521
I DE NATURA DEORUM Tanr ı lar ı n Do ğ as ı HUMANITAS  Yunan ve Latin Klasikleri Lı t ı nceden Çeviren Çiğdem Menzilcioğlu

Cicero - Tanrıların Doğası

Embed Size (px)

Citation preview

Ltnceden Çeviren
Çidem Menzilciolu
©  Kabalc Yaynevi, stanbul, 2006
Birinci Bask: Ocak 2012
Dizi Editörü: Çidem Dürüken
Yayn Yönetmeni: Murat Ceyiakar
Yayma Hazrlayan: Eyüp Çorakl
Kapak Tasarm: Gökçen Yanl
KABALCI YAYINEV
Gülbahar Mah. Cemal Sahir Sok. Çelik I Merkezi No. 16 D Blok
Mecidiyeköy-lstanbul
[email protected]  www.kabalciyayinevi.com 
1. Felsefe 2. Tanrbilim 3. iki Dilli
Çiftehavuzlar Yolu, Acar San. Sit. No. 4 Davutpaa-lstanbul
Sertifika No 12088
M. TULLIUS CCERO
DE NATURA  DEORUM
T A N R I L A R IN D O A SI
Latince den Çeviren
DE NATURA DEORUM
FRAGMENTA.......................... 444
I. KTAP.............................................35
FRAGMANLAR............................. 445
sevgili anneme ithaf ediyorum.
tanrlarn doas ve dünyevi ilere etkileri gibi esasl konular
irdeledii De Natura Deorum , özünde Eski Yunan dünyasnn
üç önemli felsefe okulunun -Epicurus, Stoa, Academia- belli
bal temsilcilerinin konuya ilikin yaklamlarnn toplu hal
de bir sunumudur. Cicero bu eseriyle Yunan felsefesini sadece
kendi halknn anlayaca bir kla sokmakla kalmaz, ayn za
manda düündüünün çok ötesinde evrensel bir amaca hizmet
eder. Sözgelimi eserleri günümüze ulamam pek çok filozo
fun tanr kavrayyla ilgili öretisini bizler bugün Cicero’nun
derin bir bilgi birikimiyle kaleme ald De Natura Deorum  sa
yesinde örenmekteyiz. Özellikle bu yönüyle ele alp çevirisini
sunduumuz De Natura Deorum ,‘ antikça düüncesinde ev
renin oluumundan itibaren tanrnn varln açklamak için
gelitirilen yöntemlerin oluturduu ahlak anlayn ve bu an
laya göre ekillenen dinsel inancn Roma toplumundaki ye
rini daha iyi anlayabilmemiz açsndan önemlidir. Bunun yan
sra De Natura Deorum'un özellikle ikinci kitab, antikça in
sannn doay inceleyerek ulam olduu bilgiler bakmndan
-örnein canllarn üreme ve beslenme ekilleri, insan vücu
dunun yaps ve ileyii, gezegenlerin hareketleri ve yldzlarn
konumlar- hem ilgi çekicidir hem de önemli bir kaynaktr.
Metnin 2006 ylnda Dost Kitabevi’nce yaymlanm ve F. Gül
 
Natura Deorum, Academica,  The Loeb Classical Library, Eng-
land, 2000 künyeli edisyon temel alnmtr. Yine çevirideki
açklamalarda H. Rackham’m Loeb edisyonundaki açklayc
notlarnn yan sra P. G. Walsh (trans.), Cicero. The Nature 
of the Gods,  Oxford University Press, Oxford-New York, 1998
künyeli çalmadaki notlardan yararlanlmtr. Ayrca birinci
kitapla ilgili açklamalar için Andrew R. Dyck (ed.), Cicero. De 
Natura Deorum, Book  I, Cambridge, 2003 künyeli çalmadan,
ikinci kitapla ilgili açklamalar için de J. B. Mayor, M. Tullii
Ciceronis De Natura Deorum Libri Tres, with introduction and  
commertary,  vol. II, Cambridge, 1883 künyeli çalmadan ya
rarlanlmtr. Antikça yazarlarndan yaplan alntlar için,
baka türlü belirtilmedikçe, Loeb Classical Library’de   yaym
lanm edisyonlar temel alnmtr. Ayrca çeviride geçen kii
isimleri konusunda Latince yazlm benimsenmitir; yer isim
lerinde Türkçe kullanmlar tercih edilmi, Latince olarak b
raklan isimlerinse corafi konumlar açklanp günümüzdeki
karlklar verilmitir.
bulunan, felsefi terimleri Türkçeletirirken karlatm zor
luklar amamda yardmlarn benden esirgemeyen ve akade
mik çalmalarmda her zaman büyük desteini ve yardmm
gördüüm deerli hocam Prof. Dr. Çidem Dürüken’e teek
kürü borç bilirim.
 
Ksa Yaam Öyküsü
Roma’mn yaklak 100 km. güneyindeki Arpinum’da, atl s
nfndan varlkl bir ailenin ilk çocuu olarak Ö 3 Ocak 106
tarihinde dünyaya gelir. Roma’nn kaderini deitiren Iulius
Caesar’dan alt ya büyüktür. Cicero’nun ilk çocukluk yllar
Germanial ve Gallial kavimlere kar yürütülen savalarn ya
and döneme denk düer. lk gençlik yllarnda, yani on yedi
on sekiz yalarnda ise Marius ile Sulla arasnda çkan iç savaa
tank olur. te bu yllarda yaam boyunca elde edecei baar
larn temelim oluturan eitimi almak üzere babas onu erkek
kardeiyle birlikte önce Roma’ya, sonra Yunanistan’a gönde
rir. Mithridates Sava’nm neden olduu karklktan kaçp
Roma’ya yerleen Epicurusçu Phaedrus’un, Stoac Diodotus’un
ve Academiac Philo’nun derslerine katlr. Dönemin en iyi
öretmenlerinin gözetiminde hitabet, felsefe ve hukuk eitimi
alr. Bu eitim sonucunda da avukatlk kariyerinde ksa sürede
yükselmeye balar ve çounlukla savunma tarafnda yer ald
davalarda elde ettii baarlarla yerini salamlatrr. Ö 80
davalarda elde ettii baarlarla yerini salamlatrr. Ö 80
ylnda, henüz 26 yanda genç bir avukat olarak Amerilial (gü
nümüzde Amelia) Sextus Roscius’u diktatör Sulla’nn adamla
rna kar savunurken, Sulla’mn diktatörlük rejimiyle beraber
 
timine kar cesurca eletirilerde bulunmaktan da kaçnmaz.
Ama bu ekilde saysz siyasi düman da kazanm olur. Bu yüz
den hem bu dümanlarndan kaçmak hem de fazla çalmaktan
bozulan saln geri kazanmak amacyla Ö 79’da Roma’dan
bir süreliine ayrlp Atina’ya gider ve burada Plilo’nun ölü
münün ardndan Academia’nn bana geçen Antiochus’un,
Epicurusçu Zeno’nun ve hatip Demetrius’un derslerine kat
lr; oradan da Rodos’a geçip Molon ile Posidonius’un örencisi
olur. Ardndan Smyrna’ya (zmir) gelir ve burada P. Rutilius
Rufusun derslerini izler. Cicero’mm Yunanistan ve Küçük
Asya’da felsefe ve hitabet konusundaki bilgilerini pekitirdii,
yaklak iki yl süren bu eitim sürecinde Sulla görevden çe
kilir ve ksa bir zaman sonra da ölür (Ö 78). Bunun üzerine
Cicero da Roma’ya dönerek Terentia’yla evlenir. Bu evlilikten
Ö 76’da kz Tullia, Ö 65’te ise olu Marcus doar.
Sulla’nm ölümünün ardndan Roma’nn siyasi tablosuna
baktmzda her türlü rezaletin ve kanunsuzluun kol gezdi
i bir ortam karmza çkar. Bu dönemde ban Spartacus’un
çektii ve kölelerle özgürlük sahibi köylüler tarafndan
desteklenen köle hareketleri, Pompeius ve Crassus’un Sulla’nm
ykt rejimi yeniden kurmak üzere yeltendikleri darbe giri
imleri ve ikisi arasnda yaanan kiisel çekimeler Roma ta
rihinin akna yön verir ve Roma artk iddetli çatmalarn
sahnesi olur. Senatus üyeleri gelenekleri bir tarafa brakp ken
di servetlerini artrmann yollarn arar, equites  (atl) snf ise
gitgide güçlenir. Ksacas antikçam son özgür devletinin çö
küe geçiinin ayak sesleri duyulmaktadr.
Cicero ite böyle bir kargaa döneminde büyük bir tutkuy
 
siyaset adam kimliine bürünerek cursus honorumunu tamam
lamaya koyulur. Cumhuriyetçi ilkelerinden ödün vermeksizin
snflar aras uyum (corcordia ordium) adna sava verir, ilk
olarak Ö 75 ylnda Sicilya’da quaestor\uk  yapar, ardndan s
rasyla aedilis (Ö 69), praetor   (Ö 66) ve consul  (Ö 63) olur.1
Cicero’nun consul olduu 63 ylnda Catilina da bu göreve talip
olur, ancak consuîlua seçilemeyiinin ruhunda yaratt hezi
met onu talya’da silahl ayaklanma planlar yapmaya iter. An
cak Catilina’nm devleti buhrana sürükleyecek planlarn haber
alan Cicero hiç vakit kaybetmeden Senatus’ta Catilina aleyhine
tarihi bir konuma yapar. Bu konuma Catilina’nm Roma’dan
uzaklamasn salad gibi Roma’y da olas bir iç çatmadan
kurtarr. Bu baarsndan dolay Catulus tarafndan “pater pat- 
riae: vatann babas” (In Pisonem  3.6; Pro Sestio  51.21; Plinius,
Naturalis Historia, 7.30.117) unvanna layk görülse de, Catilina
ve yandalarnn yakalandklar yerde sorgulanmadan derhal
öldürülmelerine ilikin son Senatus karan   (senatus consultum 
ultmum)  yüzünden Pompeius, Crassus ve Caesarin kurduu
ilk triumvirliin (üçlü yönetim) verdii sürgün kararndan kur
tulamaz (Ö 58). Birdenbire yldz sönen Cicero’nun evi yklr,
bir yl sürgün hayat yaar. Buna ramen bu davadaki karar
nn hakllndan yaamnn sonuna kadar hiç kuku duymaz
ve Roma’y büyük bir karklktan kurtard inancn bir an
olsun yitirmez. Önce Thessalonica’ya (Selanik), sonra Illyria’ya
1 Ö 63 ylnda Iulius Caesar da  pontijex mcücimus (barahip) seçilmi
tir.
bölge) gider. Pompeius ve T. Annius Milo’nun giriimleriyle
Roma’ya geri çarldnda görkemli bir törenle karlanr.
Avukatlk kariyerine devam eder ve Ö 56 ylnda Pompeius’un
basksyla tekrar kamu görevine girerek Pompeius, Crassus ve
Caesar’la birlikte çalmaya balar, ancak inanmad bir siyasi
düüncenin içinde yer almak onun için giderek imkânsz hale
gelince, Ö 51’de Cilicia’ya bir yllna  proconsul  (vali) olarak
gitmeyi kabul eder ve böylece Roma’da ortak olmak istemedii
bir siyasetten çekilme olanan bulmu olur.
Yapt konumalarn kaleme alarak edebiyat tarihi
ne kazandran Cicero, hitabet sanatna ilikin bir eser olan
De inventione’yi yazmasndan yllar sonra, Ö 55 ylnda De
Oratore’yi kaleme alr ve ardndan felsefeye yönlenip Ö 54-51
yllar arasnda De Republica adl eserini yazar; Ö 52 ylnda ise
De Legibus adl kitab için çalmalara balar.
Cilicia’dan döndüünde Roma’da Caesar ile Pompei
us arasnda patlak veren iç savata Pompeius’un yannda
yer alr, ama dier senatorhrb   birlikte Epirus’a gittii halde
Pharsalia’da Pompeius’un ar yenilgisiyle sonuçlanan (Ö 48)
savaa katlmaz. Pompeius’un yenik dümesi üzerine Cicero
geride kalan birkaç cumhuriyet yanlsyla birlikte hareket et
mektense Caesar’dan özür dilemeyi yeler. Yine de Caesar’m
cumhuriyetin ilkelerinden uzaklap askeri monarinin temel
lerini atarak diktatörlük yolunda ilerlemesine scak bakmaz.
Bu yüzden siyaseti tamamen brakp daha önce De Republica 
ve De Legibus  adl eserleriyle yöneldii felsefe çalmalarna
arlk verir. Felsefeye yöneliini De Natura Deorum’da kendi
 
kamu ilerinden tamamen elimi eteimi çektiim ve devleti
mizin de tek bir adamn hükmü ve iradesine teslim olmak zo
runda kald bir dönemde, bu kadar ciddi ve bu kadar seçkin
konularn Yunan edebiyatnda olduu gibi Latin edebiyatn
da da bulunmasnn ülkemizin saygnl ve öhreti açsndan
çok önemli olduunu düündüümden her eyden önce dev
letimizin yararna insanlarmza felsefe öretmeliyim dedim.”
Cicero’yu felsefeye yönelten bir baka neden de çok sevdii
kz Tullia’nm beklenmedik ölümü (Ö 45) karsnda teselliyi
felsefede aramasdr (De Natura Deorum,  1.4.9).
Cicero Yunan felsefesini Roma halkna aktarmay kendisi
için âdeta bir vatandalk görevi kabul eder. Yaamnn son
yllarn ard ardna felsefi eserler kaleme almakla geçirir. Pa- 
radoxa Stoicorum, Consolatio, Hortensius, Academica Priora, Aca- 
demica Posteriora, De Finibus Bonorum et Malorum , Tusculanae 
Disputationes, De Natura Deorum , De Divinatione, De Falo, Cato 
 Maior de Senectute, Laeîius de Amicitia, De Officiis ve günümüze
ulamayan De Gloria, De Virtutibus, De Auguriis  Ö 46-44 yllar
arasnda yazd birbirinden deerli felsefe eserleridir.
Ö 15 Mart 44’te Caesar’m Senatus’ta öldürülmesi üzerine
ülkesi yeni bir karkla sürüklenince, yaanan olaylar kö
esinden sessizce izlemek yerine tekrar siyasi arenaya dönen
Cicero, Marcus Antonius’un devleti tek bana ele geçirme ar
zusu karsnda Caesar’m evlatlk olu Octavianus’u destekler.
Ancak Ocatvianus’un Antonius’u yenip onunla birlik olmas ve
Lepidus’u da yanma alarak Senatus’a kar ikinci triumvirlii 
oluturmas, Cicero’nun cumhuriyet yönetiminin yeniden ku-
 
cero için kaçnlmaz son artk yakndr, çünkü hakknda ölüm
karar çkarlmtr. Roma’dan kaçar, ama Antonius’un askerle
rine yakalanmaktan kurtulamaz. Mahkemelerin bu en baarl
avukat, konuma sanatnn bu en büyük ustas, cumhuriyetçi
deerlerin ylmaz savunucusu Ö 7 Aralk 43 ylnda Formiae’da
katledilir. Böylece hem siyasi arenada hem mahkemelerde ka
zand büyük öhretin yan sra edebiyat ve düünce alanna
da çok deerli katklar salayacak eserler kazandran Cicero
altm üç yanda yaama veda eder.
De N atura D eorum
Avukat, devlet adam, hatip ve düünür olarak tarihe mal
olan Cicero’ya  Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler  
ve Mitolojiler Sözlüü’nde verilen ‘tannbilimci’ sfat artc
olmakla birlikte önemli bir saptamadr. Schilling ona verdii
bu sfat öyle açklar: “... o çan herhangi bir din düünü
ründen daha önemlidir belki de. Öncelikle bu konuyu ileyen
o döneme ait en önemli yaptlar ona aittir, ayrca bunlar ünlü
filozoflara ait çok sayda yapt kayp olduundan, bugün daha
da önemli ‘hale gelmilerdir’.”2
Din ve tanrbilim konusunda kaleme ald De Natura De
orum, De Divinatione ve De Fato  adl eserler Cicero’nun ‘tan-
rbilimci’ olarak tanmlanmasna neden olmutur. Bu üç eser
2 R. Schilling, ‘Cicero (Tannbilimci)’, çev. Mehmet Emin Özcan, An
tik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüü,  
yön. Yves Bonnefoy, Türkçe basky yayma hazrlayan Levent Öz
denin-, I. cilt (A-K), Ankara, 2000, s. 136.
 
la birlikte kehanet ve yazg üzerine gelien temel düünceleri
içermesi bakmndan önemlidir. Cicero De Natura Deorum’un
daha ilk cümlesinde tanrlarn doasyla ilgili sorunun çetrefil
ve girift olduunu, ancak bu sorunun aydnlatlmasnn dinsel
inancn düzenlenmesi ve insann zihnini kurcalayan belirsizli
in açkla kavuturulmas bakmndan önem tadn vur
gulayarak konunun titizlikle ele alnmas gerektiine dikkat
çeker (De Natura Deorum, 1.1.1-2).
Cicero bu eserde tanrlarn varlndan üphe duyan ya da
hiç var olmadklarna inanan filozoflara kar bir tavr sergi
ler ve konuyla ilgili tartmaya tanrlarn var olduu görüünü
kabullenerek balar. Ardndan tanrlarn nasl bir doaya sahip
olduklarna, nerede yaadklarna, dünyevi ilerde ne derece
etkin olduklarna ilikin sorulara cevaplar aramaya giriir. Ama
genelde kendi düüncelerini açklamak yerine dönemin belli
bal üç felsefe okulunun, yani Epicurus, Stoa ve Academia’nn
öretilerini irdeleyerek sorularna cevap aramay yeler, böy-
1 ece aslnda bu üç okulun konuyla ilgili görülerini hem Roma
dünyasna hem de felsefe tarihine aktarm olur. Ancak bu
aktarm gerçekletirirken de Romal düünce yapsndan asla
ödün vermedii dikkatlerden kaçmaz.
da Epicurusçu öretiyle bu öretiye kar Academiac görüü,
ikinci kitabnda Stoac öretiyi, üçüncü kitabnda ise Stoac
öretiye kar Academiac görüü ele alr.
Tanrlarn doasna yönelik aratrma, Aristoteles’ten
 
sonra sistematik bir hal alarak mantk, fizik ve ahlak olmak
üzere üç bölüme ayrlan felsefenin “dünyay nasl biliyorum,”
“dünyann doas nasldr” ve “dünyada mutlulua ulamak
için nasl yaamam gerekiyor” gibi temel sorulara arad
cevaplarla belirlenir. Bu üç temel soruya verilen cevaplarda
Epicurusçularla Stoaclar ayn fikirleri paylarlar. Bu fikirle
rin özeti öyledir: Duyularmz bilginin tek kaynadr; madde
tek gerçekliktir; mutluluk tutkularla, korkularla ve arzularla
örselenmemi bir zihinsel dinginlie baldr. Her iki okul ayn
sorulara ayn cevaplar verdikleri halde Epicurusçular bu zi
hinsel dinginliin iradenin doa yasasndan bamsz olmasy
la, Stoaclarsa doaya boyun emekle kazanldm düünürler
ve aralarndaki kutuplama doa düzenini alglaylarndaki
görü ayrlklaryla keskinleir. Öncelikli amaç ahlakn temel
ilkelerinin belirlenmesidir. Bu nedenle de tanr öretisinin ç
k noktas dini bir ilgi yerine, ahlaktr.
Bunun yan sra Eski Yunan ve Roma toplumlarnda gele
neksellemi bir tanr düüncesi de vardr. Özellikle Homeros
ve Hesiodos’un eserlerinde filizlenen insanbiçimli tanr anla
y Yunan edebiyatnda ve dolaysyla toplum yaamnda et
kindir. Bu insanbiçimli tanrlara insanlara özgü tüm özellikler
atfedilmitir, hatta bu yüzden tanrlar da insanlar gibi hata ya
pabilirler, tutku ve arzularna ket vuramazlar, ksacas insan
larn zayflklarndan nasiplerini almlardr. Her ne kadar Yu
nan etkisiyle zaman içinde insanbiçimli tanr anlay Roma’ya
girdiyse de, balangçta Roma’nn geleneksel dininin tanrlar
numenlerdir. “Latince’de ‘ba sallayarak onay verme; tanrsal
istenç, tanrsal buyruk; tanrnn gücü, tanrsallk’ anlamlar ta
 
uygun olarak özellikle tarm kültürü ve aile yaantsyla ilgili
kutsal ruhlardr. Doadaki her eyin içinde olduuna inanlan
ve güçlerini sergiledikleri belirgin olaylar dnda varlklar ol
mayan bu soyut güçler, eylemleriyle belirginlik kazanrlar.”3
Sonradan insana özgü niteliklerle donanan ve ölümsüzlük
özelliiyle insandan daha önemli bir varlk anlam kazanan nu
men kavramyla gelien tanr anlay Roma’nm dinsel inançla
rn düzenlemesi bakmndan da önem tar.
Roma’da din devletin güdümündedir, baka deyile devlet
dini esastr. Cicero’ya göre bu dinin kurucusu Numa’dr ve din
devletin güvenliini salamaktadr (De Republica, 2.26-28). An
cak Cicero devlet dinini dinsel bir duyarllkla deil, siyasi bir
gayeyle istemektedir; bu gaye ise en iyi devlet olan eski Roma
devletini kurmaktr. Nitekim çoktanrl bir din olan devlet
dini Roma devletinin varlm, bü lik ve bütünlüünü koruyan
ve tüm vatandalarn sadakatle balandklar çeitli inanç ve
faaliyetler bütünü olarak tanmlanmaktadr.4
konuda temkinli bir yaklam sergilemekten yanadr. Dindar
lk (pietas), kutsallk (sanctitas) ve din (religio) ortadan kalkar
sa büyük bir kargaann kaçnlmaz olaca, bununla birlikte
güvenin, insanolunun birliinin ve adaletin de yitip gidecei
görüündedir (De Natura Deorum,  1.2.3-4). Cicero saf bir ah
lak anlayn benimsese de, dinsel inanç temeline dayanmayan
3 Çidem Duruken, Rom a’nm Gizem Dinleri,  stanbul, 2000, s. 9.
4 Duruken, A.g.e., s. 15.
 
ra Deorum’un birinci kitabnda ele ald Epicurusçu öretiye
kar olduunu belirtir.
tiye göre evren öncesiz ve sonraszdr; üstelik belli bir arl
ve büyüklüü olan, ancak gözle görülemeyecek kadar küçük
yapdaki saysz atomlarn boluktaki hareketinden olumu
tur. Democritus’un öretisinde atomlarn doal ve zorunlu ola
rak hareket etmesine karn Epicurus atomlarn aaya doru
düüleri srasnda kendi dorultularndan saparak (dinamen)
rast gele dier atomlarla çarptklarn ileri sürer. Dünyamz,
nesneler ve saysz dier dünyalar atomlarn bolukta rastgele
birlemesinden doan geçici kümelerden ibarettir ve belli bir
amaç olmakszn sürekli bir olu ve bozulu meydana gelmek
tedir. Baka bir deyile atomlarn sürekli çarpmasyla gerçek
leen her zaman için bir olu söz konusudur. Peki, Epicurus-
çular tanrlar yok mu sayarlar? Elayr, onlara göre mademki
bütün insanlk içgüdüsel olarak tanrlara inanmaktadr, öyley
se tanrlar vardr. Ama onlarn tanrlar atomlarn birlemesin
den oluur. Tanrlar oluturan atomlarsa çok ince yapdadr
ve dier atomlar gibi zamanla ayrp bozulmazlar, dolaysy
la tanrlar ölümsüzdür, ama dünyevi ilerle hiç ilgilenmeyip
dünyalar aras bolukta (intermundia) tam bir mutluluk içinde
yaarlar.
yaarlar.
masna ramen bu atomlar bedeni yönetecek güçtedir. Atom
5 Horace C. P. McGregor (trans.), J . M. Ross (intr.), Cicero. The Na- 
ture o f the Gods, England, 1972, s. 25.
 
dalma veya ayrma, yani bir yok olu olarak gördüü için,
ölümden sonra insan bekleyen baka bir yaam olmadn
ve öldükten sonra insanlarn sanld gibi tanrlar tarafndan
cezalandrlmayacan söyleyerek ölüm ve ölümden sonraki
yaama dair korkulan ortadan kaldrr. Ûncesiz ve sonrasz
bir haz içinde yaayan tanrlar ise sayg duyulmas gereken
varlklar olarak kabul eder. Birtakm bencilce kayglarla tan
rlara tapmlmasna kar çkar. Kendi kendilerine yeten birer
varlk olarak uyandrdklar hayranlkla bu saygy zaten hak
ettiklerini düünür. Epicurus tanrlarn varlna deil, onla
rn dünyevi ilere kartklar düüncesinden kaynaklanan ve
insanlarn mutsuzluunun temel nedeni olarak gördüü batl
inanlara kar çkar. Epicurusçuluk tanrnn tanrsal görevi
ni kabul etmediinden ve dolaysyla toplumda yerleik olan
dinsel inanca ball zayflattndan, dinsel inancn ahlakn
temelini oluturduunu düünen Cicero’nun anlayna ters
dümektedir.
yoktur. Epicurus insanlar her türlü korkudan arndrarak
onlara yaama sanatn öretmeyi amaçlar. Felsefenin balca
hedefinin insan mutlulua ulatrmak olduu görüündedir
ve bu düünceden yola çkarak hazc bir öreti gelitirir. Ö
ve bu düünceden yola çkarak hazc bir öreti gelitirir. Ö
retisinin balca amac insanlar en yüce erdem olarak gördüü
ruh dinginliine (ataraksia) ulatrmaktr. Bu yolda en önemli
arac, bilginin de tek kayna olarak kabul ettii duyularmz-
dr. Sadece duyularmz araclyla hazz ve acy duyumsaya
 
dinginlii içinde her türlü arlktan ve arzudan kaçnmakla,
azla yetinmekle gerçekleecei ilkesi üzerine temellendirilmi
bir ahlak öretisi sunar.
fisini ele alr. Stoac filozoflar felsefeyi mantk, fizik ve ahlak
olmak üzere üç bölüme ayrr. Stoaclar da tpk Epicurusçular
gibi, bilginin kaynann duyularmz olduu yönündeki Aris-
totelesçi öretiyi benimserler. Stoac öretinin balca ilkesi tek
iyi olan erdeme ulamak ve tanrsal arzuyu yerine getirmektir.
Bu ilkeye ulamak için belirledikleri yol ise doaya uygun yaa
mak ya da doa yasasna boyun emektir.
Stoaclar Ionia felsefesinin, özellikle de Heraclitusün etkisi
altnda panteist bir dünya görüü benimserler, baka deyile
her eyi Tanr, Doa ya da Akl olarak tarif edilebilecek birlikli
bir bütüne indirgerler:6 “Stoaclara göre, etkin ve edilgin olmak
üzere evrenin iki ilkesi vardr: Edilgin ilke nitelii olmayan
tözdür, yani maddedir, etkin ilke ise bu tözün içindeki neden
dir, yani tanrdr. Tanr sonsuzdur ve maddenin tüm kapsam
içinde her eyin yaratcsdr” (Diogenes Laertius, 7.134).7Stoa
fizii maddecidir. Bütün evren maddeden ve tanrdan ibarettir.
Her eyin ilk kaynann ate olduunu ve her eyin tekrar bu
ana atee geri döneceini düünür. Ancak burada bir yok olu
deil, döngüsel bir balangç söz konusudur, çünkü önceden
6 McGregor (trans.), Ross (intr.),  A.g.e., s. 42.
7 Diogenes Laertios, Ünlü Filozoflarn Yaamlar ve Öretileri,  çev.
Candan entuna, stanbul, 2004, s. 346-347.
 
kabul ederler. Hava, su, toprak srasyla bu ateten hayat bulur
ve yine srasyla bu atee geri döner. Bu ate hep vardr ve asla
sönmez. Stoaclar için doa, tanr ve ate  terimleriyle eanlam
ldr.8 Bununla birlikte evrenin tanr, tanrnn da evren oldu
unu söylerler, hatta daha da ileri giderek yldzlar ve tüm
göksel cisimleri inceleyip belli bir düzen içinde gerçekletir
dikleri seyirlerinden dolay onlar da canl ve akll varlklar
kabul ederek tanr yerine koyarlar. Stoa fiziinde rastlantya
yer yoktur, evrende her ey belli ve önceden belirlenmi bir
amaçla düzenlenmitir. Bu durumda Stoac öretide yazg (ja- 
tum) olaylarn akn tayin eden mutlak bir zorunluluktur ve
Roma dininde önemli bir yer tutan ‘kehanet’ için de uygun bir
temel oluturur. Dünyay önceden belirlenmi bir ak içinde
yöneten doadaki içkin ve dinamik kuvvete ilikin Stoac
görü Roma’da kabul görür ve geleneksel Roma diniyle kolayca
uyum salar.9 Stoa ahlak bir de  providentiadan bahseder; bu
da “tanrnn kendi yarattklar ve kendi evreni üzerine olan
kontrollü bak, yaamn en küçük ayrntsna egemen olan ve
kontrolü altnda tutan ilahi gücüdür.”10
Doa düzenindeki birliktelik, uzlam ve uyum, her eyin
içine ileyerek varlklara biçim veren tanrsal ve sürekli bir so
8 J. Brun, Stoa Felsefesi,  çev. Medar Atc, stanbul, 2006.
9 P. G. Walsh (trans.), Cicero. The Nature of the Gods,  Oxford-New
York, 1998, s. xxxv.
10 Seneca, Tanrsal Öngörü,  çev. Çidem Durüken, stanbul, 1997, s.
22-23.
luk olan  pneum ayh   bir arada tutulur. Doadaki uyum, Stoa
clar tanr kavramna götürür. Her eyi kendinden var eden
tanr, yani doa ya da evren bu düzen içinde etkin bir rol oyna
maktadr ve üstün bir akla sahiptir. Her eyi bu tanrsal aklla
(logos) meydana getirir ve yönetir.
Tektanrcla doru yönelen Stoaclarn tanr kavram ko
nusunda söylediklerinde tam bir bütünlük olmad gibi, za
man zaman bu konudaki görülerinde bir çeliki de olduu
açktr. Bir yandan evrenin tanr olduunu söylerken bir yan
dan da bu tanrsall göksel cisimlere ve yldzlara verirler,
üstelik inanç (fides),  zihin (mens),  erdem (virtus), uzlam
(concordia)  gibi kavramlar da tanrlatrrlar. Bazen de tanr
y Zeus/Iuppiter olarak adlandrrlar. Stoa ahlak her eyden
üstün kabul ettii tanrlara sayg duymay ve onlara dindarca
bir ballkla tapnmay öütler. Böylece antikçam en etki
li felsefe görülerinden biri olur. Stoa, “Eski Yunan ve Roma
dünyasnn çok farkl topluluklarnda olumsuzluklarla kar
laan bireye destek olabilecek bir ahlak sistemi ortaya koyar.
Dinsel inanc desteklemesi sebebiyle Roma’da taraftar bularak
gelien bir öretidir.”11 Üç döneme yaylan Stoa öretisinin son
dönemine Roma Stoas denir. Roma Stoasnm en önemli tem
silcileri Seneca, Epictetus ve Marcus Aurelius Antoninus’tur.
De Natura Deorum ’un birinci kitabnn sonunda Epicu
rusçu, üçüncü kitabn tamamnda ise Stoac tanr anlaynn
rusçu, üçüncü kitabn tamamnda ise Stoac tanr anlaynn
Academiaclarm eletirel sorgulama yöntemiyle çürütülmesi-
ne yer verilir. Plato tarafndan Ö 385 ylnda kurulan ve Elisli
 
rek, bilginin kaynan duyularmza balayan Epicurusçu ve
Stoac öretilere kar çkan Academia okulu be dönemde
incelenir. Plato’nun ölümünden sonra Speusippus, Xenoc~
rates ve Polemus’un okulun birinci dönemindeki balca ilgi
alan Plato’nun oluturduu ahlak öretisini gelitirmektir.
Academiaclarm balca hedefi Plato’nun izinden giderek
çapraz soru yöntemiyle gerçee en yakn bilgiye ulamaktr.
kinci Academia ya da Orta Academia olarak adlandrlan
dönem Arcesilas’la balar ve onunla birlikte Kukuculuk en
uç noktasna ular. Arcesilas Socrates’in “yalnz bir ey biliyo
rum, o da hiçbir ey bilmediimdir” sözünü, “bunu da kesin
bir bilile bilmiyorum” diyerek kukuculuunu daha da ileri
götürür.12
daki bitmek bilmeyen tartmada Academiac tarafta Carnea-
des öne çkar. Duyularmzn yanlabilir olduunu söyleyerek
kesin bilgiye ulalamayacan söyler, ancak olaslktan söz
edilebileceini de dile getirir ve her türlü dogmacla kar
çkar. Buradan hareketle Stoaclarn tanr anlayyla ilgili ileri
sürdükleri öretileri kar tezlerle çürütür. Onlarla hem ahlak
hem de din alannda tartr. Yine de tanrlar yok saymak için
tatmin edici savlar ileri süremez. Carneades’le birlikte Acade-
miac öreti yeni bir bak açs kazanr. Bu Üçüncü ya da Yeni
Academia dönemidir. Academia kukuculuu onunla daha sis
temli ve etkili bir hal almtr. Arkada hiçbir eser brakmasa
12 Cicero, Academ ica,  1.12.45
 
knda ayrntl bilgiye sahibi olur. De Natura Deorum ’da hem
Epicurusçu hem de Stoac öretilere kar getirdii eletiriler,
temelini Carneades’in görülerinden alr.
Clitomachus’un ölümünden sonra okulun bana geçen
Larissal Philo ile Academia, Dördüncü dönemine girer. Bu
dönemde Philo’nun öncülüünde Eski Academia ile Yeni Aca
demia öretilerini uzlatrma yönünde bir çaba sergilenir. Ken
dinden önceki filozoflarn bilgi kuramyla ilgili olarak, Stoacla
rn getirdikleri ölçütlere kar çkmakla birlikte bilginin olabi
lirliini reddetmediklerini ve özellikle Carneades’in vurgulad
‘olas bilgi’ kuramnn Plato’dan bu yana süregeldiini söyler.
Philo’nun örencisi Antiochus’la Academia’da Beinci ve
Son Dönem balar. Antiochus, Academia’nn Platocu öretiden
tamamen uzaklat düüncesiyle Arcesilas ve Carneades’in
önderlik ettikleri Kukuculuu brakarak Eski Academia’nm
daha gelenekçi ilkelerine geri döner. Platocu bir temel üzerine
döneminin eklektik eilimiyle Academia, Stoa ve Peripatetik
öretileri tek bir sistem içinde birletirmeyi dener.
Academiaclar tanrlar konusuna da okullarnn genel ei
limi olan kukucu bak açsyla yaklamaktadrlar. Tanrlarla
ilgili nesnel bir kesinlik olmad görüünde birleirler, ancak
dier konularda olduu gibi her türlü aceleci yargdan kaçn
mak gerektiini de vurgularlar.
son düzeltmelerini yapmad, hatta bu kitabn yaymlad
 
yöntemini kullanr, ancak bu yöntemi kullannda ondan
oldukça farkl bir üslup gelitirir. Plato’nun diyaloglarnda
Socrates çapraz sorularla konumann akna yön verir. Oysa
Cicero’nun diyaloglarnda her konumac kendi benimsedii
görüleri sözü kesilmeden bütünüyle dile getirdikten sonra di
er konumac söz alp kendi eletirilerini yöneltir. Sonuçta
her bir soru açk bir çözüme ulatrlmakszm lehte ve aleyhte
tartlr. Amaç diyaloglarn yardmyla farkl fikirlerin ortaya
konmasn ve bir sorunun birbirine kart yönleriyle ele alnp
içeriinin tüm çplaklyla sergilenmesini salamaktr.
De Natura Deorum   Cicero’nun da dinleyici (1.7.17) ola
rak bulunduu üç kii arasnda geçen kurgusal bir söylei
dir. Dyck, Cicero’nun bu söyleide sadece bir dinleyici olarak
varln açklamasnn ona eserinin dier bölümleri için pek
çok yarar salad kansndadr; öncelikle bu söyleiyi kitap
haline getirirken dinlediklerini dorudan doruya aktarmasn
salar, ikinci kitapta Balbus evrenin düzeninden yola çkarak
gelitirdii tezinde Cicero’nun Aretea’dan Latinceye çevirdii
bölümlere yer verdiinde (2.40.104) Cicero kendi kendisine
iltifatlarda bulunur, son olarak söyleide dört kiinin varl
konunun bir tarafta Velleius ve Cotta, dier tarafta ise Cicero
ve Balbus arasnda eit olarak paylatrlmasna ve söyleinin
bir sonuca balanmasna olanak tanr; böylelikle Cicero kita
13 H. Rackham (trans.), Cicero. De Natura Deorum, Academica,   Eng-
land, 2000, s. xiii.
biçimde, dorudan doruya yant vermekten kaçnarak öyle
açklar: “Cotta’nm söyledileri Velleius’a doru görünüyordu,
bense Balbus’un söylediklerinin gerçee daha yakn olduunu
düünüyordum.”14
felsefe alannda ald eitimle ve kendisini felsefe konusun
da yazlar yazmaya iten nedenlerle ilgili açklayc bilgiler ver
mekle birlikte, Academia’nn hiçbir konuda dogmatik olmayan
düünce yapsn özellikle tanrbilim konusunun tartlmasna
çok uygun gördüünü dile getirir. Ancak Epicurusçu ve Stoac
öretilere kar Academiac öretinin getirecei kukucu tar
tmann, Epicurusçu öretiden yana sonuçlanmasn isteme
diine ilikin bir izlenim brakmaktan da kaçnmaz. Ardndan
tanrlar sorununun irdelenecei kurgusal söyleinin nerede, ne
zaman ve kimler arasnda geçtii bilgisini vererek okuyucunun
zihninde bu hayali ortamn canlanmasn salar. Gaius Velleius
Epicurusçu; Quintius Lucilius Balbus Stoac; Gaius Aurelius
Cotta ise Academiac öretinin temsilcileri olarak konuurlar.
Konumaclardan Velleius ve Balbus hakknda De Natura Deo
rum ve De Oratore’de yazlanlar dnda bir bilgi bulunmamak
tadr. De Oratore’de   Velleius’un hatip L. Licinius Crassus’un
arkada olduu söylenir; Balbus hakknda ise günün Stoaclar
arasndaki ‘iki Balbus’tan (duo Balbi)  bahsedilir (3.31.78). De
Natura Deorum'dan örendiimize göre Velleius senatördür  ve
14 Andrew R. Dyck (ed.),Cicero. De Natura Deorum, Book I, Cambrid-
ge, 2003, s. 6-7.
ler, Balbus ise Stoa öretisinde Yunanlarla karlatrlabilecek
kadar bilgilidir (1.6.15). Velleius’un bir senatör   olarak devlet
ilerinden uzak, sakin bir yaam öütleyen Epicurusçu öre
tiyi benimsemesi artc olmakla birlikte, onun bu öretiyi
yaam tarz olmaktan çok entelektüel bir tavrla seçtiine ia
ret eder.15 Dier yandan bilgenin özellikle devlet ilerinde et
kin olmasn öütleyen Stoa öretisinin taraftarln üstlenen
Balbus’un devlet ilerinden uzak kalmas, onun da bu felsefenin
taraftarln entelektüel bir tavrla üstlendiini gösterir. Üç
konumac içinde en tannan Cotta’dr. Cotta Roma’nm önde
gelen hatibi Licinius Crassus’un yakn arkadadr, Durusus’un
talyan müttefiklerinin isyann cesaretlendirmesine destek
verdii için, kendisine açlan davalar sonucunca Ö 91-82
yllar arasnda sürgün hayat yaar, geri döndüü yl  pontifex 
(rahip)16 olur, Ö 75 yl consulluuna  seçilir, ardndan Gallia
Cisalpina’ya vali olarak atanr; burada büyük bir zafer kaza
nr, ancak zafer kutlamalarna katlamadan yaamn yitirir.
Bu söyleide Cotta Academia’nm temsilcisi olmasnn yan sra
 pontifex olarak tantlr.
15 Walsh (trans.),  A.g.e., s. xxxviii.
16 Roma’da dinsel geleneklerin ve kurallarn öretilmesi ve yürütül
mesi görevini üstlenen rahipler kurulu üyesi.
17 Romallarla Latinler arasnda anlama salanmasnn ansna son
kral Tarquinius tarafndan düzenlenen bayramdr. Üç gün süren
bu bayramda bir gün kurban törenlerine ayrlr, dier iki gün ise
tatil yaplr.
mitir. Bu kurgusal söyleinin, katlmclarnn mesleki kari
yerleri göz önünde bulundurularak yaplan saptamalarla be
lirlenen tahmini tarihi Ö 77 yl sonu ya da Ö 76 yl badr.18
Söyleinin üç güne yayldna ve üçüncü günün akamnda
sona erdiine (3.40.94) ilikin belirgin ipuçlar vardr. Örne
in Balbus 2.29.73’te Velleius’un Stoaclarn providentasma ge
tirdii eletiriden (1.8.18) söz açtnda onun ‘dün’ (hesterno 
die)  söylediklerini hatrlatr; Velleius 3.1.2’de Cotta’mn Stoac
öretiyi çürütmek için tam donanml gelecei beklentisi için
dedir; Cotta 3.7.18’de, Balbus’un tanrsall dünyaya ve göksel
cisimlere atfetmesine (2.29-44) kar çkarken onun bu konu
hakknda ‘önceki gün’ (nudius tertius) konutuunu belirtir.19
Bu bölümlerden anlald üzere, üç kitabn her birindeki ko
numalar birer güne yaylr ve ertesi gün yeni bir kitapla tekrar
balar.
öngörü öretisine kar çkar (1.18-24), ardndan Thales’ten
balayarak Stoa okulunun kurucusu Zeno ve ardllar da dahil
olmak üzere daha önceki Yunan filozoflarnn ve airlerinin de
tanrlarn doas hakkmdaki görülerine yer verir (1.25-41),
son olarak Epicurusçu tanr anlayn açklar (1.42-56).Birinci
kitabn sonraki bölümünde ise Cotta Velleius’un söyledikleri
ni eletirerek onun düüncelerini çürütür (1.57-124). Cicero
18 Dyck (ed.),  A.g.e., s. 7; ayrca bkz. Walsh (trans.),  A.g.e.,  s. xxxviii.
 
rr. Cotta’mn Epicurusçu öretiye yönelttii eletiriler bir Aca-
tlemiac düünürün azndan çkm olsa da, Ross’a göre bu
eletiriler Stoac bir kaynaktan alnm olmaldr.20 Rackham
hu bölümde Cicero’nun temel kaynann Posidonius’un Peri 
Theön  (Tanrlar Üzerine) adl eseri olabileceini ileri sürmekle
birlikte, bölümün özünde Academiac bir havay yansttn ve
Carneades’in öretilerini kaleme alan Clitomachus’un yaptla
rnn kaynak olarak kullanlm olabileceini de söyler.21 Walsh
ise Cicero’nun Epicurusçu öretiye Academiac yöntemle kar
çklan bu bölümü Carneades, Arcesilas ve Larissal Philo’nun
söylediklerinden yola çkarak yazd kansndadr.22
Konumasyla Velleius’un iddialarn çürüten Cotta’nm ar
dndan Balbus Stoac öretiye göre konusunu dört ana ba
lk altnda toplar: Önce tanrnn varln kantlar (2.4-44),
sonra tanrnn doasnn nasl olduunu anlatr (2. 45-72) ve
dünyann tanrsal öngörüyle yönetildiini (2.73-162), tanr
larn dünyevi ilerle ilgilendiklerini (2.162-168), gerek do
ann incelenmesinden elde ettii verilerle gerekse tarihten
ald örneklerle dorulamaya çalr. Cotta’nm din adaml
kimliini vurgularken de (2.1.2; 2.2.67.168) kendi görülerine
yöneltilecek eletirilere âdeta yön vermek ister gibidir.
Cotta ise Stoac Balbus’un belirledii konu balklarn izle
yerek önce onun söylediklerini hatrlatr, ardndan da Acade-
miaclara özgü tavrla konuya ilikin kart tezler ileri sürer ve
 
amac, dinsel inanc zedelemeden batl inanlar ortadan kal
drmaktr. Bu nedenle konumasnn sonunda tanrlarn var
ln inkâr etmediini, ancak bu konunun çok belirsiz ve
açklanmas güç bir konu olduunu söyler (3.49.93). Tanrla
rn doas üzerine yaplan bu tartma, daha önce söylediimiz
gibi, söyleide dinleyici olarak bulunan Cicero’nun, tanr anla
ynda Stoac görüleri gerçee daha yakn bulduunu açkla
masyla son bulur.
De Natura Deorum ’da Cicero’nun kendisine özgü bir tanr
anlayn kesin çizgileriyle sergilediini söyleyemeyiz. Amac
antikçam belli bal üç felsefe okulunun tanr anlay konu
sundaki öretilerini Roma’nm geleneksel din anlayyla uyum
lu hale getirerek kendi halkn bu konuda bilgilendirmektir.
Ancak Cicero bu yaptyla amacnn çok ötesinde yüzyllara
uzanan bir etki yaratr. Kitapta çoktanrcla yöneltilen ele
tiriler özellikle Hristiyanlarn ilgisini çeker. Augustinus ve
Lactantius’un nerdeyse baucu kitab olur. Ortaçada da De 
Natura Deorum’a kar duyulan ilgi artarak devam eder.
 
satis adhuc explicatae sint, tum perdifficilis, Brüte,  
quod tu minime ignoras, et perobscura quaestio est  
de natura deorum, quae et ad cognitionem animi  
pulcherrima est et ad moderandam religionem ne-  
cessaria. De qua tam variae sint doctissimorum ho
minum tamque discrepantes sententiae, ut magno  
argumento esse debeat causam et principium phi-  
losophiae esse inscientiam, prudenterque Academ i-  
cos a rebus incertis adsensionem cohibuisse: quid  
est enim temeritate turpius? aut quid tam temera-  
rium tamque indignum sapientis gravitate atque  
constantia quam aut falsum sentire aut quod non  
satis explorate perceptum sit et cognitum sine ulla
2 dubitatione defendere? Velut in hac quaestione ple- 
rique (quod maxime veri simile est et quo omnes  
duce natura venimus) deos esse dixerunt, dubitare  
se Protagoras, nullos esse omnino Diagoras Meli-  
us et Theodorus Cyrenaicus putaverunt. Qui vero
 
çok konu var, ama tanrlarn doasyla ilgili sorun, senin
de gayet iyi bildiin gibi Brutus,1bunlarn içinde en zor
ve en belirsiz olan. Oysa bu, hem zihnin bilgisine ermek
hem de dini düzgün ekilde yaamak için çok önemli.
Bu sorun hakknda en büyük âlimlerin bile çok deiik
ve çeliik düüncelere sahip olmas da gösteriyor ki, bu
felsefi tartmann kökünün kökeninin bilgisizlik oldu
unu ve Academiac filozoflarn saduyulu davranp bu
tür belirsiz konular hakknda kesin bir sonuca varmak
tan kaçnm olmalarn oturup ciddi ciddi düünmemiz
gerek. Gerçekten de dayanaksz bir düünceden daha an
lamsz ne olabilir? Baka deyile bir felsefecinin ciddiyeti
ve tutarll, yanl bir fikri benimsemek veya yeterin
ce açk ve seçik alglanmam ve anlalmam bir fikri
gözü kapal savunmak gibi aklszca ve anlamszca bir
2 eyi kaldrabilir mi? Bir örnek vermek gerekirse, incele
diimiz konuyla ilgili olarak çou felsefeci tanrlarn var
olduunu ileri sürmü (çok da doru, çünkü her eyden
olduunu ileri sürmü (çok da doru, çünkü her eyden
önce doann kendisi bizi böyle bir sonuca götürüyor),
ama Protagoras2 bu konuda kukularnn olduunu söyle
mi, Meloslu Diagoras3 ve Cyreneli Theodorus4 ise hiç tar
tmasz tanrlarn var olmadn düünmü. Tanrlarn
 
Nam et de figuris deorum et de locis atque sedibus  
et de actione vitae multa dicuntur, deque his sum-  
m a philosophorum dissensione certatur; quod vero  
m axim e rem causam que continet, u trum nihil agant, 
nihil moliantur, omni curatione et administratione  
rerum vacent, an contra ab iis et a principio omnia  
facta et constituta sint et ad infinitum tem pu s regan-  
tur atque m oveantur, in primis m agn a dissensio est, 
eaque nisi diiudicatur, in sum m o errore necesse est 
homines atque in maximarum rerum ignoratione  
versari. II. Sunt enim philosophi et fuerunt  
qui omnino nullam habere censerent rerum  
humanarum procurationem deos. Quorum si 
vera sententia est, quae potest esse pietas, quae  
sanctitas, quae religio? Haec enim omnia pure  
atque caste tribuenda deorum numini ita sunt,  
si animadvertuntur ab iis et si est aliquid a deis  
inmortalibus hominum generi tributum. Sin autem  
dei neque possunt nos iuvare nec volunt, nec  
omnino curant nec quid agamus animadvertunt,  
nec est quod ab iis ad hominum vitam permanare
 
çeliik olduundan, her birinin düüncesini burada tek
tek sralamak mümkün deil. Çünkü gerek tanrlarn
biçimleri, gerek yaadklar mekanlar ve meskenler ge
rekse yaam tarzlar hakknda öyle çok ey söylenmi ve
bu konularda felsefeciler arasnda öyle çok fikir ayrl
yaanm ki. Ama asl anlamazlk u sorulardan kaynak
lanyor: Acaba tanrlar etkin mi, yoksa deil mi; acaba
dünya düzeniyle ya da yönetimiyle hiç alakalar yok mu,
yoksa tam tersi ta bandan beri her ey onlar tarafn
dan m meydana getirilmi ve düzenlenmi; hatta her
ey böyle sonsuza dek onlar tarafndan m yönetilecek
ve yönlendirilecek? Özellikle bu sonuncu soru büyük fi
kir ayrlklarnn kayna ve bu soru cevap bulmadkça
biz insanlarn çok büyük yanlglara dümesi ve yaamn
en ciddi konularndan böyle bihaber yaayp gitmesi
3 kaçnlmaz. II. Çünkü günümüzde tanrlarn dünya ile
rine hiç karmadn ileri süren filozoflar var; böyleleri
daha önce de vard zaten. Bunlarn düüncesi doruysa,
o zaman dindarlktan, kutsallktan veya dinden söz edile
bilir mi? Çünkü tanrlarn ululuu karsnda duyulacak
bu türden bütün hisler, ancak tanrlar katnda bir önemi
olduunda ve ölümsüz tanrlar tarafndan insanoluna
bir iyilik bahedildiinde saf ve samimi bir ekilde or
taya çkar. Ama tanrlar bize yardm edemiyorlarsa ya
da yardm etmek istemiyorlarsa ve bize kar tamamen
kaytsz kalp yaptklarmz hiç umursamyorlarsa, yani
ksaca tanrlarn insan yaamna nüfuz edecek bir etkileri
 
honores preces adhibeamus? In specie autem fictae  
simulationis sicut reliquae v irtutes item pietas inesse  
non potest, cu m qua simul sanctitatem et religionem  
tolli necesse est; quibus sublatis perturbatio vitae
4 sequitur et m agna confusio, atque haud scio an  
pietate adversus deos sublata fides etiam et societas  
generis hum ani e t una excellentissima virtus iustitia  
tollatur.
atque nobiles, qui deorum m ente atque ratione om-  
nem mundum administrari et regi censeant, neque  
vero id solum, sed etiam ab isdem hominum vitae  
consuli et provideri; nam et fruges et reliqua quae  
terra pariat, et tempestates ac temporum varietates  
caelique mutationes quibus omnia quae terra gig-  
nat maturata pubescant, a dis inmortalibus tribui  
generi humano putant, multaque (quae dicentur  
in his libris) colligunt quae talia sunt ut ea ipsa dei  
inmortales ad usum hom inum fabricati paene vide- 
antur. Contra quos Cam eades ita multa disseruit ut  
excitaret hom ines non socordes ad veri investigandi
5 cupiditatem. Res enim nulla est de qua tantopere
 
onlar onurlandralm ve onlara yakaralm ki? Ayrca di
er erdemler gibi,5dindarlk da sahte bir görünüm altn
da var olamaz ve o ortadan kalktnda, onunla birlikte
zorunlu olarak kutsallk ve din de ortadan kalkar. Bun
larn topyekûn ortadan kalkmas da yaam altüst eden
4 korkunç frtnalar ve büyük karmaalar getirir beraberin
de ve muhtemeldir ki tanrlara duyduumuz ballk or
tadan kalk anda insanlarn birbirine güveni, toplumsal
ball ve en üstün erdem olan adalet de ortadan kalkar.
Gerçi gayet saygn ve ünlü baka filozoflar da var
ve bunlar tüm dünyann tanrlarn zihniyle ve aklyla
yönlendirildiini ve yönetildiini, hatta bununla da kal
mayp tanrlarn insan yaamyla ilgili kararlar alp ön-
görülü hareket ettiklerini ileri sürüyorlar; çünkü topra
n yetitirdii ekinlerden tutun da aklnza gelebilecek
bütün ürünlerin, ayrca topran sunduu bu ürünleri
büyütüp olgunlatran her eyin, yani hava koullarnn,
mevsim deiikliklerinin ve iklim farkllklarnn ölüm
süz tanrlarn insanoluna birer armaan olduunu
düünüyorlar ve bu ekilde ölümsüz tanrlar tarafndan
insann yararna yaratldklarna inanmamz salayacak
olan (kitabmzn ilerleyen bölümlerinde deineceimiz)6
olan (kitabmzn ilerleyen bölümlerinde deineceimiz)6
tüm kantlar bir araya topluyorlar. Ama bu filozoflara
karlk Carneades7 dar görülü olmayan herkesi haki
kati bulmaya yönlendirecek o kadar çok kant ortaya
5 koymu ki. Çünkü srf eitimsiz insanlarn deil, eitimli
 
in ter se dissidentes, alterum fieri profecto potest ut  
earum nulla, alterum certe non potest ut plus una  
vera sit.
res placare et invidos vituperatores confutare pos-  
sumus, ut alteros reprehendisse paeniteat, alteri  
didicisse se gaudeant; nam qui adm onent amice do~ 
cendi sunt, qui inimice insectantur repellendi.
6 M ultum autem fluxisse video de libris 
nostris, quos compluris brevi tempore edidimus,  
variumque sermonem partim admirantium unde  
hoc philosophandi nobis subito studium extitisset,  
partim quid quaque de re certi haberemus scire  
cupientium. M ultis etiam sensi mirabile videri eam  
nobis potissimum probatam esse philosophiam  
quae lucem eriperet et quasi noctem quandam  
rebus offunderet, desertaeque disciplinae et iam  
pridem relictae patrocinium necopinatum a nobis  
esse susceptum .
hari nec mediocrem a primo tempore aetatis in
hari nec mediocrem a primo tempore aetatis in  
eo studio operam curamque consumpsimus et  
cum minime videbamur, tum maxime philo-  
sophabamur, quod et orationes declarant refer-  
tae philosophorum sententiis et doctissimorum
 
konu daha yok. Bu insanlarn düünceleri öylesine dei
ik ve kendi içlerinde bile öylesine tutarsz ki, muhteme
len bunlarn hiçbiri doru deil ya da birden fazla doru
olmasna kesinlikle imkân ve ihtimal yok.
III. in asl böyle bir konuda ben hem iyi niyetli eleti
menleri ikna edebilirim hem de kötü niyetli eletirmenle
ri susturabilirim; böylece biri mantksz kar çklarn
dan piman olur, dieri de bilgilendii için mutlu olur.
Sonuçta dostça uyanda bulunanlara açklama yapmal,
dümanca saldranlara ise haksz olduklarn göstermeli.8
6 Ama görüyorum ki yenilerde yaymladm kitapla
rm çok fazla ses getiriyor, haklarnda çkan çeitli dedi
kodular dalga dalga yaylyor; kimileri felsefeye olan bu
ani merakmn nereden kaynaklandn merak ediyor,
kimileri de belli bal konularda ne düündüümü ö
renmek istiyor. Hatta görüyorum ki birçoklar u
kapatp da meseleleri âdeta gecenin karanlyla örten
felsefi sistemi özellikle benimsememe hayret ediyor, yani
u herkesin terk ettii ve uzun süredir soluk alamayan
öretinin umulmadk ekilde taraftar olmama.
Ancak ben felsefeye ne öyle birdenbire baladm ne
de çocukluumdan itibaren bu disipline öyle sradan
de çocukluumdan itibaren bu disipline öyle sradan
bir özen ve çaba gösterdim; tersine felsefeyle çok az
ilgileniyormuum gibi göründüüm zamanlarda bile faz
lasyla urayordum onunla; gerek filozoflarn özdeyile
riyle dolu söylevlerim, gerek evimden hiç eksik olmayan
 
nostra floruit, et principer illi Diodotus Philo  
Antiochus Posidonius a quibus instituti sumus.  
Et si omnia philosophiae praecepta referuntur ad  
vitam, arbitram ur nos et publicis et privatis in rebus  
ea praestitisse quae ratio et doctrina praescripserit.
IV. Sin autem quis requirit quae causa nos inpulerit  
ut haec tam sero litteris mandaremus, nihil est  
quod expedire tam facile possimus. Nam cum otio  
langueremus et is esset rei publicae status ut eam  
unius consilio atque cura gubernari necesse esset,  
primum ipsius rei publicae causa philosophiam  
nostris hominibus explicandam putavi, magni  
existimans interesse ad decus et ad laudem civitatis 
res tam gravis tamque pr aeclaras Latinis etiam litteris  
contineri; eoque me minus instituti mei paenitet  
quod facile sentio quam multorum non modo  
discendi sed etiam scribendi studia commoverim.  
Complures enim Graecis institutionibus eruditi ea  
quae didicerant cum civibus suis com m unicare non  
poterant, quod illa quae a Graecis accepissent Latine  
dicipossediffiderent:quoingeneretantumprofecisse  
 
sidonius gibi seçkin hocalarm bunun   birer kantdr.9
7   Eer felsefenin tüm ilkeleri yaamla birebir balantly
sa, ben hem kamu yaammda hem de özel yaammda
akln ve bilginin buyurduu bu ilkelerle hareket ettiim
kansndaym. IV. Ama imdi birisi çkp da bana bu ko
nular neden bu kadar geç bir zamanda yazya döktü
ümü soracak olursa, baka hiçbir soruya bu kadar ko
lay cevap veremem herhalde. Benim kamu ilerinden
tamamen elimi eteimi çektiim ve devletimizin de tek
bir adamn hükmü ve iradesine teslim olmak zorunda
kald bir dönemde,10 bu kadar ciddi ve bu kadar seçkin
konularn Yunan edebiyatnda olduu gibi Latin edebi
yatnda da bulunmasnn ülkemizin saygnl ve öhre
ti açsndan çok önemli olduunu düündüümden her
eyden önce   devletimizin yararna insanlarmza felsefe
8 öretmeliyim dedim. Pek çok kiiyi örenmeye olduu ka
dar yazmaya da heveslendirdiimi açkça gördükçe de bu
giriimim beni pek de hayal krklna uratmad. Çünkü
Yunan eitimi alan pek çok insan örendiklerini kendi va
tandalaryla paylaamyordu; bunun nedeni onlara göre
Yunanlardan örenmi olduklarnn Latincede ifadesinin
mümkün olmamasyd. Ama imdi bu alanda da epeyce
yol katettiimizi düünüyorum, en azndan kelime da
arc açsndan bile Yunanlardan aa kalmadmza
9 göre. Bundan baka kaderimin ar ve acmasz darbesi
 
commota iniuria; cuius si maiorem aliquam levati-  
onem reperire potuissem, non ad hane potissimum  
confugissem, ea vero ipsa nulla ratione melius frui  
potui quam si m e non m odo ad legendos libros sed  
etiam ad totam philosophiam pertraetandam dedis- 
sem. Om nes autem eius partes atque omnia m em b-  
ra tum facillume noscuntur, cum totae quaestiones  
seribendo explicantur; est enim admirabilis quae-  
dam continuatio seriesque rerum , ut alia ex alia nexa  
et omnes inter se aptae conligataeque videantur.
V. Qui autem requirunt quid quaque de re ip
sentiamus, curiosius id faciunt quam necesse est;  
non enim tam auetoritatis in disputando quam  
rationis momenta quaerenda sunt. Quin etiam  
obest plerumque iis qui discere volunt auetoritas  
eorum qui se docere profitentur; desinunt enim  
suum iudicium adhibere, id habent ratum quod  
ab eo quem probant iudicatum vident. Nec vero  
probare soleo id quod de Pythagoreis accepimus,  
quos ferunt, si quid adfirmarent in disputando,
quos ferunt, si quid adfirmarent in disputando,  
cum ex eis quaereretur quare ita esset, respondere  
solitos 'ipse dixit'; 'ipse' autem erat Pythagoras:  
tantum opinio praeiudicata poterat, ut etiam sine  
ratione valeret auetoritas.
yöneltti. Eer daha etkin bir teselli yöntemi bulmu ol
saydm, özellikle kaçp da felsefeye smmazdm. imdi
artk felsefi kitaplar okumak kadar büsbütün felsefi ya
zlar kaleme almaya da kendimi adamsam, gerçekten
de baka ekilde mutlu olamadmdandr. Ayrca felse
fi sorunlar yazya dökülerek açklandnda, felsefenin
tüm bölümleri,12 tüm dallar çok kolay örenilir. Çünkü
bunlar dikkat çekici ekilde kesintisizce birbirini izler;
âdeta hepsi birbirine ilmek ilmek örülmütür ve birbiriy-
le uyumlu ve balantldr.
renmeye çalanlar gereksiz bir merak içindeler, çün
kü tartlan bir konuda tartan kiiden çok tartma
mantnn doruluuna bakmak gerekir. Gerçekten de
kendilerini öretmen olarak sunan kimselerin yetkinli:
çounlukla örenmek isteyenlere engel oluturur, çünkt
örenciler kendi görülerini bir kenara koyup yetkin ola
rak gördükleri kimsenin onaylad görüü benimserler
Ben ahsen Pythagorasçlarn benimsediini duyduun
u yöntemi hiç onaylamyorum. Söylenenlere baklrs;
Pythagorasçlar bir tartma srasnda herhangi bir görü
ü benimsediklerinde, onlara neden o görüü benimse
dikleri sorulunca, hep “Üstat böyle söyledi,” diye ceva]
dikleri sorulunca, hep “Üstat böyle söyledi,” diye ceva]
verirlermi; “Üstat” dedikleri de Pythagoras’tan bakas
deildi. Görüldüü üzere önceden verilen hüküm o ka
dar basknd ki, hükmü verenin yetkinlii hiç tartmas
kabul ediliyordu.
11 Qui autem adm irantur nos hane potissim um dis- 
ciplinam secutos, iis quattuor Academicis libris sa-  
tis responsum videtur. N ec vero desertarum relicta- 
rumque rerum patrocinium suscepimus; non enim  
hominum interitu sententiae quoque occidunt. sed  
lucem auetoris fortasse desiderant; ut haec in phi-  
losophia ratio contra omnia disserendi nullamque  
rem aperte iudicandi profeeta a Socrate, repetita ab 
Arcesila, confirmata a Carneade usque ad nostram  
viguit aetatem; quam nunc prope modum orbam  
esse in ipsa Graecia intellego. Q uod n on A cadem iae  
vitio sed tarditate hom inum arbitror contigisse; nam  
si singulas disciplinas percipere m ag num est, quan~ 
to maius omnis? quod facere iis necesse est quibus  
propositum est veri reperiendi cau sa et contra omnis
12 philosophos et pro omnibus dicere. Cuius rei 
tantae tamque difficilis facultatem consecutum  
esse me non profiteor, secutum esse prae me  
fero. Nec tamen fieri potest ut qui hac ratione  
philosophentur ii nihil habeant quod sequantur.  
Dictum est omnino de hac re alio loco diligentius,  
sed quia nimis indociles quidam tardique sunt  
admonendi videntur saepius. Non enim sumus
 
aranlara, A cadem ka  adl eserimin dört kitabnda yeterli
cevab verdiimi düünüyorum. Ben öyle bir tarafa bra
klm ve köhnemi bir öretinin savunuculuuna soyun
madm; çünkü insanlarn ölmesiyle düünceleri de ölmez,
olsa olsa o düünce sahibinin yorumundan mahrum kal
nr. Örnein felsefede Socrates’in balatt, Arcesilas’m13
sürdürdüü, Carneades’in de gelitirdii yöntem, yani
her konuya kart bir iddia sunma ve hiçbir konuda açk
seçik bir karara varmama yöntemi zamanmza kadar
geçerliliini korumutur. Ama imdi bu yöntemin nere
deyse Yunanistan’da bile hiç taraftarnn kalmadm gö
rüyorum. Bunun da Academia felsefesinin eksikliinden
deil, insanlarn dar görülülüünden kaynaklandm
düünüyorum. Çünkü tek tek her bir öretiyi kavramak
büyük bir ise, düünsenize hepsini birden kavramak
ne büyük itir! Gerçei bulma uruna hem bütün filo
zoflara kar gelmeye hem de hepsinin yannda olmaya
12 olmaya niyetlenenlerin böyle davranmas da kaçnlmaz
dr. Bu kadar önemli ve bu kadar zor bir iin ustas ol
duumu iddia etmiyorum, sadece elimden geldiince bu
iin peini brakmayacam söylüyorum. Ama söz ko
nusu yöntemle felsefe yapanlarn da izinden gidecekleri
hiçbir ey yoktur. Bu konuyu baka bir eserimde daha
bütünsel bir bak açsyla, daha ayrntl ekilde ele al
mtm,14 ama anlalan o ki, bazlar çok yava ören
dikleri ve çok geç algladklar için, bunun kendilerine
birkaç kez hatrlatlmas gerekiyor. Biz Academiaclar
 
omnibus veri falsa quaedam adiuncta esse dicamus  
tanta similitudine ut in iis nulla insit certa iudicandi  
et adsentiendi nota. E x quo exstitit illud, multa esse  
probabilia, quae quamquam non perciperentur,  
tamen, quia visum quendam haberent insignem et  
inlustrem iis sapientis vita regeretur.
VI. Sed iam, ut omni me invidia liberem, pona
in medio sententias philosophorum de natura  
deorum. Quo quidem loco convocandi omnes  
videntur qui quae sit earum vera iudicent; tum  
demum mihi procax Academia videbitur, si aut 
consenserint omnes aut erit inventus aliquis qui 
quid verum sit invenerit. Itaque mihi libet exclam are  
ut in Synephebis :
adulescentium
fdem
no n levissum a de re, ut queritur ille 'in civitate' fieri  
'facm ora capitalia' —
vult,
 
yanllar ve dorular arasndaki balant birbirine son
derece benzer olduundan elimizde onlar deerlendire
cek ve onaylayacak türde kesin bir ölçütün bulunmad
n düünenlerdeniz. Bu düüncemizden çkan sonuç da,
pek çok eyin olas olduu ve doruluklar kantlanmasa
bile çok belirgin ve anlalr olduklar için bilgelerin ya
amna klavuzluk ettikleridir.
13 VI. Ama imdi her türlü eletiriden uzak olmak için,
felsecilerin tanrlarn doas hakkmdaki görülerini açk
layacam. Onlarn düüncelerinden hangisinin doru
olduuna karar vermek içinse, bana göre herkesi buraya
çarmak gerek. Bunlarn hepsi ayn görüü paylamsa
ya da içlerinden en azndan biri dorularn ne olduu
nu kefetmise, ite ancak o zaman ben Academiacla-
rn hadlerini bilmediklerini düüneceim. Bu nedenle
Synephebi'5 oyunundaki oyuncu gibi haykrmaktan ken
dimi alamyorum:
size haykryorum, yalvaryorum, talep ediyorum, rica
ediyorum, niyaz ediyorum ve gözyalar içinde size ya
karyorum.
niyor,’
14 gibi yaknmalarna benzemiyor, aksine ben herkes burada
 
lemnibus, quid de ipsis auspiciis quibus nos prae-  
sum us existim and um sit (haec enim omnia ad hane  
de dis inmortalibus quaestionem referenda sunt): 
profecto eos ipsos qui se aliquid certi habere arbit-  
rantur addubitare coget doctissimorum hominum  
de m axum a re tanta dissensio.
15 Quod cum saepe alias, tum m axim e anim adver-  
ti cum apud C. Cottam familiarem meum accurate  
sane et diligenter de dis inmortalibus disputatum  
est. Nam cum feriis Latinis ad eum ipsius rogatu  
arcessituque venissem, offendi eum sedentem in  
exedra et cum C. Velleio senatöre disputantem, ad  
quem tum Epicurei primas ex nostris hominibus  
deferebant. Aderat etiam Q. Lucilius Balbus, qui  
tantos progressus habebat in Stoicis ut cum excel-  
lentibus in eo genere Graecis com pararetur.
Tum ut me Cotta vidit, "Peropportune" inquit  
"venis; oritur enim mihi magna de re altercatio  
cum Velleio, cui pro tuo studio non est alienum te  
interesse/'
16 VII. "Atqui m ihi qu oq ue v ideo r" inq uam "ven isse
ut dicis opportune. Tres enim trium disciplinarum
 
ve yeminle ilgili konularda ya da tapmaklar, kutsal me
kanlar, kurban törenleri ve bizim gözetimimizde gerçek
letirilen kehanetlerle ilgili konularda neleri göz önünde
bulundurmamz gerektiini aratrp bunlar üzerine iyice
düünüp tansn istiyorum; (çünkü bu konularn hepsi
dönüp dolap sonuçta tanrlarla ilgili meselelere daya
nyor). Gerçekten de bu kadar önemli bir konuda gayet
aydn kiiler arasnda yaanan fikir ayrlklar, belli fikir
lere sahip insanlar bile üpheye düürecek niteliktedir.
15 Bu fikir ayrl benim fazlasyla dikkatimi çeken bir
konu oldu, özellikle de yakn dostum Gaius Cotta’nn
evinde ölümsüz tanrlar hakknda büyük bir ciddiyet
ve özenle yürüttüümüz bir tartma srasnda.16 Latin
bayramnn kutland günlerde Cotta’nm ricas ve da
veti üzerine onun evine gitmitim, kendisi salonda otur
mu senatör   Gaius Velleius’la tartyordu. O dönemde
Epicurusçular Velleius’u Romal taraftarlar arasnda en
ba sraya yerletirmiti. Quintus Lucilius Balbus da ora
dayd; Stoa öretisinde çok büyük bir ilerleme kaydetti
inden, bu okulun önde gelen Yunan temsilcileriyle ayn
kefeye konuyordu.
“çünkü tam da Velleius’la çok önemli bir konu üzerinde
tartmaya balamtk; çalmalarn açsndan yabancs
olmadn bir konu bu, senin de ilgini çekecektir.”
16 VII. “Bence de öyle,” dedim, “dediin gibi tam zama
nnda gelmiim demek. Baksanza üç okulun üç büyük
 
sunt, vacaret locus."
qui ab eo nuper ad hunc Balbum missus est, vera  
loquitur, nihil est quod Pisonem familiarem tuum  
desideres; Antiocho enim Stoid cum Peripatetids re  
condnere videntur, verbis discrepare; quo de libro, 
Balbe, velim scire quid sentias."
"Eg on e?" inquitille, "m iror Antiochum hominem  
in primis acutum non vidisse interesse plurimum  
inter Stoicos, qui honesta a commodis non nomine  
sed genere toto diiungerent, et Peripateticos, qui 
honesta com m iscerent cum comm odis, ut ea inter se  
magnitudine et quasi gradibus, non genere diff errent. 
Haec enim est non verborum parva sed rerum per-
17 m agna dissensio. Verum hoc alias; nunc quod  
coepimus, si videtur."
agatur, de natura agebamus deorum, quae cum  
agatur, de natura agebamus deorum, quae cum  
mihi videretur perobscura, ut semper videri solet,  
Epicuri ex Velleio sciscitabar sententiam. Quam ob  
rem ," inquit "Vellei, nisi m olestum est, repete quae  
coeperas."
rada olsaym, saygn felsefe okullarmzn hiçbirinin yeri
bo kalmam olacakm.”
yakn arkadan Piso’nun eksikliini duymana hiç gerek
yok. Çünkü Antiochus kullandklar kavramlarda anlaa-
masalar da Stoaclarn özde Peripatetiklerle anlatklarn
söylüyor. Bu kitap hakknda sen ne düünüyorsun Bal-
bus, özellikle bilmek istiyorum.”
ben Antiochus gibi zeki birinin erdemlerle çkarlar sade
ce kavram olarak deil, anlam olarak da tamamen ayran
Stoaclarla, erdemlerle çkarlar ayn kefeye koyup ara
larnda sadece önem ve güya derece fark olduunu, öz
açsmdansa herhangi bir fark olmadn söyleyen Peri-
patetikler arasndaki o büyük ayrm hiç görmemi olma
sna hayret ediyorum. Çünkü bu öyle sadece kavramsal
bir ayrm deil, içerik açsndan da çok büyük bir ayrm.
17 Her neyse, bu konuyu baka zamana brakalm; imdi, si
zin için de uygunsa, baladmz noktaya geri dönelim.”
“Benim için uygun,” dedi Cotta ve bana bakp “ama
bu arkadamz daha yeni aramza katldndan, neler
konutuumuzdan bihaber kalmasm. Benim için hep ka
konutuumuzdan bihaber kalmasm. Benim için hep ka
ranlkta kalm bir konu olan tanrlarn doas üzerine
konuuyorduk ve ben Velleius’tan Epicurus’un bu konu
hakkmdaki düüncesini örenmeye çalyordum. Bu ne
denle, senin için de sakncas yoksa Velleius, bata söyle
diklerini tekrarla lütfen.”
hic venit adiutor; ambo enim" inquit adridens, "ab  
eodem Philone nihil scire didicistis."
Tum ego: "Quid didicerimus Cotta viderit, tu  
autem nolo me existimes adiutorem huic venisse  
sed auditorem, et quidem aequum, libero iudicio,  
nulla eius modi adstrictum necessitate ut mihi  
velim nolim sit certa qu aedam tuenda sententia."
18 VIII. Tum Velleius fidenter sane, ut solent isti,  
nihil tam verens quam ne dubitare aliqua de re  
videretur, tamquam modo ex deorum concilio et  
ex Epicuri intermundiis descendisset, "Audite"  
inquit, "non futtilis commenticiasque sententias,  
non opificem aedifcatoremque mundi, Platonis  
de Timaeo deum, nec anum fatidicarn Stoicorum  
rcçövoav, quam Latine licet providentiam dicere,  
neque vero mundum ipsum animo et sensibus  
praeditum, rotundum ardentem volubilem deum,  
portenta et miracula non disserentium philo  
sophorum sed somniantium. Quibus enim
19  oculis animi intueri potuit vester Plato fabricam  
illam tanti operis, qua construi a deo atque aedificari
 
benim deil de senin taraftarn olarak gelmise de,” dedi
ve sonra gülerek, “öyle ya ikiniz de hiçbir eyi bilmedii
nizi örendiniz Philo’dan,” diye ekledi.18
Bunun üzerine ben lafa girdim: “Ne örendiimize b
rakalm da Cotta karar versin, ama benim buraya tarafl
olarak geldiimi düünmeni istemem dorusu; tam tersi
salt bir dinleyici olarak burada bulunduumu düünü
yorum, hem de tarafsz ve önyargsz bir dinleyici olarak.
Zaten istesem de istemesem de belli bir görüü savunma
m gerektirecek bir durum yok.”
18 VIII. “O zaman Velleius, kendi okulunun dier dü
ünürleri gibi, herhangi bir konuda kukulu görün
mekten çekindiinden kendinden tamamen emin bir
tavr taknp sanki az önce tanrlarn meclisinden, yani
Epicurus’un dünyalar arasndaki boluundan19 aa
inmiçesine öyle dedi: “Dinleyin öyleyse u deersiz ve
hayal ürünü olmayan düüncelerimi; dünyann yaratc
snn ve mimarnn Plato’nun Timaeus’undaki tanr olma
dn; Latinceye Tanrsal Öngörü olarak çevirmeyi uygun
gördüümüz, Stoaclarn Pronoea  dedikleri yal falc
kadn olmadn; evrenin akl ve duyularla donanml,
küresel, ateten ve devinen bir tanr da olmadn; bütün
bu alamet ve mucizelerin aklyla düünen filozoflarn
bu alamet ve mucizelerin aklyla düünen filozoflarn
deil de, dü gören filozoflarn yaratmlar olduunu.
19 Sahiden sizin Plato bu muazzam eserin inasn nasl bir
hayal gücüyle zihninde canlandrabildi, neye dayanarak
evrenin tanr tarafndan kurulduunu ve ina edildiini
 
fuerunt? quem ad m odu m autem oboedire et parere  
voluntati architecti aer ignis aqua terra potuerunt?  
unde vero ortae illae quinque formae ex quibus  
reliqua formantur, apte cadentes ad animum  
afficiendum pariendosque sensus? Longum est ad  
omnia, quae talia sunt ut optata m agis quam inventa
20 videantur; sed illa palm aria, quod qui non m odo  
natum mundum introduxerit sed etiam manu pa-  
ene factum, is eum dixerit fore sem pitemum . H unc  
censes primis ut dicitur labris gustasse physiologi-  
am, id est naturae rationem , qui quicquam quod ö r
tüm sit putet aeternum esse posse? Quae est enim  
coagmentatio non dissolubilis? aut quid est cui  
principium aliquod sit, nihil sit extrem um ? Pronoea  
vero si vestra est, Lucili, eadem, requiro quae pa-  
ulo ante, ministros machinas omnem totius operis  
dissignationem atque apparatum; sin alia est, cur  
mortalem fecerit mundum, non quem ad modum
21 Platonicus deus sem pitemum . IX. Ab utroque
21  Platonicus deus sem pitemum . IX. Ab utroque  
autem sciscitor cur mundi aedificatores repente  
exstiterint, innumerabilia saecla dormierint; non  
enim, si mundus nullus erat, saecla non erant  
(saecla nunc dico non ea quae dierum noctiumque
 
Hangi aletler, hangi manivelalar, hangi makineler kulla
nld? Bu muazzam iin içileri kimlerdi? Peki hava, su,
ate ve toprak nasl evrenin yaratcsnn arzusuna bo
yun edi ve teslim etti kendini? u be biçim20 de nere
den çkm; hani geri kalan dier eylere biçim veren,
zihnimizi etkilemeye ve duygularmz ortaya çkarma
ya bu kadar uygun düen u be biçim. Bunlarn hep
sini sayp dökmek uzun i; görüldüü üzere bunlar bir
aratrmann ürünü olmaktan çok öyle olmas arzulanan
20 eyler. Ama düünürün söyledikleri arasnda takdire
ayan eyler de var; evrenin sadece bir balangc olmad
n, neredeyse elle yapldn iddia etmesi, hatta sonsuza
kadar var olacam söylemesi gibi. Birisi balangc olan
bir eyin sonsuz olabileceini düünüyorsa, onun  physio- 
logiay, yani doa felsefesini, denildii gibi üstünkörü bil
diini düünebilir misin? Hangi bileim21 ayrtrlamaz?
Ya da balangc olup da sonu olmayan ey ne? Gerçekten
Lucilius, sizin Pronoea’mz22 Plato’nun dediiyle ayn ey
se,23 demin sorduklarm tekrar sorarm o zaman; içileri,
makineleri, eserin tamamndaki tüm düzenlemeyi ve ha
zrl. Yok, eer Plato’nun dediinden farklysa, o zaman
da aklma u soru geliyor: Niçin evreni ölümlü klm,
21 Plato’nun tanrs gibi sonsuz klmam? IX. imdi ikinize
birden soruyorum, niçin dünyann yaratclar yüzyllarca
uyuyup da sonra birden ortaya çkmlar, sonuçta evren hiç
olmasayd da, yüzyllar olurdu; (buradayüzyllarla demek
istediim gece ve gündüzün art arda geliiyle tamamlanan
 
sine mundi conversione effici non potuisse; sed fuit  
quaedam ab infinito tempore aeternitas, quam nulla  
circumscriptio temporum metiebatur, spatio tamen  
qualis ea fuerit intellegi potest, quod ne in cogitatio-  
nem quidem cadit ut fuerit tem pus aliquod nullum
22 cum tem pus esset)—isto igitur tam inmenso spatio  
quaero, Balbe, cur Pronoea vestra cessaverit. Labo-  
remne fugiebat? At iste nec attingit deum nec erat  
ullus, cum omnes naturae numini divino, caelum  
ignes terrae maria, parerent. Q uid autem erat quod  
concupisceret deus mundum signis et luminibus  
tamquam aedilis ornare? Si ut [deus] ipse melius  
habitaret, antea videlicet tempore infinito in teneb-  
ris tamquam in gurgustio habitaverat; post autem  
varietatene eum delectari putamus qua caelum et  
terras exornatas videm us? Q uae ista potest esse ob-  
lectatio deo? quae si esset, non ea tam diu carere
23 potuisset. A n haec, ut fere dicitis, hom inum causa a 
deo constituta sunt? Sapientiumne? Propter pau cos  
igitur tanta est facta rerum molitio. An stultorum? At
igitur tanta est facta rerum molitio. An stultorum? At 
primum causa non fuit cur de inprobis bene mere-  
retur; deinde quid est adsecutus? cum omnes stulti  
sint sine dubio miserrimi, maxime quod stulti sunt  
(miserius enim stultitia quid possumus dicere?),
 
rendeki dairesel hareket olmadan oluamayacan kabul
ediyorum; benimse sözünü ettiim, geçmiin snrszl
ndan kaynaklanan, hiçbir zaman dilimiyle ölçüleme-
yen bir sonsuzluk; bunun nasl bir ey olduu uzamla
anlalabilirdi, çünkü zaman mevcut deilken, zaman
22 düünülemez bile). te Balbus bu yüzden soruyo
rum, sizin Pronoea’mz  niçin o bitimsiz süreçte bo bo
oturmu? ten mi kaçyordu yoksa? Fakat bu i ne tan
ry ilgilendiriyordu ne de ortada bir i vard; çünkü
bütün doa, yani gökyüzü, ate, karalar ve denizler tan
rsal istence boyun emiti. Peki, niçin tanr, sanki bir
aedilis  gibi, evreni heykelciklerle [takmyldzlarla]24 ve
klarla süslemek için urasn ki? Daha iyi bir yerde
oturmak içinse, açkças öncesindeki bitimsiz süreçte
karanlkta sanki bir barakada oturmutu; gökyüzünü
ve yeryüzünü süsleyen, gördüümüz çeitli güzellik
ler mi sonradan tanrnn houna gitmi, buna m ina
nyoruz? Bu tür eyler tanrya zevk verebilir mi? Ver
mise eer, öyle uzun süre kendini bunlardan yoksun
23 brakmazd. Yoksa sizin genelde söylediiniz gibi, tanr
bunlar insanlar için mi oluturmu? Bilgeler için mi?
Öyleyse bu kadar büyük bir emek birkaç kii uruna
harcanm. Yoksa budalalar için mi? Tanr niçin kötüle
re iyilik etsin ki, bir anlam yok; sonra bundan kazanc
ne ki? Zaten bütün budalalarn, özellikle budala olduk
lar için son derece zavall olduklarna kuku yok; (hem
budalalktan daha zavallca bir ey söyleyebilir misin?)
 
ea sapientes commodorum conpensatione leniant,  
stulti nec vitare venientia possint nec ferre prae-  
sentia? X. Qui vero mundum ipsum animantem  
sapientemque esse dixerunt, nullo modo viderunt  
animi natura intellegentis in quam figuram ca-  
dere posset. De quo dicam equidem paulo post,
24 nun c autem hactenus: A dm irabor eorum tarditatem  
qui animantem inmortalem et eundem beatum  
rotun du m esse velint quod ea form a neget ullam esse 
pulchriorem Plato; at mihi vel cylindri vel quadrati  
vel coni vel pyram idis videtur esse formosior. Q uae  
vero vita tribuitur isti rotundo deo? Nempe ut ea  
celeritate contorqueatur cui par nulla ne cogitari  
quidem possit; in qua non video ubinam mens  
constans et vita beata possit insistere. Quodque  
in nostro corpore si minima ex parte t significetur  
m olestum sit, cur hoc idem non habeatur m olestum  
in deo? Terra enim profecto, quoniam mundi  
pars est, pars est etiam dei; atqui terrae maxumas  
regiones inhabitabilis atque incultas videmus, quod  
pars earum adpulsu solis exarserit, pars obriguerit
pars earum adpulsu solis exarserit, pars obriguerit  
nive pruinaque longinquo solis abscessu; quae, si 
mundus est deus, quoniam mundi partes sunt, dei 
m em bra partim ardentia partim refrigerata d icenda  
sunt.
menfaatlerle dengeleyerek hafifletirler bunlar, budala
lar ise ne yaklamakta olan skntlardan kaçnabilirler
ne de içinde bulunduklar skntlara katlanabilirler. X.
tin dorusu evrenin canl ve akll olduunu söyleyen
ler akll bir canlnn doasnn hangi biçimde olduunu
asla bilemediler. Birazdan bundan bahsedeceim elbette,
24 imdi bu konuya gelmeden önce, Plato’nun hiçbir biçi
min küreden daha güzel olmadn söylemesi üzerine
ölümsüz ve mutlu bir canlnn küresel olduunu iddia
eden kiilerin budalalklarna hayretimi dile getireceim;
ne var ki bana göre silindirin, küpün, koninin ya da pira
midin biçimi daha güzel. Peki, nasl bir yaam sunulmu
bu küresel tanrya? Benzerinin hayal dahi edilemeyecei
u süratiyle nasl da frl frl döner! Bu süratte salam bir
akl ve mutlu bir yaam nerede durabilir acaba, hiç bilmi
yorum. Bedenimizin küçücük bir yerinde bile olsa can
mz actan eyin tanrya da strap vermedii ne malum?
Evet, yer kabuu evrenin bir parças olduuna göre, tan
rnn da bir parçasdr; bir yandan da bakyorsun, top
raklarn çok büyük bölümü yaamaya ve ekip biçmeye
uygun deil, çünkü bir ksm Güne’e yaknlndan do
lay kavruluyor, bir ksm ise uzun süre Güne’ten uzak
lay kavruluyor, bir ksm ise uzun süre Güne’ten uzak
kald için kar ve krayla donuyor; evren tanrysa,
bunlar da evrenin parçalarysa o zaman unu söylemeli
yiz: Tanrnn uzuvlar ksmen kavurucu ksmen dondu
rucudur.
lesius, qui prim us de talibus rebus quaesivit, aquam  
dixit esse irdtium rerum, deum eam mentem quae  
ex aqua cuncta fingeret—si di possunt esse sine sen-  
su; et m entem cur aquae adiunxit, si ipsa mens cons-  
tare potest vacans corpore? Anaximandri autem  
opinio est nativos esse deos longis intervallis orien-  
tis occidentisque, eosque innumerabilis esse mun-  
dos. Sed nos deum nisi sempitemum intellegere
26 qui possum us? Post Anaximenes aera deum  
statuit, eumque gigni esseque inmensum et 
infmitum et semper in motu: quasi aut aer sine  
ulla forma deus es