Upload
others
View
17
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
U.A. 10,5 yaş
erkek hasta
Common B ALL nedeniyle 02.12.2011de TRALL 2000 BFM indüksiyon tedavisine başlandı.
Geliş
lökosit: 7200/mm³
Risk grubu: MRG
07.12.2011 sırt ağrısı, baş
ağrısı
yakınması sonucu çekilen kranial ve spinal MR: N,
Gözdibi ve nörolojik muayene : N
15.12.2011 şiddetli karın ağrısı
nedeniyle akut
batın ve pankreatit açısından izleme alındı. Fibrinojen<40mg/dl, fibrinojen takviyesi yapıldı, kemoterapisine birkaç
gün ara verildi.
25.12.2011: 4.ASP sonrası
hasta konvulziyon geçirdi. Fibrinojen: 91mg/dl. 1gr fibrinojen desteği verildi.
Kranial BT: sağ
frontal ve sağ
oksipital bölgede 2 adet kanama odağı
(en geniş
çapı
7mm)
24 saat sonra kontrol BT’de kanamalarda progresyon yok, sagital sinüs trombozu açısından MR venografi önerildi.
Faktör V Leiden mutasyonu : homozigot (+)
Kranial MR: sağ
frontal lob 24mm çapta kronik hematom, sağ
frontal superolateral
15-20 mm subakut kanama, sağ
oksipital 2 cm çapta kronik hematom, dural sinüsler doğal
D-dimer : >5000 ng/ml
Hasta status epileptikus nedeniyle 3 gün yoğun bakım servisine gönderildi , MR venografi sonucuna göre LMWH tedavisi (enoxaparin) günde 2 doz olarak başlandı, antiFaktör Xa düzeylerine göre doz ayarlaması
yapıldı, konvulziyonları
kontrol
altına alındıktan sonra hematolojiye geri alınarak kemoterapisine kaldığı
yerden
devam edildi.
•3 ay sonra çekilen MR venografi: superior
sagital
sinüs net izlenmedi: tromboze? Yavaş
akıma
sekonder?• Diğer alanlarda tromboz
lehine
görünüm saptanmadı.
Hasta şu anda Prot.2 Faz 1 tedavisini günde tek doz LMWH profilaksisi
altında almakta.
Nörolojik sekeli yok.
VTE mortalitetrombüsün
gerilememesi,
tekrarlama riski,venöz
yolun kaybı
posttrombotik
sendrom (PTS) gibi morbiditeyle
birliktedir
VTE primer
olarak altta yatan ve hayatı tehdit eden hastalığa sekonder
olarak
ve/veya bu hastalığa santral venöz
yol (CVL) veya kemoterapi gibi terapötik
girişim sonucu gelişir
ALL çocuklarda en sık rastlanan kanser tipidir ve pediatrik yaş
grubunda VTE ile
bildirilen en sık malignitedir
.
APL’li
çocuklarda vaka bildirimi şeklinde, erişkinde ise % 2.9-19 arasında değişen oranlarda, tromboz
vakaları
yayınlanmaktadır. Nowak-Göttl U,Kenet G,Mitchell L.G. Thrombosis in childhood acute lymphoblastic leukaemia:epidemiology,aetiology,diagnosis, prevention and treatment Best Prac Res Clin Haematol 2009 Mar;22(1): 103-114
APL’de
giderek artan sayıda bildirilen tromboz
vakaları
ATRA kullanımıyla
bağlantılı
bulunmuştur.
APL hücrelerinde artmış
doku faktörü
ve
kanser prokoagulan
ekspresyonu ve de salınan sitokinlerle
ilişki kurulmuştur.
Choudhry A,DeLoughery T.G. Bleeding and thrombosis in acute promyelocytic leukemia Am J Hematol 2012 Feb 15.doi: 10.1002/ajh.23158.
VTE prevalansı: %1-
%73 (teşhis yöntemleri, çalışma dizaynı
ve hastalara uygulanan
kemoterapi protokollerinin farklılığı)
Klinik semptomatik VTE’leri
içeren prospektif
çalışmalarda prevalans
%3-%14 . Bu çalışmalarda yapılan bir metaanalizde
semptomatik
tromboz
riski % 5.2 bulunmuştur
Asemptomatik DVT taraması
için radyolojik
yöntemlerin kullanıldığı
çalışmalarda prevalans
% 37-73
Kuhle
ve ark. asemptomatik
DVT tanısını radyolojik olarak almış
PARKAA çalışmasındaki
13 hastalık grupla yaşayan ALL’li
hastalardan oluşan seçilmemiş
41 hastalık grubu (PTS)
açısından incelemişler , PARKAA çalışmasındaki 13 hastanın 7’sinde PTS (% 54) gelişirken, ALL nedeniyle tedavi görmüş
41
hastanın 10’unda (%24) PTS geliştiğini bildirmişlerdir .
Asemptomatik
DVT’lu
hastalardaki bu oran semptomatik
hastalardaki %63’lük oranla
karşılaştırılabilir bulunmuştur.
Kuhle Set al. Prevalence of post-thrombotic syndrome following asymptomatic thrombosis in survivors of acute lymphoblastic leukemia. J Thromb Haemost 2008;6:589–94
VTE tanısı
çoğunlukla şişme, eritem,deride renk değişikliği,ısı
artışı, ağrı,
hassasiyet, venöz
dolgunluk,
derialtı
kollateral venlerin
varlığı
veya
CVL’da
akışkanlığın kaybolması
gibi
semptomlar üzerine oluşan klinik şüpheye dayanır.
•Trombozun
klinik tanısı
hem duyarlı
değildir, hem de
nonspesifiktir.
•Asemptomatik
trombozluçocuklarda venöz
yolun kaybı,
sepsis
riski ve yaşam boyu tekrarlama riskiyle sonuçlanan venöz
sistemin major
hasarı
gelişebilir.
•Pulmoner
emboli
de önemli birrisktir.
Genel pediatrik populasyonda
ilk VTE piki yenidoğan
döneminde ve yaşamın ilk
yılında bulunur.
ALL nedeniyle kemoterapi gören çocuklarda ise semptomatik
VTE
çoğunlukla 12 aydan büyük çocuklarda tanımlanmıştır ve yaş
ilerledikçe artma
eğilimi gösterir
Doppler
sonografi, juguler
venlerde
Venografi, santral venöz
sistemda
hassas,
Üst venöz
sistemde bir trombozdan şüphe ediliyorsa hasta önce doppler
ultrasonla
taranır, negatifse bilateral venografi
gerekir.
BT/MR incelemesi ve MR anjiografi/ konvansiyonel anjiografi
seçilmiş
vakalarda tromboemboli
tanısını doğrulamak için önerilebilir.
MR venografi
serebral
venöz
tromboz tanısı
için seçilecek yöntemdir.
Alt venöz
sistemdeki VTE tanısında ultrasonun
yeri belirsizdir. Tanıyı
kesinleştirmek için MR venografi
gerekli olabilir.
Pulmoner
emboli
tanısında ventilasyon/perfüzyon
sintigrafsi
veya MR
anjiografi
kullanılır.
Tromboz yeri n=91 n(%)MSS 49 (53.8)
Serebral venöz 26 (28.6)Serebral (belirsiz) 5 (5.5)Serebral infarkt 9 (9.9)İnme 9 (9.9)
MSS dışı 39 (42.8)Yeri belirsiz DVT 3 (3.3)DVT alt ekstremite 7 (7.7)DVT üst eks;CVL (!) 25 (27.5)Pulmoner emboli 1 (1.1)Sağ
atrium 1 (1.1)
Yüzeyel tromboz 2 (2.2)Yeri belirlenmemiş 3 (3.3)
Asemptomatik
trombozların çoğu (% 96.6) üst venöz
sistemde, sadece %3.4’ü
MSS’de
saptanmıştır .
Sağ
atrial
trombozlar
semptomatik
hastaların %2’sinde gelişir, ancak hem semptomatik, hem de asemptomatik
vakalar incelendiğinde bu oran çok daha yüksektir. PARKAA çalışmasında % 13.4’lük bir oran bildirilmiştir
İnternal
(derialtı
port-a-cath) veya eksternal ( Broviac/ Hickman
kateter) yerleştirilen CVL
hastaların yaşam kalitesini yükseltir.
ALL’li
çocuklar diğer maligniteli
çocuklara
nazaran daha sık CVL’ye
bağlı
tromboz geçirirler.
Çoğu asemptomatiktir
ve kataterin
vene girdiği yerde lokalize olmuştur .
CVL’e
bağlı
tromboz
tekrarlayabilir (% 4-19), pulmoner
emboli
(%8-15), PTS (%5-25) ve
ölümle (%2-4) sonuçlanabilir . Glaser DW, Medeiros D, Rollins N, et al. Catheter-related thrombosis in children with cancer. J Pediatr 2001;138:255–9.
.
Standart risk ALL’li
hastalarda yapılan bir retrospektif analizde Mc
Lean
ve ark.
eksternal
CVL’ın
internal
yerleştirilene göre artmış
tromboz
riskiyle birlikte olduğunu ve
daha sık çıkarttırıldığını
saptamışlardır.
İndüksiyonun 15. gününden önce yerleştirilen CVL’da
enfeksiyon riski yüksek
bulunmuş, ancak bu VTE veya kateterin
geri çekilmesi için bir risk faktörü
olarak
belirlenmemiştir . McLean TW et al. Central venous lines in children with lesser risk acute lymphoblastic leukemia: optimal type and timing of placement. J Clin Oncol 2005;23:3024–9
Kalıtsal trombofilinin
artmış
tromboz
gelişme ve tekrarlama riskiyle birlikte olduğu gösterilmiştir.
Farinasso
ve ark. protrombotik
bozukluğun VTE’nin
prevalansından
ziyade ağırlığıyla
ilişkili olduğunu saptamışlardır.
Farinasso L et al. Risk factors of central venous lines-related thrombosis in children with acute lymphoblastic leukemia during induction therapy: a prospective study. Leukemia 2007;21:552–6.
Çok merkezli, prospektif
bir Alman çalışmasında, tanı
anında saptanmış
en az bir protrombotik
defekt
taşıyan çocuklardaki tromboemboli
riskini araştırılmış, protein C, protein S ve AT eksikliğinin en yüksek VTE riski taşıdığı
gösterilmiş, kalıtsal
trombofilili
hastalarda semptomatik
VTE gelişme oranı
daha yüksek bulunmuştur (% 46.5’a karşı
% 2.2; p<0.0001) .
Birden fazla defekt
taşıyan hastalar tek defektlilere
kıyasla anlamlı
yüksek risk taşımaktadır (p=0.009)
Nowak-Göttl U et al. Prospective evaluation of the thrombotic risk in children with acute lymphoblastic leukemia carrying the MTHFR TT 677 genotype, the prothrombin G20210A variant, and further prothrombotic risk factors. Blood 1999;93:1595–9.
Caruso
ve ark. kalıtsal trombofilinin
ALL’li hastalarda VTE riskini 8.5 kat arttırdığını
saptamışlardır
Kuzey Amerika PARKAA çalışması
faktör II
20210A varyant veya FV G1691A mutasyonu ile asemptomatik
VTE arasında ilişki
gösterememiştir. Ancak bu çalışmada hasta sayısı
az olup çalışma istatistiki anlamlı
birlikteliği göstermede yetersiz kalmıştır.
Ayrıca asemptomatik
VTE’lerin
kalıtsal
trombofiliyle
daha düşük oranda birlikte olması
mümkündür.
Altuner
Torun ve ark. ardışık tanı
konan 82 ALL’li
çocuğu protrombotik
risk faktörü
açısından taramışlar, 29 hastada
MTHF genotipi
(22 heterozigot, 7 homozigot); 3
heterozigot
PT G20210A variant; 16 FV mutasyon taşıyıcısı
saptamışlardır.
İlave olarak 11 hastada kombine protrombotik
defekt
bulunmuştur.
82 hastanın 7’sinde (% 8.5) VTE gelişmiştir . Torun YA,Patıroglu T,Ozdemir M.A,Ozkul Y,Ekici A,Karakukcu M. Inherited prothrombotic risk factors in Turkish children with acute lymphoblastic leukemia: Significance of concomitant genetic mutation Clin Appl Thromb Hemost 2012 Mar-Apr 18(2):218-21
Son 8 yıldaki ALL’li
hastalarımızda semptomatik
tromboz oranı: %2,7 (330 hastada 9 tromboz
olgusu : 3 arteriel, 6 venöz)
Lokalizasyon: serebral
8 hasta
alt ekstremite 1 hasta
Protrombotik
risk faktörü: 6 hasta (%66,6)
Protein S eksikliği 2 hastaProtein C eksikliği 1 hastaFaktör V Leiden
2 hasta
(1 homozigot, 1 heterozigot)Protrombin
20210 A 1 hasta (heterozigot)
ALL’li
hastalarda VTE patogenezinde
tedavinin önemine, tanı
anında nadiren VTE saptanması
ve sıklıkla tedavi esnasında oluşması
nedeniyle dikkat çekilmiştir.
Trombozların
ortalama %90’ı
indüksiyon tedavisi esnasında ve kalan %10’u da konsolidasyon veya tedavi intensifikasyon
protokolleri sırasında gelişir. kemoterapatik ajanların verilmesi ve hemostaz
üzerine
etkilerine yoğunlaşılmış, L-asparaginazı
tek ya da vinkristin, prednizon
ve/veya bir antrasiklinle
kombine alan çocuklar incelenmiştir.
ASP asparagin
aminoasidinin aspartik
asit ve ammoniaya
çevrilmesini katalize eder,
dolaşımdaki asparagin
havuzunda hızlı
bir küçülmeye ve sonuçta karaciğerdeki protein sentezinde azalmaya neden olur.
ASP ‘ın
hemostatik
sistem üzerine etkisi asparagin
deplesyonu
sonucu hem
koagülasyon
faktörlerinin hem de inhibitörlerinin sentezinin azalması
sonucu
gelişir. Bu etki en fazla antitrombin
(AT) üzerinde görülür
İnsanda E. coli
ve E. chrisanthemi
kaynaklı asparaginazın yarılanma ömürleri değişkendir.
Yarılanma ömürleri E. colinin
tip A ve tip B tipleri arasında da, farklı
E. coli
preparatlarında
da değişir.
Kyowa
ASP sistein
yokluğu sonucu Bayer’in
tipA
ASP’a
( Crasnitin) göre daha düşük izoelektrik
noktaya, daha düşük klirense
,daha
uzun yarılanma ömrüne sahiptir, daha uzun asparagin
baskılanması
protein
sentezinin inhibisyonunun
uzaması benzer dozlardaki diğer ASP’lara
göre farklı
aminositler
ve proteinler üzerinde istenmeyen etkiler ve yüksek yan etki oranı
ile sonuçlanır.
Eşdeğer dozda Erwinia
ürünleri E. coli ASP’a
göre anlamlı
düşük serum
asparaginaz
aktivitesine sahiptir daha hafif asparagin
deplesyonu
(Erwinase’ın bazı
çalışmalarda gözlenen koagulasyon
üzerine belirgin daha az
etkisinin muhtemel açıklaması
!)
Caruso
ve ark. yaptıkları
metaanalizde ASP’ı
daha düşük dozda (≤6000U/m²) ve
9 günden daha uzun sürede alanlarda daha yüksek tromboz
insidansı
saptanmıştır
Caruso V, Iacoviello L, Di CA, et al. Thrombotic complications in childhood acute lymphoblastic leukemia: a meta-analysis of 17 prospective studies comprising 1752 pediatric patients. Blood 2006;108:2216–22
Kortikosteroidlerin
inflamatuvar reaksiyonlar üzerine inhibitör etkisi vardır.
Deksametazonun
prednizona
göre daha önemli glukokortikoid
etkisi vardır.Bu da
VTE açısından deksametazonun koruyucu rolünü
açıklar.
Kortikosteroidlerin
ALL’de
E. coli
ASP’la
birlikte kullanımını
kıyasladığımızda prokoagulan
faktörlerin yükselmesi, fibrinolitik
faktörlerin azalması
gibi protrombotik
durumların oluşması
deksametazon
yerine prednizon
verildiğinde daha belirgindir.
2 nonrandomize
BFM çalışmasında deksametazonun
prednizona
göre VTE riski çok
daha düşük bulınmuştur
(BFM 2000 deksametazon: %1.8; BFM 90/95 prednizon: %10.4 p=0.028 )
ALL’li
hastalarda CVL’ın açık kalmasının sürdürülmesi tromboz
riskinin yönetilmesinde
kritik noktadır.
Bir metaanaliz
standart UFH’in
kateterin
açık
kalmasında plaseboya
göre daha efektif olduğunu göstermiştir. Böylece bakteriyel kolonizasyon
veya CVL enfeksiyonu riski azalır
Dillon
ve ark. 2 haftada bir ürokinaz uygulamasının internal
CVL’deki
tıkanma
olaylarını
ve eksternal
kateterdeki
enfeksiyon oranlarını
standart UFH’e
göre anlamlı
olarak
azalttığını
göstermişlerdir.
VTE komplikasyonlarının ağırlığından dolayı ASP uygulaması
esnasında primer
profilaksiye
uygulanabilir. Primer
profilaksinin etkinliği ve güvenliği ile ilgili yeterli güçlü
çalışma yok.
TDP koagulan
eksikliğini ve endojen
trombin
generasyonu
testlerini düzeltmede başarısız.
PARKAA çalışmasında AT konsantrelerinin ASP alacak çocuklarda etkinliği ve güvenliği değerlendirilmiştir.
Bu açık randomize
çalışma AT konsantrelerinin koruyucu etkisiyle ilgili bir meyil göstermiştir, fakat sonuç
istatistiki anlamlılığa ulaşmamıştır.
Veriler çalışma dışında rutin uygulamayı desteklememektedir
Bazı
merkezlerde uygulanan ASP tedavisi esnasında rutin fibrinojen verilmesi VTE riskini arttırabilir.
Nonrandomize
bir ALL çalışmasında 41 çocuk LMWH (enoxaparin) kullanmış, hiçbir semptomatik
VTE veya kanama
gözlenmemiş.
Bir başka randomize
klinik çalışmada
maligniteli
ve juguler
CVL’lı
62 çocukta düşük doz warfarin
kullanılmış, tedavinin
yararı
gösterilememiş.
2008’de Meister
ve ark. LMWH ve AT’in birlikte kullanıldığı
41 hastalık prospektif
bir kohort
çalışması
yayınlamışlar ve geçmişte yalnız AT uygulanmış, BFM protokolüyle tedavi edilmiş
bir hasta
grubuyla karşılaştırmışlar.
Çalışmada AT grubunda % 12.7 semptomatik
VTE gelişirken, kombine
tedavi alan grupta hiç
semptomatik
VTE saptanmamış, herhangi bir major
kanama gözlenmemiş.
Çocuklarda tedavide antikoagülan
olarak LMWH yaygın olarak kullanılmaktadır . VTE’li
genel pediatrik populasyonda
(ACCP) rehberi yenidoğan
dönemi dışında 3 aylık
antikoagülasyon
önerir.
Sekonder
trombozda
takipte BT veya MR
venografide
tam rekanalizasyon görülmezse süre 6 aya uzatılır. ASP tedavisi
gibi bir risk faktörü
varsa terapötik
veya profilaktik
tedaviye risk faktörü
ortadan
kalkıncaya kadar devam edilir.
Başlangıçta LMWH günde 2 kez, dozdan 4 saat sonraki antiXa
düzeyi 0.5-0.8 (1) IU/ml olacak
şekilde verilir, sonra günde 1mg/kg (50kg ağırlığa kadar), antiXa
düzeyi 0.1-0.3 IU/ml
olacak şekilde ASP tedavisi süresince devam edilir.
50kg’ın üstündeki çocuklar erişkin rehberlerine göre tedavi edilir.
Profilaktik
tedavi esnasında VTE tekrarladığı taktirde tedavi dozları
CVL çekilinceye kadar
önerilir.ASP tekrar başlanacağı
zaman ilk dozdan önceki gün ve son dozdan 48 saat sonraya kadar günde 1 kez profilaktik
LMWH
uygulaması
yapılır.
Ciddi trombositopenili
hastalarda kanama komplikasyonunu engellemek ve trombosit
düzeylerindeki artış
halinde tromboz tekrarından korumak için antikoagülasyon
çok dikkatle ayarlanmalıdır.
Bu hastalarda trombosit
değerlerini 20000-
40000/mm³
düzeylerinde sürdürecek şekilde trombosit
transfüzyonu yapılması
önerilmekte, LMWH dozunun azaltılması veya kesilmesi takip eden merkezin
seçimine bırakılmaktadır.
Lomber
ponksiyon yapılacağında LMWH
girişimden 24 saat önce kesilmelidir.