Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
i
GĐRĐŞ
Geleneksel finans teorisi gerek varlık fiyatlamalarına ve gerekse kurumsal
finansmana ilişkin öngörülerini tam rekabetçi piyasalar varsayımına dayandırmaktadır.
Piyasaların mükemmel ve enformasyonun tam olduğu durumlarda, fon temini
konusunda hiçbir sorun çıkmaması ve fonların en etkin kullanıcılara aktarılması esastır.
Bu ideal dünyada, firma içi fonlarla firma dışı fonlar arasında büyük bir fark olmadığı
gibi, firmaların borç ya da öz kaynak yoluyla finansman sağlamaları da performanslarını
etkilememektedir. Ancak bunların gerçekçi varsayımlar olmadığı değişen ekonomik
koşulların beraberinde getirdiği yeni sorunlarla gün yüzüne çıkmaktadır. Finansal
piyasalar tam rekabet koşullarında çalışmamakta, önemli miktarlarda işlem ve bilgi
maliyetleri taşımaktadır.
Geleneksel mikro ekonomi teorileri de, bireylerin elde ettikleri ürün ve hizmetlere
ili şkin tüm bilgileri tam ve mükemmel olarak elde ettikleri ya da elde etme kabiliyetinde
olduklarını, dolayısıyla bir işlem yaptırmaları gerektiğinde, temsilcilerinin faaliyetlerini
her zaman denetleyebildiklerini öngörmektedir. Fakat finansal pazarlarda katılımcıların
bilgi düzeyinin farklı olması ile sözleşmelerin kontrol ve uygulanma süreçlerinin
maliyetli olması, asimetrik bilgi sorununu ortaya çıkarmakta ve finansal pazar ve
kurumların işlevlerini tam olarak yerine getirmesini engellemektedir.
Ekonomik taraflardan birinin ötekinden daha üstün bir bilgiye sahip olması
piyasadaki işleyişi, taraflardan birinin lehine yönlendirebilmesine imkân veren asimetrik
bilgi durumu piyasa sistemini aksatarak, bir yandan dürüst oyun etkinliği bozarken diğer
yandan Etkin Piyasa Hipotezini geçersiz kılmaktadır.
Sermaye piyasalarında asimetrik bilginin etkilerinin incelendiği bu tez çalışması
dört bölümden oluşmaktadır. Đlk bölümde, bilgi kavramı nitelikleri itibari ile incelenmiş,
belirsizlik - risk kavramlarına değinilmiş ve sermaye piyasalarında bilgi etkinliğinin
önemi tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın uygulama kısmının teorik temelini
oluştur Finansal Varlık fiyatla Modeli Detaylı bir şekilde incelenmiş ve bu bölümün
sonunda yatırımcıya sunulan bilginin kaynakları ve özellikleri üzerinde durulmuştur.
ii
Đkinci bölümde, asimetrik bilgi kavramsal olarak açıklanmış, asimetrik bilgi
sorunun ekonomi literatüründe ilk defa ortaya çıkışı ele alınmış ve asimetrik bilgi
çıkardığı sorunlar yönüyle incelenmiştir. Asimetrik bilgiye bağlı olarak çıkan üç temel
sorun; ters seçim, ahlaki tehlike ve temsilcilik sorunları kapsamlı bir şekilde
incelenmiştir.
Üçüncü bölümünde, emek, sigorta, kredi ve son olarak ta sermaye piyasalarda
asimetrik bilginin ortaya çıkardığı üç temel sorun detaylı olarak incelenmiştir.
Piyasalarda asimetrik bilgi sorununa karşı alınan önlemler tartışılmıştır.
Dördüncü bölümde sunulan uygulama kısmında, ĐMKB 100 endeksindeki
bankacılık, enerji ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren şirketler; Đş Bankası, Türkiye
Petrol Rafineleri A.Ş. ve Türk Hava Yollarının hisse senetleri üzerinde FVFM
çerçevesinde asimetrik bilginin varlığını araştırılmıştır.
iii
ĐÇĐNDEKĐLER
Sayfa No.
GĐRĐŞ....................................................................................................................... i
KISALTMALAR.................................................................................................vii
ŞEKĐL L ĐSTESĐ ................................................................................................... ix
ÖZET...................................................................................................................... x
SUMMARY........................................................................................................... xi
GĐRĐŞ...................................................................Hata! Yer işareti tanımlanmamış.
1. BĐLGĐ VE SERMAYE PĐYASALARI ............................................................ 1
1.1. Bilgi .............................................................................................................. 1
1.2. Belirsizlik ve Risk ........................................................................................ 3
1.3. Piyasa Etkinliği............................................................................................. 4
1.4. Etkin Piyasa Kuramı ve Tarihçesi ................................................................ 6
1.4.1. Etkin Pazar Hipotezi ve Etkinlik Formlarının Tanımlanması ............... 7
1.4.1.1. Zayıf Etkinlik ...............................................................................10
1.4.1.2. Yarı - Kuvvetli Etkinlik................................................................ 10
1.4.1.3. Güçlü Piyasa Etkinliği.................................................................. 11
1.4.2. Beklenen Getiri veya “Dürüst Oyun” (Fair Game) Modelleri ............ 12
1.4.3. Rassal Yürüyüş Modeli ....................................................................... 14
1.4.4. Finansal Varlıkları Fiyatlama Modeli ................................................. 14
1.4.4.1. Finansal Varlıkları Fiyatlama Modelinin Varsayımları ............... 15
1.4.4.2. Varlıkların Fiyatlandırılması Açısından Risk Türlerinin Ele
Alınması.............................................................................................................. 16
1.4.4.3. Karakteristik Doğru Denklemi .................................................... 21
1.5. Piyasaya Sunulan Bilgilerin Özellikleri ..................................................... 24
1.6. Etkinliğin Arttırılmasının Temel Kriteri Güven Unsuru............................ 26
Bilgi Türü .............................................................................................. 28
l .7. Yatırımcıların Bilgi Kaynakları .................................................................32
1.8. Türkiye'de Aracı Kurumların Yatırımcılara Vermesi Gereken Bilgiler..... 33
1.9. Sermaye Piyasasının Etkin Olabilme Koşulları ......................................... 34
iv
2. ASĐMETR ĐK BĐLGĐ ....................................................................................... 37
2.1. Asimetrik Bilgi ........................................................................................... 37
2.2. Asimetrik Bilginin Ekonomi Literatüründe Ortaya Çıkışı ......................... 40
2.3. Asimetrik Bilgi Probleminin Ortaya Çıkardığı Sorunlar ........................... 41
2.3.1. Ters Seçim ( Adverse Selection ) ........................................................ 43
2.3.2. Ahlaki Tehlike ( Moral Hazard ) ......................................................... 45
2.3.3. Temsilcilik Sorunu (Agency Problem)................................................ 47
2.4. Asimetrik Bilgi Sorununa Karşı Alınan Önlemler ..................................... 50
3. ÇEŞĐTL Đ PĐYASALARDA AS ĐMETR ĐK BĐLGĐ SORUNU...................... 53
3.1. Emek Piyasası............................................................................................. 53
3.1.1. Etkin Ücret Teorisi .............................................................................. 53
3.1.2. Emek Piyasasında Ters Seçim............................................................. 56
3.1.3. Emek Piyasasında Đşaretleme (Signaling) ........................................... 58
3.1.4. Đşaret Aracı Olarak Eğitim .................................................................. 59
3.2. Sigorta Piyasası .......................................................................................... 62
3.2.1. Sigorta Piyasasında Asimetrik Bilgi Sorunları.................................... 62
3.2.1.1. Ters Seçim.................................................................................... 63
3.2.1.2. Ahlaki Tehlike.............................................................................. 66
3.2.2. Bilgi Asimetrisine Karşı Alman Önlemler .......................................... 66
3.3. Kredi Piyasası............................................................................................. 68
3.3.1. Piyasanın Đşleyişi ................................................................................. 68
3.3.2. Kredi Piyasasında Asimetrik Bilgi ...................................................... 70
3.3.2.1. Ters seçim .................................................................................... 71
3.3.2.2. Ahlaki Tehlike.............................................................................. 73
3.3.3. Asimetrik Bilgi Sorununun Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkileri .. 74
3.3.4. Kredi Tayınlaması ............................................................................... 76
3.3.5. Riskin Faiz Oranına Bağlılığı.............................................................. 77
3.3.6. Kredi Piyasasında Bilgi Asimetrisini Azaltma Yolları ....................... 81
3.4. Sermaye Piyasalarında Asimetrik Bilgi ..................................................... 83
3.4.1. Sermaye Piyasası ................................................................................. 83
3.4.2. Sermaye Piyasasında Bilgi .................................................................. 85
3.4.3. Sermaye Piyasasında Asimetrik Bilgi Sorunları ................................. 87
v
3.4.3.1. Ters Seçim (Adverse Selection)................................................... 90
3.4.3.2. Temsilcilik Sorunu (Agency Problem) ........................................ 93
3.4.3.3. Öz kaynak Tayınlaması (Equity Rationing)................................. 95
4. FĐNANSAL VARLIKLARI F ĐYATLAMA MODEL Đ ĐLE ASĐMETR ĐK
BĐLGĐNĐN TESTĐ....................................................................................................... 100
4.1. Uygulamanın Amacı................................................................................. 100
4.2. Metodoloji ................................................................................................ 100
4.3. Veri Seti.................................................................................................... 101
4.4. Araştırma ve Sonuçlar .............................................................................. 101
4.4.1. Đsc Hisse Senedi için Asimetrik Bilgi Araştırması............................ 102
4.4.1.1. Đsc Hisse Senedinin Tamamlayıcı Đstatistikleri .......................... 102
4.4.1.2. Đsc Hisse Senedi Regresyon Analizi........................................... 102
4.4.1.2.1. Hipotez testleri ile değişken ve modelin anlamlılığı ........... 103
4.4.1.2.2. Zaman serileri regresyon analizi varsayımları .................... 105
4.4.1.3. Regresyon Analizi Tahmin Sonuçları ........................................ 108
4.4.2. Tup Hisse Senedi için Asimetrik Bilgi Araştırması .......................... 112
4.4.2.1. Tup Hisse Senedinin Tamamlayıcı Đstatistikleri ........................ 112
4.4.2.2. Tüp Hisse Senedi Regresyon Analizi ......................................... 112
4.4.2.2.1. Hipotez testleri ile değişken ve modelin anlamlılığı ........... 113
4.4.2.2.2. Zaman serileri regresyon analizi varsayımları .................... 115
4.4.2.3. Regresyon Analizi Tahmin Sonuçları ........................................ 118
4.4.3. Thy Hisse Senedi Asimetrik Bilgi Araştırması ................................. 122
4.4.3.1. Thy Hisse Senedi Tamamlayıcı Đstatistikleri.............................. 122
4.4.3.2. Thy Hisse Senedi Regresyon Analizi ......................................... 122
4.4.3.2.1. Hipotez testleri ile değişken ve modelin anlamlılığı ........... 123
4.4.3.2.2. Zaman serileri regresyon analizi varsayımları .................... 125
4.4.3.3. Regresyon Analizi Tahmin Sonuçları ........................................ 128
5. SONUÇ........................................................................................................... 132
KAYNAKÇA ..................................................................................................... 134
EK 1 Veriler ....................................................................................................... 144
EK 2 Ki-Kare Dağılımı Kritik Tablosu.......................................................... 147
EK 3 F Dağılımı Kritik Tablosu....................................................................... 148
vi
EK 4 t Dağılımı Kritik Tablosu........................................................................ 149
vii
KISALTMALAR
FVFM : Finansal Varlıkları Fiyatlama Modeli
EPH : Etkin Piyasa Hipotezi
SPT : Sermaye Piyasası Teorisi
SPD : Sermaye Piyasası Doğrusu
GKGM : Genel Kabul Görmüş Muhasebe Đlkeleri
SEC : Security Exchange Commisson
viii
TABLO L ĐSTESĐ
Sayfa No.
Tablo 1.l: A.B.D'de Bireysel yatırımcının bilgi ihtiyaçları ............................................ 28
Tablo 1.2: Türkiye'de yatırımcıların kararına etki eden unsurlar ................................... 29
Tablo 1.3: Türkiye' de Faaliyet Raporlarında Dikkat Edilen Özellikler......................... 31
Tablo 1.4: Türkiye'de Yatırımcı Bilgi Kaynaklarının Dağılımı ..................................... 32
Tablo 1.5: Bireysel Yatırımcıların Bilgi Kaynakları (ABD, Đngiltere ve Y.Zelanda) .... 33
Tablo 1.6 Türkiye'de Aracı Kurumların Yatırımcılara Vermesi Gereken Bilgiler......... 34
ix
ŞEKĐL L ĐSTESĐ
Sayfa No.
Şekil 3.1. Ters Seçim ...................................................................................................... 65
Şekil 3.2. Kredi faiz oram ve kredinin bankaya olası getirişi. ........................................ 78
Şekil 3.3. Faiz denge noktası. ......................................................................................... 79
x
ÖZET
Geleneksel finans teorisi gerek varlık fiyatlamalarına ve gerekse kurumsal
finansmana ilişkin öngörülerini tam rekabetçi piyasalar varsayımına dayandırmaktadır.
Piyasaların mükemmel ve enformasyonun tam olduğu durumlarda, fon temini
konusunda hiçbir sorun çıkmaması ve fonların en etkin kullanıcılara aktarılması esastır.
Bu ideal dünyada, firma içi fonlarla firma dışı fonlar arasında büyük bir fark olmadığı
gibi, firmaların borç ya da öz kaynak yoluyla finansman sağlamaları da performanslarını
etkilememektedir. Ancak bunların gerçekçi varsayımlar olmadığı değişen ekonomik
koşulların beraberinde getirdiği yeni sorunlarla gün yüzüne çıkmaktadır. Finansal
piyasalar tam rekabet koşullarında çalışmamakta, önemli miktarlarda işlem ve bilgi
maliyetleri taşımaktadır.
Geleneksel mikro ekonomi teorileri de, bireylerin elde ettikleri ürün ve hizmetlere
ili şkin tüm bilgileri tam ve mükemmel olarak elde ettikleri ya da elde etme kabiliyetinde
olduklarını, dolayısıyla bir işlem yaptırmaları gerektiğinde, temsilcilerinin faaliyetlerini
her zaman denetleyebildiklerini öngörmektedir. Fakat finansal pazarlarda katılımcıların
bilgi düzeyinin farklı olması ile sözleşmelerin kontrol ve uygulanma süreçlerinin
maliyetli olması, asimetrik bilgi sorununu ortaya çıkarmakta ve finansal pazar ve
kurumların işlevlerini tam olarak yerine getirmesini engellemektedir.
Bu tez çalışmasının temel amacı sermaye piyasasında asimetrik bilgi sorununu
teorik olarak ortaya koymak ve finansal varlıkları fiyatlama modeli çerçevesinde,
ĐMKB’de asimetrik bilgi araştırması yapmaktır.
Uygulamanın teorik çerçevesini FVFM oluşturmaktadır. Temel hipotez;
“gerçekleşen getiriler ile FVFM modeli çerçevesinde hesaplanan getiriler arasında
anlamlı farkların varlığıdır”. Bu farklılıklar anormal getiriler ve kayıplardır.
Bu tezdeki uygulamada anormal getiri ve kayıpların oluşmasında asimetrik
bilginin neden olduğunu FVFM’nin varsayımlarından hareketle ortaya koymaktadır.
Elde edilen sonuçlar ve testler temel hipotezi desteklemektedir.
xi
SUMMARY
Traditional financial theory put down its foresights about both asset prices and
corporate financing to hypothesis of perfect competition markets. In the situation where
markets and inflation are perfect, the principle is there would be no point under
consideration about funding and funds should be conversed to the most active users. In
this ideal world, as there is no big difference between domestic financing or outside
financing and as well as this it doesn’t affect the performances of companies whether
they provide financial funds by loan or by their own funds.
However it comes to into existence with the new problems of changing conditions
of economy that these hypotheses are not realistic. Financial markets are not working in
the perfect competition circumstances and carrying important amount of operation and
information costs.
Also the traditional micro economy theories foresee that individuals acquire or
are capable to acquire all the information regarding the products and services they
receive completely and perfectly. In consequence, these anticipate that individuals can
control the activities of their representatives at all times when they have to get a
transaction done. However, the participants at the financial markets having different
information levels as well as the control and application processes of the contracts being
costly create the asymmetrical information problem and prevent the complete
fulfillment of the financial market and institutions' functions.
The main objective of this thesis is to exhibit the asymmetrical information
problem in the stock market theoretically and to do research on the asymmetrical
information in The Istanbul Stock Exchange (ISE) within the frame of the Capital Asset
Pricing Model (CAPM).
xii
The theoretical frame of the application is constituted by the CAPM. The main
hypothesis is "the existence of meaningful disparities between the realized yields and
the yields calculated using the CAPM". These disparities are abnormal yields and
losses.
Using the assumptions of the CAPM, the application in this thesis shows that
asymmetrical information is responsible for the generation of abnormal yields and
losses. The results obtained and tests support the main hypothesis.
1
1. BĐLGĐ VE SERMAYE PĐYASALARI
1.1. Bilgi
Bilginin tanımı asırlar öncesine, eski Yunan tarihine kadar gitmektedir. Bununla
birlikte bilginin organize edilmiş bir fikirler, kurallar, prosedürler ve enformasyon
kombinasyonu olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Bilgi klasik
epistemolojisiler tarafından doğrulanmış gerçek inançlar olarak da tanımlanmaktadır.
Bir anlamda insanın beyni tarafından oluşturulan bir manadır.1
Ekonomik faktörler açısından bilgi, karar verme sürecini etkileyen en önemli
unsurlardan biridir. Bu nedenle karar verme ile ilişkilenmeyen herhangi bir bilgi,
ekonomi literatürü açısından bilgi olarak nitelendirilmemektedir. Daha dar bir çerçevede
bakıldığında kişinin mevcut inanç ve öngörülerini öteye taşımayan hiçbir enformasyon
bilgi olarak tanımlanmamaktadır.2
Fakat bilgi (knowledge) ve enformasyon (information)’un Türkçemizde aynı
anlamda kullanılmasından dolayı aradaki farkı da belirtmekte yarar vardır. Genelde veri
(data) işlenmemiş (ham) enformasyon parçacıkları, enformasyon (information) organize
edilmiş bir veri seti, ve bilgi (knowledge) anlamlı (anlaşılabilir) enformasyonlardır.
Bilgi organize edilmiş iken enformasyon organize değildir.3 Veri ve enformasyon beyin
dışından transfer edilen, alınan ve kaydedilen formlardır. Bilgi ise sadece kişisel olarak
insanların beyinlerinde bulunmaktadır. Enformasyon sensörler (alıcılar) vasıtasıyla
insan beynine ulaşmakta ve burada enformasyon işleyicisi tarafından önceki bilgiler
kullanılmak suretiyle yeni bilgiye dönüştürülmekte ve hafızadaki yerini almaktadır.
Enformasyon işlenmesi yoluyla çok ve yeni enformasyon elde edildiğinden ve
işlendiğinden yeni bilgiler elde edilebilmekte ve gelecekteki kullanım için
üretilmektedir.
1 Marakas, G. M. Decision Support Systems in the Twenty-first Century, Prentice-Hall Englewood Cliff,
NJ, 1999, p.264 2 Michael Bromwich, Financial Reporting, Information and Capital Markets, London: Pitman
Publishing, 1992,s.121 3 Bhatt, Ganesh D., “Knowledge Management in Organization: Examining the Interaction Between
Technologies, Techniques, and People”, Journal of Knowledge Management, Volume 5,2001,p.68-75
2
Bilginin, ekonomide bu çerçevede tanımlanıyor olmasının altında bireylerin yeni
bir bilgi için ödemeyi istedikleri tutar ile bunun karşılığında kazanmayı umdukları
ekonomik kazanç arasındaki ilişki yatmaktadır. Bilgiye ilişkin unsurlar özetlenecek
olursa;4
i. Bilgi, karar vericinin davranışlarında değişikli ğe yol açan yeni bilgidir.
ii. Kusursuz bilgi, meydana gelebilecek her bir durum için tümüyle güvenli bir
mesaj ya da işaret veren ve her bir mesajın sadece bir duruma ilişkin olduğu
enformasyondur.
iii. Kusurlu bilgiden iki tür bilgi sistemi elde edilmektedir.
• Bazı sistemlerde işaretler, tümüyle özel bir duruma ilişkin olmaktan çok pek
çok durum ile ilişkilendirilmektedir. Bu tür kusurlu bilgi sistemi, işaretler
hakkında bilgi sağlamaktadır ancak bir durumun gerçekleşmesi hakkında
kesinlik sağlamamaktadır.
• Đkinci tür bilgi sisteminde ise, bir özel durum hakkında pek çok işaret
yayılmaktadır ve bunlara gürültü (noisy) bilgi sistemleri denilmektedir.
iv. Verilen bir karar için optimum maliyetsiz bilgi sistemi, karşılaştırılabilir tüm
bilgi sistemlerini içeren sistemdir. Bu tarz bir bilgi sistemi, diğer bilgi sistemleri ile
sağlanan tüm bilgileri sağlamaktadır.
Bu çalışmada "information" kelimesi bilgi kelimesi ile karşılanacaktır. Böylelikle
araştırma konusu olan sermaye piyasasındaki asimetrik bilgi sorunu, diğer bir ifade ile
asimetrik enformasyon sorunudur.
4 Bromwich, a.g.e., s. 123
3
1.2. Belirsizlik ve Risk
1965’te, Andre-Francois Raffray isimli Fransız bir adam çok iyi bir anlaşma
yaptığını düşünüyordu: “90 yaşındaki bir kadına, ölümüne kadar ayda 500$ ödeyecek ve
onun ölümünden sonra da, bir zamanlar Vincent Van Gogh’un gezindiği bir kasabadaki
muazzam evine taşınacaktı. Ama (25 Aralık 1995’te) Raffray, hiç oturamadığı bir eve
184,000$’dan fazla para vermiş olarak 77 yaşında vefat etti. Aynı günde, şu an 120
yaşında olan ve dünyanın en yaşlı insanı olan Jeanne Calment, talip olunan evinin
yanındaki özel kliniğinde ördek butu, peynir ve çikolatalı kekten oluşan akşam
yemeğini yiyordu” (Trenton Times, 1995).
Raffray’ın hikâyesi bize hayatın belirsizliklerle dolu olduğu gerçeğini hatırlatıyor.
Hem talep eden taraf hem de arz eden taraf olarak belirsizliklerle karşılaşırsınız.
Aldığınız araba limon çıkabilir; emeğinizi ortaya koyduğunuzda, iş sırasında çok ciddi
bir kaza geçirebilirsiniz. Tabii ki beklenmedik olayların her zaman için kötü olması
gerekmez. Diş hekimliği eğitimi üzerine yatırım yapmış olabilir ve daha sonra da diş
hekimliğinin okula ilk girdiğinizde tahmin ettiğinizden daha fazla gelir getirdiğini
görebilirsiniz. Ya da bir şişe şampanya alabilir ve içtiğinizde de tahmin ettiğinizden
daha kaliteli olduğunu görebilirsiniz. Sonuç olarak ortaya çıkan bu beklenmedik durum
iyi ya da kötü de olsa esas nokta; insanların çoğunlukla, sonuçlarının ne olacağını tam
olarak bilemeden kararlar almak zorunda kaldıklarıdır.5
Belirsizlikler riskleri de beraberinde getirir. Risk olgusu genellikle "kayıp
tehlikesi" biçiminde algılansa da, finans teorisi riski "finansal değişkenlerin
hareketlerinde meydana gelen beklenmedik sonuçlar, değişkenlik/volatilite" olarak
tanımlar.6 Yani negatif değişimler kadar pozitif değişimler de aslında birer risk
kaynağıdır. Daha geniş bir tanımla; bir işleme ilişkin bir parasal kaybın ortaya çıkması
veya bir giderin ya da zararın ortaya çıkması ile neticelenebilecek ekonomik faydanın
azalma ihtimalidir.7 Bu ileride olacak olayların belirsizliğinden kaynaklanmaktadır.
5 Katz, Michael and Rosen, S. Haven, “Microeconomics” Irwin/McGraw Hill, 3rd edition New York
2001,s.159 6 ĐMKB. “Sermaye Piyasası ve Temel Bilgiler Kılavuzu”, Đstanbul, ĐMKB yayınları, 1999 s.476 7 SPK. “Sermaye Piyasası Lisanslama”, Đstanbul Gökçe Yayın Evi, 2004
4
1.3. Piyasa Etkinliği
Bir piyasasının etkin olması için bazı temel özellikleri taşıması beklenmektedir.
Bunlar:8
• Piyasaya çok sayıda katılan varsa ve bunlardan hiçbiri piyasayı etkileyecek bir
paya sahip değillerse,
• Menkul kıymetlerle ilgili bilgiler düşük bir maliyetle sağlanabiliyor,
ekonomik, politik ve sosyal yapıdaki değişiklikler piyasaya hemen
yayılıyorsa,
• Piyasalarda likidite yüksek, alım-satım giderleri düşükse ve bundan dolayı
menkul kıymet fiyatları genel değişmelere kolayca uyum sağlayabiliyorsa,
• Piyasaların kurumsal yapısı çok gelişmişse,
• Düzenleyici mevzuat piyasaların istikrarlı çalışmasını sağlıyorsa,
Bu çeşit sermaye piyasaları etkin sayılabilir. Piyasanın etkinliğine inananlar, bir
menkul kıymetin herhangi bir andaki fiyatının o menkul kıymetle ilgili bütün bilgileri
yansıttığını, piyasada etkinliği azaltan olayların ise piyasanın denge getirisinin üzerinde
bir getiri sağlayabilecek alım-satım stratejilerinin geliştirilmesi için yeterli düzeyde
olmadığını söylerler.9
Mali piyasaların etkinliği teorik çalışmalarda sık sık kullanılan bir özelliktir. Eğer
mali piyasalar etkin olarak kabul edilirse, piyasalarda dengenin kurulması, paranın ve
riskin fiyatının doğru bir şekilde ortaya çıkması mümkün olur. Etkin piyasalarda
yatırımcılara yapacak fazla bir şey kalmaz. Piyasa fiyatları doğru saptandığından
yatırımcının yanılması veya başkalarından başarılı olması mümkün değildir. Genel
olarak, ekonominin etkin bir şekilde çalışması için mali piyasaların dağıtım etkinliğinin,
alış-veriş işlem etkinliğinin ve bilgi etkinliğinin yüksek olması gerekir10
8 Haugen, R., “Modern Investment Theory”, 3. Edition, Prentice Hall International Inc. 1993, s.634 9 Karaşin, G., “Sermaye Piyasası Analizleri”, SPK yayınları, No: 4, 1987, s.95 10 Tuna, Đ., “Yatırım ve Portföy Analizi, 1991,s.175
5
Piyasaların dağıtım açısından etkin olması, bu pazarların parayı, yatırım ve
tüketim alanlarına en verimli şekilde dağıtması anlamına gelmektedir. Etkin piyasalarda
para en verimli yatırım alanlarına tahsis edilir. Yani, yüksek verimlilikle parayı
yaratabilecek olan tüm yatırımcılar piyasalardan para temin edebilir. Yüksek
verimlilikle para yatırabilecek yatırımcı varken daha düşük verimlilikle para kullanan
olmaz. Benzer bir şekilde, etkin piyasalarda tüketim kredileri olarak tahsis edilen
paralar da tüketicilerin en yüksek düzeylerde tatmin olmasını sağlar.
Alış-veriş verimliliğinin yüksek olması, piyasalarda tasarrufçunun kazancıyla,
para satın alanlara paranın maliyeti arasındaki farkın düşük düzeylerde olması anlamına
gelir. Etkin piyasalar vade, miktar ve risk ayarlamalarını en düşük bedellerle
gerçekleştirir.
Mali piyasaların etkinliğinde en önemli husus bu piyasaların bilgi açısından
etkin olmasıdır. Piyasalar etkin olduğunda herkes, hisse senetlerinin fiyatlarını etkileyen
tam ve eksiksiz bilgiye sahiptir. Bu nedenle, hisse senedi fiyatları hisse senetleriyle ilgili
tüm bilgileri yansıtır.11 Buna portföy teorisinde “etkin pazar hipotezi” denir. Etkin
Pazar hipotezi çalışmanın bundan sonraki bölümünde geniş olarak ele alınacaktır.
11 A.g.y. 1991, s.176
6
1.4. Etkin Piyasa Kuramı ve Tarihçesi
Etkin piyasalar üzerine yapılan ilk çalışmalar 20. yy. başlarına rastlamaktadır. Bu
konuda kayda değer en önemli çalışma Louis Bachelier adındaki bir Fransız öğrenciye
aittir. Bachelier, diğer şartlar veri iken (ceteris paribus) piyasanın, gerçek fiyatta düşüş
ya da yükseliş beklentisi içinde olmayacağını; çünkü piyasanın sadece cari gerçek
fiyatla ilgilendiğini ifade etmiştir. Bachelier'in menkul kıymet fiyatlarının rassal
yürüyüş mekanizmasının bazı önemli matematiksel özelliklere sahip olduğu şeklindeki
düşünceleri, 5 yıl sonra gaz moleküllerinin rassal hareket ettiğine ilişkin A. Einstein'in
Đzafiyet Teorisi'yle fizik alanında da kanıtlanmıştır. Fransız öğrencinin tek başına
geliştirdiği bu düşünceler, 1960'lara kadar hisse senedi fiyatlarının rassal yürüyüşü
üzerine yapılan çalışmalara ışık tutmuştur. Menkul kıymet fiyatlarının rassal özellikleri
etkin piyasalar hipotezinin gelişmesinde temel bir fonksiyon üstlenmiştir.
1953 yılında M. Kendall, spekülatif fiyat davranışları üzerine yaptığı çalışmayla
rassal yürüyüş teorisinin temel yapısının oluşturulmasını sağlamıştır. Kendall, Đngiltere
hisse senedi fiyatları ile ABD mal piyasası fiyatlarındaki değişmelerin seyri üzerine
yaptığı çalışmada, bu piyasalardaki fiyat değişmelerin, kumarhanedeki bir rulet çarkının
her dönüşünde topun herhangi bir deliğe düşme şansı kadar tesadüfî olduğunu
göstermiştir. Kendall, hisse senedi ve mal piyasalarında fiyat düzeyinin sadece
fiyatlardaki değişmelerin toplamından oluştuğu sonucuna varmıştır12.
1959 yılındaki çalışmasında Roberts ise fiyat düzeyi ile fiyat değişmeleri arasında
farklılık olduğunu gösterdi, Roberts, 52 haftalık rassal fiyat değişmelerini toplayarak
fiyat düzeyine erişmeye çalıştı. Fiyat değişmeleri Roberts'in çalışmasında tamamen
rassal ele alınmıştı. Fiyat değişmelerinin toplamı veya fiyat düzeyi takvimlerin
belirttikleri çeşitli biçimlerdeki (baş ve omuz; bayrak, flamalar v.b.) paternlere
benzemekteydi. Bununla birlikte, onların rassal yapısı nedeniyle, bu paternler fiyatların
gelecekteki öngörüsünde kullanılamazdı. Daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda da
teknik analizcilerin kullandığı bu paternler reddedilmiştir.
12 Altun,Oğuz, “Sermaye Piyasalarında Etkinlik”, SPK Araştırma Dairesi, Ankara 1992, s.3
7
Yayınlanmamış bir makalesinde Roberts (1967)13 piyasa etkinliği konusunda üç
seviyeden bahsetmiş ve daha sonra Fama (1970) bu üç seviyeyi geliştirip, kapsamlı bir
biçimde açıklamıştır.
Fama'ya göre bütün bilgilerin fiyatlara yansıdığı etkin bir piyasada, fiyatta
herhangi bir değişme oluyorsa bunun tek nedeni vardır, beklenmeyen yeni bir bilginin
piyasaya ulaşmasıdır. Böyle bir bilgi karşısında menkul kıymetin fiyatı aşağı ve yukarı
doğru hareket halinde olacaktır. Aşağı ve yukarı hareket, piyasaya gelen fiyat lehine
önemsiz olayların sayıca çokluğu ve önemli alehteki olayların sayıca azıyla
dengelenecektir. Menkul kıymet fiyatlarındaki bu durum, fiyatların "martingale"
özelliğinden kaynaklanmaktadır. Martingale özelliği, bir dürüst oyunda kumarbazın bir
sonraki turda durumunun, şimdiki durumundan farklı olmayacağı anlamına gelmektedir.
1.4.1. Etkin Pazar Hipotezi ve Etkinlik Formlarının Tanımlanması
Etkin piyasalar hipotezi (EPH), belirsizliğin hakim olduğu rekabetçi bir piyasa
ortamında sıfır kâr dengesine göre fiyatların dinamik davranışlarını daha kapsamlı
açıklayan bir hipotezdir.
Piyasadaki mevcut bilgi setine göre bir piyasa etkin ise bu bilgi setine dayalı
olarak kâr yapmak imkânsız olacaktır. Piyasa katılımcısı bir başka değişle yatırımcı,
böyle bir piyasa ortamında menkul kıymetinden piyasa riski ile orantılı bir getiri elde
edecektir.
EPH'nin altında yatan varsayımları ise şu biçimde sıralayabiliriz:
• Piyasada katılımcı sayısı fazladır ve direk olarak piyasayı etkileme gücüne
sahip değildir.
• Menkul kıymetle ilgili saklama, işlem ve bilgi toplama maliyetleri oldukça
düşüktür. Ekonomik, politik ve sosyal yapıdaki değişiklikler piyasa derhal
yayılır.
13 Blume, M.E. ve Jeremy J.S. “The Theory of Security Pricing and Market Structure” , 1992, s.14-15
8
• Piyasada likidite oldukça yüksektir, alım satım giderleri de düşük olduğundan
menkul kıymet fiyatları genel değişmelere kolayca uyum sağlamaktadır.
• Piyasaların kurumsal yapısı çok gelişmiştir ve düzenleyici mevzuat piyasaların
istikrarlı çalışmasını sağlamaktadır.14
Fama (1970), mevcut bilgi setine göre saklama, işlem ve bilgi edinme maliyetlerin
sıfır olduğu bir piyasada denge koşulun beklenen getiri kavramıyla açıklanabileceğini
savunmuş ve şu şekilde formüle etmiştir:
tjtjttj PrEPE ,1,1, )(1)( φφ ++ +=
E = Beklenen Değer Operatörü,
1, +tjP = t+1 döneminde j’nci menkul kıymetin fiyatı,
φ = Mevcut bilgi seti: t döneminde fiyatın, tam yansıdığı varsayılan bilgi
setinin genel sembolü,
1, +tjr = t+1 döneminde j’nci menkul kıymetin getirisi : tjtjtj PPP ,,1, /)( −+
olarak hesaplanan yüzde getiri,
tjP , = t döneminde j’nci menkul kıymet fiyatıdır.
1, +tjP ve 1, +tjr rassal değişkenlerdir. Bu formülasyonda mevcut bilgi setine göre
t+1 dönemindeki j menkul kıymetinin beklenen fiyatı )(( 1. ttjPE φ+ , t dönemindeki j
menkul kıymetinin fiyatı )( jtP ile j menkul kıymeti ve j menkul kıymeti ile aynı risk
düzeyinde bulunan diğer menkul kıymetlerin t+1 dönemindeki piyasa tarafından
beklenen getiri oranı ))(( 1, φ+tjrE çarpımına eşit olacaktır.15
14 Fabozzi F. ve Modigliani, “Capital Markets: Institutions and Instruments” New York, 1992, s.250-251 15 Brenner M., “The Sensiitivity of the Efficient Market Hypothesis to Alternative Spefications of the Market Model”, The Journal of Finance, 1999 Vol. 34. s.15-16
9
Beklenen getiri ile açıklanan bu fiyat oluşum modeli, mevcut bilgi setinin menkul
kıymetin cari fiyatını tam olarak yansıtacağını ve menkul kıymetin gelecekteki fiyatının
mevcut bilgi setine göre belirlenen beklenen değeri rassal bir değişken olduğunu
göstermektedir. Fama’ya göre piyasanın denge koşulunun beklenen getirilerle
açıklanması ve mevcut bilgi setinin cari fiyat oluşumunu sağlaması varsayımları
ampirik bir anlam taşımaktadır.
Mevcut bilgi setine göre beklenen getiriler sıfıra eşit ya da sıfırdan büyük
olmalıdır.
0)( 1, ≥+ titjRE φ veya jttitj PPE ≥+ )( 1, φ
Aksi halde, negatif beklenen getiri, yatırımcının beklediğinden daha az getiri
elde etmesi anlamını taşıyacaktır. Bu durumda olağan dışı getiriler (abnormal rate of
return) söz konusu olacaktır16.
Bu varsayımlar olağan dışı getiriler oluşturmak için bilgi seti üzerine işlem
sistemleri kurulması mümkün kılmaktadır. t+1 dönemi için j menkul kıymeti için
gerçekleşen getiri oranı ile beklenen getiri oranının (normal) farkı olarak
tanımlanmaktadır: formülüze şeklinde
)( 1,1,1, ttjtjtj RERZ φ+++ −=
gösterebiliriz.
Bir yatırımcı herhangi bir dönemde olağan dışı getiriler elde etmesi mümkündür;
ancak bütün dönem (t) için mevcut bilgi setine göre olağan dışı getirilerin ortalaması
sıfır olacaktır:
∑=
+ =T
jtjZ
T 11, 0
1
Bu, hiçbir yatırımcının piyasayı yenemeyeceği anlamına gelir.
16 Leroy, S.F., “Efficient Capital Markets : Comment”, Journal of Finance, 2001, Vol. 31
10
Fama ilk orijinal makalesinde, ulaşılması mümkün bilgi kaynaklarını dikkate
alarak, tüm etkin pazar hipotezini 3 alt hipoteze bölerek açıklamış ve bunları
araştırmalarıyla desteklemiştir. Daha sonra 1991 yılında yayınladığı makalesinde ise
yine aynı üçlü sınıflamayı kullanmış ancak daha önce yarı-etkin form olarak tanımladığı
bazı araştırma bulgularını zayıf etkinlik formuna dâhil etmiştir.17
1.4.1.1. Zayıf Etkinlik
Formunda hisse senedi fiyatlarının, fiyatların geçmiş dönemlerdeki seyri, getiri
oranları, işlem hacimleri, lot altı işlemleri, toptan alım-satımlar vb. tüm bilgileri
içerdiğini varsayar. Etkin pazar hipotezi, hisse senedi fiyatlarının geçmiş bilgilerin
tümünü yansıttığını varsaydığından geçmiş dönemlerin getiri oranlarının gelecekteki
getiri oranları ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını kabul etmektedir. Bir başka
anlatımla, getiri oranları birbirinden bağımsızdır çünkü piyasaya yeni bilgilerin gelişi
tamamen rastsaldır ve hisse senedi fiyatları yeni bilgiler gelince kendilerini bu yeni
bilgilere çok çabuk adapte ederler.18 Dolayısıyla, etkin pazar hipotezi, geçmiş getiri
oranlan ya da piyasa bilgilerini kullanarak oluşturulacak herhangi bir yatırım stratejisi
ile ortalamanın üstünde (ya da adil olan getiri oranının üstünde) bir getiri elde etmenin
mümkün olmadığını savunur.
1.4.1.2. Yarı - Kuvvetli Etkinlik
Formunda hisse senedi fiyatlarının, piyasada oluşmuş geçmiş bilgilerin yanı sıra
piyasaya sunulmuş ve herkesçe bilinen güncel bilgileri de içerdiği kabul edilir. Yarı-
kuvvetli etkinlik formu, zayıf etkinlik formunun şartlarını içinde barındırır, çünkü hisse
senedi fiyatları, getiri oranları, işlem hacmi gibi bilgiler zaten yayımlanmış ya da
kamuya açıklanmış bilgilerdir. Bunlara ilave olarak, yarı-etkinlik formunda, şirketlerin
ileriye dönük yıl karı, dividant dağıtımının nasıl yapılacağı, sermaye artırımları,
hissenin bölünmesi, fiyat/kazanç oranlan gibi kamuya yaptıkları açıklamalar ile
hükümetlerin faiz oranları, enflasyon oranları, büyüme oranlan gibi birtakım genel
17 Fama, Eugene,F., “Efficient Capital Markets:II”, Journal of Finance 46, no:5, Aralık 1991: 1575-1617 18 Konuralp, G., “Sermaye Piyasaları: Analizler, Kuramlar, ve Portföy Yönetimi”Alfa Yayınları, 2001,
s.244
11
ekonomik durumlarla ilgili yaptığı açıklamalar da hisse senedi fiyatlarına çok çabuk
yansımaktadır19. Dolayısıyla, hiç bir yatırımcının piyasa ortalamasının üstünde aşırı
getiriler elde etmesi mümkün değildir. Çünkü yukarıda sayılmaya çalışılan yeni bilgiler
piyasaya açıklandığı anda tüm yatırımcılarca bilinmiş olacağından, bu durum hisse
senedi fiyatlarına zaten anında yansıtacaktır ve hiç bir yatırımcı ortalamanın üstünde
getiri elde edemeyecektir.
Yapılan araştırmalar, ABD, Đngiltere ve Fransa gibi ülkelerde işletme ile ilgili
açıklanan yeni bilgilerin menkul kıymet fiyatlarına hızla yansıdığım ve bu ülkelerde
sermaye piyasalarının yan güçlü olduğunu ortaya koymaktadır.
1.4.1.3. Güçlü Piyasa Etkinliği
Formunda ise, hisse senedi fiyatları kamuya açıklanmış bilgileri ve hem de
kamuya açıklanmamış ama yalnızca bazı kişilerin bildiği Özel bilgileri de
yansıtmaktadır. Bunun anlamı hiç bir yatırımcının ya da yatırımcı grubunun hisse
senetlerinin oluşmasının etkileyecek bilgileri monopolistik (tekelci) bir şekilde
kullanımı söz konusu olamaz. Dolayısıyla, hiç bir yatırımcı sürekli olarak ortalamanın
üzerinde getiri elde edecek şekilde yatırım stratejisi uygulayamaz. Anlaşılacağı gibi,
kuvvetli etkinlik formu zayıf ve yarı-kuvvetli etkinlik formlarını içinde bulundurmakla
birlikte kuvvetli etkinlik formu, etkin pazar hipotezini, kamuya açıklanmış ve
açıklanmamış tüm bilgilerin yatırımcılara aynı zamanda ve herhangi bir maliyete
katlanmadan ulaştığı mükemmel pazarı tanımlayacak şekilde genişletmektedir. Burada,
yalnızca hisse senedi fiyatlarının pazara gelen (kamuya açıklanmış) yeni bilgilere göre
değiştiği kabul edilmemiş aynı zamanda hiç bir yatırımcının özel bilgilere diğerlerinden
önce ulaşamayacağı da kabul edilmiştir. Bu düzeyde etkin bir piyasada işletmelerin gizli
bilgilerini elde edebilen kişilerin, bunları kullanarak yüksek karlar sağlamaları mümkün
değildir Fakat sermaye piyasasının en çok geliştiği ABD'de bile Sermaye Piyasası
Kurulu (SEC), içsel bilgilerin kullanımını önlemek için bir dizi yasal önlemlere
başvurmaktadır. Ancak yasalarda ayrıcalıklı bilgi olarak hangi tür bilginin belirtildiği
konusunda açıklık bulunmamaktadır.
19 Konuralp, G., a.g.e., s.224
12
Piyasaların etkinliği konusunda ortak görüş, güçlü formdaki etkinliğe rastlamanın
olanaksız ya da çok zor olduğu bu nedenle piyasaların yarı güçlü ve zayıf formda
etkinliğinden söz edilebileceğidir. Belirtilen bu üç etkinlik gerçekte, bilgi etkinliğini
ifade etmektedir.
Türkiye'deki gibi gelişmekte olan sermaye piyasalarında dağıtım, işlem ve bilgi
etkinliklerinin düşük düzeylerde olduğu kabul edilmektedir.
1.4.2. Beklenen Getiri veya “Dürüst Oyun” (Fair Game) Modelleri
Etkin bir sermaye piyasasında “fiyatlar mevcut bilgileri tam olarak yansıtır”
ifadesi ampirik olarak test edilebilir olamayan genel bir ifadedir. Bunu test edilebilir
kılmak için formasyon sürecini daha detaylı açıklamak ve tanımlamak gerekir. “Tam
yansımadan” ne anlaşıldığı açık bir şekilde ortaya konmalıdır.
Menkul kıymet denge fiyatının (veya beklenen getirileri) iki parametreli bir
dünyada meydana geldiğini varsayabiliriz. Bununla birlikte genel olarak teorik modeller
ve özellikle sermaye piyasalarının etkinliğine ilişkin ampirik testler kadar
geneleştirilemez. Yine de mevcut çalışmaların çoğunluğu beklenen getiri terimi üzerine
dayalı şekilde kurulmaktadır.20
tjtjttj PrEPE ,1,1, )(1)( φφ ++ += (1)
Piyasa dengesi üzerine kurulu varsayımlar beklenen getiri ve mevcut bilgi seti
)(φ temel alınarak oluşturulan denge beklenen gelirler önemli bir ampirik göstergedir.
Bu varsayımlar denge beklenen kar ve getiri oranlarının da üzerinde beklenen kar ve
getirilere sahip mevcut bilgi setine dayalı olması işlem sistemlerini (trading systems)
ortaya koyar söyle ki,
)( 1,1,1, ttjtjtj PEPX φ+++ −= (2)
0)( 1, =+ ttjXE φ (3)
20 Haugen, Robert, a.g.e.s.77
13
Bu tanımda ardışık tjX , ’ler mevcut bilgi setine göre “dürüst oyun” dur. Bir başka
biçimde ifade edersek;
)( 1,1,1, ttjtjtj rErZ φ+++ −= (4)
0)( 1, =+ ttjZE φ (5)
Böylece ardışık “ tjZ , ” değerleri de mevcut bilgi setinden hareketle oluşan dürüst
bir oyundur.
Ekonomik anlamıyla 1, +tjX , t+1 döneminde j menkul kıymetinin fazla piyasa
değeridir: yani, t döneminde bilgisine göre oluşan fiyatın beklenen değeriyle
gözlemlenen fiyat arasındaki farktır ve benzer olarak 1, +tjZ , t döneminde öngörülen
denge beklenti getiri fazlasını içeren t+1’deki getiridir. Buradan,
)(....,),........(),()( 2211 tnt φαφαφαφ ==
eşitli ğine ulaşılır. Bu eşitlik, mevcut bilgi setine )( tφ dayalı herhangi bir işlem
sisteminde, yatırımcıların )( tj φα miktarlık mevcut fonlarını “n” sayıda menkul kıymete
yatırmış olduklarını gösterir. Böyle bir sistemde, t+1 döneminde toplam piyasa değeri
fazlası şöyle oluşturulabilir.
∑=
+++ −=n
jttjtjjtj rErV
11,1,1, )()( φφα
(5) eşitli ğinde dürüst oyun özelliğinden dolayı, buradan
∑=
++ =−=n
jttjjtt ZEVE
11,1
^
0)()(( φφαφ
Beklenen getiri yada dürüst oyun etkin piyasa modeli bu şekilde test edilebilir
özelliğe sahip olmaktadır. Özetlersek dürüst oyun modeli bir yandan (i) piyasanın
dengesi beklenen getiri kavramı üzerinde oluşturulması diğer yandan (ii) mevcut bilgi
seti piyasa tarafından kullanılması varsayımlarına dayanmaktadır.
14
1.4.3. Rassal Yürüyüş Modeli
Etkin piyasalar modeli, (i) cari fiyatların mevcut bilgi setini tam olarak
yansıttığını birbirini izleyen fiyat serilerinin bağımsız olduğunu ve (ii) bu fiyat
serilerinin (getirilerin) benzer biçimde dağıldığını varsaymaktadır. Bu iki hipotezle
birlikte rassal yürüyüş modelini oluşturmaktadır.
Rassal yürüyüş teorisini savunanların, aynı zamanda bir hisse senedinin geçmiş
dönemlerdeki fiyat hareketlerinden yola çıkarak beklenen değerini belirleyemeyeceğini
ve gelecekteki değerin bu fiyat hareketlerinden bağımsız olacağını ileri sürmesi,
modelin bu noktada etkin piyasalar hipotezinin zayıf form destekleyicilerinin
düşüncelerine yaklaştırır. Ancak rassal yürüyüş teorisi ile etkin piyasalar hipotezinin
zayıf formda etkinliği birbiri ile karıştırılmamalıdır. Eğer hisse senedi fiyatları rassal
yürüyüş modelinin beklentileri doğrultusunda rassal olarak hareket ediyorsa, bu hisse
senedi fiyatlarının geçmiş hareketlerinin incelenmesi yoluyla aşırı getiri elde
edemeyeceği anlamına gelir ve zayıf formda etkin menkul kıymetler piyasası hipotezini
doğrular. 21
1.4.4. Finansal Varlıkları Fiyatlama Modeli
SPT çerçevesinde ele alınan risk-getiri oranı ilişkisi, Sermaye Piyasası Doğrusu
ve Denklemi aracılığıyla ortaya konulmaktadır. Riskten kaçınan ve faydalarını
maksimize etmeyi amaçlayan yatırımcıların yalnızca pazar portföyü ve risksiz varlıktan
oluşan "etkin portföylere" yatırım yaptığı modelde doğal olarak etkin portföyler için
uygun risk ölçüsü ve risk-getiri oranı ilişkisi ortaya konulmaktadır. Teori'nin yalnızca
etkin portföyleri ele alması, SPD'nun altında kalan, dolayısıyla veri risk seviyesinde en
yüksek beklenen getiri oranına sahip olmayan diğer portföyler ya da varlıkların risk-
getiri oranı ilişkisi konusunda bir açıklamasının olmaması anlamına gelmektedir
Hem etkin, hem de etkin olmayan varlıkların fiyatlandırılması, bu varlıklar için
uygun risk ölçüsünün belirlenmesi ve risk-getiri oranı ilişkisinin ortaya konulması
21 Cankurtaran, H., “Menkul Kıymetler Piyasalarında Etkinlik ve Risk – Getirileri Analizleri”, Ankara,
1990, s.14
15
SPT'nin bir sonucu olan "Finansal Varlıkları Fiyatlama Modeli" (FVFM) ile olanaklı
olmaktadır. Beklenen getiri ve risk arasındaki ilişki yatırımlarda iki önemli unsurun
açıklanmasını sağlanması açısından çok önemlidir. Birincisi, olası yatırımların
gerçekleştirilebilmesi için ölçek olacak getiri oranının tespit edilmesini sağlar. Örneğin
hisse senetlerini analiz ederken, söz konusu hisse senedinin veri bir risk oranında
sağlayacağı beklenen getirisi, yatırımcının o hisse senedi için tahmin ettiği beklenen
getiri oranına ne ölçüde yaklaştığını yatırımcıya sunar. Đkincisi, yatırımcıya henüz
pazarda işlem görmemiş yeni ihraç bir finansal varlıktan ne ölçüde beklenen getiri
tahmin edilebileceği konusunda yardımcı olur. Örneğin yeni ihraç edilecek bir hisse
senedinin fiyatlamasının nasıl yapılması gerektiği yada yeni yatırımların hisse senedinin
beklenen getirisinde nasıl bir değişme yaratacağı konularında yatırımcıya referans teşkil
edecek bilgileri sunar22.
Çalışmanın bu bölümünde ilk olarak finansal varlıkları fiyatlama modelinin
varsayımları ile varlıkların fiyatlanması açısından risk türlerinin ölçülmesi ele alınacak,
daha sonra karakteristik doğru denklemi incelenecektir.
1.4.4.1. Finansal Varlıkları Fiyatlama Modelinin Varsayımları
Her modelde olduğu gibi finansal varlık fiyatlama modelinde de belirli
varsayımlardan hareket edilmiştir. Bu model için geçerli olan varsayımlar Sharpe,
Alexander, Bailey tarafından ortay konulmuşturlar.
• Yatırımcılar, bir dönem için portföylerinin beklenen getirileri ve standart
sapmalarını dikkate alarak değerlendirirler.
• Yatırımcılar verilen aynı iki portföy arasında bir seçim yapmaları gerektiğinde,
standart sapması düşük olan portföyü seçerler.
• Tüm varlıklar sonsuz bölünebilirliğe sahiptirler. Tam likidite söz konusudur.
Yatırımcılar servetlerinin etkisi olmaksızın yatırımlarında istedikleri
pozisyonları alabilirler ve Markowitz’in geliştirdiği etkin çeşitlendirmeyi
sağlamaya çalışırlar.
22 Konuralp, G., a.g.e., ss. 207-208
16
• Yatırımcılar pazarda her miktardaki parayı, risksiz faiz haddi üzerinden borç alıp
verebilmektedir. Pazar faiz oranı dışında bir faiz oranı kullanılmamaktadır.
• Finansal varlık getirileri ile ilgili vergiler alım-satım komisyonları ve transfer
maliyetleri yoktur veya sıfırdır.
• Tüm yatırımcılar aynı yatırım dönemine sahiptirler.
• Tüm yatırımcıların risksiz faiz oranı aynıdır.
• Bilgiye serbestçe ulaşılabilir ve bilgi anında tüm yatırımcılar için mevcuttur.
• Yatırımcılar homojen beklentilere sahiptir. Yatırımcılar, beklenen getiriler,
standart sapmalar ve finansal varlıkların kovaryansları ile ilgili aynı anlayışa
sahiptirler.
1.4.4.2. Varlıkların Fiyatlandırılması Açısından Risk Türlerinin Ele Alınması
Bütün yatırımcılar iyi çeşitlendirilmiş portföyler kurarak sistematik olmayan
riski ortadan kaldırabilirler. Portföy içinde bulunan varlıkların sayısı arttıkça sistematik
olmayan riskin düşmesine paralel olarak toplam risk de düşmekle beraber bu azalış
yalnızca ele alınan varlığın sistematik risk seviyesine kadar inebilmektedir Sistematik
riskin ortadan kaldırılabilmesinin mümkün olmaması ve sistematik olmayan riskin
tamamen ortadan kaldırılabilmesi, yatırımcıların katlanmak zorunda kaldıkları risk
türünün yalnızca sistematik risk olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Risk ve beklenen getiri oranının bir fonksiyonu olduğu varsayılan faydalarını
maksimize etmek amacında olan yatırımcılar, ya veri risk seviyesinde beklenen getiri
oranını maksimize etmeye çalışırlar ( ) ( )( )0/ >rEUE δδ ya da veri beklenen getiri oranı
düzeyinde risklerini minimize etmeye çalışırlar ( )( )0/ <δσδ UE . Ancak burada
belirtmek gerekir ki yatırımcılar, yatırım yapacakları varlıkları seçerken bu varlıkların
toplam riskleri üzerinde odaklanmak yerine, çeşitlendirme yoluyla ortadan
kaldıramayacakları sistematik riskleri üzerine odaklanmalıdır. Çünkü sistematik
olmayan risk, çeşitlendirme yoluyla tamamen ortadan kaldırılabilir ve dolayısıyla buna
katlanmak için fazladan bir getiri oranı beklentisinde olmak anlamlı değildir.
17
Riskten kaçınan yatırımcıların varlıklardan bekledikleri getiri oranı ile risk
düzeyi arasında pozitif bir ilişki vardır. Bir yatırımcının daha yüksek riskli bir varlığa
yatırım yapabilmesi için, o varlığın yüksek bir beklenen getiri oranına sahip olması
gerekmektedir. Dolayısıyla yatırımcılar, katlandıkları riske koşul olarak belirli bir risk
primi elde etmek istemektedir. Bu noktada sistematik olmayan riskin özel durumu
ortaya çıkmaktadır. Sistematik olmayan risk, iyi çeşitlendirilmiş portföyler kurarak
beklenen getiri oranından fedakârlık etmeksizin tamamen ortadan kaldırılabildiğine
göre, bu riske katlanmak anlamsız olacaktır. Bu nedenle de piyasada sistematik olmayan
riske katlanmanın bir getirisi de olmamakta, yatırımcılar yalnızca almış oldukları
sistematik risk karşılığında bir risk primi elde etmek durumunda olmaktadırlar.
Dolayısıyla riskli varlıkların fiyatlanmasında geçerli risk yalnızca sistematik risktir.
Yatırımcıların bireysel varlıklara bakış açısını incelemek için şu noktaya dikkat
etmek gerekir: "bir yatırımcının asıl ilgilendiği nokta portföyünün nihai durumudur".
Portföye dahil edilecek bir varlık, portföy riskini arttırabilir ya da azaltabilir.
Dolayısıyla varlığın portföye dahil edilmesi, portföy riskine katkısı ölçüsünde söz
konusu olmaktadır. Varlığın, portföyün toplam riskliliğine etkisi, varlık ile portföyün
beklenen getiri oranlarının kovaryansı ile ölçülmektedir. Dolayısıyla portföye eklenecek
her varlığın portföy riski ile ilişkisi, varlıkların tek başlarına sahip oldukları ve standart
sapma ile ölçülen toplam risklerinden daha anlamlı bir risk ölçüsü olmaktadır23.
Herhangi bir portföyün riski, ya da varyansı şu şekilde hesaplanmaktadır:
ijj
N
i
N
jip xx σσ ..
1 1
2 ∑∑= =
=
2pσ = portföyün varyansı
ix = i varlığının portföy içindeki ağırlığı
jx = j varlığının portföy içindeki ağırlığı
23 Robert A. Haugen, “Modern Investment Theory”, 3rd Edt. Prentice Hall, Inc, Englewood Cliffs, 1993,
pp. 204-206
18
ji ,σ = i ve j varlıklarının getiri oranlarının kovaryansı
SPT, yatırımcıların denge durumunda ellerinde bulunduracakları portföyün
yalnızca Pazar Portföyü ile Risksiz Varlık olduğunu söylemektedir. Buradan hareketle,
bütün yatırımcılar, etkin sınıra ulaşmak arzusunda olacaklarından, ellerinde
bulundurdukları toplam portföyün riskli varlıklara ayıracakları kısmını, yalnızca Pazar
Portföyü'ne yatıracaklardır. Bu nedenle bir varlığın riski, Pazar Portföyü'nün varyansına
olan kalkışı olarak ölçülebilir.
Dolayısıyla yukarıda yer alan ve herhangi bir portföyün varyansını ifade eden
formül, Pazar Portföyü için şu şekilde yeniden yazılıp düzenlenebilir24;
ijjM
N
i
N
jiMM xx σσ ..
1 1
2 ∑∑= =
=
2Mσ = Pazar Portföyün varyansı
iMx = i varlığının portföy içindeki ağırlığı
jMx =i varlığının portföy içindeki ağırlığı
ji ,σ = i ve j varlıklarının getiri oranlarının kovaryansı
Pazar Portföyü'nün riskini ifade eden formül açık olarak yazıldığında;
++++= ∑ ∑ ∑ ∑
= = = =
N
j
N
j
N
j
N
jNjjMNMjjMMjjMMjjMMM xxxxxxxx
1 1 1 1332211
2 ... σσσσσ
kovaryansın özelliğinden hareketle;
∑=
=N
jiMijjMx
1
σσ
19
dolayısıyla;
[ ]NMNMMMMMMMM xxxx σσσσσ ++++= ...3322112
halini almaktadır.
Formülde açıkça görülmektedir ki, Pazar portföyünün varyansı, Pazar portföyü
içinde yer alan her varlığın ağırlığıyla, o varlığın Pazar portföyü ile kovaryansları
çarpımlarının toplamı ile ölçülebilmektedir.
Sonuç olarak şu söylenebilir; bütün yatırımcılar Pazar Portföyü'ne yatırım
yapmakta ve toplam yatırımları içinde bu portföyün payının ne kadar olacağının
belirlenmesi için ise riskine odaklanmaktadırlar. Yukarıda yer alan denklemin nihai
halinde de görülebileceği gibi Pazar Portföyü içinde yer alan her bir varlığın portföy
riskine katkısı, o varlığın getiri oranının Pazar Portföyü'nün getiri oranı ile kovaryansı
ölçüsünde olmaktadır. Dolayısıyla bir varlığın Pazar Portföyü ile kovaryansı ne kadar
büyükse, Pazar Portföyü'nün riskliliğine katkısı da o ölçüde büyük olmaktadır. Bu
nedenle, bir varlığın getiri oranının toplam riski (standart sapması ya da varyans) büyük
olsa da Pazar Portföyü ile kovaryansı küçük olduğu sürece portföy riskliliğine katkısı
düşük olacak ve o ölçüde portföy açısından bir öneme sahip olacaktır. Bu yüzden
yatırımcı için geçerli risk ölçüsünün temelinde varlığın toplam riski ( )2iσ değil, Pazar
Portföyü ile kovaryansı( )Mi ,σ , diğer deyişle sistematik riski yatmaktadır.
Aynı bakış açısıyla, bütün yatırımcılar Pazar Portföyüne yatırım yapmış olduğu
için bir varlığın portföy riskine katkısı, diğer deyişle geçerli riski; o varlığın portföy
içindeki payının değiştirilmesi durumunda Pazar Portföyü'nün riskinde ne kadar
değişiklik olacağı ile ölçülebilir. Bu nedenle i varlığının riskinin gerçek anlamda ne
boyutta olduğunun bulunması için Pazar Portföyü'nün riskinin iX 'ye (i varlığının Pazar
portföyü içindeki ağırlığı) göre türevi alınmaktadır. Pazar Portföyü'nün riskinin iX 'ye
göre türevi, i varlığının payının arttırılması durumunda Pazar Portföyü'nün riskindeki
24 William F. Sharpe and Gordon J. Alexanderi,”Investments”, Prentice Hall Inc., USA, 1990, p. 202
20
değişimi vermektedir ve şu şekilde bulunabilir25;
i
n
i
n
kikkMjM
i
M
x
xx
x ∂
∂=
∂∂ ∑∑
= =1 12
.. σσ
∑∑
∑
= =
==∂
∂N
j
N
JijjMiM
N
jijjM
i
M
xx
x
x
1 1
12
.
.2
σ
σσ
2
12
M
N
jijjM
i
M
x
x σ
σσ ∑
==∂
∂
2
2
M
iM
i
M
x σσσ
=∂
∂
Dolayısıyla bir varlığın geçerli risk ölçüsü, diğer deyişle ortadan kaldırılamayan
ve bundan dolayı da yatırımcı tarafından kazanıldığında karşılığının beklendiği risk,
( )2/ MiM σσ formülü ile ölçülebilir. Bu ölçü, ele alınan varlığın pazarla birlikte
değişkenliğinin, pazarın değişkenliğine oranını vermekte ve sistematik risk endeksi
halini almaktadır. Diğer deyişle sistematik riskin ölçülmesinde kullanılan formül (alM)
iken, bir varlığın getiri oranındaki değişkenliğin Pazar değişkenliğine göre durumunu
gösteren ve yine bir sistematik risk ölçüsü şeklinde kullanılabilen formül
( )2/ MiM σσ olarak ortaya konulmaktadır.
Genel olarak ifade etmek gerekirse, bir varlığın geçerli risk ölçüsü, o varlığın
getiri oranının, Pazar portföy getiri oranı ile kovaryansı ( )iMσ olarak hesaplanan
sistematik risk iken, varlık getiri oranı ile Pazar portföyü getiri oranı arasındaki
kovanyansın, Pazar portföyü getiri oranının varyansı ile ilişkilendirilmesi ( )2/ MiM σσ
25 Formülün çıkarımı için; E.J.Elton and M.J.Gruber, “Taxes nd Portfolio Composition”, Journal of
Financial Economics, Vol:6, 2004, p.302’den yararlanılmıştır. Kaynakta portföy varyansı yerine standart sapma kullanılmıştır.
21
sistematik riskin standardize ölçüsü olan "beta" değerini vermektedir26.
2M
iMi σ
σβ =
i varlığının değişkenliği, Pazar portföyünün değişkenliğinden daha yüksek
olduğu durumlarda, diğer bir deyişle pazardaki değişkenliğe karşı duyarlılığı yüksek
olduğunda, beta katsayısının birden büyük olacağını söyleyebiliriz. Böyle bir varlık
"agresif" varlık olarak nitelendirilebilir. Diğer yandan beta katsayısı birden düşük olan
varlıklar ise "defansif varlıklar olarak adlandırılabilir27.
1.4.4.3. Karakteristik Doğru Denklemi
Bir finansal varlığın ya da özel olarak hisse senedinin sahip olduğu ve yukarıda
ele alınan bütün risk kaynaklarının tamamının bileşik etkisini, toplam riski: hesaplayarak
elde etmek mümkün olmaktadır. Ancak, her bir risk kaynağının hisse senedi riskliliği
üzerine etkisini teker teker hesaplamak ve ortaya koymak mümkün olmamakla birlikte,
sistematik ve sistematik olmayan risk gruplarının toplam risk içindeki büyüklüklerini
belirlemek mümkün olmaktadır. Bunun için, Sharpe'ın indeks modelinden türetilen
"Karakteristik Doğru", varlıkların sistematik ve sistematik olmayan risklerinin toplam
risk içindeki paylarını belirlemede kullanılabilen bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Karakteristik doğru, bir varlığın ya da portföyün getiri oranı ile Pazar
Portföyü'nün getiri oranı arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ve doğrusal bir regresyon
denkleminden türetilen grafiksel bir gösterimdir. Grafiğin denklemindeki bağımlı
değişken varlık getiri oranı olurken, bu değişkeni açıklayıcı tek bağımsız değişken Pazar
Portföyü'nün getiri oranı olmaktadır.
Pazar Portföyü'nün getiri oranı ile varlık getiri oranı arasında, ilişki
kurulmasındaki ana neden, Pazar Portföyü'nün yalnızca sistematik riski içermesi
sebebiyle, bu portföyde meydana gelecek değişkenliğin, sadece sistematik riskin sonucu
26 Frank K.Reilly and Edgar A.Norton, “Investments” 4th Edt., The Dryden Press, ForthWorth, 1995
p.174 27 Tapan Biswas, “Desicion-Making Under Uncertainty”, MacMilan Press Ltd, 1997, p.84.
22
olmasıdır. Dolayısıyla varlık getiri oranının Pazar Portföyü'nün getiri oranı ile açıklanan
kısmı varlığın pazara bağımlı getiri oranını ifade ederek sistematik riskinin ortaya
konulmasını sağlarken, Pazar Portföyü'nün getiri oranı dışında kalan etkiler ise pazardan
bağımsız getiri oranını ortaya koyarak sistematik olmayan riskinin bulunmasına
yardımcı olmaktadır.
Varlık getiri oranı ile Pazar Portföyü'nün getiri oranı arasındaki ilişki regresyon
analizi şeklinde ifade edildiğinde, denklemin değişken ve parametreleri şu şekilde
açıklanabilir28;
tiMiiti eRR ,,~~~ ++= βα
tiR ,
~ = i varlığının getiri oranı
iα = Pazar Portföyü'nün getiri oranının sıfır olması durumunda, i varlığının getiri
oranı
iβ = i varlığının getiri oranının, Pazar Portföyü'nün getiri oranına karşı duyarlılığı
MR~
= Pazar Portföyü'nün getiri oranı
tie ,~ = hata terimi
Karakteristik doğru denkleminde yer alan sabit terim( )α , doğrunun, y eksenini
kestiği noktayı göstermektedir. Bir başka deyişle, Pazar Portföyü'nün getiri oranının
sıfır olması durumunda, varlığın getiri oranını göstermektedir. Ancak burada
belirtilmesi gereken bir nokta da şudur, regresyon denkleminde yer alan hata terimi
nedeniyle gerçekleşen getiri oranı, bu değerin üzerinde ya da altında yer alabilmektedir.
Beta katsayısı olarak adlandırılan terim ( )β ise, doğrunun eğimini vermekle
birlikte, varlık getiri oranının Pazar Portföyü'nün getiri oranına karşı duyarlılığını, bir
28 M. Bolak, “Sermaye Piyasası, Menkul Kıymet ve Portföy Analizi”, 2bs., Beta Basm Yayın Dağıtım , Đstanbul, 1994, ss.217-28.
23
diğer deyişle Pazar Portföyü getiri oranındaki değişimin, varlık getiri oranı üzerindeki
etkisini göstermektedir. Beta katsayısı aşağıdaki formülle bulunmaktadır;
2M
iMi σ
σβ =
iMσ = i varlığı ile Pazar Portföyü'nün getiri oranları arasındaki kovaryans
2Mσ = Pazar Portföyü'nün varyansı
Beta ( )iβ katsayısı, bir varlığın getiri oranının piyasa ile birlikte hareket etme
eğilimini yansıtmakta ve varlığın Pazar Portföyü'ne göre değişkenliğinin bir ölçüsü
olmaktadır29.
Regresyon analizi, bağımlı değişken (varlığın getiri oranı) ile bağımsız değişken
(Pazar Portföyü'nün getiri oranı) arasındaki ilişkiyi ifade eden parametreleri en küçük
kareler yöntemiyle ortaya koymaktadır. Hisse senetlerinin ve Pazar Portföyü'nün geçmiş
verileri zaman serileri şeklinde regresyona tabi tutulduğunda, a ve p değerleri her varlık
için ayrı ayrı elde edilmektedir. Ancak regresyon analizinin yapılabilmesi ve
parametrelerin belirlenebilmesi için birtakım varsayımların geçerli olması
gerekmektedir30.
Doğrusal regresyon modelinin geçerli olabilmesi için gerekli olan varsayımlar şu
şekilde sıralanabilir;
• Bağımsız değişken( )MR~
, hata teriminden bağımsızdır,
0, =eMσ
• Hata terimleri, ortalamaları sıfır olan rassal değişkenlerdir,
29 J.Fed Weston and Eugene F. Brigham, “Essential of Managerial Finance”, 10th Edt. Harcourt
Brance&Company, 1993, p.162. 30 Paul Newbold,”Statistics for Business and Economics”, 2nd Edt., Prentice Hall, Englewood Cliffs,
1998, p.459.
24
( ) ( )nieE i ,...,2,10~ ==
• Rassal hata terimlerinin hepsinin varyansları birbirine eşittir,
( ) 22~eieE σ= ( )ni ,...,2,1=
• Rassal hata terimleri birbirlerinden bağımsızdır.
( ) 0~.~ =ii eeE bütün i'ler için ji ≠
Çeşitli varlıklar için elde edilen veriler regresyona tabi tutulduğunda, diğer bir
deyişle varlık getiri oranları ve Pazar Portföyü'nün getiri oranları zaman serisi halinde
ele alınıp en küçük kareler yöntemiyle karakteristik doğru denkleminin parametreleri
( )βα ve bulunmaktadır.
1.5. Piyasaya Sunulan Bilgilerin Özellikleri
Etkin piyasalar teorisi temel olarak sermaye piyasalarında bilgi etkinliğini
sınadığından, piyasada oluşan bilgilerin özellikleri teorem için önemli bir unsuru teşkil
etmektedir. Buna göre sermaye piyasalarına sunulan bilgilerin özellikleri şunlardır.
i. Đşletmelere ait finansal bilgilerin zamanlı ve fiyatlara yansıyan bilgi olması.
Sermaye piyasasındaki iletişimin temel verileri finansal enstrümanlardır. Bir
ülkedeki piyasaya duyurulan finansal bilgiler ne kadar zamanlı ve fiyatlara yansıyan
bilgi (priced information) olursa, yatırımcıların piyasaya güvenlerinin o denli artacağı
açıktır. Piyasa etkinliğinin arttırılması "güven" unsurunun da tam kabul görmesi ile
mümkündür.
ii. Yeni bir bilgi edinilmekle piyasanın üzerinde bir gelir elde edilememesi.
Etkin çalışan sermaye piyasasında, menkul değere ilişkin herhangi bir bilgi
piyasaya yansıdığında, menkul değer fiyatları yeni bilgi doğrultusunda değişecektir. Bu
nedenle hiçbir hisse senedi sahibi yeni bir bilgi elde etmekle, piyasanın üzerinde bir
25
gelir sağlayamayacaktır. Bilgisel etkinliğin varlığı ancak mevcut bilgilerin tamamı
menkul kıymet fiyatlarına yansıması halinde söz konusu olur.
iii. Bilgilerin gereksinmeleri karşılayacak nitelikte önemli, güvenilir, objektif,
tutarlı ve karşılaştırabilir olması.
Đşletmelere ait finansal açıklamaların genel amacı, ilgili taraflara yönetimin
işletme hedeflerine ulaşmadaki başarısını değerlendirmelerine yardımcı olmaktır.
Finansal bilgilerin farklı kişi ya da gruplara iletilmesi hedeflendiğinde bilgilerin
kütleselliğinden öte kalitesinin önemli bir ölçüt olarak ele alınması gerekmektedir.
Bilgilerin gereksinimleri karşılayacak nitelikte olmaları için bir olayın nitel amaçlarına -
önemli, güvenilir, tarafsız, anlaşılır, zamanlı, tutarlı ve karşılaştırabilir- sahip olması
beklenir.31 Kamuya açıklanması gerekli bilgilerin doğruluk kriterine sahip olması için
bilgiyi sunan firmaların bağımsız dış denetim işlemine tabi tutulması gerekmektedir.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki bağımsız dış denetimin olumlu yönde ilerlemesi ilgili
firmaların iç denetim faaliyetlerinin düzenli bir yapıya sahip olmasını gerektirmektedir.
Yatırımcıların kamunun aydınlatılmasında ve aynı zamanda işletmenin Genel Kabul
Görmüş Muhasebe (GKGM) ilkelerini uygulama ölçütünü ortaya koyan bağımsız
denetim raporundan yeteri ölçüde yararlanamadıkları veya onları okumadıkları
gözlemlenmektedir.
iv. Bilgilerin belirli esaslar dahilinde standardize edilmesi.
Bildirim araçları ile sunulan bilgilerin kullanıcılara yararlı olabilmesi için
anlaşılabilir ölçüde olması gerekir. Đlgili kullanıcıların önemli bir kısmının genel
yapısının heterojen olması nedeniyle bu bilgilerden yararlanma derecelerinde farklılıklar
olmaktadır. Bu nedenle bilgilerin belirli esaslar dahilinde standardize edilmesi, yani ne
tür bilgilerin hangi unsurları bünyesinde toplayacağına ilişkin çalışmaların yapılması
gerekmektedir. Açıklanan bilgilerin standart bir formla sunulması ve terminoloji
birliğinin sağlanmış olması gereklidir.32
31 Atilla Gönenli, Finansal Tablolar, Đstanbul: Sermest Matbaası, 1979. s. 179 32 Celal Kepekçi, Sermaye Piyasasının Gelişmesinde Muhasebenin Rolü, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Y. No: 6, 1983. s.241
26
v. Piyasaya sunulan bilgilerin zaman ve kapsam açısından kategorize edilmesi.
Kamuya sunulan bilgiler gerek kapsam ve gerekse içerik bakımından
yatırımcıların yoğun bir bilgi yükü ile karşılaşmalarına neden olmakta, yatırımcılar ve
ilgili taraflar bu noktada seçici olamamaktadırlar. Bu aşamada kamuya sunulan
bilgilerin ihtiyaç gruplarının isteklerini dikkate alarak zaman ve kapsam açısından
kategorize edilmeleri ve yeni sunum yollarının araştırılması gerekmektedir.
vi. Finansal bilgilerin açıklanması sürecinde zamanlılık (timeliness) kavramı.
Bu bilgilerin işletme yöneticisine tarihi bilgi formunda olmasının yanı sıra,
yatırımcı için ileriye dönük kararların alınmasında katkıda bulunacağı açıktır. Yatırımcı
ancak bu yolla diğer firmalara karşı yatırım kıyaslaması yapma fırsatı elde
edebilecektir.33 Kısacası bilgiler zamanlılık esasına uygun olarak açıklanmalı yani
geçerliliğini kaybetmemelidir.
1.6. Etkinliğin Arttırılmasının Temel Kriteri Güven Unsuru
Sermaye piyasasının etkinliğinin arttırılmasının temel kriteri olan "güven" unsuru;
kamuyu aydınlatma işlevinin yerine getirilmesi ile piyasada etkinlik ve istikrar
sağlayarak fon arz ve talebini kolaylaştırıp yatırımcıların daha güvenli buldukları
ortama motive olmalarını sağlamaktadır. Sermaye piyasasının temel karakteristiği
güven esasına dayalı olmasıdır. Piyasanın güvenli olmasına doğrudan katkıda bulunan
mekanizmalardan biri de bağımsız dış denetimdir. Bağımsız dış denetimin başarılı
olmasında firma açısından önemli bir mekanizma da iç denetimdir. Genel Kabul
Görmüş Muhasebe (GKGM) ilkelerinin düzenli bir şekilde firma içi uygulaması
yapılırken birinci derecede süzgeç görevini iç denetim üstlenir. Dış denetim böyle bir alt
yapının daha sağlıklı olmasına katkıda bulunur. Dış denetimin dürüstlüğü, bağımsızlığı,
prensiplerine bağlılığı yanında uzmanlığı da önemlidir. Büyük işletmelerde gittikçe
karmaşık hale gelen muhasebe sistemi ancak uzman denetçiler tarafından anlaşılıp
değerlendirilebilir. Buradan bağımsız denetimin sadece hissedarlara ve diğer taraflara
yardımcı olmayacağı aynı zamanda şirket yöneticilerine yol gösterici niteliğinin olduğu
33 Daniel Zeghal, "Firm size and the informational content of financial statements", Journal of Financial
27
da anlaşılmaktadır. Bağımsız denetçiye toplumun verdiği bir diğer görev finansal
tabloların denetimi dışındaki inceleme hizmetleridir. Đşletmeler denetçi firmadan bu
inceleme işleminin dışında vergileme, yönetsel danışmanlık hizmetleri gibi konularda
da yardımcı olmalarını beklemektedir.34
Kamuoyunda güven unsurunun arttırılması amacıyla yapılan aydınlatma
faaliyetleri esas olarak üç temel fonksiyonun harekete geçirilmesini amaçlanmaktadır.35
Bunlar;
• Koruyucu fonksiyon
• Caydırıcı fonksiyon
• Bilgilendirme fonksiyonudur.
i. Koruyucu fonksiyon
Taraflar arasında avantaj ve dezavantajı en aza indirgemek suretiyle bilgi ve
belgelerin eşit olarak elde edilmesini sağlayıcı, diğer bir ifade ile asimetrik bilgiyi
önleyici bir fonksiyondur .
ii. Caydırıcı fonksiyon
Kamuoyunda fırsat eşitli ği yaratmak amacıyla meydana gelebilecek olumsuz bir
öncelik hakkının önlenmesi amacıyla -bir ortaklığın ele geçirilmesi, sermaye artırımının
önceden haber alınması vb. ilgili taraflara bu aykırı uygulama başlamadan caydırıcı
etkisini ortaya koymaktadır.
iii. Bilgilendirme fonksiyonu
Yatırımcının ihtiyaç duyduğu bilgilerin düzenli bir şekilde akışını sağlayarak
gerekli kararların alınmasına katkıda bulunur.
and quantitative Analysis, Vol. 19, No.3, (September 1984), ss.26-30 34 Berna Taner ve diğerleri, "Bağımsız Denetçilerin Yetki ve Sorumlulukları," Türkiye 3. Muhasebe
Denetimi Sempozyumu, Alanya, 1997,http://www.kiibf.selcuk.edu.tr/fehmihocamakale1.htm,2003. 35 Fehmi Karasioğlu ve Tuna Taner, "Kamunun Aydınlatılması Açısından Finansal Bilgi Kaynakları ve
Bağımsız Dış Denetim Fonksiyonu", Çukurova Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Cilt:8 sayı:l,(1998),ss.133-144.
28
Yatırımcı bilgi edinme kaynaklarına farklı kanallardan ulaşabilir. Bilginin
zamanında ve güvenilir olması yatırımcı açısından son derece önemlidir. Bireysel
yatırımcıların hisse senedi alımına etkide bulunacak bilgi ihtiyaçlarının neler olduğuna
yönelik çalışmalardan dikkate değer olanları ABD'de yapılmıştır. Ülkemizdeki durum
ise bir anket çalışması ile ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Tablo 1.1'de yatırımcıların %78.8 oranında firmanın adına önem verdikleri
görülmektedir. Yatırımcıların ikinci sırada önem verdikleri bilgi ihtiyacı ise, %78.6'lık
bir payla firmanın içinde bulunduğu endüstriden geleceğe yönelik muhtemel
beklentileridir (endüstri liderliği, ilgili endüstrideki öneminin artması vs).
Tablo 1.l: A.B.D'de Bireysel yatırımcının bilgi ihtiyaçları
Sıra Bilgi Türü Önemli/ Çok Önemli %
1 Firmanın ünü 78.8
2 Firmanın içinde bulunduğu endüstri ile ilgili beklentiler 78.6
3 Firma ile ilgili beklentiler 78.4
4 Firmanın hisse senedinin performansı 70.2
5 Firmadaki son gelişmeler 69.2
6 Firmanın finansal tabloları 69.9
7 Firma için olası riskler 67.6
8 Tarihi finansal veriler 57.7
9 Firmanın üretimleri ile ilgili bilgiler 54.5
10 Ekonomik durum hakkında bilgi 52.0
11 Komisyoncunun firma hakkında yaptığı araştırma 42.5
12 Profesyonellerin tavsiyesi 42.4
13 Đşbölümü ile ilgili bilgi 39.5
Kaynak: Gökhan Özer, Muhasebe karları ile hisse senedi verimleri arasındaki ilişkiler
ĐMKB' de deneysel bir analiz, Ankara: SPK yayınları, Yayın no:31,1996 s.21
29
Bu çalışmaya paralel olarak ülkemizdeki bireysel yatırımcıların hangi tür bilgi
kaynaklarına öncelik verdiklerini öğrenebilmek amacıyla 1995 yılı Mart ayında Đzmir ve
Manisa ilinde bulunan aracı kurumlarda bir anket çalışması gerçekleştirilmi ştir.
Araştırma örnekleminin oluşturulmasında Đzmir ve Manisa illerindeki aracı kurumlar
vasıtasıyla işlem gören yatırımcı kitlesi seçilmiştir. Örneklemenin tüm ülkedeki aracı
kurumlarla çalışan yatırımcıları (alım-satımında bulunan) kapsaması arzu edilmiştir.
Yukarıda belirtilen illerdeki aracı kurumlar vasıtasıyla borsada işlem gören yatırımcılara
anket uygulanmıştır. Eğitim seviyeleri ve borsadaki işlem hacimleri dikkate alman
yatırımcı kitleye sunulan 150 adet anket formundan ancak 104'ü cevaplanmıştır.
Cevaplanan 104 anket formundan aşağıdaki sorulara verilen cevaplar % olarak şöyle
sıralanmıştır.
Tablo 1.2: Türkiye'de yatırımcıların kararına etki eden unsurlar
Sıra ihtiyaç duyulan bilgi %
1. Ülkenin ekonomik durumuna ilişkin bilgiler 32
2. ilgilenilen şirketin genel yapısı 24
3. Şirketin bulunduğu sektör içindeki durumu 23
4. Şirketin finansal durumuna ilişkin bilgiler 21
Kaynak: Fehmi Karasioğlu ve Tuna Taner, "Kamunun Aydınlatılması Açısından Finansal Bilgi Kaynakları ve Bağımsız Dış Denetim Fonksiyonu", Çukurova Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Cilt.8 sayı: l, (1998), s. 133
Tablo 1.2'de ülkemizdeki yatırımcıların yatırım kararlarına genel olarak etki eden
unsurlar arasında "ülkenin ekonomik durumuna ilişkin verileri"nin %32'lik bir dilimle
birinci sırayı aldığı görülmektedir. Bunun dışında ilgilenilen şirketin genel yapısı,
şirketin sektör içindeki durumu ve şirketin finansal göstergeleri de kararda etkili
olmaktadır.
Yatırım kararı alınmasında şirketlerin doğrudan kamuya medya aracılığı ile
duyurulan finansal tablolarının yanında, yıllık olarak yayınladıkları faaliyet raporları da
yatırımcılar için önemli bir karar kriteri olarak değerlendirilmektedir. Faaliyet raporları
veya yıllık raporlar bir şirketin bir faaliyet dönemi boyunca gerçekleştirdikleri işlemleri
30
özetleyen dışa dönük raporlama araçlarıdır. Bir faaliyet raporunda aşağıda ana başlıklar
altında toplanan verilerin olması beklenir.36
i. Yönetim kurulu raporu
ii. Finansal tablolar
• Bilânço
• Gelir tablosu
• Nakit akış tablosu
• Uygulanan muhasebe politikaları
• Finansal tablo kalemleri ile ilgili açıklamalar
iii. Bağımsız denetim raporu
iv. Kar dağıtım tablosu
Buradan hareketle yapılan anket formunda yatırımcı kitleye yıllık faaliyet
raporlarında nelere dikkat ettikleri sorulmuş genel eğilim sıralaması Tablo 3'teki gibi
oluşmuştur. Tablo 1.3'de firmaların faaliyet raporlarını kısıtlı da olsa elde eden
yatırımcıların, yıllık faaliyet raporlarında öncelikle işletmenin bilanço ve gelir
tablosundaki önemli kalemlerin açıklanmasına yönelik bilgilere dikkat ettikleri
görülmektedir. Ancak yatırımcılara daha geniş bir aydınlanma mekanizması
kullanılarak piyasa ve firmalar hakkında detaylı bilgi edinmeleri sağlanmalıdır,
Araştırmada yatırımcıların yıllık faaliyet raporlarını okuma oram yüksek olmasına
rağmen, bu tür raporların yatırımcıların doğrudan elde etmeleri oldukça zor olduğu
gözlemlenmiştir.
36 "Yücel Göksel, "Şirket Faaliyet Raporları ve Bir Faaliyet Rapor Đçeriği Önerisi", Đ.Ü Đşletme Fakültesi
Dergisi, Cilt:22. S:2.(1993),s.26
31
Tablo 1.3: Türkiye' de Faaliyet Raporlarında Dikkat Edilen Özellikler
Seçenek Faaliyet Raporlarında Dikkat Edilen Özellikler %
1. Yıllık raporda yer alan bilanço ve gelir tablosundaki önemli kalemlerin açıklanması
37
2. Ülke ve Dünya Ekonomisindeki gelişmelerin işletmeye olan olumlu ve olumsuz katkıları
30
3. Đşletmeyi tanıtıcı genel bilgiler 21
4. Üst düzey yöneticilerin görüşleri 12
Kaynak: Fehmi Karasioğlu ve Tuna Taner, "Kamunun Aydınlatılması Açısından Finansal Bilgi Kaynakları ve Bağımsız Dış Denetim Fonksiyonu", Çukurova Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Cilt:8 sayı: l,(l998), s.144.
Şirketlerin canlı, dinamik yapılarının nasıl bir işleyiş içinde olduklarını taraflara
sürekli olarak duyurmak işlevini yıllık faaliyet raporları ve denetim raporlarının tam
anlamıyla yerine getirdikleri söylenemez. Çünkü bu raporlar yayınlandıkları anda belirli
bir süreyi geçmiş bilgileri yansıtmaktadırlar. Yatırımcı ve ortaklara ne kadar taze bilgi
sunulursa o kadar etkin bir karar alma mekanizması yürürlüğe girmektedir.
Kamunun sürekli aydınlatılmasının iki yolla mümkün olduğu görülmektedir:
• Kısa aralıklarla ara raporların sunumu ( interim reporting).
• Belli kurallara bağlanmış özel durumlarda özel açıklamalar yapılması.
Yatırımcının bilgilendirilmesi onun belirsizliklerden ve riskten tam olarak
korunması olarak algılanmamalıdır. Bilgilendirme, riski ortadan kaldırmaz ancak
bilginin mümkün olduğunca simetrik olarak dağılmasına katkıda bulunmaktadır.
Yatırımcının bilgilendirilmesi kavramının temelinde geniş olarak üç unsur
bulunmaktadır.37
• Pay sahibine haklarını bilerek ve bilinçli bir şekilde kullanabilmesi için
ilgilendiği veya bağlantı kurduğu şirketin durumunu, iktisadi faaliyetini ve ortaklıkta
birbirine girmiş olan menfaatleri göstermek.
37 Ünal Tekinalp, Anonim Ortaklıklar Bilançosu ve Yedek Akçeler-Kamuyu Aydınlatma Đlkesi,Đstanbul:
Fakülteler Matbaası, 1979, s.13.
32
• Sermaye piyasasında, işletme tarafından ihraç edilen menkul değerlerin alım-
satımı ile ilgilenen halka, kararlarını sunulan bilgi ile şekillendirmelerine katkıda
bulunarak gerekli aydınlanma ortamını yaratmak.
Sonuçta, herhangi bir işletmenin durumu hakkında bilgi sahibi olmak, diğer
işletmelerle kıyaslama yapmak ve isteyenlere ihtiyaçları ölçüsünde bilgi sağlamaktır.
l .7. Yatırımcıların Bilgi Kaynakları
Yatırımcının bireysel veya kurumsal olmasına göre farklılık arz eden bilgi
kaynakları kullanılabilme ve anlaşılabilme ölçüsüne göre bir düzen oluşturabilmektedir.
Yapılan anket araştırmasında bireysel yatırımcıların en önemli bilgi kaynaklarının
sırasıyla gazete ve dergiler, aracı kurumlar, konunun uzmanları olduğu gözlemlenmiştir.
Tablo 1.4: Türkiye'de Yatırımcı Bilgi Kaynaklarının Dağılımı
Seçenek Bilgi Kaynakları %
1 Gazete ve Dergiler 40
2. Aracı kurumlar 33
3. Konunun Uzmanları 19
4. Diğer 8
Kaynak: Fehmi Karasioğlu ve Tuna Taner, "Kamunun Aydınlatılması Açısından Finansal Bilgi Kaynakları ve Bağımsız Dış Denetim Fonksiyonu", Çukurova Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Cilt:8 sayı:l,(1998),s.l44.
Bu tablodan yatırımcıların %40'nın gazete ve dergilerden bilgi edindikleri,
%33'lük bir bölümün aracı kurumlardan bilgiye ulaştıkları ve %19'luk gibi bir
bölümünün ise konunun uzmanlarından faydalandıkları ortaya çıkmıştır. Konunun
uzmanları olarak yatırım konusu üzerinde çalışan yakın çevre ifade edilmektedir.
Sermaye piyasası gelişmiş ülkelerdeki yatırımcıların bilgi kaynakları aşağıdaki tabloda
yansıtılmaya çalışılmıştır.
33
Tablo 1.5: Bireysel Yatırımcıların Bilgi Kaynakları (ABD, Đngiltere ve Y.Zelanda)
Bilgi Kaynakları A.B.D Đngiltere Yeni Zelanda
Komisyoncunun Tavsiyesi 4 2 2
Danışma Servisleri 3 5 5
Yıllık Raporlar ı 3 3
Gazete ve dergiler 2 1 1
Adaylık Raporları 5 4 4
Arkadaş Tavsiyesi 6 6 6
Gizli haber ve söylentiler 7 7 7
Kaynak: Gökhan Özer, a.g.e.,s.25
Sermaye piyasası gelişmiş ülkelerde görüldüğü üzere bireysel yatırımcıların
ABD'de bilgi kaynağı sıralamasında " Yıllık Raporlar " 1. Sırayı alırken, 2. sırada
gazete ve dergiler yer almakta, ancak Đngiltere ve Yeni Zelanda'da gazete ve dergiler
birinci sırada önem kazanmaktadır. ABD'de yatırımcının korunması ve
bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar SEC (Security Exchange Commisson)
tarafından yürütülmektedir. Yatırımcılar zamanlı bilgiyi ve bunun yanında aradıkları
bütün diğer bilgileri (yasal olmamak şartıyla) hem internet aracılığı ile hem de SEC' in
çeşitli bölgelerdeki temsilcilerinden elde etme imkânına sahiptirler.
1.8. Türkiye'de Aracı Kurumların Yatırımcılara Verm esi Gereken Bilgiler
Ülkemizde sermaye piyasasının gelişmeye başlaması ile birlikte yatırımcılar daha
fazla bilgi talebinde bulunmaya başlamışlardır. Yatırımcıların büyük bir bölümü bilgi
talebini ya medya aracılığı ile karşılamakta ya da aracı kurumlar yardımıyla elde
etmektedir. Yapılan anket çalışmasında yatırımcılara "Aracı kurumların ne tür bilgi
vermeleri gerektiği" konusunda soru yöneltilmiş ve yatırımcıların cevapları aşağıdaki
dağılım üzerinde oluşmuştur.
34
Tablo 1.6 Türkiye'de Aracı Kurumların Yatırımcılara Vermesi Gereken Bilgiler
Seçenek Bilgi Türü % Dağılım
1. Şirketin karlılık durumu 30
2. Teknik analiz ve periyodik bültenler 30
3. Yıllık faaliyet raporuna ilişkin bilgiler 26
4. Oransal değerlere ilişkin bilgiler 14
Kaynak: Fehmi Karasioğlu ve Tuna Taner, "Kamunun Aydınlatılması Açısından Finansal Bilgi Kaynaklan ve Bağımsız Dış Denetim Fonksiyonu",Çukurova Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Cilt:8 sayı: l,(1998), s.145
Yatırımcılar, tabloda belirtilen konularda ve zaman içinde daha da gelişen
boyutlarda aracı kurumlardan faydalanmak isteyecektir. Aracı kurumların temel
görevlerinden biri de müşterileri daha iyi aydınlatmaktır.
Menkul kıymet ihraççısı, yatırımcı ve aracı kurum üçlüsü açısından
düşünüldüğünde yatırımcının bilgilendirilmesi mekanizmasının ne denli önemli olduğu
ortaya çıkmaktadır. Yatırımcılar açısından bakıldığında, kararlarını yönlendirebilecek
bilgileri doğru ve zamanında elde eden yatırımcının aracı kurum ile olan ilişkilerinin
olumlu yönde artacağı umulmaktadır.38 Burada aracı kurum-yatırımcı ilişkilerinin
arttırılması için gerekli olan adımlardan birinin de süreli yayınlarla yatırımcının
aydınlatılması olacaktır. Çünkü daha fazla taze bilgi ile karşılaşan yatırımcı objektif ve
zamanlı karar almada önemli adımlar atmış olacaktır.
1.9. Sermaye Piyasasının Etkin Olabilme Koşulları
Görüldüğü gibi sermaye piyasalarının etkin bir şekilde fonksiyonlarını yerine
getirmesi pek çok unsura bağlıdır. Bunlar aşağıdaki başlıklar halinde özetlenebilir.
i. Yatırımcılar bilgilendirilerek riske karşı bilinçlendirilmelidir. Yatırımcılar
bilgilendirildikleri halde riske karşı korunamayabilmektedirler.
ii. Yatırımcı aydınlatıcı geniş olan ortamlardan faydalanma yoluna gitmelidir.
38 Çağlar Manavgat, Sermaye Piyasasında Aracı Kurumlar, Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma
Enstitüsü Yayınları, 1991.S.47
35
iii. Gelişen iletişim ortamında yatırımcıya sunulan bilgilerin zamanlı ve fiyatlara
yansıyan bilgi olması, sermaye piyasasında işlem gören firmalar veya yatırımcıya
aracılık/yardımcılık fonksiyonunu üstlenen aracı kurumlar açısından önemlidir.
iv. Ekonominin dinamik yapıya sahip olması ve bilgi düzeyi yüksek yatırımcı
kitlelerinin artması nedeniyle gerek menkul kıymet ihraç eden firma ve gerekse aracı
kurumların yeni atılımlar yapmaları zorunludur. Firmalar yatırımcılar için gerekli olan
ve yasa ile sınırlandırılmamış ve duyurulması gerekli finansal bilgileri anında
duyurmalıdır.
v. Faaliyet raporlarının detaylı olmasa da ana başlıklar altında broşürler halinde
yatırımcı kitlelere ulaştırılması sağlanmalıdır.
vi. Aracı kurumlar müşterilerine yasada zorunluluk olmasa da periyodik bülten
yayınlarına ağırlık vererek yatırımcılarını aydınlatma yoluna gitmelidirler.
vii. Đletişim teknolojilerinden faydalanarak internet'ten yeterli bilgilerin
yatırımcıya ulaşması sağlanmalıdır. Sadece firmanın tanıtılması değil, yatırımcının anlık
olarak duyması gerekli bilgiler de internette yer almalıdır.
Gelişen ekonomilerde yurtiçi tasarruflar beklenen yatırım hedeflerinin
gerisindedir. Bu tür ekonomilerde aynı zamanda sermaye piyasası hukuki ve mali
sebeplerden dolayı etkin olarak çalışamamaktadır. Sermaye piyasalarının etkin
olmasında bahsedilen durumlar içinde en önemli olanı bilgi etkinliğinin varlığıdır.
Etkin menkul kıymetler piyasasında yatırımcıların yatırım kararı vermek için ilave
bir çaba harcamalarına gerek kalmamaktadır. Piyasa, tüm menkul kıymetleri doğru
olarak fiyatlandıracağından yatırımcı kendi risk, geliri çerçevesinde hangi menkul
kıymeti satın alırsa kazancı aynı olmaktadır. Yani yatırımcının yanılmasına veya
başkalarından başarılı olmasına imkân yoktur. Ayrıca bu piyasalarda portföy oluşturmak
yatırımcıların gözdesi haline gelmiştir.
36
Türkiye'de sermaye piyasasının etkin olduğunu söylemek mümkün değildir.
Çünkü bazı kuruluşların piyasayı etkileyebildiği, işlem verimliliğinin düşük düzeylerde
olduğu gibi konularda tespitler vardır. Ancak bazı açılardan gelişmiş piyasaların
özelliklerini gösterdiği de bir görülmektedir.
Sonuç olarak, sermaye piyasalarındaki bireysel yatırımcıların korunması esas
alınarak, bilgiye ulaşmada çekilen zorlukların en aza indirilmesi gerekmektedir.
Böylece bilginin simetrik olarak dağıldığı ve "güven" unsurunun temelini oluşturduğu
etkin bir sermaye piyasası meydana getirilmiş olacaktır.39
39 Karasioğlu ve Taner, a.g.m. ss. 133-144.
37
2. ASĐMETR ĐK BĐLGĐ
Geleneksel finans teorisi gerek varlık fiyatlamalarına ve gerekse kurumsal
finansmana ilişkin öngörülerini tam rekabetçi piyasalar varsayımına dayandırmaktadır.
Piyasaların mükemmel ve enformasyonun tam olduğu durumlarda, fon temini
konusunda hiçbir sorun çıkmaması ve fonların en etkin kullanıcılara aktarılması esastır.
Bu ideal dünyada, firma içi fonlarla firma dışı fonlar arasında büyük bir fark olmadığı
gibi, firmaların borç ya da öz kaynak yoluyla finansman sağlamaları da performanslarını
etkilememektedir. Ancak bunların gerçekçi varsayımlar olmadığı değişen ekonomik
koşulların beraberinde getirdiği yeni sorunlarla gün yüzüne çıkmaktadır. Finansal
piyasalar tam rekabet koşullarında çalışmamakta, önemli miktarlarda işlem ve bilgi
maliyetleri taşımaktadır.40
Geleneksel mikro ekonomi teorileri de, bireylerin elde ettikleri ürün ve hizmetlere
ili şkin tüm bilgileri tam ve mükemmel olarak elde ettikleri ya da elde etme kabiliyetinde
olduklarını, dolayısıyla bir işlem yaptırmaları gerektiğinde, temsilcilerinin faaliyetlerini
her zaman denetleyebildiklerini öngörmektedir. Fakat finansal pazarlarda katılımcıların
bilgi düzeyinin farklı olması ile sözleşmelerin kontrol ve uygulanma süreçlerinin
maliyetli olması, asimetrik bilgi sorununu ortaya çıkarmakta ve finansal pazar ve
kurumların işlevlerini tam olarak yerine getirmesini engellemektedir.41 Asimetrik bilgi
sorunu, ters seçim, ahlâkî tehlike ve temsilcilik sorunu şeklinde kendini göstermektedir.
2.1. Asimetrik Bilgi
Asimetrik bilgi konusuna iyi bir giriş yapmak için, Solomon’un bilgeliğiyle ilgili
bilindik hikâyeye başvurabiliriz. Bu hikâyede, Kral Solomon rüyasında, Tanrı
tarafından kendisine ‘iyi ve kötüyü ayırt edebilmek için kullarına karşı kavrayışı
kuvvetli bir kalp’ bahşetmesini diler. Solomon’un bilgeliği, adalet için karşısına çıkan
iki kadını içine alan bir hikâyeyle tanımlanmaktadır.
40 Kutluğhan S. Ökte, "Finansal Piyasalarda Asimetrik Enformasyon Problemi: Temel Kavramlar,
Literatür ve Çözüm Önerileri",Uludağ Ü. ĐĐBF Dergisi, (Nisan 2001), Cilt 19, Sayı:2, s.2 41 Alövsat Müslümov ve Güler Aras, "Kredi Piyasalarında Asimetrik Bilgi Sorunu ve Bankacılık Sistemi
Üzerindeki Etkileri", 2. Ulusal Bilgi ve Ekonomi Kongresi Tebliğleri, Derbent,
38
Kadınlar, bir evde birlikte yaşayan iki hizmetçi olarak tanımlanmıştır. Evde bir
de bebek vardır ve her iki kadında bebeğin annesi olduğu konusunda diretmektedir. Đkisi
de, diğer kadının da aslında aynı gece doğum yaptığını, ancak o bebeğin doğum
sırasında öldüğünü ve dolayısıyla hayatta olan bebeğin değil de ölenin annesi olduğunu
iddia etmektedir. Solomon, kadınların birbirleriyle çelişen iddialarına, hizmetkârından
bir kılıç getirip çocuğu ikiye bölmesini istemekle cevap verir.
Solomon’un emrini duyan gerçek anne, çocuğun gerçek annesinin kendisini
olmadığını ve diğer kadına verilmesini istediğini söyleyerek cevap verir. Diğer kadın
ise, Solomon’a yalvarmaya ve ağlamaya başlar ve çocuğun kendinin olduğunu iddia
etmektedir. Solomon bu durumda gerçek annenin hangisi olduğunu anlayabilmiş ve
çocuğun öldürülmeyip, ölmesini görmektense diğer kadına verilmesini tercih eden
gerçek annesine verilmesini emretmiştir.
Bu hikâye, bu çalışma içerisinde karşımıza çıkacak birkaç noktaya
değinmektedir. Birincisi, çok açık bir bilgi asimetrisi vardır; kadınlar bebeğin kimin
olduğunu bilmekte ama Solomon bilmemektedir. Đkincisi, hedef çatışması
bulunmaktadır; Solomon doğru sonuca gidebilmek için kadınlarda saklı bulunan gerçek
bilgiyi elde etmek istemektedir. Üçüncüsü, gerçek anne doğru bilgileri aktarmak
istemekte ancak çocuk üzerinde hak iddia eden diğer kadının davranışları yüzünden
bunu yapamamaktadır. Sonuç olarak, Solomon kadınların önüne bir anlaşma yolu koyar
ve bu da onların gerçek bilgiyi kendisine aktarmalarını sağlar.
Đlerde, bu noktaların birçok piyasa durumunda da yansıtıldığını göreceğiz.
Örneğin, bazısı doğal olarak daha dikkatli ve daha az kaza yapan sürücülere kaza
sigortası yapan bir sigorta şirketini ele alalım. Sigorta şirketi Solomon gibidir çünkü
kimin güvenli bir sürücü kimin riskli olduğunu bilememekte, ancak riskli sürücülere
daha yüksek prim oranı uygulayabilmek için bunu yapabilmeyi istemektedir. Sürücüler
hikâyedeki kadınlar gibidir; riskli olanlar da güvenli olanlar da daha ucuz sigorta elde
edebilmek için güvenli olduklarını iddia edeceklerdir. Dolayısıyla, Solomon gibi olan
sigorta şirketi, sürücülerin doğru bilgiyi sunmalarını sağlamak için onlara bir anlaşma
http://www.biluiyonetimi.org, 2003, s.239
39
yolu tertip etmeyi denemelidir. Bununla beraber Solomon’un aksine, sigorta şirketi
sorununu tam olarak çözemeyecektir; riskli sürücülerin varlığı, güvenli kullanan
sürücülerin aksi takdirde önerilecekleri kadar iyi bir anlaşma elde etmelerine engel
olacaktır. Solomon’un hikâyesinde, gelecek konularda çok da yaygın olmayacak bir
nokta bulunmaktadır; Solomon fikrini değiştirmiş ve çocuğun ikiye bölünmesinden
vazgeçmiştir.
Bir ekonomik ilişkide taraflardan birinin sahip olduğu bilgilerin diğerlerine göre
daha fazla olması durumudur. Asimetriyi doğuran bilgiye de niteliği itibari ile
“asimetrik bilgi” denir.42
Ekonomi literatüründe üç genel bilgi sorunundan söz edilmektedir. Bunlar; ters
seçim, ahlaki tehlike ve temsilcilik sorunlarıdır. Ters seçim (adverse selection), taraflar
arasında sözleşme yapılmadan önce ortaya çıkan bir asimetrik bilgi sorunu olup,
sözleşmeyi temelden etkileyecek önemdeki bilgilerin sözleşme öncesinde sadece
sözleşme taraflarından birinde mevcut olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla
sözleşmenin esasını etkileyebilecek bilgi, sözleşmenin diğer tarafından saklanmaktadır.
Diğer bir ifade ile saklı bilgi, piyasadaki taraflardan birisinin kendisi hakkında bildiği,
diğer tarafın bilmek istediği fakat öğrenemediği şeydir.43 Bu sorun bazen ex ante
(önceden tahmin edilmiş) asimetrik bilgi sorunu olarak adlandırılır çünkü asimetri,
konuya dâhil olan tarafların birbirleriyle bir anlaşma içerisine girmelerinden önce ortaya
çıkmaktadır.
Bilgiye ili şkin diğer bir sorun olan ahlâki tehlike ise, sözleşme yapıldıktan sonra
ortaya çıkan saklı faaliyetten kaynaklanmaktadır. Saklı faaliyet, ekonomik ilişkide bir
tarafın faaliyetinin diğeri tarafından gözlenememesi ya da hatalı gözlenmesi nedenleri
ile ortaya çıkmaktadır. Bu sorun bazen ex post (olgu sonrası) asimetrik bilgi sorunu
olarak adlandırılır çünkü asimetri, konuya dâhil olan tarafların birbirleriyle bir anlaşma
içerisine girmelerinden sonra meydana gelmektedir.
42 Katz, Michael and Rosen, S. Haven, “Microeconomics” Irwin/McGraw Hill, 3rd edition New York
2001,s.554 43 Güler Aras,"Sermaye Piyasalarında Asimetrik Bilginin Rolü", Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim
Kongresi Tebliğleri, Kocaeli, http://www.ceterisparibus.net/kongre/kocaeli_1.htm, 2003,s.195
40
Temsilcilik sorunu ise genellikle temsil yetkisi ya da temsil edilen-temsilci
sorunları olarak adlandırılır. Bu sorunlarda temsil edilen, bilgisi olmayan taraf ve
temsilci de bilgi sahibi taraftır. Bu durumdan yola çıkarak, temsilcilerin kendi
çıkarlarını gözettiklerini ve temsil edilen taraf ile sözleşme imzalamadan önce ya da
sonra elde ettikleri ve temsil edilen tarafın sahip olmadığı bilgi konusunda temsil edilen
tarafa yalan söylemeye yatkın olduklarını düşünebiliriz. Benzer şekilde, temsilcilerin,
temsil ettikleri tarafı dolandırmanın kendileri için avantaj sağlayacağını
düşündüklerinde bunu yapmak konusunda meyilli olduklarını da düşünebiliriz.
Temsilcilerin bu şekilde davrandıklarını bildikleri için temsil edilen taraflar, ne tür bir
sözleşme öne süreceklerine karar verirken bunu da göz önünde bulundururlar.
Piyasalarda bazı piyasa katılımcılarının diğerlerinden daha fazla ekonomik işleme
ili şkin bilgiye sahip olması esasen bir tercih problemini doğurmaktadır. Çünkü farklı
bilgi düzeylerine ya da taraflarına sahip kişiler farklı tercihler yapacaklardır.
Tasarruflarından ya da yatırımlarından en yüksek beklenen getiriyi elde etmek isteyen
finansal işlemin her iki rasyonel tarafı için bu bilgi problemi, bir sözleşmede asla iki
kazananın olamayacağı bir paradoksu doğurmaktadır. Bunun nedeni ise ekonomik
işlemin özüne ilişkin bilgilerin taraflardan birinde kusurlu olarak yer almasıdır.
Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ekonomi literatüründe üç genel bilgi sorunu detaylı
bir şekilde incelenecektir.
2.2. Asimetrik Bilginin Ekonomi Literatüründe Ortay a Çıkışı
Akerlofun (1970) limonlar piyasası modeli, finansal sorunlarda bilgi
farklılıklarının önemini işaret eden ilk önemli çalışma olarak kabul edilmektedir.
Kalitenin belirsizlikle ilişkilendirilmesi esasına, yani asimetrik bilgiye dayalı olan
modelde, satıcıların satışa sundukları kullanılmış arabaların kalitesini bildikleri, fakat
alıcıların bu konuda bir bilgilerinin olmadığı varsayılmaktadır. Bu durumda alıcı,
ortalama bir arabanın kalitesi hakkında tahmin yapmak ve ödeyeceği fiyatı ona göre
belirlemek zorundadır. Bu fiyattan satış yapmak isteyenler ise, iyi kaliteli araba
satıcılarını piyasa dışında bırakacak şekilde sadece kötü kaliteli araba (limon) satıcıları
olacaktır. Bu bir piyasa başarısızlığıdır ve iyi kaliteli mal satıcıları ile kötü kaliteli mal
satıcıları arasındaki dışsallıktan kaynaklanmaktadır. Akerlof'un modelinde alıcılar ve
41
satıcılar arasındaki bilgi sorunlarının, iki kaliteden malın da ticaretini durduracak
şekilde önemli sonuçlar doğurabileceği gösterilmektedir.44
Akerlof bu durum için eksik bilgiye dayanan bir açıklama getirmektedir. Bu
pazarda bazı arabaların alındıktan ancak bir süre sonra anlaşılacak bazı kusurları vardır.
Bunlar "limonlar" olarak adlandırılmaktadır. Buna sahip olanlar fiyatı düşürüp hemen
satmak isteyeceklerdir. Ancak pazarda aynı zamanda iyi durumda olan arabalar da
mevcuttur. Fiyatın düşmesi ile "iyi" olanların satıcıları arabalarını düşük fiyata satmak
yerine elinde tutmaya karar verebilirler. Bu pazardaki ortalama kaliteyi düşürecektir.
Fiyatın düşmesi bir ters seçim (adverse selection) etkisi ortaya çıkarmaktadır. Fiyatın
düşmesi ile birlikte kalitenin de düşmesi alıcılar tarafından istenmeyen bir durum ortaya
çıkarmakta ve pazarda satıcılar azalmaktadır. Pazarda arabaların çoğunluğu "limon"
olacağından "iyi" arabalar pazara hiç girmeyebilecektir.45 Bu durumda kötü ürün, iyiyi
pazardan kovmaktadır.
2.3. Asimetrik Bilgi Probleminin Ortaya Çıkardı ğı Sorunlar
Đlk olarak Akerlof tarafından otomobil piyasası örneklenerek ortaya konan
asimetrik bilgi sorunu zamanla pek çok piyasa için temel argümanlardan biri haline
gelmiştir. Stiglitz ve Rothschild, sigorta piyasasında bilgi farklılıklarının doğurduğu
piyasa başarısızlığını 1976 yılında ayrıntılarıyla incelemişlerdir.
Sigorta sektöründe ters seçim ve ahlaki tehlike sorunlarına neden olan bilgi
farklılıkları sorunu, sonraki dönemde sırasıyla emek, kredi ve sermaye piyasalarındaki
başarısızlıkları açıklamakta da kullanılmıştır. Farklı risk düzeyindeki firmalara kredi
verildiğinde, bilgisiz bir yatırımcının bilgili yatırımcıların bulunduğu piyasada farklı
menkul kıymetlere yatırım yapmak istediğinde, farklı risk özelliklerine sahip bireyler
sigortalandığında, farklı yetenekteki çalışanlar işe alındığında, hissedarlar ve
yöneticilere firmayı temsil yetkisi verildiğinde bilgi farklılıklarının ekonomik ilişkiyi
temelinden etkileyebileceği görülmüştür.
44 Hal R.Varian, "Intermediate Microeconomics A Modern Approach" Third Edition, New York: W. W.
Norton and Co.,1993, s.603
42
Piyasalardaki eksik bilgiden kaynaklanan farklı uygulamalar, pek çok ekonomist
tarafından ekonomideki başarısızlıkların ve krizlerin önemli açıklayıcısı olarak
görülmektedir. Bilindiği gibi neoklasik teori açık, kesin ve sınanabilir bir öngörüye
sahiptir. Pozitif bir fiyatı olan tüm faktörler tamamen kullanılabilir.46 Son yıllarda,
neoklasik teorinin öngörüleri ile gerçekte gözlemlenen durumlar arasındaki belirgin
tutarsızlıklara karşı birçok açıklama getirilmiştir. Ampirik gözlemlerin yanlışlığını
ortaya koyma amacını taşıyan cevaplardan birisi geleneksel neoklasik teorinin 'normal
zamanlarda' işlemediğidir. Büyük bunalımda gözlemlenen piyasa başarısızlıklarının
ekonomilerde sürekli bulunduğu fakat saptanamadığı görüşü daha makul
gözükmektedir. Bu durumun saptanması ancak dönemsel olarak göz ardı edilemeyecek
düzeye ulaştığı durumlarda mümkündür. Temel teoriyi geliştirmeye yönelik diğer
yaklaşım, ücretlerin ve fiyatların sabit olduğunu kabul etmektedir. Bu yaklaşım
tutarsızlığı açısından eleştirilmektedir ve karını maksimize etmeyi amaçlayan rasyonel
firmaların niçin fiyatlarını düşürmesi gerektiği sorulmaktadır.47
Asimetrik bilgi sorununun, finansal istikrarsızlığın temel nedenlerinden biri
olduğu görülmektedir. Finansal istikrar ise iki temel koşula bağlıdır:
i. Finansal sistemde anahtar kurumların istikrarlı oluşu, yani dış yardım veya
müdahale olmadan sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmelerine imkan
verecek derecede yüksek güvenin söz konusu olması,
ii. Anahtar piyasaların istikrarlı oluşu yani, piyasa katılımcılarının piyasadaki arz-
talep dengesini yansıtan fiyatlar üzerinden güvenle işlem yapması ve temel
göstergelerde köklü bir değişiklik olmadığı durumlarda, kısa dönem içerisinde,
fiyatlarda önemli dalgalanmaların olmaması.
Finansal şoklar, finansal sistemin bilgi akış mekanizmasını engelleyerek,
kaynakların verimli yatırım fırsatlarına aktarılmasının önünü kestiği ve finansal
45 Araş, a.g.tebliğ, s. 195 46 Müslümov ve Aras, a.g.tebliğ, s.241 47 Greenvvald, B., J.E. Stiglitz,ve A. Weiss, "Informational Imperfections In the Capital Market and
Macroeconomic Fluctuations'', American Economic Review, Vol.74, No.2, (May 1984), s.194.
43
piyasalarda asimetrik bilgi sorununun ortaya çıktığı durumlarda finansal istikrarsızlığa
ve bankacılık krizlerine yol açabilmektedir.48
Ekonomik taraflardan birinin ötekinden daha üstün bir bilgiye sahip olması
piyasadaki işleyişi, taraflardan birinin lehine yönlendirebilmesine imkan
tanıyabilmektedir. Bu durum piyasa sistemini aksatarak, işleyişindeki etkinliği
bozmaktadır. Asimetrik bilgi üç temel soruna yol açarak piyasa mekanizmasının
fonksiyonlarını yerine getirmesine engel olmaktadır. Bunlar; ters seçim (adverse
selection), ahlaki tehlike (moral hazard) ve temsilcilik sorunu (agency problem) dur.49
2.3.1. Ters Seçim ( Adverse Selection )
Ters seçim, taraflar arasında sözleşme yapılmadan önce ortaya çıkan bir asimetrik
bilgi sorunudur. Bu sorunun temelinde bilginin ekonomik taraflardan yalnızca birinde
saklı kalması yatmaktadır. Sözleşme yapılmadan önce işlem konusu araç veya faaliyet
ile ilgili açıklanmamış olan saklı bilginin (hidden information) bulunması nedeniyle
farklı karar verilmesi (ters seçim) ve anlaşma sonrasında bu saklı bilginin ortaya
çıkması sonucu taraflardan birinin zarar görmesi söz konusudur.
Ters seçim durumunda, pazarda mevcut ürünlerin kalitesi pazarın bir kısmında
gözlemlenebilirken, pazarın diğer kısmında mal kalitesinin ne olabileceği konusunda
sadece, olasılık tahminleri söz konusudur.50 Bu durumda az bilgili olan kısmın
davranışları ya da tercihleri, ekonominin geneli üzerinde kaynak dağıtım etkinliğini
bozacak ölçüde etkin olmaktadır.
Ters seçim ortamındaki piyasada iyi ile kötü kaliteli malları ayırt edecek başka bir
ifade ile ters seçime engel olacak bazı işaretlere, sinyallere ihtiyaç vardır. Bu sinyaller
ters seçimi engelleyerek piyasanın daha etkin işlemesini sağlamaktadır. Pazardaki
ürünle ilgili bazı araçlarda kalitedeki belirsizliği ve bilgi farklılaşmasının yarattığı riski
48 Müslümov ve Aras, a.g.tebliğ, s.240 49 Mishkin S. Frederic ve Philip E. Strahan, "What Will Technology Do To Financial Structure", NBER
Working Paper, No:6892, (January 1999), s.3. 50 F. Mattesini, Financial Markets, Asymmetric Information and Macroeconomic Equilibrium, USA:
Dartmouht Publishing Company, 1993, s.27
44
azaltmaktadır. Örneğin; garantiler, zincir şeklinde çalışan işletmeler (otel restoran),
diploma, ödüller, marka, lisanslar vb.51
Ters seçim sorununun, sözleşmenin ya da işlemin yapıldığı sırada piyasadaki bilgi
eşitsizliğinden dolayı ortaya çıktığı görülmektedir. Farklı risk özelliklerine sahip
bireylerden oluşan rekabetçi bir pazarda, portföy riske göre çeşitlendirilmezse, pazar
performansı etkin olamayacaktır. Pazarda, sadece bir finansal ürünün var olduğu
durumda, Akerlof un (1970) 'limon' problemi ortaya çıkacak ve bireylerin bir kısmı
ürünü satın almayacaktır. Diğer taraftan, sermaye piyasasında farklı özelliklere sahip
araçların var olduğu durumlarda, bireylerin risk tercihleri belirgin olmasa dahi, farklı
riske sahip menkul kıymetten farklı fiyat talep edilebilecektir. Ancak risk tam olarak
belirli olmadığı için tüm yatırımcılar piyasa dengesi içerisinde belirli ölçüde risk
alacaktır. Burada bilgili yatırımcı ve bilgisiz yatırımcının risk düzeyi farklılaşacaktır.52
Ters seçim sorununu gerek reel sektörde ve gerekse finans piyasalarında
gözlemek mümkündür. Örneğin bankacılık sektöründe ters seçim sorununa örnek
olarak, alacağı krediyi geri ödeme olasılığının çok düşük olduğu bilen bir banka
müşterisinin, bu sebeple alacağı krediye karşılık bankaya çok yüksek faiz oranı ödemeyi
kabul etmesi ve dolayısıyla, krediyi ilk sırada alabilmesi gösterilebilir. Bu durumda,
asimetrik bilgi sorunu sebebiyle, kredinin bu müşteriye verilmesi ters seçim durumunu
oluşturmaktadır.
Ters seçim sorunu yaşamak istemeyen bankalar, işverenler ya da diğer fon ve ürün
arz eden işletmeler bazı kısıtlayıcı tedbirler alma yoluna gitmektedirler. Ancak bu
önlemler zamanla piyasanın tümüyle işlevsiz hale gelmesine yol açabilmektedir.
Ters seçim sorunu kredi piyasaları kadar sigorta sektörünü de derinden
etkilemektedir. Bu alandaki problem, yüksek işlem maliyetleri ve bilgi elde etmede
karşılaşılan zorlukların, farklı tipteki bireyler arasında ayrım yapılmasını imkansız hale
getirmesinden kaynaklanmaktadır. Böylece, farklı birey özelliklerine göre farklı
51 G. A. Akerlof, "The Market For "Lemons": Quality, Uncertainty, And Market Mechanism,", The
Quaterly Journal of Economics",(1970), Vol.84 s. 490 52 Aras, a.g.tebliğ, s.196
45
kontratlar oluşturulamamaktadır. Bu olanaksızlık, kontratı yapan bireylerin
davranışlarını da etkileyebilmektedir. Örneğin, aynı sigorta şartları, yüksek ve düşük
risk grubundaki bireylere, aralarında ayrım gözetilemediğinden sunulmaktadır. Sunulan
şartlar, ortalama ya da geçmişte elde edilen zarar tecrübelerini yansıtmaktadır. Böylece,
sunulan koşulları yüksek riskli bireyler kelepir olarak görürken, düşük riskli bireyler
kendi koşulları için oldukça pahalı bulmaktadırlar. Bu karışıklığın sonucunda,
kendilerine pahalı sigorta teklif edilmiş olan düşük riskli bireyler sigorta yaptırmaktan
vazgeçmekte ve böylelikle sigorta şirketi ve piyasa sadece yüksek riskli müşterilerle baş
başa kalmaktadır. Bu da piyasa mekanizmasını sarsan ve ortadan kaldıran en önemli
nedenlerden biridir.
2.3.2. Ahlaki Tehlike ( Moral Hazard )
Ahlâkî tehlike; sözleşmeden sonra oluşan, ekonomik işlemin taraflarından birinin,
yalnızca kendisinin çıkar sağlayacağı ahlâkî olmayan faaliyetlerde bulunarak, işlemin
diğer tarafını zarara uğratma tehlikesine neden olan asimetrik bilgi sorunudur. Bu ahlaki
olmayan faaliyetler veya davranışlar, ekonomik işlemin özünü tümüyle değiştirmektedir
ve taraflardan yalnızca birine menfaat sağlama tehlikesine sahiptir.
Ahlaki tehlike sorunun yaşandığı iki önemli piyasa, sigortacılık ve kredi
piyasasıdır. Kredi piyasasında borçlu kişi, borç verenin istemediği fakat hiçbir şekilde
belirlemeyeceği ve engelleyemeyeceği bir biçimde bazı haksız davranışlara girerek
borcun ödenmesini tehlikeye sokmakta ve fon sahibine zarar verebilmektedir. Örneğin,
borç alan kişi elde ettiği fonları gereğinden fazla riskli işlerde kullanma eğiliminde
olabilmektedir. Çünkü çok riskli işlere girmesi ve projenin de gerçekleşmesi durumunda
borç ödendikten sonra kendisine büyük bir kazanç kalmaktadır. Ancak, bu seçim aynı
zamanda borcun geri ödenmesini de tehlikeye atarak borç verenin parasını alamama
riskini yükseltmektedir. Bu durumda, riskli proje gerçekleştiğinde borç veren önceden
belirlenmiş oranın dışında bir geliri sağlayamazken, gerçekleşmediği durumda zarara
katlanmak zorunda kalmaktadır. Bunun için fon sağlayıcılar fon sağladıkları kişilerin
hep normal riskli yatırımlara yönelmelerini tercih etmektedirler. Ancak yukarıda
belirtildiği gibi, çok riski yatırımlar, borç alan kişiler için daha cazip olmaktadır. Bu
46
durumda fon sunanların verdikleri fonların kullanılıcılar tarafından daha fazla getiri
amacı ile çoğunlukla daha riskli alanlara yatırılarak yok edilmesi tehlikesi yüksektir.
Böylece borç verenler yukarıda belirlenen tehlike nedeni ile fon sağlamada
isteksiz davranabilmektedirler. Sonuçta, piyasadaki mevcut talep karşısında fon
miktarının kısıtlanması, miktarın ve fiyatların optimum seviyede oluşmasını
engellemektedir. Bu ise kredi tayınlaması olarak adlandırılan ve makro ölçekte
piyasaları derinden etkileyebilecek önemli sorunlara yol açmaktadır. Ayrıca, fon
sahipleri ahlaki tehlikenin riskine karşı kendilerini korumak için, tıpkı ters seçim
riskinde olduğu gibi, risk primini artırarak fon fiyatlarını normalin üzerinde
yükseltebilmektedirler. Ancak bu arada yine aldığı fonları aşırı kar beklentisi dışında
normal riskli yatırımlarda kullanmayı planlayan iyi niyetli kişilerin fon bulma imkânları
daraltılmış olmaktadır. Çünkü ya piyasadaki kısıtlı fonlardan kullanma imkânları
olmayacak ya da yüksek fon maliyetleri nedeni ile piyasadan çekilmek zorunda
kalacaklardır. Sonuç olarak, piyasada sadece daha riski seçenekleri tercih eden
yatırımcılar kalacağından, fon sunanlar açısından ahlaki tehlike ile karşılaşma ihtimali
oldukça yüksek olacaktır. Bu şekilde, büyük oranda kredilerin riskli projelere dağıtıldığı
bir ortamda piyasaların fonksiyonlarını yerine getirdiğini söylemek güçtür.
Ekonomik ilişkilerdeki bu ahlaki sorunlar, bireylerin davranışlarının izlenmesi ve
gözlemlenmesi gerektiği sonucunu ortaya çıkarmakta bu ise piyasada ilave giderlere yol
açmaktadır. Bazı sigorta poliçeleri, belirli bazı eylemler sonucunda sigorta kontratını
geçersiz kılan bazı koşullar getirmektedirler. Problem ise bu koşulların tümüyle yerine
getirilip getirilmediğini izlemenin pahalı ve bazen de imkânsız olmasıdır. Sigorta
kontratları ve genel olarak tüm kontratlar, ahlaki tehlikeyi en aza indirmek çabası ile
sadece belirli biçimdeki ticarete izin verecek kadar sınırlandırılabilmektedirler. Bu da
piyasa mekanizmasını bozan ve yok eden en temel nedenlerden biridir.
47
2.3.3. Temsilcilik Sorunu (Agency Problem)
Temsilcilik sorunu; bir ekonomik ilişkide taraflardan birinin bazı ekonomik
işlemleri kendisi adına yapması amacıyla bazı kişilere temsilcilik yetkisi verdiğinde bu
yetkisinin sonuçları kontrol edememesinden kaynaklanan bilgi sorunudur.53
Temsilcilik ilişkisinin iki tarafı bulunmaktadır. Bunlardan biri temsil yetkisini bir
aracıya devreden "patron (principal)" diğeri de, temsil yetkisini patron adına kullanarak
ekonomik işlemleri gerçekleştiren kişi "temsilci (agent)"dır.
Temsilcilik ilişkisinin temeli, bir ya da birden çok kişinin, belirli kişi ya da kişileri
belirli faaliyetler için aracı olarak atamalarına dayanmaktadır. Bu ilişkide patron, karar
alma gücünü belirli miktarlarda aracıya aktaran taraf olarak görülmektedir. Temsilcinin
aldığı karar ise her iki tarafı da etkilemektedir. Bu ilişki günümüzde, büyüyen ekonomik
ölçekler nedeniyle kaçınılmaz hale gelmiştir ve pek çok ekonomik problemin de
merkezinde durabilmektedir.54
Temsilcilik ilişkisinin neden başladığını açıklayan pek çok sebebi ekonomik
sistem içinde görmek mümkündür. Kuşkusuz bu sebepler genel olarak büyüyen
ekonomik ölçekler ve iş alanlarında yoğunlaşmaktadır. Bunun yanında bir temsilci,
sunduğu özel uzmanlık hizmetleri, çeşitli ekonomiler hakkında sahip olduğu özel
bilgiler, patronun zaman ve emeğini rahatlatması gibi nedenlerle atanmaktadır.
Temsilcilik ilişkilerinde yaşanan problemler pek çok sebepten
kaynaklanabilmektedir. Bunlardan birinci ve en temeli, bu ilişkinin her iki tarafının da
kendi kazançlarını en çoklama arzusuyla hareket etmeleri ve bazen bunun patronun
çıkarları ile çatışmasıdır. Faaliyetlerinde geniş ölçüde yetkilendirilen aracıların iş yapma
biçimlerinin farklılığı bir süre sonra yönetimsel hedeflerdeki farklığa dönüşmekte ve
risk alma davranışı gibi temel ekonomik karakterlerde patron ile oldukça farklı bir yapı
içinde yer alınabilmektedir.55
53 M.J.Jensen ve W. H. Meckling, "The Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Cost and
Ownership Structure", Journal of Financial Economics, Vol.3, No.4, (October 1976), s. 41. 54 Bromwich, a.g.e. s.316 55 Bromwich, a.g.e.,s.318
48
Temsilcilik modellerinde belirsizliğinin iki temel sonucu bulunmaktadır;56
i. Temsilcinin faaliyetleri patrona açık değildir; saklı eylem problemi olarak
adlandırılmaktadır.
ii. Temsilcinin edindiği özel bilgiler patron tarafından bilinmemektedir. Saklı bilgi
problemi olarak bilinmektedir.
Saklı eylem ile temsilci, getiriyi kendi eylemleri ile belirli bir derecede saklı
tutabilir ve diğer taraf mükemmel bir şekilde bu eylemleri izleyemez ve aracıya baskı
yapamaz. Bu durum ahlaki tehlike olarak adlandırılan problemdir. Aracı bağlamında
ahlaki tehlikenin en aşikar örneği, temsilcinin çabasına ilişkin olanıdır. Bu çaba, patrona
kazanç sağlarken temsilciye getiri sağlamamaktadır. Bir izleme sistemi olmaksızın
temsilcinin çabaları patron tarafından bilinmemektedir. Avukat-müvekkil ilişkisi, bu
tarz bir ilişkiye örnek oluşturmaktadır. Burada avukat, patronun refahını etkileyen
faaliyetler seçmekte ancak avukatın bilgi üstünlüğü nedeniyle patron, avukatının
gayretle çalışıp çalışmadığını bilememektedir. Saklı eyleme ilişkin diğer bir örnek,
hissedarlar (patron) ile yöneticiler (temsilci) arasındaki ilişkidir. Burada hissedarlar
yöneticilerin, hissedarların refahını arttıracak en iyi çalışmayı sergileyip
sergilemediklerini gözlemleyememektedirler. Buradaki ahlaki tehlike sorununa getirilen
alışılmış çözüm, teşvikleri kullanmaktır. Böylelikle kendi çıkarı için en iyi eylemi yapan
taraf, otomatik olarak diğer tarafın da tercih edeceği eylemi seçecektir.
Saklı eylem sonucunu doğuran temsilcilik sorununda; kurumsal varlıkları kontrol
eden içerideki yöneticiler kurum varlıklarını, dışarıdaki yatırımcıların beklentilerinin
zararına olacak bir dizi amaç için kullanabilmektedirler. Örneğin kurum varlıklarını
kendi üzerlerine ya da kontrol ettikleri başka kurumlar üzerine alma, yüksek maaş elde
etme gibi yöntemlerle kurumu kişisel çıkarları için kullanabilmektedirler.
Saklı bilgi ile aracılar, faaliyete ilişkin olarak patronun bilmediği bazı şeyler
bilmektedirler. Bu durum, daha genel bir ters seçim sorununu doğurmaktadır. Burada
faaliyete ilişkin taraflardan biri daha fazla bilgiye sahiptir ancak, diğer taraf bu özel
bilginin kendi yararına kullanılıp kullanılmadığını kontrol edememektedir. Böylece
56 Bromwich, a.g.e.,s.318
49
bilgili olmayan taraf için problem, bilgili tarafın bu özel bilgiyi kendi çıkarı için
kullanmasıdır.
Tam ve kusursuz bir sözleşmenin yokluğu bir temsilcilik ilişkisinde katılımcılara
diğer katılımcıların zararı pahasına kendi menfaatlerini takip etme fırsatı vermektedir.
Bu tarz faaliyetler, temsilcilere sadece parasal kazançları sağlamakla kalmamakta aynı
zamanda lüks ofisler, gereksiz ileri teknoloji ekipmanları ve yurt dışı geziler gibi parasal
olmayan faydalar da sağlamaktadır.
Temsilcilik sorununa getirilen temel çözümlerden biri kanuni güvencelerdir.
Kanunlar, dışarıdakilere (hisse sahipleri, yatırımcılar) yatırımlarını içeridekilerin
suiistimallerinden koruyacak bazı güçler vermektedir. Bu güçler, hisse sahiplerinin
içeridekiler gibi benzer temettü alma haklarından önemli kurumsal konularda oy
kullanma, şirketin uğradığı zararlara karşı yöneticiler dava edebilme haklarına kadar
uzayabilmektedir.
Dışarıdaki yatırımcıların yasal korunmalarının boyutu ülkeden ülkeye
değişmektedir. Yasal koruma, kanuni hükümlerin yanında zorlayıcı niteliği ile farklılık
göstermektedir. ABD ve Đngiltere gibi refah seviyesi yüksek ülkelerde yasalar en küçük
hissedarın hakkını gözeten etkin korumalar getirmiştir. Sermaye piyasalarının değer ve
büyüklüğünün, daha iyi yatırımcı koruması sunan ülkelerde daha yüksek değerlerde
olduğu gözlenmektedir.57
Temsilcilik sorununda patron, temsilcinin faaliyetlerinin en etkin şekilde
izleyebileceği bir denetim mekanizması geliştirmek durumundadır. Bunun yanında
sözleşme şartları için temsilcinin yetki sınırlarını daraltan bazı düzenlemelere, örneğin
bütçe kısıtlamalarına gidilebilmektedir.
Đzleme çabalarının ve bağlayıcı sözleşmelerin her ikisi de maliyetli çabalardır. Bu
faaliyetlerin maliyetleri, temsilci kullanmanın maliyet unsurlarıdır. Bunun yanında, bu
araçların kusursuz olmaları olası olmadığı gibi, temsilcinin faaliyetleriyle patronun
faydasını en çoklamasını tam olarak garanti etmemektedir. Bir aracı kullanmanın son
50
olarak ek maliyeti, mevcut izleme ve bağlayıcı araçların temsilcinin tümüyle patronun
faydasına hareket etmesini sağlayamamasından doğan, patrona ilave zararıdır.
2.4. Asimetrik Bilgi Sorununa Karşı Alınan Önlemler
Görüldüğü gibi asimetrik bilgi sorunu piyasalarda sadece mikro ölçekte değil
ekonominin genelini etkileyecek büyüklükte aksaklıklar ve piyasa işlevsizlikleri
doğurabilmektedir. Bilgi farklılıklarından kaynaklanan ters seçim, ahlaki tehlike ve
temsilcilik sorunlarının çözümünde kullanılabilecek pek çok yöntem, problemin
ekonomik literatürde yerini aldığı günden bu güne geliştirilmeye devam etmektedir.
Piyasalardaki ters seçim soruna ilişkin getirilen önlemlerin temelinde etkin bir
seçim mekanizmasının kurulması yatmaktadır. Bu mekanizmanın işlerliği ise, ekonomik
ili şkinin tarafları hakkındaki bilgilerin hızlı ve etkin bir şekilde elde edilmesine bağlıdır.
Bilginin elde edilmesi ve değerlendirilmesi ise gerek kamu ve gerekse özel şirketlerin
taraf oldukları bir sorundur. Bu nedenle bu sorunun çözümünde her iki tarafın da
katılımları sağlanmaktadır. Bu amaçla geliştirilen yöntemler şu şekilde sıralanabilir.58
i. Özel bilgi üretimi ve satışı
ii. Hükümet düzenlemeleri
iii. Finansal aracılık uygulamaları
iv. Teminat ve net değer yolu
'Özel üretim ve bilgi satımı' ve 'hükümet düzenlemeleri' bilgi etkinliğinin
kurulmasında daha çok kamusal taraf ile ilişkilendirilmektedir. Piyasalarda S&P
(standart and poors) gibi bilgi satışı yapan kredilendirme kuruluşları bu çabanın bir
sonucu olarak doğmuştur. Piyasalardaki şirketler hakkında daha fazla bilgi alabilmek
amacıyla bu aracı şirketlerden para karşılığı bilgi satın alınmaktadır. Ancak bu çözümün
de kendi içinde bazı sorunları bulunmaktadır. Bunlardan biri, beleşçi problemi (free-
rider problem) olarak adlandırılmaktadır. Bilgi, satın alan kişi tarafından dağıtıldığında,
57 Rafael la Porta ve diğerleri, "Agency Problems and Dividend Policies Around the World", Journal of
Finance, Vol.55, No:1,(Fabruary 2000), s.3 58 Can N. Okay, "Tahvil ve hisse senedi piyasalarının gelişmesini engelleyen faktörler", Pivolka, (2003),
Cilt2, Sayı 8, s.11
51
kendi kazancının azalma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Buna karşın bu bilginin hükümet
tarafından yatırımcılara sağlanması daha adil bulunmaktadır. Ancak hükümetin ülkedeki
bir şirket için iyi ya da kötü şeklinde bir bilgi dağıtması yanlış bir davranış olacağından,
şirketin kendi hakkındaki bilgisinin kendisi tarafından ve doğru olarak dağıtılması
optimum çözüm olmaktadır. Hükümetin görevi, şirketi bu hareketi yapmaya teşvik
etmek olacaktır.
Finansal aracıları kullanmak ise yine önemli bir çözüm sağlamaktadır, Çünkü
aracı kurumlar, yatırımcıya hem düşük işlem maliyeti hem de bilgi sağlamaktadırlar.
Teminat ve net değer çözümleri ise, hem kreditörün kendisini garanti altına almasını
hem de yatırımcının daha fazla bilgi almasını sağlayan iki yöntemdir. Teminat yoluyla
yatırımcı, ödeyememesi durumunda göstereceği bir karşılığın alınmasını kabul etmiş
olmaktadır.
Ahlaki tehlike probleminin çözümünde ise esas olarak etkin bir izleme ve denetim
mekanizması rol oynamaktadır. Sözleşmenin taraflarının, sözleşme sonrasında
ekonomik ilişkileri kendi çıkarları lehine geliştirmelerini önlemek temel olarak bir
teşvik sorunu olsa da gerek kamusal alanda ve gerekse kurumların kendilerinin
geliştirdikleri izleme araçları ile bu problem azaltılabilmektedir. Buna ilişkin özellikle
kredi veren kurumlarca geliştirilen yöntemlerden ikisi 'net değer yöntemi' ve 'izleme ve
kısıtlayıcı sözleşmelerdir.
Yatırımcılar şirketlerin net değerini inceleyerek borç verme işlemi sonrası
hakkında bir yardımcı fikir sahibi olmaktadırlar. Şirketler ise yatırımcıların net değerini
inceleyerek borç verme işlemi sonrasını denetlemiş olmaktadırlar. Başka bir deyişle,
yapılacak olan yatırımın değeri, getirisi, gideri, borcun geri ödenmeme riski gibi
sorulara cevap aranmaktadır. Kreditör, borcu verdikten sonra borcu alanı izleyerek
denetim sağlamaktadır. Dolayısıyla yapılan borç sözleşmesi ile beraber iki taraf da
kendilerini garanti altına almakta ve hem de denetlemeleri kabul etmiş sayılmaktadırlar.
Her çözümün amacı, düşük maliyetle daha fazla bilgi sağlamak olduğundan piyasanın
etkinliği artmaktadır.
Asimetrik bilgiye ilişkin sorunlar esasen bir bilgi problemi olduğundan, bu
sorunlara getirilen çözümler de bilgiyi denetim altına almaya yönelmektedir. Bu
52
noktada, bilişim sektöründeki gelişmeler sayesinde geliştirilen çeşitli araç ve yöntemler
ile finansal piyasalardaki asimetrik bilgi sorunundan kaynaklanan problemlerin
hafiflediğini söylemek mümkündür. Bilginin toplanması, işlenmesi ve aktarılması
alanındaki teknolojik gelişmeler, piyasalardaki bütün birimler ve ilişkiler hakkında,
ihtiyaç duyulan bilgilerin her aşamada etkin bir biçimde sağlanabilirce imkanlarını
geliştirmiştir. Örneğin, bilişim teknolojilerine dayalı olarak geliştirilen kredi
derecelendirme (credit scoring) sistemleri piyasalarda bilginin eşitsiz dağılımını
engelleyen bir yöntem olarak etkinliğini gittikçe artırmaktadır. Bu tür sistemler genel
olarak şu şekilde işlemektedir. Öncelikle piyasadaki ilgili birimlere ait mümkün olan
tüm bilgiler bilgisayar ortamına aktarmaktadır (computerized data). Daha sonra bütün
bu bilgiler üzerinde, insan gücü ile yapılması mümkün olmayan birçok işlem kısa
zamanda yapılarak (computerized logic), türetilen yeni bilgiler ile çok daha geniş bir
bilgi stokuna ulaşılmaktadır. En sonunda piyasadaki birimlere ait bu bilgiler küçük bir
bedel karşılığı, herkesin kısa zamanda ulaşabileceği bir şekilde, internet ortamında
yayınlamaktadır. Üstelik sistem içerisindeki veriler piyasayı yakından izleyen teknikler
sayesinde sürekli yenilenerek geliştirilmektedir. Böylece piyasada fon sunmak isteyen
birimlerin asimetrik bilgiden kaynaklanan kaygıları kısmen de olsa hafifletilebilmiştir.
Çünkü bilişim sistemleri, bir yandan fon sağlayanlar adına borç isteyen birimlerin
niteliğine ilişkin geniş bir veri tabanı sağlayarak ters seçim sorununu
hafifletebilmektedir. Diğer yandan ise, borç verme işlemi gerçekleştikten sonra ahlaki
tehlike sorununun doğmaması için etkin bir izleme aracı görevini yerine
getirebilmekledir.59
59 Özcan Karahan," Bilgi Ve Đletişim Teknolojilerindeki Gelişmelerin Finansal Piyasa Üzerine Etkileri" 2
Ulusal Bilgi ve Ekonomi Kongresi Tebliğleri, Derbent, http://wvvw.bilgivonetimi.org, 2003, s.222
53
3. ÇEŞĐTL Đ PĐYASALARDA AS ĐMETR ĐK BĐLGĐ SORUNU
3.1. Emek Piyasası
Emek piyasası, asimetrik bilgi probleminden önemli ölçüde zarar gören
sektörlerin başında gelmektedir. Bireyler işe girmek istediklerinde, kendilerinin diğer
adaylardan daha iyi olduklarını göstermeye çabalamakta, işverenler ise tüm adaylar
arasında ayrım yapma sorunu ile karşılaşmaktadırlar. Bu durumda işverenler mülakatlar,
deneme süreleri ve çeşitli testler uygulayarak en uygun adayı seçmeye çalışmaktadırlar.
Đşçiler, işverenleri yetenekleri konusunda ikna etme amacıyla bazı işaretler
kullanmaktadırlar. Bu işaretler çoğunlukla özgeçmiş formlarında kullanılmaktadır.
Bunlar; hobiler, gönüllü çalışma deneyimleri, kurslar ve benzerleridir. Ancak temel
olarak bir işverenin baktığı en önemli işaretler, eğitim ya da tecrübe yoluyla kazanılan
mesleki vasıflardır.
3.1.1. Etkin Ücret Teorisi
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde karşılaşılan temel makroekonomik
sorunlardan biri işsizliktir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sağlıksız kentleşme,
köyden kente kaçışı ve beraberinde büyük bir kentli işsiz nüfusu doğurmaktadır. Tarım
alanlarında teknolojiye bağlı üretimdeki verimsizlik ve noksan karlılık, çalışanları işsiz
kalma riskini göze alarak, daha çekici olan kent çalışma alanlarına ve ücretlerine
yöneltmektedir. Burada özellikle ekonomistlerin üzerinde çalıştıkları konu, yüksek
işsizliğe karşın neden kentteki bazı çalışma ücretlerinin aşırı yüksek olduğudur.
Ayrıntılı makroekonomik analize girmeden şu özetlenebilir ki o da, aşırı ücretlerin
işsizliği arttırdığıdır.60
Etkin ücret teorisinin temeli verimlilik ve ücret arasındaki ilişkiye dayanmaktadır.
Teoriye göre ücretlerin düşmesi, verimliliğin azalması ve firmanın zararı anlamına
gelmektedir. Bu durumda firmanın zararı çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilmektedir.
60 Joseph E. Stiglitz, "Information And The Change In The Paradigm In Economics", Nobel Prize
Lecture, Aralık 8, 200l,http://www.nobel.se/economics/laureates/2001/stiglitz-lecture.html,2003,s.479
54
Bunlardan biri ücretinin düşmesinin işçinin gayretini etkilemesi nedeniyle verimliliğinin
düşmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Liebenstein (1957) tarafından temelleri atılan
teorinin çıkışı da düşük ücretle çalışan işçilerin yeterince iyi beslenememesi nedeniyle
hastalanıp verimliliklerinin düşmesine dayanmaktadır.61 Harvey Leibenstein ve diğer
bazı iktisatçıların yaptığı araştırmalarda oldukça fakir ülkelerde, yüksek ücretlerin
yüksek verimliliği doğurduğu gözlenmiştir. Bu nedenle firmalara aşırı emek arzı olduğu
halde, ücretleri kesmek pek yarar sağlamamaktadır. Buradaki anahtar sorun, bilgi
kusurlu olduğu halde (gelişmekte olan ülkelerde bu kusurluluğun daha yüksek olduğu
kabul edilebilir) verimliliğin neden ücretlere bağlı olduğudur. Bu durumda firmalar için,
işçinin tutulmasını sağlayan minimum ücretten daha fazla ödemek daha yararlı
olmaktadır. Bu ücrete etkin ücret denilmektedir. Bu etkin ücretle, işsizliğin denge
seviyesi oluşmaktadır. Bir bilgi iktisatçısı olan Stiglitz Nobel konferansında,
verimliliğin neden ücretlere bağlı olabildiği konusunda birkaç açıklama getirmektedir.
Bunlardan en basit olanı, düşük ücretlerin aşırı işçi değişimine yol açtığı ve
böylelikle firmanın, aşırı işçi değişikliklerinin ortaya çıkardığı ilave maliyetlere
katlanmak zorunda kaldığıdır.
Bu açıklamanın yanında etkin ücretlerin tümüyle asimetrik bilgi ile ilişkili bir
başka boyutu vardır. Bilindiği gibi pek çok yönetici, daha yüksek ücret ödeyerek daha
iyi çalışanların elde edilebileceğini düşünmektedir. Bu düşünce, sigorta piyasası ve
diğer finansal piyasalarda önemli bir soru olan ters seçim olgusunu emek piyasasına
taşımaktadır.
Bir piyasadaki firmalar doğal olarak "etkin ücreti" pasifçe kabul etmek zorunda
değillerdir. Rekabet piyasasında da firmalar eğer isterlerse, rakiplerinden daha yüksek
ücret önerebilirler. Eğer tüm firmalar piyasa ücretini ödüyor olsalardı, firmanın daha
yüksek ücret önermesi daha verimli çalışanları elde etmede yararlı olabilirdi. Bu
nedenle etkin ücret teorisi, dengede işsizliğin olabileceği anlamını taşımaktadır.
61 Ercan Eren, M. Bildirici ve S. Ü. Fırat, Türkiye 'de 1998-1999 Krizinde Yönetici Davranışları, Đstanbul Đstanbul Sanayi Odası Yayın No. 2000/2, 2000, s.33.
55
Etkin ücret teorisine göre, yüksek ücret ödemenin faydaları dört başlıkta
toplanmaktadır.62
• Đş kaybının yüksek maliyeti nedeniyle işçilerin işi kötüye kullanmasının
azaltılması.
• Đş bırakmayı azaltmak ve daha düşük dönüştürme maliyeti.
• Đş uygulamalarının ortalama kalitesini iyileştirme.
• Moral iyileşmesi.
Teorinin varsayımları ise şunlardır,
• Firmaların, işçilerinin kapasiteleri ve karakterleri hakkında bilgileri tam değildir.
Bu da ters seçim (adverse selection) sorunu doğurmaktadır.
• Đşçilerin gayretini ve hareketini gözlemlemek de, işçinin bütün hareketlerinin
sonuçlarını içeren bir sözleşme yapmak da mümkün olmamaktadır.
• Verimlilik ücret oranıyla pozitif ilişkilidir.
Emek arz fazlası vardır, ancak firmalar verimliliğin düşmemesi için ücreti
düşürmek istememektedirler.
Etkin ücret teorisine ilişkin oldukça farklı biçimlerde formülasyonlar
oluşturulmuştur. Bilgi iktisatçılarının üzerinde yoğunlaştıkları konu ise, problemin
teşvikler tarafıdır. Pek çok firma, mikro ekonomik teorilerden bağımsız, yüksek ücret
ödemenin çalışanların daha sıkı çalışmaları sonucunu doğuracağını düşünmektedir.
Eğer tüm çalışanlar benzer ve ödenen ücretler aynı ise, tam istihdam nedeniyle
çalışanlara yüksek ücret ödemek bir teşvik doğurmayacaktır. Çünkü bir işçi, işten
kaytarmadan dolayı kovulduğunda, piyasadaki tam istihdam nedeniyle aynı ücrette
başka bir işi zaman kaybetmeden bulabilecektir.
62 Đlker Parasız ve M. Bildirici, Modern Emek Ekonomisi, Bursa: Ezgi Kitabevi, 2000,s.398
56
Ancak eğer işsizlik varsa, işten kaytarmanın da bir fiyatı olacaktır. Bu nedenle
dengede, işsizliğin olması bir gerekliliktir. Böylelikle piyasadaki mevcut işsizlik, işçileri
işte kalmaya ve çalışmaya zorlayıcı bir disiplin aygıtı işlevi görmektedir.
Ancak tam istihdam varsayımında olduğu gibi gerçekte çalışanlar benzer
değillerdir. Ters seçim problemleri, yüksek ücret teşvikine karışmakta ve kovulma,
güçlü bir işaret olarak çalışanlar hakkında bilgi taşımaya devam etmektedir.
Etkin ücret her sektörde aynı değildir. Sektörler arasında farklılık göstermektedir.
Bu farklılık sendikalar, monopol gücü ve diğer kurumsal sınırlardan kaynaklanmaktadır.
Firmada çalışanların verimliliklerinin tam olarak ölçülmesi ancak beceri
düzeylerinin belirlenmesiyle olacaktır. Ancak bir işçinin beceri düzeyi firma tarafından
işe alınmadan önce bilinememektedir. Bu durum ters seçim modelleriyle
incelenmektedir. Ters seçim modelleri daha yüksek ücret teklif eden firmanın daha iyi
işçileri seçeceğini varsaymaktadır. Bu modellerde temel varsayım asimetrik bilginin
varlığıdır.63 Đşveren, işçi hakkındaki asimetrik bilgisi nedeniyle yeni işçi almakta
kararsızdır. Çünkü asimetrik bilgi ters seçim sorunu beraberinde getirebilmektedir.
3.1.2. Emek Piyasasında Ters Seçim
Bilgi asimetrisinin etkin olduğu bir emek piyasasında bir işçi kendi yeteneklerinin
piyasa ortalamasının üzerinde olduğunu biliyorsa, yeteneklerinin piyasadaki işçilerin
ortalama yeteneklerinin üzerinde olduğu konusunda işvereni ikna etmek için bir teşvike
sahip olacaktır. Ancak piyasadaki yetenek dağılımında son sıralarda yer alan bir işçi ise,
yeteneğine ilişkin bu bilgiyi ortaya çıkarmamak yönünde bir teşvike sahip olacaktır.
Emek piyasasındaki etkin ücretlendirme, verimlilik ve istihdama ilişkin sorunların
temelinde bu teşvik problemi yatmaktadır.
Firmalar yukarıdaki açıklanan etkin ücret teoremi nedeniyle işin verim ve
kalitesini yükseltmek amacıyla yüksek ücretle işçi almayı tercih etmektedirler. Đşçiler
için ise, rezervasyon ücreti ile verimlilikleri yakından ilişkilidir. Rezervasyon ücreti, bir
63 E. Eren, M. Bildirici ve S. Ü. Fırat, a.g.e.,s.40
57
işçinin emeğini satmak için önceden belirlediği ücrettir. Đşçiler kendileriyle ilgili daha
fazla bilgiye sahip olduklarından, daha yüksek verimlili ğe sahip işçilerin rezervasyon
ücretleri de daha yüksek olmaktadır. Bu durumda düşük ücret teklifinde bulunan firma,
verimliliği yüksek işçinin rezervasyon ücretinden daha düşük ücret teklif ediyorsa,
düşük verimli işçiler arasında seçim yapmak durumunda kalacaktır. Oysa, yüksek ücret
teklifi yaparsa yüksek verimliliğe sahip işçilerin de başvurmasını sağlayacaktır. Ancak,
bu durumda unutulmaması gereken önemli bir nokta da, başvuran işçiler arasından
yapılan seçimde ters seçim problemi ile karşılaşılabilineceği olasılığıdır.
Asimetrik bilgi ortamında firma, işçinin kabiliyeti konusunda bir bilgiye sahip
olmadığından, piyasadaki işçilerden düşük kabiliyetteki işçileri seçme olasılığının l/2,
yüksek kabiliyetteki işçilerden seçme olasılığının l/2 olduğunu bilmektedir. Firma
bilginin asimetrik olmadığı bir ortamda verimli işçilere haftada 200 YTL, yeteneksiz
işçilere ise 100 YTL ödemeyi düşünmektedir. Firma, işe alacağı işçilerin yeteneğinden
emin olamayacağı için işçinin beklenen marjinal ürün verimine (150 YTL
=l/2*100+1/2*200) göre haftalık ücreti 150 YTL olarak belirlemektedir. Böylelikle
işçilerin verimlilikleri arasında ayrım yapamayan firma, herkese aynı ortalama ücreti
önermektedir.64
Yetenek herkes tarafından saptanabilseydi yüksek gayrete ve kabiliyete sahip
işçiler burada olduğu gibi mağdur olmayacaklardı. Çünkü asimetrik bilgi söz konusu
olduğunda 150 YTL alan verimli işçiler, tam bilgi durumunda 200 YTL alacaktı. Düşük
kalitedeki işçi ise bu durumda avantajlıdır. Çünkü, 100 TL haftalığı hak ederken
asimetrik bilgi durumunda 150 YTL almaktadır. Bu durumda zarar görenler yüksek
kalitede, yüksek verimliliğe sahip işçilerdir.
Firma açısından ise, asimetrik bilgi nedeniyle önerilen ortalama ücret sadece
yeteneksiz işçilerin başvuruda bulunacağı bir ücret olacaktır. Çünkü rezervasyon ücreti
200 YTL olan verimli işçiler, firmanın belirlediği 150 YTL seviyesinde işe başvuruda
bulunmayacaktır. Bu durumda başvuruda bulunanlar rezervasyon ücretleri 100 YTL
64 Cukierman, a.g.e.,s. 15
58
olan düşük verimli işçiler olacaktır. Diğer bir ifade ile işveren, işçiler arasıda hatalı
tercih yaparak ters seçim sorununa maruz kalmaktadır.
3.1.3. Emek Piyasasında Đşaretleme (Signaling)
Denge konumunda tüm taraflar; alıcılar ve satıcılar, işçiler ve işverenler, sigorta
şirketleri ve sigortalılar, borç verenler ve alanlar, girişimciler ve yatırımcılar,
faaliyetlerinin bilgiye dayalı sonuçlarının farkındadırlar. Örneğin, bir sigorta şirketinin
ya da işverenin veya bir bankanın, başvuruları elemek zorunda kaldığı durumda öz
seçim, yapılan test ve sınavlara alternatif bir eleme aracı olarak kullanılabilmektedir.
Sigorta başvurusunda bulunan bir kişi kendisinin daha düşük riske sahip olduğunu veya
iş başvurusunda bulunan kişi, diğer adaylardan daha yetenekli olduğunu göstermek
istediğinde, karşı tarafa bu mesajları içeren işaretler (signal) gönderir. Bu aktarım
sürecine işaretleme (signaling) denilmektedir. Fakat denge konumunda her iki taraf da
alternatif eylemlerinin sonuçlarının farkındadırlar ve işaretleme ile öz seçim arasındaki
farklılık oyun teorisinin teknik özelliklerinde yatmaktadır, buna göre ise bilgili ya da
bilgisiz tarafların ilk hareket eden olup olmayacağı önemlidir.65
Đşaretleme ve eleme modelleri arasındaki farklılıklar tam bir dengenin
kurulmasındaki başarısızlıktan kaynaklanmaktadır.66 Bu durum eğitim işaretleme
modelinde de görülmektedir. Emek piyasasında pek çok ayırıcı sistem işlemektedir.
Örneğin daha yetenekli olanların daha uzun bir eğitim almayı tercih ettikleri inancı bir
ayırıcı sistemdir. Bu sistemde verimliliğe ilişkin ücretlendirme, alınan eğitimin süresi ile
ili şkilendirilmektedir. Emek piyasasına girmek isteyen iki ki şi varsayalım. Bunlardan
biri düşük yetenekli diğeri ise üstün yeteneklidir. Eğer düşük yetenekli kişi 12 yıllık bir
eğitim almış ise, üstün yeteneklilerin yeterli eğitim süresinin 14 yıldan fazla olması
gerektiğini söyleyen ayırıcı-eleme eğitim sistemi bu bireyi diğerlerin ayıracaktır. Fakat
düşük yetenekli olan kişi şunun farkındadır; eğer okula 12 değil de 10 yıl gitmiş olsa idi
aynı şekilde düşük yetenekli sayılacaktı. Eğitimin eşsiz denge seviyesi ise (düşük
yetenekli için), bu kişinin verimlilik kazançlarını ve eğitim maliyetlerini dikkate alarak
65 Stiglitz, a.g.m.,s.478 66 J.Luis Guasch ve Andrew Weiss, "Self-selection in the labor market'', The Amerivan Economic Reiew,
(June 1981), s.275
59
net geliri maksimize etmelidir. Üstün yetenekli için eşsiz denge seviyesi ise, bireyin
ücretinin eğitimin bu seviyesindeki verimliliğini karşıladığı ve düşük yetenekli kişinin
okulda daha uzun süre kalabilecek gibi yapmaktan çok düşük eğitim seviyesinde
kalmayı tercih edeceği seviyedir.
3.1.4. Đşaret Aracı Olarak Eğitim
Eğitime ne kadar yatırım yapılacağı bireysel olduğu kadar kamusal bir sorundur.
Đyi bir eğitimin bireyleri iş bulmada öne geçireceği açıktır. Ancak iyi eğitim, bireysel
değeri arttırırken, çok fazla insanın iyi eğitim almış olması, iyi eğitim almanın sosyal
değerini azaltmaktadır. Yeni ekonominin eğitime verdiği rol, klasik ekonomide pek
vurgu yapılmayan, insan sermayesi ve verimliliğe olan katkısıdır.
Belirli bir ücret ve iş seviyesi için başvurularda, adaylar benzer özelliklere sahip
görünmektedirler. Đşverenler kimin en yetenekli olduğunu belirleme teşviğine sahiptir.
Bu teşvik işverenleri, iş adayları arasındaki özel bilgi saklı tutanları ortaya çıkaracak bir
eleme mekanizması bulmaya itmektedir. Emek piyasasında kullanılan en temel eleme
aracı ise eğitimdir.
Emek piyasasında bir işaret olarak eğitimin rolü kapsamlı olarak ilk kez Michael
Spence tarafından ele alınmıştır.67 Buna göre iki tip işçi varsayılmaktadır. Yeterli ve
yetersiz işçiler. Yeterli işçiler a1, marjinal ürüne, yetersiz işçiler ise a1 marjinal ürüne
sahiptir ve a2 > a1 dir.
Đşçilerin bir (b) kısmının yeterli, (1-b) kısmının ise yetersiz olduğu ve
basitleştirme için bir doğrusal üretim fonksiyonu varsayılmaktadır. Buna göre L2 yeterli
işçiler ve L1 yetersiz işçiler tarafında üretilen toplam çıktı, a1L1 + a2L2 'dir. Her bir
işçiye kendi marjinal ürünü kadar ödeme yapılmakta ve etkin denge oluşmaktadır.
Sorun, firmaların marjinal ürünleri izleyemediklerinde ortaya çıkmaktadır. Eğer
bir firma işçi çeşitleri arasında ayrım yapamıyorsa, yapabileceği en iyi şey, ortalama
ücret önermek olacaktır. Bu ortalama ücret, w = (l-b)a1 + ba2 dir. Đyi ve kötü çalışanlar
67 Varian, a.g.e., s.611
60
bu ücret üzerinden çalışmakta hem fikir oldukları sürece her hangi bir ters seçim
problemi yaşanmamaktadır. Doğrusal üretim fonksiyonuna göre firma, çalışanların
türünü kusursuzca gözlemlediğindeki kadar fazla çıktı ve fayda elde etmektedir.
Temel varsayıma göre çalışanlar, kendilerini diğerlerinden ayıran bazı işaretlere
sahiptirler. Örneğin, eğitim bu işaretlerden biridir. e1, birinci gruptaki işçilerin
kazandıkları eğitim miktarı, e2 ise ikinci grup işçilerin eğitim miktarıdır. Çalışanların
eğitim kazanma maliyetlerinin farklı olduğu varsayıldığında, toplam eğitim
maliyetlerinin yeterli işçiler için c2e2, yetersiz işçiler için ise c1e1 olduğu görülmektedir.
Bu giderler sadece okullara ödenen ücretler değil, fırsat maliyetleri gibi pek çok unsuru
içermektedir.
Bu noktada dikkate değer iki karar bulunmaktadır. Đşçiler, ne kadar eğitim
alacaklarına karar vermek, firmalar ise farklı eğitim tutarlarına sahip işçilere ne kadar
ödemeleri gerektiğine karar vermek zorundadırlar. Bazı emek piyasası modellerinde
eğitimin işçi verimliliğini etkilemediği varsayılmaktadır. Bu uç varsayım kuşkusuz
gerçek dünyada doğru değildir ancak modelin basitleştirilmesine yardımcı olmaktadır.68
Bu modelde dengenin doğası, eğitim kazanmanın maliyetine önemli ölçüde bağlı
kalmaktadır, c1 < c2 olduğu varsayıldığında, eğitim kazanmanın marjinal maliyeti yeterli
işçiler için, yetersiz olanlardan daha az gerçekleşmektedir. Farklı eğitim maliyetlerini
tatmin edici hale getiren bir e eğitim seviyesi aşağıdaki eşitsizliği oluşturmaktadır.
2
12*
1
12
c
aae
c
aa −<<−
a2 > a1 ve c2 < c1 varsayımlarından sonra e* nin var olması kaçınılmazdır. Bu
noktadan itibaren aşağıdaki tercihler seti ele alınabilir.
• Yeterli işçiler e* eğitim seviyesini kazanmaktadır.
• Yetersiz işçiler 0 eğitim seviyesini kazanmaktadır.
• Firma e* eğitim seviyesine sahip işçilere a2 ücreti ödemektedir.
• Firma e* den daha düşük eğitim seviyesine sahip işçilere a1 ücreti ödemektedir.
61
Burada işçinin eğitim seviyesi tercihinin, işçinin yeterlilik türünü işaretlediği
görülmektedir.
Buradaki dengenin gerçekte var olup olmadığı sorusunu gündeme getiren şey
işçilerin karşılaştıkları ücret çizelgesine göre rasyonel davranıp davranmadıkları
kuşkusudur. Bu kuşkuyu doğuran neden ise, bir yetersiz işçinin de e* seviyesinde bir
eğitimi satın almış olabileceğidir. Bunun işçiye olan faydası, ücretinde a2 – a1 tutarında
artış olacaktır. Đşçiye maliyeti ise c1e* olmaktadır. Eğer
a2 – a1 < c1e* ise,
yetersiz işçiler 0 eğitim seviyesini tercih etmeyi daha optimum bulacaklardır. Bu tarz bir
dengenin koşulları, tüm yeterli işçilerin e* eğitim seviyesini, yetersiz işçilerin ise 0
eğitim seviyesini tercih etmeleri ve davranışlarını değiştirecek her hangi bir nedenin
olmamasıdır. Farklı eğitim maliyetleri hakkındaki varsayım nedeniyle bir işçinin sahip
olduğu eğitim seviyesi dengede, farklı verimlilikler için bir işaret olabilmektedir. Bu
tarz işaretleme dengesi ayırıcı (separating) denge olarak adlandırılmaktadır. Bu tarz bir
dengede her bir işçi, kendisini diğer tür işçilerden ayıran tercihler yapmaktadır.
Bir diğer denge ise birleştirici denge olarak adlandırılmaktadır. Burada ise, her bir
işçi aynı tercihi yapmaktadır. Örneğin, c2 > c1 varsayıldığında, yeterli işçiler yetersiz
işçilerden daha fazla eğitim alma maliyetine sahiptirler. Bu durumda dengenin sadece,
ortalama yeteneklerine göre aldıkları ücretlerle ilgilendiği, herhangi bir işaretlemenin
meydana gelmediği görülebilir.
Ayrıca dengede her bir işçi, bunun verimliliğini değiştirmediğini bilse de bir işaret
(eğitim gibi) elde etme amacındadır. Ve bu yolda çeşitli maliyetlere katlanmaktadır.
Yeterli işçilerin eğitim almalarının sebebi bunun kendilerini diğer işçilerden ayırıcı bir
işaret olmasıdır. Elde edilen eğitimin temelde verimliliğe bir katkısı olmadığından,
ayırıcı dengenin sosyal yönü zayıftır ve kaynak israfı olarak görülebilmektedir.
68 Varian, a.g.e..s.613
62
3.2. Sigorta Piyasası
Akerlof'un asimetrik bilgiye ilişkin ilk çalışmasını gerçekleştirdiği kullanılmış
otomobil piyasasından sonra asimetrik bilgi sorunu en büyük yankıyı sigorta
piyasasında bulmuştur. Bunda en büyük katkı ise Stiglitz ve Rotshchild'in 1976 yılında
yayınladıkları "equilibrium in competitive insurence markets" (rekabetçi sigorta
piyasalarında denge) adlı çalışmasıdır. Bu çalışmasında Stiglitz ve Rotcschchild, sigorta
piyasasında asimetrik bilgi nedeniyle rekabetçi dengenin kurulamadığını göstermiştir.69
Bu bölümde adı geçen çalışma temel referans alınarak sigorta piyasasında asimetrik
bilgi sorunu, ters seçim ve ahlaki tehlike kavramları ile birlikte ele alınacaktır.
Sigorta şirketinin sorununu tam olarak anlamak için sektörün nasıl çalıştığını
bilmek gerekmektedir. Buna göre, sigorta şirketleri bir müşteri havuzundan primleri
toplamakta ve bu müşterileri belirli risklere karşı korumaktadırlar. Ortalama kayıplar ve
maliyetler, primleri ile eşleştiği sürece, sigorta piyasası yaşamaya devam etmektedir.
Problemi basitleştirmek için ücretler ve diğer maliyetleri ihmal ederek primlerin en
azından piyasadaki kayıplar kadar olması gerektiğini söyleyebiliriz..70
3.2.1. Sigorta Piyasasında Asimetrik Bilgi Sorunları
Bilginin simetrik olduğu bir sigorta piyasasında iki durum söz konusudur. Bunlar;
1. Sigortalanan riskin gerçekleşmesi,
2. Sigortalanan riskin gerçekleşmemesi durumlardır. Asimetrik bilgi ortamında ise
iki olasılık bulunmaktadır. Bunlar;
i. Sigorta şirketinin birden fazla bireyler arasında daha az riskli olanları
ayıramaması durumudur.
69 Michael Rothschild ve Joseph Stiplitz, "Equilibrium in competitive insurance markets: an essay on the
economics of imperfect information",Quartery Journal of Economics,Vol.90, Issue 4,(1976),ss:629-649
70 Joseph E. Stiglitz, Economics USA:W.W.Norton&Company Inc., 1993,s. 154
63
ii. Sigorta şirketinin bir bireye ilişkin doğru risk olasılıklarını bilememesi
durumudur.
Görüldüğü gibi sigorta şirketi ile müşteri arasında bilgi farklılıklarının olduğu bir
piyasada iki temel bilgi sorunu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki sigorta sözleşmesi
düzenlenmeden önce oluşmaktadır ve sigorta şirketi, müşterinin gerçek risk düzeyini
tespit edememektedir. Diğer bir ifade ile piyasada bulunan yüksek ve düşük risk
gruplarına ait müşteri gruplarından düşük riskli olanları seçememekte bunun yerine
hatalı tercih yaparak yüksek riskli müşterileri seçmektedir. Bu sorun diğer piyasalarda
olduğu gibi ters seçim sorunu olarak bilinmektedir.
Sigorta piyasasında bilgi farklılıklarından kaynaklanan ikinci sorun ise, sigorta
sözleşmesi düzenlendikten sonra ortaya çıkmaktadır. Yani sigorta şirketinin birey için
başlangıçta tayin ettiği risk düzeyi, müşterinin saklı faaliyetleri nedeniyle
yükselmektedir. Ancak müşterinin risk seviyesi sigorta şirketi tarafından henüz tam
olarak tanımlanamadığından müşteri düşük sigorta primi ödeyerek sigorta şirketini
zarara uğratmaktadır. Dolayısıyla sorunun ahlaki boyutu ortaya çıkmakta ve diğer
piyasalarda olduğu gibi ahlaki tehlike olarak adlandırılmaktadır.
3.2.1.1. Ters Seçim
Bazı bireyler çeşitli koşullar nedeniyle diğer bireylere göre kaza yapmaya daha
yakın olabilmektedirler. Örneğin araba sürmeden önce sıkça içki içen biri diğer
sürücülere göre daha fala risklidir. Sigorta şirketi, müşterisine ne çeşit bir araba
kullanıldığını ve ortalama iş-ev mesafesinin ne olduğu gibi sorular sorarak risk
seviyesini tespit etmeye çalışmaktadır ancak çoğu kaza yaptırıcı davranışı tam olarak
tespit edebilmesi olası değildir. Birey ise yüksek risk primi ödemekten kaçınmak
amacıyla kendinin kaza yapmaya daha yakın biri olduğunu ortaya çıkaracak tüm
işaretleri saklamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla ortada bilgi asimetrisini doğuran bir
teşvikler çatışması mevcuttur.
Sigorta şirketleri müşterilerini düşük ya da yüksek risk kategorilerine ayırmaya
çalışmaktadırlar. Bu genel problem-bireyler arasında farklılık oluşturamamak- tercih
probleminden biridir. Sigorta şirketleri müşteriler arasında bu tercihi yapabilmek için
64
bazı önlemler almaya çalışmaktadırlar. Yaşam sigortası satmadan önce, şirketler
müşterilerden sağlık testi yaptırmalarını istemektedirler. Yangın ya da hırsızlık sigortası
satmadan önce bina ve çevresine uzmanlar göndererek müşterinin güvenlik sistemlerini
kontrol etmektedirler. Her ne kadar bu çabalar müşteri ve taşıdığı riskler hakkında bilgi
toplasa da riskin bütününü açığa çıkaramamaktadır.
Eğer piyasa tam rekabet koşulları altında bilgi etkinliğini sağlayabilseydi tüm
bireylerin risk düzeylerini tam olarak tespit edebilecek ve her bir birey için en uygun
sigorta primini tayin edebilecekti. Ancak müşterilerin risk düzeylerini tam olarak tespit
edemeyen sigorta şirketleri her bir bireye kendi risk düzeyine göre prim tayin etmekten
çok tüm bireyler için ortalama bir sigorta primi tayin etme yoluna gitmektedirler. Bu ise
ters seçim sorununu doğurmaktadır.
Sigorta şirketinin belirlediği ortalama sigorta primi yüksek risk düzeyindeki
müşterilerden kaynaklanacak olası zararları karşılayabilmek amacıyla düşük risk primi
ile yüksek risk primi arasında bir seviyede olacaktır.71
Ancak bu karar sigorta şirketi için oldukça riskli sonuçlar doğurmaktadır. Çünkü,
ortalama risk primini kendi risk düzeyi içi oldukça pahalı bulan düşük riskli müşteriler
sigorta almak istemeyecekler ve poliçe başına ortalama maliyetler yükselecektir. Şekil
4'teki B panelinde, prim seviyesine göre poliçe başına ortalama maliyetlere ilişkin eğriyi
göstermektedir.
Sigorta şirketi ortalama prim düzeyinde riskli müşterilerden kaynaklanan zararları
karşılayamayınca sigorta primlerini yükseltmek durumunda kalmaktadır. Bu ise
piyasayı artık işlemez hale getirmektedir.
Şekil 3.1’de B panelinde Po olan poliçe primlerinin zararları karşılamada yetersiz
olduğunu fark eden sigorta şirketi primleri yükseltmektedir. Fakat bu durumda, az riskli
olan müşteriler fiyatın yüksek olduğunu düşünerek daha az sigorta talep etmektedirler.
Sigorta şirketinin maliyetler ve pirimler arasındaki boşluğu azaltmaktan çok, fiyat artışı
bu aralığı büyütmektedir. Sigorta için yüksek fiyat ödemek az riskli kişileri sigorta satın
71 Cukierman, a.g.e.,s.18
65
almaktan uzaklaştırarak riskli kişilerin sigorta satın almasına yol açmaktadır. Bu ters
seçim etkisi sigorta şirketinin sahip olduğu sınırlı bilginin bir sonucudur. Şirket
potansiyel müşterilerden bazılarının daha az riskli olduklarını bilmekte ancak seçim
yapamamaktadır. Şirket bireyin riski hakkında bireyin bildiğinden daha az şey
bilmektedir ve birey sahip olduğu muhtemel kaza bilgilerini şirkete vermek
istememektedir. Çoğu sigorta tipi için (örneğin yangın sigortası) ters seçim, çok fazla
olumsuz sonuçlar doğurmamaktadır. Yangın çıkma ihtimali hakkındaki kritik bilgi, bina
müfettişleri tarafından kolayca gözlemlenebilmektedir. Ancak sağlık ya da otomobil
sigortalarında bu etki daha fazla görülmektedir. Sigorta şirketinin bireyin belirli bir
riskini tespit edebilmesi oldukça güçtür.
Şekil 3.1. Ters Seçim
Kaynak: J.E. Stiglitz, Economics, USA:W.W.Norton&Company Inc.,1993,s.l55
A panelinde 45 derecelik çizgi sigorta piyasasını mevcut ve mevcut olmamak
üzere iki bölgeye ayırmaktadır. 45 derecelik çizginin üzerinde, poliçe başına ortalama
zarar alman primi aşmaktadır bu nedenle poliçe geçerli değildir yani piyasa mevcut
değildir. B panelinde zararların ve primlerin tipik özelliği görülmektedir. Prim
yükseldiğinde bir piyasanın nasıl mevcut hale geldiği ancak daha sonra yeniden
piyasanın ortadan kaybolduğu görülmektedir.
66
3.2.1.2. Ahlaki Tehlike
Sigorta şirketinin karşılaştığı diğer bir bilgi problemi teşvik problemidir. Evinde
yangın sigortası olmayan bir kişi, duman alarmı, yangın söndürücüler satın alarak ve
yangına karşı dikkatli davranarak yangın riskini azaltabilmektedir. Fakat kişi yangın
sigortasına sahipse, benzer özeni göstermeyebilir. Eğer sigorta şirketleri evin piyasa
değerinden daha fazla ödüyorsa, kişinin evini yakması daha kazançlı olabilmektedir. Bu
rasyonel ancak ahlaki olmayan bir karardır.
Bireylerin kazaya karşı önlem alma isteklerini azaltan sigorta sektörünün bu
özelliğine ahlaki tehlike denmektedir. Elbette bir ekonomistin bakış açısı ile bu bir
ahlak sorunu değil bir teşvik sorunudur. Ahlaki tehlike problemi güç kazandığında
sigorta şirketleri sigortaları sınırlandırmaktadırlar.72
Tüm sigorta müşterilerinin risk dağılımları tam olarak tespit edildiğinde ters seçim
sorunu ortadan kalkmaktadır ancak ahlaki tehlike sorunu varlığını devam ettirmektedir.
Ekonomik ilişkilerdeki bu ahlaki sorunlar, bireylerin davranışlarının izlenmesi ve
gözlemlenmesi gerektiği sonucunu ortaya çıkarmakta bu ise piyasada ilave giderlere yol
açmaktadır. Bazı sigorta poliçeleri, belirli bazı eylemler sonucunda sigorta kontratını
geçersiz kılan bazı koşullar getirmektedirler. Problem ise bu koşulların tümüyle yerine
getirilip getirilmediğini izlemenin pahalı ve bazen de imkânsız olmasıdır. Sigorta
kontratları ve genel olarak tüm kontratlar, ahlaki tehlikeyi en aza indirmek çabası ile
sadece belirli biçimdeki ticarete izin verecek kadar sınırlandırılabilmektedirler. Bu da
piyasa mekanizmasını bozan ve yok eden en temel nedendir.73
3.2.2. Sigorta Piyasasında Bilgi Asimetrisine Karşı Alınan Önlemler
Tüm piyasa olumsuzluklarına karşın sigorta şirketinin bilgi asimetrisine karşı
alabileceği bazı önlemler vardır. Sigorta şirketleri müşteri grupları arasında etkin bir
seçim yapabilmek için bazı tarama (screening) araçları geliştirmektedirler. Bu
araçlardan biri farklı risk düzeyindeki müşteriler için hazırlanan farklı kontratlardır.
72 Stiglitz,a.g.e.,s.158 73 Broomwich, a.g.e.,ss. 108-110
67
Buna göre birinci kontrat, yüksek bir sigorta primine sahiptir ve eğer kaza gerçekleşirse
sigorta şirketinin ödeyeceği sigorta tutarında herhangi bir sınırlama getirmemektedir.
Đkinci kontratın sigorta primleri daha ucuzdur ancak sigorta şirketinin ödeyeceği sigorta
tutarında bir limiti içermektedir. Böylece yüksek riskli bireyler, sınırsız sigorta
karşılığını içeren birinci kontratı, düşük riskli bireyler ise sınırlı sigorta tutarını tercih
etmektedirler. Böylece sigorta şirketi yalnız düşük riskli bireylerin kabul edebileceği bir
kontrat ve yalnız yüksek riskli bireylerin kabul edebileceği bir kontratı müşterilerine
önererek risk tiplerini açığa çıkarabilmektedir.74 Bu durum ayrıklaştırıcı denge olarak
adlandırılmaktadır. Denge iki grubu birbirinden ayırmaktadır.
Böylece şirket iki risk grubunu tanımlayabilmektedir ancak düşük risk grubuna
tam sigorta önerememektedir. Dolayısıyla hala asimetrik bilgiden doğan bir problem
mevcuttur.
Pratikte bu yöntemin bazı sorunları bulunmaktadır. Bu da, kontratların birkaç defa
tekrarlanmasıdır. Kontratlar, yüksek riskli bireyleri ortaya çıkarmada birçok kez
kullanıldığında bireyler kontratlarını niteliğini fark ederek ve kendi risk düzeylerini
gizleyebilmektedirler.
Sigorta şirketlerin müşteri risk düzeylerini belirlemede kullandıkları temel veriler,
bireylerin geçmişe dönük risk haritalarıdır. Buna göre geçirdiği hastalıklar,
bağımlılıkları, kazaları, vb değerlendirilmektedir. Bu özellikler, riskin gerçekleşme
olasılıklarına ilişkindir örneğin yaş, cinsiyet, ilaç ve diğer bağımlılıklar gibi. Đkinci
olarak çoğu sigorta şirketi çeşitli ödüller (bonus) kullanmaktadırlar. Burada, kaza
yapmama teşviki, kaza yapılmadığında alınan ödüller vardır. Ayrıca içki kullanmayan
bireylerde sigorta prim indirimi kullanılmaktadır.75
Ahlaki tehlike sorunun üstesinden gelmek amacıyla sigorta şirketleri etkili
denetim mekanizmaları kurmayı hedeflemektedirler. Bu yolla bireyin olası saklı
faaliyetlerini tespit edebilmektedirler.
74 Cukierman, a.g.e.,s. 17 75 Michael Parkin, Microeconomics, Third Edition, Addison-Wesley Publishing Company, USA, 1996,
s.412.
68
Alternatif olarak sigorta şirketi, bireyi zarar önleme davranışı üstlenmesi
konusunda motive etme yolları arayabilmektedir. Örneğin hırsızlık sigortası şartlarının,
eve monte edilmiş güvenlik sisteminin yapısına ve sayısına dayandırılması gibi. Ancak
bu çabalar çoğu durumda eksik kalmaktadır. Çünkü en fazla güvenlik aygıtı sayısına
rağmen ev sahibi henüz pencere ve kapıları kilitlemekte yeterince özeni gösterecek
teşviklere sahip değildir.
3.3. Kredi Piyasası
Bu bölümde asimetrik bilginin kredi piyasalarının işleyişi üzerindeki etkisi
araştırılmaktadır. Konu, teorik olarak incelenmiş ve uygulamada karşılaşılan çeşitli
sorunlar ile örneklendirilmiştir. Teorik olarak, piyasalarda bilgi farklılaşmasının türleri
ve asimetrik bilginin kredi piyasasının etkinliği üzerindeki rolü ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Kredi piyasasında asimetrik bilgi sorunu bağımsız olarak incelenmiş,
asimetrik bilginin ortaya çıkışı, türleri ve etkileri ortaya konulmuştur. Asimetrik bilgi
sorununun kredi piyasasında ortaya çıkardığı en temel problemlerden biri olan kredi
tayınlaması sorunu da bağımsız bir alt başlık olarak incelenmiştir. Son olarak bu
bölümde, asimetrik bilgi sorununu azaltmanın yolları teorik olarak incelenmiştir.
3.3.1. Piyasanın Đşleyişi
Finans sektörü ülkelerin ekonomik refahını etkileyen pek çok işlev üstlenmektedir
ve kuşkusuz bunlardan en önemlisi kredi dağıtımı fonksiyonudur.
Kredi de diğer mal ve hizmetler gibi arz ve talebe sahiptir. Đdeal bir kredi
piyasasında, borç alış verişleri rekabetçi bir şekilde yapılmakta ve kredinin fiyatı olan
faiz oranı da piyasadaki kredi arz ve talebi tarafından belirlenmektedir.
Kredi, temelde karşılıklı güvene dayanan ve gelecekte geri ödenme sözünü içeren
bir işlemdir. Borçlanan kimsenin borcunu ödeyemeyecek yada ödemek istemeyecek
olması ihtimali, bu karşılıklı güven ilişkisinin bir borç anlaşması ve bir teminat ile
garanti altına alınmasını gerektirmektedir.76 Anlaşma yaptırımları ve teminatlar, söz
76 Rasim Yılmaz, "Türk Bankacılık Kesimindeki Yapısal Değişimler Ekseninde Formal ve Formal
Olmayan Finans Sektörü", Uludağ Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, Yıl: 19, Sayı:3, (2001), s. 13
69
konusu işleme karışan bütün birimlerin uyacakları kuralları koyan ve uygulayan
kurumları ve legal bir yaptırım mekanizmasının varlığını zorunlu kılmaktadır.
Tüm ekonomik sistemlerin çekirdeğinde fonların aktarım kanalları önemli yer
almaktadır. Kredi piyasaları ise gelişmiş ekonomilerde temel parasal aktarım kanalı
olarak işlev görmektedir. Bu işlev basitçe ekonomik işlemlerin gerçekleşmesi amacıyla
fonların ihtiyaç duyanlara aktarımı olarak özetlenebilmektedir. Ancak bu mekanizma
kendi içinde pek çok mikro ve makro ekonomik unsuru barındırmakta ve işleyişi ile
ekonominin geneli üzerinde etkili olmaktadır. Kredi piyasalarında oluşabilecek krizler,
yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ekonomilerde dahi oldukça derin
sosyal ve ekonomik sorunlar doğurabilmektedir. Bu nedenle piyasaların sağlıklı i şleyişi
istikrarlı bir ekonomik sistem için büyük önem taşımaktadır. Ancak özellikle gelişmekte
olan ülkelerde bu piyasalarda sürekli istikrarın sağlanması her zaman olanaklı değildir.
Piyasalarda bilginin her zaman herkese eşit ve doğru şekilde ulaştırılmasındaki sorunlar
piyasaların işleyişini zaman zaman aksamaktadır. Sonraki bölümlerde de görüleceği gibi
asimetrik bilgi sorunu kredi piyasalarının etkinliğini azaltmakta, kendisi ile ilişkili tüm
mali ve reel kesimlerde çeşitli sorunlara yol açmaktadır.
Geleneksel ekonomik teorilerde işletmeler ve hane halkı, birbirlerini ek maliyet
üstlenmeden pazarlarda etkin olarak bulabildiklerinden, finansal aracı kurumlar
geleneksel ekonomik süreçte önemli bir fonksiyon üstlenmemektedir. Pazarların
mükemmel ve etkin olduğu durumlarda, kaynak dağıtımı Pareto etkin olduğu için genel
refah düzeyini arttırmak amacıyla finansal aracılara ihtiyaç yoktur.77
Ancak, piyasaların mükemmel ve tam olarak etkin olmadığı günümüz ekonomik
koşullarında finansal aracılar, ekonomik ilişkilerin vazgeçilmez unsurlarından biri
haline gelmiştir. Finansal aracılar, kaynak dağıtımı etkinliğini önemli ölçüde
etkilemekte ve genel ekonomik işleyişte önemli fonksiyonlar yerine getirmektedirler.
Finansal aracıların yerine getirdiği temel işlevler aşağıda sıralanmıştır.78
77 F. Ailen ve A.M. Santomero, "The Theory of Financial Intermediation", Journal of Banking and
Finance, Vol. 21.,(1998), ss. 1461-63 78 R.C. Merton ve Z. Bodie, The Global Financial System, a Functional Perspective, Boston: Harvard
Business School Press, 1995,ss. 3-32.
70
i. Malların, hizmetlerin ve varlıkların el değiştirmesine aracılık edilmesi,
ii. Büyük ölçekli projelerin finansmanını kolaylaştırmak amacıyla tasarruf
birikimi ve risk dağıtım sistemi oluşturarak mülkiyetin tabana yayılmasının sağlanması,
iii. Ekonomik kaynakların zaman içerisinde, coğrafi bölgeler ve sektörler arasında
transferinin sağlanması,
iv. Risk yönetimi ve kontrolü yöntemlerinin geliştirilmesi,
vi. Fiyat bilgisinin sağlanması,
vii. Asimetrik bilgi sorununun çözümünün kolaylaştırılması.
Küçük ve dışa kapalı bir toplumda, uzmanlaşmanın ve işbölümünün bu küçük
toplumun kişiselleşmiş değişim ili şkilerine dayanan piyasasının büyüklüğü tarafından
sınırlandırılmasından dolayı, işlem maliyetleri düşük olmasına rağmen üretim
maliyetleri yüksek olmaktadır. Daha büyük ve bütünsel bir ekonomide, karşılıklı
ili şkiler daha karmaşıklaştıkça, bu kişisel ilişkilere dayanmayan ekonomik sistem
suiistimal, ahlaki tehlike gibi her türlü fırsatçı davranışlara imkân tanımakta ve böylece
de işlem maliyetleri yüksek olmaktır. Son yıllarda, işlemlerin maliyetlerinin
yüksekliğini önleyecek ve ekonominin verimliliğini yükseltecek karmaşık kurumsal
yapılar icat edilmektedir. Açıkça belirlenmiş ve efektif bir şekilde yaptırıma uğrayan
sahiplik hakları, formal anlaşmalar ve garantiler, şirket hiyerarşisi, dikey entegrasyon,
sınırlı sorumluluk, iflas yasaları bu önlemlerden bazılardır.
3.3.2. Kredi Piyasasında Asimetrik Bilgi
Mikroekonomi teorisi, bireylerin, elde ettikleri ürün ve hizmetlerin bütün
özelliklerinin farkında olduğu ve bir işlem yaptırmaları gerektiğinde, temsilcilerinin
faaliyetlerini her zaman denetleyebildiklerini öngörmektedir. Fakat finansal pazarlarda
katılımcıların bilgi düzeyinin farklı olması ile sözleşmelerin kontrol ve uygulanma
süreçlerinin maliyetli olması, asimetrik bilgi sorununu ortaya çıkarmakta ve finansal
pazar ve kurumların işlevlerini yerine getirmesini engellemektedir. Kredi piyasasında
71
asimetrik bilgi sorunu ortaya çıkardığı ters seçim ve ahlaki tehlike gibi problemlerle
finansal istikrarsızlığın temel nedenlerinden biridir.79
Kredi piyasasında bilginin niteliğine ve dağılımına ilişkin iki temel sorun ortaya
çıkmaktadır. Bu temel sorunlar, diğer piyasalarda olduğu gibi işlem öncesinde ya da
işlem sonrasında oluşmaktadır. Đlki, kredi sözleşmesinin yapılması öncesinde, ödünç
verenlerin ödünç alanların gerekli tüm özellikleri hakkında yeterli bilgiye sahip
olamamaları nedeniyle ortaya çıkan ters seçim (adverse selection) sorunudur.80 Kredi
kurumundan ödünç fon talebinde bulunan girişimci, yatırım projesinin beklenen
getirisine ilişkin kredi kurumundan daha sağlıklı ve fazla bilgiye sahiptir. Tam rekabet
koşullan altında, borç ilişkisini temelinden etkileyecek bu bilginin her iki tarafta da eşit
şekilde bulunması gerekmektedir. Ancak asimetrik bilgi ortamında girişimcinin
üstlendiği yatırıma ilişkin pek çok bilgi sadece girişimcide saklı kalabilmektedir. Bu
nedenle, kredi sözleşmesinin tüm niteliğini etkileyen ancak sadece bir tarafta bulunan
bu tür bilgilere "saklı bilgi" denilmektedir.
Đkinci sorun ise, kredi verildikten sonra ortaya çıkmaktadır ve ödünç alıcının
giriştiği bazı faaliyetler nedeniyle kredi riskinin değişmesi ancak bu faaliyetlerin kredi
veren kuruluş tarafından bilinememesi nedeniyle ahlaki tehlike olarak
adlandırılmaktadır. Ahlaki tehlikeye neden olan bu bilgi sorunu ise, "saklı faaliyetten
kaynaklanmaktadır.
3.3.2.1. Ters seçim
Ekonomide bankalar ve banka benzeri kredi veren diğer kurumların temel görevi,
tasarruf sahiplerinden elde ettikleri fonları karlı yatırımları için fon talebinde bulunan
girişimcilere ulaştırmak ve bu ödünç işlemi yoluyla kredi faiz oram üzerinden kazanç
elde etmektir. Tasarruflarını bankalara aktaran hane halkı ise, tasarrufları karşılığında
bankalardan piyasa faiz oranından kazanç elde etmektedir. Buradan da anlaşıldığı gibi
bankalar, hane halkı ve diğer yatırımcılar ile girişimciler arasında bir aracılık işlevi
79 Alövsat Müslümov ve Güler Aras, a.g.tebliğ, s.239 80 Florian Heider,"Signalling risk and value: a unifying approach", New York University Working Papers,
(June 2002), http://www.stem.nyu.edu/fin/workpapers/papers2002/html/wpa02027.html, 2003
72
yüklenmektedirler. Bankaların kurumsal kazançları ise, girişimcilerden elde ettikleri
faiz ile tasarruf sahiplerine ödedikleri faiz miktarı arasındaki fark kadardır. Görüldüğü
gibi bankalar bu aracılık ilişkisinde açıkça risk altındadırlar. Bunun nedeni ise, tasarruf
sahiplerine ödemek zorunda oldukları faiz tutarı (bankanın gideri) sabit iken,
girişimcilerden elde edecekleri faiz kazancının (bankanın geliri) batma riski ile karşı
karşıya olmasıdır. Bu nedenle bankaların tasarruf sahiplerinden elde ettikleri fonları
güvenli yatırımlara yönlendirmeleri bankacılık sektörü için hayati önem taşımaktadır.
Bankaların fonları güvenli yatırımlara yöneltmeleri ise kendilerine başvuran çok
sayıdaki girişimci arasından güvenli yatırım sahiplerini seçmeleri ile mümkündür. Bu
seçim noktasında ise piyasadaki bilgi sistemleri etkin rol oynamaktadır. Bankaların
kredi başvurusunda bulunan çok sayıda girişimci arasından ayrım yapamaması ve
krediyi yüksek riski girişimcilere vererek hatalı tercih yapmalarına bilgi ekonomisinde
ters seçim denilmektedir.
Kredi piyasasında ters seçim sorunu, asimetrik bilgi konusunda ilk çalışmayı
kullanılmış otomobil piyasasında gerçekleştiren Akerlofun modeli temel alınarak
incelenmiştir. Akerlofun modelinde piyasada iyi ve kötü kullanılmış otomobiller olmak
üzere iki tür ürün bulunmaktadır. Kötü otomobillere 'limon" denilmektedir. Bu piyasada
soruna neden olan etken ise, otomobil alıcıların iyi ve kötü otomobil satıcıları arasında
etkin bir ayrım yapamamalarıdır. Bu başarısızlığa neden olan ise, otomobil satıcılarının
otomobillerinin kalitesi hakkında bilgi sahibi olmaları ancak potansiyel alıcıların bu
bilgilerden yoksun olmalarıdır. Bu bilgi farklılığı nedeniyle alıcılar yanlışlıkla kötü
otomobilleri seçebilmekte yani ters seçim sorunu ile karşılaşmaktadırlar. Kötü otomobil
satıcılarının otomobillerini satmada aşırı istekli davranmaları da bu otomobillerin
satışını iyi otomobillere göre daha olası hale getirmektedir.
Görüldüğü gibi ters seçim sorunu ticari işlemden önce oluşmakta, en istekli kredi
müşterisinin potansiyel "kötü" borçlu (ödünç aldığı borçları zamanında ve tüm
yükümlülükleri ile beraber geri ödeyemeyecek durumda olan güvensiz kredi sahipleri)
olduğu asimetrik bilgi sorununu doğurmaktadır. Dolayısıyla, ters seçim sorunu söz
konusu ise kredi piyasasında ters (arzu edilmeyen) sonuçlar verecek (örneğin, krediyi
geri ödemeyecek) müşteri seçimi yapılması pek muhtemeldir. Finansal sistem içerisinde
ters seçim sorunu örneği olarak, alacağı krediyi geri ödeme olasılığının çok düşük
73
olduğu bilen bir banka müşterisinin, bu sebeple alacağı krediye karşılık bankaya çok
yüksek faiz oranı ödemeyi kabul etmesi ve dolayısıyla, krediyi ilk sırada alabilmesi
gösterilebilir. Bu durumda, asimetrik bilgi sorunu sebebiyle, kredinin bu müşteriye
verilmesi ters seçim durumunu oluşturmaktadır.81
Mishkin, ters seçim durumunda potansiyel borçlanıcıların kredi riskleri en kötü
kişiler olmasının büyük bir oranda olası olduğunu belirtmektedir.82 Bu kişilerin krediler
için aşın istekli olmaları, bir anlamda ödünç veren kurumu bu kişilere kredi vermeye
zorlamaktadır. Krediler için en çok talepte bulunanlar bu kişilerdir. Dolayısıyla ödünç
veren kurum tarafından seçilme şansı en yüksek olanlar bunlardır.83
3.3.2.2. Ahlaki Tehlike
Ahlâkî tehlike (moral hazard) sorunu ise kredi sözleşmesinden sonra oluşan, kredi
alanın çeşitli ahlâkî olmayan (riskli) faaliyetlerde bulunarak, kredinin geri ödenme
riskini arttırması tehlikesine neden olan asimetrik bilgi sorunudur. Ahlaki tehlike sorunu
da kredi alan kişi ile banka arasındaki bilgi farklılığından kaynaklanmaktadır. Bankalar
ters seçim nedeniyle arzu etmedikleri yüksek riskli girişimcilere kredi verdikten sonra,
bu girişimciler bankaya olan kredi faizlerini ödeyebilmek için beklenen getirileri yüksek
projeleri seçmek istemektedirler. Ancak finansın temel varsayımları getiri ile risk
arasındaki ilişkinin pozitif olduğunu söylemektedir. Bu nedenle girişimcilerin yüksek
beklenen getiriye sahip projeleri üstlenmeleri potansiyel olarak risklerini yükseltmekte
ve kredi geri ödemelerini tehlikeye atmaktadır.
Mishkin ahlâki tehlikeyi, ödünç verenin bakış açısından ödünç alanın istenmeyen
(tehlikeli) faaliyetlere girmesi, bu yönde teşviklere sahip olması durumu olarak
tanımlamaktadır. Eğer kredi alan krediyi aldıktan sonra riski makul seviyede tutmak için
gerekli özeni göstermez ve bunu saklarsa ahlaki tehlike ortaya çıkmaktadır. Mishkin bu
durum için bir teşvik olduğu yönünde kanaata sahiptir. Krediyi alan kişi, bunu getirisi
ve riski belli olan bir projeye yatırabileceği gibi, getirisi ve riski yüksek bir projeye de
81 Müslümov ve Araş, a.g.tebliğ, s.239 82 Frederic S, Mishkin, The Economics of Money, Banking and Financial Markets, Fifth Edition, New
York: Addison-Wesley, 1998, s.201 83 Kutluğhan S. Ökte, a.g.m.,s.5
74
yatırabilmektedir. Alınan kredinin riskli projede kullanılması halinde, iki ihtimal ortaya
çıkmaktadır. Bu projeye yatırdığı parayı ya fazlasıyla geri alacak ya da tümüyle
kaybedecektir. Birinci ihtimalde, yani riskli projenin başarılı olması halinde, yatırımcı
bu işe koyduğu paranın çok üzerinde bir kazanç sağlamış olacaktır. Ancak, bu tek taraflı
bir kazançtır. Çünkü ödünç verene geri ödeyeceği miktar bellidir. Projenin başarısız
olması halinde ise, yatırımcının ödünç veren kuruma olan borcu değişmeyecektir. Bu
borç, alınan kredi miktarı ve bunun faizi ile sınırlıdır. Yatırımcıyı, getirisi ve riski daha
yüksek olan projeyi seçmeye teşvik eden şey, ödünç veren kuruma karşı olan
yükümlülüğünün sınırlı olmasıdır. Projenin başarısız olması halinde, alınan kredinin
geri ödenmeme riski de vardır. Yatırımcıların bu tür davranışları, ödünç verenlerden
ödünç alanlara 'servet transferi' anlamına gelmekte; bu nedenle de, ödünç verenler
tarafından hoş karşılanmamaktadır. Sonuçta, ödünç verenler ahlâki tehlike faktörüne
karşı, piyasada riski ve getirisi düşük (güvenli) projeler olmasına rağmen kredi vermek
istememektedir.84
Bu açıklamalar, ödünç verenin karşılaştığı geri ödenmeme riski nedeniyle iki
sorunun kesin çizgilerle birbirinden ayrılamayacağını önermektedir. Gerçekten, hem
tersi seçim sorunu hem de ahlâki tehlike sorunu birer kredi tayınlaması sebebidir.
Dolayısıyla bu sorunların çözümlerinin de benzer olması gerekmektedir.85
3.3.3. Asimetrik Bilgi Sorununun Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkileri
Etkin piyasaların temel niteliklerinden biri olan bilgi sistemlerinin etkinliği, diğer
piyasalar yanında ağırlığını en fazla kredi ve sermaye piyasalarında hissettirmektedir.
Bu piyasalarda katılımcı sayısının fazlalığı etkin bilgi sistemlerinin kurulmasını
engellemekte ve piyasalardaki belirsizliği arttırmaktadır. Belirsizlik nedeniyle
bankacılık sektörü pek çok krizlerle karşı karşıya kalmaktadır. Finansal sistemin bilgi
akış mekanizmasını engelleyen belirsizlik unsurları, kaynakların verimli yatırım
fırsatlarına aktarılmasının önünü kesmekte ve ortaya çıkardığı asimetrik bilgi sorunları
aracılığı ile ekonomik istikrarsızlığa ve bankacılık krizlerine yol açabilmektedir.
84 Mishkin, a.g.e.,s.201 85 Ökte, a.g.m., s.5
75
Ters seçim ve ahlaki tehlike sorunlarında görüldüğü gibi temel bankacılık
sorunları, bankaların kredi vermeden önce ya da sonra krediyi alan kişiler hakkında
eksik veya yanlış bilgilere sahip olmasından meydana gelmektir. Bankaların batacağını
bildikleri kredileri vermek istemeyecekleri açıktır. Bilgilerin eksiksiz ve doğru
sağlandığı ve bankaların müşteri hareketlerini kontrol edebildiği etkin piyasalar
varsayımında, bankalar müşterilerin kredi ödemelerini sağlıklı şekilde yapamayacağını
önceden saptayacaklar ve gerekli önlemleri alacaklardır. Ancak gerçek piyasa
koşullarında bankalar bu güce sahip olmadıklarından, kredi şartlarını mümkün
olduğunca kısarak sağlam müşterileri çekebilecek metotlar aramaktadırlar.
Günümüz kredi piyasasında kredi kurumları, kredi kullanan kesimi kolayca
izleyememekte ve verilen kredinin yerinde kullanılıp kullanılmadığı hakkında tam bilgi
sahibi olamamaktadırlar. Kredi piyasasındaki bu bilgi asimetrisi piyasa katılımcılarını
-fon sağlayanları, sahipler, fon talep edenler, mevduat sahipleri, diğer fon sağlayanlar,
banka denetçileri- etkilemektedir. Bu durumda çoğu zaman likit olmayan ve farklı
piyasalarda kolayca el değiştiremeyen banka kredileri, piyasada dengenin oluşmasını
olumsuz olarak engellemekte ve ekonomik-finansal kırılganlığı artırmaktadır.86
Diğer bir bakış açısıyla kredi piyasalarında ahlaki risk ve ters seçim gibi asimetrik
bilgi sorunlarının büyümesi finansal piyasaların verimli yatırımların finansmanı için
gereken aracılık işlevini yerine getiremez hale gelmesine yol açmakta bu da finansal
krizlerin ve ekonomik dalgalanmaların başlıca sebepleri arasında yer almaktadır.87 Bu
tip bir durum, ekonomik dalgalanmaların açıklanmasına üç yolla katkıda bulunmaktadır.
Öncelikle ve belirgin olarak; piyasa dengesizliğiyle (arz-talep eşitsizliğiyle) ilgili olarak
bir açıklama sağlamaktadır, ikinci olarak; şirketin sermaye maliyetinde faiz
oranlarından bağımsız olarak meydana gelen değişimlerin nedenini açıklayabilir. Faiz
oranlarında bir değişiklik olmasa da, durgunluk döneminde kredi sınırlamasının olasılığı
ve şiddeti artabilmektedir. Kredi sınırlamasındaki artış, firmaların beklentilerindeki
86 G. Caprio, 'Banking on Crisis: Expensive Lessons From Recent Financial Crisis', The World Bank
Working Paper, (June 1998), ss.1-32 87 F.S.Mishkin/Economics and Policies and The Prevention of Financial Crises in Emerging Market
Countries', National Bureau of Economic Research Working Papers, No:8087, http://www.nber.org/papers/vv8087.pdf., 2003
76
belirsizliğin artması ya da iflaslar nedeniyle ortaya çıkan zararların artması nedeniyle
gerçekleşebilmektedir. Üçüncü olarak; tayınlama (sınırlama) modellerine dayalı bilgiler,
istikrar politikalarının nasıl çalıştığı açıklayabilir. Örnek olarak; faiz oranlarını
düşürmek yoluyla yatırımları arttırmayı amaçlayan para politikaları, arzulanan etkiye
sahip olmayacaktır; ancak borçlanılabilir tonların varlığını, politikalar yatırımları
arttırmalarına rağmen faiz oranlarının düzeyini etkilemeyebilmektedir.88
3.3.4. Kredi Tayınlaması
Kredi tayınlaması literatürde Đngilizce olarak "credit rationing" adıyla yer almakta
ve kredi miktarının sınırlandırılması anlamını taşımaktadır. Konuyla ilgili literatür,
Andrew Weiss ve Joseph E. Stiglitz 198189 yılında yayınladıkları ve kredi tayınlaması
ile ilgili temel teoremleri içeren "kısıtlı bilgi ortamında kredi tayınlaması" adlı ünlü
çalışmaları etrafında gelişmiştir. Kredi piyasasında tayınlamayı tanıttığımız bu bölümde
de adı geçen çalışmadan temel olarak istifade edilmiştir.
Kredilerin neden kısıtlandığı, yani arz edilebilecek kredi ve bunu talep eden
şahıslar/kurumlar var iken finans kurumları kredi talebinin tümünü neden
karşılamadıkları sorusunun yanıtı kredi tayınlaması kavramının başlangıç noktasını
oluşturmaktadır. Ekonominin temel denge kuralına göre, bir malın arzı o malın talebine
eşit olunca piyasa dengesini bulmaktadır. Daha açık bir ifade ile bir malın arzı talebine
göre düşükse fiyatı yükselmekte ve talebi düşmektedir dolayısıyla piyasada denge
noktası kendiliğinden oluşmaktadır. Arz-talep kuralına göre; kredi de bir mal yada
hizmet olarak düşünüldüğünde, krediye olan aşırı bir talep var ise kredinin fiyatı, yani
faizi, yükselecek ve talep ile arzı aynı noktaya getirdiğinde piyasa oluşacaktır. Ancak,
piyasadaki bu denge teoremi krediler için oldukça kritik bir istisnayı barındırmaktadır.
Kredi tayınlaması olarak adlandırılan bu istisna durumunda, piyasadaki yüksek kredi
talebine karşın bankalar ve diğer finans kurumları kredi faizini yükselterek talebi
88 Greenwald, Stiglitz ve Weiss, a.g.m., s. 195 89 Andrew Weiss ve Joseph Stiglitz, "Credit Rationing in Markets with Inperiect Information", The
American Economic Review, Volume 71, (1981), ss.393-410
77
kısmak yerine, verdikleri kredi miktarını azaltarak arzı kısmaktadırlar yani krediyi
tayınlamaktadırlar.90
Kredi veren kuruluşlar olarak bankaların ilgilendikleri iki nokta bulunmaktadır.
Bunlar; krediden alacakları faiz ve kredinin geri ödenmeme riskidir. Ancak burada
dikkatle üzerinde durulması gereken ve bankacılık sektörü için bir paradoksu doğuran
nokta ise, bankaların aldıkları riskin (kredinin geri ödenmeme riskinin) bağlı
değişkenlerinden bir tanesinin de uyguladıkları (yani kazanmak istedikleri) faiz oranı
olduğudur. Yani faiz oranının yükselmesi (yada yükseltilmesi) bankanın maruz kaldığı
riski de yükseltmektedir.
3.3.5. Riskin Faiz Oranına Bağlılığı
Bankanın riskinin faiz oranına bağlı olmasının iki önemli etkeni vardır;
a) Yanlış müşteri seçme etkeni (the adverse selection effect): Faiz oranlarının
yükselmesi sebebiyle yatırım maliyetleri artan ve bu nedenle borçlanmaktan vazgeçen
müşteriler belki de bankanın kârlı bir şekilde borç verebileceği risk düzeyi düşük,
güvenli (sağlam) müşterilerdir. Bunun tersi de, yüksek maliyetle borçlanan müşteriler
de bankanın aslında seçmek istemeyeceği, riskli müşterilerdir. Yani, bankanın faizi
yükselterek oluşturacağı müşteri havuzu aslında yanlış seçilmiş müşterilerden
oluşmaktadır.
b) Teşvik etkeni (incentive effect): Bankalar faiz oranlan yükselttiğinde, kredi
talep eden kurumlar, batma/başarısız olma olasılığı yüksek olan projeleri seçeceklerdir.
Çünkü riskli projeler başarı durumunda yüksek getiri sağlayacaktır. Bu durumda
bankalar, firmaları yüksek faiz yükünün altında sokmakla onları, bu faizi ödedikten
sonra hala kar edebilmek için daha riskli işlere girişmeğe teşvik etmektedir.
Bu etkenler, kredi faiz oranlarını arttırmakla bankaların her zaman bu krediden
sağladığı karı arttıramayacaklarını açıklamaktadır. Bir bankanın müşterilerine verdiği
krediden kaynaklanan gelir ile talep ettiği faiz oranı, doğrusal olarak yükselen bir
90 Thomas Hellmann ve J.Stiglitz, "Credit and Equity Rationing in Markets with Adverse Selection'',
European Economic Review, Vol.44(2), (February 1995),s.3
78
fonksiyon değildir. Yani faiz oranı ile kredi gelirleri arasında doğru orantı
bulunmamaktadır. Aşağıdaki şekil bu ilişkinin fonksiyonunu göstermektedir.
Şekil 3.2. Kredi faiz oram ve kredinin bankaya olası getirişi.
Kaynak: Andrew Weiss ve Joseph Stiglitz, "Credit Rationing in Markets with Inperfect Information", The American Economic Review, Vol.71,(1981),s.394
denilmektedir. Bankanın krediden olası kazancı r* faiz oranında optimum düzeyde
olmaktadır. Yani r*'ın üzerinde faiz oranı belirlenirse bankanın kazancı düşmektedir.
Çünkü r*'ın üzerindeki faiz oranlarında ya istenmeyen müşterilere kredi verilecek
(1.etken) ya da mevcut müşteriler daha riskli işlere teşvik edilecektir (2.etken).
Optimum faiz oranında (r* ) kredi talebi kredi arzından daha fazladır. Daha fazla
kredi talep eden var iken bankalar yukarıda sayılan nedenlerden dolayı faizlerini
yükseltip talebi arza eşitlemezler. Dolayısıyla, piyasa denge noktası, arz ile talebin eşit
olduğu faiz oranında değil r* faiz oranında oluşmaktır. Kredi tayınlaması da tam bu
noktada oluşan kredi kısıtlamasıdır. Söz konusu şekil dikkate alınarak, kredi
tayınlamasının tanımı yapılacak olursa;
• Birbiriyle aynı risk derecesinde görünen müşterilerden bazıları kredi alır iken
bazıları yüksek faiz oranı teklif ettikleri halde kredi alamamakta,
• Kredi arzı yüksek olduğu halde yüksek faiz oranından kredi talep eden bir grup
kredi alamamakta, ise bu durumda kredi tayınlaması var demektir.
79
Yukarıdaki açıklamalardan sonra şekil aşağıdaki gibi geliştirilebilmektedir.
Şekil 3.3. Faiz denge noktası.
Kaynak: Weiss ve Stiglitz, "Credit Rationing in Markets with Inperfect Information",The American Economic Review, Vol.71,(1981),s.397
Şeklin 1. Kısmı dikkate alındığında; Ls kredi arzını, Ld kredi talebini
göstermektedir. Normalde piyasa faizi rm olacak iken, kredi tayınlaması nedeniyle rm ile
r* arasındaki kadar fazla faiz önerip de kredi alamayanların varlığı rm yi nihai denge
noktası özelliğinden çıkarmış ve dengeyi r*'da oluşturmuştur.
Bununla birlikte bir kredi sözleşmesinde önemli olan tek nokta faiz oranı değildir.
Kredi tutarı ve teminat tutarı da borç alıcıların davranışlarını ve dağılımlarını
etkilemektedir. Bu sorunun çözüm yollarından birisi de teminat kullanımıdır. Bester
(1985), Chan ve Kanatas (1985), Besanko ve Thakor (1987) sınırsız teminata sahip
yatırımcılar için kredi tayınlaması yapılmayacağını iddia etmektedir. Yüksek riskli
yatırımcılar, kendilerinin yüksek riske sahip olduklarını bildikleri için, aldıkları
80
kredilere karşın teminat göstermeyecek ve bu nedenle, kredilerin ortalama risk düzeyi
düşecektir.91
Stiglitz ve Weiss ise çalışmalarında, kredi teminat tutarlarını arttırmanın banka
gelirlerini düşürebileceğini göstermektedir. Borç alıcılardan oluşan havuzda riskten
kaçınanların sayısının azalması ya da bireylerin daha riskli projeler üstlenmeleri yoluyla
kredi geri ödemeleri riskli hale gelebilmektedir.
Rekabetçi piyasa koşullarında her biri riskli bir yatırım projesine sahip çok sayıda
girişimci bulunmaktadır. Başlangıç sermayesi aynı olan girişimcilerin projelerini
gerçekleştirmek için ödünç almaları zorunludur. Öte yandan, projelerin ortalama
getirileri aynı fakat riskleri farklıdır. Bankalar, projelerin riskini bilmemektedir.
Projenin içeriği ve riski hakkında bilgi sahibi olan sadece girişimcidir. Bankalar aynı
görünen bazı müşterilere kredi verir iken bazılarına daha yüksek faiz getirisi ve/veya
teminat önerilerine karşın kredi vermemektedir. Çünkü teminatları ve faizleri
yükseltmek gerek riskli müşterileri çekmekle gerekse müşterileri riskli işlere
yöneltmekle bankanın nihai kazancını düşürmektedir. Dolayısıyla kredi talebi ile kredi
arzı eşitlenmemekte ve bankalar kısıtlamalara gitmektedir. Bu kısıtlamalar genellikle
kredi miktarını azaltmak yerine kredi müşterilerini azaltmak olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu sebepten, bankaların ellerinde sürekli kredi verebilecek fazla fon bulunmaktadır.
Ayrıca bankalar birbirinin müşterilerini de almakta tereddüt etmektedir. Çünkü müşteri
iyi bir müşteri ise (risksiz) daha düşük bir faiz oranı ile müşteriyi almaya çalışan
bankaya karşı müşterinin bankası rekabetçi bir fiyatlama yapacaktır. Müşterisini
kaptırmamak konusunda fazla çaba sarf etmeyen banka ise müşterisi riskli olduğundan
böyle davranmaktadır. Dolayısıyla birbirinden kredi müşterisi çalmak bankalar için
riskli bir faaliyet olmaktadır.
Görüldüğü gibi kredi tayınlaması, kredi verenin faizleri yükseltip, ters seçim ve
ahlâkî tehlike sorununa yol vermek istememesinden kaynaklanmaktadır. Fakat kredi
tayınlaması süreci; fon ödünç verme, yatırım yapma ve reel ekonomik aktivitelerin
azalmasına yol açmaktadır.
91 Müslümov ve Aras, a.g.tebliğ, s.243
81
3.3.6. Kredi Piyasasında Bilgi Asimetrisini Azaltma Yolları
Kredi piyasalarında asimetrik bilgi sorununun tümüyle ortadan kaldırılması
mümkün olmamakla birlikte etkilerini azaltmak amacıyla bazı yöntemler geliştirilmi ştir.
Bu yöntemler asimetrik bilgi bölümünde ayrıntıları ile incelenmiştir. Kredi piyasasında
asimetrik bilgi sorunları esasen bir bilgi problemi olduğundan, buna karşı alınacak
önlemler de tüm piyasalarda benzerlik göstermektedir. Tüm önlemlerin temelinde
piyasadaki bilgi sistemlerinin etkinliğinin özel ya da kamusal yöntemlerle arttırılması
gelmektedir. Bu önlemler dört temel kategoriye ayrılabilmektedir.
i. Özel bilgi üretimi ve satışı
ii. Hükümet düzenlemeleri
iii. Teminat ve sözleşme bağlayıcılığı
iv. Güçlü öz sermaye yapısı
v. Đtibar sermayesi
Bankaların kredi almak için başvuruda bulunanları sıkı bir incelemeye tâbi
tuttukları bilinmektedir. Müşterinin incelenmesi işlemlerinde, özel enformasyon üreten
kuruluşların verileri kullanılabileceği gibi, bankaların kendi istihbarat birimlerinden
elde ettikleri bilgiler de kullanılabilmektedir. Banka, bir finansal aracı olarak
enformasyon üretimi konusunda uzmanlaşmış bir kurumdur. Bu özellikleri, bankalara
kredi işlemlerinden kâr sağlama imkânı vermektedir. Ürettikleri enformasyonu
kullanarak, kredi riski iyi olan firmaları kredi riski kötü olan firmalardan ayırabilen
bankalar, iyi firmalara mudilerine verdikleri faiz oranından daha yüksek oranlarda kredi
açabilmekte ve aradaki farktan yararlanmaktadır.92
Bunların başında da piyasa düzenlemeleri ile asimetrik bilginin oluşmasının ve
kullanımının engellenmesi gelmektedir. Ancak çok katı düzenlemeler piyasanın işleyişi
açısından her zaman olumlu sonuçlar vermeyecektir. Yapılacak düzenlemeler bilgiyi
artırma ve herkese eşit dağılımının sağlanmasına yönelik olmalıdır. Firmaların
düzenleyecekleri mali tabloların ve buradaki bilgilerin belirli standardı taşıması ve tam
92 Ökte, a.g.m., s.6
82
ve doğru olarak zamanında açıklanması sağlanmalıdır. Firmaların mali bilgilerinin
doğruluğunun denetimi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Bankaların asimetrik bilgiden kaynaklanan kredi riskinden korunabilmelerinin bir
diğer yolu, teminatlar ve sözleşme bağlayıcılığı ile kredinin geri dönüşünün güvence
altına alınmasıdır. Teminatlar saklı bilgiye karşı güvence oluştururken, sözleşme
bağlayıcılığı ise saklı faaliyete karşı bankanın riskini azaltmaktadır. Teminatlar, kredi
sözleşmelerinin önemli bir unsurudur zira verilen kredinin geri ödenmemesi halinde,
banka bu teminatı kullanarak söz konusu kredi üzerindeki kaybını telafi
edebilmektedir.93 Bankalar, kredi verdikten sonra da müşterilerini izleyerek kredinin
amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmektedirler. Bankaların
ahlâki tehlikeyi önlemeye yönelik bu çabaları, kredi sözleşmelerine çok detaylı
hükümlerin konulması ve bu yolla sözleşmelerin bağlayıcılığının sağlanması şeklinde
olmaktadır.94
Firma varlıkları ve borçları arasındaki fark şeklinde tanımlanan öz sermaye de,
kredi piyasasından fon temininde teminata benzer bir rol oynamaktadır. Öz sermayeleri
yüksek olan firmalar, diğerlerine göre daha kolay ödünç bulabilirler. Bu firmaların
aktifleri, aldıkları ödünçler için bir tür teminat vazifesi görmektedir. Firmanın yüksek öz
sermayeye sahip olması, güçlü bir mali bünyenin 'işareti' olarak görülmektedir. Zira öz
sermayesi güçlü olan firmaların iflası durumunda ortakların zararları daha yüksek
olacaktır. Bu nedenle yüksek öz sermayeye sahip işletmelerde ahlaki tehlikenin çok
daha düşük düzeyde olması beklenmektedir.
Firmaların kredi piyasasından fon temin etmeleri bağlamında önemli bir kavram
da, "itibar sermayesi" kavramıdır. Firmalar, kredi piyasasındaki işlemlerinin bir defaya
mahsus olmadığını ve bu piyasada uzun süre kalacaklarını düşünerek, davranışları ile
itibar sermayesi oluşturmayı arzu edebilirler.95 Bir firmanın geçmişte aldığı kredileri
ödemek konusunda sıkıntı yaşamamış olması, firmanın kredi veren kurumlar açısından
93 Mishkin, a.g.e., s.206 94 Đzak Atiyas, Hasan Ersel ve Emin Ertürk, "Türk Bankalarında Müşteri Deseni ve Kredi Tayınlaması",
T.C.M.B. Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Toplu Sayı 2,(l 993), s.4. 95 Atiyas ve diğerleri, a.g.m.,s.5
83
itibarını ya da kredisini arttırmaktadır. Zaman içinde itibar kazanmış bir firmanın, bu
itibarı sarsmayacak davranışlar göstermesi beklenmektedir. Kısaca, firmaların piyasada
bıraktıkları olumlu izlenimler, onların diğer firmalardan ayırt edilmesine yardımcı
olmaktadır. Böylelikle zaman içinde itibar kazanmış firmaların kredi teminleri hem
kolaylaşmakta hem de daha az maliyetle gerçekleşmektedir.
3.4. Sermaye Piyasalarında Asimetrik Bilgi
3.4.1. Sermaye Piyasası
En genel tanımıyla sermaye piyasası, orta ve uzun vadeli fon arz ve talebinin
karşılaştığı piyasadır. Sermaye piyasalarının tipik özelliği olan orta ve uzun vade, bir
yıldan uzun yatırım süreçlerini kapsamaktadır. Sermaye piyasasından sağlanan fonlar
genellikle işletmelerin uzun süreli ve yüksek ölçekli yatırımlarını finanse etmek
amacıyla kullanılmaktadır. Diğer mali piyasalarda olduğu gibi sermaye piyasasının da
kaynakları tasarruf sahiplerinin birikimleridir.
Buna göre sermaye piyasası, tasarruf sahiplerinden elde ettiği fonları, yatırımlarını
finanse etme amacındaki işletmelere aktararak bir mali aracılık görevi üstlenmektedir.
Sermaye piyasalarının üstlendiği diğer temel işlevler ise şunlardır:96
• Likidite sağlama
• Ekonomiye kaynak sağlama
• Sermaye mülkiyetini topluma yayma
• Ekonominin göstergesi olma
Sermaye piyasasında faaliyetler iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlar;
Birincil Piyasa (Primary Market) Faaliyetleri: Hisse senedi ve tahvil gibi menkul
değerleri ihraç eden şirketler ile alıcıların yani tasarruf sahiplerinin doğrudan doğruya
karşılaştıkları faaliyetlerdir. Menkul değerler ihraç edildiğinde ilk olarak birincil
piyasada satışa sunulurlar.
96 Sermaye Piyasası ve Borsa Temel Bilgiler Kılavuzu, Đstanbul:ĐMKB Yayınları, Kasım 2001,s.3.
84
Đkincil Piyasa (Secondary Market) Faaliyetleri: Birincil piyasada satın alınan
menkul kıymetlerin yeniden alınıp satılma faaliyetleridir. Đşletmeler birincil piyasada
menkul kıymet satışı yoluyla gelir elde ederken, ikincil piyasanın katılımcıları menkul
kıymet ihraç eden işletmenin dışında kalan yatırımcılardır.
Đşletmeler yatırımlarını finanse etmek amacıyla sermaye piyasasında çeşitli araçlar
kullanmaktadırlar. Sermaye piyasası araçları olan menkul kıymetler genel olarak;
ortaklık veya alacaklık hakkı sağlayan yatırım araçlarıdır. Sermaye piyasasında yaygın
olarak kullanılan menkul kıymetler ise, tahvil ve hisse senedidir. Hisse senedi; anonim
ortaklıklar tarafından çıkarılan, belirli ortaklık sermayesine katılma payını temsil eden,
yasal şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmiş menkul kıymettir. Tahvil ise; devletin
ya da özel sektör şirketlerinin borçlanarak orta veya uzun vadeli fon sağlamak üzere
çıkarttıkları borç senetleridir.
Sermaye piyasasında hisse senedi satın alan yatırımcılar bu işlemden iki tür getiri
beklemektedirler. Bunlardan birincisi temettü kazançlarıdır. Temettüler, çeşitli
dönemlerde hisse senedi ihraç eden işletmelerin pay sahiplerine ödediği ortaklık
paylarıdır. Yüksek karlılığa sahip işletmeler katılımcılarına yüksek temettüler
ödeyeceğinden yatırımcılar için hisse senedi satın alınan işletmenin "karlı" bir işletme
olması önem kazanmaktadır.
Hisse senedi yatırımcılarının hisse senedinden elde ettikleri ikinci beklenen getiri
ise hisse senedinin fiyatında zamanla ortaya çıkan değişimlerden sermaye kazancı elde
etmektir. Buna göre; zamanla sahip olduğu hisse senedinin fiyatı artan yatırımcı, hisse
senedini satarak, alış ve satış arasındaki farktan sermaye kazancı elde edebilmektedir.
Böylelikle bir hisse senedi yatırımcısının yatırım kararını etkileyen ikinci faktör hisse
senedinin fiyatındaki olası değişmeler diğer bir ifade ile "voladite"dir.
Sermaye piyasasında tahvile yatırım yapan katılımcılar da hisse senetlerine benzer
olarak iki tür getiri beklemektedirler. Bunlar; dönemsel olarak elde ettiği faiz geliri ve
vade sonunda elde ettiği anaparadır.
Sermaye piyasasında fon temin etmeyi amaçlayan işletmeler genel olarak hisse
senedi ya da tahvil ihracını tercih etmektedir. Bu tercihte etken olan faktörler yatırım
85
finansmanı yönetiminin detaylı bir çalışma alanını teşkil etmektedir. Bunun nedeni ise,
kurumların yatırımlarını finanse etmek amacıyla pek çok yöntem kullanabilir
olmalarıdır. Banka kredisi, sendikasyon kredileri, leasing, factoring, forfaiting, bono ve
diğer para piyasası araçları yanında işletmelerin sermaye piyasasını tercih etmelerinin
nedeni, bu piyasadan temin edilen fonların uzun vadeli ve yüksek tutarlarda olmasıdır.
3.4.2. Sermaye Piyasasında Bilgi
Tüm ekonomi için oldukça önemli fonksiyonlar üstlenen sermaye piyasasının bu
işlevleri yerine getirmesi etkin bir şekilde işlemesi ile orantılıdır. Etkin piyasa teorisi,
menkul kıymet fiyatlarını etkileyen tüm bilgilerin, hızla ve uygun olarak menkul kıymet
fiyatlarına yansıtıldığı bir piyasanın ancak etkin kabul edilebileceğini kabul
etmektedir.97 Buna göre sermaye piyasalarındaki etkinliğin en önemli unsuru bu
piyasaların bilgi açısından etkin olmasıdır. Başka bir deyişle etkin bir piyasa tüm bilgi
ve haberleri anında işleme tabi tutan piyasadır.
Etkin bir sermaye piyasasının bazı temel özellikleri taşıması beklenmektedir.
Bunlar:98
• Piyasada çok sayıda katılan vardır ve bunlardan hiçbirisi pazarı etkileyecek bir
paya sahip değildir.
• Piyasalarda likidite yüksek, alım satım işlem giderleri düşüktür, böylece menkul
kıymet fiyatları genel değişmelere kolayca uyum sağlayabilmektedir.
• Menkul kıymetlerle ilgili bilgileri yatırımcılar, maliyetsiz ve aynı anda elde
edebilmektedir.
• Tüm yatırımcıların beklentilerinin homojen olması. Yani elde ettikleri bilgiyi
aynı biçimde yorumlamalıdırlar.
• Ekonomik, politik ve sosyal yapıdaki değişiklikler pazara hemen yayılmaktadır.
97 Taner, a.g.m., s. 151. 98 Serpil Canbaş ve Hatice Doğukanlı, a.g.e., s.336
86
Gerçek piyasa koşullarda sermaye piyasasının bu etkinlik şartlarını tam olarak
yerine getiremediği görülmektedir. Sermaye piyasasında etkinliğin sağlanamaması
etkinliğin temel ölçütleri olan dağıtım, faaliyet ve bilgide etkinliğin sağlanamamasından
kaynaklanmaktadır. Araştırma konusu sermaye piyasasında asimetrik bilgi olduğundan
bu bölümde bilgi etkinliği üzerinde durulacaktır.
Bilgi etkinliği, menkul değerler ile ilgili her türlü bilginin menkul değerin fiyatına
yansıması ile ilgilidir. Bu nedenle menkul kıymetlerinin fiyatına yansıyan bilginin
eksiksiz ve doğru olması büyük önem taşımaktadır.
Neoklasik ekonomik teoride sermaye piyasası, tüketiciler ile üreticiler arasında
vazgeçilemez bir rol üstlenmektedir. Teoriye göre borsa, şirketlere doğru yatırım
kararlan almaları için işaretler sunmaktadır. Eğer bireyler, farklı olayların rölatif
olasılıkları ya da farklı yatırım fırsatlarının rölatif kazançları hakkında "bilgi" sahibi
değilseler, fiyatlar rastlantısal olarak dağılacak ve borsa, yatırım aracı olma
fonksiyonunu yerine getiremeyecektir.99
Borsada yer alan bilgiye ilişkin iki karşıt görüş vardır. Biri, eğer piyasa iyi işlerse
ve dolayısıyla fiyatlar değerleri yansıtırlarsa, "bilgi" sahibi olmak için her hangi bir
teşvik (neden) olmayacak ve böylelikle, bir bilgili piyasa dengesi mevcut olmayacaktır.
Bunun aksine Hirscheifer, gerçek bir borsada bilgiyi kazanmak için güçlü
teşviklerin olduğunu belirtmektedir. Meydana gelmesi muhtemel durumlar, örneğin
hangi hisse senetlerinin yükseleceği, hangilerinin düşeceği hakkında bilgi sahibi olan
bireyler, sermaye kazançlarını piyasanın kendi işlevleri dışında da arttırabilmektedirler.
Sermaye piyasasının fonksiyonlarını anlamak için şu unsurların analize dahil
edilmesi gereklidir:100
i. Piyasa ekonomisi içinde bireylerin bilgi kazanımına neden olan teşvikler,
ii. Hangi piyasa fiyatlarının, bilgi sahibi kişilerin bilgilerini yansıttığı,
iii. Piyasa fiyatlarının firma yöneticilerinin davranışlarını belirlemede oynadığı rol.
99 Joseph Π. Stiglitz, "Information and Capital Markets", NBER Working Papers, Working Paper No:
678, (May 1981), http://\vww.nber.org/papers/w678.pdf.,2003,s. l
87
Bir rekabetçi piyasada bilgi kazanmaya yönelik sınırlı teşviklerin olabileceği
bilinmektedir. Gerçekten de, rekabetçi bir ekonomide denge konumunda bilginin ticari
maliyeti sınırlıdır. Bireylerin farklılaştığı daha genel bir durumda, bilgiyi elde etmeye
yönelik bazı teşvikler olabilir ancak, eğer bilgi maliyetli ise, piyasa fiyatları, bilgi sahibi
bireylerin bilgilerini sadece kusurlu şekilde yansıtabilecektir.
3.4.3. Sermaye Piyasasında Asimetrik Bilgi Sorunları
Sermaye piyasasında bilgi farklılıklarını etkileyen bilgi kategorisi onun piyasadaki
dağılımına ilişkindir. Piyasadaki dağılım şekline göre bilgi, kamuya açıklanmış bilgi
(public information) ve özel bilgi (private information) olarak ikiye ayrılmaktadır.
Kamuya açıklanmış bilgi, piyasa katılımcıları tarafından menkul kıymetlerin gelecek
performanslarını değerlemek için kullanılmaktadır ve piyasanın tümünde mevcuttur.
Özel bilgi ise menkul kıymetin değerini etkileyebilecek verilere ilişkin sadece
taraflardan birinde bulunan ve piyasadaki diğer katılımcılar için elde edilmesi maliyetli
olan bilgidir.101 Özel bilgi, sermaye piyasaları için ciddi bir problemi temsil etmektedir.
Özel bilgiye ilişkin problemler, bu bilginin yatırımcılardaki mevcudiyeti ve
sermaye piyasasındaki taraflar arasındaki etkin dağılımına ilişkindir. Birinci sorun,
hangi bilginin yatırımcılara sağlanması ve bunun nasıl yapılması gerektiğidir. Đkinci
sorun ise, şirketlerin gelecek performansına ilişkin farklı bilgilerin bulunabilmesidir.
Buna göre şirketin gerçek kalitesi hakkında bir taraf diğerlerinden daha iyi bilgiye
sahiptir. Bilgi asimetrisi firma içindekiler ve dışarıdaki yatırımcılar arasında
oluşabilmektedir. Đçeridekiler (yöneticiler), şirketin gelecek performansı hakkında daha
sağlıklı bilgiye sahiptirler. Bunun yanında asimetri, menkul kıymet satıcıları ile
yatırımcılar arasında da oluşabilmektedir. Menkul kıymet satıcısı, firma ile girdiği
ili şkiler yoluyla daha fazla ve sağlıklı bilgilere sahip olabilmektedir. Bu asimetri, piyasa
katılımcılarından bir kısmına avantaj sağlarken diğer kısmının yanlış yatırım kararı
almalarına neden olmaktadır.
100 Stiglitz, a.g.m., s.3 101 Michael Parkin, a.g.e.,s.409
88
Sermaye piyasasında bilgi farklılıkları ciddi ölçülerde ise, katılımcıların sermaye
piyasasının etkinliği algısında olumsuz değişiklikler olmaktadır. Bunun en önemli etkisi
ise piyasanın likidite sağlamak için yetersiz işlemlere sahip olmasında görülmektedir.
Bilgi farklılıklarının etkisi ve uzantısı, kanun ve düzenlemelerden etkilenmektedir.
Resmi takaslar, menkul değer komisyonları ve kurumsal kanunlar, kural ve
düzenlemeler sunmaktadır. Bununla birlikte, bilgi sağlamanın bir maliyeti vardır ve
uygun miktarda bilgi tedariki ile bilgi farklılıklarını güvenceye alma piyasayı
etkilememektedir. Sermaye piyasalarına ilişkin son çalışmalardan biri, sermaye
piyasaları tarafından sağlanan fon toplama fonksiyonundaki çeşitli faktörlerin önemini
araştırmaktadır. Çalışma, fon toplama fonksiyonun hisse senedi fiyatlarına yansıyan
özel bilgi tutarı ile doğru orantısını göstermektedir. Buna göre daha geniş piyasalar daha
bilgili fiyatlara sahiptirler.102
Đnternetin gelişmesi ile birlikte özel verilere ulaşmak, bilgi farklılıklarının
azalmasında önemli bir rol oynamaktadır. Ancak internet, bilgileri daha kolay
ulaşılabilir yapsa da onun kalitesini ya da veri analizinin kalitesini arttırması
beklenmemektedir. Bilgiye ulaşmanın daha düşük maliyeti ile birlikte bilgiyi
yorumlamadaki kalite, sermaye piyasalarında önemli bir faktördür. Đnsan sermayesi de
fiziksel sermaye kadar önemli hale gelmektedir.
Bilgi farklılıklarının sermaye piyasaları üzerindeki etkisinin önemini gösteren bazı
ilginç gözlemler bulunmaktadır. Birincisi, eğer bilgi farklılıkları önemli ise, bunlar
belirli tipteki şirketler için menkul değerlerin varlığı üzerinde ve şirketi tarafından ihraç
edilen menkul değer çeşitlerinde etkiye sahip olmalıdır. Menkul değer tipi, sahibi
tarafından yürütülen bir izleme faaliyetini içermektedir. Bilgi farklılıkları büyük
firmalar için en az olmakta ve kendilerini izleyen çok sayıda analist bulunmaktadır. Az
sayıda analistin izlediği küçük firmalar için bilgi farklılıkları en yüksek seviyededir.
Bilgi farklılıkları azaldığından dolayı, kullanılan menkul değer çeşitleri daha az
doğrudan yatırımcı izlemesine dayanmaktadır ve genellikle, kamu piyasalarında
bulunduklarından daha yüksek likiditeye sahip olmaktadırlar.
102 Jeffrey Wurgler, "Financial markets and the allocation of capital", Journal of Financial Economics,
(2000), ss.187-190.
89
Đkinci olarak eğer bilgi farklılıkları önemliyse, hem bireysel ve hem de kurumsal
yatırımcılar, bilgi farklılıklarının en aza indirilebileceği menkul kıymetlere (büyük
firmalar ya da tanınmış ürünlere sahip firmaların menkul kıymetleri gibi) sahip olmayı
tercih etmektedirler. Bilgi asimetrileri için yüksek potansiyele sahip bir firma için
yatırımcılar, şirketin birinci elinden bilgi almayı isteyeceklerdir. Küçük şirketlere
yatırım yapıldığı zaman (yüksek kaldıraç seviyesine sahip, yerel ürünler üreten ve
yüksek riskli şirketler) yatırımcılar, bilgilerini yerel şirketlerde, çalışanlar, yöneticiler ve
tedarikçilerle doğrudan konuşarak arttırabilirler. Ek bilgiler, yerel medya ve şirketin üst
düzey yöneticiler ile kişisel bağlantılar ile elde edilebilmektedir.103
Asimetrik enformasyon altında işlem yapmakla ilgili tartışmalarda, özel bilgiye
sahip olan yatırımcının belirlediği doğru fiyat ile fiili fiyat arasındaki fark arttıkça; bu
yatırımcının işlem yapma isteğinin daha fazla olacağını ileri sürülmektedir. Özel olarak
elde edilen bilgi, tüm topluma yayıldığında, fiyatlar süreçlerini tamamlayacak ve bu
bilgiyi önceden ekle eden yatırımcılar karlarını maksimize edeceklerdir.104 Bu nedenle,
büyük fiyat değişikli ğinden önce meydana gelen büyük işlem hacmi asimetrik bilginin
kullanımıyla ilgilidir. Bu durumu açıklamanın başka bir yolu şudur; özel bilgiyi öğrenen
yatırımcı sadece bu bilginin toplum tarafından elde edildiğinde fiyatların değişeceğini
düşünüyorsa, bu bilgiye dayanarak işlem yapacaktır.105
Sermaye piyasasında bilgi etkinliğini azaltan ve piyasanın işlevlerini kusursuz bir
şekilde yerine getirmesini engelleyen asimetrik bilgi faktörü; sermaye piyasasında ters
seçim, temsilcilik sorunu ve öz kaynak tayınlaması gibi sorunların oluşmasına neden
olmaktadır.
103 Paul Halpern, "Information and Capital Markets", 2000,
http://vvww.rotman.utoronto.ca/cmi/news/halpern.doc., 2003 104 Aras, a.g.tebliğ, s. 197 105 D.Morse, "Asymmetrical Information in Security Markets and Trading Volume", Journal of
Financial and Quantitative Analysis, Vol.XV, No.5, (December 1980), ss. 1140-43.
90
3.4.3.1. Ters Seçim (Adverse Selection)
Asimetrik enformasyon problemi özellikle finansal piyasalardaki tam rekabet
koşullarını bozarak, para ve sermaye piyasalarının işleyişini olumsuz yönde
etkilemektedir. Bu da fonların tasarrufçular ve yatırımcılar arasında etkin bir şekilde
transferine engel olmaktadır. Eğer menkul kıymet yatırımcıları iyi firmaları kötü
firmalardan ayırabiliyorlarsa, iyi firmalar tarafından ihraç edilen menkul kıymetlerin
tüm değerini ödeyecekler ve bu firmalar da piyasada menkul kıymetlerini
satabileceklerdir. Böylece menkul kıymet piyasaları, fonları; verimli yatırım fırsatlarına
sahip etkin kullanıcılara aktarma fonksiyonlarım yerine getirmiş olacaktır.106
Asimetrik bilgi dağılımı, Akerlof’un kullanılmış otomobil piyasasında açıkladığı
sorunun sermaye piyasasında da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Buna göre, menkul
kıymet yatırımcısı asimetrik bilgi nedeniyle beklenen kazançları yüksek ve riskleri
düşük olan 'iyi' firmaların hisse senetleri ile beklenen kazançları düşük ve riskleri
yüksek olan 'kötü' (limon) firmaların hisse senetlerini birbirinden ayıramamaktadır.
Böyle bir durumda, menkul kıymet yatırımcısı, iyi firmaların hisse senetlerinin yüksek
fiyatı ile kötü firmaların hisse senetlerinin düşük fiyatı arasındaki bir fiyattan hisse
senedi almak istemektedir. Diğer bir ifadeyle, menkul kıymet ihraç eden firmaların
ortalama kalitesini yansıtan bir fiyatı ödemek istemektedir.107
Ancak, sermaye piyasasında mevcut olan asimetrik bilgi nedeniyle firmaların
yöneticileri ya da sahipleri kendi firmalarına ait hisse senetlerinin gerçek değerini
yatırımcılardan daha iyi bilmektedirler. Bu koşullar altında iyi firmaların sahipleri ya da
yöneticileri, menkul kıymetlerini yatırımcıların teklif ettiği ortalama fiyattan satmaya
razı olamazlar. Çünkü iyi firmaların gerçek değeri yatırımcıların teklif ettiği ortalama
fiyatın oldukça üzerindedir.
Đyi firmaların hisse senetlerini satmak istememesine karşın yatırımcılar hala
sermaye piyasasında menkul kıymet satın alabilmektedirler. Bunun nedeni
yatırımcıların teklif ettikleri ortalama fiyatın, kötü hisse senetlerin gerçek değerinin
106 Aras, a.g. teblig., s.198 107 Mishkin,a.g.e., s:202
91
üzerinde olmasıdır. Bu nedenle piyasada sadece kötü firmalar menkul kıymetlerini
satmak istemektedirler. Dolayısıyla bu ortalama fiyat seviyesinden satın alınan hisse
senetleri hatalı seçim sonucunu doğurmaktadır.
Ancak asimetrik bilgi ortamında işaretleme (signaling) etkisi nedeniyle kötü
firmaların sahiplerinin ya da yöneticilerinin, menkul kıymetlerini satmak için aşırı
ısrarcı bir tutum izlemeleri, potansiyel yatırımcılara bu menkul kıymetlerin gerçek
değerleri hakkında işaretler (signal) vermektedir. Dolayısıyla yatırımcılar bu piyasada
yatırım yapmaktan vazgeçmektedirler. Sonuç olarak, menkul kıymet piyasasının işleyişi
aksamakta ve bu piyasada çok az sayıda firma sermaye temini için menkul kıymet ihraç
edebilmektedir.108
Yatırım fırsatlarını finanse etmek amacıyla dış kaynaklardan fon arayan firmalar,
kendi faaliyetleri hakkında dışarıdaki yatırımcılardan daha fazla bilgili olduklarından,
doğal olarak ters seçim problemi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Dışarıdaki
yatırımcılar, içeridekilerin aşırı değerlenmiş hisse senetlerini satma arzularını
sezinlemekte ve firmalar yeni hisse senedi ihracı duyurduklarında olumsuz tepki
vermektedirler. Myers ve Majluf (1984), firmaların yatırımlarını finanse etmek için
hisse senedi ihraç etmeleri durumunda ters seçim probleminin daha yoğun yaşandığını
ortaya koymuşlardır. Böylece firmalar yalnızca borçlanma yetenekleri tükenmiş
olduğunda hisse senedi ihraç etmektedirler. Bununla birlikle Stiglitz ve Weiss (1981),
borçlanma yoluyla finansmanında tayınlamaya yol açan bir ters seçim problemi
doğurduğunu göstermiştir. Böylece ihtiyaç duydukları fonları borçlanma yoluyla elde
edemeyen firmalar, hisse senedi ihracı yöntemini aramaktadırlar. Böylece borçlanma ve
öz kaynak yoluyla finansmanda bir bilmece ortaya çıkmaktadır.109
Ters seçim problemleri, hisse senedi ve tahvil piyasalarının, tasarruf sahiplerinden
ödünç alıcılara fonların aktarılma yeteneğini öz kaynak tayınlaması yollarıyla
etkilemektedir. Öncelikle problemin hisse senedi pazarında nasıl işlediği bir örnekle
görülebilir.
108 Mishkin, a.g.e., s.202. 109 Florian Heider, "Signalling risk and value: a um tying approach", New York University Working
Papers, (June 2002), http://www.stern.nyu.edu/fin/workpapcrs/papers2002/html/wpa02027.html,2003
92
Örneğin A firmasının bilgisayar çiplerinin üreticisi olduğu varsayılsın. Eğer firma
sermaye elde edebilirse, cip yapımında etkileyici bir teknolojiyi finanse edebilecektir.
Eğer A firması, yeni hisse senedi ihraç ederse, cip yapım projesini sürdürebilecektir aksi
taktirde bu yatırım fırsatı kaybolacaktır.
Aynı zamanda B firması, A firmasına benzer bir ürün geliştirmek için fon
aramaktadır. Ancak piyasanın bilmediği, B firmasının üretmeyi planladığı ürünün ikinci
sınıf kalitede bir ürün olduğudur. Gerçekte mevcut bilgiye dayanılarak, yatırımcılar
firmaların bilimsel girişimlerinin kalitesinin ve karlılık yeteneğini ayırt
edememektedirler.
A firması hisse senedi satmaya çalıştığında piyasa her iki firmaya da aynı değeri
atfetmekte ve A firmasının hisse senetleri düşük değerlenmektedir. A firmasının
finansman maliyeti, potansiyel hissedarların firmanın sahip olduğu tüm bilgiye sahip
olması durumunda gerçekleşecek maliyetten daha yüksektir.
Ters seçim sorunu hisse senedi piyasası yanında tahvil piyasasında da kendini
göstermektedir. Menkul kıymet piyasasında iyi ve kötü firmaların tahvillerini ayırt
edemeyen yatırımcı, elde edeceği faiz oranı, tahvil ihraç eden firmaların ortalama geri
ödenmeme riskini karşılamaya yetecek kadar yüksek ise, tahvil satın almak isteyecektir.
Ancak iyi firmalar, faiz oranının kendilerinin ödemesi gereken orandan daha yüksek
olduğunu fark ederek, tahvil piyasasından borçlanmaya istekli olmayacaklardır. Böyle
bir durumda, piyasada sadece borçlanmak isteyen kötü firmaların tahvilleri kalacaktır.
Ancak, menkul kıymet yatırımcıları kısa sürede bunu anlayacaklar ve tahvillere yatırım
yapmaktan vazgeçeceklerdir. Sonuçta, bu piyasada çok az sayıda tahvil satılabilecek ve
firmaların tahvil ihracı yoluyla fon sağlama olanağı azalacaktır.110
Ters seçim problemi ekonomiye ilave maliyetler yüklemektedir. Đyi firmalar
finansal piyasalara bilgi aktarmakta zorluklar yaşadıkça, onların dış finansman
maliyetleri yükselmektedir. Bu durum firmaları temel olarak iç fonlardan finansmana
zorlamaktadır. Bu da karların hisse sahiplerine dağıtılmasından çok firma içinde
tutulmasını teşvik etmektedir. Böylece sermaye piyasası fonların hisse senetleri yoluyla
93
piyasaya yayılması işlevini yerine getirememektedir. Sermaye piyasasının işlevlerini
yerine getirmesine engel olan bir diğer problem de temsilcilik sorunudur.
3.4.3.2. Temsilcilik Sorunu (Agency Problem)
Temsilcilik sorunu (agency problem); bir ekonomik ilişkide taraflardan birinin
bazı ekonomik işlemleri kendisi adına yapması amacıyla bazı kişilere temsilcilik yetkisi
verdiğinde bu yetkisinin sonuçlarını kontrol edememesinden kaynaklanan bilgi
sorunudur.111
Đşi yapan ile yaptıran kişilerin farklı olmasının yarattığı sorun, temsilcilik
sorununu, temsilci kullanma maliyeti ise temsilcilik maliyetini (agency cost)
doğurmaktadır. Bu maliyet temsilciyi denetlemek ya da ödüllendirmek için harcanan
tutardır. Temsilcilik teorisi işi yapan ile yaptıran kişiler arasındaki anlaşmaların nasıl
olması gerektiğini incelemektedir.112
Temsilcilik ilişkisinin iki tarafı bulunmaktadır. Bunlardan biri temsil yetkisini bir
aracıya devreden "patron (principal)" diğeri de, temsil yetkisini patron adına kullanarak
ekonomik işlemleri gerçekleştiren kişi "temsilci (agent)"dır.
Temsilcilik ilişkilerinde yaşanan problemler pek çok sebepten
kaynaklanabilmektedir. Bunlardan birinci ve en temeli, bu ilişkinin her iki tarafının da
kendi kazançlarını en çoklama arzusuyla hareket etmeleri ve bazen bunun patronun
çıkarların ile çalışmasıdır. Faaliyetlerinde geniş ölçüde yetkilendirilen aracıların iş
yapma biçimlerinin farklılığı bir süre sonra yönetimsel hedeflerdeki farklığa
dönüşmekte ve risk alma davranışı gibi temel ekonomik karakterlerde patron ile oldukça
farklı bir yapı içinde yer alınabilmektedir.113
110 Mishkin,a.g.e.,s.203. 111 M.J.Jensen ve W.H. Meckling, "The Theory of the Firm: Managerial Behavior, Agency Cost and
Ownership Structure", Journal of Financial Economics, Vol.3, No.4, (October 1976), s. 41. 112 K.M.Eisenhardt, "Agency Theory: An Assessment and Review", Academy of Management Review,
Vol.14,No.1, (19S9),ss.57-60. 113 Bromwich, a.g.e., s.318
94
Temsilcilik modellerinde belirsizliğinin iki temel sonucu bulunmaktadır;114
i. Temsilcinin faaliyetleri patrona açık değildir; saklı eylem problemi olarak
adlandırılmaktadır.
ii. Temsilcinin edindiği özel bilgiler patron tarafından bilinmemektedir. Saklı bilgi
problemi olarak bilinmektedir.
Saklı eyleme ilişkin bir örnek, hissedarlar (patron) ile yöneticiler (temsilci)
arasındaki ilişkidir. Burada hissedarlar yöneticilerin, hissedarların refahını arttıracak en
iyi çalışmayı sergileyip sergilemediklerini gözlemleyememektedirler. Buradaki ahlaki
tehlike sorununa getirilen alışılmış çözüm, teşvikleri kullanmaktır. Böylelikle kendi
çıkarı için en iyi eylemi yapan taraf, otomatik olarak diğer tarafın da tercih edeceği
eylemi seçecektir.
Saklı bilgi ile aracılar, faaliyete ilişkin olarak patronun bilmediği bazı şeyler
bilmektedirler, Bu durum, daha genel bir ters seçim sorununu doğurmaktadır. Burada
faaliyete ilişkin taraflardan biri daha fazla bilgiye sahiptir ancak, diğer taraf bu özel
bilginin kendi yararına kullanılıp kullanılmadığını kontrol edememektedir. Böylece
bilgili olmayan taraf için problem, bilgili tarafın bu özel bilgiyi kendi çıkarı için
kullanmasıdır.
Jensen ve Mecking, kurumsal finansmanda temsilcilik maliyetlerinin
kaçınılmazlığını incelemişlerdir. Kurumsal yöneticiler (temsilciler) kendi çıkarları
doğrultusunda hareket etmektedirler ve daha yüksek maaş, iş güvenliği ya da uç
durumlarda firma nakit akımı ve varlıklarından doğrudan kazanç elde etme yollarını
aramaktadırlar.115
Đşi yaptıran ile temsilcinin farklı güdülerde (incentives) olmalarından kaynaklanan
temsilcilik sorunu şirket yöneticisinin kendisine lüks bir ofis inşa ettirmesi şeklinde
ortaya çıkabildiği gibi temsilcinin gereğinden fazla risk üstlenmesi şeklinde de kendini
114 Bromwich, a.g.e., s.318 115 Stewart C.Myers,"Capital Structure", Journal of Economic Perspectives, Volume 15, Number 2,
(Spring 2001), ss. 81-83
95
gösterebilmektedir.116 Örneğin yatırım fonu yöneticisi fona %80 ihtimalle 10.00 YTL.
kazandıracak bir hisse senedi seçmek yerine %10 ihtimalle 50.000 TL. %90 ihtimalle 0
YTL kazanç sağlayacak oldukça riskli bir hisse senedi seçebilir. Eğer %10 ihtimal
gerçekleşirse yatırım fonu yöneticisi büyük bir başarı elde edecektir. Fakat %90 ihtimal
gerçekleşirse yatırımcılar para kaybedecek fon yöneticisi ise en kötü ihtimalle işinden
olacaktır".117
Temsilcilik sorununda patron, temsilcinin faaliyetlerinin en etkin şekilde
izleyebileceği bir denetim mekanizması geliştirmek durumundadır. Bunun yanında
sözleşme şartları için temsilcinin yetki sınırlarını daraltan bazı düzenlemelere, örneğin
bütçe kısıtlamalarına gidilebilmektedir.
Yatırımcılar, yöneticilerin girişebileceği bu tarz değer transferlerini bağımsız
denetimi de içine alan bir dizi izleme (monotoring) ve kontrol araçları ile engellemeye
çalışmaktadırlar. Ancak bu araçlar maliyetlidir ve şirket gelirlerini azaltmaktadır. Bu
faaliyetlerin maliyetleri, temsilci kullanmanın maliyet unsurlarıdır. Bunun yanında, bu
araçların kusursuz olmaları olası olmadığı gibi, temsilcinin faaliyetleriyle patronun
faydasını en çoklamasını tam olarak garanti etmemektedir.
3.4.3.3. Öz kaynak Tayınlaması (Equity Rationing)
Sermaye piyasalarında öz kaynak tayınlaması, firmaların fon bulmak amacıyla
hisse senedi ihraç ettiklerinde yatırımcıların karşılaşacakları risklere karşı kendini
koruma amacıyla hisse senedi ihracına güvenmemelerini ve yeni ihraç edilen hisse
senedi için oldukça düşük bir fiyat tayin etmelerini açıklamaktadır. Öz kaynak
tayınlaması nedeniyle firmaların sermaye piyasalarında hisse senedi ihracı yoluyla
aradıkları fon tutarı, yatırımcılar tarafından kısılmakta diğer bir ifade ile
tayınlanmaktadır.
Öz kaynak tayınlaması oluşmasının sebebi piyasadaki bilgi kusurluluğudur. Bir
firmanın hisse senedi ihracını duyurması piyasada olumsuz bir sinyal olarak
algılanmaktadır. Yeni hisse senedi ihracının duyurulması ile yatırımcılar; firma sahip ya
116 Aras, a.g.tebliğ, s.200
96
da yöneticilerinin piyasadaki mevcut hisse senetlerinin aşırı değerlendiğini düşündükleri
ve bu yüksek değerden kazanç sağlamak amacıyla bu yeni ihracı yapmak istediklerini
düşünmektedirler. Buna piyasanın vereceği yanıt, fiyatları düşürmektir. Bu nedenle
asimetrik bilgi, hisse senedi ihracı yoluyla fon sağlanmayı oldukça maliyetli hale
getirmektedir.118
Asimetrik enformasyon problemini firma davranışı açısından inceleyen öz kaynak
tayınlaması modelleri büyük ölçüde Myers ve Majluf tarafından geliştirmişlerdir. Myers
ve Majluf, asimetrik enformasyon koşullarında net bugünkü değeri pozitif olan bir
projenin finansmanı için yeni hisse senedi ihraç etmek zorunda kalan firmaların
durumunu ele almaktadır. Geliştirdikleri modelde, yöneticilerin firmanın gerçek
değerini bildikleri, fakat potansiyel hisse senedi yatırımcılarının firmanın gerçek değeri
hakkında yeterli bilgilerinin olmadığı varsayılmaktadır. Bu bilgi asimetrisi, firmaların
yeni hisse senetlerini gerçek değerlerinin altında, ıskontolu olarak satmaları sonucunu
doğurmaktadır. Myers ve Majluf, bu durumun firmaları söz konusu projeden
vazgeçirecek bir boyutta olabileceğini göstermişlerdir.119
Myers ve Majluf'a göre hisse senedi ihracında, içendeki yöneticiler dışarıdaki
yatırımcıların sahip olmadıkları bilgilere sahip olduklarında, dışarıdaki yatırımcılar
hisse senedi ihracını kötü bilgi olarak kabul etmekte ve limon hisse senedi satın almanın
riskinden kendilerini korumak amacıyla limon primi talep etmektedirler. Sonuç olarak,
hisse senetlerinin fiyatları düşmekte ve yöneticiler hisse senedi ihracından ve yeni
projelerinden vazgeçebilmektedirler. Myers ve Majluf ayrıca şunu da açıklamıştır;
firmalar hisse senedi ihracı yerine borçlanma senedi ihraç edebilirler, çünkü borçlanma
durumunda ortaya çıkacak bilgi asimetrisinin maliyeti, hisse senedi ihracında çıkacak
olandan çok daha azdır. Fazzari, Hubbard ve Petersen limon primlerine dayalı olarak bir
finansman hiyerarşisi sunmuşlardır.120 Bu hiyerarşiye göre yatırımlarına finansman
arayan firmalar, hisse senedi ihracının piyasadaki olumsuz etkisi nedeniyle ortaya
117 F. Allen, "Do Financial Institution Matter?" Journal of Finance, Vol. 56, No.4,(2001),ss.l 165-1170 118 Stıglıtz,Nobel Prize Lecture, s.507 119 Stewart C Myers, ve Nicholas S. Majluf, "Corporate Financing and Investment Decisions When Firms
Have Information that Investors Do Not Have" Journal of Financial Economics, Vol. 13,(1984), ss.187-221
120 Steven Fazzari,Glenn Hubbard ve Bruce Petersen, Investment-Cash Flow Sensitivities Are Useful:A
97
çıkabilecek öz kaynak tayınlaması sorunundan, iç finansman yöntemi ya da borçlanma
senedi ihraç ederek uzaklaşabilmektedirler.
Hisse senedi ihracının neden ters etki yaptığını gösteren pek çok neden vardır.
Öncelikle hisse senedi ihracı şirketin değerine ilişkin piyasa algısını ters etkilemektedir.
Yatırımcılar hisse senedi ihracında ihraç nedeninin, şirket senetlerinin aşırı değerlenmiş
olması ya da şirketin kredi riskinin yüksek olduğunu düşünmektedirler. Eğer hisse
senetleri düşük değerlenmiş olsaydı şirket yöneticileri yeni hisse senedi ihraç etmek
istemeyeceklerdi. Bu durum, şirketlerin fon bulmak için öncelikle bankaları tercih
etmelerinin de nedenidir. Yeni bir ihraçta yatırımcının merak ettiği "şirketin yeni hisse
senedi ihraç etmesinin sebebi, bankanın kendisine kredi vermemesi ya da uygun faiz ile
kredi vermemesi olabilir mi" sorusudur. Eğer firmayı bir bireyden daha iyi inceleme
imkânına sahip bankalar dahi firmaya kredi vermek istememiş ise bir bireyin hisse
senedini satın alarak bu firmaya yatırım yapması oldukça riskli bir karardır. Böylelikle
yatırımcılar yalnızca getiri sağlayacağını düşündükleri diğer bir değişle düşük fiyatta
olduğunu düşündükleri şirketlere yatırım yapmak isteyeceklerdir.121 Bu nedenlerle yeni
hisse senedi ihracı firma senetlerinin değerini baskı altına almakta ve düşürmektedir.
Asimetrik enformasyon problemi şirket finansmanı teorisine dâhil edildiğinde, iç
ve dış fonlar arasındaki tam ikame ilişkisini ortadan kaldırmakta ve iç fonların üstün
olduğu bir hiyerarşi ortaya çıkarmaktadır. Potansiyel hisse senedi yatırımcıları
firmaların gerçek değerlerini bilmedikleri için, ortalama kaliteye dayalı bir fiyat teklif
etmektedir. Bu fiyat ise, yatırımcıların kötü firmaları finanse etmekten
kaynaklanabilecek kayıplarını gideren bir primi içine almaktadır. Limonlar primi
denilen bu prim sayesinde, dış fonların maliyeti iç fonlara göre yükselmekte ve
aralarındaki tam ikame ilişkisi ortadan kalkmaktadır.122
Stiglitz ve Helmann'ın kredi ve öz kaynak tayınlamasına ilişkin çalışması finansal
piyasalarda kredi ve öz kaynak tayınlamasının ayrı ayrı ve eş zamanlı olarak
oluşabileceğini göstermektedir. Đki piyasa arasındaki rekabet, tayınlamaya neden olan
Comment on Kaplan and Zingales", Quarterly Journal of Economics, Vol.114, (2000), ss.695-705 121 Stiglitz, a.g.e.,s..555 122 Ökte, a.g.m., s.7
98
ters seçimi doğurabilmektedir. Bu çalışmada iki boyutlu bir asimetrik bilgi modeli
kurulmuştur. Modelde, girişimciler beklenen getiriler ve projelerinin riskleri hakkında
özel bilgilere sahiptirler.123
Literatürde öz kaynak tayınlamasına ilişkin çalışmalar Helmann ve Stiglitz'in
1981 yılında gerçekleştirdikleri çalışmaları etrafında gelişmiştir. Bu çalışmalarda
özellikle kredi ve sermaye piyasalarının birbirlerine alternatif iki finans piyasası olarak
finansmanda ikame ilişkisi incelenmiştir. Ancak yapılan çalışmalarda asimetrik bilgi
sorunun her iki piyasada da tayınlama sorununa yol açtığını göstermektedir.
Bununla birlikte Cho (1986), Stiglitz ve Helmann'ın modelini geliştirerek
oluşturduğu modelde, yatırımcıların borçlanma yerine hisse senedi ihraç etmeleri ile ters
seçimin ortadan kalkabileceğini varsaymaktadır.124 Greenwald, Stiglitz ve Weiss farklı
bir varsayım seti kullanarak -en önemli fark, beklenen getiri ve riskin asimetrik bilginin
parametrileri olmasıdır- sermaye piyasasının da tayınlamaya maruz kalabileceğini
göstermiştir.125
DeMeza ve Webb, çeşitli yaklaşımları birleştirerek şu sonuçları ortaya
çıkarmıştır:126
• Eğer beklenen getirilere ilişkin bir asimetrik bilgi varsa, yatırımcılar borç
vermeyi hisse senedi satın almaya tercih etmektedirler ve kredi tayınlaması
oluşmamaktadır.
• Eğer riske ilişkin bir asimetrik bilgi varsa, yatırımcılar hisse senedi satın almayı
borç vermeye tercih etmektedirler ve öz kaynak tayınlaması oluşmamaktadır.
123 T.Hellmann ve J.Stiglıtz, "A Unifying Theory of Credit and Equity Rationing in Markets with Adverse
Selection." Working Paper, No: 1356, Graduate School of Business, Stanford University,1995, ss.l-5 124 Y. Cho, "Inefficiencies from Financial Liberalization in the Absence of Well-Functioning Equity
Markets," Journal of Money, Credit, and Banking, Vol. 18(2), (May 1986), ss. 191-199. 125 Greenwald, Stiglitz ve Weiss, a.g.m., ss. 194-199 126 D. DeMeza, ve D. Webb, "Too much Investment: A Problem of Asymmetric Information," Quarterly
Journal of Economics, (May 1987), ss.285-288
99
Görüldüğü gibi firmanın riskliğine ilişkin asimetrik bilgi, kredi tayınlamasına;
beklenen getirilere ilişkin asimetrik bilgi ise, öz kaynak tayınlamasına yol açmaktadır.
Böylece, şirketlerin en uygun finansman aracını seçmeleri piyasalarda tayınlama
sorununu ortadan kaldırmaktadır.
Sonuç olarak piyasalardaki kredi ve öz kaynak tayınlaması sorunları firmaların
kurumsal finansman kararlarını tümüyle etkilemektedir. Bu sorunlarını gidermek ve en
uygun finansman aracını seçmek amacıyla çeşitli kurumsal finansman yöntemleri
geliştirilmi ştir.
100
4. FĐNANSAL VARLIKLARI F ĐYATLAMA MODEL Đ ĐLE ASĐMETR ĐK
BĐLGĐNĐN TESTĐ
4.1. Uygulamanın Amacı
ĐMKB 100 endeksindeki bankacılık, enerji ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren
şirketler; Đş Bankası, Türkiye Petrol Rafineleri A.Ş. ve Türk Hava Yollarının hisse
senetleri üzerinde gerçekleştirilen bu uygulamanın amacı, FVFM çerçevesinde
asimetrik bilginin varlığını ortaya koymaktır.
Uygulamanın teorik çerçevesini FVFM oluşturmaktadır. Temel hipotez;
“gerçekleşen getiriler ile FVFM modeli çerçevesinde hesaplanan getiriler arasında
anlamlı farkların varlığıdır”. Bu farklılıklar anormal getiriler ve kayıplardır.
Bu tezdeki uygulamada anormal getiri ve kayıpların oluşmasında asimetrik
bilginin neden olduğunu FVFM’nin varsayımlarından hareketle ortaya koymaktadır.
4.2. Metodoloji
Uygulamada hipotezimiz regresyon analizi ile sınanmaktadır. FVFM’nin standart
formu regresyona tabii tutulmaktadır. Periyodik beklenen getiriler hesaplanarak,
gerçekleşen değerler elde edilmiştir. Hipotezin sınanmasında kullanılan regresyon
modeli ise şöyledir.
tiMiiti eRR ,,~~~ ++= βα
iR ti =,
~varlığının t dönemindeki getiri oranı
=MR~
Pazar Portföyü’nün t dönemindeki getiri oranı
=iα regresyon katsayısı (sabit terim)
=iβ regresyon katsayısı
=tie ,~ hata terimi
101
Yukarıda yer alan regresyon denkleminin çözümü sonucunda her varlığa ait α ve
β katsayıları bulunmaktadır. Bu regresyon bir anlamda Karakteristik Doğru’nun
tahmini niteliğindedir.
Regresyon analizi e-views 4.0 programı kullanılarak gerçekleştirilmi ştir.
4.3. Veri Seti
Uygulamada regresyon analizi ĐMKB 100’de işlem gören bankacılık, enerji ve
hizmet sektöründe faaliyet gösteren şirketler; Đş Bankası, Türkiye Petrol Rafineleri A.Ş.
ve Türk Hava Yollarının hisse senetlerine uygulanmıştır. Bu amaçla bu şirketlerin 2000
– 2005 yılları arasındaki aylık getirileri veri seti olarak alınmıştır.
4.4. Araştırma ve Sonuçlar
Araştırma kapsamına 3 sektöre ait birer adet (Đş Bankası, Türk Hava Yolları ve
Tüpraş A.Ş.) hisse senedinin 2000–2005 yılları arası aylık periyodik beklenen getirisi
hesaplanarak, gerçekleşen değerler elde edilmiştir. Elde edilen bu değerlere karşılık
Đstanbul menkul kıymetler borsasının ĐMKB100 endeksi 2000–2005 yılları arası aylık
periyodik olarak elde edilmiştir.
Değişken tanımları;
Đmkb100 ; Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası 100 endeksi değeri
Đsc ; Đş Bankası beklenen getiri değeri
Thy; Türk Hava Yolları beklenen getiri değeri
Tup; Tüpraş A.Ş. beklenen getiri değeri
102
4.4.1. Đsc Hisse Senedi için Asimetrik Bilgi Araştırması
Bankacılık sektöründe Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası hisse senetleri içinde
en uygun kurum olarak Đş Bankası tercih edilmiştir. Đş Bankası Hisse senetlerinin
beklenen getirisi ile ĐMKB100 endeksinin ilişkisi incelenecektir.
4.4.1.1. Đsc Hisse Senedinin Tamamlayıcı Đstatistikleri
Tanımlayıcı Đstatistikler
N Minimum Maksimum Ortalama
Standart
Sapma Varyans Çarpıklık Basıklık
imkb100
endeksi 71 -0,3539 0,5415 0,0221 0,1438 0,0207 0,5180 1,6573
Đsc HS
beklenen
getiri
71 -0,3374 0,5984 0,0322 0,1789 0,0320 0,3613 0,6063
2000 yılının ocak ayından 2005 yılının aralık ayına kadar aylık olarak incelenen
veriler toplam 71 gözlem üzerinden çalışma gerçekleştirilmi ştir.
Đmkb100 endeksinin minimum değeri -0,3539; maksimum değeri 0,5415;
ortalama değeri 0,0221; Standart Sapması 0,1438; varyansı 0,0207; çarpıklık ölçüsü
0,5180; basıklık ölçüsü 1,6573 olarak elde edilmiştir.
Đsc hisse senedinin beklenen getiri oranının minimum değeri -0,3374;
maksimum değeri 0,5984; ortalama değeri 0,0322; Standart Sapması 0,1789; varyansı
0,0320; çarpıklık ölçüsü 0,36130; basıklık ölçüsü 0,6063 olarak elde edilmiştir.
4.4.1.2. Đsc Hisse Senedi Regresyon Analizi
Đmkb100 endeksi bağımsız değişken, Đsc hisse senedi beklenen getiri değeri
bağımlı değişken olmak üzere, değişkenler regresyon analizine tabii tutulduğunda;
103
Katsayılar Tablosu
Model Katsayılar (B) t istatistiği t olasılığı
1 sabit 0,008 0,777 0,440
imkb100 endeksi 1,105 16,074 0,000
Bağımlı Değişken: Đsc hisse senedi beklenen getiri
Model;
y = C + β x + e
isc = 0,008 + 1,105 imkb100
Olarak elde edilmiştir.
4.4.1.2.1. Hipotez testleri ile değişken ve modelin anlamlılığı
Model içinde yer alan her bir değişkenin anlamlılığı t istatistiği ile test edilir127.
Ho; Bağımsız değişken anlamsızdır.
Hı; Bağımsız değişken anlamlıdır.
ĐMKB endeksi için t istatistik değeri 16,074 olarak elde edilmiş, 70 serbestlik
derecesi;0,05 anlamlılık üzerinde t tablo değeri 1,671 olarak bakılmış, t istatistik değeri,
t tablo değerini aştığından dolayı Ho red edilmiştir. Bağımsız değişken imkb100 model
içinde anlamlıdır.
C model sabiti için t istatistik değeri 0,777 olarak elde edilmiş, 70 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık üzerinde t tablo değeri 1,671 olarak bakılmış, t istatistik değeri,
t tablo değerinin altında kaldığından dolayı Ho kabul edilmiştir. C model sabiti model
104
içinde anlamsızdır, modelden çıkarılarak tekrar regresyon analizi yapılmalıdır.
Model Özet Tablosu
Model R kare F Değişimi df1 df2 F olasılığı
Durbin-
Watson
1 0,789 258,368 1 69 0,000 1,777
Bağımlı Değişken: Đsc hisse senedi beklenen getiri
Ho; Model anlamsızdır.
Hı; Model anlamlıdır.
Belirlenen modelin anlamlılığı araştırıldığında F değişimi değeri, F istatistiğine
karşılık gelmektedir. F istatistiği 258,368 olarak elde edilmiş, 1 ve 69 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık düzeyinde F tablo değeri 4 olarak bakılmış, F istatistik değeri,
F tablo değerini aştığından dolayı Ho red edilmiştir. Elde edilen model anlamlı
bulunmuştur.
Yapılan hipotez testleri sonucunda model ve bağımsız değişken anlamlı
bulunmuş, ancak c sabit değeri anlamsız bulunmuştur.
Bağımsız değişken imkb100 endeksi, bağımsız değişken Đş bankası beklenen
getiri değişkenini % 79 oranında açıklamaktadır.
C sabiti modelden çıkarılarak tekrar analiz edildiğinde,
Katsayılar Tablosu
Model Katsayılar (B) t istatistiği t olasılığı Korelasyon
imkb100 endeksi 1,113 16,433 0,000
Bağımlı Değişken: Đsc hisse senedi beklenen getiri
127 Güriş, S. ve Cağlayan E., “Ekonometri Temel Kurallar”, Der Yayınevi, 2001 s.131
105
Model;
Đsc = 1,113 imkb100
Olarak elde edilmiştir.
4.4.1.2.2. Zaman serileri regresyon analizi varsayımları
Regresyon analizinde teorik olarak sağlanması gereken 4 adet varsayım
sağlanmalıdır. Bağımsız değişkenler arasında çoklu doğrusal bağlantı olmaması ve
değişenvaryanslılık olmaması üzerine kurulan varsayım, bizim modelimizde tek bir
bağımsız değişken olduğundan, incelenememektedir. Normal dağılım ve otokorelasyon
varsayımları incelenmiştir128.
Bu varsayımlar sağlandığı takdirde tahmin değerleri daha güvenilir olacaktır.
i. Normal Dağılım Varsayımı
Normal dağılım varsayımı, değişkenli anlamlı bir şekilde elde edilen modelin
hata terimlerinin normal dağılıma uyması üzerine kurulmuştur. Bu varsayımı sınamak
için Normal dağılım hipotezi kurulur, Jarque-Bera test istatistiği hesaplanarak Ki-kare
tablosu ile karşılaştırılır.
Ho; Hata terimleri normal dağılmaktadır.
Hı; Hata terimleri normal dağılmamaktadır.
128 Sevüktekin, Mustafa,”Zaman Serileri Analizi”Nobel yayın dağıtım,2005
106
Hata terimlerinden elde edilen Jarque-Bera test istatistiği 3,97 değerinin, 2
serbestlik derecesi ve 0,05 anlamlılık düzeyinde Ki-kare tablo değeri 5,99 değerinin
altında kaldığından Ho kabul edilmiştir, modelin hata terimleri normal dağılıma
uymaktadır, normal dağılım varsayımı sağlanmıştır.
ii. Otokorelasyon Olmaması Varsayımı
Herhangi bir seriye ait hata terimi diğer serilerin hata terimleri ile ilişkili olabilir.
Hata terimlerinin diğer hata terimleriyle arasında ilişki olmasına otokorelasyon denir.
Regresyon analizinde hata terimlerinin ilişkili olmaması beklenmektedir.
Otokorelasyonu incelemek için Durbin-Watson test istatistiğinden yararlanılır. DW test
istatistiği 0 ile 4 arasında değişmekte olup, her iki yönden de 2 değerine yaklaştıkça
otokorelasyon ortadan kalkar.
Model Özeti
Model Durbin-Watson
1 1,99
0
2
4
6
8
10
12
-0.2 -0.1 0.0 0.1 0.2
Series: Hata TerimleriSample 2000:02 2005:12Gozlem 71
Ortalama 0.008130Standart Sapma 0.082129Çarpiklik -0.377218Basiklik 3.879052
Jarque-Bera 3.969801Anlamli olasilik 0.137394
107
DW değeri 1,99; 2 değerine çok yakın olduğundan otokorelasyon yoktur.
Modelde otokorelasyon olmaması varsayımı sağlanmıştır.
iii. Serilerin Durağan Olması Varsayımı
Ekonometrik bir seride denklemi için b'nin bir olduğu
durumda değişkenin iki dönem arasındaki değeri sağ tarafta kalan rassal bir terime eşit
demektir. Bu ise birim kökün varlığı sebebiyle serinin rassal bir sürecin etkisinde
olduğunu ifade eder. Serinin dönemler arası değişimi tesadüfi olduğu için uzun
dönemde varyansı, kovaryansı ve ortalaması sabit olmayacaktır. Dolayısıyla birim kök
içeren bir serinin durağan olmadığı söylenir. Bu varsayımı test etmek için Dickey-fuller
(ADF) test istatistiği kullanılır. ADF test istatistiği MacKinnon kritik değeri ile
karşılaştırılır.
Ho; imkb100 serisi durağan değildir, Birim kök içermektedir.
Hı; imkb100 seri durağandır, Birim kök içermemektedir.
Augmented Dickey-Fuller Test
Bağımsız Değişken: IMKB100 ; Gozlem: 68
Metod: En küçük kareler ; Sample: 2000:05 2005:12
ADF Test Đstatistiği -4,9313 1% Kritik Değer* -2,5968
5% Kritik Değer* -1,9452
*MacKinnon kritik değerleri
ADF test istatistiği -4,9313, 0,05 anlamlılık düzeyinde mutlak değerce MacKinnon test
istatistiği -1,9452 değerini aştığından Ho hipotezi red edilir, Hı hipotezi kabul edilir.
Đmkb100 serisi durağandır, birim kök içermemektedir.
Ho; isc serisi durağan değildir, Birim kök içermektedir.
Hı; isc seri durağandır, Birim kök içermemektedir.
108
Augmented Dickey-Fuller Test
Bağımsız Değişken: ISC ; Gozlem: 68
Metod: En küçük kareler ; Sample: 2000:05 2005:12
ADF Test Đstatistiği -4,5249 1% Kritik Değer* -2,5968
5% Kritik Değer* -1,9452
*MacKinnon kritik değerleri
ADF test istatistiği -4,5249, 0,05 anlamlılık düzeyinde mutlak değerce
MacKinnon test istatistiği -1,9452 değerini aştığından Ho hipotezi red edilir, Hı hipotezi
kabul edilir, isc serisi durağandır, birim kök içermemektedir.
4.4.1.3. Regresyon Analizi Tahmin Sonuçları
Zaman serileri ve regresyon analizi ile ilgili tüm varsayımlar sağlanmıştır.
Model Đsc = 1,113 imkb100 şeklinde elde edilmiştir.
Modelimizden elde edilen tahmin değerlerinin güvenilir olmasından hareketle
bağımlı değişkenin model üzerindeki hareketini gösterelim.
-0.3
-0.2
-0.1
0.0
0.1
0.2
0.3
-0.4
-0.2
0.0
0.2
0.4
0.6
0.8
2001 2002 2003 2004 2005
Hata terimleri Gercek degerler Tahmin degerleri
109
ISC ISCF
t Gerçekleşen Tahmin edilen Fark
02.01.2000 0,060 -0,056 0,116
03.01.2000 -0,070 0,000 -0,070
04.03.2000 0,310 0,234 0,076
05.01.2000 0,020 -0,178 0,198
06.01.2000 -0,220 -0,122 -0,098
07.03.2000 -0,020 -0,045 0,025
08.01.2000 0,020 -0,056 0,076
09.01.2000 -0,150 -0,156 0,006
10.02.2000 0,150 0,211 -0,061
11.01.2000 -0,340 -0,390 0,050
12.01.2000 0,270 0,089 0,181
01.02.2001 0,230 0,145 0,085
02.01.2001 -0,130 -0,200 0,070
03.01.2001 -0,200 -0,100 -0,100
04.02.2001 0,600 0,601 -0,001
05.01.2001 -0,070 -0,134 0,064
06.01.2001 -0,070 0,033 -0,103
07.02.2001 -0,170 -0,134 -0,036
08.01.2001 -0,050 0,000 -0,050
09.03.2001 -0,260 -0,256 -0,004
10.01.2001 0,100 0,323 -0,223
11.01.2001 0,160 0,200 -0,040
12.03.2001 0,230 0,200 0,030
01.02.2002 -0,010 -0,045 0,035
02.01.2002 -0,120 -0,189 0,069
03.01.2002 0,050 0,067 -0,017
04.01.2002 0,010 -0,022 0,032
05.01.2002 -0,170 -0,100 -0,070
06.03.2002 -0,340 -0,111 -0,229
07.01.2002 -0,090 0,100 -0,190
110
08.01.2002 -0,010 -0,078 0,068
09.02.2002 -0,100 -0,078 -0,022
10.01.2002 0,320 0,178 0,142
11.01.2002 0,400 0,334 0,066
12.02.2002 -0,300 -0,245 -0,055
01.02.2003 0,000 0,067 -0,067
02.03.2003 0,220 0,056 0,164
03.03.2003 -0,250 -0,200 -0,050
04.01.2003 0,220 0,234 -0,014
05.01.2003 -0,020 -0,011 -0,009
06.02.2003 -0,040 -0,045 0,005
07.01.2003 -0,030 -0,033 0,003
08.01.2003 0,190 0,111 0,079
09.01.2003 0,220 0,134 0,086
10.01.2003 0,180 0,234 -0,054
11.03.2003 -0,040 -0,078 0,038
12.01.2003 0,390 0,300 0,090
01.02.2004 -0,100 -0,078 -0,022
02.05.2004 0,160 0,100 0,060
03.01.2004 -0,010 0,078 -0,088
04.01.2004 -0,130 -0,122 -0,008
05.03.2004 -0,020 -0,056 0,036
06.01.2004 0,090 0,056 0,034
07.01.2004 0,050 0,089 -0,039
08.02.2004 0,010 0,045 -0,035
09.01.2004 0,100 0,100 0,000
10.01.2004 0,110 0,045 0,065
11.01.2004 0,110 -0,022 0,132
12.01.2004 0,100 0,122 -0,022
01.03.2005 0,050 0,100 -0,050
02.01.2005 0,160 0,045 0,115
03.01.2005 -0,140 -0,111 -0,029
04.01.2005 -0,080 -0,089 0,009
111
05.02.2005 0,050 0,078 -0,028
06.01.2005 0,050 0,078 -0,028
07.01.2005 0,160 0,111 0,049
08.01.2005 0,060 0,045 0,015
09.01.2005 0,170 0,089 0,081
10.03.2005 0,000 -0,045 0,045
11.01.2005 0,250 0,211 0,039
12.01.2005 0,000 0,045 -0,045
112
4.4.2. Tup Hisse Senedi için Asimetrik Bilgi Araştırması
Enerji sektöründe Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası hisse senetleri içinde en
uygun kurum olarak Tüpraş A.Ş. tercih edilmiştir. Tüpraş Hisse senetlerinin beklenen
getirisi ile ĐMKB100 endeksinin ilişkisi incelenecektir.
4.4.2.1. Tup Hisse Senedinin Tamamlayıcı Đstatistikleri
Tanımlayıcı Đstatistikler
N Minimum Maksimum Ortalama
Standart
Sapma Varyans Çarpıklık Basıklık
imkb100
endeksi
71 -0,2569 0,4956 0,0227 0,1433 0,0205 0,5278 1,2463
Tup HS
Beklenen
Getiri
71 -0,3539 0,5415 0,0221 0,1438 0,0207 0,5180 1,6573
2000 yılının ocak ayından 2005 yılının aralık ayına kadar aylık olarak incelenen
veriler toplam 71 gözlem üzerinden çalışma gerçekleştirilmi ştir.
Đmkb100 endeksinin minimum değeri -0,3539; maksimum değeri 0,5415;
ortalama değeri 0,0221; Standart Sapması 0,1438; varyansı 0,0207; çarpıklık ölçüsü
0,5180; basıklık ölçüsü 1,6573 olarak elde edilmiştir.
Tüp Hisse Senedinin beklenen getiri oranının minimum değeri -0,2569;
maksimum değeri 0,4956; ortalama değeri 0,0227; Standart Sapması 0,1433; varyansı
0,0205; çarpıklık ölçüsü 0,5278; basıklık ölçüsü 1,2463 olarak elde edilmiştir.
4.4.2.2. Tüp Hisse Senedi Regresyon Analizi
Đmkb100 endeksi bağımsız değişken, Tüpraş beklenen getiri değeri bağımlı
değişken olmak üzere, değişkenler regresyon analizine tabii tutulduğunda;
113
Katsayılar Tablosu
Model Katsayılar (B) t istatistiği t olasılığı
1 Sabit 0,004 0,405 0,687
imkb100 endeksi 0,778 10,199 0,000
Bağımlı Değişken: Tüp Hisse senedi beklenen getiri
Model;
y = C + β x + e
tup = 0,004 + 0,778 imkb100
Olarak elde edilmiştir.
4.4.2.2.1. Hipotez testleri ile değişken ve modelin anlamlılığı
Model içinde yer alan her bir değişkenin anlamlılığı t istatistiği ile test edilir129.
Hipotez testi;
Ho; Bağımsız değişken anlamsızdır.
Hı; Bağımsız değişken anlamlıdır.
ĐMKB endeksi için t istatistik değeri 10,199 olarak elde edilmiş, 70 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık üzerinde t tablo değeri 1,671 olarak bakılmış, t istatistik değeri,
t tablo değerini aştığından dolayı Ho red edilmiştir. Bağımsız değişken imkb100 model
içinde anlamlıdır.
C model sabiti için t istatistik değeri 0,405 olarak elde edilmiş, 70 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık üzerinde t tablo değeri 1,671 olarak bakılmış, t istatistik değeri,
t tablo değerinin altında kaldığından dolayı Ho kabul edilmiştir. C model sabiti model
içinde anlamsızdır, modelden çıkarılarak tekrar regresyon analizi yapılmalıdır.
114
Model Özet Tablosu
Model R kare F Değişimi df1 df2 F olasılığı
Durbin-
Watson
1 0,601 104,015 1 69 0,000 1,842
Bağımlı Değişken: Tup hisse senedi beklenen getiri
Ho; Model anlamsızdır.
Hı; Model anlamlıdır.
Belirlenen modelin anlamlılığı araştırıldığında F değişimi değeri, F istatistiğine
karşılık gelmektedir. F istatistiği 104,015 olarak elde edilmiş, 1 ve 69 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık düzeyinde F tablo değeri 4 olarak bakılmış, F istatistik değeri,
F tablo değerini aştığından dolayı Ho red edilmiştir. Elde edilen model anlamlı
bulunmuştur.
Yapılan hipotez testleri sonucunda model ve bağımsız değişken anlamlı
bulunmuş, ancak c sabit değeri anlamsız bulunmuştur.
Bağımsız değişken imkb100 endeksi, bağımsız değişken Tüp Hisse senedi
beklenen getiri değişkenini % 60 oranında açıklamaktadır.
C sabiti modelden çıkarılarak tekrar analiz edildiğinde,
Katsayılar Tablosu
Model Katsayılar (B) t istatistiği t olasılığı Korelasyon
imkb100 endeksi 0,783 10,455 0,000 0,781
Bağımlı Değişken: Tup hisse senedi beklenen getiri
129 Güriş, S. ve Cağlayan E., a.g.e., 2001 s.131
115
Model;
Đsc = 0,783 imkb100
Olarak elde edilmiştir.
4.4.2.2.2. Zaman serileri regresyon analizi varsayımları
Regresyon analizinde teorik olarak sağlanması gereken 4 adet varsayım
sağlanmalıdır. Bağımsız değişkenler arasında çoklu doğrusal bağlantı olmaması ve
değişen varyanslılık olmaması üzerine kurulan varsayım, bizim modelimizde tek bir
bağımsız değişken olduğundan, incelenememektedir. Normal dağılım ve otokorelasyon
varsayımları incelenmiştir130.
Bu varsayımlar sağlandığı takdirde tahmin değerleri daha güvenilir olacaktır.
i. Normal Dağılım Varsayımı
Normal dağılım varsayımı, değişkenli anlamlı bir şekilde elde edilen modelin
hata terimlerinin normal dağılıma uyması üzerine kurulmuştur. Bu varsayımı sınamak
için Normal dağılım hipotezi kurulur, Jarque-Bera test istatistiği hesaplanarak Ki-kare
tablosu ile karşılaştırılır.
Ho; Hata terimleri normal dağılmaktadır.
Hı; Hata terimleri normal dağılmamaktadır.
130 Sevüktekin, M. a.g.e., 2005
116
Hata terimlerinden elde edilen Jarque-Bera test istatistiği 7,85 değerinin, 2
serbestlik derecesi ve 0,05 anlamlılık düzeyinde Ki-kare tablo değeri 5,99 değerini
aştığından dolayı Ho red edilmiştir, modelin hata terimleri normal dağılıma
uymamaktadır, normal dağılım varsayımı sağlanamamıştır.
ii. Otokorelasyon Olmaması Varsayımı
Herhangi bir seriye ait hata terimi diğer serilerin hata terimleri ile ilişkili olabilir.
Hata terimlerinin diğer hata terimleriyle arasında ilişki olmasına otokorelasyon denir.
Regresyon analizinde hata terimlerinin ilişkili olmaması beklenmektedir.
Otokorelasyonu incelemek için Durbin-Watson test istatistiğinden yararlanılır. DW test
istatistiği 0 ile 4 arasında değişmekte olup, her iki yönden de 2 değerine yaklaştıkça
otokorelasyon ortadan kalkar.
Model Özeti
Model Durbin-Watson
1 1,83
0
2
4
6
8
10
12
14
-0.2 -0.1 0.0 0.1 0.2 0.3
Series: Hata terimiSample 2000:02 2005:12Gozlem 71
Ortalama 0.005883Standart Sapma 0.090691Carpiklik 0.279592Basiklik 4.530678
Jarque-Bera 7.856330Anlamli olasilik 0.019680
117
DW değeri 1,83; 2 değerine çok yakın olduğundan otokorelasyon yoktur.
Modelde otokorelasyon olmaması varsayımı sağlanmıştır.
iii. Serilerin Durağan Olması Varsayımı
Ekonometrik bir seride denklemi için b'nin bir olduğu
durumda değişkenin iki dönem arasındaki değeri sağ tarafta kalan rassal bir terime eşit
demektir. Bu ise birim kökün varlığı sebebiyle serinin rassal bir sürecin etkisinde
olduğunu ifade eder. Serinin dönemler arası değişimi tesadüfî olduğu için uzun
dönemde varyansı, kovaryansı ve ortalaması sabit olmayacaktır. Dolayısıyla birim kök
içeren bir serinin durağan olmadığı söylenir. Bu varsayımı test etmek için Dickey-fuller
(ADF) test istatistiği kullanılır. ADF test istatistiği MacKinnon kritik değeri ile
karşılaştırılır.
Ho; imkb100 serisi durağan değildir, Birim kök içermektedir.
Hı; imkb100 seri durağandır, Birim kök içermemektedir.
Augmented Dickey-Fuller Test
Bağımsız Değişken: IMKB100 ; Gozlem: 68
Metod: En küçük kareler ; Sample: 2000:05 2005:12
ADF Test Đstatistiği -4,9313 1% Kritik Değer* -2,5968
5% Kritik Değer* -1,9452
*MacKinnon kritik değerleri
ADF test istatistiği -4,9313, 0,05 anlamlılık düzeyinde mutlak değerce
MacKinnon test istatistiği -1,9452 değerini aştığından Ho hipotezi red edilir, Hı hipotezi
kabul edilir. Đmkb100 serisi durağandır, birim kök içermemektedir.
Ho; tup serisi durağan değildir, Birim kök içermektedir.
Hı; tup serisi durağandır, Birim kök içermemektedir.
118
Augmented Dickey-Fuller Test
Bağımsız Değişken: TUP ; Gozlem: 68
Metod: En küçük kareler ; Sample: 2000:05 2005:12
ADF Test Đstatistiği -4.4481 1% Kritik Değer* -2,5968
5% Kritik Değer* -1,9452
*MacKinnon kritik değerleri
ADF test istatistiği -4,4481, 0,05 anlamlılık düzeyinde mutlak değerce
MacKinnon test istatistiği -1,9452 değerini aştığından Ho hipotezi red edilir, Hı hipotezi
kabul edilir, isc serisi durağandır, birim kök içermemektedir.
4.4.2.3. Regresyon Analizi Tahmin Sonuçları
Zaman serileri ve regresyon analizi ile ilgili tüm varsayımlar sağlanmıştır.
Model Tupras = 1,113 imkb100 şeklinde elde edilmiştir
.Modelimizden elde edilen tahmin değerlerinin güvenilir olmasından hareketle
bağımlı değişkenin model üzerindeki hareketi grafikteki gibidir.
-0.4
-0.2
0.0
0.2
0.4
-0.4
-0.2
0.0
0.2
0.4
0.6
2001 2002 2003 2004 2005
Hata terimleri Gercek Degerler Tahmin Degerleri
119
TUP TUPF
t Gerçekleşen Tahmin edilen Fark
02.01.2000 -0,21 -0,04 -0,17
03.01.2000 -0,16 0,00 -0,16
04.03.2000 0,18 0,16 0,02
05.01.2000 -0,21 -0,12 -0,09
06.01.2000 -0,01 -0,09 0,08
07.03.2000 0,00 -0,03 0,03
08.01.2000 -0,09 -0,04 -0,05
09.01.2000 -0,08 -0,11 0,03
10.02.2000 0,15 0,15 0,00
11.01.2000 -0,23 -0,27 0,04
12.01.2000 0,05 0,06 -0,01
01.02.2001 0,12 0,10 0,02
02.01.2001 -0,02 -0,14 0,12
03.01.2001 -0,05 -0,07 0,02
04.02.2001 0,43 0,42 0,01
05.01.2001 -0,18 -0,09 -0,09
06.01.2001 0,12 0,02 0,10
07.02.2001 -0,08 -0,09 0,01
08.01.2001 0,08 0,00 0,08
09.03.2001 -0,10 -0,18 0,08
10.01.2001 0,22 0,23 -0,01
11.01.2001 0,07 0,14 -0,07
12.03.2001 0,09 0,14 -0,05
01.02.2002 -0,04 -0,03 -0,01
02.01.2002 -0,25 -0,13 -0,12
03.01.2002 -0,16 0,05 -0,21
04.01.2002 0,07 -0,02 0,09
05.01.2002 -0,08 -0,07 -0,01
120
06.03.2002 -0,03 -0,08 0,05
07.01.2002 0,23 0,07 0,16
08.01.2002 -0,06 -0,05 -0,01
09.02.2002 -0,11 -0,05 -0,06
10.01.2002 0,22 0,12 0,10
11.01.2002 0,28 0,23 0,05
12.02.2002 -0,26 -0,17 -0,09
01.02.2003 0,02 0,05 -0,03
02.03.2003 0,09 0,04 0,05
03.03.2003 -0,10 -0,14 0,04
04.01.2003 0,50 0,16 0,34
05.01.2003 0,00 -0,01 0,01
06.02.2003 -0,14 -0,03 -0,11
07.01.2003 0,04 -0,02 0,06
08.01.2003 0,17 0,08 0,09
09.01.2003 0,04 0,09 -0,05
10.01.2003 0,02 0,16 -0,14
11.03.2003 -0,16 -0,05 -0,11
12.01.2003 0,15 0,21 -0,06
01.02.2004 0,03 -0,05 0,08
02.05.2004 -0,08 0,07 -0,15
03.01.2004 0,01 0,05 -0,04
04.01.2004 -0,08 -0,09 0,01
05.03.2004 -0,01 -0,04 0,03
06.01.2004 0,09 0,04 0,05
07.01.2004 0,10 0,06 0,04
08.02.2004 0,08 0,03 0,05
09.01.2004 0,06 0,07 -0,01
10.01.2004 0,11 0,03 0,08
11.01.2004 0,07 -0,02 0,09
12.01.2004 -0,06 0,09 -0,15
121
01.03.2005 0,17 0,07 0,10
02.01.2005 0,06 0,03 0,03
03.01.2005 0,12 -0,08 0,20
04.01.2005 -0,08 -0,06 -0,02
05.02.2005 0,12 0,05 0,07
06.01.2005 0,10 0,05 0,05
07.01.2005 0,02 0,08 -0,06
08.01.2005 0,06 0,03 0,03
09.01.2005 0,15 0,06 0,09
10.03.2005 -0,03 -0,03 0,00
11.01.2005 0,03 0,15 -0,12
12.01.2005 0,04 0,03 0,01
122
4.4.3. Thy Hisse Senedi Asimetrik Bilgi Araştırması
Hizmet sektöründe Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası hisse senetleri içinde en
uygun kurum olarak Türk Hava Yolları tercih edilmiştir. Türk Hava Yolları Hisse
senetlerinin beklenen getirisi ile ĐMKB100 endeksinin ilişkisi incelenecektir.
4.4.3.1. Thy Hisse Senedi Tamamlayıcı Đstatistikleri
2000 yılının ocak ayından 2005 yılının aralık ayına kadar aylık olarak incelenen
veriler toplam 71 gözlem üzerinden çalışma gerçekleştirilmi ştir.
Đmkb100 endeksinin minimum değeri -0,3539; maksimum değeri 0,5415;
ortalama değeri 0,0221; Standart Sapması 0,1438; varyansı 0,0207; çarpıklık ölçüsü
0,5180; basıklık ölçüsü 1,6573 olarak elde edilmiştir.
Thy hisse senedi beklenen getiri oranının minimum değeri -0,4444; maksimum
değeri 0,6034; ortalama değeri 0,0074; Standart Sapması 0,1812; varyansı 0,0328;
çarpıklık ölçüsü 0,6114; basıklık ölçüsü 0,6071 olarak elde edilmiştir.
4.4.3.2. Thy Hisse Senedi Regresyon Analizi
Đmkb100 endeksi bağımsız değişken, Thy hisse senedi beklenen getiri değeri
bağımlı değişken olmak üzere, değişkenler regresyon analizine tabii tutulduğunda;
Tanımlayıcı Đstatistikler
N Minimum Maksimum Ortalama
Standart
Sapma Varyans Çarpıklık Basıklık
imkb100
endeksi
71 -0,3539 0,5415 0,0221 0,1438 0,0207 0,5180 1,6573
Thy HS
beklenen
getiri
71 -0,4444 0,6034 0,0074 0,1812 0,0328 0,6114 1,6071
123
Katsayılar Tablosu
Model Katsayılar (B) t istatistiği t olasılığı
1 sabit -0,016 -1,332 0,187
imkb100 endeksi 1,0544 12,7018 0,000
Bağımlı Değişken: THY beklenen getiri
Model;
y = C + β x + e
thy = 0,016 + 1,0544 imkb100
Olarak elde edilmiştir.
4.4.3.2.1. Hipotez testleri ile değişken ve modelin anlamlılığı
Model içinde yer alan her bir değişkenin anlamlılığı t istatistiği ile test edilir131.
Ho; Bağımsız değişken anlamsızdır.
Hı; Bağımsız değişken anlamlıdır.
ĐMKB endeksi için t istatistik değeri 12,7018 olarak elde edilmiş, 70 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık üzerinde t tablo değeri 1,671 olarak bakılmış, t istatistik değeri,
t tablo değerini aştığından dolayı Ho red edilmiştir. Bağımsız değişken imkb100 model
içinde anlamlıdır.
C model sabiti için t istatistik değeri -1,332 olarak elde edilmiş, 70 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık üzerinde t tablo değeri 1,671 olarak bakılmış, t istatistik değeri,
t tablo değerinin altında kaldığından dolayı Ho kabul edilmiştir. C model sabiti model
içinde anlamsızdır, modelden çıkarılarak tekrar regresyon analizi yapılmalıdır.
131 Güriş, S. ve Cağlayan E., a.g.e., 2001 s.131
124
Model Özet Tablosu
Model R kare F Değişimi df1 df2 F olasılığı
Durbin-
Watson
1 0,700 161,337 1 69 0,00 2,04
Bağımlı Değişken: Thy hisse senedi beklenen getiri
Ho; Model anlamsızdır.
Hı; Model anlamlıdır.
Belirlenen modelin anlamlılığı araştırıldığında F değişimi değeri, F istatistiğine
karşılık gelmektedir. F istatistiği 161,337 olarak elde edilmiş, 1 ve 69 serbestlik
derecesi; 0,05 anlamlılık düzeyinde F tablo değeri 4 olarak bakılmış, F istatistik değeri,
F tablo değerini aştığından dolayı Ho red edilmiştir. Elde edilen model anlamlı
bulunmuştur.
Yapılan hipotez testleri sonucunda model ve bağımsız değişken anlamlı
bulunmuş, ancak c sabit değeri anlamsız bulunmuştur.
Bağımsız değişken imkb100 endeksi, bağımsız değişken Thy hisse senedi
beklenen getiri değişkenini % 70 oranında açıklamaktadır.
C sabiti modelden çıkarılarak tekrar analiz edildiğinde,
Katsayılar Tablosu
Model Katsayılar (B) t istatistiği t olasılığı Korelasyon
imkb100 endeksi 1,037 12,578 0,000 0,833
Bağımlı Değişken: Thy hisse senedi beklenen getiri
125
Model;
Thy = 1,037 imkb100
Olarak elde edilmiştir.
4.4.3.2.2. Zaman serileri regresyon analizi varsayımları
Regresyon analizinde teorik olarak sağlanması gereken 4 adet varsayım
sağlanmalıdır. Bağımsız değişkenler arasında çoklu doğrusal bağlantı olmaması ve
değişen varyanslılık olmaması üzerine kurulan varsayım, bizim modelimizde tek bir
bağımsız değişken olduğundan, incelenememektedir. Normal dağılım ve otokorelasyon
varsayımları incelenmiştir132.
Bu varsayımlar sağlandığı takdirde tahmin değerleri daha güvenilir olacaktır.
i. Normal Dağılım Varsayımı
Normal dağılım varsayımı, değişkenli anlamlı bir şekilde elde edilen modelin
hata terimlerinin normal dağılıma uyması üzerine kurulmuştur. Bu varsayımı sınamak
için Normal dağılım hipotezi kurulur, Jarque-Bera test istatistiği hesaplanarak Ki-kare
tablosu ile karşılaştırılır.
Ho; Hata terimleri normal dağılmaktadır.
Hı; Hata terimleri normal dağılmamaktadır.
132 Sevüktekin, M. a.g.e., 2005
126
Hata terimlerinden elde edilen Jarque-Bera test istatistiği 11,45 değerinin, 2
serbestlik derecesi ve 0,05 anlamlılık düzeyinde Ki-kare tablo değeri 5,99 değerini
aştığından dolayı Ho red edilmiştir, modelin hata terimleri normal dağılıma
uymamaktadır, normal dağılım varsayımı sağlanamamıştır.
ii. Otokorelasyon Olmaması Varsayımı
Herhangi bir seriye ait hata terimi diğer serilerin hata terimleri ile ilişkili olabilir.
Hata terimlerinin diğer hata terimleriyle arasında ilişki olmasına otokorelasyon denir.
Regresyon analizinde hata terimlerinin ilişkili olmaması beklenmektedir.
Otokorelasyonu incelemek için Durbin-Watson test istatistiğinden yararlanılır. DW test
istatistiği 0 ile 4 arasında değişmekte olup, her iki yönden de 2 değerine yaklaştıkça
otokorelasyon ortadan kalkar.
Model Özeti
Model Durbin-Watson
1 2,002
0
2
4
6
8
10
-0.2 -0.1 0.0 0.1 0.2 0.3
Series: Hata TerimleriSample 2000:02 2005:12Gozlem 71
Ortalama -0.015145Standart Sapma 0.098613Carpiklik 0.645448Basiklik 4.485044
Jarque-Bera 11.45398Anlamli olasilik 0.003257
127
DW değeri 2,002; 2 değerine çok yakın olduğundan otokorelasyon yoktur.
Modelde otokorelasyon olmaması varsayımı sağlanmıştır.
iii. Serilerin Durağan Olması Varsayımı
Ekonometrik bir seride denklemi için b'nin bir olduğu
durumda değişkenin iki dönem arasındaki değeri sağ tarafta kalan rassal bir terime eşit
demektir. Bu ise birim kökün varlığı sebebiyle serinin rassal bir sürecin etkisinde
olduğunu ifade eder. Serinin dönemler arası değişimi tesadüfî olduğu için uzun
dönemde varyansı, kovaryansı ve ortalaması sabit olmayacaktır. Dolayısıyla birim kök
içeren bir serinin durağan olmadığı söylenir. Bu varsayımı test etmek için Dickey-fuller
(ADF) test istatistiği kullanılır. ADF test istatistiği MacKinnon kritik değeri ile
karşılaştırılır.
Ho; imkb100 serisi durağan değildir, Birim kök içermektedir.
Hı; imkb100 seri durağandır, Birim kök içermemektedir.
Augmented Dickey-Fuller Test
Bağımsız Değişken: IMKB100 ; Gozlem: 68
Metod: En küçük kareler ; Sample: 2000:05 2005:12
ADF Test Đstatistiği -4,9313 1% Kritik Değer* -2,5968
5% Kritik Değer* -1,9452
*MacKinnon kritik değerleri
ADF test istatistiği -4,9313, 0,05 anlamlılık düzeyinde mutlak değerce
MacKinnon test istatistiği -1,9452 değerini aştığından Ho hipotezi red edilir, Hı hipotezi
kabul edilir. Đmkb100 serisi durağandır, birim kök içermemektedir.
Ho; thy serisi durağan değildir, Birim kök içermektedir.
Hı; thy seri durağandır, Birim kök içermemektedir.
128
Augmented Dickey-Fuller Test
Bağımsız Değişken: Thy ; Gozlem: 68
Metod: En küçük kareler ; Sample: 2000:05 2005:12
ADF Test Đstatistiği -6.2316 1% Kritik Değer* -2,5968
5% Kritik Değer* -1,9452
*MacKinnon kritik değerleri
ADF test istatistiği -6,2316, 0,05 anlamlılık düzeyinde mutlak değerce
MacKinnon test istatistiği -1,9452 değerini aştığından Ho hipotezi red edilir, Hı hipotezi
kabul edilir, thy serisi durağandır, birim kök içermemektedir.
4.4.3.3. Regresyon Analizi Tahmin Sonuçları
Zaman serileri ve regresyon analizi ile ilgili tüm varsayımlar sağlanmıştır.
Model thy = 1,037 imkb100 şeklinde elde edilmiştir.
Modelimizden elde edilen tahmin değerlerinin güvenilir olmasından hareketle
bağımlı değişkenin model üzerindeki hareketi grafikteki gibidir.
-0.4
-0.2
0.0
0.2
0.4
-0.6
-0.4
-0.20.0
0.20.4
0.6
0.8
2001 2002 2003 2004 2005
Hata Terimleri Gercek Degerler Tahmin Degerleri
129
THY THYF
t Gerçekleşen Tahmin edilen Fark
2000:02:00 -0,20 -0,05 -0,15
2000:03:00 -0,07 0,00 -0,07
2000:04:00 0,23 0,22 0,01
2000:05:00 -0,25 -0,17 -0,08
2000:06:00 -0,06 -0,11 0,05
2000:07:00 0,00 -0,04 0,04
2000:08:00 -0,09 -0,05 -0,04
2000:09:00 -0,16 -0,15 -0,01
2000:10:00 0,51 0,20 0,31
2000:11:00 -0,30 -0,36 0,06
2000:12:00 0,23 0,08 0,15
2001:01:00 -0,11 0,14 -0,25
2001:02:00 -0,05 -0,19 0,14
2001:03:00 0,02 -0,09 0,11
2001:04:00 0,41 0,56 -0,15
2001:05:00 -0,25 -0,13 -0,12
2001:06:00 0,06 0,03 0,03
2001:07:00 -0,15 -0,13 -0,02
2001:08:00 0,00 0,00 0,00
2001:09:00 -0,44 -0,24 -0,20
2001:10:00 0,29 0,30 -0,01
2001:11:00 0,12 0,19 -0,07
2001:12:00 0,20 0,19 0,01
2002:01:00 -0,08 -0,04 -0,04
2002:02:00 -0,22 -0,18 -0,04
2002:03:00 0,11 0,06 0,05
2002:04:00 -0,02 -0,02 0,00
2002:05:00 -0,10 -0,09 -0,01
2002:06:00 -0,07 -0,10 0,03
130
2002:07:00 0,06 0,09 -0,03
2002:08:00 0,02 -0,07 0,09
2002:09:00 -0,07 -0,07 0,00
2002:10:00 0,14 0,17 -0,03
2002:11:00 0,60 0,31 0,29
2002:12:00 -0,37 -0,23 -0,14
2003:01:00 0,10 0,06 0,04
2003:02:00 0,00 0,05 -0,05
2003:03:00 -0,11 -0,19 0,08
2003:04:00 0,24 0,22 0,02
2003:05:00 0,01 -0,01 0,02
2003:06:00 -0,13 -0,04 -0,09
2003:07:00 -0,11 -0,03 -0,08
2003:08:00 0,06 0,10 -0,04
2003:09:00 -0,01 0,13 -0,14
2003:10:00 0,14 0,22 -0,08
2003:11:00 -0,03 -0,07 0,04
2003:12:00 0,18 0,28 -0,10
2004:01:00 -0,05 -0,07 0,02
2004:02:00 0,09 0,09 0,00
2004:03:00 0,11 0,07 0,04
2004:04:00 -0,13 -0,11 -0,02
2004:05:00 -0,03 -0,05 0,02
2004:06:00 -0,03 0,05 -0,08
2004:07:00 0,02 0,08 -0,06
2004:08:00 -0,01 0,04 -0,05
2004:09:00 0,16 0,09 0,07
2004:10:00 0,15 0,04 0,11
2004:11:00 -0,17 -0,02 -0,15
2004:12:00 -0,03 0,11 -0,14
2005:01:00 -0,06 0,09 -0,15
2005:02:00 0,00 0,04 -0,04
2005:03:00 -0,14 -0,10 -0,04
131
2005:04:00 -0,17 -0,08 -0,09
2005:05:00 0,19 0,07 0,12
2005:06:00 0,19 0,07 0,12
2005:07:00 0,07 0,10 -0,03
2005:08:00 -0,06 0,04 -0,10
2005:09:00 -0,05 0,08 -0,13
2005:10:00 -0,06 -0,04 -0,02
2005:11:00 0,26 0,20 0,06
2005:12:00 -0,01 0,04 -0,05
132
SONUÇ
Yatırımcı menkul kıymet portföyünü oluştururken, ilişkide bulunduğu aracılar
veya firma yöneticileri bilgi açısından yatırımcılardan daha üstün durumdadır. Yatırımcı
menkul kıymet almak için bir aracı kuruma başvurduğunda, karşısına çıkartılan
seçenekler hakkında aracı kurum kadar bilgiye sahip değildir. Yatırımcı bu
seçeneklerden bir tanesi hakkında elindeki bilgiye dayanarak karar verse bile, ortağı
olduğu şirketin bundan sonraki performansının ne olacağı konusundaki bilgisi şirket
yöneticisine oranla yetersiz kalacaktır. Yatırımcı acısından bu bilgisel yetersizlikler
yatırımcıyı zarar uğrata bilecek niteliktedir. Burada fiyat mekanizması bilgiyi aktardığı
halde, sistemin işleyebilmesi için gerekli bilgi tam olarak aktarılmamış olmakta ve
asimetrik bilgi ortaya çıkmaktadır. Böylece bilgiyi gizleyenler, gizledikleri bilgi
dolaysıyla diğerlerine oranla daha avantajlı olmakta ve normalüstü kazanç
sağlayabilmektedirler.
Ekonomik taraflardan birinin ötekinden daha üstün bir bilgiye sahip olması
piyasadaki işleyişi, taraflardan birinin lehine yönlendirebilmesine imkan
tanıyabilmektedir. Bu durum piyasa sistemini aksatarak, bir yandan dürüst oyun
etkinliği bozarken diğer yandan EPH’ yi geçersiz kılmaktadır.
Bu çalışmada ĐMKB 100 endeksindeki bankacılık, enerji ve hizmet sektöründe
faaliyet gösteren şirketler; Đş Bankası, Türkiye Petrol Rafineleri A.Ş. ve Türk Hava
Yollarının hisse senetleri üzerinde FVFM çerçevesinde asimetrik bilginin varlığını
araştırılmıştır. Temel hipotez; “gerçekleşen getiriler ile FVFM modeli çerçevesinde
hesaplanan getiriler arasında anlamlı farkların varlığıdır”. Yapılan uygulama sonuçları
hipotezi desteklemektedir. 2000 -2005 yılları arasındaki gerçekleşen getirilerle, FVFM’i
çerçevesinde hesaplan getiriler arasında anlamlı farklar vardır. FVFM’nin temel
öngörüsündeki “bilgiye serbestçe ulaşılabilir ve bilgi anında tüm yatırımcılar için eşit
ve tam bir şekilde mevcuttur” varsayımı geçersizdir. Piyasa aktörleri arasında bilgi
asimetrisi nedeni ile anormal getiri veya kayıplar oluşmaktadır.
133
Sonuç olarak asimetrik bilgi problemi ve bağlı sorunları sermaye piyasasını
etkinliği azalmakta ve finansal piyasaların işleyişinde oldukça önemli sorunlar
doğurmaktadır. Finansal piyasaların temel aracılık işlevleri, asimetrik bilgi
probleminden oldukça derin ölçüde etkilenmektedir. Finansal istemin varlığını köklü
şekilde etkileyebilecek ve onu işlevsiz kılabilecek karmaşık bilgi probleminin
oluşumuna neden olan piyasadaki kusurlu bilgi sistemleri, finansal kurumları ve
sözleşmeleri şekillendirmekle kalmamakta önemli makro sonuçlar da
doğurabilmektedir.
134
KAYNAKÇA
1. Alövsat Müslümov ve Güler Aras, "Kredi Piyasalarında Asimetrik Bilgi Sorunu
ve Bankacılık Sistemi Üzerindeki Etkileri", 2. Ulusal Bilgi ve Ekonomi
Kongresi Tebliğleri, Derbent,
2. Andrew Weiss ve Joseph Stiglitz, "Credit Rationing in Markets with Inperiect
Information", The American Economic Review, Volume 71, (1981), ss.393-410
3. Atilla Gönenli, Finansal Tablolar, Đstanbul: Sermest Matbaası, 1979. s. 179
4. Berna Taner ve diğerleri, "Bağımsız Denetçilerin Yetki ve Sorumlulukları,"
Türkiye 3. Muhasebe Denetimi Sempozyumu, Alanya,
1997,http://www.kiibf.selcuk.edu.tr/fehmihocamakale1.htm,2003.
5. Bhatt, Ganesh D., “Knowledge Management in Organization: Examining the
Interaction Between Technologies, Techniques, and People”, Journal of
Knowledge Management, Volume 5,2001,p.68-75
6. Blume, M.E. ve Jeremy J.S. “The Theory of Security Pricing and Market
Structure” , 1992, s.14-15
7. Brenner M., “The Sensiitivity of the Efficient Market Hypothesis to Alternative
Spefications of the Market Model”, The Journal of Finance, 1999 Vol. 34. s.15-
16
135
8. Can N. Okay, "Tahvil ve hisse senedi piyasalarının gelişmesini engelleyen
faktörler", Pivolka, (2003), Cilt2, Sayı 8, s.11
9. Cankurtaran, H., “Menkul Kıymetler Piyasalarında Etkinlik ve Risk – Getirileri
Analizleri”, Ankara, 1990, s.14
10. Celal Kepekçi, Sermaye Piyasasının Gelişmesinde Muhasebenin Rolü,
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, Y. No: 6, 1983. s.241
11. Çağlar Manavgat, Sermaye Piyasasında Aracı Kurumlar, Ankara: Banka ve
Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991.s.47
12. D. DeMeza, ve D. Webb, "Too much Investment: A Problem of Asymmetric
Information," Quarterly Journal of Economics, (May 1987), ss.285-288
13. D.Morse, "Asymmetrical Information in Security Markets and Trading
Volume", Journal of Financial and Quantitative Analysis, Vol.XV, No.5,
(December 1980), ss. 1140-43.
14. Daniel Zeghal, "Firm size and the informational content of financial statements",
Journal of Financial and quantitative Analysis, Vol. 19, No.3, (September 1984),
ss.26-30
15. Ercan Eren, M. Bildirici ve S. Ü. Fırat, Türkiye 'de 1998-1999 Krizinde Yönetici
Davranışları, Đstanbul Sanayi Odası Yayın No. 2000/2, 2000, s.33.
16. F. Ailen ve A.M. Santomero, "The Theory of Financial Intermediation", Journal
of Banking and Finance, Vol. 21.,(1998), ss. 1461-63
136
17. F. Allen, "Do Financial Institution Matter?" Journal of Finance, Vol. 56,
No.4,(2001),ss.l 165-1170
18. F. Mattesini, Financial Markets, Asymmetric Information and Macroeconomic
Equilibrium, USA: Dartmouht Publishing Company, 1993, s.27
19. F.S.Mishkin, Economics and Policies and The Prevention of Financial Crises in
Emerging Market Countries', National Bureau of Economic Research Working
Papers, No:8087, http://www.nber.org/papers/vv8087.pdf., 2003
20. Fabozzi F. ve Modigliani, “Capital Markets: Institutions and Instruments” New
York, 1992, s.250-251
21. Fama, Eugene,F., “Efficient Capital Markets:II”, Journal of Finance 46, no:5,
Aralık 1991: 1575-1617
22. Fehmi Karasioğlu ve Tuna Taner, "Kamunun Aydınlatılması Açısından Finansal
Bilgi Kaynakları ve Bağımsız Dış Denetim Fonksiyonu", Çukurova Üniversitesi
ĐĐBF Dergisi, Cilt:8 sayı:l,(1998),ss.133-144.
23. Florian Heider, "Signalling risk and value: a um tying approach", New York
University Working Papers, (June 2002),
http://www.stern.nyu.edu/fin/workpapcrs/papers2002/html/wpa02027.html,2003
24. Florian Heider,"Signalling risk and value: a unifying approach", New York
University Working Papers, (June 2002),
137
http://www.stem.nyu.edu/fin/workpapers/papers2002/html/wpa02027.html,
2003
25. Frank K.Reilly and Edgar A.Norton, “Investments” 4th Edt., The Dryden Press,
ForthWorth, 1995 p.174
26. Frederic S, Mishkin, The Economics of Money, Banking and Financial Markets,
Fifth Edition, New York: Addison-Wesley, 1998, s.201
27. G. A. Akerlof, "The Market For "Lemons": Quality, Uncertainty, And Market
Mechanism,", The Quaterly Journal of Economics",(1970), Vol.84 s. 490
28. G. Caprio, 'Banking on Crisis: Expensive Lessons From Recent Financial Crisis',
The World Bank Working Paper, (June 1998), ss.1-32
29. Greenvvald, B., J.E. Stiglitz,ve A. Weiss, "Informational Imperfections In the
Capital Market and Macroeconomic Fluctuations'', American Economic Review,
Vol.74, No.2, (May 1984), s.194.
30. Güler Aras,"Sermaye Piyasalarında Asimetrik Bilginin Rolü", Ulusal Bilgi,
Ekonomi ve Yönetim Kongresi Tebliğleri, Kocaeli,
http://www.ceterisparibus.net/kongre/kocaeli_1.htm, 2003,s.195
31. Güriş, S. ve Cağlayan E., “Ekonometri Temel Kurallar”, Der Yayınevi, 2001 s.
32. Hal R.Varian, "Intermediate Microeconomics A Modern Approach" Third
Edition, New York: W. W. Norton and Co.,1993, s.603
138
33. Haugen, R., “Modern Investment Theory”, 3. Edition, Prentice Hall
International Inc. 1993, s.634
34. Haugen, Robert, “Modern Investment Theory”, 4. Edition, Prentice-Hall
International, Inc., 2003 s.77
35. Đlker Parasız ve M. Bildirici, Modern Emek Ekonomisi, Bursa: Ezgi Kitapevi,
2000,s.398
36. ĐMKB. “Sermaye Piyasası ve Temel Bilgiler Kılavuzu”, Đstanbul, ĐMKB
yayınları, 1999 s.476
37. Đzak Atiyas, Hasan Ersel ve Emin Ertürk, "Türk Bankalarında Müşteri Deseni ve
Kredi Tayınlaması", T.C.M.B. Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Toplu Sayı 2,(l
993), s.4.
38. J.Fed Weston and Eugene F. Brigham, “Essential of Managerial Finance”, 10th
Edt. Harcourt Brance&Company, 1993, p.162.
39. J.Luis Guasch ve Andrew Weiss, "Self-selection in the labor market'', The
Amerivan Economic Reiew, (June 1981), s.275
40. Jeffrey Wurgler, "Financial markets and the allocation of capital", Journal of
Financial Economics, (2000), ss.187-190.
41. Joseph E. Stiglitz, "Information And The Change In The Paradigm In
Economics", Nobel Prize Lecture, Aralık 8, 200l,
http://www.nobel.se/economics/laureates/2001/stiglitz-lecture.html,2003,s.479
139
42. Joseph E. Stiglitz, Economics USA:W.W.Norton&Company Inc., 1993,s. 154
43. Joseph Π. Stiglitz, "Information and Capital Markets", NBER Working Papers,
Working Paper No: 678, (May 1981),
http://\vww.nber.org/papers/w678.pdf.,2003,s. l
44. K.M.Eisenhardt, "Agency Theory: An Assessment and Review", Academy of
Management Review, Vol.14,No.1, (19S9),ss.57-60.
45. Karaşin, G., “Sermaye Piyasası Analizleri”, SPK yayınları, No: 4, 1987, s.95
46. Katz, Michael and Rosen, S. Haven, “Microeconomics” Irwin McGraw Hill, 3rd
edition New York 2001,s.159
47. Katz, Michael and Rosen, S. Haven, “Microeconomics” Irwin McGraw Hill, 3rd
edition New York 2001,s.554
48. Konuralp, G., “Sermaye Piyasaları: Analizler, Kuramlar, ve Portföy
Yönetimi”Alfa Yayınları, 2001, s.244
49. Kutluğhan S. Ökte, "Finansal Piyasalarda Asimetrik Enformasyon Problemi:
Temel Kavramlar, Literatür ve Çözüm Önerileri",Uludağ Ü. ĐĐBF Dergisi,
(Nisan 2001), Cilt 19, Sayı:2, s.2
50. Leroy, S.F., “Efficient Capital Markets : Comment”, Journal of Finance, 2001,
Vol. 31
140
51. M. Bolak, “Sermaye Piyasası, Menkul Kıymet ve Portföy Analizi”, 2bs., Beta
Basım Yayın Dağıtım , Đstanbul, 1994, ss.217-28.
52. M.J.Jensen ve W. H. Meckling, "The Theory of the Firm: Managerial Behavior,
Agency Cost and Ownership Structure", Journal of Financial Economics, Vol.3,
No.4, (October 1976), s. 41.
53. M.J.Jensen ve W.H. Meckling, "The Theory of the Firm: Managerial Behavior,
Agency Cost and Ownership Structure", Journal of Financial Economics, Vol.3,
No.4, (October 1976), s. 41.
54. Marakas, G. M. Decision Support Systems in the Twenty-first Century, Prentice-
Hall Englewood Cliff, NJ, 1999, p.264
55. Michael Bromwich, Financial Reporting, Information and Capital Markets,
London: Pitman Publishing, 1992,s.121
56. Michael Parkin, Microeconomics, Third Edition, Addison-Wesley Publishing
Company, USA, 1996, s.412.
57. Michael Rothschild ve Joseph Stiplitz, "Equilibrium in competitive insurance
markets: an essay on the economics of imperfect information",Quartery Journal
of Economics,Vol.90, Issue 4,(1976),ss:629-649
58. Mishkin S. Frederic ve Philip E. Strahan, "What Will Technology Do To
Financial Structure", NBER Working Paper, No:6892, (January 1999), s.3.
141
59. Özcan Karahan," Bilgi Ve Đletişim Teknolojilerindeki Gelişmelerin Finansal
Piyasa Üzerine Etkileri" 2 Ulusal Bilgi ve Ekonomi Kongresi Tebliğleri,
Derbent, http://wvvw.bilgivonetimi.org, 2003, s.222
60. Paul Halpern, "Information and Capital Markets", 2000,
61. http://vvww.rotman.utoronto.ca/cmi/news/halpern.doc., 2003
62. Paul Newbold,”Statistics for Business and Economics”, 2nd Edt., Prentice Hall,
Englewood Cliffs, 1998, p.459.
63. R.C. Merton ve Z. Bodie, The Global Financial System, a Functional
Perspective, Boston: Harvard Business School Press, 1995,ss. 3-32.
64. Rafael la Porta ve diğerleri, "Agency Problems and Dividend Policies Around
the World", Journal of Finance, Vol.55, No:1,(Fabruary 2000), s.3
65. Rasim Yılmaz, "Türk Bankacılık Kesimindeki Yapısal Değişimler Ekseninde
Formal ve Formal Olmayan Finans Sektörü", Uludağ Üniversitesi ĐĐBF Dergisi,
Yıl: 19, Sayı:3, (2001), s. 13
66. Robert A. Haugen, “Modern Investment Theory”, 3rd Edt. Prentice Hall, Inc,
Englewood Cliffs, 1993, pp. 204-206
67. Sermaye Piyasası ve Borsa Temel Bilgiler Kılavuzu, Đstanbul:ĐMKB Yayınları,
Kasım 2001,s.3.
142
68. Sevüktekin, Mustafa,”Zaman Serileri Analizi”Nobel yayın dağıtım,2005
69. SPK. “Sermaye Piyasası Lisanslama”, Đstanbul Gökçe Yayın Evi, 2004
70. Steven Fazzari,Glenn Hubbard ve Bruce Petersen, Investment-Cash Flow
Sensitivities Are Useful:A Comment on Kaplan and Zingales", Quarterly
Journal of Economics, Vol.114, (2000), ss.695-705
71. Stewart C Myers, ve Nicholas S. Majluf, "Corporate Financing and Investment
Decisions When Firms Have Information that Investors Do Not Have" Journal
of Financial Economics, Vol. 13,(1984), ss.187-221
72. Stewart C.Myers,"Capital Structure", Journal of Economic Perspectives,
Volume 15, Number 2, (Spring 2001), ss. 81-83
73. T.Hellmann ve J.Stiglıtz, "A Unifying Theory of Credit and Equity Rationing in
Markets with Adverse Selection." Working Paper, No: 1356, Graduate School of
Business, Stanford University,1995, ss.l-5
74. Tapan Biswas, “Desicion-Making Under Uncertainty”, MacMilan Press Ltd,
1997, p.84.
75. Thomas Hellmann ve J.Stiglitz, "Credit and Equity Rationing in Markets with
Adverse Selection'', European Economic Review, Vol.44(2), (February 1995),s.3
76. Tuna, Đ., “Yatırım ve Portföy Analizi, 1991,s.175
143
77. Ünal Tekinalp, Anonim Ortaklıklar Bilançosu ve Yedek Akçeler-Kamuyu
Aydınlatma Đlkesi,Đstanbul: Fakülteler Matbaası, 1979, s.13.
78. William F. Sharpe and Gordon J. Alexanderi,”Investments”, Prentice Hall Inc.,
USA, 1990, p. 202
79. Y. Cho, "Inefficiencies from Financial Liberalization in the Absence of Well-
Functioning Equity Markets," Journal of Money, Credit, and Banking, Vol.
18(2), (May 1986), ss. 191-199.
80. Yücel Göksel, "Şirket Faaliyet Raporları ve Bir Faaliyet Rapor Đçeriği Önerisi",
Đ.Ü Đşletme Fakültesi Dergisi, Cilt:22. S:2.(1993),s.26
144
EK 1 Veriler
obs IMKB100 ISC THY TUP
2000:02:00 -0,05 0,06 -0,20 -0,21
2000:03:00 0,00 -0,07 -0,07 -0,16
2000:04:00 0,21 0,31 0,23 0,18
2000:05:00 -0,16 0,02 -0,25 -0,21
2000:06:00 -0,11 -0,22 -0,06 -0,01
2000:07:00 -0,04 -0,02 0,00 0,00
2000:08:00 -0,05 0,02 -0,09 -0,09
2000:09:00 -0,14 -0,15 -0,16 -0,08
2000:10:00 0,19 0,15 0,51 0,15
2000:11:00 -0,35 -0,34 -0,30 -0,23
2000:12:00 0,08 0,27 0,23 0,05
2001:01:00 0,13 0,23 -0,11 0,12
2001:02:00 -0,18 -0,13 -0,05 -0,02
2001:03:00 -0,09 -0,20 0,02 -0,05
2001:04:00 0,54 0,60 0,41 0,43
2001:05:00 -0,12 -0,07 -0,25 -0,18
2001:06:00 0,03 -0,07 0,06 0,12
2001:07:00 -0,12 -0,17 -0,15 -0,08
2001:08:00 0,00 -0,05 0,00 0,08
2001:09:00 -0,23 -0,26 -0,44 -0,10
2001:10:00 0,29 0,10 0,29 0,22
2001:11:00 0,18 0,16 0,12 0,07
2001:12:00 0,18 0,23 0,20 0,09
2002:01:00 -0,04 -0,01 -0,08 -0,04
2002:02:00 -0,17 -0,12 -0,22 -0,25
2002:03:00 0,06 0,05 0,11 -0,16
2002:04:00 -0,02 0,01 -0,02 0,07
2002:05:00 -0,09 -0,17 -0,10 -0,08
2002:06:00 -0,10 -0,34 -0,07 -0,03
2002:07:00 0,09 -0,09 0,06 0,23
145
2002:08:00 -0,07 -0,01 0,02 -0,06
2002:09:00 -0,07 -0,10 -0,07 -0,11
2002:10:00 0,16 0,32 0,14 0,22
2002:11:00 0,30 0,40 0,60 0,28
2002:12:00 -0,22 -0,30 -0,37 -0,26
2003:01:00 0,06 0,00 0,10 0,02
2003:02:00 0,05 0,22 0,00 0,09
2003:03:00 -0,18 -0,25 -0,11 -0,10
2003:04:00 0,21 0,22 0,24 0,50
2003:05:00 -0,01 -0,02 0,01 0,00
2003:06:00 -0,04 -0,04 -0,13 -0,14
2003:07:00 -0,03 -0,03 -0,11 0,04
2003:08:00 0,10 0,19 0,06 0,17
2003:09:00 0,12 0,22 -0,01 0,04
2003:10:00 0,21 0,18 0,14 0,02
2003:11:00 -0,07 -0,04 -0,03 -0,16
2003:12:00 0,27 0,39 0,18 0,15
2004:01:00 -0,07 -0,10 -0,05 0,03
2004:02:00 0,09 0,16 0,09 -0,08
2004:03:00 0,07 -0,01 0,11 0,01
2004:04:00 -0,11 -0,13 -0,13 -0,08
2004:05:00 -0,05 -0,02 -0,03 -0,01
2004:06:00 0,05 0,09 -0,03 0,09
2004:07:00 0,08 0,05 0,02 0,10
2004:08:00 0,04 0,01 -0,01 0,08
2004:09:00 0,09 0,10 0,16 0,06
2004:10:00 0,04 0,11 0,15 0,11
2004:11:00 -0,02 0,11 -0,17 0,07
2004:12:00 0,11 0,10 -0,03 -0,06
2005:01:00 0,09 0,05 -0,06 0,17
2005:02:00 0,04 0,16 0,00 0,06
2005:03:00 -0,10 -0,14 -0,14 0,12
2005:04:00 -0,08 -0,08 -0,17 -0,08
146
2005:05:00 0,07 0,05 0,19 0,12
2005:06:00 0,07 0,05 0,19 0,10
2005:07:00 0,10 0,16 0,07 0,02
2005:08:00 0,04 0,06 -0,06 0,06
2005:09:00 0,08 0,17 -0,05 0,15
2005:10:00 -0,04 0,00 -0,06 -0,03
2005:11:00 0,19 0,25 0,26 0,03
2005:12:00 0,04 0,00 -0,01 0,04
147
EK 2 Ki-Kare Dağılımı Kritik Tablosu
148
EK 3 F Dağılımı Kritik Tablosu
149
EK 4 t Dağılımı Kritik Tablosu