40

Ekim Gençliği Sayı 103

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Ekim Gençliği Sayı 103

Citation preview

Page 1: Ekim Gençliği Sayı 103
Page 2: Ekim Gençliği Sayı 103
Page 3: Ekim Gençliği Sayı 103

Sermaye düzeni emeğe olduğu kadar gençliğede düşmandır. Gençliği ardı arkası kesilmeyeniktisadi saldırılar ve bunları bütünleyen baskı ve zoruygulamalarıyla denetim altında tutmayı hedefler.Zira gençliğin taşıdığı dinamizm sermaye iktidarıaçısından derin bir korku sebebidir. Özellikle dünyaölçeğinde hafızalardan silinmeyen ‘68 gençlikhareketi bu korkuyu büyütmekte, sermaye düzeninigençliğe karşı daha tedbirli olmaya zorlamaktadır.Bu tedbirler çok yönlü olup, her çeşit baskıyı,sindirme politikasını içerdiği gibi, gençliği apolitizeederek kimliksizleştirmeyi ya da düzen safınaçekmeyi de içermektedir.

Ancak sermaye düzeninin bütün bu çabalarınıboşa düşüren, bu düzenin kendi doğasıdır.Egemenliğinin sürekliliğini işçi ve emekçi kitlelerüzerindeki sömürü ve talanının sürekliliğinebağlayan bu kokuşmuş düzen, alt sınıflara mensupgençlik kitlelerinin talepleri karşısında gün geçtikçederinleşen bir çözümsüzlükle karşı karşıyadır.Bununla paralel olarak söz konusu gençlik güçleride artan baskı ve derinleşen geleceksizlik sorunumerkezli olarak, süregiden düzene büyük bir öfkeduymaktadır. Bugün temel sorun, alttan alta birikenbu öfke ve tepkiyi büyüyen bir hareketedönüştürmektir. Önümüzde duran seçim süreci, işçive emekçi sınıflara mensup gençlik kesimleriaçısından bu öfkeyi açığa çıkartmanın anlamlı birvesilesi olacaktır. Bu öfkenin olabildiğine güçlüdışa vurulması ise sandıklarda çözüm arayansermaye düzeni açısından çözümsüzlüğün tesciliniifade edecektir!

Sermaye düzeni gençliğin en ufak bir talebinibile karşılamaktan aciz bir durumdadır. Bugün altsınıflara mensup gençliğin karşı karşıya olduğusorunların toplamı düşünüldüğünde, bu çerçevededüzenin yapabileceği hiçbir şey kalmadığı açıkçagörülecektir. Gençlik düzenin tam bir acz içindeolduğunu görmeli ve beklentilerinin karşılığınısandıkta değil, kendi birleşik gücünde aramalıdır.Çünkü açık ki o sandık Pandora’nın sandığıdır. Veiçinden şimdiye kadar işçi-emekçilerin, gençliğinhayrına tek bir şey çıkmamıştır.

GGeennççlliikk ssaannddııkkttaakkii şşoovveenniizzmmii,, ffaaşşiizzmmiiddeeğğiill

hhaallkkllaarrıınn kkaarrddeeşşlliiğğiinnii sseeççeecceekkttiirr!!

Bugün içinde yaşadığımız tablo ortadadır.Sokak ortasında linç girişimlerininmeşrulaştırıldığı, sokak ortası infazlarındoğallaştığı, Kürt halkına dönük inkâr ve imhapolitikalarının savaş nidalarıyla birleştirilerek hergün yeniden ve yeniden pazara sürüldüğü birdönemdir bu.

301 ve benzeri yasal düzenlemelerle hukuki

zemini yaratılmış olan şoven linç atmosferi,düzenin kurumlarının üstünü örtme gereğiduymaksızın gerçekleştirdiği fiili uygulamalarlabeslenmekte, şoven-faşist kudurganlık devlet eliyleödüllendirilmektedir. Birkaç yılın bilânçosundan ilkakılda kalanlar düşüldüğünde bu görülebilecektir:Uğur Kaymaz (13) katledilmiş, Uğur’un katilipolisler beraat etmiştir. Bu karar TC’de Kürtöldürmenin cezası olmadığının bir kanıtı olaraktarihe geçmiştir. Trabzon’da linç girişimleriyaşanmış, linç saldırısına maruz kalanlar gözaltınaalınmış, terörist ilan edilmiştir. Bunun sonuçlarıçok geçmeden ülkenin dört bir yanında patlak verenlinç girişimleri ile görülmüştür. Hrant Dink sokakortasında 301’in hediyesi olan 3 kurşunlakatledilmiş, ardından yüzbinlerin “HepimizErmeni’yiz” sloganları düzenin sözde iktidar vesözde muhalefet partilerince “Hepimiz Türk’üz”tepkisiyle karşılanmıştır. En son BoğaziçiÜniversitesi’nde halkların kardeşliği temalı biretkinlik burjuva bir gazetenin manşetine “tuhaf”olarak geçmiş, açıkça hedef gösterilmiştir.

Toplumun genelindeki bu tablonunüniversitelerdeki yansımalarını görmemek için körolmak gerekiyor. Hemen her üniversitenindemirbaşına dönüşmüş ÖGB’ler, koridorlarda ciritatan sivil polisler, kapı önüne ve bazen üniversitekantinlerine konuşlanmış çevik kuvvet ekipleri…Kız arkadaşına sarılmaktan yemekhane zamlarınakarşı çıkmaya varan geniş bir yelpazede açılansoruşturmalar, neredeyse hafta bir ildekiüniversiteden haberi yansıyan sivil faşistsaldırılar… Bu tablonun ortaya çıkardığı fotoğraf;YÖK amblemi önünde kol kola girmiş polis-idare-sivil faşist üçlüsü oluyor! Üniversiteler de bütün birtoplum gibi kışlalaştırılıyor!

Şovenizm de, faşizm de, halkların kardeşliğininönüne set çeken, halkları katleden, halklar arasınadüşmanlık tohumları eken zihniyet de işte 22Temmuz’da “oy” atacağımız o sandıkların içinde.Tam da bu yüzden halkların kardeş olduğu birdünya, sokak ortası linçlerin yaşanmadığı birtoplumsal yaşam, koridorlarında, amfilerindebaskının ve polislerin kol gezmediği bir üniversiteiçin gençlik düzenin partilerini değil, özgürlüğü vehalkların kardeşliğini seçmelidir!

GGeennççlliikk ssaannddııkkttaakkii ggeelleecceekkssiizzlliiğğii vveeeeğğiittiimmiinn ttiiccaarriilleeşşttiirriillmmeessiinnii ddeeğğiill,,

eeşşiitt,, ppaarraassıızz eeğğiittiimmii vvee öözzggüürr bbiirr ggeellee--cceeğğii sseeççeecceekkttiirr!!

Neo-liberal politikalar çerçevesinde yenidenyapılandırılan eğitim, alt sınıflara mensup gençlikkesimleri açısından eğitim hakkının sermaye düzenitarafından gaspı sonucunu doğurmaktadır. Bu 33

SSeerrmmaayyeenniinn ççöözzüümmüü sseeççiimmddee......

SSeerrmmaayyee ddüüzzeenniiggeennççlliiğğiinn eenn uuffaakk bbiirr

ttaalleebbiinnii bbiilleekkaarrşşııllaammaakkttaann aacciizz bbiirrdduurruummddaaddıırr.. BBuuggüünn aalltt

ssıınnııffllaarraa mmeennssuuppggeennççlliiğğiinn kkaarrşşıı kkaarrşşııyyaa

oolldduuğğuu ssoorruunnllaarrıınnttooppllaammıı

ddüüşşüünnüüllddüüğğüünnddee,, bbuuççeerrççeevveeddee ddüüzzeenniinn

yyaappaabbiilleecceeğğii hhiiççbbiirr şşeeyykkaallmmaaddıığğıı aaççııkkççaa

ggöörrüülleecceekkttiirr.. GGeennççlliikkddüüzzeenniinn ttaamm bbiirr aacczz

iiççiinnddee oolldduuğğuunnuuggöörrmmeellii vvee

bbeekklleennttiilleerriinniinnkkaarrşşııllıığğıınnıı ssaannddııkkttaaddeeğğiill,, kkeennddii bbiirrlleeşşiikk

ggüüccüünnddee aarraammaallııddıırr..ÇÇüünnkküü aaççııkk kkii oo ssaannddııkk

PPaannddoorraa’’nnıınn ssaannddıığğııddıırr..VVee iiççiinnddeenn şşiimmddiiyyee

kkaaddaarr iişşççii--eemmeekkççiilleerriinn,,ggeennççlliiğğiinn hhaayyrrıınnaa tteekkbbiirr şşeeyy ççııkkmmaammıışşttıırr..

Page 4: Ekim Gençliği Sayı 103

yeniden yapılandırma politikaları çerçevesinde kamusal bir hak olan eğitim hakkı, yarı kamusalbir uygulamaya kavuşturulmuş, “hizmet alan bedelini” öder mantığı bu alanda da hâkimkılınmıştır.

Alt sınıflara mensup gençlik kesimleri açısından bir yandan üniversiteye giriş geleceğin tekkoşulu olarak tanımlanırken, diğer yandan gün geçtikçe üniversitelerin kapıları bu kesimlere

kapatılmaktadır. Milyarlık dershaneler, okullar arası eşitsizlikler, AOBP uygulaması vb.ile bu süreç emekçi kökenli liseliler açısından içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.

Üniversitelerde de tablo farksız değildir. Paralı eğitim uygulamaları, eğitiminyan alanlarını da kapsayarak (barınma, sağlık, yemek vb.)yaygınlaştırılmaktadır. Har(a)ç bedellerine her yıl yapılan zamlar, not

çizelgesi, öğrenci belgesi vb. hizmetlerin dahi paralı hale getirilmesi, geniş biröğrenci grubu açısından eğitimi sürdürebilmenin önünü tıkamaktadır.

Artık gençlik kesimlerinin bilincinde üniversite, gelecekle eşanlamlıolmaktan çoktan çıkmıştır. Bugün azımsanamayacak genişlikte birüniversiteli kesim derin bir geleceksizlik kaygısıyla karşı karşıyadır.Her yıl üniversiteler Türkiye’nin büyük işsiz ordusuna ellerindediplomalarıyla yeni neferler eklemektedir. Mezuniyet sonrası işbulabilmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bu durum mesleki

yeterlilik yasaları, yetkin mühendislik, sözleşmeli öğretmenlik, aile hekimliğiuygulamalarıyla derinleşmektedir.

Bu düzen gençliğe tek seçenek sunmaktadır. Bu seçenek ise açık birgeleceksizlikten ibarettir. 22 Temmuz’da karşımıza çıkartılacak olansandıkların bugüne kadar bizleri bu geleceksizlik tablosu içerisine hapsetmekisteyenlerle, bu geleceksizliği derinleştirecek olanlarla ya da parlamentoda busorunu çözme iddiasıyla kitleleri aldatanlarla doludur. Gençliğin ise artık nesabredecek gücü, ne boyun eğecek lüksü kalmıştır. Gençlik 22 Temmuz’daeğitim hakkına ve geleceğine sahip çıkmak zorundadır!

GGeennççlliikk ssaannddııkkttaakkii eemmppeerryyaalliisstt iişşggaall ppoolliittiikkaallaarrıınnıı ddeeğğiill,, aannttii--eemmppeerryyaalliisstt mmüüccaaddeelleeyyii sseeççeecceekkttiirr!!

ABD’nin Ortadoğu’da süregelen işgal politikaları Türkiyeegemenlerince açıkça desteklenmekte, pastadan pay almak telaşıyla buemperyalist işgal planında aktif bir rol oynayabilmek için kırk türlütaklalar atılmaktadır. Gelinen yerde meclis salonlarında, kapalı kapılarardında işçi emekçi kesimlere mensup gençliğin yaşamı üzerinepazarlıklar yapılmaktadır. Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin emperyalistsaldırganlığın sonuçlarını yaşamakta, İran, Suriye gibi birçok ülke isenamlunun ağzındadır. Sermaye düzeni ise gençlik kesimlerindendemagojik söylemlerle bu ülke halklarını katletmelerini beklemekte,karşılığı olmayan vaatlerle gençliğı kendi askeri olmaya ikna etmeyeçalışmaktadır.

Ancak bu çabalar boşunadır. Gençlik ABD askeri olmayı, sermayedüzeninin köle-askeri olmayı açıktan reddetmektedir, reddecektir! 22

Temmuz’da sandıktan savaş çığırtkanlığı yapanların yanındaolmadığını, emperyalizme karşı mücadelenin tarafı olduğunugösterecektir. 1 Mart’ta tezkereyi geçirmek için yırtınan, bugünlaik cephe içinde şövalye rolü oynayan CHP de, Lübnan

tezkeresinin imzacısı AKP de dün cepheye sürmeye çalıştıklarıgençlik güçlerinden bugün oy dileniyor. Gençlik onlarayanıtını anti-emperyalist mücadeleyi seçerek er geçverecektir.

GGeennççlliikk ssaannddııkkttaakkii bbuurrjjuuvvaa ggeerriicciilliiğğii yyaa ddaa ppaarr--llaammeenntteerriisstt hhaayyaalllleerrii ddeeğğiill

ddüüzzeennee kkaarrşşıı mmüüccaaddeelleeyyii sseeççeecceekk!!

Bugün seçim sandıklarında bizlere burjuva gericiliğinden gericilik beğenmek dayatılıyor!Bugün seçim sandıklarında bizlere emperyalist işgalin suç ortaklığı, Kürt halkına uygulananinkâr ve imha politikalarına onay dayatılıyor! Bugün vereceğimiz oylarla bizden geleceğimizisermayenin ellerine teslim etmemiz isteniyor.

Ama bizlerin boş hayallere karnımız tok! Bizim Amerikancı düzen partilerine ve çözümüburjuva mecliste gören reformist-sol partilere verilecek oyumuz yok! Bizleri geleceksizliğemahkûm eden, işsizlik, savaş, yıkım, ticari eğitim, terör ile hayatımızı çekilmez hale getirensermaye partilerinden sorulacak hesabımız var!

Gençlik olarak, her biri mücadele bayrağını yükseltmeyi gerektiren talep ve şiarlarımız içinbizi mücadeleye çağıran bağımsız sosyalist milletvekili adaylarını destekliyoruz. Tüm gençliğiişçi sınıfının devrimci programı etrafında birleşmeye çağırıyoruz.44

Page 5: Ekim Gençliği Sayı 103

55

2007 1 Mayıs’ı coğrafyamızın dört biryanında coşkulu eylem, etkinlik ve mitinglerekonu edildi. 1 Mayıs eylem ve mitinglerininyaygınlığı ciddi bir anlam taşıdığı gibi, buyaygınlığın birçok sendikanın, emek örgütünün vesiyasal örgütlenmenin 2007 1 Mayıs’ını merkeziolarak Taksim’de kutlama kararı almış olmasınakarşın yakalanabilmiş olması bu anlamıgüçlendirmektedir.

Gençlik cephesinden 2007 1 Mayıs’ınıtartışmaya geçmeden önce, bu 1 Mayıs’ın gereköncesi ve sonrasıyla, gerek eylem günününkendisi ile temel belirleyeni olan Taksim çıkışınıtartışmak bir zorunluluktur. Zira bu çıkış basitanlamıyla bir yer tercihi olmaktan uzak olup,özellikle devrimci kesimler açısından 1 Mayısyaklaştıkça düzenle girilmiş bir hesaplaşmanın,bir irade savaşının yansımasına dönüşmüştür.Gelinen yerde bugün Taksim kazanılmıştır, yanidevrimci irade üstün çıkmıştır. Ancak bununkadar önemli olan diğer bir nokta, uzun sürediryaşanan bir sıkışma kırılmış, 1 Mayıs toplumungeniş bir kesiminin gündemine oturmuş, eylemefiziki olarak katılsın ya da katılmasın onbinlerceinsan Taksim’e çıkışın başarılabilmesini arzuetmiştir. Bu basit olarak bir temenni değil,toplumsal yaşamın geniş bir ölçeğinde yaşananalternatifsizlik, çözümsüzlük hissinin karşısındabir çıkış arayışıdır. 1 Mayıs günü TaksimMeydanı’na çıkan tüm ara sokaklar, İstanbuldışında atılan bütün “Taksim” sloganları düzeninçizdiği güç kalkanında açılmış birer gedik olarakyıllar yılı baskı ve zor politikalarıyladizginlenmeye çalışılan toplumsal bilinceyazılmıştır.

İçinden geçtiğimiz süreç tek başına baskı vezor politikalarının pervasızlaştığı bir süreç değilama bir bütün olarak kölelik koşullarınındayatıldığı bir süreçtir. Düzen içi çatışmalarınderinleştiği, şovenizmin bu çatışmalarla derindenderine beslendiği, ancak düzen içinde çatışantarafların virgülünden noktasına kadar uzlaştıklarıtemel noktanın bu coğrafyadaki milyonları aşanişçi ve emekçilerin, bu kesimlere mensupgençliğin karşı karşıya olduğu azgın sömürükoşullarını beslemek olduğu bir süreçtir bu.

Böylesi bir süreçte, Taksim çıkışının anlamı dadoğal olarak, katılımcıları açısından dayatılanyaşam koşulları karşısına caydırıcı-yıkıcı bir güçolarak çıkabilmek anlamını taşımaktadır. 1Mayıs’ın hemen ardından diyebiliriz ki bircaydırıcılık yaratılmıştır, yıkıcılık içinse bu yılınkazanımlarını büyütmek sorumluluğu emeğindünyasından yana bütün güçlerin ortaksorumluluğudur.

Gençlik cephesinden şovenizm vefaşizme

karşı biriken öfkenin yansıması

1 Mayıs alanlarında gençlik kesimleriningeçmiş yılları aşan bir yer tuttuğunusöyleyebiliyoruz. İstanbul 1 Mayıs’ı bu noktadabütünlüklü bir veriye ulaşmayı engellese de,eylem öncesi buluşma ve gün boyu süren çatışmanoktalarının her birinde azımsanamayacak birgençlik katılımının olduğu gözlemlenebildi.

Burada temel soru, gençlik hareketininbugünkü tablosunun ve 1 Mayıs öncesi gençliğinsorunları merkezli müdahalelerin zayıflığınakarşın alana yansıyan tablonun arkasında yatanınne olduğudur.

Elbette Taksim çıkışının ülke genelindeyarattığı atmosferin etkisi gençlik kesimlerinin 1Mayıs’a yüzünü çevirmesinde temel önemde biryerde durmaktadır. Zira bu sene 1 Mayıs, Taksimiradesi dillendirildiği andan itibaren gündemleştive 1 Mayıs gününe dek de gündemden düşmedi.

Ancak bunun ötesinde Taksim çıkışınıngençlik alanında faaliyet ören öznelerin üzerindeyarattığı etkinin kendisi belirleyici oldu. Uzun birdönemdir artık “atalet” olarak dahitanımlayamadığımız, hatta bir takım illeraçısından “yaprak kıpırdamama” boyutunaulaşmış olan tablo 1 Mayıs’ın yaklaşması ileberaber yerini coşkulu ve büyük ölçüde birleşikbir çalışma sürecine bırakabildi. Bir diziüniversitede 1 Mayıs’ın tarihsel ve sınıfsalanlamına vurgu yapan etkinlikler, ortak 1 Mayısçağrıları, 1 Mayıs’a ilişkin resim sergileri, afişler,bildiriler kullanıldı. Bu tablo doğal olarak kendi

ÜÜllkkeenniinn ddöörrtt bbiirr yyaannıınnddaa tteekk yyüürreekk,, tteekk sseess::

11 MMaayyııss ttoopplluummuunnggeenniişş bbiirr kkeessiimmiinniinnggüünnddeemmiinnee oottuurrmmuuşş,,eeyylleemmee ffiizziikkii oollaarraakkkkaattııllssıınn yyaa ddaakkaattııllmmaassıınn oonnbbiinnlleerrcceeiinnssaann TTaakkssiimm’’ee ççııkkıışşıınnbbaaşşaarrııllaabbiillmmeessiinnii aarrzzuueettmmiişşttiirr.. BBuu bbaassiittoollaarraakk bbiirr tteemmeennnniiddeeğğiill,, ttoopplluummssaallyyaaşşaammıınn ggeenniişş bbiirrööllççeeğğiinnddee yyaaşşaannaannaalltteerrnnaattiiffssiizzlliikk,,ççöözzüümmssüüzzllüükk hhiissssiinniinnkkaarrşşııssıınnddaa bbiirr ççııkkıışşaarraayyıışşııddıırr.. 11 MMaayyııssggüünnüü TTaakkssiimmMMeeyyddaannıı’’nnaa ççııkkaann ttüümmaarraa ssookkaakkllaarr,, İİssttaannbbuullddıışşıınnddaa aattııllaann bbüüttüünn““TTaakkssiimm”” ssllooggaannllaarrııddüüzzeenniinn ççiizzddiiğğii ggüüççkkaallkkaannıınnddaa aaççııllmmıışşbbiirreerr ggeeddiikk oollaarraakk yyııllllaarryyııllıı bbaasskkıı vvee zzoorrppoolliittiikkaallaarrııyyllaaddiizzggiinnlleennmmeeyyee ççaallıışşııllaannttoopplluummssaall bbiilliinncceeyyaazzııllmmıışşttıırr..

Page 6: Ekim Gençliği Sayı 103

66

sonuçlarını, elbette sınırları olsa da, üretti. Bütün bunlar kadar önemli bir diğer nokta ise,

üniversitelerde artan baskı koşulları, sivil faşistsaldırılar ile ülke genelinde estirilen şovenizmrüzgarı ve anti-demokratikleşme sürecininetkileridir. Coğrafyamızda gençlik kesimlerininher zaman anti-faşist damarı güçlü olmuş ve budamar onun birçok dönemde toplumsal muhalefetiçerisinde temel önemde roller oynamasına davesile olmuştur. Bu çerçevede gerek coğrafyagenelinde yaşananlar; Hrant Dink cinayeti,Malatya’daki katliam vb, gerekse 1 Mayısüzerinden sermaye düzeninin faşist yüzünün birkez daha dolaysız açığa çıkışı, söz konusu baskıve zor politikalarının doğrudan muhatabı gençlikkesimleri açısından 1 Mayıs alanına çıkmaeğilimini güçlendiren bir etkene dönüştü.

11 MMaayyııss vveessiilleessiiyyllee ggeennççlliikk hhaarreekkeettiinniinn

ggüünncceell ttaabblloossuu

2007 1 Mayıs’ına ilişkin tanımladığımızolumluluklara rağmen hala bugün gençlik alanındakarşı karşıya olunan saldırıların kapsamına denkbir tablonun açığa çıkartılamadığı, gençlikhareketinin sorunlarının dün olduğu gibi, aynıyakıcılıkla ve hatta derinleşerek kendini 2 Mayıs’ataşıdığı ifade edilmelidir.

Gençlik kesimleri bugün bir arayışiçerisindedir. Ve düzenin bu kesimleresunabileceği ikna edici hiçbir rüşveti kalmamıştır.Bugün bu arayışa rağmen güçlü çıkışlaryaratılamamasının temelinde ise, elbette başkabazı temel önemde nedenlerle beraber, gençlikhareketi içerisindeki politik öznelerin tablosu,özcesi devrimci önderlik boşluğu yatmaktadır.

Bu eğitim öğretim döneminin daha en başında,üniversitelerde ortaya çıkan eylemli süreçlerinkendisini değerlendirirken, gençlik hareketininbugünkü tablosu ile karşı karşıya kaldığısaldırıların yarattığı gelişme dinamikleri vetaşıdığı olanaklarla arasındaki çelişkiyitanımlamış, bu çerçevede yerel sorunlar ve engenel ifadesi ile gençliğin gelecek sorununun

kendisinin üzerinden gelişecek müdahalelerin buçelişkinin gençlik hareketi lehine ortadankalkmasının aracı olduğunu ifade etmiştik.Gelinen yerde bu konuda yeni bir söz söylemekyersiz, ancak 1 Mayıs’ta açığa çıkan tabloyu butanımlama üzerinden yorumlamaya çalışmakönemlidir.

1 Mayıs üzerinden özellikle Ankara’dakiçeşitli üniversitelerde yürütülen çalışmalara dönüpbaktığımızda, gençlik kesimleri ile kendigündemleri üzerinden bağ kurabilmiş çalışmaların1 Mayıs gibi temel bir politik gündemlebirleştirilebilmesi noktasında anlamlı adımlaratıldığı söylenebilir. Beytepe Kampüsü’nde birdönem boyunca yerelin çeşitli gündemleriüzerinden yürütülen dernek çalışmasının kendini 1Mayıs alanına taşıması, ODTÜ’de 300 kişilik birkortejin oluşturulabilmesi, önümüzdeki dönemaçısından üzerinde düşünülmesi gerekenörneklerdir. Bu örnekleri anlamlı kılan ise, sözkonusu kortejlerin –özellikle Beytepe örneğinin- 1Mayıs alanı ile sınırlı bir biraraya geliş olmayışı,aksine bir dönemlik birikimin alana yansımışolmasıdır. Gündemin gençlik hareketi ile kurduğubağ açısından değil ama sistematik müdahale vesürekli bir yerel çalışmanın sonuçları açısındanbenzer bir örnek Trabzon’daki Nükleer KarşıtıÖğrenciler çalışması açısından da ifade edilebilir.Bir dönem boyunca süren nükleer karşıtı faaliyetinkendisi, “toplum için enerji” söylemi ilebütünleştirilerek 1 Mayıs alanına taşınabilmiştir.Elbette bir takım başka örnekler de verilebilir.Ancak tablonun bütününe bakıldığında, gençlikhareketi öznelerinin büyük bir bölümünün yerelçalışmalar, yerel gündemler üzerinden bualanlardaki dinamikleri açığa çıkartmak, sürekli-kalıcı bir hareketin yerel olarak da olsa adımlarınıatma ısrarında bulunmak noktasının çok uzağındadurduğunu görebiliyoruz. Sonuç itibariylekurulacak bir gençlik sendikasının politika ile bağkurmak yerine tanıtım yapması gerektiğinisavunan, yahut soruşturma saldırıları karşısındaüniversitelerde güç biriktirmek adına eylemsizliğiteorize eden bir güçler tablosu ile karşı karşıyayız.Bu çerçevede, bakış planında bir farklılıktaşımakla beraber, kendi faaliyetimizin de birtakım iller özelinde bu tablonun kırılmasınoktasında 1 Mayıs sürecini başarılı bir müdahalearacına dönüştüremediğini ifade etmekdurumundayız.

TTaakkssiimm’’ii kkaazzaannddııkk,, ssıırraa hhaarreekkeettiibbüüyyüüttmmeekkttee!!

2007 1 Mayıs’ı gerek toplumsal muhalefet,gerekse onun dinamik bir parçası olan gençlikkesimleri açısından umut vericidir! Şimdi gençlikhareketinin içinde özne olma iddiasındaki herkesimin üzerine düşen görev bu umudu büyütmek,bu umudu kuşanarak gençlik hareketini büyütmekiçin gerekli olan adımları atmak, ısrarla, inançla,sabırla gençliğin sorunları karşısında birleşik,kitlesel, devrimci ve militan bir mücadele örmeninzeminini döşemeye çalışmaktır. Bugün TaksimMeydanı’ndaki barikatlara yüklenircesineyüklenmek gereken görev bundan başkasıdeğildir!

Page 7: Ekim Gençliği Sayı 103

77

Günlercesürdürülen fiili sıkıyönetim

uygulamaları, Taksim’i işçi ve emekçilerekapalı tutmakta ısrarcı olan sermaye devleti tarafından

azgın bir terörle 1 Mayıs günü de sürdürüldü. Sermayenin kollukgüçlerinin hemen her noktada gerçekleşen saldırılarına rağmen işçi veemekçilerin Taksim kararlılığı kırılamadı.

1 Mayıs 2007 Taksim eylemine katılmak için işçiler, emekçiler vedevrimciler sabah erken saatlerde Dolmabahçe, Kabataş veBeşiktaş’taki buluşma noktalarında biraraya gelmeye başladılar. Tümengellemelere rağmen toplanma noktalarına akan binlerce insan, militanbir direniş ortaya koyarak defalarca polisle çatıştı. Gaz bombasına, poliscopuna karşı Taksim istek ve iradesi galip geldi. ‘77 katliamın 30.yılında Taksim ve civarı kararlı bir 1 Mayıs kutlamasına sahne oldu.

SSaaaatt 77..3300--1111..0000 DDoollmmaabbaahhççee:: Dolmabahçe’deki buluşma yerine ilk olarak Devrimci 1 Mayıs

Platformu’nun da içinde bulunduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi geldi.Polis burada Tertip Komitesi’ni gözaltına aldı.

Pankart açarak İnönü Stadı’na doğru yürüyüşe geçen Sine-Senüyeleri polisin gaz bombası ve tazyikli su ile yaptığı müdahalesinedirenerek dağınık halde bulunan kitlenin toparlanmasında önemli bir roloynadı. Pankartlarını kapatmamakta direnen, aralarında Nur Süer’in debulunduğu sendika üyeleri gözaltına alındı.

Sine-Sen’den sonra polis toparlanmaya çalışan kitleye müdahaleetmeye çalışırken bu sefer Topkapı işçileri pankart açarak yürüyüşegeçti. Polisin sert müdahalesine kararlı bir tutumla karşı koyan işçileryaka paça gözaltına alındı. Hızını alamayan polis bu arada Topkapıişçilerini gözlemlemeye çalışan Radikal gazetesi muhabirini degözaltına aldı.

SSaaaatt 88..3300--1100..3300 BBeeşşiikkttaaşş Dolmabahçe’ye yürüyüşe geçmek üzere Beşiktaş’ta buluşma kararı

alan birçok kurum sabah erken saatlerde buluşma yerine geldi. Saat 9.00’da toplanmaya çalışan ve ağırlığını TKP’lilerin ve

Halkevleri’nin oluşturduğu eylemcilere polis müdahale etti. Müdahalesonucu birçok eylemci yaralanırken, onlarcası gözaltına alındı. Arasokaklara çekilen eylemcilerle polis arasındaki çatışmalar yer yerdevam etti.

Bu süre zarfında eylemciler Beşiktaş Ihlamur Dere Caddesiüzerinde toplanmaktaydı. Polis, içinde Ekim Gençliği okurlarının daiçinde bulunduğu yaklaşık 250 kişilik kitleye panzer ve yoğun bibergazı ile saldırdı. Daha sonra dağılan eylemcilerle polis arasında ŞairNedim Caddesi üzerinde çatışma çıktı.

Bu çatışmalardan yaklaşık yarım saat sonra bu sefer BarbarosBulvarı’ndan yürüyüşe geçen HKM’lilerle polis arasında çatışma çıktı

SSaaaatt 1111..0000 --1111..4455 MMaaççkkaa--GGüümmüüşşssuuyyuu Süleyman Çelebi ve diğer emek örgütü yöneticilerinin

Dolmabahçe’ye gelmesi üzerine yapılan pazarlıklar sonundaGümüşsuyu’ndan Taksim’e yürüyüşe geçildi. Etrafta bekleyeneylemcilerin de katılımıyla yaklaşık 250 kişi Taksim Kazancı Yokuşu’naulaştı.

DİSK üyeleri Kazancı’ya ulaşmaküzereyken, Taksim’e çıkmak isteyen 50-60 kişilik bir grup

Maçka’da yol kesti. Çevik kuvvet ekiplerinin anında müdahaleedemediği alana ilk olarak panzerle müdahale edilmeye çalışıldı. Bununüzerine eylemciler panzere taşlarla karşılık verdi. Daha sonra çevikkuvvet ekiplerinin gelmesi ile çatışma ara sokaklara taşındı.

SSaaaatt 1122..0000--1166..0000 TTaakkssiimm Gümüşsuyu’ndan gerçekleştirilen yürüyüşün ardından ağırlığını

DİSK üyelerinin oluşturduğu 250 kişilik kitle alkışlar ve sloganlarlaKazancı Yokuşu’na geldi. Taksim Meydanı çevresinde bulunan2000’den fazla kişi “İşte 1 Mayıs işte Taksim!” sloganları atarak DİSKkitlesi ile buluştu. Taksim yasağı fiilen parçalandı.

Kazancı Yokuşu’nda ‘77 1 Mayıs’ında katledilen 36 işçi ve emekçianısına kısa bir anma yapıldı. Saygı duruşunun ardından kırmızıkaranfiller bırakıldı.

Anma etkinliğinin ardından Taksim Meydanı sayısız eyleme tanıkoldu. Alanın terk edildiği sırada Devrimci 1 Mayıs Platformubileşenlerinin bir kısmı İstiklal Caddesi’nde tekrar toplandı. Bu grubunbaşını çektiği yaklaşık 3 bin kişilik kitle coşkulu ve kararlı sloganlarlaTaksim Tramvay Durağı’na yürüdü. BDSP, Alınteri ve Kaldıraçpankartlarının açıldığı yürüyüşte yapılan pazarlıklar sonucunda uzlaşmasağlanamaması üzerine polis kitleye saldırdı. İstanbul Emniyet MüdürüCelalettin Cerrah bu saldırıyı bizzat yönetti. İstiklal Caddesi’ndeeylemin sürdüğü sıralarda Tramvay Durağı’na kurulan barikatın ardındakalan küçük bir grubun başlattığı oturma eylemi çevredekilerin dekatılımıyla 200 kişiyi buldu. Polisin müdahale ettiği kitle Sıraselviler’eyöneldi.

İstiklal Caddesi’ndeki ara sokaklarda ve Tarlabaşı mevkinde polisile kitle arasındaki çatışmalar uzun süre devam etti. Polisin dağıtmayaçalıştığı kitle defalarca 200-300 kişilik gruplar halinde yeni eylemlerörgütledi.

AAnnaaddoolluu yyaakkaassıı......Anadolu Yakası’ndan Avrupa Yakası’na geçmesi engellenenler ve

şehir dışından İstanbul’a alınmayanlarla birlikte yaklaşık 5 bin kişiKurtköy’de jandarma ile çatışarak, yolun tek şeridinin trafiğe kapandığıbir eylem gerçekleştirdi. Anadolu Yakası BDSP, İLGP ve TİB-DER’denoluşan 200 kişilik kitle bu eylemin sonunda Kartal’da bir 1 Mayısyürüyüşü ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

İstiklal Caddesi’nde binlerce kişi 1 Mayıs eylemini saatlere yaydı.2007 1 Mayıs’ı kortejlerin ve düzenli yürüyüşlerin olduğu bir mitingolmadı ama binlerce kişinin 1 Mayıs’ı içeriğine ve özüne uygun olarakkutladığı bir güne dönüşmüş oldu.

Bir günde tek bir eylem değil, onlarcası yapıldı! Düzen sözcüleritarafından “temsilcileriniz gelsin’” dayatmalarına karşın binlerce kişi ileTaksim’e girildi!

1 Mayıs’a yansıyan, alanlara çıkan, barikatlara yüklenen, polisinazgın saldırılarına karşın yüzünü Taksim’den çevirmeyen işçi sınıfınındevrimci iradesinden başka bir şey değildi! 2007 1 Mayıs’ıkazanılmıştır!

Bugün alanlardan yansıyan tablo eylemler boyunca coşkuyla,gururla ve inançla atılan sloganı doğrular niteliktedir: “İşte 1 Mayıs, İşteTaksim!”

İstanbul Ekim Gençliği

11 MMaayyııss 22000077::

Page 8: Ekim Gençliği Sayı 103

88

AAnnkkaarraa:: Ankara’da 1 Mayıs 8 bin işçi ve emekçinin

katılımı ile gerçekleştirildi. Yaklaşık bir saatlikyürüyüşün ardından devrimci kortejlerin alangirdiği sırada polis destekli faşist İP çetesi ESPkortejine saldırdı. Bunun üzerine devrimcigüçler tarafından İP çetesine karşı bir barikatkuruldu. Miting sona erene kadar İP 1 Mayısalanına sokulmadı.

İİzzmmiirr:: İzmir’de 2007 1 Mayıs’ı KESK ve

Türk-İş tarafından örgütlendi. Türk-İş’ingerici tutumu hem 1 Mayıs’ın örgütlenmesi

sürecinde hem de alanda kendini gösterdi. 10 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs mitingi henüzbitmemişken İP’lilerin provokasyonları çatışmayaneden oldu. İP’lilerin Alınteri kortejinesataşmalarıyla başlayan gerilim ardından SDPkortejine sözlü ve fiili saldırılarıyla devam etti.Bunun ardından çıkan çatışmada İP’li karşıdevrimciler püskürtülürken SDP ve Alınterikortejlerinden de yaralananlar oldu.

AAddaannaa::1 Mayıs’ta Adana’da Mimar Sinan

Açık Hava Tiyatrosu önünden kortejleroluşturarak Uğur Mumcu Meydanı’na

doğru yüründü. Mitingte Türk-İş’in konuşmalarıprotesto edildi.

Komünistlerin coşkulu bir kortejle yer aldığımitinge 4 bin kişi katıldı.

BBuurrssaa::1 Mayıs Bursa’da 2.500 emekçinin

katılımıyla coşkuyla kutlandı. 1 Mayısmitinginde yapılan konuşmalardaİstanbul’daki devlet terörü protesto edildi.Komünistler eyleme “Yaşasın işçilerinbirliği halkların kardeşliği!/BDSP” imzalıpankartları ve kızıl bayraklarıylakatıldılar.

TTrraabbzzoonn::Trabzon 1 Mayıs’ı bin kişilik bir katılımla

gerçekleşti. Nükleer Karşıtı Öğrenciler 1 Mayıs’a,“Sermaye için değil toplum için enerji” yazılı birpankartla ve 20 kişilik bir kortejle katıldı. EkimGençliği alanda “IM(F) Tipi Üniversite İstemiyoruz!”,“Emperyalizme, şovenizme karşı halkların birliği!”dövizlerini taşıdı.

AAnnttaallyyaa:: Antalya’da 1 Mayıs kutlamalarında “Yaşasın 1

Mayıs!”, “Yoksulluğa, ırkçılığa ve gericiliğe teslimolmayacağız!” ortak pankartları açıldı. Eylemeyaklaşık 5 bin kişi katıldı.

KKaayysseerrii:: Kayseri’de 1 Mayıs oldukça coşkulu kutlandı. 400

kişinin katıldığı eylemde birlik ve dayanışma önplandaydı.

BBaannddıırrmmaa::Bandırma’da gerçekleştirilen 1 Mayıs

kutlamalarına bin kişi katıldı. Özelleştirme karşıtısloganların ön plana çıktığı eyleme, özelleştirilmegirişimleri ile gündemde olan Susurluk ŞekerFabrikası işçileri de katıldı.

DDiiyyaarrbbaakkıırr::Sendikaların İstasyon Meydanı’nda yapmak

istediği kutlamaya Valilik izin vermeyerek kentindışındaki Fuar Alanı’nı kutlamaya açtı. Bunun üzerinekentteki kutlamalar önce Büyükşehir Belediyesiönünde davul ve halayla başladı. Ardından DağkapıMeydanı’na yüründü.

BBaattmmaann:: Batman’daki 1 Mayıs kutlamalarında renkli

görüntüler oluştu. 1 Mayıs Batman Belediyesi önündedavul zurna eşliğinde çekilen halaylarla başladı. Dahasonra yüzlerce kişi Sanat Sokağı’nda kutlamalaradevam etti.

YYüükksseekkoovvaa:: Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde 1 Mayıs

düzenlenen bir mitingle coşkulu bir şekilde kutlandı.

DDooğğuubbeeyyaazzııtt:: 1 Mayıs nedeniyle Doğubeyazıt Belediyesi’nin

DİSK’e bağlı çalışanları tarafından belediye önündebir etkinlik düzenlendi. Ardından İnsan HaklarıAnıtı’na kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi.

EEddiirrnnee:: 1 Mayıs için sendika ve kitle örgütlerinin Taksim

ısrarı devleti korkuttu. Bu nedenle İstanbul ablukaaltına alındı. Çevre illerden 1 Mayıs’a gelenlerinotobüsleri şehre alınmadı. Edirne’den hareket edenkonvoy sendikacıların geri adım atması üzerineİstanbul’a ulaşamadı. Öğrenciler kendi imkanlarıylaTaksim’e ulaşmaya çalıştılar.

SSaammssuunn:: Samsun’da 1 Mayıs kutlamaları İstasyon

Mahallesi’nden Cumhuriyet Meydanı’na yürünerekgerçekleşti. Katılımın düşük olduğu mitingingündemine düzen içerisindeki çatışmalar yansıdı.

AAnnttaakkyyaa::1 Mayıs Antakya’nın çevre ilçelerinden gelenlerin

eski Maksim Gazinosu önünde toplanmasıyla başladı.BDSP’nin 75 kişilik kortejle yer aldığı mitingeyaklaşık 1500 kişi katıldı.

Türkiye’de 1 Mayıs gösterilerinden...Türkiye’de 1 Mayıs gösterilerinden...

1 Mayıs ülke genelinde 1 Mayıs ülke genelinde coşkuyla kutlandıcoşkuyla kutlandı

Page 9: Ekim Gençliği Sayı 103

99

* Rusya‘da, başta başkent Moskova olmak üzerebirçok kente binlerce kişinin katıldığı mitinglerdüzenlendi. Komünist Parti’nin Moskova’daki DevrimMeydanı’nda düzenlediği mitinge yaklaşık 10 bin kişikatıldı. Moskova’nın ünlü Tverskaya Caddesi’ndedüzenlenen 1 Mayıs gösterisine ise yaklaşık 25 bin kişikatıldı.

* Fransa‘nın başkenti Paris’teki 1 Mayısgösterisi, Sarkozy’e karşı miting havasında geçti. Paris’inRepublique Meydanı’nda toplanan 50 bine yakıngösterici, ellerinde Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığına karşıolduğu belirtilen pankart ve dövizlerle slogan atarakyürüdü.

* Almanya’da geleneksel 1 Mayısyürüyüşlerinde saldırı politikalarına karşı istemler ilerisürüldü. Aşırı düşük ücret politikasıyla mücadelenin öneçıktığı gösteriler yüzlerce kentte gerçekleşti.

* Çek Cumhuriyeti’nde Komünist Partitarafından gerçekleştirilen 1 Mayıs gösterilerinde,ABD’nin ülkeye ve Polonya’ya kurmak istediği radarsistemi protesto edildi. Gösteriye 5 bin kişi katıldı.

* Avusturya‘da koalisyon hükümetinin büyükortağı Sosyal Demokrat Parti’nin başkent Viyana’dadüzenlediği 1 Mayıs mitingine 120 bin dolayında kişikatıldı.

* Güney Kore‘nin başkenti Seul’de binlerce kişialanlara çıktı. Seul Üniversitesi bölgesinde toplananyaklaşık 7 bin kişi, Devlet Başkanı Roh Moo-hyun’unistihdam ve ekonomi politikasını, ABD ile yapılan serbestticaret anlaşmasını protesto etti.

* Cakarta’da onbinlerce kişi ücretlerde artıştalebiyle gösteri düzenledi. Tam bir polis kuşatmasıaltında gerçekleşen gösteride, Devlet Başkanı SusiloBambang Yudhoyono, ülkeyi “yerel işgücünü sömürençokuluslu işletmelere” açmakla suçlandı.

* İran‘da başkent Tahran’da düzenlenen mitingeülkenin dört bir yanından binlerce kişi katıldı. Mitingteİran Çalışma Bakanı’nın istifası ve hapisteki sendikaliderlerinin serbest bırakılması istendi.

* İtalya‘nın Torino kentinde düzenlenen 1 Mayısgösterisi, çalıştıkları yerlerde yaşamlarını yitiren işçileriçin yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.Torino’daki kutlamalara 100 bin kişi katıldı.

* Yunanistan‘da ülkenin dört bir yanındakikutlamalar muhafazakar hükümet karşıtı gösterileredönüştü. Göstericiler haftalık çalışma süresinin yeniden35 saate düşürülmesini istediler.

* Filipinler‘de, Devlet Başkanı GloriaMacapagal Arroyo’nun istifasını isteyen vedaha fazla ücret talebinde bulunan yaklaşık 5bin kişi, başkent Manila’da bir yürüyüşgerçekleştirdi.

* Tayland’ın başkent’iBangkok’ta yaklaşık 10 bin işçi, 1 Mayısnedeniyle düzenlenen gösteride, ücretartışı ve Eylül ayında darbe yapılanülkede yeniden demokrasiye dönülmesitalebinde bulundu.

* Çin’e bağlı olan ve iki adadanoluşan Macau’daki gösteride, yolsuzluklarave kaçak işçilere karşı önlem alınmasınıisteyen göstericilerle polisle çatıştı. Polishavaya ateş açarak ve biber gazıkullanarak göstericilere saldırdı.

* Japonya‘da, başkentTokyo’nun merkezinde düzenlenen 1Mayıs gösterisine yaklaşık 42 bin kişikatıldı. Japon sendikaları, 374 kentteçeşitli yürüyüşler düzenlediler.

* Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyeti’nde 1 Mayıs kutlamalarıçerçevesinde bazı sendikalarınorganizasyonuyla Lefkoşa AtatürkMeydanı’nda bir miting düzenlendi.

* Venezüella lideri HugoChavez, 1 Mayıs’ta işçilere sürprizyaparak, asgari ücrete yüzde 20 zamyaptığını açıkladı.

* Amerika’da yüz binlerce göçmen 1 Mayıs’tahakları için alanlardaydı. Göçmenler vatandaşlığa kabuledilme ve aileleri parçalayan sınır dışıedilmelerin durdurulması talepleriylesokaklarda eylem yaptı. En büyük eylemlerŞikago’da (150.000) ve Los Angeles’da(100.000) gerçekleşti.

*İsrail işgali altındaki Filistin’deemekçiler, Batı Şeria’ya bağlı Ramallah’ta biraraya geldler. İsrail polisinin yoğun güvenlikönlemleri aldığı eylemde yer yer arbedeyaşanırken Filistinliler, Kalandiye kontrolnoktasına yürüdü.

* Irak’ta emekçiler, 1 Mayıs’ın geçensene yasaklanmış olmasına rağmen, sabahınerken saatlerinden itibaren ülke genelindesokaklara çıktı. Eylemlerin başkent Bağdat ileBasra’da kitlesel geçtiği ifade edilirken,özellikle Basra’daki yoğun kadın katılımı dikkat çekti.

DDüünnyyaa’’ddaa 11 MMaayyııss ggöösstteerriilleerriinnddeenn......

YYüüzzbbiinnlleerrccee iişşççii vvee eemmeekkççiiYYüüzzbbiinnlleerrccee iişşççii vvee eemmeekkççiiaallaannllaarraa ççııkkttıı!!aallaannllaarraa ççııkkttıı!!

Page 10: Ekim Gençliği Sayı 103

OODDTTÜÜ’’ddee DDeevvrriimm’’iinn aatteeşşii ssöönnmmeeddii,,ssöönnmmeeyyeecceekk!!

ODTÜ’de 11 Mayıs günü gerçekleştirilen eyleminardından ODTÜ Stadyumu’na mumlarla “DEVRİM”yazısı yazıldı. Bir gelenek haline gelen eylem, Fizikbölümü önünden başladı, şenlik alanı ve yurtlarınönünden geçilerek stadyumda tamamlandı.

En önde “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”pankartının taşındığı eyleme 1500’e yakınöğrenci katıldı. Kortejlerin stadyuma girmesiylebaşlayan Grup Yorum konseri sloganlarla,

halaylarla coşkulu bir şekilde geçti. Saatin 20.00’eyaklaşmasıyla stadyuma “DEVRİM” yazmak içinöğrenciler alana çağrıldı. DEVRİM yazısını yazmaya 2binin üzerinde öğrenci katıldı. El ele tutuşarak büyükbir çember oluşturuldu. Ardından bütün bir çim sahayamumlarla “DEVRİM” yazısı yazıldı. DEVRİM yazısıyazıldığı esnada tribünlerdeki öğrenciler de alkışlarladestek verdiler. Hem yürüyüşün başlamasıylastadyuma girene kadar, hem de DEVRİM yazısıyazılana kadar tüm bir ODTÜ’ye damgasını vuranDEVRİM oldu.

Genç Komünistler açtıkları “Gençliğindevrimci hareketini yükseltmek için örgütlümücadeleye!/Ekim Gençliği” pankartı ileeyleme yaklaşık 40 kişi katıldılar.

““KKaattiill RRookkeettssaann BBeeyytteeppee’’ddeenn ddeeffooll!!””Beytepe’de İletişim Topluluğu tarafından

düzenlenen “Kariyer günleri” konferansına çağrılan veaynı zamanda konferansın sponsorluğunu yapanRoketsan, Beytepe öğrencileri tarafından protestoedildi

5 günlük konferans programının 3. günü, 2Mayıs günü sabah başlayan oturumda önceRoketsan halkla ilişkiler müdürü kısa bir konuşmayaptı. Bu insanlıktan yoksun mühendisin“yıllardır bu sektördeyim ama hala bu roketleruçtukça heyecan duyuyorum” demesi üzerinekonuşmasını kesip “bu roketleri nereye

atıyorsunuz da bu kadar heyecan duyuyorsunuz?” diyekonuşmaya başladık. Sloganlarla oturumu terk ettik.Ardından tekrar toparlanarak konferansın yapıldığı yerekalabalık bir şekilde giderek protestomuza devam ettik.

İİssttaannbbuull’’ddaa TTMMMMOOBB ööğğrreennccii ppiikknniiğğii!!14 Mayıs günü TMMOB’a bağlı odaların İstanbul

şubelerinin Öğrenci Komisyonları düzenledikleripiknikle bir araya geldiler.

Kahvaltı ile başlayan piknik programı,konuşmalarla, türkü ve halaylarla, oyunlarladevam etti. Öğle yemeğinden sonra “öğrencikomisyonlarının önemi” başlıklı bir sohbetgerçekleştirildi. Ortak çalışma kültürünün

zayıfladığı, öğrencilerin oda çalışmalarından uzaklaştığıbir dönemde biraraya gelenler yapılması gerekenlerüzerinden canlı tartışmalar yürüttüler. Çalışmalara yenikatılan öğrenciler beklentilerini ifade ettiler.Komisyonların çalışmalarını ve deneyimlerini aktardığısohbette, üniversitelerde ortak çalışma yapmanın önemivurgulandı. Piknik vesilesiyle biraraya gelen

öğrencilerin bundan sonraki sürece aktif katılmasıçağrısı yapılarak sohbet bitirildi.

7 öğrenci komisyonundan 55 kişinin katıldığıpiknik çekilen halaylarla son buldu.

OODDTTÜÜ’’ddee hhaazzıırrllııkk ööğğrreenncciilleerrii yyüürrüüddüü!!ODTÜ’de hazırlık öğrencileri, hazırlıkta ders

geçme sistemindeki adaletsiz uygulamalara karşıkampanya örgütledi.

Konuyla ilgili bir imza kampanyasına başlandı. 3bine yakın öğrencinin okuduğu hazırlıkta bini aşkınimza toplayan hazırlık öğrencileri, topladıkları imzaları3 Mayıs günü bir yürüyüşle rektörlüğe verdiler. Hazırlıköğrencilerini temsilen 4 öğrenci binaya girerek toplanandilekçeleri teslim ettiler. Eylem “dilekçelerimizintakipçisi olacağız” sözleriyle son buldu.

YYTTÜÜ’’ddee BBaahhaarr ŞŞeennlliiğğiiYıldız Teknik Üniversitesi’nde her yıl geleneksel

olarak düzenlenen bahar şenliği, bu yıl da “Yaşamak birağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine!”sloganıyla gerçekleştirildi. Yaklaşık 200 kişininkatıldığı şenlik, çok kısa bir zaman aralığınasıkışmasına ve şenlik sırasında yaşanan tümaksaklıklara rağmen, YTÜ’de şenliklerin bu yılgetirilmek istenen yere karşı verilmiş bir yanıt oldu..

Şenlik, programda yer alan bazı grupların sahneyeçıkamaması nedeniyle gecikmeli olarak başladı.Şenlikte sırasıyla Erdal Bayrakoğlu, Burhan Berken,Metin Kahraman ve Ehl-i Keyf sahne aldı. Ayrıca halkoyunları ekibi de bir gösteri sundu. Alana “Sermayedefol üniversiteler bizimdir!”, “Nükleere hayır, NükleerYasası Geri çekilsin!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim!” pankartları asıldı.

BBÜÜ:: HHeeppiimmiizz TTuuhhaaffıızz!!Boğaziçi Üniversitesi’nde BÜFK tarafından

gerçekleştirilen “Hepimiz” isimli etkinlik Hürriyet,Takvim ve Cumhuriyet gazeteleri tarafından “tuhaf”olarak nitelendirildi. Açık bir biçimde hedef gösterilenhalkların ardeşliği temalı etkinliğe üniversiteyönetiminden öğrencilerine kadar geniş bir kesim sahipçıktı. ,

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü önünde biraraya gelen öğrenciler, "Hepimiz Tuhafız" pankartıaçarak slogan ve alkışlarla güney kampüs giriş kapısınayürüdü. Burada öğrenciler adına açıklama yapan DenizAli Gür, ülkede olup bitenlere seyirci kalmadıklarını,gündemdeki gelişmeleri tartışarak çeşitli etkinliklerdüzenlediklerini söyledi. Son dönemdeki gelişmeleredikkat çeken Gür, son dönemde yaşananların tekelcimedya ve laik anti-laik kutuplaşmasına hapsedilecek veoldu bittiye getirilecek şeyler olmadığını ifade etti.

Daha önce Hrant Dink'i anmak istediklerindepolisin müdahalesiyle karşılaştıklarını hatırlatan Gür,"folklor kulübümüzün "Hepimiz" adlı gösterisiHürriyet, Takvim ve Cumhuriyet gazeteleri tarafındanirticai ve yıkıcı bir propaganda şovu olarak karalandı"diyerek, tekelci medyanın tutumunu eleştirdi. Gür,üniversitelerine yönelik karalamaları boşaçıkaracaklarını söyledi. Eylem, "Hepimiz tuhafız"sloganlarıyla son buldu.1100

Page 11: Ekim Gençliği Sayı 103

Bahar ayının gelişiyle beraber üniversitelerde şenliklerbaşladı. Genelde Mayıs ayına yayılan şenlikler aşağı yukarıtüm üniversitelerde organize ediliyor. Popüler gruplaraveya şarkıcılara verilen milyarları sırtlayan sponsorfirmalar şenlik süresi boyunca kampüsleri adeta işgalediyorlar. Normal şartlar altında değil üniversitelilerinkarşısına çıkmak üniversitenin çevresine bile yaklaşmamasıgereken bir avuç şarlatanın şarkıcı diye sahne aldığışenlikler öğrenci gençliğin geldiği/getirildiği noktayı açıkçaortaya koymaktadır. Bu üniversitelere hakim zihniyetin deen kısa yoldan tarifi olmaktadır.

Sponsor bahanesiyle üniversite içlerine giren sermayeaçısından sorun hiç de basitçe bir reklam kaygısı değil.Şirketlerin üniversitelere özellikle şenlikler sırasındagösterdiği ilgi boşuna değil. Etkin bir araç olan şenlikleröğrenciler tarafından neredeyse bir sene boyuncabeklenmekte ve üniversite içinde geriye kalan tek sosyalalan olarak tanımlanmaktadır. İstisnasız tüm üniversitelerdeyapılan sponsorlu şenlikler bugün kapitalizmin ideolojikmevzilerine dönüşmüş durumdadır.

Bu yaklaşımın dışına çıkan en önemli örnek olan İTÜşenlikleri geçen yıl yaşananlarla da somutlandığı üzerekendi kendini tüketse de, sırf bu şenliğin yapılmaması içinvalilikçe tüm şenliklerin yasaklanmaya çalışılması,durumun önemini ortaya koymaktadır. Bu sene İTÜşenlikleri boyunca yaşanan saldırılar da bu gerçeği bir kezdaha açıkça kanıtlamıştır.

Sponsor desteğini arkasına alan ve sermaye açısındankendi düşünsel yaklaşımını yaşatmanın en kolay aracıolarak görülen şenlikler bugünkü şekliyleküçümsenmeyecek bir etkiye sahiptir. İçkinin en temeleğlence aracı olarak kullanıldığı şenlikler türlü rezilliklerede ev sahipliği yapıyor. İçki komasına girenlerden sokakortasında içkinin de etkisiyle birbirlerine olan “aşklarını”açık bir şekilde ilan eden çiftlere kadar, her türlü çirkinlikbu şenliklerin alışılmış görüntüleri arasında. Tüm bugörüntülere bakıp da “ahlak zabıtalığına” soyunmak isegelinen yerde sorunu değil çözmek tanımlamak konusundabile yeterli bir yaklaşıma denk düşmemektedir. Yaşanan biryozlaşma olmanın ötesinde bir dönüşümdür ve nesoruşturmalardan bağımsızdır, ne de üniversitelerinsermaye ile kurduğu bağdan. Saldırı ideolojik temellidir vebir ayrım yaratılacaksa tam da buradan yaratılmakzorundadır.

Bugün için zaten sistemin tüm araçlarıyla kuşatılangençlik kendi kimliğini taşımaktan gittikçe uzaklaşırken,şenlikler de bir yandan bu zihniyetin yansıması olarakşekilleniyor. Zira tüm üniversitelerde bu şenlikler bizzatöğrenci kulüpleri veya toplulukları tarafındanörgütlenmektedir. Aynı kulüplerin benzer bir şekilde kariyergünleri gibi etkinlikleri üniversitede hayata geçirenler

olduğunu düşündüğümüzde, karşımızda duran şeyin açıkbir ideolojik saldırı olduğu net bir şekilde görülmektedir.

Örneğin Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yıllardır“Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür, Bir Orman GibiKardeşçesine” sloganıyla ve kulüpler birliği tarafındanorganize edilen şenlikler, bugün sadece birkaç kulübün fiilietkisi altında profesyonel bir organizasyon şirketitarafından örgütleniyor. Ancak şenliğin dışında kalankulüplerin bu konudaki sessizliği bir yönüyle sindirilmişliğiifade etse de, temelde öyle veya böyle kabullenmişliğianlatmaktadır. Daha önceki senelerde sponsor başlığı birtartışma iken bugün artık bu kanıksanmış bir realitekonumuna gelmiştir. Yani sponsor kavramı artıköğrencilerin gözünde bir tehlike değildir. Asıl sorun daburada düğümlenmektedir. Üniversite içine taşınan buanlayış kendine ciddi bir zemin yaratmıştır.Küçümsenmeyecek bir destekçi bulan bu ideolojikprovokasyonun karşısına alternatifi koyulamadığı ölçüdearkasına aldığı güçle yoluna devam edeceğini söylemek zorolmayacaktır.

Bugün üniversitelerde politika ve onun yürütücüleriaçık bir sınıf ayrımı temelinde şekillenmektedir. Özelliklemetropol üniversitelerinde bariz bir şekilde görülebilen buayrım, dün basitçe solcu ve sağcı öğrenciler temelinde rahatbir ayrıma tabi bu gerçek, bugün şenliklerle de açığa çıktığıgibi sınıfların temsilcileri üzerinden olmaktadır.Kapitalizmin yeni köle pazarı üniversitelerde kendinipazarlamaya hazır binlerce öğrenci buna uygun yaşambiçimleri oluşturmaktadır. Şenlikler de bunun doğal bireryansıması olarak ortaya çıkıyor. Örneğin ODTÜ, Boğaziçi,İTÜ gibi önemli üniversitelerde düzenlenen şenlikler tıpkıABD ve Avrupa ülkelerinde yıllardır süren benzerleriniaratmıyor. Bu üniversitelerin sermaye açısından taşıdığıönem bir yana bu üniversitelerin öğrencileri açısındangelecek sorunun niteliğinin de farklı şekilleniyor olması buüniversitelerde düzenlenen tüm etkinliklere damgasınıvurmaktadır.

Şenlikler bir sonuç olarak görülebilmelidir. Bu sonuçlasavaşmak ancak onu üreten mantığın karşısına dikilmekleolabilir. Burjuvazinin popüler kültürü hayatın her alanındaolumsuz anlamıyla ideoloji üretmekte ve bu ideolojikdüşünce yapısı türlü yollarla kitlelerin bilinç altınayerleştirilmektedir. Kültür bir hapishaneye dönüşerek,yabancılaşma parmaklıklarının arkasına gençliği tutsaketmektedir. Faşist deyince ayağa kalkan sol, sermayenin butemsilcilerine karşı da aynı duyarlılıkla hareket etmekzorundadır. Zira üniversiteleri kuşatan ve öğrenci gençliğingözlerini boyayan şey hiç de faşistlerin ipe sapa gelmezideolojik hezeyanı değil, bizzat kapitalizmin bireyselkurtuluş düşleridir. Şenliklerde kendinden menkul bireğlence anlayışının egemenliğinin de anlamı budur. 1111

Sermayenin yozlaştırma mekanizmalarına karşı devrimci alternatif ihtiyacı

Page 12: Ekim Gençliği Sayı 103

Üniversitelerin sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde yenidenyapılandırılması sürecinin bir gereği olarak artan baskılara vesaldırılara her gün bir yenisi daha ekleniyor. Bütün bir yıl boyuncaİstanbul’un çeşitli üniversitelerinden sürekli olarak polis-idare-sivilfaşist işbirliği çerçevesinde gerçekleşen saldırı haberleri aldık ve busaldırıların büyük çoğunluğu sonucunda kitlesel gözaltılar yaşandı.

1 Mayıs 2007’de Taksim ve çevresinde yaşanan devletterörünün üzerinden henüz bir hafta kadar geçmişken, önce AvcılarKampüsü’nde “1 Mayıs değerlendirmesi yasak”lanmaya çalışılmış,dekanın emri ile ÖGB’ler öğrencilerin üzerine salınmıştır. Yineİstanbul Teknik Üniversitesi’nde bu yıl 21.’si gerçekleştirilenGeleneksel İTÜ Şenlikleri başlamış, ancak şenlik, ilk günden itibarenrektörlüğün engelleme çabaları ve polis tehdidi altındagerçekleştirilmek zorunda kalınmıştır. Bu baskı ve tehditler ilk günşenlik alanının öğrencilere kapatılması ve ses düzeninin içerialınmasının engellenmesi şeklinde yaşanmıştır. Ancak devrimci,demokrat öğrenciler ses düzeni olmadan, fiili olarak şenliğibaşlatmışlardır. Dün ise şenlik alanındaki çadırlara yine rektörlükeliyle polis saldırtılmış, 17 öğrenci gözaltına alınmıştır. Bütün busaldırılara ve şenliği gayri meşru gösterme, engelleme çabalarınakarşın öğrenciler ısrarcı olmuş, dün tekrar bir basın açıklaması ileçadırlar kurulmuş ve deklare edilen program çerçevesinde 21.Geleneksel İTÜ Şenliği’nin kapanış programının hayatageçirilebilmesi için bugün İTÜ Maslak Kampüsü’nde toplanılmıştır.Ancak şenliğin kapanış programında bildik oyun yeniden sahnelenmiş,çevik kuvvet şenlik alanına pervasızca saldırmış, orada bulunandevrimci, demokrat öğrenciler ciddi bir biçimde dövülmüştür. Şu 83kişi keyfi bir biçimde gözaltında tutulmaktadır.

1 Mayıs sonrasında yaşananlar bunlardan ibaret değildir.Çeşitli yer ve biçimlerde polis-idare ve sivil faşist işbirliğininörneklerine rastlamak mümkündür. 3 Mayıs “Türkçülük Bayramı” adıaltında üniversitelerin içerisine girerek provokasyon yaratan sivilfaşistler, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yönetimin bilgisi dahilinde,ÖGB’ler eşliğinde ve dahası oradaki bir idari personelin aracı ileüniversiteden uzaklaştırılmışlardır. İstanbul Üniversitesi MerkezKampüs’te ise devrimci, demokrat öğrencilere satır ve silah çeken

faşist güruh, bırakın gözaltına alınmayı, sivil polislerin yanındaellerini kollarını sallayarak üniversiteden çıkabilmişlerdir.

Tablo açıktır! Üniversiteler üzerinde bilindik oyunlaroynanmaktadır. Toplum için bilim üretmesi gereken bu kurumlar,aksine idari kadrosuyla, örgütlenme biçimiyle, sosyal-kültürelolanaklarıyla, eğitim müfredatıyla bir bütün olarak düzenin kollukkuvvetine dönüştürülmek istenmektedir. Bütün bir üniversitegençliğini geleceksizleştirerek kendi geleceğini güvence altına almayaçalışan sermaye düzeni, giriştiği bu harekatta ayağına dolandığınıdüşündüğü üniversitenin muhalif güçlerini ise oluşturduğu baskı veterör ortamı ile etkisizleştirmeyi hedeflemektedir.

“Siyaseti bitireceğim” sözü rektör tarafından yüksek sesleifade edilse de, asıl olarak üniversiteleri sermayenin politikalarınaentegre etmeye çalışan bütün idari kadrolar tarafındantekrarlanmaktadır. Bugüne kadar devrimci siyaset üniversitelerdegüllük gülistanlık atmosferde yürütülmemiştir. Devrimci, demokratöğrencilere yönelik baskı ve terör uygulamaları yeni değildir.

İTÜ Şenlikleri’ne gerçekleştirilen bu saldırının kendisi,İstanbul Üniversitesi’nde afişlere, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde“Yaşasın 1 Mayıs” yazısına yönelen baskı ve terörden farksızdır. İTÜŞenlikleri’ne ilişkin birçok nokta üzerinden yöneltebileceğimizeleştirimiz saklı olmakla beraber, bu şenlikleri sahipleniyor,üniversitelerdeki devrimci siyaseti ve üniversite gençliğini hedef alansaldırılar karşısında mücadelemizi bir an bile kesintiyeuğratmayacağımızı dosta düşmana bir kez daha ilan ediyoruz.Saldırıları püskürtebilmenin yolu gençliğin gelecek mücadelesinibirleşik, devrimci, militan bir temelde sürdürebilmesindengeçmektedir. Bütün devrimci, demokrat, ilerici ve duyarlı kesimlerbugün bu sorumlulukla davranmak zorundadır!

Baskılar bizi yıldıramaz!Polis-idare-sivil faşist işbirliğine son!İTÜ Şenlikleri engellenemez!

Ekim Gençliği8 Mayıs 2007

“İTÜ şenliği engellenemez!”

İTÜ Şenlikleri’ne saldırı21. Geleneksel İTÜ Şenlikleri rektörlüğün baskısı ve polisin

tehditleri altında gerçekleştirildi. Açılış günü rektörlük tarafından şenlikalanı yasaklanmış ve ses düzeninin içeri sokulması engellenmişti. Bununüzerine şenlik bileşenleri iradi bir tutum geliştirerek, fiili bir şenlik alanıyaratmış ve şenliği, konserler de dahil olmak üzere ses düzensiz olarakbaşlatmıştı.

7 Mayıs günü rektörlük emriyle kolluk güçleri çadırların bulunduğualana saldırmış, 17 öğrenci gözaltına alınmıştı. Ardından 8 Mayıs’ta birkez daha şenliğe saldırıldı.

Şenliğin son gününde sahne alan Onur Akın’ın dinletisi bitmeküzereyken kitle çembere alındı. Kol kola girerek polisin saldırısınadirenen 83 kişi çevik otobüsüne bindirilerek zorla gözaltına alındı.

Aynı gün polisin üniversitenin içine girmesi ve öğrencilerin gözaltı terörüne maruz kalması gerçekleştirilen bir açıklamayla protesto edildi.Şenlik alanından önce rektörlüğe, daha sonra da giriş kapısına yüründü. Basın metni okunduktan sonra basın emekçilerinin içeri alınmamasınedeniyle şenlik alanında gerçekleştirecek etkinlik kapı önünde yapıldı.

Şenlik Grup Yorum’un söylediği halay parçalarıyla sona erdi.İstanbul Ekim Gençliği1122

Page 13: Ekim Gençliği Sayı 103

İÜ’de faşist saldırıya yanıtİÜ’de sözde “3 Mayıs Türkçülük Bayramı” nedeniyle

üniversiteye dışarıdan insan sokarak okulda kutlama yapmakisteyen faşist beslemeler, okuldaki devrimci öğrencileresatırlarla saldırdılar. Faşistlerin satırın yanında silah dakullandığı saldırıda iki öğrenci çeşitli yerlerinden yaralandı.

Saldırının ardından üniversite öğrenciler MerkezKampus girişinde faşist saldırıya ilişkin yaklaşık 40 kişilikbir katılımla bir açıklama gerçekleştirdiler.

YTÜ’de faşistler arka kapıdankaçtılar!

YTÜ Davutpaşa Kampüsü’nde sözde “3 MayısTürkçülük Bayramı” nedeniyle İstanbul Alperen OcaklarıÜniversiteler Masası imzalı bildirileri dağıtmaya kalkan sivilfaşistlere müdahale edildi. Bildirinin dağıtımı engellendi.Ancak faşistler ÖGB ve YTÜ İdaresi’nce YTÜ Hazırlıkmüdiresinin özel aracıyla arka kapıdan kaçırıldı.

DTCF’de gerginlik!Sözde “3 Mayıs Türkçülük Bayramı” dolayısıyla

DTCF’de faşistler bir etkinlik gerçekleştirmeye kalktı.Etkinlik alanında bulunan devrimci-demokrat öğrencilerlefaşistler arasında çatışma çıktı. Üniversiteye polis girdi vedevrimcilere saldırdı. Devrimci öğrenciler faşistler ve polisokulu terk etmeden okuldan ayrılmadılar. Faşistlerin vepolisin okuldan çıkmasıyla öğrenciler de kitlesel bir şekildeSakarya Caddesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Burada biraçıklama yapıldı.

Avcılar’da 1 Mayıs yasağısürüyor!

2 Mayıs’ta 1 Mayıs yasakçılığı İÜ’ye taşındı. Dekanlık,1 Mayıs ile ilgili her türlü değerlendirmenin asılması,dağıtılması vb. yasaklandığını ilan etti.

Bu yasağı ilk olarak, Yurtsever Cephe ozalitleriniastığında, ÖGB ile çıkan gerginlikten öğrendik. Hemenardından 1 Mayıs değerlendirmeleri içeren ozalitlerimiziastık. ÖGB’nin saldırgan tutumuna karşın indirmedik. Dahasonra dekan gelerek tehditler savurmaya başladı ve ÖGB’leriafişlerimize saldırttı. Direnmemize karşın ozalitlerimizyırtılınca biz de Dekan’ı ve ÖGB’leri teşhir eden konuşmalaryaptık.

Ardından 1 Mayıs yasakçılığının üniversitemize taşınanyüzünü teşhir eden bildiriler dağıttık. Dekanlığın bu konuylailgili bildiri dağıtmayı da yasaklayan bir fetva verdiğini yineÖGB’lerin müdahalesi ile öğrenmiş olduk. ÖGB’ninengelleme çabalarını irademiz ve çevredeki öğrencilerintepkileri ile püskürttük.

ÇÜ’de polis terörü!Çukurova Üniversitesi’nde 7-12 Mayıs tarihlerinde

rektörlük tarafından bahar şenliği düzenleniyor. Geçmişyıllarda da olduğu gibi rektörlüğün düzenlediği baharşenliğine karşı 9 Mayıs günü alternatif şenlik düzenlendi.

Halaylarla başlayan şenlik polis terörü ile karşılaştı.Okulun içerisine giren çevik kuvvet polisi halay çeken

kitlenin üzerine doğru yürüyüşe geçti. Bunun üzerine halayınyarıda kesilmesi, ıslık ve yuhalamalarla gösterilen tepkisonucu polis geri çekildi. ÖGB şefi tekrar gelerek kitlenindağılmasını, dağılmaması halinde polisin saldıracağınıbildirdi. Ancak kitle polis okulu terk etmedendağılmayacağını ve bekleyeceğini söyledi.

Cebeci’de İP’lilerin saldırısıyanıtsız kalmadı!

Cebeci Kampüsü’nde 9 Mayıs’ta öğle saatlerinde Türkbayraklarıyla stant açan İP’liler, “solcu” “ajan provokatörler”vb. ifadelerle devrimcileri hedef alan “Atatürkçü, vatansever,devrimci öğrenciler” imzalı bir bildiri dağıttılar.

Devrimciler İP’lilere, söz konusu bildirileridağıtamayacaklarını ve derhal masalarını toplamalarınısöylediler ve üniversiteye organize geldikleri sopalarından dabelli olan İP’lilerin saldırısı ile karşı karşıya kaldılar. Bununüzerine çatışma çıktı. Üniversiteye panzerlerle giren çevikkuvvet de devrimci öğrencilere saldırdı. Polis ve İP’lilerüniversiteyi terk etmeden önce oradan ayrılmama tutumualan devrimciler onların çıkması ile beraber kitlesel birşekilde Cebeci’den Yüksel Caddesi’ne bir yürüyüşgerçekleştirdi. Burada yapılan basın açıklamasının ardındansloganlarla eylem sona erdi.

Bir hafta boyunca sürdürülen polis terörünü ve İPçetesinin provokasyonlarını teşhir etmek amacıyla 17Mayıs’ta anti-faşist birlik tarafından kampüs girişinde birbasın açıklaması gerçekleştirildi.

Kocaeli’nde faşist saldırıKocaeli’nde 7 Mayıs akşamı 50 civarında faşist, 5

öğrenciye azgınca saldırdı. Saldırı sonrasında yaralananlarKocaeli Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Faşistler hastaneyi debasarak tedavi altına alınan yaralılara tekrar saldırdılar.Polisin seyirci olduğu saldırı 9 Mayıs günü basınaçıklamasıyla protesto edildi.

Van’da polis söyleşiyi bastı! Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğrenci Derneği tarafından

Bahar Şenlikleri kapsamında 5 Mayıs’ta Serhat Kültür veSanat Merkezi’nde düzenlenen ve yazar Yılmaz Sezgin’inkatıldığı söyleşiye baskın düzenleyen polis içeride kimlikaraması yaptıktan sonra YYÜ’de ve değişik okullardaokuyan 15 öğrenciyi gözaltına aldı.

İTÜ şenliklerine saldırılarprotesto edildi!

21. Geleneksel İTÜ Şenliği’ne iki kez polisi saldırtan ve100’ü aşkın öğrenciyi gözaltına aldırtan rektör, basınaçıklaması ile protesto edildi. 200’ü aşkın öğrencininkatılımıyla yapılan eylem yemekhane önünden Fen-Edebiyatkapısına yapılan yürüyüşle başladı, basın açıklaması iledevam etti.

Daha önce İTÜ’deki gözaltıları protesto eden bildirilerdağıtan 5 öğrenci kulübü de eylemde yer aldı. İTÜöğrencilerinin büyük tepkisiyle karşılanan bu saldırılarınardından bazı hocaların da öğrencilerle birlikte yürümesirektöre duyulan tepkinin geniş bir zemine yayıldığınıgösterdi.

Sermaye gençliğe saldırıldırıyor...

Baskı ve zor gençliği yıldıramaz!

113333

Page 14: Ekim Gençliği Sayı 103

1144

Eğitim ve öğretim döneminin sonuna yaklaşıyoruz.Bu aynı zamanda ÖSS’ye sayılı günler kaldığının dahabercisi. Şimdiden son sınıf öğrencileri lise binalarındanayrıldı. Dershanelerin etüt salonları yılın tüm aylarındandaha kalabalık. ÖSS yaklaştıkça ÖSS stresi ile beraber,çarpık eğitim sisteminin bir uzantısı olan bu elemesınavına karşı duyulan tepkiler de daha yüksek sesle dilegetirilir oldu.

Liseli gençliğin bu en temel sorununugündemleştirebilmek için Liselilerin Sesi ikinci dönembaşından bu yana yoğun bir çaba harcıyor. ÖSS’ye ilişkinmetinler, ÖSS’nin teşhiri amacıyla çıkartılan -çoğunluklayerel olmakla beraber- çeşitli materyallerle sorununüzerine gitmeye çalışıyor. Haziran ayı artık bu çabalarınürünlerinin görüleceği zamana işaret ediyor. 3 Hazirangünü İstanbul LGP’nin gerçekleştireceği “ÖğrenciSömürü Sınavı Kaldırılsın Şenliği”, 10 Haziran’daİstanbul’da “ÖSS duvarını yıkalım!” şiarı etrafındaörgütlenecek miting, yine aynı tarihlerde İzmir’de ortakörgütlenecek olan basın açıklaması, bir dönemdirharcadığımız çabanın yarattığı sonuçları görebileceğimiztemel alanlar olacaktır.

Tek başına sıraladığımız tarihlerde yapılacak eylem-etkinlikler üzerinden bakıldığında bile, ÖSS gündemineilişkin geçen seneleri aşan bir çalışma sürecininörgütlenebildiğini ifade etmek mümkün. Özellikle geçmişyıllardan farklı olarak bu sene açığa çıkan ÖSS’ye karşımuhalefette birleşik bir zemin yaratabilme yönlü bakış veyaklaşımların anlamlı olduğunu söylemeliyiz. Liseligençlikte ÖSS karşıtı bir bilinç yaratabilmenin, bu bilincinilk elden sınırlılıkları olsa da eylem alanlarınataşınabilmesinin zeminini oluşturma çabası harcamak,önümüzdeki dönem açısından umut vericidir.

Bu noktada Liselilerin Sesi çalışmasıyürüten tüm alanlarımızın üzerine çok yönlü

görevler düşmektedir. İlk olarak, hangidüzeyde olursa olsun liseli gençliğin

birleşik mücadelesinin zeminleriniyaratma çabası ısrarla harcanmalıdır.

Bugünkü koşullarda kimi siyasalörgütlenmelerle eylemsel yan yana

gelişler bile önemlidir. Kaldı kitartışmamız hiç de siyasal

yan yana gelme sınırındadeğil, tersine

liselerimizdeki genişkesimlerle buluşma

tartışmasıdır. Bukonuda ÖSS

karşıtı

kampanyasürecianlamlı bir

olanağadönüşebilirse,

önümüzdekiseneye deneyim bırakmanın da bir

vesilesi olacaktır. Mesela okullardakitiyatro toplulukları, müzik grupları,

dergi çıkartan güçler, kendi kurumsallıkları

ile İLGP’nin açık toplantılarına çağırılabilir. Butoplulukların özgün çalışmaları ve kimlikleri ilekendilerini temsil etmelerinin olanakları sağlanarak, bugüçlerin okullardaki mücadele süreçleri ile bağkurmalarının yol ve yöntemleri aranabilir.

İstanbul / Kartal’da Denizler anması için oluşanortaklığın, şimdi Mayıs şehitleri anması çerçevesindeyinelenmesi, yerel bir örnek olmasına karşın ÖSS mitingiiçin yan yana geliş kadar önemlidir. Liseli gençlikmücadelesinin süreçlerine bakıldığında, neredeyse‘96’dan bu yana ortak iş yapma örneklerinerastlanamamaktadır. İstanbul LGP’nin her yıl 6 Kasımsürecinde harcadığı çabayı (ki bu maalesef diğerçevrelerin ilgisizlik duvarına çarpmaktadır) dışta tutarsak,liseli gençliğin kazanılması çerçevesinde bu seneye kadarbirleşik adımların atıldığı çok fazla örneğe sahip değiliz.

Bu çerçevede liseli gençlik çalışmamız birleşik birgençlik mücadelesinin gereklerini yerine getirebilmelidir.Ancak bu, liseli gençlik mücadelesine sistematik birbakışa sahip olmadıkları gibi, örgüt konusunda daşabloncu yaklaşan çevrelerin tartıştığı merkezi platform,birlik vb. arayışları üzerinden bir birliktelik değil, tersineokullar, semtler, dershaneler düzleminde yan yana gelişler,yani çalışmanın özgün yanları ile uyumlu bir tarzdayürütülebilen bir birliktelik olmalıdır. Liseli gençliğin debirleşik kitlesel bir örgütlülüğe ihtiyacı olduğu açıktır.Ancak bugün böyle bir örgütlülüğe giden yol açık kiokullardan, dershanelerden geçmektedir. Yoksa masa başıtartışmalarla birleşik ve kitlesel bir örgütlenmeninolanaklarının yaratılabilmesi şansı yoktur.

Üzerimize düşen ikinci bir görevse, liseli gençliğeilişkin tartışmalarda karşımıza çıkan iki temel yaklaşımlamücadele etmektir.

Bu yaklaşımlardan birincisi, bu alanın bir kadrodevşirme alanı olarak görülmesi ve liseli gençliğindevrimci mücadelesinin geliştirilmesi yönlü her türlüçabanın yerini, liseli “gençlerin” mücadeleyekazanılmasının almasıdır. Bu yönelimi daha önceleriçokça tartıştığımız için tekrarlamayacağız.

Aynı derecede önemli bir ikincisi ise, liseli gençliğibir bütün olarak apolitik görme eğilimidir. Bunun sonucuolarak, liseli gençliğin mücadele gündemleri belirlenirken,popülerlik, ilgi çekicilik gibi kavramlarla, liseli gençliğeyakıştırılan apolitizmin içine düşülmesidir. Elbette liseligüçlere kendi gündemleri üzerinden seslenmek, buçerçevede gelişen bir mücadele perspektifi oluşturmakönemlidir. Ancak düzenin dört koldan kuşattığı, iktisadisaldırılarla geleceksizleştirirken, sosyal-kültürelsaldırılarla bir bütün olarak gericileştirmeye çalıştığı liseligençlik kesimlerine devrimci alternatifi göstermenin yolu,açık ki düzenin güçlü bir teşhirinden geçmektedir.

Liselilerin Sesi bu çerçevede üzerine düşen görevleri,kendi seçtiği yolda zorluklarına rağmen ısrarlı bir biçimdeyürüyerek, sürekli ve sistemli bir çalışma yürüterekgerçekleştirecektir. Biz liseli gençliğin devrimcialternatifiyiz, bunu bilerek yolumuzu yürüyeceğiz. Bununkarşısında yer alan ve enerjilerini liseli gençlikmücadelesine en ufak bir katkı yapmayacak bir biçimdetüketen her türlü eğilime karşı mücadelemizi ısrarlı birbiçimde sürdüreceğiz!

(Liselilerin Sesi 16. sayısından kısaltılarakalınmıştır...)

Page 15: Ekim Gençliği Sayı 103

33 HHaazziirraann’’ddaa ““ÖÖğğrreenncciiSSöömmüürrüü SSıınnaavvıı KKaallddıırrııllssıınnŞŞeennlliiğğii””’’nnddee bbuulluuşşaallıımm!!İstanbul Liseli Gençlik Platformu olarak ikinci dönem başında ilk

adımlarını attığımız ÖSS karşıtı kampanyamız okulların kapanmasınasayılı günler kala oldukça hızlı bir sürece girmiş durumda. 3 Haziran’daİLGP olarak “Öğrenci Sömürü Sınavı Kaldırılsın!” başlıklı şenliğimiz vehemen ardından 10 Haziran günü farklı gençlik güçleri ile birliktegerçekleştireceğimiz “ÖSS duvarını yıkalım!” mitingi kampanyamızın dafinali olacak!

ÖSS’yle ilgili İstanbul genelinde 2 bine yakın dershane ve liseöğrencisi ile gerçekleştirdiğimiz referandumun sonuçları üzerinden bir kezdaha gördük ki, bugün liseli ve dershaneli gençliğin geniş bir kesimiÖSS’ye karşı. Bu karşıtlığın kendisi hiç de çocukça bir sınava girmeyiistememe kaprisinden ileri gelmiyor. Tersine, referandum yaptığımız vesohbet etme fırsatını yakaladığımız yüzlerce liseli, bu sınavın kökenindeyatan eşitsizliğe, ÖSS sonrası kendisini bekleyen derin belirsizliğe tepkili,ÖSS’den ve eğitim sisteminin bütününe egemen olan paralı eğitimdenbıkkın olduğu için bu sınav karşısında bir tutum alabilmek, geleceğinibelirleyebilmek istiyor.

Referandum sonrası faaliyetlerimizi çeşitli araçlarla sürdürdük. Birçokyerelde, sorunu bütün yönleriyle işlemese de ÖSS’yi gündemleştirdiği içinSınav filminin gösterimini gerçekleştirdik. Bu film gösterimleri üzerindenbirçok liseli ile bağ kurma olanağı yakaladık, dahası filmin boşlukları herbir gösterimin söyleşiye dönüşmesini sağladı.

Şimdi ise 3 Haziran’daki şenliğimizin çalışmalarına start vermişdurumdayız. Şenlik çalışmaları kapsamında ÖSS karşıtı bir imzakampanyasını da devreye soktuk. İmza kampanyamızı İstanbul’un dört biryanındaki liselere taşıyacağız. Ayrıca İstanbul’un merkezi yerlerindestantlar açarak kampanyamızı güçlendireceğiz.

Şenliğimize birçok müzik grubu katılacak.Kızılırmak, Hasan Sağlam, KEOPS, Grup Göç,Yersiz Oyuncular isimli bir tiyatro topluluğu veÖSS karşıtı mücadelemizi konu alan birsinevizyon gösterimi programda yer alacak.Aynı zamanda 3 Haziran Nazım Hikmet’in ölümyıldönümü olduğu için “Şiirlerle NazımHikmet” isimli bir gösteri sunacağız.

Leman dergisinden ve Eğitim-Sen’in kimişubelerinden de destek aldığımız şenliğimiz içinyaygın bir çalışma öreceğiz. Bu şenliğiduymayanın kalmaması için bütün İstanbul’uafişlerimizle donatacak, binlerce bildirikullanacağız. Ayrıca şenliğimizin davetiyelerinikatılmayı dileyen herkese ulaştırmayaçalışacağız.

ÖSS karşıtı mücadelede etkili bir aracadönüşeceğini düşündüğümüz şenliğimize dönükçalışmalarımızı büyütmek, geleceği kazanmakiçin güne yüklenmek bugün temel bir sorumluluk olarak karşımızdadurmaktadır. İLGP’liler şenliğimize sayılı günlerkala bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmeliler.

“Öğrenci Sömürü Sınavı Kaldırılsın Şenliği”bir dönem boyunca sürdürdüğümüz çalışmamızınsonuçlarını alacağımız, ÖSS karşıtı liseli vedershaneli öğrencilerle buluşacağımız günolacaktır. Bu çerçevede bütün liseli ve dershanelidostlarımızı, ÖSS’ye karşı tüm güçleri 3 Hazirangünü saat 12.00’de Muammer Karaca’da olmayadavet ediyoruz!

Gelin, geleceğimizin türkülerini berabersöyleyelim!

Gelin, geleceğimizi kendi ellerimizlebelirleme irademizi omuz omuza güçlendirelim!

İLGP (İstanbul Liseli GençlikPlatformu) 1155

1100 HHaazziirraann’’ddaa KKaaddııkkööyy’’ddee““ÖÖSSSS dduuvvaarrıınnıı yyııkkaallıımm!!””Geçen yılın 1 Mayıs’ında liseli gençliğin alanlara adeta

akın etmesi, liselilerin eğitimin çığ gibi büyüyen sorunlarıkarşısında artan tepkisinin bir işaretiydi. Alanda okulformalarıyla ve coşkulu sloganlarıyla liseliler büyük bir dikkatçekiyordu. Liseli gençliğin egemenlerin her türlü apolitizasyonsaldırısına rağmen 1 Mayıs’a anlamlı bir katılım sağlaması,düzenin karşısına bir güç olarak çıkabilmenin olanaklarını işaretediyordu.

Bugüne kadar Liselilerin Sesi’nde defalarca, bu olanaklarınönünü tıkayan birçok etmene işaret etmiş ve bunlardan enönemli ikisinin, liseli gençlik alanında mücadele veren siyasalörgütlenmelerin bu alanı özgün bir çalışma alanı olarak görerekpolitika üretmemesi ve birleşik mücadelenin kanallarınınyaratılmasında yaşanan güçlükler olduğunu ifade etmiştik.Gelinen yerde geçtiğimiz haftalarda bu konuda anlamlı bir adımatıldı. İstanbul’da bir dizi siyasal örgütlenme yan yana gelerek,ÖSS karşıtı bir mitingi beraberce emek vererek örgütleme kararıaldı.

10 Haziran günü Kadıköy’de gerçekleştirilmesi hedeflenenÖSS karşıtı miting “ÖSS duvarını yıkalım!” ortak şiarı ileörgütleniyor. Mitingte ÖSS çok yönlü bir biçimde ele alınacak.ÖSS eşitsizliği özellikle sınıfsal, ulusal ve cinsel temeldeirdelenecek. Sınıfsal temelde okullar arası eşitsizlik öneçıkartılarak, bu çerçevede meslek liselilerin özgün sorunlarıişlenecek. Yine bu başlık içerisinde dershaneler ve dershaneliöğrencilerin özgün durumu vurgulanacak. Bölgesel temeldeyaşanan eşitsizlik başlığı altında, Kürt illerindeki eğitim ile batıillerindeki eğitim arasındaki nitelik farkı ele alınacak ve

anadilde eğitim hakkının sermaye iktidarıncagaspının sonuçları işlenecek. Cinsel temeldeeşitsizlik kapsamında kız öğrencilerin karşı karşıyakaldığı sorunlar ve bu sorunların onların eğitimyaşamlarına ve dolayısıyla ÖSS sonuçlarına etkileritartışılacak.

ÖÖSSSS dduuvvaarrllaarrıınnıı yyııkkmmaakk ddüüzzeennii yyııkkmmaakkttaann ggeeççmmeekktteeddiirr!!

10 Haziran’da gerçekleşecek olan mitingİstanbul Liseli Gençlik Platformu açısından ciddi biröneme sahip. Zira bu mitingte liseli gençliğintaşıdığı mücadele gücünün kendisinin açığaçıkarılabilmesini umuyoruz. Beraberindeönümüzdeki dönem açısından anlamlı bir ortakmücadele deneyimi kazanacağımızı düşünüyoruz.

Diğer illerdeki yoldaşlarımızın da benzertarihlerde ÖSS karşıtı birleşik eylem ve etkinlikleringerçekleştirilmesi için çaba harcamalarıgerekmektedir. Bu çerçevede İzmir’de gerçekleşecekolan ÖSS karşıtı basın açıklaması anlamlı veyaygınlaştırılması gereken bir örnektir.

ÖSS’nin nasıl çarpık bir yapı üzerindeşekillendiğini bilen, geleceğine sahip çıkmabilincine sahip bütün liseli ve dershanelileri 10Haziran’da İstanbul Liseli Gençlik Platformusaflarına davet ediyoruz. 10 Haziran’da Kadıköy’degeleceğimizin önüne çekilen ÖSS duvarınıyıkacağız! Çünkü biz biliyoruz, ÖSS’nin 5seçeneğine karşı tek seçenek mücadele!

İstanbul Liseli Gençlik Platformu

Page 16: Ekim Gençliği Sayı 103

Yakın dönemde, cumhurbaşkanlığı seçimlerininyaklaşması ile beraber, sermaye düzeninin farklıklikleri arasındaki çatışmalar da derinleşti. AKP veordu arasında yaşanan, muhtıralara ve karşılıklımeydan okumalara varan bu çatışmada üniversiteleraçık bir tutum alarak ordu eksenli bir konumlanışsergilediler. Rektörlerden ardı ardına gelenaçıklamalar, üniversitelerden miting alanlarınakaldırılan otobüsler, ilgili üniversitenin yönetiminininisiyatifi üzerinden şekillenen münferit örneklerdeğil, aksine üniversitelerin düzen içi çatışmadakikonumlanışının açık bir göstergesidir.

Elbette 12 Eylül askeri faşist darbesinin enkurumsal aygıtlarından birisi olan YÖK’ün başındabulunduğu bir kurumun, ordu merkezli gericiliğintarafında olması şaşılacak bir durum değildir. 12Eylül askeri faşist darbesinin öz çocuğu olan YÖK,üniversitelerin tepesine çöreklendiği günden bu yana,eğitimde gericileşmenin, üniversitelerdeki kışladüzeninin güvencesi olmuştur. Ancak faşist histeridalgasını demokrasi ve laiklik savunusu gibisöylemlerle gizlemeye çalışmak, üniversitelerin vebaşındaki kurum olan YÖK’ün boyunu oldukçaaşmaktadır.

Zira üniversitelerin tarihi sistemin bir ideolojikaygıtı olarak sistemin bekası için çalışmakolagelmiştir. Bu açıdan üniversiteler sistemin değişenihtiyaçlarına göre konumlanmak, bu çerçevedeideolojik üretim alanı olmak dışında bir misyonasahip değildir. YÖK ve ordu ile birlikte halihazırdakidinci gericiğin kaynağı durumundaki yüksek öğretimsisteminin laikliği savunması, gericiliğe karşımücadele ettiğini iddia etmesi ancak bir kara mizaholarak ele alınabilir.

GGeerriicciilliiğğiinn ddaayyaannaakkllaarrıınnaa kkaarrşşıımmüüccaaddeellee eeddiillmmeeddeenn

““iilleerriiccii”” oolluunnaammaazz!!

14 Nisan’la başlayan ve ardından devam eden“cumhuriyet mitingleri” şoven faşist kesimin başınıdöndürürken, son yıllarda sürekli pişirilerek toplumunönüne sürülen ulusalcılık söylemlerinin etkisialtındaki kesimlerde bir bilinç bulanıklığına yol

açmıştır. Sözkonusu mitinglere bakarak halk hareketitanımlamalarında bulunanlar, sivil darbe ilan edenler,bütün bu mitingleri “kendiliğinden bir tepkinindışavurumu” olarak algılayanlar, bu bilinçbulanıklığının en yoğunlaşmış örnekleridir. Ancaksözkonusu mitingler hiç de bu kesimlerin sandığı gibibir anda ortaya çıkmamışlardır. Darbeci generalinbasına yansıyan günlüklerinde, silahlı bürokrasinin“sivil toplum”un gücünü/önemini keşfettiği, özelliklede 2003’ten sonra bu alana özel bir şekilde yöneldiğiifade edilmektedir. Nitekim çeşitli adlar altındakurulan ırkçı-militarist dernek/cephe türü oluşumlarıntümünün başında “emekli” üst düzey ordumensuplarının bulunması da, darbeci generalgünlükleriyle tam bir çakışma içindedir.

Son dönem yapılan “cumhuriyeti savunma”mitinglerinde üniversite senatoları, ADD ve ADT gibikurumlar temel bir rol oynamışlardır. Elbette tüm busürecin ardında genelkurmay bulunmaktadır. Mitingorganizasyonları ise sivil kılıklı askerler tarafındangerçekleştirilmiş ve planlanmıştır. Mitingde yapılankonuşmalar bu noktada hiçbir kuşku bırakmayacakaçıklıktadır. Zira ordu güdümlü “prof” Nur Serter;“Genelkurmay Başkanı’na ‘memur’ diyen birzihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önünde,şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türkordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan’da bizimsesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış,demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan’da TürkiyeCumhuriyeti’nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır.Atatürk ilke ve inkılâplarıyla çatışmaktan vazgeçin,cumhuriyet kurumlarıyla uğraşmaktan vazgeçin. Dinisömürmekten de vazgeçin, Çankaya’yı kuşatmaplanlarından vazgeçin.” diyerek, ordunun önünde birkez daha secdeye varmıştır.

Elbette Nur Serter ilerici, devrimci gençlikgüçlerinin yakından tanıdığı bir isimdir. İstanbulÜniversitesi’ndeki sorgu (soruşturma)komisyonlarının, türbanlıları “ikna” odalarının,onlarca demokrat öğretim üyesinin üniversitelerdenuzaklaştırılmasının, yüzlerce öğrenciye açılansoruşturmaların, İstanbul Üniversitesi’nin amfilerininiçine dek çevik kuvvet sokulmasıyla sonuçlanankararların altında Nur Serter’in imzası bulunmaktadır.Mitingte buram buram militarizm kokan, ordu1166

1122 EEyyllüüll aasskkeerriiffaaşşiisstt ddaarrbbeessiinniinn öözzççooccuuğğuu oollaann YYÖÖKK,,üünniivveerrssiitteelleerriinntteeppeessiinneeççöörreekklleennddiiğğii ggüünnddeennbbuu yyaannaa,, eeğğiittiimmddeeggeerriicciilleeşşmmeenniinn,,üünniivveerrssiitteelleerrddeekkiikkıışşllaa ddüüzzeenniinniinnggüüvveenncceessii oollmmuuşşttuurr..AAnnccaakk ffaaşşiisstt hhiisstteerriiddaallggaassıınnıı ddeemmookkrraassiivvee llaaiikklliikk ssaavvuunnuussuuggiibbii ssööyylleemmlleerrlleeggiizzlleemmeeyyee ççaallıışşmmaakk,,üünniivveerrssiitteelleerriinn vveebbaaşşıınnddaakkii kkuurruummoollaann YYÖÖKK’’üünn bbooyyuunnuuoolldduukkççaa aaşşmmaakkttaaddıırr..

Page 17: Ekim Gençliği Sayı 103

şakşakçılığında diğer konuşmacılara açık ara fark atan buisim halen İstanbul Üniversitesi’nde öğretim elemanıolup, esasında YÖK’ün militer yapısının anlamlı birözeti durumundadır.

Burjuva cumhuriyetinin laik ve demokratikkarakterini savunduğunu iddia edenler, hele ki bununordunun temel görevi olduğunu iddia edenler, açıkçayalan söylemekte ve demagoji yapmaktadır. Zira burjuvacumhuriyet tarihinin hiçbir dönemi için laiklikten sözedebilmek mümkün değildir. Onun için din ve dinselideoloji hep kullanılan bir araç işlevi görmüştür. Burjuvagelişmenin ihtiyaçlarına uydurulmuş biçimiyle din vedinsel ideoloji, cumhuriyetin başından itibaren vegünümüze kadar burjuvazi tarafından bilinçli ve etkin birbiçimde kullanılmıştır. Yüzbini aşkın mensubu bulunanve devlet bütçesinden en büyük paylardan birini alanDiyanet kurumu bunun en tartışmasız örneği olarak ortayerde durmaktadır.

Fakat devletin dini etkin bir ideolojik araç olarakkullanması bunun da ötesindedir. ‘60’lı yıllardan itibarendin devletin elinde devrime karşı bir “dalga kıran”dır.‘70’li yıllarda toplumsal muhalefet sivil faşist terörünyanı sıra güçlü bir dinsel propaganda ile püskürtülmeyeçalışılmıştır. 12 Eylül faşist darbesini izleyen ‘80’liyıllarda generaller tarafından Türk-İslam sentezi resmidevlet ideolojisi haline getirilmiş, din dersleri zorunluhale getirilmiş, imam hatipler ile resmi kuran kurslarıülke çapında patlama yapmıştır.

Yine yıllardır devlet tüm kurumları ile Kürdistan’daKürt ulusal mücadelesine karşı dinsel gericiliği etkili birbiçimde kullanmaktadır.

Ellerinde Türk bayrakları meydanlara çıkarak “laikTürkiye” sloganları atanlar, orduyu “laikliğin biriciksavunucusu” olarak görenler bu yolla faşizmin toplumsaltabanını oluşturduklarının farkında bile değiller. Yazık kibugün alanlara çıkan onbinlerce insanın arasında sosyalyıkım saldırıları ile köleleştirilen emekçiler, ticarileşeneğitimle, mesleki alanlardaki yeniden yapılandırmalarlageleceksizleştirilen gençler, kendilerini köleliğe,geleceksizliğe mahkum edenlerle kol kolayürüdüklerinden bihaberler.

GGeennççlliiğğiinn ssaaffıı iişşççii ssıınnııffıınnıınn vvee ddeevvrriimmiinnssaaffııddıırr!!

Bugün sermayenin farklı klikleri arasında oldukçaciddi düzeylere varan bir çatışma yaşandığı açıktır.Ancak bu çatışmanın taraflarını iyi okumak gerekir. AKPbugün dinsel gericiliğin temsilcisidir. Ordu ise kenditarihine bakıldığında ikiyüzlülüğü rahatlıkla kavranacakbir laiklik savunusu perdelemesiyle şoven-milliyetçigericiliğin temsilciliğini yapmaktadır. İşte bu, sözkonusuçatışmanın kritik noktasıdır. Zira bu coğrafyanın işçileri,emekçileri, ezilen halkları, gençlik kesimleri işte böylebir çatışmanın tarafı yapılmak istenmektedir. Bu haliylesözkonusu kesimler ya “gericilikten gericilik beğenerek”bir tarafa eklemlenecektir ya da devrimci bir cepheaçarak her türden gericiliğe karşı duracaklardır.

Bugün karşımıza derinleşen boyutuyla çıkmış olanbu düzen içi çatışmanın taraflarının aralarında ciddi birçıkar birliği, ortaklık hukuku olduğu açıktır. Bu haliylebugün çatışan bu güçler, sözkonusu olan işçi veemekçileri sömüren, geniş gençlik kesimlerinigeleceksizleştiren sermaye düzeninin bekası olduğunda,birbirleriyle gül gibi geçinmektedirler.

İşçi sınıfı, emekçiler ve gençlik. gerici güçlerarasında cereyan eden bu çatışmada hiçbir koşulda tarafolmamalıdır. Zira karşılarındaki her iki taraf da

1177

özelleştirmelerin, kölelik yasalarının,mesleksizleştirme, geleceksizleştirme saldırılarının aynıölçüde sorumlusudur. Her iki taraf da sözkonusu olankardeş halkların katli için emperyalizmle işbirliği olunca‘bu işbirliğini nasıl güçlendirir de pastadan daha büyükpay alırım’ın derdiyle omuz omuza çaba harcamaktadır.Her iki taraf da bugün ellerinde binlerce devrimcinin,Kürt halkının, bu coğrafyada emekten yana saftutmuşların kanını taşımaktadır. Bugün üniversitekapılarını işçi ve emekçi çocuklarına kapatan, bugünişsizlik sorununun bu ölçüde derinleşmesine yol açan,bugün kardeş halkları birbirine kırdırmaya çalışan,AKP’siyle ve ordusuyla bir bütün olarak sermayedüzeninin kendisidir.

Hâlihazırdaki düzenin gençliğe ne gelecek, ne deözgürlük verme şansı bulunmuyor. Yapay krizlerinardına bakıldığında her alanda çürüyen ve çeteleşen birdüzenle karşılaşmaktayız. İşte tam da bu nedenle,düzenle cepheden çatışmaya girilmeden gelecek veözgürlük adına tek bir kazanım elde edebilme şansımızbulunmamaktadır.

Geleceğimizin gasp edildiğini anlamadan,geleceğimiz için mücadele etmeden özgür olma şansımızyoktur. Üniversiteleri şirketleştiren, bizleri müşterihaline getiren, eğitimin kendisini metalaştıran birsisteme karşı mücadele etmeden özgürlükkazanılamayacaktır. Özgürlük bugün hiç olmadığı kadarmücadele etme zorunluluğunun ifadesidir.

Ekim Gençliği

Page 18: Ekim Gençliği Sayı 103

Son günlerde ordu ve AKP arasındaki düzen içiçatışmada üniversiteler ordu yanında net birkonumlanış içindedir. Geçmiş dönemlerde degericiliğe karşı demokratik kazanımların velaikliğin savunucusu olarak konumlanan üniversiteyönetimleri gelinen noktada gerici AKP hükümetinekarşı girişilen çok yönlü saldırının etkin bir parçasıdurumundadır. Yakın dönemde yapılan Çağlayan veTandoğan eylemlerine üniversiteler tümolanaklarını seferber ederek katılmış, ordu merkezlisenaryonun etkin bir parçası olmuşlardır. Buçerçevede üniversite siyaset ilişkisini genel hatlarıile incelemek yaşanılan süreci anlamak açısındanyerinde olacaktır.

Üniversite hep ait olduğu sınıfa hizmet verenbir kurum olmuştur. Kapitalist gelişmenindurumuna uygun, “ideolojik ve teknik” hizmetsunan bir kurum olarak iş görmüştür. Günümüzünkapitalist toplumlarında üniversiteler ya toplumsal-siyasal sorunlarla ilgilenmekten uzak tutulmuş,teknik okul düzeyine düşürülmüş ya dailgilendikleri toplumsal sorunları burjuva sınıfınyararları doğrultusunda süzgeçten geçirerek çokyönlü araştırma, tartışma ve toplumsal sorunlarkarşısında farklı önerileri geliştirme yollarınıkapatmış, amaçlandığı üzere egemen sınıfa hizmetveren bir kurum haline getirilmiştir.

Şimdi Türkiye’de üniversitelerin öğrencilere vetopluma karşı nasıl bir ideolojik saldırımekanizması geliştirdiklerini ve birçok açıklamadanasıl iktidarın hegemonyasını destekleyecek yöndeaçıklamalar yaptıklarını görelim.

İlk örneğimiz, Kürtçe eğitim için imzakampanyası başlatıldığı dönemde, üniversitelerdenbu konuyla ilgili gelen açıklamalar. Hepimizinyakından takip ettiği gibi, o dönemde yoğun birdevlet terörü ile karşılaşan anadilde eğitim talebineüniversiteler de karşı çıkmış ve bu “bölücütehlike”yi savuşturmak için üzerlerine düşeniyapmışlardı. Rektör ve profesörler aracılığıylayaptıkları açıklamalarda, Kürtlerin aslında DağTürkleri olduklarını belirtmişler ve ayrı bir kültüre

ve ayrı bir dile sahip olmanın anlamsızlığından demvurmuşlardı. Çıktıkları televizyon programlarındada sürekli Kürtçe diye bir dil olmadığını, böyle birdilin yazılı grameri olmadığını ve bunun sadece birlehçe, “yöresel bir ağız” olduğunu ileri sürmüşlerdi.O dönemde yapmaya çalıştıkları “siyasi erk”inkendilerinden istediği şekilde devlet politikasınımeşrulaştıracak bilim(!) yaftasıyla cilaladıklarışoven görüşlerini ifade etmeleriydi.

Bu doğrultuda verilen görüşlere bir örnekolarak da, yine Ermeni soykırımı tartışmalarınınyaşandığı dönemde yapılan açıklamalargösterilebilir. Sermayenin o dönemde kitlelerinkafasını bulandırmak için gündemleştirdiği, fakatsonrasında eline yüzüne bulaştırdığı bu konuda,yine sadık uşağı üniversitelerden yardım dilemiş veonlardan bu soykırımın olmadığına dair araştırmalaryapmasını istemişti. Gereğini eksiksiz yerinegetiren öğretim üyeleri de, hızlı bir refleksle ortayakoydukları inceleme yazılarıyla, sermayeyi düştüğübeladan kurtarmaya çalışmışlardı.

Yine Çernobil Patlaması’nın ardındanüniversitelerin radyasyonlu çaya onay vermeleri vedeprem sırasında dönemin iktidarıyla ortakçalışmaları, egemenlerin istekleri doğrultusundahalka bilgilendirmeler yapmaları, üniversitelerinsiyasal tercihlerini egemen ideolojiden yanakullandıklarına birer kanıttır. Ölü sayısının 17.000 –hatta bundan çok daha yüksek olduğu- biliniyorken,sırf “olağanüstü hal” tanımının (bu depremzedelereönemli muafiyetler getireceği için ayrıca önemliydi)önlenmesi için14.000 olarak gösterilmesi ve birçokhasarlı binaya, sırf devlete konut sorunuçıkarmamak için “sağlam” onaylarının verilmesi,bilimin ne derecede iktidar için çalıştığına birerörnektir.

Ayrıca siyanürlü altın aranmasının, nükleersantrallerin kurulmasının, insan ve çevre sağlığıaçısından hiçbir zararı olmayacağı doğrultusunda“bilimsel raporlar” hazırlayacak kadar alçalmış,kamuoyu önünde bunu savunarak üniversitekürsülerinde akademik kariyer yükseltecek kadar1188

EEggeemmeenn iiddeeoolloojjiinniinn ““bbiilliimmsseell”” ddaayyaannaakkllaarrıı......

Page 19: Ekim Gençliği Sayı 103

bozulmuş ve kirlenmiş, sermayenin boyunduruğualtına girmiş üniversite görevlileri de, yineiktidarın baki kılınması için gereken ideolojik vesiyasal desteği burjuvaziye sunmaktadırlar.

Üniversitelerde düzenlenen konferanslarda vepanellerde borsanın iyilikleri üzerine methiyelerdüzerek, girişimcilik ruhu ve kolay parakazanmanın, kısa yoldan köşe dönmenin yollarıüzerine bilimsel seminerler veren, bunuüniversitenin çağa ayak uydurmasının zorunluadımları sayan profesör ve doçentler de aynımisyonu yüklenmektedirler. Enerjiden sağlığa,ulaşımdan iletişime birçok alanda toplumunihtiyaçlarına yanıt vermeyi amaçlayan projelergeliştirmeyi gereksiz sayarak, devletüniversitesindeki dersini bırakıp özelüniversitedeki dersine yetişen, şirket davetlerinde,yemeklerinde boy göstermeyi bilim ahlakınauygun sayan, holdinglere, bakanlara,cumhurbaşkanına danışman, şirketlere kalifiyeeleman olan akademisyenler de, sistemin temelpolitikalarının üniversite ayağını başarıylauygulayan birer siyasetçidirler.

Egemen ideolojinin üniversiteler tarafındangençliğe ve topluma empoze edilmesinin bir diğerörneği de sosyal bilimler alanında görülmektedir.Bu alanda görev yapan öğretim üyelerinin birçoğubilgiyi bağlantısız, parçalı ve birbirleriyleaçıklanamaz bir havaya sokarak kitlelerin, resminbütününü kavramasını engellemeyeçalışmaktadırlar. Bu şekilde insanların her türlüyapısal mücadeleden (bilgi ve iktidar mücadeleleride dahil) vazgeçmeleri sağlanmakta ve toplumtemel sorunlar yerine cinsiyet, din, çevre, barış gibikonular üzerinden yapılacak sistem içi direnişleresevk edilmektedir. Materyalist açıklamalardanısrarla kaçınılmakta, dil ve kültür gibi önemlikonularda gerçeklerle uğraşılacağına, bukavramların görüntüleriyle ilgilenilmektedir.

Örneğin yoksulluğun kaynaklarına inileceğine“çöp insanları”ndan dem vurulmakta, konualabildiğine popülerleştirilerek medya malzemesihaline getirilmektedir. Kadının kapitalizmde hemcinsiyet, hem iş gücü olarak nasıl ve nedensömürüldüğü açıklanacağına, erkek düşmanlığınaodaklanan feminizme yönlendirme yapılmakta,depremin yarattığı toplumsal, ekonomik vepsikolojik yıkımların asıl nedenlerinedeğinileceğine teknik konulara takılıpkalınmaktadır. Dinin, sistemin gerçek sorunlarıylabağlantı kurulmasının önlenmesinde nasıl bir afyongörevi gördüğü ortaya konulacağına, yaratılan sunilaik-dinci ikilemiyle kitlelerin kafasıbulandırılmaktadır.

Matematik, fizik, kimya ezberlenmesi gerekenkarmaşık formüller ve şekillerden ibaret, sadecekârlı yatırımların ölçüm ve proje araçları olarakvardır.

İletişimde ise, okutulan kitle haberleşmesi vehukuk ilişkisi dersinde, 12 Eylül’ün basın vedüşünce özgürlüğü üzerindeki baskıcı ve sansürcütutumu haklı gösterilebilmekte ve gerekçelerisayfalarca anlatılabilmektedir. İstanbulÜniversitesi İletişim Fakültesi’nde KitleHaberleşme Hukuku isimli ders kitabında yer alanşu kısa paragraf, oldukça çarpıcıdır: “28.maddenin basın özgürlüğünü önemli bir biçimde

sınırlayan bu hükmünü 12 Eylül 1980 öncesiTürkiye’sinin durumunu dikkate almak suretiyledeğerlendirmek gerekir. Ülkemizi ve milletimiziparçalamaya yönelik yayınların önlenmesiDevletimizin en doğal hakkı olarak kabuledilmelidir. Hiçbir devlet, varlığına yönelik bu türsaldırılara göz yumamaz. Anayasamızın bu alandadahi hakim kararını gerekli görmesi, basınözgürlüğüne verdiği değeri gösterir.”

Yukarıdaki örnekler şunu açıkça gösteriyor;günümüzde üniversitelerin temel görevikapitalizmin egemenliğini pekiştirecek ve mevcutiktidarını daha da güçlendirecek çalışmalaryapmalarıdır. Sistemin onlardan tek istediği,yaptıkları araştırmalarla toplumu bu doğrultudaşekillendirmeleri ve ihtiyaç duyulduğundahazırlanacak rapor ve projelerle sermayeyirahatlatmalarıdır. Bu açıdan bakıldığındaüniversiteler tamamiyle birer siyasal kurumdur.

Şunu özellikle vurgulamak gerekir: Üniversitesorunu toplumsal sınıflar ve siyasal iktidarsorunudur. Eğer üniversitelerde bilimin toplumiçin, insanlığın yararı için kullanılması isteniyorsa,öncelikli olarak yapılması gereken, kâr üzerinekurulu mevcut ekonomik sistemi yıkmak ve yerinetoplumsal faydayı temel alan bir sistem kurmaktır.İşçi sınıfına dayanan bir iktidar kurulmadıkçademokratik, özgür ve toplum için bilim üreten birüniversite beklemek anlamsız olacaktır. 1199

ÜÜnniivveerrssiittee ssoorruunnuuttoopplluummssaall ssıınnııffllaarr vveessiiyyaassaall iikkttiiddaarrssoorruunnuudduurr.. EEğğeerrüünniivveerrssiitteelleerrddee bbiilliimmiinnttoopplluumm iiççiinn,, iinnssaannllıığğıınnyyaarraarrıı iiççiinn kkuullllaannııllmmaassııiisstteenniiyyoorrssaa,, öönncceelliikklliioollaarraakk yyaappııllmmaassııggeerreekkeenn,, kkâârr üüzzeerriinneekkuurruulluu mmeevvccuutteekkoonnoommiikk ssiisstteemmiiyyııkkmmaakk vvee yyeerriinneettoopplluummssaall ffaayyddaayyııtteemmeell aallaann bbiirr ssiisstteemmkkuurrmmaakkttıırr..

Page 20: Ekim Gençliği Sayı 103

GGeennççlliikk mmüüccaaddeelleessii ggeeççttiiğğiimmiizz yyııllllaarrllaa kkııyyaassllaaddıığğıımmıızzddaaeeyylleemmllii bbiirr ssüürreeccii ggeerriiddee bbıırraakkmmıışşttıırr.. MMeerrkkeezzüünniivveerrssiitteelleerriinnddee ssıınnıırrllıı bbiirr iilleerriiccii kkeessiimmiinn hhaarreekkeettlliilliiğğiinneeddaayyaannaann eeyylleemmlliilliikklleerr,, zzaammaann zzaammaann ddaahhaa ggeenniişş bbiirrkkaarraakktteerr kkaazzaannmmıışşttıırr.. TTaaşşrraa üünniivveerrssiitteelleerriinnddee iisseenniissppeetteenn ggeenniişş kkeessiimmlleerriinn kkaattııllddıığğıı eeyylleemmlliilliikklleerr kkııssaaeerriimmllii aannccaakk aallaannllaarrddaakkii eeyylleemmssiizzlliiğğii kkıırraann vvee iilleerriicciiççeevvrreelleerree ggüüvveenn vveerreenn ssoonnuuççllaarr yyaarraattmmıışşttıırr..

BBuu eeyylleemmsseell ssüürreeççlleerr iikkii tteemmeell ggüünnddeemmiinnbbeelliirrlleeyyiicciilliiğğiinnddee ggeerrççeekklleeşşmmiişşttiirr.. BBiirriinncciissiittiiccaarriilleeşşeenn eeğğiittiimmiinn yyeerreell vvee ggeenneellssoonnuuççllaarrııddıırr.. ÖÖzzeelllliikkllee ttaaşşrraaüünniivveerrssiitteelleerriinnddee nniissppeetteenn ggeenniişş ggeennççlliikkkkeessiimmlleerriinnii iiççiinnee aallaann bbuu eeyylleemmlliilliikklleerr yyeerreellppllaannddaa oorrttaayyaa ççııkkaann ttiiccaarrii eeğğiittiimmuuyygguullaammaallaarrıınnıınn ddoollaayyssıızz ssoonnuuççllaarrıınnaakkaarrşşıı ggeerrççeekklleeşşmmiişşttiirr.. KKiimmii yyeerrlleerrddeeyyeemmeekkhhaannee zzaammllaarrıı,, kkiimmii aallaannllaarrddaayyuurrtt ssoorruunnuu vvee uullaaşşıımm ssoorruunnuu ggiibbiiggüünnddeemmlleerr,, kkiimmii aallaannllaarrddaa iissee kkaayyııttppaarraallaarrıı vvee bbeennzzeerrii ppaarraallıı eeğğiittiimmuuyygguullaammaallaarrıı ggeennççlliikk eeyylleemmlleerriinniinnççeehhrreessiinnii ddeeğğiişşttiirrmmiişş,, bbiirrççookkaallaannddaa kkiittlleesseell kkaarraakktteerrllii eeyylleemmlleerrggeerrççeekklleeşşttiirriillmmiişşttiirr..

GGeennççlliiğğiinn bbuu eeyylleemmsseell ççııkkıışşllaarrııhhiiççbbiirr aallaannddaa ssüürreekkllii bbiirrkkaarraakktteerr kkaazzaannaammaammıışş,, ggeennççlliikkhhaarreekkeettiinniinn bbiirreerr kkaallddıırraaccıınnaannee yyaazzııkk kkiiddöönnüüşşttüürrüülleemmeemmiişşttiirr.. EEllbbeetttteekkii bbuu ssoorruunn aassııll oollaarraakk öözznneellbbiirr ssoorruunn vvee yyeetteerrssiizzlliikkaallaannıınnaa iişşaarreett eettmmeekkttee,, bbuuaallaannllaarrddaakkii ssoorruunnllaarrççöözzüümmlleenneemmeeddiiğğiikkooşşuullllaarrddaa hhaarreekkeettiinnyyeerreell ppllaannddaa oolluuşşaannoollaannaakkllaarrllaa kkiittlleesseell vveessüürreekkllii bbiirr kkaarraakktteerrkkaazzaannaammaayyaaccaağğıınnııttüümm aaççııkkllıığğıı iilleeoorrttaayyaakkooyymmaakkttaaddıırr..

Gençlik mücadelesi nispeten eylemli ve hareketli bir süreci geride bıraktı.Geçtiğimiz yılın ortaya çıkardığı deneyimler ve yıl içinde ortaya çıkan

tartışmalar, yeni dönem gençlik mücadelesinin sorun, ihtiyaç ve olanaklarıaçısından belirleyici bir öneme sahiptir. Bu önem çözücü bir sonucun ortaya

çıkmış olmasında değil, hâlihazırdaki sorunların ve ihtiyaçların tartışılmayabaşlamış olmasında kendini göstermektedir. Bugün için bu tartışmaların güçlü

saiklere sahip olduğunu, gençlik mücadelesinin birleşik gelişimi açısından olanaklaryarattığını söylemek ne yazık ki olanaksızdır. Ancak yine de bu durumun kendisini

anlamlı bir gelişme olarak ele almak, bunu birleşik bir gençlik mücadelesinin olanağınaçevirmek ertelenemez bir sorumluluktur.

TTiiccaarrii eeğğiittiimm kkiittlleesseell bbiirr ggeennççlliikkmmüüccaaddeelleessii mmaayyaallııyyoorr!!

Gençlik mücadelesi geçtiğimiz yıllarla kıyasladığımızda eylemli bir süreci geridebırakmıştır. Merkez üniversitelerinde sınırlı bir ilerici kesimin hareketliliğine dayanan

eylemlilikler, zaman zaman daha geniş bir karakter kazanmıştır. Taşra üniversitelerinde isenispeten geniş kesimlerin katıldığı eylemlilikler kısa erimli ancak alanlardaki eylemsizliği

kıran ve ilerici çevrelere güven veren sonuçlar yaratmıştır.Bu eylemsel süreçler iki temel gündemin belirleyiciliğinde gerçekleşmiştir. Birincisi

ticarileşen eğitimin yerel ve genel sonuçlarıdır. Özellikle taşra üniversitelerinde nispeten genişgençlik kesimlerini içine alan bu eylemlilikler yerel planda ortaya çıkan ticari eğitim

uygulamalarının dolaysız sonuçlarına karşı gerçekleşmiştir. Kimi yerlerde yemekhane zamları,kimi alanlarda yurt sorunu ve ulaşım sorunu gibi gündemler, kimi alanlarda ise kayıt paraları ve

benzeri paralı eğitim uygulamaları gençlik eylemlerinin çehresini değiştirmiş, birçok alanda kitleselkarakterli eylemler gerçekleştirilmiştir.

Gençliğin bu eylemsel çıkışları hiçbir alanda sürekli bir karakter kazanamamış, gençlikhareketinin birer kaldıracına ne yazık ki dönüştürülememiştir. Elbette ki bu sorun asıl olarak öznel bir

sorun ve yetersizlik alanına işaret etmekte, bu alanlardaki sorunlar çözümlenemediği koşullardahareketin yerel planda oluşan olanaklarla kitlesel ve sürekli bir karakter kazanamayacağını tüm açıklığı

ile ortaya koymaktadır.Ticari eğitime karşı mücadeleyi konu alan değerlendirmelerimizin birinde şunları söylemiştik:

“Gençlik ticarileşen eğitimin çok yönlü sorunları ile karşı karşıyadır. Birleşik ve devrimci bir gençlikhareketinin temel dinamiğini bu gündemin gençlik içerisinde nasıl bir mücadele pratiğine konu edildiği

belirleyecektir. Bugüne kadar ticari eğitime karşı verilen mücadele temel bir kısırlık taşımış ve gençliğin genişkesimlerinin bir mücadele gündemi haline dönüştürülememiştir. Bunun nedeni ise ticarileşen eğitim sürecinin

ortaya çıkardığı sonuçların yeterince kavranamamasıdır.” (Ticari eğitime karşı birleşik mücadeleye!, Ekim Gençliği,sayı: 91)

Ticarileşen eğitimin sonuçlarına karşı mücadele hiçbir biçimde yerel sorun ve gündemlerin darlığınasıkıştırılamaz. Bu, ticarileşen eğitim sürecinin sistemin yapısal bir dönüşüm projesi olduğu gerçeği ile taban tabana

çelişen bir tutumun ifadesi olmakta, bu anlamı ile sistemin neo-liberal dönüşümüne karşı mücadelede aşılması gerekenbir ilk durumu ifade etmektedir. Bu aşılamadığı koşullarda, sorunun kendine daralma ve bir süre sonra da zayıflama

sonucunu doğuracağından kuşku duyulmamalıdır. Nitekim geçen dönem yaşanan deneyimlerde bu sorun aşılamamış,çalışmalar yukarıda ifade ettiğimiz akıbetle karşı karşıya kalmıştır.

Öyleyse asıl sorunu tanımlama ticari eğitime karşı verilecek mücadelenin yöntemi ve ihtiyaçları açısından da belirleyiciolacaktır. Bu, gençliğin mücadelesinin politizasyonu sorunudur. Tartıştığımız kapsamda bu sorun hiç de dışsal birtakımgündemlerle gençliğin gündemlerini birleştirmek değil, hâlihazırdaki gündemleri gerçek politik muhtevasıyla ele almak ve butemelde gençlik mücadelesini politikleştirmektir.

“Gençlik hareketini politikleştirmek, eğitim sisteminin sorunlarından kopmak anlamına gelmemektedir. Gençliğipolitikleştirmek bir süreç ise, bu sürecin belirleyici halkasını eğitim sisteminin sorunları oluşturmaktadır. Bugün eğitimin temel2200

Page 21: Ekim Gençliği Sayı 103

BBiirr ddöönneemmiinn aarrddıınnddaann……

sorunları ve bunun genel tanımı olarak ticari eğitim,sistemin temel sorunları ve saldırıları ile güçlü bağlartaşımakta, bu akademik-demokratik mücadelenin hızlıbir biçimde politikleşmesinin olanaklarını ortayakoymaktadır. “Çürüyen eğitim sistemi çürüyen düzeninaynasıdır” şiarı bugün hiç olmadığı kadar açık vegüncel tespitin özlü bir ifadesi olarak tanımlanmalıdır.İşte tam da bu nedenle ticarileşen eğitim sisteminekarşı bütünlüklü bir mücadele platformu oluşturmakbugünün gençlik hareketi için yakıcı bir sorundur.”(agy)

İşte tam da bu noktada ticarileşen eğitime karşımücadelede yerel sorunlar ve bu sorunların kaynağıdurumundaki piyasalaşan eğitim sistemi diyalektik birbütünlük içinde ele alınmalıdır. Yerelde ortaya çıkandinamikler, merkezi planda eğitim sürecinin yaşadığısorunlarla bağlanarak işlenebildiği koşullarda sorununtemel önemde bir yanı, gündemlerle ilgili olan yanıdoğru bir yöntemle ele alınmış olacaktır.

DDeevvrriimmccii ggeennççlliikk mmüüccaaddeelleessiinniinntteemmeell hhaarreekkeett nnookkttaassıı::GGeelleecceekk ssoorruunnuu,, mmeesslleekkii

ddöönnüüşşüümmlleerr,, ttiiccaarriilleeşşeenn eeğğiittiimm!!

Bugünün gençlik mücadelesi yöntemsel plandaderin bir çelişki yaşamaktadır. Sermayeninsaldırılarının ve dönüşümlerinin yoğunlaştığı temel biralan olarak gelecek sorunu orta yerde duruyorken,gençlik mücadelesi içerisinde belki de en az tartışılansorunların başında bu sorun gelmektedir. Hal böyleolunca sermaye saldırılarını yoğunlaştırmakta, ancakbu alanda bütünsel bir tepki ortaya çıkamamaktadır.Güncel plandaki sorunlara karşı verilen mücadele isesermayenin hedeflediği ve adım adım uygulamayabaşladığı dönüşümlerle bütünlüklü tartışılamadığıiçindir ki, gençlik mücadelesinin politik ve birleşikmücadelesinin olanakları zayıflamaktadır.

“… gençlik hareketi gelecek sorununu etkin birbiçimde işlemek zorundadır. Zira sermayeninsaldırılarını bu ölçüde sistematik ve sürekli halegetirdiği bir alana dair söylenecek her söz, ortayakonulacak her çaba yeni dönem gençlik mücadelesiaçısından belirleyici olacaktır.

“Gençlik hareketi gençliğin sorun ve ihtiyaçlarınayanıt veren bir politik süreç oluşturmakta ciddi birkısırlık yaşamaktadır. Bu kısırlık aşılmadığı, gençlikhareketi hedefli bir politik zeminde geniş gençlikyığınlarını harekete geçirmeye çalışmadığı ölçüde varolan sorunlarını aşma şansına sahip olmayacaktır.

“Bugün bu hedef oldukça açıktır. Gençliğingelecek sorunu ve bu çerçevede mesleki yeterliliksaldırıları yeni dönem gençlik hareketinin temelgündemleri olmak zorundadır. Sermayenin onca politikyaklaşım ve saldırı oluşturduğu bir alanda gençlikmücadelesinin etkili bir karşı duruş örememesi, genişgençlik yığınları ile buluşma kanallarını kendi elleriile kapatması anlamına gelecektir.

“Bugün gençlik yüzünü geleceğe dönmeli,geleceğine sahip çıkmalıdır. Ancak bu temeldehalihazırdaki kapsamlı saldırı dalgası yanıtlanabilir vesermaye politikaları karşısında politik bir gençlikmuhalefeti örülebilir. Bu nedenle gençlik mücadelesiiçerisindeki tüm özneler somut saldırılar karşısındaetkili ve birleşik bir karşı duruş örmek sorumluluğu ilekarşı karşıyadır.” (Ticari Eğitime Karşı GençlikKoordinasyonu 3. Toplantısı Sonuç Bildirgesi)

Geçtiğimiz dönem yapılan çalışmalar ile gençliğinileri unsurları cephesinden sorun tartışılmayabaşlanmıştır. Zira özellikle merkez üniversitelerindebu konuda atılan başlangıç adımları mücadeleninyöntemi ve yapısını oluşturmak açısından anlamlı birdizi deneyim yaratmış bulunuyor. Bu çerçevedeİstanbul’da gerçekleştirilen Meslekler NereyeSempozyumu bir ilk adım olarak sorunungündemleşmesi, bir dizi ilerici çevrenin katıldığı birtartışma ekseni oluşturması açısından anlamlı birtakım olanaklar ortaya çıkarmıştır. Bu çaba tümeksikliklerine rağmen yeni dönem gençlik mücadelesiaçısından onlarca deneyim bırakmıştır.

Bu deneyimleri birkaç başlık altında toplamakgerekirse; mesleki dönüşümlere karşı geniş birmuhalefet alanı oluşturulması, meslek örgütlenmelerive gençlik komisyonlarını sürecin içerisinde aktiveetme çabası ve öte yandan da yerel dinamikleri ortayaçıkarmaya çalışarak süreci geniş bir örgütsel ve politikplatformla sürdürme kararlılığı olarak tanımlanabilir.Elbette süreç bir dizi mesleki örgütlenmenin gerici veanti demokratik müdahaleleri sonucunda sekteyeuğramış, ancak özetlenen başlıklarda asgari planda daolsa başarı sağlanmıştır. Şimdi bu çalışmanın önündeiki önemli hedef bulunmaktadır. Birincisi; sorunuişlemeyi hedefleyen tüm ilerici birikimi bir arayagetirmek, öte yandan da mesleki dönüşümlerinsonuçlarını hedefli bir biçimde kitle ajitasyonu ileişlemek. Bu süreç önümüzdeki yıl geniş bir katılımlasempozyumdan daha kapsamlı, İstanbul sınırlarınıaşan bir tartışma platformu ile mutlaka sürdürülmeyeçalışılacaktır. Bu başarılabildiği koşullarda geleceksorununa karşı güçlü bir mücadele odağıoluşturulabilecektir. 2211

Page 22: Ekim Gençliği Sayı 103

Yine bu kapsamda örülen çalışmalardan birdiğer önemli olanı ise ODTÜ’de gerçekleştirilen“Rüya Bitti” kampanyasıdır. İkinci dönemetaşınamamış ve çalışmanın sonuçlarınıgüçlendirecek dinamik bir irade ortayakonulamamış olmasına karşılık, özellikle ilkdönem çalışmanın ortaya çıkardığı sonuçlar vebundan da önemli olarak çalışma yöntemigelecek için anlamlı sonuçlar barındırmaktadır.Çalışmanın aktivistleri açık kitle toplantıları ileyaygın bir kitle ajitasyonunu birlikte sürdürerek,ODTÜ genelinde binin üzerinde öğrenciyle yüzyüze sorunu tartışarak süreci örmüşlerdir.Yüzlerce afiş, yüzlerce anket, açık toplantılar,masalar, etkinlikler bu sürecin geniş bir kesimingündemine girmesini sağlamıştır. Elbette atılanbu başlangıç adımları kitle ajitasyonunuyaygınlaştırarak, kurumsal bir faaliyet sürecihedefleyerek ve bundan da önemlisi birtakımeylemsel hedeflere kilitlenerek işlemiş olsaydıçalışmanın bütünlüklü bir başarı sağlamasınınönünde bir engel bulunmayacaktı. Bu güçlü veeksik yanlar doğru değerlendirildiği koşullarda,önümüzdeki yıl açısından onlarca deneyiminoluştuğu bir yılı geride bıraktığımızı ifadeedebiliriz.

DDüünnyyaannıınn bbüüttüünn ddiilllleerriinniikkoonnuuşşaann

bbiirr ggeennççlliikk mmüüccaaddeelleessii iiççiinn!!

Gençlik mücadelesinin öne çıkan bir diğergündemi ise sermaye düzeninin sistematik baskıve terörüne karşı mücadeledir. Üniversitelerdederinleşen soruşturma terörü, faşist saldırılar bubaşlığın eğitim alanındaki özgün sonuçlarıdır.Ancak başlığın kendisi halklar arasında şovenistbir düşmanlığın körüklendiği sistematik birideolojik ve fiili saldırı sürecinin dinamik birparçasıdır. Bu anlamı ile sorun toplumdayaşanan gerici ve şoven saldırganlığın dolaysızbir yansımasıdır. Ülkenin dört bir yanındagerçekleştirilen soruşturma karşıtı eylemler,Kürt halkı ile dayanışma eylemleri,üniversitelerde gerçekleşen Newroz gösterileri;gerek yaygınlık gerekse kitlesel katılımaçısından anlamlı eylemlilikler olarakyaşanmıştır. Ancak bu sürecin de belirgin bazızaafları olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Gençliği şovenizme karşı halklarınkardeşliği mücadelesi ekseninde birleştirmekiçin harcanan çaba ne yazık ki sistematik birkapsam ve düzeye ulaşamamıştır. Yapılaneylemlilikler dönemsel eylemler olarakkalmıştır. Bu anlamı ile eylemsel olanaklarsüreklileştirilememiş, daha geniş bir kesiminaktifleştirilmeye çalışıldığı bir mücadele süreciörülememiştir. Burada temel sorun gündemlerinbirbirinden kopuk ve hedefsiz bir biçimde elealınmasıdır. Hedefli bir çalışma açık ki hedeflibir politik programı zorunlu kılmaktadır. Ancakbirkaç örnek dışta tutulursa -ODTÜ’de veBoğaziçi Üniversitesi’nde örülen sistematikçalışmalar dışında- gündemsel ve eylemselsürekliliğin sağlanması yönlü çabalar oldukçacılız kalmıştır.

Sorunun bir diğer önemli yönü ise, bugündemlerin nasıl bir mücadele yöntemi ile elealındığıdır. Faşist ve şovenist saldırganlığa,

sistematik devlet terörüne karşı verilenmücadele açık ki gençliğin geniş kesimleriningündem ve sorunları ile etkili bir biçimdebirleştirilerek ele alınmalı, soruna karşımücadele bu yaklaşımla süreklileştirilmeliydi.Bunun başarılabildiği yerlerde -örneğin YTÜ’desoruşturma saldırısı yemekhane zamları veboykot gündemi ile etkili bir biçimdebirleştirilmiştir- ilgili gündemler, etkili birbiçimde geniş kesimlerin gündeminesokulabilmiştir.

Sistemin gençliğin geniş kesimlerinişovenizm ile zehirlemeye çalıştığı, gençliğinilerici güçlerinin faşist baskı ve terör ilesusturulmaya çalışıldığı bir dönemde örülecekolan mücadele açık bir politik taraflaştırmaçabasını hedeflemelidir. Tekil eylemlerin,hedefsiz çalışmaların devletin sistematikmüdahaleleri karşısında başarı şansıbulunmamaktadır.

Geçtiğimiz dönem genç komünistlerin beşilde gerçekleştirdikleri “Dünyanın bütündillerini konuşuyoruz” kampanyası, merkezi birpolitik yönelimin etkili bir kitle çalışması ilealana taşınması açısından anlamlı bir sonuçyaratmıştır. Yine bu beş ilde 500’e yakınöğrenciyi etkinliklerde bir araya getirmiş olmak,anlamlı bir sonucu ifade etmektedir. Çalışmakitle ajitasyonu açısından da anlamlı bir düzeyiifade etmektedir. Sadece İstanbul’da kullanılan5 bin afiş, 20 bin el ilanı çalışmanın yaygınlığınıgöstermek bakımından anlamlıdır. Çalışmayöntemi özellikle halkların kardeşliği veşovenizme karşı mücadelede mutlakageliştirilmesi gereken bir yöntemi ifadeetmektedir. Çalışmanın eksik yanları elbettemevcuttur. Bunların başında da taşraüniversitelerine gündemin taşınmasındayaşanılan sıkışma gelmektedir. Bu durum, taşraüniversitelerinde bu gündemin taşınmasınınolanaklarından çok komünist gençlik örgütününtaşra örgütleri ile kurduğu dinamik politik veörgütsel ilişkideki yetersizliklerdenkaynaklanmıştır. Bu sorun önümüzdeki yılgerçekleştirilecek etkili bir politik ve örgütselyönelimle mutlaka aşılacaktır.

ÖÖrrggüütt ssoorruunnuu nneeddiirr,, ggeelleenneekksseellhhaarreekkeett

nneerreeddee ttııkkaannmmaakkttaaddıırr??

Geçtiğimiz dönemin bir diğer önemligelişmesi, gençlik örgütlenmesi sorununa dairtartışmaların dışsal saiklere dayanarak olsa dabaşlamış olmasıdır. Bu durum bir takım hata vezaafları da beraberinde getirmiştir. Gençlikmücadelesi için anlamlı bir tartışma olanağıortaya çıkan zaaflarla sürmektedir.

Sorunun temel bir yanını Genç-Senkapsamında ortaya çıkan tartışmalar vesonuçları oluşturmaktadır. Zira yakın dönemörgüt sorununa dair tartışmalar, tüm çarpıklığınakarşın bu tartışmanın ortaya çıkardığıolanaklarla gerçekleşmiştir. Bu noktadatartışmanın başlangıç noktasındaki zaafıdeğerlendirmek yerinde olacaktır. Genç-Sengençliğin öz dinamikleri ile sürdürülen, budinamiklere dayanarak oluşturulan bir çalışmadeğildir. Bu açıdan da örgütleyicilerinin ve hatta2222

BBuuggüünnüünn ggeennççlliikk mmüüccaaddeelleessiiyyöönntteemmsseell ppllaannddaa ddeerriinn bbiirrççeelliişşkkii yyaaşşaammaakkttaaddıırr..SSeerrmmaayyeenniinn ssaallddıırrııllaarrıınnıınn vveeddöönnüüşşüümmlleerriinniinn yyooğğuunnllaaşşttıığğııtteemmeell bbiirr aallaann oollaarraakk ggeelleecceekkssoorruunnuu oorrttaa yyeerrddeedduurruuyyoorrkkeenn,, ggeennççlliikkmmüüccaaddeelleessii iiççeerriissiinnddee bbeellkkii ddeeeenn aazz ttaarrttıışşııllaann ssoorruunnllaarrıınnbbaaşşıınnddaa bbuu ssoorruunnggeellmmeekktteeddiirr.. HHaall bbööyyllee oolldduuğğuussüürreeccee sseerrmmaayyee ssaallddıırrııllaarrıınnııyyooğğuunnllaaşşttıırrmmaakkttaa,, aannccaakk bbuuaallaannddaa bbüüttüünnsseell bbiirr tteeppkkiioorrttaayyaa ççııkkaammaammaakkttaaddıırr..GGüünncceell ppllaannddaakkii ssoorruunnllaarraakkaarrşşıı vveerriilleenn mmüüccaaddeellee iisseesseerrmmaayyeenniinn hheeddeefflleeddiiğğii vveeaaddıımm aaddıımm uuyygguullaammaayyaabbaaşşllaaddıığğıı ddöönnüüşşüümmlleerrlleebbüüttüünnllüükkllüü ttaarrttıışşııllaammaaddıığğııiiççiinnddiirr kkii,, ggeennççlliikkmmüüccaaddeelleessiinniinn ppoolliittiikk vveebbiirrlleeşşiikk mmüüccaaddeelleessiinniinnoollaannaakkllaarrıı zzaayyııffllaammaakkttaaddıırr..

Page 23: Ekim Gençliği Sayı 103

çağrıcılarının politik eğilim ve yaklaşımlarınıdolaysız olarak taşımaktadır. Bu noktada aylardırGenç-Sen çalışması içinde olan gençlik gruplarıcephesinden Genç-Sen projesine dönükbütünlüklü bir değerlendirme ve yaklaşımlakarşılaşabilmiş değiliz. “Genç Sen sürecini bizbaşlattık”, “ DİSK’in olanaklarınıdeğerlendirmeliyiz”, “öz örgütlenme olarakanlamlı bir adım olabilir”, “sendika yeni veyıpranmamış bir biçim” vb. tartışmaların dışındabir değerlendirme ne yazık ki bulunmuyor. Buaçıdan Genç-Sen bugün için politik sürecindışına düşmüş, gençlik mücadelesi ile politik veörgütsel bağları olabildiğine zayıflamış gençlikgruplarının “örgütün öne çıktığı” çatısını ifadeetmektedir. Ancak tablo o kadar içler acısı birhaldedir ki; onca siyasal çevrenin bir arayageldiği bir “çatı” geçtiğimiz yıl içerisinde birkaçforum ve parti dışında elle tutulur bir çalışmaortaya çıkartamamıştır. Ortaya konulan ilericiçabalar ise ya DİSK bürokratlarının ya da liberalçevrelerin müdahaleleri ile durdurulmuştur. Buaçıdan Genç-Sen bugün gençlik mücadelesinindışındadır. Gençliğin onca gündemi ve sorunuortaya yerde duruyorken, gençliğin sorun veihtiyaçlarının dışında süregiden bu “tartışmalar”politik bir gençlik mücadelesinin olanağındançok liberal yaklaşımlar açısından bir çatı işlevinedoğru hızlı adımlarla ilerlemektedir. Bu tabloyudeğiştirmek elbette olanaklıdır, ancak bu yönlüçabaların yetersizliği ve gençlik gruplarındanyansıyan apolitizm bu durumun aşılmasınınönündeki en temel engel durumundadır.

Geleneksel hareket bugün reformist vedevrimci kanatları ile örgüt sorununda derin birkafa karışıklığı yaşamaktadır. Bu kafa karışıklığıaşılamadığı koşullarda hareketin dışındandayatılan birtakım şablonların bugün olduğundandaha geniş bir siyasal çevre tarafındanalkışlanacağından kuşkumuz yok.

Sorun, yıllardır örgüt sorununun politiksüreçlerden ve kitle hareketinden kopuk birbakışla tartışılmasından kaynaklanmaktadır. Buyaklaşım örgüt sorununu gençlik mücadelesindenkopartarak onu tüm durumlar ve zamanlar üzeribir biçime indirgemektedir. Tartışılan “gençlikörgütlenmesi sorunu nasıl çözülür?”den çok,“hangi örgütsel biçimle çözülür?” olmaktadır. Bubakışın ortaya çıkardığı zorunlu sonuç ise “darörgütsel şablonlar”, kitle mücadelesinden kopukörgütsel arayışlardır. Bir gençlik örgütlenmesikitle mücadelesinin gündelik sorun ve ihtiyaçlarıile kurduğu bağ kadar, bir kitle örgütlenmesiolma özelliği gösterebilir. Bugün “yeni bir şeyyaratma” hezeyanındaki reformist grupların da,sendikayı “yıpratmadan” koltuk kapmaderdindeki siyasal çevrelerin de anlayamadığı bugerçek, örgüt sorununun çözümündeki temelhalkayı ifade etmektedir.

Sorun ne sendikayı, ne kolektifi, ne de başkabir biçimi, gençlik hareketinin mutlak aracıolarak tanımlayamayacak bir derinlik ve kapsamasahiptir. Bu anlaşılamadığı koşullarda yapılantartışmanın düzlemi “hayır bizim biçimimiz dahadoğru”nun ötesine gidememektedir.

Sorunun bir diğer yanı ise hâlihazırdakiilerici potansiyeli ne ölçüde kapsadığı vekapsamayı hedeflediği ile ilişkilidir. Bukapsamda tartışılan hiç de tek başına siyasalgençlik grupları değildir. Bunları da içerisine alanbir biçimde üniversitedeki ilerici duyarlılığın

bütünüdür. Bu elbette bir çırpıdagerçekleşebilecek bir süreç değildir. Ancakbahsedilen kitlesel bir gençlik örgütlenmesisorunu ise, bu başarılamadığı koşullardageçmişin gençlik mücadelesinin ortaya koyduğuderslerin üzerinden atlanmış olacak, gelişen birgençlik muhalefeti içinde tekrar benzer sorunlarkarşımıza çıkacak demektir. Kitle örgütlenmesisorununu bir çırpıda masa başında çözeceğinisanan yaklaşım, elbette ki ilerici potansiyelin biraraya gelmesinin önemi ve kapsamınıkavramakta zorlanacaktır. Sorunu “örgütleribirleştirmeye” indirgediğimizi düşünmeleri deörgüt sorununa bakıştaki bu yavanlığındışavurumundan ibarettir sadece. Zira birleşik birgençlik örgütlenmesi sorunu öznel bir sorundur,öznelerin iradi çabası ve müdahalesi ile elbettebir çırpıda başarılabilir. Ancak bu hiçbir biçimdegençlik örgütlenmesi sorununun çözüldüğüanlamını taşımamaktadır. Bu sadece bir olanağa,hareketi sıçratabilecek bir dinamiğe işaretetmektedir. İlerici potansiyeli bir araya getiren birbirleşik örgütlenme asıl hedefin, geniş gençlikyığınları ile buluşma hedefinin bir kaldıracıdırsadece. Ve hedefe, doğru bir yöntem ve bakışlailerleyebildiği koşullarda bir anlam taşır.

“Bugünün koşullarında gençlik hareketinikucaklamaya ve ilerletmeye hizmet edecek vegerçekten kitlesel karakter taşıyabilecek birgençlik örgütlenmesi, ancak mevcut ilerici-devrimci gençlik birikimini her düzeyde kapsayanbir birleşik örgütlenme olabilir. Nasıl ki gençlikhareketinin kitlelerle birleşmeyi başarabileceketkili bir çıkışı bugünün koşullarında mevcutgüçlerle birarada dayanmayı gerektiriyorsa, aynışekilde, gençlik hareketinin örgütlenmesorununun sağlıklı ve hareketi ilerletici çözümüde ancak bu güçleri birarada içeren bir örgütseloluşumla olanaklı olabilir.

“Bunu güç, hatta bir hayal olarak görmeyekalkmanın gerisinde, onyılların zihinlere işlemişgrupçu önyargıları ile bunun hem kaynağı vehem de ürünü olan grupçu pratikler olabilirancak. Unutmayalım; bu ülkede gençlikhareketinin kitlesel bir uyanış yaşadığı dönemdeortaya çıkardığı örgütlenme (Dev-Genç), tam dabu türden bir birleşik örgütlenme idi ve bu örgütbünyesinde değişik eğilimden sol siyasal akımlarvardı. Birleşik gençlik örgütlenmesine ilişkin buolumlu pratik, ‘70’li yılların ilk kitleselhareketlenme döneminde yeniden ortaya çıktı.Büyük kentlerde her eğilimden sol gençlikgüçlerini birarada kapsayan ve birimlerdüzeyinde geniş bir kitlesel desteğe sahip olangençlik örgütlerinden sözediyoruz. İstanbul’daİYÖKD ve Ankara’da AYÖD bunun örnekleriydi.Bu örgütler tabandan gelen kitlesel bir öğrencihareketinin dinamizmine ve desteğinedayanmakla kalmadılar, onu bir süre içinbaşarıyla kucaklayıp daha ileriye de taşıdılar.”(Gençlik Hareketinin Sorunları, Ekim, sayı: 239, Ekim2004, başyazı)

YYeennii bbiirr mmüüccaaddeellee ddöönneemmii iiççiinnnnoottllaarr……

Yeni mücadele dönemi için gençlikhareketinin ve elbette çalışmamızın sorun vezayıflık alanlarını tespit etmek gerekiyor. Bubaşarılı olan çalışmaların genelleşmesi ve 2233

Page 24: Ekim Gençliği Sayı 103

yetersiz olan alanlara yüklenmeklebaşarılabilecektir. Bugün gençlik mücadelesiaçısından nesnel olanaklar ile öznelyetersizlikler temel bir çatışma alanıdır. Çokçatekrarlandığı ölçüde anlamsızlaşanyetersizlikler, ağırlıklı olarak öznel müdahalealanında karşımıza çıkmaktadır. Bu alandakisorunların çözümü gençlik hareketindekitıkanıklığın aşılmasının önkoşuludur.Önümüzde, burada çerçeve olarak çizeceğimizsorunları derinlemesine işleyeceğimiz vetartışacağımız bir dönem olacak.

Yeni dönemde üzerinde tartışılmasıgereken sorunları maddeler halinde şöylesıralayabiliriz:

1) Gençlik mücadelesi bugün halenpolitik bir hedef ve bu hedefle paralelsistematik bir çalışmadan yoksun birsürüklenme yaşamaktadır. Bu durumun kendisipolitik çalışma ve yönelimde ısrarı zorunlukılar. Ancak yakın dönemde ortaya çıkançalışma deneyimleri (genç komünistler de busürecin dışında değildir) bu ısrarıngösterilemediğini göstermektedir. Kitlemücadelesinde bugün için kısa dönemde etkilisonuçlar yaratmayı beklemek ne yazık kiolanaksızdır. Ancak politik hedef veyönelimlerdeki ısrar, yaşanılan politik veörgütsel sorunların çözümünün temelhalkasıdır. Yazının üst kısmındaörneklendirdiğimiz ODTÜ “Rüya Bitti”çalışması, yarattığı onca imkâna, öte yandan isegençliğin bugün temel gündemlerinden birisini–gelecek sorununu- etkili bir biçimde tutmuşolmasına rağmen ne yazık ki ısrarlı bir çalışmayönelimi ile sürdürülememiştir. Bu gibisorunlar aşılamadığı koşullarda gençlikmücadelesinde süregiden sürüklenmeaşılamayacaktır.

2) Geniş gençlik kesimlerinin sorun veihtiyaçlarını tanımlayabilmek, gençliğingündelik yaşam alanlarında var olmak anlamınagelir. Üniversiteler içerisinde dışarıdan politikayapan propagandistler olmamak, gençlikiçerisinde ne ölçüde güçlü ve etkili birkonumlanışa sahip olduğumuzla dolaysızolarak bağlıdır. Bu sorun gençlik kesimlerininiçerisinde bulunduğu alanlarda, kulüp, toplulukgibi akademik kültürel örgütlenmeler ile çeşitlialanlarda bulunan mesleki örgütlenmeleriniçerisinde konumlanmak, bu örgütlenmelerisistematik bir çalışma yönelimine sokmakanlamı taşır. Bu örgütlenmeleri gençlikmücadelesinin etkin bir aracı haline getirmeksistematik ve hedefli bir müdahaleyi zorunlukılmaktadır. Bu alanda sonuç almak, devrimcigençlik mücadelesinin güncel hedeflerindenbirisi olmak durumundadır. Sorunun bir diğerönemli yanı ise faaliyetin bu alanlarla yeterlidüzeyde beslenememesindenkaynaklanmaktadır. Bir kitle çalışması sürecibaşlangıç aşamasında bu gibi örgütlenmelerlekurduğumuz bağ sınırlarında yaygınlıktaşıyacaktır. Doğru bir politik yönelim vesistematik bir müdahale ile sorunun çözümününhiç de zor olmadığını, İstanbul Sempozyumdeneyimi göstermiş bulunuyor.

3) Bugün gençlik faaliyetinin kitleseltabanı taşra üniversitelerine kaymışdurumdadır. Bu üniversiteleri içine katmayanbir gençlik hareketi, kitlesel bir karakteroluşturma şansına sahip değildir. Bu nesnel birdurumdur, gençliğin emekçi kökenden gelenkesimlerinin bu üniversitelerde tutulması ileilişkilidir. Ancak bu nesnel durum temel birçelişki doğurmaktadır. Zira bugün ve yakın birgelecekte, taşra üniversitelerindeki mücadelelerkitlesel bir boyut kazansa dahi, gençlikhareketinin bütününü etkileyen bir düzeyeulaşamayacaktır. Bu anlamı ile merkezüniversiteler halen gençlik hareketinin depolitik merkezi konumundadır. Bu durumukavramak ortaya konulacak mücadeleninyönünü belirlemek açısından da birincilönemdedir. Taşra üniversiteleri merkezlerdekihareketlilikten dolaysız olarak etkilenmesinekarşılık, bu alanlardaki mücadele yöntemleri vehatta gündemleri çoğu durumda merkezüniversitelerine göre özgün yanlar taşımaktadır.Bu özgün biçimleri ortaya koyamayan birçalışmanın bu alanlarda başarılı olma şansıyoktur. Bu sorun gündemler, kitle çalışmasıyöntemi ve araçları gibi bir dizi alandaözgünlükler olarak ortaya çıkmaktadır. Yakındönemde bu alanda örnek bir pratik sergileyenTrabzon çalışmamız ve oluşturduğu deneyimleryeni dönem taşra çalışmamızın çerçevesiniçizmek açısından zengin veriler sağlamıştır.Önümüzdeki dönem komünist gençlik faaliyetibu üniversiteleri politik ve örgütsel olarakkazanmanın olanaklarını yaratmak için etkilibir çaba ortaya koyacaktır.

4) Bir diğer önemli tartışma gençlikiçerisinde kültürel çalışmalardır. En sıradanüniversitede dahi rektörlük bünyesindekikulüplerin sayısı ve bu kulüplere üye olanöğrenci sayısı dikkate alındığında, bu alandaciddi bir arayış olduğu ve üniversitelikesimlerin ağırlıklı olarak sosyal-ekonomikkoşullarından da kaynaklansa bu arayışlarınıüniversite bünyesi içerisinde karşılama çabasıharcadıkları görülecektir. Üniversitebünyesindeki kültür-sanat alanlarıyla öğrencilerarasındaki ilişki esasında daha geniş bir kesimikapsar. Çünkü bu kulüp ve toplulukların üyesayısından kat be kat fazla bir de etkinliklerekatılan geniş kesimler mevcuttur. Bütün buveriler üniversitede alternatif kültür ve sanatçalışmalarının öğrenci gençlik açısından ilgiylekarşılandığını gösterir. Zira ortada bir ilgi vearayış vardır ve bu ilgi ve arayış başkabiçimlerde karşılanmadığında, yine yoksunluğuyaratanlarca karşılanmaktadır. Birçoküniversite kültürel faaliyet olanakları olarakgençliğe yoz şenlikler dışında hiçbir olanaktanımamaktadır. Ancak bu durum alternatifkültürel çalışmaları ilgi ile karşılayan birkesimin oluşmasını da doğurmaktadır. Bir diziüniversitede herhangi bir devrimci müdahaleolmaksızın sponsorlu şenliklere karşıkulüplerin aldığı tutum bunun birdışavurumudur.

Kendi adımıza temel sorun, kültürelçalışmaların çoğu durumda politik süreçlerebağlı ve onun belirleyiciliğinde ele alınmasıdır.2244

SSoorruunn,, yyııllllaarrddıırr öörrggüüttssoorruunnuunnuunn ppoolliittiikk ssüürreeççlleerrddeennvvee kkiittllee hhaarreekkeettiinnddeenn kkooppuukk bbiirrbbaakkıışşllaa ttaarrttıışşııllmmaassıınnddaannkkaayynnaakkllaannmmaakkttaaddıırr.. BBuuyyaakkllaaşşıımm öörrggüütt ssoorruunnuunnuuggeennççlliikk mmüüccaaddeelleessiinnddeennkkooppaarrttaarraakk oonnuu ttüümm dduurruummllaarrvvee zzaammaannllaarr üüzzeerrii bbiirr bbiiççiimmeeiinnddiirrggeemmeekktteeddiirr.. TTaarrttıışşııllaann““ggeennççlliikk öörrggüüttlleennmmeessii ssoorruunnuunnaassııll ççöözzüüllüürr??””ddeenn ççookk,, ““hhaannggiiöörrggüüttsseell bbiiççiimmllee ççöözzüüllüürr??””oollmmaakkttaaddıırr.. BBuu bbaakkıışşıınn oorrttaayyaaççııkkaarrddıığğıı zzoorruunnlluu ssoonnuuçç iissee ““ddaarröörrggüüttsseell şşaabblloonnllaarr””,, kkiittlleemmüüccaaddeelleessiinnddeenn kkooppuukk öörrggüüttsseellaarraayyıışşllaarrddıırr.. BBiirr ggeennççlliikköörrggüüttlleennmmeessii kkiittlleemmüüccaaddeelleessiinniinn ggüünnddeelliikk ssoorruunnvvee iihhttiiyyaaççllaarrıı iillee kkuurrdduuğğuu bbaağğkkaaddaarr,, bbiirr kkiittllee öörrggüüttlleennmmeessiioollmmaa öözzeelllliiğğii ggöösstteerreebbiilliirr..BBuuggüünn ““yyeennii bbiirr şşeeyy yyaarraattmmaa””hheezzeeyyaannıınnddaakkii rreeffoorrmmiissttggrruuppllaarrıınn ddaa,, sseennddiikkaayyıı““yyııpprraattmmaaddaann”” kkoollttuukk kkaappmmaaddeerrddiinnddeekkii ssiiyyaassaall ççeevvrreelleerriinn ddeeaannllaayyaammaaddıığğıı bbuu ggeerrççeekk,, öörrggüüttssoorruunnuunnuunn ççöözzüümmüünnddeekkii tteemmeellhhaallkkaayyıı iiffaaddee eettmmeekktteeddiirr..

Page 25: Ekim Gençliği Sayı 103

2255

Bu ilişki bu ölçüde bir alanın belirleyiciliğinde ve onunihtiyaçlarına dönük olarak kurgulandığında ortaya çıkan sonuçne yazık ki başarısız olmaktadır. Bu açıdan gençlik faaliyetininçok yönlü bir kültürel çalışma disiplini ve yönelimine ihtiyacıvardır. Sorunun bir diğer önemli yanı ise kulüp vetopluluklarda çalışmadır. Bu çalışma kültürel ve akademikolarak iki yönlü yapılmak zorundadır. İki alanın da özgünçalışma biçimleri olmakla beraber, bütünlüklü bir kulüp vetopluluk yönelimi devrimci bir gençlik mücadelesinin önemliaraçlarından birisini ifade etmektedir.

5) Şimdi çalışmamızın belki de olanaklarını en azzorladığı alanlardan birisine, yerel yayın faaliyetleri başlığınadeğinmekte fayda var. Bugün gençlik kesimleri kültürel vesosyal anlamda yalnızlaşmaktadır. Yerel yayın faaliyetleri buyalnızlığı politik bir çerçevede kırmanın önemli araçlarındanbirisidir. Bir yıl önce adımları atılan ve geçtiğimiz yıl yeterlidüzeyde çaba harcamadığımız yerel yayın çalışmaları, genişgençlik kesimleri ile buluşmak, onları kültürel ve politik üretimsürecinin etkin bir parçası haline getirmek için anlamlı bir diziolanağa sahip durumda. Yerel yayın çalışmaları özellikle taşraüniversiteleri açısından paha biçilmez olanaklara sahiptir. Bunedenle de özellikle taşra üniversiteleri açısından oluşturulacakyeni dönem yönelimi içerisinde yerel yayın çalışmaları etkilibir yer tutabilmelidir.

6) Meslek ve alan temelli çalışmalar üzerine giriş niteliğitaşıyan birkaç tartışma ile devam edelim.

Burada tartışmanın giriş niteliğinde kalması birkaç önemlinedenden kaynaklanmaktadır. Bunlardan birincisi sorunun tekyönlü olarak bir gençlik sorunu olmamasıdır. Zira bugüntoplumcu mühendislik ve mimarlık öğrencileri ile mühendislikve mimarlık alanı (bunun örgütlülüğü olan TMMOB’niniçerisinde) arasında, eğitim ve fen edebiyat fakülteleri ile kamuemekçileri arasında, TIP öğrencileri ile TTB ve SES vb.arasında dinamik bir ilişki kurulamadığı koşullarda gençlikmerkezli yönelimin belli sınırlara sıkışacağını söylemek yanlışolmayacaktır. Burada meslek ve alan temelli örgütlenmelerinyapısına dair bir tartışmadan çok, bu alanları kesengündemlerin gençliği aşan bir kapsama sahip olması sorununutartışmaktayız. Zira bugün gençlik bünyesinde oluşturulanherhangi bir örgütlenmenin (mesleki örgütlenmeler de dâhilolmak üzere) temel sorunu, farklı gençlik kesimlerinin birleşikmücadelesini geliştirme sorunudur. Ve buna hizmet ettiğiölçüde bir anlam ve değer taşır. Anca yine de sorun gençliği deiçerisine alan bir kapsamda bir bütün olarak meslek alanlarıkesmektedir.

Gündemsel plandaki bu birleşikliği, birleşik bir politik veörgütsel yönelimle bütünleştirmek; bugün gençlik alanınınolduğu kadar partinin de temel sorumluluk alanlarından birisiolarak durmaktadır. Yakın dönem çalışma deneyimlerimizmeslek alanları ve gençlik çalışması arasında bir köprükurulmasının asgari politik olanaklarını tüm açıklığı ile ortayakoymuştur. Bugün temel sorun bu olanağı hedefli bir politik veörgütsel yönelimle bütünleştirme sorunudur. Bu başarılabildiğikoşullarda ortaya çıkan kazanımlar tek başına gençlikmücadelesinin değil, ilgili tüm alanlardaki komünist faaliyetinkazanımları olacaktır.

Bu uzun girişten sonra birkaç noktayı daha değerlendirerektartışmamızı sonlandıralım.

Bunlardan birincisi; bugün için öne çıkmış bir örnek olarakmühendislik ve mimarlık alanındaki faaliyetin sistemli veyaygın bir karakter kazanmasıdır. Burada yaygınlaşma hem birdizi üniversiteye taşınmak, hem de yerel planda daha esnek biryapıya kavuşarak bu çalışmaların geniş bir mesleki çalışmahaline gelmesini sağlamakla olanaklıdır.

Öte yandan ise bu yıl için hedeflenen ancak istenilendüzeyde başarılamayan merkezi politik kampanya hedefi yenidönemde bu alan çalışmasının temel hedeflerinden birisi olmakdurumundadır.

Bir diğer önemli başlık ise TMMOB öğrenci örgütleri ilekurulan bağdır. Hâlihazırdaki bürokratik yönetimin tümmüdahalelerine karşılık bu alanda başarılı politik ve örgütselsonuçlar oluşturmak kuşkusuz zor değildir. Bürokratlar nedüşünürlerse düşünsünler bizim alanımıza, gençlikmücadelesinin alanına öğrenci komisyonları ile girdiklerisürece -ki bu yönelim onlar adına bir tercih değil zorunluluktandoğan bir yönelimdir- o çalışmalar gençlik hareketinin araçlarıolacaktır. Bu meşruluk ve güvenle hareket etiğimiz koşullardagençlik komisyonlarını gençlik mücadelesinin etkili bireraracına dönüştürmek hiç de zor olmasa gerek.

Elbette bu başlıklar dışında sıralanabilecek ve tartışılmasıgereken bir dizi başlık daha bulunmaktadır. Özellikle kitleçalışması yöntemi, yapısı ve araçları eksenli tartışmaları yenidönemin ortaya çıkardığı olanaklarla bir bütün olarakdeğerlendirmek anlamlı olacaktır. Burada sıraladığımızbaşlıklar ve tartışmalar ilgili sorunlara giriş niteliğitaşımaktadır. Yaz dönemi bu tartışmaların derinleştirileceği birdöneme işaret etmektedir. Yeni dönemde amatör çalışmayöntemini etkili bir biçimde terk ederek, güçlü ve dinamik birgelişim yaşayacağımızdan kuşku duyulmamalıdır. Bu gelişiminolanakları bugün mevcuttur. Sorun doğru bir politik ve örgütselyönelimle bu olanakları güce çevirmektir.

Ekim Gençliği

Page 26: Ekim Gençliği Sayı 103

Kapitalist sistem her zaman bütün birikim sürecinde aynı anda iki türemeğe ihtiyaç duyar. Bunlardan birincisi bizim şimdiye kadar sadecefabrikalarda olduğunu zannettiğimiz üretken emek, yani kol emeği diyedüşündüğümüz emek. Ama artık bunun kol emeği ile sınırlı olmadığı nettir;daha doğrusu sadece şimdi net değildir, Marks’ın bütün teorik çalışmalarındada bunu net bir şekilde görmek mümkündür. Ama büyük ölçüde yanlışyorumlanmış, yanlış algılanmıştır. Bir emek türü daha var; üretken olmayanemek. O da şu; üretilen metaların dolaşım döngüsüne girmesi ve ticaretüzerinden para sermayeye dönüştürülmesi lazım, aksi taktirde kapitalistbirikim gerçekleşemez. İşte o dolaşım alanında istihdam edilmek zorundaolan, yani ticaret alanında istihdam edilmek zorunda olan emek; üretkenolmayan emektir. Ancak, konuşmamın ilerleyen bölümünde de açacağım gibi,üretken olmayan emek sadece tüccar kapitalist tarafından istihdam edilenemekçilerle sınırlı değildir. Öte yandan, bu emek türü aynı diğer üretken olanemek gibi tüccar ve benzer diğer kapitalistler tarafından sömürüldüğü haldekapitalist için bir artı değer yaratmaz. O, üretken olan emeğin yarattığıdeğerden kendisine yine ücret olarak aktarılan kısımla, -kendisinin bu aktarımadoğrudan bir müdahalesi yoktur- yaşamını sürdürür. İşte üretken olmayan buemek türü, istihdam miktarı olarak ‘60’ların ikinci yarısında oldukça yüksekdurumda.

Bunun temel nedeni ne olabilir? Kapitalizmin “Altın yıllar”ı boyunca çokmuazzam miktarda meta üretimi süreci yaşanıyor. Bu metaların hızla parasermayeye dönüşmesi lazım. Bunun yapılabilmesi için tüccar kapitalistin,bütün dünyadaki tüccar kapitalistlerin daha fazla sayıda üretken olmayan emekistihdam etmesi gerekiyor.

Peki üretken olmayan emek sadece tüccar kapitalistin altında istihdamedilen emekle sınırlı mıdır? Az önce de altını çizdiğim gibi: Hayır, elbettedeğildir. Finans alanında istihdam edilen emek de sermaye için değeryaratmaz. Ancak krize, yani ‘70’lere kadar finans çok gelişkin bir sektör değil,sadece bankacılığın temel belli bölümleriyle sınırlı o dönemde. Bu nedenle sözkonusu dönemde o alanda istihdam edilen emeğin büyük bir maliyete yolaçtığını söylememiz çok kolay değil.

Ama başka bir üretken olmayan emek türü daha var. Hatırlayacağınız gibi“Altın çağ” boyunca merkez kapitalist ülkelerde refah devleti politikaları öneçıkıyor. Ve kamu hizmetleri dediğimiz, kamusal alan olarak bildiğimiz olayhızla gelişiyor. Bu alanlarda eğitimden sağlığa, ulaşıma milyonlarca emekçiistihdam ediliyor . Bu emekçiler o zamanki koşullarda hiçbir şekilde kapitalistanlamda değer üretmiyorlar. Değer üretmedikleri halde kendilerinin devletlerebir maliyeti var. Ve bu maliyet aslında ‘kolektif fon’dan, dolayısıyla da toplamkar oranından bir eksilme biçiminde kendini ortaya koyuyor. Dolayısıyla buyüksek maliyetlerin de düşürülmesi lazım.

Bu iki şekilde yapılabilir. Üretken olmayan emeğin olabildiğince yüksekbir bölümü üretken emeğe çevrilebilir, kapitalist için değer üreten hale getirilir.Bunun yapılmasının mümkün olmadığı üretken olmayan emek türlerinin isemaliyeti düşürülür. Mühendislik, eğitim, sağlık başta olmak üzere bu alanlardaistihdam edilen emek aslında kolaylıkla sermaye için değer üreten emeğedönüştürülebilen, yani farklı koşullarda istihdam edildiğinde üretken emekiçerisinde kalabilen emek türleridir. Öncelikle bunun yapılması gerekiyor. Buyapılırken bir başka şeyin daha yapılması lazım. Hiçbir şekilde üretken emeğedönüştürülemeyecek, sürekli olarak hep sadece maliyeti olacak ve o maliyeti

Gaye Yılmaz“GATS ve AB uyum sürecinde meslekler nereye?”

sempozyumunda yapılan konuşma...

GGeelleecceekkssiizzlliiğğee kkaarrşşııbbiirrlleeşşiikk mmüüccaaddeelleeyyee!!

“GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?”sempozyumu neo-liberal dönüşümler kapsamında meslekialanların yeniden yapılandırılması politikalarını tartışmayadönük atılmış anlamlı bir adım olarak geride bırakıldı.Sempozyumun ikinci gününde alınan karar doğrultusunda 5Mayıs günü sempozyum sonrası ilk toplantı yapılmış, butoplantıya 35 kişi katılmıştır. Bu toplantıda ağırlıklı olarakmesleki dönüşümlere karşı verilmesi gereken mücadeleperspektifi tartışılmış ve daha geniş bir bileşenle 26 Mayısgünü yeni bir toplantı örgütlenmesi kararı alınmıştır.

Mesleki alanlarda yaşanan dönüşümler tek tekyaşanmakla beraber, esasında sermayenin ihtiyaç veyönelimleri çerçevesinde mesleklerin ve bu mesleklerineğitim süreçlerinin bütünlüklü bir yeniden yapılandırılmasıamaçlanmaktadır. Mühendislik-mimarlık alanını kesen yetkinmühendislik uygulaması ile bugün halen genç hukukçularaçısından bir tehdit olarak ifade edilen ücretli avukatlık,sonuçları itibariyle aynı içerikteki saldırının farklı isimlerleifade edilmesidir. Gelinen yerde bütün bu uygulamalarınbizleri derin bir geleceksizlikle karşı karşıya bırakacağı, buuygulamalar sonucunda üniversite öğrencilerinin diplomalıişsiz, çalışan kesimlerin ise ücretli köleler olacağı açıktır.

13-14 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilen sempozyumkonuya ilişkin oldukça güçlü bir birikimin oluşmasına vesileoldu. Aynı zamanda bu sempozyum sürecinde açığa çıkanbirleşik zeminin kendisi de anlamlıydı. Gelinen yerde bugünartık başarılması gereken, öncelikle bu saldırıların muhatabıolan en geniş kesimin yan yana gelebilmesi, bizleri doğrudanilgilendiren bu saldırı sürecine nasıl karşı koyacağımızıberaberce tartışabilmek ve elbette bu tartışmalar sonucundaberaberce yol yürüyebilmektir.

Çağrımız öncelikle sempozyuma emeği geçen tüm kişive kurumlaradır. Sempozyumun özellikle ikinci günü öneçıkan “bütünlüklü saldırılara karşı birleşik mücadele”yaklaşımına sahip çıkabilmek ilk elden sempozyum süreciiçin emek harcamış her bir kişinin ve kurumunsorumluluğudur. Çağrımız doğaldır ki sempozyum bileşeniile sınırlı değildir. Mesleki dönüşümler karşısında sesçıkarmak isteyen, geleceğine sahip çıkma kaygısını taşıyantüm güçler bu çağrının doğrudan muhatabıdır. Çünkübiliyoruz ki, bizler ancak birleşik bir tutum alabilirsek busaldırıları püskürtebiliriz. Birleşik bir tutum ise ancakbirleşik bir tartışma platformunun oluşturulabilmesindengeçmektedir.

Bizlerin önündeki seçenek açıktır. Ya geleceksizliğeboyun eğeceğiz ya da geleceğimize sahip çıkmak içinmücadele yolunu seçeceğiz. Bu konuda duyarlılık taşıyanherkesi 26 Mayıs’taki toplantıya çağırıyoruz!

Toplumcu Mühendislik MimarlıkÖğrencileri2266

Page 27: Ekim Gençliği Sayı 103

hep yaratılan artı değeri azaltacak olan kesimlerinde maliyetinin düşürülmesi lazım. İşte bu maliyetidüşürmenin yöntemi noktasında, elbette tek başınaetkili değil, ama GATS bunun uluslararasıhukukunu, yani yasal temelini oluşturuyor.

İlk defa 1973-1979 yılları arasında Tokyoraundu sırasında GATS anlaşmasının ortayaçıkacağının sinyalleri veriliyor. Dikkat edersenizbu tarihler krizin hemen sonrası. GATSmüzakereleri sırasında üye devletlere “bir sonrakiturda hizmetleri, fikri mülkiyet haklarını ve tarımkonusunu da GATS müzakerelerine dahil etmekzorundayız. Toplumlarınızı bugünden hazırlayın vebunu geniş bir takvime yayarak yapmaya çalışınaksi taktirde ciddi toplumsal tepkilerle karşıkarşıya kalabilirsiniz” uyarısı yapılıyor. Sözverdikleri gibi 1986 yılında başlayan Uruguayraundunun sonuna gelindiğinde, 1994 yılı Aralıkayında, GATS Hizmet Ticareti Genel Anlaşması,Trips, Fikri Mülkiyet ve Patent Anlaşmasıimzalanıyor.

Aslında bu Trips anlaşması da hizmetleralanında son derece önemlidir. Gerçekten de krizlebirlikte fikri mülkiyet katlanan bir önem arzetmeye başlamıştır. Bunun temelinde dekapitalizmin krizini aşmak için yapılmak zorundaolunan sermayenin organik bileşiminindüşürülmesi gereği yatmaktadır. Bu nedenlesermayenin değişmeyen kısmı parçalara bölünerekfarklı ülkelere yatırılmak zorundadır. O dönemekadar ise şöyle bir pratik geçerli: üretken sermayebaşka ülkelere gider ama teknolojisini kilit altında,kendi orijin ülkesinde tutmaktan vazgeçmez. Hemsermayeyi bölüp çeşitli ülkelerin çevrelerineyatırım halinde göndereceksiniz, hem hala oteknolojiyi kilit altında tutacaksınız. Elbette bu çokkolay değil. İşte bu yüzden yeni bir mülkiyet alanıdaha tesis edilmesi, uluslararası hukukla da buyeni mülkiyet hakkının garanti altına alınmasıgerekiyor. Sonuç: patent ve telif anlaşmaları, ya daorijinal adıyla TRİPs yasası. Ne yazık ki Tripsyasası çeşitli çevrelerce, hem de kendini soldatanımlayan çeşitli çevrelerce sanatçının emeğinin,hakkının korunması için yapılmış bir anlaşma gibialgılandı ve yorumlandı. Oysa ki sanatçıların da%90’ı, -ki bu sadece sanatçılar için dizayn edilmişbir anlaşma değildi, bütün kafa emeği, entelektüelemek üreticileri de şirketler altında çalışan işçileride kapsayan bir yasadır aslında- genelde medya veeğlence sektörü şirketlerinde ücret karşılığıçalışmaktadır. Dolayısıyla sanatçılar ve fikiremekçilerinin ürettiği her türlü sanat yapımı,formüller, onlar tarafından icat edilen makinalar,geliştirilen buluşlar, her türlü yeni buluş aslında buemekçiler ordusunun ücretli olarak çalıştıklarışirketin mülkiyeti altında tanımlanmıştır. Bunormalde de böyledir ama Trips bunukolaylaştırmış, uluslararası bir temele bağlamıştır.

Öte yandan elbette GATS müzakereleri sürecihiç de zannedildiği gibi kolay, çatışmasız, hemenöyle üzerinde uzlaşılan bir alan olmamıştır.Müzakerelerde ilk dikkati çeken her ülkenin, herulus devletin kendi içindeki sermayeler arasıçatışma olmuştur. Bu çatışmaların öne çıkmasınınnedeni, birçok üretken olmayan hizmet alanınınaynı zamanda emek gücünün yeniden üretimi içingerekli olmasıdır. Eğitim, sağlık hizmetleri bunlararasındadır. Küçük ölçekli sermayeler şöyle birtezi savunmaktadır; “bugüne kadar büyük olansermayelerin büyümesine yarım eden süreç emekgücünün yeniden üretimine devletin de katkı

koymasıydı. Devlet bu süreçte çoğunlukla birbedel talep etmeksizin sağladığı kamu hizmetleriüzerinden aslında ulusal sermaye sınıfınınoluşumuna dolaylı destek vermişti. Günümüzdeölçek olarak görece küçük kalan, henüzuluslararasılaşamamış firmalar da benzer bir haktalep etmekteler. Onun için kendilerine de böylesibir olanağın tanınmasını, yani emek gücününyeniden üretimi için şart olan alanlarınliberalizasyona, GATS’a dahil edilmemesini talepetmekteler. Ama büyük sermayeler de özellikleeğitim, sağlık gibi alanlarda şirketleri bulunan,ulus ötesi şirketler de ağırlıklarını koyup, bualanların GATS’a dahil edilmesi için baskıkurdular. Bu alanlardan devletin hızla çekilmekzorunda olduğunda ısrar edip, direnç gösterdiler.Yalnızca GATS müzakereleri yüzünden 4 yılolarak planlanan Uruguay raundu tam 8 yıl sürdüve ‘94 yılının sonunda anlaşmayı imzalamayıbaşardılar.

Ortaya çıkan anlaşma bugünküne oranlagörece masum bir anlaşmaydı. Çünkü ulusdevletlere “bütün hizmet alanlarınızı, bütünkamusal alanlarınızı GATS’a dahil etmek zorundadeğilsiniz. İstisnalar alabilirsiniz. Kendiniz içinstratejik gördüğünüz sektörleri dahiletmeyebilirsiniz.” denmiş, güzel bir esnekliksağlanmıştı. Bir başka avantaj daha tanınmış ve“Belli sektörlerinizi, hizmet alanlarınızı GATS’adahil etseniz bile ‘yabancı öğretmenler, yabancımühendisler, yabancı doktorlar benim ülkemdefaaliyet gösteremez’ diyebilir ve kendiistihdamınızı koruyabilirsiniz.” denmişti.

GATS’ın hiçbir yerinde özelleştirme kelimesigeçmemektedir. Özelleştirme bahsi yoktur amaanlaşmanın her satırında “ticarileştirme” kavramıgeçmektedir. Gerçekten de “piyasalaştırma” ve“ticarileştirme” sözcüklerini anlaşmanın hersatırında görebilirsiniz.

1994 yılında anlaşmanın tamamının buhükümlerden oluştuğu zannedildi, ama her şeybununla bitmiyordu, olay bu kadar basit değildi.GATS’ın üç tane çok temel hüküm vardı. Bunlarbüyük oranda gözden kaçırıldı, çok üstündedurulmadı o dönemde. Bunlardan bir tanesinde sözkonusu anlaşmaya imza atan hiçbir devletin ilerisüreçte geri adım atamaması düzenlenmişti (standstil principle). Devletlerin “pardon” deme hakkıortadan kaldırılmıştı. Bir diğeri; sürekli yenidenyapılandırmaya (built-in principle) dairdi. Her 5yılda bir GATS raundları toplanacak ve toplananyeni raundlarda geri adım atılamayacağına göre,daha ileri düzeyde liberalizasyon sağlanacaktı. Birüçüncü genel hüküm daha vardı; az önce devletlerebelli istisna ve muafiyetler alma hakkınıntanındığını belirtmiştim, işte bu istisnalara 10yıllık bir ömür biçilmişti. 10 yılın sonunda buistisna hükümleri kendiliğinden buharlaşacaktı.

Türkiye’de yakın dönemde yabancı doktortartışması vardı hatırlarsanız, herkes AKPhükümetini falan suçladı, oysa yaşananın bununlahiç ilgisi yoktu. Bu, anlaşmada kendi kendineortadan kalkacak bir istisna olarak zaten yeralmıştı. AKP değil, hangi parti iktidarda olursaolsun bu otomatikman böyle uygulanmakzorundaydı. Toplumsal bir muhalefet, ciddi birtepki, bütün toplumu, toplumun bütünmekanizmalarını dönüştürecek bir şey olmadığıtaktirde bu böyle yaşanmak zorundaydı.

2277

Page 28: Ekim Gençliği Sayı 103

Meslekler nereye gidiyor sorusuna cevap vermeçabasının ilk uğrağı mesleklerin tarihsel gelişiminebakmak olsa gerek. Özellikle mühendislik olgusununtüm insanlık tarihinde belirli bir önemi olmakla birlikte,esas belirleyici olduğu dönem kapitalizm olmuştur.Kapitalizm aslında sanayi devrimi ile birlikte insanlarıntemel ihtiyaçlarının karşılama tarzlarınındeğiştiği/değiştirildiği bir dönemdir. Toprağın temelunsur ve sosyal ilişkilerin tarımsal ürün üzerindenbiçimlendiği kapitalist öncesi toplumlardan farklıolarak, doğadan elde edilen ürünler bir işlemdengeçirilerek insanların ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemortaya çıkmıştır. Bu sistemde tüm ilişkiler tepedentırnağa değişmiş ve en önemlisi üretim süreci başlıbaşına uzmanlaşırken, üretim sürecinde üretilecekürünün her bir aşaması yeni donanım gereken bilgi vebeceri ihtiyacını açığa çıkarmıştır. Marksist terminolojiile kapitalist toplumda kullanım değerinden kullanımdeğeri üretilir ama, gerek üretim organizasyonu vefakat çok daha önemlisi üretimin amacı tamamendeğişmiştir. Yani değişim değeri, yani üretim araçlarınıkontrol edenlerin kar amaçlı üretimi temel belirleyiciunsur olmuştur.

Değişim değerinin egemen olduğu bu toplumdaüretimi gerçekleştirenin, üretilen şeyleri kendiihtiyaçları için değil kar saiki ile gerçekleştirmesikapitalist sistemi oldukça dinamik kılmıştır. Üretiminamacı kar olunca, sermaye birikimi olunca, üretilenmetaların sayı ve miktarı zaman içinde büyük artışlargöstermiştir. Üretimin organizasyonu, üretilecek ürününtasarımı, alt yapının oluşturulması, maliyetlerin aşağıyaçekilmesi, verimliliği artırmak için teknolojikgelişmelerin sağlanması ve benzeri etkinlikler sistemiçinde özel bir önem kazanmıştır. Bu zorunluluk üretimibifiil gerçekleştiren işçi ya da mavi yakalıyı gereklikılarken, aynı zamanda üretimin altyapısının oluşması,üretimin nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi ise dahabilgi donanımı gerektiren beyaz yakalıların ve bunlariçinde özel bir yeri olan mühendislik mesleğininstratejik bir konum kazanmasına neden olmuştur.

Kapitalizm diğer yandan, sermaye birikimizorunluluğundan dolayı, oldukça dinamik bir sistemdir.Birikim süreci aynı zamanda farklılaşma, uzmanlaşmave işbölümünün artmasına neden olduğu ölçüde, genelolarak meslekler ama özelde de ele aldığımızmühendislik alanlarının hızla değişmesine nedenolmaktadır. Bu anlamda mühendislik mesleğinikapitalizmin gelişme dinamiklerine bakmadan elealamayız. Mühendisliği tanımlayan özellik esasındakapitalizmin gelişme dinamikleridir. Mühendisler amaözellikle de mühendislik mesleğini temsil eden örgütler,mühendisliği sadece bir meslek olarak ele alamazlar.

Bu alanda gerçekleşecek değişiklikler daha çokmühendisleri ilgilendirmekle birlikte, kapitalizmianlamaya çalışan biz sosyal bilimcileri ve dahasıkapitalizmin işleyişinden olumsuz etkilenen tümtoplumsal kesimleri ama daha da çok mühendislikmesleğine girecek olan öğrenci arkadaşları yakındanilgilendirir.

Bir sosyal bilimci olarak vereceğim en anlamlıörnek T.Veblen’in 1929 bunalımı öncesi mühendisleriöne çıkaran ve hatta onlara özel bir anlam atfedenanalizleridir. 1917 Sovyetler Birliği’nde devrim olmuş,ama ABD’de ve Avrupa’da ise 1929 bunalımı kapıyıçalıyor, çok problemli bir dönem. Bu dönemde Veblenmühendislere bir davet yapıyor. Ne diyor? Pek tabii ki“bütün iktidar Sovyetlere” demiyor! Peki, ne diyor?Bütün mühendisler iktidara! Öyle bir ayrım yapıyor ki;işverenler artık onun ifadesiyle paralarıyla para kazanıpsabotajcı bir kişilik kazanmıştır. İşçiler ise sabah akşamişten kaytarma yollarına bakmıştır. Bu noktada sistemincan damarını tutan mühendislerdir. Mühendislertoplumda verimlilik ve üretimi arttırabilecek tek güçolarak tanımlanıyor. Analizlerinden çok şey öğrendiğimVeblen, bu konuda yanılıyordu. Yanılıyordu, çünkümühendisler aslında kapitalist sistemde işçilere göredaha ayrıcalıklı konuma sahip olmakla birlikte, sonuçtayine sistem mantığı içinde üretim süreci üzerindekontrol sağlayan ve bu kontrolü toplumsal düzeyetaşıyan üretim araçlarının mülkiyetine sahip kesimleriçin çalışan ücretli kesimlerdir. Mühendislerin sistemiçindeki bu konumları kapitalistler için özel bir önemtaşımaktadır ve işte bu yüzden de kapitalizme özgüyapısal özellikler daha bir derinleşip belirleyiciolduğunda, mühendislerden beklenti ve denetimtarzları da değişecektir.

Tüm bu açıklamalardan sonra, ne oldu da bugünbiz yetkin mühendisliği tartışıyoruz sorusunu sormamızgerekiyor. Zaten sorun sadece yetkin mühendislik değil,mühendisliği ilgilendiren eğitim gibi, üretim sürecindefarklılaşmalar gibi bir dizi değişiklikle karşılaşıyoruz.Aslında ilk etapta genel olarak eğitim ve istihdamalanındaki dönüşümün bütünsel yapısına ilişkin birdeğişimin olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Burada biradım atarak, bu olup bitenlerin Türkiye’degerçekleştiğini ve bu anlamda da Türkiye’de sonzamanlarda gerçekleşen değişimleri analiz etmeden,yetkin mühendislik sadece bizim mesleğe ilişkingelişme, kalite için, buna ihtiyacımız var demek pekdoğru bir ifade değil. Bu ifade ya iyi niyetli amadeğişimin bütünsel bilgisinden yoksun olma ya da buyöndeki değişimi meşrulaştırma ve hatta yasal zeminioluşturma çabalarının başka nedenleri olduğunusöylemek gerekiyor. Birinci vurgu daha çok2288

Fuat Ercan“GATS ve AB uyum sürecinde meslekler nereye?”

sempozyumuna sunulmuştur...

Page 29: Ekim Gençliği Sayı 103

2299

TMMOB’un dile getirdiği ve bence bütünsel yapıyı gözdenkaçırdığı ölçüde problemli olmasına karşın yer yer haklıolduğu nokta. “Mühendisliğin bugün düştüğü duruma bakın.Mühendisliğin bugün düştüğü duruma müdahale etmek lazım”mantığından hareket ediyor. Bu noktada ikinci vurgu daha çokTürkiye’de etkin olan sol gruplar, muhalif kesimlercedillendiriliyor. Bunu Türkiye’deki ve kapitalizmdeki yapısaldönüşümleri gündeme almadan GATS ve AB üzerine bir dilkurma çabası olarak tanımlayabiliriz.

Ancak Türkiye’deki kapitalizmin kendi içsel dinamiklerinigörmeden GATS’ı ve hizmet alanındaki gelişmeleri dışarıdaniçeriye aktarılan bir müdahalenin aracı olarak görmek, bencegerçeğin bir kısmını göstererek, kötü niyetle yapılmamışolmasına karşın, gerçeğin üstünün örtülmesine yol açıyor. Buyüzden “peki ne oldu?” dediğimizde yanıt bana çok açıkgeliyor. Cevap ise; başka yerlerde de yazdığım gibi, Türkiye’dekapitalizm oldukça önemli bir gelişme içinde, üretimsürecinde kapitalist ilişkilerin gelişmesi anlamında oldukçaönemli gelişmeler gerçekleşiyor. Bu gelişmeler bir yandangerek emek ve gerekse nitelikli emek olarak mühendisliğisermayenin gündemine, ama denetim altına alma anlamındagündemine almasına yol açıyor. İlk elden bu gündem demühendislere ihtiyaç arttığı oranda, onların bifiil işe girdiğianda belirli bir beceriye sahip olması ve bu anlamda becerininsağlanma koşullarını gündeme getirme, aynı zamandamühendislerin niteliklerini bir standartlaşma ve ölçülebilmekriterleri içinde yeniden tanımlama yönünde talepler açığaçıkıyor. Bu talepler bir yandan mühendislik eğitiminindeğişmesine yönelik talepler, diğer yandan mezun olanların dapratik bilgi ve beceriye sahip olmaları yönündeki taleplerigündeme getiriyor. Sadece bir örnek; TÜSİAD, hazırladığı sonraporlarında, gelinen aşamanın kendi çıkarları açısından öneminişöyle açıklıyor: “Gelişme sürecinin önemli bir boyutunu ülkekaynaklarının harekete geçirilerek daha etkin bir kaynakdağılımına ulaştırmak olduğuna göre eğitim, ekonomik ve sosyalboyutları itibarıyla, dönüşüm sürecinin en düşük uyummaliyetiyle ve etkin bir şekilde yapılmasını sağlayacak araçolacaktır” (TÜSİAD, 2006).

Fakat değişim sürecindeki mühendisleri sadece istihdamdüzeyinde ele almak yeterli olmayacaktır, aslında aynı süreçdiğer yandan farklılaşma ve uzmanlaşmayı arttırdığı ölçüde bazımühendislerin girişimci olarak güç kazanmalarına neden oluyor.Görece daha uzun süre mühendislik yapan kesimler içindesayıları az da olsa bu kesimler etkin. Ve bu, etkinliklerini yakendi işlerinde yeni istihdam edilecek mühendislerden yetkinlikbekleme ya da değerlendirme ve belgelendirme işini bifiilkendilerinin yapması gibi bir talebin de varlığına neden oluyor.

Tüm bu vurgulardan sonra yetkin mühendislik kavramı vebuna ilişkin gelişmeleri yukarıda anlattığımız çerçeve içinde elealmamız olası. Burada meslek etiği ve kalite gibi kavramlar öneçıksa bile, bu kavramların bu aşamada daha öncekianlamlarından daha çok kapitalist sistemin yapısal mantığı içindeyeniden biçimlendiğini belirtmemiz gerekiyor. Tabii ki meslekiçin gerekli donanım ve kalite öne çıkarılmalı. Ama donanım vekalite nasıl kazanılacak, nerede kazanılacak ve kimin içinkazanılacak soruları özel bir önem kazanıyor. Yetkinmühendislerden neler isteniyor? Uluslararası düzeyde bu oldukçaönemli tartışmalara yol açmış. Bizde ise sorun açığa çıkmış vefakat derinleşmemiş ve nedense derinleşmesi de pek fazlaistenmiyor.

Peki uluslararasında yetkin mühendislik nasıl tanımlanıyor?Çünkü bütün eğitim alanındaki dönüşüm bununla bağlantılı.Tartışmalar aşağıda tabloda da gösterdiğim gibi ilk etapta birmühendis kişiliğine sahip olmak ya da mühendis bilgisine sahipolmak biçiminde iki ayrı düzlemde gerçekleştiriliyor. Ama dahasonra yapılan çalışmalar bu iki alanı birleştiriyor. Çeşitli ölçümteknikleri ile kişilik ve donanım/bilgiyi birleştiren bir biçimedönüştürülüyor.

Tablodan gözlemleneceği gibi, mühendislik sadece bilme veyapmaya ilişkin değil var olmaya ilişkin kriterler dolayımındatanımlanıyor. Yetkin mühendisin bilme, yapma ve varolma

özellikleri ile birlikte: diğerleriyle rekabet etme yeteneğiolabilmeli, disipline edilebilmeli, organize edilebilmeli, çokrahatça konuşabilmeli, nesnel olmalı, başkalarıyla sözleşmeyapabilme yetkinliğini gösterebilmeli, kişiler arasında bağlantıkurabilmeli, ilkeli olmalı, esnek olmalı, işyerindeki başka işleride yapabilme yeteneği olmalı, yaratıcı olmalı, değişimlerdenhoşlanmalı... Esnek, ama uyumlu bir esneklik olmalı gibiözellikler sıralanıyor.

Bu tarz bir kişilik için belki antropolog Gellner’in son döneminsanı için kullandığı modüler insan ifadesini kullanmak anlamlıolacak. Yani iş sürecinde sadece bir işlev değil gerekli koşullardafarklı işlevleri üstlenebilecek kişilik ve donanıma sahip olmasıgerekiyor. Bu özellikleri iş sürecinde meslek-içi eğitimde vermekmaliyet ve zaman kaybı olacağı için kişinin kendisini bu modülerbiçime sokması gerekiyor. Yani eğitim uzun erimli bilgi vesertifika ile pragmatik işe yönelik bilgilerle donatılmalı. Fakatdiğer yandan üretim ve dolaşım sürecindeki altyapı muazzam birhızla dönüştüğü için bireylerin bu donanıma bir defa sahipolması yetmiyor, donanımlarını sürekli yenilemeleri gerekiyor.

Günümüzde insan modeli olarak bize dayatılan, bizdenistenen bir modüler insan olma halinin belki de en önemli birdiğer özelliği yerine konulabilirlik. Daha önce işçilerde, maviyakalılarda gerçekleşen bu süreç, şimdi yetkin mühendislik gibisüreçlerle profesyonel mesleklerde gündeme geliyor. Yerinekoyulabilirlik için standardizasyonun sağlanması gerekiyor.Standardizasyonu niye istiyor? Çünkü Ahmet’in yerine Ayşe’yi,Mehmet’in yerine Leyla’yı koyabilsin. Yani artık profesyonelmesleklerin işveren için bağlayıcı olma özelliği, yani “oolmadığında yapamayacak” özelliği ortadan kaldırılmakisteniyor. Kısaca standartlaştırılıyor.

Modüler olmanın ikinci özelliği ise çok fonksiyonluluk. Sondönem iş başvurularınıza bakın. İş başvurularında eskiden birkriter aranıyorsa, şimdi onlarca özellik alt alta sıralanıyor.Bilgisayar programı bilmek, dil bilmek, vs… Burada iki şeyisteniyor. Birincisi, işyerinde sizden her an vazgeçilebilecek.İkincisi ise siz işyerinde iken birden çok fonksiyonu yerinegetirebilir bir donanıma sahip olacaksınız.

Ancak hem işlevsel fonksiyonel çoğulluk, hem de sizinyerinize başkasının konulabilirliği dediğimde karşımıza birproblem çıkıyor. O da şu; diploma mı sertifika mı sorunu.Aslında sistem her ikisini de istiyor. Sistem istiyor ifadesiniaçacak olursak; üretim ve hizmet alanındaki sermayeler işegirdiği anda işe adapte olup üretime başlayacak, ve gereklideğişikliklere göre kendini yenileyecek mühendis istiyor, birileride bu isteğin bizzat kendisini pazarlamak istiyor. Sonuçtamühendislik öğrencileri kendilerini modüler insan/mühendisolarak imal etmek zorunda kalacaklar/kalıyorlar.

Page 30: Ekim Gençliği Sayı 103

3300

ee--mmuuhhttıırraannıınn ssaarrssıınnttııllaarrıı

12 Eylül askeri darbesi kendi sonuçlarınıüretirken doğal olarak kendini askerin silahlı gücüneyaslandırmıştı. Aslında bu 12 Eylül’le başlayan birsüreç de değildi. Militarizm üzerine inşa edilen TCzaten varlığını böyle üretiyordu. Ancak bu, faşistcunta ile mutlaklaşan bir biçim kazanmaya, sivil olanne varsa yerini silahlı güçlere bırakmaya başladı. 28Şubat post-modern darbesi ve son olarak da e-muhtıra askerin sistem içindeki gücünü açıkça ortayakoymaktadır. Zira asker parmağını bile oynatmadanher iki süreçte de rejime balans yapmayı başardı. Buaskerin sistem içindeki yerinin ne kadar sağlamolduğunun açık bir kanıtıdır, artık yumruğunugöstermeden şöyle bir tehdit etmesi yeterliolmaktadır.

Karışık güç dengeleri içinde ordu,cumhurbaşkanlığı seçimlerine açıktan müdahaleetmeye çalışırken, hükümet kanadı da aynı sertliktebir yanıt verdi. Ancak, arkasına aldığı ABDdesteğiyle iddialı bir yanıt veren hükümet devletinmekanizmaları içinde elindeki tüm güce rağmen halaçaresizdir. Anayasa mahkemesinin verdiği karar veGül’ün cumhurbaşkanlığı hayalinin suya düşmesi,yaz ayının ortasında apar topar erken seçim sürecinegirilmesi, askerin sistemi istediği anda nasılkilitleyebileceğinin bir göstergesidir.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci denemesindede duvara çarptı. Anayasadaki ufak bir boşluktansızılarak yapılan bu müdahale herkes açısından iyioldu. Orduya direnme konusunda ikircikli davrananhükümet erken seçime meşru bir zemin yaratılmasıile “karizmayı” kurtarmayı başarırken, asker de

cumhurbaşkanlığı makamını “koruyarak” istediğinialmayı başardı. Artık kozlar sandıkta paylaşılacak.

Askerin muhtırasında iki önemli vurgu noktasıvardı. Birincisi 14 Nisan Mitingi ile orta sınıflarınbüyük desteğini arkasına alan laiklik vurgusu,ikincisi ise açıklamanın sonuna şöyle bir iliştirilmişgibi görünen “Ne mutlu Türküm diyene” sözüolmuştur. Laiklik vurgusu üzerine dönentartışmaların farkındayız. Mitingler düzenleniyor, 23Nisan’a ait çeşitli görüntüler ortaya çıkıyor vb.Bunlara zaten 28 Şubat’tan aşinayız. Ancak sonaeklenen Türklük vurgusu dikkat çekicidir. Türkiye’deşu an iki temel sorun üzerinden politikaüretilmektedir. Tüm iç ve dış dengeler buna görekurulmuştur. Birincisi Kürt sorunu, ikincisi ise birsorun olarak tanımlanan laiklik olmaktadır. ABD’ninılımlı İslam gömleğini üzerine geçiren AKP veGüney Kürdistan üzerinden dönen tartışmalarda ordusafını açıktan ortaya koymaktadır. TÜSİAD daboşuna son birkaç aydır erken seçim çağrısı yapmadı.Genelkurmay başkanının seçilme süreci ordununbundan sonrası için daha etkin bir rol oynayacağıgerçeğini ortaya zaten koymuştur. Tüm bunlarOrtadoğu’da yaşanan değişimlerden bağımsızdeğildir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmasını “şeriattehdidi” ekseninde yapanlar, bu ülkedeki İslamigericiliğin kökenlerinin 12 Eylül’e dayandığınınfarkında değiller mi? Cuntanın generalleri göktendüşmediğine ve bu ülke her biçimiyle 12 Eylül’ünruhuyla kirletildiğine göre değişen hiçbir şey yoktur.

Anti-emperyalist ordu daha düne kadar ABD’ninileri karakolu olarak Ortadoğu’yu gözetlemiyormuydu? Bugün Barzani ve Talabani’ye “ABD’ninkucağında oturuyor” diyenler, yıllardır o kucaktakimin oturduğunu tabii ki biliyorlar.

Burjuva parlamentoda bir tiyatro izledik.Cumhurbaşkanlığı gibi devletin en üst kademesisayılan, uğruna milyonların yürütüldüğü bir kurumlatop gibi oynandı. Hatırlatmak gerekirse 12 Eylül’üngerekçelerinden birisi de yine böyle bircumhurbaşkanlığı seçimi olmuştu. Ancak bu seferinternet üzerinden sessiz sedasız yürütülen süreçkendi sonuçlarını üreterek şimdilik kapandı. Erkenseçim (normal olsaydı 4 ay sonra olacaktı) ilekotarılan kargaşa, bir yandan toplumda laik-İslamcıayrımını körüklerken, öte yandan Kürt düşmanlığınınher türlü biçimini görmüş olduk. Şovenizmindemokratlık maskesi ile gizlendiği mitinglerdeyaratılan hava muhtıraya toplumsal bir destekoluşturdu. Tüm bu toz dumanı dağıtan ise askerin nettavrı oldu. Devlet silahın emrettiğini düzen içikurumlarıyla çözdü. Ancak 2007 1 Mayıs’ı tümbunlara verilen bir cevaptır. Esas gücün hala vedaima işçi emekçilerde olduğu bir kez dahakanıtlanmıştır. Bu tiyatro sahnesi dağıtılmalıdır,dağıtacak güç ise Taksim’i fethedenler olacaktır.

S. Kurtuluş

Page 31: Ekim Gençliği Sayı 103

3311

“...Öğrencilere çok fazla ödev verildiğinibelirten Kenan Evren, ‘Çocuklara o kadar çoködev veriliyor ki sabahlara kadar dersçalışıyorlar. Bir an önce bu kadar çok ödevverilmesini durdurmanız lazım. Çocuklarıngezip oynamaya hakları var’ dedi. Evren,öğrencilerin ezbercilikten kurtarılmasıgerektiğini belirtti” (AA – 3/05/2007)

Bilmem fark ettiniz mi, eskinin kodamanlarıdemokrasi ve iyi niyet havarisi kesilmeyebaşladılar son günlerde. İlk önce DemirelODTÜ’lüleri “ülkenin siyasi tablosu”na karşı“demokratik tepkilerini” göstermeye davet ettive ’80 öncesinin gençlik hareketine birgönderme yaptı. Şimdi de faşist cuntanın elini,kolunu, yüreğini, gözünü kan bürümüş“ressam”ı tonton dede rollerine bürünüyor.

“Herhalde” diye geçiyor insanın aklından,“yaşlılıktan ne dediklerini bilmez oldular ya daunutkanlık baş gösterdi!” Eee, ne de olsa hafıza-i beşer nisyan ile malüldür! Hem ikisinin de yaşıgeldi artık. Demirel 83, Evren 89 yaşında! Yirmi-otuz yıl önce söyledikleri, yaptıkları toplumsalhafızadan silindiyse, bu “eskimiş” “devlet

adamları” dünden unutmuşlardır hepsini!Faşist cuntayla birlikte ezberci eğitimi

yöntem belleyenler şimdi de kalkıp çocuklarınsosyal gelişimlerini düşünür olmuşlar!“Kafalarını kaldırıp da, sağa -ve özellikle de-sola bakacak halleri kalmasın” diye düşünenler,sistemin değişmesinden dem vurur halegelmişler. Tam ‘“Sanırım bunlar gerçektenbunamışlar!” diyecekken, birkaç yıl önce birgazete köşesinden okuduğum bir pasaj geliyoraklıma: “Yapılan çalışmalarda yaşlılıkdöneminde, akıl sağlığına ilişkin diğerdönemlerden daha fazla sorunsaptanamamıştır... Yapabileceklerimizi yapmışolmanın mutluluğu ve geleceği eğittiğimiz veyayetiştirdiğimiz kişilere teslim etmenin huzuru ilesağlıklı, çevremizde bizi seven ve değer vereninsanlarla birlikte olmayı ummak, bunusağlamaya çalışmak yaşlanmayıgüzelleştirecektir.” (Prof. Dr. Bengü Semerci, YaşlılıkPsikolojisi, Sabah, 23/12/2004)

Artık yorum sizin!S. Ozan

KKeennaann PPaaşşaa’’nnıınn eezzbbeerrii bboozzuullmmuuşş!!

12 Eylül’ün en tanınan belki de ikincisiması olarak İhsan Doğramacı sıklıklagündeme gelmeyi başarıyor. YÖK’ün kurucusuve ilk başkanı olması sıfatıyla her 6 Kasım’dave YÖK’ün anlatıldığı her ortamda adı en azbir kere geçen İhsan Doğramacı arada daçalıntı “bilimsel” eserleriyle karşımızaçıkıyordu. Evren’in karşısında el pençe divanduruşu ve arkasına dizdiği rektörlerle birlikte12 Eylül’ün liderine mutlak bağlılığını bildirenkarelerin ardından nihayet hak ettiği “değeri”meclisten gördü. Meclis 2007 TBMM OnurÖdülü’nün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ünönerisiyle YÖK’ün kurucu başkanı İhsanDoğramacı’nın olmasına hükmetti.

Elbette 12 Eylül’ün anayasası ile yönetilenbir ülkenin, faşist darbenin en sadıkhizmetkarlarından birine sonunda hakkınıvermesinde garipsenecek bir şey yok. ZiraYÖK’ü anlatmaya çok fazla gerek yok. YÖK’übilen her üniversite öğrencisi O’nu kuranzihniyeti ve kurucusunu tanımış demektir.Faşist cuntanın silah başına çağırdığı bir tetikçiolarak İhsan Doğramacı doğal olarak budarbenin zihniyetine uygun bir insandı.Üniversitelerde muhalif öğrencileri yok etmeişi büyük oranda bizzat cuntanın kendisi

tarafından yürütülürken YÖK’e de faşizmiüniversitelerde kurumsallaştırmak, bukapsamda öğretim üyelerinin “zararsız” halegetirilmesi ve paralı eğitimin hayatageçirilmesi görevi düştü.

Bu büyük görevi azim ve keyifle yerinegetiren İhsan Doğramacı’nın HacettepeÜniversitesi’nin tüm ihalelerine fesatkarıştırdığı tahmin edilmektedir. Kendisibugün Türkiye’nin en tanınan şirketlerindenolan Tepe Holding’in kurucusudur. Holding’inresmi sahibi hala Bilkent Rektörü AliDoğramacı’dır. Tepe bünyesindeki 50’ye yakınşirket, üniversitelerle en fazla iş yapankuruluşlar olarak bilinmektedir. İhsanDoğramacı güzellemeleri arasında önemli biryer tutan Bilkent Üniversitesi sermayenineğitim laboratuvarı gibi kullanılmaktadır.İntihalci profesörlerin de yol göstericisidir.

Neredeyse 100 yaşına gelmiş, sermayedevletine bunca hizmeti geçmiş bir insan doğalolarak ödüle layıktır! YÖK 12 Eylül’ün veyarattığı/yok ettiği şeylerin özetidir.Ödüllendirilen de işte budur. BilkentÜniversitesi’nin ortasına İhsan Doğramacı’nınheykelini dikenler şimdi de ödül vermişlerdir,çok görmemek lazım!

İhsan Doğramacı’ya “onur ödül”ü...

ÖÖddüüll ddee nnee!! HHeeyykkeelliinnii bbiillee ddiikkmmiişşlleerrddii!!

Page 32: Ekim Gençliği Sayı 103

3322

Bazen bir gün öyle olaylara gebe olur ki, sonraüzerine kitaplar yazılır, filmler çekiler, türküleryakılır… Öyle günler olur ki, bazen toplumsalhafızada oluşan bütün hasarlardan muaf tutulur. 6Mayıs ’72, öncesiyle ve sonrasıyla böyle bir gündürişte; belleğimize kazınmış, yüreğimize işlemiş... Üçkörpe fidanın katledildiği bu gün, yıllar yılı bucoğrafyada anti-emperyalist bilincin, halklarınkardeşliği mücadelesinin, devrim ve sosyalizmözleminin ve inancının dışa vurulduğu bir günolmuştur ve olacaktır.

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyinİnan’ın sermaye devletince idamının üzerinden 35yıl geçti. 35 koca yılda coğrafyamızda onlarcakatliamda yüzlerce devrimci katledildi, bir askeridarbe yaşandı, çok sayıda muhtıra verildi. 35 kocayılda coğrafyamızda yaşam koşulları ağırlaştı, açlıkve sefalet yıllar öncesi ile kıyaslanamayacak ölçüdederinleşti. Emperyalistlerin Ortadoğu’ya dönükmüdahaleleri sertleşti, Türkiye’deki sermayeiktidarı uşaklıkta 35 yıl öncesine göre gözle görülürbir gelişme gösterdi. Bu 35 yıl içerisinde SovyetlerBirliği dağıldı. “Komünizm bitti”propagandalarıyla bilinçler bulanıklaştırılmayaçalışıldı. Bu sert rüzgâr kimi kızıl bayraklarıturunculaştırırken, kimini düzen siyasetininkuralları belirlenmiş alanına sürükledi. Toplumsalhafıza kayıpları, değerlerin aşındırılması ve yeni birkuşağın yetiştirilmesi için çaba harcandı, yeni veiçinden asla bir Deniz çıkartamayacak bir kuşak…

Ama 35 yıl boyunca bu coğrafyada mücadelebir an bile kesintiye uğramadı. Güvenlik sıfatıardına gizlenmiş devlet terörüne, bilinçleri hedefalan saldırılara karşın devrim ve sosyalizm özlemibir an olsun sökülüp atılamadı. Ve 35 yıl sonrabugün hala fabrikalarda, meydanlarda, üniversiteamfilerinde Denizler boy gösteriyor!

DDeenniizzlleerr’’iinn hhiikkââyyeessii bbiirr ddöönneemmiinnhhiikkââyyeessiiddiirr!!

Coğrafyamızda ilerici hareketlenmelerin tarihieskilere dayansa da, toplumsal planda yer tutankitlesel bir hareketten bahsedebildiğimiz dönem‘60’lara denk gelmektedir. Bu bir rastlantı değildir.

Tersine, bu dönem, dünya ölçeğinde toplumsalhareketliliğin özellikle anti-emperyalist bir temeldegeliştiği, kapitalizmin yaşadığı gelişmelerindolaysız sonucu olarak sınıf çelişkilerininkeskinleştiği bir dönemi ifade etmektedir. Bu anti-emperyalist mücadele ateşi, Türkiye’nin kendi iççelişkilerinden beslenerek coğrafyamızı da sarmışve ‘68’ler Türkiye açısından toplumsal muhalefetinbüyük bir uyanış yaşadığı bir dönem olarak tarihteyerini almıştır. Anti-emperyalist bilinç temelindeyükselen bu süreç, o döneme kadar düzenin icazetsınırlarına sıkışmış olan muhalefet anlayışını yerlebir etmiş, düzene karşı militan ve ödünsüz birbaşkaldırıya sahne olmuştur.

“‘68 dönemi, Türkiye devrimci gençlikhareketinde bir dönüm noktasını ifade etmektedir.Özellikle ‘65 yılına kadar düzen içi çatışmalardabir taraf haline getirilmiş olan gençlik mücadelesi,bu tarihten sonra düzenden köklü bir kopuş süreciiçerisine girmiş, devrimci bir temele oturarak birdaha geri dönmemecesine düzen içi bir unsurolmaktan çıkmıştır. ‘65-‘80 dönemine damgasınıvuran gençlik hareketi, tam da bu nedenden ötürüdüzenin tüm saldırılarının ve baskılarının hedefiolmuştur. Ancak ‘60’larda atılan adımlar ve yakılananti-emperyalist mücadele ateşi, bağrından Türkiyedevrimci hareketini çıkararak Türkiye devrimtarihindeki önemli bir kesiti oluşturmuştur.”(Gençliğin ‘68 Baharı, Ekim Gençliği, sayı:73)

68’de yakılan anti-emperyalist ateşin kendisibütün bir toplumu sarmış, toplumsal muhalefettegörülmemiş bir canlanma yaşanmıştır. Toplumungeniş bir kesimi devrim ve sosyalizmmücadelesinden yana saf tutmuş, mücadeleüniversite sınırlarını aşmıştır.

Sermaye düzeni açısından büyük bir korkuyaratan toplumsal muhalefetin gelişmesinin önününkesilmesi temel bir hedefe dönüşmüştür. Darbe ilegelen ’61 Anayasası ordu muhtırası iledeğiştirilmiş, ülke genelinde baskı ve zorpolitikaları uygulanmaya başlanmıştır. Nihayetsihirli formül bulunmuştur. Toplumsal muhalefetinönünün kesilmesi için yapılması gereken burjuvaziiçin açıktır: Devrimci önderleri katletmek vehareketi öndersiz yani pusulasız bırakmak!

Page 33: Ekim Gençliği Sayı 103

3333

Tiyatro perdesi açılmış, göstermelik yargılamalar (daha sonra buyargılama süreci “bizim darbelerimiz diğer darbelerden dahademokratiktir” önermesinin ispatı olarak kullanılacak, sermayedüzeni Denizler’i yargılamadan kurşuna dizmediğini ifade ederektaktir bekleyecektir) yapılmış, idam sehpası kurulmuştur. DenizGezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan darağacına çıkarılmıştır.

Ancak katillerin hesabını ilk önce 6 Mayıs gecesi Denizlerbozmuştur. Deniz’in kendi elleriyle boynuna geçirdiği urgan sermayedüzeninin soluğunu kesmiş, Ulucanlar Cezaevi duvarlarından dışarıtaşan “Yaşasın Marksizm, Leninizm! Kahrolsun faşizm!” haykırışlarıhiç de son nefesini veren bir insanın sesi değil, ama ölümsüzlüğeyürüdüğünü bilen bir devrimcinin cellatlarının ölüm fermanınıokuyuşu olarak kulaklara kazınmıştır.

Denizler’den sonra da bu kirli hesapların asla tutmayacağı‘70’lerin hemen ortalarında tekrar devrimci temellerde yükselişegeçen toplumsal muhalefet aracılığıyla ilan edilmiş, sermayedüzenince de bu gerçek kavranmıştır!

‘‘6688’’lleerrddee DDeenniizz oollmmaakk!!

“‘68 devrimci gençlik hareketi tüm ideolojik zayıflıklarınakarşılık gençlik hareketi tarihinde yeri doldurulamaz bir kesiti ifadeetmektedir. Devrimci bir önderlik boşluğuna rağmen gençlik, elyordamıyla zayıf omuzlarının kaldıramayacağı kadar ağır bir yükünaltına girme iradesini göstermiş ve tüm toplumu derindensarsmıştır.” (Gençliğin ‘68 Baharı, Ekim Gençliği, sayı:73)

İşte ‘68’lerde Deniz olmak bu ağır yükü taşıyabilme iradesinigöstermektir. ‘68’lerde Deniz olmak ABD emperyalizmine karşıkararlı bir duruşun, düzenin baskı aygıtları karşısında sarsılmaz biriradenin, düzen içi bir bataklığa hapsolmuş reformizmin karşısındadüzene karşı devrim çizgisinin temsilcisi olabilmektir. ‘68’lerdeDeniz olmak, devrim ve sosyalizme sarsılmaz bir bağlılıkla idamsehpasına çıkabilmek, ölümün üzerine tereddütsüz yürümek, sonnefesinde cellâdının ölüm fermanını okuyabilmektir!

Ve bugün için açık ki bize düşen Deniz, Hüseyin, Yusufolabilmektir! Ve bunun biricik yolu onların bizlere devrettiği kızılbayrağı gereğince taşıyabilmektir!

İstanbul: Denizler kavgamızdayaşıyorlar!

Denizler 6 Mayıs’ta BDSP, PSAKD, HKM, ESP, HÖC,EHP, Kaldıraç, Odak, ÖMP, TÖP, Devrimci Hareket, Partizanve DTP’nin ortak örgütlediği eylem ile anıldı.

Eylem saygı duruşu ile başladı. Ardından kurumlar adınaortak basın açıklaması metni okundu. Daha sonra Grup Diyar,Grup Vardiya ve Grup Yorum söyledikleri türkü ve marşlarla‘68’lilerin mücadelelerini selamladılar. Eyleme yaklaşık 350kişi katıldı.

İstanbul: Mücadelemiz sürecek!6 Mayıs’ta Denizler’i anmak için Taksim Galatasaray

Postanesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. EkimGençliği, SGD, DTP Gençliği, YÖGEH, DGD, EHPGençliği, ÖGD, DSG ve Kaldıraç tarafından yapılan eyleme70 kişi katıldı.

İstanbul: Devrim şehitleriölümsüzdür!

İLGP, Liseli Gençlik, SGD’li liseliler, DTP Gençliği,Sosyalizm Yolunda Devrimci Kılavuz Denizler’in ölümyıldönümünde bir basın açıklaması örgütledi. Eylem 4Mayıs’ta Kartal Meydanı’nda yapıldı. İLGP olarak 25-30kişilik bir katılım gösterdiğimiz açıklamaya yaklaşık 75 kişikatıldı. Basın açıklamasına Eğitim-Sen ve Emekli-Sen dedestek verdi.

İstanbul: “Mayıs şehitleriyaşıyor komünistler savaşıyor!”

18 Mayıs’ta Genç Komünistler olarak İstanbul’da Mayıs

şehitlerini anma etkinliği gerçekleştirdik. Yaklaşık 40 kişininkatıldığı anma saygı duruşu ile başladı. Daha sonraÜniversiteli Genç Komünistler’in ve Liseli GençKomünistler’in hazırladıkları metinler okundu.

Program şiir dinletisi ve sinevizyon ile devam etti.Kapanış konuşmasının ardından Grup Fırtına sahneye çıktı.Etkinliğin sonunda hep bir ağızdan Gündoğdu Marşısöylendi. Etkinlik “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganı ileson buldu.

YTÜ: Denizler anıldıEkim Gençliği olarak 10 Mayıs’ta YTÜ’de Denizler’in

anmasını gerçekleştirdik. Anma bir yoldaşımızın açılışkonuşmasıyla başladı. Ardından saygı duruşunda bulunuldu.Sonra İLGP’den bir arkadaşımız konuşma yaptı.Konuşmalardan sonra Denizler’in devrim mücadelesiaçısından önemini anlatan bir metin okundu. Devrimci marşve türkülerle sona eren etkinliğe 50 kişi katıldı.

Avcılar: Denizler’den yarınlarakardeşçe bir dünyaya!

Avcılar Kampüsü’nde tüm engelleme çabalarına rağmen9 Mayıs’ta, “Denizler’den Yarınlara Kardeşçe Bir Dünyaya!”başlıklı bir anma etkinliği gerçekleştirdik.

Ekim Gençliği, SGD, Öğrenci Kolektifleri ve DGHolarak örgütlediğimiz anmanın ardından farklı dillerdesöylenen ezgilerle halkların kardeşliği temalı müzik dinletisisunuldu. Şiirlerle başlayan etkinlikte rektörlük talimatıylaÖGB’lerin giriştiği tüm engelleme çabaları boşa düşürüldü.Etkinliğin ikinci bölümü Grup Tanura’nın seslendirdiğiKaradeniz ezgileriyle başladı. Ardından Grup Araf ve GrupKeops sahneye çıktı. Konuşmaların da yapıldığı etkinlikhalaylarla son buldu.

MMaayyııss şşeehhiittlleerriinnii aannmmaa eettkkiinnlliikklleerriinnddeenn......

““MMaayyııss şşeehhiittlleerrii yyaaşşııyyoorr,,kkoommüünniissttlleerr ssaavvaaşşııyyoorr!!””

Page 34: Ekim Gençliği Sayı 103

Ankara: KomünistlerDenizler’i mezarlarıbaşında andı!

6 Mayıs’ta Karşıyaka Mezarlığı’ndayaklaşık 400 kişi ile Denizler’in mezarıbaşında bir anma etkinliğigerçekleştirdik

Anma, saygı duruşu ile başladı.Ardından açılış konuşması yapıldı.Devamında Ankara’dankomünistlerin ve genç komünistlerin

hazırladığı metinler okundu. “Şarkışla”ve “Enternasyonal” marşları hep birlikte söylendi.

Denizler’in mezarından Mahirler’inmezarına yürüyüş gerçekleştirildi.

İzmir: “Denizleryaşıyor!”

6 Mayıs günü Alınteri, BDSP,ESP, Devrimci Hareket, DHP, HÖC,İCİ, Kaldıraç, Partizan İzmirtemsilcilikleri tarafındanDenizler’in katledilmesininyıldönümünde bir eylemgerçekleştirildi. Alana Gündoğdu

Marşı’yla girildikten sonra saygı duruşuyapıldı. Eylem şiir ve marşlarla sona erdi. Eyleme

yaklaşık 100 kişi katıldı.

İzmir: Emperyalizme,faşizme, şovenizmekarşı Deniz olunmalı!

İzmir Ekim Gençliği olarak 5Mayıs’ta Deniz’leri bir etkinlikle andık.Anma saygı duruşuyla başladı. Açılışkonuşmasından sonra şiir dinletisiyapıldı. Denizler’in sonmektuplarının okunduğu etkinlik

Grup Kavel’in söylediği devrimci marş vetürkülerin ardından Gündoğdu Marşı’yla sona erdi.

Etkinliğimize 50 kişi katıldı.

ÇÜ: “Denizler’inyolundayız!”

Çukurova Üniversitesi’nde 7 Mayıs’taDenizler’i andık. Ortak metninokunmasının ardından saygı duruşundabulunulan anma ÇÖDER müzikgrubunun söylediği türkü ve marşlarlason buldu. Etkinliğe yaklaşık 60 kişikatıldı.

ÇÜ: İbrahimKaypakkaya yaşıyor!

İbrahim Kaypakkaya’yı 16 Mayıs’ta ÇukurovaÜniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz bir etkinlik ileandık. Saygı duruşunun ardından etkinlik içinhazırlanan ortak metin okundu. Anma şiirler vesöylenilen marşlarla sonlandırıldı. DGH, DPG,Ekim Gençliği, Gençlik Derneği ve ÇÖDER’inörgütlediği etkinliğe yaklaşık 50 kişi katıldı.

Bursa: “Devrim şehitleriölümsüzdür!”

Denizler, 6 Mayıs günü Ekim Gençliği, DGH,DPG ve SGDF tarafından yapılan bir eylemle anıldı.

Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

Kayseri: Mayıs şehitlerianıldı!

6 Mayıs’ta Ekim Gençliği olarak Mayıs ayındaşehit düşen devrimcileri anmak için Kayseri İşçiKültür Evi’nde bir etkinlik gerçekleştirdik.Denizler’e dair bir söyleşinin yapıldığı coşkuluetkinliğimiz müzik dinletisi ve şiirlerle sona erdi.

Trabzon: Denizler yaşıyor!Denizler’in anısına 6 Mayıs günü Trabzon

Gençlik Kültür ve Sanat Evi’nde bir anmagerçekleştirdik. Açılış konuşması ile başlayan anmadevrim şehitleri anısına gerçekleştirilen saygıduruşu ile sürdü. Saygı duruşu esnasındaEnternasyonal marşı okundu. Etkinlik Denizler’inmektuplarının okunmasının ardından şiir ve müzikdinletileri ile son buldu.

Samsun: “Denizolunmalı!”

6 Mayıs’ta Denizler Samsun Atakum’dadüzenlenen etkinlikle anıldı. Anma şiirlerle vedevrimci marşlarla başladı. Deniz’in ve Yusuf’unailesine gönderdiği mektuplar okundu. Denizler’inidam edildiği saatte saygı duruşunda bulunulduktansonra anma denize üç karanfil bırakılaraksonlandırıldı. Anmayı DSÖB ve BDSP örgütledi,diğer devrimci, demokrat gruplar destek verdi.

Eskişehir: Mayıs şehitlerianıldı

Mayıs şehitleri 17 Mayıs’ta AnadoluÜniversitesi’nde bir etkinlikle anıldı. Etkinliğe GrupBoran Halayı’nın sunduğu kısa bir dinletiylebaşlandı. Açılış konuşmasının yapıldığı anma şiirdinletisi ve Grup Boran Halayı’nın söylediğimarşlarla son buldu. Ekim Gençliği, DPG, EskişehirGençlik Derneği, DGH, Mücadele Birliği ve ÖDPGençliği’nin örgütlediği etkinliğe 75 kişi katıldı.

Gazi’de Mayıs şehitlerianması

18 Mayıs’ta Gazi’de İbrahim Kaypakkaya veMayıs şehitlerini anmak amacıyla bir yürüyüşgerçekleştirildi. Eylemde en önde İbrahimKaypakkaya’nın resminin olduğu pankart, arkasındaDeniz, Mahir, İbo ve Dörtler’in resminin bulunduğupankart ile “Mayıs ayı şehitleri ölümsüzdür!”şiarının yazılı olduğu pankartlar taşındı. Dörtyoldabir süre slogan atıldıktan sonra Heykel Parkı’naçıkıldı.

Burada saygı duruşu gerçekleştirildi. Devrimcideğerlere, mücadele mirasına sahip çıkanaçıklamanın ardından eylem sona erdi. EylemiBDSP, Partizan, ESP, DTP örgütledi, HÖC destekverdi. Eyleme 200’ü aşkın kişi katıldı. 3344

Page 35: Ekim Gençliği Sayı 103

Rosa Luxemburg’un “ Ya barbarlık, yasosyalizm” sözü hiçbir dönemde bugünkü kadaranlamlı olmamıştı. Çağımız emperyalist işgallereve bölgesel savaşlara tanıklık ederken, geçtiğimizyüzyıla damgasına vuran ve milyonlarca insanınölümüne yol açan iki büyük savaş yaşanmıştı.Kapitalizmin ürettiği bu felaketlerin yarattığı yıkımakıl almaz boyutlarda görünüyor. En azından bizöyle düşünüyorduk. Ancak son dönem süregidentartışmalar, kapitalizmin ellerindeki kanın daötesinde bir yıkımın, ayaklar altına alınan doğaldengenin öfkesiyle büyüdüğünü hepimize gösterdi.Küresel ısınma denen felaket kapımızı çalarkenartık seyredecek vaktimiz kalmadı. Doğaalacaklarını toplamaya geliyor.

Gölcük depreminin ardından doldurmaarazinin üstüne yapılan evler sular altındakaldığında herkes denizin intikam aldığınısöylemişti. Küresel ısınma da doğanınkapitalizmden ve onu lime lime çürürken bilegüzelleyen insanlıktan aldığı bir intikamdır.Küresel ısınma kabaca insanlar tarafından – insantarafından derken bunun kapitalizm ve onun etkisiolduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor-atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratmasısonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasıolarak tanımlanabilir. Daha ayrıntılı açıklamakgerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafındanısıtılıyor. Dünya bu ışınları tekrar atmosfereyansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksitve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğudoğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu dayeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor.

Ama tekellerin kar hırsının doğada yolaçtığı yıkım, çevre kirliliği, fosil yakıtlarınyakılması, ormansızlaşma, toplumlardakitüketim eğiliminin artması vb. gibi nedenlerlekarbondioksit, metan ve diazot monoksit gazlarınatmosferdeki yığılması artış gösterdi. Bilimadamlarına göre işte bu artış küresel ısınmayaneden oluyor. 1860’tan günümüze kadar tutulankayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8derece kadar artığını gösteriyor. 2007’nin son 150yılın en sıcak yazını getireceği öngörülüyor.Elbette burada kayıtların son 150 yıldırtutulduğunu eklemekte fayda olacaktır. Kısacası,çok sıcak günlere doğru yelken açmışbulunuyoruz. Zenginlerin havuzlu ve klimalıevlerinde karşılayacakları kavurucu bu yeni ikliminsanlığa susuzluk ve açlık olarak dönecek.

En liberal ekolojist örgütler bile samimi birpanikle dünyayı kaybetmekten bahsediyor. Çevreörgütlerinin kendi çapları kadar sürdürebildikleritartışmalar da en fazla sera gazlarının atmosferesalınımını denetlemek üzere gündeme getirilenKyoto’ya yapılan serenatlar olabiliyor. Bu anlaşma

hiçbir derde deva olmayacaktır. Kyoto’yu uzunuzun anlatmak yerine bu anlaşmanın burjuva bilimadamlarının hazırladıkları ve petrol devlerinincanını fazla sıkmamak kaydı ile imzalanan biranlaşma olduğunu söylemek yeterli olacaktır.Anlaşma kabaca “siz istediğiniz gibi fosil yakıtıkullanmaya devam edin ama denge için ormandikin” demektedir. “İlgili uluslararası çevreantlaşmaları kapsamındaki taahhütler ilesürdürülebilir orman düzenleme uygulamaları,ağaç dikimi ve ağaç takviyesine/desteğine ilişkinteşvikler dikkate alınarak Montreal Protokolü iledüzenlenen sera gazlarına ilişkin rezervlerinkorunması ve iyileştirilmesi…” (Kyoto Protokolü,madde 2.1). Buna bile imza atmaktan imtina edenABD ve O’nun sadık uşağı TC’yi anlatmakgerekmiyor.

Kapitalizmin çarklarını durduracak tek şey buçarkları döndürenler olacaktır. İşçi sınıfı gerçektentarihi bir sorumluluk ile yüzyüzedir. Küreselfelaketin eşiğinde insanlığın biricik umudu yineproletarya ve onun güzel günler tarifidir.“Sosyalizm öldü mü?” tartışmaları bir kenara,sosyalizm artık bir zorunluluktur. Dünyayıbarbarların elinden çekip almanın vakti gelmiştir.Doğanın öfkesi kendini yok eden kapitalizmeolduğu kadar onu durdurmayan insanlığadır aynızamanda…

DDooğğaa aallaaccaakkllaarrıınnıı DDooğğaa aallaaccaakkllaarrıınnıı ttooppllaammaayyaa ggeelliiyyoorr!!ttooppllaammaayyaa ggeelliiyyoorr!!

3355

Page 36: Ekim Gençliği Sayı 103

Yüzyıllar boyunca farklı birçok dini ve kültürüiçinde barındıran, doğal, tarihsel ve kültüreldeğerleriyle Asya ile Avrupa arasında bir köprükonumunda olan İstanbul 2010 Avrupa KültürBaşkenti olma yolunda yeni yıkımlarla baş başabırakılıyor.

Kentlerin sahip olduğu her türlü değerin rantamaçlı satıldığı, eşe dosta peşkeş çekildiği, kültürve sanatın piyasalaştığı bir ortamda cirit atan sözdesanat sevicileri, hazırladıkları yeni yasa tasarısıylaİstanbul için büyük öneme sahip olan mekanları veyapıları birer birer yok etmeyi planlıyorlar. Buyapılardan biri de Atatürk Kültür Merkezi binası.Mimar Hayati Tabanlıoğlu tarafından tasarlanan ve1969 yılında tamamlanan bu yapı 1317 kişilik anasalon kapasitesiyle İstanbul’un ve Türkiye’nin ilkopera binasıdır. Tarihi öneminin yanı sıraİstanbul’un önemli odak noktalarından biri olan“Taksim” bölgesini tanımlayan ve anlamlandıranbir yapı konumundadır.

Ancak bu yapının AKP hükümeti tarafındanhazırlanan “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul”yasa tasarısı ile yıkılması planlanmaktadır. 1999yılında dönemin kültür bakanı İstemihan Talay’ıngirişimleriyle tescillenmiş kültür varlığı listesinealınan AKM binası, bugün deprem kriteribakımından tescil kapsamı dışına alınmakistenmektedir. Bu yasa tasarısını destekleyenKültür Bakanı Atilla Koç’un yıkıma dairgerekçeleri gerçeklikten oldukça uzaktır. Binanıntamir masrafları için astronomik rakamlar zikreden

bakan, aynı zamanda AKM binasının bazıbölümlerinin rutubet almasını da yıkımıngerekçeleri arasında sıralamaktadır. Binanın yeterlibir estetiğe sahip olmadığını ve modern İstanbul’unruhunu yansıtmadığını dile getiren Atilla Koç,AKM binası yerine Sydney’deki opera binası gibibir yapı vaat etmektedir.

AKM’yi yıkmaya kararlı olan AKP hükümetiAKM yerine yapılacak olan kompleks için bir önproje hazırlatmış. Bu projeye göre AKM binası vebinayla birlikte müştemilat ve otoparklar da yıkımkapsamına alınacak. Fakat yıkım bununla da sınırlıkalmıyor. AKM’den Taşkışla’ya doğru giden MeteCaddesi ve İnönü Caddesi üzerindeki binalaristimlak edilerek kompleks için arazi stoğusağlanmaktadır. Kompleks içinde bir cami, büyükbir alışveriş ve iş merkezi yapılacak ve bu devbinanın toprak kotu altında kalan bölümü isekongre merkezi olarak kullanılacak.

Eğer yasa olduğu gibi meclisten geçer, gereklifinansmanlar sağlanır ve de projeler gerçekleşirse,2009 yılında gerçekleşecek “IMF Kongresi” ve“Dünya Su Kongresi” bu komplekste yapılacak.

1950’li yıllarda başlayan ve 1990’lı yıllardayoğunlaşan rantçı politikaların kentlere saldırısıdevam etmektedir. Bugün, 2010 yılına üç yıl kala,akıllarda tek bir soru:

İstanbul kültür başkenti mi yapılmakistenmektedir, yoksa ticaret başkenti mi?

YTÜ’den bir Ekim Gençliği okuru

3366

Trabzon’da Nükleer Karşıtı öğrenciler nükleersiz bir dünya için buluştular!

“Radyaaktif olmamak için aktif ol!”21 Nisan günü Nükleer Karşıtı Öğrenciler olarak bir şenlik gerçekleştirdik. Şenlik duyurusunu üniversitede ve yerelde

birçok araç kullanarak yaptık. İlk olarak 500 afişi Trabzon merkezindeki mahallelerde ve üniversitede kullandık. 2500 bildiridağıttık. Trabzon merkezinde ilk defa bu kadar güçlü bir bildiri ve afiş çalışması yapmış olduk. Yanı sıra yerel gazete veradyolarla söyleşi gerçekleştirdik. 750 davetiye dağıtımı ile şenliğin duyurusunu güçlendirdik.

Şenliğe Kazım Koyuncu’yu anlatan bir sinevizyon gösterimi ile başladık. Daha sonra Nükleer Karşıtı Öğrenciler adınakampanya sürecini ve neden nükleere karşı durulması gerektiğini anlatan bir konuşma yapıldı. Ardından Nükleer KarşıtıÖğrenciler’in çalışmasına destek veren, yoz kültüre karşı geleceğin kültürünü yansıtan Gençlik Kültür ve Sanat Evi birkonuşma gerçekleştirdi. 3 yıldır Trabzon’da yayın faaliyeti yürüten Karadeniz’de Martı Olmak Bülteni çalışanları yayınpolitikalarını ve nükleere karşı duruşlarını yansıtan bir metin okudu. İşçi sınıfının gençlik içerisinde bayrağını taşıyan EkimGençliği adına yapılan konuşmada nükleersiz bir dünyanın yolunun ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadeledengeçtiği vurgulandı, mücadele çağrısı yapıldı.

KTÜ İnşaat Fakültesi Hidroli Anabilimdalı uzmanı Prof. Dr. Mehmet Berkün nükleer santrallere alternatif olanenerjilerden bahseden uzun bir konuşma gerçekleştirdi. Ardından Gençlik Kültür ve Sanat Evi tiyatro topluluğu “Maskelibalo” adlı oyunu sergiledi. Nükleer Karşıtı Öğrenciler’in yaptığı genel mücadele çağrısının ardından emperyalizme karşı 1Mayıs’ta alanlara çıkma çağrısı yapıldı. Şiirlerle zenginleştirdiğimiz şenliğimizi müzik gruplarının sahne almasıylasonlandırdık. Halay ve horonların çekildiği nükleere karşı şenliğimize 80 kişi katıldı.

Trabzon Nükleer Karşıtı Öğrenciler

Page 37: Ekim Gençliği Sayı 103

3377

GGGG üüüü zzzz eeee llll gggg üüüü nnnn llll eeee rrrr eeee ,,,, NNNN aaaa zzzz ıııı mmmm ’’’’ aaaa ,,,, dddd aaaa vvvv aaaa yyyy aaaa !!!! .... ....““BBıırraakkttııkk aaccıınnıınn ““BBıırraakkttııkk aaccıınnıınn

aallkkıışşllaarrıınnaa aallkkıışşllaarrıınnaa

33 HHaazziirraann ‘‘6633’’üü””33 HHaazziirraann ‘‘6633’’üü””

““HHaavvaaddaa ttüüyyHHaavvaaddaa kkuuşşHHaavvaaddaa kkuuşş ssoolluuğğuu kkookkuussuuHHaavvaa lleeyyllaakk vvee ttoommuurrccuukk kkookkuuyyoorrNNee aannllaarr aaccııllaarrddaann ggüüzzeell hhaazziirraannNNee aannllaarr ggüüzzeell bbaahhaarr

KKooppuukk bbiirr kkooll ssookkaakkttaa ççıırrppıınnııpp dduurruurr......””***Şimdiki gibi değil ki o zamanlar… Renkli bir

baskı ile hazırlanmıyor kitap kapakları, yaldızlıvitrinler yok. Yok; inadına hapsetmeyeceğim O’nu

di’li geçmiş zamana. Geleceğe katkı sunanlara hakettikleri gibi şimdiki zamandan seslenmek lazım.

Tecridin duvarlarına yazılmış sözcükler, isyanın yedirenk ahengiyle bezenmişler. Şiire ekilen bir insan sevgisitohumu varmış ki, hani insanın kim olduğundan bağımsız,binlere çoğalmış. Sonra dizeler akmış, akmış…

Kimi zaman hasret, kimi zaman öfke, kimi zamanduvarlara isyan, zulme lanet… Sevda ise her zaman…Doğaya, insana, yarınlara… Belki de en çok insan içinolan yarınlara, yarın için doğan umutlara, umudubüyüten insanlara…

Sonra yazarken mutluluğun şiirini alnından süzülentek damla ter, kapalı yerlerin o ağır kokusu, dizelerinevlerinde hoş bir sahaf kokusu… Leylak nasıl kokar,peki ya tomurcuk? Sömürünün diz boyu olduğu buyıkılası dünya nasıl kokar?

Haziran ayında çer çöp kaçar gözüme,yaşarırım. Birileri gözden kaçırır inatla. Nazım

Hikmet 3 Haziran’da gözlerini yummuştur;hayattadır. Bilirim.

***““ÇÇııkkmmıışşıımm bbiirr kkaavvggaaddaann vvuurrmmuuşşuummssookkaakkllaarraaSSookkaakkttaa ttaannkk ppaalleettii SSookkaakkttaa ddüüddüükk sseessiiSSaarrıı ssaarrıı yyaapprraakkllaarrllaa bbiirrlliikkttee ssaannkkiiDDaallllaarrddaa iinnssaann iisskkeelleettlleerrii......””

En güzel hırsızlama metinlere ilham verenen dürüst şairdir Nazım. Bu yüzden O’ndançalmadım ama O’nun anısını çaldım.

Yaşamdan çaldığını kaçkişi canla başla

Page 38: Ekim Gençliği Sayı 103

yaşamı değiştirmeye harcar? Kaç kişidokunduğunda Tanya’nın kuğu boynunagazetedeki resminden, Tanya hisseder? Kaçasılmış insan ölürken içinden Nazım’ındizelerini geçirir?

Haziran’a, Mayıs’a bu hüznü yükleyensararmış yapraklar değil, yaprakları sarartanrüzgârdır. Rüzgârın yönünü değiştirmekgerekiyor. Ve ancak Nazım’ın mısralarındabaşrolü oynayanlar rüzgârla hesaplaşacakgüçtedir.

***Böyle olmaz. Bilirim. Düşler kıyıya

vurmadan, sözcükler son nefesini vermez.Sözcükler yaşadıkça hangi şair uslanır?Uslanmak akıllanmak değildir her zaman,büyük ozanlar bu uslandırıcı düzene inatyaramaz kalır.

Ama kalır işte!.. Kalır çünkü bir şiirkurtulmuştur zamanın eskiten ve unutturangirdabından. Bir şiir asılmıştır yaşama; inatçı,

haylaz, söz dinlemez. Sonra şair yaşını başını alırtoprağa katar ama yüreğini atmaktan alıkoyamaz…

Şair ne yapsın? O yürek zafer şarkıları söylemekistiyor inatçı! Yürek yaşıyor, şair ne yapsın? Şiiryüreği cesaretlendirir, şiir şairi cesaretlendirir. Bucesaret şiire şairden mirastır! Şair yüreğini yanına alır.Şiir dilden dile dolanır. Şiir şairini unutmaz… Sonrakaranlık günlerde, fabrika kapılarında, grevmeydanlarında, sonra bir işgalin orta yerinde, birsokak çatışmasında, büyüyen bir halayda,cezaevlerinin düzene yıkılan duvarlarında, idamsehpalarında cellâda geçirilen urganda şiir ve şair –yalnız onlar da değil – yüreklerini koyarlar ikidünyanın savaşının bir tarafına…

Bir tarafta soysuzlar sınıfı… Yakmak ve yıkmakdersini iyi bellemişler… Yanlarında yakanlara veyıkanlara tapmak dersini belleyenlerle… Bir taraftasoylular… Ama soyu unvanından değil nasırlıellerinden gelenler...

İki sınıf karşı karşıya gelmiştir. Bu yıllar önceolmuştur ve üretmekten gayri bir soyu olmayanlarıntarafına, 3 Haziran’da gitti sanılan Nazım çıkagelir,Nazım’ın şiiri, Hiroşimalı çocuk, Japon balıkçısı, açlıkordusu, Angina Pektoris, Beyazıt Meydanı’ndaki ölüve Tanya (asıl adı Zoe’ymiş onun)… Ve bir Almansubayı, utancından kıpkırmızı, yaptıklarındanpişman… Elinde bir makine, Kodak; subay safdeğiştirir.

***Savaş başlamıştı çoktan ben katıldığımda.

Küçüktüm bir ezginin sözlerinde söylemişti Nazım ilkönce. Ben ezgiyi dilime dolamıştım. Sözler beynimekazınmıştı. Sonra bir gün bir sayfada karşıma çıktı;savaş çağrısı açıktı. El yazısı değildi ama matbaaharfleri yürekten ve içtendi. Kuşandım yüreğimi,yüreğime bilincimi kattım. Sonra vatan haini olmayıgöze alarak yürüdüm düşmanın üzerine.

Kulaklarım çınlıyor, kafamın içinde zaferözleminin yanında hep bir ünlem beliriyor şimdi.“Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”… Nazım kendisorusuna yanıt veriyor. Bana yol gösteriyor. Benyürüyorum. Yanımda insanlar olduğunu görüyorum.Yol kenarında çınar ağaçları yürüyüşümüze bir zafersonrasının geçit töreni havasını veriyor. Ve yolunsonunda gelecek görünüyor.

“”Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demişti on

yıl önce”DDeemmeekk kkii oonn yyııll ssoonnrraaDDeemmeekk kkii ssaabbaahh ssaabbaahhDDeemmeekk kkii ““mmaannddaa ggöönnüü””DDeemmeekk kkii ““şşiillee bbeezzii””DDeemmeekk kkii ““yyeeşşiill bbiibbeerr””BBiirr ddee MMeemmeedd’’iinn yyüüzzüüBBiirr ddee ggüüzzeell İİssttaannbbuullBBiirr ddee ““ssaammaann ssaarrııssıı””BBiirr ddee öözzlleemm kkıırrmmıızzııssııDDeemmeekk kkii ggööççttüü uussttaaKKaallddıı yyüürreekk ssıızzııssıı ggeerriiddee kkaallaannllaarraa......””***Orhan Kemal’e ithafen, Nazım Hikmet’e bir şiir

yazmış Hasan Hüseyin. Ahmet Arif o günlerdehayatta. Yaşama takılan şiirlerden biri işte o da…

Ve ben geride kalan, ben o şiirde yürek sızısıtaşıdığı söylenen, dallardaki sarı yaprakları da gören,yollara düşman tankları da bilen, insan iskeletlerininkalp atışlarıyla büyüyen… Dünyaya Kenan Evren’inhalka seslenişleriyle gözünü açmış ben… Ben geridekalanım. Ben bu şiiri her okuduğumda Nazım’dan çoküstüme alınırım.

Biz sonra, bu coğrafyanın üzerine çöreklenensoysuzlara, dünyanın nimetlerini tekelleştirenasalaklara kafa tutanlar, el pençe durmak yerine dişbileyenler, soysuzların kökünü kuruttuğu dünyanimetlerini üretenler… Biz geride kalanlarız!

Biz bugün savaş meydanlarındayız. Ve herbirimizin yüreğinde bir ozan, her ozanımızın birparçası Nazım...! Her kavgamızda onur var bizim…

Yapı Kredi Nazım’ı sözde satın almış! BurjuvaziNazım’ın 100. yaşında O’nu anlamış, Nazımlabarışmış. Peki, hangi Nazım’ı satın almışlar acaba,yüreğimizdekini mi? Usumuzdakini yoksa? Peki,hangi Nazım’ı satın almışlar? Beni mi? Yoksabizlerden birini mi?

Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor veburjuvazi de bunu pekâlâ biliyor. Belki sözcükleriO’nun gibi kullanamayan ama yüreği tıpkı O’nun gibisınıfsız ve sömürüsüz dünyayla çarpan yüzlerceNazım doğuyor, büyüyor ve kavgaya atılıyor.Nazımlar vatan hainliğine devam ediyor hala!Burjuvaziye inat, faşizme inat, bu kalleş düzene inat!

Bir gün, toprağa derince kök salmış bir çınarağacının gölgesinde dinlenmek için oturacağız uzunuzun. Sessizce ve kedersizce… Zaferle çıktığımızsavaşın yorgunluğunu gideriyor olacağız. Çünkü zaferi“hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla söküp”kazanmış olacağız. Milyonlarcamız derin bir solukalacak, aşımız olacak, aşımız, işimiz, ekmeğimiz… Ozaman yeni Nazımlar çıkacak, zafere dair şiirleryazacak. Bense bir çınar ağacının gövdesine cebimdetaşıdığım keskin uçlu çakıyla zaferi yazacağım. Sonraçınar ağacının biraz ilerisine, köklerinden zarargörmesin diye, bir zeytin ağacı dikeceğim… Ve birsüre herkes şarkı dinlemek yerine avaz avaz, bağıraçağıra şarkı söyleyeceğiz. Biz çok güzel günlergöreceğiz!

A.Eylül

* Yazıdaki bütün alıntılar Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “HazirandaÖlmek Zor” şiirindendir. Şiir Nazım Hikmet’e yazılmış ve Orhan Kemal’eithaf edilmiştir. 3388

Page 39: Ekim Gençliği Sayı 103
Page 40: Ekim Gençliği Sayı 103