125
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZM Yüksek Lisans Tezi AHMET KIRTEKİN İstanbul- 2006

TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

  • Upload
    others

  • View
    33

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI

İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI

TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZM

Yüksek Lisans Tezi

AHMET KIRTEKİN

İstanbul- 2006

Page 2: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI

İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI

TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZM

Yüksek Lisans Tezi

AHMET KIRTEKİN

Danışman: PROF. DR. AHMET TABAKOĞLU

İstanbul- 2006

Page 3: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD
Page 4: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

I

İÇİNDEKİLER

KARİKATÜR LİSTESİ __________________________________________________________________III

KISALTMALAR _______________________________________________________________________ IV

ÖNSÖZ _______________________________________________________________________________ VI

GİRİŞ _________________________________________________________________________________ 1

BİRİNCİ BÖLÜM _______________________________________________________________________ 6

LİBERALİZM KAVRAMI VE İKTİSADİ LİBERALİZM _____________________________________ 6

I. LİBERALİZM ________________________________________________________________________ 6

A. Liberalizm ile ilişkimiz nedir? ___________________________________________________________ 6 B. Liberalizm Tanımı ve İktisadî Liberalizm __________________________________________________ 7 C. İktisadî Liberalizmin Muhtelif Telaffuzları ________________________________________________ 14

İKİNCİ BÖLÜM _______________________________________________________________________ 16

ANA HATLARIYLA OSMANLI BASIN YAŞAMI ___________________________________________ 16

I. BASININ GELİŞİMİ VE OSMANLI'DA BASIN ___________________________________________ 16

A. Basının Gelişimi ve Avrupa’da Basın ____________________________________________________ 16 B. Osmanlı Basın Yaşamı________________________________________________________________ 20

1. İlk Gazeteler ve Çalışmamızın Tarihsel Sınırları__________________________________________ 21 2. Basının Osmanlı Toplumu Üzerindeki Etkileri ___________________________________________ 23 3. Osmanlı’da Basınla İlgili Yasal Düzenlemeler ___________________________________________ 27 4. Osmanlı Basını ile Avrupa Basını Arasındaki Temel Farklar ________________________________ 27

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM _____________________________________________________________________ 30

TANZİMAT İLE YAŞANAN DEĞİŞİM VE EKONOMİ ______________________________________ 30

I. TANZİMAT _________________________________________________________________________ 30

A. Tanzimat Nedir? ____________________________________________________________________ 30 B. Tanzimat’ın Tarihsel Sınırları __________________________________________________________ 32 C. Tanzimat’ın Mahiyeti_________________________________________________________________ 35 D. Tanzimat Aydını ve Zihniyet ___________________________________________________________ 38

II. TANZİMAT DÖNEMİ OSMANLI EKONOMİSİ _________________________________________ 43

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM___________________________________________________________________ 48

TANZİMAT DÖNEMİ İSTANBUL BASNINDA İKTİSADİ LİBERALİZM FİKİRLERİ___________ 48

I. İKTİSADİ LİBERALİZM FİKİRLERİNİN GÖRÜLDÜĞÜ TEMEL ALANLAR _______________ 48

A. Fikrî Temeller ______________________________________________________________________ 49 B. Ticaret ____________________________________________________________________________ 61 C. İtibar/Kredi Notu ____________________________________________________________________ 68 D. Bankalar __________________________________________________________________________ 74

Page 5: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

II

E. Ziraat ve Sanayi_____________________________________________________________________ 80 F. Borçlanma _________________________________________________________________________ 90

II. MUHTELİF İZLER __________________________________________________________________ 93

III. DEĞERLENDİRME _________________________________________________________________ 97

SONUÇ _______________________________________________________________________________ 99

EKLER ______________________________________________________________________________ 101

KAYNAKÇA __________________________________________________________________________ 109

Page 6: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

III

KARİKATÜR LİSTESİ Karikatür 1: medeniyet arabasıyla teraki!.....……………………………………….………37 Karikatür 2: Acaba sokula sokula nereye kadar girebiliriz………………………….….......38 Karikatür 3: Barbarlık alamatı ve medeniyet edevatı…..……………………………..……40 Karikatür 4 : İstanbul’da bir gazete idarehanesi………………………………………..…..49 Karikatür 5: (Zamane çocukları)…………………………………………………….……..68 Karikatür 6: Şimdi buldu esnaf eğlenceyi.............................................................................94 Karikatür 7: Zamana uymak……………………………………………………………....100

Page 7: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

IV

KISALTMALAR

yy. Yüzyıl

age. Adı geçen eser

C cilt

S sayı

s sayfa

agm. Adı geçen makale

bs. Baskı, basım.

TCTA Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi

MTSD Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Tarihi

MTSD:TMB Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Tarihi Tanzimat ve

Meşrutiyet’in Birikimi

bkz. Bakınız

Nu. Numara

çev. Çeviren

drl. Derleyen

ed. Editör

vd. ve diğerleri

yhz. Yayına hazırlayan

sdl sadeleştiren

Page 8: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

V

H Hicrî

R Rumî

İÜEF İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

GÜİF Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi

YTY Yeni Türkiye Yayınları

tb. Yayın tarihi belirsiz

Page 9: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

VI

ÖNSÖZ

Tanzimat ve liberalizm gibi iki geniş konuyu birlikte ele alarak Osmanlı Devleti’nin

son döneminde iktisat düşüncesinde görülen değişimi tespit etmeye çalıştık. Gerek teorik

tartışmaları yaparken ve gerek saha çalışması yaparken en çok zorlandığımız nokta alanların

genişliği olmuştur. Bu zorlukların aşılmasında en büyük pay şüphesiz hocam ve tez

danışmanım Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu’na aittir; tavsiyeleri ve yönlendirmeleri ile bir deniz

feneri gibi çalışmanın seyrini sürekli olarak aydınlatmıştır, bu nedenle kendisinin hakkını

ödemem ve sabrına layıkıyla teşekkür etmem mümkün değildir.

Fikri gelişimim üzerinde büyük pay sahibi olarak çalışmalarımı sürekli

yüreklendirmiş ve hiçbir alanda desteklerini esirgememiş olan hocalarım Dr. Hasan Özket’e

ve Yrd. Doç. Dr. Ahmet Kemal Bayram’a ise emeklerinin karşılığını bu dünyada ödemem

mümkün görünmüyor.

Tüm teşekkürlerin içten olduğu bu çalışma için içimde kalan yegâne ukde, kişisel

eksikliklerim nedeniyle çalışmanın kemale erdirilememiş olmasıdır. Bu alanda yapılacak yeni

çalışmalar ile umarım bu eksiklikler giderilir.

Ahmet KIRTEKİN

İstanbul, 20006

Page 10: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

1

GİRİŞ

Mehmet Genç1, Osmanlı ekonomisinin zihni temellerini tespit etmeye çalıştığı

çalışmasında, klasik dönem ekonomik zihniyetini açıklamak üzere üç tane temel ilke

öne sürer: İaşe (provizyonizm) ilkesi, Gelenekçilik ve Fiskalizm.

Provizyonizm ilkesi, ekonomik faaliyete tüketici açısından bakarak, mal ve

hizmetlerin mümkün olduğunca ucuz, kaliteli ve bol olması demektir. Burada iktisadi

faaliyetin amacı üretici kesimin en yüksek standartlarda bir hayat sürecek biçimde

yüksek bir kazanç elde etmesi değil, tüketicilerin ihtiyaçlarının mümkün olan en yüksek

düzeyde karşılanmasıdır. Tüketimi esas alan bu bakış açısı tüketimi kutsamanın aksine

tüketimi yeniden tanımlayan bir süreçtir. Çünkü sadece ürün bolluğu arzulanmaz, aynı

zamanda ucuzluk ve kalite gibi ek özelliler aranır. Bu da kârların düşük ve üretimin

sürekli olmasını gerektirir. İhtiyaç duyulmayan ürünlerin üretimi de kısılmalıdır, çünkü

bunlar sermaye kullanımına neden olmakla beraber tüketilemedikleri için ekonomik

birer kayıp olmanın ötesinde ihtiyaç duyulan malların üretiminde gecikmeye veya

maliyetlerin yükselmesine neden olacaktır. Dolayısıyla ekonominin son derece

kontrollü hareket etmesi gerekir. Bu açıdan ihracatın kısıtlanacağı, fakat ithalatın

destekleneceği açıktır. İhracat, ihtiyaç duyulan malların ülke dışına çıkması demekken

ithalat aksine ihtiyaç duyulan malların piyasaya girmesi demektir. Şu halde ihracat

ancak marjinal değeri sıfırlanmış mallarda görülecektir. Olası bir rekabetin de tüketici

yararına olacağı düşünülürse bu da istenmeyen bir durum olmayacaktır.

Gelenekçilik ise, sosyal ve iktisadi ilişkiler içinde zamanla oluşan ve yerleşik

bir hal alan denge ve eğilimlerin mümkün olduğunca muhafaza edilmesi demektir. Eğer

1 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet Ve Ekonomi, 2. bs. İstanbul: Ötüken Yay, 2002, s. 59–67.

Ahmet Tabakoğlu Türkiye’de oluşan iktisat sisteminin ‘Anadolu coğrafyasının iktisadî imkanları, Türklerin Ortaasya döneminde oluşturdukları iktisadî gelenekler ve Türklerin VIII. Yüzyıldan beri mensup olukları İslam’ın iktisadî uygulamaları’ şeklindeki üç kaynaktan beslendiğini ifade eder. Bk. Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, 6. bs., İstanbul: Dergah yay., 2003, s. 45. Bu temeller üzerinde yükselen ekonomik yapının zihni temelleri noktasında da merkezi bir devlet yapısı, gelenekçilik, adalet idealinin hareket noktası olması, sosyal refahın sağlanması hususları ön plana çıkmaktadır. Bu öğelerin birleşmesi ile arz yönlü bir ekonomik yapı orya çıkmaktadır. Bkz. Age., s. 131-132. Tabakoğlu ile Genç’in çalışmaları aynı doğrultuda görülmekle beraber zihniyet noktasında Genç’in çalışması bir sistematik sunmakta olduğundan konuyu Genç’in açıklamaları üzerinden işlemek daha uygun görülmüştür.

Page 11: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

2

bu denge ve eğilimlerde bir değişme gözlemlenirse bu durumda yapılacak şey eski

koşullara dönülmesini sağlamaktır. Bu bağlamda ‘kadim’ önemli bir meşruiyet kaynağı

olarak belirmektedir.

Üçüncü ilke olarak fiskalizm, devletin iktisadi kararlarını alırken gelirlerini

arttırmak ve buna karşılık giderlerini azaltmak yönünde tavır alma eğilimi olarak

tanımlanabilir.

Bu üç temel ilke devletin ekonomik birimler üzerindeki denetimiyle mümkün

olmuştur. İlkelerin kendi aralarında bağlantıları bulunduğu gibi kendi içlerinde de

varlıklarını zorlayan etmenler vardır. Ancak – en azından şu anda – bu ilkeler Osmanlı

iktisat zihniyetini klasik dönem için açıklamada yetkindirler. Doğal olarak bu ilkelerin

aynı anda eşit oranda etkin olduğu düşünülemez. Şartların değişmesi ile bunların

etkinlik düzeylerinde de değişmeler olmuştur.

Bu bağlamda son dönem Osmanlı ekonomisini bu ilkler ışığında yeniden

değerlendirmek gerekmektedir. Bu ilkeleri Klasik Dönem’e ait kabul ettiğimizde

yenileşme döneminde nasıl bir hal aldıkları sorusu ortaya çıkar.

Osmanlı Devleti’nde görülen ıslahat hareketleri neticesinde varlığını yitiren ilk

ilke ‘Gelenekçilik’ olmuştur. Gelenekçilik, kadim olanı muhafazayı öngörmekte, ve

kadim olanı da ‘öncesini kimsenin hatırlamadığı’ olarak tanımlamaktaydı. Oysa ıslahat

hareketleri kadim olanı tesis etmek değil, fakat yeni’yi kurmak hedefiyle

gerçekleştirilmiştir. Bu süreç bir süre sonra, daha önce herhangi bir açıklamaya ihtiyaç

bile bırakmayan kadim kavramının dahi anlaşılmaz, müphem bir kavrama dönüşmesiyle

neticelenmiştir2.

Geriye kalan iki ilke arasında uzun ömürlü olanı fiskalizm olmuştur.

Modernleşme hareketleriyle merkezi bir yapıyı hedefleyen devlet için gelir kaynaklarını

arttırmak kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak geçerliliğini korumuştur. Ancak provizyonizm

1840’lardan başlayarak 1860’larda varlığını yitirmeye başlanmıştır. Bu açıdan 1838

tarihli Osmanlı–İngiliz ticaret antlaşması, fiskalizm ile provizyonizmin açıkça

2 Genç, s. 91–92.

Page 12: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

3

görüldüğü bir metindir. Bu antlaşma gereğince ihracat gümrükleri yüksek ithal

gümrükleri ise düşük tutulmuştur. İzleyen süreçte Osmanlı sınırları içinde çeşitli

fabrikalar kurulmasına rağmen bunların korunması amacıyla herhangi bir ekonomik

tedbir alınmamıştır. Hiçbir şekilde gümrük himayesi düşünülmemiştir. Bu durum

1861’e kadar devam etmiş, ancak bu tarihten itibaren gümrük tarifelerinde değişimler

gözlemlenir hale gelmiştir; ihracat gümrükleri düşerken ithalat gümrükleri artmaya

başlamıştır. Provizyonizm ilkesi temel ihtiyaçlarda geçerliliğini korusa da bu konudaki

evrenselliğini yitirmiştir3.

1827’de başlayan fabrikalar kurma dönemi 1850’lerde sona ermiş ve birçok

fabrika da 1855’ten sonra kapanmıştır. İthal rekabetinden kaynaklanan bu değişim

zamanla geleneksel esnaf sektörüne de yansımıştır. Bu durumda yardım talebinde

bulunan esnaf provizyonizm ilkesi gereğince geri çevrilmiştir. Ancak bir süre sonra

ekonominin bozulmasının daha ağır sonuçlara sebebiyet verdiği görülmüştür. Bu

durumda yapılacak mali fedakârlıkların uzun dönemde bir geri dönüşüm sağlayacağı

görülmüş ve gümrük duvarları koruma yolları olarak düşünülmeye başlanmıştır. 1874’te

iç gümrükler kaldırılmış ve sınai üretim için ithal edilecek makine ve aletler gümrük

resminden muaf tutulmuştur. Neticede yerli imalatın korunması düşüncesi 1880’lerde

gündeme ancak gelmiştir. Bu yolla son referans noktası olan fiskalizm de hayatiyetini

yitirmiştir4.

Mehmet Genç’in bu açıklamaları bizim için son derece önemlidir, çünkü bu

açıklamalar uyarınca hem Osmanlı ekonomisinin değişimini daha sağlıklı bir analize

tabi tutma imkânı vardır, hem de çalışmamızın temel konusu olan Tanzimat’ın iktisadi

vaziyetini anlamlandırmamız mümkündür.

1838 Osmanlı–İngiliz ticaret antlaşması Tanzimat Fermanı’nın temel nedeni,

daha açık bir ifadeyle Tanzimat Fermanı anılan antlaşmanın yasal zemini olarak

değerlendirilmekte ve bu sürecin Osmanlı ekonominin kapitalistleşmesi yönünde atılan

temel bir adım olduğu ileri sürülmektedir5. Mehmet Genç’in açıklamaları dikkate

3 Age., s. 93–94. 4 Age., s. 95. 5 Tevfik Çavdar, Türkiye’de Liberalizm (1860–1990), Ankara: İmge Kitabevi, 1992, s. 9–10.

Page 13: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

4

alındığında ise bu genel kanının tam olarak doğru olmadığı görülmektedir. Bu bilgi

kendi içindeki yanlışlanma süreci neticesinde tam bir kesinliğe kavuşabilecektir.

Her şeyden evvel, İlber Ortaylı6 tarafından ‘kelimenin tam anlamıyla bir

trajedi’ olarak nitelenen çağın bir değişme sürecine tekabül ettiğini ve hiçbir alanın

durağan kalmadığını, tüm toplumun birçok yönden değişim geçirdiğini ve dahası hiçbir

kurumun da değişim rüzgârı dışında kalmadığını biliyoruz. Şu halde önümüze çıkan her

meseleyi bir değişim paradigması üzerine inşa etmek gibi bir imkân çıkıyor önümüze.

Sahip olduğumuz ideoloji bağlamında yaklaşımlarımızı ortaya koyup, anılan değişimleri

takdis ile tekfir aralığında istediğimiz noktaya yerleştirmek suretiyle daha önceden

belirlediğimiz sonuçlara varabiliriz. Ve muhtemelen bunları yaparken kendimizi haklı

gösterecek vesikalar da bulabiliriz. Fakat bu, hakikat’ten hiçbir şey ifade etmez.

Küllî bir bakış açısı olayları anlamlandırmamız ve tarih kurgusu içinde belli

bir alana yerleştirmemiz açısından ne kadar zorunluysa, küllî yapının unsurları olan

küçük yapı taşlarının da doğru biçimde tespit edilip tanımlanması da aynı derecede

zorunludur. Bu sebeple, araştırılan alanın temel meseleleri kadar alt unsurları da ortaya

konmalıdır. Tanzimat ve İktisadi Liberalizm başlıklı çalışmamızda, bu çıkarımlar

doğrultusunda Tanzimat dönemi İstanbul basınında iktisadi liberalizm fikirlerini tespit

etmeye çalışacağız. Ancak bunları tespit ederek yaşanmakta olan ekonomik değişimle

etkileşim içinde bulunan zihnî yapıyı tespit edebiliriz.

Osmanlı dünyası küllî bir dönüşüm ile karşı karşıya –ve hatta belki iç içe- iken

ekonomik zihniyetin basın düzeyinde ne şekilde tezahür ettiğini tespit etmeye

çalışacağız. Basın da Osmanlı kültür dünyasındaki yeni kurumlardan biridir, ve

Tanzimat ile aralarında da büyük bir yaş farkı yoktur. Geleneksel düşünce kalıplarının

çözülmesi yayınlanan kitap ve makalelerden izlenebilir. Özellikle son dönem Osmanlı

ekonomik zihniyeti üzerine yoğunlaşan çalışmalar7 bu süreci ortaya çıkarma çabasının

ürünüdür.

6 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: İletişim yay., 2000, s. 31. 7 Ahmet Zeki İzgöer, “Ahmed Cevdet Paşa’nın Sosyal ve İktisadi Görüşleri” (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi,1997); Yaşar Çakmak, “Tanzimat Sonrası İktisadi Düşüncede Ahmet Mithat Efendi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1995); Tuncay Oruç, “Jön Türklerin İktisadi Görüşleri”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1996);

Page 14: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

5

Bizim çalışmamız ise İstanbul basınını temel alarak Tanzimat döneminden

itibaren Osmanlı iktisadî zihniyetindeki tavır alışı ve daha açık bir ifade ile liberal bakış

açısının ne suretle görüldüğünü tespit etme amacını gütmektedir. Bu kısa formülasyonla

konusu açıklanmış olan çalışmamız, liberalizmi –tartışmalarıyla beraber- iktisadi

boyutta tanımlamak, Osmanlı basınının gelişim sürecini ve –toplum üzerindeki- etkisini

tartışmak, Tanzimat dönemini –en azından çalıştığımız bir alan olarak- niteliği, sınırları,

mahiyeti ve –genel olarak- zihniyeti bağlamında ele alarak bir çerçeve belirlemek

zorundadır. Ancak bu çerçeve çizildikten sonra İstanbul basının taranmasıyla tespit

edilen makalelerin değerlendirilmesine geçilebilecektir.

Mustafa Balçık, “İttihat ve Terakki Dönemi İktisadi Hayat ve Maliye Nazırı M. Cavit Bey”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 1998); Muharrem Öztel, “Mehmet Cavit Bey’in İktisadi Fikirleri”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2000); Muharrem Duş, “İktisadi Düşünce Tarihimizde İktisadiyat Mecmuasının Önemi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2000).

Page 15: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

6

BİRİNCİ BÖLÜM

LİBERALİZM KAVRAMI VE İKTİSADİ LİBERALİZM

I. LİBERALİZM

Liberalizm, çalışmamızın temel dayanak noktalarından birisini teşkil ediyor.

Doğrudan izini sürdüğümüz düşünce/felsefe/eğilim8 liberalizmdir. Bu yüzden karşı

karşıya bulunduğumuz en önemli sorun liberalizm’in ne olduğudur. Liberalizmin tanımı

yapılmadan ve tarihsel gelişimi incelenmeden araştırmamız için bir anlam ifade etmesi

mümkün değildir. Araştırmamızda elde ettiğimiz verileri arka arkaya sıralayarak

bunların hepsini bir başlık altında toplamak da mümkün değildir. Bu nedenle öncelikle

liberalizm’in ne olduğunu ve daha sonra da İktisadi Liberalizm’in ne olduğunu

tartışacağız.

A. Liberalizm ile ilişkimiz nedir?

Liberalizm, yeni tanıştığımız bir kavram veya düşünce değil. Türk siyasi ve

düşünce hayatında farklı dönümlerde yoğun tartışmalarla gündeme gelmiş, zaman

zaman sessizliğe bürünmüşse de hep gündemin bir maddesi olagelmiştir9. Zira

liberalizm, Tanzimat ile beraber ulaşmak için çaba gösterilen Batı düzenine ulaşmada,

sorunların çözümlerini mümkün kılacak ve arzu edilen gelişmeyi tesis edecek bir teşhis

olarak görülmüştür10.

Liberal karakterli sağ partiler her ne kadar haiz oldukları özellikleri ve

niyetleri açıklamışsalar da bu açıklamalarda sürekli olarak dolaylı bir dil kullanmış ve

liberalliği bir türlü bir kimlik ve program olarak zikretmemişlerdir. Üstelik liberalizm

bir felsefe ve bir ‘ideoloji’ olarak aydınlar arasıda dahi tam olarak anlaşılamamış ve

8 Burada sıraladığımız kavramların tümü için ideoloji kavramı da kullanılabilir. Fakat böyle bir tartışma bizim çalışmamızın dışındadır. 9 Bu konudaki en ilginç örneklerden birini Ahmet Çiftçi’nin “Kollektif Liberalizm” (İstanbul:1965) adlı kitabına yazdığı önsözde anlatır. Yazar, 26 Haziran 1961’de Milli Birlik Komitesi’ni devirmeye teşebbüs suçundan tevkif edilir. Kütüphanesindeki kitaplara el konulan yazar, sorgusu sırasında henüz yazmakta olduğu kitabın adındaki “Kollektif” ibaresinin ısrarla sorulduğunu ve komünistlik soruşturmasına maruz kaldığı anlatıyor. 10 Oya Okan, Batı Düşüncesinde Liberalizm Ve Tarihi Koşulları, Ankara: TTK, 2001, s. 9.

Page 16: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

7

sürekli olarak menfi anlamlarda kullanılmıştır11. Son genel ve yerel seçimlerden birinci

parti olarak çıkmayı başarmış olan Adalet ve Kalkınma Partisi de ekonomik alanda

benimsediği liberal bakış açısına rağmen kendisini liberal olarak tanımlamamış, bunun

yerine ‘muhafazakâr-demokrat’ kimliği tercih etmiştir.12

Liberalizmin tartışıldığı en güncel ve en açık alan ise gene gazeteler olmuştur.

Prof. Dr. Fuat Keyman yazdığı iki yazı13 ile bir süreden beri Etyen Mahçupyan ile Atilla

Yayla arasında Zaman gazetesi sütunlarında süregelmekte olan Liberalizm-Demokratlık

tartışmasını özetlemiş ve her iki tarafın da avantajlı bulunduğu alanlara işaret ettikten

sonra tartışmanın devamında her iki tarafın cevaplaması gereken noktaları

belirlemiştir.14

B. Liberalizm Tanımı ve İktisadî Liberalizm

Hem tarihimizde hem de güncel konularımız arasında önemli bir yer teşkil

eden liberalizm kendisini tanımlarken net değildir15. Bu karışıklığın temelinde asıl

olarak bir tek liberalizmin mevcut olmaması yatar. Bu nedenle asıl olarak liberalizmden

değil liberalizmlerden bahsetmek mümkündür16. Ve nihayet bu farklı liberalizmlerin

içinde eridikleri ortak bir tarih de mevcut değildir17, ancak farklı ülkelerdeki farklı

gelişimlerden bahsedilebilir18.

Pratikteki yansımaları bir yana düşünsel niteliği üzerine de bir anlaşma mevcut

değildir. Liberalizm bir taraftan karşıt parçaların bir arada bulunduğu bir mozaik veya

11 Cüneyt Ülsever, Pratik Teoriyi Daima Aşıyor Neden Liberalizm?, İstanbul: Timaş yay., 2000, s. 22. 12 Bu sayede Ülsever’in yaptığı genel tespit bozulmamış oluyor. Tabi burada AKP’nin siyasi yelpazede nerede durduğunu tartışmak konumuz dışındadır. 13 “Liberallik, demokratlık ve Türkiye – 1” Zaman, 28.05.2006; “Liberallik, demokratlık ve Türkiye – 2”, Zaman, 28.05.2006. Bu tartışma daha sonra Taha Akyol tarafından ele alınmıştır. Bkz. Taha Akyol, “Liberalizm, cumhuriyetçilik, solculuk”, Milliyet, 05. 06. 2006. 14 İşaret edilen tartışma da zaman zaman sert ifadeler kullanılsa da, gerek tartışmanın bizatihi kendisi ve gerekse Keyman’ın bu tartışma üzere kaleme aldığı iki parçalı yazı hem Türk basını için hem de düşünce hayatı için olumlu bir gelişmedir. Peyderpey ve dağınık bir biçimde sürmekte olan tartışmanın bu yazı ile en azından belli bir plana çekilmek istendiği açıktır. Böylesi bir yönelme şüphesiz liberalizm’i (ve doğal olarak onunla beraber demokratlığı) daha geniş bir tartışma alanına taşımış olacaktır. Bu sayede Tanzimat’tan bunca zaman sonra bile liberalizm güncel bir tartışma konusu olma özelliğini korumuş olacaktır. 15 Okan, s. 9. 16 Cemil Meriç, “Liberalizm Yahut Hür Bir Kümeste Hür Bir Tilki, İlim ve Sanat, S. 22 (1988), s. 9. 17 Okan, , s. 12. 18 Age., s. 13; Meriç, s. 10.

Page 17: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

8

eklektik bir yapıdan çok bütüncül ve çeşitli yönleri bulunan, parçalanamaz, her

unsurunun bir diğerini zorunlu kıldığı bir sosyal teori19 olarak, “entelektüel ve siyasî bir

gelenek”20 şeklinde tanımlanırken diğer bir bakış açısından, kuramsal çalışmaların

ürünü olmayan, belli bir zaman dilimde gündeme gelmiş ve bir dünya görüşü olarak

anlam kazanmış, mevcut engelleri aşmak için kullanılan bir düşünce sistemi21 olarak

görülmüştür. Belli bir akademik hareket imkanı olan bu görüşlere, piyasa ekonomisinin

insanlığın kölelikten uygarlığa ilerlemesindeki bir strateji22 ve liberalizmin hürriyetinin

hür bir kümeste hür bir tilki hürriyeti23 olduğu şeklindeki daha öznel görüşler de

eklenebilir.

Liberalizmin fikrî kökleri John Locke, İskoç Aydınlanması ve Immanuel Kant

olarak tespit edilebilir24. Esas itibariyle Anglo-Amerikan bir düşünce geleneği olarak

tanımlanabilecek olan Liberalizm’in ilk büyük düşünürü olan Locke’un önemi “hayat,

hürriyet ve mülkiyet”i doğal/negatif haklar olarak sıralamasından ileri gelir25. İskoç

Aydınlanması olarak bilinen düşünce akımı David Hume, Adam Smith ve Adam

Ferguson’un görüşleri etrafında şekillenmiş ve “kendiliğinden düzen” ve “doğal

özgürlük sistemi” kavramlarını şekillendirmiştir. Nihayet Kant’ın, kişisel özerklik ve

kişilerin ahlaki değer bakımından eşitliği kavramları ile evrenselci adalet anlayışı

liberalizmi etkilemiştir. Ve Kant, liberalizmin akılcı kaynaklarından birisi olarak

19 Atilla Yayla, Liberalizm, Ankara: Turhan Kitabevi, 1992, s. 193. 20 Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”, MTSD: Liberalizm, C. 7, s. 24. 21 Okan, s. 15. 22 Yayla, s. 179. 23 Meriç, s. 10. 24 Bunlara, David Hume ve Montesquieu da eklenebilir bkz. Ahmet Cevizci, Aydınlanma Felsefesi Tarihi, Bursa: Ezgi Kitabevi, 2002, s.77, 98; Yayla,1992, s.169. Felsefi bağlamdaki bu katkılara iktisadi düşünce anlamında eklenebilecek isimler Child, Locke, Nort, Law, Cantillon, Berkeley ve Vanderlint’tir. Bkz. Vural Fuat Savaş, İktisatın Tarihi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1999, s.183–253. Savaş, çalışmasında, adı geçen isimlerin düşüncelerini faiz, para, mülkiyet, birikimin sınırları, üretim faktörlerinin arzı, nüfus gibi başlıklar altında incelemiştir. 25 Liberal düşüncede önemli bir yere sahip olan Locke, birçok düşünürü farklı biçimlerde etkilemiş ve felsefe tarihinde önemli bir yere işgal etmiştir. Bkz. Cevizci, s.15 vd. Locke insanların doğa durumunda eşit olduklarını iddia etmesine rağmen bu eşitliliğin kesin bir biçimde ihlal edilmesi yönünde gelişmeleri sağlayacak olan özel mülkiyet kavramını da savunmuştur. Bu bağlamdaki bir tartışma için bkz. Larry Arnhart, Plato’dan Rawls’a Siyasî Düşünce Tarihi, Ahmet Kemal Bayram (çev.), Ankara: Adres Yayınları, 2004, s. 240-249.

Page 18: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

9

sayılmıştır26. Bu somut temellerin öncesinde yaşan fikri gelişmelerin teorik altyapıyı

oluşturduğu ileri sürülebilir.

Aydınlanma ile beraber dinin toplumda işgal ettiği konum sarsılacak ve bilim

ile beraber akıl yegâne yol gösterici konumuna gelecektir27. Mutlak biçimde akılcı olan

Aydınlanma düşüncesi, bilimin her türlü sorunun çözümü olacağına inanır. Aklı rehber

edinmiş, her sorunun bilim ile halline iman etmiş bir düşüncenin tarih konusundaki

görüşü de doğal olarak bu alanlardan beslenecek ve bilginin ilerlemesi ile tarihin

ilerleyeceğini kabul edecektir. İnsan varlığının doğa üzerindeki mutlak hâkimiyet

hakkına işaret ederken bu düşünce, o zamana kadar varolagelmiş altın çağ ve ilk günah

gibi fikirlerin tamamen terk edilmesi demektir28. Bir referans noktası olmaktan ve

dünyayı, hayatı ve eylemi anlamlandırmaktan çıkan bir dinin artık tüm düzenin odak

noktasını belirleyemeyeceği açıktır. Bu noktada “insan” merkeze doğru kaymıştır. Bu

etkiyi temel olarak kökü Descartes’tan29 kaynaklanan ve Locke tarafından güçlendirilip

pekiştirilen radikal bir bireycilik ile açıklamak mümkündür30. Aydınlanma din ile

çatışıyor olsa da aynı şeyi liberalizm için söylemek mümkün değildir. Çünkü zaten

Aydınlanma’nın zorlamaları ve Reform hareketleri ile beraber dinin (Hıristiyanlığın)

26 Erdoğan, s. 24–25. 27 Batı dünyasındaki din-bilim çatışması için bkz. Augusto Forti, “Modern Bilimin Doğuşu Ve Düşünce Özgürlüğü”, Bilim ve İktidar, Federico Mayor ve Augusto Forti (drl.), 10. bs., Ankara: TÜBİTAK, 2000, s. 23-37. Bu çalışmada genel olarak bilimsel gelişmeler ve bunların yayılması noktasında dinin etkinliğini ve hakimiyetini kaybetmesi konu edilir. Genel bir kabul olarak bilimsel çalışmaların alanı geliştikçe dinin alanının küçüleceği kabul edilir. Kendi içinde dahi tutarlı olmayan bu düşünce ülkemizde ithal bir mal gibi –birçok alanda görüldüğü üzere- ancak kaba bir ‘sonradangörmelik’ haliyle sıkça ifade dile getirilmektedir. Din ile bilim arasındaki ilişki yalnızca Osmanlı modernleşme süreci içinde ele alınarak çözülecek bir problem değildir. Ancak problemin çözümü için hem bu modernleşme süreci hem de yeni aydın tipinin oluşması dikkatle incelenmelidir. Dinin kendi ilmî imkanları zorunlu olarak araştırmaya dahil edileceğinden buna işaret etmeye gerek yoktur. 28Cevizci, s. 10-14; Meriç, s. 11. 29 Bireyciliğinin kadim kaynaklarından biri Descartes olsa da, liberalizm kartezyen aklı reddeder. Temel olarak akılcı olan liberalizm her şeyin üstünde tek bir aklın varlığını ve onun tüm düzeni kurgulamasını kabul etmez, bu açıdan kartezyen rasyonelliği reddeder, bkz. Yayla, s.170. Hume’ın önemi de buradan kaynaklanır, çünkü Hume, kendiliğinden düzen fikrini savunur bkz. Age., s.169. Descartes’in liberal rasyonalizm düşüncesini desteklemesi için bkz. Arnhart, s. 173-174. 30 Cevizci, s. 15.

Page 19: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

10

aldığı hal liberalizmle çatışacak bir form değildir31. Hatta mevcut dini formlar yeni

iktisadi görüşün doğmasında etkili olmuşlardır32.

Locke’un etkisi yalnız bireyciliğe yaptığı vurgu neticesinde insanın ontolojik

tanımın değişmesiyle sınırlı değildir. Temel olarak politik bir nesne olarak insan’ın

tanımı da değişmiştir. Aydınlanma öncesi Hıristiyan akidesinin insana biçtiği değer ile

siyasal iktidarın biçtiği rol hemen hemen bir biriyle örtüşür. Din gibi en temel alanda

meydana gelen bir değişimin -devletle ilişkili olmasa bile- sadece bu nedenle siyasal

yapıyı etkilemesi kaçınılmazdır. Kısaca insan, devletin üzerine inşa edildiği yığınsal bir

‘nesne’ olmaktan çıkarak devletin hizmet etmesi gereken bir ‘özne’ konumuna

gelmiştir33. Siyasal olarak özgürleşen insan, Aydınlanma düşüncesine göre iktisaden de

özgür olmalıdır. İnsan iktisadi faaliyetleri üzerindeki denetim ve kısıtlamalar tümüyle

kalkmalıdır. Burada bahse konu olan denetim ve kısıtlamaların dini ve siyasi akide ve

kurumlarca tesis edilmiş olduğu hatırlanacak olursa tablo daha net bir görünüm

kazanacaktır. Denetim ve kısıtlamaların kalkması, ilerleme düşüncesinin mutlaklığıyla

birleştiğinde yeni bir yaşam ahlakı ile beraber yeni bir iktisadi ahlak doğacaktır34. Ahlak

sadece bir alanla sınırlı değildir, ilerleme peşinde koşan ve hazlarını temel gösterge

kabul eden insanın ilerleme adına sınırsız tasarrufta bulunacağı düşünülemez. Aksine

elinde olan kendi hazzını temin için bir araç konumundadır. Bu sayede ileride oluşacak

pazar ilişkileri içindeki yüksek tüketim oranı ortaya çıkmaktadır35. Dikkat edilecek

olursa tüketimin ne için olduğu aslında tam olarak göründüğü gibi değildir. Zira pazar

için üretim yapmak bir süre sonra, aslında zaruri olmayan ve hatta belki de hiç ihtiyaç

duyulmayacak olan ürünleri üretmek demektir. Bunların bir artı değer ifade etmesi

ancak tüketilmeleri halinde olur. Daha vahim nokta, değerleri kendilerinden menkul bu

31 Alpaslan Işıklı, Neo-liberalizm ve Görünmeyen El Yeni Din Yeni Tanrı, İstanbul: Otopsi yay., 2005, s. 18–19. 32 Bu yöndeki farklı bakış açıları için bk. Max Weber, Ptotestan Ahlakı Ve Kapitalizmin Ruhu, Zeynep Gürata (çev.), Ankara: Ayraç yay., 2002; Werner Sombart, Kapitalizm Ve Yahudiler, Sabri Gürses (çev.), İstanbul: İleri yay., 2005. Din üzerine yapılan tartışmalar ne boyutta olursa olsun, din hem uhrevî yönü hem de sosyal hayata bakan yüzü ile her zaman insan hayatının temel bileşenlerinden biri olmuştur. Kendisi dışındaki alanları etkilediği gibi zaman zaman kendisi de ‘etkilenen’ olmuştur. 33 Yukarıda değinmiş olduğumuz kölelikten uygarlığa geçme düşüncesi bu bağlamda değerlendirilebilir. 34 Cevizci, s. 15–16. Burada da artık çığırından çıkmış bir sürecin ifadesi olarak ‘kümesteki hür tilki’ örneği yeniden düşünülebilir. 35 E.K. Hunt, İkisadi Düşünce Tarihi, Müfit Günay (çev.), Ankara: Dost Kitabevi, 2005, s. 31.

Page 20: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

11

ürünlerin üretilmeleri sadece ekonominin işleyişini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda

üretimde görev alan kişiler için de bir toplumsal artığın oluşmasını mümkün kılar.

Fikrî gelişimin ana hatlarına işaret etmek, liberalizmi tanımlamak için yeterli

değil, bu sayede ancak alan üzerine bir fikir edinmemiz mümkün. Genel olarak

liberalizm taraftarlarının bu teorik çerçeve veya ekonomik politik dönüm noktaları ile

ilgilendikleri ve net bir tarihsel süreçten bahsetmedikleri ileri sürülebilir. Oysa tarihsel

süreç düşünce ve eylem yönleriyle incelenmeden bugün için –özelde liberalizm olmakla

beraber- hiçbir kavramın net bir biçimde anlaşılması mümkün değildir. Özel olarak

liberalizmin tarihsel süreç içinde yer aldığı coğrafyalarda meydana gelen siyasi-

ekonomik ve nihayet sosyal değişim ve gelişmeler düşünülecek olursa bu dönemin

ürünü olan herhangi bir kavramın sadece teorik olarak kavranmasının veya tarihsel

gelişimin mutlak bir sonucu olarak görülmesinin mümkün olmadığı daha açık bir

biçimde görülür.

İster belli bir kuramsal çabanın neticesi ister dağınık ve tesadüfî bir gelişimin

eseri olsun, bu noktada bizim için önemli olan liberalizmin ortaya çıktığı şartlardır.

Plansız bir biçimde girişilen coğrafi deneyimler neticesinde yeni keşiflerin

sağladığı zenginlik en basit anlamda ilk olarak lüks tüketime yönelmiş ve geleneksel

yapılar içinde kendisine yeni imkânlar aramaya başlamıştır. Bu süreçte sömürgelerin

başlamış olması yeni ilişki biçimlerinin kurulmasını gerektirmiştir, bu ilk elde üretimin

devamlılığı için gereklidir; üretim devamlı bir hal alacak biçimde örgütlenmelidir. Bu

sayede artık merkantil politikalar yetersiz kalmış ve sorunlar çözülememiştir. Nihayet

bu çözümsüzlükleri sanayi devrimi ile aşmak mümkün olmuştur. Bu süreç, farkındalık

içinde yaşanan bir süreç değil, aksine kendiliğinden yaşanan bir gelişmedir36.

İlişkilerdeki böylesi bir değişim pazar sisteminin doğması, ve pazarın kırsal malikaneyi

yani feodalizmin kalesini işgal etmesiyle mümkündür. Diğer taraftan üretim ilişkileri de

biçim değiştirmek zorundadır. Zamanla üretim araçlarına sahip kişiler ortaya çıkacak ve

artık üretim üretici ustanın evinde değil, üretim araçlarına sahip olan kişinin gösterdiği

mahalde yapılacaktır. Bu yolla feodal sistem geçerliliğini yitirip pazar merkezi bir öğe 36 Okan, s. 67–70. Dikkat edilecek olunursa Okan’ın liberalizmi kurgusal ve geleneğe sahip bir düşünceden çok zamanın gereği olarak ortaya çıkmış bir dünya görüşü olarak değerlendirmesinin kökleri bu açıklamalarda bulunabilir.

Page 21: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

12

haline geldiğinde iktisadi sistem büyük bir dönüşüm sağlamış olacaktır37. İktisadi

sistemin bu dönüşümü o kadar büyük olmuştur ki, zamanla “iktisatçıların peygamber

olduğu yeni bir din” diye tarif edilmiş38 ve bundan da önce Adam Smith’in meşhur eseri

hakkında “liberalizmin incili” tabirleri kullanılmıştır39.

Felsefi ve tarihsel planda işaret edilen liberalizmlerin birbirinden farklı anlam

dünyaları olarak görülmemeleri, aksine bir biri içine geçmiş, bütüncül bir yapı olarak

görülmeleri gerekir. Bir yandan itikat boyutunda meydana gelen değişim diğer yanda

yaşanan maddi koşullarla bir muvazene kurmuştur. Mesele bu muvazenenin

kurulmasının bedelinin ve yolunun ne olduğudur. Bu anlamda Cemil Meriç’e göre40

liberalizme uygun bir iklim yaratan özellik düşünce adamlarının ‘şuurlu’ çalışmaları

kadar, olayların ‘şuursuz’ çatışmasıdır. Ve yeni iktisadi düzen bu bağlamda önemli bir

rol oynar. Diğer taraftan bu ekonomik hayatın kökleri de tam anlamıyla tartışmasız

değildir. Ahmet Tabakoğlu41 Sombart’tan yaptığı alıntıda modern ekonominin ve

medeniyetin ‘ölen ırklar ve milletler ile ıssızlaşan kıtalar’ üzerine inşa edildiğine işaret

eder. Şu halde günümüz dünyası bir yanda fikri gelişimi süren bir anlayışın pratik

hayata yansıyan veçhesinde şekillenmiştir. Eğer fikrî gelişim ve neticesinde ahlak ele

alınacaksa bu bağlamda dinin de kendine has bir konumu olduğu bilinmelidir, bir

anlamda iktisatçı olmak, bu dini bilgiye vakıf olmayı gerektirir42. Nihayet önceleri ahlak

ilminin bir kolu olan ekonomi de sanayi devrimi ile beraber ahlaktan ayrılmış ve

‘kapitalizm’in teorik dayanağı haline gelmiştir43. Kapitalizmle özdeşleşmiş olan

liberalizmin iktisat bilimi olarak takdim edilmesi de bunun bir diğer aşamasıdır44.

Liberalizmin bütüncül ve tek bir anlamını, açıklamasını bulmak neredeyse

imkânsızdır. Buna karşın, bir birinden tamamen farklı noktalardan hareket etseler de

37 Hunt, s. 36-41. 38 Işıklı, s. 17-21. Yazar yeni bir din ihdasını tarihsel koşulların sıkışması ve bunlara verilen cevaba göre değerlendiriyor. Aynı sayfalarda yazar ilahi dinlerin geldikleri toplumlarda en muteber öğeler olduklarını ifade ile liberalizmin de kendi toplumunda en üst seviyede kabul görmesini aynı kategoride ele alıyor. 39 Savaş, s. 259. 40 Meriç, s. 11. 41 Ahmet Tabakoğlu, İktisat Tarihi Toplu Makaleler I, İstanbul: Kitabevi yay., 2005. s. 348. 42 Ahmet Tabakoğlu, İslâm İktisadı Toplu Makaleler II, İstanbul: Kitabevi yay., 2005, s. 3. 43 Age., s. 16. Cemil Meriç de liberalizmi kapitalizmin gerekçesi veya ‘kibar bir tabirle’ “nazari temeli” olarak görür bkz. Meriç, s.13. 44 Okan, s. 10.

Page 22: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

13

liberal düşünürler daima aynı ortak noktalara varmaktadırlar45. Temel unsurlar olarak

gösterilen maddeler zaman zaman farklı kelimelerle ifade edilse de öz olarak aynı

kalmakta ve farklı ifadeler zamanın anlam dünyasında ortaya çıkan gelişme ve

çağrışımları ifade etmektir; yoksa özde bir değişimden bahsedilemez46.

Atilla Yayla47, klasik liberalizmin dört temel unsurundan bahsediyor:

bireycilik, özgülük, kendiliğinden düzen ve piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet. Mustafa

Erdoğan48 , bunlara ek olarak Tarafsız Devlet şeklinde bir ekleme yapıyor ve tarafsız

devleti, farklılıklar karşısında taraf tutmayan ve bir arada yaşamayı temin etmeyi görev

bilen bir devlet olarak tanımlıyor. Buradaki görev, tüm bireylerin üzerindeki bir zorlama

değil, tüm bireylerin dâhil olduğu hukuki bir çerçeve olarak anlaşılmalıdır. Burada

görünen ‘liberalizmin iki yüzü’dür49: liberalizm bir taraftan evrensel olarak idealar

geliştirirken ve tüm yapıyı bir bütün kabul ederken diğer taraftan her sistem içinde

hayatiyetini devam ettirebilecek olan bir sürece işaret etmektedir. Locke ve Kant

evrensel niteliğe, Hobbes ve Hume da barış içinde yaşama yönlerine işaret eder.

Bireyi esas alarak, onun ihtiyaçları ve eğilimleri üzerine inşa edilen50, bireyin

özgürlüğünü ve hakkını51 her şeyin –hatta iyi’nin bile önünde tutan-52, devletin faaliyet

ve yetki alanlarını sınırlayarak/daraltarak onu ‘sınırlı’ ve ‘tarafsız’ olarak

konumlandırmak53 suretiyle ‘hayat’ üzendeki baskı ve denetimler ortadan kaldırıldıktan

sonra ‘serbest piyasa’ koşullarında düzen ve denge kendiliğinden oluşacaktır. Tüm

özgürlüklerin bir arada olması gerekir, sadece ekonomik özgürlüğün veya siyasi

özgürlüğün bulunması bir şey ifade etmez. Aynı zamanda her türlü düşünce ve inanış

noktasında da insanlar özgür olmalıdırlar54. Nitekim bu tarafsız olması beklenen devlet

modelinde yaşanması muhtemel olan ahlak temelli tartışmaları ve çatışmaların da halli

anlamına gelecektir. Bir anlamda liberalizm tüm ahlak sistemleri için kapsayıcı olmak 45 Yayla, s. 197. 46 Age., 135–136. 47 Age., s. 137. 48 Erdoğan, s. 30. 49 John Gray, Liberalizmin İki Yüzü, Koray Değirmenci (çev.), Ankara: Dost Kitabevi, 2003, s 8. 50 Erdoğan, s. 28. 51 Bu “hak temelli” devlet diye bir tarifi de mümkün kılar. Bkz. Hikmet Kırık, “Âdil Siyasi Düzen Kurgusu Ve Liberal Kamusal Alan”, Doğu Batı, S. 28 (2004), s. 252. 52 Age., s. 255. 53 Erdoğan, s. 30. 54 Ülsever, s. 24–25.

Page 23: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

14

durumundadır55. Tam da bu noktada laiklik problemi gün yüzüne çıkmaktadır, ama bu

tartışma çalışmamızın sınırları dışındadır56.

C. İktisadî Liberalizmin Muhtelif Telaffuzları

Teorik tartışmalar ışığında servetle mülkiyetin57 devlet müdahalesi olmadan

hayatını devam ettirmesi biçiminde tanımlanan iktisadi liberalizm, kapitalizmin alt

yapısı olarak görülebilir58. Bu noktada karşımıza çıkan tabloda liberalizm, iktisadi

liberalizm, piyasa ekonomisi, serbest piyasa ekonomisi gibi kavramlar öz olarak aynı

yapıya işaret etmektedir. Tüm bu kavramlar farklı alanlarda kullanılagelseler de mahiyet

olarak aynı tarihsel ve düşünsel sürece işaret ediyorlar. Ne var ki en belirgin haliyle

kapitalizm bugün hakaret olarak görülüyor ve daha ziyade yergi amacıyla kullanılıyor.

Serbest piyasadan bahseden, liberal ekonomi politikalarını hemen her kürsüden savunun

kimse(ler) kapitalizmin adını net olarak ifade etmiyor. Bu çekingenliği Sombart’ın

yaptığı açıklamaya atfetmek mümkün. Tarihsel bir süreç olarak kimsenin kabullenmek

istemediği, ve ahlaki temellerini de açıktan açığa benimsediğini itiraf edemediği, bunun

yerine sürekli olarak diğer adlarının ve teknik açıklamalarının kullanıldığı bir kavramla

karşı karşıyayız. Çalışmamız açısından bu, aydınlatılması gereken önemli bir noktadır.

Eğer doğrudan doğruya liberalizm diye telaffuz edilen bir kavramın

araştırmasını yapacak –daha doğru bir tabirle arkeolojisine girişecek- olursak, böyle bir

çabanın ürün vermesi ihtimali pek azdır. Diğer taraftan felsefi ve düşünsel temel olarak

liberal literatürde yer alan düşünürlerimiz hakkında bir inceleme yapmaya kalkışırsak,

muhtemelen öncekinden daha zayıf sonuçlara ulaşacağız. Bizce mümkün görünen yön,

farklı veçheleriyle işaret olunan zihnî sürecin izlerini sürmek, doğru bir tabirle

arkeolojisine girişmektir. Ancak bu yolla iktisadi liberalizmin tarihimizin belli bir

kesitinde –Tanzimat döneminde- gösterdiği hayat belirtilerin tespit edebilir ve –ileri bir

çalışma olarak- bugüne uzanan serüvenini sağlıklı bir biçimde tahlil edebiliriz. 55 Erdoğan, s. 31. 56 Bu konuda bk. Nuray Mert, Laiklik Tartışmasına Kavramsal Bir Bakış Cumhuriyet Kurulurken Laik Düşünce, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 1994. 57 Servet birikimine ek olarak mutlaka mülkiyetin varlığından bahsetmek zorundayız. Zira üretim araçlarının sahipliliği ve bu araçlara sahip olmayan geniş yığınların iş gücü olarak istihdamı sayesinde kapitalizm mümkün olmuştur. Bunlarla beraber piyasa ekonomisi ve yeni ahlak kapitalizmin tamamlayıcı unsurlarıdır. bkz. Hunt, s.30-31. 58 Meriç, s. 9

Page 24: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

15

Bu nedenle çalışmamızda yalnızca açık liberal ifadeleri değil aynı zamanda

kapitalist eğilimleri de dikkate almak zorundayız. Bir düşüncenin/eğilim ve sistemin

farklı isimlerle anlatılmaya çalışılması ancak yüzeysel bir faklılıktır. Yoksa kapitalizm

adı altında sosyalist sistemlerin uygulanması, demokrasi adı altında totaliter rejimlerin

yürütülmesi mümkündür; ve garip bir biçimde günümüz dünyasında bu tür durumlar

gözlenebilmektedir. Ancak, ak ile karayı, doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak için

ilmin verilerinden yararlanma yolu açık durmaktadır; elbette kullanmak isteyenler için.

Page 25: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

16

İKİNCİ BÖLÜM

ANA HATLARIYLA OSMANLI BASIN YAŞAMI

I. BASININ GELİŞİMİ VE OSMANLI'DA BASIN

A. Basının Gelişimi ve Avrupa’da Basın

Orhan Koloğlu’nun59 aktardığına göre, Francis Bacon, modern çağın basım

evi, barut ve pusula sayesinde ortaya çıktığını ifade eder. Bu aktarımdan sonra yazar, bu

üç öğenin de doğuda bulunup geliştirildiğini belirterek, modern çağın neden doğuda

değil de batıda başladığını/ortaya çıktığı sorgulamaya başlar. Basım evi ve teknikleri

hakkında bilgi veren yazar, nihayet basım evinin modern çağı açıcı bir dönüştürücü

olarak batıda ortaya çıkmasını, batının geçirdiği ekonomik değişime bağlar. Bu anlamda

15. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan kapitalizm, sosyoekonomik değişimlerle

toplumdaki mevcut iktidar ve etkileşim ilişkilerini değiştirmiş ve yeni bir toplum

oluşturmuştur. Farklı hukuk düzenleriyle doğu ve batı bu konuda birbirinden farklı

seyirler izlemişlerdir. Ve değişen batı toplumu neticede basım evinin büyük bir önem

kazanmasına müsait bir hal almıştır60. Basımevi büyük bir buluş olarak bir sır niteliği

gösterip yalnızca bir bölgede değil, aksine aynı zamanda birçok farklı bölgede

görülmüştür. Değişen sosyoekonomik yapıya ek olarak ortaya çıkan yeni tekniklerin

sağladığı düşük maliyetler ve sayısal olarak ürünlerin çokluğu ve kolay ulaşılabilirliği,

bu sektörü mali açıdan güçlü bir konuma getirmiştir61. Mali açıdan güçlü olmak,

herhangi bir destek ve himayeye muhtaç olmadan kendi varlığını sürdürebilmek ve daha

önemlisi bir alanda özelleşen yeni bir sınıfın ortaya çıkması demektir. Ancak bu şekilde

herhangi bir himmet ile yaşamaksızın bilgi üreten ve toplumsal fayda için çalışan yeni

bir grup teşekkül etmiştir. Bunların içinde üniversitelilerle beraber din adamlarını da

saymak mümkün olduğu halde artık belli bir kişi veya kesim için değil de bizzat halk

için üretimde bulunan aydın sınıf da göz önünde bulundurulmalıdır.

59 Orhan Koloğlu, Basımevi Ve Basının Gecikme Sebepleri Ve Sonuçları, İstanbul: Gazeteciler Cemiyeti yay., 1987, s. 7. 60 Age., s. 9. 61 Age., s. 10–11.

Page 26: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

17

Baskı tekniklerinin gelişmesi ve matbaaların mali olarak bağımsız kuruluşlar

olarak ayakta durabilmeleri toplumu sadece yeni zümrelerin teşekkülü sayesinde

etkilememiştir. Kendisine hedef kitle olarak seçtiği geniş halk yığınları üzerinde de

etkili olmuştur. Kitap sayısı önceki dönemlere göre son derece artmış ve ucuzlamış

olduğundan bilgiye ulaşımın maliyetleri genel olarak düşmüştür. Ancak bu sayede

bilgiye ulaşım yolları üzerinde bir değişme meydana geldiğinden bilginin niteliği de

değişime uğramıştır. Önceleri daha çok duyarak öğrenmek mümkünken ve bilgi

kulaktan dolma veya nakli bir özellik taşırken bilgiye doğrudan ulaşmanın yaygın hale

gelmesi bilginin belli standartlar etrafında şekillenmesini zorunlu kılmıştır. Bilginin

kaynağı, niteliği gibi meseleler gündeme geldikçe –başta din olmak üzere- mevcut bilgi

alanlarında bir değişim yaşanmış ve neticede laikleşen bir bilgi sürecinde modern

insanının ilk örnekleri görülmeye başlanmıştır62.

Bilgi alanında görülen bu gelişmelere ek olarak matbaanın, sosyal ve politik

alanlarda da önemli etkileri olmuştur. İlk olarak geniş halk kitlelerine hizmet vermiştir.

Her ne kadar girişimcilerin burjuvalardan oluşması bir vakıa ise de neticede ortaya

çıkan ürünlerin tüketicisi geniş halk kitleleri olmuştur. Dolayısıyla üretim geniş halk

kitleleri için yapılmıştır. Geniş kitlelere açılmak, özel kavramların egemen olduğu

seçkin bir zümrenin dilinden ziyade, sade ve geniş kitlelerce anlaşılması mümkün bir

dille mümkündür. Anlaşılır bir dilden kastedilen sadeleşmiş ve günlük kullanım

düzeyine inmiş bir dildir. Dildeki bu sadeleşmeyi hemen her toplumda gözlemlemek

mümkündür. Sadeleşen dil, geniş kitlelere ulaştığı ölçüde onları haberdar etmenin yanı

sıra, onların haberleşme aracı olmuştur. Farklı dillerde yapılan yayınlar, kendi tarihine,

diline, dinine yönelme halini alarak ulusalcılığın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bu

süreçte bir yerde görülen gelişmeler matbaanın sağladığı imkânlar ile kısa sürede diğer

bölgelerde de duyulmuştur. Ulusal veya yerel karakterli gelişmeler bu şekilde uluslar

üstü bir nitelik kazanmıştır. Yeni bir durum olarak şekillenen bu uluslar üstü halin

belirleyici özellikleri olarak laikliğin gelişmesi, kamuoyunun oluşmasında yeni yolların

ortaya çıkması ve nihayet açık toplumun bir hedef haline gelmesi sayılabilir63.

62 Koloğlu, Basımevi Ve Basının Gecikme Sebepleri Ve Sonuçları, s. 15–16. 63 Age., s. 16–17.

Page 27: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

18

Ekonomik bir birim olarak matbaanın kendi gereksinimlerinin bir sektör haline

gelmesi ve giderek artan istihdamla yeni iş alanlarının daha muteber hale gelmesi,

matbaanın ancak sınırlı olan ekonomik işlevini anlatabilir. Daha önemli olan değişim

toplumun tüketim kalıplarında meydana gelen değişimdir. Ancak tüketim kalıplarının

değişmesi neticesinde ortaya çıkan modern toplumun şekillenmesindeki önemli

etkenlerden birisi de zihniyettir. Matbaa ürünleri tüketim ürünü olarak piyasaya

sunulmalarının yanı sıra reklâmlar yoluyla da yeni bir tüketim kültürünün oluşmasına en

büyük katkıyı yapmışladır64. Tüketim kültürü büyük oranda haberdar olmayı gerektirir.

Üretimin yüksek seviyelere çıkması, fiyatların düşmesi, yeni ürünlerin piyasaya

sürülmesi kendi ölçeklerinde kaldıkları sürece bir anlam ifade etmeyen gelişmelerdir.

Ancak bunların geniş kitlelere duyurulmasıyla belli bir dinamizm sağlanacağı

muhakkaktır. Önceki dönemlerde kulaktan dolma veya görerek/müşahede ederek

öğrenme yerini okuyarak öğrenmeye bırakmıştır. Bu bağlamda moda haberleriyle

reklâmlar ve tüketim kalıpları üzerine yapılacak araştırmalar ilginç veriler sağlayabilir.

Farklı kaynaklardan beslenen basın, 1800’lerle beraber kamu yararına dayanan

gazeteciliğe yönelmiştir. Gerçek değişimi ise İngiltere basını üzerinden izlemek

mümkündür. 1791 yılında kabul edilen ‘Libel Act’ gereğince İngiltere’de basın hürriyeti

tesis edilmiştir. Bu hürriyetten yararlanan İngiliz basını kısa sürede büyük gelişmeler

göstermiştir. Herhangi bir kısıtlamanın bulunmadığı İngiltere basını sadece Napolyon

ile girişilen savaş sırasında bazı şartlarla kayıtlanmıştır. Ancak hiçbir zaman basımından

önce sansüre tabi tutulmamıştır. Hatta belli bir süre zenginler arasında okunmak

kaydıyla herhangi bir zararının olmayacağı düşünülmüştür. Buna mukabil gazetecilerin

ilanları ayrı birer nüsha olarak basılan yayınlardan halk için basılan yayınlara almaya

başlamaları ile yüksek olan vergi ve resimlere rağmen halkın yararlanmasının mümkün

olduğu –ucuz- gazeteler ortaya çıkmıştır65. Basına tanınan özgürlüğün genişliği veya

gazetenin artık geniş kitleler için bir araç haline gelmesi basının tüm yasalardan

bağımsız, cezalandırılamaz olduğu anlamına gelmez. Nitekim İngiltere’de Times

64 Age., s. 17. 65 Hasan Refik Ertuğ, Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, C. 1, İstanbul: Yenilik Basımevi, 1970, s. 64-65.

Page 28: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

19

gazetesinde, Kral III. George’un oğulları tenkit edildiği için John Walter, 1789’da 16 ay

hapse mahkum edilmiştir66.

İngiltere dışında, Avrupa ve Amerika basının gelişimi de kendine has

mecralarda gerçekleşmiştir. Fransız basını gelgitlerle doludur, değişen siyasi iktidar,

toplumdaki hareketlilik bu ülkedeki basının sürekli olarak değişim içinde olmasını

gerektirmiş ve sürekli olarak değişen basın rejimleri de bunu zorlamıştır. En hareketli

dönem olarak da Napolyon dönemi görülmektedir67.

Fransa basını ile karşılaştırıldığında temel olarak özgür bir zeminde gelişen

Amerika basını ise zamanla büyük bir güç haline gelmiş, İngiliz politikalarına getirdiği

eleştiriler neticesinde bazı kararlar memurların üzerinde oluşan kamuoyu baskısı

nedeniyle uygulanamamıştır68. Bu durum basının kamuoyu oluşturma yönündeki belki

de ilk çarpıcı örneklerden birisidir. Çünkü bu durumda resmen kabul edilmiş bir iktidar

odağı olmaksızın alınan kararlar uygulanmamış, dahası bundan çekinilmiştir. Ne var ki

ortada bizatihi tezahür eden bir iktidar yoktur, olayları yorumlayan ve meseleleri geniş

kitlelere duyuran bir basın vardır. Ancak bu basın faaliyetinin neticesinde oluşan hava

kararlar üzerinde etkili olmuştur.

Almanya ve İtalya’da basının değişim süreci Fransa ile bağlantılı olmuştur.

Fransız devrimi ile basımdan önce sansür görülen Almanya’nın Napolyon tarafından

işgal edilmesiyle bu ülkede edebi gazetecilik yerini siyasi gazeteciliğe bırakmıştır. Bu

dönemde basın en az ordu kadar önemli bir güç olarak algılanmaya başlanmıştır69.

Güçlü ordular bazen devletlerarası ilişkilerin düzenlenmesinde açıkça ifade edilmese de

bir haklılık unsuru olarak belirirler. Hâlbuki basın bunun ötesinde üstü örtülü bir güç

olmaktan çok tüm çıplaklığıyla ortada olan bir güç olarak tezahür etmektedir. Haklılığı

anlatabilmenin ve destek bulabilmenin bir yolu olarak basın bürokrasinin veya ordunun

yanında ayrı bir görev üstlenmektedir. Buna ek olarak milli birliklerin oluşturulması ve

halkın aynı fikirler etrafında birleştirilmesi de basının tarihte ifa ettiği önemli bir görev

olarak görünmektedir.

66 Age. s. 67. 67 Age., s. 67–74. 68 Age., s. 74. 69 Age., s. 76.

Page 29: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

20

Napolyon’un istilası İtalya’da Almanya’dakine benzer bir etkiyle siyasî

basının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Diğer bazı Avrupa ülkelerinde de Fransız

İhtilali nedeniyle sıkı denetim altına giren basın, zamanla özgürlüğünü kazanmıştır70.

Ancak gözden kaçırılmaması gereken noktalardan biri Fransız ihtilali ile Napolyon

istilalarının basın üzerinde gösterdiği etki kadar, basın algısında gösterdiği etkidir.

Denetim altında tutulması gereken bir öğe olarak basın, milli çıkarlara hizmet ettiği ve

milli birliği teşvik ettiği ölçüde sesini yükseltme imkânı bulmuştur. Bu zamanla diğer

ülkelere de yayılmıştır.

Genel olarak 19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa ve Balkanlarda basın

hareketleri görülmüş ve bunlar iç ve dış gelişmeler neticesinde yeni şekiller

almışlardır71. Edebiyattan siyasete doğru bir savruluş gösteren basının gelişimi sadece

belli bir pespektiften – özgürlük ve sansür perspektifinden – incelenecek olursa,

şüphesiz basının tarih içinde sebebiyet verdiği değişimler ve bizatihi kendi gelişim ve

değişimi layıkıyla anlaşılamaz. Kamuoyu gibi bir gücün ortaya çıkmasını ve mevcut ve

işgalci iktidarlar üzerinde etkide bulunması tarih içinde dikkatle incelenmesi gereken

özel bir alandır. Ancak bu alanın tam olarak aydınlatılması basının ve içeriğinin gerçek

anlamını ortaya çıkarabilir.

B. Osmanlı Basın Yaşamı

Osmanlı basın tarihi 1828’de Mısır’da yayınlanan Vakayi-i Mısriye ile başlar.

Yarısı Türkçe yarısı Arapça olarak çıkan bu gazetenin çıkarılmasının nedeni dışarıdaki

gelişmelerin derlenip değerlendirilmesi ihtiyacının giderek artmasıdır. Mehmet Ali

Paşa’nın oluşturduğu “Curnal Divanı” tarafından oluşturulan haberler ve bilgiler bir

bülten olara basılıyor ve ilgili memurlara dağıtılıyordu. Ancak zamanla bülten yetersiz

kalınca, haftalık bir gazete çıkarılmaya başlandı72.

Gazete, başta tarım ve sanayi gibi alanlar olmak üzere çeşitli alanlardaki

gelişmelerin izlenmesi ve toplumun korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını kendi

70 Age., s. 77. 71 Age., s. 77-78. 72 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2003, s. 13.

Page 30: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

21

varlık nedeni olarak öne sürmüş, başta 8–20 günlük aralıklara yayınlanmasına karşın bir

süre sonra düzenli bir hal alıp haftada iki defa çıkmaya başlamıştır73.

Mehmet Ali Paşa bu gazeteden sonra, 1830 yılında Girit’te Vakayi-i Giridiye

adında bir gazete çıkarmış ve bu gazetede de Türkçe ile Yunanca eşit oranda

kullanılmıştır74.

1. İlk Gazeteler ve Çalışmamızın Tarihsel Sınırları

Değinilen iki gazete uzun süre basın tarihimizin kayıp parçaları olarak kalmış,

Osmanlı basın tarihinde başlangıç noktası olarak Takvim-i Vekayi kabul edilmiştir75.

Takvim-i Vekayi’nin (1831) kurulması fikri, 14 Eylül 1829’da Rusya ile imzalanan

Edirne Antlaşması neticesinde devlet dâhilinde yapılması gereken işleri görüşmek,

gerekli tüzük ve yönetmelikleri hazırlamak üzere toplanmış bulunan “Islahat

Meclisleri”nde gündeme getirilmiş ve II. Mahmut tarafından olumlu karşılanmıştır.

Farklı isim önerileri arasından ismi de bizzat Padişah tarafından konulmuştur76.

Takvim-i Vekayi’nin kurulması, reformculuk esası üzerine bina edildiği kadar,

yönetimin merkezileşme yönündeki eğilimini de ihtiva eder, zira bu eğilimde iç ve dış

kamuoyunu idarenin istediği yönde etkileme isteği vardır77.

Padişah tarafında son derece önemsenen gazete için geniş bir teşkilat

kurulmuştur. Temel amacı halkı –ve özellikle de yöneticileri – gelişmelerden haberdar

73 Age., s. 13-14. 74 Age., s. 15. 75 Atilla Girgin, Türk Basın Tarihinde Yerel Gazetecilik, İstanbul: İnkılâp yay., 2001, s. 18. Osmanlı’nın ulaştığı coğrafi sınırlar düşünüldüğünde özel bir alanda araştırma yapacak tarihçinin bulguları zaman zaman yerel olmak zorunda kalacaktır. Diğer bölgelerde yapılacak araştırmaların ve çalışmaların bir araya getirilmesiyle ancak anlamlı bir tablo oluşturulabilir. Aksi halde filin herhangi bir uzvunu fil diye nitelemek tarihçiler(imiz) arasında da görülebilecek bir durumdur. Tüm belge ve bulguların bir arada toplanma imkanı olmadığına ve araştırmacılar da uluslar arası seyahate edilemeyeceğine göre en makul çözüm araştırma birimleri arasında sürekli bir koordinasyon ve iletişimin sağlanmasıdır. Ancak bu şekilde kayıp parçaların bir araya toplanarak daha sağlıklı açıklamalara ulaşılması mümkün olabilir. İncelediğimiz örnekte görüldüğü üzere M. Ali Paşa, Türkçe ve Arapça gazete çıkarıyor, üstelik Vakayi-i Giridiye’de Yunanca Türkçe ile eşit oranda kullanıyor, hatta bir dönem kendi icraatlarını yabancılara anlatmak üzere Vakayi-i Mısriye’nin Fransızcasını bile çıkarıyor; ancak bu çabalar belli bir süre Türkiye’de bilinmiyor. 76 Age., s. 18. 77 Nesimi Yazıcı, “Tanzimat Dönemi Basını Konusunda Bir Değerlendirme”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslar arası Sempozyumu: 31 Ekim - 3 Kasım1989, Ankara: TTK, s. 55–62.

Page 31: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

22

etmek olarak belirlenen gazete vak’anüvislerin görevini devralmıştır bir anlamda78.

Çevirilerle beraber farklı nitelikte yayınlara da yer veren gazete bir türlü düzenli olarak

çıkmamıştır. 1860 yılından itibaren de tamamen resmi gazete niteliği almıştır. En son II.

Abdülhamit tarafından kapatılan gazetenin devamını niteliğinde olan “Ceride-i

Resmiye” ise 1920’de Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından çıkarılmıştır ve

nihayet bu güne ulaşan Resmi Gazete’nin temeli olmuştur79.

Ceride-i Havadis, 31 Temmuz 1840’tan itibaren, İngiliz asıllı William

Churchill tarafından çıkarılan yarı resmi bir gazetedir80. Bu gazete yaşamını resmi

yardımlarla sürdürmüştür.

Osmanlı basın hayatındaki asıl canlanma ilk özel gazete olan Tercüman-ı

Ahval’in 21 Ekim 1860’ta yayınlanması ile görülür. Daha sonra ‘fikir gazeteciliğinin

alemdarı’81 olarak kabul edilecek bu gazete özel gazeteciliğin yolunu açmıştır. İki yıl

sonra yayın hayatına başlayan Tasvir-i Efkâr Osmanlı basın hayatında fikir gazeteciliğin

önemli bir zirvesi olarak kabul edilir 82.

Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr’dan sonra İstanbul basınında muhtelif

içeriklere sahip birçok yayın görülmüştür. Bunlar tıp dergilerinden mizah gazetelerine

kadar geniş bir yelpaze oluştururlar. Bazı dönemlerde bir çok yeni gazete yayın hayatına

girmişse de bunlardan pek azı hayatiyeti devam ettirebilmiş ve bir çoğu ancak birkaç

sayı çıkabilmiştir.

Araştırmamızın sınırları bu sayede 1860 ile başlamaktadır. Tanzimat’ın

sınırları bahsinde de işaret olunacağı üzere, Tanzimat Dönemi iki ana bölüme ayrılır.

1856 yılından başlayarak 1871’e uzanan Tanzimat’ın ikinci bölümü, Osmanlı basın

yaşamının verdiği çok sayıda ürün nedeniyle çalışmamızın sınırlarını teşkil etmektedir.

Başka bir ifade ile, ancak fikir gazeteciliğinin görülmeye başladığı ve özel basının hayat

78 Orhan Koloğlu, Takvimi Vekayi Türk Basınında 150 Yıl: 1831-1981, Ankara: Çağdaş Gazeteciler Derneği yay., s. 169. 79 Girgin, s. 19–21. 80 Alpay Kabacalı, Başlangıcından Günümüze Türkiye’de Matbaa, Basın ve Yayın, İstanbul: Literatür yay., 2000, s. 61. 81 Server İskit, Hususî İlk Türkçe Gazetemiz “Tercümaniahval” ve Agâh Efendi, Ankara: Ulus Basımevi, 1937, s. 19. 82Kabacalı, 2000, s. 67–68.

Page 32: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

23

bulduğu Tanzimat’ın ikinci bölümünde iktisadî liberalizm fikirlerinin izini süreceğiz.

Her ne kadar anılan dönem 1856 ile başlıyorsa da, çalışmamız açısından sınırın 1860

olduğu açıktır.

2. Basının Osmanlı Toplumu Üzerindeki Etkileri

Basın hareketleri batı toplumlarında tabana yayılmış bir hareket olarak ortaya

çıkıp iktidarı sınırlayan bir görünüm arz ederken, Osmanlı toplumunda böyle bir

görünüm yoktur83. Resmi basının ortaya çıkması bile bunun başlıca göstergesidir.

Gazetede yazı yazan, herhangi bir olayı haber yapan kişi devlet memurudur, matbaa ve

diğer tüm alanlar bir anlamda devlete ait alanladır. Ve nihayet gazetenin çıkarılma

amaçlarından biri de merkez ile vilayetler ve taşra arasında iletişimi sağlayarak taşra

yönetimini merkeze bağlamaktır. İktidarı sınırlayan/denetleyen bir güç olarak

doğmayan basının tamamen farklı bir mecrada aktığı açıktır. Buna rağmen, basının

tamamen işlevsiz bir resmi kayıt olduğu da iddia edilemez. Tüm resmiyetine, devlet ile

olan tüm münasebetine rağmen basın – bilerek veya bilmeyerek – toplumda belli

etkilere sebep olmuştur. Toplumda bir etkinin ortaya çıkması ve görülmesi içi illa açık

açık propaganda haline gelmesi gerekmez, bazen susulan alanlar/konular onaylanmış

veya önemsiz kabul edilmeye başlanmış olur. Bu nedenle basın üzerinde yapılacak

çalışmalarda olan’lar yanında olmayanlar’da araştırma konusu edilmelidir. Çünkü

araştırmacının çoğu zaman peşinde koştuğu cevaplar olan’lar arasındaki olmayanlar’da

gizlenmektedir.

Osmanlı sisteminin değişimini daha sonra inceleyeceğimiz için burada

değişimin niteliği ve başat belirleyicileri üzerinde durmak yerine basın yoluyla değişen

alanlara kısaca işaret edeceğiz.

Osmanlı basını – bu dönemde – klasik yapıya eleştiri yöneltmemesine rağmen,

sürekli olarak ıslahat gereğinden ve bunların desteklenmesini konu edinmiştir; hatta bu

bir görev haline gelmiştir. Geleneksel yapı bir taraftan kendi varlığı ile dururken iktidar

83 Osmanlı basını iktidar ilişkileri içinde ne kadar halkın taraftarıdır? Sorusu bizim çalışmamızın dışında olmakla beraber Şirket-i Hayriye ile yayınlanan bir yazıda gazeteler “umumun lisanı” olarak tanımlanmışlardır. Halkın ticari bir işletme hakkındaki şikayetlerini konu edinen yazı bir anlamda kendisini halkın sözcüsü olarak tanımlamak suretiyle kurumlar üzerinde baskı oluşturmaya çalışmaktadır. Bkz. “Bir Varakadır”, Tercüman-ı Ahval, 27 Receb 1283 (H): Nu. 441, s. 1-2.

Page 33: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

24

bu şekilde değişimin gerekliliğini ilan etmiş olmaktadır. Geleneksel yapı çözülürken –

çünkü çalıştığımız dönem birçok açıdan mevcut yapın çözüldüğü bir zaman dilimidir–

klasik kurumların iktidarları da gölgede kalmaktadır; buna örnek olarak hilafetin siyasi

bir sembol olarak birleştirici niteliğine atıfla birlikte diğer dinler karşısındaki konumun

işaret edilmemesi görülebilir. Birleştirici ve diğer dinleri dışlayıcı olmayan bir açıklama

biçimi –ki bu neticede bir tür konumlandırma/anlamlandırma çabasıdır-,

merkezileşmeye yapılan vurgu ile açıklanabilir. Tanzimat ile beraber genel bir kabul

halini alacak merkezileşme eğilimi, şüphesiz sadece Tanzimat ile başlayan bir süreç

değil, siyasi ve ekonomik olayların getirdiği bir zorunluluktur. Taşraya ulaşma ve

merkezdeki gelişmeleri/alınan kararları taşraya ulaştırma görevini ifa eden basının

merkezileşmeye dolaylı da olsa katkıda bulunduğu ileri sürülebilir84. Buraya kadar

tespit ettiğimiz gelişmeler daha çok basının karanlık alanlarından kaynaklanan

etkilerdir. Çünkü basın ne açıktan yönetimi ne halifeyi ne de merkeziyetçiliği ifade

etmemiştir, fakat yayınladıkları ve sustukları yan yana konulduğunda yukarıdaki etkiler

gözlemlenebilir.

Doğrudan/açık bir biçimde görülen etkiler ise, Avrupa’nın zamanla merkezi

bir konuma yükselmesidir85. Haberlerin neredeyse tamamı yabancı kaynaklıdır. Bu

sayede hem haber verilen alan hem de haberin iktibas edildiği kaynak Avrupa merkezli

bir görünüm arz eder86. Temelde farklı toplumların sürekli olarak gündeme gelmesi –

geleneksel yapıların tartışma konusu edilmemesine eklenerek- onları –bilinçli veya

bilinçsiz bir biçimde- örnek konumuna yükseltmiştir. Bu sayede geleneksel özellikleri

tartışılmayan bir toplum ‘modern’ örneklerle yüz yüze gelmiş ve buna uygun olarak

farklı bir mecrada yol almaya başlamıştır87.

84 Girgin, s. 24-26. 85 Koloğlu, Takvimi Vekayi Türk Basınında 150 Yıl: 1831-1981, s. 131. Üstelik bu merkezilik durumu öyle bir hal almıştır ki, yabancı devletlerden hiçbiri düşman olarak tavsif edilmemiştir. Bkz., Age. s. 133. 86 Avrupa sadece haber akışında bir kaynak değildir. “otuz kırk senden bir memleketin umur-ı maliye ve ticariyesi Avrupa’nın malumatıyla irtibat-ı küllî hasıl ederek bütün bütün değişmiş…” bkz. “Maliyenin Muamelat-ı Hisabiyesine Dair Bir Layihadır”, Tasvir-i Efkâr, 6 Rabiulevvel 1283: Nu. 406, s. 1. 87Girgin, s. 27’de bu noktada dinamik bir kamuoyunun oluşmaya başladığını çünkü geleneksel bir biçimde herhangi bir gelişmenin fetvalar olmaksızın açıklanmaya başladığını ileri sürmüştür. Toplumun göstereceği tepkiler sadece din-din dışı olarak nitelense dahi bu yeterli bir açıklama değildir. Üstelik dini kimlik taşıyan kamuoyu hareketleri de basın yoluyla teşvik edilebilir, yönlendirilebilir. Dolayısıyla dini bir referans olmaksızın yapılan bir açıklama –seküler bir meşruiyet tanımı- tek başına kamuoyunun varlığına ve dahası bu kamuoyunun dinamikliğine işaret etmez. Ancak sekülerleşen bir toplumdaki iktidar

Page 34: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

25

Toplumun geniş kesimlerini hedef alan yayınlar zorunlu olarak dillerini

sadeleştirmek zorundadırlar88. Bu yolla dilde birinci etki ortaya çıkacaktır. İkinci bir

etki de iletişim içinde bulunulan ülkelerin dillerinden yeni kelimelerin basında yer

alması şeklinde olacaktır. Haberlerin ve yeni bilgilerin yayınlanması nasıl yabancı

basından iktibaslar yoluyla oluyorsa bazı kelimelerin bu yolla dile girmeleri de

kaçınılmazdır. Ne var ki bu daha sonraları dile bağlı ulusçuluk akımlarında farklı bir

mahiyete bürünebilecektir89.

Ulusçuluk akımlarının ortaya çıkması konusunda süregelen tespitler Fransız

ihtilali üzerinde yoğunlaşmaktadır. İlber Ortaylı90 bu bağlamda özetle şu düşünceleri

ileri sürer: Şüphesiz bir etkilenme olmuştur, olması zaten kaçınılmazdır. Ancak

Balkanlar’daki ulusçuluk akımlarını tümüyle Fransız ihtilaline bağlamak mümkün

değildir. Osmanlı coğrafyasında Türkçeden başka dillerde çıkan gazetelerin de –

özellikle Balkanlarda çıkan gazetelerin – milli duyguları kışkırttığı, doğurduğu, yaydığı

iddiaları da doğru değildir. Bahsi geçen gazeteler devlet basınını takip ederek

çıkmışlardır ve formatları da ona benzer olmuştur. Yani haberciliğe dayalı bir

gazetecilik anlayışı yerine tarihçilik, dilcilik, coğrafyacılık vb. yapan bir gazetecilik

anlayışı vardır. İlber Ortaylı’nın –özellikle- Balkanlar ile ilgili bu görüşüne karşın,

Vekayi-i Mısriye’nin Arapça olarak yayınlanmasıyla Türkçe ile Arapça arasında

başlayan gerilimin nihayet Arap milliyetçiliğinin başlangıcı olduğu yönünde bir görüş

de vardır91.

ilişkileri ve tepkiler konu edilirse çalışma daha anlamlı olabilir. Mesela geleneksel iktidarların yaslandıkları meşruiyet tanımları görülen gelişmeler neticesinde sorgulanmaksızın ve susularak geçiliyor, buna karşın Avrupa’dan sürekli olarak ihtilal haberleri geliyorsa ve bir süre sonra toplumda ihtilal fikri –bir esinlenme veya taklit yoluyla- ortaya çıkıyorsa bu durumda gelişmeleri farklı bir biçimde değerlendirmek gerekir. Özetle bir meşruiyet tanımı yerini kaybetse dahi bu boşluğun hemen bir diğeri veya tamamen başka tanım tarafından doldurulması zorunluluğu yoktur, ancak tarihsel olarak bir birikim bu noktada kolayca tespit edilebilir. 88 Tanzimat dil açısından sadece basın üzerinden incelenecek bir alan değildir. Oluşturulan kurumların adlarının seçilmesinde bile meşruiyet sağlama amacı görülmüştür. Bkz. Ejder Okumuş, “Tanzimat’ın Dili”, Türkler, C. 15, Ankara: YTY, 2002, s. 141. Dil üzerine yapılan bir diğer çalışma için bkz. Ahmet İnsel, “Türkiye’de Liberalizm Kavramının Soyçizgisi”, MTSD: Liberalizm, C. 7, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, s. 41–74. 89 Girgin, s. 27–28. 90 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ulusal Uyanış ve Basın”, Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu, Ankara: GÜİF yay., 1999, s. 19-21. 91 Orhan Koloğlu, İlk Gazete İlk Polemik, Ankara: Çağdaş Gazeteciler Derneği yay., 1989, s. 125.

Page 35: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

26

Diğer taraftan her farklı din, dil, ırk mensubunun da yoğun bir basım yayın

hareketi içinde olduğunu düşünmemek gerekir. Bu bağlamda 19. yüzyıl boyunca

Musevilerin sönük geçen basın hayatı bir örnek teşkil eder. Kendi dil bütünlüğüne ve

dini yapısına sahip olan Yahudiler için Siyonizm bile Osmanlı toprakları dışında kalan

bir meseledir92. Bu nedenle basının etkileri tartışılırken veya basının üstlendiği görüşler

ortaya atılırken basının neler yapabileceği sorusu yerine basının tarihte ne yaptığı

sorusundan hareket edilmelidir. Ancak bu şekilde doğru bilgilere ulaşmak mümkündür.

Aksi halde basınının bugünkü imkanlarından hareketle bir tarih yazımı ortaya çıkar, ki

bu nihayet boşa gidecek bir çaba olur.

Ulusalcılık akımlarına ek olarak kamuoyunun oluşmasını da sadece basına

indirgemek yanlış olacaktır. Çünkü kamuoyu, bizatihi sivil toplumun diğer yapısal

unsurlarıyla birlikte gelişir93. Toplumla doğrudan ilgili olan bu kurumlar arasında

muhakkak bir etkileşim vardır, fakat bunlardan hangisinin diğerini öncelediği yönünde

bir tespitte bulunmak neredeyse imkânsızdır. Ancak karşılıklı etkileşim süreçlerini

incelemek daha sağlıklı olacaktır. Diğer taraftan gazetelerin sürekli olarak edebiyatla

yakın temasta olduğu, toplumsal ve siyasal konularda fazlaca kalem oynatılmadığı

dikkate alınmalıdır94. Toplumsal ve siyasal konulardaki yayınların azlığı hem bu

alanlarda ehliyetli insanların sayısının azlığına hem de basının – belki de zorunlu olarak

geçirdiği – gelişme sürecine bağlamak mümkündür. Daha önce Almanya ve İtalya

örneğinde gördüğümüz üzere siyasal basının ortaya çıkması ancak olağan üstü şartların

etkisiyle olmuştur. Ve bu devletler kendi basınlarıyla – bu noktada - mücadele etmek

zorunda kalmamışlardır. İhtilallerin gözlendiği, iktidarların ayakta durmak için tüm

politikalara başvurduğu dönemlerle işgal altında izlenen politikalar arasında fark olması

doğaldır. Bizim içine düşebileceğimiz en büyük hata bugünün imkân ve bilgisiyle

bildiğimiz basını geçmişte aramaktır. Hâlbuki 19. yüzyıl boyunca hem batıda hem

doğuda basın henüz gelişmekte ve toplum nezdinde yeni yeni sağlam bir mevki

kazanmaktadır.

92 Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ulusal Uyanış ve Basın”, s. 22. 93 Taner Timur, “Osmanlı’da Kamuoyu Olgusu”, Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu, Ankara: GÜİF yay., 1999, s. 25. 94Girgin, s. 52–53.

Page 36: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

27

3. Osmanlı’da Basınla İlgili Yasal Düzenlemeler

1856 (Ceza Kanunu), 1864 (Matbuat Nizamnamesi), 1867 (Âli Kararname)

gibi basınla ilgili düzenlemelere zaman zaman gidilmiştir. Bunlar daha çok birer özenti

olarak yapılmış düzenlemelerdir. Fakat neticede bu çabalar basının özgürlüklerini

kısıtlamış ve gelişmesinde gecikmelere neden olmuştur95. Fakat basının gelişme seyrini

sadece bu yasal düzenlemelerle sınırlı tutmak yanlış olacaktır.

4. Osmanlı Basını ile Avrupa Basını Arasındaki Temel Farklar

En temel noktalardan birisi Osmanlı basını ile Avrupa basını arasında gelişme

süreciyle ilintili olarak ortaya çıkan farklardır. Bu farklılıklar doğru tespit edilmeden

yapılacak tahmin ve açıklamalar daima eksik kalacaktır. Aynı alanda ortaya çıkan ve

benzer görünümlere sahip olan, hatta daha önemlisi aynı kategoride yer alan

materyallerin hepsinin tarihi olarak aynı kaynaktan ortaya çıktığını iddia etmek ve aynı

görevleri farklı şartlar altında yerine getirmelerini beklemek mümkün değildir. En başta

Osmanlı basını ile Avrupa basınını bir birinden tamamen farklı nedenlerle ortaya çıkmış

ve farklı iklimlerde yetişmiş kabul etmek gerekir. İtidalli bir ayrımla bu kaynaklar

incelendiğinde benzerliklerin de bulunması mümkündür elbette, fakat biz çalışmamız

gereği faklılıkları tespitle başlayacağız.

Basın Avrupa’da özel girişim tarafından kurulmuş ve diğer iktidar erklerine

(kilise ve soylulara) kaptırılmadan muhafaza edilerek, ticari kaygılarla yürütülmüş ve

bunun da neticesi olarak sürekli yenilik peşinde olmuştur; ancak bu sayede etki alanını

genişletmesi ve kazancını arttırması mümkün olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise

devlet eliyle kurulmuş olan basın, aydın bir zümrenin elinde, ticari kaygılar olmaksızın,

iyi niyet ve duygusallık zeminlerinde yürütülmüştür. Kitap basımı Avrupa’ya nazaran

düşük kalmış ve yayın alanları genişlemediği gibi yüzeysel kalmıştır96.

Avrupa’da baskı tekniklerinin ulaştığı düzey nedeniyle ucuzlayan gazeteler

bilgi akımının ucuzlamasını sağlamıştır. Bu da her alanda uzmanların yetişmesini

mümkün kılmıştır. Geniş kitlelere ulaşmak isteği ile zamanla dilde sadeleşmeler

95Topuz, s. 44–47. 96 Koloğlu, İlk Gazete İlk Polemik, s. 128.

Page 37: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

28

görülmüştür. Dil üzerindeki bu çalışmalar – uygun şartlar altında – ulusalcılık

akımlarını97 beslemiştir. Bir taraftan kilise gibi geleneksel kurumların konumlarını

sarsarken diğer taraftan burjuva kültürünün benimsetilmesinde etkili bir rol oynamıştır.

Nihayet iktidara karşı halkın – veya burjuvanın – isteklerini yansıtmak suretiyle yeni bir

siyasal alan açmış, bu alan ilerleyen süreçte açık toplumla tam ifadesini bulacaktır.

Siyasal olarak gerçekleşen bu değişime karşın ekonomik olarak da tüketim kültürünün

doğmasında basın etkili olmuştur98.

Osmanlı’da gazetelerin ucuza mal edilmesi söz konusu olmamıştır. Geleneksel

bilgi tekniklerinin yanında yeni bilgilerin de tanıtılmasına imkân vermiştir, ancak

bundan yeni ve saf bir bilgi anlayışının standart bir biçim alarak doğduğu sonucu

çıkarılmamalıdır. Dilde sadeleşme Avrupa basınında görüldüğü üzere Osmanlı

basınında da gözlenmiştir, ne var ki ulusçuluk akımlarının bu kaynaktan beslenmesi

meselesi tartışmalıdır. Dinin bilgi alanına girmekten kaçınırken, dile getirdiği istek ve

eğilimler toplumdan ziyade yönetici elite aittir. Bu noktada uluslar üstü bir birliğin –

burjuvanın da – sözcüsü olmamıştır, fakat yüzeysel olarak bir kültür aktarımına aracılık

etmiştir. Yeni bir toplumsal yapıya büyük katkılarda bulunduğunu ifade etmek mümkün

değildir. Siyasal olarak bir değişimi tetiklemesine karşı bürokraside yeni imkânların

oluşmasını sağlamıştır99.

Burada Avrupa basının burjuva, Osmanlı basının ise yönetimin ihtiyaçları

doğrultusunda şekillendiği göz önünde tutulmalıdır. Burjuva ekonomik faaliyetlerde

bulunurken ifade özgürlüğü veya haber alma özgürlüğü gibi talepleri siyasal temellerde

dile getirmektedir. Oysa Osmanlı basınını ortaya çıkaran temel dinamikler tamamen

farklıdır. Farklı dinamikler arasında siyasi yönler varsa da bunlar merkezileşme

yönünde olmuştur, çünkü yönetim bizzat kurduğu gazetenin çeşitli yerel dillerdeki

nüshalarını da neşretmiştir100.

97 Bkz. Almanya ve İtalya örneği. Osmanlı coğrafyasındaki bu etki ise yukarıda işaret olunduğu üzere tartışmalı bir meseledir. 98 Koloğlu, İlk Gazete İlk Polemik, s. 129–130. 99 Age., s. 129–130. 100 İrfan Erdoğan ve Asker Kartarı, “Kültür, İdeoloji Ve Osmanlı Basını”, Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu 6–7 Aralık 1999, Ankara:GÜİF yay., s. 79.

Page 38: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

29

Bu bilgiler bize Osmanlı basınının doğuşu hakkında genel bir fikir vermesine

rağmen onun tüm özelliklerini ortaya koyduğunu söylemek mümkün değildir. Mesela

Osmanlı basınında görülen reklâmların hiçbir anlamının olup olmadığı tartışılması

gereken bir konudur. Çünkü gazeteler, batıdan ithal edilen ürünlerin reklâmlarının

sergilenebileceği ilk alan olarak görülmüş ve bu yönde kullanılmışlardır. Çikolatadan

ilaçlara varana kadar çok farklı reklâmla karşılaşmak mümkündür 101. Bu noktada batıya

duyulan eğilimin etkili bir öğe olduğu açıktır. Ekonomik anlamda tüketime konu olan

malların niteliği ortaya konulduğunda bu etkinin derecesi daha net gözlenebilir. Bizim

içinse önemli olan Osmanlı basının ekonomik bir etkisinin olup olmadığıdır. Osmanlı

basınını sadece devlet bürokrasisinde yeni istihdamlara imkân veren bir olgu olarak

görmek, toplum üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını varsaymak abartılı olacaktır.

101 Hamza Çakır, “İlk Dönem Basın Reklamlarıyla Osmanlı’da tüketim Toplumu Yaratma Çabaları”, Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu 6–7 Aralık 1999, Ankara:GÜİF yay., s. 114–117.

Page 39: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

30

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TANZİMAT İLE YAŞANAN DEĞİŞİM VE EKONOMİ

I. TANZİMAT

Tarih yazımında izlenen yöntem ve tarihçinin ideolojisi her ne olursa olsun,

öyle tarihi dönemler vardır ki kimse bu dönemleri göremezden gelemez. En fazla kendi

bakış açısından bir açıklama getirir, ama neticede bu bir zorunluluk olarak

görülmektedir. Zorunlu olarak çalışılan/araştırılan bir dönemin ideolojik olarak takdis

edilmesi ile tekfir edilmesi arasında bir mahiyet farkı yoktur, ancak içerik farkından

bahsedilebilir ki bu da önemsizdir. Önemli olan, bir dönemin, olayın veya şahsiyetin bir

tarih öznesi haline gelmesidir. Araştırılan, tartışılan bir konu olarak nesne durumunda

olması gereken vakıa, kendi sınırlarını aşarak özne durumuna gelmektedir. Tarih

literatürü içinde yüzeysel bir bakışla bile tespit edilebilecek bu vakıaların sayısı pek

fazla değildir. İnsan hangi bilgi düzeyinde olursa olsun tarihi öğrenmek, bilmek ister,

çünkü tarih küllî ve zorunlu bir meraktır102. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı tarihindeki

en önemli noktalardan birisi Tanzimat’tır. Ancak Tanzimat üzerinde varılmış bir

mutabakat yoktur. Hemen her alanı tartışma konusu olan bir çağdır Tanzimat. Bu

haliyle uzun yıllardır araştırılmakta ve bu araştırmalar neticesinde farklı yönleri ortaya

çıkarılmaktadır.

A. Tanzimat Nedir?

II. Mahmud’un ölümüyle tahta, oğlu Abdülmecit geçti. Genç padişah tahta

geçtiği anda çözüm bekleyen birçok sorunla karşılaştı. Bunların başında Mısır valisi

Mehmet Ali Paşa ile yapılan savaş geliyordu103. Dış sınırlardan geldiği düşünülebilecek

ve düzenli orduyla karşılık verilebilecek bir sorun olarak Mısır sorununa ek olarak karşı

karşıya bulunulan diğer bir sorun da ülke içinde birçok grubun sebebiyet verdikleri

karışıklıklardı104. Osmanlı devleti kuvvetleri Nizip’te Mısır kuvvetleri tarafından

102 R.G. Collingwood, Tarih Felsefesi Üzerine Denemeler, Erol Özvar (çev.), İstanbul: Kitabevi yay., 2000, s. 162. 103 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. 5, 7. bs., Ankara: TTK, 1999, s. 169. 104 Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, İstanbul: Eren yay., 1992, s. 1-2.

Page 40: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

31

yenilmiş ve kaptan-ı derya Firarî Ahmed Paşa Osmanlı donanmasını götürüp Mehmet

Ali Paşa’ya teslim ettiğinde Osmanlı tamamen savunmasız kalmıştır. Bu durumda

yapılabilecek olan devletlerarası münasebetleri kullanarak güçlü bir duruma/ya da en

azından güvenli gelmektir. Diğer bir ifadeyle, güçlü devletlerin vesayetini kabul ederek

tehlikeyi atlatmak mümkündür. Bu işin başarılması bürokratik bir girişim olarak, daha

önce Londra ve Paris elçiliklerinde bulunmuş Mustafa Reşit Paşa tarafından yerine

getirilmiştir. Hem daha önceki elçilik görevlerinde edindiği birikim hem de devletlerin

o günkü genel görünüşü itibariyle – liberal devletler olmaları nedeniyle – Mustafa Reşit

Paşa İngiltere ve Fransa’yla yakınlaşmanın daha sağlıklı olacağı kanaatine varmış ve bu

şekilde “Tanzimat-ı Hayriye”nin yolu açılmıştır. Bu anlamda Tanzimat batılı devletlerin

vesayetinin kabul edilmesiyle başlar105.

Karal106, İngiltere ve Fransa’nın tercih edilmesine sebep olarak bu ülkelerin

liberal olmalarını gösteriyor. Avusturya, Prusya ve Rusya ise teokratik bir nitelik

taşımaktadır. Osmanlı ise işleyiş bakımından liberal özelliklere sahip olsa da görünüş

itibariyle teokratiktir. Bu da değiştirilmesi gereken bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.

23 Şevval 1287 tarihli107 Hakayik-ul Vakayi gazetesinde yayınlanan bir yazıda da

“Düvel-i Muazzamanın Mesleki” konusu işleniyordu108. Levant Herald gazetesinden

iktibas edilen bilgiler ışığında 1871 yılında dahi devletlerarasında sistematik bir ayrım

olduğu ortadadır. Osmanlı Devleti ise tercihini liberallikten yana kullanırken diğer

devletler (Avusturya, Prusya ve Rusya) ile arasındaki ihtilaf ve çekişmeler de göz

önünde bulundurulmalıdır109. Bir zorunluluk ve tercihten oluşan bu kararda kararın

hazırlayıcı ve yürütücüsü olan Mustafa Reşit Paşa’nın da gerek aldığı eğitim ve gerekse

105Karal, Osmanlı Tarihi, , s. 169-170; İnalcık, s. 2. 106Karal, Osmanlı Tarihi,. 170. 107 M. 16 Ocak 1871 108 “Fransa ve Almanya muharebesinin ibtidai zuhurundan beri düveli muazzamanın mesleki sureti muhtelife de bulunup bu ise 1844 sene-i miladiyesi inkilabatından beri Avrupa’nın münasebet-i düveliyesinde görüeln ihtilaftan neşet eylemiştir. Çünkü tarih-i mezkurdan evvel Avrupa devletleri iki kısma munkasım olup bir kısmı usul-i atika ve kısm-ı ahiri usul-i cedide tarafgir olup kısmı evvelde bulunanlar (…….) yani ittifak makdesi ünvanıyla meşhur olan Avusturya ve Prusya ve Rusya ittifakı be kısmı sanide olanların bayraktarı dahi Fransa idi.

İşte o vakit politikaca bir mesele zuhur ettiği halde her hükümet bu iki kısmın birine meyl ve müracaat ederlerdi. Halbu ki 1848 inkılabı bu şirazeyi ihlal eylemiş ve o esnadan beri hiçbir devlt katiyen bi mesleke suluk etmeyip bazen usul-i atikaya ve bazen de usul-i cedideyi ittizamda bulunmuş idi.” 109 Karal, Osmanlı Tarihi, s. 170.

Page 41: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

32

daha önce bulunduğu görevler sırasında edindiği birikim ve eğilimler de göz önünde

bulundurulmalıdır.

B. Tanzimat’ın Tarihsel Sınırları

Genel olarak, 3 Kasım 1839’da Mustafa Reşit Paşa’nın Gülhane’de okuduğu

Ferman ile - Gülhane Hatt-ı Hümayunu veya Tanzimat Fermanı diye anılır- Tanzimat

döneminin başladığı kabul edilir. Çalışmamız sırasından buna muhalif olmak üzere

karşılaştığımız yegâne görüş Mümtaz’er Türköne’ye 110 aittir. Türköne111, Tanzimat’ı,

Mart 1838’de açılan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâmı Adliye’nin kuruluşu ile başlatır. Çünkü

bu kurum Tanzimat reformlarının karargâhıdır. Ve Tanzimat da Osmanlı tarihindeki bir

kanunlaştırma hareketi olarak modernleşme sürecinde merkezi bir iktidarın tesisini

hedef edinmiştir112.

Tanzimat-ı Hayriye kavramı 1839 yılından önce de kullanılmıştır. Üstelik

Meclis-i Vâlâ gerek padişah ile girdiği yetki paylaşımı ve gerek hedeflediği reformlar

açısından Tanzimat’ın hakiki başlangıç noktası olmayı hak etmektedir. Aynı dönemde

gerçekleştirilen reformların da temeli sadece bir fermanın okunmasından ziyade alınan

kararlarda – yani kurulan kurumlarda – aranmalıdır113.

Başlangıcı itibariyle tartışmalara pek konu olmamış Tanzimat, bitişi itibariyle

hala tartışma konusudur. Bu konudaki temel düşünceler kısaca şu şekildedir114:

1. Tanzimat Âli Paşa’nın ölüm tarihi olan 1871

ile beraber biter. Bu anlayış devri, Tanzimat döneminin en

aktif isimleri olan Mustafa Reşit Paşa, Fuad Paşa ve Âli Paşa

110 Tanzimat’ın tarihsel sınırları bahsinde sürekli olarak tartışılan mesele, Tanzimat’ın ne zaman bittiği veya aslında bitip bitmediğidir. Fakat Türköne aksi bir istikamette bir dönemin ne zaman başladığını tespit etmeye çalışıyor. Diğer birçok araştırmacı yenileşme hareketlerinin Tanzimat ile başlamadığını, fakat ondan çok daha önceleri görülen hareketler olduğunu ifade etmekle beraber Tanzimat’ı bir bütün olarak ele alırlar. Türköne’nin yaklaşım biçimi ise esas olarak reformların ne zaman ve nereden başladığını tespit etmekle ilgilidir. Tarihsel bir belge olarak Gülhane Hattı tartışılsa da neticede bunun bir tür ilan olduğu düşünülecek olursa Türköne’nin çalışması üzerinde daha fazla durmak gerekebilir. 111 Mümtaz’er Türköne, “Tanzimat Ne Zaman Başladı?”, Türkler: C. 14, Ankara: YTY, 2002, s. 681. 112 Bu meclis hakkında yapılan bir çalışma için bkz. Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Devrinde Meclis-i Vâlâ (1838-1868), 2. bs., Ankara: TTK, 1999. 113 Türköne, s. 682–686. 114 Cemil Bilsel, “Tanzimatın Haricî Siyaseti”, Tanzimat: C. II, 2. bs., İstanbul: MEB yay., 1999, s. 692–693.

Page 42: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

33

ile sınırlı tutar. Temel görüşü Tanzimat’ı hayata geçiren ve

şekillendiren kadronun tarih sahnesinden çekilmesiyle bu

dönemin de bittiği yolundadır.

2. Tanzimat 10.07.1908, yani ikinci meşrutiyete

kadar devam eder görüşü, birinci meşrutiyeti Tanzimat ve

Islahat fermanları gibi yukarıdan aşağı gerçekleşen bir

gelişme olarak görür ve nihayet 1908’de ikinci meşrutiyetin

milli iradenin (?) hâkimiyeti devralmasını Tanzimat

döneminin sonu kabul eder.

3. “Nasıl ki birinci meşrutiyet Tanzimat zihniyeti

ile maruftur, ikici meşrutiyet de aynı zihniyetin devamıdır, bu

nedenle Tanzimat tam olarak Osmanlı devletinin tarih

sahnesinden çekilmesiyle bitmiştir” şeklinde bu alanda bir

diğer görüş vardır.

4. Yukarıda sıralanan görüşlere karşın genel

kabul Tanzimat döneminin 1876’da Kanun-ı Esasi’nin

kabulüyle birinci meşrutiyetin başlamasıyla- bittiği

yönündedir.

Bu görüşler ışığında Tanzimat dönemi, en geç Osmanlı devletinin tarih

sahnesinden çekilmesiyle sona erer. Ve modern Türkiye Cumhuriyeti yeri bir oluşum

olarak ortaya çıkar. Temel olarak ise Tanzimat çabalarının modern Türkiye’nin

oluşmasının temeli olduğu kabul edilir115. Burada temel olarak görülen unsur, pragmatik

amaçlarla başlasa da batıya açılmanın bir süreklilik göstermesi ve bugünkü siyasi,

ekonomik, sosyal ve kültürel seviyeyi mümkün kılmasıdır. Bu noktada Tanzimat’a

ruhunu veren ana etmenlerin neler olduğu ve bunların bu günü hazırlamalarına karşın

belli bir süre sonra tamamen ortadan kalkıp kalkmadığı ayrı bir tartışma konusudur.

115 İnalcık, s. 2; Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 24.

Page 43: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

34

Tanzimat’ın devamlılığına ilişkin ilk soru, Tanzimat’ın başarısı üzerine

sorulmalıdır. Tanzimat’ın başarılı olup olmadığı sorusuna verilecek cevap, beklenen

birçok gelişmeye karşın farklı yönlerde gelişmelerin görülmesiyle net bir başarıdan söz

etmenin mümkün olmadığı şeklindedir116. Buna ek olarak siyasi zihniyet ve meseleler

bağlamında yapılacak bir çözümleme neticesinde, eğer aradan geçen bunca zamana

rağmen iki binli yıllarda hala aynı meseleler tartışılıyor ve benzer çözüm önerileri

getiriliyor ve eğilimler de geçmiştekine benzer bir biçimde ortaya çıkıyorsa karşımıza

yeni bir soru çıkıyor: aslında biten nedir? Bu sayede Tanzimat’ın temel olarak

süregeldiği, hatta ikincisinin yaşanmak üzere olduğundan bahsedilmiştir117.

Şu halde tarihsel olarak 1839–1876 arası -genel bir kabul olarak- Tanzimat

dönemi olarak adlandırılsa da başlangıç ve bitiş noktası yönünde farklı fikirler

mevcuttur. Ne var ki bu fikirler bizim çalışmamızın sınırları ile ilgili olmadığından

bunları doğal olarak dışarıda bırakacağız. Ancak, Tanzimat gibi genel bir ifadeyi

çalışmamızın başlığında kullandığımız için bunun doğrudan bir tarihe atıfla kullanıldığı

açıktır. Bu nedenle tarihlendirmeler arasında bir tercih yapmak zorundayız veya en

azından kendi tercihimizi açıklamak zorundayız. Fakat bizim çalışmamız siyasal bir

dönem olarak Tanzimat’ı kapsamaz, basın ve yayın faaliyetlerinin belli bir dönemine

işaret eden bir dönem olarak anlam kazanır. Ve kazandığı anlam –daha doğrusu çalışma

alanı olarak seçilmesinin nedeni de- kendi içinde görülen fikri gelişmeler ve zihniyet

dünyasındaki yeni yankılardır. Ancak belli bir zaman diliminde ortaya çıkan eğilim ve

fikirlerin muvazeneli bir şekilde tespit edilmesiyle bir zamanın tüm veçheleriyle gün

yüzüne çıkarılmasına katkıda bulunulabilir. Bu bağlamda gerek Türköne’nin ve gerek

Mahçupyan’ın soruşturmaları tarih için olduğu kadar diğer alanlar için de son derece

önemli sonuçların elde edilmesine olanak verebilir.

Başlangıç ve bitimine dair görüşler bu şekilde sıralanan Tanzimat kendi içinde

de iki ana döneme ayrılır. Buna göre birinci dönem 1839’da başlayarak 1856’da son

116 Ahmet Uzun, Tanzimat ve Sosyal Direnişler, İstanbul: Eren yay., 2002, s. 95–96. 117 Etyen Mahçupyan, İkinci Tanzimat, Ankara, Liberte yay., 2003, s. 13–24.

Page 44: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

35

bulur. Islahat Fermanı ile başlayan ikinci dönem de 1876’da Kanuni Esasi’nin ilan

edilmesiyle sona erer118.

C. Tanzimat’ın Mahiyeti

Tanzimat fermanı, Osmanlı’nın gelişimini ve uzun müddet devam eden

hakimiyetini şeriat kaidelerine bağlılıkla, ve içinde bulunulan ‘gerilemişliğin’ nedenini

bu zamana kadar takip edilen bu doğru yoldan sapmak şeklinde tespit etmekle sebepler

açısından tamamen klasik anlam dünyasına atıfta bulunmaktadır. Fakat çözüm için

ortaya koyduğu yol ise tamamen farklıdır. İnsanların emniyet içinde ve eşit bir biçimde

yaşamlarını veya iktidarın –gönüllü bir biçimde de olsa- sınırlanmasını bir tarafa

bırakacak olursak, Tanzimat Fermanı’nın en temel özelliği ‘batıyı yeni bir kıble olarak

görmesi’dir119. Bu özelliğiyle Tanzimat diğer tüm reform çabalarını geride bırakarak

yeni bir sürecin ortaya çıkması demektir. Eylem/reform çabaları olarak daha önce veya

sonra doğmuş olması bu bağlamda önemsizdir. Çünkü bu şekilde Osmanlı yüzünü

apaçık bir biçimde batıya çevirmiştir120. Şüphesiz bu yöneliş durup dururken ortaya

çıkmamıştır, fakat iç ve dış nedenlerin zorlaması söz konusudur. Bunlar çokça işlenen

konular olduğundan aralarından önemli birkaç tanesine işaretle yetineceğiz.

Coğrafi keşiflerle ortaya çıkan Avrupa sömürgeciliği büyük bir birikimle

beraber sanayi devrimine sebebiyet vermiş ve bu da Avrupa’yı ekonomik olarak tüm

dünyaya hükmedebilecek bir güce getirmiştir. Bu bağlamda devletler emperyal emelleri

liberal politikalarla birleştirerek ihraç etmeye başlamışlardır. Diğer taraftan Avrupa ilim

ve sanatta da büyük gelişmeler sağlamıştır ve her açıdan üstün konuma gelmiştir.

Aslında bunların hepsi ayrı birer gelişme olarak birbirlerini etkilemek yoluyla

Avrupa’da daha önce görülmemiş bir düzenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Buna karşın

bahsi geçen gelişmeler Osmanlı’da ancak küçük etkilere sebebiyet vermiş veya hiç

etkili olmamıştır. Bu nedenle Osmanlı, geleneksel yapısını koruyan klasik bir toplum

olarak kalmıştır121. Kendi içinde sorunları olmakla beraber kendi kendine yeten,

118 Karal, Osmanlı Tarihi, s. 171; Coşkun Çakır, “Bir Reform Hareketi Olarak Tanzimat: Hazırlanması, İlânı, Tepkiler Ve Uygulaması”, Türkler: C. 14, Ankara: YTY, 2002, s. 701. 119 Age., s. 701–708. 120 Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyat Tarihi: C. I, 2. bs., İÜEF yay., 1956, s. 31. 121 Enver Behnan Şapolyo, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat Devri Tarihi, İstanbul: Güven yay., 1927, s. 29–30.

Page 45: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

36

sistematik sorunlarını çözebilen bir toplumun kendi anlam dünyası dışındaki bir

değişimi gerçekleştirmesi beklenemez. Zaten yukarıda Batı’nın gelişimine imkân veren

gelişmeler sıralandığında bunların tamamen farklı bir bünyeye ait oldukları

görülmektedir. Şu halde kendi özünde bulunmayan ve kendisi için sorun olmayan

alanlarda bir toplumun gelişme göstermesi beklenemez.

Avrupa, kapitalizmin gelişimiyle beraber bir dizi değişim geçirmiştir. Bu

değişimler neticesinde Avrupa yepyeni bir hal almıştır. Osmanlı ise kendi anlam

dünyasında bu değişimi izlemekle beraber değişen dünyanın bir parçası olamamıştır.

Modern çağın başlaması doğal olarak modernleşme sürecinden geçmeyen toplumlar

üzerinde bir baskı oluşturmuştur. Ve bu etki Osmanlı Devleti örneğinde görüldüğü gibi

önceleri değiştirici mahiyette olmuştur.

Tanzimat ile ilgili en sık karşılaşılan tartışmalardan birisi de onun dış etkilerle

mi yoksa iç etkilerle mi ortaya çıktığıdır. Burada da gene sınırların belirlenmesinde

olduğu gibi farklı görüşler varsa da, bu konudaki tartışmalar ortak bir kanaate daha

yakındır.

Tanzimat Avrupa’nın zorlamasından çok ülke içinde hissedilen ıslahat

ihtiyacını binaen yapılmıştır122. Sadece bu dönemle sınırlanamayacak olan Osmanlı

modernleşmesi çok daha erken dönemlere götürülebilir. Değişen bir dünya olarak batı,

kendi değişimin farkında kendini dünyanın merkezi olarak görmektedir. Buna karşın

Osmanlı sisteminin tamamen durgun olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Kendi

dinamikleri içinde değişen veya değişim sıkıntıları çeken Osmanlı Devleti bir süre

sonra, kendi değişimi için Avrupa’yı model olarak görmeye başlamıştır123.

122Bilsel, s. 668; İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 25. 123 Age., s. 14–15.

Page 46: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

37

Karikatür 1: medeniyet arabasıyla teraki!... Kaynak: Hayal, 26 Teşrinievvel 1290 (R): Nu. 114, s. 4124.

Değişim bir anda olmadığı gibi fark edilmesi de bir anda olmamıştır. Osmanlı

ile Avrupa arasında hem sanat alanında hem de ticaret alanında alış verişler sürekli

olmuştur. Belli bir süre devam eden bu alış verişlerin hemen ürün vermesi de mümkün

değildir. Ancak belli bir süre sonra ürün verebilmiştir125. Sanat alanında başlayan alış

veriş bir süre sonra askeri ihtiyaçlarla devam etmiştir. Askeri ihtiyaçlarla başlayan alış

veriş ise daha derin alış verişlerin başlamasına neden olmuş ve nihayet bunun

sonucunda ‘bilim’ Osmanlı düşünce dünyasında yer edinmiştir126.

Osmanlı’nın batıya öykünme süreci idari özelliklerin taklidini getirmiştir,

fakat taklit yoluyla kurulmaya çalışılan bürokratik yapı başarıya ulaşamamıştır127.

Tanzimat Avrupa’da olumlu, Osmanlı toplumunda ise olumsuz karşılanmıştır.

Olumlu ve olumsuz bu tepkilerin kaynağında medeniyet meselesi vardır. Tanzimat’a

içeriden bakanlar tanımadıkları yeni bir medeniyetle karşı karşıya geldiklerini görürken

Avrupa’dan bakanlar ise kendilerine yönelmiş bir çaba görmektedirler128. Diğer taraftan

124 Arabacının eteğinde “Civileisayion”, Osmanlı’yı simgeleyen örtülü kadının karşısında oturan adamın eteğinde de “Europe” yazıyor. Araba için ‘medeniyet arabası’ tabiri kullanılmış, sürücü ‘sivilizasyon’ ve arabanın sahibi konumunda da ‘Avrupa’ görülmüş olmaktadır bu sayede. 125 Tanpınar, s. 6–7. 126 Age., s. 30; İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 135. 127 Hüseyin Özdemir, Osmanlı Devlet Bürokrasisi, İstanbul: Okumuş Adam yay., 2001, s. 144. 128 Enver Ziya Karal, “Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nda Batının Etkisi”, Türkler: C. 14, Ankara: YTY, 2002, s. 688–689.

Page 47: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

38

İngiltere Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü önemsemekteydi, ve Tanzimat gibi

ülkeyi ayakta tutmaya yönelik çabaları desteklememesi düşünülemezdi129.

D. Tanzimat Aydını ve Zihniyet

Osmanlı tarihinin hemen her aşamasında değişimi görmek mümkündür. Asıl

önemli olan ise bu değişimin ne şekilde ve hangi mecrada olduğudur. Bu bakımdan

batılılaşma yolunda yaşanan değişimlerin 18. yüzyılda adı konmadan, zorunlu olarak

yaşanan değişimlerle ilişkisi olduğu ileri sürülebilir130. Bu dönemde siyasal düşünce

toplumun batılılaşması ekseninde şekillenmesine rağmen, bu adı konmuş ve açıkça

yönü belirlenmiş bir değişim veya yöneliş değildir. Adı konmamış bu değişim, ilk

olarak hayat tarzı düzeyindeki yönelimlerle başlamıştır. Hatta Batı müziğinin

Osmanlı’da görülmesi de bu zamanlardadır131.

Karikatür 2: Acaba sokula sokula nereye kadar girebiliriz. Kaynak: Çaylak, 27 Kânunusani 1292: Nu. 3, s. 4.

129 Age., s. 691. 130 İlber Ortaylı, “Osmanlı’da 18. Yüzyıl Düşünce Dünyasına Dair Notlar”, MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul: İletişim yay., 2003, s. 38 131 Agm., s. 40. “Sanayii Nefise” başlıklı bir yazı ile resim ve musiki medeniyetin gerekleri arasında gösterilmiş ve toplum nezdinde henüz yetirence gelişmediğine işaret edilmiştir. Bkz. “Sanayii Nefise”, Hakayik-ul Vekayi, 3 Rabiulevvel 1289: Nu. 560, s. 1–2.

Page 48: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

39

Buraya gelene kadar Osmanlı düşüncesinin tamamen yüzeysel nitelik taşıdığı

ne doğudan ne de batından yükselen ‘yıldız’lardan haberdar olmadığı

düşünülmemelidir, aksine bugün ‘Batı klasikleri’ diye bilinen birçok eser, İslam ve

Osmanlı kültürlerinin temel klasikleri arasında yer almıştır. Bu bağlamda İslam

düşünürlerinin kadim medeniyetlerle olan ilişkisi de basit bir çevirinin ötesine

geçmektedir132. Osmanlı düşüncesi bir yandan İslam medeniyetinin sunduğu

olanaklardan yararlanıp yeni terkiplere giderken bir yandan da İç Asya’dan taşımış

olduğu siyasal gelenekleri yeniden yorumlayarak hayata geçirmiştir133.

Zihni temelleri –kısaca- ‘Doğu’ ve ‘Batı’nın klasikleri çerçevesinde

tanımlanabilecek olan Osmanlı Devleti, geçirdiği zorunlu değişim karşısında yeni yollar

aramıştır. Siyasi olarak birçok açmazla karşılaşılan devlette önerilen çözüm yolları, 18.

yy.la beraber aynı nokta üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır: eskinin terk edilmesi134.

Bu düşünceler ancak Tanzimat ile resmi bir program şeklinde ilan edilmiş ve yenileşme

düşüncesi ancak bu zamanda Batı’yı merkez ve hedef alan bir nitelik kazanmıştır135.

‘Zorunlu’ olarak yaşanan değişimin öncelikle yaşam tarzı ve tüketim

kalıpları136 üzerinde etkili olmasını da hayat ile düşünce arasındaki ilişkide aramak

mümkündür. Osmanlı varlığının sürdürülmesi için zorunlu olan, fakat kültürel

etkilerinin ortaya çıkması zaman alan137, siyaset merkezli bir proje olarak yenileşme

132 Cemal Kafadar, “Osmanlı Siyasal Düşüncesinin Kaynakları Üzerine Gözlemler”, MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul: İletişim yay., 2003, s.23-24. 133 Age., 2003, s.26. Tarihsel olarak kolayca kabul edilen bu görüşle beraber daha çarpıcı olan görüş Alev Alatlı’nın ileri sürdüğü benzerlik/akrabalık ilişkisidir. Alatlı, Kafadar’ın da işaret ettiği (Eflatun, Aristo gibi) felsefi temelleri izleyerek “Müslümanlar, Avrupa kıtasında mukim “Batılı”ların, daha çok bilime giden yolda tökezlemiş, yoksul akrabalarıdır. Hepsi bu.” sonucuna varır. Bkz. Alev Alatlı, “ ‘Doğu-Batı’ İçi Boş Bir Tasnif ”, Doğu Batı, S.2 (1998) s. 86–87. 134 Gökhan Çetinsaya, “Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti”, MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul: İletişim yay., 2003, s.54-55. 135 Şükrü Karatepe’nin ifadesiyle: “Devlet adamları Batılaşmayı, bilere ve anlayarak tercih etmemişlerdir. Padişahın isteği ve toplumun pratik ihtiyaçlarının karşılanması gibi zorunlu nedenlerle kabul etmişlerdi.” Şükrü Karatepe, “Tanzimat Reformları ve Çelişkileri”, Türkler, C. 14, Ankara: YTY, 2002, s. 718. 136 İktisadi yapı dönüşümünü tamamlayarak yeni bir yapı oluşmadan yeni tüketim kalıpları benimsenmiştir. Lale devrine olduğu gibi bu dönemde de Batı’yı yalnızca belli bir tüketim biçimi olarak görenler de olmuştur. bk. Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi Makaleler IV, İstanbul: İletişim yay., 1991, s. 29, 17. 137 Abdullah Uçman, “Tanzimat’tan Sonra Kültür ve Edebiyat Hayatımızdaki Değişme ve Yenileşmeler”, Türkler 15, Ankara: Yeni Türkiye ysy., 2002, s. 181-182. Edebiyattaki yenileşme hareketleri de ancak 1859’lardan itibaren görülmeye başlanmıştır.Orhan Okay, “Osmanlı Devleti’nin Yenileşme Döneminde Türk Edebiyatı”, Türkler 15, Ankara: YTY., 2002, s.168. Bu, Osmanlı gazeteciliğin gelişimi ile beraber

Page 49: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

40

hareketleri, sosyoloji ve ekonomi perspektifinden uzak bir yöntemle gerçekleşmiş,

siyasetin diğer tüm alanları şekillendirici olarak yeterli bir aktör olduğu düşünülmüştür.

Fakat sosyoekonomik süreçler kendi yollarını izlemekten geri durmamıştır.138

Karikatür 3: Barbarlık alamatı ve medeniyet edevatı Kaynak: Hayal, 3 Ağustos 1290 (R): Nu. 90, s. 4. Siyasal nitelikli gelişmelerin tüm sorunların halli için yeterli imkânlara sahip

olduğu düşünüldüğünden139, 19. yy.da Batı felsefesi içinde karşıt iki akım olarak gelişen

Fransız pozitivizmi ile Alman idealizmi arasında, Osmanlı aydını tercihini ilkinden yana

okunması gereken bir bilgidir. Resmi gazetecilikten sıyrılarak özel gazeteciliğin başlamasıyla beraber gazetelerde edebiyat ürünleri görülmeye başlanmıştır. Dolayısıyla kültürel gelişim bir alandan başlayarak diğer alanlara da yayılmıştır. Bu da yenileşme hareketlerinin her nasıl başlamış olursa olsun kendince bir ivme kazanarak harekete devam ettiğini gösterir. 138Çetinsaya, s. 71. Hilmi Ziya Ülken, 1275’te neşredilen bir yemek kitabının mukaddemesinden, değişen hayat şartları neticesinde oluşan yeni hayatta eski yemeklerin yeterli olmadığı, bu nedenle garplılardan yeni yemeklerin alınması lüzumundan bahsedildiğini naklediyor. Bkz. Hilmi Ziya Ülken, “Tanzimattan Sonra Fikir Hareketleri”, Tanzimat II, 2. bs., İstanbul: MEB yay., 1999, s. 759. 139 Toplumsal değişme olmadan modernleşmenin devlet eliyle mümkün olabileceğini savunan bu düşünce Osmanlı Devlet erkanının hatası olarak görülmüştür, bk. Niyazi Berkes, Türk Düşünüşünde Batı Sorunu, Ankara: Bilgi yay., 1975, s.22. Etyen Mahçupyan, Osmanlı zihni temelleri üzerine yaptığı bir çalışmada, modern öncesi toplulukların otoriter ve ataerkil zihniyetlerin bileşim veya etkileşimi neticesinde ortaya çıkan bir anlam dünyası etrafında oluştuğunu, Osmanlı Devleti’nin ise modern öncesi toplumlar içinde, bu iki öğenin birbiriyle çatışmak yerine iç içe geçerek uyum sağlamış olması sayesinde özel bir konuma yükseldiğini ifade eder. Bkz. Etyen Mahçupyan, “Osmanlı Dünyasının Zihni Temelleri Üzerine,Doğu Batı, S.8 (1999), s.52. Genel olarak Türk modernleşmesi bağlamında bu görüş de incelenebilir.

Page 50: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

41

yapmıştır.140 Osmanlı aydınının, modernleşmenin araç ve hedeflerini pratik bir biçimde

kavratmaya muktedir olan pozitivizmi seçmesinde, içinde bulunulan tarihsel koşulların

etkili olduğu düşünülebilir.141 Buna karşın, Batı siyasal düşüncesinin, “büyük”

düşünürlerin eserleri yoluyla tanındığı da söylenemez142, fakat fizyokratlar olarak

bilinen kamu idaresi kuramcılarının devamı niteliğinde sayılan “kameralizm” ile

tanınmıştır, ki kameralizm Batı’da ‘aydın despotizmi’ denilen siyasal görüşün teorisi

niteliğindedir. 143

Tarihsel koşullar içinde şekillenerek ortaya çıkan ‘Batı’, model olarak kabul

edildiğinde aynı doğal tarihi gelişim mümkün olmamıştır. Bir proje olarak

nitelenebilecek ‘Batı’nın ne kadar kavrandığı ne kadar empoze edildiği de ayrı bir

tartışma konusudur.144 Bu sürecin oluşmasında ana dinamik, ıslahat arzusu ve eylemi

yerine Batı’nın kontrol ve dayatmaları olarak tespit edilirse, temel ilke, Osmanlı

Devleti’nin ‘zayıf tutularak bütünlüğünün korunması’ olarak görülebilir ve bu sayede

Tanzimat hareketi de doğrudan bir taklit faaliyeti olmaktan çıkarak, Batı’nın bu

etkilerine karşı bir direnme ve orta yol arayışı olarak ortaya çıkar145. Tanzimat’ı,

Osmanlı’nın onarımını planlayan, Reşit Paşa’dan daha önce oluşan bir zihniyet olarak

140 Ve zamanla bilim, Osmanlı aydının zihninde dinin yerini alarak açıklayıcı ve tanımlayıcı olma özelliklerini kazanmıştır. Artık yapılan tespitler klasik anlamlandırmalar yerine bilimsel veriler ile tartışılmakta ve bilime uygun çözümler aranmaktadır. Bk. M. Şükrü Hanioğlu, “Osmanlı Aydınındaki Değişme Ve ‘Bilim’”. Toplum ve Bilim, S.27 (1984), s. 186. 141 Ekrem Işın, “Türk Modernleşmesi Ve Pozitivizm”, TCTA II, s. 353. 142 Descartes ve Locke gibi düşünürler kavranmadan Aydınlanma Osmanlı düşüncesine ‘19. yy.da yapılmış bir aşı’ gibidir. Bkz. Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, 2. bs., İstanbul: Ülken yay., 1979, s. 61. Bu durum yalnızca Tanzimat ile sınırlı kalmayacaktır. Sırma’nın ifadesiyle:“Batılı düşünürün düşünce yapısını anlamaya, onları aşkın yeni düşünce sistemlerini ortaya koyma yerine, kısa yoldan, kültürel hiçbir varlık ortaya koyamadan aydın olmaya çalıştılar. Onun için de, batılı düşünürlerin pipolarını, şarap içme tarzlarını, sakal-bıyık şekillerini taklid edip, bu taklidçilikle, “entel” olmaya çalıştılar ki; bu tutmadı.” İhsan Süreyya Sırma, Tanzimatın Götürdükleri, 3.bs., İstanbul: Beyan Yayınları, s. 55. Türk aydını Aydınlanmayı özümsemeden şekilcilik üzerinden Batıcı bir kimlik kazanırken kendi toplumu ile bir türlü bağlantı kuramamış ve toplum tarafından hep menfi bir biçimde değerlendirilmiş, bu kopukluk sürecinde de tüm bilgi ve becerisi Batı ile sürdürdüğü ilişkilerden kaynaklanmıştır. Bkz. Mustafa Kemal Şen, “Türk Aydının Soykütüğü Üzerine Değerlendirmeler”, Entelektüel ve İktidar, Kenan Çağan (ed.), Ankara: Hece Yayınları, 2005, s. 271. 143 Şerif Mardin, “19. yy’da Düşünce Akımları ve Osmanlı Devleti” , TCTA II, s. 342. 144 Bu konudaki tartışma için bk. Taner Timur, “Osmanlı ve Batılılaşma”, TCTA I, s. 139; İlber Ortaylı, “Batılılaşma Sorunu”, TCTA I, s.137. 145 Timur, “Osmanlı ve Batılılaşma”, s. 145. Ülken, “Tanzimattan Sonra Fikir Hareketleri”, s.757. Ayrıca Ülken, devletin yaptığı yeniliklerden ilk olarak yine kendisinin rahatsız olduğun yazar. Bk. Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, s. 53.

Page 51: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

42

niteleyen görüş de bu yöndedir146. Ortaylı’nın, Batılılaşma olgusunun ve değişimin

kavranması için, tüm Osmanlı coğrafyasındaki gelişmelerin incelenmesi gerektiği

yönündeki görüşü147, tartışmaların seyri açısından ufuk açıcıdır.

Osmanlı Devleti Batı merkezli bir dönüşüm içine girdiğinde ise ilmiye sınıfı

devlet sınırları içindeki milletlerin her birinde kaybeden bir sınıf olarak görülür.148 Bu

değişim, maliyeden hukuka ve vakıflardan ticarete kadar değişik alanlardaki

dalgalamalar ve kırılmalar neticesinde zamanla olmuştur. Yapılan ıslahat çalışmalarında

süreklilik sağlanamadığından yeni bir aydın tipinin ortaya çıkması mümkün

olmamıştır.149

19. yy. Osmanlı düşünce hayatı üzerine yapılan özgün çalışmalardan biri150,

dönemin aydın tipi ve eğilimleri üzerine dikkate şayan bilgiler vermektedir. Henüz yeni

yayınlanmış olan bu çalışma ışığında konumuza farklı bir açıdan bakma imkanı

bulabiliriz. Öncelikle 19. yy.da Osmanlı Devleti’nde, sosyal, ilmi, iktisadî ve ahlakî

kurumların karşılaşılan sorunlara çözüm üretmede yetersiz kaldıkları belirtilir ve bu

durum fıkıh usûlü üzerine yapılan çalışmalar temel alınarak incelenmeye çalışılır151. Her

şeyden evvel araştırması yapılan ilim, yani fıkıh usûlü, naklî değil aklî bir ilim olarak

tespit edilir152 ve bu da Osmanlı aydınında –en azından atasında- soyut düşüncenin var

olmadığı yönündeki tezi reddeder nitelikte bir savdır. Zaten bu ilmin tanımlarından biri 146 Tarık Zafer Tunaya, “Osmanlı – Batı Diyalogu”, TCTA I, s. 142. İsmet Özel de, değişimin ürünü olarak Gülhane Hatt-ı’nı değil, Reşid, Âli ve Fuad paşaları görür. (Bu paşalar “Tanzimat’ın üç rüknü” olarak anılır, bkz. İsmail Habib, Tanzimattan Beri Edebiyat Tarihi I, İstanbul: Rezmzi Kitabevi, 1942, s. 13). “Bunlar Tanzimat’ı getiren aydınlar oldukları kadar, Tanzimat’ın getirdiği aydınlardır aynı zamanda.” İsmet Özel, “Tanzimatın Getirdiği Aydın”, TCTA I, s. 62. Benzer bir biçimde Şerif Mardin, Yeni Osmanlılar grubunun ancak hazırlayıcı bazı öğelerden faydalanarak şekilleneceğini iler sürmüşür. Bk. Şerif Mardin, “Yeni Osmanlı Düşüncesi”, MTSD:TMB, C. I, s.43. ‘Aydın’ kavramının Batı’da taşıdığı anlam ve işlevin Osmanlı kültüründe bulunmaması, aydın’ın Tanzimat hareketi içindeki konumunu tam olarak tespit etmemizi zorlaştırır. Bk. Şerif Mardin, “Tanzimat ve Aydınlar”, TCTA I, s. 46. 147 Ortaylı, “Batılılaşma Sorunu”, s.137. 148 İlhan Tekeli, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Eğitim Sistemindeki Değişmeler”, TCTA I, s. 457. Ekonomik dönüşümün yanı sıra zihniyet alanında da dönüşüm olduğu muhakkaktır. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, bu dönüşümü “gayriiktısadî cihan görüşü, yerini, iktısadî, dünyevî bir âlem telâkkisine bırakıyor” ifadesiyle tanımlıyor. Bk. Ziyaedddin Fahri Fındıkoğlu, “Tanzimatta İçtimaî Hayat”, Tanzimat II, s. 647. Özellikle Namık Kemal’in yazılarında açıkça görülen ‘heyecan’ ve genç kuşakların kurtarıcı rolü ile ortaya çıkacaklarının beklenmesi de klasik Osmanlı tutumunda yaşanan değişimlerden bazılarıdır. Bk. Şerif Mardin, “Tanzimat ve Aydınlar”, s.49,53. 149 Özel, s.66 150 Hasan Özket, Sanayileşen Fıkıh XIX. Asır İslâm Hukuk Usûlü Çalışmaları (1800–1923), 2006. 151 Age., s.20. 152 Age., s.40

Page 52: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

43

de, ‘kendisiyle, sözcüklerle anlaşılmasına imkân olmayan bilgilerin bulunup çıkarıldığı

bir ilim’ olduğu yönündedir153. Farklı medeniyet dairelerinin şekillenmesinde etkili olan

bu ilim aynı zamanda Mülkiye müfredatında da yer almıştır.154 Çalışma boyunca

tarihsel gelişimin özgünlüğüne ve diğer ilimler içindeki konumuna işaret olunan fıkıh

usûlü, 19. yy.a gelindiğinde gözle görülür bir değişim geçirmiştir. Özket’in daha sonra

‘sanayileşme’ diye belirleyeceği bu değişim sürecinde, fıkıh usûlü konusunda ortaya

konan eserler, geleneksel yapısını yitirerek –başlangıcında yer alan besmele, hamdele,

salvele gibi kısımlardan arınarak- seküler bir nitelik kazanmış ve ders kitabı olarak

şekillenirken yeni hiçbir üretimde bulunamamış, fakat sürekli olarak geçmiş bilgileri

tekrar etmekle yetinmiştir.155 Bizim için ilginç olan ‘sanayileşme’156 vurgusudur. Bir

yandan pragmatik eğilimler nedeniyle dini ilimlerde bile sekülerleşme sürecine girerken

diğer yandan yoğun bir içerik boşalması gözlenmiştir. Bu durumda Osmanlı düşünce

hayatının kendi ana dayanakları üzerinde yeni bir terkibe gidemeyeceği daha açık bir

biçimde ortaya çıkmış olmaktadır; niteliği itibariyle özgün olması gereken, her

defasında yeni atılımlar beklenen ve temel kurucu unsur157 olarak değerlendirilen ilim,

tüm çalışmaların birbirine benzediği, bilgi ve eğilimlerin ‘tek boyutlu’ hale geldiği bir

halde iken ne bir yenilik ne de çözüm önerisi ortaya koyamaz. Şu halde ister zorunlu

olsun, ister bir tercih sonucu olsun, Osmanlı modernleşmesi dediğimiz olgu kendi öz

kaynaklarından beslenen bir gelişme gösteremeyecek, kaçınılmaz olarak yöneldiği

medeniyetin temellerini alma/özümseme eğilimi gösterecektir.

II. TANZİMAT DÖNEMİ OSMANLI EKONOMİSİ

Lâle Devri (1718-1730), Osmanlı’da görülen yenileşme hareketlerinin sosyal

hazırlığı olarak kabul edilebilir. Bu zamandan başlayarak Avrupa ile münasebetle artmış

ve tüketim kalıpları çarpıcı bir biçimde değişmiştir158. Buna rağmen gerçekleşen batılı

153 Age., s.24. 154 Age., s. 39–40. 155 Age., s.107–108. 156 Age., s. 11. 157 Age., s. 17. İslâm’ın Osmanlı yapısı içindeki yeri için bkz. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Metin Kıratlı (çev.), 9. bs., Ankara: TTK, 2004, s. 13. 158 Ahmet Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, Türkler: C. 14, Ankara: YTY, 2002, s. 207.

Page 53: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

44

etkinin tüm topluma yayıldığını düşünmek yanlış olur, aksine batılı etki Osmanlı

toplumu içinde saray ve konaklardan başlayarak dar bir çevre içinde yayılmıştır159.

Kapitalizmin şekillendirdiği Avrupa karşısında Osmanlı Devleti’nin ayakta

kalma çabaları bir anlamda batılılaşmanın tarihi olarak da okunabilir160.

Temel bir ekonomik bir birim olarak köyler, klasik Osmanlı sisteminde kendi

kendilerine yetebilmişlerdir. Ancak Tanzimat’tan sonra köylerde görülen ayaklanmalar

–âyâna, vakıf mütevellilerine karşı- Tanzimat’ın köylünün hayatına kayda değer bir

katkıda bulunmadığını gösterir161.

Osmanlı toprak sistemini ve sosyal tabakaların çözülmeye başlamasıyla

yepyeni bir hal almıştır ekonomi. Çözülen toprak sistemi sayesinde zirai topraklar

devlet elinden çıkmış ve ‘derebeyleri’ olarak da adlandırılan âyânlar feodal sisteme

benzer eğilimler göstermişlerdir. Bu kişiler nüfuzlarını hem Osmanlı Devleti döneminde

hem de Cumhuriyet döneminde muhafaza etmişlerdir. Buna ek olarak gayri Müslimler

zenginleşerek yeni bir tür burjuva sınıfını teşkil etmişlerdir. Fakat bu sınıf halkla

birleşmekten uzak, azınlıklara yönelmiş bir sınıftır. Bu sınıfa bir tepki olarak hem İttihat

ve Terakki hem de Cumhuriyet döneminde milli burjuva oluşturma çabaları

görülmüştür162.

Klasik yapıların çözülmesi en temel kurum olan aile kurumunu da etkilemiştir.

Bu süreçte kadın iş gücü olarak yeniden gündeme gelmiştir. Değişen kadın erkek

ilişkileri ile ailenin batılı bir hayat tarzına kavuşması toplumda da çeşitli değişimler

meydana getirmiş ve nihayet 1860’lardan itibaren ıslahhaneler, ve 1895’te Darülaceze

kurulmuştur163.

Mali yapı açısından yenileşme yılları ‘geçiş süreci’ olarak değerlendirilebilirse

de bu yıllarda mali yapıda istenilen gelişmeler sağlanamamış aksine yeni mali krizler

yaşanmıştır. Bunların temel sebepleri arasında karşılıksız para ihracı, bütçe 159 Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, 5. bs., Mümtaz’er Tüköne vd.(çev.), İstanbul: İletişim, 2004, s. 193. 160 Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, s. 208. 161 Agm., s. 209. 162 Agm., s. 210. 163 Agm., s. 210–211.

Page 54: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

45

harcamalarının belli bir yönteme göre yapılmaması ve bütçede gelir-gider dengesini

sağlayacak bir yöntem izlenmemesi sayılabilir164. Osmanlı maliyesinin gerçek anlamda

modernleşmesi ise Osmanlı Devleti’nden Avrupa’lı alacakların borçlarını tahsil etmek

üzere kurulan ve Osmanlı gelirlerine el koyan Duyunu Umumiye’nin faaliyetleri

sonucunda mümkün olacaktır165.

Gelirlerin giderlere yetmesiyle Osmanlı Devleti’nde iç ve dış borçlanma

gündeme gelir. 17. yüzyılın sonlarındaki İkinci Viyana Buhranı yıllarında iç, ve 1856

Kırım Savaşı yıllarında da dış borçlanma başlamıştır. Borçlanmalar Osmanlı

Devleti’nin öz kaynaklarıyla geçinen İslam ekonomisinin özelliklerini kaybetmeye

başladığını gösterir166.

İlk borçtan 1879 yılına kadar Osmanlı Devleti 17 kez borçlanmış ve büyük bir

borç yükü altına girmiştir. Nihayet belli bir süre sonra borçlarına karşılık olarak

gelirlerini teminat olarak göstermek zorunda kalmıştır. Bu süreçle dış sermaye son

derece önem kazanmış ve Galata bankerlerinin etkisi giderek artmıştır. Nihayet 1862’de

Galata Borsası, 1863’te de Osmanlı Bankası kurulmuştur167.

Bir süre sonra Osmanlı borç tahvilleri yurtdışındaki borsalarda satılmaya,

spekülasyonlara konu olmaya başladı. Buna karşılık alınan borçlar yatırım alanlarının

dışındaki alanlarda kullanıldı. Ödenemez hale gelen borçlar neticesinde 1875’te

moratoryum ilan edildi, bunu takiben de Düyun-ı Umumiye kuruldu. Avrupa mali

sermayesi Osmanlı’dan borçların yaklaşık iki katını tahsil etti. Ve son borçların son

taksiti ancak 1954’te, yani ilk borçlanmadan 100 yıl sonra ödenebildi168.

Toprak rejimi Osmanlı ekonomisi içinde gerek kapitalizmin gelişmesi gerekse

ülke içinde yapılan hukuki düzenlemelerle sürekli olarak bir çözülme eğiliminde olmuş

ve nihayet devlet toprak üzerindeki denetimi tamamen kaybetmiştir. Buna ek olarak

vakıf sistemi dış etkiler neticesinde çözülmeye başlamıştır. Bu çözülme vakıf sistemini

tamamen çökertememişse de yapıyı bir hayli zayıflatmıştır. Kapitalizmin Osmanlı

164 Agm., s. 211. 165 Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 222. 166 Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, s. 213. 167 Agm., s. 214. 168 Agm., s. 214.

Page 55: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

46

ülkesi içinde ilerlemesini yavaşlatan bir unsur olarak görülen vakıflar varlıklarını

sürekli olarak korumuşlardır169.

Ürerim yanlı bir ekonomi olarak tavsif edilen klasik dönem Osmanlı

ekonomisi, özellikle savaş yıllarında artan malzeme ve vergi talepleri nedeniyle

üreticiler üzerindeki baskının artmasıyla gerileme sürecine girmiştir. Buna karşın

teknolojik gelişme de sağlanamamıştır. Bu yapının kronik bir soruna dönüşmesi ise,

devletin Tanzimat ile büyüyüp hantallaşmasından sonradır170.

19. yüzyılda toprak faktörü nisbi olarak bol iken emek faktörü kıttır. Ancak

çeşitli göçlerle bu durum olumlu bir hal almıştır. 1839–1876 arasında izlenen liberal

ekonomi politikaları sayesinde de kapitalist çiftlikler oluşturulmaya çalışıldı ve kısmen

başarılı oldu. İç ve dış talep artarken uygulanan yeni zirai politikalar neticesinde ziraat

hızla genişleyen bir hacme ulaşmıştır. Bu süreç Duyun-ı Umumiye ile birleştikçe de

üretimde temel olarak piyasa ilişkileri etkili olmaya başlamıştır171.

19. yüzyılın sonuna kadar küçük imalathaneler Osmanlı ekonomisinin temel

üretici birimi olagelmişlerdir. Yeni yeni kurulan fabrikalar olsa da bunların daha çok

imalathane büyüklüğünde olduğu bilinmektedir. Dış ticaret verilerine göre de 19.

yüzyılın başına kadar olan dönemde ülke mamul mallarda kendi kendine yeter bir

durumdadır; küçük sınai üretim son dönemlerde dahi kötü bir durumda değildir. Bu

durumda ekonomin önemli bir bileşeni olan bu ayağın büyük bir canlılık içinde olmasa

dahi büyük bir çöküntü içinde olmadığı da açıktır. 1820’lerden sonra Avrupa’dan ithal

edilen mallar Osmanlı sınai üretimini zorlamışsa da büsbütün yok edememiştir.

Üreticiler rekabete, düşük ücret ve karlarla çalışarak, emek yoğun üretimde bulunarak

direnebilmişlerdir 172.

169 Agm., s. 214–216. 170 Agm., s. 216–217. 171 Agm., s. 217–218. 172 Agm., s. 219.

Page 56: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

47

Ahmet Tabakoğlu173, Osmanlı ekonomisinin yenileşme dönemini ele aldığı

çalışmasında ekonominin diğer alanlarındaki gelişmeleri de inceledikten sonra sonuç

bölümüne şu kaydı düşer:

“Türkiye’de bin yıllık tarih içerisinde nevi şahsına münhasır (sui generis) bir

sosyal ve iktisadî sistem oluşmuştur. Orta Asya ve Orta Doğu’nun tecrübe ve birikimi,

Anadolu’nun ve fethedilen bölgelerin mahallî gelenekleri asırlarca süren ve birbirlerine

eklenen çabalarla özgün bir sistem oluşturmuştur. Bu sistemin Batı ile etkileşim halinde

olduğunu ve XVIII .yüzyıl sonlarına kadar Batı’nın oluşumunda katkıda bulunduğunu

belirtmek gerekir.

Osmanlı ekonomisinin klasik Dönemde oluşan özellikleri zamanla

esnekliklerini kaybetmiş ve yerini XIX. yüzyıl boyunca Batılılaşmaya dayanan yeni bir

zihniyet ve yapıya bırakmıştır. Bu yeni süreç içerisinde referans kaynağı Batı olmuştur.

Bu yüzden sosyal refah kavramının yerini kalkınma; güçlü bir orta sınıf fikri yerini

büyümenin motoru olacak bir avuç burjuvazinin oluşturulması; adil gelir dağılımın

yerini servet temerküzü almıştır. Bununla beraber kültür farklılığı bu yeni zihniyet ve

yapının da Batılı anlamda, oluşmasına imkân vermemiştir. Temel ekonomik

göstergelerin inceldiğimizde Türkiye’nin bir zamanlar Osmanlı toprakları içinde

bulunup bugün bağımsız olan devletlerarasındaki yeri bunu ispatlamaktadır.”

173 Agm., s. 233.

Page 57: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

48

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TANZİMAT DÖNEMİ İSTANBUL BASNINDA İKTİSADİ

LİBERALİZM FİKİRLERİ

I. İKTİSADİ LİBERALİZM FİKİRLERİNİN GÖRÜLDÜĞÜ

TEMEL ALANLAR

Tanzimat dönemi İstanbul basını incelendiğinde, değişen bir iktisadi zihniyet

ile farklılaşan bir ekonomik yapı kolayca göze çarpar. Kendileri bile toplumsal yapıda

yeni birer kurum olan gazeteler çoğu zaman ya resmi yazılar yayınlarlar ya yabancı

basından alıntılar yaparlar ya da ülkenin çeşitli yerlerinden gelen telgraf, mektup gibi

belgeleri yayınlarlar. Farklı nitelikteki metinlerden oluşturulan gazeteler bu bağlamda

eleştirilmiştir. Bunun yanı sıra gazetelerde reklâmlara da tesadüf edilir. Ama bu,

bugünkü anlamda bir reklâm anlayışını yansıtmaz. Daha çok ürünlerin tanıtımını ve

bulunduğu yerin bilgilerini ihtiva eder. Şüphesiz zamanla bu da gelişmiş ve resimli

reklâmlar görülmeye başlanmıştır. Ancak bu, zaman alacaktır. Reklâmların daha çok

ithalatçılar tarafından Avrupa’dan getirilen malların pazarlanmasında kullanıldığı

açıktır.

Tanzimat basını, modern basının ifa ettiği görevi ne kadar yerine

getirebilmiştir? Bu soru bizim çalışmamızın dışındadır. Ama şu açıktır ki gazeteler

Osmanlı kültür dünyasına birçok yeniliğin taşınmasına vesile olmuştur. Diğer yandan

gazeteler sayesinde Tanzimat Dönemi’nde kamuoyunun oluştuğu yönünde de görüşler

bildirilmiştir174.

İktisadi Liberalizm fikirleri açısından bakıldığında Osmanlı basını, liberalizmi

ve iktisadi eğilimleri ince detaylarla veya felsefi temellerle tartışmamıştır. Hatta

meselenin derinlemesine incelendiğinden bahsetmek bile neredeyse mümkün değildir.

Daha çok zaten yol alınan bir mecrada ya açıklamalar yapılmış ya da tercihler gündeme

174 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, 20. bs., İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı yay., 2000, s. 67.

Page 58: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

49

gelmiştir. Çalışmamızda bunlardan daha temel olmak üzere ekonominin değişimine

işaret eden ve zihniyet alanında farklı eğilimleri gösteren öğeleri tespit etmeye çalıştık.

Karikatür 4 : İstanbul’da bir gazete idarehanesi

Kaynak: Hayal, 19 Kânunusani 1289 (R): Nu. 26, s. 4.

21 Ekim 1860’ta Tercüman-ı Ahval’in çıkmasıyla başlayan süreçte birçok özel

gazete çıkarılmıştır. Bunların birçoğu kısa ömürlü olmuş, birkaç nüsha veya tek sayı

çıkanları olmuştur. Bu tür gazetelerden de herhangi bir öğe toplanması mümkün

olmamıştır. Ancak uzun soluklu yayınlar kayda değer ürünler verebilmişlerdir.

A. Fikrî Temeller

Ahmed G. Sayar175, Rusya’nın zamanla Osmanlı siyasetinde etkin bir yer

edinmesine karşılık İngiltere’nin harekete geçerek, David Urquhart ile beraber ikdisadî

hürriyetçiliği ve bu siyasetin temeli olan iktisadî liberalizmi Osmanlı bürokrasinin

düşüncesine sunduğunu, Urquhart’ın başarılı olup olmadığı bir tarafa bırakılacak olursa,

175 Ahmed Güner Sayar, “Yenileşmeden Cumhuriyet’e Osmanlı İktisat Düşüncesi”, Türkler, C.14, Ankara: Yeni Türkiye Yay. , 2002, s.567-568.

Page 59: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

50

gazete sütunlarına varana kadar bu fikirlerin yaygınlaşıp kabul gördüğünü ve üstelik

derinlemesine bir tartışma yapılmadan, felsefî ve teknik meseleler ele alınmadan bu

yaklaşımlarla iktisadî liberalizmin 1880’lere kadar alternatifsiz olduğunu ifade etmiştir.

Yaptığımız çalışmada Tanzimat dönemi İstanbul basınında bu fikirlerin izini sürdük.

İktisadi fikirlerin toplumda zihniyet yapıları üzerinden incelenmesi suretiyle yapılmış

çalışmalar176 ışığında araştırdığımız dönemin verilerini değerlendirmeye girişmeden,

öncelikle anılan döneme bu yönde yayınlanmış makaleleri ele almak yerinde olacaktır.

“İktisat İlminin Tarifiyle Doğal Sınırlarının Belirlenmesi Konusundadır”177

başlığını taşıyan ilk makale (H) 27 Safer 1278’de Tercüman-ı Ahval’in 74 numaralı

nüshasında yayınlanmıştır. Bab-ı Âli Tercüme Odası çalışanlarından olan Mehmed Şerif

Efendi tarafından kaleme alının makale iki sayı sürmüştür.

Müellif, ilmin Fransızca ‘ekonomipolitik’, İngilizce ‘ekonomikılpolitik’ olarak

belirttiği ismini Türkçeye ‘İlm-i Emval-i Milliye’ olarak tercüme etmektedir178.

“Müellif iktisat ilmini bu şekilde tercüme ettikten sonra, ilişkili olduğu

ilimlere işaretle, iktisadın ahlak, kanun (hukuk), tarih ve hikmet ilimleriyle bunlarla

ilişkili aklî ve tecrübî ilimlerle irtibatlı olduğuna işaretle, bunların hemen hepsinin

sosyal yapı ile alakalı olduğunu belirtir.

Bu şekilde üzerine bina edildiği ilimlere işaret olunmuştur. Asıl menşei ise

daha sonra anlatılmıştır: 176 Ahmed Güner Sayar, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, 2. bs, İstanbul: Ötüken, 2000. Tevfik Çavdar, Türkiye’de Liberalizm (1860-1990), Ankara: İmge Kitabevi,1992, Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, 2. bs., İstanbul: Ötüken, 2002 içinde s. 43-87, 1992. Necdet Kurdakul, Tanzimat Basınında Sosyo-Ekonomik Fikir Hareketleri, Ankara: TC. Kültür Bakanlığı, 1997. Sabri Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, 2. bs., İstanbul: Der , 1981,bu alanda yapılan çalışmalar olarak ilk akla gelen eserlerdir. Bunların dışında zihniyet yapıları üzerinde yapılan çalışmalar varsa da bunlar farklı belgeler üzerinde yapılan çalışmalardır. Oysa burada zikrettiğimiz çalışmalar daha çok gazete, kitap türü eserler üzerinden yapılan araştırmaların sonucudur. Bunun dışında eğer bir zihniyet çalışması yapılacaksa elbette çok farklı kaynaklardan yararlanma imkânı vardır ve tarih ve zihniyet alanlarında çalışan hemen herkesin de bu minvalde görüş bildirdiği bir vakıadır. Zihniyet çalışmaları için -bir deneme olarak- bk. Ülgener, s. 13–20. Bunlara ek olarak bk. Ahmed Güner Sayar, İktisat Metodolojisi ve Düşünce Tarihi Yazıları, İstanbul: Ötüken, 2005 içinde bk. 9-17, 193-221 arası bölümler. 177 “Ekonomipolitik İlminin Tarifiyle Hudud-ı Tabiyesinin Tahdidi Beyanındadır” 178 İsimlendirme noktasında Mehmed Şerif Efendi’nin bu tercihine Ahmed Güner Sayar, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması adlı eserinin 292. sayfasında, 52 numaralı dipnotta işaret ederken 1280 tarihini kullanmıştır. Ancak bu yazının daha ilk cümlesinde görüldüğü üzere bu isimlendirme 1278’de dahi kullanılmıştır.

Page 60: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

51

Belli bir gelişme seviyesine erişmemiş toplumlarda iktisat ilmine gerek

duyulmamıştır. Bu dönem daha ziyade göçebelik dönemi olarak görülmektedir.

İktisadın ortaya çıkış noktası olarak Adam Smith hicri 1203 yılında yayınladığı üç

ciltlik kitabı olarak görülmektedir. Bu kitap derhal Fransızca ve diğer dillere çevrilerek

dolaşıma girmiştir. Kitabın yayınlandığı tarihten sonra iktisat alanında muhtelif

milletlerden âlimler iktisat alanında çalışmalar yapmış ve eseleri kütüphaneler

dolduracak hacme ulaşacak mertebeye geldiği gibi bu çalışmalar neticesinde Adam

Smith’in bu ilim için tespit ettiği sınırlar aşılmıştır179.

Bu sayede müellif ilmin tanımını yapıp üzerine bina edildiği ilimlere işaret

ettiği ilk yazısında dahi Adam Smith’i anarak kendisi için bir yol belirlemiş olmaktadır.

Adam Smith telif ettiği kitap ile bu ilmi başlatmış, kendisini değişik milletlerden alimler

takip etmiş ve nihayet geniş bir literatür oluşmuştur. Müellif, burada lehte veya aleyhte

diye bir ayrım yapmamıştır. Fakat önemli bir nokta olarak Adam Smith’in çalışması

iktisat ilminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu başlangıca ek olarak yapılan

yeni çalışmalarla Adam Smith tarafından çizilen sınırların aşıldığı belirtilmektedir.

Ancak bunlara dair bilgi verilmemiştir.

74 numaralı nüshada yayınlanan bu makale 75 numaralı nüshada devam

etmektedir. Mehmed Şerif Efendi bu yazısına ise, ilmin kısımlarını sıralamakla başlar:

Üretim, dağıtım ve bölüşüm, mübadele ve tüketim iktisat ilminin kısımları olarak

takdim edilir180.

Üretim maddesi bağlamında yapılan açıklamaya göre, mili servetin (ulusal

zenginliğin) nelerden ve ne şekilde meydana geleceği, bir milletin refahının artması için

ithalat ile ihracattan hangisinin fazla olması gerektiği ve bu nedenle gümrüklerin

düzenlenmesi, serbest ticaretin tanımlanması ve sanayi ve ticaretin ne şekilde gelişeceği

gibi konular bu başlık altında incelenir.

179 Mehmed Şeref Efendi, “Ekonomipolitik İlminin Tarifiyle Hudud-ı Tabiyesinin Tahdidi Beyanındadır”, Tercüman-ı Ahval, 27 Safer 1278: Nu. 74, s. 3. 180 Mehmed Şeref Efendi, “Ekonomipolitik İlminin Tarifiyle Hudud-ı Tabiyesinin Tahdidi Beyanında Geçen Numarada Yazılan Bendin Bekayesidir”, Tercüman-ı Ahval, 29 Safer 1278: Nu. 75, s. 2. İlmin benzer bir sınıflaması daha sonra Mehmed Cavid Bey tarafından yapılacaktır, bkz. Mehmed Cavid Bey, İktisat İlmi, Sema Alpan Çakmak (çev.), Orhan Çakmak (sdl.), İstanbul: Liberte, 2001. Cavid Bey, Türkiye’de liberal ekonomik düşüncenin doruğu olarak görülmüştür, bkz. Çavdar, s. 83-84 vd.

Page 61: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

52

Birinci madde açıklanırken yukarıdaki ifadelere yer verilerek mahsulât’tan ne

kast edildiği açıklanır. Bundan sonra da diğer maddeler bir biri ardınca açıklanır. Ve

netice olarak bu ilmin ticaret ve servet ile ilgili konuları kapsayarak bunların

geliştirilmesi yolunda faydalı olduğu ifade edilir181.

Dağıtım ve bölüşüm, demiryollarının ehemmiyeti, buralarda çalışan işçilerin

ücretleri gibi konuları kapsar. Mübadele başlığı altında ise paranın değerinin

değişmesine neden olan etkenler ile kağıt paralar ile bankaların türlerinden ve bunların

ticarette sağladıkları faydaların ne şekilde ortaya çıktığından detaylıca bahsedilir. Bu

çalışmalar ışığında da tüketim bahsi ele alınır, bu bahiste ele alınan konular vergi ile sair

konuların durum ve doğalarıdır. İktisat ilminin kısımları bu şekilde sıralanmasıyla

ticaret ve servet ile ilgili tüm işlemleri kapsadığı anlaşılır. Şu halde bu ilmin yürürlüğe

girmesi (tedavül etmesi) ile bir milletin refahı yükselecektir. Müellif, bunun için

İngiltere’nin bir örnek teşkil edebileceği kanaatindedir.

Makalenin son bölümünde de ilmin Türkçeye hangi isimle çevrilmesinin

doğru olacağı yolundaki tartışmalara değinerek kendi tercihini ‘ilm-i emval-i milliye’

yönünde ortaya koyar182. Şüphesiz bu tercihi ‘Adam Smith’ten esinlenme’ olarak

yorumlayabiliriz.

Mehmed Şerif Efendi’nin bu makalelerinin yayınlanması suretiyle gazeteler

‘ilm-i emval-i milliye’nin tartışılmaktan çok öğretildiği bir alan olarak karşımıza

çıkmaktadır. Bu sayede iktisat ilmi doğrudan doğruya gündeme taşınmıştır. Ekonominin

değişik alanlarında dolaylı olarak dile getirilen iktisadî liberalizm, bu sayede en açık

biçimiyle topluma sunulmuş olmaktadır. Diğer konularda açık seçik ifadeler

kullanılmadıkça veya kapitalist kurumlar tanıtılıp taltif edilmedikçe taşıdığı liberalist

bakış açısını tespit etmek zaman zaman bir hayli zor olmaktadır183. Ancak bu

181 Tercüman-ı Ahval, 29 Safer 1278: Nu. 75, s. 2. 182 Tercüman-ı Ahval, 29 Safer 1278: Nu. 75, s. 3. Adam Smith’in eseri de genel olarak geniş adıyla değil de ‘Ulusların Zenginliği’ ismiyle meşhur olması bu tercih göz önünde bulundurulacak olursa dikkat çekicidir. 183 Bu zorluk bazen olur olmaz ifadelerin ve tavırların da ‘toptancı’ bir bakış açısı ile bir başlık altında toplanması gibi bir mahzura sebebiyet verdiği açıktır. Araştırmacıların özellikle kaçınması gereken bu yanlış usul zaten yapılacak yeni araştırmalarla bertaraf edilecektir. Ancak araştırmacı düzeyinde böyle bir yanlışa düşülmemesi için takip edilebilecek yol, kullanılan materyallerin bir anlam bütünlüğü içerisinde belli bir bilgiye/eğilime işaret etmesidir. Anlamlı bir bütün içinden seçilecek bir nokta diğer tüm bilgi ve

Page 62: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

53

yayınlardaki açık anlatımda bir devrin ekonomi zihniyetini –en azından belli bir kesimin

halka sunduğu zihniyeti- tespit etme imkânına sahibiz.

Yayınlanan ilk makaleden sonra ancak 119 numaralı nüsha ile bu iktisat ilmine

dair yeni bir metnin yayınan başlanmıştır. Çeşitli aralıklarla sürecek olan bu metinler

tercüme edilmekte olan bir kitaptan alınmaktadır. Ve –muhtemelen-184 Mehmed Şerif

Efendi tarafından tercüme olunmaktadır.

‘Mukaddemei Kitap’ başlığının altındaki ibarede işlenecek konulara kısaca

işaret edilmiştir. Buna göre ekonomipoliltik’in yani iktisat ilminin bilinmemesinden

dolayı düşülecek hatalar, ilmin bilinmesi ile elde edilecek faydalar gibi konular ele

alınacaktır185. Dolayısıyla ilmin felsefi temelleri veya pratik unsuları yerine yapısı ve

sağladığı faydalar üzerinde durulacaktır. Her ne kadar ilmin özüne dair bir bilgi

vermiyorsa da, ilmin pratik hayattaki faydalarını ele alan bu makale bir anlamda ilmi,

hayatın içinde önemli bir konuma yerleştirmekle yeni yönelişi ifade etmektedir186.

Metin iki kişinin (Hoca ile Şakird’in) karşılıklı diyalogu şeklindedir. Hoca,

ilmi bilen ve öğreten kişi konumundadır, Şakird ise ilmi bilmeyen bir kişi olarak başta

ilme lakayt ve soğuk yaklaşmakta ancak ilerleyen sayılarda bu hal değişmektedir. Bu

sayede kitabın müellifi kendisini Hoca, okuyucusunu da Şakird olarak konumlandırmış

olmaktadır. Zira kitap tercüme olunup yayınlandığı kadarıyla açık bir şekilde öğretim

amacı taşıdığını göstermektedir. Bu tür bir kitabın çevrilmesi de benzer bir öğretim

çabası içinde olsa gerektir. Çevrilen kitap herhangi bir okulda ders aracı olarak

kullanılmış mıdır bilemiyoruz, ancak çevirinin basında yayınlanması suretiyle metni

tercüme eden kişi Hoca ve gazete okuyucusu da Şakird konumuna gelmektedir. Dikkat

eğilimlerle irtibatlı olacağından, burada andığımız mahzur kendiliğinden izale olmuş olacaktır. Ne var ki böyle bir konuda matematiksel bir şablon sunmak veya oluşturmak mümkün değildir. Bütünlük ve anlamlılık neticesinde belirlenecek eğilim, gerekli teknik çalışmalardan sonra araştırmacının ‘sezgi’lerine kalmaktadır. Paralel bir okuma olarak bk. Genç, (2002) içinde “Hac Yolunda Bir Karınca”, s. 15–34. 184 Önceki makaleye atıfla böyle bir tahminde bulunuyoruz, çeviri metni birçok sayıda tespit ettiysek de bittiğini gösterir bir ifadeyi tespit edemedik ve her sayıda da müellifin ismi yer almıyor. Ancak seri tamamlandıktan sonra isim yayınlanıyor, bu da bazı nüshaların kaybolması veya görülememesi durumda müellifin kimliğinin belirsiz kalmasına neden olabiliyor. Yapılacak ilave çalışmalar, bu konularda her zaman tamamlayıcı ve hatta düzeltici olacaktır. 185 Bkz. “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercümesi İlan Olan Kitap”, Tercüman-ı Ahval, Cemaziyelahir 1278: Nu. 119, s. 3–4. Alıntıladığımız ifadelerde görüldüğü üzere tüm metin ilmin teorik tartışması değildir. 186 Dünya görüşündeki bu değişim için bkz. Fındıkoğlu, s. 647.

Page 63: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

54

edilebilecek bir diğer noktada böyle bir kitabın seçimidir187. Farklı nitelikteki kitaplar

tercüme edilebilecekken soru cevap şeklinde yazılan bir kitabın tercüme edilerek gazete

sayfalarında yayınlanması ancak iktisat ilminin halka öğretilmek isteği ile açıklanabilir.

Bu tavır Osmanlı aydının zihniyet yapısı açısından da dikkat çekicidir188.

İlk iki yazıda bir beldenin gelişmesinin sebepleri üzerine bir diyalog

gerçekleşir ve Hoca her şeyi ‘ilm-i emval-i milliye’ ile açıklar ve nihayet Şakir’de bu

ilim hakkında bir bilgisi olmadığını itiraf eder189. Tartışmalar 121 numaralı nüshada190

da devam eder. 122 numaralı nüshada ilim üzerindeki genel tartışmalar kısmen

aşılmıştır. Bu nüshada ilmin akıl yürütme yöntemlerine ihtiyaç duyduğu ve tarihin

anlaşılması için iktisat ilminin bilinmesinin elzem olduğundan bahsedilir191.

Diğer ilimlerin anlaşılması bir tarafa, devlet işinde istihdam olunmak

isteyenlerin de bu ilmi öğrenmeleri gerekir. Bu gençlikte kolay olmaktadır. En iyisi

gençken düzgün bir şekilde öğrenmektir. Bunun için okullarda bu dersler okutulabilir,

ilmin alanı her ne kadar geniş ise de bu konuda bir küçük risale hazırlanabilir192. Küçük

yaşlarda öğrenilmemiş ise Adam Smith okunabilir. Bu mümkün değilse

Darülfünun’daki derslere devam edilebilir. Eğer bu da mümkün değilse bu ilmin

konuşulduğu, tartışıldığı meclislere193 devam edilmelidir. Bu sayede bu ilmi öğrenmek

187 Daha öncede yayınlanmış bir makalede, bu ilme dair bir çok kitabın telif edildiği yazılmıştır. Bkz. Mehmed Şeref Efendi, “Ekonomipolitik İlminin Tarifiyle Hudud-ı Tabiyesinin Tahdidi Beyanındadır”, Tercüman-ı Ahval, 27 Safer 1278: Nu. 74, s. 3. Şu halde bu tür, doğrudan öğretim amaçlı olan bir kitabın seçilmesi anlamlı olmalıdır. 188 Bu örnekte Osmanlı aydını kendisini halkın üzerinde bir vasi olarak onu geliştirmek için çaba göstermektedir. Bunun için yabancıların yaptığı çalışmalar tercüme edilmekte ve basın yoluyla halka ulaştırılmaktadır. Bu tavır günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. 189 Bkz. “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercümesi İlan Olan Kitap”, Tercüman-ı Ahval, Cemaziyelahir 1278: Nu. 119, s. 3–4, “İlm-i Emval-i Milliyeye Dair Kitabın Ma-Bâ’dı”, Tercüman-ı Ahval, 17 Cemaziyelahir 1278: Nu. 120, s. 3–4 190 “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 20 Cemaziyelahir 1278: Nu. 121, s. 3–4 191 Bkz. “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 22 Cemaziyelahir 1278: Nu. 122, s. 4 192 “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 24 Cemaziyelahir 1278: Nu. 123, s. 3–4 193 Tartışma meclisleri, kitabın akışı içinde bir basit ifade olarak görülmekle beraber, özellikle Tanzimat döneminin öncesi ve sonrasında oluşan bu türlü meclisler önemli fikri gelişmelerin ve siyasi oluşumların çekirdeği olagelmiştir, bkz. Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, s. 17–21, Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895–1908, 12. bs., İstanbul: İletişim, 2005, s. 32-40.

Page 64: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

55

mümkün olabilir194. Öğrenme yollarının bu şekilde tespit edilmesiyle ilmin ancak

teorik bir düzeyde öğrenilmesine işaret edilmektedir. Dolayısıyla bahsedilen pratik bir

çabadan ve yönelmeden ziyade zihni bir süreç olarak evvela belli bir çabayı göstererek

belli donanımlara sahip olmaktır. Bu sayede elde edilecek bilgilerin ilk elde bir eylemi

değil de zihni bir yapılanmayı mümkün kılacağı açıktır. İktisat ilmi çeşitli yollarla

öğrenilecektir. İlk elde hedef budur.

Bu ilmin öğrenilmesiyle beraber gelişme sağlanarak iş bölümü ve birliklerin

oluşturulması sağlanabilir. Ancak, milletin refahının kaynağı bilindiğinde sağlıklı

kararların alınması ve bunların hayata geçirilmesi mümkündür. Bu minvalde tarih

tetkikleri yapılırken ‘gazevat195’ tarihi değil ‘sanayi ve medeniyet’ tarihi dikkate

alınmalıdır196. Tarihteki bu ayrımla beraber dünyanın artık farklı bir anlam dünyasından

bakılarak tanımlandığı açıktır. Klasik bir yönelme olarak dünyayı/tarihi ‘okumak’ ancak

dinin sunduğu bilgiler ışığında mümkündür. Zira dünya başlangıcı ve nihayetiyle din

tarafından anlamlandırılan bir süreçtir. Fakat burada görüldüğü gibi din bir referans

alanı olmaktan çıkmaktadır. Dinin belirlediği gelişme sınırları yerine sanayi ve

medeniyetin sınırları araştırılması gereken bir saha olarak görülmektedir. Buna paralel

olarak Bu görüşler genel olarak bir milletin ilkel bir halden medeni bir hale evrilmeleri

doğrultusunda ileri sürülmüştür197.

Servetin tanımı yapılarak, tarihte karar alan hükümetlerin kararları üzerinde

olan bir güçten ve nihayet servetin nasıl bir toplumsal düzen/barış sağlayacağından

bahsedilir198. Servetin toplumda oynayacağı rol tespit edildikten sonra bizzat servetin ne

194 Bkz. “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 29 Cemaziyelahir 1278: Nu. 125, s. 2. Makale, Receb 1278 tarih 126 numaralı nüsha ile devam eder. 195 Din uğruna yapılan savaşlar. 196 Bkz. “İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 4 Receb 1278: Nu. 127, s. 3–4. 197 Genel olarak Tanzimat düşüncesinde bedeviyet ile medeniyet arasında bir kıyaslamanın yapıldığı görülür. Makaledeki bu ifadeler dikkate şayandır. Dikkat çeken unsur tarih bilgisinin öznesindeki tercihtir. Basında yer alan makalelerdeki tarih anlayışını incelemek bizim konumuz dışında olduğundan kesin bir yargıya varmamız mümkün değilse de bu ifadeler ışığında tarihin dini mahiyeti olan bir alandan seküler bir alana doğru yol aldığı düşünülebilir. Aslında bunların tamamı değişmekte ve kendine yeni bir konum ve tanım bulmaya çalışmakta olan bir anlam dünyasının değişik bileşenleri olarak tek başlarına değil de külli bir okumayla anlamlandırılmalıdırlar. Bu nedenle konumuzun sınırlarını aşan bu noktaya ancak işaret etmekle yetinebiliyoruz. 198 Bkz. İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 15 Receb Cemaziyelahir 1278: Nu. 132, s. 2-3

Page 65: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

56

olduğu tartışılır, buna göre servet sadece para veya satın alma aracı olarak görülemez.

Çünkü bunların bir anlam ifade etmediği durumlarda da (örneğin büyük felaket

anlarında ve paranın tek başına bir anlam ifade etmediği durumlarda) servetten

bahsetmek mümkündür199. Dolayısıyla bunlar ancak bireylerin yaptıkları atıflar olarak

önemlidirler.

136 numaralı nüshada cılız ifadelerle fiyatların düşmesi-artması üzerinde

durulur200. Üretimin gerçekleşmesi bir yana servetin ortaya çıkması sadece emek

faktörünün sarf edilmesiyle mümkün değildir. Buna göre bir rençber ne kadar çalışırsa

çalışsın servet sahibi olamayacaktır201. Dolayısıyla servetin ortaya çıkması en temel

insan faaliyeti olarak kas gücünün işletilmesinden daha ileri ve karmaşık ilişkileri

gerektirir. Kapitalizm öncesi dünyada hayati önem taşıyan işgücü gelişmeler karşısında

önemini kaybetmiştir. Artık zenginliğin kaynağı toprak ve en ‘şerefli’ kazanç yolu

olarak tarım bir önem taşımamaktadır. Çünkü bu yolla servetin oluşması mümkün

değildir.

‘Şugul ve amel’in temel hedeflerinden birisi çalışma neticesinde kendisine ait

olacak bir mülke sahip olabilmektir. Eğer bu mümkün olmaz ise insanların çalışması

için bir sebep kalmayacaktır. Bu nedenle insanların mülk edinebilmeleri –özel mülkiyet-

serbest olmalıdır202. Şeriat da mal varlığını korumalıdır. ‘Hâkim’ olarak kanun malın

kime ait olduğunu tespit etmeli ve herkes de buna uymalıdır203. Kanunun en üst hüküm

mercii olarak görülmesi ve herkesin can, mal ve ırzıyla beraber güven altında olması

Tanzimat fermanını anımsatacak bir açıklıkla ifade edilmiştir204. Bu sayede yapılacak

199 Bkz. İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 20 Receb Cemaziyelahir 1278: Nu. 134, s. 3. 200 Bkz. İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 25 Receb Cemaziyelahir 1278: Nu. 136, s. 2. ‘Arz’ konu edilmiştir. 201 İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 27 Receb Cemaziyelahir 1278: Nu. 137, s. 2. 202 İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 21 Şaban Cemaziyelahir 1278: Nu. 147, s.4. 203 İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 5 Ramazan Cemaziyelahir 1278: Nu. 153, s. 3-4. Kanun ve nizamın hakim olması yönündeki bir görüş için bk. “Vücuduna Muhtaç Bulunduğumuz Bir Tassub”, Hakayik-ul Vekayi, 24 Şaban 1288: Nu.407, s. 1-2. Bu makalede her türlü taassuba sahip olunduğu halde eksik olan bir taassup olarak kanun ve nizamın tesisi gösterilmektedir. 204 Bkz. İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 12 Ramazan Cemaziyelahir 1278: Nu. 156, s. 4

Page 66: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

57

bütün işlerin bir ürünü olarak mülkiyet hakkı kanun tarafından da korunan doğal bir hak

olarak görülmektedir. Kanun bir koruyucu olarak kişilerin temel haklarını tesis etmekle

yükümlü tutulmuştur.

Yeniden emniyetin vurgulanmasıyla beraber mülkiyetin kime ait olduğu ve

nasıl oluştuğu yönündeki tartışmanın başladığı 177 numaralı nüsha205 çalışmamızda bu

metinlerin devam ettiği son nokta olarak tespit edilmiştir206.

Bu makalelerle ‘ilm-i emaval-i milliye’ye ana hatlarıyla değinilmişse de

bunların doğrudan doğruya bir bakış açısını aktardığı söylenemez. Ancak gelişmelerin

bu ilmin öğrenilmesi ve gereklerinin yerine getirilmesi neticesinde mümkün olmasına

işaretle ve özel mülkiyet, ticaret gibi bahisleri ön plana çıkarmasıyla iktisadî liberalizm

yanlısı bir görünüm arz eder. Üstü kapalı olarak görülen bu eğilim daha sonra

yayınlanacak makalelerde daha açık bir hal alacaktır. Ancak bu halde bile bugün klasik

ekonomi tanımları ve anlatımları içinde görülen yönelimler tespit edilmiştir. İktisat ilmi

bu sayede basın yoluyla halka tanıtılmakta ve öğrenilmesi zorunlu olan bir ilim olarak

tartışılmakta, bilinmemesi halinde karşılaşılacak zararlar ve öğrenilmesinin faydaları

anlatılmaktadır. Hayatı kolaylaştıracak bir ilim; iktisat ilmi bu şekilde görülmektedir.

Ahmet G. Sayar’ın207, iktisat ilminin Türkçedeki isimlendirilişi bahsinde işaret

etmekle yetindiği208, Ohannes Efendi’nin “İlm-i Serveti Milel” başlıklı yazısı bu konuda

en açık ifadelerin yer aldığı bir metindir. İki bölüm olarak (Mecmua-i Fünun, Nu. 2 ve

Nu. 6) yayınlanan metin iktisat ilmini genel tanımını vererek kısaca tanıtmaktadır.

İnsanın muhtelif ihtiyaçları vardır. Bunların başında gıda temini ve emniyetli

barınaklara sahip olmak gelir. Beden ve akıl ile bu ihtiyaçları karşılamak yolunda enerji

sarf etmekte ve ihtiyaçlarını temin etme yollarını geliştirmektedir. Bu yönde çaba

gösteren insanlar ilim ve fen ile bir zaman sonra ihtiyaçlarını karşılamanın daha

gelişmiş yollarını keşfederler. İlim ve sanayinin gelişmesi ile beraber insan ihtiyacını

205 İlmi Emval-i Milliyeye Dair Tercüme Olunmakta Olan Kitabın Ma-Bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 5 Zilkade Cemaziyelahir 1278: Nu. 177, s. 2 206 Metnin burada kesilmiş olması muhtemel ise de görülemeyen nüshalarda devam etmiş de olabilir. Bir boşluk olarak kabul edilebilecek bu mesele ancak yapılacak yeni çalışmalarla aydınlatılabilir. 207 Sayar, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, s. 292 bkz. Dipnot 52. 208 Sayar, bu metne işaret etmekle beraber metni merkez alan bir çalışma eserinde görülmemiştir.

Page 67: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

58

karşılayan şeylerin miktarı da artar ve önceki hale göre bir bolluk dönemi başlar.

Gelişme neticesinde herkesin elinde fazladan ürün bulunmaya başlar. Bunun bir kısmı

güvenliğin sağlanması üzere devlete terk edilirken geriye kalan kısmı gerek ihtiyat

güdüsüyle biriktirilerek ve gerek çeşitli biçimlerde imar faaliyetlerinde kullanılmak

suretiyle değerlendirilir. Netice kişilerin sahip oldukları servet artar, bu aynı zamanda,

milli servetin de artması demektir209.

Bu metinde de görüleceği üzere insanın ekonomik ilişkileri hayatın

başlangıcından itibaren ele alınan bir süreç olarak görünmektedir. Ve daha başta bile

kişisel servet ile genel servet arasında bir ilişki kurulmaktadır: Kişisel servetlerin

artması genel serveti de arttıracaktır. İnsanlık tarihi de ilk insanların yaratılması ve

bunların ilahî kitaplarda yer alan anlatıları bağlamında değil, fakat ilkellik halinden

medeniliğe doğru bir akış olarak ilim ve fennin tetkiki ve sanayinin gelişmesi ile

bağlantılı olarak ele alınır. Tarih algısındaki bir değişim olarak görülebilecek bu

yaklaşım bir yandan da insan, akıl ve eylem (iş) gibi kavramların farklı bir biçimde

algılanmaya başladığını gösterir. Ne var ki bu noktalar üzerinde dini de içine alan bir

tartışma yapılmamıştır.

Kişisel üretim geliştikçe bir süre sonra mübadele ihtiyacı ortaya çıkacaktır.

Çünkü tekniğin ve sanayinin gelişmesi ile beraber herkes her şeyi üretemeyecek ve bir

başkasında mevcut olan maddenin ihtiyacını duyarken kendi elinde de ihtiyacından

fazla bir madde birikimi olacaktır. Bu durumda mübadele kapısı aralanmış

olmaktadır210. Fakat mübadele her zaman en kolay bir şekilde mümkün olmaz. Bu, ilk

elde üretim alanları arasındaki mesafeden, başka bir deyişle ihtiyaç duyulan maddelerin

muhtelif alanlarda bulunmasından ileri gelir. Üreticiler (ziraat ve sanayi erbabı) ya

işlerini bırakarak kendileri bu beldelere gidip mübadelede bulunacaklardır ya da

başkaları bu işi yürütecektir. Mübadele işini yürüten bu insanlar bir süre sonra bu

konuda uzmanlaşacaklardır. Üretim alanları bir birinden ayrıldıkça ve yapılacak işler

çeşitlileştikçe mübadele genel bir kural olarak görülmeye başlayacaktır.

209 Bkz. Ohannes Efendi, “İlm-i Serveti Milel”, Mecmua-i Fünun, Safer 1279: Nu. 2, s. 86–87. 210 Bkz. Agm., s. 89.

Page 68: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

59

Ticaret erbabının zuhur etmesinden bir süre sonra da mübadele, artan hacmi ve

değişen talep/ihtiyaç yapısı nedeniyle bir aşama daha göstererek, ürünlerin karşılıklı

mübadelesinden kıymetli bir karşılığa binaen mübadele edilmeleri seviyesine

yükselecektir. Paranın ortaya çıkış süreci olarak bu işlemler, önceleri muhtelif nesneler

kullanılarak yapılmışsa da temel olarak mübadeleyi sağlayacak metanın da aslî kıymete

sahip olması gerekliliği görülmüştür; bu bağlamda sim ve zer bu tür bir kıymete

sahiptirler211.

İnsanlar kendi çıkarları/ihtiyaçları için aklen ve beden çalışırlar. Bu

çalışmalarının neticesinde elde ettikleri mallar üzeride de tasarrufta bulunmak isterler.

Sosyal refahın artması da ancak bireyin ve toplumun mülkiyet hakkına sahip olarak

emniyet içinde yaşaması, mübadele ve nakliye işlemlerinin serbestçe yapılması ile

mümkündür. Ancak bu şartların sağlanması ile üretim ve toplumun refah seviyesi

yükselir212.

İnsan faaliyetlerinin amacı kişisel çıkarın sağlanması olarak tespit edilerek

güvenlik ve serbest ticaret213 refahın artması yolunda temel unsurlar olarak görülür.

İktisat ilmi de bu bağlamda gerekli olan bilgilerin sağlanmasından ibaret olarak

tanımlanır214.

Makalenin devamında servetin ne olduğu tartışmasına yer verilerek hüküm

açıklanır: Makalenin devamında servetin niteliği tartışılır. Buna göre altın ve gümüş

çeşitli şekiller verilmek suretiyle tüm eşyanın mübadelesinde bir araç kullanılmalarına

karşılık değerleri ancak insan ihtiyaçlarını karşılamaktan ibarettir215.

‘Kıymet’ bahsine yer verilerek bir şeyin kıymetinden bahsedebilmek için bir

fayda özelliği taşıması gerektiği ve mübadeleye konu olabilmesi şartı arandığı

belirtilir216. Kıymet aynı zamanda bir madenin az veya çok miktarda bulunabilmesine

211 Bkz. Agm., s. 90. 212 Agm., s. 91. 213 ‘mülkiyet ve emniyet-i şahsiye ve umumiye ve hasılatın teşvikiyle teshil-i mübadelat zımnında ehem ve elzem olan turuk ve vesail-i nakliye ile menba’i servet olan hiref ve sanayiin serbest-i icrasi’ 214 Bkz. Agm., s. 91–92. 215 Ohannes Efendi, “İlm-i Serveti Milel”, Mecmua-i Fünun,: Nu. 6, s. 243–245. 216 Agm., s. 245.

Page 69: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

60

de bağlıdır217. Diğer taraftan bir kıymete sahip olarak serveti teşkil eden unsurların

tamamı maddi değildir. Bunların yanında –ve belki de bunlardan daha fazla olmak

üzere, manevi unsurlar da kıymete haiz olarak serveti vücuda getirirler. Manevi

unsurlardan kastedilen çilingirlik, kâtiplik gibi bilgiye dayalı işlerdir. Bunlar da sanayi

gibi, faydalı olduklarından sanayiye benzerler218. Bu sayede hem arz ve talepteki

değişmelerle fiyatların değişmesi işlenmiş olur hem de hizmetler ekonomik faaliyetler

olarak değerlendirmeye alınmış olur.

Bir cemiyetin servet sahibi olması için bu cemiyetin her bir ferdinin ihtiyaçları

mümkün olan en yüksek düzeyde karşılanmalı ve refahı arttırılarak kendisine en yüksek

faydayı sağlayacak olan mal ve hizmetlere mübadele yoluyla ulaşabilmelidir219. Daha

açık bir ifade ile toplumsal refahın yükselmesinin temel şartı bireylerin her birinin kendi

refahını en yüksek seviyeye ulaştırmasıdır.

Bu kural her toplumda az veya çok var olmakla beraber, bu durumun

engellendiği toplumlarda ilerleme görülmez. Bu tür toplumlarda bireyler fakirleştiği

gibi nihayet toplum da fakirleşip geriler ve bir süre sonra çöker220. Dolayısıyla

bireylerin kendi faydasına olacak işlerle uğraşmaları ve bu yolda çaba göstermeleri

doğal bir kanun olarak görülmektedir. Riayet edildiğinde gelişme, fakat terk edildiğinde

fakirleşme görülen ve nihayet toplumun çökmesi ile sonuçlanan bir doğal kanun.

Ohannes Efendi’nin makalesinde artık serbest ticaret ve toplumun gelişmesi

için bireylerin kişisel çıkarlarını maksimize etmesi gerektiği açıkça savunulur. Bu metni

diğer metinlerden ayıran bu açıklığın yanı sıra artık düzenli bir şekilde bir teorinin ele

alınmasıdır. Genelde iktisadî konular, ya kurumlar ya kişiler ya da olaylar üzerine ele

alınmakta ve ‘pratik’ bir bakış açısı kullanılmaktadır. Bu yazıda ise bunların biraz daha

ilerisine geçilerek teorik bir düzeyde bir anlatım kullanılmıştır.

217 Agm., s. 246. 218 Agm., s. 247–248. 219 Agm., s. 248–249. 220 Agm., s. 249.

Page 70: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

61

B. Ticaret

18. yüzyılın ikinci yarısında Batılı devletlerin konsolos ve elçileri, kendi

ülkelerinin sanayi mallarını pazarlama işi ile de uğraşmışlar ve bu konuda azınlıklar ile

işbirliği yapmışlardır. Azınlıklar, bu yolla yabancı tüccarların imtiyazlarından

yaralanabilmek için tabiiyet değiştirmeye başlayınca, Osmanlı Devleti kendi

tebaasından olan azınlıklara yabancılarla eş değer imtiyazlar tanımıştır. Bu durumda

azınlıklar tabiiyet değiştirmeyecek ve dış ticaret de devlet denetiminde olacaktır. Fakat

ülkedeki Müslümanlar diğer milletler karşısında zayıf bir duruma düşmekle aynı hakları

talep etmişlerdir221. II. Mahmud döneminde, Müslümanlar bu haklara fazlasıyla

kavuşmalarına rağmen1838 Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşması ile kabul edilen şartlar

Hayriye tüccarına verilmiş imtiyazların sağladığı avantajları ortadan kaldırmıştır.

İngilizlerin Osmanlı ekonomisi içindeki rolleri bu antlaşma ile başlamamış, fakat daha

önceki zamanlardan beri süregelmekle beraber bu antlaşma ile etkileri artmıştır;

antlaşmayı bu bağlamda fiili olarak var olan bir durumun resmen onaylanması olarak da

değerlendirilmiştir222.

Osmanlı ekonomisi üzerindeki yıkıcı etki esas olarak Sanayi devriminden

kaynaklanmıştır. Büyük sanayi ve dahası modern kapitalist toplum burjuvanın eseridir,

fakat Osmanlı toplumunda böyle bir sınıf yoktur. Bu nedenle ilişkilerin tam bir

muvazene içinde gerçekleştiği düşünülemez223.

Sanayi devriminin Osmanlı ekonomisi üzerindeki en açık etkisi, hammadde

ihraç edip mamul maddeler ithal eden bir vaziyet almasıdır. Önceki dönemlerden

süregelmekte olan ve 1838–1841 yılları arasında yeni boyutlar kazanan ticari

antlaşmalar bu noktada Osmanlı ekonomisini zorlayıcı birer faktör olarak ortaya

çıkmıştır. Sanayi devrimi ile maliyetleri düşen maddelerin ihracı karşısında Osmanlı

ekonomisi içinde küçük sanayi gittikçe gerilemiştir. Ziraî üretimde bir artış gözlenmişse

de ulaşım imkânları nedeniyle bu gelişmeleri abartmamak gerekmektedir. Buna rağmen,

221 Bu şekilde Hayriye tüccarlığı kurulmuştur (Temmuz 1829), bkz. Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s. 255. 222 Age., s. 254–255. 223 Bkz. Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık Ve Büyüme 1820-1913, 3. bs., İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2005, s. 1-6.

Page 71: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

62

ziraattaki bu gelişim ihracatın artmasına neden olmuştur. Osmanlı ekonomisi bu yolla

dönüşürken, öncelikle Ticaret Nezareti kurulmuş, 1850’de ‘Fransız Ticaret Kanunu

adapte edilmiş’ ve bu doğrultuda 1863’te Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi kabul

edilmiştir. Bu kanunlaştırma çabalarıyla kapitalist ticari ilişkilerin oluşması için gerekli

olan alt yapı tesis edilmiştir224.

Netice olarak Osmanlı ekonomisi klasik dönemdeki özelliklerini kaybederek

yeni bir mecrada yol almaya başlamıştır. Bu hareketin sadece tek dinamik etrafında

olduğunu düşünmek karmaşık bir sosyal olguyu basit bir matematiksel formülle

açıklamak olacaktır ki, bu mümkün değildir. Ancak farklı katmanlarda yapılacak

analizlerle açık bir tabloya ulaşma imkânı doğabilir.

Basında yer alan ilanlar, tek başlarına kamuoyunu bir gelişmeden haberdar

etme ya da resmi bir duyuruyu ihtiva etmek gibi görevle yayınlansalar da bunları yan

yana getirip okuduğumuzda, yayınlandıkları döneme ilişkin fikir edinmemizde yardımcı

olurlar. Doğrudan kaynak olarak kullanılması sağlıklı olmayan, ancak tali birer kaynak

olarak görülebilecek ilanlar üzerinde kısa bir okuma yaparak hem bu konudaki

imkânları test etmiş hem de Tanzimat Dönemi basınının bu konudaki potansiyeline

ilişkin bir fikir edinmiş oluruz.

İlk olarak Tasvir-i Efkâr gazetesinin 157225 ve 184226 numaralı nüshalarında

yer alan ilanları bir biriyle irtibatlandırarak okumaya çalışacağız.

184 numaralı nüshada ‘Cemiyet-i Tedrisei İslamiye’ adıyla kurulan bir heyetin

esnaf için bir okul açtığından bahsedilmektedir. Habere göre, cemiyet esnaftan

isteyenlere itikadî bilgiler, matematik ve imkan dâhilinde Türkçe okuyup yazma

öğretmek üzere Maarif Nezareti’nden ruhsat almak suretiyle çarşıda bir okul tahsisi

istemişlerdir. Bu talep Bab-ı Ali’ce de kabul görmüştür227.

224 Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s. -256. 225 “Ticaret Nezaret-i Celilesi Tarafından Verilen İlannamedir”, Tasvir-i Efkâr, 3 Receb 1280: Nu. 157, s. 4. 226 Tasvir-i Efkâr, 12 Zilkade 1280: Nu. 189, s. 1. 227 Agm., s. 1

Page 72: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

63

İki kişiden teşkil edilecek bir ekibin çalışmaları yürüteceği, bunlardan birinin

‘mektep idaresi ve şakirdanın talimi’ ile meşgul olacağı diğerinin ise ‘her ne suretle

olursa olsun cemiyetin maksadına hizmet edecek zevattan biri’ olacağı belirtilmiştir.

Cemiyetin talep ettiği okul tamire muhtaç olduğundan gerekli işlemlerin

yapılması vakıflar idaresine havale edilmiştir. Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra

faaliyete başlanacak ve sabahları bir buçuk veya iki saat elif ba ve ilm-i hal gibi dini

bilgiler okutulacaktır. Bazı Türkçe kitapların okutulması, matematik ve coğrafya ile

beraber biraz tarih okutulması da müfredat içinde sayılır228. Müfredatı bu şekilde

açıklandığında karşımıza karma yapılı bir okul çıkar; bir yandan dinî eğitim verilecek

diğer taraftan da günlük hayatta gerekli/faydalı olabilecek bilgiler okutulacaktır. Bunlar

arasında Türkçe (okuma ve yazmanın) ve matematiğin olması esnaf arasında bu yönde

bir ihtiyaç olduğunu gösterir229.

Tanzimat boyunca düalist bir yapı varlığını korusa da burada asıl olarak yeni

ihtiyaçların ortaya çıktığı görülmektedir. Hedef kitlesi olarak esnafı seçmiş bir

cemiyetin eğitim amaçlı bir işte çağın gereği olarak hesap, geometri ve coğrafya

bilgilerini öncelemesi ve bunlara Türkçe –yani dil- bilgisini de eklemesi dikkate şayan

bir noktadır. Bu çalışmalar temel olarak toplumsal faydayı sağlamak amacındadır, bu

sayede hedefleri gibi sonuçları da topluma ait olacaktır230. Esnafın çeşitli alanlarda

bilgisinin artması toplum açısından faydalı görülmektedir. Hâlbuki esnafın

öğrenecekleri –ilk elde- kendisine faydalı olacaktır. Eğitim alan esnafın öğretim

faaliyetlerine girişemeyeceğine göre bu bilgilerin edinilmesinden toplumun faydalı

çıkacağı düşünülmektedir. Bu da öğrenilenlerin fiile dökülmesiyle mümkün olacaktır.

Toplum bünyesinde kurulan bir cemiyetin yaptığı gündelik bir faaliyet olarak

gazete sayfalarında kendine yer bulan bir haber tek başına değilse de bir diğer ilan ile

beraber çalışmamız açısından anlamlı hale gelmektedir:

228 Agm., s. 1 229 Dinî eğitimin ise hala temel bir unsur olarak görülmesi hem Tanzimat’ın düalist yapısından hem de cemiyeti oluşturan insanların tercih ve eğilimlerinden kaynaklanıyor olabilir. 230 Agm., s. 1

Page 73: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

64

Tasvir-i Efkâr’ın 189 numaralı nüshasından 157 numaralı nüshasına geri

gidildiğinde bu sefer “Ticaret Nezaret-i Celilesi Tarafından Verilen İlannamedir”

başlıklı bir ilan görülmektedir.

Ticaret Nezareti tarafından yayınlanmak üzere gazeteye gönderildiği anlaşılan

bu ilanda231, her tüccarın bir yevmiye defteri tutmak zorunda olduğu kanun maddelerine

açık atıflarla ortaya konulmaktadır. Tutulacak defter bir memur tarafından da

onaylanacaktır. Devamında yapılan açıklamaya göre bu defterler ilgili mahkemede delil

olarak kullanılacak, defter tutmayanların ise talep ve şikâyetleri dikkate alınmayacaktır.

Zira bu tarihe kadar gereği yerine getirilmemiş olduğundan mahkemelerde çeşitli

zorluklar görüldüğü de belirtilmiştir. Yevmiye defterlerinin tutulması ile beraber hem

işlemler kayıt altına alınacak hem de herhangi bir ihtilaf halinde müracaat edilebilecek

güvenilir kaynaklar oluşturulmuş olacaktır. Tüm alış verişler kayıt altına alınacaktır.

Gazetelerde görülen bu ilanlar arasında bir bağlantı var mıdır? 157 numaralı

nüshada Ticaret Nezareti’nin yayınlanan ilanı Cemiyet-i Tedrisiyei İslamiye’nin

kurulmasında veya okul açma girişiminde etkili olmuş mudur? Bu soruların cevaplarını

gazete haberlerinden izlemek mümkün değil, ancak birkaç ay arayla görülen bu ilanlar

arasındaki paralellik de kolaylıkla gözlenebilmektedir. Buna göre esnaf/tüccar bir

şekilde yevmiye defteri tutmaktan kaçınmaktadır, üstelik de bunu yukarıda değinilen

kanun maddelerine rağmen yapmaktadır. Ticaret Nezareti bir ilan yayınlayarak hem

yasal yükümlülükleri hatırlatmakta hem de karşılaşılan güçlüklere işaretle sorumluğunu

yerine getirmeyenlerin bunun sonuçlarına katlanacağını açıklamaktadır. Bundan birkaç

ay sonra bir cemiyet/heyet esnafın tedrisine yönelik olarak, kamu yararını hedef alan bir

okul kurma girişiminde bulunmakta ve müfredatında hesapla beraber okuma yazmaya

da yer vermektedir. Aralarında hiçbir nedensellik bulunmasa da bu gelişmeler

ekonominin gösterdiği değişim açısından açıklayıcıdır. Bir yandan ekonomik faaliyetler

hukuki alanda kolayca tespit edilecek nitelikte kayıt altına alınmakta diğer yandan da

bunun zorunlu bir şartı olarak esnafın/tüccarın okuma yazma ve hesap bilgisine sahip

olması gerekmektedir. Şüphesiz, ‘Klasik’ olarak adlandırdığımız dönemde Osmanlı

ekonomisi kayıt dışı veya kara cahil değildir, fakat bizim için bu noktada önemli olan

231 Tasvir-i Efkâr, 3 Receb 1280: Nu. 157, s. 4

Page 74: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

65

bu gelişmelerin ‘pazar’ın içinde ‘pazar’ın gereği olarak ortaya çıkmasıdır. Nitekim

kurulacak okul çarşıda yer alan bir mahaldedir.

İki ilanın arasındaki organik bağın varlığı veya mahiyeti üzerine bilgi sahibi

olmadığımız için bu durumu ancak bir biriyle örtüşen gelişmeler olarak görmemiz

mümkündür.

Hakayik-ul Vekayi gazetesinin 276 ve 526 numaralı nüshalarında da ‘Ticaret’

başlığı altında makaleler yayınlanmıştır. Makalelerin yazarı hakkında bir bilgi yoktur.

24 Rabiulevvel 1288 tarihli nüshada yayınlanan makale232, iktisatçıların taciri

iki kısma ayırdığını ve bunlara Türkçede ‘bezirgân’ ve ‘mutlak tacir’ demenin uygun

olacağının ifadesiyle başlıyor. Ve konu da ‘tüccarın ticareti’ olarak tespit edilmek

suretiyle meselenin hangi boyutta ele alındığı ortaya konulmuş oluyor.

Makaleye göre Osmanlı Devleti içinde bezirgânlık eden kişi sayısı çok iken

tüccarlıkla uğraşan pek yoktur. Yerli tüccar ülke dâhilinde bazı malların bir yerden bir

diğer yere nakli ile uğraşıyorlarsa da dış ticaretle uğraşan kimse yoktur, dış ticaretin

tamamı ecnebiler elindedir. Bunun sebebi olarak bilgisizlik görülür, çünkü ülke

dâhilinde henüz ticaret okulları bulunmamaktadır. Garip bir durum olarak dış ticaretin

tamamen ecnebiler elinde bulunmasında izlenen eğitim politikaları da etkili olmuştur.

Çünkü açılan okullar yalnızca devlete memur yetiştirmiştir, fakat tacir yetiştirmemiştir.

Bunun için derhal ticaret okulları kurulmalıdır. Açılacak okullarda ticaretin gerektirdiği

bilgilerle beraber hangi mahallerde nelere ihtiyaç duyulduğu, bu ihtiyaçların nerelerden

ne suretle karşılanabileceği gibi bilgiler de okutulmalıdır. Bu şekilde yetiştirilecek

kişiler kurulacak şirketlerde istihdam olunmalıdır. Gereği halinde devlet bu şirketlerin

zararlarını karşılamak suretiyle destek olmalıdır233.

Maliyenin açıklarını kapatmak, gelirleri giderleri bir birine denk hale

getirebilmek için izlenebilecek yegâne yol ticaretin geliştirilmesidir. Ticaretin

geliştirilmesi için de rüştiye gibi okullar İstanbul’da ve vilayet merkezlerinde

açılmalıdır. Okulların sayısı zamanla arttırılarak ticaret eğitiminin genişlemesi

232 “Ticaret”, Hakayik-ul Vekayi, 24 Rabiulevvel 1288: Nu. 276, s. 1–2. 233 Bkz. Agm., s. 1.

Page 75: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

66

sağlanmalıdır. Okulların sayısının artması öğretmen istihdamına ihtiyaç duyulacağı

anlamına gelir. Bu durumda karşılaşılan zorluk, ülke dâhilinde bu biçimde ticaret

eğitimi verecek insan sayısının azlığı olarak görülür. Bunun için Darülfunun’un

imkânlarından yararlanılır. Öncelikle yabancı devletlerden hocalar getirtilerek bunların

hem eğitim vermesi hem de gerekli kitapların çevrilmesi sağlanır. Bu okullardan yetişen

öğrenciler çevrilen kitaplarla beraber yeni kurulacak okullara gönderilmek suretiyle

hem eğitim ağı genişlemiş olur ve hem de gerekli öğretim kadrosu oluşturulmuş olur.

Genişleyen eğitim halkası sayesinde ticaret konusunda malumat sahibi kimseler arttıkça

servet sahibi olan kimseler şirketler kurmalıdırlar. Kurulan şirketlerde çalışacak eğitimli

kişiler sayesinde toplumun refah düzeyinin artması yolunda yeni yollar keşfedilecek ve

nihayet yirmi-yirmi beş sene içinde genel refah düzeyi büsbütün artacaktır234. Maliyenin

açığının kapatılması ve gelirlerle harcamalar arasında dengenin sağlanmasının yolu

olarak ticaretin gelişmesinin görülmesi devletin ve iktisadî faaliyetlerin ne şekilde

görüldüğünü açıkça anlatır. Buna göre kişiler şirketler kurup ticaretle uğraştıkça yeni iş

alanları doğacak ve bir yandan toplumun refah düzeyi yükselirken bir yandan devlet

gelirleri düzenli bir hal alacaktır. Dolayısıyla devlet herhangi bir işe iştirak etmeyen,

fakat düzenleyici olarak vergi alan bir örgüt olarak görülmektedir.

526 numaralı nüshada yayınlanan “Ticaret” başlıklı makale de ticareti milli

servetin oluşmasının en büyük erkânından kabul eder. Ticaretin devlet teşvikine muhtaç

olduğunun belirtilmesiyle beraber, devletin daima teşvikte bulunduğu teslim edilir.

Buna göre bir gelişmenin görülmesi için yalnızca devletin teşvikte bulunması yeterli

değildir. Halkın da bu teşvikler yönünde gayret göstermesi gerekir. Ancak bu şekilde bir

gelişme görülebilir. Halkın eğilimi ise çocuğunu okutmak suretiyle memur olarak

devlette istihdam etmektir. Buna karşılık kimse çocuğuna gerekli olan malumatı tahsil

ettirmek yönünde bir çaba sarf etmez. Bunun sebepleri arasında tacirin toplum nezdinde

algılanış biçimi de etkili olmaktadır. Avrupa’da tacir memurlardan daha aşağı bir

mevkide değildir. Ve herkes bu nedenle devlet işinde çalışmaya heves etmez. Zaten

devlet işinde çalışmak ziyadesiyle malumat gerektirdiğinden insanlar ticarete yönelirler.

234 Agm., s. 1-2.

Page 76: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

67

Eğer devlet de istihdam edeceği kişilerde üstün özellikler arar ise bu sayede ticareti

teşvik etmiş olur235.

Devlet teşviklerinin tek başına gelişme için yeterli olmayacağı belirtildikten

sonra, zihniyet bağlamında bir çözümleme yapılıyor. Buna göre herkes, çocuğunu

devlet işinde istihdam etmek arzusunda olduğundan ticarete yönelik bir eğitim kimse

tarafından önemsenmemektedir. Avrupa ile yapılan kıyas dikkate alınacak olursa

Osmanlı toplumu içinde memurların bir sınıf teşkil ettiği, buna karşılık Avrupa

toplumlarında ise bir tüccar sınıfı olduğu düşünülmektedir. Ancak bunların toplumsal

rolleri üzerinde durulmamıştır.

Makalenin bitirildiği paragraf ise ticaretin hangi madde üzerine inşa olunması

gerektiği yönündedir; ‘ticaret işleri için hürriyet zorunlu bir şarttır’. Ticaret ancak özgür

ortamlarda mümkün olduğundan devlet mümkün olduğunca kısıtlamalardan

kaçınmalıdır. Fakat devlet zorunlu ihtiyaçların dışında kalan maddeler üzerinde gelirini

arttırmak amacıyla tasarrufta bulunabilir236. Ticaret her ne kadar hürriyet üzere inşa

olunmuşsa da bu zorunlu ihtiyaçların karşılanması ile sınırlı tutulmuş gibidir.

Ticaret ‘servet-i umumi’nin artması için birinci yol ve ticaret için de hürriyet

elzem kabul edilmektedir.

Şu halde Tanzimat basınında ticaret konusunda görülen bu makaleler, ticaretin

değişmekle beraber farklı bir biçimde algılandığını göstermektedir. Bu farklılaşma,

piyasa mekanizmasına dönük bir biçimde kapitalist saiklerle şekillenmektedir. Ticaretin

gelişmesi devletin teşvikiyle başlasa da nihayet bireylerin teşebbüsleri ve çalışmaları ile

mümkün olacaktır. Gelişen ticaret genel servetin artmasını sağlayacaktır.

235 Bkz. “Ticaret”, Hakayik-ul Vekayi, 22Muharrem 1289: Nu. 526, s. 1. 236 Agm., s. 2.

Page 77: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

68

Karikatür 5: (Zamane çocukları)

- Hey gidi zaman hey! Bir vakit şunlar bizim müşterimiz idi! 237 Kaynak: Hayal, 18 Teşrinievvel 1291 (R): Nu. 215, s. 4. Ticaret bir yandan toplumun refah düzeyinin artmasını sağlayacak bir faaliyet

olarak görülürken bir yandan da tüketim kalıpları değişmektedir. Bu durum basında yer

alan karikatürlerde bile yankı bulmuştur. Şüphesiz tüketim kalıplarının incelenmesi

yoluyla yapılacak çalışmalar da zihniyet yapılarının ve ekonominin geçirdiği

dönüşümleri tespit etmek noktasında yararlı olacaktır238.

C. İtibar/Kredi Notu239

Buraya kadar doğrudan ticareti konu alan makaleleri inceledik. Bunların

dışında ‘İtibar’ konusunu ele alarak ticarete ilişkin görüşlerin açıklandığı makaleler de

yayınlanmıştır. İncelemeler sırasında da görülebileceği gibi, ‘itibar’ bahsinde konu

edilen, değişen ekonomik yapının bir zorunluluk olarak ortaya çıkardığı uygulamalardır.

237 Karikatürün ifadesi tüketim kalıplarının değişmesine işaret etmekle beraber bu değişimin sınırlarını tespit ancak şehir içinde yeni açılan dükkânların ve bunların hangi alanda faaliyette bulunduğunun tespit edilmesiyle mümkün olabilir. 238 Tüketim yönlü çalışmalar için bir değini olarak bkz. Tülay Artan, “Terekeler Işığında 18. Yüzyıl Ortasında Eyüp’te Yaşam Tarzı ve Standartlarına Bir Bakış: Orta Halliliğin Aynası”, 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, Tülay Artan (ed.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998, s. 49 vd. 239 İtibar kredi notunun karşılığı olarak kullanılmıştır. Biz, açıklamalarımızda mümkün olduğunca orijinal metinde görülen ifadeyi kullanmaya özen gösterdik.

Page 78: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

69

Basında bu yönde yayınların görülmesi, meselenin dar bir çevre ile sınırlı kalmayarak

genele yayıldığını gösterir.

Tercüme Odası çalışanlarından Mehmed Şerif Efendi tarafından kaleme alınan

‘İtibar-ı Umumii Ticarete Dairdir’ başlığını taşıyan yazı Tercüman-ı Ahval’in 105, 106,

107, 108 numaralı nüshalarında parçalar halinde yayınlanmıştır.

Müellif yazısına ‘itibar’ın tanımını yaparak başlar:

“Ticarette kredi veresiye olarak görülen alış verişlerden kaynaklanır”240

Müellif, ‘bir süre ’ ve ‘vade’ çerçevesinde yapılan alış verişi veresiye olarak

tanımladıktan sonra, bu alış verişte bir tarafın alacaklı diğerinin de borçlu olduğunu ve

borçlunun alacaklısına, borcuna karşılık bir borç tahvili vereceği, bu tahvilin para

makamında kullanılarak alış veriş işlemlerinde kullanıldığını ifade eder. Konusunu daha

açık bir şekilde izah etmek amacıyla da meseleyi bir örnek (Osman ve Mustafa adlı iki

kişi arasındaki alış veriş) üzerinden anlatmaya devam eder.

Kredinin faydalarından birisi olarak yüz bin kuruş sermayesi olan Avrupalı bir

tüccarın kredi sayesinde beş yüz bin kuruş tutarında iş yapabileceğine, ödeme ve tahsil

noktasında kullanılacak bu yöntemle servetini arttırabileceğine işaret edilir241. Şu halde

kredi servetin oluşturulması yolunda kullanılabilecek bir yöntemdir. Daha başta belli bir

süre ve vadenin varlığına işaret edilmişti, bu sınırlar içinde dikkatlice kullanılacak

krediler hem borçların ödenmesi hem de servetin arttırılması noktasında fayda

sağlayabilir.

İtibar, bu anlamda büyük işlerin başarılabilmesi ve tüccarın servet sahipleri

arasına girmesine bir vesile olmaktadır. Bunun yanında ödemelerde de çeşitli faydalar

sağlanabileceği bildirilmektedir. Ülke dışında bulunan bir tüccar beğendiği bir malı

almak için illaki üzerinde nakit bulundurmak zorunda değildir. Bunun yerine kredi

kullanarak alış verişini gerçekleştirir. Alacaklısına verdiği tahvil çeşitli yollar ile

borçlusuna ulaşarak işlemler tamamlanmış olur. Ve tahvil doğrudan doğruya borçluya

240 Mehmed Şeref Efendi, “İtibar-ı Umumii Ticarete Dairdir”, Tercüman-ı Ahval, 11 Cemazeyilevvel 1278: Nu. 105, s. 2. 241 Bkz. Agm., s. 3.

Page 79: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

70

da ulaşmayacak, birçok ödeme ve tahsil işleminde kullanılacaktır. Bu sayede sadece

tahvili veren kişi değil, birçok kimse fayda sağlayacaktır242.

Müellif, işlerin her zaman yolunda gitmeyeceğini, bazen elde olmayan

nedenlerle çeşitli aksaklıklar olabileceğini ve bu durumda artık iş yapma imkânı

kalmadığında iflas’ın tabi bir son olduğunu ifadeyle, bunun dahi belli sınırları olduğuna

işaret eder. Bu bapta İngiltere ticaret kanununa işaretle, ırz ve namusuyla çalışarak itibar

kazanmış bir kimsenin muhtelif felaketler neticesinde iflas etmesine karşılık bir süre

sonra yeniden ticarete dönebileceğini, ancak haramzadelik yoluyla geçinerek onun

bunun parasının üstüne konan ve bir süre sonra da borçlarını ödeyemez halde gelen

kimselerin ise bir daha ticarete dönemeyeceklerini belirtir243.

Makale burada devamının daha sonra yayınlanacağına işaret244 ile biter,

devamı 106 numaralı nüshada yayınlanır245. Bu nüshadaki metin bir poliçe örneği ile

başlar. Buna göre poliçede alacaklının adı, borcun miktarı, borcun tarihi ve ödeyecek

kimsenin adı yer alır246. Bu şekilde bir poliçe örneği verildikten sonra, poliçe

verildiğinde veren kişin belgenin arkasına adını ve imzasını koymak zorunda olduğu

belirtilir.

Dikkat çekici bir nokta olarak müellif, tüccarların nakde sıkıştıkları

dönemlerde ellerindeki poliçeleri bankalara götürerek, üzerindeki fiyattan daha düşük

bir meblağa kırdırmak suretiyle nakit ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini ifade

etmektedir. Bankaların bu işlemleri gerçekleştirmeleri neticesinde tüccar, elindeki

poliçenin süresi dolmadan da parasını alabilmektedir. Tabi bu durumda ortaya çıkacak

iskonto da bankanın kârı olacaktır.

Poliçeler, şehirlerarası para transferi işlemlerinde de büyük kolaylıklar

sağlayacaktır. Çünkü büyük meblağların bir şehirden diğerine nakli sıkıntılı ve tehlikeli 242 Agm., s. 3 243 Karşıt bir görüş için bkz. N.K., “İflas”, Hadika, 9 Kanunuevvel 1289 (R): Nu. 19. s. 2. Makalede anonim şirketler Avrupa ile girişilen münasebetlerin zararlı yönlerinden biri olarak görülür. İflas halinde sermayedarların hukuken suçlanmasalar bile insaflıca düşünüldüğünde aynı hükmün verilemeyeceği ileri sürülür. 244 Bir defada tamamı yayınlanmayan metinlerin sonuna konulan ifadelerdir. 245 Mehmed Şeref Efendi, “İtibar-ı Umumii Ticarete Dair Olan Bendin Mâ-ba’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 14 Cemazeyilevvel 1278: Nu. 106, s. 2-3. 246 Bkz. Agm., s. 2.

Page 80: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

71

bir süreçtir. Sigorta ettirmek düşünülebilirse de, sigorta maliyetleri dikkate alındığında

bu seçeneğin de tam bir çözüm sunmadığı görülür. Fakat poliçeler ile yapılacak

ödemeler, tüccar için en emin ve en zahmetsiz yoldur. Bunun için bizzat kendi elinde

poliçe olmayan tüccarlar da başkasından poliçe temin edebilirler247.

Poliçe, alım-satım işlemlerine konu olacağına göre fiyatlarında değişmeler

olabilir. Poliçelerin alınıp satılması esnasında verilen ‘akçeye kambiyo fiyatı’ denilerek

kambiyo fiyatı tanımlanmıştır. Bu fiyatın düşük ya da yüksek olması haline işaret

edilmiştir248.

Makale bu şekilde kambiyo işlemlerinin ve fiyat hareketlerinin kısaca

tanımlanmasıyla bitirilmiştir.

Üçüncü makalede, öncelikle dış ticaret üzerinde durulmaktadır. Şehirler –ve

doğal olarak ülkeler- arasındaki ticaret poliçeler yardımıyla yürütülürken bu poliçelerin

fiyatları ithalat ve ihracatın karşılaştırılmasında bir araç olarak takdim edilmektedir.

Buna göre bu oranlar bir tarafın lehine olabileceği gibi her iki tarafın eşit hacimlerde

ticarette bulunmaları da mümkündür. İthalat ihracat noktasında dikkate alınacak nokta

bir beldede bir başka beldeye ait poliçelerin ne miktarda bulunduğudur. Miktarın az

veya fazla olmasına bağlı olarak poliçelerin fiyatları da değişecektir249.

İthalat ihracat karşılaştırmasında, gümrük düzeninin ve tarifelerinin ülkenin

ziraat ve sanayisi lehine olarak ‘hâkim’ ve ‘müşfikane’ bir şekilde düzenlenmesi

gerektiği vurgulanır. Ayrıca sanayi ve ticaretin geliştiği, faaliyet gösterdiği alanların da

düzenlenmesi ve bu mahallerinin güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Aksi halde

ithalat ihracat dengesi ülkenin aleyhine olarak kambiyo fiyatlarında dalgalanmalar

olacaktır250.

Mübadelenin leh ve aleyhte olması bu şekilde belirlendikten sonra, Avrupa ile

olan ticaret konu edilir. Buna göre Avrupa tüccarları Osmanlı Devleti ve ecnebilerle

247 Bkz. Agm., s. 3. 248 Bkz. Agm., s. 3. 249 Bkz. Mehmed Şeref Efendi, “İtibar-ı Umumii Ticarete Dair Olan Bendin Mâ-ba’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 16 Cemazeyilevvel 1278: Nu. 107, s. 2. 250 Bkz. Agm., s. 3

Page 81: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

72

olan işlerinde sıklıkla poliçe kullanmaktadırlar. Fakat bu usul Osmanlı ekonomisi içinde

yeterince gelişmemiştir. Bu usulün yeterince benimsenmeyişi ticaret ile uğraşanların

eksiklikleri ve gereken mahallerde bankaların açılmamasından kaynaklanmaktadır251.

Bankalar ticaretin, özellikle poliçelerin kullanılması konusunda yeni bir kurum

olarak karşımıza çıkmaktadır. Müellif, bankaları poliçe işlemlerinin gerçekleştirile-

bilmesi için son derece lüzumlu görmektedir. Hatta bu sayıdaki yazısını da daha önce

Tercüman-ı Ahval’in 84 numaralı nüshasında yayınlanmış, bankaların konu edildiği

yazıya atıfla bitirir; bankaların çoğalmasıyla sadece poliçe ticareti yapan tüccarlar

ortaya çıkmıştır, bu durumda da kimse poliçeyi ilk veren kişiyi aramamakta bütün

işlerini ‘bankacılar’ ve ‘poliçe simsarları’ aracılığıyla halletmektedir. Bu sayede klasik

ekonomik sistemde bilinirlik, güvenirlik olarak değerlendirebileceğimiz ‘itibar’ bu

konuda özelleşmiş bir grup yeni tüccarın iş sahası haline gelmektedir.

Serinin son yazısı 108 numaralı nüshada, aynı başlığın altında fakat (Kredinin

İyi Kullanılmasıyla Kötü Kullanılması(nın) Sonuçları252) ibaresiyle yayınlanmıştır. Bu

yazıda genel olarak tüccardan birkaç kişinin bir araya gelerek iş kurmak için bir

sermaye teşkil etmeleri bu sermaye ile hem arzuladıkları işleri yapmaları hem de sağlam

bir bankaya bir sene sonra faizini almak üzere koymaları üzerine gerçekleşecek işlemler

anlatılmaktadır. Eğer bu tüccarlar itibarlı kişilerden müteşekkil ise halk da bunlara

güvenerek işlem(ler) yapacak ve neticede tüccarlar oluşturdukları sermaye sayesinde

hem kurdukları işte hem de faizde kazanacaklar ve ‘bir taşla iki kuş vurmuş’

olacaklardır. Fakat kendilerine güvenilmeyen kişiler iseler bu kazancı elde

edemeyeceklerdir. Müellif, makalesini, itibarını yüksek tutan tüccarın daima

kazanacağını buna karşılık aksi yönde hareket eden bir tüccarın ise ‘zarar’ ve ‘hüsran’a

uğrayacağı hükmüyle bitirir253.

Bu yazılar 1278 (M. 1861) senesinde yayınlanmıştır. Hakayik-ul Vekayi

gazetesinde 1289 (M. 1872) yılında, yani yaklaşık 11 sene sonra bu makalelerdekine

251 Agm., s. 3 252 “İtibarın Su-iistimaliyle Hüsn-iistimali Netayici” 253 Mehmed Şeref Efendi, “İtibar-ı Umumii Ticarete Dair Olan Bendin Mâ-ba’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 18 Cemazeyilevvel 1278: Nu. 108, s. 3.

Page 82: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

73

paralel fikirlerin yer aldığı bir makale254 yayınlanmıştır. Makale hemen hemen aynı

noktalara yapılan işaretlerle başlar. Medeniyetin gelişmesiyle beraber artan ihtiyaçların

karşılanmasında, ödeme ve tahsil işlemleri kredi ile mümkün olur. Ticaret, sarraflık ve

sair işlerin her biri itibar (kredi) ve emniyet üzere mümkün olur. Bu iki unsur mevcut

olmadıkça ne ziraatta ne de diğer sanayi dallarında süreklilik ve ilerleme mümkün

olmaz.

Bu genel girişten sonra asıl üzerinde durulan nokta bankalar olmuştur.

Mehmed Şerif Efendi, ‘İtibar’ konulu yazılarında bankalara işaret etmişti ancak bu

makalede itibarın derecesi doğrudan bankalarla ilişkilendirilmiş ve ardından bankalar

üzerinde bilgi verilmiştir.

Milletlerin gelişmişlik ve refah seviyeleri kazanmış olduklar itibar nispetinde

olup bu durum ancak sahip oldukları bankaların sayısı ve türleri üzerinden müşahede

edilebilir. Eğer bir memlekette bankaların sayısı fazla ise o memleket mamur ve refahını

yükseltmek yolundadır. Fakat bankaların sayısının çok olması da tek başına yeterli

değildir. Bir ülkede birçok banka bulunmasına karşın bunlar devlete veya bir sınıfa has

bazı imtiyaz çerçevesinde işlem yaparlarsa ortaya çıkacak fayda tüm topluma

yayılmayacak ve neticede sınırlı kalacaktır. Faydanın tüm topluma yayılabilmesi için

bankalar tüm topluma hizmet edecek bir biçimde tesis edilmelidirler. Çünkü ancak bu

durumda herkes kredi kullanmak suretiyle iş yapabilir. Geniş kitlelerin iş yapması

sayesinde devlet de gelirlerini arttırmak yoluyla kazançlı çıkacaktır255. Bu sayede hem

halka hizmet edecek bankaların tesis edilmesi savunulmakta hem de kredi kullanarak iş

yapmanın hem bireylerin hem de devletin faydasına olacağı ileri sürülmektedir.

Bankaların sadece devlete hizmet etmesi ise genel faydaya aykırı görülmektedir. Diğer

taraftan halkın kredi kullanmak suretiyle parasızlıktan dolayı boş durmasının önüne

geçilmiş olacaktır. Açık bir biçimde birikmiş sermayenin yatırıma dönüştürülmesi için

bir yol tesis edilmektedir bu sayede.

Bankalardan kredi temin edilmesi yoluyla toplum nezdinde nasıl genel bir

fayda görülüyorsa bu yol devlet tarafından da kullanılabilir. Bu bağlamda devlet

254 “Kredi Notu Yani İtibar”, Hakayik-ul Vekayi, 9 Muharrem 1289: Nu. 515, s. 1–2. 255 Agm., s. 1–2.

Page 83: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

74

bankalara banknot çıkarma yetkisi verebilir. Güvenilir bir ortamın tesis edilmesi halinde

bu sayede basılan banknotlar ‘nakit makamında’ görülür ve kolayca tedavül eder. Tüm

bu işlemler neticesinde devlet, banka ve halk birçok faydalar görürler256.

D. Bankalar

Devletin para basma yetkisini bir bankaya vermesi ve halkın da buna itibar

etmesi neticesinde ortaya çıkan ‘banka not’(ları) nakit para gibi kullanılmaya başlar257.

Bu sayede de bankaların sermayesi artar ve itibar/kredi bahsinde zikredilen etki

görülerek devlet ve millet her gün güzel gelişmeler ile karşılaşır. Banka bu halde

sermayenin işe dönüşümünde bir aracı olarak görülmekte ve en önemli unsur olarak da

‘itibar’ ön plana çıkarılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin malî sıkıntılarının nedeni ‘kaynak yetersizliği’ ve

‘bütçesizlik’ olarak görülmüştür258. Kaynak yetersizliğinden kast edilen büyük oranda

tarıma dayalı bir ekonomide vergilerin ayni ve mevsimlere göre değişen bir seyir

izlemesi ve dolaylı vergilerin de bu durumu izale edecek bir büyüklükte olmaması

nedeniyle devletin güvenilir, sabit gelir kaynaklarına sahip olmamasını ifade eder.

Bütçesizlikten kasıt ise, devlet kurumlarının faaliyetlerini belli bir bütçe disiplini

olmaksızın, günlük ihtiyaçlara binaen tahsis olunmak suretiyle gerçekleştirmesi, bu

sayede zaten az miktarda olan kaynakların kısa sürede tükenmesiyle nezaretler

tarafından borç senetlerinin herhangi bir kısıtlama olmaksızın ihracıdır.

Malî düzeni sağlayabilmek için tağşiş, kâğıt para denemeleri gibi kısa vadeli

çözümler denenmişse de bunlarda başarılı olunamamıştır. Kısa vadeli çözümlerin bir

sonuç vermemesi ve para sisteminin giderek çetrefil bir hal alması neticesinde bir

bankanın gerekliliği ortaya çıkıyordu. Bu süreçte ilk banka, 1847’de Banque de

Constantinople (Dersaadet Bankası) adıyla, Alléon ve Baltazzi adlı iki Galata bankeri

tarafından kurulmuştur. Bu bankanın kuruluş amaçları arasında kurun denetim altında

tutulması vardır ve bu amaç ‘nispeten’ başarılarak birkaç yıl boyunca kur sabit

256 Agm., s. 2. 257 Osmanlı Devleti’nin temsilî para girişimleri için bkz. Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, s. 228–229. 258 Edhem Eldem, “Bağımlılık ve Gelişme Arasında Bir Kurum: Osmanlı Bankası”, Türkler, C.14, Ankara: Yeni Türkiye Yay. , 2002, s.416.

Page 84: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

75

tutulmuştur. Banka bir müddet sonra sermaye bulmakta zorlanmıştır, kuruluşunda

devlete ödemesi gereken büyük miktardaki avans da bu konudaki sıkıntıyı arttırmıştır.

1848’de görülen kriz nedeniyle Avrupa piyasalarından beslenmesi de mümkün

olmadığından banka, karşılaştığı ciddi güçlükler nedeniyle kendisini tasfiye etmiştir.259

Kırım Savaşı’nın başlamasıyla Osmanlı Devleti finansman alanında büyük

zorluklarla karşı karşıya gelmiştir. Savaşın finanse edilmesi yetersiz kaynakların daha

da zorlanmasına neden olmuş, fakat radikal çözümler gündeme gelerek, 1854 ve

1855’te 3 ve 5 milyon İngiliz lirası dış borç temin edilmiştir. Bunun yanı sıra devlet

yarım milyar kuruşa yakın bir miktarda meblağı kaime basımı yoluyla piyasaya sürmüş

ve harp 1856’da sona erdiğinde maliye derin bir krizle karşı karşıya gelmiştir. Bu şartlar

altında bir bankanın kurulması elzem görülmüş, birkaç deneme çeşitli aşamalarda

gerçekleşemeden sona ermiş, ve nihayet devletler nezdinde gerekli işlemlerden sonra 13

Haziran 1865’da Ottoman Bank, Galata’da ticarî faaliyete başlamıştır. Ticarî

faaliyetlerinde son derece ihtiyatlı davranıp daima itibarını korumasıyla hisse fiyatları

olumlu gelişmeler gösteren banka, küçük çapta ticari krediler vermenin yanı sıra,

Osmanlı hükümetine avans vermek ve gereğinde borç senetlerini iskonto etmek gibi

faaliyetlerde bulunmuştur260.

Ticaret ve itibar bölümlerinde işaret edildiği gibi bankalar ile ilgili yazılar da

basında görülmeye başlanmıştır. Ticaret ve itibar bahsinde görüleceği üzere Osmanlı

ekonomisi için yeni birer ekonomik kurum olan bankalar gelişme, kalkınma için gerekli

görülmüştür. Yeni bir ekonomik kurum olarak banka üzerine yayınlanan ilk makalede

bu nedenlerle öncelikle bankanın tanımı yapılarak işlevleri sıralanır.

Bankalar Avrupa ülkelerinde özellikle başkentlerde görülen kurumlar olarak,

hazinenin korunması ve sarf edilmesi gibi işlemleri gerçekleştirir. Bu bankalarda

gerçekleştirilen işlemler başta, İstanbul sarraflarının ticaret sebebiyle menfaat kazanmak

amacıyla yaptıkları bazı işlemlerdeki rehin alma ve borç verme gibi işlemler ile aynı

nitelikte olmasına rağmen Amerika’nın keşfi ile altın ve gümüş miktarında artış

259 Agm., s.416417. 260 Edhem Eldem, “Bağımlılık ve Gelişme Arasında Bir Kurum: Osmanlı Bankası”, Türkler, C.14, Ankara: Yeni Türkiye Yay. , 2002, s.417.

Page 85: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

76

gözlenmiş ve ticaret bahsinde kredi bir sistem olarak gelişmek suretiyle bünyesinde

birçok faydayı toplamıştır261.

Banka bu şekilde tanımlandıktan sonra bankaya ait 7 tane işlev kısaca

tanımlanmıştır. Genel olarak bankanın daha önce işaret olunan özellikleri olan kaime

tab’ ve neşri, iskontoculuk, poliçe mektupları ile ilgili işlemelere ek olarak ‘sermayedar

ile kredi kullanan arasında bir aracı olmakla sermayenin nemalandırılması ve ikincisinin

zanaatının gelişmesini sağlamak’ denilerek yeni bir görev yüklenmiştir. Buna göre

banka sermaye sahibi ile girişimci arasında aracı olacaktır. Aracı olurken sermeye

sahibine nema verecektir, buna mukabil kredi kullandırdığı kişinin de işlerinin

gelişmesini sağlamış olacaktır.

Bankalar da kendi aralarında kısımlara ayrılır:

“Bankai Has ve Bankai Mümtaze” olarak yapılan ayrımı ticaret bankları ve

devlet bankaları şeklinde düşünmemiz mümkündür. Yapılan ayrımdan sonra yapılan

tanımlar da buna imkân vermektedir. Özel bankalar da diyebileceğimiz ticaret bankaları

tüccar ve sermayedarlar tarafından tesis olundukları gibi faaliyet alanları da tüccarlara

sarraflık etmek, ticarî işlemlerde kullanılan tahvilleri kırdırıp almak, yüklü

borçlanmaları262 üzerine alarak tahvilleri satmak, talep edilen mahallere borç vermek

şeklinde tanımlanır. Bu işlemler hem bankların yararına hem de bankalarla iş yapanların

yararına olacak bir biçimde gerçekleşir263.

Müellif bu minvalde ‘bir müellifin’264 yaptığı bir benzetmeyi nakleder:

“Ticaret işlemlerinde bankaların gerçekleştirdiği faaliyetler, kalbin insan

bedeninde yaptığı işe benzer ki (kalp) kanı çok ince damarlar ile ticaret hayatının kanı

261 Mehmed Şeref Efendi, “Bankaların Nev’iyle Taibatlarına Dairdir”, Tercüman-ı Ahval, 21 Rabiulevvel 1278: Nu. 84, s. 2. (Bu yazıya Tercüman-ı Ahval, 14 Cemazeyilevvel 1278: Nu. 107, s. 3’de işaret edilmiştir, ancak biz yazının devamını göremedik, fakat müellifin 107 numaralı nüshadaki ifadesine bakarak bu makalenin yazarının kendisi olduğu sonucuna vardık ve künyede de bu şekilde kullandık. Yazının devamı yayınlanmışsa da biz bunu göremedik, diğer taraftan müellif açık bir atıfta bulunduğuna göre yayınlanmış olması ihtimali daha yüksektir.) 262 Büyük bir ihtimalle devlet borçlanmaları kastedilmektedir. 263 Bkz. Tercüman-ı Ahval, 21 Rabiulevvel 1278: Nu. 84, s. 2 264 Bir isim zikredilmeden sadece ‘bir müellif’ ifadesi kullanılmıştır.

Page 86: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

77

olan sermayeyi her taraftan sürekli olarak kendine doğru çeker, hazine de … olan bir

yerde topladıktan sonra ticarete sağlık olmak üzere taze bir hayat sunar265.”

Bu ifadelerle beraber bankanın görevi temel olarak servet kaynağının etkin

kullanımı olarak ortaya çıkacaktır. Elinde sermaye bulunan kişi bunu bankaya yatıracak

banka da ihtiyacı olana borç verecektir. Bu işlemler süresince herkes kar edecektir.

Banka %3 faiz ödemek üzere aldığı sermayeyi borç olarak bir başkasına % 5 faiz ile

verecek ve aradaki fark bankaya ait olacaktır. Müellif buna ek olarak bankanın bazı

durumlarda kendi müşterilerine faiz ödemeksizin bile iş yapabileceğini ileri sürüyor;

buna göre, çarşıda iş yapan bir tüccarın daima hesap işleriyle uğraşmak ve alacak ve

verecek işlemlerini takip etmek yerine parasını bankaya yatırmak suretiyle tüm

işlemlerinde bu bankayı aracı olarak kullanması mümkündür. Herhangi bir ödeme

yapacağı zaman alacaklısına bir pusula vermesi yeterli olacaktır, bu sayede kolayca ve

güvenli bir şekilde iş yapmış olacaktır266.

Özel bankaların işlemleri bu şekilde tanımlanarak yazı bitirilmiştir.

Devamında yayınlanan yazıda da ‘Bankai Mümtaze’ denilen bankalar ele alınmıştır ki

bunlar tariflerinden de anlaşıldığı üzere devlet bankalarıdır.

Birinci türde yer alan bankalar ağırlıklı olarak ticarî işlemler yapıp piyasanın

ihtiyacına yönelik faaliyetlerde bulunurken ikinci grup banka olan devlet bankalarının

bunlardan daha fazla işlem alanı vardır. Buna göre bu bankaların ‘Bankai Mümtaze’

olarak tesmiye edilmesi ‘kâğıt para çıkarma yetkisine de sahip olmalarından’ ileri

gelmektedir. Çünkü nakdin neşri ticaretin alanı dışındadır, bu yüzden bu iş devlet eliyle

ya da daha küçük birimler olarak nezaretlerin idaresinde yapılır267.

Devlet bankaları bu şekilde tanımlandıktan sonra İngiltere Bankası örnek

verilir. 1694 yılında kurulan banka devletin bir hayli işine yaramış olmakla beraber

ticari faaliyetler de göstermiştir. Bu tür bankalar bir taraftan devlet işlerini yürütürken268

265 Tercüman-ı Ahval, 21 Rabiulevvel 1278: Nu. 84, s. 2 266 Agm., s. 3. 267 Mehmed Şeref Efendi, “Bankaların Nev’iyle Taibatlarına Dair Bendin Bekayasıdır”, Tercüman-ı Ahval, Rabiulevvel 1278: Nu. 85, s. 3. 268 ‘hükümetin varidat ve masarifatının kabz ve te’diyesiyle hazine tahvillerinin idaresi ve duyunu milliye ve konsolidenin tesviye-i faizi gibi hususatı iştimal’.

Page 87: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

78

diğer taraftan da piyasa işlemleri269 yapmaktadır. Bu tür bankaların koruması gereken

son derece hassas dengeler olduğunu işaretle bu işi İngiltere ve Fransa bankalarının

maharetle yaptıkları belirtilir. Son olarak da bu bankların Şirket-i Hayriye gibi teşkil

olunduklarına işaret edilerek makale bitirilir.

Bu makalelerde temel olarak bankalar ve türleri ile beraber bunların yaptıkları

işlemler tanımlanmıştır. Bu makalelerden hayli zaman sonra Hakayiku’l-Vekayi

gazetesinde yayınlanan bir makalede270 de bankaların tarihi ve önemi üzerine bilgi

verilmiştir.

Daha önce görülmediği üzere bu makalede bankalar matbaa ve gazetelere

benzetilerek medeniyetin temel dayanaklarından birisi olarak takdim edilmiştir. Her ne

kadar daha önce ilerleme konusunda önemsenmiş, birçok alanın gelişmesi için lüzumlu

kabul edilmişse de matbaa ile beraber zikredilmesi ilk defa bu makale iledir.

Sarraflık ve bankacılığın tarihine atıfta bulunmakla yeni bir açılım daha

yapılmıştır. Yapılan araştırmalarla, Antik Yunanda sarraflık bilgilerinin geliştiğine,

hatta milattan önce bankaların dış ilişkileri düzenleyen, borçlanmaları kontrol eden

kısımları olduğu da makalede görülen bilgiler arasındadır.

Buna karşılık Osmanlı Devleti’nde ise ‘halk birçok şeyde olduğu gibi

bankacılık konusunda da cehalet’ içindedir. Hatta Osmanlı Bankası’nın dahi gösteriş

amaçlı kurulduğu ve ne bu bankanın imtiyazatı ne işleri ne de hesapları gibi meselelerde

birkaç kişi dışında bilgili kimse bulunmadığı iddia edilir. Bu eleştirilerden sonra bunun

da sebebine işaretle, sarraflığın halk nezdinde menfi bir algılanışı olduğundan

bahsedilir. Fakat bu bilgilere sahip olmaksızın herhangi bir iş yapmak da mümkün

olmadığından, çare olarak, okullar açılarak ‘Servet İlmi’nin buralarda zorunlu ders

olarak okutulması teklif edilir. Makaleye göre bunun için ne kadar masraf yapılması

gerekiyorsa yapılmalıdır.

269 ‘ikraz ve iskonto ticareti’. 270 “Bankalar”, Hakayik-ul Vekayi, 22Safer 1289: Nu. 550, s. 1-2.

Page 88: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

79

Bu sayede bildik bir tablo yeniden çıkmaktadır; bu kötü durumun temel sebebi

bu konudaki bilgisizliktir, bunun için okullar açılarak gerekli ilimler tahsil edilmelidir.

Tahsil neticesinde düşünceden eyleme geçilerek gelişme sağlanmalı ve bu sayede

‘medeniyetin gerekleri’ yerine getirilmelidir.

Hakayiku’l-Vekayi’nin 614 numaralı nüshasında da “Bankalar” başlığını

taşıyan bir makale yayınlanmıştır. Bu makalede bankalar meselesi daha yakından

incelemeye alınmış, İstanbul’daki bankalar ve Osmanlı Bankası’nın işlemleri hakkında

bilgi verilmiştir.

“Bizde ticaretin faydaları teoride görülüyor pratiğinden kimse bahsetmiyor.

Zamanımızda küçük sermaye ile tacirlik adeta çerçilik demek olduğu halde biz hala bu

yolda devam ettiğimizden zenginliklerimiz tamamen ecnebi eline geçiyor. İşte İngiliz

sermayesi ile kurulan Osmanlı Bankası memleketimiz sayesinde nice paralar

kazanmıştır.

Bankanın faydasını ve devlet ve millete ettiği hizmeti inkâr etmeyiz. Fakat biz

bu hizmeti niçin sunamıyoruz? Ve bu faydaları ortaya çıkarmayı biz neden

başaramıyoruz?

Galata’da kurulan ilk banka Osmanlı Bankası olduğu halde ondan sonra on, on

iki banka daha kurulmuş ve bunlar birbirleriyle rekabet ettikleri halde yine her biri

kendi hissedarlarına yüklüce kazançlar sağlamıştır. Bu bankalar şimdilik çoğunlukla

sarraflık işlemleri yapıp ticarî işlemleri kolaylaştırma ve sanayi ve ziraatı destekleme

için henüz büyük kumpanyalar mevcut değilse de ecnebiler bunları da kuracaklardır.”271

Osmanlı Bankası’nın muamelelerine dair bazı bilgiler verildikten sonra bir

özeleştiri yapılır. Buna göre Osmanlı ahalisi büyük şirketler kuramamakta, bunların

hisseleri değil Avrupa’da Osmanlı sınırları içinde bile işlemlere konu olmamaktadır272.

271 “Banklar”, Hakayik-ul Vekayi, 7 Cemazeyilevvel 1289: Nu. 614, s. 2. 272 “Semaye itibarın kuvveti fenn-i tedbir-i servet erbabına malum isede -- ahalimiz büyük şirketler akd edip ve sermayelerini birleştirip bunlardan istifade edemiyor. Acaba kaç tane Osmanlı kumpanyası vardır ki senedleri ve kambiyalları Avrupa’ya kadar değil belki memleket dâhilinde işlesin.” Bkz. Agm., s. 2.

Page 89: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

80

Bu durum belki de sadece ahaliden değil, fakat bankların eğilimlerinden de

kaynaklanıyor olabilir. Bu bapta Galata’da kurulan bankaların sadece devlete borç

vermek için rekabet etmekte oldukları belirtilerek, ancak devletin borçlanma ihtiyacı

sona erdiğinde bankaların sermayelerini ticaretin desteklenmesi ve ziraatın geliştirilmesi

yolunda kullanabilecekleri belirtilmiştir. İkinci önemli bir etken olarak da bankaların

sınırlı sayıda şubeye sahip olması ileri sürülmüştür273. Şu halde bankaların Osmanlı

ekonomisinde kendi aslî görevleri olan ticaret, ziraat ve sanayinin gelişmesine katkıda

bulunamamasında devlet etkisi olduğu kadar ülkenin ekonomik imkânlarının da rolü

vardır. Ticaretin ülke genelinde gelişmemiş olması bir sebep olarak görülebilir. Fakat

burada da yukarıda değinildiği gibi bankaların kredi sağlamak suretiyle halkın

sermayesizlik yüzünden işsiz kalmasının önüne geçilebilir. Ne var ki sorun burada da

bitmemektedir. Çünkü bu defa da ticaret bilgilerine sahip olmayan bir ahali engel olarak

görülebilecektir. Bu nedenle ekonomi hakkında yapacağımız açıklamalarda mümkün

olduğunca çok bileşeni tablonun içinde kullanmak zorundayız. Sadece bir alan üzerinde

durularak ekonomik yapının anlaşılması mümkün görünmemektedir.

E. Ziraat ve Sanayi

19. yy.ın ortalarına kadar Osmanlı tarımında toprak faktörü nisbî olarak bol

iken emek faktörü kıttır274. Buna karşın zirai üretimin büyük kısmı küçük ve orta ölçekli

işletmelerde gerçekleştirilmekte275 ve nüfusun durağan yapısı yüksek ücretler nedeniyle

üretimin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır276. Göçlerle kalifiye elemanın artması

ile beraber ihtiyaç halinde kolayca üretime açılabilecek toprakların bulunması zirai

üretimin artmasına neden olmuştur277.

273 “Ezcümle bank osmani tarafından memalik-i mahrusenin kaffe-i bilad-i mühimmesinde şubeler bulundurmak lazimeden olduğu halde şimdilik en mühim şubeleri İzmir ve Selanik ve İskenderiye ve Beyrut ve Kıbrıs ve Porsaid’de bulunanlardan ibaret olduğu anlaşılmıştır. İşte bunlardan maada mahallerde dahi şubeler açılamaması o mahallerde ticaretin edna mertebede bulunduğuna işaret olduğundan buna da teessüfden başka elimden bir şey gelmez.” Bkz. Agm., s. 2. Edhem Eldem, burada sayılan merkezleri çalışmasında zikretmemiştir, ancak yayınlanan çalışmanın bir derleme olması nedeniyle bu bilgilerin görülmemiş veya atlanmış olması ihtimali vardır; bkz. Eldem, s.417. 274 Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, s.217, Şevket Pamuk, “Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi (1820–1914)”, Türkler, C.14, Ankara: Yeni Türkiye Yay. , 2002, s.244. 275 Pamuk, agm., s.243. 276 Tabakoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, s. 217. 277 Tabakoğlu, agm., s. 217. Pamuk, agm., s. 244–245. Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik Ve Sosyal Özellikleri, Bahar Tırnakçı (çev.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003, s.

Page 90: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

81

İç ve dış taleplerdeki değişimlerle beraber, uygulanan yeni ziraat politikaları

hızlı bir ziraî genişleme görülmesine neden olmuştur. Gelişen şartlarda üretim geçimlik

olmaktan çıkmış ve piyasa ilişkileri içinde yeniden şekillenmiştir. Bu dönemde üretim

alanları genişletilirken, ticari nitelikli ürünlerin üretilmesi ve nihayet modernleşmeye

yönelik teşvikler uygulanmıştır. Bu yolla dünya piyasası şartlarına daha kuvvetli

bağlarla bağlanan ziraî üretim bir anlamda Avrupa sermayesinin denetimi altına

girmekte olan Osmanlı ekonomisinin değişen bir yüzünü de ortaya koymaktadır278.

18. yy.ın sonunda henüz Osmanlı sanayisi ciddi bir sarsıntı geçirmemiştir.

Ciddi değişimlerin ancak 1820’lerden sonra görülmesi muhtemeldir279. Tanzimat

Dönemi’nde verilen imalat ruhsatlarının 1860’lı yıllarda önemli liman ve kavşaklar

civarında olduğu ve yerli Müslüman girişimcilerin de ancak 1880’lerden sonra –daha

çok hafif sanayi dallarında- ruhsatlar aldığı görülmektedir280. Devlet desteğiyle fabrika

tipinde imalathaneler kurulmuşsa da bunlarda ileri teknoloji kullanılmamıştır. Yine bu

kuruluşlar Batı tipi sanayileşmeye de neden olmamışlardı, zira kapitalist anlamda bir

gelişmenin görülebilmesi için varlığı zorunlu görülen burjuva sınıfı Osmanlı toplum

yapısında mevcut değildir. Buna karşın küçük üretim sürekli olarak varlığını devam

ettirmiştir. Ancak bunların da büyük bir canlılık içinde kapitalist bir sürece

evrimleştikleri söylenemez. Tanzimat Dönemi’nde kendi şatlarında ağır sanayi kabul

edilebilecek dökümhane, cam, porselen gibi tüketim malları üreten fabrikaların

kurulması devlet desteğine mazhar olmakla beraber bu işletmeler de başarılı

olamamıştır. Başarısızlık nedenleri arasında bilgi ve tecrübe eksikliği ile beraber yoğun

bir rekabet de anılmalıdır. Ulaşım imkânlarının genişlemesiyle pazarlar ile doğrudan

bağlantı kuran üretim işletmeleri bu pazarlara yığılan sanayi malları ile rekabet etmek

noktasında bazı dallarda başarılı olmuşlarsa da başarısız olunan alanlar daha fazladır.

Yabancılara uygulanmayan iç gümrükler Osmanlı üreticisini zorlarken, devletin kendi

ihtiyaçlarını esas alarak kurduğu ve satın almalarla desteklediği kuruluşlar bile rekabete

119-120. Artan sadece emek faktörü değildir, aynı zamanda doğal olarak zirai ürün talebi de artmıştır. Bu sayede birçok alanda değişimler gözlenmiştir. Nüfus yapısı ve üretim üzerinde etkili olan bu değişim(ler), Balkan ve Kafkasya göçleri ile devletten ayrılan bölgelerdeki Müslüman halkın göç etmeleri neticesinde gerçekleşmiştir. 278 Tabakoğlu, agm.,s. 217–218. Pamuk, agm., s. 242–243. 279 Ömer Celal Sarç, “Tanzimat ve Sanayimiz”, Tanzimat, C. I (2. bs.), İstanbul: MEB, 1999, s.423,425. 280 Tabakoğlu, Agm., s.219.

Page 91: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

82

dayanamamıştır. Tüm olumsuzluklara rağmen küçük üretim varlığını korumayı

başarmıştır, fakat bu yolla emek yoğun üretimin egemen olduğu alanlarda

uzmanlaşmanın sağlanmasıyla yeni bir yapı görülmeye başlanmıştır281.

Buraya kadar işaret olunan tablodan, Tanzimat Dönemi’nde sanayinin, -

özellikle- sanayileşmiş ülkelerin rekabeti karşısında gerilediği ve yapılan hamlelerin de

bir türlü istenilen verimi veremediği, hatta daha ileri aşamadaki bir ekonomik yapının

oluşturulamadığı; fakat ziraî üretimde önceki dönemlerde nispeten kıt olarak görülen

emek faktörünün göçlerle artması ve ek olarak iç ve dış talebin artmasına karşılık ziraî

üretim için yeni alanların kullanılabilecek olması gibi etkenlerle ziraatın geliştiği

rahatlıkla görülebilir. Araştırmamız açısından bu gelişmelerin ne şekilde basına

yansıdığı önem taşımaktadır.

Ceride-i Havadis’in kurulduğu ilk yıllarda başlayan, Osmanlı ekonomisinin

ziraat yönünde mi yoksa sanayi yönünde mi ilerlemesi gerektiği yolundaki tartışmanın

izleri uzun süre canlılığını korumuştur. Ziraat tek başına ele alınan bir konu olduğu gibi

sanayi ile alternatif bir yön olarak da ele alınmıştır.

Tercüman-ı Ahval gazetesinin 68282 numaralı nüshasında “Sanayi ve Ziraatten

Hangisin Hakkımızda Hayırlı Olduğuna Dairdir” başlığıyla bir yazı yayınlanmıştır.

69283 numaralı nüshada sonlanacak olan yazı Bab-ı Ali Tercüme Odası çalışanlarından

Mehmed Şerif Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Müellif ilk olarak görülen

gelişmeleri askeri/siyasi alandaki gelişmeler üzerinden inceler284. Buna göre Avrupa’da

harp fenlerinin gelişmesine karşılık olarak Devleti Aliye’de de bazı düzenlemeler

yapılmıştır.

281 Tabakoğlu, Agm., s. 219. Pamuk, Agm.,s. 247. Sarç, Agm., s. 439. Sanayileşmiş Avrupa’nın kapitalist baskısı olarak değerlendirebilecek dış rekabete karşılık, dış alımların tamamen durdurulması bir çare olarak görülebilirse de Osmanlı coğrafyası ve siyasi durumu bu seçeneği imkânsız kılmaktadır. bk. Sarç, s. 432. Tüm bu olumsuzlukların yaşanmasına rağmen Sarç, Tanzimat’ı yüzüncü yılında, kendi döneminin sanayileşme hareketlerinin “uzak bir hazırlayıcısı” olarak değerlendirmiştir.

Buna ek olarak Osmanlı ithalatının zamanla arttığı gözlenmiştir. Bunda en büyük etken 1838 tarihli ticaret antlaşması olarak görülebilir. İngiltere’nin Osmanlı ve Rusya ihracatı rakamları için bk. Yusuf Kemal Tengirşek, “Tanzimat Devrinde Osmanlı Devleti’nin Haricî Ticaret Siyaseti”, Tanzimat, C. I (2. bs.), İstanbul: MEB, 1999, s. 298. 282 13 Safer 1278 283 15 Safer 1278 284 Islahat hareketlerine, Osmanlı Devleti’nde, askeri/siyasi gerekliliklerle başvurulduğu yönündeki görüş

Page 92: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

83

Osmanlı devleti uzun müddet Avrupa karşısında askeri alanda büyük bir

üstünlüğe sahiptir. Fakat Avrupa’da savaş tekniklerinin gelişmesi karşısında bu durum

değişmiştir. Osmanlı askerinin fıtratındaki üstünlük ve cesareti artık tek başına yeterli

olmamıştır. Bu nedenle vatan sevgisiyle beraber bu alanda yenileşme çabaları

görülmüştür. Milletin sahip olduğu özellikler neticesinde bu çabalar kısa bir vakitte

meyve vermiş ve askerî düzen tesis edilmiştir285.

Vücuda getirilen bu ordunun kısa zamanda Avrupa standartlarına ulaştığını

düşünen müellif, Osmanlı orduları içindeki birlikleri övdükten sonra, Avrupa

ordularında ancak uzun bir zamanda oluşan düzenlerin Osmanlı ordusu içinde çok kısa

bir zamanda oluşmasının akla yatkın olmamakla beraber ‘millet-i muhtereme’nin sahip

olduğu özellik ve yetenekler neticesinde bunun mümkün olduğunu ve diğer birçok

konuda bu tür gelişmeler gösterilmek suretiyle ‘millet-i muhtereme’nin Avrupalılardan

geri kalmayacağını ileri sürer286. Askerî alandaki gelişim ve değişimlere ayak

uydurduğuna inandığı devletin ekonomik alandaki kapasitesine de güvenmesi, müellif

için tabidir. Zira askerî alandaki değiniden sonra sözü doğrudan sanayiye getirir.

Osmanlı devleti sanayi ve ticaret alanında Avrupa karşısında bir hayli geri

kaldığından bazı vatansever ecnebiler devletin, sanayi maarifine yönelmekle bir fayda

sağlayamayacağını ileri sürmüşlerdir. Bu sayede heybetini de yitirecek olan devlet

bunun yerine ziraatı teşvik etse ve ülkede yetişen uygun ürünlerle beraber pamuk ve

ipeği Avrupa devletlerine satıp karşılığında altın ve fabrika malları alsa hakkında daha

hayırlı olur. Gerçekten de Avrupa gibi fabrikalar tesis etmek yolu seçilecek olursa bu

yolda hayli zaman ve büyük çabalar harcanacaktır, ziraat yolunda bir gelişme arzu

edilecek olursa şüphesiz bu daha kısa zamanda gerçekleştirilebilecektir. Ne var ki

Avrupa bu dereceye kadar yükselirken tabiat koşulları kendilerine hiçbir surette

yardımcı olmamıştır. Buna karşılık Osmanlı devletinin coğrafyası bu minvalde bir

gelişim için son derece uygundur. Dolayısıyla sanayileşme yolunda gayret gösterildiği

285 Mehmed Şerif Efendi, “Sanayi Ve Ziraattan Hangisinin Hakkımızda Hayırlı Olduğuna Dair”, Tercüman-ı Ahval,13 Safer 1278, Nu.68: s. 3. 286 Agm., s.3.

Page 93: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

84

halde Avrupa derecesinde bir gelişme görülmese bile çok da aşağı olmayan bir derece

yakalanabilir287.

Müellif, Osmanlı Devleti’nin sanayi ve ticaret bahsinde Avrupa’nın hayli

gerisinde kalındığının farkındadır. Ve gösterilecek gayretin de çok kısa bir sürede ve

aynı derecede bir gelişmeye de sebebiyet vermeyeceğin bilincindedir. Fakat gerek doğal

ve gerek beşeri koşulların ilerlemek bahsinde Osmanlı Devleti’nin lehine olduğu

fikrindedir. Aynı seviyenin yakalanması mümkün değilse de neticede Avrupa ile

Osmanlı birbirlerine yakın bir seviyeye gelecektir.

Müellif rekabeti de unutmamıştır. Ülke içinde üretilmesi masraflı olan mallar

başka ülkelerden ithal edilecektir. Gerçekleştirilecek işlemlerde serbest ticaret usulü

benimsenecektir288. Yani, bir memlekette üretilmesi yüksek maliyetler gerektiren

ürünler serbestçe ülke içine girip alış verişe konu olmaktadır. Müellife göre ‘usul-i

serbesti’ üzere memlekete giren ürünlerin de aynı fiyat üzerinden üretilmesine gayret

edilmelidir289. Bu konuda da Avrupa’nın gelişimini örnek olarak verir. Bu örneğe göre

Avrupa ‘mensucat’ta pek ileri gitmiş olmasına rağmen, nice zamandır Türk halısı ve

Hind şalı üretebilmek için çalışmakta ancak başarılı olamamaktadır. Hedeflerine tam

olarak ulaşmaları mümkün olmasa da çalışmayı bırakmazlar ve neticede istedikleri

ürünleri aynen üretemez iseler de malumatları gelişir. Bu durumda da Türklerden halı

ve Hintlilerden şal almalarında bir sakınca da yoktur. Çünkü çalışmaları sonunda,

baştaki hedeflerine ulaşamamışsalar da malumatlarını genişletmek suretiyle fayda

sağlamışlardır290.

Tercüman-ı Ahval’in 68 numaralı nüshasında yayınlaman bu yazı 69 numaralı

sayıda da devam eder. Müellif, ‘maliye ilminde söz sahibi olan Fransız Josef Garinir

adlı ’ müellifin ‘akl’a biçtiği rolle başlar yazısına. Buna göre dünya akıl ile düzenlenir

ve onunla dünyadan faydalanmak mümkün olur ki, gelişme de ancak bu yolla sağlanır.

Aklın gereği gibi kullanılması sayesinde zanaat ve ticarette de gerekli gelişmeler

287Agm., s. 3 288‘serbestiyet üzere kabul ve iştirasına … mesag gösterilir ise de’ bkz. Agm., s. 3. 289 Agm., s. 3–4. 290Agm.. s. 4.

Page 94: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

85

gözlenebileceğinden Osmanlı milletinin gelişme yolunda ilerleyemeyeceğini düşünmek

yanlış olur291.

Çünkü müellife göre Osmanlı milleti, ‘zeka’ ve ‘fetanette’ Avrupalılardan

belki de ileri gelir ve önceki yazıda işaret olunan askerî vasıflar bariz birer delil olur.

Geçmişte zaten Doğu’nun Batı karşısında tartışılmaz bir üstünlüğü var olagelmiştir,

hatta bu konuda en bilinen örneklerden biri Abbasi halifesi Harun Reşid’in Fransa kralı

Şarlman’a gönderdiği saat karşısında Fransızların içine düştükleri hayret ve şaşkınlık

delil gösterilebilir ki bu bilgi tarih kitaplarında mevcuttur. Fakat ilerleyen zamanlarda

yapılmak zorunda kalınan ‘ticaret antlaşmaları’ neticesinde ‘yavaş yavaş’ bir gerileme

görülmüştür.

Devlet-i Âli’yi seven herkesin sadece ziraatın değil bundan daha fazla olarak

sanayinin teşvikine daha fazla önem vermesi gerekir. Sanayi teşvik edilecek olursa

ilimler gelişecektir, ilimlerin gelişmesi ile servet artacak ve nihayet ziraat ve sair

alanlarda gelişmeler görülecektir. Bu yolla ilimler ve sanayi gelişerek millet de

medeniyetçe yükselmiş olacaktır. Fransa ahalisi ile Rusya ahalisi arasında bir kıyaslama

yapıldığında Fransa ahalisinin daha üstün görülmesinin sebebi Rusya’nın henüz ilimler

ve sanayi noktasında Fransa kadar ilerlememiş olmasından ileri gelmektedir292.

Bu şekilde müellif öncelikle ‘sanayi’nin teşvikiyle, gelişen sanayinin ‘funun’u

ve funundaki gelişmeyle ortaya çıkacak olan ‘servet’in de ‘ziraat’ın ve diğer alanlarda

gelişmeleri sağlayacağı görüşü ortaya konulmuştur. Ziraat ile sanayi gelişme için ayrı

birer yol olarak görülmesine rağmen sanayinin teşvik edilmesiyle ortaya zincirleme bir

etki çıkacak ve sonuçta ziraat de gelişecektir.

Müellif yazısına bir sual ve cevapla son verir293. Müellif, sonuç olarak her

türlü gelişmeyi ‘servet’e bağlamış olmaktadır.

291 Tecüman-ı Ahval, Nu. 69, s. 2–3. 292 Agm., s. 3. 293 Sual: “Ziraatta kullanılacak makine ve alatın icad ve istimaliyle cedavil ve yolların imali ve funun-ı ziraatın tedrisi neye mahsustur? El-cevap: Fununa bu fununun tedrisi neyi muhtaç olabilir? Sanayi ve ziraatın yol alması ve bunun ol alması neyi intac eder? Şüphesiz serveti. İşte matlub da budur ki bununla her şey yapılır.” Bkz. Agm., s. 3.

Page 95: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

86

8 Şevval 1279 tarihli Tasvir-i Efkâr’da ise ‘Havadis-i Dahiliye’ üst başlığı

altında, ‘Payitaht’ başlığı altında bir ‘sergi’ haberi verilmekte294 ve orada görülenlere

binaen görüşler serdedilmektedir.

Sergi, aynı yazıda birçok memleketin sanayi ürünlerinin yer aldığı ve erbabı

için derlenmiş bir kitap olarak tasvir edilir. Bu kitap ilmin gelişmesine hizmet ettiği gibi

faydalı olan eşyaların tamamlanmasını (kemâle erdirilmesini) ve temin edilmesini

sağlar295.

Sergi bu şekilde tanımlandıktan sonra ahşap, mermer, taş madenleri, kumaşlar

gibi maddeler/alanlar hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Bunlara ek olarak devamında

makineler bahsine geçilmiş ve sergilenen makinelerin ne amaçla kullanılabileceğine

değinilmiştir. Makineler arasında özellikle İngiltere’den getirilen ziraat makinelerine

dikkat çekilmiştir296.

‘Arazi ashabından bulunan erbab-ı devlet ve servet’in İngiltere’den gelen

ziraat makinelerini satın alıp kullanarak ‘ahaliye’ örnek olmaları istenmektedir. Ziraatın

geliştirilmesi olarak görülebilecek bu düşünce bir sonraki paragrafta

temellendirilmektedir. Avrupa sanayisi bu kadar ilerlemişken artık aynı yolda çaba

göstermek gereksizdir. Zaten Osmanlı’nın asıl zenginliği yeryüzü ürünleridir. Bu durum

tarihin her döneminde kabul edilmiş, hatta kadim zamanlarda Anadolu mamur dünyanın

bahçesi namıyla anılmıştır. Avrupa sanayisine yetişmek imkânı yokken ve Anadolu da

tüm zenginliğiyle ortada dururken yapılacak şey bu zenginliğin değerlendirilmesi

294 “Sultan Ahmed Meydanı'nda inşa olunmuş olan sergii umumii osmani şehr-i ramazanaın dokuzuncu cuma günü keşad olunmuştu. Medeneyiyyeti hazıra icabınca servet-i kuvvet-i devletin ve sanayi ve harf dahi...........servetin i'zam-ı esbabından madud olmuştur”. “Payitaht”, Tasvir-i Efkâr, 8 Şevval 1279: Nu. 79, s. 1. 295 Agm., s. 1. 296 “Tophanenin sergiye konulan fabrika mamulâtı ile tersanenin alatı numuneleri bihak şayanı takdir olarak ihtiyacatı vatana hemen bilkuvve kâfi olabilecek mertebede olduğunu erbabı vukuf rivayet ediyor. İşte ileride ihtiyacatı beldiyeye yarayacak fabrikalar dahi yapılır ise serginin fevaidi mamulesi istikmal olunmuş olur. Sergide inşa olunmuş olan mahali mahusa vaz' olunmak üzere İngiltere’den pek güzel ziraat aletleri gelmiş olduğundan ve bunlardan ziyadesiyle menfaat hasıl edilebileceğinden arazi ashabından bulunan erbabı devlet ve servet alatı mezkureyi iştera ve isti'mal etseler ahaliye bir misal teşvik göstermiş olurdu.” Agm., s. 2.

Page 96: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

87

olmalıdır. Bu sayede ülkenin ihtiyacı karşılandığı gibi zirai üretim fazla bile

verecektir297.

Yazar olarak bir isim görülmeyen bu yazıda sanayi yoluyla kalkınmanın

mümkün olmadığına karşılık ziraat ile bu gelişimin sağlanabileceği görüşü hâkimdir.

Fakat bu görüş de baskın bir biçimde ifade edilmemiştir. Bahsedilen ileri düzeyde bir

gelişmişlik seviyesinin yakalanması değil, fakat ancak kendini geçindirebilecek bir

duruma gelmektir. Bu yolda da ziraat sanayiden daha mantıklı bir tercih olarak

sunulmaktadır.

Sanayi ziraatla karşılaştırıldığı gibi kendi içinde de makinelerle beraber ele

alınmıştır. Sanayi temel olarak daha çok, daha çabuk ve daha ucuz üretim

yapabilmektir. Bu noktada makinelerin önemleri tartışma götürmezdir. Sanayileşme

yoluyla gelişmek isteyen bir toplum üretimde makineler kullanmalıdır. Bunun

sağlanabilmesi için öncelikle makinelerin sergileneceği sergiler oluşturulmalı, hiç

değilse makinelerin resimleriyle beraber fiyatlarının görüldüğü broşürler basılmalıdır298.

Ele aldığımız ilk yazıda sanayi ile ziraat arasında açık bir tercih yapılmıştı.

İkinci yazıda da sanayi yoluyla gelişmenin imkânsızlığına işaret edilmiştir. Bu

yazılardan sonra Hakayiku’l-Vekayi gazetisinin 412 ve 425. sayılarında ziraata ilişkin

yazılar yayınlanmıştır.

2 Ramazan 1288 tarihli, 412 numaralı nüshadaki yazı doğrudan ‘Ziraat’

başlığını taşımaktadır.

İlk olarak ilkellikten medeniliğe doğru gerçekleşen gelişim anlatılmıştır.

Ardından da ziraat konusuna giriş yapılmıştır299.

297 Agm., s. 2. 298 “Sanayi ve Makineler”, Mizan, 28 Eylül 1267 (R): C. 324, Nu. 116, s.1094–1095. 299 “Fakat işbu terakkii hirfet veyahut tevsii ziraat ve haraset maddei her milletin bulunduğu mevkiin vüs'at ve kabiliyet-i araziyesi nisbetinde olup mesela mesla İngiltere'de arazinin durumu halkın zirai mahsulatla geçinmesine imkan vermediğinden halk daha çok san'at ve ticaret ile uğraşmış ve bu alanlarda büyük gelişmeler göstermişlerdir. Fransa'da ise gerek arazinin yeter derecede olması ve gerekse Fransızların karakteri sebebiyle sanayi ve ticaretin gelişimi ziraatın gerisinde kalmıştır.” Hakayik-ul Vekayi, 2 Ramazan 1288: Nu. 412, s. 1.

Page 97: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

88

Buna karşılık Osmanlı Devleti’nde sanayi ve ticarete dayalı maarif, Avrupa

ülkelerine göre geri kalmıştır. Ancak Osmanlı ziraata yönelerek milli geliri istenilen

düzeye çıkarabilir. Bu yazıda da Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu doğal kaynakların

ziraat konusunda gelişime son derece açık olduğu ve ancak bu yolla Avrupa ile

aralarındaki gelişmişlik farkının kapanabileceği anlayışı hâkimdir.

Bir memlekette ziraatın gelişmesi ancak nüfus ile arazi arasındaki bir

muvazene ile mümkündür. Her iki faktörden birinin diğerine nispetle fazla veya az

olması gelişime manidir. Ama Osmanlı Devleti için böyle bir durum söz konusu

değildir. Verimli bir potansiyele sahip olan coğrafi koşulların olumsuz yönleri olarak

buraların iskân edilmemiş olması ve yolların bulunmayışı olarak görülür. ‘Anadolu’da

Çukurova, Arabistan’da Cezire ve Rumeli’de Kosova’nın’ durumu böyle görülmektedir.

Oysa bu mahallerde vaktiyle kurulmuş devletlerin zenginlikleri tarihten bilinmektedir.

Buna göre yapılması gereken buralara ziraat ehlini iskân etmek ve süratle yollar

yapmaktır300.

Buna karşılık ziraat için kullanılan arazinin geliri de yeterli seviyede

görülmemektedir. Yetersiz olan hâsılattan ne çalışanlar ne de devlet gereği gibi istifade

edememektedir. Ziraî ürün arazinin verimi ile beraber sarf edilen işgücüne de bağlı

olduğundan daha fazla verim için, ziraatın ‘tevsi’ ve terakkisi’ için makinelerin

kullanılmasına gerek vardır301. Sadece makinelerin kullanılması yeterli

görülmemektedir. Çünkü ahali, parasızlık nedeniyle borç almakta ve aldığı borçları

ödeyemediğinde de arazisini satarak ‘terk-i dar ve diyar’ eylemektedir. Bu da doğal

olarak ziraatın gerilmesi anlamına gelir. Buna çare olarak ‘menafi-i umumiye’

sandıkları kurularak buradan sağlanacak fonlarla bu muzır hal izale edilmelidir302.

Ziraat bahsinde karşılaşılan engellerden biri de iltizam sisteminin işleyişi

olarak görülmektedir303.

300 Agm., s. 1. 301 Agm., s. 2. 302 agm, s. 2. 303 “… i'şarın iltizamen ahalisi maddesi olup mültezim hazinei celileye arzı hidmet mümayişiyle uhdesine alacağı i'şarı değerinden ziyade bedel ile iltizam etmekte ve fakat verdiği akçeyi karıyla beraber ashabı mahsulden çıkarmak için her türlü ğadri irtikap ederek biçare zurra' mağdur ve hükümat-ı

Page 98: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

89

Bu yazıda bir yandan ziraatın temel olarak dikkat edilmesi gereken bir husus

olarak görülmesine ek olarak gelişmesi önündeki engellerden bahisle bunların giderilme

yolları ortaya konulmuştur.

Ziraat ile ilgili olarak ele alacağımız son yazı da Hakayiku’l-Vekayi

gazetesinde yayınlanmıştır. ‘Memalik-i Mahrusede Ziraat304’ başlığı ile yayınlanan bu

makalede de ziraat zenginliğin temel kaynağı olarak görülür. Ziraatın gelişmesi ile ülke

kalkınabilecek ve hatta ithalat ve ihracat arasında denge sağlanacak ve ticaretin

gelişmesi ile beraber sair gelişmeler görülebilecektir305. Osmanlı Devleti’nin zenginlik

kaynağı olarak ziraat görülmekte ve ziraatın gelişmesiyle beraber diğer alanlarda da

gelişmeler gözleneceği ve bu suretle bir taraftan dış ticaretin dengeye kavuşacağı ve

diğer taraftan da maliyenin dengeli bir hal alacağı düşünülmektedir

Ziraat ve Sanayi başlığı altında incelediğimiz bu yazıların hepsinin ortak

noktası, Osmanlı Devleti’nin ticaret ve sanayi bahislerinde Avrupa’nın gerisinde

kaldığının tespit edilmesidir. İkinci bir ortak nokta da terakki için ziraatın şartları ve

potansiyelleri son derece müsait bir alan olarak görülmesidir. Makinelerin üretimde

kullanılması, kalifiye elamanların iskânı ve ulaşım imkânlarının genişlemesi neticesinde

ziraat alanında büyük gelişmelerin olabileceğine dair ortak denilebilecek bir inanç

vardır. Buna karşın sadece Tercüman-ı Ahval’de306 yayınlanan yazılarda sanayi ciddi

bir alternatif olarak görülmektedir. Bunun haricindeki yazılarda sanayinin önemi teslim

edilmekle beraber ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın Avrupa derecesine

erişilemeyeceğinden gelişmenin tek yolu olarak ziraat görülmektedir. Ancak mezkûr

yazıda sanayi önemsenmekte ve diğer tüm gelişmeler sanayinin gelişmesine

bağlanmakta ve Avrupa sanayisi ile olan büyük mesafenin de Osmanlı toplumunda

mevcut dinamikler/hasletler sayesinde aşılabileceği inancı dile getirilmektedir. Bu

farklılığa rağmen tüm yazılarda en açık biçimde görülen saik gelişme/terakki ve

mahalliyeye müracaat etse de semeresini göremeerek türlü meşakkate tesadüf ederek borçlu olduğu bir ......... bir kaç katını vermeye mecbur olmaktadır ki bittabi' hilfeti ziraat ve fulahata muhabbetlerinde mucib-i zeval olduğu ve neticesi memuriyet-i mülkiye ve servet-i umumiyei milliyeye dokunacağı aşkardır. Felhaza bu muzırrın dahi çarei ................... umurun calib-i nazarı-ı dikkat ve atifetleri olan ........cümlesinden olmaya sezavardır”. Bkz. Agm., s. 2. 304 “Memalik-i Mahrusede Ziraat” , Hakayik-ul Vekayi, 17 Ramazan 1288: Nu. 425, s. 2–3. 305 Agm., s. 2. 306 Nu. 68, s. 3-4 ve Nu. 69, s. 2-3

Page 99: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

90

zenginleşme olarak karşımıza çıkmakta ve üretimin temel ihtiyaçları fazlasıyla aşan

boyutları tartışma konusu edilmektedir.

F. Borçlanma

Osmanlı maliyesi, 1770’lerden başlayarak 1840’lara kadar girişilen savaşlar ve

yapılan reformların maliyeti nedeniyle büyük bütçe açıkları vermiş, bu açıklar

1820’lerde ve 1830’larda en yüksek düzeye ulaşmıştır. 1830’ların sonlarında enflasyon

ve parasal koşullar tam bir bunalım ortamı oluşturmuştur; yoğun mali bunalım

dönemlerinde tağşişlere başvurulmuş ancak bunun neticesinde oluşan yüksek enflasyon

nedeniyle iktisadi ve siyasi sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır307.

Tanzimat ile beraber etkileri artan Galata bankerleri, 1840’lı yıllarda ilk dış

borçların teminine aracılık etmişlerdir308. Dış borçlar Avrupa’dan temin edilmektedir,

zira Avrupa, Rusya’nın güneye inme emellerine Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünün

korunması yoluyla karşı konulabileceği ve karşılıklı üstünlükler ilkesi içinde Osmanlı

ekonomisinin gelişmesinin Avrupa devletlerinin yararına olacağı düşüncesi ile Osmanlı

Devleti’nin borç taleplerine sıcak bakmıştır. Bu, hem bankerlerin büyük kazançlar elde

edeceği hem de küçük girişimcilerin faiz karı elde edecekleri bir işlemler silsilesi

olarak, Osmanlı Devleti açsından son derece ağır şatlar altında, diğer devletlerden çok

daha yüksek faiz oranlarıyla ve büyük miktarlarda yapılmış işlemlerdir. Ne var ki temin

edilen kaynakların gereği gibi harcanarak anapara ve faiz ödemeleri için uygun şatların

sağlanması, kaynakların tali alanlarda -cari harcamalar, saraya inşası, büyük bir

donanmanın kurulması, bürokrasinin maaşlarının karşılanması nevinden işlerde-

kullanılması nedeniyle mümkün olmamıştır. Fakat borçların ödenmesi için yeni

borçlanmalar gündeme gelmiş ve bu furya büyük banka ve spekülatörlerin faaliyetleri

neticesinde sürüp gitmiştir. Bu, Osmanlı Devleti’nin ekonomik-siyasi nitelikli bir

vesayet altına girdiği bir süreç olarak görülmektedir309.

307 Pamuk, “Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi (1820–1914)”, s.248. 308 Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s. 279; Pamuk, “Agm., s. 249. 309 Agm. s. 248-249; Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, 3. bs., İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003, s. 231-232; Bülent Arı, “Osmanlı Maliyesinin İflası Ve 1854 İstikrazı”, Doğu Batı, S. 17 (Kasım,Aralık, Ocak 2001-2002), s. 44-45. Ayrıca bk. Ahmet Cevdet Paşa, Ma’ruzât, Yusuf Halaçoğlu (yhz.), İstanbul: Çağrı, 1980, s. 14 vd.

Page 100: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

91

17. yy.ın sonuna kadar Osmanlı Devleti iltizam sistemini hem vergi toplamak

hem de iç borçlanma için kullanmaktaysa da bütçe açıklarının kronikleşmesi neticesinde

kullanımdaki amaç, iç borçlanma yönüne akmaya başlamıştır. 1695 yılında malikâne

sistemi ile daha ileri adımlar atılmış ve bu uygulamadan da esham adı altında yeni bir

düzenleme sistemine geçilmiştir. Malikâne uygulaması ile devlet gelirlerinin garanti

gösterilmesiyle borçlanma süresi uzatılmış ve esham uygulaması ile de borçlanma

işleminin büyük birikim sahipleri dışında orta ve küçük sermayedara yayıldığı

gözlenmiştir. Nihayet bu son düzen de istikrarlı bir yapı göstermemiş, mali koşulların

etkisiyle inişli çıkışlı dalgalanmalar göstermiştir310.

Bu genel bilgiler dikkate alındığında Osmanlı Devleti’nin özelikle Tanzimat

yıllarında borç konusunda yoğun işlemler yaptığı görülür. Borçlanma konusu cılız311 bir

şekilde de olsa basında da yer bulmuştur. Hakayiku’l-Vekayi’nin 210 numaralı

nüshasında görülen makale312, bu konuda -bizim tespit edebildiğimiz- tek eserdir ve

başlığından da anlaşıldığı üzere gazeteye ‘gelmiş’, yani yazar kadrosu dışında bir kişi

tarafından gönderilmiş bir makale olmakla beraber yazarın kimliğine dair bir bilgi

mevcut değildir.

Makalede ilk olarak borçlanmanın ne olduğu üzerinde durulur. Bu bahiste borç

verenin ahaliden bir kesim olması ve devletin de ahalinin tamamını havi olması

nedeniyle borçlanmanın ahalinin küçük bir kesiminin büyük kesimine borç vermesi

olarak görülmesi ve bu yolla sermayenin bir elden diğerine geçtiği varsayımıyla genel

servette bir değişme olmayacağı düşünülebilir. Ne var ki devletin bir kurum olarak borç

alıp faiz ödemesi neticesinde kaçınılmaz olarak kayıp oluşacaktır. Devletin bu

faaliyetleri neticesinde bir kar elde edilmesi mümkün değildir. Üstelik sonuç olarak bu

310 Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, s. 206-207. Ek bir bilgi olarak Osmanlı para sisteminin 1750-1923 döneminde kapitalist bir yapılanma sürecine girdiği yönündeki görüş için bk. Tabakoğlu, Agm., s.228. 311 Basındaki yansılamaları cılız olarak nitelememizin nedeni, bu konuda yayınlanmış sadece bir makalenin tespit edilebilmiş olmasındandır. Buna karşılık esham fiyatlarına ilişkin olarak çeşitli ilanat Tanzimat basınında kolayca görülebilir. Ne var ki bunlar bizim konumuz dışındadır. 312 “Usul-i İstikraza Dair Vürûd Eden Varakadır”, Hakayik-ul Vekayi, 15 Muharrem 1288:Nu. 210, s. 1–2.

Page 101: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

92

borçlar toplanacak vergiler ile ödeneceğinden devletin borçlanması, başka bir deyişle

sermayenin devlete kullandırılması faydalı olmayacaktır313.

Borçlanmaya başvurulma nedeni olarak, ‘normal gelirlerin karşılayamadığı

olağanüstü masrafların karşılanması’ ileri sürülmüştür. Kendi masraflarını

karşılayamayan devlet bu yolla kendi masraflarını aslında toplumun geniş ve fakir

kesimine ödetmektedir. Bu noktada devlet faaliyetlerinin iktisadîliği üzerinde durulması

mümkün iken bu yönde bir ifade görülmemiştir. Fakat açıklamalardan devletin iktisadî

faaliyette bulunamayacağı görüşü açığa çıkmaktadır. Bu bağlamda Tanzimat döneminde

alınan dış borçların gerekli yatırımların yapılması için kullanılmadığı hatırda

tutulmalıdır.

Avrupa devletlerinin de istikrazda izledikleri yol anlatılır314.

Bunun yanında devletler bankaların kurulmasına ek olarak çeşitli sandıklar

ihdas ederek burada biriken paralar devletin başka işleri için kullanılarak borç alınan 313 Agm., s. 1. 314 “Yani rant tabir ettikleri mezkür bir kese akçelik evrak-i miriyeyi mübayee edenlere senevi otuz kuruş… veya şehriye yüz para….. faizin irad namıyla tediyesini taahhüd eder. Ve sattığı senelik otuz veyahut …. İradın mukabiline verdiği evrak-ı maliye ziyade baha ile satıldıkça devlet karlı çıkar ve nakdin mertebe-i kesreti veyahut derece-i kılletine göre evrak-ı emriye-i mezkürenin kıymeti tekessür veyahut tenezzül eyler. Ekseri politikaca vaki olan tebeddülatın evrak-ı maliye üzerine tesiri vardır. Buda evrak-ı maliyeyi mezkürenin faizini tarh vergi tarıkıyla veyahut Zîrde irad olunan suver-i adide-i saire ile eda edebilmesinin derece-i ihtimalı ve imkanına tavakkuf ederki bazan politikaca vukua gelen tebeddülat-i devletin kesr-i (kırılma/azalma) nüfuz ve itibarini ve bu yüzden tahsılı-i vergi kaziyyesini icraya adem-i kuvvet ve iktidarını müstelzim olur ise evrak-ı maliyenin bahası tenezzül eder. Ve ekseri tebeddülat-i mezküre mevcud olan kuvvet ve iktidarına badi-i tezayüd olarak nüfuz ve itibarı kesb-i terakki ederse evrak-ı maliyenin baha ve kıymeti tekessüre (kesret/çoğalma) başlar. Avrupa devletleri istikraz ettikleri akçenin muaccelesini ebeden tediye eylememek üzere fakat faizini eda ederler. O halde faizi bu şart ile meşrut olan evrak-ı maliyenin sahipleri muaccelesini tahsil etmek için bayağı emval-i saire gibi birbirlerine satmaktan gayri çare bulamazlar. Ya sehm kağıtları gibi kayd-i hayat üzere faizi eda olunup vefat vukuunda muaccelesi devlete mahlul kalır. Yahut istikraz ettiği akçenin tediyesini tekasut-i (taksitler) adide ile tekmil eder. Yani her vakt-i muayyende şu mikdar tediye olunmak üzere istikraz eylediği meblağın vadeleri hululunda mukabiline sattığı evrakın tarhı kur’a usulüyle herhangisine isabet ederse onu tamamen eda eyler ve bazen derun-i eyaletde mal müdürleri üzerine havale kağıtları satıp faizlerini kırarak muaccelelerini ahz ve tahsil eder. Ve bazı defa dahi bey’ ettiği mukateat ve iltizamatın muaccelesini peşin alıp faizini tediye eyler. Ancak sermaye-i müstakrize için dahi eda olunan faizin kaffe-i suveri meşruhası sermaye-i mezkürenin semereat-i cedideyi istihsal edecek suretde olan kârlı işlerde kullanılmasıyla günden güne emr-i istihlakını müstelzim olduğundan kuvvet-i maliye-i milliyeye muzırr ve mücibi tenezzül olur. ve ekser bir devlet istikraz ettiği sermayenin faizini tarh-i vergi suretiyle eda edebildiği misillü istikraz eylediği sermayenin muaccelesini dahi kesd-i umur-i …………….. yani bir devletin ifa-yi düyünuna mahsus bir bankanın tertib ve ihdasiyla tediye edebilir. Mesela istikraz olunan sermayenin faizi tediyesine müretteb olan vergi icab icab eden mikdardan ziyade tarh ve tahsıl olunarak matlubulmikdar verginin fazlası mezkür ifa-yi düyün bankasında iddihar olunup böylece her sene tarküm eden akçe ile devletin istikraz etmiş olduğu sermayenin re’si-i malından bir miktarı bitte’diye istihlak olunarak sinin-i madude kezeratında sermaye-i müstakrize tamamen tediye olunur” Agm., s. 2.

Page 102: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

93

anapara ödenmeksizin sadece faizi ödenir ve bu şekilde devlet sürekli olarak borçlu

kalır. Borçlanmanın sürekli olarak mümkün olması için de banklar kurulur. Bir devlet

böyle bankaların kurulmasıyla borçlanma bahsinde muteber olur ve sürekli olarak

borçlanmak zorunluluğu baş göstermezse, devletin itibarı yükselmiş olur315. Avrupa

devletlerinin hali bu şekilde tasvir edildikten sonra bahsedilen uygulamaların Osmanlı

Devleti için de geçerli olacağına işaret olunmaktadır. Aradaki fark yalnızca ‘büyük ile

küçük sermaye arasındaki teferruattan ibaret olarak esas ve usulde bir ihtilaf yoktur’316.

Bu makale içinde dikkate şayan olan nokta, servetin halk elinden çıkarak

devlet elinde toplanmasının bir fayda sağlamayacağı ve bunun ancak ‘mevcud

devletlerin’ uygulamalarındaki gibi bireyin yararına olacak şekilde gelişmesiyle bir

anlam taşıyabileceğinin ifade edilmesidir.

Son cümle aslında tüm metne değer bir yorum sunmaktadır bize; “menafi’-i

umumiye menafi’-i hususiyeden ibaretdir.” Yani, genel fayda şahsî faydadan ibarettir.

Bu, açıkça iktisadi liberalizmin benimsediği temel ilkelerden birisidir. Buna göre

bireyler kendi çıkarlarını maksimize ettiklerinde genel çıkarlar da maksimum düzeyde

sağlanmış olacaktır. Dolayısıyla toplumun kalkınması, gelişmesi ve rahatı ancak bireyin

bu bağlamlarda ulaştığı seviyeler nispetindedir.

II. MUHTELİF İZLER

Tanzimat dönemi basınında belli konularda özel olarak kaleme alınmış

makaleler görüldüğü gibi muhtelif konular da işlenmiştir. Kendi aralarında bir grup

oluşturamayan bu yazılar genellikle seri olarak devam etmemiş, sadece bir nüshada

yayınlanmışlardır. Bu yazıları da çalışmamız içinde ayrı bir başlık olarak kullanmayı

tercih ettik.

315 Agm., s. 2. 316 “Bu babda olan fark yalnız büyük bir sermaye ile küçüğünün beyninde teferruatca görülen bazı muamelatdan ibaret olup yoksa esas ve usulde asla ihtilaf yoktur. Bir hayatin umur-i maliyesi efradı nemvalinden ibaret olup heyet müteallik olan muamelatdan efrad adhi hissedar olacağı gibi efrada dair olan muamelatdan heyetde hissedar olur. menafi’-i umumiye menafi’-i hususiyeden ibaretdir.” Agm., s. 2.

Page 103: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

94

Bu bapta İstanbul’un 114317 ve 115 numaralı nüshalarında yayınlanmış olan

‘İlerlemek’ başlıklı makaleleri ilk olarak ele alacağız. Mecmua-i Havadis’ten

kısaltılarak yayınlanan bu makalelerde öncelikle ilerlemenin gerekliliği vurgulandıktan

sonra ilerleyememenin nedeni olarak halkın tembelliği görülür. Devlet yasal

düzenlemelerle halkı teşvik etse de halk çalışmadığı sürece bu teşviklerin bir anlamı

olmayacaktır. Esnaf eskiden beri süregelen yapıyı muhafaza etmeye çalışmaktadır.

Günümüze kadar gelmiş olan “biz babadan böyle gördük” deyimi esnafın arkasına

sığındığı bir ifade olmuştur. Bu yolla ticaret Frenklerin eline geçmiştir. Zanaatlar

noktasında da durum aynıdır. Zanaat ile uğraşan kimseler ne gelişmeleri takip

etmektedirler ve ne de gelişmelerden gereğince haberdardırlar. İşlerin gerileyişine de

akıl erdirememektedirler318.

Karikatür 6: Şimdi buldu esnaf eğlenceyi. Kaynak: Hayal, 4 Eylül 1291: Nu. 196, s.4. İlerlemek yönündeki bu maniye rağmen ilerlemenin gereği bir sonraki nüshada

yeniden vurgulanır. Dünyada tek başına olan bir milletin veya bir kimsenin ilerlemek

yönünde çaba göstermesine gerek yoktur. Fakat kendisinden fazla ilerlemiş komşularla

317 Gazetedeki ifadelerden anlaşıldığı üzere bu makale asıl olarak 113 numaralı nüshadan başlamaktadır. Fakat sabahleyin yayınlandığına işaret olunan bu nüshayı göremediğimiz için biz 114 numaralı nüshadan başlıyoruz. 318 “İlerlemek”, İstanbul, 27 Cemaziyülevvel 1284: Nu. 114, s. 1–2.

Page 104: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

95

çevrili olan milletin ilerlemek noktasında zaman kaybetmesi düşünülemez. Geri kalan

milletler de ilerleyen milletlerin baskısı ve taarruzuna maruz kalacaklardır. Bu durum

III. Selim zamanında anlaşılmakla beraber birçok gayretler görülmüştür319.

Şu halde ilerlemek ancak sosyal bir çevre içerisinde mümkün olmaktadır. Tek

başına olan bir kişinin veya bireyin ilerlemesi için bir neden görülmemektedir. Bu

durumda gelişme olarak görülen şey aslında farklı kişilerin/milletlerin mücadelesi

olarak karşımıza çıkmaktadır. Zayıf bir atıf olsa da Darvinist bir bakış açısı ile karşı

karşıya olduğumuzu düşünebiliriz.

İlgi çekici bir diğer nokta III. Selim dönemi ile ilgili olarak yapılan tespittir,

zira müellife göre, burada (bu makalede) derc edilen fikirler III. Selim zamanında

anlaşılarak ‘ilerlemek’ yönünde adımlar da atılmıştır.

Aynı gazete birkaç gün sonra yayınlanan “Demir Yollara Olan İhtiyacımız”

başlıklı gazete de şu ifadeler yer almıştır:

“Madem bizde servetin en önemli vasıtası üretimdir ve servetin vasıtalarından

yararlanmak için öncelikle kolayca istenilen yere ulaşmanın yolu bulunmalıdır. Bizim

için en çok çalışılacak şey yolların yapılmasıdır.

Yollardan en evvel kazanmak istediğimiz vakit değil midir? Öyle ise bu vaktin

daha çabuk nasıl kazanılacağını araştırmalıyız. Tecrübeyle sabittir ki şimdiki araçlar

arasında nakliye araçları arasında en evlası trenlerdir320.

Özetle yol olmayan yerlere şöse yolu ve şöse olan yere demiryolu yapmalıyız

bir saat vakit geçirmeye gelmez”. 321

Bu makale de ulaşımın servetin gelişmesi için bir zorunluluk kabul ederek

demir yollarının gerekliliğine işaret etmiştir.

Tanzimat basınında görülen bir diğer unsur da ticaret antlaşmalarıdır. Osmanlı

Devleti sadece 1838 ve bunu izleyen yıllarda ticaret antlaşmaları yapmamıştır, fakat 319 “İlerlemek”, İstanbul, 3 Cemaziyülahir 1284: Nu. 118, s. 1. 320 Orijinal metinde ‘demir yol arabası’ ifadesi kullanılmıştır. 321 “Demir Yollara Olan İhtiyacımız”, İstanbul, 7 Cemaziyülâhır 1284: Nu. 125, s. 1.

Page 105: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

96

değişik zamanlarda birçok antlaşma yapmıştır. Ticaret antlaşmaları özellikle Osmanlı

ekonomisinin gelişim ve dönüşümü açısından üzerinde sıkça durulan belgelerdir. Resmi

niteliğe haiz olan bu belgeler zaman zaman basında da yer almıştır. Nitekim Osmanlı

Devleti’nin Fransa322, İngiltere323, İtalya324, İsveç ve Norveçya325 ile yaptığı ticaret

antlaşmaları yayınlanmıştır.

Modern bir ayrım olarak sayabileceğimiz özel mallar ile kamusal mallar

şeklinde bir ayrım doğrudan yapılmasa da buna yaklaşan bir ifade326, insanların

birbirlerine muhtaç olmalarının işlendiği bir yazı327, Koçi Bey risalesinin İstanbul’da

yayınlandığına dair bir haber328, ‘Sanayi ve Makineler’ başlıklı bir makale329 yapılan

okumalarda karşılaşılan metinler olmakla beraber bunları çalışmamız içinde

kullanmamız mümkün olmamıştır. Konuların ancak dolaylı bir şekilde işlenmiş olması

ve doğrudan ekonomik bir yaklaşım barındırmamaları onları çalışmamızın dışında

322 “Memalik-i Devlet-i Aliye ile Fransa Memaliki Beyninde Mevcud Olan Münasebat-ı Ticaretin Bir Kat Daha Tesvi’ ve Teshili Zımnında Muahedei Kadimei Ticareti Ta’dilan ve Mevcud-ı Akid Olan Ticaret Muahedesinin Suretidir”, Tercüman-ı Ahval, 28 Rabiulevvel 1278: Nu. 88, s.2–4. Antlaşmanın tamamı 18 madde olup bu nüshada tamamı yayınlanmıştır. 323 “Memalik-i Devlet-i Aliye ile İngiltere Memaliki Beyninde Mevcud Olan Münasebat-ı Ticaretin Bir Kat Daha Tesvi’ ve Teshili Zımnında Muahedei Kadimei Ticareti Ta’dilan ve Mevcud-ı Akid Olan Ticaret Muahedesinin Suretidir”, Tercüman-ı Ahval, 2 Rabiulahir 1278: Nu. 88, s. 2-4; “Geçen Numerumuzda Yazılan Ticaret Muahedesinin Bakiyesidir”, Tercüman-ı Ahval, 4 Rabiulahir 1278: Nu. 89, s. 2–4. Toplam 23 maddeden oluşan bu antlaşma iki nüshada yayınlanmıştır. 324 İtalya devleti ile yapılan ticaret antlaşmasının yayınının hangi nüshada başladığını tam olarak tespit edemedik. Ancak antlaşmanın 5. maddesinin yayınlanmaya başladığı nüshadan başlayarak 3 sayı devam ettiğini tespit edebildik. Bunlar sırasıyla: “Memalik-i Devleti Âliye ile İtalya Beyninde Akt Olunmuş Olan Ticaret Muahedesinin Ma-bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 28 Cemaziyülevvel 1278: Nu. 112, s. 2-3; “Memalik-i Devleti Âliye ile İtalya Beyninde Akt Olunmuş Olan Ticaret Muahedesinin Ma-bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 6 Cemaziyülahır 1278: Nu. 115, s. 2-3; “Memalik-i Devleti Âliye ile İtalya Beyninde Akt Olunmuş Olan Ticaret Muahedesinin Ma-bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 8 Cemaziyülahır 1278: Nu. 116, s. 2-3. 116 numaralı nüshada sonlanan antlaşma yayınında son madde 23 numarasını taşımaktadır. 325 “Memalik-i Devlet-i Aliye ile İsveç ve Norveçya Memaliki Beyninde Mevcud Olan Münasebat-ı Ticaretin Bir Kat Daha Tesvi’ ve Teshili Zımnında Muahedei Kadimei Ticareti Ta’dilan ve Mevcud-ı Akid Olan Ticaret Muahedesinin Suretidir”, Tercüman-ı Ahval, 6 Muharrem 1279: Nu. 201, s. 2-3; “Tab Olunmakta Olan Ticaret Muahedesinin Ma-bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, 9 Muharrem 1279: Nu. 202, s. 2-3; “Tab Olunmakta Olan Ticaret Muahedesinin Ma-bâ’dıdır”, Tercüman-ı Ahval, Nu. 209, s. 2-3. 326 “İstihsal Ve İstihlak”, Hakayik-ul Vekayi, 7 Cemaziyülevvel 1289: Nu. 614, s. 1: “istihlakat hususiyet ve umumiyet itibarıyla dahi ikiye münkasım bulunmuş ve herkesin suret-i hususiyede ve bila kayd etmekte olduğu istihlakata istihlakat-i hususiye ve hermemleketin kavanin-i mahsusasına göre ahalisinin vergi ve rüsüm tarıklarıyla hissedar oldukları istihlakata istihlakat-i umumiye denilmiştir.” 327 “İnsan Yekdiğerine Muhtaçtır”, Hülasat-ül Efkâr, 3 Cemaziyülâhır 1290: Nu. 6, s. 1-2. 328 Tasvir-i Efkâr, 28 Şaban 1279: Nu. 67, s. 1. Bu ilan çalışmamız için ekonomik bir analiz imkanı taşımamaktadır, ancak Cumhuriyet döneminde Osmanlı reformları üzerine yapılan bir çok çalışmada, anılan risaleye yapılan atıfları görmek mümkündür. Bu nedenle böylesi bir metnin Osmanlı basınında yayınlanması dikkat çekici bir nokta olabilir. 329 “Sanayi ve Makineler”, Mizan, 28 Eylül 1267 (R): Nu. 116, s. 1094–1096.

Page 106: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

97

bırakmıştır. Başka çalışmalarda kullanılabilecekleri düşünülerek işaret edilmekle

yetinilmiştir.

III. DEĞERLENDİRME

Tanzimat dönemi330 İstanbul basınında görülen yazıların iktisadî mahiyette

olanları incelendiğinde elde edilecek tam ve net bir sonuçtan bahsetmek mümkün

değildir331. Yayınlar içinde bir konuda yoğunlaşma olduğu gibi bazı konular yalnızca

bir yazıda işlenmiştir. Nicelik bakımından bir denge görülmemektedir.

Nitelik olarak incelendiğinde ise, doğrudan tercüme odası görevlileri

tarafından kaleme alınan yazı ve çeviriler hariç tutulacak olur ise iktisadî liberalizm

yönündeki yayınların İstanbul basınında fikrî temelleri ile görüldüğünü iddia etmek

mümkün değildir. Daha çok üstünlüğü kabul edilen Avrupa ekonomileri ile aynı

seviyeye ulaşmak veya aynı medeniyet dairesi içinde olmak amacıyla kurumların ve

genel olarak bunların işleyişi üzerinde durulmaktadır. Bu durumda da iktisadî liberalizm

tartışmasız hakim bakış açısıdır.

Felsefî temellere inen ve bunları tartışan bir yayın ise görülmemiştir.

Benimsenen bakış açısı fikrî bir ameliyeden çok karşılaşılan bir durum karşısında

sorunların çözümü için gerekli olan yol olarak belirmektedir. Bu nedenle iktisadî

liberalizmin –başka bir ifade ile kapitalizmin- anlam dünyasına dair bir tartışmaya

girilmeksizin ‘modern’ ekonomik kurum ve meseleler üzerinde durulmuştur. Banka ve

itibar, ticaret ve ziraat gibi konularda yayınlanan yazılar bunu açıkça göstermektedir.

Genel olarak ekonomik yapının bir değişim geçirdiği görülmekte ve yeni yapı

için yeni bir zihniyet önerilmektedir. Ancak bu zihniyetin temelleri düşünceden çok

kurumlarda görülmektedir. Bankalar buna örnektir. Diğer taraftan bir sektörün

karşılaşılan ekonomik sorunlar için çözüm olacağı düşünülmektedir. Ticaret ve ziraat

ayrı ayrı birer çözüm alanı olarak görülmektedir. Bunların kendi içinde gelişmesi de 330 1856–1876 arası olarak anılan Tanzimat’ın ikinci dönemi içinde ancak Tercüman-ı Ahval’in çıkmaya başladığı 1860 yılını tam başlangıç noktası kabul ediyoruz. 331 Tanzimat basınında yer alan makalelerden güçlü veriler elde edemeyişimizin temel nedeni bu dönemde ülke içinde üretilen herhangi bir iktisadî düşüncesinin olmayışı yanında tercüme yoluyla halka öğretilmek istenilen yeni yapıların ve fikirlerinde itibar görmeyişidir. Bu minvalde bir açıklama için bkz. Sayar, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, s. 286–288.

Page 107: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

98

farklı faktörler tarafından desteklenmeleriyle mümkün görülmektedir. Ne var ki

ekonomiye dair –sadece sektörleri esas alsa bile- küllî bir bakış mevcut değildir.

Okullar açmanın hemen her konuda çözüm olacağına inanılmaktadır. Ticaretin

gelişmesi, bir tüccar sınıfının oluşması için de ziraatın gelişmesi için de önerilen çözüm

okullar açılmasıdır.

İktisadî liberalizmin teorik planda anlatıldığı makalelerde ‘ekonomipolitik’

ismi altında bir tanıtım yapılmaktadır. Burada da düşüncenin temelleri tartışılmamakta

sadece bilgi vermekle yetinilmektedir.

Bir düşüncenin temelleri tartışılmaksızın bir toplumda yayılması bir yana

vücut bulması acaba mümkün müdür? Bu yayınlar nihayet kapitalist bir gelişime neden

olmuş mudur? Kapitalist zihniyetin gelişiminde yayınların rolü olmuş mudur? Bu

soruların cevaplarının verilmesi ancak zihniyet ve makro iktisat alanında yapılacak

çalışmalar neticesinde mümkün olmakla, çalışmamızın sınırlarını aşmaktadır.

Kapitalist bir ekonomik yapıya öykünen ve iktisat ilmi adı altında liberalizmi

anlatan bu ve benzeri metinler üzerine yapılacak bir diğer çalışma bu düşüncelerin

Osmanlı ve İslâm düşüncesi içinde ne gibi kaynakları olduğunun-olabileceğinin

araştırılmasıdır. Sahip olduğumuz bilgiler ışığında bu makaleleri iktisadî liberalizme

yöneliş ve onu çare olarak gören bir bakış açısı olarak nitelememiz bu düşünce ve

eğilimlerin daha eski ve aslî kaynaklardan hiçbir şekilde beslenmediği anlamına gelmez.

Böylesi bir çalışma tespit ettiğimiz materyalin daha sağlıklı değerlendirilmesini

sağlayacaktır.

Page 108: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

99

SONUÇ

Özellikle son yıllarda dünya çapında görülen siyasi ve ekonomik çatışmaların

yayıldığı coğrafyanın en temel vasfı, bu coğrafyanın yakın bir zamana kadar Osmanlı

Devleti sınırları içinde olmasıdır. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar gibi bugünün sorunlu

alanları Osmanlı sınırları içinde veya nüfuz alanı dâhilindeydi. Bugün bu coğrafyanın

her santimetre karesinde insanlık suçları neticesinde asırlık eziyet ve acılar yaşanıyor.

Osmanlı Devleti dönüşen ve gelişen Batı ekonomisi karşısında yeni bir terkip

kuramamıştır. Bu nedenle bir anlamda hayatını tamamlamış ve tarih sahnesinden

çekilmiştir. Geri çekildiği coğrafya nükleer bombaların tahrip ettiği ülkeler gibi

kullanılamaz halde değilse de musallat olan hastalıklar neticesinde hep büyük acıların

pençesinde kıvranmıştır. Buna karşılık özellikle Türkiye Cumhuriyeti göz önüne

alındığında ekonomik yaşamın bir şekilde evrildiği, kendi mecrasını bulduğu ileri

sürülebilir. Şüphesiz bunda karmaşık birçok faktör etkili olmuştur. Biz bu faktörlerden

bir tanesi olan iktisadî liberalizmin izlerini, Osmanlı yenileşme hareketlerinde özel bir

konumu olan Tanzimat dönemi içinde İstanbul basınında yer alan makaleler üzerinden

tespit etmeye çalıştık.

Tanzimat kendisini hazırlayan ve gerekli kılan dönemden başlayarak Osmanlı

aydının büyük değişimler gösterdiği bir çağdır. Bu süreçte aydın ‘kadim’ olandan

ayrılarak ‘yeni’ olana yelken açmıştır. Devlet sürekli olarak itibar kaybeder ve

gerilerken çare olabilecek her seçenek değerlendirilmiştir. İktisadî liberalizm ise batılı

devletlerin gelişmelerine bakılarak temel iktisadî görüş olarak benimsenmiştir. Fakat bu

kabullenme derinlemesine yapılmış bir incelemenin ve yoğun tartışmaların sonucu

değildir. Zengin bir rakip karşısında Osmanlı aydını/basını ‘rakibin kıyafetleriyle’

giyinmeyi düşünmüştür. Bu bağlamda Tanzimat dönemi İstanbul basınında iktisadî

liberalizm üzerine derin felsefî tartışmalar yerine kurumlar üzerinde durulan yazılar

daha sık görülmüştür.

Page 109: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

100

Karikatür 7: Zamana uymak — Oğlan! Bunları niçin çıkardın? — Ay Hacivat ne çare. «Zaman sana uymaz ise uy sen zamana» buyrulmuştur. Kaynak: Hayal, 18 Kânunuevvel 1290 (R): Nu. 129, s. 4. Temel hedef bireylerin zenginleşerek toplumun da zenginleşmesidir. Bunun

için ticaret, ziraat ve sanayi ayrı birer yol olarak görülür. Bankalar ve itibar/kredi notu

da bu süreçte rol alacak kurumlar olarak ortaya çıkar. Pazar ilişkileri içinde

olabildiğince gelişen ve nihayet batı devletleri ile aynı seviyeye erişen bir devlet/millet

hedefiyle ortaya atılmıştır tüm düşünceler.

Kısa aralıklarla periyodik olarak halka ulaşan gazetelerin yenileşme yolunda

ilerleyen bir toplumda bu yayınları son derece cılız bir şekilde yapmaları henüz halkın

bu konuda yeterince ilgi sahibi olmadığına hamledilebilir. İktisadın bir ilim olarak ele

alındığı son derece kısıtlı sayıdaki metinde öncelikle ilmin tanıtımına yer verilmiştir.

Nihayet kapitalist düşünce ve zihniyet yapısı bundan uzun seneler sonra bile Türkiye’de

halk nezdinde büyük bir itibar görmemiştir.

Ancak kendi dinamikleri artık tarihin getirdiği bir zorunluluk olarak işlemez

hale gelen bir toplum yeni dinamikler üretememiş, etrafında gördüğü muhtelif yolları

kendi kurtuluşu için çare olarak benimsemiş ve nihayet muvaffak olamamıştır.

Page 110: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

101

Yaşayakalan bir birlik olarak hayatını devam ettiren halk bu üretimsizliğin sonucunda

ister istemez kapitalist düşünce ve kurumlarla yüz yüze gelmiş ve kısmen bu bağlamda

‘başarılı birliktelikler’ kurmuştur.

Toplumlar siyasî, ilmî, dinî ve iktisadî kurumlar üzerine inşa olurlar. Bugün

batı medeniyeti diye tavsif ettiğimiz ‘şey’ gürültüyle çöküş sürecini yaşamaktadır. Bu

bağlamda Batı dünyasının temel ekonomik dayanağı kabul edilen iktisadî liberalizm

düşüncesi ise Tanzimat’tan beri artan bir biçimde ülkemizde tartışılmakta ve zamanla

piyasanın dayattığı bir zorunluluk olarak kabul de görmektedir. Ancak bu düşünce ve

sistemin tıkanıklıkları ve imkanları henüz gereği gibi değerlendirilememiş, sürekli

olarak kurumlar üzerinden rant kavgası yürütülmüştür.

Hülasa edilecek olursa iktisadî liberalizm Tanzimat Devri’nden başlayarak

Türkiye’de halk nezdinde felsefî boyutları ile tartışılamamış, ancak ekonominin

dayattığı dönemsel bir zorunluluk olarak halka ‘aydın’ kesim tarafından vaz’ edilmiştir.

Bu durum bugün dahi aynıdır. Tanzimat ile başlayan bu süreç henüz kimseyi tatmin

eden bir sonuç verememiştir. Hazin olan taraf ise çözümün ve geleceğe bugünden

muteber bir iz bırakmanın hala aynı yolda devam etmekle mümkün olacağının

zannedilmesidir. Ancak farklı dinamiklerin teorik düzeyde tartışılması, pratik düzeyde

denenmesi ve halkın da bu yapıya iştirak etmesi faklı bir yolun açılmasını mümkün

kılabilir. Bugün yapılması gereken, bu çalışmada ve sair birçok çalışmada işaret edilen

tarihsel sürecin farkında olarak bu hedefe yönelmektir.

Page 111: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

102

EKLER EK 1

İLERLEMEK332

İlerlemek unvanıyla sabahleyin çıkardığımız bendin ma-bâ’didir.

Bilmem kaç yüz seneden beri Çin ve Japon ahalisi kendi memleketlerinde

rahat durmakta ve hiç ecanib ile ahz ve i’ta etmeyip kimse ile ihtilat eylememekte idiler.

Bu halde taşraya kat’an ihtiyaçları dahi olmayıp düzce feylosofane müdür-i

umur ve vareste-i ğavail-i düvel ve cumhur idiler.

İşte bir iki yüz sene evvel Avrupalılar oralara dahi gemi göndermeye başlayıp

nihayet ihtılata alıştırdılar ve derhal memalik-i mezkürenin hali değişti.

Şöyleki o evvel memleketinden bir adım dışarı atmayan ahali Avrupa’ya gelip

tahsil-i marifete mecbur ve funun-i garbiyeyi neşre muztarr oldular.

Çünkü Avrupalılar top ve tüfenk ile gidip ahz ve i’tayı kabul etmeyi teklif

ettiler. Ve o halde faraza Çin ve Japon eski halini yani hiç terakki etmemek ve o halde

kalmak amalini bile muhafaza istese yine evvelen onlara mukavemet esbabını tedarik ve

ondan sonra kendini bir re’yi müstakille malik etmeye mecbur idi.

Böyle delaile hacet yok. Ve bunu isbat için öyle büyük seyahate lüzüm nedir.

Sade kendi halimizee baksak hâl-i alemi iyi anlarız.

Yirmi otuz sene veyahut iki üç sene evvelki halimizde şimdi durabilir miyiz?

Ne mümkün ne mümkün öyle münteha-yi derece-i terakkiye varmak üzere bulunan

Frenkler etrafımızı sarmış iken nasıl durabiliriz. Mutlaka mutlaka onların yoluna

dökülmeye ve terakki esbabını aramağa mecburuz. Bir vasıta-i terakkiye yapışır iken bir

saat geri bıraksak pek büyük zarardır. Ve gerçek usul-i terakkiden birini bir dakika

evvel ihtiyar etmek faide-i küllidir.

332 “İlerlemek”, İstanbul, 27 Cemaziyülevvel 1284: Nu. 114.

Page 112: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

103

Şimdiye kadar dahi ne vakit ilerlemekce zerre kadar kusur ettik ise akibince

mazarretini gördük.

Bu babta kusurun ekseri ahalimizin tenbelliğinden ileri gelir biz çalışıp gayret

etmeyerek tenbellik ettiğimiz halde hükümet-i seniyye ne yapsın.

Nizamnameler ve meclisler ve kanunlar ahali çalışmadıktan sonra yüzde on

fayda vermez. Mülkde hükümetin himmeti yalnız kalmamalıdır.

Mesela sarraflar Avrupa ile her gün ahz ve i’tamız var iken onların usûl-i

maliyesini tahsilden gaflet ve eski malumatlarla devam eyledikleri cihetle Avrupalı

ellerinden akçelerini işlerini aldı. Ve ekserinin namını bile mahv etti.

Esnaf “biz babamızdan böyle gördük” diye diye umum ticaret ve menfaatlarını

Frenklere teslim ettiler.

Ehli san’at keza. Hatta bizim erbab-ı sanâyi’ kendileri için bazı eşya iştira

etmeye mecbur olmaktadır ki o şey ya san’atlarının esası veyahut semer-i terakkisidir.

Ne buralardan haberleri ve ne gördükleri kesadın sebebine vukufları vardır.

(İLERLEMEK)333

Unvanıyla 113 ve 114 numeru nüshalarda yazılan bendin ma-bâ’dı

Bu bendi mutalaa edenler şu vecihle anlamalıdırlar ki bir insan veyahut bir

millet münferiden kaldığı halde ilerlese de olur ilerlemese de olur. Fakat kendinden

ziyade ilerlemiş olan milletlerle mücavir bulunduğu halde komşusundan geri kalmak o

millete pek büyük hata ve muzırr olduğu derkardır. Şöyle ki elbette geri kalan millet

ileri giden milletin pençe-i taarruzundan kurtulamaz ve aklı başında olan adamın

buralara şüphesi olmaz. Çünkü bütün dünyada bunun emsalı defaatle görülmüştür. İşte

buralarını devlet-i aliye şimdi değil belki Sultan Selim salis hazretlerinin asrında

anlamış idi. Hatta cennetmekan müşarunileyhin asrından bu ana değin terakki

333 “İlerlemek”, İstanbul, 3 Cemaziyülahir 1284: Nu. 118.

Page 113: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

104

hususunda az hizmetler ve az gayretler ihtiyar olunmadı. Fakat bizim tali’sizliğimizden

mi nedir olvakt zira günah Saltanat-ı seniyyede bulunan bu nimetin kadrini anlamadılar.

Lakin yine Devlet-i Aliye bunları halleri üzerine bırakmayıp Avrupa’da herkesin koşa

koşa gittiği meydan-ı terakkiye zor ile sürükleyerek götürdü. Hatta esna-i rahda ellerine

ne geçti ise ona sarılıp verdiler ve kendilerini takaddum eden kuvvete karşı koydular.

Bu teessüf verecek şeyleri uzun uzadıya söylemek lazım değil çünkü bu vakialar evvel

kadar geçmiş şey değildi herkes bilir. Bu günkü gün ilerlemenin yani ıslahat-ı cedidenin

elzemiyetini bilmeyen ve tanımayan bir kimse bu kadar zann ederiz. Ama bir

noksanımız da burada var. Bilutfihi Teala memalikimizde pek çok milletler vardır. Ve

bu milletlerin cümlesi de ilerlemek elzemiyetini anlamışlar ve bilmişlerdir. Fakat herkes

kendi aklınca yani anladığı ve zihninde bulduğu yol ile ilerlemek ister. Lakin şunu

bilmiyorlar ki ortada duran bir taşı herkes kendi tarafına çekerse o taş bir parmak

yerinden kımıldamaz hem herkes faidesiz zahmet çeker. Ve iş ilerlemez. Her devlet ve

her millet de yalnız olarak bir cüzün ilerlemesi ile o millet saadet-i terakkiden

olamamıştır. Çünkü terakki dahi sairleri gibi her şeyden evvel bir muvazeneye

muhtacdır.

Muvazenesiz bir binanın elbetde bir zelzele veyahut şedid bir fırtınada harab

olacağı şüphesizdir. İşte böyle olunca herkes hakikaten bilmelidir ki ilerlemek denilen

şeyin mülkce faidesi değil bir kısmın belki umumun ittifakıyla hasıl olan terakkidedir.

Avrupa’da bile eski vakitde böyle idi. Yani herkes ayrı ayrı idi. Fakat bugünkü gün bu

yolları kaffeten batal olmuştur. Bazı mahalde eserleri kalmış ise de hemen evde mahv

olmak derecesine gelmiştir. Artık başka şey için imtiyaz zamanı geçti. Akıl ve hüner-i

imtiyaz zamanı geldi. Çünkü insana mevdu’ Rabbani olan cevher-i aklı ve zekayı hiç

kimse ibtal edemez.

Ah-i teessüfle söylerim ki halimiz daha buralarını pek iyi fehm edememiştir.

Buna delil şudur ki cümlesi ilerlemek ister. Bununla beraber herkes kendi fırkasının

gayretini çekip diğerini kayd etmez ve düşünmez. Her imtiyazı herkes kendisine isteyip

diğer taraftan kıskanır böyle ilerlemeye özenmek sahih olmayıp taklid olduğundan

sahihdan hasıl olan semere-i taklid hiçbir vakitte hasıl edemez. Hepimizde olan bu

noksan için kimseye kabahat bulamaz. Ta ibtidadan ahaliyi böyle alıştırmışlar.

Page 114: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

105

Milletleri ve ahalileri birbirleriyle imtizac ettirmeyip iftiraka sebeb olmuşlar. İttifaka

gayret etmemişler. Ayırmışlar kıyafet ile. Ayırmışlar mahalle ile. Ayırmışlar san’at ile.

Saire ve saire. Güya ayrı durmuşuz da bu terbiye olunmuşuz.

Mütalaamın sahihliğini en evvel anlayan, teşekküren ve iftiharen söyleriz ki

hükümet-i seniyyedir. İşte hükümet-i seniye onun için umum tab’asını bi tarza koydu.

Ve her bir imtiyazdan müstefid eyledi yani rütbeler verdi. Ve hizmetlerde kolaylandı.

Bunlar her takdir-i zahiri ise de manada derecesiz raddede bir ilerleyiştir. Ne çare hâla

biz buralarını anlayamıyoruz. Ve beynlerimizde olan münasebat bugünkü gün yine

evvel nasıl ise o hal üzeredir. Şimdi ümit bir şeyde kalmıştır. O da terbiyedir. Çünkü

emirname ve fermanlar vasıtasıyla icra olunmayan bir şey terbiye vasıtasıyla hasıl

olabildiğinden hükümet-i seniye dahi halkı terbiye için ikdamat göstremekten geri

durmamaktadır. Bakalım terbiye vasıtasıyla ilerisi nasıl olur. Elbette güzel ve faideli

olacağından şüphe yoktur.

(Mecmu’a-i Havadisden Hulasa)

Page 115: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

106

EK 2

BANKLAR334

Bu kere bank-i Osmanînin Londra’da akdolunan dokuzuncu meclis-i

umumîsinde reis tarafından irad olunan makaleyi gazetelerde okuduğumuz cihetle bu

babda varid-i hatır olan bazı mütalaatımızın beyanına müsaraat ederiz.

Bizde ticaretin mühsenati nazariyatda görülüyor fiiliyatını kimse kaydetmiyor.

Zamanımızda küçük sermaye ile tacirlik adeta çerçilik demek olduğu halde biz hâla bu

yolda devam eylediğimizden esbab-ı servetimiz kâmilen ecnebi yedine geçiyor. İşte

İngiliz sermayesi ile bank-i Osmanî teessüs edeli memleketimizin sayesinde nice paralar

kazanmıştır. Bankanın mühsenatını ve devlet ve memlekete ettiği hizmeti inkar etmeyiz.

Fakat bu hizmeti biz niçin edemiyoruz? Ve bu mühsenatı vücuda getirmeye biz niçin

muvaffak olamıyoruz?

Galata’da teessüs eden birinci banka bank-i Osmanî olduğu halde ondan sonra

diğer on oniki banka daha tesis olunmuş ve bunlar yekdiğeriyle müsabaka ettikleri halde

yine her biri hissedaratına külliyetli temettü’ tevzî’ ve taksîm eylemiştir.

Bu bankalar şimdilik ekser-i muamelat-i sarrafiye ile iştigal edip muamelat-i

ticariyeyi teshil ve sanâyi’ ve ziraatı tervîc için henüz büyük kumpanyalar mevcud değil

ise de ecnebiler bunları dahi vücuda getirecektir.

Her ne hal ise biz bank-ı Osmanînin muamelatından burada bazı malumat

vermeyi tensîb ettik. Okuyanlar bu misillü cemiyetlerin fevaidini varsın kendileri

düşünsün.

Bank-ı Osmanînin 1871 senesinde bazı çürük mutalebi tenzîl olunduktan sonra

halis temettü’ü dört yüz otuz iki bin liraya baliğ olmuştur. Sene-i mezküre Kanun-i

evvelinin gayetinde bankın yüz yirmi iki lira mütedavil banknot veyahut senedatı var

imiş. Bu ise bankın haiz olduğu iktidar ve itibara nisbeten çok değil ise de bank idaresi

kağıtlarının itibarını kesr etmemek üzere kesret ile çıkarmaktan ictinab eylemiştir.

Çünkü halk henüz bunlara layıkıyla alışmamış olduğundan bir buhran vukuunda itibar

olunmaması melhûz olup bank ise itibarını vikayeye gayetle itina etmekte olduğu

derkardır.

334 “Banklar”, Hakayik-ul Vekayi, 7 Cemazeyilevvel 1289: Nu. 614

Page 116: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

107

Sermaye ve itibarın kuvveti fenn-i tedbir-i servet erbabına malum isede

cefakar ahalimiz büyük şirketler akd edip ve sermayelerini birleştirip bunlardan istifade

edemiyor. Acaba kaç tane Osmanlı kumpanyası vardır ki senedleri ve kambiyoları

Avrupa’ya kadar değil belki memleket dahilinde işlesin.

Halkımızın bu misillü işlerde bu derece cehl ve tekasülü badi-i esef ise de hele

bank-ı Osmanînin ilan olunan muamelatından anlaşıldığı vecihle devletimizin umur-i

maliyesinin muhavver-i matlubeye girmesi kalblere inşirah verir derecededir desek

caizdir. Şöyle ki 1871 Kanun-i evvelinin 31’inde yani sene-i mezkürenin inkızasında

hazine-i celilenin banka 2 milyon lira kadar borcu bulunmakda iken elhaletü hazihi bu

borc kamilen tediye olunup hazine-i celilenin bankada alacağı vardır.

Bu muvaffakiyet geçende neşr olunan cedvel-i resmiyede dahi beyan olunmuş

ve şayan-i memnuniyet bulunmuştur. Doğrusu idare-i sabıka zamanında böyle bir hal

hatır ve hayallere bile gelmeyip belki hazinenin daimen banka bir iki milyon lira borçlu

kalması tabii hükmüne girmiş ve buna dahi ağır ağır faizler ile akd-i istikraz etmekten

başka çare bulunamamış idi.

Bank-ı Osmanî hissedaratının meclis-i umumiyesine riyaset eden zat dahi

devlet-i aliye tarafından muahhiren icra bulunan ıslahatı bervech-i ati meclise tebşir

eylemiştir.

(Memalik-i mahrusede sa’y ve amel ve servet ve saadet-i hal ile mesalih hayli

tekessür etmektedir. Bazı amelat-i mühimme icra olunmuştur ki pek çokları tarafından

Türkistan’da memulun mafevkinde bir derecede hayat bulunduğunu ispat ediyor.

Ezcümle dersaadet tramvayları ve memalik-i mahruse ile Avrupa beyninde ihtilatı teksir

edici rum ili şimondiförlerinin münasebat-i ticariyeyi ne derece ilerletecekleri tariften

müstağnidir. Hükümet-i seniyye idaresinde dahi muehhiran ıslahat-i vafire icra eylemiş

ve bunların netaic-i müstehsinesine müntazar bulunmuştur.

Birkaç seneden beri kuvve-i beriyye ve bahriyenin ikmaline hayli akçe sarf

olunmuş olduğundan devlet-i aliye politikaca bundan evvelki halinden a’lâ bir mevki

ihraz eylemiş ve atîde teksîr-i servet yolunda dahi mesarif ihtiyar olunacağı memül

bulunmuştur.)

İşte ıslahat-i cedidenin Avrupaya verdiği fevkalade emniyet bihakkın şayan-i

tebrik bir haletdir.

Page 117: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

108

Reis-i meclis nutkunun bir fıkrasında teksir-i servet yolunda dahi mesarif-i

lazimenin ihtiyarını taleb eylemiş ve bu ise şayan-i kabul bir ihtar olup zaten bunun bazı

mertebe fiiliyatına dahi bed’ olunmuş olduğu Anadolu ve Rum ili şimöndiferlerinin

inşaatına şitab olunmasıyla müsbet bulunmuştur.

Fakat daha nice esbab-ı servet vardır ki bunların i’malı devletin ikdamına ve

halkımızın gayretine ve büyük şirketler ve kumpanyalar teşkiline mütevakkıfdır.

Galata’da teşkil olunan bankalar şimdiye değin devlete ikraz hususunda müsabaka

etmekte idiler ise de devlet ihtiyaçtan vareste oldukça istikrazına dahi hacet

kalmayacağından bankaların mevcut sermayesi tervîc-i ticaret ve ziraat için istimal

olunmaya başlayacaktır. Birde bu bankalar muamelelerini yalnız dersaadete hasr

ettiklerinden umum memalik henüz bunlardan istifade edememektedir. Ezcümle bank-ı

Osmanî tarafından memalik-i mahrusenin kaffe-i bilad-i mühimmesinde şubeler

bulundurmak lazimeden olduğu halde şimdilik en mühim şubeleri İzmir ve Selanik ve

İskenderiye ve Beyrut ve Kıbrıs ve Porsaid’de bulunanlardan ibaret olduğu

anlaşılmıştır. İşte bunlardan maada mahallerde dahi şubeler açılamaması o mahallerde

ticaretin edna mertebede bulunduğuna işaret olduğundan buna da teessüften başka

elimden bir şey gelmez.

Page 118: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

109

KAYNAKÇA

Kitap ve makaleler

ALATLI, Alev. “ ‘Doğu-Batı’ İçi Boş Bir Tasnif ”, Doğu Batı, S.2 (1998).

ARI, Bülent. “Osmanlı Maliyesinin İflası Ve 1854 İstikrazı”, Doğu Batı, S. 17

(Kasım, Aralık, Ocak 2001–2002).

ARNHART, Larry Plato’dan Rawls’a Siyasî Düşünce Tarihi, Ahmet Kemal

Bayram (çev.), Ankara: Adres Yayınları, 2004.

ARTAN, Tülay. “Terekeler Işığında 18. Yüzyıl Ortasında Eyüp’te Yaşam

Tarzı ve Standartlarına Bir Bakış: Orta Halliliğin Aynası”, 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri

Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, Tülay Artan (ed.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt

Yayınları, 1998.

BERKES, Niyazi. Türk Düşünüşünde Batı Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınları,

1975..

BİLSEL, Cemil. “Tanzimatın Haricî Siyaseti”. Tanzimat:C.II (2. basım) .

İstanbul: MEB Yayınları. 1999.

CAVİD BEY, Mehmed. İktisat İlmi, Sema Alpan Çakmak (çev.), Orhan

Çakmak (sdl.), İstanbul: Liberte Yayınları, 2001.

CEVDET PAŞA, Ahmet. Ma’ruzât, Yusuf Halaçoğlu (yhz.), İstanbul: Çağrı

Yayınları, 1980.

CEVİZCİ, Ahmet. Aydınlanma Felsefesi Tarihi. Bursa: Ezgi Kitabevi, 2002.

COLLİNGWOOD, R.G. Tarih Felsefesi Üzerine Denemeler. Erol Özvar

(çev.). İstanbul, Kitabevi Yayınları, 2000.

ÇAKIR, Coşkun. “Bir Reform Hareketi Olarak Tanzimat: Hazırlanması, İlânı,

Tepkiler Ve Uygulanması”. Türkler: C.14.. Ankara: YTY, 2002.

ÇAKIR, Hamza. “İlk Dönem Basın Reklamlarıyla Osmanlı’da Tüketim

Toplumu Yaratma Çabaları”. Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu. Ankara: GÜİF

Yayını, 1999.

ÇAVDAR, Tevfik. Türkiye’de Liberalizm (1860-1990). Ankara: İmge

Kitabevi. 1992.

Page 119: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

110

ÇETİNSAYA, Gökhan. “Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti”,

MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul: İletişim Yayınları, 2003.

ÇİFTÇİ, Ahmet. Kollektif Liberalizm. İstanbul:1965.

ELDEM, Edhem. “Bağımlılık ve Gelişme Arasında Bir Kurum: Osmanlı

Bankası”, Türkler, C.14, Ankara: YTY, 2002.

ERDOĞAN, İrfan. ve Asker Kartarı. “Kültür, İdeoloji ve Osmanlı Basını”.

Osmanlı Basın Yaşamı Sempozyumu. Ankara: GÜ. İletişim Fakültesi Yayını, 1999..

ERDOĞAN, Mustafa.. “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni”. MTSD:

Liberalizm. C.7, 2005.

ERTUĞ, Halit Refiğ. Basın ve Yayın Hareketleri Tarihi, C. 1, İstanbul:

Yenilik Basımevi, 1970.

FINDIKOĞLU, Ziyaedddin Fahri. “Tanzimatta İçtimaî Hayat”, Tanzimat II,

2. bs. İstanbul: MEB Yayınları, 1999.

FORTİ, Augusto. “Modern Bilimin Doğuşu Ve Düşünce Özgürlüğü”, Bilim

ve İktidar, Federico Mayor ve Augusto Forti (drl.), 10. bs., Ankara: TÜBİTAK, 2000.

GENÇ, Mehmet. Osmanlı İmparatorluğunda Devlet Ve Ekonomi. 2. Bs,

İstanbul: Ötüken Yayınları. 2002

GİRGİN, Atilla. Türk Basın Tarihinde Yerel Gazetecilik. İstanbul: İnkılâp

Yayınları, 2001.

GRAY, John. Liberalizmin İki Yüzü. Koray Değirmenci (çev.). Ankara: Dost

Kitabevi, 2003.

HABİB, İsmail. Tanzimattan Beri Edebiyat Tarihi I, İstanbul: Rezmzi

Kitabevi, 1942.

HANİOĞLU, M. Şükrü. “Osmanlı Aydınındaki Değişme Ve ‘Bilim’”.

Toplum ve Bilim, S.27 (1984).

HUNT, E.K. İktisadi Düşünce Tarihi. Müfit Günay (çev.). Ankara: Dost

Kitabevi, 2005.

IŞIKLI, Alpaslan. Neo-liberalizm ve Görünmeyen El Yeni Din Yeni Tanrı.

İstanbul: Otopsi, 2005.

IŞIN, Ekrem. “Türk Modernleşmesi Ve Pozitivizm”, TCTA II. İstanbul:

İletişim Yayınları, 1985.

Page 120: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

111

İNALCIK, Halil. Tanzimat ve Bulgar Meselesi. İstanbul: Eren Yayınları.

1992.

İNSEL, Ahmet. “Türkiye’de Liberalizm Kavramının Soyçizgisi”, MTSD:

Liberalizm, C. 7 İstanbul: İletişim Yayınları, 2005.

İSKİT, Server. Hususî İlk Türkçe Gazetemiz “Tercümaniahval” ve Agâh

Efendi. Ankara: Ulus Basımevi, 1937.

KABACALI, Alpay. Başlangıcından Günümüze Türkiye’de Matbaa, Basın

ve Yayın, İstanbul: Literatür Yayınları, 2000.

KABAKLI, Ahmet. Temellerin Duruşması, 20. bs., İstanbul: Türk Edebiyatı

Vakfı Yayınları, 2000.

KAFADAR, Cemal. “Osmanlı Siyasal Düşüncesinin Kaynakları Üzerine

Gözlemler”, MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul: İletişim Yayınları, 2003.

KARAL, Enver Ziya. “Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nda Batının Etkisi ”.

Türkler: C.14.. Ankara: YTY. 2002.

-------------. Osmanlı Tarihi: C.5 (7. baskı). Ankara: TTK. 1999.

KARATEPE, Şükrü. “Tanzimat Reformları ve Çelişkileri”, Türkler, C. 14,

Ankara: YTY, 2002.

KARPAT, Kemal H.. Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik Ve Sosyal

Özellikleri, Bahar Tırnakçı (çev.), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003

KIRIK, Hikmet. “Âdil Siyasi Düzen Kurgusu ve Liberal Kamusal Alan”.

Doğu Batı, , S.28, 2004.

KOLOĞLU, Orhan. Basımevi ve Basının Gecikme Sebepleri ve Sonuçları.

İstanbul: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları,1987.

-------------. İlk Gazete İlk Polemik. Ankara: Çağdaş Gazeteciler Derneği

Yayınları, 1989.

-------------. Takvimi Vekayi Türk Basınında 150 Yıl: 1831–1981. Ankara:

Çağdaş Gazeteciler Derneği Yayınları, tb.

KURDAKUL, Necdet. Tanzimat Basınında Sosyo-Ekonomik Fikir

Hareketleri, Ankara: TC. Kültür Bakanlığı, 1997.

LEWİS, Bernard. Modern Türkiye’nin Doğuşu, Metin Kıratlı (çev.), 9. bs.,

Ankara: TTK, 2004.

MAHÇUPYAN, Etyen. İkinci Tanzimat. Ankara: Liberte Yayınları, 2003.

Page 121: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

112

-------------.“Osmanlı Dünyasının Zihni Temelleri Üzerine, Doğu Batı, S.8,

1999.

MARDİN, Şerif. “Tanzimat ve Aydınlar”, TCTA I. İstanbul: İletişim

Yayınları, 1985.

-------------. “Yeni Osmanlı Düşüncesi”, MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul:

iletişim Yayınları, 2003.

MARDİN, Şerif. Türk Modernleşmesi Makaleler IV. İstanbul: İletişim

Yayınları, 1991..

-------------. “19. yy’da Düşünce Akımları ve Osmanlı Devleti” ,TCTA II.

-------------. Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908, 12. bs., İstanbul:

İletişim, 2005.

-------------. Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, 5. bs., Mümtaz’er Tüköne,

Fahri Unan, İrfan Erdoğan (çev.), Ömer Laçiner (yhz.), İstanbul: İletişim, 2004.

MERİÇ, Cemil. “Liberalizm Yahut Hür Bir Kümeste Hür Bir Tilki”. İlim ve

Sanat, S.22, 1988.

MERT, Nuray. Laiklik Tartışmasına Kavramsal Bir Bakış Cumhuriyet

Kurulurken Laik Düşünce, İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 1994.

OKAN, Oya. Batı Düşüncesinde Liberalizm ve Tarihi Koşulları. Ankara:

TTK, 2001.

OKAY, Orhan. “Osmanlı Devleti’nin Yenileşme Döneminde Türk Edebiyatı”,

Türkler 15, Ankara: YTY, 2002.

OKUMUŞ, Ejder. “Tanzimat’ın Dili”, Türkler, C. 15, Ankara: YTY, 2002, s.

141.

ORTAYLI, İlber. “Batılılaşma Sorunu”, TCTA I. İstanbul: iletişim Yayınları,

1985.

-------------, “Osmanlı’da 18. Yüzyıl Düşünce Dünyasına Dair Notlar”,

MTSD:TMB, C. I, 5. bs., İstanbul: İletişim Yayınları, 2003.

-------------. “Batılılaşma Sorunu”, TCTA I. İstanbul: iletişim Yayınları, 1985

-------------. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ulusal Uyanış ve Basın”. Osmanlı

Basın Yaşamı Sempozyumu. Ankara: GÜİFYayını, 1999.

-------------. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: İletişim Yayınları.

2000.

Page 122: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

113

ÖZDEMİR, Hüseyin. Osmanlı Devletinde Bürokrasi. İstanbul: Okumuş

Adam Yayınları. 2001.

ÖZEL, İsmet. “Tanzimatın Getirdiği Aydın”, TCTA I. İstanbul: iletişim

Yayınları, 1985

ÖZKET, Hasan. Sanayileşen Fıkıh XIX. Asır İslâm Hukuk Usûlü

Çalışmaları (1800–1923), 2006, İstanbul: Medhal Bilimsel Araştırma Merkezi

Yayınları, 2006.

PAMUK, Şevket. “Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi (1820–1914)”,

Türkler, C.14, Ankara: YTY, 2002.

-------------. Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık Ve Büyüme 1820–1913, 3.

bs., İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2005.

-------------. Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, 3. bs.,

İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003.

SARÇ, Ömer Celal. “Tanzimat ve Sanayimiz”, Tanzimat, C. I (2. bs.),

İstanbul: MEB Yayınları, 1999.

SAVAŞ, Vural F. İktisatın Tarihi. Ankara: Siyasal Kitabevi, 1999.

SAYAR, Ahmed Güner. “Yenileşmeden Cumhuriyet’e Osmanlı İktisat

Düşüncesi”, Türkler, C.14, Ankara: YTY, 2002.

-------------. İktisat Metodolojisi ve Düşünce Tarihi Yazıları, İstanbul:

Ötüken, 2005.

-------------. Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, 2. bs, İstanbul:

Ötüken, 2000.

SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet. Tanzimat Devrinde Meclis-i Vâlâ (1838-

1868), 2. bs., Ankara: TTK, 1999.

SIRMA, İhsan Süreyya. Tanzimatın Götürdükleri, 3.bs., İstanbul: Beyan

Yayınları. Tb.

ŞAPOLYO, Enver Behnan. Mustafa Reşit Paşa Ve Tanzimat Devri Tarihi.

İstanbul: Güven Yayınevi. 1927

ŞEN, Mustafa Kemal. “Türk Aydının Soykütüğü Üzerine Değerlendirmeler”,

Entelektüel ve İktidar, Kenan Çağan (ed.), Ankara: Hece Yayınları, 2005.

TABAKOĞLU, Ahmet. “Yenileşme Dönemi Osmanlı Ekonomisi”, Türkler,

C.14, Ankara: YTY , 2002.

Page 123: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

114

-------------. İktisat Tarihi Toplu Makaleler I. İstanbul: Kitabevi Yayınları.

2005.

TABAKOĞLU, Ahmet. İslâm İktisadı Toplu Makaleler II. İstanbul:

Kitabevi Yayınları 2005

-------------. Türk İktisat Tarihi, 6. bs., İstanbul: Dergah, 2003.

TANPINAR, Ahmet Hamdi. XIX. Asır Türk Edebiyat Tarihi:C.I (2. Baskı).

İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. 1956.

TEKELİ, İlhan. “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Eğitim Sistemindeki

Değişmeler”, TCTA I. İstanbul: iletişim Yayınları, 1985

TENGİRŞEK, Yusuf Kemal. “Tanzimat Devrinde Osmanlı Devleti’nin Haricî

Ticaret Siyaseti”, Tanzimat, C. I (2. bs.), İstanbul: MEB Yayınları, 1999.

TİMUR, Taner. “Osmanlı ve Batılılaşma”, TCTA I. İstanbul: iletişim

Yayınları, 1985

-------------. “Osmanlı’da Kamuoyu Olgusu”. Osmanlı Basın Yaşamı

Sempozyumu. Ankara: GÜİF Yayını, 1999.

TOPUZ, Hıfzı. II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi. İstanbul:

Remzi Kitabevi, 2003.

TUNAYA, Tarık Zafer. “Osmanlı – Batı Diyalogu”, TCTA I. İstanbul:

iletişim Yayınları, 1985

TÜRKÖNE, Mümtaz’er. “Tanzimat Ne Zaman Başladı?”. Türkler: C.14..

Ankara: YTY. 2002

UÇMAN, Abdullah. “Tanzimat’tan Sonra Kültür ve Edebiyat Hayatımızdaki

Değişme ve Yenileşmeler”, Türkler 15, Ankara: YTY, 2002.

UZUN, Ahmet. Tanzimat ve Sosyal Direnişler. İstanbul: Eren Yayınları.

2002

ÜLGENER, Sabri. İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, 2. bs.,

İstanbul: Der , 1981.

ÜLKEN, Hilmi Ziya. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, 2. bs., İstanbul:

Ülken Yayınları, 1979.

-------------.“Tanzimattan Sonra Fikir Hareketleri”, Tanzimat II, 2. bs.,

İstanbul: MEB Yayınları, 1999.

Page 124: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

115

ÜLSEVER, Cüneyet. Pratik Teoriyi Daima Aşıyor Neden Liberalizm?.

İstanbul: Timaş Yayınları, 2000.

YAYLA, Atilla. Liberalizm. Ankara: Turhan Kitabevi, 1992.

YAZICI, Nesimi. “Tanzimat Dönemi Basını Konusunda Bir Değerlendirme”.

Tanzimat’ın 150. Yıldönümü

Tanzimat Basını335

Çaylak

C. 326: Nu. 3

Hadika

C. 323: Nu. 19

Hakayik-ul Vekayi

C. 241: Nu. 276, 210.

C. 242:Nu. 371, 407, 412, 425, 515, 526, 550, 560.

C. 243: Nu. 614

Hayal

C. 441: Nu. 26, 90, 114, 129, 196, 215.

Hülasat-ül Efkâr

C. 254: Nu. 6.

İstanbul

C. 332: Nu. 114, 118, 125.

Mecmua-i Fünun

C. 626: Nu. 2, 6.

335 Cilt numaraları çalışmanın yapıldığı Millet Kütüphanesi koleksiyonlarından alınmıştır.

Page 125: TANZİMAT VE İKTİSADİ LİBERALİZMdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · İKTİSAT ANABİLİM DALI İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI ... MTSD

116

Mizan

C. 324: Nu. 116

Tasvir-i Efkâr

C. 214: Nu. 79, 157, 189.

C. 217: Nu. 406.

Tercüman-ı Ahval

C.256: Nu. 68, 69, 74, 75, 84, 85, 88, 89, 105, 106, 107, 112, 115, 116, 119,

120, 121, 123, 125, 132, 136, 137, 147, 153, 156, 177.

C. 257: Nu. 201, 202, 209.

Tezler

İZGÖER, Ahmet Zeki. “Ahmed Cevdet Paşa’nın Sosyal ve İktisadi Görüşleri”

(Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi,1997)

ÇAKMAK, Yaşar. “Tanzimat Sonrası İktisadi Düşüncede Ahmet Mithat

Efendi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1995);

ORUÇ, Tuncay. “Jön Türklerin İktisadi Görüşleri”, (Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1996);

BALÇIK, Mustafa. “İttihat ve Terakki Dönemi İktisadi Hayat ve Maliye

Nazırı M. Cavit Bey”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi,

1998);

ÖZTEL, Muharrem. “Mehmet Cavit Bey’in İktisadi Fikirleri”,

(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2000);

DUŞ, Muharrem. “İktisadi Düşünce Tarihimizde İktisadiyat Mecmuasının

Önemi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2000).