Yontuluyor

Mersin, İskenderiye ile Kardeş Şehir Oldu

Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip, tam bir tarih ve kültür başkenti olan Tarsus’ta… Kusursuzca dekore edilmiş iki yüz yıllık Osmanlı mimarisi konağında, Tarsus’un tarihi dokusu içinde sizi karşılıyor ve misafirlerine çok şık bir butik otel hizmeti sunuyor. Konak Efsus, İsmini şehrin tarihteki isminden alıyor. Tarsus’un eski ve güzel mahallesinin tam kalbinde. Otel, mazileri 200 yıl öncesine kadar giden iki konaktan oluşuyor. Kahvaltı ve yemek iki konak arasında kalan son derece keyifli avluda veriliyor. Konak Efsus’un Oda isimleri rivayete göre Efsus’ta yaşamış olan Ashab-ı Kehf - Yedi Uyurlar’ın isimlerini almış. 200 yıllık konak tarihe yolculuk etmek isteyen misafirlerini bekliyor.

Tarsus Şehirler Arası Terminali’nde (TAŞTİ) bulunan trafo binası kentin tarihi yerlerini gösteren resimlerle süslendi.Otogarın içerisinde olan trafonun güzel bir görüntüye sahip olması için TAŞTİ Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, Tarsus’un tarihi ve turistlik yerlerini gösteren resimleri çizdirdiler. Şelale, Eshab-ı Kehf, Antik Roma Yolu, Nusrat Mayın Gemisi, Saint Paul Kuyusu, Kleopatra Kapısı, Osmanlı Parkı ve Berdan Barajı Devlet Parkı’nı gösteren resimlerle süslenen trafo binasının TAŞTİ’ye ayrı bir hava kattığı gözlendi. TAŞTİ’ye gelen misafirlerin ilgisini çeken görseller, özellikle şehir dışında gelen yolcuların kısa süreliğine de olsa Tarsus hakkında fikir sahibi olmasını sağlıyor.

Atatürk Parkı içerisinde 9.su gerçekleştirilen Uluslararası Hüseyin Gezer Taş-Heykel Sempozyumunun bu yıl ki teması ”Akdeniz Oyunları”. Sempozyumda, futbol kale-si, basketbol sahası, satranç oynayan figür, olimpiyat bayrağı, amerikan futbolcusu, ok atan figür, güreşen iki figür gibi heykeller oluşturulacak. Sanatçıların üretmiş olduğu heykeller olimpiyatların yapılacağı spor tesislerinin önünde sergilenecek.

Mısır ve Türkiye’nin iki önemli ticari kenti olan Mersin ve İskenderiye arasında, “Kardeş Şehir” protokolü, geçtiğimiz günlerde İl Özel İdaresi Toplantı salonunda düzenlenen törenle imzalandı. Ekonomi Bakanımız Zafer Çağlayan’ın da katılımıyla gerçekleşen imza törenine, Mısır Arap Cumhuriyeti Spor Bakanı Hasan Sakr, Mısır Büyükelçisi Abderahman Salaheldin Valimiz Hasan Basri Güzeloğlu, İskenderiye Valisi Usama Al-Fouly, Büyük Şehir Belediye Başkanı Macit Özcan ve İlimiz yöneticileri de katıldı. İki ülkeyi çok yakın iki aileye benzeten Ekonomi Bakanımız Zafer Çağlayan, Ekonomi alanında çok yakın işbirliklerimizin olduğuna dikkat çekerek; “Bu iki kardeş şehir anlaşması Mısır ile Türkiye arasındaki ticari münasebetin, kardeşlik, dostluk ve siyasi ilişkilerin çok daha fazla artırılmasına tanıklık edecektir” diye konuştu.

7

Page 10: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Sanat dediğimiz şey insanın içinde saklı. Kimine göre anlamsız olan

objeler bütünü, kimi gözde eşsiz bir gü-zellik oluverir. O yüzdendir ki aslolan bak-mak değil, görebilmektir.

İbrahim Özgür KUTLAY

Page 11: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Resim denince aklınıza ilk kim gelir? Leonardo

Da Vinci mi? Salvador Dali mi? Jacques Louis David mı? Yoksa Pablo Picasso mu?

Da Vinci ‘Son Yemek’i çizme-den önce kaç tablosunda Mer-yem’i resmetmişti? Meryem, Son Yemek’te var mıydı? Ya da Mona Lisa diye anılan o hepi-mizin bildiği resim kendisi mi, yoksa karısı Lisa del Giocondo muydu?

Leonardo, Dali, Botticelli, Da-vid, Kandinsky veya Picasso... bu isimleri özel kılan ne?

Kimsenin göremediğini görmek mi? Yoksa sanatsal bir algı yara-tabilmek mi?

Resimlerinde bize aslında neyi anlatıyorlar?

Günümüz sanat anlayışı artık çok farklı, tıpkı sanata bakışın farklılaştığı gibi sanatçılar da değişimden nasiplerini alıp ken-dilerine yepyeni ifade şekilleri üretiyor. Uğraştıkları sanat dalı ne olursa olsun ortak paydaları ise aynı. Toplumda bir algı ya-ratabilmek…

Vik Muniz’inReçel’den yapılmaünlü Mona Lisayorumu.

9

Page 12: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Herşey bir kurşunla başladı. Evet, evet yanlış duymadınız

bir kurşunla. Yin ve Yang felsefesinde-ki gibi; “Her iyinin içinde bir kötü, her kötünün içinde ise bir iyilik vardır”

Vik MUNIZ’in hayatı, bir kurşunla değişti. Üstelik hiçbir suçu dahi yok-ken. Bir gün Brezilya’da arabası ile giderken bir kavgaya tanık olan Vik, durdu ve kavgayı ayırdı. Fakat taraflar-dan birisi onun kavgayı çıkardığını düşünerek onu bacağından vurdu. Suçsuz olduğu anlaşılan Vik, ken-disini vuran o adamdan yüklü bir tazminat kopartarak kendi tarihinin dönüm noktası olacak kararı verdi.

Memleketinden ayrılarak Amerika’- nın yolunu tuttu. Onun hayatını asıl değiştiren ise Şeker Çocuklar adlı çalışmasıydı.

Vik MUNIZ resim sanatına yepyeni bir boyut katıyordu. Keza o bir portrede renkleri değil aslında hikayenin ana fikrini resmediyordu. Tıpkı Dali gibi… Vik’in de dediği gibi “Resimler tek başına sanatın insanı boyutunu an-latamaz.” Zaten bunu başarabilenler zirveye ulaşanlardır. Her ne kadar çoğunun hakkı yaşamında temsil edil-meyecek olsa da, bu isimler çağlarının ötesinde yaptığı işlerle elbet bir gün hak ettikleri değeri görecekler, hakları bir şekilde temsil edilecek, sanatlarıyla ölümsüzleşeceklerdir.

Vik MUNIZ şekerden yaptığı tablolar-la alanında önlenemez bir yükselişe geçmişti ki, önüne çıkan bir fırsatla oturup yeniden düşünmesi gerekti. Bu kez ki projesinde şeker özlemi duyan küçük çocuklar yoktu. Aksine mem-leketi Brezilya’da kimsenin gitmek

dahi istemediği bir bölgedeki hayatları resmedecekti.

Resme hayat vereceği renk objeleri ise bu kez şeker değil, çöptü. Çünkü Muniz dünyanın en büyük çöplüğüne gidiyordu, Jardin Gramacho’ya…

İlk başlarda sadece birkaç resim çekip orada ki objelerden portreler hazırlayabileceğini düşünen Vik, Jardin Gramacho’da yaşayanları tanıdıkça aslında korkularının ne kadar yersiz olduğunu fark etti. Bir resim karesi için gittiği çöplükte, saygı duyacağı dost-luklara merhaba diyordu.

İlk önce Isis’le tanıştı. Sonra Zumbi ile daha sonrada yılmaz bir savaşçı ve lider olan Tiao ile. Geri dönüşüm ve atık derneği başkanlığı yapan Tiao, Vik’in projesini bambaşka bir boyuta taşıyacak ilhamı vermişti. Çöpten bulduğu kitapları okuyarak kendini yetiştirmiş bu genç adam Vik’in ilham perisi oluvermişti. Artık projesi daha bir anlamlı ve özeldi.

Vik Muniz’in“Şeker Çocuklar”adlı çalışmaları.

10

Page 13: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

“Senin iyi halini ödüllendir-mek için mutsuz olmam gere-kiyor.” Resim Sanatı ve Fransız

Devrimi ile haşır neşir olanlar Marat’ın Cinayetini çok iyi bilirler. Jacques Louis David’in başyapıtı olan bu tablo Fransız devrimini ve yaşanılan acıları anlatan en güzel eserlerden bir tanesidir.

Aslen doktor olmasına karşın Fransız Devrimini ateşleyen yazılarıyla tanınan Jean Paul Marat, dönemin önde gelen

liderlerinden birisi olarak kabul edilir. Yakalandığı cilt hastalığı yüzünden gününün büyük bir bölümünü ban-yo küvetinin içinde geçirmeye mah-kum olan Marat, Fransız Devrimini gerçekleştiren Jakobenlerin en önemli temsilcilerindendir.

Jakobenlerin düşmanı olan Jiroden-lerin bir taraftarı Charlotte Corday tarafından öldürülen Marat’ın ölümü Jakobenleri fazlasıyla üzer ve dönemin hükümeti Marat’ın en yakın dostu ressam Jacques Louis David’ten o anı ölümsüzleştirmesini ister, ve ortaya o çok ünlü tablo çıkar “Marat’ın Cina-yeti” (Marat’ın Ölümü).

Vik Muniz, Tiao’nun tablosunu hazır-larken bu hikayeden etkilenir ve Tiao’yu Marat olarak fotoğraflar. De-

vasa bir hangarda pet şişelerden, festi-valden kalma kıyafetlerden ve aklımıza dahi gelmeyecek çöplerden bu kareyi resmeder ve ortaya Modern bir Marat yorumu çıkar. Bu eser 2008 yılında Londra’da düzenlenen bir müzayede de 28.000 Sterline alıcı bulur. Buradan elde edilen gelir Jardin Gramacho’da yaşanılan dramın bitmesine bir nebzede olsa katkı sağlar. Daha da önemlisi bu eserle birlikte dünyanın gözü artık buradadır. Tanrının bile unuttuğu bu yerde...

Vik Muniz dönemimizin en büyük sa-natçılarından birisi olarak kabul edilir. Vik’in Çöplerin resmi isimli sergisi 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilerek, Pablo Picasso’dan sonra en fazla zi-yaret edilen ikinci sergi olmuştur.

Tiao’nun portresi, “Marat’ın Ölümü” Vik Muniz’in, Marat’ın Ölümü adlı tablo’dan esinlenerek yaptığı eser.

11

Page 14: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

12

Artık herhangi bir ayda her-hangi bir meyveyi bulama-mak gibi bir sıkıntı yaşa-mıyoruz. Yaz meyveleri kış

aylarında, kış meyveleri yaz aylarında market raflarını süslüyor. Ancak doğal olmayan şekilde kendi mevsiminde yetişmeyen bu ürünlere pek çoğumuz şüphe ile bakıyoruz. Doğru iklim koşullarını sağlayabilmek için özel a-lanlarda yetiştirilen ve pek çoğu kim-

yasallarla büyütülmüş bu meyveleri almak konusunda tereddüt yaşıyoruz.

Oysaki mevsiminde yetişmiş meyve-lerin kurutulmuşlarının olduğu ve bu ürünlerin son derece faydalı olduğunu göz ardı edebiliyoruz. Kurutulmuş meyveler zamanında ve ürün çokken toplanmış meyvelerin suyunun uçu-rulması ile hazırlanmış ürünlerdir. Tadı tazesine göre daha yoğun olan bu

meyveler sağlık için oldukça faydalıdır. Kurutulmuş meyve daha yoğun bir tat ve daha çok lif demek olduğundan özellikle diyet yapanlar için iyi bir fırsattır.

Gelin şimdi, hem sağlığımızı koruma-ya hem de dengeli beslenmenize yardımcı olacak, üstelik bütçenizi de zorlamayacak bu doğal mucizeler arasında bir gezintiye çıkalım:

Kuru İncirEnerji verir. Vitamin ve mineral bakımından zengin bir gıdadır. Ba-ğırsaklardan toksik maddelerin atıl-ması ve kandaki kolesterol seviyesinin düşürülmesi gibi faydaları da vardır.

Bağırsak iltihabı olanlar inciri çok yemelidir. İncirin kurutulmuşu çok değerli olup, iyi bir besin kaynağıdır. Balgam söktürücü, yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca kış aylarında vücu-dun direncini arttırır, pek çok sağlık sorununa karşı güç ve dayanıklılık kazandırır.

İncirin bünyesinde şeker, albüminli maddeler, organik asitler, pektin, provitamin, A, B1, B2, C vitaminleri, magnezyum, kükürt, fosfor ve unlu maddeler bulunur. Ayrıca kuru incir, boğaz ağrısı bronşit ve öksürüğe de faydalıdır.

Kuru KayısıBesleyici ve potasyum açısından çok zengin bir yiyecektir. Kayısı, sindi-rim sorunlarına iyi geliyor, stresi ve kansızlığı önlüyor. İçerdiği A vita-mini akne gibi cilt bozukluklarının tedavisinde etkili. Ayrıca kuru kayısı, büyümeye yardımcıdır. Görme fonksi-yonlarını güçlendirir, şeker hastalığının gelişimini engeller, bağışıklık sistemini korur. İçerdiği potasyum sayesinde kalp kasları ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlar.

Kayısı lifli bir meyvedir. Lifli besinlerin, kan şekerinin dengeli yükselmesini sağladıkları, zararlı besin maddelerin bağırsakta kalma sürelerini kısalttıkları için kanserden korunmada faydalı olduğu saptanmıştır. Her sabah aç karnına yenilen 5-6 adet kuru kayısı kabızlığı önler.

Kuru ÜzümÜzüm ürünlerindeki demir, kalsiyum ve potasyum minerallerinin, kemik gelişimi yanında kansızlığı, halsizliği, zayıflığı ve ishali tedavi edici özelliği bulunmaktadır. Kilo almak isteyen de rejim yapmak isteyen de üzüm yeme-lidir çünkü enerji verir. Protein ve kar-bonhidrat kaynağıdır. A,B1,B2,B6, C vitaminleri ile fosfat, kalsiyum, demir, fosforik asit, organik asitler, formik asit minerallerini içerir.

Günlük kalsiyumun 1/5’ini ve demi-rin ise 1/3’ünü karşılar. Mineraller halsizliği, kansızlığı, ishali ve zayıflığı tedavi eder.

Karaciğer zaafiyetine, öksürüğe, bron-şite de iyi gelir. Mideye çok faydalıdır. Ayrıca unutkanlığa da iyi gelir. Kuv-vetli bir gıdadır.

BESLENME

Page 15: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

13

Kuru ErikBol miktarda B1, B2, B3, B6, A, C ve E vitamini içerir. Mürdümeriğinin bağırsakları çalıştırıcı etkisi bilinmek-tedir. İçerdiği zengin potasyum ve magnezyum mineralleri nedeniyle, tansiyon, karaciğer, kalp, böbrek ve romatizma hastaları ile tuzsuz rejim yapanlara önerilir.

Güçlü antioksidanları ile kalp hasta-lıklarına yakalanma ve kriz riskini azaltıcı etkisi bulunmaktadır. Kuru erik kandaki antioksidan seviye-sinin yüzde 25 oranında artırır. Kan şekerinin düşmesini engeller. Ancak fazla abartmayın. Çünkü bir kuru erik de 8 kalori var.

Kuru DutDut kurusu kalsiyum ve demir de-posudur. Aynı zamanda b1, b2 ve C vitamini vardır. Dut kurusu kan yapıcı ve enerji verici özellikte yaratılmıştır. İçerisinde bulunan vitaminlerle kan-seri önler.

Beyaz dut kurusu Japonların araştır-malarına göre damar sertliğini ön-ler. Eğer dut kurusunu aç karnına tüketirseniz bağırsakların çalışmasını sağlar ve idrar söktürücüdür. Fakat dut kurutulduğunda doğal antibiyotik özelliğini kaybeder. O nedenle anti-biyotik ihtiyacı olanlar için taze dut önerilir. Dut kurusunun egzama için çok faydalı olduğu söylenir. Badem-cik iltihaplanmalarında da duttan yararlanılır.

Kuru ElmaBesin değeri dışında nefes darlığı ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu-dur. Vücuttan toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Lifli olduğu için bağır-sakları temizler. Karaciğerinden şikâ-yet edenler, romatizmalılar ve hatta şeker hastaları bile faydalanabilirler.

Elma yatıştırıcı, uyku vericidir ve baş ağrılarına iyi gelir. Kabuğuyla küçük parçalara böldüğünüz elmaları kayna-tarak içine isterseniz limon, portakal, tarçın koyarak çay olarak tüketebilir-siz. Öksürüğü keser, ateşi düşürür.

Tazesi Yoksa Tüketin!

Page 16: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Bu yazıda mizah ve onun tarihsel süreci içerisindeki temel kav-ramlarının, gerçekte

bir hiyerarşi arz etmediğini kabul etmekteyiz. Ancak her dönemde iktidara karşı yapılan her eleştirinin kamuoyu baskısı oluşturma veya mevcut baskıyı arttırma amacı taşıdığını da hemen söyleyebiliriz. Bu yapı, gerçekten ilginç bir mahzendir. Çizgi, düşüncenin doğası gereği muhalif değildir, aslında. Canlı, birşey söylemek, paylaşmak ve payını almak ister. İnsan ise kendini bilmesini gereken bir canlı olarak arınmış bir akla ve kalbe sahip olmalıdır. Önemli olan bilinçtir. Ne yaptığını bilmektir. Özetle “ne - yapma” bilincine sahip olmaktır.

Neden karikatür, her dönemde yönetsel gücün karşısında olan, istenilmeyen, sansürlenen, ya-saklanan, cezalandırılan hatta yapılması dahi engellenen mu-halif bir güç olarak algılanmıştır? Seçkiyle yön veren şey ise yine

algının değiştirilmesidir. Bu bir düşman kardeşler mücadele-sidir. Bu suç ortaklığı “varolma çabasıdır.“ Umut edilen, bekle-nen, gerçekleştirilmek istenen “hemen... şimdi... olmalıdır.” hakim düşüncesi, savunulan değeri de yıpratır.

Günümüzdeki tabiri ile söy-lersek, “iktidar yandaşı” kari-katürler de yapılmıştır. Oysa zeka, hin veya hınzır bir şey mi-dir yalnızca? Değildir. Ulaşmak istediği sonuç karalamak-kara çalmak da değildir, tamamen. Nedir? Mizahın, zekanın, suyun yüzüne çıkmanın, yüzeye ve yüze vurmanın bunu kullanmanın bir nedeni olmalıdır öyleyse. Kurgu kolaydır ama gerekçelendirmek zordur. Amaç gücü elde etmek-tir. Menzil yoksa, seçkinin yön-temleri, sonuçları katlanılmaz olmaktadır. Bu kurttan beter olmak ama aynı zamanda kuştan daha çaresiz, kalmaktır. Kurda, kuşa yem olmaktır.Sonuçta bu mücadele: Hatırı, katıra bindirmek zorundalığıdır.

Güç burada saklıdır. İsyan, inat, hesaplaşma bu yüzden-dir. Mutlu olmanın, sınavı geç-menin, teslimiyetin anlamı ve gerekçesi zaten hazırdır. Ama bu yapıyı hoyratça kullanmak, yapanın kendisine de zarar ver-mektedir. Bu bir tercihtir. Uyum, iktidar ve sınırsız istek (yetki) üçgeninin iç açılarının birbirine eşit olmadığından alışkanlıklar değişmektedir. İhtiyaç doğurma ve tüketiciyi sürüklemek mizahın değil alaycılığın yönetilmesidir. Bu da bir iktidardır. Mizah bu iktidarı eleştirir.

Aslında yergi olarak da be-timleyeceğimiz mizahın beslen-diği kaynaklarının, iktidarın karşısındaki baskı gruplarının bağımlı çizgisi ve dönemsel yap-tırımları ölçüsünde düşünülmek yerine, gücünü hangi etmen-lere bağlı olarak geliştirdiği üzerinden hareket edilerek ayıklanmaya çalışılırsa, hiç ol-mazsa eleştirinin objektifliğine katkıda bulunabilecektir.

“Yuh Artık”diyebilmek

bile saygınlık gerektirir.

Selçuk DURAK

YUH ARTIK...

14

[email protected]

EDEBİYAT

Page 17: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Zira amiyane tabire inildiğinde bile “Her horoz kendi çöplüğünde öter.” diyen ile “İlim cehalet alır varsa eşeklik baki kalır.” diyen anlatma istemi, biz-lere herkesin kendi iç anlayışını da içeren insan doğasının tüm renklerini de genel bir kanı haline getirmiştir. Yerginin, yenilgisini kabul etmesi de zor iştir. Demek istenen ile insanın yapmak istediği, ara kararların sağlıklı olmamasına bağlıdır. Atlanan kısım burasıdır. Merdiven çıkarken sakız çiğnemek bir yetenek değildir. Sah-nedesinizdir, ama sahnenin sahibi siz değilsinizdir.

Halbuki çizenin, çizdirenin... yani herkesin kendi iç anlayışını da içeren çizme ve söyleme biçimleri, niyetin, hedefin yönlendirmesini işaret et-mektedir bizlere. Amaç ya gücü etkilemek ya da eylem sürecinin so-nuna yaklaşılırken gücü ele geçirme telaşıdır. Oysa her biri yaşama kattığı değerler ile birlikte tanımlanmalıyken, direnme veya gücü ele geçirme sorunsalına odaklanmış bu sanat anlayışı, elbette her zaman çeşitli ge-rekçeler bulmuştur kendisine.

Beşeriyet nisyan ile malüldür. Dola-yısıyla kendi hakikatini söylemek, en amiyane tabiriyle dile-yazıya-çizgiye-görsele aktarıldığında bile “küfret-meyi” gerektirmez. Elbette kötü söz sahibine aittir. Konu da burada düğümlenmiştir zaten. Ülkemizde ve dünyadaki çıkış noktası itibariyle; Çizgi başka söz başka iken karikatür laf ile sözlenmiştir. Çizgi güçlenirken incitmekten öteye geçmiş, “diğeri” kavramına yergi, yerini hakarete terk etmek durumunda kalmıştır. Mizah göçmüş, “komik” işgalci olmuştur. “Gülmek” ayıpla evlendirilmiş, ço-cuğuna “hınzır” adı verilmiştir. “Sırıtmak” kavram addedilmiş, sıfat sahibi yapılmış, müstehcen eleştirinin tüm kazanımlarını gaspetmiştir artık.

Ev sahibi kimdir bu durumda: Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü” değiştiğinden yetersizliklerin örtbas edilemediği ayrıca her zaman içti-hat kapısının açık olduğu unutularak yapılan her iş ve işlem gereksiz bir yapı olarak fosilleşir. Tuhaf olan bu-nunla ilgilenenler olması, konunun ilginç hale getirilmesi ve canlının belki

de şartlarını değiştirme gücünden yoksun kalarak, belki de isteksizliği ve korkaklığından dolayı durumu koşulsuz kabulünden ileri gelmekte-dir. İşte ve sanırım Mizah, buna itiraz eden ve erki eline geçirmek isterken acemileşen güçtür.

Yermek, yere sermek sonucuna ulaşma amacı değil, mümkün mer-tebe her şeyi yerli yerine koyma çabasıdır. Yerginin tarihsel sürecini anlatacağımız bu sergi de ilk algı “ser” olsa da bu duruşu devam et-tirmek, ayakta kalmak lazımdır. Mizah’ın / Çizgi’nin sağlıklı bir şekilde güçlenmesi, sorumsuz iktidarlarının sınırlandırılması zorunluluğuna da-yanmaktadır. Yergi elbette bir yargı biçimi değildir. Sadece gereklidir. Aynı zamanda vazgeçilmezdir. Suçu-na ortak aramaz. Çünkü hiçbir zaman “görmeden” geçmez.

Ancaaaaak: “Yuh Artık” demek de, önce saygı gerektirir...

15

Çizim / Serhan YÜZER

Page 18: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Psikolog Yaşam YANARDAĞ ÇELİKCinsel Sağlık Enstitüsü Derneği

Mersin Şubesi Başkanı

www.mersincinselterapi.com

Cinsel sorunları önle-mede cinsel danış-manlık ve rehberlik hizmetinin büyük ö-

nemi vardır. Yeni evli çiftlerin yaşayabilecekleri cinsel sorun-larla daha rahat başa çıkabil-meleri için birtakım temel cinsel bilgileri vermek ve bu anlamda bir farkındalık yaratmak bile yeterli olabilmektedir.

Özellikle evlilik öncesi çiftlerin birlikte alacağı cinsel danışman-lık ve rehberlik onları karşılaşa-bilecekleri muhtemel sorunlar-dan koruyacak bununla birlikte daha bilinçli ve sağlıklı bir cinsel deneyim yaşamalarını sağlaya-caktır.

Hiçbir cinsel tecrübesi olma-dan, çevresinden duyduğu abartılı ve yanlış bilgilerle ilk gecesini yaşayacak genç kız için bu durum korku tünelinde ilk kez yürümekten farksızdır han-gi adımda karşısına ne çıka-cağını bilmeden her an tetikte

ve korkuyla yürür. Oysa tünelin içinde karşılaşabileceği şeylerle ilgili bir rehber tarafından ön-ceden bilgilendirilseydi korku-suzca ve hazırlıklı bir şekilde yolunda ilerleyebilirdi.

Evlilik öncesi cinsel danışmanlık ve rehberliğin amacı cinselliğin, insanlar için bir korku tüneli değil de hayatın içindeki eğ-lenceli ve çiçekli bir bahçe olduğunu göstermektir.

Eğer kişi ilk kez karşılaşacağı bu durumla ilgili profesyonel bir bilgilendirme alırsa ve gideceği yolun yol haritasını edinirse korkmadan, sağlıklı bir biçimde ve zevk alarak bu yolda yürü-yecektir. Unutmayalım ki cinsel-lik her ne kadar doğuştan gel-en bir dürtü de olsa bir o kadar da öğrenilebilir bir davranıştır tıpkı araba sürmeyi veya oku-ma yazmayı öğrenmek gibi...

Cinsel Danışma ve Rehberlik Hizmetlerinin Hedefleri; Cinsel-

likle ilgili temel fizyolojik bilgiler ve anatomik yapı, Kadın ve Erkek cinselliğiyle ilgili temel bilgiler, Aile olma kavramı, Cinselliğin evlilik içerisindeki yeri ve önemi, Kişinin zihin haritasında cinselliğin yeri ve öneminin saptanması, Cinsel sorunları hakkında kendini ifa-de etme becerisi kazandırma, Cinsel sorununu ele alma ve çö-zebilme becerisi kazandırma, Cinsel mitlerin ve beklentilerin belirlenmesi, Kızlık zarı efsanesi.

Yukarıda belirtilen hedeflere ulaşıldığında yeni evli çiftler so-runsuz bir şekilde cinsel ya-şamlarını sürdürecek ve pek çok cinsel işlev bozukluğuna maruz kalmaktan kurtulacaktır.Erken teşhis hayat kurtarır sözü evlilik öncesi cinsel danışmanlık almak içinde geçerli sayılabilir; erken danışma hayat kurtarır.

Cinsellikle ilgili merak ettikleri-nizi ve sorularınızı bekliyorum, yeniden görüşebilmek dileğiyle...

Evlilik öncesi cinsel danışmanlık

ve rehberliğin amacı cinselliğin,

insanlar için bir korku tüneli değil de

hayatın içindeki eğlenceli ve çiçekli

bir bahçe olduğunu göstermektir.

CİNSELLİK16

Evlilik Öncesi Cinsel Danışmanlık Ve Rehberlik

Page 19: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

SorularınızRumuz: İlk Gece

Rumuz: Çaresiz Anne

17

Soru: Ben 25 yaşında bir genç kızım yarıyıl ta-tilinde düğünüm olacak görücü usulü oldu ama nişanlımı sevdim ve bende evlenmek istiyorum ancak ilk geceyle ilgili inanılmaz korkularım var sizce bu normal mi ne yapmalıyım?Cevap: Yaşamış olduğumuz bu toplumda cinsellik maalesef ki bir tabu olarak görülmüş, konuşulması ayıp, yasak ve günah sayılmıştır. Çocukluk ve ergenliğinde bilinçli bir cinsel eğitim almayan genç insan, yalan yanlış kaynaklara ve etrafından duyduğu cinsel mitlere inanmaya başlıyor. Bu duyduğu bilgilerde kişide cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler oluşturuyor yani şu an sizin yaşadığınız korkunun benzerini yaşamaya başlıyor eğer bu kaygılar sağlıklı bir şekilde atlatılamamışsa evlendikten sonra kadında ve erkekte cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabiliyor. Yapacağınız en doğru şey evlenmeden önce nişanlınızla birlikte uzman bir cinsel terapistten yardım almanız olacaktır aynı zamanda bu konuy-la ilgili başvurabileceğiniz çeşitli kaynak kitaplarda bulunmaktadır.

Soru: Ben iki çocuklu bir anneyim. İkinci çocu-

ğum ilkinden çok daha fazla cinsellikle ilgili soru-

lar soruyor. 4 yaşındaki oğlum neden ablasında

pipi olmadığını yineleyici şekilde soruyor. Ona

nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum. Nasıl anlata-

bilirim yardımcı olursanız sevinirim?

Cevap: Çocukların cinsellikle ilgili bilgileri so-

ruşturmaya başlaması onların özellikle üç ile

beş yaşları arası dönemine denk gelir. Bu yaşlar

cinsel kimlik gelişimlerinin belirmeye başladığı

bir dönemdir. Çocuklarınıza cinsellikle ilgili soru

sorduklarında tüm diğer sorularına cevaplar

verdiğiniz gibi kısa açık ve anlayabileceği kadar

bilgi vermelisiniz.“Gel otur karşıma sana bilgi

vereceğim…” gibi bir yaklaşımla bu yaş çocuğu

sıkılır ve sizi dinlemez. Ona bu konuda bilgi vermek

için uygun zaman kollayın. Onun cinsellikle ilgili

soru sorduğu zamanları beklemelisiniz. Yerinde

ve zamanında verdiğiniz bilgilerle onun zihnindeki

boşlukları doldurmuş olursunuz. “Neden benim

pipim var ama ablamın pipisi yok?” şeklindeki bir

soruya onun neden bu soruyu sorduğunu sorarak

tam olarak neyi merak ettiğini anlayıp ona göre

cevap vermelisiniz. Onun beklediğinden daha

fazlasını anlatarak kafa karışıklığı yaratabilirsiniz.

“Kızlarla erkeklerin vücutları farklı olur. Senin

pipin var ama ablanın yok çünkü kızların pipileri

olmaz onların organları farklıdır…” gibi bir cevap

verebilirsiniz. Unutulmaması gereken bir başka

konu ise çocuktan çocuğa nasıl cevap vereceğiniz

değişebilir. Çocuğunuza bu eğitimi konuyla il-

gili yazılmış hikâye kitaplarından yararlanarak da

rahatlıkla anlatabilirsiniz. (Bkz. Çocuklar için Cinsel

Eğitim Öyküleri – Yaşam Yanardağ Çelik/Net Yayıncılık)

Page 20: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

18

Babası Olba rahip krallığının güçlü kişi-lerinden biri olan Ksenophanes’tir. Olba krallığını birçok kişiyle muhafız kılığında ele geçirir. Bölgenin ve rahip krallığın hakimi

olur. Romalıların korsan olarak adlandırdıkları yöre halkının isyan edenlerini yok etmesinden sonra Olba’da (Uzuncaburç, Prakana, Diokaisezeria) Tökrit (Teucrit) soyuna ait rahip krallar oldukça büyük bir bölgeye hakimdiler. Ksenophanes (Zenophanes)’in kızı olan Aba, Ailos Nikonoros Arios ile evlenerek

evlilik yoluyla hanedana girer (İ.Ö. 43). Aba ve Olba hakkında birçok bilginin kaynağını Strabon’dan öğreniyoruz: “Kyinda ve Soli’nin yukarısında dağlık ülkede, içinde Teukros oğlu Aias (Ayas)’ın kurduğu Zeus Tapınağı bulunan Olbe Kenti vardı. Bu Tapınağın baş rahibi Dağlık Kilikya’nın kralı oldu. Sonra ülke sayısız tiranlar tarafından ele geçirildi ve korsanlar örgütlendirildi. Bunların yok edilmesin-den sonra bu ülkeye Teukros’un ülkesi ve rahiplerin çoğuna da Teukros veya Aias

adı verildi. Fakat tiranlardan biri olan, Ksenophanes’in kızı Aba, evlilik yoluyla aileye girdi.”Kilikya konsülü ve Romalı ünlü komutan Markus Antonius ve Mısır Kraliçesi 12. Ptolemaios’un kızı Kleopatra, nazik davranışlarından ve saygılı olmalarından dolayı bir lütuf olarak buraları (Uzuncaburç, Olba) Kraliçe Aba’ya bağışlarlar. Roma himayesinde otonom bir yönetim oluştururlar. Olba kraliçesi Aba, dönemin bir başka güçlü kadını, Mısır Kraliçesi Kleopatra ile kendi ülkesi için bir anlaşma yapar. Roma kontrolündeki iki ülkenin iki kadını Roma için anlaşırlar. Roma Konsülü Antonius, Kilikya’daki korsanlık sorununu çözmek için gelen Pompeus’tan sonra bölgede görev alan bir Roma generali, Sezar’ın egemenliğinden sonra, Sezar’ında gözdesi olan Mısır Kraliçesi Kleopatra ile bölgedeki zenginliği paylaşmak amacındadır. Başta Tarsus olmak üzere, Dağlık Kilikya’nın zengin ürünlerini Roma donanmasına aktarabilme düşüncesindedir. Kleopatra, Tarsus’u yönetecek, karşılığında eski dünyanın denizlerine egemen Roma donanmasına o gün için en zengin kaynak olan, Kilikya’nın meşhur katran ağaçlarından, pos çamlarından elde edilen ve gemi yapımında kullanılan, denize dayanıklı, çürümez kerestedir. Kilikya dağlarındaki bu kaynak binlerce yıldır önemli bir kaynaktır. Kilikya’nın zengin kaynaklarını Roma’ya sunacaktı. Sözü edilen bu kaynaklar, yalçın kayalıklar ve derin vadilerle doğal koruma altında olduğundan, yapılacak tek şey, bu ülkenin yönetimi ile anlaşmaktır.

SÖYLENCE

Araştırma / Şahin ÖZKAN

Page 21: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

19

Olba Kraliçesi Aba, kocası Ailos Niko-noros Arios aracılığı ile Olba yöneti-mini ikna edip, Kraliçe Kleopatra ile görüşüp ilk antlaşmasını yapmış olmalıdır. Böylece rahip kralların ya-pamadığını Aba gerçekleştirmiş oldu. İ.Ö.39 yılında Aba, yönetimden alınmışsa da (kurduğu yönetimle) yüz-yıllarca Olba Metropolü ve Kanytella onun soyu tarafından yönetilmiştir.İhtimal ki, Tokrid soyunun bir fer-di olan M. Antonius Polemon kral olmuştur. Ve bu suretle Tokrid’lerin hakimiyeti yeniden başlamıştır. (İ.S. 11-17) Bir süre Teucher’in oğlu Ajax geçmiştir. İ.S. 17’de Kapadokya kralı Arkhelaos’un ölümünden sonra Ro-malılar ele geçirmişlerdi. Bağımsız paraların varlığına bakılırsa Olba’nın bağımsız kaldığı anlaşılmaktadır. U-zuncaburç’un (Prakana/Diokaisezeria Diokaisazea) adını almış olduğu (İ.S. 69-79) İmparator Vespasianus’tan iti-baren paralar üzerinde görülmesinden anlaşılmaktadır. Antonius Pius, (I.S.138-161) krallığı zamanında Uzuncaburç, İmparator-luğa ait para çıkartmıştır. Kayalık Çanakçı nekropolünde kaya mezarları

bulunmaktadır. En solda Aba’nın 1.90 boyundaki rölyefi göze çarpar. Röl-yefin altında mezar odası ile kitabesi vardır. Aba, (yazımına göre Awa, Ap-pais, Abba, Aba) kitabesinin üzerinde Tanrıça Artemis’in gece ismi olan Ay Tanrıçası Selene’nin simgesi zarif bir ay görülmektedir. Kendi kaya mezarındaki yazıt ile, kocası ve iki oğlu için yapılan anıt mezardaki yazıtında zamanın kültürü yanında dini inançları, salgın hastalıkları gibi sosyal konularda da bilgi sahibi oluyoruz. Kraliçe Aba’nın kayamezarındaki yazıt metni şöyledir:“ Aba, Kaligon Kapeos’un mirasçısı olup, Ailos Nikanoros Arios’un karısı ve Ni-kanor ve Arios’un anası olup, Arios’un vasiyeti ile görevlendirilip, Arios’un mezarına benden (Aba) başkasının konulmamasını istiyor ve emrediyo-rum. Bu emre karşı gelenin ve (onun) cehennemin kötü tanrılarının gazabını ve Sebaste (Ayas) şehri ve Kanigelle (Kanlıdivane) kentinin Sezar’ın vezne-sine 10.000 ödesin. Kocası tarafından emredilen ve yazılanlar yüzyıllar boyun-ca geçerli olsun ve bunlara uymayanlar sorumlu olsun”. Kaya mezarlar üzerin-de tek başına yüksek kabartma yon-tusunu gördüğümüz Kraliçe Aba’nın

ince ve görkemli görünüşü, ince ipek elbisesi ile usta bir yontucunun elin-den çıkıp, giysilerindeki ayrıntılar, eski dünyanın moda merkezi konumun-daki Anadolu’nun “Penelope” tipini betimler. Kendi mezarı üstündeki yon-tusunda sağ elini zarifçe kaldırıp baş örtüsünü düzeltirken sol eli böğründe acılı, üzgün, ölümüne giden kocasına kavuşmayı bekler gibidir. Helenistik dönemin Erken Roma modası göğüs altı fiyonklu elbisesi dolgun bedenini sarıyor. Yönetimi sırasında baş gösteren bir veba salgınında Aba, en yakınları olan kocası ve iki oğlunu kaybetti. Veba hastalığı koruyucusu Selene ve Hermes tanrılarına verilen adaklara karşın ölüme yenik düşen sevgili oğulları ve kocasının anısına Kanytella’da bir anıt mezar yaptırdı. Bazı kaynak-larda Olba’nın adı Ourba yahut Orba olarak geçiyor. Sonraki Olba eski adın Rumcalaşmış şeklidir. Silifkeli Basil, Azize Aya Thekla’nın hayatını yazarken Olba şeklinde yazmıştır. Bazı kaynak-larda Olba ya da Olbe adı “bahtlılık, mutluluk” anlamındadır. Aba adı ise bir kaynakta Luvi asıllı bir sözcük olup “su” anlamındadır.

Page 22: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Hasan Hulki Muradi 1964 yılında gü-zeller güzeli kent Mersin’de doğdu. Üniversiteyi İzmir’de okuduktan son- ra bir müddet aile şirketinde tecrübe kazandı. Kendi işini de kurma cesa-retini gösterdikten sonra Üniversite yıllarında kısa süreli denemelerden tadını almış olduğu profesyonel yaşa-ma Şark Hayat ile geri döndü. Ekim 2009 tarihinde Liberty Mutual ile anlaşarak sigorta sektörüne farklı bir heyecan ile devam kararı aldı. 1999 yılından beridir ise fotoğraf çekmek-tedir. Hedefinin fotoğrafta kendi zir-vesine ulaşmak olduğunu söyleyen fotoğrafçı insan ve an fotoğrafları çekmeyi seviyor. 2009 Yılında AFIAP ünvanını alan Fotoğrafçı, Antik Bir Rüya Kilikia İsimli bir kitap da yazdı. Yurt içi ve yurtdışında ödül ve serg-ilemeleri olan Hulki Muradi Hamam, İnanç, Çalışan Çocuklar, Bencil Gen-le Savaş ve Her Dem Türkiye gibi çalışmalara imza atmıştır. Arkadaşı Mehmet Hilmi Albayrak ile İstanbul Zillerini konu alan “Zilistanbul” ve Tuğlacıların yaşam kavgasını anlatan Kül, Su, Ateş isimli iki fotoğraf su-numu da hazırladı. İki kardeş gemi-nin yeniden doğuşunu konu alan bir fotoğraf çalışması da Hilmi Albayrak ve Süleyman Uçan ile “Prenslerin Tuz-la’da uyanışı” bir ortak eserdir. An-sel Adams, Fernando Moleres, Şakir Eczacıbaşı, Özer Kanburoğlu, Haluk Uygur, Reha Bilir etkilendiği fotoğraf sanatçıları. Mersin Olba Fotoğraf Der-neğinin kurucu üyesi ve yönetim ku-rulunda görev alıyor.

Hasan Hulki MURADİ

20 KÜLTÜR

Mersin, Türkiye’nin güne-yinde günümüzün çok önemli bir liman kenti. Mersin’li Ortodokslar 170

yıl öncesinin küçük bir köyü olan bu inci kentin bir parçasıdırlar.

Bu çalışma Mersinli Ortodoksların kı-saca 170 yıllık hikayesini anlatırken vaftiz, ölüm ve paskalya gelenekleri ile birlikte karelerimizle sizlere ulaşacak.

170 yıl öncesine dönelim. 1840 yıl-larında Süveyş kanalının açılmasıyla Mersin Akdeniz’in önemli bir noktası olarak dikkat çekecektir. Mersin ken-tinin ortaya çıkması sürecinde kentte kalabalıklaşma ve yerleşim artarken bu-rada bir Hristiyan cemaatin oluşmaya başladığını tespit ediyoruz.

1840’lı yıllarda Mersin’e ilk olarak yerleşenlerin adalar ve Kapadokya’dan gelen Rum Ortodokslar olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Ayrıca Su-

riye ve Lübnan’dan gelen ve ticaretle uğraşan Arap Ortodokslar da Mersin’e ilk yerleşenler arasında sayılır.

Mersinli Ortodokslar Mersin dağlarında bulunan sedir ağaçlarını Müftü ırmağı aracılığı ile Mersin iskelesine taşımış ve Süveyş kanalının yapılmasına katkıda bulunmuşlardır. Mersin’e ilk yerleşenlerin genellikle Ortodoks olması ve bunların sayılarının giderek artması sonucunda bir süre sonra ken-dilerine ait ibadethanelerin kurulması ihtiyacı ortaya çıkar.

Ortodokslar Osmanlı devletine başvu-rarak ibadetlerini serbest yapabilmek için izin isterler. Devletin 1849 yılı Eylülünde bu konuda kısıtlı da olsa izin verdiğine tanık oluyoruz. Buna göre Ortodoks cemaatin papaz efen-dinin evinde gürültü çıkarmadan İncil okumalarına ve ibadetlerini yapabilmel-erine izin verilmiştir.

Vizyon33 olarak, hiçbir etnik gözetmeksizin, Arabı, Ermenisi, Türkü, Kürdü, Ortodoksu… Mersin’de yaşayan tüm kardeşlerimizi hoşgörü, saygı ve sevgiyle yaklaşmayı amaç edindik. Hepimiz aynı memlekette yaşayan kardeş bir toplumuz. Mersin öyle bir memleket ki; sevgiyi, hoşgörüyü ku-caklayan aynı mezarlıkta farklı dinlerin koyun koyna yattığı bir memleket. Bu sayımızda Mersinli Ortodokslara yer verdik. Gelin şimdi Mersinli Ortodoksları Tanıyalım…

Aziz Peder, Paskalya ayininde.

Page 23: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersinli Ortodokslar o yıllarda Kilikya Orto-

doksları olarak da anılmaktadır. Şam Patrikliğine bağlı Osmanlı vatandaşlarıdır. 1850 yılından sonra Mersin’de 9 kilise inşa edilmiştir. Günümüze kalan ise bir Ortodoks ve bir de Latin Kato-lik kilisesidir.

Mersinli Ortodokslar ayinlerini Tomris Nadir ve Dimitri Kilis-esinde yapmaktadırlar. 1852 yılında inşa edilen kilise 2007 yılında yenilenmiştir.

Kilise inşaatı devlet izni alın-madan başlamış bir devlet men-subunun Mersin’e gelişi sırasında tespit edilerek durdurulmuştur. Ancak sonrasında cemaat dev-lete müracaat ederek inşaatın devamını rica etmiş ve bu da devlet tarafından kabul edil-miştir.

Mersinli Ortodokslar Mersin gibi renkli bir kente farklı bir renk, kültür ve enerji katar-lar. Mersin kentinin bugünkü ticaret yaşamında önemli yeri olan Ortodokslar kilise kayıtlarına göre 310 aile ve 1200 kişidirler. Türkiye’de ya-şayan Ortodoks nüfusunun en büyük yoğunlukta olduğu kent burasıdır. Göçler, Mersin’li

Ortodoksları da etkilemiş ve kentin kozmopolit hale gelmesi ticari hayatta önemleri devam etmesine rağmen nüfuslarının azalmasına neden olmuştur.

Madam Furet, 1900 yılından evvel yazmış olduğu bir manzu-mede Mersin’i “La Coquette” sıfatı ile tanımlamış yani se-vimli, hoş, güzel, cilveli, hoppa Mersin. Bu sevimli küçük köy ticaretin gelişmesi ve şehrin göç alması ile daha kozmopolit bir hale gelmiştir. 1890 yılında Mersin 9 bin nüfusu olan bir kentken 3500 - 4000 kadarı Hristiyandır. Bu nüfusun 2700’ü Rum ve Arap Ortodoks, 860 adedi Ermeni, 260’ı ise Latin Katoliktir.

Kentin aldığı göçler ve gelişimi sonunda 2009 yılında nü-fusu 1,5 milyon civarındayken Mersinli Ortodoksların 1200 kişi kadar olmaları Mersin renklerinin solmaması için ö-nemsenmeleri gerektiğini dü-şündürüyor.

Mersin yaşamında önemli bir yeri olan ve kentin oluşumunu başlatan Mersin’li Ortodoksların vaftizleri, cenazeleri ve paskalya törenlerini fotoğrafları ile sizlere tanıtmak istedim.

Bir Ortodoks, dua ederken.

Kutsal su (Komünyon) için sırada bekleyenler.

Kutsal su ile vaftiz anında.

Sabah 04:30, Paskalya töreni başlıyor.

21

Page 24: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Türkiye’nin tanınmış ve

iz bırakan ve bırakmaya

devam eden fotoğraf

sanatçılarını da Mersin’de konuk

eden dernek yeni nesil

fotoğrafçıların kaliteli ve sağlıklı

düşünen insan olarak camiaya

katılmasına önem veriyor.

22

Mersin OlbaFotoğrafDerneği

FOTOĞRAF

Mersin Olba Fotoğ-raf Derneği 17 Mart 2011 tari-hinde Mustafa

Eser, H.Hulki Muradi, A. Hik-met Avcı, H.Uğur Azaz, Tah-sin Altınok, Süleyman Uçan ve M.Tuncay Yıldız tarafından ku-rulmuştur.

İlk Genel Kurul 4 Temmuz 2011 tarihinde yapılmıştır. Genel Kurul ile atanmış olan yeni Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşmuştur. Mustafa Eser (Başkan), A. Hik-met Avcı (Başkan yardımcısı), H. Hulki Muradi (Sekreter), Tahsin Altınok (Sayman), Zahide Ağırel (Üye), Murat Çiçek (Üye), M. Ragıp Demir (Üye).

Mersin ve çevresinin tanıtımı yanında ilkeleri; Fotoğrafta Ka-lite, dostluk ve sevgidir. Aynı zamanda hedefleri; Yeni fotoğ-rafçıları fotoğraf dünyasına kandırmak, Yeni fotoğraflar ü-retmek, Fotoğraf felsefesi oluş-turmaktır.

Dernek, aktivitelerine Mayıs 2011 tarihinde Temel Eğitim

Semineri ile başlamıştır. Mayıs ve Haziran aylarında Türkiye’nin bilinen Fotoğraf sanatçılarını modern sergi ve gösteri salo-nunda Mersinli sanatseverlerle bir araya getirmiştir.

Eylül 2011 ile başlayan dönem-den itibaren Pazartesi günleri 19:00 da Temel Fotoğraf Eğitim Semineri düzenleyen dernek, her hafta Salı günleri 19:00’da Fotoğrafa ve fotoğraf felsefesi ile diğer sanatların etkileşimine dair sunum, gösteri etkinliklerini düzenli olarak yapmaktadır: Ayrıca Sinema konusunda ge-rekli incelemeleri yapan bir araştırma geliştirme ekibinin yönetiminde fotoğraf tadında filmlerin izlendiği “Sine Olba” kuşağını sanatseverlerle yine Salı günleri sinema ve fotoğraf severler ile buluşturuyor. Der-nek, Çukurova’daki sanat biri-kiminden faydalanmak esasına çok önem veriyor. Komşu şehir Adana’da Sayın Haluk Uygur yönetiminde faaliyet gösteren Altın Oran Düşünce ve Sanat Platformu üyesi olan Fotoğrafçıların gösteri ve su-

numlarını Mersin’e taşıyor.Türkiye’nin tanınmış ve iz bırakan ve bırakmaya devam eden fotoğraf sanatçılarını da Mersin’de konuk eden dernek yeni nesil fotoğrafçıların kaliteli ve sağlıklı düşünen insan olarak camiaya katılmasına önem veri-yor.

Kasım ayı içerisinde Mersin’de başlayacak olan 9.Uluslararası Hüseyin Gezer Taş Heykel sem-pozyumu Mersin Olba Fotoğraf Derneği üyeleri tarafından fotoğraflanacak ve 29 Kasım 2011 Salı günü heykeltıraş konuklarımız ile birlikte fotoğraf severler ile paylaşılacaktır. Olba Fotoğraf Derneği adını Mersin‘e 90 km uzaklıkta ve İ.Ö. I.yy.da kurulan Olba Krallığından almıştır.

Dernek, etkinliklerini Sahil Yolu Marina AVM Karşısı Park Arkası Eğriçam Mh. 2204 Sok. Safa Apt. Altı No: 8/C Yenişehir/Mer-sin adresinde bulunan modern binasında sürdürmektedir.

Page 25: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Romeo ile Juliet ile Leyla İle Mecnun’un tematik ve este-tiksel farklılıkları sanat ese-rinde genellikle tema ile fikir

karıştırılır. Hatta buna konuyu da ekle-memiz gerekir. Ana tema, ana fikir ve konu bir sanat eserinin olmazsa olmazıdır ve üçü de hem birbirinden bağımsız apayrı alanlardır hem de birbirlerine sımsıkı bağlıdırlar. Önce sanat eserinin konusu hakkında bilgi verelim. Konu, genel olarak o yapıtın ana tema ve fikrinin anlatılması için somut olarak yaşanan, ismi-cismi geçen oyun kahramanların öyküleri-nin bütünüdür. Başka bir deyişle konu somut yaşantının kendisidir.

Örneğin, Yaşar Kemal’in “İnce Me-med” romanının konusu, 1940 ve 50’li yıllardaki Çukurova’nın yaşantısıdır. Kasaba ve köylerin yaşam biçimleri, jandarma ile köylülerin karşılaşmaları, kısacası dört ciltlik romanın geçtiği her somut olay, konunun kapsama ala-nındadır. Konusu, Çukurova’daki ağa-lık düzeni olan İnce Memed romanında ele alınan temalar ve ana tema nedir o zaman? Tema; konu gibi cisimleşmiş, somut, görünür olan değildir. Tersine soyuttur ve manevi-ruhsal, zihinsel-entelektüel faaliyet alanımızı kuşatır. İnce Memed’te ele alınan ana tema, ağalık düzenine karşı, dürüst, yiğit bir köylü delikanlısının mücadelesi üzerine kurulmuştur. Ana temanın dışında bir-çok yan temalar ya da ikinci, üçüncü düzeyde temalarda işlenmiştir. Örne-ğin, köylülerin ikili yapısı; yani jandar-ma gelmeden önce ince Memed’i destekleyip, jandarma gelince Me-med’e tavır almaları... Ya da aşk, kah-ramanlık, evlat sevgisi gibi temalar.

Yani İnce Memed’in sevgilileri ve karısı ile olan ilişkisi.. Yada İnce Memed’in annesi ile olan ilişkisi; anne her şartta oğluna sahiplenmektedir ve ana-oğul ilişkisi ideal düzeydedir. Ve tabi halk severlik teması. İnce Memed, halkı için ölümü göze almakta ve yıllarca kaçak yaşamaktadır. Bütün bunlar “İnce Me-med” romanının ana teması ve ikinci derecede temalarını anlatmaktadır. Görüldüğü gibi tematik olan, bilinç ve bilinçaltımıza yerleşerek manevileş-mektedir. Peki, sanat yapıtının ana fikri ya da fikirleri nedir o zaman? Ana fikir; yazarın, sanatçının roman boyunca vermek istediği fikri-estetik mesajı anlatır. Bu ise sanatçının dünyayı yorumlayışı, duyuş ve düşünüşü ile ilgi-lidir. Bir sanatçı hem toplumda yaşayıp, hem de toplumdan bağımsız olamaz. Toplumdaki ideolojik - siyasi - kültürel kavgalardan etkilenir ve buradan ha-reketle bir kimliği oluşur. Yazarın kimliği, dünyayı nasıl algıladığı ile ilgili olmasından dolayı, işlediği konu ve ele aldığı temalara nasıl yaklaştığını, yaklaşacağını da gösterir. Örneğin, Yaşar Kemal sosyalist fikirlerden etki-lendiği için “İnce Memed” romanında işlediği temalara, kendi fikri-düşünsel dünyasına uygun bir yaklaşım sergi-lemiştir. Aynı konu ve temayı başka si-yasi-ideolojik konumdaki sanatçı ele aldığında, çok farklı fikri sonuçlar çıkabilir. Bu bakımdan tematik olanla, fikri olan, sanatsal yaratımın ayrı, ayrı enstrümanlarıdır. Beklenen istenen tema ile fikrin örtüşmesidir. Ama za-man, zaman bu örtüşme sağlanmaz.Burada yazarın ele aldığı tema ile ver-mek istediği fikri-estetik mesajın birbirine zıt olmasından kaynaklanan bir durum ortaya çıkar.

Sanatsal yaratım, gerçeğin taklidi de-ğildir hiçbir zaman. Bu bakımdan sanatçı kişi yaşadığı dönemin tanığı ol-mak durumundadır. Sanatsal yaratım, var olanı, gerçeği algılama, yorumla-ma süreçlerinden sonra, geleceği kur-gulama, modellendirme, yani yeniden yaratma sürecidir. Yeniden yaratma, sanatçının fikri-düşüncel dünyasında yaratılacağı için, sanatçının dünyayı al-gılayışı, halka yakınlığıyla da uzaklığı gibi, sanatçı kimliğini belirleyen kriter-ler devreye girer. İşte bu nedenle, aynı temayı işleyen sanatçılar farklı fikirsel-estetiksel mesajlar ortaya koyarlar. Örneğin aşk teması, farklı sanatçıların eserlerinde değişeme uğrayarak farklı bir estetik mesajla yorumlanır. “Romeo ile Juliet” ile “Leyla ile Mecnun” örnekleri ile bunu daha iyi anlatabiliriz. Her iki öykünün ana teması aşktır. Her ikisinin konusu birbirine çok benzer. Ancak, her iki aşk temasının fikirsel-estetiksel mesajları birbirinden çok farklıdır. Birincisinde âşıkların birbirine kavuşmak için, bu dünyada mücadele etmeleri ve gerekirse ölümü göze almaları, yani dünyevi olan öne çıkarılırken; diğerinde, mistisizm yani öteki dünyada kavuşma öne çıkarıl-mıştır. Çıkarılmıştır, çünkü Shakespeare ile Fuzuli’nin dünyayı algılayışı, fikri-es-tetik konumlanışları çok farklıdır. Demek ki bir sanat eserinde konu, te-ma ve fikir ayrı ayrı işlevi olan, ama hepsinin bir arada iç içe olması gere-ken enstrümanlarmış. Ve tabi Romeo ile Juliet’in tematik-fikirsel içeriğine uy-gun düşen bizim hikâyemiz Ferhat İle Şirin... Onu da başka bir yazıda karşı-laştıralım…

23EDEBİYAT

ROMEO & JULIET İLELEYLA & MECNUN’UN

TEMATİK VE ESTETİKSEL FARKLILIKLARI

Mirza TURGUT

Page 26: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersin HiltonSaOteli’nde düzenlenen

basın toplantısında 2013 Akdeniz

Oyunları kapsamında Mersin’de yapılacak

8 dev projeyi tanıtan Gençlik ve Spor

Bakanımız Sn. Suat KILIÇ,

“Yapılacak tesislerin hepsi birbirinden farklı, kendilerine

özgü ve Türkiye’de bir eşi daha

bulunmayan kalitede olacak”

dedi.

24

Tanıtım Toplantısında konuşan Gençlik ve Spor Bakanı Suat KILIÇ” 2013 Akde-

niz Oyunları’nın Mersin’de yapılması Mersin ve Türkiye’nin yanı sıra tüm Akdeniz coğraf-yasında kardeşlik ve barış tohumlarının yerleştirilmesine vesile olacak. Akdeniz Oyunları için Mersin’e 2. kez bakan olarak geliyorum. Ama bun-dan sonra Mersin halkı beni herkesten daha fazla görecek. Ben de artık bir Mersinli kadar buraya gelip gideceğim” dedi. Bakan Kılıç, Mersin’e her biri ciddi emek ve maliyet isteyen 8 dev proje kazandıracağını söyledi.

İŞTE O 8 DEV PROJE

Her biri ciddi emek ve ma-liyet isteyen 8 dev proje kazandıracağını aktaran Baka-nımız, yapılacak tesislerin simü-lasyon fotoğraflarıyla gerçekleş-tirdiği sunumunda şunları kaydetti:

1 Bu dev projelerden ilki, stad-yum. Burada kentimizin

göz bebeği olan Mersin İdman

Yurdu’nun kırmızı-lacivert renk-leri hakim olacak. Çatı kısmını ise Akdeniz Oyunlarımızın da simgesi olan caretta carettalar şekillendirilecek. Bu stadyum Türkiye’nin en gözde stad-larından birisi olacak. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

25 bin kişilik inşa edileceği duyurulan spor salonunun

kapasitesi de Mersin’in spora yatkınlığını göz önünde bulun-durularak 6 bin kişiye çıkarıldı. Gayet modern bir şekilde tasar-lanan bu salonun kendine has öyle bir mimarisi olacak ki, bu-rada çekilen bir fotoğrafa bakan herkes, salonun Mersin’e ait olduğunu anlayacak.

3Olimpik yüzme havuzunun da kendine has bir mima-

risi olurken, bin kişiye aynı anda seyirci olarak bir arada olma imkânı tanıyacak.

4Akdeniz’in nadide kentle-rinden olan Mersin’de ikisi

kapalı, 8’i açık olmak üzere 10 kortlu tenis kortu yapılacak. 3 bin seyirci kapasitesine sahip olacak bu kort, bir stadyum ka-dar zahmetli ve maliyetli. Ama, hepsi Mersin’imize feda olsun.

5Mersin’e tek başına 6 bin kişilik bir spor salonu kafi

gelmez. Bu yüzden bin seyir-ci kapasitesine sahip ikinci bir spor salonu olacak. Akdeniz Oyunlarından sonra Mersin’i kendi kaderine terk etmek gibi bir niyetimiz yok. Mademki, Mersin nüfusunun yarısı genç, o zaman bu kentten daha fa-zla sporcu ve şampiyon çıkmalı. Bu kapsamda yapılacak te-sislerle kentin spor alt yapısını geliştirip, Mersin’in daha faz- la sporcu yetiştirmesine olanak sağlamalıyız.

6Tamamen amatörlerin hiz- metinde olacak ve bunların

bireysel sporlarda kendile-rini yetiştirmelerini sağlayabile-ceğimiz 500 kişilik 3. spor sa-lonumuz da Mersin’e hayırlı olsun.

7Bin kişilik seyirci kapasiteli jimnastik salonu.

8Nevin Yanıt Atletizm Pis-tine tribünler yapılacak.

Bu çalışma bir pistin olmazsa olmazı ve bir pistin en pahalı unsuru. O yüzden bunu da dev projelerimizden birisi olarak görüyoruz.”

Page 27: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

TESİSLERE; ŞEHİTLERİMİZİN VE UNUTULMAZ SPORCULARIN İSİMLERİ VERİLECEK

Bakan KILIÇ, Mersin’de yapılacak tesislere isim verme ko-nusunda ilgili birimlerle görüşme halinde olduğunu, ama kendi düşüncesinin Mersin’i yansıtacak isimlerden oluşması gerektiğini dikkat çekerek, “Bu tesisler şimdilik tamamen isim-siz. Ancak kentin dinamiklerinin de görüşü alınarak Mersinli-ler tarafından kabul görecek kişilerin isimleri verilebilir. Bun-lar şehitlerimiz ya da sporcularımız da olabilir. Bunda önemli kriter tüm Mersinliler tarafından bilinen ve kabul gören isimler olmasıdır” dedi.

OLİMPİYAT KÖYÜ

Organizasyon sayesinde Mersin’i önemli bir sorundan daha kurtaracaklarına işaret eden Bakanımız, “Mersin Üniversitesi Çiftlikköy Yerleşkesi içerisine 3 bin 500 yatak kapasiteli olimpi-yat köyü yapabilmek için ihale sürecimiz devam ediyor. Bunun yanı sıra sosyal donatı alanları da olacak. Ayrıca, şu an itibariy-le bin 500 yataklı başka bir binanın da inşaatı sürüyor. Yani toplamda üniversitemize 5 bin yatak kapasiteli yer yapıyoruz. Bu bina organizas-yon sırasında kullanılacak. Ama daha sonra da üniversite öğrencilerimizin hizmetine verilecek. Tahmini bir hesapla Mersin’in 20 yıl sonrasına kadar yüksek öğrenimde konaklama sıkıntısı yaşaması tarih olacak” diye konuştu.

TESİSLER NEREYE YAPILACAK?

Bakan Suat KILIÇ, daha sonra basın mensuplarının “Tesisler sadece kent merkezinde mi yapılacak, yoksa ilçeler de payına düşeni alabilecek mi?” şeklindeki sorusunu şöyle yanıtladı: “Tarsus Spor Salonu’nun rehabilitasyonu yapılacak. Atış poligonunun ise Erdemli’de yapılması yönünde bir çalışma var. Ayrıca, Erdemli Spor Salonu’nun da rehabilitasyonunu yapacağız. Ama, Akdeniz Oyunları çok katılımlı bir organiza-syon. O yüzden Olimpiyat Köyüne ulaşımın kolaylığı isteniyor. Bu yüzden de çok fazla değişik bölgelere dağılmamız müm-kün değil” diye konuştu.

25

Page 28: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersin Polifonik Ko-rolar Derneği Prof. Nevit KODALLI hocamızla birlikte

Yetişkinler Koromuzu kurarak çalışmalarına başladı. Yetişkinler Koromuzun üyeleri, asıl mesleği müzik olmayan değişik meslek ve yaşlardaki müzik tutkunu dostlarımızdan oluşmaktaydı.Bu koromuz, daha sonra kurulan çeşitli yaş guruplarından oluşan korolarımızın kuruluş ve gelişim çalışmalarında önemli görev-ler üstlendi. Yaş gruplarımız şu şekilde; 4-6 Yaş “ Minnoşlar Ko-rosu”, 6-9 Yaş“ Minikler Koro-su”, 9-12 Yaş “ Çocuk Korosu”, 9-15 Yaş “ Umut Işığım Koroları”

(Sosyal Gelişim Projesi), 15-20 Yaş “ Gençlik Korosu”, 20-35 Yaş “Valilik Korosu” (Müzik öğretmenlerinin çoğunlukta olduğu koro) “Yetişkinler Ko-rosu” (20 Yaş ve üzeri kişilerin oluşturduğu koro) 1996 yılında, Prof. Nevit KODALLI’nın ku-rucu başkanlığında derneğimizi kurduk. Nevit hocamızın, çocuklarımızı ve gençlerimizi çok sesli müzikle eğitmenin ülkemiz için çok gerekli ve faydalı olduğuna inancı büyük-tü. Ondan çok şey öğrendik. Şimdi hepimiz onun çok haklı olduğunu biliyoruz. Ama ne yazık ki yakın geçmişte değerli hocamızı yitirdik. Onsuz ta-

bii ki çok zor ama sözümüzü tutacağız ve aydınlattığı yoldan yürümeye devam edeceğiz.Ça-lışmalarımızın bir diğer amacı da, çok seslendirilmiş (Polifo-nik) koro müziğini, türkülerimizi tanıtmak, uygulamalarını yap-mak ve evrensel nitelik taşıyan bu tarz müziğin kentimizde ve ülkemizde, her yaştaki seven-lerinin sayısını arttırmaktı. Ve çok seslendirilmiş türkülerimizi dünya halkıyla buluşturarak ül-kemizi tanıtmaktı. Ayrıca, oniki yıl önce başlattığımız bir sos-yal gelişim projesi olan “Umut Işığı” koromuzla ilgili özet bilgi ve etkinlikleri aşağıda sizlerle paylaşıyoruz.

2000 Yılı Ekim ayında kurulan koromuz ilköğ-retim ikinci kademe

öğrencilerinden oluşmaktadır. İlimizin uç noktalarındaki okul-larından zor ekonomik koşulları içinde yaşayan ailelerin çocukları arasından müzik kulağı iyi olan-lardan seçilmektedir. Bu çocuk-lardan bir kısmı okul harçlıkları ve ailelerine destek olabilmek

için ek görevde çalışmaktadırlar. Dolayısıyla ailelerden bu ço-cukların müzikle eğitimi ko-nusunda izin almakta zaman zaman güçlükler yaşamaktayız.Bu bir ‘Sosyal Gelişim’ proje-sidir. Amacımız müzik yoluyla çocuklarımıza dokunmak, on- ları fark ettiğimizi hissettir-mek ve olumlu gelişmelerine katkıda bulunmaktır. Oniki yıl-

lık çalışmamız sonucunda ço-cuklarımızdaki olumlu gelişimi izledik. Hepsi müzik öğretmeni olmak istiyor. Şu anda güzel sanatlar lisesinde öğrenimlerine devam edenler var. Liseyi bitirenlere ise bireysel burslarla destek olmaya devam ediyoruz.

Bu projeyi keşke ivedilikle tüm ülkemize yayabilsek.

Nevit hocamızın, çocuklarımızı ve

gençlerimizi çok sesli müzikle

eğitmenin ülkemiz için çok gerekli

ve faydalı olduğuna inancı büyüktü. Ondan çok şey

öğrendik. Şimdi hepimiz onun çok

haklı olduğunu biliyoruz.

MERSİN POLİFONİK KOROLAR DERNEĞİ UMUT IŞIĞI KOROSU

26

Selma MERZE YAĞCI

MÜZİK

Page 29: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Bu yıl projemiz Kalkınma Bakanlığımızdan da Mersin Valiliğimiz kanalı ile ”SODES” desteği (Sosyal Destek)

almış bulunmaktadır. Bu destekle eğitim verdiğimiz öğrenci sayısı 30’dan 100’e çıkmıştır. Ayrıca yetenekli çocuklara enstrüman kurslarına da başlanacaktır. Yaş sınırlaması da 9-13’den 9-17’ye yükseltilmiştir.

Hepsi sosyo ekonomik çıtanın altındaki aile çocuklarıdır. Ülkemizin her yöresinden bu konumdaki çocuklarımız ko-romuza katılabilir. Amacımız onları müzikle eğiterek sosyal gelişimlerine katkıda bulunmaktır.

Halen derneğimizin 5 ile 70 arasında değişen yaşlarda ve çeşitli mesleklerdeki Mersin’lilerden oluşan 8 korosu derneğimizin amaçlarına uygun çalışmalarda bulunmaktadırlar. Eğitim çalışmalarımızdan ve etkinliklerimizden yararlanan kişi sayısı 6000 civarındadır.

16 yıldır Derneğimizin yönetiminde olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Anlatılması zor. Ancak yaşanır.

Teşekkür ve Sevgilerimle,

Selma YAĞCIMersin Polifonik Korolar Derneği Başkanı

BAŞLICA ETKİNLİKLERİMİZ;

• Kentimizi temsilen korolarımızın Ankara’da her yıl düzenlenen “Türkiye Korolar Şenliklerine” katılımları ve çeşitli başarı ve özendirme ödülleri alışları,• Yurtdışında ve Ülkemiz il ve ilçelerinde (İstanbul, Adana, Niğde, Anamur, Gülnar, Tarsus, İskenderun, Avanos, Kızkalesi’nde) verdiğimiz konserler,• Bugüne kadar 9.sayısının yayınlandığı ve 1000 kişiye ücretsiz dağıtılan “Polifonik Sanat” adlı dergi-bültenimiz,• İçel Valiliği’nin uygun bulduğu şekilde Milli Bayram Törenlerinde, anma günlerindeki etkinliklerimiz,• Bir eğlence geleneğini yaşatmak için her yıl Rama-zan ayı içerisinde düzenlediğimiz Kantolar, Tangolar, Müzikaller”den seçmeler etkinliğimiz,• Yılda en az üç kez farklı kentlerde Mersin Dev-let Opera ve Balesi ve Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarı ile birlikte yaptığımız eğitim konserleri,• Türkiye’nin çeşitli kentlerinden davet ettiğimiz, İlköğretim , Konservatuar, Müzik Eğitimi Fakülteleri ve sivil toplum örgütü korolarının katıldığı ve her yıl Nisan-Mayıs ayında 3 gün süreyle düzenlediğimiz Mersin Polifonik Korolar Derneği Nevit Kodallı Çok-sesli Korolar Şenliğimiz kentimizin sanatsal kimliğine evrensel boyutta katkıda bulunan, müzik aracılığı ile dostluk ve barış heyecanını yaşatan, diğer kentlerle Mersin arasındaki iletişimin gelişmesine katkıda bulu-nan bir etkinliğimizdir.• SODES (Sosyal Gelişim Projemiz) eğitim ve etkin-likleri

HEDEFLERİMİZ

• Yurtiçinde düzenlediğimiz çeşitli dinletilerle çok sesli koro müziğinin geniş kitlelere sunulmasını sağlamak,• Zor ekonomik koşullardaki ailelerin ilköğretim’deki çocuklarını çok sesli müzik yolu ile eğiterek topluma kazandırmak,• Mersin Uluslar arası Müzik Festivali’nin gerçek-leştirilmesi ve geliştirilmesine katkıda bulunmak,• Çok sesli müzik konulu konferans, panel ve ya-yınlarda “Çok sesliliği benimsemek ve yaymak”, web sayfası yolu ile bu tür çalışmaları yaygınlaştırmak,• Koro şefi eğitim seminerleri düzenleyerek kenti-mizdeki koro şefi ve buna bağlı olarak koro sayısının çoğalmasını sağlamak,• Yurtdışında Anadolu’nun “Polifonik Sesi”ni duyur-mak, çokseslendirilmiş türkülerimizin tadını tüm dünya ile paylaşmak.

27

Page 30: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Serhan ANTALYALIDoğuş Hastanesi Başhekimi

SAĞLIK28

Ultrason, ses dalgaları yardımı ile organlarımızı görüntüleyen bir muayene yöntemidir. Genellikle zararsız bir muayene yöntemi

olan ultrasonografi, özellikle hamilelerde sık yapıldığında, bebekte işitme ile ilgili sorun-lara, kromozomal anomalilere yol açabile-ceğini bildiren yayınlar mevcuttur.

Son zamanlarda hemen hemen her doktorda bulunması, anne adayları-nın çocuklarının fotoğraflarını is-temesi ve de bazı kadın-doğum uzmanlarının bunu teşvik etmesi nedeni ile ultrasonografi tetkikler-inde gereksiz bir artış söz konusu-dur.

Amerikan Ultrason Derneğinin yayınlarında, local ultrason muayenesi sayısının gebelik

süresince 3 olduğu belirtilmektedir. Gebeliğin 11. haftasında Down Sendromu v.b. önemli hastalıkları ekarte etmek için ilk USG yapılmalıdır. Yine doğuma yakın dönemlerde de kordon dolanması veya

doğumu etkileyecek başka sorunlar açısından da USG yapılmalıdır. Ultrason ile tanı için gere-

kenden daha uzun süreli incelemeden mümkün olduğunca sakınılmalıdır.

Ancak unutulmamalıdır ki, bugüne ka-dar USG uygulamasının insan fetusu üzerine olumsuz etkisinin olduğunu bildiren bir yayın yoktur.

Hamilelerde

Zararlı mıdır?

Page 31: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

AŞIKLARIN ŞEHRİ

Paris deyince akla ilk olarak tabii ki “Eyfel Kulesi ve Aşk”geliyor. Paris, dünya’da 24 saati yaşayabileceğiniz ender şehirlerden bir tanesi...

Paris, yüzyıllardan beri tarihte aşkı, ro-mantizmi, gizemi ve mutluluğu sembolize eden bir yaşam alanı adeta. Aşk ve ro-mantizmin yanı sıra, şıklık ve modayı da temsil eden Paris, dünyaca ünlü markaları, mağazaları, birbirinden şık tasarımları ve romantizmin doruklarında dekore edilmiş otelleriyle sizleri bekliyor.

29

Page 32: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

AŞKIN VE MODANIN KALBİ,

PARİS’TE ATIYOR.

PARİS, SİZE AŞKIN HER TADINI YAŞATMAYA HAZIR.

30

Şehri diğer şehirlerden ayıran belki de en önemli özellik Seine Nehri olsa gerek. Aşk ile özdeşleşmiş Paris’i ikiye ayıran Seine Nehri, aşkı anlatıyor bir yerde, ayrılıkları, buluşmaları, belki de özlemleri…

Paris, yaklaşık 2000 yıllık bir tarihe sahip. Fransa’nın kuzey kesiminde bulunan şehir, sar-mal bir dönüşle merkezinden çevreye birbirini izleyen 20 ilçe-

ye ayrılmış durumda. Seine’in kuzeyinde kalan bölümüne Sağ Yaka, güneyinde kalan bölü-müne ise Sol Yaka ismi verilmiş. Bir yaka erkeği niteliyor diğeri ise güzeller güzeli bir kadını…

Şehirdeki bulvarlarda bulunan kafeler Paris halkının ve turist-lerin en önemli uğrak yerleri. Paris birçok açıdan New York, Londra ya da başka bir Avrupa şehrinden daha çok iş havasında ve hızlandırılmış bir atmosfere sahiptir. Bu yüzdendir ki; Paris-liler kaba ve kibirli oluşlarıyla ünlenmiş…Yinede Parislilerin bu kaba halleri kendilerine göste-rilen küçük bir nezaketle hemen tersine dönebiliyor. Eee nede

olsa Fransa nezaketi ile dünya-ya nam salmış bir ülke. Paris’te yaşayanların geniş çoğunluğu turistlerle ilgilenmekten pek hoşlanmıyor. Paris’i ziyaret et-meyi düşünenlere burada bir tiyo vermekte fayda var. Fransa halkı, ülkeye gelen turistlerin fransızca konuşmasını istiyor. Bir Fransızla ingilizce ya da almanca konuşursanız cevabınızı doğal olarak Fransızca alacaksınız. Tabii ki bu durumu tüm Fransa halkına genelleyemeyiz, elbet- te konuştuğunuz yabancı dil-de size yardımcı olacak bir Fransızla karşılaşabileceksiniz. Hiç şüpheniz olmasın ki; kibarca sorulduğunda Fransızlar soru-nunuza yardım edecektir.

Sevgilinize ya da eşinize onu çok sevdiğinizi bir kere daha hatırlatmak, aşkın doruklarında yaşamak, romantik saatler ge-çirmek istiyorsanız ilk tercihiniz kesinlikle Paris olmalı. Paris’te

hem romantik saat-ler yaşayıp hem de kendinizi sa- natın, kültürün,

bilimin ve modanın için de his-sedebilirsiniz. Unutmayın aş-kın ve modanın kalbi Paris’te atıyor. Paris’i bu kadar büyülü kılan ne acaba? Bu soruya o kadar farklı cevaplar verebil-irsiniz ki; Bu tamamen sizin bakış açınızla ve Paris’te neyi görmek istediğinizle alakalı bir durum.

Page 33: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

PARİS MUTFAĞI

31

Paris yemek konusunda Fransız mut-fağının tüm nimetlerinden tek bir nok-tada yararlanabileceğiniz en önemli merkezlerden birisidir.

Fransız mutfağı sahip olduğu zenginlik ve çeşitlilik ile dünyanın en önemli ve tanınmış mutfakları arasında yer alır. Türk damak tadına çok da yabancı ol-masa da sahip olduğu sos çeşitliliği size biraz garip gelebilir. Bölgelere göre farklı lezzetler sunan Fransız mutfağında de-niz kenarı bölgelerinde özellikle midye, karides, ıstakoz gibi deniz mahsulle-rinden yapılan yemekler önce çıkarken kuzeyde ise daha çok jambon ve av etleri ile yapılan tatlar öne çıkmaktadır.

Fransız şarapları, Fransız tereyağları ve 1000’i aşkın çeşide sahip olan Fransız Peynirleri Paris gezinizde tadabileceğiniz lezzetlerden bazılarıdır. Bunlar dışında özellikle geleneksel kahvaltılarda su-nulan Fransız Kruasanları (ayçörekleri) ve Fransız Tereyağı ile sunulan Fransız Ekmeği baguetteler (baton ekmek) de önemli lezzetler arasında yer almaktadır.

Bunun yanında Paris çok kozmopolit bir şehir olduğu için Fransız mutfağı dışında da damak tadına uygun yer-leri rahatlıkla bulabilirsiniz. Paris mut-fağından yani Fransız mutfağından bah-sederken şaraplara değinmeden olmaz; yemekle beraber muhteşem Fransız şaraplarını da değerlendirmenizi tavsiye ediyoruz.

Page 34: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Bu devasa bina 1200’lerde inşa edildi. İlk restora-syonunu 16. yüzyılın ortalarında gördü ve Kraliyet Binası olarak hizmet vermeye hazır hale geldi. Daha sonra 1793 yılında müzeye dönüştürüldü. 1980’le-rde Mitterand’ın “Büyük Projeler” kapsamındaki çalışmaları sırasında müzeye 21 metre yüksekliğin-de bir cam piramit eklenmiştir. Başlangıçta hata olarak görülen bu ekleme daha sonra birçok ödül almıştır. Her gün binlerce insan ziyaret etmektedir. Müzede tablolar, heykeller, antikalarla birlikte Mona Lisa, Venus De Milo ve Winged Victory gibi ünlü es-erler de görülebilir.

Centre Georges modern sanatın örneklerine ev sahipliği yapar. Burası Paris’in en fazla ilgi çeken ve de ziyaret edilen yerlerindedir. Bir kütüphane olarak da iş görmektedir. Burada 2000’in üze-rinde periyodik yayına ulaşabilirsiniz. Buna İn- gilizce gazeteler ve dünyanın çeşitli yerlerinde çıkan magazinler de dahildir. Eğer binadan sıkı-lırsanız çevresindeki dükkanlar ilginizi çekebilir.

Avrupa’nın en büyük eğlence merkezlerinden biri olup, size bir masal dünyası sunan Euro Disney’de, Disney kahramanlarının geçit törenini izleyebilir, Frontierland’da bir maden trenine binip, köprülerden geçerek, eğlencenin doruklarına ulaşabilir, ardından Karayip Korsanlarını izleyebilirsiniz. Korku tünelleri, film gösterileri, animasyonlar, havai fişek gösterileri gibi bir-çok aktivite tüm masal kahramanlarıyla birarayada gelerek değişik bir deneyim yaşayabilirsiniz. Akşamları ise her yaşa hi-tap eden 50 restoran, sinemalar, canlı şovlar, Disney karakter-leri ile birlikte yemek yemek gibi ilginç atraksiyonlarla, Disney Dünyası yaşamınıza renk katar.

Victor Hugo’nun ünlü eseri Notre Dame’ın Kamburu’ndan hatırladığımız bu Katedral gotik mimari özellikleri taşımaktadır. 1163 yılında inşa e-dilmeye başlanmış ve 1345 yılında bitirilmiştir. Notre Dame Katedrali 6000’in üzerinde kişiyi barındırabilecek niteliktedir. Birbirinden farklı şekilde dizayn edilmiş üç kapıya sahiptir ve bu kapılardaki mimari güzel-lik de ziyaretçilerin dikkatini üzerine çekmektedir. Katedralin içinde çok büyük bir kilise orgu vardır. Katedral kasvetli havasıyla olsa da görülmeye değer. Kulelerinden Paris’i izlemek de ayrı bir zevktir.

Louvre Müzesi

Georges Pompidou Merkezi

Euro Disney

Notre Dame Katedrali

PAR

İS’T

E G

ÖR

ÜL

ME

GE

RE

KE

N Y

ER

LE

R;

32

Page 35: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Paris’e gelip de Eiffel Kulesi’ni görmeden gitmek tabii ki olmaz. Kule adını tasarımcısı Gustave Eiffel’den almıştır. Fransız İhtilali’nin bir sembolü olmuştur. Yüksekliği 320m (1050 fit) olan kule 1930’a kadar (Chrysler binası inşa edilinceye dek) dünyanın en yüksek binası niteliğindeydi. Kulenin en tepesine çıkıp manzarayı izleyebilir ya da bir cafe’ye oturup kahvenizi yudumla-yabilirsiniz.

Paris’in meşhur kiliselerinden biridir. Kutsanmış kalp anlamına gelir. Çok yokuşlu bir tepede bulunur. Montmarte’de bulunan bu tepeye ula-şabilmek için metrodan indikten sonra dik mer-divenler çıkmanız gerekir. Kubbeleri nedeniyle camiye de benzetilen kilise, içindeki muhteşem freskler, vitraylar, heykel ve tablolarıyla ünlüdür. Kilisenin yanındaki ara sokaklardan biraz daha yukarı gidildiğinde karşınıza Ressamlar Tepesi çıkar. Burası sanatını icra etmek için dünyanın birçok yerinden gelen ressamlarla doludur. Dil-erseniz onlara portrenizi yaptırabilir, dilerseniz Paris manzaralı resimlerinden satın alabilirsiniz. Bu tepe Paris’in en yüksek yerlerinden biri olup, harika bir manzaraya sahiptir.

Paris’i güney ve ku- zey olarak ikiye bö- len nehirdir. 1991 yılında nehrin çevre-si dünya mirası liste-sine alınmıştır. Kıyı-ları zarif parklarla doludur. Çevrede sa-yısız tarihi kalıntılar vardır, turistleri ol- dukça çeken bir böl-gedir.

Avrupa’nın en büyük sarayı olan Versay (Versailles) Sarayı aslen bir saraylar ve köşkler topluluğudur. 1300 adet odası vardır. Bahçesi olağanüstü bü-yüktür. Sarayın iç dekorları ina- nılmaz güzelliktedir. En önem- li dairesi 75m uzunlukta ve 400 ayna ile kaplı olan Aynalı Galeri’dir. Savaş sonrası birçok anlaşma bu salonda imza-lanmıştır. Bu saray Fransa’nın ihtişamlı dönemlerini yansıt-maktadır diyebiliriz.

Eiffel Kulesi

Sacre Coeur Seine Nehri

Versailles Sarayı

33

Page 36: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

HERŞEYİN En iyisine LAYIKTIR!

Mersin 1 milyon 600 bin nüfusu ile Türkiye’nin 9’uncu büyük

ilidir. Vergi verme miktarı ve oranı ile ilk 6 ilden biri. Bu da Mersin’in ekonomik önemi ve büyüklüğünü göstermesi açısından oldukça önemli-dir. Mersin, hinterlantında 12 milyar dolarlık bir dış ti-caret hacmine sahip olması ile Türkiye’nin en önemli dış ticaret kentidir. 2008-09 küre-sel ekonomik krizinde Türkiye ihracat rakamları düşerken, Mersin rakamlarını korudu; Yani, Mersin girişimcisi krizde de üretti, pazar buldu, ihracat yaptı, cari açığımızı kapatmaya çalıştı. Mersin ödediği vergilerle Türkiye 5’incisi oldu ve genel bütçeye aldığından fazlasını veren bir kent oldu.

Mersin, tarımda öncü bir kent; lojistik avantajları rakipsiz bir kent; dış ticaret geleneği

köklü bir kent; son zamanlarda sanayi yatırım ve üretiminde sanayide marka olmuş kentleri bile geride bırakan bir kent; tu-rizmde yeni yeni açılımlar yap-maya başlasa da potansiyelleri çok güçlü bir turizm kenti. Yani, Mersin çeşitliliklerini zenginliğe dönüştürmek için sistematik olarak çalışan bir kent.

Mersin’in %25’i verimli tarım arazisidir. Bu olağan üstü bir rakamdır. Tarımsal istihdam çalışan nüfusumuzun yarısını oluşturmaktadır. Yani, Mersinli ekmeğini tarımdan kazanan bir kenttir. Üretiyoruz ama verimli değiliz. Türkiye olarak dünya tarımında üretimde ilk on içindeyiz ama verimlilikte 50’inci sıradayız. Günümüz dünyasında gıda arzının ulu-sal güvenlik meselesi haline geldiği düşünüldüğünde verim-lilik konusunun önemi ortaya çıkmaktadır. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak tüm Mersin

dinamiklerini harekete geçir-erek bir Tarım-Gıda Teknoparkı kurmaya çalışıyoruz. Tarım-Gıda Teknoparkı küçük ve orta ölçekli şirketlerimize Tarım Ar-Ge’si yapma, ürünlerini geliştirme imkanı verecek. İş dünyası ile bilim insanlarını bir araya getirecek ve ortak teknik eleman ve laboratuar kullanma imkanı verecek.

Sanayi açısından bakıldığında, Mersin sanayisi KOBİ’lere daya-nıyor. Mersin-Tarsus OSB’si Türkiye’nin ilk 10 OSB’si ara-sındadır ve marka sanayi fir-malarını çekmektedir. Serbest Bölgemiz Türkiye’nin ilk ku-rulan serbest bölgesidir. Şu anda Türkiye’nin 4’üncü büyük bölgesidir. Marmara’ın kapasi-tesi dolmuş durumdadır. Ayrıca deprem riski taşıyan bu böl-genin artık tek alternatifi böl-gemizdir. Mersin öncülüğünde Çukurova yeni bir Marmara olacak potansiyeldedir.

Dünya ticaret haritası değişiyor.

Üretim batıdan doğuya kayıyor.

Bu anlamda Mersin’de bu

haritada ve yükselen pazarlara

yakınlığı ile öne çıkıyor.

Şerafettin AŞUTMersin Ticaret ve Sanayi Odası

Yönetim Kurulu Başkanı

34 İŞ DÜNYASI

Page 37: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

35

Dünya ticaret haritası değişiyor. Üretim batı-

dan doğuya kayıyor. Bu anlam-da Mersin’de bu haritada ve yükselen pazarlara yakınlığı ile öne çıkıyor. Mersin Türkiye’nin en büyük ikinci limanına sahip-tir. Şu anda doğu Akdeniz’in en etkili limanıdır. Mersin te-crübeli lojistik firmalara sahip bir kenttir. Onaylandığında ve önündeki bürokratik engeller kalktığında Mersin Lojistik İhtisas OSB bir ilk olacaktır. Maliyetleri %20 - 25 azaltacak bir projedir. Gelişmiş Karayolu ve demiryolu bağlantılarımız var. Tek eksik Havaalanı idi. Res-mi gazetede yayınlandı ve bu yıl Çukurova Uluslararası Bölgesel Havaalanının temeli atılacak. Yolcu taşıması yanında, ciddi bir kargo kapasitesi olacak. Yaş sebze – meyve taşımasında katma değer yaratacak. Yani, havaalanı Mersin’i ve bölgesini uçuracak gecikmiş bir projedir.

Alternatif turizm, inanç, doğa ve yayla turizmini geliştirmek hedefimizdir. Mersin ören yeri ve tarihi eser bakımından çok zengin. Tüm inançların merkezi bir bölgedir. Bu an-lamda yatırımcılar Havaalanının temelinin atılmasını bekliyor di-yebiliriz. Cari açık en önemli so-runumuz. Sadece orta teknoloji üreterek bu açığı kapatamayız. Enerjide dışa bağımlıyız. Yer altı kaynaklarımız kısıtlı. O za-man sınırsız bir kaynak olan yer üstü kaynağımızı, yani, in-san kaynağımızı kullanmalıyız. Girişimcimizi arttırmalıyız. Her sahada Yüksek teknolojili üre-time geçmeliyiz. İnovasyonu, yenilikçiliği hayatımızın bir parçası haline getirmeli ve küresel markalar yaratmalıyız. Ortaklık kültürü ile hareket

etmeli ve KOBİ’lerimizi güç- lendirmeliyiz. Ekonomimizin %99’u KOBİ’lere dayanmak-tadır. İşletmelerde ve sektör-lerde verimliliği odak noktası yapmalıyız. Bırakın yeni sektör yaratmayı, sadece Almanya’nın yakaladığı verimliliği yaka-lasak bugün dünyanın ilk on ekonomisi arasındaydık. Kaynaklarımızı özellikle insan kaynağımızı israf etmemeliyiz.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak tüm projelerimiz işte bu hedeflere yönelik-tir. MTSO olarak valiliğimizle, yerel yönetimlerimizle ve tüm STK’larımızla iş birliği içinde ve ortak aklı kullanarak çalışıyoruz. Mersin’e, Mersin girişimcisine güveniyoruz ve Mersin’in en iyi şeylere layık olduğu düşüncesi ile çalışıyoruz.

Page 38: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

36 MODA

Yılbaşı gecesi için bir planınız var ve siz halen ne giyeceğinize karar vermiş değilseniz, yılbaşına özel tasarlanan kıyafet modellerinden fikir alabilirsiniz. Bu yıl, allı pullu ve parlak tasarımlar çok tercih edi-lecek. Sadelikten biraz uzaklaşıp afilli bir güzelliğe bürünmenin tam zamanı! Tarzınıza uygun yılbaşı kıyafetinizi seçerek gecenin göz kamaştıran ismi siz olabilirsiniz.

Koleksiyonda takım elbise modelleri, uzun tüllerle süslenmiş abiyeler, pilili pantolon ve etekler, deri ve kürklü montlar yer alıyor.

Page 39: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

37

Kürk ceket, yeni yılda kıyafetinizi tamamlayan önemli bir detay olacak. İster pantolon seçin ister elbise üzerinize kürk ceket aldığınızda sade görüntünüze şıklık katacak.

Yeni yılda sadelikten yanaysanız bu sade şıklığı trendlere göre yenileyebilir ve yılbaşı gecesinin parlayan yıldızı siz olabilirsiniz Jeaninizi şık bir bluz ile tamamlayabilirsiniz. Size önerimiz pa-yetli ya da saten bir bluz giymeniz.

YENİ YILDA

NASIL MAKYAJ YAPMALI

RENKLERİN BÜYÜSÜ

Yılbaşı için güzel bir kıyafet, şık bir ayakkabı, çanta ve birde takılar hazırsa saçınıza da nasıl yaptıracağınıza karar verdiyseniz geriye bir makyajınız kalıyor. Saçınızın ve kıyafetinizin tamamlayıcısı olan maky-ajda sizinle bir bütün oluşturursa, güzelliğiniz daha çok ön plana çıkacaktır. Saçınızın şekline ve kıyafetinizin tarzına uyumlu bir makyaj yaptırmaya dikkat edin.

Yılbaşının rengi kırmızı olmadan olur mu? Olmaz! Hem bu sene kırmızı moda trendlerinde de üst sıralarda yerini aldı. Makyajda da bir o kadar popül-er.

Kırmızı ve tonları, yılbaşı makyajı için çok ideal. Özel-likle siyah ve lacivert giyinmişseniz, dudaklarınızı ve tırnaklarınızı patlak kırmızı ile renklendirin. Koyu renk kıyafetlerde kırmızı daha güzel görünür. Gözlerinizi çok fazla koyultmayın bu renk ruj kullandığınızda. Dudaklar tamamıyla ön planda olsun...

KIR

MIZ

I

Page 40: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

38

TEN RENGİNE GÖREKIRMIZI RUJ KULLANIMI;

Birçok kadın, kırmızı ruj kullanamayacağını düşünür. Ancak önemli olan doğru tonu seçmektir. Açık tenli-ler kırmızının daha açık tonlarını kullanmalılar. Kum-rallar ateş kırmızısını tercih edebilirler. Esmer tende ise koyu kırmızı tonları çok güzel durur. Kırmızı ruj kullanırken dikkat etmemiz gereken çok önemli bir nokta var: Kıyafetlerinizi dudaklarımız renginize uy-durmaya çalışmayın.

Metalik renklerle oynamak cesaret gerektirir. Gündüz için uygun olmayan bu tonlar yılbaşı gibi özel geceler için biçilmiş kaftandır.

Renkleri karıştırmaktan korkmayın. Dilediğiniz metalik tonları biraraya getirin ve göz makyajında kullanın. Hatta sınırların dışına çıkın ve şakaklarınıza kadar renkleri taşırın.

Metalik makyaj yaptığınız zaman florasan tonlarda kıyafetlerden uzak durun.

Buğulu bakışlar her zaman seksidir. Gece makyajının en çok kullanılan tonları koyu kahve, siyah ve gridir. Bu üçünün karışımı ortaya iddialı bir göz makyajı çıkarır.

Yılbaşı gecesi bu tonları kullanacaksanız, siyah eyeliner ve siyah kalem ile gözlerinizi önce çerçeveleyin. Sonra kahve ve siyah far ile gölge oyunları yapın. Dudaklarınız ve teniniz “nude” olsun.

MET

ALİ

K

DUM

AN

LIDO

RE

Dore gibi ışıltılı renkler özel geceler için birebirdir. Lüksün ve ihtişamın rengi dore, yılbaşı gecesi makyajının da olmazsa olmazıdır. Yılbaşı gecesi yıldızlar kadar parlak olmayacaksınız da ne zaman olacaksınız?

Fakat dore makyaj da şuna dikkat etmelisiniz; allığınız, farınız ve rujunuz hepsi birden parlak olmasın. Işıltıyı ya gözlere ya elmacık kemiklerinize verin. Özellikle esmerler dore makyajı mutlaka denemeliler.

Page 41: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Hüseyin GEZER

Her yıl Mersin Büyükşehir Belediyesi ile Mersin Üni-versitesi Heykel Bölümü, ortaklaşa olarak Uluslarası

Hüseyin Gezer Taş Heykel Sempozyu-mu’nu düzenlemekte ve bu organizas-yona dünyanın dört bir yanından heykeltraşlar katılmakta ve yeni eserler oluşturmaktadır. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından 2000 yılından bu yana organize edilen Türkiye’nin en önemli heykeltıraşların-dan Mersin doğumlu Prof.Dr. Hüseyin Gezer’in adını taşıyan Uluslararası Hüseyin Gezer Taş Heykel Sempozyu-mu ile, ülkemizin kültür ve sanat yoluy-la uluslararası platformda daha çok tanınması, ayrıca dünya üniversitel-erinin Güzel Sanatlar Fakülteleri ara-sında anlaşma yapılarak öğrenci ve öğretim elemanı değişimleri amaçlan-maktadır. Bugüne kadar 9.su düzenle-nen bu organizasyonla Mersin’e birçok sanat eseri kazandırılmıştır ve bu eser-lerin birçoğu parklarda ve kentin ö-nemli bölgelerinde sergilenmektedir.

1920 yılında Mersin, Mut ilçesinin Kıravga Köyü’nde doğdu. İlkokulu Mut’ta, ortaokulu Silifke’de okuduk-

tan sonra, Balıkesir Necatibey Öğret-men Okulu’nu bitirdi (1940). 1 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, askerlik hizmetini tamamladı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in emri ile, mecburi hizmeti ertelenerek Güzel Sanatlar Akademisi Helkel Bölümü’ne girmesi sağlandı (1944). Belling’in öğrencisi oldu ve 1948’de okulu bitir-di. Burslu olarak Paris’e gitti ve burada Julian Akademisi’nde Prof. Gimond’un atölyesinde çalıştı. Yurda dönünce, Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne asistan olarak girdi (1950). Modlaj öğretmenliği, atölye öğretmen-liği, müdür yardımcılığı, müdürlük (daha sonra başkanlık), ayrıca 1969-1976 yılları arasında Resim ve Heykel Müzesi müdürlüğü yaptı. Okulla ilgili kanun uyarınca “profesör” unvanını aldı.

Başlıca eserleri şunlardır: Türbanlı Kadın, Çıplak Kadın, Çocuk ve Ana, Efe’nin Aşkı, Köprülü Mehmet Paşa büstü, Atlılar, Yahya Kemal Başı, Atatürk Başı büstü, Atlılar, Yahya Ke-mal Başı, Atatürk Başı (İstanbul Beledi-ye Sarayı girişi). Geyve, Karabük, Ak-hisar, Balıkesir, Antalya, Polatlı, Atatürk anıtları,Mut Karacaoğlan Heykeli, Polis Şehitleri Anıtı (Ankara), 50. Yıl Atatürk büstleri.

Hüseyin Gezer Kimdir?

MERSİNLİ BİR HEYKEL ÜSTADI

ÜNLÜLER 39

Page 42: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Diyabet pankreastan salgılanan insülin hormonunun yetersizliği veya yokluğu sonucu kandaki şeker miktarının art-masıdır. O nedenle halk arasında bu hastalığa şeker hastalığı denmektedir.

Türkiye Diyabet Epidemiyoloji Çalış-ması (TURDEP) sonuçlarına göre ülke-mizde diyabet sıklığı % 13.7, bozulmuş glikoz toleransı sıklığı % 6.7 olarak belirlenmiştir. Bu oran 2000 yılının başlarında ise % 7 civarında idi.

Yediğimiz karbonhidratlı besinler vü-cudun yakıtı olan şekerin en küçük formu glikoza parçalanırlar ve emilip, kana geçerler. Bu glikoz pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücrelere taşınır. Diyabetik olan kişi-lerde insülin eksik ya da etkisizdir. Bu nedenle glikoz, hücre içine girip ger-ekli yerlerde kullanılamaz ve kanda şeker miktarı yükselir. Ayrıca vücudu-muz yaşamsal faaliyetleri sürdürebil-mesi için gerekli yakıtı başka yollardan bulma yoluna gider. Bunun sonucunda da organizmamızda bir takım deği-şiklikler olur. Sık idrara çıkma, susama, terleme, bitkinlik, bulanık görme, dik-kat dağınıklığı, sinirlilik, çarpıntı, açlık hissi, deride kaşıntı gibi belirtiler görül-mektedir.

Diyabetli, bu şikayetlerden bir veya bir kaçıyla doktora başvurur ya da genel bir kontrol yaptırdığında ortaya çıkar. Hastalıkla baş etmek için öncelikle hastalığı iyi tanımak gerekir. Diyabette diyet tedavisinin amaçlarına gelince...

1- İnsüline olan ihtiyacı azaltarak kan şekeri düzeyini normale yakın düzeyde tutmak.

2- Hipoglisemi (kan şekeri düzeyindeki düşüş) ve hiperglisemiyi (kan şekeri düzeyindeki artış) önlemek.

3- İdeal vücut ağırlığını sağlamak, şiş-man kişilerde aşırı kiloya bağlı olarak insülinin etkisi azalmakta ve bu olay kilo artışı ile daha belirgin hale gelmek-tedir.

Yeterli ve dengeli beslenme progra-mıyla ideal ağırlığa ulaşıldığında insülin yeterli hale gelecek ve kan şekerinin normal düzeyde kalmasına yardımcı olacaktır.

Diyabet, parmak ucundan beyine ka-dar tüm vücudu etkileyen sistemik bir hastalıktır. Bu nedenle de diyabete bağlı olarak gözlerde, böbreklerde, damarlarımızda, ayaklarımızda vb. bir-çok yerimizde hastalıklar oluşabil-mektedir. Kontrol altına alınamayan diyabet, körlüğe, yüksek tansiyon yada yüksek kolesterol hastalığına neden olabildiği gibi, dolaşım bozukluğunda ayaklarda yara oluşmasına da neden olabilir. Bu nedenle sağlıklı beslenme alışkanlığı yaşam süresi ve kalitesini arttıracaktır.

40

Zuhal AYNACI BAYELUzm. Diyetisyen

DİYABET TEDAVİSİSAĞLIKLI BESLENME PLANI OLMADANDÜŞÜNÜLEMEZ!

DİYABET NEDİR?

DİYET

Page 43: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta, diyabetliler için standart bir diyetin olmadığıdır. Diyet, mutlaka kişiye özel olarak uzman bir diyetisyen tarafından hazırlanmalı ve denetlen-melidir. Diyabet çoğu zaman yalnızca diyetle bile kontrol altına alınabilir. Bu-rada diyetten kasıt bireyin ihtiyaçları belirlenerek planlanmış sağlıklı bir beslenme şekli olmalıdır. Diyet hiçbir zaman açlık anlamına gelmemeli, birey ihtiyaçları oranında hemen hemen tüm gıdalardan nasıl faydalanabileceği konusunda aydınlatılmalı, diyabetli bi-rey tanrının mutfağındaki tüm besin-lerden fayda görecek şekilde tüketme-lidir. Tüm sağlık sorunlarında olduğu gibi diyabette de besinleri doğru şe-kilde kullanmakla, besinlerin mucizevi gücünden faydalanarak karşılaşılabi-lecek geri dönüşsüz durumları bertaraf etmek mümkün olacaktır.

1- Yemeklerin miktarı ve cinsinden daha da önemli olan tüketildiği za-mandır. Özellikle 3 ana, 3 de ara öğün düzeninde beslenen diyabetlinin yiye-cek miktarlarını da doğru alması ani bir şekilde şeker düşmesi (hipoglisemi) ve şeker yükselmesini (hiperglisemi) önler. Bu nedenle de uzun aralıklarla düzen-

siz veya fazla yemek yemek, uzun süre aç kalmak, biliçsiz bir şekilde oruç tutmak oldukça tehlikeli so-

nuçlar yaratabilece-ğinden mutlak bir uz-

man eşliğinde bu dönem tamamlanmalıdır.

2- Şeker, bal, pekmez, reçel, çikolata, şekerleme, meşrubat, kola, hazır mey-ve suları gibi basit karbonhidratlar kan şekerini hızlı yükselttiği için iyi bir kan şekeri kontrolu sağlanana kadar bu gıdalardan kaçınılmalıdır.

Kan şekerinin yavaş yükselmesini sağ-lamasından dolayı günlük beslenmede yeterli miktarda yerini almalıdır. Ayrıca posa barsak hareketliliğini arttırıcı olduğundan kabızlığı önleyicidir. Tok-luk hissi verir ve böylece kilo kontro-lünü sağlar. Kan yağlarımızın yüksel-mesini engelleyici ve kanser yapıcı maddelerin atılmasına yardımcıdır.

Beyaz ekmek yerine tam buğday, tam tahıllı, kepekli gibi posalı ekmekler, pi-rinç yerine bulgur, makarna, meyve suyu yerine taze meyve, bol salata ve sebze tüketilmelidir.

Bol posalı kuru baklagiller tüketilmeli. Diyabetlinin günlük protein ihtiyacı değişmez. Besinlerle alınan fazla yağ ve kolesterol şişmanlığa ve kalp-dam-ar hastalığına neden olabileceğinden aşırı protein içeren besinler sınırlan-malıdır.

Şişmanlık riski düşünülerek, etli, ta-vuklu yemeklere pişirme aşamasında ayrıca yağ eklenmemeli, besinler ken-di yağıyla pişirilmelidir. Sakatlar, sa-lam, sosis, sucuk gibi yağlı besinlerden mümkün olduğunca uzak durmalı, yemekleri pişirirken kızartma yerine ızgara veya fırında pişirme ya da buğulama tercih edilmelidir.

DİYET TEDAVİSİ NASIL OLMALIDIR?

DİYETTE, “POSA” NASIL DAHA FAZLATÜKETİLEBİLİR?

POSA; DİYETTE POSALI BESİNLER BOL BULUNMALI!

41

Page 44: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Doğa, hazan mevsim-inde alı al, moru mor renklerle karşı-lar sevenlerini... Hiç-

bir mevsim bu kadar renkli, bu kadar hareketli olamaz diye id-dia ederim. Neden mi? Artık yapraklı ağaçlar kendilerini kışa hazırlıyorlar da ondan... Yazın dipdiri, capcanlı, yemyeşil gör-düğümüz yapraklar artık sarar-makta, solmakta… Fakat öyle olsa nasıl rengarenk oluyor doğa? Bazı yapraklılar sarar-madan solmadan, kızarır boza-rır, kıpkırmızı yapraklarıyla kar-şılar kışı, kimi turuncu, kimi mor, kimi eflatun, kimi siyah, kimi boz, bir renk cümbüşüdür do-ğanın ıskalasında olup biten. Zorlu bir devinimdir, peşpeşe, düzenli, ısrarlı ama sakin… Yani sararıp, solmak artık bu alemde laf değildir. Tarifi imkansız bir renk cümbüşü.

Ağaçlardan biri, her adımda rastladığım, her yükseklikte, her tepenin, her derenin kıyıcığında, bağda, bahçede, dağda, bayır-da… İnsana bu kadar yakın ama bu kadar uzak bir ağaç, bazen

ağaçcık, bazen çalı. Onu ilkba-harla fark edersiniz. Bembeyaz bir gelinlikle, alımlı, işveli, cilve-li…Bekler dersiniz, hele sonraki gelişime daha bir dikkatli seyrey-lerim onu. Döner gelirsiniz onun yanı başına bir hafta on güne kadar tekrar, hasretinizle. Arar-sınız, tararsınız her yanı ama onu olduğu gibi, yani bıraktığınız gibi gelinliğiyle bulamazsınız, yanarsınız, tadını çıkaramayıp, ertelediğiniz görsel şöleni. O alıçtır. Çıkarmış gelinliğini işe güce koyulmuştur çok kısa bir zamanda, yeşile dönmüştür rengi. Çiçeğini bu kadar kısa sürede uçuran bir ağaca daha rastlar mısınız, bilmem, ama ben rastlamadım.

Dedik ya işe güce koyulur. Lakin çok nazlı olduğundan yapar bunu, bilirim. Kıymetini bilene der; çiçeklerimdeki sır. Yüreğin-de yerim olanların kalbine şifa olurum, ilaç olurum der, derde kim bilir. Gördüğüm bu çiçeklere ne yaklaşan var, ne toplayan. Dedim ya insana yakın ama o kadarda uzak. Her yörede de-ğişik isimlerle seslenirler ona;

Yemişen, kuş yemişi, kızlar yemişi, geyik dikeni, v.s. Ama genelde alıç olarak nam yapmıştır. Türkiye’nin her böl-gesinde rastlayabilirsiniz ona, az ya da çok. Yükseklikle pek so-runu yoktur, bazen ovada, ba-zen yüksek dağlarda rastlarsınız. Sıcakla da, soğukla da baş eder, su olursa sevinir, yoksa kanaat eder, aramaz fazla. Bazı meyveli ağaçlar vardır, her yıl meyveye durmaz, nazlanır, 2-3 yılda bir murad alırsınız onlardan, alıç öyle mi ya, her yıl bereketiyle, coşkusuyla verir meyvelerini insanlığın hizmetine, bakmaz 3-4 m.’ lik kısacık boyuna da.Bekler durursunuz yaz boyu, meyveleri oldu mu, olacak mı bunun diye, geciktirir, bekletir ekimi, kasımı, sonbaharın so-nunda alırsınız muradınızı. Lakin sarı alıca alışkınızdır, dahasını bilmeyiz, kekremsi, ekşi tadıyla. Turuncusuna, kırmızısına, alaca-lısına, moruna rastladınız mı, o ağacın yanışına oturup ye-meden önce meyvelerini, az bi-raz sohbet edin, Hikmet BİRAND’ın “Alıç Ağacıyla Soh-betler’’ kitabına atfen.

Her yörede değişik isimlerle seslenirler ona;

Yemişen, kuş yemişi,

kızlar yemişi, geyik dikeni, v.s.

Ama genelde alıç olarak

nam yapmıştır.Türkiye’nin

her bölgesinde rastlayabilirsiniz ona,

az ya da çok. Yükseklikle

pek sorunu yoktur, bazen ovada, bazen yüksek

dağlarda rastlarsınız.

42

Orman Mühendisiİlker Taner PIRLAK

BOTANİK

Page 45: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

43

Çünkü nadirdir, kıymetlidir, az biraz dertleşin, anlatacaktır, ha-

fif bir rüzgarın hışıltısıyla size tüm bil-diklerini… Sinirleriniz harap olmuşsa, uykusuzsanız, mideniz fesat geçiriyor-sa avuç avuç topla beni ey insan der, ye beni, kaynat çayımı iç, zorla biraz ken-dini pekmezimi yap, olmadı iplere diz tesbih gibi, tak çocukların boynuna bir oyun kıvamında yesinler beni, helede köydeki çocuklara anlat beni, onların ceplerinde, okul çantalarında, heybele-rinde, yastıklarının altında, gizli yerler-inde kıymetlilerini sakladıkları hep ben olmalıyım, avuç avuç yemeliler beni, onlara ilaç olmalı, şifa olmalıyım. Olgunlaşıyorum dağ başlarında, kuy-tuda, köşede, beklerken insanları, muhatabım keçiler, koyunlar oluyor amma velakin. Neden mi; çoban hayvanlarını besliyor, öğün geçiştiriyor benimle. Ama ben insanlara yar olmak istiyorum, insanlar yüzüme bile bak-mıyor. Yabanda yaşayan kurda kuşa yem oluyorum, tek tesellim o, sayele-rinde tohumlarımda dört bir yana

dağılıyor, neslim sürüyor, geçinip gidi-yoruz işte, dedi.

Artık manav tezgahlarında görünür oldu, alabildiğine yüksek fiyatıyla. Eee tabi, ürün az, bu dünya düzeninde alıçta arz, talep dengelerine uyacak veya uydurulacak. Şuanda reytingi çok yüksek değil, pahalı dedik ya, millet göz ucuyla bakıyor. Dağdakini, bayır-dakini toplayıp gelsek de şehrin mey-danına yığsak yeter mi? Asla. Dağda, bayırda da kalmadı fazla ağacı. Haaa, o konuya değinmedik değil mi ? Bunca kıymetine rağmen tahammül edeme-yenler var varlığına, canı isteyen keser onu, orda burada, yakacak eder, tal-varına çırpı eder, ederde, eder. Duymuş ki; bazı ağaç türlerinin kesimine her türlü yasak gelmiş, devlet şefkatli kanatlarının altına almış onları, epey zamandır. “Benim içinde bir şeyler olur mu acep?” diye sordu.

Son yıllarda kıymete bindin dedim, artık ormanlarda çamla, sedirle be-

raber kesilmiyorsun, seni ayrı tutuyor-lar, koruyor, üzerine titriyorlar dedim, sevindi. “Birde” dedi. “Ne?” dedim.Böyle olmaz, çoğalmam lazım, artık benimde, bir düzene, bir disipline girmem lazım, görüyorsun, kiraza, şeftaliye, armuta, eriğe, üzüme türkü yakmışlar, gürül gürül söylüyorlar bu insanlar, benim neyim noksan, bağım olsa, bahçem olsa, bol ürün versem, fiyatım makul olsa, her eve girsem, her ülkeye gitsem, tüm ülkeye, tüm dünya-ya alternatif bir gıda olsam, dedi. Hat-ta, fidanlarım yapılsa, heryere dikseler beni, geleceğimi güvende hissetsem dedi.

Aaa dedim endişelenme, artık senin fidanların üretiliyor, bazı pilot köyler seçmiş devlet senden alınan tohum-larla üretilen fidanlar o köylerde dikilmiş, seneye de aşıları yapılıp daha bol meyveye zorlanacaklarmış, hatta artık fidanlıklarda da bahçe kurmak isteyenler senin fidanlarını alabilmek için kuyruk olmuş, dedim. Sevindi.

Page 46: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Yeni Binasıyla Çağdaşkent’te Mersin’in seçkin okullarından birinde, ODTÜ Koleji’ndeyiz. Misyonunu ve vizyonunu sözde değil, özde uygulayan, öğrencilerini seçkin eğitim kadrosuyla Atatürk ilkeleri doğrultusunda yetiştiren ODTÜ Koleji, önce Mersin’in Erdemli ilçesinde kurulmuş. Bu öğretim yılından itibaren artık yeni binasında, Mersin Çağdaşkent’te. Bizlerin de öğrenci olmayı isteyeceğimiz kadar güzel bir okul...

Öğrencilerin evrensel düşü-nebilmelerinde en önemli unsurlardan biri yabancı dildir. Bu nedenle, ODTÜ

Geliştirme Vakfı Okulları’nda Hazır-lık Sınıfı 5 yaştan başlayan İngilizce öğretimi, bir bütünlük içinde ilköğretim son sınıfa kadar sürdürülmektedir. Hazırlık sınıflarında başlayan ve uluslar arası müfredatı olan İngilizce öğretimi, Pearson danışmanlığında sadece İngi-lizce konuşulan ortamlarda yürütülü-yor. Derslere yabancı öğretmenler eşlik ediyor. Okulda uygulanan İngilizce programının hedefleri onu diğer özel okullardan farklılaştırıyor. 8. sınıftan mezun olan öğrencilerin uluslararası düzeyde İngilizce yeterliliğe sahip olması hedefleniyor ve bu hedef doğrultusunda girilen Avrupa Dil sınavlarında öğrenciler başarılı derece-ler elde ediyorlar. İngilizce yazma ürün-leri her dönem sonunda METUZİNE e-dergisinde yayınlanıyor. 6.sınıftan iti-baren ise İngilizce’ye ek olarak zorunlu ders niteliğinde Almanca dersi veriliyor.Soyut bir disiplin olan Matematiği tüm sınıf seviyelerindeki öğrencilere somut olarak vermek ve yaşayarak öğrenmelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuş sınıf ve laboratuvar et-

kileyici bir mekân. Bilim insanlarının fotoğraflarının ve dersle ilgili gör-sellerin ve ürünlerin sergilendiği Fen ve Teknoloji sınıfı da çok güzel.Okul Psikolojik Danışma ve Rehber-lik hizmetlerinde işbirlikçi, paylaşımcı, destekleyici bir veli profili çiziyor ve tüm öğrencilere Duygusal Zeka gelişimine yönelik calısmalar, dikkat geliştirme calısmaları, öğrencilerin öğrenme profillerinin tespiti ve buna baglı yapılan calısmalar ile destekleyici hizmetler sunuyor.

Öğrencilerin sosyal kimliklerinin ve ilgi alanlarının gelişimine de önem veren okulda, Zeka Oyunlarından Dansa, İngilizce Dramadan Fotoğrafçılığa ka-dar geniş bir yelpazede öğrenci ilgi-lerine yanıt verecek çeşitlilikte kulüp çalışmaları sürdürülüyor.

Okulun bir de özel radyosu var. Öğrencilerin yönettiği radyo internet üzerinden hizmet veriyor. Okulda gün paylaşım saati ile başlıyor. Öğrenciler, ülkemizde ve dünyada gelişen olayları paylaşarak yorum yapıyorlar ve il-gilerini çeken konularda duygu ve düşüncelerini birbirleriyle paylaşırken kendilerini ifade etme becerilerini geliştiriyorlar.

44

En önemli unsurlardan biri “Yabancı Dil”

ODTÜ Koleji’nde Sosyal Hayat

EĞİTİM

Page 47: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Tüm bunlar gerçekleşirken SBS başarıları da gurur verecek kadar iyi. 2011 yılı SBS

ortalamaları 443. Sınava giren 20 öğrenciden 1 tanesi de Türkiye 1.si olmuş ve Robert Koleji’nde eğitimine devam ediyor. Yine 1 öğrenci üstün zekalı ve yetenekli öğrencilerin kabul edildiği TEVİTOL’de okuyor. Sınava giren öğrencilerin yarısından fazlası Mersin’in en seçkin Anadolu Liselerinde ve Fen Liselerinde okuyor.

Kalite yolculuğunda Kalder ile yola çıkan okul, “Kitap Okuma Alışkanlığını Arttırma Projesi” ile Kalite Çemberi ödülü almış ve bu projesiyle Türkiye’deki tüm okullara örnek olmuş. Ayrıca okul, 2010 yılında mükemmellikte kararlılık bel-gesi almış.

ODTÜ Mersin Koleji öğrencileri görevlerini ve sorumluluklarını bilen, yerine getiren; kültürel ve insanî değerlere sahip çıkan; çevresindeki kişilere ve toplumsal olaylara karşı duyarlı; çevre bilincine sahip bireyler. Yer aldıkları EKO OKUL projesinde göstermiş oldukları uluslararası başarı, okula 2. kez Yeşil Bayrak ödülü kazandırmış.

Bilimsel çalışmalarıyla dikkat çeken okul, her yıl öğrencilerini Uzay Kampı’na götürerek öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenmesine fırsat sunuyor. Öğrenciler her yıl uluslar arası Matematik Olimpiyatlarına katılıyor. 2011 yılı “Purple Comet Math Meet” yarışmasında okul dünyada ilk 10 okul arasına girerek “Adı Şerefle Anılacaklar” listesine girmeye hak kazanmış.

Okulda sene sonunda birçok şenlik yaşanıyor. Bunlardan bazıları geleneksel uçurtma şenliği, okullar arası tiyatro şenliği, İngilizce dil şenliği ve bilim şenliği… Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin böylesine hizmetleri olan okulu Ankara’dan sonra ilk kez Mersin’de açmış olması Mersinliler için de bir gurur kaynağı. Okulumuza başarılar diliyoruz.

45

Gurur VericiBaşarılar

Page 48: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

2010 yılını geride bırak-maya hazırlandığımız -sizler bu satırları okur-ken büyük olasılıkla

2011’i yemeye başladığımız- şu günlerde eski yılların 31 Aralık akşamına gitmek nasıl bir duygudur acaba? Hayır, 30-35 yıl öncesindeki PTT -pijama, televizyon, terlik- olarak tanım-lanan çoğumuzun aşina olduğu yakın tarihte dolaşacak değilim. Çok daha gerilere, Cumhuriye-tin 10.yılına bir başka ifadeyle 77 yıl öncesine götürmek istiyo-rum o günleri merak edenleri...

Gelin 31 Aralık 1933 gecesi Mersin’de Uray caddesinin sa-ğında solunda, tek tük yanı başında yer alan eğlence yerler-ine gidelim birlikte… İki kişiyiz. Bir taşla da iki kuş vurmak isti-yoruz. Gazete adına Mersin’in eğlence yerlerini turlayarak izle-nimlerimizi okuyucuya aktar-makla kalmayacak, bu arada bazı mola yerlerinde yeme içme fırsatı da bulacağız. 31 Aralık 1933’ü diğer yıllardan ayıran bir iki özellik var: Birincisi yılbaşı cu-martesi gecesine denk geliyor, ertesi gün ise Pazar. İkinci özellik ise bu yılbaşı ramazana denk geliyor. Kutsal ay etkisini sessiz sokaklara öylesine yansıtmış ki,

görmeyene anlatmak neredeyse imkânsız. Gecenin 11’i, ayak seslerimiz yankılanıyor bomboş kaldırımlarda. Teravih namazını kılmış büyük çoğunluk soluk ışıkların gölgesindeki evlerine çekilmiş. Hangi eğlence yerinde neyle karşılaşacağımızdan ha-bersiz, Uray caddesine vurduk kendimizi. Gündüzden yağan yağmur gecenin hüznüne karış-mış, loş kaldırımları daha da gizemli ve soğuk hale getiriyor. Ayak seslerimiz karışıyor gecen-in karanlığına...

İlk durağımız Halk Gazinosu. Kırık dökük masalarda, yaklaş-makta olan yeni yılın ilk anından habersiz anı çile niyetine doldur-maya çalışan avurtları çökmüş, konuşmaları birbirine karışan ni-ce insan… Gerekli, gereksiz ön-lerine koyulan her içki kadehini bir solukta son damlasına kadar midelerine indirirken, yaşı geç-miş kadın şarkıcıların, hayata küskün sesleriyle söylemeye ça-lıştıkları şarkılara sarhoş alkışlarla eşlik etmeye çalışıyorlar. Kadın-lar bu sarhoşların alkış desteğini öylesine benimsemişler ki, duy-madıklarında yüzlerine yansıyan mutsuz gölgeleri hissetmek mümkün. Kalabalıktaki yalnız-lığın hüznüne tuz biber eken

mahzun tablo içimizi öylesine kararttı ki, zor attık kendimizi dışarıya. Bozuk Mersin kaldırım-larını arşınlamaya devam etmek üzere ıslak yollardayız.

Sırada Zabit Yurdu var. Çıkar-ken yıkılacak gibi gıcırdayan tahta merdivenler. Kapıdan şöyle bir bakıyoruz. Resmi üni-formalı birçok zabit, ümera ve aileleri… Nereye göz atsak sırmalı elbiseden geçilmiyor. Hiç bitmeyecek gibi gelen basa-makları yuvarlanır gibi iniyor, sa-kin ve sessiz sokağımıza kavu-şuyoruz yeniden. Bu sefer ayak gürültümüze, soğuktan takırda-maya başlayan çene kemikle-rimiz eşlik ediyor hafiften. Mer-sin sokakları yalnızlığın ayıbını örtmek için ürperten soğuğun şiddetini arttırıyor adeta. Adım-larımızı hızlandırarak sakardan geçiyoruz. Sekiz on kişi radyo-nun etrafında toplanmış, yü-zlerini güldürecek, bugüne ka-dar ters giden şanslarını değiştirecek yılbaşı piyangosu-nun ikramiye kazanan numara-larını anons edecek sesi pür dik-kat beklemekte. Malum gece tam 12’de 500 ve 200 bin liralık büyük ikramiyelerin hangi nu-maraya vurduğunu duyuracak Ankara Radyosu…

77 yıl önce Mersin’de bir

yılbaşı gecesi... Abdullah Ayan

bu kez “siyah-beyaz Mersin” günlerine götürecek bizleri...

GEÇMİŞ ZAMANLARDA

MERSİN’DE BİR YILBAŞI

GECESİ

NOSTALJİ46

Abdullah AYAN

Page 49: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Ver elini Ziya Paşa Gazinosu… Deni-zin dalgaları vuruyor camlara. Burada da sigara dumanından zor seçiliyor içerisi. Kalabalık üst üste yığılmış gibi. Kimi tavla, kimi konken, kimisi de aznif (taşlarla oynanan bir çeşit domi-no) bir sürü insan masaları doldurmuş. Yüzlerinde, yeni yılın talihlerini çe-virme beklentisi. İskambil kağıdına, aznif parçasına bağlanan umutlar… Daha dolaşacağımız çok yer var ama zamanımız kısıtlı o nedenle erken kaçıyoruz buradan… Mersin Palas, Çukurova Bar, isimsiz kumarhaneler ve en renkli mekan Tüccar Kulübünü en sona saklayarak, yeniden ver elini Mersin kaldırımları. Mersin Palas, Halk Gazinosundan da beter durum-da. Harap merdivenlerden tırmanıyor, yıkılacak gibi duran salona göz atıyoruz. Dört beş masada uyuklam-akta olan birkaç kız ve onlara aşık beş on akşamcı. Çukurova Bar’a da göz atıyoruz. Normalde her akşam yanık aşıkların sinesine su serpen, cebine darı eken muhteşem bar, Mersin’in kaldırımlarına nazire yaparcasına ses-siz ve soğuk. Cazı, dansıyla her zaman gürültüsü ayyuka çıkan koca dansing, bu akşam zavallı bir mesken gibi boynu bükük… Kapısının kırılan cam-ları yerine tutturulmuş paslı teneke. Müzik sesi her zaman sokaklara yansıyan bar, bu yılbaşı gecesi, Mersin kaldırımlarından beter sessizliğe bü-rünmüş. Artık kumar, kumarhane görmek istiyoruz. Gözlerimiz, panjur-ları sıkı sıkıya kapalı binaların içine nü-fuz etmek için çaba gösteriyor ama kalın duvarlarla çevrili binaların içinde nelerin döndüğünü görmek imkân-sız… Sıra, kumarın en büyüğünün döndüğü, servetlerin el değiştir-diği, seçkinlerin eğlendiği, Tüccar Ku-lübü’nde… Kulübün dik merdiven-lerini tırmanıyoruz. Tüm balolarda boy gös-teren, resmi görevinin itibarı, cüzdanının şişkinliği sayesinde doku-nulmaz mekânda gönül rahatlığıyla kumar oynayan, sınırsız eğlencelerin aktörlerin tümü umduğumuz gibi bu-rada. Şapka ve paltolarımızı silkeleye-

rek vestiyere bırakıyor, camlı kapıdan içeri atıyoruz kendimizi. Bilet ve da-vetiye için koyulmuş bir masanın başındaki birkaç ünlü sima karşılıyor bizi. Usuldendir diye sorulan birkaç so-ruyu cevaplandırıp sonunda kalabalığa karışıyoruz. Yanımdaki arkadaşım tanıdık bir gruba katılırken, ben kapıya yakın oturan birkaç dostun davetine icabet ettim. Yerim tüm gelenleri ince-lemem için biçilmiş kaftan… İşte pem-be tuvaletli hanımefendi ve yanında tambura gerilmiş yay gibi smokine sığmaya çalışmış bey… Beyazlı bir matmazel, arkasında ağdalı Fransız-cayla bağıra çağıra konuşan mösyö… Yüzünün kırışıklarını gidermek için saatlerce pomatla yaptığı masajdan yüzünün derisi tahriş olmuş, yanındaki kızının annesi değil kardeşi olduğu hissini vermek için kendisini paralamış bir madam ile yaşını sineye çekmiş kocası… Yarım saat dayanabildim ba-loya…

Geceye birlikte çıktığım dostumu Kulüpte bırakıp bu kez yalnız attım kendimi sokağa… Vurdum kendimi isimsiz bir kumarhaneye… Malum her yönüyle yazacağım bir yılın yerini yeni-sine bıraktığı bu geceyi… Uzun bir masanın etrafında benizleri solmuş on beş, yirmi şahıs. Öylesine dalmışlar ki, girdiğimin farkına bile varmıyor çoğu.Birkaç deste kırmızı, mavi kağıt birbirine karıştırılmış ve masanın orta-sına muntazam biçimde yatırılmış: -Üç lira… -Banko… Parayı süren karşısın-dakinin bulduğu “3” e mukabil, “7”

yi bularak masadaki parayı kazandı, çekti önüne. Oyun tüm hızıyla devam ediyor, kâğıtlar çekiliyor, paralar dur-madan el değiştiriyor. En büyük banko bir ara yirmi lirayı buldu. Krizden önce beş yüz, bin liraların tek hamlede el değiştirmesine aşina masalar şimdi yirmi lirayla yetiniyor. Kâğıtları çeken simalar değişmemiş, değişen sadece zaman ve koşullar. Birkaç kumarhane, batakhane karışımı yere de damladım, yeni yılın ilk saatlerinde… Sabaha doğru son mekândan kendimi sokağa atıyorum. Yılın ilk güneşi gecenin soğuğuna inat, ışık huzmesiyle den-izin içinden doğuyor, gülümsüyor tüm sıcaklığıyla… Yüklendiği gazetelerle bir çocuk bağırarak geliyor bana doğru: -Yazıyor, yazıyor… Dün ak-şamki çekilişte 500 bin lira kazanan büyük ikramiyeyi, tam piyango listesi-ni yazıyor… Göz kırpıyorum çocuğa… Ceketin yakasını kaldırıyor, dudak-larımda geceden kalma bir ıslık, sıcak bir çay içebileceğim sabahçı kahvesine ilerliyorum…

Not: Bu yazıya ilham kaynağı olan 1933’lerin Yeni Mersin gazetesine emek verenleri; saygıyla, minnetle, rahmetle yâd ediyorum… Halk Gazi-nosu: Sonradan Akkahve olacak, günümüzün Büyükşehir Belediye Meclis salonu. Ziyapaşa Gazinosu: Günümüzdeki Taşhan ile Merkez PTT binası arasında kalan yarı yıkık bina. Mersin Palas: Uray Caddesinin, Atatürk Caddesi ile kesiştiği kavşakta yer alan artık izi bile kalmayan mekân… Çukurova Bar: Günümüzün Ticaret Sanayi Odası ve Tüccar Kulübünün yer aldığı alan…

Abdullah Ayan’ın bu yazısı geçen 2011 yılbaşında Ufukturu.net’ te yayınlanmıştır.

47

Page 50: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

48 DOSYA

Page 51: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Yörük yaşamını kolaylaştırıcı unsurların yapım tekniği ve biçiminin; yörük yaşantısının zo-

runluklarına yönelik karakterde doğuş ve gelişimi es-tetik yönünden daha ilginçtir.

Esasen araç, avadanlık ve eşyayı doğuran zorun-lukla; doğuş noktasından yeni bir araca atlayış ve doğuşu hazırlayan gelişimde; topografik etkenle, so-syal yapıdaki değişiklik gibi faktörler; estetik gelişimi sağlayan kişisel yaratıcı güçten daha çok üzerinde du-rulmaya değer bir özellik taşımaktadır.

İnceleme alanımızı Mut yöresiyle sınırladık ve bu yöredeki yörük yaşantısını sürdüren gruplarla; yani yerleşik yörük ve yörükten yerleşik köylerde benzerlik arz eden birkaç malzemeyi ele aldık. İnceleme böl-gemizin temel etnik unsuru, Afşar ve Salur boyuna mensuptur.

Yörük geleneğinde akşam konaklamak, sabah yürü-mek için aile veya obanın tüm eşyalarının indirilip, tekrar yüklenmesi; topografik zorunluğun kısıtladığı taşıma aracının at, merkep ve deve gibi belli hayvan-larla sınırlanması, tüm eşya ve ihtiyacın bunlara uy-gun biçimde doğup gelişmesini gerektirmiştir.

Bu noktadan bakınca görülür ki; yörük yaşantısındaki eşyanın ham maddesi, yaşantının bağlandığı doğa şeridi üstündeki bitki, hayvan ve diğer doğal mad-delere bağıntılı, kısıntılı kalmaktadır.

Bu bağlanış, ihtiyaçların sağlanmasında kullanış pratikliğini, yerleşikliğe yönelişte ise otomasyonu ge-liştirmiştir.

SÜREKLİ GÖÇYükünü bir deve taşırken, keyfini bin deve taşıyamayan yörükler...

49

Bir

göçe

r ai

le

Page 52: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

50

İlk ve ilkel konut olan kara çadır, konar-göçer yaşantının vazgeçilmez ve daha fazla da geliştirilmesi mümkün ol-mayan en ideal barınağıdır. Biçimi ve türü ne olursa olsun kara çadır bir kişi tarafından birkaç saat içinde sökülüp, kurulabilir niteliktedir.

Çadır, gerek ham maddesinin sağlanıp dokunması ve gerekse biçimi, yaşantı ile iklimin koşullarına uygun espride-dir. Doğanın daha uygun olabildiği ve Arap etkisinde kalan Güney Doğu

Anadolu’daki büyük direkli çadırlar, Torosların üzerinde ve batıya doğru yerini “alacık” denen çadır-çatmalara terk eder. Hayvanları ile çadırları ve ailenin önemli bir bölümü yaylakta bulunan yörükten yerleşik bir köyün, bostan tarlalarının başında oturmak için yaptıkları “çatma”da çadır figürü ve esprisinin aynen bulunduğu görül-ür. Yapık denen bir tür kavak me-lezinden yapılan çatma, güz gelince olduğu yerde yakılıyor, çok kuvvetli bir temizleme malzemesi olan külü, çamaşır yıkamada kullanılmak üzere saklanıyor, böylece malzemenin tü-münden yararlanıyor.Çatmaların önü-ne kurulan ve yerden 3 metre yük-

seklikte yatma olanağı veren 4 dikme üstüne kurulu “talfar”lar da hayli ilginçtir. Bunların ayakları, özellikle budaklı ağaçlardan seçiliyor; böylece, merdiven basamağı fonksiyonu bu budaklara yaptırılıyor.

Yayla ile sahilin belli iki nokta arasında seyretmeye başlamasıyla birlikte, özel-likle yaylalarda “çardak” dediğimiz bir ilkel konutun doğduğunu görüy-oruz. Çardaktan “dam” denilen daha gelişmiş ve ağzı, ağaçların birbirine sırım veya ağaç kabuğu ile bağlanması yoluyla elde edilmiş kapılarla kapalı tek odalı evlere geçildiğini görüyoruz.

Sosyal gelişim ve değişimleri kesin çizgilerle be-lirlemek olanağı yoktur. Ancak zaman içinde bazı olaylardan yararlanarak belirgin düğüm noktaları bulabiliyoruz. Bu noktadan bakınca; Belli bir doğa şeridi üzerinde sadece insanlar değil, ana geçim kaynağı olan hayvan sayısı da zamanla artmış; donmuş doğa kaynağı karşısında artan insan ve hayvan sayısı, bu artış hızını uygun bir tempoyla yarı yerleşik (Yörük) yaşantısını geliştirmiştir. Böylece yazları göçebe, kışları yerleşik unsurlar yavaş yavaş tarıma da yönelmiş, bunun ardından da köyleşme mey-dana gelmiştir.

Toroslar üzerinde hangi köye giderseniz gidiniz, köklerinin bir yörük boyundan önce yörükleşmiş, sonra da köyleşmiş olduğunu görürsünüz.

BARINMAKara çadır; yörüğün kırk pencereli sarayı...

YERLEŞİK HAYATA YÖNELİŞBi

r ye

rleşi

k kö

y ve

göç

kat

arı

Çad

ır ku

rulu

yor

Kar

a ça

dır

Page 53: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

51

DOKUMAYörük kızlarının ilk dokudukları kendi kefenleridir. Dokur, “mayıs”a yatırır, ağartır, götürür deniz ya da arklarda “tokaç”la döğerek yıkar, kurutur, en güzel kokuları sürer, katlar, “asbap” çuvalının en altına koyar; kullanacağı güne kadar saklar..

Yörükler, göç yollarında kolayca elde ettikleri ahşap malzeme ile “culfalık” tezgahı yapar ve pamuklu-yünlü ya da eğrilmiş kıldan kumaş dokurlar. Pamuklu kumaşların ilkbaharda sığır pisliğine yatırılarak yüksek amonyak oranından istifadeyi hedef alan ağartma sistemleri köy yaşantısına giren pamuk tarımının geliştirdiği el sanatı ürünleri ve estetik arayışın tipik örnekleridir.

Kolayca sökülüp takılan ve göç esnasında fazla ağırlığı olmayan “ıstar” tezgahı ile yün ve kıldan yer yaygısı dokurlar.

Yün renklendirmesinde kök boya denen kendi geliştirdikleri boyayı kullanarak kapalı ekono-minin zorladığı sanat endişesini yenerler. Yün ve kılın iplik haline getirilmesinde kullanılan “kir-men” sökülüp, cepte bile taşınmasına olanak ve-recek biçimde üç parçadan oluşmuştur. İskambil kağıdı boyutunda yassı-ortası delik basit tahta parçaları ile “çarpana” denen bir alet geliştirerek “kolan” dokurlar.

Hayvancılığa bağlı olarak koyunlardan elde edi-len yün ile “keçe” yaparak yer yaygısı; keçilerden elde edilen kıl dokumalardan “depme” denen yarı keçeleşmiş kalın kumaş yaparak ceket ve şalvar yapımı, yörüğün kapalı ekonomisinde elde ettiği başlıca pratiklerdir.

Ev sergileri bir yandan taşıma faktörüne, diğer taraftan mesken koşuluna bağlı olarak küçük ebatta gelişmiştir. “Ala çul”, “kara çul”, “serpme çul”, “kadın bastı çul” gibi gündelik veya kişilik amaçlarla yapılan yaygı unsurlarında yapım için kıla ağırlık verilir, çünkü kıl dokumalar-da gözenekler büyükçedir ve bu gözeneklerden toz dokuma üzerinde kalmaz-gözeneklerden yere iner, dokumanın yüzeyi temiz kalır. Bu tür dokumalarda, konut kapasitesine bağlı kalınmış ve hiç birisinin ebadı 6 metrekareyi geçmemiştir.

Kilim, yerleşik hayata geçişte dokuma sanatının ulaştığı yüksek boyutu gösterir

Boya

lı ip

Kol

an

Keç

e K

adın

bas

tı çu

l ve

kilim

Page 54: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Ekmeği nimet ve dolayısıyla saygı gösterilmesi gerek-en bir nesne haline getiren islâmi gelenekten sonra,

sofranın oturulan zeminden yüksekte durmasını sağlayan, istendiğinde katlanıp tek parça haline getirilebilen 4 veya 6 ayaklı “sofra altı” geliştirilmiştir. Bardak ve fincan gibi eşyanın hem korunması ve hem de taşımada kırılmaması

için özel kaşıklıklar, fincanlıklar yapılmıştır. Ağırlık ölçüsü aracı olarak geliştirilen tek kollu “ağaç terazi”ler ise, doğa kısıtlaması ile ihtiyaç sürtüşmesinin oluşturduğu en ilginç araçlardan birisidir. Ağaçtan oyulmuş bir kefe ile yine ağaçtan yapılmış tokmağı, bir fizik kuralının aşiret içinde nasıl bulunup, pratiğe aktarıldığının canlı örneğidir.

“Harar”-hayvan yemi konulur-, “kıl çu-val” -kap-kacak konulur- , “un çuvalı”

-un konulur-, “ala çuval -giyecekler konulur-”gibi aynı ham madde kaynağına bağlı olarak yapılan çuvalların iki fonksiyonu vardır. Birisi taşımada ambalaj malzemesi, diğeri de depolama unsuru oluşu. Her iki fonksiyonda da taşıma kolaylığı ve hacim ön plândadır.

Şimdi eşya üzerinde kullanış pratikliğine bazı örnekler verelim:

Çuvalların hemen hepsinde yanlarındaki ek yer-lerine dikilen ve yer yer aplike edilen kolan, bir yandan yükle-mede kolaylık sağlarken, aynı kolanın uzatılmış uçları çuval ağzının bağlanması için hazır bir bağ malzemesidir.

Yine eşya taşınmasında kullanılan “heybe”ler, hayvan sırtında taşınması esasından hareketle iki göz olarak dokunmuş, iki gözü birbirine birleştiren ara kısım ise semere geçirilerek sağa sola kaymaması için ortasından yarık olarak dokunmuştur.

“Terki heybesi” denen ve genellikle atlarda kullanılan heybeler ise, atın süratli yürüyüşüne uygun olarak içindeki eşyaların fazla zıplamadan ötürü içindekilerin dökülmemesi için kendinden yapılmış ilmeklerle istendiği zaman ağzı kilitlene-bilmektedir.

52

Çad

ır iç

inde

çuv

alla

uval

taş

ıma

Bard

aklık

Hey

be

Page 55: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Yoğurt, ayran, pekmez, su gibi sıvı maddelerin taşınmasında ve depolanmasında kullanılan “tulum-tuluk”lar da hem kullanış pratikliği ve hem de konservasyon en yüksek ölçüde bulunmaktadır. Koyun veya keçi derisinden yapılan tulum-tuluk-yannıklar, deride mevcut mesamatlar yardımı ile dışa su sızdırarak ısı alışverişine olanak sağlamakta, böylece içine konan maddenin bozulmadan aynı serinlikle uzun süre kalmasını sağlamaktadır.

Yörüklükte peynir türü hemen hemen tektir ve tulum pey-niri dediğimiz türe inhisar eder. Peynirde derinin yukarıdaki özelliğinden dolayı gayet rahat şekilde uzun süre korunur. Kışa kalacaklar ise esasen rutubet ihtiva eden obruklarda saklanır. Tulum-tuluk ve “yannık”lar kullanılmadığı zaman çam kabuğunun kuru dış kısmından avkı denen ve ezerek elde edilen pudra ile halledilir. Böylece kurumuş derinin hem çürümesi önlenir, hem de haşere tahribinden uzak kalması sağlanır.

Toprak veya bakır kaplara konan yoğurtlar, kış ihtiyacı için saklanacaksa, ağzına eritilmiş yağ dökülerek hava ile teması kesilir, ihtiyaç halinde sertleşmiş yağ tabakası kırılarak açılır, ihtiyaç kadarı alındıktan sonra yağ tekrar eritilerek üzerine dökülür. Peynir mayası olarak yeni doğmuş “kuzunun kursağı” (miğdesi) kurutulur ve istendiğinde ılık suda yumuşatılarak maya olarak kullanılır.

GİYECEK

SONUÇ

YİYECEKKırsal ve engebeli arazide hareket kolaylığı sağlayan “çarık”larda hem kullanış pratikliği hem de konservasyon belirtilerine rastlıyoruz. Tuzlanmış halde kurutulup bir yere konan çarık, istendiği anda ıslatılarak hemen giyilebilmekte-dir. Ömrünü uzatmak yani taban kısmının eskimesini önle-mek için de püse adı verilen katran sürülmektedir.

Cesaretle söylenebilir ki, bugün tanık olduğumuz yörük eşyasındaki kullanış pratikliği, yapım tekniği, tamamen doğanın zorlaması ile kişisel yaratıcı gücün sürtüşmesinden oluşmuş, dış etken ve örneklerden çok az etkilenmiştir. Kendinden önceki etnik unsur ve uygarlıklardan etkilenme daha ziyade estetik yöndedir.

İl Özel İdaresi İnsan KaynaklarıDaire Başkanı

Araştırma / Hilmi DULKADİR

53

Page 56: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Dünya Offshore Şampiyo-nası 2011, Mersin Büyük-şehir Belediyesi Cumhuriyet Grand Prix’nin şampiyonu

Kerem Tuncer ve Alpay Akdilek ikili-sinin kullandığı Stihl oldu. İkili sezon boyunca 18 yarışın 12’sinde birinciliği elde ederek, üçüncü kez Dünya Şampiyonluğu unvanına eriştiler. 2011 Dünya Offshore Şampiyonası, Mersin Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Grand Prix’i İsmet İnönü Bulvarı Barış Meydanı sahilinde yapıldı.

Şampiyonayı Mersin Büyükşehir Bele-diye Başkanı Macit ÖZCAN, Mezitli Belediye Başkanı Uğur YILDIRIM, Mer-sin Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Baş-kanı Faik BURAKGAZİ, Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin AŞUT ile çok sayıda davetli izledi.

10 teknenin yarıştığı Mersin Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Grand Prix’de rüzgarın çıkması ile tekneler zor anlar yaşadı. Fırtına nedeniyle yarış erken bitirilirken, birinciliği Kerem TUNCER ve Alpay AKDİLEK ikilisinin kullandığı Stihl aldı. İkinci Hakan VANLI ve Adil KÜÇÜKSARI ikilisinin kullandığı Franke, üçüncü ise Francesco REDAELLI ile Giovanni CAGAGNI ikilisinin kullandığı GSYİAD Galatasaray oldu.

Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği şampiyonanın Türkiye sıralaması da aynı olurken, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Grand Prix’inde ise ‘Stihl’ birinci, ‘Beşiktaş-Miele’ ikinci ve ‘YKM Sport’ üçüncü oldu.

Şampiyonada dereceye girenlere kupalarını Mersin Valisi Hasan Basri GÜZELOĞLU, Mersin Büyükşehir Bele- diye Başkanı Macit ÖZCAN, Mersin Emniyet Müdürü Arif ÖKSÜZ, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Faik BURAKGAZİ, Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin AŞUT, Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Murat KARTEPER, Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk MAYA, UIM Komiseri Ahmed İbrahim BOLOUSHI, İstanbul Offshore Kulübü Başkanı Uğur IŞIK, İstanbul Offshore Kulübü Başkan Yardımcısı Serdar ÖZER ile İstanbul Offshore Kulübü Genel Sekreteri Emre GÜLER verdiler.

“Işıklar Dünya Offshore 225 Şampiyonası’nda Final Heyecanı Mersin’de Gerçekleşti”

54 ETKİNLİK

Page 57: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

55

Page 58: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersin’in en kapsamlı ürün festivali olan Narenciye Festivali’nin ikincisi sona erdi. Mersin Valiliği himayes-inde, Ticaret Borsası koordinatör-

lüğünde gerçekleştirilen festival, 19-20 Kasım günlerinde Adnan Menderes Bulvarı üzerinde Mezitli sahili boyunca gerçekleştirildi. Festivale Bulgaristan, Romanya, Kosova, Makedonya, Sırbistan, Gine, Gana, Sierra Leone, Hindistan, Gürcistan, Ukrayna ve Nijerya’dan gösteri grupları da festivale renk kattı.

Narenciye Festivali’nin en renkli organizas-yonlarından olan biri olan narenciye süslemeli ma-ketler halkın yoğun ilgisini çekti. Maketleri taşıyan araçlar Mersin caddelerinde tur attı. Mersin İdman Yurdu topu, yel değirmeni, Mantar Caretta Caret-ta, ev, klasik otomobil, at, zürafa, fil figürlerinde oluşan maketlere vatandaşlar özellikle de çocuk-lar yoğun ilgi gösterdi. Narenciye bahçesine dönen festivalde dans gösterilerine, konserlere ve bir çok etkilinliğe yer verildi.

Festivalin ikinci gününde, Gıda Tarım ve Hay-vancılık Bakanlığı, Ziraat Odaları Birliği ve Mersin Ticaret Borsası işbirliğiyle düzenlenen Çiftçi Eğitim Programı’na katılan üreticilere sertifikaları verildi. Sertifika töreninde konuşan Ticaret Borsası Başkanı ve Festival İcra Kurulu Başkanı Abdullah Özdemir, Mersin’in narenciye alanında hedeflediği seviyeye gelebilmesi için üç önemli öneride bu-lundu.

Öncelikle narenciye tüketiminin artırılması ge-rektiğini belirten Özdemir, bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nın da desteğiyle narenciye tüketim alışkanlığının ilköğretim düzeyinden itibaren kazandırılması gerektiğini söyledi. Özdemir, “Çünkü çocuklarımızın çoğu narenciye tüketmi-yor, narenciye suyu içmiyorlar. Ayrıca Mersin Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde kentin belirli yerlerinde küçük narenciye büfeleri açılabilir. Veya bir narenciye ürünü büfesi açmak isteyen girişimciler teşvik edilebilir. Örneğin en azından bir yıllığına yer kirası alınmayabilir. Ben bunu İl Genel Meclisi’nde dile getireceğim. Ancak narenciye tüketiminin halkımız arasında da yaygınlaşması gerekiyor. Mersin’de yaşayanlar, evlerine gelen misafirlerine çay veya kahve yerine narenciye suyu ikram etmesi gerekiyor” diye konuştu.

630 Bin TL bütçesi bulunan festival

12 yabancı ülkeden yaklaşık 400 gösteri

grubu katıldı, festivalde süsleme

amacıyla 70 ton narenciye ürünü

kullanıldı.

“Mersin Büyükşehir BelediyesiÖncülüğünde Kentin Belirli Yerlerinde Küçük Narenciye

Büfeleri Açılabilir”

MERSİN’İN EN KAPSAMLI ÜRÜN FESTİVALİ OLAN 2. NARENCİYE

FESTİVALİ BÜYÜK COŞKUYLA KUTLANDI

56 ETKİNLİK

Page 59: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Havanın güneşli olmasını fırsat bilen vatandaşlar, Adnan Men-

deres Bulvarı üzerinde bulunan Gala-tasaray Meydanı’nda ve Kız Kalesi’nde yabancı dans gruplarının ve Mersin Üniversitesi bünyesinde yer alan dans gruplarının gün boyu gerçekleştirdikleri etkinlikleri izledi. Kızkalesi Alanı, Side Sütunları, Galatasaray Meydanı, Hitit Kabartmaları, Truva Kabartmaları, Uzuncaburç Sütunları, Saat Kulesi ve İskele bölgelerinde 70 ton narenciye ürünüyle süslenen alanlarda açılan stantları ziyaret edenler, süslemelerin önünde fotoğraf çektirdi.

Festivalin akşam saatlerinde ise Mer-sin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakül-tesi öğretim üyeleri ve öğrencilerince hazırlanan narenciye temalı defile gerçekleştirildi. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği defilede, sarı, turuncu ve yeşil renklerin hâkim olduğu sıra dışı özel kostümler sergilendi.

Festival gecenin ilerleyen saatlerin-de Gana ve Gine dans gruplarının sundukları yöresel ve sıra dışı göster-ilerle son buldu. Süslemede kullanılan 70 ton narenciye değerlendirilmek amacıyla meyve suyu fabrikalarına gönderildi.

57

Page 60: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

58

Güzel Sanatlar Fakül-tesi Dekanı Prof.Dr. Nurseren TOR önderliğinde, Güzel

Sanatlar Fakültesi öğretim gö-revlilerinin Resim ve Seramik çalışmalarından oluşan eserler sergilendi.

“Atatürk ve Cumhuriyet Saygı Duruşu” olarak düzenlenen “Ekim Geçidi 10” sergisine çok sayıda davetli, Mersin Üniversitesi öğrencileri ve öğretim görevlileri katıldı. Prof. Dr. Nurseren TOR destek ve katılımlarından dolayı Mesiad Başkanı Ali DOĞAN’a, İş adamı Mustafa Güler’e ve Fakülte öğretim görevlilerine teşekkür ederek sertifikalarını takdim etti.

Güzel Sanatlar Fakültesi Ga-lerisi’nde gerçekleştirilen Ekim Geçidi 10 Sergisi sanatsever-lerle buluştu.

Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Ekim Geçidi 10” Sergisi

ETKİNLİK

Page 61: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

59

Page 62: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Akdeniz’in Güneşi

Gezilecek Yerler;

‘dan Doğuyor

Künefesiyle Dünya’ya nam salan diyar Antakya, Akde-niz’in medeniyetler beşiği kültür mirası. Yirmi üç asır-

lık geçmişi hala tazeliğini koruyor.Künefenin anavatını hoşgörü diyarı Antakya, kültürel çeşitliliği ve tarihsel dokusuyla bugün sadece inanç tu-rizminin değil, doğa ve kültür turiz-minin, gezginlerin, antropologların, kısaca herkesin ilgisini çekecek özel-liklere sahip. Bu yörenin hangi yanına

baksanız, Hıristiyan, Musevi, Müslü-man toplumların kültürleri ile yoğ-rulmuş medeniyetlerin izlerini görü-yorsunuz. Şehri ortadan ikiye ayıran Asi Nehri, batı yakası modern bi-nalarla buluşurken doğu yakası tarihi yapısını koruyor. Atmosfer adeta tu-ristleri büyülüyor. Defne ağacı ise, Antakya’nın, simgesidir. Şehrin he-men hemen her yerinde görmeniz mümkün. Alacaklarınız arasında def-ne sabunu kaçınılmaz olacaktır.

Asi nehrinin kenarında ve Cumhuriyet alanında bulunan Hatay Arkeoloji Müzesi ilk durağımız oluyor. Müze, Sanatın ve tarihin tüm güzelliklerini sunuyor. Mozaik koleksiyonları zengin-liği yönünden Tunus Bordo Müzesin-den sonra Dünya’da ikinci sırada yer alan Hatay Arkeoloji müzesinde Prehis-torik, Helenistik, Roma, Bizans dönem-lerine ait eserleriyle ziyaretçilerini ağır-lıyor. Muhteşem mozaikler de dönemin mitolojisini, doğasını, günlük yaşamı, dekoratif unsurları, soyut kavramları (bio-yaşam) görmek mümkün.

Müzenin ihtişamından sonra diğer durağımız eski Antakya’nın cumbalı iki katlı evlerinin tarihi doksunu soluduk-tan sonra meşhur Uzun Çarşı’ya varı-yoruz. Çarşı içinde yürürken Antak-ya’nın geleneksel tatlısı künefenin kadayıfını üreten birçok esnaf görebili-yoruz. Çarşıda yok yok. Nar ekşisi, Ha-tay peyniri, salça, ayakkabıcılar, kuyum-cular, aktarlar ve tuzlu simit satan esnafa rastlıyoruz. Sanatsal değer taşıyan, teneke işleri yapan ustaları da izlemeden de geçmeyin.

60 SEYAHAT

Page 63: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Antakya’da ilginizi çekecek tarihi yer-lerden biriside Habib-i Neccar Cami. M.S. 636 yıllarında inşaa edilmiştir. Bir Roma tapınağından kiliseye, daha son-ra da Müslümanların Antakya’yı zap-tından sonra camiye dönüştüğü düşü-nülür. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde inşaa edilen ilk cami olma özelliğini taşır. Anadolu’nun ilk camisi olarak kabul edilen yapıyı ince-lerken, avludaki kabirler dikkatimizi çe-kiyor. Burada Hz. İsa’nın havarilerinden Yahya, Yunus ve Şem’un-ı Sefa’ya ait mezarlar bulunuyor.

Antakya merkezdeki tarihi kiliselere baktığımızda Ortodoks ve Protestan Kilisesi kendi cemaatlerinin yanı sıra özellikle yabancı turistlerden de yoğun ilgi görüyor. Merdivenlerden bahçesine girdiğimiz Ortodoks Kilisesi karşımızda, mozaikleri ve ahşap işçiliğinin mükem-melliği ile yükseliyor.

Merkezde bulunan Sarımiye Cami’nin görevlisi, caminin minaresini çıkıp Antakya’yı seyretme fırsatı verdi. Sizin de yolunuz Antakya’ya düşerse Sarı-miye Cami’den Antakya’yı mutlaka seyretmelisiniz.

Antakya içinde hızlı bir tur düzenledik-ten sonra, yolumuzu Antakya-Reyhanlı karayolunun 2.km’sinde şehrin doğu-suna düşen St.Pierre Kilisesi’ne çevir-dik. Antakya’nın etnik ve dini yapı bakımından karışık nüfus yapısı, ticari yolların kesişme ve kültürlerin birleşme noktasında bulunması, Hristiyanlığın yayılmaya çalıştığı ilk dönemlerinde bu kentin propoganda merkezi haline gelmesine yol açmıştır. St. Pierre Kilisesi bu kapsamda Hristiyanlığın ilk yıllarında dini toplantı merkezleri olmuştur. Bu-gün St.Pierre Kilisesi Hristiyanlığın ilkmabetlerinden biri ve haç meka-nı olarak kabul edilmektedir.

61

Page 64: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

62

Yeşillikler içindeki Harbiye beldesini ve şelalerini mutlaka görmelisiniz. Şelale diyince heybetle akan suların yerine mütavazi küçük şelaleri yer alıyor. Su sesi ruhumuza işlerken çayın keyfide cabası... Aşıklar tepesine çıkıyoruz Har-biye doğasıyla göz dolduruyor. Harbiye de bulunan Can Cafe’de güneşin batışını nargile keyfiyle sonlandırabi-lirsiniz.

Antakya, bölgedeki tarihi yerleri, dini ve kültürel zenginlikleriyle yıldızı par-layan bir kent olduğu kadar lezzetli yemekleriyle de ünlüdür. Antakya’nın göbeğinde asinin kenarında, gelenek-sel mutfağın adresi “Hatay Sultan Sofrası”na mutlaka gitmelisiniz. Sul-tan Sofrası’nda sayısız yöresel lezzet bulabiliyorsunuz. Antakya’nın leziz ka-ğıt kebabını, yemek öncesi aperatif olarak da oruk, babagannuş, cevizli bi-ber ve humusu mutlaka denemelisiniz. Yemek sonrası leziz kabak tatlısı ve ceviz reçeli Hatay Sultan Sofrası’nın ikramı.

Antakya’ya gelipte ünü nam salmış künefeyi yememek olmaz. Antakya’nın meşhur künefecisi “Ferah Künefe” Antakya’nın ilk künefecilerdendir. Kü-nefesi oldukça lezzetli ve güzel. İsterseniz künefenizin üstüne dondur-ma veya kaymak da alabilirsiniz.

Antakya’da yöresel kahvaltıyı da unut-mamak gerek. Yöresel Kahvaltıda ise adresimiz Karlısu Köyü. İsterseniz doğa ile baş başa, isterseniz çadırların içinde köy kahvaltısının zevkini yaşaya-bilirisiniz. Sofranıza tuzlu yoğurt, erit-me peynir, çökelek, biberli ekmeği iste-meyi de unutmayın. Anlatmakla şu sayfalara sığdırmayacağımız şehir, her karış toprağıyla bunu ispat ediyor. An-takya anlatılmayı değil yaşanmayı bekliyor.

Harbiye Şelalesi

Nerede Ne Yerim?Diyorsanız;

Pelin ALTAY

Page 65: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

İçel Sanat Kulübü tarafın-dan, özgün çalışmalarıyla ve yapıtlarıyla Mersin’in ve ülkenin sanat

ve kültür hayatına kalıcı katkılarda bulunan değerli kişileri onurlandırmak için her yıl, yaşayan bir kişiye “Kent Onur Ödülü” ver-ilir. Mersin’de çağdaş Türk resmine yaptığı katkılarla yurt içi ve yurt dışında önemli koleksiyonlarda, müzelerde yer bulan öz-gün eserleriyle ve aldığı çok sayıda ödüllerle kenti onurlandırdığı için, Mer-sin kentinin değerli Hemşerisi ve İçel Sanat Kulübü üyesi, çağdaş Türk Resminin önemli ismi Sanatçı Ahmet YEŞİL, İçel Sanat Kulübü tarafından “2011

Yılı Kent Onur Ödülü’ne” layık görüldü. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Konferans salo-

nunda gerçekleşen ödül töreni Vali Hasan Basri GÜZELOĞLU, İçel Sanat Kulübü üyeleri, Dev-let Opera ve Bale Sanatçısı aynı zamanda konuşmacı Fazıl

TÜTÜNER ve çok sayıda mi-safirin katımlıyla gerçekleşti. Ahmet YEŞİL’in yaşamı ve

sanatını anlatan video gösterimi gerçekleştikten sonra Ahmet YEŞİL için Nevit KODALLI’nın beste-lediği Lied’ler Mersin Devlet Opera ve Balesi sanatçıları tarafından ses-lendirildi. Vali Hasan Basri GÜZELOĞLU konuşmasın-da “Sanatı sevip, sanat eserleriyle yaşamınızı zen-ginleştirmelisiniz” diyerek sanatın önemini belirti.

Ahmet YEŞİL, 2011 Yılı Kent Onur Ödülünü Vali Hasan Basri GÜZELOĞLU’nun elinden aldı. Ödül Töreni Kokteyl ile son buldu.

Türk Resminin önemli ismiSanatçı Ahmet YEŞİL, İçel Sanat Kulübü tarafından “2011 Yılı Kent Onur Ödülü”ne layık görüldü.

ETKİNLİK 63

Page 66: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersin Devlet Op-era ve Balesi, “Türkiye’de Ku-zey Kıbrıs Türk

Cumhuriyeti yılı” etkinlikleri kapsamında virtüöz Rüya Taner Mersinli sanatseverlere muhte-şem bir konser sundu. Türki-ye’nin genç kuşak şefle-rinden Aytuğ Ülgen’in yönetiminde gerçekleştiril-diği, konserde F. Liszt, G. Sviridov ve Kamuran İnce-’nin Kıbrıs adası için beste-lediği eserler seslendirildi. Dinleyicilere inanılmaz bir müzik dinletisi sunan Piya-nist Rüya Taner, Kamuran İnce’nin bestesinden ezan ve çan sesini seslendirerek hayranlarını büyüledi.

Kuzey Kıbrıs Cumhuriyet’inin 28. Yıl dönümünü kutlamasın-dan dolayı böylesine önemli ve KKTC ile kardeşliğimizin pekiş-

tirildiği bu coşkuya ortak ol-maktan çok keyif aldım. Kuliste bize zaman ayıran Rüya Taner ile çok keyifli bir söyleşi ger-çekleştirdik. KKTC’nin tanınma-

masından dolayı sıkıntı duy-duğunu belirten Taner, okurken piyona olarak katılması gere-ken uluslararası yarışmalara katılamadığından sıkıntı duydu-ğunu söyledi. Virtüöz Rüya Taner “KKTC’nin tanınmaması ister istemez engel oldu.

Onların yerine konserler vererek kalıcı bir adımla götürmeye inanıyorum” dedi.

Batı müziğin ilerleme-sinde medyanın önemli olduğunu belirten Taner, sözlerine şöyle devam etti “Klasik Batı müziğinin de diğer müziklerde olduğu gibi bir ağırlığı bir yeri var. Klasik Batı müziğini ilk eğitimlerde okullarımızda öğretmeliyiz ve biraz da ailelerin etkisi olması ger-ekiyor. Ben gelecekten

ümitliyim” dedi. Sanatçının bir sonraki durağı Cumhurbaş-kanlığı Senfoni Orkestrası (An-kara) sonra Mısır ve Yunanistan izliyor.

Mersin Devlet Opera ve Balesi;

Türkiye ve KKTC’nin önde gelen genç

kuşak piyanisti Rüya Taner Mersinli

sanatseverlerle buluştu. “2011

Türkiye’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yılı”

etkinlikleri kapsamında 12 Kasım’da

Mersin Kültür Merkezi’nde

gerçekleştirildi.

Rüya Taner ile Kulis’teyiz...

“Klasik Batı Müziği’nin

ilerlemesi için okullarda

öğretmeliyiz”

64 MÜZİK

Page 67: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

65

Rüya TANER4 yaşında piyano öğrenimine başlayan Rüya Taner, Ankara

Devlet Konservatuvarı’nda 1982-1983 yılında Mithat Fenmen ve Tulga Cetiz’in öğrencisi olmuştur. Devlet bursu ile gittiği Londra’da 1992 yılında me-zun olmuş, Profesyonel Resital Sınıfı Yarışmasında Liszt yorumu ile birin-cilik ödülü alarak Steinway Hall’da resital verme ve Steinway sanatçısı olma hakkını kazanmıştır. 40’ı aşkın ülkenin salonlarında konserler ve solo resitaller vermiş, resitalleri, konserleri ve kaydettiği cd’lerle yurtdışında ve

ülkesinde basının ve sanatseverlerin büyük ilgisini ve takdirini kazanmıştır.

Son yıllarda, solistik kariyeri’nin yanı sıra, genç nesil solist arkadaşlarıyla ve “Adap”a bağlı piyanislerle birlikte “Oda Müziği” konserleri vermek-tedir. Rüya Taner 2001 yılından bu yana Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuri-yeti Cumhurbaşkanlığı “Özel Sanat Danışmanlığı” yanı sıra, “Kuzey Kıbrıs Bellapais Müzik Festivali” ile Kuzey Kıbrıs Uluslararası Lefke Sanat Festivali” Sanat danışmanlığını da yürütmektedir.

Page 68: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Yrd. Doç. Dr. Tolga LEVENTMersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Mersin, Anadolu’da- ki bir çok kent ile karşılaştırıldığın-da, görece yeni

bir kent. Gelişme öyküsü 19. yüzyılın ilk yarısında başlayan kentte, dünya konjonktüründeki değişmelere bağlı olarak iskele-lerin önemli haline gelmesi ile birlikte, ulaştırma ve depolama faaliyetleri hızla gelişmiştir. Bu dönemde, önce İç Anadolu böl-gesi ile ilişkileri güçlendiren ka-rayolunun ve daha sonra de-miryolunun açılması, gelişme eğilimlerini desteklemiş ve Mer-sin, Anadolu’daki ticaretin dışa açılan en önemli kapılarından birisi haline gelmiştir. 19.yy.’ın başlarında küçük bir balıkçı kasabası olan Mersin, sırası ile bucak merkezi, kaza merkezi, Adana’ya bağlı sancak ve ba-ğımsız sancak olmuş, bu idari gelişmeler, kentin ekonomik po-zisyonunu, yeni açılan yabancı gemicilik ve taşımacılık firmaları, finans kurumları, sanayi tesisleri ve konsoloslukların desteği ile, Birinci Dünya Savaşı’na kadar güçlendirerek devam ettirme-sine olanak sağlamıştır. Her ne

kadar, savaş döneminde kesinti-ye uğrayan dış ticaret kentin ekonomik yapısında durgunluğa yol açmış olsa da, Cumhuriyet ile birlikte toparlanma sürecine giren Mersin, bu dönemde, ta-rımsal ürün ihracatının ve sanayi ürünleri ithalatınında merkezi haline gelmeye başlamıştır. 1920’li yılların sonlarında, batılı ülkeleri derinden etkileyen bü-yük ekonomik kriz, Mersin üze-rinden gerçekleştirilen dış ticaret hacimlerinin giderek azalması ve kent ekonomisinin yeni bir durgunluk dönemi içerisine gir-mesine neden olmuştur.

1960’lı yıllar, modern limanın yapımının tamamlanması nede-niyle, kentin ekonomik anlamda yeni bir canlanma dönemine girdiği dönem olmuştur. Bu dö-nem içerisinde, Beyrut kentinin Doğu Akdeniz içerisinde öne-mini yitirmeye başlaması ve taşımacılık-ticari faaliyetlerin kıs-men de olsa Beyrut’tan Mer-sin’e kayması, İran-Irak Savaşı gibi dışsal politik dinamikler, iler-leyen dönemde serbest böl-genin açılması ve Çukurova’da

hızla gelişen sanayinin artan ihracat ve ithalat talepleri gibi içsel dinamikler, 1980’li yıllarda Mersin’deki ekonomik canlılığın ve kentin yeniden Ortadoğu için önemli bir ticaret merkezi haline gelmesinin arkasında yatan te-mel nedenlerdir.

1990’lı yıllar boyunca, arka arkaya yaşanan finansal krizler-in doğal bir sonucu olarak, mer-kezi yönetimlerin yerel eko-nomileri destekleyecek altyapı ve kaynak aktarımında yetersiz kalmaya başlaması, yerel inisiya-tif gruplarının bu olumsuz koşul-ları değiştirebilecek stratejileri ve büyüme problemi ile başa çıka-bilecek özgün yaklaşımları tar-tışmaya başlamasına neden ol-muştur. Mersin bu finansal krizlerden etkilenmiş, ayrıca Ortadoğu’da yaşanan uluslara-rası politik krizler, ekonomik sektörlerin, özellikle ulaştırma ve lojistik sektörlerinin, büyüme eğilimlerini olumsuz etkilemiş, ve bunun sonucunda, Mer-sin’deki sektörel yapıya ilişkin kompozisyonları değiştirmeye başlamıştır.

19.yüzyıl’ın başlarında

küçük bir balıkçı kasabası olan

Mersin, sırası ile bucak merkezi,

kaza merkezi, Adana’ya bağlı

sancak ve bağımsız sancak olmuştur.

“Akdeniz Liman Kentinden Kıyı Metropolüne”

66 MERSİN

Page 69: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

150 yıl gibi kısa bir süre içerisinde, Mer-sin küçük bir kıyı kentinden metropoli-tan bir kente dönüşmüştür. Bir çok kentin hiçbir zaman deneyimleyeme-yeceği bu hızlı gelişme süreci, Mersin’in fiziksel biçimlenmesi üzerinde de etkili olmuştur.

19.yy.’ın ilk yarısında, kenti için iskele-ler çok önemli bir konuma sahiptir. Bu iskeleler aracılığı ile yürütülen eko-nomik faaliyetler, iskeleleri birbirine bağlayan ve günümüzde Uray Caddesi olarak bilinen caddede yer seçmiş ve bu cadde, kentin ticari merkezinin omurgasını oluşturmuştur. Bu ticari merkezin yakın çevresinde, batıda Müftü Deresi ve doğuda İstasyon ara-sında kalan alanda dekovil hatları ile birbirine bağlanan konut dokuları, Mersin kentini oluşturmuştur. 19.yy.’ın ikinci yarısında oluşan bu kentsel doku, Mersin’e tipik bir Akdeniz kenti karak-teri vermiştir ve bu karakter 1960’lı yıllara kadar korunabilmiştir. Bu dönem ile birlikte, çoğu Türk kenti gibi Mersin kentinin de hızlı bir gelişme süreci içeri-sine girmesi, yeni kentsel sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nü-fusun hızla arttığı ve Mersin’i metropo-liten bir kent haline getiren bu süreç, birbiri ile ilişkili ve birbirini tetikleyen bazı temel kentsel sorunlarında ortaya çıkmasına neden olmuştur.

1Kentin kuzeyindeki sağlıksız yapılaşma: Mersin’e göç ile gelen-

lere düzenli konut alanlarının açılama-ması, kentin bir gecekondulaşma ve hisseli parsellerde plansız yapılaşma so-runu ile karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Nüfusun önemli bir kesimi-nin sağlıksız koşullarda yaşamasının nedeni olan bu sorunlu konut alanları, kenti çevreleyen verimli tarım toprak-larını da tehdit etmektedir.

2Kentin düzenli konut alanların-da yaşam kalitesinin düşmesi:

Kenti sarmalayan gecekondu ve hisseli parselasyon alanları, kentin planla ge-lişmiş kesimleri üzerinde baskı yarat-mış ve sağlıklı bir biçimde gelişemeyen, genişleyemeyen bu alanlarda yoğunluk artışlarının ortaya çıkmasını nedenle-miştir. Bu yoğunluk artışları, kentteki sosyal donatı alanları ve teknik altya-pının yetersizleşmesi sürecine yol açmış ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemiştir.

3Kentin batıya doğru gelişmesi ve kıyı alanlarınında ki olumsuz

yapılaşma: Kentte ve yakın çevresinde yaşam kalitesinin giderek düşmesi, kentin yeni gelişme alanlarına açılması ile sonuçlanmıştır. Kentin doğusunda, sanayi ve depolama alanlarının bulun-ması nedeniyle, kentin temel gelişme yönü batı olmuştur. Ancak kentin batı-

sındaki bu yapılaşma, denize ulaşmayı ve denizden yararlanmayı engelleyen bir bariyer haline gelmiş ve kent için en önemli rekreatif eleman olan deniz, sadece, kıyı boyunca konumlanmış ka-palı sitelerde ikamet edenlerin günde-lik yaşamının bir parçası olabilmiştir.

4Ulaşım altyapısının alternatif-sizliği ve teknik altyapı-kentsel

servisleri sağlamanın yüksek mali-yetleri: Kentin batısında, kıyıya paralel kentsel gelişme, sağlıklı bir ulaşım altyapısı ile yeterli bir biçimde destek-lenemediğinden, Mersin-Silifke Ka-rayolu, alternatifi olmayan bir kentiçi ulaşım arteri haline dönüşmüştür. Ayrı-ca, bu batıya doğru parçalı kentsel gelişme, teknik altyapı-kentsel servisleri sağlamanın maliyetlerini arttırmış ve yerel yönetimler üzerine düşen eko-nomik yükleri arttırmıştır.

Ancak bu olumsuz koşullara rağmen, farklı kurum ve kuruluşlarda çalışan şehir plancıları, bu kentsel problemlere çözüm önerebilecek yetkinliktedir ve yakın gelecekte, bu sorunların çözümü doğrultusunda, yerel yönetimler ger-ekli adımları atmalıdır. Mersin’in önem-li bir kıyı metropolü olabilmesi, biraz da bu sorunların çözümüne bağlıdır.

67

Page 70: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Öğr. Gör. Dr. Yasemin SARIKAYA LEVENTMersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Kentsel Doku İçerisinde Kaybolan Tarih: Soli-Pompeiopolis

68

Ülkemizde 1950’li yıllardan itibaren yaşanan hızlı ve kontrolsüz kent-leşme süreci sonucunda kültür varlıklarımızın bir çoğu yok olmuş, bir kısmı da yitilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Mersin’in Mezitli İlçesi’nde bulunan ve antik çağın önemli liman kentlerinden birisi iken şimdilerde kentsel dokusu içerisinde kaybolan Soli-Pompeiopolis Antik Kenti de kentsel gelişme baskısına karşın halen varlığını sürdürmeye çalışan önemli kültür varlıklarımızdan birisidir.

Mezitli deresi üzerinde ku-rulmuş ve önceleri Soloi, daha sonraları Pompeio-polis olarak adlandırıl-

mış olan kent, Kilikya’nın dağlık ve ovalık bölümleri arasında sınır oluştur-muştur. Antik dönemde önemli bir li-man kenti olan Soli-Pompeiopolis kentinin kimler tarafından ve ne za-man kurulduğu tam olarak bilinme-mektedir.

Kentin başlarda bir Fenike kolonisi ol-duğu Herodotos’un sözleri ile destek bulsa da Strabon’a göre kent Argoslu-lar ve Rodoslular tarafından kurulmuş-tur. Soli Höyüğü’nde yapılan kazılarda elde edilen verilere göre Hititler döne-mine kadar uzanan tarihi boyunca Soli-Pompeiopolis kenti Yunanlılar, Persler ve Mısırlıların egemenliği al-tında kalmış, en parlak günlerini ise Seleukoslar döneminde yaşamıştır. Se-leukoslardan sonra gelen düşüş yıl-

larının ardından MÖ 83 yılında Arme-nia kralı Tigranes kenti yağmalamış ve Soli halkını da kendi kurduğu başkent olan Tigranocerta’ya naklettirmiştir. Bunun sonucunda kent, MÖ 67 Romalı general Pompeius’un Kilik-ya’daki korsan sorununu çözüp de dağlık Kilikya’da yaşayan halkı ovalık Kilikya’ya yerleşmeye sevk edene ka-dar terk edilmiştir.

Soli, Pompeius’un reformları sayesin-de yeniden canlanmış, onun şerefine kente “Pompeius’un şehri” anlamına gelen Pompeiopolis ismi verilmiştir. Roma döneminde kentte yoğun iskan çalışmaları sürdürülmüş, bugün halen izlerini gördüğümüz tiyatro, liman, sü-tunlu cadde gibi önemli anıt eserler Romalılar döneminde inşa edilmiştir.

MS 6. yüzyılın ortalarında meydana gelen bir depremle Soli-Pompeiopolis kenti yerle bir olmuştur. Halk, kenti tekrardan kurmaya çalışsa da süre giden Sassanian ve Arap saldırıları nedeniyle kenti terk etmek zorunda kalmışlar ve dağlara çıkmışlardır. O dönemden sonra kent terk edilmiş ve bir daha da yerleşilmemiştir.

Uzun yıllar boyunca kendi halinde varlığını sürdüren Soli-Pompeiopolis Antik kenti, Mersin kentinin ortaya çıkışıyla beraber 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeniden adı duyulur hale gelmiştir. Bu dönemde Kilikya bölgesini ziyaret eden Beaufort, Davis gibi Avrupalı gezginlerin notlarında da belirtildiği gibi, Soli-Pompeiopolis Antik Kentindeki yapı kalıntılarına ait taşlar, sütün parçaları ve sütun başları Mersin kentindeki binaların yapımında kullanılmış, antik kent yanı başında süre giden modern kentin gelişiminden dolaylı da olsa etkilenmeye başlamıştır. Antik yapı kalıntılarına ait taşların Mer-sin kentine taşınarak yeni binaların inşasında yeniden kullanılması sonu-cunda Soli-Pompeiopolis’deki çoğu antik yapı ve yapı kalıntısı yok olmuş, uzun yıllar boyunca sessizce varlığını sürdürmüş olan kente ait bir çok iz silinmiştir. Atatürk, 1938 yılının Mayıs ayında Mersin’e yaptığı son gezide Soli-Pompeiopolis’i ziyaret etmiştir.

SOLİPOMPEİOPOLİS’İN ANTİK TARİHİ

Kentsel Gelişmenin Etkileri ve Koruma Planlama Çalışmaları

KÜLTÜR MİRASLARI

Page 71: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Mersin’deki kentsel gelişmenin hızlan-dığı 1960’larda Mezitli, kentsel gelişme dinamiklerinden henüz etkilenmemiş bir yerleşme olarak karşımıza çıkmak-tadır. Mezitli yerleşmesinin merkezi bugün Eski Mezitli olarak bilenen bölgede, Mersin-Silifke Asfaltı’nın kuzeyinde yer almaktadır. 1968’de Mezitli’nin ilçe ilan edilmesi ile yerleşim merkezi Eski Mezitli bölgesinden güne-ye, Mersin-Silifke Asfaltı’na doğru kay-maya başlamış, aynı dönemde Mersin kentindeki yerleşim sistemi de batıya yönelmiştir.

1970’li yıllarda Soli-Pompeiopolis Antik Kentini içeren bölge, bugünkü ismi ile Viran-şehir Mahallesi, kırsal bir yerleşme niteliği sergilemektedir. Ağırlıklı olarak tarımsal faali-yetlerin gözlendiği böl-gede sebze tarlaları ve portakal bahçelerinin içinde bir iki katlı ev-ler vardır. Antik ken-tin içerisinden geçen ve kıyıyı Mersin-Silifke Asfaltı’na bağlayan Vi-ranşehir Plaj Yolu’nun sonunda, antik liman çevresinde günübirlik gelenlere hizmet veren plaj düzenlemesi, mo-tel, lokanta ve büfeler yer almaktadır. 1980- ’lerde başlayan ifraz uygulamaları ile Mezitli Deresi’nin denizle buluştuğu kısımlarda küçük parseller üretilmiş ve bu parseller üzerinde 1976 yılından itibaren yazlık olarak kullanılan ikinci konut gelişimi başlamıştır. 1980’lerde yoğun ve hızlı bir şekilde devam eden ikinci konut gelişimi Soli-Pompeiop-olis Antik Kenti çevresindeki öncül kentsel gelişme faaliyetleri olarak nitelendirilebileceği gibi, bu bölgede-ki gelişmenin altyapısını hazırlayan ifraz uygulamaları ise öncül planlama çalışmaları olarak değerlendirilebilir.

İkinci konut gelişiminin başladığı bu dönemde, 1978 yılında, Soli-Pompeio-polis Antik Kenti I. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiş, 1982 ve 1985 senelerinde sit derecesinde çeşitli değişikliklere gidilse de, 1989 yılına ka-dar alan I. derece arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınmış olması kentsel gelişmenin sit alanı içerisine sıçramasını büyük ölçüde engellemiştir. 1989 yılında sit alanı derecesinde değişiklik yapılması gerekmiş, 1980 ve 1985 yılları arasında ruhsatlı

yapılaşmanın gözlendiği I. derece arke-olojik sit alanının batı ve kuzey bölüm-leri III. derece arkeolojik sit alanı olarak değiştirilmiştir. Bu karar doğrultusunda Soli-Pompeiopolis Arkeolojik Sit Alanı-nın I.derece arkeolojik sit alanı olan ko-ruma derecesi I. ve III. derece arkeolojik sit olarak değiştirilmiştir.

1980’lerin ikinci yarısında arkeolojik sit alanı etrafında, yoğunlukla kuzeydoğu kısımlarında hızlı bir biçimde devam eden yapılaşma, 1986 senesinde onay-lanan ve arkeolojik sit alanı çevresini

kapsayan uygulama imar planı ile daha da hızlanmıştır. Sadece 1986-1990 yılları arasında Mezitli Deresi ve arke-olojik sit alanı arasında kalan bölgede 100’den fazla bina inşa edilmiştir. 1986 yılında onaylanan uygulama imar planı dahilinde, Soli-Pompeiopolis arkeolojik sit alanına ilişkin herhangi bir karar üretilmemiş, alan sit alanı olarak işaretlenerek boş bırakılmıştır. Ancak sit sınırının hemen dışından itibaren em-sal uygulamasına gidilmiş, kat yüksek-lik sınırlaması olmayan yeni yapılaşma

koşulları belirlenmiştir. Soli-Pompeiopolis I. ve III. derece arkeolojik sit alanına ilişkin ko-ruma amaçlı imar planı 1992 senesinde onayla-narak uygulamaya ko-yulmuştur. Hazırlanan koruma amaçlı imar planı temelde III. de-rece arkeolojik sit alanı içerisindeki yapılaşma koşullarını belirlerken, I. derece arkeolojik sit alanı için Antik Liman ve limanın batı kısmı ile Sütunlu Yolu içeren bir park önerisi getirmiştir. III. derece arkeolojik sit alanındaki yapılaşma koşulları plan ve plan notlarında detaylı ola- rak belirtilmiş, en fazla iki katlı yapıları yapıl-masına izin verilmiştir.

1992 tarihli koruma amaçlı imar planı, onaylanmasının hemen ardından çeşitli plan tadilatlarına ve revizyonlara tabii tutulmuştur. Koruma alanı sınırlarında ve derecelerinde de bazı düzenle-meler yapılmıştır. 2007 yılında Mezitli Belediyesi’nin yol çalışması esnasında koruma alanın batı kısmında nekropol bölgesi tespit edilmiş ve sit sınırları genişletilerek ilave koruma amaçlı imar planı hazırlanmıştır.

69

7. Sayımızda devam edecek...

Page 72: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Tatlıların en şahıdır, en güzelidir, ana malzemesi buğdaydır. Hicri takvimin ilk ayı olarak kabul edi-lirken, Muharrem’in 10. günü ise aşure günü olarak kutlanır. Kurban bayramından sonra gelen

Muharrem Ayı’nın 10. günü pişirilip dağıtılır.

”Aşere” sözcüğü Arapçada 10 anlamına geliyormuş. İnanışa göre büyük tufanda Nuh peygamber ve yanındakiler gemiden 10 Muharrem’de çıkmışlar. Karınlarını doyurmak için de gemide ne varsa arta kalanlardan bir güzel yemek pişirmişler. Ve çok lezzetli bir şey çıkmış ortaya. Bu leziz tatlı sofralarımıza bereketiyle geliyor.

Aşure piştikten sonra, dağıtmadan önce, bir tabağa alınan ilk aşure dışarı gönderilmez, bereket getirsin diye evde alıkoyulur.

Atlıhan Oteli’nin Executive Şefi Süleyman Mutlu, tatlıların en şahı olan Aşureyi sizler için hazırladı.

Bolluğu, bereketi ve paylaşımı çağrıştıran bir tatlıdır aşure…

70

Malzemeler:

• 1/2 kg buğday• 1 fincan pirinç (çay fincanı)• 200 gr kuru fasulye• 200 gr kuru ceviz• 200 gr fındık• 100 gr pilav fıstığı• 1 kg toz şeker• 200 gr nohut• 4 adet limon• 50 gr kuş üzümü• Kuru incir (istediğiniz kadar)• Kuru Kayısı

Yapılışı:

Pirinçleri ve buğdayları yıkayın. Pirinçleri ve buğdayları ten-cereye koyun ve üzerine su ekleyin (üzerini 2-3 parmak aşacak şekilde). 5 dakika karıştırarak pişirin. Üzerini sıkıca kapatıp sıcak ortamda, bir gece bekletin. Nohut ve fasul-yeleri yumuşayıncaya kadar haşlayın. Pirinç ve buğdayları

tencereye biraz sıcak su ekleyerek ateşe koyup kapaksız olarak kaynatın. Dibinin tutmaması

için, devamlı karıştırın. Bir süre sonra altını kısarak, kabukları soyulmuş nohut ve

fasulyeleri katın. Malzemeler kısık ateşte pişerken karıştırarak bir kilogram şekeri de ilave edin.

Ateşten almaya yakın limonları rendelenip aşureye katın. Daha

sonra diğer malzemeleri ekleyin. Ve bir iki taşım daha kaynatın. Ateşten

almadan önce isteğinize göre gül suyu da ekleyebilirsiniz. Soğumadan

kaselere koyun. Fındığı, cevizi ve pilav fıstığını kavurarak aşurelerin üzerine

serpiştirebilirsiniz.

*Aşuremiz Memişsan Bakliyatlarıyla yapılmıştır.

Page 73: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

www.memissan.com.tr

Page 74: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

72

Malzemeler:

• 1 Adet orta boy hindi• 5 Diş sarımsak• 2 Adet soğan• 2 Adet limon• 1.5 Çorba kaşığı salça• 1.5 Tatlı kaşığı kekik• 1 Adet kesme şeker• Tuz, karabiber• Yarım fincan sıvıyağ

İç Pilav İçin:

• 2 su bardağı pirinç• 2 doluca yemek kaşığı tereyağı• 2 çorba kaşığı dolmalık fıstık• 1 kuru soğan• 200 gram kuzu ciğeri• 2 çorba kaşığı kuş üzümü• 3 su bardağı et suyu• Yenibahar, karabiber, tarçın, tuz

Yapılışı:

Orta boy hindiyi iyice yıkayıp, süzün. Ayrı bir yerde soğanları rendeleyin. Sarımsakları dövün veya küçük küçük doğrayın. İçine 2 limon suyunu ilave edin. Salçayı, tuzu, karabiberi, kekiği ve şekeri ekleyerek tüm malzemeleri iyice karıştırın. Hazırladığınız bu sosu tel süzgeçten geçirip, içine sıvıyağ ilave edin. Hindinin iç ve dış kısmına bu sosu fırça ile sürerek buzdolabında 1 gece bekletin. So-sun arta kalanını saklayın. Ertesi gün fırın tepsisini sıvı yağla yağlayın ve hindiyi fırın tepsisine yerleştirin. Kalan sosu bir kez daha hindinin üzerine sürün.Orta ısılı fırında üzeri nar gibi kızarana dek pişirin. Yılbaşı için hazırlayacağınız hindinin daha lezzetli olması için, mutlaka tarifini verdiğimiz bu sosta bir gece bekletin ve hindinin içini tercihe göre pilavla doldurun.

Püf noktası : (Limon suyu hem hindiyi çabucak pişirecek hem de etini bembeyaz yapacaktır)

Yeni yılı evinde geçirmek isteyenlere, Atlıhan Oteli’nin Executive Şefi Süleyman Mutlu, yılbaşına özel bir lezzet olan Fırında Hindi’yi tarif etti.

Süleyman MUTLU

Page 75: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Ali Can TANIŞYiyecek - İçecek Müdürü

Butik otel havasında modern tasarım ve konforu ile Mersin merkezde olup, misafirlerine ekonomik ve kaliteli konakla-ma yaptırmak için, uygun hizmet vermek prensiplerinden yola çıkmış 250 kişi kapasiteli bir oteldir.

Yılın son gecesinde 31 Aralık Cumartesi gecesi yeni yılı Atlıhan Hotel’de Yılbaşı eğlencesi ile karşılayın. Zengin Mönüsü, kaliteli eğlence anlayışı ve zengin sanatçı kadrosu ile misafirlerine yeni yıl kutlaması için keyifli seçenekler su-nan Atlıhan Hotel, konuk-larına unutulmayacak bir kutlama yaşatacaktır.

Yakut Balo salonunda zengin mönü ve limitsiz yerli içecekler ve KDV dahil açılışa özel kişi başı fiyatı 115 TL’dir. Fasl-ı Şahane ile başlayacak gecemiz, solist Murat ve Denizin birbirinden güzel parçalarla coşup, Oryantal Kumsal ve DJ Electra ile sabahın ilk saatlerine kadar yılbaşı eğlencesi sü-recektir.

Ayrıcalıklı mönümüzde Atlıhan Ordövr Tabağı, Mantarlı Vol-e-vent, Balzemik soslu Yeni yıl salatası, Karamelize edilmiş kestane soslu Fırında Piliç Moretti, Meyve tabağı, Uludağ pastası, gecenin çorbası ve Limitsiz yerli içecekler… Çocuk Balosu çocuk mönüsü ve limitsiz yerli meşrubatlar KDV dahil Kişi Başı: 50 TL’dir.

Çocuklara Özel Parti

Eğer çocuklarım ne olacak diye düşünüyorsanız hiç merak etmeyin, yeni yılı kendileri için ayrı bir salonda hazırlanan bir parti ile kutlayacaklar. Palyaço, bakıcılar eşliğinde çocukların seveceği yemeklerden oluşan mönü ile küçük konuklarda 2012’ye Atlıhan Hotel’de eğlenerek girecekler.

Kendinize Bir Hediye Verin...

2012’nin ilk gününü kendinize ayırın SPA merke-zimizde masaj ve bakımlarla yeni yılın ilk günü ruhunuzu ve bede-ninizi dinlendirebilir ve 2012 yılına zinde başlayabilirsiniz. 31 Aralık gecesi otelde konaklamak isteyenler için Konaklama ve Yeni yıl Brunch’ı, Türk Hamamı, Fitness KDV dahil kişi başı: 75 TL’dir

Page 76: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Burj Al Arab (321 metre yükseklikle dünyanın en yüksek oteli) hizmete açıldı.

Napolyon Bonapart, Paris’teki Notre Dame Katedrali’nde, Papa’nın da katıldığı törende taç giydi ve Fransa İmparatoru oldu.

Cumhuriyet döneminin ilk kağıt paraları tedavüle çıkarıldı.

ABD askeri güçleri devrik Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’i Irak’ta saklandığı yerde yakaladı.

Wilhelm Ludwig Thomsen,Orhun Kitabeleri’ni okuduğunu bilim dünyasına açıkladı.

Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablosu rekor fiyatla satıldı: 1 milyar 750 milyon lira.

Safranbolu kültürel varlık olarak Dünya Miras Listesi’ne alındı.

Koç Grubu’nca üretilen ilk Türk otomobili Anadol Peşin fiyatı 26 bin 800 lira olarak satışa sunuldu.

Aralık1999

Aralık1804

Aralık1927

Aralık2003

Aralık1893

Aralık1990

Aralık1998

Aralık1966

1 2 4

1315

16 17 19

ZAMAN TÜNELİ74

Page 77: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Wolfgang Amadeus Mozart, (Avusturyalı besteci) öldü

Japon uçakları Amerikan deniz üssü Pearl Harbor’u bombaladı.

Azra Akın, (2002 Miss World Dünya Güzeli Türk manken) doğdu.

İstanbul’da günlerce süren soğuk hava yüzünden Haliç dondu.

Cengiz Aytmatov, (Dünyaca ünlü Kırgız yazar) doğdu.

Ağır depresyon geçiren ressam Vincent van Gogh kulağını kesti.

Endonezya, Aceh yakınlarında meydana gelen 9,7 şiddetindeki güçlü depremin yarattığı tsunami, 200.000 den fazla kişinin ölümüne neden oldu.

İstanbul’da, Sultanahmet Camii’nin temeli atıldı. Dünyadaki ilk altı minareli cami 8 yılda tamamlanacaktı.

Aralık1791

Aralık1941

Aralık1981

Aralık1893

Aralık1928

Aralık1888

Aralık2004

Aralık1609

5 7

8912

23 26 31

75

Page 78: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

TEST76

Sık sık enerjiniz düşüyor, zi-hinsel netliğiniz zayıflıyor, başkalarıyla olan ilişkileri-nizde sorunlar yaşıyor mu-

sunuz? Büyük bir olasılıkla haya-tınızın herhangi bir alanında yolunda gitmeyen şeyler var. Hayatımızda yolunda gitmeyen şeyler varsa kon-trol edemediğimiz duygularımız var demektir. Biz duygularımızı yönetemiyorsak duygularımız bizi yönetir. Duyguları yönetebilme becerisine duygusal zekâ diyebili-riz. Bir başka değişle; duygularımızı yönetebildiğimiz ölçüde duygusal zekâya sahip olduğumuzu söyleye-biliriz. O zaman haydi, duygusal ze-kamızı ölçelim.

1.Uçaktasınız ve uçak aniden bir hava boşluğuna girip bir o yana bir bu yana sallanmaya başlıyor. Böyle bir durumda ne yaparsınız?

a) Elinizdeki kitap ya da dergiyi okumaya devam edersiniz veya oynamakta olan filmi seyreder ve hava boşluğuna fazla önem ver-mezsiniz.b) Acil durum konusunda gözünüzü açık tutar dikkatlice kabin görevlile-rini izler ve acil uyarı yönergesinde yazanları okursunuz.c) Hem “a” şıkkındaki hem de “b” şıkkındakileri yaparsınız.d) Emin değilsiniz, böyle bir duru-ma hiç düşmediniz.

2.Bir toplantıdayken bir iş arka-daşınız aslında sizin gerçekleştir-diğiniz bir işten dolayı övgü alıyor. Böyle bir durumda ne yapardınız?

a) Hemen ve insanların önünde arkadaşınızla yüzleşirsiniz.b) Toplantı sonrası, iş arkadaşınızın yanına gider ilerde kendi işinizle konuşmadan önce sizi de haberdar etmesinin sizi memnun kılacağını ifade edersiniz.c) Hiçbir şey yapmazsınız. Çünkü insanları topluluk önünde utandır-mak iyi bir şey değildird) Arkadaşınız konuşmasından sonra insanların önünde sizin çalış-manıza değindiği için arkadaşınıza teşekkür eder, konu ile ilgili belirgin detayları ortaya koyarak nereye ulaşmak istediğinizi açıklarsınız.

3. Bir müşteri servisi temsilcisi olarak telefonda çok sinirli bir müşteri ile konuşmak durumunda-sınız. Ne yapardınız?

a) Telefonu kapatırsınız. Hiç kimse tarafından kötü muamele görmeye gerek yok.b) Müşteriyi dinlersiniz ve neler hissettiğini anlamaya çalışırsınız.c) Müşteriye nazik olmadığını, sizin sadece işinizi yapmaya çalıştığınızı, eğer memnun olmadığı bir durum mevcutsa başkalarıyla çalışabile-ceklerini ifade edersiniz.d) Müşteriye kendisini rahatsız eden durumu anladığınızı, proble-min çözümüne yönelik neler yapa-bileceğinizi sorarsınız.

4.Üniversitede öğrencisiniz ve i-lerdeki hedefleriniz doğrultusunda bir dersten “A” almayı umuyor-sunuz. Fakat ara sınavda “C” notu aldınız. Ne yapardınız?a) Notunuzu yükseltmek ve ileriki aşamaları geçmek için kendinize bir plan hazırlarsınız.b) Sınavdan ne alırsanız alın kari-yeriniz etkilemeyeceğini düşünür-sünüz.c) Kendi kendinize bu derste yap-tıklarınız daha fazla düşünmeyip bunun yerine diğer derslere odakla-nıp o derslerden yüksek notlar al-ma peşine düşersiniz.d) Dersin profesörüne gidip daha yüksek not vermesi konusunda kendisiyle konuşursunuz.

5.Birçok farklı etnik ve kültürel değerlere saygılı bir kurumda yö-neticisiniz. Kurumda bir çalışanın değerlerine uymayan bir şaka yap-tığını işitiyorsunuz. Tavrınız ne ol-urdu?

a) Önemsemezsiniz. Bu tarz olay-lara en iyi yaklaşım tarzı kayıtsız kalmaktır. b) Bu kişiyi odanıza çağırır yaptığı davranışın uygun olmadığını, tek-rarlanması halinde bir disiplin ce-zası verileceğini ifade edersiniz.c) Bir konuşma yaparak bu tarz şakaların bu kurumda yeri olma-dığını söylersiniz.d) Bu kişiye kültürel çeşitliliklerle ilgili bir eğitim alması gerektiğini tavsiye edersiniz.

Page 79: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

77

75 - 100 Puan ArasıYüksek puan aldım diye sevinmeyin. Siz siz olun; kendinizi daha kapsamlı bir testle sınayın. Duygularınızı tanı-ma ve onları yönetmede, diğer in-sanların duygularını okuyabilme ve bunu yansıtabilmede etkili oldu-ğunuz söylenebilir. Ama daha öğre-necek çok şey var.

50 - 75 Puan ArasıDoğru yolda olduğunuz söylenebilir fakat duygusal zekanızı geliştirme adına daha yapılacak çok iş var. Duygusal tepkilerinizin farkında olmanız, uygun şekilde ifade ede-bilmeniz, amaçlara ulaşmak için odaklanmada daha etkili olmanız gerekiyor.

25 - 50 Puan ArasıKendinize ve diğerlerine ait duy-gularınızı tanıyıp, ifade etmede, yönetmede çok daha fazla gayret gerekiyor. Hakim olamadığınız duy-gularınız sizin ve diğer insanların kırılmasına yol açıyor. Ama canınızı sıkmaya gerek yok. Çünkü duygusal zeka öğrenilip geliştirilebiliyor. 0 - 25 Puan ArasıDuygularınızı bu kadar başıboş bırakmayın. Duygularınız mı sizi yö-netiyor yoksa siz mi duygularınızı.

a: b: c: d:10 10 10 0

a: b: c: d:10 10 5 0

a: b: c: d:10 10 10 0

a: b: c: d:0 5 0 10

a: b: c: d:10 10 10 0

a: b: c: d:10 10 10 0

a: b: c: d:0 5 0 10

a: b: c: d:10 10 10 0

a: b: c: d:10 10 10 0

a: b: c: d:10 10 10 0

1-2-3-4-5-6-7-8-9-

10-

DEĞERLENDİRME

YANITLAR6.Telefonla satış yapan bir sigorta satıcısısınız ve 15 adet müşteriyi aramanıza rağmen eliniz boş dön-dünüz. Ne yapardınız?

a) Birkaç tane daha arar ve trafik sıkışıklığına yakalanmadan eve dö-nersiniz.b) Her bir aramada yeni bir şeyler dener, azimle çalışırsınız.c) Güçlü ve zayıf yanlarınızı listeler, satış becerinizi geliştirmeye çalışır-sınız.d) Özgeçmişinizi yenilmeye başlar-sınız.

7.Aniden önüne çıkan bir başka araç dolayısıyla kızgın bir durumda olan arkadaşınızı sakinleştirmeye çalışıyorsunuz. Ne yaparsınız?

a) Ona bunu unutmasını her şeyin yolunda olduğunu söylersiniz.b) Teybe onun sevdiği bir şarkı ko-yar onu rahatlatmaya çalışırsınız.c) Diğer sürücüyü eleştirme konu-sunda ona katılırsınız.d) Sizinde başınıza böyle bir olay geldiğini ne kadar sinirli olduğunu anladığınızı, fakat diğer sürücünün hastaneye gitmek için böyle bir du-ruma yol açtığını anlatırsınız.

8.Siz ve arkadaşınız bir tartışmanın içine girdiniz ve ikinizde birbirini-ze kızarak gerçekte ifade etmek istemediğiniz kişisel sözlü saldırılara başladınız. Bu durumda yapılacak en iyi şey sizce nedir?

a) Tartışmaya 20 dakika ara vermekb) Sessiz kalmak, arkadaşınızın söy-lediklerine kayıtsız kalmak.c) Üzgün olduğunuz söyleyerek ar-kadaşınızın da sizden özür dileme-sini istemek.d) Bir an için durmak, düşünceleri toplamak, tartışmada kendiniz açısından kanıt olabilecek durum-ları ortaya koymak.

9.İşle ilgili bir probleme yaratıcı bir çözüm getirmeye çalışan bir takımı yönetme görevini aldınız. Yapacağınız ilk şey ne olurdu?

a) Bir günden oluşturarak toplantı çağrısı yaparsınız, konuyu parçalara ayırıp her bir konuyu belirli bir za-man diliminde incelersiniz.b) Resmi olmayan toplantılar dü-zenleyerek takım üyelerinin birbir-lerini daha iyi tanıması yolunda onları cesaretlendirirsiniz. c) Her bir takım üyesine problemin çözümüne yönelik fikrini tek tek sorarsınız.d) Beyin fırtınası toplantılarına başlar, her bir üyeyi konuyla ilgili, akıllarına gelen her şeyi çekinme-den ortaya koymaları yolunda onları teşvik edersiniz.

10.Genç bir yöneticiyi işe aldınız fakat kendisi en basit kararlarda dahi size sormadan karar veremi-yor. Tavrınız ne olurdu?

a) Onun bu konuda başarılı ola-mayacağını kabul eder, bu göreve ilişkin yeni birilerini aramaya baş-larsınız.b) İnsan kaynakları yöneticisine gider bu genç yöneticinin bu ku-rumdaki yerini nasıl gördüğünü konuşursunuz.c) Onun işinde kendine daha çok güvenmesi açısından karmaşık du-rumlar karşısında çok daha zorlu kararlar vermeye yönlendirirsiniz.d) Üstesinden gelinebilecek ve yönetebileceği tecrübe ortamları yaratır, zor durumlarda yön gösteri-cilik rolünü üstlenirsiniz.

Page 80: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

10 Aralık tarihindeki Ay Tutulması, özellikle yakın çevrenizle alakalı başta kardeşleriniz, akrabalarınızla ilgili konulardaki hassasiyetin sim-gesidir. Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için olayları mantıklı bir bakış açısı çerçevesinde ele almak gerekir. 14 Aralık itibariyle bekleme-ye alınmış meseleler veya yapmayı

düşündüğünüz yenilikler hakkında olumlu sonuçlarla karşılaşmanız mümkün. Aralık sonrası sosyal faa-liyetleriniz, dostlarınız aracılığıyla planlarınızı gerçeğe dönüştürme fırsatları bulabilirsiniz.

10 Aralık tarihinde İkizler burcun-da oluşacak Ay Tutulması maddi kazancınızın artışı ve çift kısmetlilik anlamına gelir. Ancak bu yansıma Merkür geri hareketinin 14 Aralıkta bitişiyle sizin üzerinizde etkili ol-maya başlar. 14 Aralık sonrası yavaş yavaş işler yoluna girmeye başlar. 20 Aralıkta Venüs Kova burcun-

da ilerlerken, iş hayatında kalıplara sokulmaktan hoşlanmadığınız gibi, ilişkilerde belli bir mesafeyi koru-maktan yana olabilirsiniz. Yeni bir değişimin ilk sinyal-leri gelmeye başlar.

10 Aralık tarihinde İkizler burcunda oluşacak Ay Tutulması, rutin hayatın keşmekeşinden uzak kalma ve ken-di iç derinliklerinizde mantıklı bir şekilde duygularınızı gözden geçir-meniz anlamında etkilidir. 14 Aralık tarihinde Merkür Yay burcunda düz seyre geçtiğinde gereksiz detayların üzerinde durmanın aslında sizi ne

kadar yorduğunu, biraz daha kendinize özen gös-termenin gerekliliğini idrak edebilirsiniz. 20 Aralık tarihinde Venüs Kova burcunda seyrine başladığında, beklenmedik bir para akışı gündeme gelebilir.

10 Aralık tarihinde burcunuzda oluşacak Ay Tutulması, sizi sosyal bir kelebek haline getirebilir. Dış dünya-da canlı, aktif, meraklı, sempatik tavırlarınızla ilgi uyandırabilirsiniz. Yeni insanlarla tanışabilir, ilgi uyan-dırabilirsiniz. 20 Aralık tarihinde Venüs Kova burcunda ilerlemeye başladığında monotonluktan hiç

hoşlanmazsınız. Aktif olmak, yeni arkadaşlar edinmek, kendinizi dış dünyada gruplar içinde ifade etmek, al-ternatif yollarla amacınıza ulaşmaktan yana olursunuz.

ASTROLOJİ78

Yay, hayatı kimsenin sevmediği kadar sever ve gayretle ona kendi damgasını vurmaya çalışır. Orta karar başarılar ve geleneksel düşünüş ona göre dehşet vericidir. Onun ihtiyacı , iyi bir yaşam ve yeni düşüncelerdir. Yay insanları iyimser, canlı, atılgan, zeki ve rollerinden çok emindirler. Cesaretlerini kanıtlayabilecekleri her fırsatı değerlendirirler ve kendilerine yararlı olacaklarını düşündükleri insanlarla ilişki kurarlar. Güzel talih, iyi karakter ve olumlu arzular yayın mizacının yüksek değerleridir. Bazılarının görüşüne göre de, yanan bir meşalenin en kızgın yeri tipik bir yay tanımıdır. Serüven meyili, bağımsızlık düşkünlüğü, önderlik yeteneği, sokulganlık ve güleryüz, aktif olması yay burcunun seçkin nitelikleridir

YAY BURCU AYI:

Page 81: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

10 Aralık Ay Tutulması İkizler burcunda gerçekleşecek. Bu tu-tulma, dispozitör gücü Merkürün geri hareketi nedeniyle henüz düşündüklerinizi yoluna koymanın erken olduğunu ve acele etme-meniz gerektiğini işaret eder. Sos-

yal ilişkilerinizi sürdürün, bütçeniz konusunda dikkatli olun. 20 Aralık tarihindeki Venüs Kova burcu ilerleme-si altında partnerinizle arkadaşça paylaşımların önemi büyür. Hayalci düşünmekten ziyade gerçekçi hareket ederek, beraberliğin hangi noktaya gelebileceğini, hangi durumların pürüz yaratabileceğini keşfedersiniz.

10 Aralık tarihinde İkizler burcunda oluşacak Ay Tutulması, bilinçal-tınızda özellikle daha fazla bilgi ed-inme, yolculuklar yapma, bir konu üzerinde hızlı düşünme ve hızlı kararlar verme anlamına gelir. 14 Aralık tarihinde yay burcunda düz seyre geçecek Merkür eğitim, iş,

yakın çevre, bilgilenme, girişim ve zihinsel konularda hızlı şekilde düşünmeniz anlamındadır. 20 Aralık tari-hinde Venüs Kova burcunda seyrine başladığında, arkadaşlıktan doğan paylaşımlar özel yakınlıklara dönüşebilir.

10 Aralık İkizler burcunda oluşan Ay Tutulması yine para ile alakalı yaşam evinde oluştuğu için olum-luya işaret. 14 Aralık tarihine kadar sakin ve aklı başında hareket etmek gerekiyor. 20 Aralık Venüs Kova burcunda seyrine başlayacak. Ailevi

konularda beklenmedik bazı gelişmeler yaşanabilir. Bu gelişmeler sayesinde değişiklikte bulunmayı istediğiniz konularda mantıklı düşünmek lazım. 22 Aralık Güneş Oğlak burcu seyri, gayet olumlu. Hem çevrenizle hem de iş-eğitim-girişim anlamında sağlam adımlar atabil-meniz mümkün.

10 Aralık tarihinde İkizler burcun-da oluşacak Ay Tutulması kariyer hayatınızla ilgili konuları vurgula-makta. 14 Aralık tarihine kadar geri hareketini sürdürecek oluşu nedeniy-le hızlı verilen bir kararın sonucu olumsuz şekilde size yansıyabilir. 20 Aralık Venüs Kova burcu seyri, iş

hayatınız veya yaşam stilinize göre gündelik hayatınızda hoşa gidecek değişimlerin işaretçisidir. 22 Aralık Güneş Oğlak burcunda seyrine başladığında hem aşk hem de sosyal hayatınızla ilgili konularda geleceğe dönük düşünür, yapmacık hareketlerden hoşlanmazsınız.

10 Aralık tarihinde karşıt burcunuz İkizlerde oluşacak Ay Tutulması, ilişki ve iş ortaklığı konularında sizi hızlandırıcı ve ani kararlar almaya sevkedicidir. Merkür gezegeni 14 Aralık tarihine kadar geri hareketi-ni sürdürdüğünden verilecek bir acil kararlar daha sonra pişmanlık uyandırabilir. 20 Aralık tarihinde

Venüs Kova burcunda seyrine başladığında etrafınızdaki dünya ile temasta bulunmaktan, arkadaşlıklar kurmak-tan, yaratıcı aktivitelerde bulunmaktan fazlasıyla zevk alırsınız.

Aralık tarihinde İkizler burcunda oluşacak Ay Tutulması, çalışma evinizde oluşacağından son derece yoğun işlerin göstergesidir. Bir-den fazla iş önünüze yığılabilir. Ay tutulmalarında duygusal hassasiyet oldukça yoğundur. Zihinsel konular-da yorgunluklar yapabilir, sabırsızlık, özgürlüğünüzün kısıtlanması rahat-

sız edicidir. 14 Aralık tarihinde geri hareket sona erdiğinde bütün bu işleriniz yavaş yavaş yoluna girecek-tir. 20 Aralık tarihinde Venüs Kova burcunda seyrine başladığında iş hayatınızın maddiyatla ilgili kısmında otoriteler görüşmeleriniz başlar.

10 Aralık tarihinde İkizler burcunda oluşacak Ay Tutulması, aşk hayatınız, çocuklar, ilişkiniz, iş ortaklığınız ve kendinizi güçlü bir şekilde ifade et-meniz gereken alanlarda etkilidir. 14 Aralık sonrası Merkür düz seyre geçtiğinde, derinlemesine düşünerek hedeflerinizi gerçekleştirme anla-

mında hız kazanabilirsiniz. 20 Aralık tarihinde Venüs burcunuzda seyrine başladığında hem içsel manada güçlenecek hem de arkadaşça paylaşımların, yeni bir şeyler ortaya koymanın, ilişkinizdeki sorunları çözebil-menin tadına varabilirsiniz.

10 Aralık tarihinde İkizler burcun-da oluşan Ay Tutulması Merkür geri hareket dönemine rastladığı için, doğal olarak ailevi ve iletişim konularında hassasiyetle durmak ge-rekiyor. 14 Aralık sonrası Merkür ileri hareketine başladığında yavaş yavaş yoluna girebilir. 20 Aralık tarihindeki

Venüs Kova burcu seyri, yakın çevrenizde bulunan kişilerle olan ilişkilerinize dikkat etmek, parasal konu-larda güvenmediğiniz kişilerle alışverişte bulunmamak gerektiğinin işaretidir.

79

Page 82: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

İÇEL SANAT KULÜBÜARALIK AYI ETKİNLİĞİ

ETKİNLİK80

4 Aralık Pazar

11 Aralık Pazar

18 Aralık Pazar

25 Aralık Pazar

SAĞLIKLI ROMA YOLU - GINARAK / TARSUS KUZEYİÇevre, Kültür ve Tarih Yürüyüşü Gezisi

AYVAGEDİĞİ - KIZILBAĞ / YAYLALARA GEZİ (SUCUK-EKMEK)Çevre, Kültür ve Tarih Yürüyüşü Gezisi

FINDIKPINARI - PURÇU - GEMRİKÇevre, Kültür ve Yürüyüş Gezisi

DEĞNEK ATILLAR KÖYÜ - SADİYE (KAR-SUCUK-EKMEK-HELVA)Çevre, Kültür ve Yürüyüş Gezisi

DEĞERLİ ÜYELERİMİZ VE KULÜP DOSTLARI,

Müzik akşamları başlıyor. Lokalimizin kışlık bölümünde 2 Aralık Cuma akşamından itibaren her cuma lokalimizde Klasik Batı Müziği, Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Nostalji Geceleri, Fasıl Geceleri düzenleyeceğiz. Bu gece-lerde sizlerle birlikte olma arzusundayız. Katılmanızı bekli-yoruz.

Rezervasyon zorunludur. 0324 238 10 88 - 0324 233 87 01 - 0533 720 14 84

İÇEL SANAT KULÜBÜ YÖNETİM KURULU

ETKİNLİKLER

Page 83: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

1 Aralık Perşembe / 20:00Gala

ÇALIKUŞUBale / 2 Perde - (TSM Eserleri Derlemesi)

13 Aralık Salı / 20:00 LUCIA DI LAMMERMOOROpera / 3 Perde - G. DONIZETTI

5 Aralık Pazartesi / 14:00Atatürk Evi, Ücretsiz Eğitim Etkinliği

KONSERPiyano Eşlikli Şan Konseri

15 Aralık Perşembe / 19:00 İLİŞKİLERBale / 1 Perde - S. RAHMANINOV / P.I. ÇAYKOVSKİ

6 Aralık Salı / 20:00Mersin Forum AVM (Ücretsiz)

SELMAN ADA50. Sanat Yılı Konseri

16 Aralık Cuma / 10:30 KUKLACIMüzikli Çocuk Oyunu / 2 Perde - M. SESKIR

30 Aralık Cuma / 20:00Kültür Merkezi Şeref Salonu (Ücretsiz)

AYIN ETKİNLİĞİ

8 Aralık Perşembe / 14:00 KUKLACIMüzikli Çocuk Oyunu / 2 Perde - M. SESKIR

27 Aralık Salı / 20:00Prömiyer

DON PASQUALEOpera / 3 Perde - G. DONIZETTI

10 Aralık Cumartesi / 15:00Ücretsiz

ALEKOOpera / 1 Perde - S. RAHMANINOV

28 Aralık Çarşamba / 14:00Ücretsiz Eğitim Etkinliği

OKUL KONSERİ

12 Aralık Pazartesi / 13:00Ücretsiz Eğitim Etkinliği

OKUL KONSERİ

29 Aralık Perşembe / 20:00 ÇALIKUŞUBale / 2 Perde - (TSM Eserleri Derlemesi)

MERSİN DEVLET OPERA VE BALESİ

81

2011/2012 SANAT SEZONU ARALIK AYI PROGRAMI

MERSİN

KÜLTÜR

MERKEZİ ARALIK AYI PROGRAMI

5 Aralık Pazartesi / 20:00

11 Aralık Pazar / 19:30

8 Aralık Perşembe / 20:00

13 Aralık Salı / 19:30

9 Aralık Cuma / 20:00

24 Aralık Cumartesi / 21:00

ANNEM YOKKEN

ÇOK GÜZELİZ / TİYATRO

Kongre Merkezi

CEYHUN YILMAZ SHOW

Kültür Merkezi

AŞK OLSUN / TİYATRO

Kongre Merkezi

GRUP 84 / KONSER

Kongre Merkezi

AKDENİZ

ORKESTRASI / CAZ KONSERİ

Kültür Merkezi

ŞEBNEM FERAH / KONSER

Yenişehir Fuar Alanı

Page 84: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

ARABALAR - 2 SÜPER 8

KİRACI

LONDRA BULVARI

ÖLÜM YADİGARLARI - 2 YILBAŞI PARTİSİ

TEK KİŞİLİK DEV KADRO - 2

HARRY POTTER BARBİE

ATA DEMİRER

YEŞİL FENER

FELEKTEN BİR GECE DAHA

BABAMIN PENGUENLERİ

AJANDA82

‘dan alınan verilere göre en çok satanlar;

Page 85: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6

Halil Sezai - Seni Beklerken

Lady Gaga - Born This Way

Rihanna - Talk That Talk

Ferhat Göçer - Seni Sevmeye Aşığım

Burcu Güneş - Oflaya Oflaya

Ozan - Malum

Hüsnü Şenlendirici - Hüsn-ü Hicaz

Uzun Yol Türküleri 2

Istanbul Arabesque Project

Pınar Aylin - Hit 70’ler

Pucca Günlük Ve Geri Kalan HerşeyOkyanus Yayınları

Bir Çift AyakkabıSunay AKIN - İş Bankası Yayınları

Beş Parasızdım Ve Kadın Çok GüzeldiDerviş ŞENTEKİN - Kırmızı Kedi Yayınları

2050 İki Bin ElliDavid PASSING - Koton Kitap

KaderP. C. CAST & Kritin CAST - Pegasus Yayınları

İkinci Cahillikler KitabıJohn LLOYD - Ntv Yayınları

Psiko AnalistJohn KATZENBACH - Koridor Yayınları

Kelebekler ve İnsanlarÜstün DÖKMEN - Remzi Yayınları

Pargalı ve HaticeDemet ALTINYELEKLİOĞLU - Artemis Yayınları

Aşkın Gözyaşları 3Sinan YAĞMUR - Karatay Yayınları

83

Page 86: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6
Page 87: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6
Page 88: Vizyon33 Aralık 2011 / Sayı:6