165
Dr. Hikmet Kıvılcımlı İhtiyat Kuvvet Milliyet (Şark) Yayınları

İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kivilcimli bu kitapta Devrim stratejisi bağlamında ulusal sorunu (Kürt sorunu) ele alıyor. Bu kitap orijinalinin günümüz Türkçesine çevrilmiş halidir.

Citation preview

Page 1: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Dr. Hikmet Kıvılcımlı

İhtiyat Kuvvet

Milliyet (Şark)

Yayınları

Page 2: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Dr. Hikmet Kıvılcımlı (Bu sürümün Türkçeleştirilmesi Bibliotek yayınlarınca yapılmış. Mayıs 1992’de basılmış)

Dijital Yayınlar İndir – Oku – Okut - Çoğalt – Dağıt

Bu kitap Köxüz sitesinin dijital yayınıdır.

Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak

serbesttir.

Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir.

Yayınları

Page 3: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

GİRİŞMarx "başkalarını ezen halkın kendisi özgür olamaz" der. Bugünkü

emperyalizm altında ileri ülkeler proletaryasının başına gelen de budur.Bugün bütün uygar kapitalist ülkelerde komünizme karşı sosyalizmi, sos-yal-demokrasiyi, yani sömürgeci soygunla uzlaşmayı tutan halk, aynı za-manda kendisinin işletilip soyulmasını, yani sömürgeler gibi anavatanı daezen şu köhne bir kabuk haline gelmiş kapitalist ilişkileri ve buıjuvazininher gün biraz daha zorba ve şiddetli egemenlik ve saltanatını, kendi başınabir süre daha bela etmekten başka bir şey yapmıyor. Sömürge, yan-sömürge, bağımlı ülkeler adını başka ülkelerden çalınan fazla kârdan birkemik parçası uman halklar, kendi kulluklarını efendiliğe benzeten, "hiz-metçi" kullanan Doğu miriyvolan gibi, köleleşmenin derin çukurunda bi-raz daha bocalamaktan ileriye geçemiyorlar, çünkü köleleştirme sistemi-nin olası gediklerini kapatmış, yırtıklarını yamamış oluyorlar.

Tüıkiye'de yabancı ve ezilen bir ulus varmıdır? "Tarih dcvrimcileri"nesorarsanız adem evladı içinde bütün uygarlıkları yaralan uluslar, tıpkıAdem'in oğullan gibi bir asıldandır: Türk! Kuzey yönünden Alp dağlanna,Grönland'dan Antil adalanna kadar bütün dünya Türk tür!.. Fakat gözümüzgözümüz önündeki mistik ideo emperyalizm şakasını yeterli görerek işin somutgerçekliğine bakarsak, oldukça buıjuva ve buıjuva aydını kellesinin kelinikaşım kaşım kaşndıracak bir bambaşkalıkla karşılaşmamak olanaklı değildir.Nasıl, dünyadan geçtik, şu kayıtlı 10 milyon, nüfus sayımınca 13,5milyon nüfuslu Tüıkiye'cikte bile mi, başka uluslar var? Bu küçük-buıjuva kendinden geçişini afokondan öldürecek olan böyle bir olasılık,kışkırtabileceği her türlü isteri krizlerine karşın, bir olasılık değil, canlıbir gerçekliktir. Ve zaten Çankaya Köşkü ile Yıldız Sarayı arasında,patırtılı ve teatral bir med-cezirle yalpavuran dünyayı saran sonTürkçülük keşif ve teorileri, bu gerçeğin manevi iç zembereklerindenboşandırdığı Hegelyanist tepesi taklak bir itiraf cezbesinden başka bir şeymidir?

Ara sıra gazetelerde okursunuz. Bir özel muhabir, Giresun'unötesindeki halkın Laz değil Türk olduğunu kanıtlamış olmak için Lazlığaşöyle bir pas atar: "Esasen mert (Aman Fransızlar duymasın!) cesur,

Page 4: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

doğuştan zeki, yetenekli, yurtsever, konuksever olan Lazların Türklerden tek farkları, özel bir dilleri olmasından ibarettir.nl Ya da "dil devrimi"ne İlişkinşöyle bir "hükm-i karakuşi" gözümüze çarpar: "Dörtyol'da Türkçe'den başka bir dil konuşmayacak: Dörtyol-Özel: Kaymakamlık tarafından genel yerlerde Türkçe'den başka bir dili konuşanlar hakkında şiddetli kovuşturma yapılarak ağır cezalar verileceği tellallarla ilan edildi."'

Kimbilir hangi matmazelden yüz bulamayan bir burjuva züppesininaşk intikamı kadar farfara ve ömürsüz doğup ölen "vatandaş Türkçekonuş!" naralarım andıran bu tür sözde gerçekler, Türkiyemizin kuzeyini,güneyini, doğusunu ve batisini saran gerçekliklere karşr srkrlmrş "yurtse-ver" kuburlardan başka bir şey midir?

Fakat biz bunları ve buna benzer olayları, aşağı yukarı tüm Balkan-lar'da ortak olan ünlü "azınlıklar" çıbanı varsayarak geçeceğiz. Konumuz,devrim strateji ve ilişkilerinde önemli bir yayılım açacak olan geniş,çalışkan, ezilen kitlelerdir. Bu nitelikte ezilen yığınlar Türkiye'de varmıdır? Evet, bu yığınların herkes anlamasın diye belirsiz ve esrarengiz veanonim bir adı vardır: Doğu ya da Doğu illeri! Bu öyle karanlık birtanımdır ki, Cumhuriyet buıjuvazisi bugün ona istediği anlamı verir,onun beğendiği biçimlerde sunar; ve kimse ne Kemalizmin ne demek iste-diğini, ne denilmek istenenin ne olduğunu bir türlü anlayamaz.

Fakat biz ne anonim şirketler Kemalizmiyiz, ne esrara inanan küçük-buıjuva aydınıyız. Onun için bu anonim esrar perdesini kaldırarak altındagözlenen "meduza başı"nı görmekten kılımız kımıldamaz. Ve eğer Le-nin'in deyimiyle "Joli Marksistler" -yani buıjuvazinin hoşafına giden"Marksistler"- olarak kalmak istemiyorsak, bu sorunu olduğu gibi koy-maya, "anonim esrar perdesi" altodaki somut maddeyi, adtyla sanrylaçağrrmaya zorunluyuz: Türkiye'deki Doğu sorunu ve Doğu illeri nesnesi bir milliyet davasıdırl

Evet, Türkiye iç ve dış ilişkilerinde ve siyasetinde olduğu gibi,içeride ve dışarıda görünüşünde de "diyalektik" bir ülkedir. Şöyleki, dışa karşı bağımlı durumundan kurtulamayan kapitalizmTürkiyesi, içe karşı ceber-rutlu, eski deyimle "müseltan vemefnehum" bir süzerendir. Ünlü izafiyet teorisinin Türkiye'nin sosyal bünyesinde ortaya çıkışı yadırganmamalıdır:

1- Türkiye'nin kendisi, Doğunun su götürmez ezilen"Ulus'larından biridir. Buna inanmayan ve bunu bilmeyenkalmamıştır. Fakat:

1. I.Ferit: "Karadeniz Halkı", Cumhuriyet, 17.1.1933.2. SonPosta, 23.9.1932.

Page 5: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

2- Tüıkiye kendi içinde, örtbas edilemez bir, Doğunun ezen ulusudur.Buna inanan ve bunu bilense, sanıldığından pek azdır. Daha doğrusu buikinci şıkkı bilenler, belki yalmz mistik Kemalizmin kendisiyle, bir doözellikle "arabayı çeken" ve "bunu taşıyanlardır. İşin kaçmaya, iyiye yor-maya gelir yanım kuyruk yalayıcılar bol bol arayabilirler. Bu olanın ciddi-liğini biraz daha belirginleştirmekten başka şeye yaramaz. DünyadaTürkiye, Doğu ile Batıyı birbirinden ayıran boğaz ya da bağlayanköprüdür. Bu durumundan esin aldığı için mi nedir, Tüıkiye içinde bulun-duğu emperyalist dünyaya pek benzer. Dünyanın yer yer ikiyebölünüşlerinden biri de, oldukça anlamsız olmakla birlikte, dört yöne görebölünüşüdür. Helkesin ağzında dolaşır, yeryüzünde Doğu ve Batı diye ikizıt kutup var. Bunun gibi, bundan daha az anlamsız olmamak üzere, yineböyle bir bölünüş de Türkiye için ağızlarda dolaşır: Doğu illeri, Batı ille-ri. Bu kavranılan anlamsız buluyoruz, çünkü Doğu ile Batı arasındakizıtlık, sanki sosyal olaylan salt iklim belirtileriyle açıklama gibi, biryandan güneşin doğmasıyla öte yandan batmasından ileri geliyormuş gibigösteriliyor. Bununla birlikte her zaman için "galat-ı meşhur lûgat-ı fasih-ten yeğdir."* Söze değil öze bakarsak, görürüz ki, dünya içinde bir"Doğulu" bir "Batılı"ya nasıl bakarsa, Türkiye içinde de Doğululuk ileBatılılık birbirlerini aynı gözle görürler. Batılının gözünde Doğuluyalnızca bir "vahşi"dir; bir Doğulu içinse Batılı bir "düşman"dır... Bu nedemek? Birinci olarak bu, şu demektir: Genellikle Batı ve Doğu iki ayncinsten bölge sayılıyor ve ne Batılı ne Doğulu sorunu sınıfsal bakımdankoymuyor. Oysa Doğuda da Batıda da insan yığınlan, sınıf ve çelişkili bi-rer toplum bireyleri olduklarına göre, aynca ikiye bölünürler İ- Egemensınıflar; 2- Ezilen sınıflar. Herhangi bir toplumda egemen smıf, egemenkavrayışını en uzak kitlelere kadar yaydığı için, genellikle ağızlardadolaşan ve kafâlan kurcalayan anlamlar, basmakalıp terimlerden ibaret kal-maya mahkûm oluyor.. Gerçekte gerek Doğunun gerek Batının egemensınıflanyla egemen kavrayışlan arasındaki karşıtlık ticari bir rekabet, "senyeme, ben yiyeyim, senin olmasın, benim olsun" davasıdır. Sorununiçyüzünü böylece açığa vuramayan Doğu ve Batı egemen sınıflan, güngibi aydm sorunlan pandomim şekline sokuyorken, kendi aralarında, te-kelci kapitalizmin suyunca, uzlaşma fırsatlarını hiç kaçılmıyorlar, ikinciolarak şu demektir ki, özellikle:

1 - Batıdaki ezilen sınıflar, egemen sınıfların sistematik propagandalan

* yaygın yanlış, yaygın olmayan doğru sözden üstündür, (y .n.)

Page 6: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

altında, Doğulu hakkında yalnız bir şeyi öğrenebiliyorlar: Doğuluvahşidir! Neden vahşidir, nasıl vahşidir, yok.

2- Doğudaki ezilen sınıflar ise Batıdakilerin tamamen tersine, Batılınınne olduğunu etiyle, kemiğiyle, derisiyle, her gün duyuyor. Ve Baülıdanher yediği tekme, dipçik ve süngü önünde şu kanıyı kökleştiriyor: Baülıdüşmandır! Hangi Baülı düşmandır, yok. İki taraf da sanıyor ki, gerekvahşilik, gerek düşmanlık anadan doğma bir huy, doğal, yaradılıştan gelenbir zorunluluktur. Tekrar edelim, bunu böyle sananlar, özellikle iki tarafında geniş, çalışkan, ezilen sınıflarıdır. Yoksa gerek Doğunun, gerekseBaümn egemen sınıfları, birbirlerinin ne kadar vahşi, ne derece uygar, nebiçim dost, ne tür düşman olduklarım domuz gibi bilip duruyorlardrr. Bu-raya kadar söylediklerimizin aym zamanda hem dünya içindeki, hem deTürkiye içindeki Doğu ve Batı, Doğulu ve Baülı için olduğunu eklemeyegerek var mı? İyi ama, bu Doğu ve Baü kelimeleri altında ne saklanıyor?Dünya içindeki Doğu ve Baü bölünüşü, öz sınıf bölünüşünün nasrl biruzanüsı, dalı budağı ise, Türkiye'deki Doğu ve Batı illeri bölünüşü, esasitibarıyla sınıf bölünüşünden doğar. Fakat daha özel anlamı, ezen uluslaezilen ulusun ilişkisi oluşundadır. Biz Türkiyemizden ayrılmayalım.Türkiye'de Doğu ve Baü bölünüşü ulusallık* bakımından nedir? Daha açıkkoyalım. Batıda egemen ulus Türk olduğuna göre, Doğuda hangi uluslarezilendir?

* * *

Türkiye'de bugün Doğu illeri denilen yerin ne olduğunu göreceğiz. BuDoğu Ulerinin evvel ezel, ünlü ya da bilinmeyen, her nasıl olursa olsuniki adı vardı: Ermenistan-Kürdistan. Buralara bizzat Osmanlıİmparatorluğu tarafından verilen isimler bunlardır. Bugünün haritasındaböyle isimler bulunmamasına karştn, bu iki isimden anlaşılan, Doğu ille-rinde Ermeni ve Kürt uluslanmn bulunup bulunmadığım araştrrmak ge-rekecekür. Buracıkta, önce birincisine kısaca bir işaret edelim.

ErmenilikOsmanlı tmparatorluğu'nda, Çarlık Rusyası ile İngüiz emperyalizmi

arasında Orta Asya pazarları üzerinde başlayan rekabete kilit ve anahtarnoktasr, bugünkü Doğu illerinde bir Ermenistan hükümeti ya da özerkliği

Page 7: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kurup kurmamak sorunuydu. Bu soruna bir zamanlar "Şark Meselesi" de-nirdi. Osmanlı imparatorluğu derebeyi saltanat şeklini koruduğu süreceDoğu illerinde iki zümre vardı: 1- Kürtlük: Daha çok derebeyi klan ve aşi-ret sistemleri içinde, dağınık, siyaset dışı bir kalabalık şeklindeydi. 2- Er-menilik: Genellikle buıjuvalaşan ve istanbul, Trabzon gibi önemli ticaretmerkezlerindeki kodaman kapitalist ırkdaşlanyla sıkı sıkıya bağlı, İngilizmetalannı İran yaylasından İç Asya'ya taşımakla görevli bir küçük-buıjuva çoğunluğu üzerinde kurulmuş bezirganlrk sistemi demekti. Em-peryalist çelişkilerin dış kışkırtmalan yüzünden biraz daha şiddetle alevle-nen Kürt-Ermeni karşıtlığı, bu iki zümre insanın arasındaki din, dil vb.farklarından çok, adeta bu rejim farkından doğma bir derebeyi-buıjuvakarşıtlığı oldu. İki kutup, Osmanlı Avrupasmda geniş çapta rol oynayanmüslüman-hıristiyan (derebeyi-burjuva) karşrtlrğr, daha çok tarihsel ve ko-numsal koşullar yüzünden Doğu illerinde, Balkanlar'dakinin tersine, ikin-cilerin yenilgisiyle çözümlendi.

Meşrutiyet buıjuvazisi Doğu sorununun terörü altında, ilk ve büyüktehlike olarak gördüğü Ermeniliğe çullandı. Zaten Osmanlı saltanatıiçinde kalmış uluslar içinde -Balkanlar bir yana bırakılırsa- siyasal bilinçve örgüte kavuşmuş en keskin istemler ileri süren yığın, Ermenilerdir.Meşrutiyet buıjuvazisi, birçok alanda olduğu gibi, Ermeni ulusçuluğuna*karşı da derebeylikle elele verdi. Elele verdiği derebeylik, öteden beri iki ayn rejim karşıtlığıyla Ermeniliğe karşı tutulan Kürt derebeyliğiydi!İttihat ve Terakki devlet aygıtı yasadışı bir kararla başa geçti; Kürt dere-beyleri milis örgütler halinde silahlandırıldı. Kürtlükle Türklük, Ermeni-leri, dünyada ender görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı. Fa-kat bu katliamdan Türk Meşrutiyet burjuvazisi kadar ve belki ondan çokdaha fazlasıyla yararlananlar Kürt derebeyleri oldu. Ve Kürdistan'da dere-beylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarıyla biraz dahaşişman oldu.

Bugün Ermeni sorunu deyince ne anlıyoruz? Verilen resmi rakamlarainanmak gerekirse, Ermenistan'da 900.000, Türkiye'de 75.000, Suriye'de150.000, Yunanistan'da 35.000 kadar Ermeni vardır. Bugün Doğu illeri-nin "mesame"lcri içinde gizlenip kalmış Ermeni ırkından bir hayli insanvar. Fakat bunlar, dinleriyle birlikte dillerini de günden güne kayıp ediyorve egemen Kürt psikolojisi ve etkisi altında Kürtleşiyorlar. Doğu illerinde"dönme" sıfatıyla tanınan eski Ermeniler, adeta yaşamlarını kurtaranların

* ulusçuluk: milliyetçiilik (y.n.)

Page 8: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bir tür gönüllü köleliğini unutmak ve unutturmak için, Ermeniliklerimhenüz unutmamış olmalarına karşın, eski anılarına karşı bir ölüm sessiz-liğiyle duyarlı olmak zorunluluğundadırlar. Birkaç kuşak soma herşeyi u-nutmaya mahkûm olan bu "dönme" 1er, bugün Doğu illerinin en yoksuldemirbaş marabaları halinde, bugün bile zaten aralarında daha çok bir dinfarkı olan ve ırk ve kültürce aym kökten geldikleri, yüzyıllarca aym doğalve sosyal çevrenin beraberi olduklan Kürtlerle kaynaşmış ve Ermenidençok Kürtleşmiş bir durumdadır. Onun için bu dönmeleri Doğu illerininKürt toplumundan ayırmak oldukça yapay ve güç olacaktır. Bu artıkKürtleşmiş sayrlabilecek olan Ermeniler dışındaki gerçek Ermenilere ge-lince, yukandaki rakamlar bunlar hakkında yeterli bir fikir verebilir. Genelolarak komünizm ve özel olarak Sovyet Devrimi, bütün uluslar davasıgibi Ermenilik sorununu da fiilen çözmüş durumdadrr. Bir defa sayrca Er-menilerin dörtte üçünden fazlasr (%77,9) Ermenistan Sovyet Cumhuriye-tine girmiştir. Böylece dünyada biricik işçi ve köylü devleti, Ermenilerinyurt sorununu kökünden çözmüş bulunuyor. Fakat Cumhuriyet burjuva-zisinin Sovyet devrimine yalnız bu sorunda borçlu olduğu huzur, bundanibaret değildir. Komünizm ve Sovyetler devrimi, emperyalizmi sevindiren,komünizme ve Türkiye'nin başına bela olabilecek bir Ermeni sorununu ta-mamen tasfiye etme yolunda bulunuyor. Bu tasfiyenin yönünü çağdaşsınıf mücadelesi şöyle meydana çıkanyor:

A- Komünizmin Rolü: Ermeni ulusu ezilen olduğu kadar kahramanbir yığındır. Fakat kuşkusuz bu kahramanlık örnekleri içinde en büyükyararlrğr gösteren, bütün değerlerin yaraücısı olan sımf, yani Ermeniçalışkanlandır. Ermeni proletaryası da, bütün ülkelerin işçi sınıflan gibi,sosyal sömürüden olduğu kadar, ulusal baskılardan da kurtulmuş yaşamakülküsünü taşrmakta haklıdır.) Onun için bütün yeıyüzünde, bütün ulusalbaskılann manivelası, yine ve daima sımf zulmünün itici gücüyleişlemektedir.! Sınıf bilincine kavuşan her kiüe gibi Ermeni proletaıyası da,bütün zulümlere karşı girişilecek biricik mücadelenin sınıf savaşı olduğunuöğrenmiştir. Komünizm, Ermeni çalışkanlar sınıflarına madde ve maneviörneklerle göstermiştir ki, gerek ulusal gerek sosyal kurtuluşta, düşmansınıflann ve emperyalizmin oyuncağı olmamak için, gerçekçi ve dünyaölçüsünde bir görüş ufku ve Leninist bir taktik zorunludur. Bu taktikleTürk buıjuvazisinin Ermeni halkına yapüğı zulmü unutmak sözkonusu büedeğü. Fakat Türk buıjuvazisinden alınacak en büyük inti- kamın, Türkiyeçalışkan yığınlanyla ve dünya proletaıyasıyla elele vere-

Page 9: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rek, başta bizzat Ermeni burjuvazisi gelmek üzere Tüıkiye kapitalizmini,tüm dünya emperyalizmini tepesi aşağıya getirmek olduğunu unutmamakgereklidir.

Bu bakışın, Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti dışında kalmış Ermeniçalışkan sınıfları arasında günden güne yerleştiğine her gün yeni ve an-lamlı örnekler görüyoruz. Ermeni proletaryasının bir Pilsudski Lehistanıkurmaya ne kadar düşman oldukları, emperyalizmin Ermeni yiğitliğinisömürmek için çevirmek istediği manevralar karşısında takındığı tavır veaçtığı kavgalarla besbelli oluyor. Eskiden beri Ermeni siyasi partileri ikiönemli koldu: 1- Taşnakyanlar (Milliyetçi Ermeni örgütü); 2-Hınçakyanlar (Sosyal-demokrat Ermeni örgütü). Dünya devrimleri çağındabütün sosyal-demokrat partilerde olduğu gibi, Ermeni sosyal demokrasi-sinde de sağ ve sol akımlar elbet olmuştur. Bu sayede bugün bir Ermenikomünistliği, Ermenistan dışında da gücünü hissettiriyor. Bunun en canlıörneklerini, Ermenistan dışında Ermeniliğin en kalabalık ve çokluk -sa-yıca resmen varolan Ermenilerin sekizde birinin (%12,9)- bulunduğu Su-riye'de görüyoruz. O Suriye'de ki, Ermeni halkı oraya Türk buıjuvazisi ileKürt derebeylerinin kılıcından canını kurtarmak için kaçmışü; orada Ermeniproletaryası, dünya proletaryasının bilinçli bir parçası olduğunugösterircesine, sımf niteliğini ulusal kinin üstünde tutmayı biliyor. BugünYakındoğu işçi sınıflarına ömek olacak bu sınıf bilincine, nasılsa buıjuvabasımna sızmış iki habercik tanık olsun:

1- Taşnaklann Hınçaklara Saldırısı: "Suriye'den verilen haberlere göre Beyrut'ta Ezenak isminde çıkan, Taşnak Komitesi yanlısı bir gazete, Le Li-ban isminde diğer bir Ermeni gazetesi aleyhine önemli bir makale yazmıştır. Bu makalenin çıktığı günün akşamı Taşnaklar sözkonusu gazete yönetimini basmışlar, hurufatı dağıtmışlar ve malzemeleri tahrip etmişler. Mürettiplere ve yazarlara adamakıllı bir dayak atmışlardır." Doğruluk derecesi belli olmayan bu haberin sonu şöyle bitiyor: "Le Liban gazetesi Hınçak Komitesine mensup olduğundan bu komiteye mensup Ermeni işçi Taşnaklara diş bilemekteymisler. "3

2- Komünistlerin Taşnaklara Saldırısı: "Ermenistan bağımsızlığının 13. yıl dönümü münasebetiyle Beyrut'taki Ermenilerden Taşnak cemiyetine mensup olanlarla komünist Ermeniler arasında karşılıklı gösteriler olmuştur. Taşnakların bulundukları kilise komünistler tarafından taşa tutul muş, arbedede 3 kişi ölmüştür."

B- Sovyet Devriminin Rolü: Ermenistan Cumhuriyeti dışında

Page 10: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kalan Ermeniler arasındaki hoşnutsuzluğu emperyalizm, daima kendi ta-rafına yontan bir nalıncı keseri haline getirmeye uğraşmış ve uğraşmak-tadır. Özellikle Irak, Suriye, Türkiye sınırları emperyalizmin bu türdentahriklerinin gerek ekonomik gerek siyasal çeşitlerine sahiptir. Bubölgelerde Kürtlük gibi Ermenilik de, kimi Suriye, kimi Irak, kimi Kürtulusal harekeüerine karşı Fransız ve İngiliz emperyalizmleri ve onlarınyerli uşakları tarafından -eski zamanda kale duvarlarım delmeye yarayankoçbaşı gibi- ikide birde kullanılır. Buıjuva basımnda sık sık şöyle haber-lere rasüarız:

"Halep, 21 (Özel)- Suriye içindeki Deyrizör'den son günlerde Hasiç kasa-basına gönderilip yerleştirilen yüzelli kişilik silahlı bir Ermeni kafilesi kanlı bir isyan çıkarmıştır. Ermeniler kasabanın hükümet konağına hücum ederek, Suriye Cumhuriyet bayrağını indirmişler, sonra 'istiklal isteriz' diye bağırmışlar, yaygaralar koparmışlardır. Bu isyana önayak olanların birkaçı tutuklanmış, fakat az sonra Fransızların müdahalesi üzerine serbest bırakılmışlardır. Vb... "4

Ermeni buıjuvazisinin bu tür gösterilerden ne beklediği bilinemez.Belki de onun amacı, Doğu illerinde öteden beri içinden tanıdığı ekonomikilişkiler sürecinde rol oynamak, kaçakçılık ticaretini sistemleştirmektir.Bununla birlikte bu gösterilerden bizim anladığımız şu iki sonuçtur:

1- Ermeni halkını yok yere emperyalizmin damataşı ve safrası haline getirmek: Yukandaki Hasiç olayı, Fransa'nın Türkiye ile Suriye ...5 karşıoynadığı bir oyundur. Ondan bir yıl önce Irak hükümeti Irak Kürtlerinekarşı, kuzey Irak'da (Musul ve Kerkük'de) "bir hıristiyan çoğunluğuvücuda getirmek" için "Kürt, Asuri, Ermeni kardeşliği fikri"ni ortayaatarken, gerçekte Kürt akınına Ermeni şeddini siper etmekten başka neyapryordu? Yazrk ki, orada ölenler hiç kuşkusuz Ermeni buıjuvalan vezenginleri değil, yine Ermeni fukarası ve işçisidir.

2-Kürt hareketine diken olmak: Gördük, Irak hükümeti BarzanKürtlerinin önüne geçmek için Ermenileri kullamyordu. Ağn Dağı isyanısırasında şöyle bir haber görülüyor: "Beyrut'tan Adana gazetelerine bildiril diğine göre, Taşnaklar tarafından Romanya, Bulgaristan, Fransa ve Yuna nistan'dan gelen temsilcilerin de katılımıyla Lübnan'ın Tecemdun köyünde bir toplantı yapmışlar, bu toplantıda kısaca, Kürt devriminin Ermeni yurdu davasına bağlı olup olmadığı sorunu ve diğer konular görüşülmüştür."6

4. SonPosta, 22.9.1932.5. Bir kelime okunamadı.

Page 11: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Bu kısa haber bize gösteriyor ki, Ağrı olayı gibi ne olacağı büsbütünbelirsiz ve ikinci derecede bir harekette Ermeni buıjuvazisi, ortada ne folne yumurta olmamasına karşın paçaları sıvıyor. Yarın daha önemli birharekette Kürt ve Ermeni çatışmasının nerelere varabileceği bundananlaşılmaz mı? Ermeni burjuvazisinin Taşnak Cemiyeti bu psikolojiyleher gün yeni bir macera aramaya ve biraz daha çok anarşiye ve nihilizmedökülmeye doğru gidiyor. Son zamanlarda Makedonya komitecileriyle deşansım denemeye varıyor.

Uğurlar olsun. Bizi ilgilendiren Ermeni kapitalistleri ve emperyaliz-min uşakları değil, Ermeni halkı, Ermeni proletaryasıdır. Somnu buaçıdan koyarsak, hiç olmazsa Türkiye'nin bugünkü sınırlan içinde, salt birErmeni yoksul hareketi, bir kitle hareketi olmaktan tamamıyla uzaktır.Başka bir deyişle, geniş halk tabakalan içinde derin hareketler uyandıracakbir Ermenilik sorunu Türkiye içinde olanaksızdır. Türkiye'nin dışında vekomşulanndaki Ermeniliğe gelince, yukarıda değindiğimiz Ermenilik vekomünizm noktası, Ermeni proletaryasıyla burada vermek istediğimizSovyetler Birliği'nin rolü, o sorunu da belli başlı bir taktik ya da stratejidavası olmaktan çıkarıyor. Sovyetler Birliği, yıllardan beri bir barınakarayan mülteci Ermeni proletaryasına ve çalışkan halkına kucağım açtı veözgür bir yurt sunuyor. Balkanlar'da, Suriye'de emperyalizmin kancık o-yunlanna kurban gitmemeye lâyık olan Ermeni çalışkanlarını Sovyet va-tandaşlığına çağırıyor. Bu çağrı olumlu ve açıktır, daha 1931 yılı son-larında İstanbul'a Ermenistan Ticaret Komiseri Şahurdikyan bu iş için gel-mişti. Gazeteler sorunu şöyle anlattılar: Sovyetler temsilcisi şurada burada"sık sık sırıır olaylarına neden olan Ermenileri de Ermenistan'a götürmek için girişimde bulunacaktır. Gerek Suriye, gerekse Yunanistan'da bulunan Ermenilerin Batum 'a kadar nakil masraflarını Cemiyet-i Akvam sağlamaktadır. Sevkedilecek genç Ermeni işçileri Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'da açılmış olan çeşitli fabrikalarda çalışma hakları 50 Rubleden 300 Rubleye kadar ücret alacaklardır."'

Bu sorunda da Kemalizm dünya proletaryasının ve Bolşevizmin birdaha elini öpsün der, asıl konumuza geçeriz.

Yöntem ve PlanŞurası muhakkak ki ulusallık sorunu, Komintern'in olduğundan çok

partimizin en zayıt cephesidir. Oysa dünya devrimleri çağında proletarya

Page 12: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

devriminin yarattığı yeni uluslararası dengeyle birlikte, geri ülkelerin ulu-sal kurtuluş hareketleri ve bu hareketierin proletarya devrimiyle olanilişkileri, denilebilir ki 3. Enternasyonali ikinciden ayıran en önemli ka-rakteristik noktalardan biridir. Diğer noktalardan biri de, Türkiye'nin ken-disi bu ulusal kurtuluş hareketierinden önemli bir tanesine sahne oldu. Fa-kat bu kurtuluş hareketi Kemalist buıjuvazinin iktidar ve diktatörlüğüaltına girdiği için, kapitalist niteliklerden ve çelişkilerden kurtulamadı. Vekurtulamazdı da. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, Türkiye dış ilişkilerindeezilen bir ulus olmasına karşın iç ilişkilerinde ezen bir ulus rolünü oyna-maktan geri kalmadı. Bugün Türkiye nüfusunda önemli bir toplam tutaniki ulusal varlık var: Türklük-Kürtlük. Siyasal, ekonomik egemenlik veüstünlük Türk buıjuvazisinde olduğu için, Kürt halkı mistik ve belirsiz"Doğu illeri" sözcüğü alünda, özel ve gizli bir sömürge, şiddetli bir asi-milasyon ve daha doğrusu bir yoketme siyasetine uğratrldr. Kemalizminbu sömürgeci, yoketme siyaseti, birçok tarihsel ve siyasal zorunluluklaryüzünden, uluslararası denge içinde bugüne kadar adeta tarafsız bir ilgi yada ilgisizlikle görüldü. Hattâ belki emperyalizm Türkiye'nin bu "Doğu so-runu'na daha büyük bir ilgi göstermeyi, çeşitli manevralanna uygun buldu.Tarihsel ve siyasal nedenler arasmda en önemlisi, Kemalizmin Doğuillerinde şimdiye kadar emperyalizmin oyuncağı olan derebeyi unsurlarlaçarprşryor görünebilmesi sayesindedir. Oysa derebeyliğin Kürdistan'da a- 'yaklandırdığı ya da ayaklandırabildiği ytğtnlar için sözkonusu olan şey,dini alet etmek ya da emperyalizme alet olmaktan çok, ekonomik ve ulusalbaskıya karşr bir tepkiydi. Yani Kürt halkı zulüm denizine düşen herhangibir insan gibi, emperyalizm ya da feodalizm yılanına sarılmaktan başka birşey yapmıyordu. Bu ezilen halkı acıklı durumunda yalmz bırakmamak içinonun özel dummunu incelemenin ve saptamanın zamanı artık gelmiş degeçmiştir. Çünkü bizzat "emperyalizme alet olan" zümreler büe, bukitleler arastnda artık salt dini kışkırtmalardan başka yöntemlerlepropaganda ve hareket yaratma girişimindedirler. Bu ve buna benzergirişimler karşrstnda Kemalizmin şimdiye kadar aldığı tavır, şimdidensonra da uygulayacağı yöntemler için de örnektir:

Kanlı uslandırma seferleri -üan edilmemiş sürekli sıkıyönetim- askeriyoketme siyaseti! Kemalizmin "Doğu illeri"ndeki yengin taktiği budur.Türkiye proletaryasryla onun keşif kolu, bu militarist diktatörlükten aymderecede bütün ezüenlerin bilinçli kılavuzu olmak zorundadır. Doğu iüerisomnu bir ulusallık sorunu olduğuna göre, sorunu bu bakımdan

Page 13: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

araştırmakta -dünyada yeni devrim dalgalarının yakınlığı oranında- geri vegeç kaldığımız kesindir. Leninizmde ulusallık sorunu yöntemce soyut ol-maktan çok somut bir davadır. Lenin ulusallık sorununu ele alıp inceler-ken tutulacak yöntemi şöyle tanımlar:

"Varolan ilkeler sözle değil, fakat somut tarihsel durumun ve herşeyden önce ekonomik durumun açık tahlili; ezilen sınıfların, işçilerin, sömürülenlerin çıkarlarını, güdücü sınıfların çıkarlarından başka bir şey olmayan, ulusal denilen çıkarların genel kavranışından iyice ayırtmek gerekir. Gene, ezilen, bağımlı ve hukuk eşitliğinden yararlanmayan ulusları, ezen, sömüren, bütün haklara sahip olan uluslardan dikkat ve özenle ayırtetmek gerekir. Böylece yeryüzü nüfusunun büyük bir çoğunluğunun en zengin, ekonomik açıdan en ileri, küçük bir kapitalist uluslar azınlığı tarafından köleleştirilmesini, finans-kapital ve emperyalizm dönemine özgü olan bu köleleştirmeyi, maskelemeyi dener. Demokratik burjuva yalanına karşı koymak gerekir." 8

Lenin'in bu metodolojik saürları, bize herhangi bir ulusallık sorunununasıl koymak gerektiğini yeterince öğretiyor. Buna Leninizmin yine ulu-sallık sorunu hakkındaki öteki ilkelerini de eklersek, ulusallık sorununuaraştırırken hangi noktalardan yürüyeceğimiz daha belli olur. Bu noktalanşöyle saptayabiliriz:

1- Ulusallık somnu varolan ve mutlak ilkelere göre değil, somut:a) Tarihsel b) Özellikle ekonomik tahlillerle araştınlır.

2- Ulusallık sorununda egemen sınıflarla ezilen sınıflann (işletenlerleişleyenlerin) çıkarlan birbirine kanştınlmamalıdır.

3- Ulusallık sorununda egemen ulusla ezilen ulusun (ezenlerle ezilenlerin) çıkarlanm iyice ayırtetmek gerekir.

4- Ulusallık sorununda demokratik burjuva palavralannı ulusal kurtuluş hareketinden ayırtetmek gerekir. Ya da Stalin'in dediği gibi, ulusallıksomnu reformla (Teşkilat-ı Esasiye ile) değil, devrimle çözümlenir.

5- Ulusallık sorunu özü gereği bir kitle sorunudur. Yani: a) Ortada birulus bulunmalı; b) Somn, Lenin'in "horoz dövüşü" dediği ulus kavgalandeğil, "halkın geniş kitleleri içinde bir tepki fışkırtır" olmalı.

6- Ulusallık sorununun şu söylenenlere göre aslı bir köylü sorunudur.Burjuva devrimleri çağında köylü hareketi, demokrasi devriminin birparçasıydı. Fakat bugünkü proletarya devrimi çağında egemen ulus fînans-kapitali, ezilen ulusun özellikle köylüsünü soyup soğana çevirdiği için,köylü sorunu küçük-burjuva niteliğiyle egemen ulusa karşı bir ezilen ulus

8. Lenin: Bütün Eserleri, c.XXV, s.286.

Page 14: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sorunu ve böylece de bir dünya devrimi sorunu olmuştur.7- Ulusallık sorunu bir dünya devrimi sorunu olduğuna göre, olumlu

ya da olumsuz niteliği, ancak dünya devrimine oran ve görecelilikle beli-rir.

Girişte genel olarak açüğımız sorudan soma vardığımız manüksalsonuç şu oldu: Türkiye'nin içindeki Doğu sorunu genel olarak bir ulu-sallık sorunudur, özel olarak Kürt ulusallığı sorunudur.

Sorun böylece durulaşürıldıktan soma, araştırılacak konular aşağı yu-

kan şunlardır:1- Türkiye'de bir Kürt ulusu var mı?

2- Sosyal olarak Kürt ulusu davasr özü gereği bir köylü sorunu mu

dur?

3- Kürt köylülüğü sömürge baskrsr alünda mıdır?

4- Kürt ulusu bu baskılara karşr ne gibi tepkiler gösteriyor? (Bu tepki

lerde sınıfların rolü?)

5- Kürt ulusu davasrmn dünya devrimi ve Türkiye proletarya devri

miyle ilişkileri nelerdir?

Page 15: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kürt UlusallığıTARİHSEL DURUM

Yunanlı Herodot, Kızılırmak'ın alt nehir yatağının batısına Kato-Asyaderdi. Romalılar, Fırat sınırına kadar uzanan aym bölgeyi Küçük Asyaadıyla anarlardı. İşte bu aşağı ya da Küçük Asya denilen Anadolu'nunötesi, bugün Doğu illeri dediğimiz yerdir. Gerek Yunan, gerekse Romauygarlıklan tarafından Anadolu'dan ayrı tutulan bu ülke, Arap-İslam isti-lasına kadar Pers Imparatorluğu'nun elinde kaldı. 13. yüzyıl sonlarınadoğru Selçukluların, 15. yüzyü ortasından sonra Timur torunlarınınhükmünde yaşadı (Akkoyunlular). Osmanlüar ilk kez Yavuz Sultan Selimdöneminde İranlüarla yapüan Çaldtran Savaşt'ndan sonra, yani 16.yüzyılın son çeyreğine doğru, Diyarbakır ötesine kadar Kürdistan'ı elegeçirdiler. Fakat o bezirgan derebeyi istilacrhğrmn içyüzü malûm, o za-manki devlet sınırlarında zapt ve istilanın anlamlan, bugünkülere oranlaadeta metafizik bir belirsizlik, görecelilik ve istikrarstzlık içindeydi. Onuniçin Osmanlr Imparatorluğu'nun Doğu ve Bati (Iran ve Avusturya)arastnda bitmez tükenmez zigzaglan sırasında, Yavuz'dan çok sonra dahauzun süre, ta Sultan V. Murat dönemlerine kadar, Kürdistan'da İran dere-beyleri ve şatolan hüküm sürdü.

Kürdistan bölgesinin uzat tarihi gözönünden geçerken şu sonuçlar bellioluyor:

1- Kürdistan yaylası Anadolu'dan ayrı bir ülke olarak kalmıştır: GerekYunan uygarhğr, gerek Roma İmparatorluğu döneminde bu aynlık ufaktefek faiklarla aynen kaldı. Ondan sonra Bizans ve Pers devletlerinin doğalsınırlan uzun süre hep Anadolu yaylasıyla Kürdistan yaylasının sınırlanoldu. Roma uygarlığı gibi kadim imparatorluklann daha geç birörneğinden başka bir şey olmayan Osmanlı İmparatorluğu içindeKürdistan, Anadolu üe bilişikliğiyle, mağrur Acemlerden Türklere geçenyan-bağımsız derebeylikler halinde sarp bir ada gibi kaldı.

2- Kürdistan yaylası dört yol ağzıdır: İslam Araplığı (ya da Arap bezirganlığı) Irak'ta Basra ve Küfe karargâhlarını kurduktan sonra iran'ı zaptetmek isterken, Kürdistan düğümünü ele geçirmişti. Cevdet Paşa Mua-viye'den kaçan İranlılar "...9 nam mevkide toplanmışlardı" diyor, "ki

Page 16: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

buradan Pers ve Azerbaycan ve Dağıstan yollan aynlıyor." Hattâ iranlılar"bir kere dağılırsak sonradan toplanamayız" der. Yüz bin ölü bırakıncayakadar savunmada bulunmuşlardır. Fakat Kürdistan Doğuda, Hint, Çin,Orta Asya ve Rusya pazarlarına giden karayollarının başında değildi. O za-manki bilinen Batı, Avrupa dünyasının başlıca uğraklan olan Ak ve Ka-radeniz yollarının da iki koldan (Halep ve Trabzon'dan) uğrağıydı. ZatenAnadolu'nun sömürgeliğinin bir anlamı da buydu.

3- Kürdistan yaylası her uygarlığın uğrağı oldu: Doğuyla Batı arasındadeniz yollarının bilindiği dönemlerde, bu en büyük köprü rolünü oynayanbölge, zorunlu olarak bütün istilacı uygarlıkların gelip geçtiği bir kervan-saray halini aldı. Bunu kanıtlamaya kalkışmak boşuna zahmettir. Yalnızkarakteristik bir ömek: Eski Müzeler Müdürü Halil Bey Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuasında Amida isimli kitabın bibliyografyasını yapar-ken, Kara Amid (Diyarbekir) beldesinin İslamiyetten Osmanlılığın elinegeçinceye kadar tam 23 hükümet görüp geçirdiğini kaydediyor.

Osmanlı İmparatorluğu, bütün öteki imparatorluklar gibi, Kürdıstan'ııısosyal bünyesinde herhangi bir değişiklik değildi. Yine daima ataerkil klanve aşiret manzarasını koruyor. Yalnız Osmanlı İmparatorluğu adına, belirliyol uğraklarında yan misafirhane, yan devlet kılıklı şatolar kuran bazıresmi deıebeyler, bu yollardan geçecek bezirgan kervanlarının, çevredekiaşiretlere karşı güvenliğini gözetiyordu. Bazen 20 saatlik yan çaplı birçember içindeki geniş bir ülke (bugünkü 5-10 Türk ili) içinde bulunantüm aşiretler, imparatorluğun oradaki temsilcisi derebeye boyun eğerdi.Başlarından bir imparator gitmiş, diğeri gelmiş; bu, yerli aşiretlerin umu-runda bile değildi. Onun için aşiretler üstünde saltanat sürmek, görünüştebir ip cambazlığını becerebilmek demekti. Derebeyi Osmanlılığın sondönemlerine doğru Türk burjuvazisi adına, yabancı kapitalizmin dayattığıreformlarla yan yana, saltanat devletinin merkezileşmesi başladığı vegüçlendiği zamanlarda, Kürdistan'daki klan sisteminin kılı kımıldamadı.Hattâ Tanzimat-ı Hayriye sıralarında küçük derebeyliklerin "ilga" edilmesi,Kürdistan aşiretleri için bir felaketten çok, bir nimet olmuştur. Tam mer-keziyelli bir devlet ağı kuruluncaya kadar, aşiretler daha başıboş ve serbestkalmışlardı. Meşrutiyet burjuvazisinin sahneye çıkışı, Kürdistan aşiretulularının, ağa ve beylerinin ekmeğine yağ değil, kaymak sürmüştür.Söylediğimiz gibi Kürdistan'da ulusal uyanış, iç gelişme ve dışkışkırtmalarla büyüyen Ermeniliğin, tarihinde ender görülür bir ölçüdeçapul edilmesi, bir sanatlan da çapul olan ağa, bey ve ululan biraz daha

Page 17: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tombullaştırmak ve güçlendirmekten başka bir sonuç vermedi. Tarihin tersicilvelerinden biri de Kürdistan yaylalarında gerçekleşti: Yalmz ekonomiktemel üst katlan etkilemez, üst katlar da hattâ aym derecede ekonomiktemeli etkilerler. Siyasal egemenliği elinde tutan Türk buıjuvazisi,ekonomik olarak geri bir klan sistemi, Kürt aşiret ve beyleriyle elele vere-rek, daha yüksek bir ekonomik gelişimi temsil eden Ermeniliğin hemenhemen Türkiye'deki kökünü kazıyabilmiştir. Türk burjuvazisi birdenbire,koca Kürdistan'dayalmz Kürtlükle karşı karştya kaltvermişti. Bereket ver-sin, Osmanlı çorbasma henüz şalgamından turpuna kadar her nesnekanştuabüiyördu. Zaten Türklük büe, daha ancak Kürdıstan'ııı merkezin-den gelmiş bir Kürt memurunun (Ziya Gökalp'in) derleyip toplamayakalkıştığı ve Duıkheim'dan saçmaladığı bir dayanışmacılık perdesi altındaTürkçülük ideolojisiyle yeni uyanıyordu. Galiba olan basit bir değiş-tokuştu: Türklük, Kürtlüğe maddeten şişmanlama olanaklannı (Ermeniçapulunu ve katliamını) bağışlıyor, buna karşılık olarak Kürtlük deTürklüğe manen kabarma ideolojisini (Ziya Gökalp Türkçülüğünü) su-nuyordu. Ateşkesle birlikte, Osmanlı İmparatorluğu'nun zafer arabasındaninmeye bir türlü razı olmayan Meşrutiyet buıjuvazisi temsilcileri, hattâhanedan temsilcilerinden daha kötü bir sonla olmamışa döner. Cumhuriyetburjuvazisi dünya proletarya devriminden aldığı hızla yeni yeni sahneyeçıkarken, Bolşevik devriminin sınırlarında birkaç bekçi köpeği dikmek is-teyen emperyalizm, bilinen Beyaz Ermenistan ve Beyaz Gürcistan gibi birde Beyaz Kürdistan kurma amacındaydı. Asıl o zamanki Türkiye'nin bellibaşh merkezlerinde Kürt aydrnlan taralından, zayıf, kansız bir Kürtlükakrm ve örgütü başgöstermişti. Kürtlük akımı, daha bu ilk taze uyanışdönemkideyken dünya ölçüsünde görüş yokluğuna, ya da sosyal bünyeninağırlığına kurban gitti.

1- Dünya ölçüsünde görüş yokluğuna kurban gitti: Çünkü Türkiye'dektsaca "mütareke yıllan" denilen dönem, dünyada açılan proletarya devrim-leri çağmm en dalgalı ve fırtınalı bir aşamasıydı. Dünya ölçüsünde birgörüş ufkuna sahip olabüen, hattâ dünyaya bile gerek yok, burnumuzundibindeki Çarlığı deviren Bolşevik ülkelerinde olan biteni, ne kadar azolursa olsun fark eden herhangi bir siyasal akım, çarçabuk görüp anlayabi-lirdi ki, bugün dünyada rol oynayan en büyük güç dünya işçi sınıfirun ide-olojisi, komünizm ve Bolşevizmdi. Yeryüzünde herhangi bir geri ülkeninulusal kurtuluşu ancak ve ancak bu büyük güçle elele verdiği zaman cid-den ve sürekli olarak tutunabilir, olumlu bir rol oynayabilir. Şu halde

Page 18: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

eğer sözkonusu olan bir Kürt ulusal hareketiyse, bu hareketin biricikşaşmaz yolu vardı: komünizmle elele vermek. Yani yakın Sovyet devri-minden hız ve yön almak... Yeni doğmuş Kürt ulusçuluğu bunu yapmadı.Oysa Türk buıjuvazisi yaptı.

2- Sosyal bünyenin ve geçmişin ağırlığı altında ezildi kaldı: Kürdistan'm egemen ve yengin sosyal bünyesi, klan ve aşiret ululuğu vebeyliği sistemiydi. Bu sistem geleceği değil, geçmişi özleyebilirdi. O za-man geçmişe dört elle sarılmış: a) Türkiye'de saltanat; b) Dünyada emper-yalizm vardı. Onun için Kürdistan'daki yengin nitelik bu ulusal ve ulus-lararası katmerli karşı-devrimin peşinden sürüklenmeye zorunlu oldu.Marksizmin temel ilkesini bir daha doğruluyor: Varlık düşünceyisaptıyordu. Eğer birinci şıktaki görüş ufkuna düşünce, ikinci şıktakiKürdistan'm sosyal bünyesine varlık dersek, o düşünce kıtlığım buvarlığın baskısından başka hiçbir şey açıklamaz. Onun için biz o zamankiKürtlük akımının temsilcilerini budalalıkla, kafasızlıkla suçlayacak kadarhayalperest olamayız. O bunalımlı dönemde bütün zırhlılarına, fiyakalı ta-burlarına, gayet camgöz ve paralı casus ve hafiyelerine karşın emperya-lizm, ölüm titreyişleri geçiren şaşkm bir canavar haline dönmüştü. OnunKürtlüğe, Ermeniliğe vb. o sırada gülümser görünüşü bile, ölümdönemindeki bir tetanoslunun "rire hyppocratique: Hipokratik eziliş"inden,Sokratvari srrrtrşmdan başka bir şey değildi. Bu sırıtış, ondan medetumanları pençesine geçirmek isteyen vahşi bir hayvanın hilekâr çehre oyu-nundan farksızdı. O zamanki Kürt ulusçuluğu bunu göremedi, fakat görüşufkunu bu kadar daraltan şey zekâsızlığı ve yeteneksizliği değil, içindendoğduğu ve temsilcisi olmak istediği Kürdistan sosyal bünyesinin ruhunayaptığı baskıydı.

O zamanki Kürt ulusalcılığı, tarihsel durumu yüzünden kendisine hâlâderebeyleri lider yaptı. Bir iskeletten farksız olan Sultanla uzlaştı. Hâlâanavatanda patlayan işçi hareketi önünde vahşi hayvanlara özgü bir panikpsikolojisine düşmüş emperyalizmden medet umdu. Anadolu'da daha birdepreşme ve toplaşma başlangıcı sezilmek üzereyken, Bedirhanilerden(Kâmran-Celadet-Cemil), halifenin gizliliğine dayanarak, İngiliz binbaşısıNoel ile birlikte, yanlarına aldıkları 15 Kürt atlısına yaslanarak,•"Malat-ya'ya savaş yoluyla girdikleri zaman Kürt bayrağım" çekmeyekalkışıyorlardı (Gazinin Nutku). Kürt ulusalcıları, ezilen Kürt miriyvo-larımn içine girerek Kürt köylülüğünü barut gibi ıhtılalcileştirecek dev-rim sloganları ve örgütleri yaratacak ve Anadolu köylülüğünün ulusal kur-

Page 19: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tuluşuyla eşit haklı ve ortak anti-emperyalist cepheli bir müttefik gibikaıdeşleşecek yerde, sultanın ve musallat emperyalizmin, Anadolu'da yenibeliren ulusal harekete karşı aleti olma tehlikesine düştü. Malatya'daİngiliz binbaşısı ve onbeş Kürt atlısıyla Bedirhanileri karşılayan Muta-sarrıf Bedirhani Halil ile Harput Valisi Galip yönetiminde Sivas Kongıe-si'ni bozmaya kalkışmak, ne yaptığını bilmemek, o zamanki taktiğe göredosta kılıç çekip, düşmanın kucağına düşmekti.

Kürtçüleri ölüm darbesiyle vuran etkenlerin başında şu iki neden gelir:1- Ulusal kurtuluş ve bağımsızlık hareketinin özü gereği bir geniş çalışkanköylülük sorunu olduğunu bilememek, yani nesnel olarak kiüedenkopmak. Oysa o ikiyüzlü Cumhuriyet burjuvazisi küllü ayıbıyla birlikte,hiç olmazsa palavra ve sahtekârca da olsa, bir "memleketin efendisiköylüdür" ikiyüzlülüğüyle Türk köylülüğünü aldatmak silahım kullanmıştıve hâlâ da kullanıyor. 2- Öznel olarak Kürtçülüğün belini ortasındanbaltayla kıran ikinci önemli etken, onun örgütte de derebeyi artıklarınadayanması, ağa ve bey şeflerle ve kadrolarla iş görmeye kalkışmasıdır.Oysa bir Kürt aydınlan ve köylülüğü bloğu pekâlâ olanaklı olabilirdi. Bunesnel ve öznel etkenler yüzünden, İstanbul'da Mardin yoluyla gelen ve13. Diyarbakır kolordusunun bir süvari alayına karşın olaysızca Malatya'yakarşılanarak giren Bedirhaniler, üçbuçuk subaym örgütlü müdahalesiönünde çil yavrusuna döndüler, 11 Eylülden sonra Erzurum Kongresi'ndebunlarla uzlaşmanın daha doğru olacağım söyleyen askeri örgütün Malatyacüzüne, Mustafa Kemal şu telgrafı çekiyordu: Urfa ve civannda İngilizgüçleri azlıktır. "Kürtlerin de sosyal olarak başardı olsalar bile askeri güçler karşısında ne dereceye kadar başarılı olacaklarını takdir buyurursunuz." (Gazinin Nutku) Başka bir deyişle, Cumhuriyet burjuvazisiKürt ağa ve beylerinin "sosyal olarak başanlı" olabileceklerini bile tahminetmiyordu. Ve gerçekten de öyle oldu. Hemen hemen aynı tarihlerde, taşrabuıjuvazisi adtna Mustafa Kemal Paşa, İstanbul buıjuvazisi adtna BahriyeNaztn Salih Paşa, imzaladıklan 11 Eylül 1919 tarihli ikinci protokolde,makamı saltanat, hilafet hakkında bir sürü güvenceden sonra şu saürlanimzalıyorlardı: "Kürtlerin bağımsızlık amacı görünüşü altında yapılmakta olan söylentilerin önüne geçme konusu görüşüldü." Artık ondan sonra, doğruya da yanlış, haklı ya da haksız, her Kürt hareketinin alnına ünlü damgalarbasrldr durdu: 1- Karşı-devrimcidir; 2- Yabancı pa-rasıyladır. O zamankidurumu tahlil eden bir milletvekili, Sakarya'dan sonra Fransızlarla güneyanlaşması biterken, Zalim Çavuş adında birinin

Page 20: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Koçgiri taraflarındaki "talanını" şöyle açıklar: "Alişar namlı haydutlar... Dirlik,

Refahiye, Kuruçay, Kemah çevresini birleştirerek özerklik verilmesi için

telgraflar çekmiştir... Yabancı parası ve parmağı bu oyunu oynuyordu. "10

Nicelikçe KürtlükTürkiye Cumhuriyeti'nde Anadolu'nun ve Kuzey Karadeniz kıyılarının

dışında bir "Doğu illeri" kavramı ve damgası var. 17 il sınırını içine alanbu bölgeye, rastiantıyı Allah saymayanlar için, herhalde bir kapris eseriolarak böyle bir ad takılmış sayılamaz. Bu bölge bir coğrafyabölünümünden ve kıtasından ibaret de değildir. Çünkü Kemalizm, güyagenel bir yasa kisvesi alünda oluşturduğu Genel Müfettişlikler oyununuyalmz bu bölgenin başına "Birinci Müfettişlik" adıyla oynadı. Ve herkes-ten iyi Kemalizm bilir ki, bu öyle kuru bir merkeziyet, yani genel işlerdehalkın işlerini kolaylaştırmak vb. saçmalan gibi, bir buıjuva devleti içinboşuna masraflı olacak bir külfetten ileri gelmez. Birinci Müfettişlik, hâlâhalkının baş ucunda asılmış bir Demokles'in kılıcı, bir ilan edilmemişköpekçe sıkıyönetim, bir en yırtıcı ebedi terördür. Bu nitelikler gözönündetutulduktan soma, bütün bu bölgenin önce bir ayırtedilişinin, soma mili-tarist bir zulüm sistemiyle yönetilişinin Kemalizmin keyfi ya da babasımnhayrı için yapılmış ve yapılmakta olmadığı kolay anlaşılır.

Doğu illeri bölgesinin asıl adı Kürdistan'dır ve bunun böyle olduğunuanlamak için, hattâ Doğu illerinin içlerine doğru Başbakanvari bir yolcu-luk yapmaya bile pek gerek yoktur. Türkiye Cumhuriyet atlasım açımz,şöyle kasaba adlarına bir göz gezdiriveriniz: "Dil devrimi"nin bu adlanTürkçeleştirmek konusundaki bütün gayretlerine karşın, büyükçoğunluğunun sizin -yani Türklerin- anlayamayacağı bir dilden olduğunuhayretle görürsünüz: Hakkari-Van-Bitlis-Siirt-Mardin-Harput-Urfa-Malat-ya-Sivas vb... yalnızca il adlan olan bu kelimelerin Türkçeyle bir ilgisivar mı? Gerçi belli olmaz, bakarsınız bir "tarih devrimcisi" çıkar, bize A-tena'nın at-ana olduğunu öğrettiği gibi, örneğin Malatya'nın Türkçe mal-at-ye kelimelerinden, Mardin'in mert: erkek + inden (erkeğin oturduğumağara sözlerinden), bilmem Siirt'in seyirtmek lâfından, yok Bitlis'in bitliİsa palavrasından geldiğini ve daha kimbilir neler Türkçeleştiriverir.Aslında il adlan geçmişin birer yadigârı da sayılabilir. Fakat bir ülkeninhangi kavime ait olduğunu gösterecek asıl adlar, küçük kasabacık ve köy

10. Urfa milletvekili Şeref: "Birinci Millet Meclisi", 3.1.1932.

Page 21: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

adlarıdır. Biz gelişigüzel bir örnek olmak üzere, Başbakan İsmet Paşa'nınBüyük Millet Meclisi'nde temsil ettiği seçim bölgesini ve Doğu illerininen Batı ilini, yani Malatya'yı ele alalım ve onun da köy adlarını değil dedaha ikinci derecede olan ilçe ve bucak adlarını resmi devlet yıllığındagörelim. Malatya ilinin sekiz ilçesiyle bucak merkezleri şunlardır: 1- Ma-latya: Merkezinde Porga, İspendre, Tahir, Kuzene, Kal'a; 2- Arihailçesinde: Sürgü, Levent, Guracık; 3- Arapgir ilçesinde: Şotik, Motmur;4- Pütürge'nin: Keferdiz, Merdis, Tahsis, Sinan; 5- Eğin ilçesinde İlçi(sakın Lenin'in kökeni olmasın?), İnseti, Ağın Paşkeli; 6- Kâhta ilçesinde:Tokariz, Merdis, Alut, Sincik (Bremişe); 7- Adıyaman: Samsat, Kuyucak,Karıcık, Çalgan, Tut; 8- Hekimhan: Hasan Çelebi, Gelengeç.

Bu durumda Cumhuriyet burjuvazisinin Doğu illeri dediği Kürdistan'mbugünkü Türkiye sınırları içinde yeri, tuttuğu yer nedir? 1928 ve 1929 ta-rihli T.C. yıllığına göre: "Türkiye'nin kayıtlı genel nüfusu" 10.915.909kişi; yüzölçümü 762.730 km2'dir. 17 Doğu ilinin (Erzincan, Erzurum,Elazığ, Urfa, Beyazıt, Bitlis, Hakkari, Diyarbakır, Siirt, Şebinkarahisar,Gaziantep, Kars, Gümüşhane, Mardin, Maraş, Malatya, Van) sözedilendevlet yıllığınca nüfusu 2.738.267 kişi ve yüzölçümü 251.131 km2'dir.Yani Doğu illeri Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusça %24,7'si, toprakça%32,8'i oranındadır. Yuvarlak hesap söylenecek olursa, Türkiye Cumhu-riyeti'nce yarı resmi şekilde sınırlan çizilen Kürdistan, bugünküTürkiye'nin nüfusça dörtte biri, toprakça üçte biri demektir.

Fakat bu oranlar kuşkusuz Türkiye içinde Kürt çoğunluğunu oluşturaniller için böyledir. Yoksa Kürt halkının bulunduğu bölgeler, bu 17 ilinsınırlanndan çok daha geniştir. Baüda Sivas ve Adana, kuzeyde Ardahanve Artvin illerinin sınırlanın aşar. Yukanda Zalim Çavuş'un "talan" ettiği,Alişanlann özerklik istedikleri bölgeler, kısmen Sivas iline dahildir. Doğutaraflarında seyahat eden bir Kürt düşmanı, Beyazıt ve Ağn dağıbölgelerinde Kürtlerin salgınından söz ederken şunlan yazıyor: "Fakat de-rebeylere zayıf düşmesi ve sonra da ilga edilmesi sonucunda Dicle sularında gezgin bir biçimde yaşayan bu Kürtler, buraları istila ederek ülkeyi çekirge saldırısına uğramış bir tarla gibi harap etmişlerdir! Ve tahribat çok derindir." Pek acıklı olarak devam etmektedir: "Kürtler buralarda da kalmamışlar, yavaş yavaş daha kuzeye, Kafkasya'ya sokulmuşlardır. Gürcistan sınırında, Ardahan'ın otlaklarında, hattâ Yalnız Çam geçidinde (Artvin ili) bile bunları aynı vahşilikle, kaba ahlâkla, aynı toplum örgütüyle görmekteyiz. "n

11. YusufMazhar: Ararat Eteklerinde, Cumhuriyet, 10.7.1930.

Page 22: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Fakat Kürtlük deyince, onu yalnız Türkiye sınırlan içine sığdırmakyctcd i değü. Eski dünyada bugün Doğu ve Baü diye bir sınıflama nasılolanaklıysa, üpkı öyle iki Balkan vardır: 1- Baü Balkanlan; 2- Doğu Bal-kanlan... Baü Balkanlarını bilmeyenimiz yoktur. Genel olarak Balkanlardediğimiz Avrupa kısmı. Fakat Asya Balkanlan ya da Doğu Balkanlandiye henüz adı konulmamış bir Balkanlar var ki, onun herkesçe belirli vebilinen tek bir adı yok. Muz gibi yiyenin niyetine göre çeşni değiştirenbirçok adı var. Bu Balkanlar, bugünkü Kürdistan'm sınırlan üstündedir.Avrupa Balkanlan gibi, Asya Balkanlarının da, büyük ve tarihselgeçitliliği yüzünden, Kürt, Ermeni, Arap, Süryani vb. gibi birçok ırk vekavim karmakanşık, içli dışlı, bir arada bulunurlar. Avrupa Balkanlangibi Asya Balkanlarında da bu Arap saçı haline gelen ırk ve uluslar, ikidebirde çatışı dar, şu ya da bu yabana devletin ad ve hesabına komitecüeryetiştirirler. Bir faikla ki, Asya Balkanlarında Doğululuk egemendir. As-yalılık mühürü bütün şiddetiyle hüküm süıer. İşte Kürtlük denince ve buAsya Balkanlılığı içinde, oldukça türdeş bir ırk ve geçim birliği temsileden bir nüfus anlaşılır. Kürt deyince yalnız Türkiye sınırîan içinde bulu-nanlar haürlanmamalı. Baü İran'da, Kuzey Irak'ta, hattâ Suriye'de deKürtler vardtr. Kürtlerin Kafkaslar'a kadar çıktığım yukanda görmüştük.Ağn* isyanr, Türkiye'ye karşr İran Kürtleri içinde hazırlandı; Ağn is-yanından, birkaç ay sonra başta Barzan şeyhi olmak üzere, Irakhükümetine karşı krşkırtrlan Kürt hareketi Irak'ta patlamrş ve yıllarcasürmüştür.

Nitelikçe Kürtlük (Ulus Olarak)Niceliğine, miktar ve sayısına kısaca işaret ettiğimiz Kürtlük nitelikçe

ne haldedir? Başka bir deyişle ulus olarak bir Kürtlük var mıdır? Bunuaraştırmak için önce ulus denilen gerçekliğin: 1- Tarihsel; 2- İstikrarlı birolay olduğunu hatırlamak gerekir. Sırasıyla soralım: 1- Kürtlük istikrarlı bir varlık mıdır? Evet. Kürdistan denilen bölgenin yüzyıllardan beritanrnmış sosyal özelliği ve bu bölgelerde oturan insan kümelerinin içindebelki en eski bir kavim olarak ("tarih devrimcileri" duymasın) Kürtlerinbulunuşu, bugün bir olay olan Kürtlük topluluğunda su götürmez bir is-tikramı varolduğunu, Kürtlüğün bir fatih peşinde koşarak toplaşmışgelgeç bir kalabalık olmadığım, belki şimdi de dahil olmak üzere şimdiyekadar üstünden sel gibi aşıp geçen binbir fatihe karşın bir varlık olarakkaldığım kanıtlamaya yeterlidir. 2- Kürtlük tarihsel bir olay mıdır? Buna

Page 23: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

da evet. Gerçekte Kürt kavmi ve Kürt aşiretler topluluğu, yüzyıllardanberi varoluşuna karşın, bağımsız bir Kürtlük, bir Kürt ulusu davası, ancakdünya proletarya devrimleri çağına karşılık gelen, Doğunun ezilen ulus-lanndaki ulusal uyanış tarihinden önce ciddi bir şekilde başlamış değildi.Osmanlı İmparatorluğun'da derebeyi sistemi galip geldiği sürece Kürdistaniçlerinde Kürtlük akımı değil, aşiret gayreti egemendi. "BağımsızKürdistan" sözü, Kürtlüğün ulus olarak bir başka ulusa karşı konulusu,ancak yalan dönemin ve bugünün sorunudur. Tarihte Kürtlük olayındansözederken, bu böylece bilindikten sonra bilinen "ırk" tasansını da unut-mayalım. Türk buıjuvazisi, o ender "tarih devrimciliği" hızıyla bütün"uygar" ulusların Türk olduklarını kanıtlarken, "vahşi" Kürtlerin de"iıken" aslmda Türk olduklarım ya da safkan Türkleri Kürrteşlirdikleriniileri sürmekten geri kalmıyor. Adı geçen yazar bu noktaya şöyle değinir"Yanımda aydın geçinen bir kişi vardı. Ev sahibinin durumunu görerek, 'Azeri Türkler burada Kürtlerin üzerinde ne derin etkiler yapıyorlar... bak adama! Bu Kürtten çok Türkü andırıyor' demişti. 'Zavallı şaşkına olayı tersine görmesi gerektiğini anlatamadım, Çünkü o bir Türkün Kürtieşebileceğini aklına sığdıramıyordu. Fakat gerçek böyleydi ve böyledir de. "n

Tabii ciddi bir konuda "Kürtleşmiş" olanların hangi ııktan olduklarımanlamak, kan muayenesi yöntemlerine başvurmak ancak Kemalistulusçuluğunun, o da nalıncı keseri türünden harcıdır. Oysa böyle biryöntemin mantıksal sonucunu Anadolu Türklerine de uygulamayakalkışmak gibi Kemalizm için tehlikeli, bizim için boşuna bir olasılık davardır. O zaman kimlerin kanlarında nelerin bulunduğunu "Allah bilir"di.Fakat ulusun tarihsel ve sosyal bir kavram, ırkınsa doğal ve çevresel birnitelik olduğunu bilenler için bu üzüntü ve yapmacıkların anlamı yoktur.Onun için biz insanların Kürtleşmiş ya da Türkleşmiş olduklarına değil,bugün sosyal olarak Kürt mü, Türk mü tanındığıyla yetineceğiz.

Bu iki ana hat çizildikten' sonra ulusallık sorununun özelliklerini dearayalım. Ulus deyince somut olarak nasıl bir topluluk akla gelir: 1- Yurtbirliği: 2- Öz dil birliği; 3- Kültür birliği; 4- Ekonomi birliğini tüm ola-rak temsil eden bir topluluk. Kürtler böyle bir topluluk mudur? Bakalım:

1- Yurt Birliği: Yukarıda geçen düşüncelerden sonra Kürtlerin,yüzyıllarca süre Anadolu'dan coğrafya açısından bağımsız, özel dünya yol-larının geçit ve uğrağı olmuş, iklim ve doğaca az çok türdeş bir yurtiçinde, bir arada yaşamış bir topluluk olduklarını kanıtlamaya gerek kal-

12. Yusuf Mazhar: A.g.y., 19.7.1930

Page 24: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

maz.2- Öz Dil Birliği: Kürtçe, Türkçe ile taban tabana zıt bir dildir.

Fakat acaba bütün Küıtlerce konuşulan biricik bir dil var mı? Burada şuiki noktayı unutmamak gerekir: a) Öz Dil Birliği: Ulusal bir birliktensözederken, mutlak istisnasız dil birliği değil, öz dil birliği kastedilir.Bugün Kürdistan'ın bazı il merkezlerinde ekonomik çıkarlan Türk buıju-vazisiyle az çok uzlaşabilen bazı Kürt buıjuvalan ile Kürt aydınlarıarasında Kürtçeden kozmopolit bir tiksiniş vardır. Bu durum hâlâ bugünbile Türkiye'nin kültür merkezinde yaşayan monşerleşmiş Türk burjuva-larında görülenden farksızdır. Fransızca ya da Fransızlaşünlmış Türkçekonuşmayı bir üstünlük sayan Türk buıjuvalan, bir Anadolu Türklüğününvarlığını nasıl inkâr etmezse, tıpkı öyle, Doğu illerinin Türkleşmişgözüken kocaman Kürt tüccar, müteahhit ve memurlan da biricik bir Kürtdilinin varlığını yok edemez. Aslen ulus dili olarak dil birliği denince,geniş halk tabakalarının konuştuğu ana dil, öz dil akla gelir. Doğu illeridenilen Kürdistan'ın halk dili böyle bir dildir, b- Şive Farkları:Kürdistan'ın eski uygarlıklara uğrak bir dört yol ağzı oluşu, çok eski za-manlardan beri, burada ana hatlarında ortak biricik bir dilin doğmasma veyaşamasına olanak tanrmıştir. Fakat sosyal bünyenin hâlâ bugün bile yanklan ve yan derebeyi durumunda kalışı, çeşitli bölge ve zümrelerinKürtçeleri arasrnda bazı faikların bulunmasını gerektiriyor. Ama bu fârk-lan gereğinden fazla büyütmemeli; hele Türkiye gibi, önemli bir azınlığınen ufak kültürel varlığına bile tahammül edilemeyen bir ülkede, en belir-siz siyasal hareketin bağışlanmaz bir cinayet sayıldığı kısırımda, bu fârk-lan pek doğal bulmak gerekir. Bununla birlikte, çeşitli şiveler arasındakifarklar, herhangi bir Doğu ulusu içinde bulunabilecek farklardan dahabüyük değildir. Yerinde inceleme yapmış olan yoldaşlarımızın verdikleri:bilgilere göre, Kürdistan'da ve Kürtler arasrnda, adeta birbirinden farklı ikidil gibi sayrlan iki şive var: asri Kürtçe, Zazaca... Oysa bu şivelerarasrndaki belli başlı faiklar, şu üç tür nüanstan ibarettir 1- ikinci derecedeharflerin değişimi: Örneğin bazt kelimelerin asıl Kürtçe'sinde p,g,d harfle-ri, Zazaca'srnda sırasryla c, t, b gibi harflere dönüşüyor. Ya da asd Kürtçedenilen şivedeki e, i sesli harfleri Zazaca'nrn ov-oy seslerine dönüyor.Bugünkü Türkçe, çeşitli il ve bölgelerde bu kadarcık değişikliklereuğramaz mr? Örneğin bir buğday kelimesini alalım. Bu kelime Anado-lu'nun çeşitli bölgelerinde yalnız helkesin bildiği şu şekillere girer buğda,buğdey, buydey, boğday, buğday, bûdey. büyde vb... ö harfi sertg yaday

Page 25: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

harfine dönüyor ya da büsbütün kalkıyor, y harfi olmamışa dönüyor. Ses-lilerden u harfi û, o, ü; a harfi e oluyor. Fakat bütün bu değişiklikler,Tüıkiye'de bir Türk ulusu bulunmadığım gösterebilir mi? 2- Eklemelerindeğişmesi: Örneğin asıl Kürtçe'de im, dim ile biten kelimeler Zazaca'da î,e eklemeleri ile bitiyor. İstanbul yöresindeki geliyorum, Anadolu'da ya a-radan m kaldırılarak geliyom ya da büsbütün tuhaf eklerle gelipdurum, ge-lippatuım biçimlerine girmez mi? 3- Başka dillerden gelme: Kürtçe'de ençok Farsça olmak üzere, batıya doğru gittikçe artan tek tük Türkçe vegüneye doğru indikçe Türkçe'den az fazlaca olmak üzere Arapça kelimelererastlanır. Fakat yabancı kelimelerin binbir çeşidiyle dolu olan Türkçe, buyönden Kürtçe'yi geride bile bırakır. Yalmz burada bir yön akla gelir. Ta-rihsel kökenlerine bakılırsa, Kürtler eski iranlı istilacıların, Kürdistan yer-lileriyle kaynaşmasından doğma sayılır. Bu itibarla Kürtçe'de Farsça'nınbüyük bir etkisi olabilir. Fakat fiillerinin bünyesine bakılacak olursa,Kürtçe köklerini ayrı bir dil saymak gerekir. Her ne olursa olsun, hattâKürtçe'nin Farsça'dan çıkma bir dal budak olduğu kabul edilse bile,bugünkü Kürtçe ayrı bir birliktir. Ve nasıl Azeri lehçesiyle OsmanlıTürkçesi bugün Azerbaycan ve Türkiye gibi iki başka ulus yurdunungerçekliğine engel değilse, tıpkı bunun gibi, ailevi bağlan uzanan birKürtçe de, bağımsız bir ulus dili olmaktan geri kalamaz.

3- Kültür Birliği: Kürtlerin kendilerine özgü bir zihniyeti, bir"ulusal ruh"u var mı? Kürtleri yalandan tanıyan yoldaşlarımız bize, gerinitelikte de olsa, Kürtlerde güçlü bir karakter özelliği bulunduğunu an-latmışlar ve Kürtleri her tanıyan için bunu teslim etmeme olanağı bulun-madığı söylemişlerdi. Gerçekten Kürdistan'm her yanında Kürtlüğe özgüortak niteliklerin bulunduğunu, o kadar ki, bu niteliklerin buıjuvazininbile ödünü patlatacak kadar sağlam ve sarsılmaz olduğunu, bizzat burjuvayazıcı lan da sıkıntıdan terieye terleye anlatırlar. Doğu illerindeki oldukçaözgün incelemelerinde biricik olan Yusuf Mazlıar anlatıyor "Kafkasya'dan göç etmiş Dağıstanlı Türkler buraya yerleşmişler... Bunlardan Diyadin civarında Taşlı Çay köyü etrafına yerleştirilen 3-4 bin kişi, Kürtlerin zulmünden kurtulmak için, hemen bir aşiret oluşturarak onların birçok adetini aynen kabul edip izleyerek dört yanlarını saran bu ilkel insanlar arasında varlıklarını zorla ve kısmen koruyabilmişlerdir. Dağıstanlıların başkanı olan Murat beyle görüşmüştüm. Bunların, isteklerine göre geçindikleri, sakin yaşama ve az çok insani duygulara karşı Kürtlerin nasıl düşmaıâık beslediklerini bu adamın dilinden dinlemelidir? (Bu soru işaretini biz koymadık.) Bu saldırganlıklar Dağıstanlıları gereği gibi değiştirmiştir. Diğer

Page 26: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Dağıstanlılar yerleştikleri başka bölgelerde, böyle oluşumlarla kendilerini savunamadıklarından Kürtlere yenilmişler, kaynaşmışlar, adeta asimile olmuşlardır. Bu olgunun ortaya çıkmasını her yerde görüyoruz. Hattâ Erzincanlı gibi güçlü bir Türk muhitinde (bakın o "güçlü Türk muhiti"ne...) il merkezinin geceleri ışıkları görünecek kadar yakınında bir köy halkı Kürtlerin saldırganlıklarından, zulmünden kurtulabilmek için Kürt olmaktan başka çare bulamamışlardır. Bu olay 20-30 yıl önce tamamlanmıştır. Bunu Erzincan'da bilenler hâlâ vardır. Eğer sorarsanız size Mecidiye köyünün, Geçit köyünün Kürtleştiğini söylerler. Şimdi isyanın görüldüğü bölgelerdeki köyler -Gümüştepe, Beyazıtağa, Kızılkaya, Karabulan vb... Hattâ asilerin reislerinden Kör Yusuf un oturduğu Soluksu gibi- Türk adları taşıdıkları halde buralarda bir tek Türk kalmamıştır. "ls

Gerçi bu itiraflarda, üretici güçlerin oldukça geri olduğu bir bölgede,insan kümelerinin nasrl çarçabuk daha ilkel örgüt şekillerine döndükleri devar. Fakat dikkat edilirse bu şekil değiştiriş, salt bir sosyal bünyedeğiştirişinden ibaret kalmıyor. Kürtlerin yalmz yaşayış biçimine, uyul-muyor, aym zamanda olduğu gibi Kürt dilini ve kültürünü benimseyiş veKürtleşiş kendini gösteriyor. Bu örnekler Kürt kültürünün ve düşüncesininoradaki yaşayış biçimlerinin de hızlıca yardımıyla ne kadar etkili olduğunuyeterince anlaür. Ve bu zihniyet bütün Kürdistan içinde az çoknüanslanyla birlikte, ortak ve geneldir.

Türk buıjuvazisi Kürtlüğe karşr iki tür önlem kullamyor: 1- Yer-leştirme siyaseti; 2- Göç ettirme siyaseti... Rum ve Ermeni azmlrklanüstünde denenen ve Türk buıjuvazisinin epey istediği gibi dönen bu siya-set, Kürtlüğe karşı tutunabilecek mi? Yani Kemalist buıjuvaziTürkiye'nin üçte birine varan Kürtlüğü ortadan kaldırabüecek mi? Birinciönlem, yani yerleştirmeyle, bütün korumalara karşın ters sonuçlar eldeedildiğini buıjuvazi bizden iyi bilir. Doğu ülerinde yerleştirilengöçmenler, hattâ il merkezlerine en yalan olan köylerde büe, ya Kürüeşipkayboluyor ya da geldiği gibi kaçmaya zorunlu kalıyor. Göç ve yok etmeyöntemlerine gelince, ilk olarak ülkenin üçte birini bir yandan diğer yanakaldırıp atmak ne olanaklıdır, ne de buıjuvazinin beklediğini verir, ikinciolarak ulu orta yoketmecilik özellikle şu kültür konusunu ilgilendirenönemli sonuçlar vermektedir. Kürt halkrnın cidden nesli boldur. Verdiğikurbanlar, ezen Türklüğe karşı ezilen bir Kürtlük varolduğu kanısını, tümKürdistan halkı içinde geneüeştirmek, yaymak ve derinleştirmekten başkahiçbir ürün vermiyor. Şu halde, Türk burjuvazisinin egemenlik ve13. Yusuf Mazhar: A.g.y.., 19.7.1930

Page 27: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

baskısının süre ve şiddetiyle doğru orantılı olarak Kürtlüğün düşüncesi vekültürü genişleyecek ve türdeşleşecektir. Kürdistan halkının öyle bir "Kürtkafası" deyişi vardır ki, bu kafa ezildikçe büyüyen ve kesildikçe çoğalanmasal devlerinin başlarına benzer.

4- Ekonomik Birlik: Tarihsel ulus gerçekliğinin oluşumu demek, özelanlamıyla bir ülkede kapitalizmin doğuşu demektir. Fakat bugün biz o çorak kapitalizm-öncesi dünyasında değil, emperyalizm dünyasındayız.Emperyalizmse değil kapitalizm-öncesi, değil kapitalizm, kapitalizmin de"çürüyüp dağılan" ve ölüm aşamasıdır. Emperyalizmin bu özelliğinin bir. ' ifadesi de, kapitalist ilişkiler çerçevesine sığmayacak kadar geniş ve evrenselbir ekonomik ağın tüm yeryüzünü sarmış olmasındadır. Şu halde daha sorununsomut içine girmeden önce, ayda ya da bir başka yıldızda bulunmadığınagöre, Kürdistan'm da yeryüzünde olduğunu, yani biricik dünya kapitalistekonomisi içinde sayılabileceğini kabul etmek gerekir. Sorunu genelliktenve soyutluktan çekip çıkarırsak, bir ülkede ulusallık ilişkilerinin doğması,pazar ilişkilerinin o ülke ölçüsünde genişleyerek gelgeçlikten verastlantısallıktan kurtulması anlamına gelir: Kürdistan'da egemen üretimbiçimi henüz ataerkil kapalı ekonomi olmaktan kurtulmuş değildir. Fakatbütün geri ülkelerde ortak olan bu nitelik, Kürdistan ölçüsünde geniş veoldukça sürekli pazar ilişkilerinin doğmuş olmasını reddetmez. Onun içinböyle pazar ilişkilerinin varolup olmadığını değil -çünkü vardır- fakatKürdistan'a özgü, yani Türkiye'den az çok bağımsız bir pazar ilişkilerininbulunup bulunmadığım saptamak yeterlidir. Kürdistan'm kendisininbağımsız pazar ilişkileriyle Anadolu'dan ayn kalışını bize açıkça gösterecekiki su götürmez olay var: 1- Kaçakçılık; 2- Gümüş para...

A) Kaçakçılık: Güney sınırlanndaki bitmez tükenmez çapul sahneleri,güney sınırlanna Türkiye'den kaçan Ermenilerin yerleşmesi, güneysınırlarına yakın Hoybon Kürt İstiklal Cemiyeti'nin karargâh kurması,güney sınırlarının bir kaçakçı karakolları zinciriyle kuşak gibikuşatılması... İşte dört olay ki, Kemalist burjuvazi için tanımı gayet kolaybirer sorun: vatanhainliği! Fakat biz biliyoruz ki, bir şeye sövmekle, o şey yok edilmiş olmaz. Haydi 250-300 kişilik çetelerle ikide birde Urfaovalarında, davarım, devesini, sürüsünü "hat altına" götüren "çapul sah-nelerini, genel olarak kaçakçılığa zemin hazırlayan keşif kolu saldırılansayalım. Fakat diğer manevi saldın tarafım, "Ermeni yurdu"nu, "Kürtbağımsızlığı"nı nereye bağlayacağız? Ya bu müthiş ve sistematik

Page 28: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kaçakçılığın kendisi neden? Hiç kuşkusuz bütün bu sorguların topuna bir-den yanıt veıebüecek olan şu "her yerde hazır ve nazır" "alim, semi basir","lâşerike leh ve lâ naziıe leh" olan pazar "celle celâlüh"* hazretleridir. Em-peryalizmin Nusaybin hattını bıraktırmayan pazar, Ermeni ve Kürt aji-tatörlenııe sınır boyunca siper aldırtan pazar, Erzurum'dan ve Erzincan'dankalkıp Gaziantep'te krediyle kaçak alışverişine gelenlerin kıblesi ve cazibe-si pazar! Bu pazar Kürdistan pazarıdır ve Kürdistan pazan bu pazardır.Kaçakçılığın en büyük nedeni kim ve nedir: 1- Kemalizm; 2- Kürdistanpazan.

a) Kemalizm: Evet şaşdacak bir şey yok. Kaçakçılığı en çok kovalayan gibi, en büyük davet eden de Kemalizmin ta kendisidir. Cumhuriyetburjuvazisinin çelişküeri bir değüdir. İç pazan tekelci ve tefeci sermayeninkurbanlık koyunu haline getiren ve bu müthiş bunalım yıllarında,dünyanın hiçbir yerinde görülmedik derecede yüksek tekelci fiyatlan halkadayatarak hayaü ateş pahasına çeviren Kemalizm, kaçakçılığa en büyükyemi hazırîayan bir sistemdir. Nitekim bunu bir komünist değü, bizzat fi-nans-kapital yayın oıganının en suntuıiu başmakalesi de itiraf eder: "Öyle yapılmalı ki, o kadar geniş ve o kadar az mangayla sınırlanan bir ülkede, bir sınırın iki yanındaki halk, fiyatça oldukça farklı yaşam koşullarına tabi olmamalıdır. Yani varsayılan demiryollarının yürüdüğü aynı sahra üzerinde kurulmuş iki köy, örneğin şekeri biri okkası yirmi kuruşa, diğeriyse yetmiş kuruşa yemek zorunda kalmamalıdır. (Yani Kemalizm Türkiye'ye egemen olmamalıdır gibi bir şey.) Yoksa ne yapılırsa yapılsın kaçakçılık önüne geçilemez olarak kalacaktır. "u

b) Kürdistan pazan: Tabii Türkiye'nin bütün sınırlarının "iki tarafindaki halk, fiyatça oldukça farklı yaşam koşullanna tabi"dir. Oysakaçak ticaretin normal alışveriş derecesine girdiği Doğu illerinde buna neden yalnızca bir tek değildir. Belli başlı nedenlerin önünde burjuvazinin "okadar geniş, o kadar az mangayla sınırlanmış" deyişinden de anlaşüacağıüzere, Kürdistan pazannrn, İç Anadolu'dan çok doğal ve tarihsel nedenlerleSuriye'ye bağlr oluşu gelir. Sözgelimi: a) Trablus, Nizip, Besni, Malatya;b) Sarayprnan, Suruç, Siverek, Elazığ; c) Resulayn, Viranşehir, Diyarbe-kir, Osmaniye, Palu, Kiğı, Erzincan vb. yollanyla ta Karadeniz yaylalanna (belki oradan İstanbul'a) ve Erzurum, Kars yaylalanna, Vangölünün ötelerine kadar sistematik olarak işleyen kaçakçılık, kervanlarımyüzyıllardan beri geçtikleri yerlerden geçirmekten başka bir iş yapmıyor.

* yüceliğin yücelsin, görüp anlayan, ortağı ve benzeri olmayan (y .n.)14. Milliyet, 10.12.1931.

Page 29: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Cumhuriyet burjuvazisi, Fcvzipaşa-Diyarbckir hattıyla Ergani Balar Ma-deni şirketini sevindirdiği kadar, kaçakçılığı da yerindirmek ve bütün orclu-lanmn "tedip seferlerine, gezici-sabit jandarma ve it sürüsü gibi miliskıtalarımn yoketme terörüne karşın, henüz yabancısı ve uzağı kaldığıKürdistan pazarım fethetmek istiyor. "Kaçakçılar" dizisinin yazan diyorki: "Fakat Trablus Türk demiryolu son bir yıl içinde kaçakçılığa oldukça ket vurmuştur. Trablus, Nizip-Besni yoluyla en çok kaçağını Malatya'ya sokardı. Malatya demiryolu, Malatya pazarında kaçağı sınırladı. Doğuya giden demiryolları kaçakçılığa, fesatçılığa karşı çekilmiş bir kılıçtır. ",5

Bu kılıç Kürdistan pazarının geleneksel ve doğal bağlarım ne dereceyekadar kesip atacak? Bunu zaman gösterecektir. Hattâ gösteriyor bile. Özelkaçakçılık mahkemelerine, gümrük ordularına karşın, burjuva basınındaşanlı bir zafer gibi bir haftada, lalan yerde şu kadar kaçak eşyaya el konul-ması "kervanın yürüdüğü"nü gösteriyor.

Güneyde Yakalanan Kaçakçılar ve Kaçak Eşya"Ankara 8 (a.a.)- Bu ayın ilk haftası içinde gümrük muhafaza kıtaları ta-

rafından güney sınırımızda 40 kaçak olayı izlenmiş ve 4 yaralı, 43 kaçakçı yakalanmıştır. Bu olaylarda beş bin kiloya yakın kaçak gümrük eşyası ve otuz bin adet sigara kağıdı, üç silah, otuz dört kilo esrar, kırk hayvan elde edilmiştir" (9.2.1933)

Fevzipaşa'da Yakalanan Kaçak Eşya"Fevzipaşa 24- Halep'ten kaçak eşyayla gelmekte olan 20-25 kişilik bir kafile

sınırda muhafızlarla çatışmış ve eşyaları bırakıp kaçmışlardır. İçlerinden bir tanesi yakalanmıştır. Burada mağazalarında kaçak eşya bulunduran iki tüccar hapse mahkûm olmuştur." (Mart 1933)

Neden? Çünkü biz, sosyal koşulların doğaya üstün geleceğine inanan-lardanız, fakat hele şu anarşik, kapitalizm düzeninde insan iradelerini o-yuncak haline getiren pazar ilişkileri, hele Kürdistan gibi asırlık gelenek-

* "Diğer taraftan Suriye'den Aymtaplılann çok fazla sayıda kaçak eşya ithaligümrüklü malın satışım tamamen durdurmuştur. Bu durum karşısında tüccar şaşkın birhale gelmiştir. Kaçakçılık o kadar çoğalmıştır ki, burası adeta bir transit merkezi ha-lini almıştır. Halep'den getirilen mallar, Sivas, Zile, Tokat, Merzifon, Niksarkaçakçıları tarafından o bölgeye ve Samsun ve Erzurum'a kadar getirilmektedir.Kaçakçılık yüzünden Haleb'e kaçakçılar tarafından her gün binlerce alim aşınlıyor.Buna karşılık ihracat yapılamıyor." (Ali Nihal: "Elbistan'da Vaziyet-i İktisadiye",Cumhuriyet, 22.11.1930. 15. Neşir Hakkı: "Kaçakçılar", Milliyet, 24.2.1931.

Page 30: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

lerine doğal kolaylıkları temel yapmış bir bölgede, sanıldığından fazla hükmünü sürdürecektir. Sonra demiryolunun çektiğini yapay kılıç ne ka-dar saf çelikten olursa olsun, acaba Doğu illerine, örneğin Bursa ipeğini,hiçbir zaman kaçak yapay ipeğin iki kati fiyatına olsun taşıyıp getirebile-cek midir? Hayır.

Doğu illeri ya da Kürdistan etrafında kopan ekonomik ve siyasalfırtınalarda emperyalizmin hiç mi rolü yoktur? Aksine çok büyük rolüvardır. Kuşkusuz o kadar ucuza sürülen metalar onun üretim fazlasıdır.Hattâ emperyalizm yalnız stok lan nı boşaltmakla da kalmıyor, kaçak tica-retinin merkezlerini de sanayi girişimleriyle yükseltiyor. Sözgelişi Antak-ya ve İskenderun'da onbinlerce Ermeninin birleştiklerini ve yer yerbayındır kasabacıklar kurduklarım anlatan "Kaçakçüar" yazan diyor ki:"Buralar sınıra uzaktır. Fakat kaçak malı işleyen tezgahlar buralara kurulur." Bol bol yetiştirilen metalanm kaçak depolarından sımr boyundaki askerigarnizonlar arkasında güvence altına alan emperyalizmdir. Güney demir-yollarında hani hani kaçak mal taşıtarak zenginleşen emperyalizmdir.Karşrlık olarak Türk mallarına oldukça ağn gümrükler ve nakliye tarifeleribasarak, kıtiık çeken Suriye'ye Türk buğdayı yerine Amerikan buğdayı ye-dirten, yine emperyalizmdir. Örneklerini hep buıjuvazi versin: "Güney treni kaçak taşıyan, kaçak ticaretinden kazanan bir hat oluyor... Saraypınarı istasyonunun meydanı, yüzlerce buğday çuvalıyla doluydu. Suriye buğdaya, ekmeğe muhtaçtı. Fransızlar yönetimindeki güney demiryolunun Türk tarım ürünlerini çok pahalıya taşıyan tarifesi, gümrüklere konan ağır rüsum, Türk malını ta Amerika'dan getiriyor fakat komşu malını yiyemiyordu." Fakatemperyalizm daima emperyalizmdir. Onun evrendeki hedefi, yasal-yasadtştçapuldur. Şu halde, bu yamp yakınmalar niye? Burada ibretle görülecekolan sorun, emperyalizmin talanı değil, onu bilmeyen yok; bu talanınKürdistan sınırlannda neden bu kadar elverişli zemin bulduğudur. Buniçinin iki nedeni var:

a) Manevi (siyasal) neden: Türkiye'de genel olarak kapitalist düzen veözel olarak bu düzenin Kürdistan'daki baskrsr, kaçakçtltğtn ideolojik vepsikolojik hakir çrkanlrşrm gerektirir. Gerçekten de Türkiye'de düzen kapi-talizm olunca, Kürdistanlılann da Batı illerindeki buıjuvalar gibi fazla kârpeşinde koşmasında "ayıp" ya da "günah" aranabilir mi? SomaKürdistan'da her gün çeşiüi ve yasadışı -evet buıjuva yasalanmn bile ya-sallığı dışında- soygundan ve çapuldan başka yapüğı hiçbir şey yokken,bu ezilen bölge nüfusundan Cumhuriyet buıjuvazisinin çıkarlarına baltavurma hırsı ve arzusu nasrl silinebilir? "Vatanhainliği" güzel... Fakat bu

Page 31: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Batı illeri burjuvalarının malikanesi demek olan "vatan"da, genel olarakDoğu illerinin uyruk ve kul yerine konulmaktan ve hakaret görmektenbaşka ne mevki ve çıkan vardır? Onun için "Kaçakçılar" yazannda okuyo-ruz: "Fakat bugün Ermeni Resulayn, kaçak kullanmayı bir vatan ihaneti olarak görmeyenlerin yüzünden büyüdü büyüdü. Bu kaçakçı ocağı da, bugün 350 dükkanlı, şöyle böyle ila yüz evli bir çöl kasabası oldu." Gerçekten yazıcıburada bilerek ya da bilmeyerek, Kürdistan halkındaki, Doğu illerininkafasında ve yüreğindeki ideoloji ve psikolojiyi okumuş oluyor. Bir Doğuilli "kaçak kullanmayı bir vatanhainliği" değil, belki bir intikam borcu, biröçalma sayıyor. Nitekim, yakalanmış bir kaçakçı hakkında, şu satırlarçiziştiriliyor: "Sattığı malın %50'sini ödeyerek almıştı. Korkusu yoktu. Gene dönse kendisine kredi açarlardı. Fakat bu kez nasılsa tutulmuştu, kaçakçılık şanına, kaçakçılık onuruna leke sürülmüştü." (Dikkat! Yani Doğu illi, kaçakçılığı"ihanet" değil, bir "şan" ve "onur" sayıyor. Artık bol bol dua edebiliriz.)"Viranşehirli kaçakçı bütün ülkeyi viran etmek için her seferinde 40 altın, 50 altın çalarak yurduna ihanet ediyor, bunu ne günah ne ayıp sayıyordu. (Makyavelistsiyasetin nerelerinde emekliyor bu küçük-buljuvacık?) Biz önce bununla, budüşünceyle mücadele edeceğiz."

Oysa bir buıjuvazinin, hele Kemalist buıjuvazinin asla "mücadele"edemeyeceği, etse bile hep şapa oturacağı şey, tam da bu "düşünce" değilmidir?

b) Maddi (ekonomik) neden: Hep yukandan başlıyoruz. Önce manevive siyasal nedenlerden sözettik. Bu tümevanmsal bir yöntem. Yoksa zatenböyle nedenlerden sözediş bile, onlan açıklayacak tarihsel maddeci temel-lerin bulunduğunu göstermekten başka bir şey ifade etmez. Doğu illideneden böyle bir "vatanhainliği" hareketini şan ve onur bilen ideoloji vepsikoloji yayılmıştır? Bu boğazı sıkılan bir insanın psikolojisi olduğukadar, göbek bağı kesilen bir çocuğun debelenmesine de benzer. Bu ruhsaldurumun derin bir etkeni de, Doğu illerinin bağımsız Kürdistan pazanoluşundadır. Bunu bize buıjuva diliyle söyleyecek, biri Kürdistan'm enbatı, diğeri en doğu bölgelerine ait iki ömek:

Batıdan örnek: "Elbistanda ekonomik durum: Ülkenin ekonomik durumunun almış olduğu acıklı halini sunmak isterim. Elbistan (Doğu illerinin en batısı olanMaraş'ın en kuzey noktası) tahılı bol ve Suriye'ye yapacağı, davar, döşeme denilen kilim ve birçok ilk madde sevk ve ihraç eden, oldukça önemli bir kasabadır. Burası eskiden bütün ithalatım Halep'ten yapardı. Kurtuluş Savaşı 'ndan sonra İstanbul ve Mersin 'den yapmaya başla-

Page 32: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mıştır. "16

Doğudan örnek: "Eskiden İskenderun, ta Van 'a kadar Doğunun iskelesiy-di. Bugün demiryoluyla Malatya'ya bağlı olan Mersin onunla rekabet ediyor, fakat İskenderun bugün bizim için kaçak limanıdır. "n

Bu iki örnek bize Kürdistan pazarının, hâlâ Anadolu'dan ayrı çıkışkapısı olan bir birliği temsil ettiğini göstermez mi?

Yunus Nadi efendi, emperyalizmden smır dostluğu ve "iyiniyet"gördük mü diye sorduğu bir başmakalesinde: "Şimdiye kadar hayır (diyor).Mandater Fransa ile imzalanan sözleşmenin açıklıkla belirtmesine karşın, lıayır. Tam tersine, kaçakçılığın ve güvenliksizliğin resmi ellerle teşvik e-diliyor gibi olduğunu varsaydıracak bir durum yargılamasında bulunmaktan kurtulamadık ve kurtulamryoruz." Fakat daha aşağıda emperyalizmin neden bu"teşvik"lerinde başanlı olduğunu farkında olmadan ağzından kaçınyor:"Türkiye'den çıkıp gitmiş olan Ermeni mültecileri Türk sınırları boyunca sıralamaktaki amacı, her şeyden önce dostane görmeye olanak var mıdır? "

Yani emperyalizm kaçakçı karakollarım "Türk sınırları boyuncasıralamak" için herşeyden önce varolan maddi durumdan ve unsurlardan ya-rarlanıyor. Gerçekten, dikkat edilecek olursa, bütün kaçakçılık sistemi,hep Kürdistan'ın eski kurtlan taralından görülür. Örnekler:

"Süryani Mardinli Yorgi, buranın (Meydan Akbez'in) baş kaçakçısıdır. Halep'deki garnizonun müteahhit i diye tanınır. İstihbarat işleriyle de çokça ilgilidir derler."19 Yani eski Kürdistanlı, şimdi Kürdistan sınırındakaçakçılık ederken, hem müteahhitlik, hem casusluk şeklinde emperya-lizmle el eledir.

"Arap pırıarı haftada onbeş vagon kaçak sarf eder. Bu kârlı sürüm noktasını önce çuvalyırtan Onhannis Taşcıyan keşfetmiştir. Bu Suruç'da (yani Urfa ilinde)doğma Ermeni, eski Taşnaklardan. Dayandığı çete sermayesinden yararlanarak vb..."20

"Kulhacı ve Arslantaşı, Serap pınarının tali depolarıdır. Kulhacı'da Melik Ahmet ve Hain Bozan, Arslan Taşı'rıda Hırço bu Ermenilerin aracıdır. Bunlar bizim topraklarımızdaki akrabaları aracılığıyla çokça kaçak sokmuşlardır... Türkiye haritası içinde adam gibi yaşamaya zorunlu kılınan babaları İbrahim paşa denen ünlü şakinin (demek ki taşradan da ünlü şaki yetişilmiş!) dönemini Cumhuriyet zamanında da yaşatmasına izin verilme-

16. Ali Nihat: "Elbistan'da...", Cumhuriyet, 22.11.1930.17. N. Hakkı: a.g.y. 18. Y.Nadi: "Cenup Hudutlarımızın Arkasında Neler Oluyor", Cumhuriyet, 18.12.1931.19. N. Hakkı: a.g.y. 20. N. Hakkı: a.g.y.

Page 33: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yen Milli aşireti sergerdelerinden Halil ve avenesi buradaki Ermeni kaçakçdarla el ele ve haşhaşadır... Mardinli Şeyh-ül Buruz, Viranşehirli Agopoğlu Şükrü, Viranşehirli Mirço, tenekeci Bogos, Mardinli İş, Liceli Haço, Halepli Ebu Ahmed, buranın en ünlü kaçakçısıdır (burası ta Erzincan'a kadar mal süren Resulâyn). Bir Haleplinin dışında diğerleri Kürdistanlı... Akçakale'nin egemeni baş kaçakçı Ekber Ekberyan 'dır. Büyük sermaye, geniş kredi bunun elindedir. Akçakale, Urfa dan (Doğu ilinden) kaçan Ermenilerin, çetelerin, Suriye'nin dört bir yanında toplanan Taşnak döküntülerinin karargâhıdır. "21

Emperyalizmin siyaseten durgun göründüğü günlerde, ekonomik vesistematik olarak kullandığı olanaklar: 1- Bağımsız Kürdistan pazarı;2- Bu pazarın eski etkinleridir. Bizim bu ilginç manzaradan çıkaracağımızsonuç, ne Kemalizmin nasıl bir kapanda kuyruğunun kıstırılmış olduğu,ne emperyalizmin İskenderun ve Antakya'yı elinden bırakmakla Cumhu-riyet burjuvazisine oynadığı oyun ve aradaki kördövüşü değil, yalnızca bukonumuzu ilgilendiren olaydır. Doğu illeri ekonomik olarak bağımsız birpazardır. Ya da Türkiye'den çok ve Anadolu'dan fazla Suriye ile bağlıdır.Bu pazarı sömüren emperyalizm, hattâ gelin alayı şeklindeki mahfelerle*kaçak eşya sokmanın hünerini, yani yerel koşul ve ilişkilerin ıcığını,cıcığını bilen Kürdistan pazarının eski etkenlerini kullanıyor.

2- Gümüş Para: Kaçakçılık denilen perdenin arkasında nasılKürdistan ekonomik birliğini temsil eden bir bağımsız pazar ilişkilerinintepkisi gizhyse, gümüş para tekerleklerinin üstünde yürüyen de, Doğu il-lerinin kenefine özgü değişim ilişkileridir. Bu gümüş para gerçekliği, birazda ataerkil ekonominin kapalı ve defineci özelliğiyle ilgilidir. Fakataslında Doğu illerinin gümüş parası, Doğu illerinin kaçakçılığından kılkadar ayırtedilemez. Kaçakçılık+gümüş para+Doğu pazarı üçüzü,Kürdistan'm ekonomik dininin "teslis"inden başka bir şey değildir. Şu

21. N. Flakkı: a.g.y. * "Urfa'yı iyi tanıyan bu hainler buranın büyük servetini emmek için her hileyidüşünmüşlerdir.

"Birkaç ay önce, Urfa'nın Harran kapısı önünde bir gelin alayı görülür. Telli pullubir deve, üzerinde bir mahfe, etrafta kalabalık.

"Bu muazzam gelin alayı merasimle Urfa'ya girerken, bir zabıta memurunun gözünegüneydeki Ermenilerle çok teması olan bir kaçakçı uşağı göze çarpar. Polis aralarınasokulur, mahfeyi incelemeye başlar. Kaçakçılar yakalanacaklarım anlayınca her biribir yana kaçarlar. Gelin ve devesi ortada kalır. Başıboş çöle dönen deveyi yakalarlar.Bir de ne görsünler? Allayıp pullayıp ülkeye soktukları gelin, kaçak ot ipek, kaçakbez, kaçak lavanta, kaçak kauçuktan başka bir şey değilmiş." (N.Hakkı: a.g.y.)

Page 34: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

halde gümüş para olayına değinirken ve v». imlik I ttmıll eden "teslis" üçüzününbir köşesine dokunmuş olmaktan başka birşey yapmış olmuyoruz. Bağımsız Doğupazan "mlı'Su, gümüş para MÎÎÎÎH »inlini "oğlu"dur. Kaçakçılık da, bu oğıılun şuI.mı ı lnnviiı l ı tk ı «loğıifiıthıt I »imli Kili, kim ki kaçakçılık der, gümüş para ilcive I >n|tn | H Î / H H dm I Dıluhnı nı kovuk ve Suriye'ye sürümsüzlük yüzünden"nlıur, uhlıı | t ı ı m ıklt lntlr inlen n(S/ ölmeye başlayan, 9 f,hemen gümüş parayı söyler "iı,ıi,ı !'„„H4, rinde olduğu gibi madeni para geçmekledir " Kllnlhlıl l l pıi/ıZZMI, I Illc-İI I (Itıltlll bir tepkiyle Kanalizmin Alkilimi, yanı Cm • 1 httı t s <• 1 puiıiDim ıııııılnnııdııu içeri uğratmıyor. Ve hattâ sınırlan dışmdabile kovalıyor .Şu kapital ist düzenin ...22lerine bakın ki, evrenin Türklüğünükanıtlamaya kalkıyor ve sonra Türklüğü, karşıki dağlarla birlikte yarattığınainanan Kemal izm, Ülken in yarısında hâlâ sultanların tuğralanyla süslnkıtıtı*A ve mecidiyenin In ı ı ı ı ı ınas ıu ı , on yıllık atıp tutmalarına karşın bııj'.ıınyoııne/hfte gelnıek-h'iı lni'jka ı l l ı lüsünü yapamıyor. Kürdistan içinde,( ' ı ı ı ı ıhı ı ı ıyel but jnvazisi-ııiıı ve ııiıııtı bekçisi Kemalizmin nasıl bir "yabancı"sayıldığını, on sadık V ıılit illini elsin: "llilindiği gibi sınır illerimizde vegenellikle eski doğu \nilıitilu (j Viı\ihde dilin, mecidiye ve bunların aksamı geçiyor. Para biri-ııtiiHirin ,ı,lm,ı İmiıihndıi 'not' diyorlar ve tıpkı yabancı döviz gibi yabancı it ,t«r/ hu i)lt>mr lıihl tutuluyor. Bütün alışverişler madeni para üzerinden

.'.' itil t-'HilMM l4l)H*<H*4tM 1

MillH a>l< Mı lnmıl Uîtl„n 19 M I H

Page 35: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Sosyal ilişkiler ve KöylülükSINIFLAR

Doğu illerinin "namuslu" bir istatistiğini bulmak hayaldir. Bununlabirlikte, buıjuva basımn verdiği rakamlara göre (Milliyet, 7.1.1931) sonnüfus sayımında, Doğu illerinde 2.673.478 kişide 1.798.888'ine "meslek-sizler ya da mesleği bilinmeyenler" deniyor. Doğu illeri nüfusunun%67,60'ını (yani üçte ikisinden fazlasını) oluşturan bu kategori içinde, hiçkuşkusuz bütün varolan sınıfların aşıntı ve döküntülerinden tortulaşmış"declase"Ier (sınıftan kopmuş, sınıfsızlar) önemli bir miktar tutar. Bunlararasında çeri çobanlıktan artmış, serserileşmeye kadar varmış, yan dilenci,yan lümpen unsurlar çoğunluğu tutar. İş Bankası'nm yönetim kurulubaşkanı, Trabzon-Iıan karayolundan sözederken, Kemalist "halkçı" dema-goglara özgü bir "suret-i haktan" görünüşle Doğu illeri halkım şöyletanımlıyordu: "Bu yol öyle bir bölgeden geçecek ki, onun halkı bugün işsiz, güçsüz ve muzdarip, yazgısına ilenen bir durumda bulunuyor."' işte Doğu illerinüfusunun bu üçte ikisinden fazlasını oluşturanlan içinde çoğu -bizdiyelim nüfusun yansına yakım, siz deyin yansından fazlası- bu "işsiz,güçsüz ve muzdarip, yazgısına ilenen bir durumda" olan insanlardır.

Bir devrim kıyametinde olumlu rollere kadar ve belki daha çok olum-suz rolü ağır basabilecek olan ve sanayi işsizlerinden farkı, ilkelliğiyletam "lümpen proletarya"dır. Çoğunluğunun şehirde değil de kırlardadağınık bulunmasıyla ayırtedilebilecek olan bu zümreye bu kadarcık işaretetmekle yetineceğiz. Bu yalnız "işsiz, güçsüz ve muzdarip" insanlık,kuşkusuz sosyal kökleri asla derinleştirilmemiş olan yerel ayaklanmalardave isyanlarda, amaçsız ve disiplinsiz bırakıldıklan oranda, bozguncurolünü oynamıştır. Elle tutulur amaçlı ve demir disiplin bir sosyal dev-rimde bile, bu zümreler, dağınık, güdülmesi köylüden çok daha güç biranarşi unsuru olabilir.

Biz, Doğu illerinin üretim süreci içinde aktif rol oynayan unsurlaragelelim. Yine buıjuvazinin verdiği rakamlara göre, bir "meslek" sahibi

Page 36: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

diye gösterilen zümrelerin toplamı 873.673 kişi olarak gösteriliyor. Öznüfusu temsil edenleri bunlar sayacak olursak, bu toplam içindeki sınıf vezümrelere bölünüşleri şöyle ayrılıyor: 1- Ziraatçılar: 753.406; 2- Sanayierbabı: 37.453; 3- Ticaretle uğraşanlar: 33.404; 4- Çeşitli meslek erbabı:25.228; 5- Serbest meslek erbabı: 6.689; 6- PTT'ciler: 7.646; 7- Memur:9.847; 8-Yargıçlar: 917...

Bu rakamlar sınıf ilişkileri açısından sınıflandırılacak olursa şusonuçlar elde edilir: 1- Köylülük; 2- Diğer sınıf ve zümreler... Ve bu iki� � � � � � � cephenin karşılaşürılmasında, köylülüğünadeta tek parça ve ulu bir kitle halinde yükseldiği ve tüm nüfusun%86.24'ünü kapladığı anlaşılır. Doğu illerinin onda dokuzuna yaklaşan bubüyük yığının gözden geçirilmesini biraz, daha aşağıya bırakarak, buradaona "karşı" koyduğumuz "diğer sınıf ve zümrelere bakalım. Bunlar içindebaşlıca şu zümreler var: 1- Şehir ve kasaba küçük-buıjuvalan; 2- Tefeci,ticaret sermayedarlan; 3- Aydınlar ve devlet memurları. Bunların Türkbuıjuvazisiyle ilişkilerine göre kısaca bölünüşlerine bakalım:

1- Şehir Küçük-buıjuvaları: Bunları "sanayi", "ticaret" ve "çeşitlimeslek" erbabı denilenler arasında aramak gerekir. Sanayi erbabı nüfusun%4,28'i, ticaret erbabı %3,82'si, çeşitli meslek eıbabı %2,88'i olarakgösteriliyor. Biliyoruz ki, Doğu illerinde lam kapitalist sanayi denilecekbir şey henüz gelişmiş değildir. Şu halde, istatistikte "sanayi erbabı" diyegösterilen sımf, yalmz ve tamamen "zanaatkârlar" diye bildiğimiz küçük-burjuvalaıdır. Ticaretle uğraşanlar yukandaki sayısına göre %3.82'dir.Fakat bunlar, küçük-buıjuva ve sermayedarlardan çok, adeta pre-kapitalist ekonominin bezirgan ilişkilerini temsil eden ve doğal eko-nominin çevresinde birikmiş, onu kurt gibi kemiren küçük tacirler,çerçiler, ufak dükkancılardan ibarettirler. Bunlann %3,82'den %2'si şehirküçük-buıjuvalan sırasına girebilir. Çeşitli meslek erbabından da hiç ol-mazsa %2,88'den %1'inin bu şehir küçük-buıjuvalığı kategorisine gir-diğini kabul edecek olursak, şehir küçük-buıjuvalannın nüfusa oram%7,25'i bulur. Demek Doğu illerinde, köylülük dışındaki sınıf vezümreler toplamının yansından hayli fazlası bu şehir küçük burjuvalandır.Bunlann, Tüık burjuvazisiyle genel olarak ezilen sınıflar arasında buluna-cağıbiliniyor. Fakat Türk burjuvazisine karşı bu Doğu illeri küçük şehirburjuvalarının dostluğu ve düşmanlığı şöyle Imı/ili'imlılliı

1- Türk burjuvazisiyle çıkar bi/lıkiflip-l I »i'ichuyllk H|iiHİıbvi VP HİMettikçe, şehir kiiçük-huıjııvn/ısıııııı, kııtuılıı dn MUM, lıll m)t|l#tlt) flldon

Page 37: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

gidiyor demektir. Fakat Türk buıjuvazisinin genişleyen devlet sistemi,Doğu illeri şehir küçük-buıjuvalanna kalabalık bir asker, jandarma ve me-mur müşterileri kazandırıyor. Hem de bu yeni müşteriler herhalde dere-beyler kadar "az saygın" bir ödeyici değildir.

2- Türk burjuvazisiyle çıkar karşıtlığı: Türkiye'de kapitalist sanayi Batıillerine tekelleştirilmekte devam ediyor. Baüda sanayinin gelişimi, Doğuşehir küçük-buıjuvalarına, hele küçük zanaatkarlara ekmek bırakmaz.Bütün kapitalist ülkelerde orta sınıfların başına gelen budur. Fakat Doğuillerinde şehir küçük-buıjuvalarının başına gelen, bu normal gelişim akı-betierinden daha beterdir. Çünkü kapitalist gelişimin ilerlediği ülkelerde,aşınan ve dökülen şehir küçük-buıjuvalan için, gelişen yeni ve ileri sa-nayide, mutiak olmasa bile, göreli oranlar dahilinde bir iş güç bulmak 0-lanakhdır. Oysa Doğu iüiler için bu olanak iki baktmdan sınırlıdır:

a) Bir kere Türkiye'de gelişecek sanayi, buıjuvazinin yordamınca veülkenin yaylımıncadır. Sanayice bu kadar geriliğine karştn, dahabugünden, birçok üretim daltnda buıjuvazi yeni fabrikalar açılmaması taleplerini üeri sürmeye başlamıştır. Şu halde, Türkiye ölçüsünde, geniş birişgücü talebi, bütün aşınan orta tabakalar arztnı kapatacak kadar olamıyor.

b) Ondan sonra, genel olarak Türkiye için bu yetersizlik kesinken, sorun özel olarak Doğu iUerine uygulamışa, yetersizliğin yokluk derecesinedoğru düştüğü kolay anlaşüır. Çünkü burjuvazi, Doğu illerinde Kürt proletaryasr yaratmamak için olduğu kadar, Bati sanayim tehlikeli bir rakipleboğuşturmamak için de, oralarda da genel olarak sanayi gelişimini -tektük finans-kapital gerekleri bir yana bırakürrsa- adeta sistematik olarakmen ediyor.

c) Son olarak, buıjuva devletinin ekonomik, mali ve siyasal zulmü butabakaları büsbütün tedirgin eder. Bu durumda Doğu illeri şehir küçük-buıjuvalarının sonu ne olabilir? Başta sınıfından olmak (deklaselik) gelmek üzere, özellikle proleterleşmekten çok, köylüleşmeye doğm bir geriçekilme... Onun için ekonomik olarak büe Doğu şehir küçük-burjuvalan,demokratik bir devrim hızına -bu hız onun dükkancığını talan etmeye varmadıkça- bile karşr koymaz; belki hız başarılı olduğu oranda, devriminsenden, benden gürültücü ve coşkulu taraftan olur. Onun için, şehirküçük-buıjuvalan, şehir burjuvalarından çok, zaten organik olarak içlidışlı bulunduklan Doğu köylülüğüne bağh ve eğilimlidirler.

2- Aydınlar: Daha çok "çeşitli meslek erbabr" ile memurlar ve "ser-best meslek erbabr" arasrnda aranmalıdır. Önce, serbest meslek erbabrnın

Page 38: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

%90'ı ve belki daha fazlası, memurların da hiç olmazsa %75'i yerliaydınlardır. Çeşitli meslek erbabının da, yine en aşağı şehir küçük-buıjuvalan dışında, %1,88'inden %1,5'u da Doğu illeri aydınlanndansayılabilir. Bu tahminlere göre, serbest meslek %0,68 + çeşitli meslek%1,5 + memur %1,59 = %3,77... Yani meslek sahibi Doğu illiler içinde%3-3,5 kadar bir aydın toplamı bulmak olanaklı.

Bu aydınlar içinde kuşku yok ki, hattâ mutlak çoğunluğu bile tam birorta eğitim görmüş sayılamazlar. Onun için bilgi ufuklan, belki bir şehirküçük-buıjuvazisiniııki kadar bile pek denemez. Ne çare ki, bunlar,özellikle memurluk gibi ve buna benzer durumlara -koyunun bulunmadığıyerlerde keçiye Abdurrahman Çelebi rütbesi verilişi gibi- bir geçtiler mi,çarçabuk kendilerini etraflannı saran halk tabakalarından yüksek görmeyeözenirler. Geçim biçimleri bir sanayi işçisininki kadar bile olmadığı halde,halkın sırtından geçindikleri bilinçlerine yansıyarak, onlan birer "kabaıa-mazsın kel Fatma", birer "le dinden vaniteaux"* haline getirir. Doğu illeriaydınlannı Türk buıjuvasinin zafer arabasına bağlayan etkenler şu iki ka-tegoride toplanabilir:

a) Manevi Bağlar: Bütün bu aydınlar, istisnasızca, Türk okullanndaeğitim görürler. Çünkü Türk buıjuvazisi, Kürtlük azınlığının kültür gereksinimini değil, varlığım bile "yemin billah" ile inkâr eder. Türkkültürünün mutlak etkisi altında yetişen bu aydınlar içinde, Kürtlüğü"Batı" buıjuvalan gibi bir vahşilik olarak görmek modadır. Doğuluaydınlardan, hele yüksek eğitim görmüşleriyle büyük şehirlerde oturanlararasında Kürtlüğünü hiç olmazsa açıkça kabul edenleri parmaklagösterilebilir. Onun için görünüşte olsun, bu aydınlar içinde çoğunluğayakın bir oram "Türkleşmiş" gözükürler.

b) Maddi Bağlar: Ekonomik olarak bu aydınlar çalışkan Kürtköylülüğünün Kemalist buıjuvazi tarafından çapulunda hazır bulunur vearacı olurlar. "Bal tutan parmağım yalar." Değil Doğu illerinde, Batı illerinde bile, "mukaddes ve mübarek" buıjuva kurumlannın en ufakeleştirisini suç gözüyle gören ve sorumluluk kelimesinin yalmzca finans-kapitale karşı tanındığı ve halk için tuti kuşundan daha bilinmez olduğuTürkiye'de, Kemalizm aslanının parçaladığı Kürt köylülüğü ve yoksulhalkı bedeninden dökülen kırık kırsıklar, Kürt aydın tilkilerinin de karnımdoyurmaya yarar.

Bununla birlikte, bu genel karakteristiğe karşın, türdeş olmayan Kürt

* kendini beğenmiş, (y.n.)

Page 39: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

aydınlanın şu iki kategoriye ayırmak gerekir:a) Üst zümre aydınlar: Bunlar, ya serbest meslekler (özeüikle doktor

hık ve avukatlık) gibi çıkarlan buıjuva zenginliğiyle sıkı sıkıya bağh vezaten ancak "hah vakti yerinde" olan sımf ve zümreler içinden çıkabümişzümrelerdir; ya da ta bizzat derebeylik ve tefeci sermayenin kasaba veşehirlerde yerel yönetimlerde temsilciliğini ve halka karşı savunuculuğunuyapan önemli mevkileri tutmuş yanm yamalak aydınlardır. Bunların eziciçoğunluğu "conompu" (satın alınmış, bozuk) unsurlar, siyasal ve ekonoinik olarak "tok" yaratıklardır. Oxford Üniversitesinde yetişmiş bir Hintli, Entelicens Servisin bayrağı altına sığınan bir Gandici, bu yüksek tabaka Kürt aydınlarının ideoloji ve psikolojisine akrabadır. İsterlersesuratlarına düini pek az bildikleri Kürtlük yerine, kültürüyle yetiştikleriTürklüğün maskesini geçirirler ve ağalarının ya da efendüerinin birişaretiyle Mustafa Kemal'den çok Kemalist geçinirler. Vatan ve mületadına, falan olayı yürekleri parçalayan telgraflarla kınarlar. Bunlarda Doğuillüik adına kalan şey, hemen hemen bir Batılı kadar olamamaya boynunuteslim etmiş, Doğunun "aşağı"lığını tevekkülle kabul eylemiş karanlıkbir alçakgönüllülük, korkak bir siniktik ve kişiliksizlikten ibarettir.Amaçlan olabüdiğince kabarmaktır. Bereket versin ki bu zümre, niceliğiderecesinde nitelikçe büyük değüdir.*

b) Alt zümre aydınlan: Bunlar daha çok halk içinden, orta halliköylülerden ya da deklase küçük asülerden gelirler. Bunlann "alt zümre"oluşları, aydınlık derecelerinden çok, Kürdistan'ın alt tabakalannayakınlıkları gereğiyledir. Yoksa alt zümre aydınlan içinde, mutlaka "üstzümre" aydınlanndan daha az bilgili, daha az görüş ufuklu insanlar vardıranlamına gelmez. Alt zümre aydınlar, üst zümrenin "açıkça"

* Islanbul Halkevi'nde "Maraş'm Kurtuluş Günü" kutlanıyor. "Törende Gaziantep Kah-ramanı Kılıç Ali Bey coşkun bir nutuk" söylüyor. Bu nutkun "coşkun" denilen yanı,kuşkusuz şu melodramatik "Gazi"nin Allahlaştırılışı olacak:

"O kimdir? O... yeterlidir... bu... Onu bilmeyen yoktur! Ona tarihlerin üstünde insanlara,insanca yaşamak zaferi derim. O, Gazi demektir."

Fakat bizi, "müthiş bir alkış tufanı içinde" söylenen bu "Ali Cengiz oyunu"ndan tok,arada sessiz sedasız geçiştirilen ve gürültüye kaynayan, Doğu illeri aydınlığınınKemalizmle i l işkisine dair, bizzat bir Kemalist meddahın ağzından çıkmış iki başkasatırcık daha ilgilendirdi O (eski mtislümanlar Allaha "hû" derlerdi, yani "O"; Kema-listinmistisizminde "O" Gazi'dir) kılıcıyla birlikte Maraş'a gittiği zaman bir şeyler görememişolacak ki, bizim "kahraman" Kılıç'ın söylevinde: "Son yolculuğu sırasında Maraş'ta azlığıdikkat çeken bir yeni gençlik gördüğünü ve üzüldüğünü" öğreniyoruz.. Tırnak içindeki sözleraynen (Cumhuriyet, 12.2.1933).

Page 40: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

söylemediğini söyler. Türklüğü üstüne almaz, Kürtlüğünü açıkça söyler.Bunlardan Kürtlüğe karşı en berbat sömürge zihniyetini uygulayanlarvardır; fakat onlarda bile bu uygulamanın haksızlığına, yanlışlığına aitiçin için bir kam vardır. Yalnız bu kanısını açığa vurmaz. Zaten vursabile, ilk olarak olan biteni açıklayabilmek için elinde hiçbir belirli, bilinenölçü yoktur, ikinci olarak, bu olanların kaçınılmazlığını, o Doğu ka-derciliğiyle felsefeleştirmiştir. Bu felsefe alt zümre aydınım bir kabus gibisarmış, savaş cephesinin boğucu gazlan gibi ezmiş ve sersemletmiş bulu-nuyor. Üst zümre aydım silik ve sahte bir mangır gibi kişiliksizdir. Alt zümre aydını aman vermez bir sel baskınına uğramış insanlar gibi sanlıptutunacak bir saman çöpü bulamaz. Bazen can havliyle kişiliğini kurtar-mak için yanındaki felaket arkadaşlarının boğazına, fakat pek de istemeye-rek sanlır; için için kaynayan hoşnutsuzluklarım boşaltacak yer bulamaz.Bu iki kutup arasındaki fark neden? Buna yukanda da işaret ettik:

1- Üst zümre aydmı: Türk buıjuvazisinin çapulunda yaptığı omuzdaşlığını ödüllendirir. Kemalist sistem sayesinde komprador vuıgunculukla, yavaş yavaş önce az çok para sahibi olur. Sonra bu parayla Kemalisttündüğün bir parçası olan tefeci sermayedar haline gelir. Tefeci sermayedarlıktan toprak sahipliğine geçmek, üst zümre aydım için yeryüzünün biricik ülküsüdür. Şu halde bu zümre kendiliğinden aşağı halk tabakalarınadeğil, üst tabakalarına ve Kürdistan'm burjuva unsurlarına yalandır. "Gözüyukanda"dır.

2- Alt zümre aydını: Hürriyet'le yapılan resmi çapul-soygun ve"yağma Hasan'ın böreği"nden aldığı ufâk payla, maaşının ve kazancınınyetersizliğini ve açığım ancak kapatabilir. Onun için "yükselmek", tefecive toprak sahibi olmak uzak bir seraptır. O seraba kavuşmak istemezdeğil, ama kavuşamayacağım da bilmez değil. Hattâ yoksul Kürt halkınınsoyuluşunda ufak bir aksaklık, onu, gösterişli işlere bayılan Kemalizmin,"güya suistimal mücadelesi"ne yem bile edebilir.

Onun için, alt zümre aydım, burjuva unsurlarından çok, yoksul halkayalandır. Yalnız Kemalizmin, halkla kendi araşma gerdiği yapay .. .2 "Çinşeddini" kendiliğinden anlayabilecek manevi hamlesi henüz yoktur.Gözleri aşağıda başı düşüktür. Bu iki zümrenin sınırlarında dolaşan iki ti-pin melezi "geçit unsurlan" bulunduğunu eklemeye gerek var mı? Doğuilleri aydınlığının sayıca azlığına karşın önemi neresindedir? Cumhuriyetbuıjuvazisinin yerli halkı ezip soyuşunda maddi manevi aracı ve alet

Page 41: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oluşunda... Hiç unutmamalı ki, Kemalizm Doğu illerinde siyasalörgütünü bu aydınlan avlayabildiği oranda güçlendirir. Ve manevinüfuzunu aynı zümrelerle propaganda eder. Şu halde Kemalizm Doğudakitemelini iki direğe dayıyorsa, direklerden birisi bu aydınlardır. Cumhuriyetbuıjuvazisi Doğuda iki bacakla yürüyorsa, bacağın bir tanesi aydınlardır.

3- Buıjuvalar: Doğu illerinde buıjuva unsurlan var mı? Var. Buunsurlann zümreleri nelerdir? Doğu illerinin klasik anlamıyla "buıju-va"dan çok, "burjuvalaşan" unsurlar içinde egemen tip, ticaret sermayedanile tefeci sermayedardtr. Bu iki başlrca kategoriden sonra gelenler finans-kapitalistler ve en belli belirsiz olanlar da sanayi kapitalistleridir. Sanayisermayesi burada hâlâ koza döneminde el imalathanesi aşamasındadır. Ban-ka sermayesi Batıdaki rolüne Doğuda da girişmek üzeredir. Geç gelmesinekarşın bölgenin bütün sivrilmiş kapitalistlerini biricik finans-kapitalkampında derlemek ve Türk buıjuvazisinin kasalanyla bağlayarak, İş vedevlet bankalarının uydusu durumuna getirmek girişimindedir. Burjuvaunsurlann oranr %1-1,5 civarında Doğu illerinin burjuvalaşma sürecineuyan unsurlar başlıca şu üç kökten gelir: 1- Ağalardan, 2- Tüccarlardan,3- Aydınlardan.

1- Aydınlardan: Nasıl geldiğini bölümünde anlattık. Bunlar müteahhitlikten genel hizmetler denilen şekle kadar çeşitlidirler.

2- Ağalardan geliş: Ağa deyince çoğunlukla derebeyi ve derebeyi artığrtoprak ve emlâk sahipleriyle çok az ve seyrek olarak da bazı kalın ve refahiçindeki köylüleri anlatmak istiyoruz. Bunlar kısmen kendiliklerinden,kısmen Kemalizmin yönetsel ve siyasal önlemleriyle yavaş yavaş ölülerhalinde kalan topraklannı, yine kısmen çm çm öten gönüller çeken çüakçeye çeviriyor ve akçeleri işletmenin kapitalistçe yollarım, bazen aramadan bile buluyorlar. Daha çok rantiye kapitalizme eğilim gösteriyoriartanm burjuvalarr.

3- Tüccarlar Bu zümreye: a) İşi küçükten büyüten bezirganlar, manifâturacılar vb. azmanlan, bir sözcükle özellikle tüccarlar; b) Kaürcdar(büyük ya da küçük bir tür ticaret kervanedan); c) Kaçakçı tüccarian girer.

Bu üç grupta burjuvalaşan unsurian, ilişki ve ügüerine göre halklaKemalizm arasrnda dizersek, Kemalizme en yalan olanların başındaaydınlıktan gelme buıjuvalar, sonra ağalıktan gelmeler, en sonra daüçüncü zümre gelir. Üçüncü zümre içinde de, jöne Kemalizmle en çokçelişki içinde olanlar, tersine hizadakiler, yani aşağıdan yukanya öncekaçakçılar, sonra kaürcılar, sonunda özellikle tüccarlardır.

Page 42: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kategori gereğince tanımlan şu olan, Doğu illerinin buıjuvalaşmış un-surlan içinde yukandaki stratejik sınıflama, daha çok yatay olarak birbölümdür. Oysa yalmz böyle bir sınıflama da yetmez. Aynca dikey ola-rak da bir sınıflama yapmak gerekir. Yani aşağıdan yukanya doğru da ta-bakalan ayırtetmek gerekir. Başka bir deyişle, bu üç kategori içinde küçükkapitalistlerle daha kalın ve kodamanlan aym çıkar ve düşüncelideğildirler Genel kural olarak denilebilir ki, buıjuvalaşan unsurlar içindedaha büyük olan sermayeliler, daha küçük sermayelilerden çok Türk buıju-vazisiyle emek birliği ve sömürü beraberliği kurmuşlardır.

a- Buıjuvalaşnıış aydınlar, eskiden beri bağlı olduklan Kemalist devletaygıüyla içli dışlıdır. Onun için Türk buıjuvazisi ile hemen hemensızıltısız bir klik halinde bulunur. Henüz Türk buıjuvazisiyle ciddi biruyuşmazlık sorunu yok gibi.

b- Burjuvalaşmış ağalann Kemalizmle bir geçmişte, bir gelecekte ol-mak üzere iki mız noktası vardır. Bu kategori hoşnutsuzdur, çünkü: 1-Geçmişteki ve aslındaki sınıfın izlerini psikolojisinde taşır; 2- Şimdikidurumda ve gelecekte, Kemalist burjuvazinin sinir sistemi demek olan fi-nans-kapital, şebekesini büyüttükçe, bu zümrenin çokça bir kısmına karşıtefeci sermayeyle başlamış olan karşıtlık gibi çaüşmalara uğrayacakür. Buzümreden ...3 tanm kapitalisti olma becerisini gösterenlere karşıysa, Türkburjuvazisinin çoktan güveni kalkmıştır. Doğu illerinde tanmın maki-neleşmesi değil, ilerlemesi bile Kemalizme dokunuyor. Onun için oralar-daki traktörleşme girişimleri, her zaman sözle verilen vaatlere karşın,bürokrat faaliyet içinde boğuntuya getiriliyor. Ve sadakati su götürmezunsurlar buluncaya kadar ömek çiftlikten öteye geçemiyor. Bu yüzden buzümre buıjuvalaşmış Doğu illileri içindeki tepkiler, "ulusal" denilen özbuıjuva eğiliminden çok, "karşı-devrim" denilen geriye özlem biçimindekalıyor.

c- Üçüncü kategorinin üç türü içinde Kürdistan- tarihi ve ekonomikkoşullan bakımından en ortodoksu, burjuva temsilcisi katırcılar oluyor.Bunlar kaçakçılıkla da bulaşır, özellikle tüccarlık da yaparlar. Fakatiçlerinde Kemalizmin mutemedi olan milletvekillerinden en hoyratpîranlara kadar gayet farklı, fakat Kürdistan burjuvazisinin bütünözelliklerini temsil eden tipler yetişir.

Kürdistan'm iç köylerine doğru dal budak salan değiş-tokuşilişkilerinin temsilcileri, özellikle bu üçüncü kategori tüccarlardır. Bunun-

Page 43: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

la birlikte, bunlar iç köylerde de henüz bağımsız birer güç şeklindegözükmüyorlar. Özellikle aşiretier arasında ticaret yapabilmek için, yaaşiret başlarıyla tanışmış ya da oranın yerlisi olmak gereklidir. Talandankurtulabilmek ve serbestçe ticaret yapabilmek için klasik koşul, ağanınakrabası olmakür. Yoksa doğrudan doğruya aşiret içine girmek bir serüvenolur. Ağa zaten sorulursa malı satmaz. Fakat perakende mal satmaz, yoksayıllık ürününün fazlasını toptan saüşa çıkartmaz değil. Bu saüşlar gibi,genel olarak şehirle köy arasındaki değiş-tokuş, hele aşiretlerin asıl sosyalbünyeyi oluşturdukları bölgelerde -ki bu bölgeler Kürdistan'ın büyük birkısmım tutar- hep ağayla içli dışlı hısım akraba olmuş tüccarlar tarafındanolur. O zaman ağamn adamları aym zamanda tüccarın koruyucuları olur.Bu tüccarlann çoğunluğu, oldukça sermaye birikürebilirse, toprağa döner.Köy tefecisi, üretici güçleri az çok geliştirmiş toprak sahibi ve tarım ka-pitalizminin rüşvetleri olur, bazen de ağalaşmaya kadar giderler. BunlarTürk buıjuvazisinden çok Kürt köylülüğüne ve Batı illeri pazarlarındançok Suriye pazarına bağımlıdırlar. Sıkıyönetimde ağalan gölgedebırakmak ve ağır ekonomik ve mali baskılarla bütün varlığına baçtan çokortak çıkarak ekonomik ve siyasetçe zulmüne uğradıklan Kemalizme can-dan düşmandırlar. Bununla birlikte, derebeyi artığı üişkilerle de daha dostsayılamazlar. Onun için "ehveni şer"dirler.

KöylülükOranlan Doğu illeri nüfusunun onda birini bulan bu sınıf ve

zümrelerden sonra Doğu ülerinde koskoca bir "köylülük" kütlesi vardemiştik. Bu büyük yığın içinde farkhlaşma eğüimi ne olursa olsun, ege-men ilişkiler henüz klan ve derebeyi ilişkileri olduğu için, köylülükdeyince, buıjuvazinin "tarımcı" dediği sözcüğün altında gizlenen bey veağalığı bir yana bırakınca, geri kalan tüm toprak üreticüerini gözönünegetirmek olanaklıdır.

Biliniyor, derebeylik Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat-ı Hay-riye'den beri resmen "ilga edilmiş"tir. Fakat bu ilga ancak derebeyliğinkendi kendine lavedilecek haline geldiği, zayıfladığı yerler için ve merkeziderebeylik namına yapılmışü. Kürdistan derebeyliği olduğu gibi kalmışü.Nitekim Gülhane Hümayunundan çok sonra, 19. yüzyüın ikinci yansımgeçtikten sonr?. 1855'lerde eski "kesim",yani derebeyi aidaü yerine demerkeziyetti sayılan aşar konulabilmişti ki, bu şekü de, doğal ekonomiyi"tekerrür" ettirme düzeninden başka bir şey değüdi. Cumhuriyet burjuvaziside "yaşı benzemesin" dedeleri gibi, yani Tanzimatçı burjuvazi gibi, de-

Page 44: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rebeyliği bir daha ilga etti. Fakat ekonomik gerçeklikler, o Büyük MilletMeclisi duvarlarından geçmeyen ferman okumalarla değil, ancak geniş kit-lelerin kollektif hamleleriyle etkilenebildiğine ve Kemalist burjuvaziyseherhangi bir kitle hareketinden evvel ezel ödü patlar bir nesne olduğunagöre, bu seferki ilga da İsmet Paşa'mn srk srk başvurduğu "zaman" hazret-lerinin keyfine bırakıldı. Başka bir deyişle, şapka devrimi, dil devrimi, dindevrimi, tarih devrimi diye bütün burjuva reformlarını davul zurnayla ilanederek kamuoyunu boşlamamayı güden Kemalizm, bumu dibinde ülkeninüçte birini (ve belki yansından fazlasını) ahtapot gibi sarmış derebeyi veartıklan ilişkilerini gençliğe ve kütlelere hedef göstererek, demokratik bur-juva devriminin en zorunlu görevlerini olsun başarmayı tehlikeli bir oyunbildi.

İşte onun için, tam kapitalizm gelişiminde, gayet farklılaşmış çeşitlizümre ve kategorilere, ta tanm burjuvazisinden, tanm proletaryasına kadarkarşıt kutuplar arasında sıralanan tabakalara bölünen köylülük, Doğu iller-inin yan-derebeyi ve yan-klan egemen sistemi içinde, henüz birçok taba-kanın tohum halindeki amalgamı gibi.hcnüz tekdüze ve bütün görülen biryığm görünüşünü kaybetmemiştir. Fakat hele burjuvazinin tanmcı diyeandığı büyük %86,24 oram içindeki bütün insanların bir makastan çıkmaçıkarlı, biricik bir hamur oluşturduklan samlmamalı. Tersine köy nüfûsudeyince, bunu da ikiye bölmek gereklidir: 1- Genel olarak bey ve ağa deni-len sınıf; 2- Ezilen köylülük.

Ancak böyle bir ikiye parçalanıştan sonradır ki, iki belli başlı sınıfgözümüze çarpar. Ve o zaman köylülük deyince, ufak tefek farklılıklarakarşın egemen beyliğe ve ağalığa karşı, genel çıkarlan ortak biricik birköylülük sınıfi gün gibi aydm ve belli olur. Bu iki sınıfi ayn ayn ince-leıken, aym zamanda her ikisinin karşılıklı ilişkilerine de değinelim:

1- Beylik ve Ağalık (Aşiret): Kürdistan sosyal bünyesindekiegemen sistem ortaçağa özgü ve "efradını cami ağyarını mani" bir derebey-lik/feodalizm sayılamaz. Ezberden yargı verileceğine, olana yakındanbakılacak olursa ta Urfa, Malatya'dan Erzurum, Van, Erzincan'a kadar uza-nan bölgelerde aşiret sisteminin egemen olduğu görülür. DerebeylikKürdistan tarihinde de yer tutmuştur. Fakat orada derebeyliği temsil eden,ancak eski Türk ve İran egemenlikleri olmuştur. O egemenlikler za-manında, Kürdistan'm belli başlı tümsekleri ve kervan uğraklan üstündekurulmuş karalı beyazlı yalçın kaleler türemiştir. Fakat bu derebeylikler,aşiretlerin bünyesinde kendi damgalarını sağlayamamaksızın, aşiretlerinüstünde adeta zeytinyağının su üstünde kalışı gibi kalmışlardır. Yağ

Page 45: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dökülür ya da yanar yanmaz, eski saltanatların kandili sönmüş, fakat kan-dilin dibindeki su olduğu gibi kalmışür denilebilir. Fakat uzun yıllar vebelki de yüzyıllarca yan yana ve alt alta-üst üste yaşamış olan ortodoksderebeyi sistemiyle aşiret sistemi arasrnda, hiçbir ilişki ya da müdahale ol-mamıştır demek, soyutlamanın cıvıttırılması olur. Kandilin içinde yananzeytinyağı bittikten sonraki su, kandüe yağ konmadan önceki suya nasühiç benzemezse ve yanan yağdan sonra birçok kirli ve zehirli leke ve mun-darlıklar yadigâr kalmışsa, tıpkı öyle Kürdistan aşiret sistemi de, gelmişgeçmiş derebeylerden bir dizi artıklarla rengini, saflığım kaybetmişti.Aşirete aşiretliğini kaybettiren bir yön de, kapitalizmde ve kapitalizminson aşamasında bulunuşundadır. Onun için beylik ve ağalık sözcüklerialtında tanımlanan aşiret sistemi, bugünkü Kürdistan'da sosyal organiz-manın hücresi demek olan klan şeklinin derebeyleşmiş ve buıjuvadüzenindeki örneğidir. Onun için bu sisteme deyim yerindeyse "feodalo-klan" demek daha doğm olur. Aşiretin ekonomik temeli yer yer ufak tefekdeğişiklikler gösterir. Özü doğal ekonomi kalmak üzere aşiretteçobanlıktan kervan ticaretçiliğine kadar, adeta doğal bir evrim sürecininbasamak basamak aşamalarına rastlanılır. Aşiret arasında köylülüğünağalara, ağaların beylere bağımlı oluşu gibi bir hiyerarşi yardır. Fakat buhiyerarşi bağı, hiç de derebeylikteki kadar güçlü ve devamlı değildir.Örneğin Dersim'den Ararat'lara kadar uzanan, ne ismi ne cismi bugün bi-linmeyen bazı kabile taslaklarına bağlı, Sadi, Izal, Haran, Haydaran, De-menek, Alan, Haryan gibi aşiretler var. Bunlardan bazılarının arasındakikişisel hısım akrabalık gibi bağlan bir yana bırakılırsa -çünkü başkaaşiretten kadın alan davar almış gibidir- hemen her aşiret, hattâ bazı yedi-lerin deyimince "muüak surette hürüdür. Aşiretlerin ekonomik etkinlikleriözü itibanyla oldukça ilkel bir kara saban bozuntusuyla tanmdır.Hattâ pekçok iç köylerde hâlâ kadim kölelik döneminin el değirmenleri hükümsürer. İşte bize, doğal ekononimin aile işbölümüne ufak bir örneklebaşlayan kısa bir manzara:

"Bir konağın önünde çardağın ilerisinde (Yazar, Çaldıran'dan taş ormanı'Gireler'in kıyısında Haydaranlı aşiretinin merkezi Soluksu köyünde misafirdir)üç kadın vardı ki, birisi hamur yoğuruyor, ikincisi bunu kalın bir yufka yapıyor, üçüncüsü de yufkayı altla ateş yanan bir saç üzerinde pişiriyor. Yufkanın hamuru darı ve arpa karışımının düz taş altında elle ezilmesinden oluşan bir unla yapılmıştı ki, bu haliyle bir kepek peltesine benziyordu. (Bu Kürtler tahılı değirmende öğütmeyi bilmezler)." 4 4. Yusuf Mazhar: "Ararat Eteklerinde",Cumhuriyet, 207.1930.

Page 46: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Üretici güçlerin bu derece ilkel olduğu yerlerde barınacak binalar, ge-nellikle Çal Karmitilerinin kulübelerinden farksız bir çamur tümseği,Kürtlerin giydikleri kavuk külahlara benzer yuvarlak ya da damlıkulübelerden ibarettir.İç düzenleri yeraltı deliklerinden oluşur. Aym gez-gin yazar bir aşiret reisinin "konak"ını şöyle betimler:

"Bu (konak) uygar yerlerde içinde hayvan bile bağlanmayacak kadar ka-ranlık, nemli, havasız bir yeraltıydı. Eğer Haydaranlı aşiretinden bir Kürde İstanbul sokağında rasgelir sorarsanız, Soluksu'daki Haydaranlı aşiret reisinin bu konağını (Karnak) sarayı gibi betimleyerek kendisine yalandan ibaret bir gurur yapar."

Aşiretin geçim çekirdeği budur. Fakat bu yer "ortalama"dır. Aşiretgeçiminin iki ucundan biri çobanlıkta, diğeri bezirganlıktadır. SürmeliÇukur'da dolaşan Yusuf Mazhar, bize çobanlık biçiminin egemen bulun-duğu yerlerden birini gösteriyor:

"Buralar eskiden çok bayındırmış... Fakat şimdi çoğu aşiret beylerinin ve beylere güvenen köy ağalarının malı olan koyun sürülerinden ibaret bir servete sahiptir ki bunlar alanın beslemeye ve yetiştirmeye uygun olduğu miktarın pek altındadır."

Marx Kapital'inde, ilk değiş-tokuşun göçebe kabileler arasında ve toplubir şekilde başladığım söyler. Kürdistan'm kışın Suriye ve Irak'a, yazınErzurum yaylalarına doğru inip çıkan çoban ve göçebe aşiretleri, buranınücra köşelerindeki değiş-tokuşlarda önemli etkendirler. Kemalizm bile,bunlara aralıksız güneye mal satmalarım ve oradan para getirmelerini tav-siye ederek o yolda döviz bekler. Bir tür kervan bezirganlığı yapan bugöçebe aşiretler, kuşkusuz kollektif alışveriş temsilcisidirler. Vekaçakçılıkta büyük bir rol oynarlar. Bu bakımdan Kemalist buıjuvaziyle,adeta her gün silahlı mücadele durumunda kalırlar. Birbirlerini yemeleri,Kemalizmi rahat bırakmalarına neden olur. Böyle bir ekonomi üstünde ku-rulacak sosyal örgütün biçimi biliniyor. Toplum ekonomisi çobanlıktantarıma geçerken, toplumun niteliği de artık ilkel komünizme veda eder.Anahanlığın masum ve yumuşak insan ilişkilerinden, babahanlıkdöneminin zoıbalığına ve ilk sınıflı toplumun diktatörlüğüne dönüşür. Budönemde babahan hep ve ruh, öteki bireyler hiç ya da madde haline gelir.İşte Kürdistan aşiretlerindeki ağanın niteliği, bu derebeyinden çok babahanve ulu bencilliğine yakındır. Yusuf Mazhar uğradığı yerlerde gördüğü ba-bahanları şöyle anlatır:

"Aşiret başkanları bunların güç odağıdır.... Kuzey bölgesinde Kürd bireysel kazanç sahibidir. Fakat kazandığı, başkanın emrindedir. Bu nedenle

Page 47: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

başkanlar aşirette nüfuza sahiptirler... Başkanların bu gücü bazı durumlarda aşiretin önemli ve (siyasal) işlerinin parayla görülmesini de sağlamaya yetiyor. (Nitekim burjuvazi bunu epey kullanıyor.) Aşiretle bireysel hak yalnız beydedir. Diğer halkın hakkı beyin nefsinden kaynaklanır."

Onun için de ağanın evi, hattâ köyü, babahanın türbesi kadar kutsaldır.Yukarıda bir konak betimlenmişti. "Burası kör Hüseyin paşanın kardeşi Yusuf beyin evi ve Haydaranlı aşiretinin ocağıymış. Haydaranlı aşiretine mensup Kürtlerin gözünde bu köy ve konağa büyük bir saygı beslenil-miştir." Hemenbütün davalarda, bu tür bir başkanın hüküm sahibi olması doğal değilmidir? Oysa burjuva yazan bu sonucu görünce şaşakalıyor:

"Hayret edilecek (diyor) -ya da nedenleri derinliğine incelenecek- halen bir köylünün uğradığı bir tecavüzden dolayı aşiret başkanına başvurmasıdır. Kesinlik kazanmayan olaylar hükümetin bilgisi dışında bırakılır. Bazen kesin olaylarda bile hükümetin haberi olmaz." Bu metinden de anlaşüacağı gibi, hattâ "kesinolaylar"ın bile hükümete yansıması için, olay faülerinin başka aşiretekaçması gereklidir. Yoksa aym aşiret içinde hükümete yer verilmez. Buekonomik ve sosyal "havayi nesimi" içinde yaşayan halkta yaygın bir"ulu" -ya da Kürdistan halkının ağzından, Türk basınının kurtancı karşılığıolarak hiç düşmeyen- "sahip" gereği düşüncesi kendiliğinden anlaşılır. Adıgeçen gezginci yazar, kendisini düşman aşiret sınırından geçiren ağanınsilahlı adamlanndan biriyle konuşuyor. Bu adam Celali mültecisiymiş."Bugün (diye devam ediyor yazar) en büyük endişesini, iki aşiretin barışması halinde kendisini eski aşiretinin intikamına terk edecekleri oluşturuyordu. Ben dedim ki, bu kadar korkuyorsun, daha uzaklara git. İnsan çalıştıktan sonra her yerde yaşayabilir, istersen seni Hasankale'ye göndereyim... Orada daha çok çalışmadan, bundan iyi geçinirsin; gönül rahatın da olur. Kürt delikanlısı söylediğim sözü kafasının içinde bir süre evirip çevirdikten sonra geçirdiği hayattan ayrılmayacağını anlattı. Türkçe'yi iyi bilen biri: Beyefendi... Biz oralarda yapamayız. Bizim beyimiz olmazsa halimizi kim sorar? Bize kim sahip olur? Elimizden kaza çıkarsa bizi kim arkalar?'dedi."

Buıjuva basımmn bütün maaşlı buıjuva ve küçük-burjuvacıklannMustafa Kemal hakkında, başka sözcüklerle de olsa buna benzer serenat-lan yapanlardan ayrı gayrı olmayan yazarcık, Kürt delikanlısının bu sos-yal olarak doğal ideoloji ve psikolojisini şöyle betimliyor: "Bunlarda bağımsızlık ve özgürlük duyguları temelinden yok ve ruhları özsaygıdan uzak."

Kürdistan aşiretlerinin, ataerkil bünyesini belli eden gelenek-göreneklere karakteristik bir ömek de, kadının konumudur. Bir kızı seven

Page 48: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oğlanın babası, kızın ailesine bir kişi gönderir, söz alırsa bu kez yineoğlan tarafından birkaç kişi giderek kızın babasıyla pazarlığa girişir. Yok-sullar için bin, orta halliler için 5 bin, ağalar içinse 15 bin kuruş (gümüş)para kadar bir "kalınt" (yani başlık) kesilir. Soma bir yemeni ya da seccadegibi bir "dilbağı" (nişan) bağlandı mı, artık kız satılmıştır. Kıza kimsekanşamaz. Düğün hazırlığı bitince oğlanın babası "mum dağıtır", atlılargider, kızı alır getirirler. (Arada söylemiş olalım ki, burada asıl nikah"scyit"lcrin yaptığıdır. Hükümete, ünlü sözcüğüyle, "muhbir-i sadık"düşman tarafından ihbar edilmezse, evlenmenin tescili mescili yoktur.)Böylece satılan kızın yeni sahibi kocasıdır. Koca satın aldığı karısınıöldürmek de dahil olmak üzere .öldürmeye kadar cezalandırmakta haklıdır,kimse kanşamaz. Yalmz kızı öldürdüğü zaman, babasına "kızın kaııııı"öder (yani bir miktar para ya da birkaç dönüm toprak verir) ve sorun ka-panır gider.

Ortaçağ Avrupasmda da iki tür derebeylik vardı: 1- Fani, 2- Ruhani...Kürdistan'daki ağalık için de böyle bir betimleme yapmak olanaklıdır:1- Seyitlik ve şıhlık (ruhani), 2- Asıl ağalık (fâni). Seyitler (Türkçe "efen-di", "sahip"ler) özel deyimiyle "din hizmetlileri"dir. Ve ağalığa oranlabağımsızhklan tamdır. Bunlann adeta Avrupa'daki keşişlere karşılık gelen"talib"leri, yani bir tür "ruhani koruyucu"lan, bir de müridleri vardır. Bumüridler ağadan, halktan ve herkesten olabilir. Seyidin bir tür ümmeti yada uyruğudurlar. Seyitler mezhepçe imam Cafer'i Muhammet'ten üstün tu-tan bir tür Bektaşi babalandır. Hattâ daha önce seyid kabilelerinden enbüyük (Seyit Sabun'a) birkaç yıl bir kere "niyaz" (bir tür ruhani bâc)götürürlermiş. Bunlar namaz kıldırmaz; namazı "Türklere ait" bir sorunsayarlar. Bugün Doğu illerinde tanınan yalmz üç seyit kabilesi vardır, kibunlar da hiyerarşilerine göre: Seyit Sabun, Baba Mansur ve Kınşan'dır.Hişerarşi küçüğün büyüğüne "niyaz" (din cezbesi) verişiyle maddeleşir.Seyitlik aşiret klanının kapalı kastlığını ideoloj deştiren ve dinleştirenöıgüttür. Sözgelimi seyit ancak seyitle evlenebilir. Kürtle, talibiyle evlen-emez. Fakat seyidin talibi de başka dinden adamla evlenemez. (Hele Erme-ni ile evlenirse telin, afaroz edilir.) İşte adeta bir tür ağalık üstüne ağalıkdemek olan seyitlikle, asıl dünyevi ve fani ağalık arasında ekonomik vesiyasal, nüfuz bakımından bir rekabet kolayca alevlenebilirdi. O zamanakadar pusuda yatan bu rekabet, Şeyh Sait isyanıyla birlikte, epey ilginçbir biçim aldı. Ve bir zamanlar Meşrutiyet buıjuvazisi ile el ele vererekErmeniliği mülksüzleştiren Kürdistan ağalan, Şeyh Sait işyarımda da, eze-

Page 49: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

li doğaları gereği cumhuriyet burjuvazisiyle birleşerek, seyitliğimülksüzlcştirmeye giriştiler. Görünüşte Zazalara karşı Dersim Kürtleriçıkıyordu. Fakat işin daha derinliğinde bu maddi ağalıkla manevi ağalığınçarpışması da gizliydi. Kemalizm dini dogmalar biçiminde Türklüğedüşmanlık geleneğini devam ettiıen seyitliği ve tekkeleri bu şeküde yasaketmiştir.

Bu yasağın bütün burjuva yasaklan gibi içyüzünü araştırmak uzunsüıer. Yalmz şurası unutulmamalı ki, bugün seyitlik, yalnızca kendibiçiminde yan yasadışıhğa geçmiş olmaktan başka türlü etkilenmişgözükmüyor. İç Kürt köylerinde bütün tören ve öıgütüyle olduğu gibiyaşıyor. Yukanda söylediğimiz seyit kabüeleri, seyit kabileleridir. Yalnızdaha önce olduğu gibi, şimdi Bektaş-ı Veli'ye niyaz götürülmüyor. O ka-dar... Hâlâ ta Kars'a ve Gula'ya kadar "devr"e giden seyitler vardır. Hattâbunlar arasında hükümetin eline nasılsa düşmüş bazılan, yolda tekrarkaçırtılacak kadar nüfuzlar bile yaşarlar.

2- Köylülük: Burada Kürdistan nüfusunun hiç kuşkusuz onda seki-zini oluşturan büyük yığma doğrudan doğruya değiniyoruz. Fakat köy-lülük deyince onun ağalıkla ilişkisini temel olarak alıyoruz. Tezimiz debu. Kürdistan köylülüğü deyince, başlıca dört tip gözönüne gelir 1- Doğ-rudan ağa yönetimindeki köyler; 2- Serbest (muhtarla yönetilen) köyler;3- "Ameliye"ler; 4- İskân edilen köylüler.

a) İskân edilmiş köylüler: Türk butjuvazısınııı özellikle il merkezle-rine, yani devlet nüfuzunun az çok duyulduğu yakın yerieıe, özellikle ka-dim Osmanlı Avrupasından ayartarak ya da değiş-tokuş şeklinde zoria ye-rinden yurdundan ederek sürüklediği ve buralarda iskân ederek, aklıncaTürk kültürünü yayma aracr yapmak istediği Türk köylü kolonileri var.Bunlar tipik köylüdürler. Fakat önce iskân edildikleri köylerin ortakşikayetleri, sonra Kemalizm yasalarının bilinen esnekliği yüzünden, bun-lara vadedilen muafiyet yülan çoğu zaman sakatlanır. Onun için bu unsur-lar, zaten azınlık oluşturduklan bu bölgelerde, ayncalıklı ve yabancı du-rumların çevrelerinde uyandırdığı düşmanlığın da katılmasıyla, ekonomikolarak tutunmaya zaman bulamadan, bir tür "harcanır"lar. AslenKürtlüğün ve çevredeki doğal ve sosyal koşulların müthiş asimilasyon et-kisi bu Türk kolonilerini hemen ufalür. Ve en sonunda, ya ortadan birbirlik ve bütünlük olarak kaldtnr, ya da aşiretleştirerek yine Kürtleştirir.Yusuf Mazhar, Sürmeli Çukufu betimlerken şöyle diyor:

"Köyler seyrek ve harap, nüfus azdır... Köylerin halkı Kürtleşmiş Azeri

Page 50: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Türkleridir ve her köy bir aşirete bağlı olduğundan, o aşiretin baskısından ve diğer aşiretlerin de saldırısından korunmuş kalır."

Bu bakımdan Doğu illerinin bu tip köylülüğü, Türk burjuvazisi içinbir dayanak olmaktan uzaktır. Pek yeni iskân edildikleri bazı yörelerde,olsa olsa, Şeyh Sait işyarımda örneklerine rastgelindiği gibi bu unsurlarKürtlerle birlikte silah depolarım yağma ederek küçük mülklerinde olanbiteni beklemekten ve ender olasılıklarla da bozguna uğrayan Türkhükümetine görece bir geri çekilme noktası oluşturmaktan başka rol oy-nayamazlar.

b) "Ameliye"ler: Doğu illerinin köy ekonomisi çehresine damgasınıvuran en özgün ve herhangi bir sosyal altüstlükte önemli bir yedek güçoluşturacak olan zümre, bu Türkçe'deki amele sözcüğünün karşılığı olan"ameliye"ler yığınıdır. Bunlar belki yukarıda sözü geçen serseri-dilenci,koy lümpenleri kadar yoksul ve devrimci ruhludurlar. Ve köy lüm-penlerinden farkları, üretici ve yaratıcılıklarım inanılmaz bir dayanık-lılıkla korumuş olmalarıdır. Ameliyeler ya hiç toprağı»olmayan, ya da de-vede kulak kabilinden, hiçbir zaman ne kendisini ne de hele ailesinigeçindiremeyecek kadar küçük bir toprağı olan, onun için bir tür tanmişçiliğiyle geçimini sağlayan, köy üreticileridir. Ameliyeler, dünyanın enyoksul insanlandır. Kürdistan'm paıyası konumundadırlar. Bunlann sayısı,hele tanm mevsimlerinde, Kürdistan üretici köylüsünün yansı veyansından fazlası oranında büyüktür. Çünkü, gerek küçük ekinci konu-munda, fakat ağalığa bağımlı olan, ya da doğrudan doğruya beyin top-rağında maraba (miriyvo) sıfatıyla işleyen her köylünün yanında, yasürekli, hattâ bazen kaydı hayat şartıyla adeta çiftlik uşağı, ter oğlanı gibi,ya da geçici, yani bir mevsimlik, birden çok fazla sayıda böyle ameliyelerçalışır.Köylü konusunda da işaret ettiğimiz bu unsurlar, özellikleKürdistan'm en kalabalık unsurlarıdır.

Tarım işçilerinden farkları: İşgüçlerini henüz kapitaliste değil, ağanınyan toprağında yan kiracısı olan miriy voya satmasıdır.

Marabadan farkı: Yalnız toprak yokluğunda değil, en ufak bir üretimaracı da bulunmayışındadır.

Bununla birlikte, miriyvo ve asıl tanm işçileriyle Kürdistan'm ameli-yeleri, ııgatlan, hizmetkârlan arasındaki faik bu kadar bile keskince kona-maz. Çünkü bazen ameliydik yapanın da, dediğimiz gibi, "öldürmeyipsüründüren" bir toprak parçacığı şeklen bulunabilir. Sonra miriyvo demek,mutlaka toprağı bulunmadığı halde, öküz, saban gibi, üretim aracı bulu-

Page 51: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nan bir üretici demek değildir. Çünkü öyle miriyvolar vardır ki, netoprağı ne aleti ne de öküzü yoktur. Bütün bunlan ağasından ya dabeyinden alır. Ve ürünün de şeklen üçte ikisini mal sahibine verir. Buköylüler iç Kürdistan'da miriyvolann çoğunluğunu oluştururlar. Bunlarıhangi zümreye koymalı? Tam toprakbent mi, yoksa taşınabilir üretimaraçlı maraba mı, ya da ameliye mi saymalı? Bunlann Doğu illeribakımından ortak özellikleri, aşiretin babahan ilişkilerinden süreğen veuzun bir farklılaşma süreciyle yavaş yavaş değişime uğratılarak çıkagelenve ortak klan mülkiyelinin parçalanmasıyla doğan karşıtlıklara bağlıoluşlanndadır.

* * *

Bu iki zümre köylülükten sonra, Kürdistan'da iki tür köy var demiştik:1- Ağamn yönetimindeki köyler, 2- Serbest köyler. Fakat ağanınyönetimindeki köyler de aynca iki türdür: a) Ağanın köyü, b) Ağayönetimindeki köy. Başka bir deyişle, üç tür köy var: 1- Ağanın köyü:Ağamn tapu mülküdür. 2- Ağamn yönetimindeki köy: Sözde toprağıekenlere ait olan, fakat derebeyin patenti altında bulunan köy. 3- Serbestköy: Yani muhtarla yönetilen ve güya ağamn kanşmadığı köy...

Gerçekte bu üç tür köy de bugün fiilen Kürdistan ağa-bcylerinin em-rindedir. Ya aradaki fark nedir? Bunu anlamak için kadim ekonomişekillerinden kapitalist ekonomiye doğru başlayan eğilimlerin köylerde or-taya çıkardığı sonuçlan hatırlamak yeterlidir. Bu sonuçlan göz önündecanlandırmak için şu iki süreci tekrarlayalım:

1-Derebeylikte: Avrupa derebeyliği, toprağında köylüyü sömürürkenyeni yöntemlere başvurmuştu. Derebeylik görmüş ve anlamıştı ki, köylütoprakbent olarak, çalıştığı toprakta fazla yaratıcılığa önem vermiyor vekendinin olmayan toprağın tükenişini kayıtsızlıkla karşılıyor. Oysa buköylüde, ola ki yamlsama kabilinden olsa, bir şeye ve bir toprağa sahipoluş hırsı uyandınldı mı, köylünün çalışma çabası ve üretim yeteneğiöncekinden çok fazla artıyor. O zaman (11. yüzyıldan sonra) derebeylikle-rin yanında "censive" edilen, yani haraç ya da cizye veren komünlerdoğmaya başlıyor. Komünler ya da köyler: 1- Bir soylu tarafından birtakım soysuzlara verilmiş tasarruf alanlandır. 2- Bu alanlarda oturanlar,derebeyin şahsından çok makamına bir oens, cizye ya da haraç verirler.Derebeyler bu alışverişte kârlı olacaklardır. Çünkü, haraç veren köylülereskisinin iki katı çalışmaya başlamışlardı. Oysa eskisinden pek fazla bir

Page 52: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

faikla yaşamadıkları halde, derebeyine daha çok haraç verebiliyorlardı.Çünkü bütün artık ürünler her zaman derebeyine aitti.

2- Klanın dağılması: Özellikle Marx tarafından Ingütere'de sermaye bi-rikişi sırasındaki köy olaylarının saptanış şekillerinde buna ilişkin pekçok ömek gösterilmiştir. Çözülmeye başlayan klanın o zamana kadar or-tak olan mülkiyeti ortaklığım kaybetmeye başlar. Fakat bu kaybedişsenyörlerin lehinde olur. Klanın sıradan bireylerinin o zamana kadartanınmrş bir kişisel mülkleri olmadığı için klan kodamanları firsatıkaçılmazlar. Topraklarının sınırlarındaki küçük mülkleri de birer birer çitleördürerek kendi sınırlan içine alı dar. Buna engel olmanın ne olanağı ne desonucu vardır. Ve eski klan ululan yeni toprak sahipleri haline gelir.

İşte bugünkü Kürdistan köylülüğü içinde olan biteni kavramak için buiki süreci bir anda düşünmek gereklidir. Bugünkü Kürdistan, aşağı yukanbu iki tür sürecin aym zamanda sarmaş dolaş olarak hüküm sürdüğü biralandır. Kürdistan sosyal bünyesinin bu özelliğini büdikten sonra artık oraköylülüğünün ve köylerinin niteliği daha kolay anlaşılır:

1- Ağanın köyü: Aşiretin ortak topraklarının aşiret kodamanlan tarafından şahsen benimsenilişi ve zorla gasp edilişidir. Köylü konusundabir ağanın hangi yöntemlerle köylünün topraklarım zaptettiğini bizzatbuıjuva yazarlarından okumuştuk. Bugün ağa zulmüyle kıvranan birçokmiriyvonun ağzından dinlersiniz: Şu kadar yıl önce falan mezra, babalanrun ve filan komşularının mülküymüş. Kürdistan ağalığı hâlâ bugünbile, Kemalist buıjuvaziyle el ele vermiş, bazı köylüye toprak dağıtma palavralanna karşın, ağa ve bey mülkiyetini yoğunlaşürmak faaliyetindedir.Toprağım elde edemediğini bir başkasma vurdurur; malını alır; vuran dadağa çıkar. Madem ki burada köylü artık ağanın toprak-bendi demektir.Gerçi toprağa demirbaşlanış bugün "yasal olarak" kaldınlmışür. Fakatsosyal olarak değil... Yukanda Yusuf Mazhar'la "sahipsiz" olamayan Kürtdeli-kanlısının konuşması "aşiretbentlik"e bir örnektir.

2-Ağanın yönetimindeki köyler: Yani bütün yönetsel yetkileri ve uygulama güçleri ağanın elinde toplanmış olan, ağaya doğrudan doğruyabağımlı köyler. Bunlar adeta, Avrupa'daki 11. yüzyıldan sonra belirenkomünle ağanın mülkiyeti arasında bir geçiş tipidir. Yani tam "komünsensitive" büe değildir. Çünkü köylünün kişisel mülkiyeti bile henüz resmen olsun tam sayılamaz. Yani hem bireyin tasarrufu var, hem de eskiklanın ortak mülkiyeti tanınır. Bu şekle yukanda sözü geçen gezginci yazar da rastlıyor ve onu şöyle karakterize ediyor:

Page 53: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

"Güneyde olduğu gibi buralarda köylüler beylerin hesabına çalışmazlar... Herkesin kendine mahsus çifti, çubuğu, hayvanı, toprağı vardır... (Biraz da lahanaturşusuna buyurun) Buralarda Kürtleşme olayı (yazara göre klan sistemi demekKürtlük demektir!) halkı bireysel tasarruf eğiliminden yalıtacak kadar eski değildi ve ekonomik etkenler bu olayda doğrudan doğruya etkili olmamışlardır. (Anlamışairin kanunda...) Fakat herkesin bireysel olarak sahip olduğu tasarruf hakkının aşiret başkanına zorunlu olarak ait oluşu vardır. Aşiret başkanı gelenekle belirli sınırlar çerçevesinde çoğunlukla her kişinin tahammül edebileceğini bildiği bir derecede bu hakka katılır... Fakat katılım biçimi dolambaçlı ve bazen zalimce bir aldatmacadan ibarettir. Ve kişinin tahammül derecesi de son sınırdır. Bu nedenle köylüler çok yoksuldur..."

Serbest köyler: Tekrarlamaya gerek yok ki, bunları adı "serbestköy"dür, sanı "la communa censitive"in aşağı yukarı kendisidir. Ondanfâfkı ortaçağ komünlerinin ortodoks derebeyi ilişkileri içinde, bizim ser-best köyümüzün ise dünya kapitalizminin emperyalizm aşamasında bulu-nuşundadır. Serbest köylerde mülkiyet daha çok kişiye malolmuş durum-dadır. Köyün yönetimi de resmen buıjuva düzenini hoşnut kılacakşekildedir. Muhtarla yönetilir. Fakat bu görünüşle böbürlenecek kadar Ke-malist olmaya olayın tahammülü yoktur Ağalığın da kendine göre Kema-lizm kadar bir esnekliği vardır. Kemalizmin arasıra yaptığı seçim komed-yaları kadar ağarım da demokrasi tuluatında aktörlük yapamayacağınısanmayın. Adet yerini bulsun diye herkesle birlikte Kemalizmin şu "ser-best köy"lerinin de bir muhtar ve bir de idare heyeti seçilir. Fakat seçilenmuhtar ve heyet ağarım adamlarından başkası olamaz. Bu biçim ağarımarayıp da bulamadığıdır. Kürdistan köylüsünü dinlerseniz, size ağalarınuzak köyleri kendiliklerinden serbest bıraktıklarını anlatırlar. Gerçektenağanın bu biçimden kaybettiği şey çok azdır, fakat kazandığı o kadar azdeğildir. Çünkü bu kez haraç vermeyen köylü yoktur. Haraç alındıktansonraysa, köylünün serbest, yani daha çok çalışır olması daha kârlı biriştir. Ondan sonra ağa, Kemalizm ve kısmen de çalışkan köylülükle(çalışkan köylülükle "kısmen", çünkü manevralarının içyüzünü bilmeye-cek köylü yok gibidir) kendi arasına su geçirmez bir perde germiştir.Köyde olan biten ağanın direktifi altodadır. Fakat bu olan bitende ağa içinbir "sorumluluk" yanı ortada bulunamaz. Böylece ağa ezeli deve kuşu ma-salını oynar.

İşle Kürdistan köyleri bu sistem altoda yaşar. Bu köylerde yaşayan ya dazulüm gören köylüler, ya önce işaret ettiğimiz ameliyeler, ya yarattığı

Page 54: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ürünün üçte ikisini ağaya ve yansını Kemalist devlete veren miriyvolar,ya da adı "serbest" haraç veren, vergi veren, vermezse ağanın, jandarmanın,tahsildarın talanına uğrayan serbest, "özgür" köylülerdir. Bu üç tipinarasında tabiri caizse "kıl kadar fark yoktur". Çünkü bugün özgür köylüolamn yarın miriyvolaşması ve öbür gün ameliye haline gelmesi, Kema-lizmin sayesinde yasalaşmış ya da bilinen demagojinin özel deyimiyle"tedvin edilmiş" bulunur.

Kürdistan köylülüğünün bu tarafta daha çok ağalıkla olan ilişkilerininhepsine birden değiniyoruz. Fakat Kürdistan ağalığıyla Kemalizmi birbi-rinden ayırmak ne kadar zor!.. Kürdistan'da bugün, ağalığın köylülüküzerinde yaptıklanm birer birer saymak ve her sayışta ve olanda Kemaliz -min elini ve boyunu boşunu görmemek olanaksızdır. Baüda olduğu gibiDoğuda da Kemalizm ile ağalık biricik soygun dünyasında -arz küresindeolduğu gibi- iki karşıt kutup halinde kendiliğinden bulunur. Evet kapita-lizmle derebey-klan sistemi birbirinin taban tabana karşıtı olabilir. Fakatbugünkü emperyalist dünya içinde karşıtiann birliği adeta diyalektik birzorunlu kural hükmüne gelmemiş midir? Onun için, ağalığın daha özel veüstyapısal niteliklerini daha aşağıdaki özel konusuna bırakarak, buradaağalığın ve aşiret sisteminin Kürdistan köylülüğü üzerindeki klasik eko-nomik baskısına son bir kez daha işaret edelim.

Haraç ve cizyeden söz ettiğimizi anlamak için çarpım tablosuna gerekyok. Kürdistan köylülüğünden -Kemalist burjuvazi değil- ağalık ve beylikkaç türlü haraç ve bac alır? Kaç türlü ağalık varsa, o kadar türlü... Kaçtürlü ağalık vardır? İki türlü:

a) Ruhani ağalık (seyitlik, niyaz): Buıjuvazi dinin dünyayla ilgisini ol-dukça inceltir ve yüceltir ve Türkçe'deki bilinen anlamıyla bu inceltilişitam "taüı selemen" haline getirdikten sonra ilahi tevekküle susayanlarasunar. Feodal dinin bu kadar inceliğine ve maskelenmeye gereksinimiyoktur. Gerçi o biraz, Fransızların melodram, bizim ortaoyunu dediğimizkılık kıyafette sahneye çıkar. Ama hiç olmazsa Türkçe ezan gibi "devrim-ci" dramlara da kalkışmaz. İstediğini mistik bir şaklabanlıkla açıkça ister.Alacağım aldıktan sonra, kapitalist ekonominin, sivrisinekten yağçıkartan "arü-değer" aşısına karşılık, bezirganlığın eşdeğer yasasına uyarakaldığına karşüık "hiçbir şey" de olsa, bari sanılan "bir şey" verir.Kürdistammızm seyitieri işte bu ikinci kategori dindaşlardandır. Kürdistanseyiti, Kemalist tahsildarlar gibi her ay başmda değil, yüda bir kerecik vemakineli tüfek taşıyan jandarmayla değil, dağarcığım taşıyan eşeğiyle bir-

Page 55: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

likte "devr"e çıkar. Ettiği niyaz, aldığı niyazdır. Ve türbesinde "çırağı"yaktığı için, ahiretini aydınlatmak isteyenlerden "çıralık" derler, toplanır.Ruhani ağalarımız ahiret ticaretinde bir aldıkları bir de sattıkları ve yinealdıkları çıralık ve niyazın talipleri seyitlerini görmeye gelirler. Seyit veeşeğiyle karşılaşınca seyitin önünde "rükû"ya varırlar ve eşeğini öperler.Seyit dualı bir "gülbank"dır çeker. Esseyidin ayağım öpen bahşişini önünebırakır; bu alınan niyazdır. "Çıralık" bir "aminle toplanır. Tören cumageceleri olur. Seyit müridlerinden üç telli bir tamburayı eline alır.Köylüleri önünde diz çöker. Yer yer "şeriat yolu"ndan vaaz eder. Bu yolkara kaplı "buyruk"da yazılır. Sonra tabii gelsin çıralık çeyrek ya da me-cidiyeleri. Verdikleri cennet, gördünüz mü bir kere... Öyle burjuva dinindeolduğu gibi septik bir cennet değil, somut, şu kadar gümüş kuruşluk bircennet. Artık cennetin anahtarı (yani gümüş kuruş), günahkâr müridinişlediği suçun derecesince pahalıdır. Tabii bütün "ruhani" sistemler gibiseyitliğin ruhani alışverişi de bundan ibaret kalamaz. Doğdun, öldün, has-talandın, sağ kaldın, evlendin, boşandın, seyit efendinin "nefesi" seninle-dir. Doğu illilerin "manevi baskı" dedikleri bu ahret soygunu, sözünkısası, şu maddi dünyanın en ilişilmeyen noktalarını bile Meryem ananınbikrine döndürür. Yalnız Meryem'in kızlığına dokunan amcası hazretleritestereli bir ceza çekmeye uğradığı halde seyitlerimizin her marifeti "Allahkarim", "mecidiye" ile ödenir. Örneğin hiç kimse şeyh ya da seyitten izinalmadıkça evlenemez. Toprakta "söz" onundur.

Kemalizm seyitlikle mücadele ediyor mu? Elbette... Hattâ halka cen-net satıyor, gizli ayin yapıyor, manevi baskısını arttırıyor diye, şeyh yada seyit aleyhinde ihbarda bulunan rakiplerini "suçu sabit olmadığından","ihbar vaki"i yapanları iftiracı sıfatıyla adaletin pençesine teslim ederek...Bilmem bizim üniversite "pire-fesörleri ya da presörfeleri", ünlü yat borusuçalan bilgiçlikleri ölçüsünde bir "Küıdistaniyat" icat edebilmiş ve oradabuna benzer örnekleri "kül halinde" ve enine boyuna incelemişler inidir?Yalmz, şu tarihsel maddeciliğin dayattığı ekonomik determinizme bakınki, tıpkı ortaçağ derebeyliğinin ruhanileri gibi, bizim seyitler de, ŞeyhSait isyanının olmasına kadar bir tür afaroz bile uygularlarmış. Ve afarozedilenin seyiti kendisine yanaşamaz, kaptst önüne taş diker ve halktan dakimse oraya yaklaşamaz olurmuş. "Lanetli" din dışı sayıldığına göre,ölünce müslüman mezarlığına kabul edilmez ve bu durum 15-18-28 yılsürermiş. Gam yemeyin, melunluğunuza "şu kadar" parayı bulabilen olursa"buyruk"tanbu işten kurtuluş yolunu çıkanrlarmış...

b) Fani ağalık (beylik, haraç): İster bağımlı isterse serbest olsun, haraç

Page 56: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

vermeyen köylü yoktur. Haraç, ya aynî olur, ya da nakdî. Aynî vergide,örneğin ağa bir köye gider, halkı toplar, hepsine özel takdir vedeğeriendirmesine göre bir keçi, öküz, yatak vb. gibi keser, biçer ve alır.Nakdî vergi de adamına göre 200'den 700'e kadar madeni (gümüş) kuruşkadar. Ağanın en az aldığı haraç 10-50-100 gümüş kuruştur. Pek ala-madığı derecede yoksul olanlar da var. (Kemal izmdcn farkı, Kemalist bur-juvazi milyonerden de, hasın olmayan Kürt paryasından da aym yol vergi-sini alır. Kapitalist adalet ve eşitliği, derebeyi baçlan üe böyle boyölçüşür.)

Haraç yılda en çok üç kez alınır. Ve beyin hükmünün (tahsüdannhükmü "misillu") temyizi yoktur ve itiraz edilemez.

Ağalar, 1933'de Türkçe'ye çevrilen Hükümdar'ı ömürlerinde ellerinealmamış olduklan halde, sosyal-doğal yetenekleriyle en kusursuz Makya-velizm pratisyenleridir:

"Bu nedenle köylüler pek yoksuldur. Bu düşüncenin sonucu köylüleri bey ve ağalara bütün bütün bağımlı kılmak oluyor... Beyin hesabına köylü şakilik eder ve aşiret anlaşmazlıklarında onun emriyle yaşamını feda eder. Hükümete karşı bey namına yalan söyler ve itaat etmemeye çalışır."

Derebey-klan ağalrk ve beyliğinin geniş alanı içinde, geçmişin butaşınmaz yüküyle yan yana, Kemalizmin mali ve siyasal boyundu-ruğu+pazar ilişkilerinin kemirici tahribati+bu ilişkilerin oldukça geliştiğiyerlerde tefeci sermayenin çapulu vb., özel bölümlerinde incelenmeyedeğer ve köylülüğü inleten ayn zulüm koşullandır. Bu konuyu kapatma-dan önce biz, biri Doğu illeri köylülüğüne özgü, diğeri tüm Türkiyeköylülüğünde ortak olan iki küçük noktaya krsaca işaret ederek, Kemaliz-min etkisini özel bölümüne bırakacağız:

1- Kürdistan'a özgü pazar ilişkilerinde: Bir ömek: Kürdistan'rn dolaşımaracı gümüş paradır. Bugün dünyada en istikrarsrz ve dalavereli para demekolan gümüş paranın bir adı da sömürge parasr olsa gerek. Gümüş para buyönüyle Türk ve Kürt burjuvalanmn Kürdistan köylülüğüne ne çorapördüklerini anlamak için, son bunalım yıllan sırasmda, gümüş paranınkağıt parayla olan eşdeğerindeki inip çıkmalan hatırlamak gereklidir. Birkez genel kural olarak, köylünün ürünlerini sattığı mevsimlerde gümüşparanın fiatı dörtte bir oranrna kadar düşer. Ve tersine köylü devletborçlarını, veıgüeri ödeyeceği tarihlerde, bu sorunların kurtluğunda baro-

Page 57: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

metre haline gelen yerel tüccarların şaşılacak duyarlılıklan ve manevralarısayesinde hemen kağıt para çıkar ve gümüş para bir çeyrek derecesindealçalır. Böylece Kürdistan köylülüğü, elindeki paranın alım gücü yanyanya düştüğü halde, her şeyin tam eşitçe olduğuna kanar ve bu kârlı köyajitasyonunda yağlanan daima bu şehir burjuvalandır. Bununla birlikte, buyan yanya ziyan, kambiyo piyasasında döviz bulabilenler içindir.İçköylerde, Kürdistan köylüsünün van tahsildarın insafına bağlıdır. Doğuillerinde bir kağıt lira 28-30 gümüş kuruş ederken, köylü tahsildara bir li-ralık vergisini 3 mecidiyeden (yani 60 gümüş kuruştan) hesaplayarak ve-rir. O zaman köylünün aldanışı %25 ya da % 50 iken %100'ü bulur çıkar.Kaçakçılık ve onunla mücadelenin doğurduğu zikzaklar gibi öteki inipçıkmalar ayn konudur. Bu tür özel zikzaklardan sonra, gümüş paranın birde genel eğrisi gelir. Son dünya bunalımının ilk 1930 yılı ile 1932'lerdekikağıt ve gümüş paranın denkliğini ve çeşitli ürünlerinde bu oranlarlakarşılaştırmasını göz önüne getirirsek, Kürdistan köylüsünün, yalmz bu"görünmez" işlem nedeniyle ne derecelere kadar soyulduğu daha aydın birşekilde gözükür. 1930 yılında bir kağıt para 20 ile 28 gümüş kuruşarasındaydı. 1932'de 58-60 gümüş kuruşa çıktı. Böylelikle önce bir ham-lede Türkiye'nin eğer yan değilse -bir Siirt milletvekiline göre ülkeninyansında gümüş para akar- hiç olmazsa üçte birinde, küçük köylülüğünkıyıda köşede kara gün için saklayabildiği beş on akçeceğizi daha önce100 ederse bugün 50 etmeye başladı. Fakat facia bu kadarla bitse yine iyi.Bir de bu paranın gerçek alım gücü ve köylü bütçesinde açtığı gediği anla-mamız için pazardaki eşya fiyatlarına bakalım. Rastgele, köylünün en çokaldığı ve sattığı iki metayı elimize alalım: 1930'da yağın okkası 30kuruşken, 1932'de 33 kuruştur, oysa basma 1930'da 5-6 kuruşken,1932'de 13 kuruşu buluyor. Bu rakamlardan ne anlaşılır? Şu anlaşılıyorki, paranın alım gücü %50 düştüğü halde, köylü kendi ürününü ancak%10 kadar fiyatlandırabiliyor. Çünkü o alışverişinde fiyat birimi olarakgümüş parayı tanır. Gümüş paraysa her zaman aynı 30 kuruş olarakgörünüyor. Fakat madalyonun ters yüzü büsbütün başka şekildedir: Köylüönce 100 kuruşa aldığı malzemeyi şimdi ortalama 250 kuruşa alıyor, diğerbir deyişle köylünün sattığı ürün onda bir oranında arttığı halde, satınaldığı sanayi ürünleri iki mislini bulmuştur!.. Ve hazin olan şu ki, köylübu müthiş altüstlüğün rakamını olsun eliyle yakalayalamaz bir halde,ıstırabının bilinçaltını patlatan kızgınlığı ve gerginliği altında eziliyor. 2-Kürdistarı'a özgü olmayan kapitalist ilişkilerde: Ağalığın büyük

Page 58: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

toprak sahipliğinden tefeci sermayedarlığa doğru geliştiği bölgelerde, tefecisermayeyle köylülük arasında bütün ilişkiler aynen ve aslına uygun birşekilde ve belki aslından da daha feci tarzlarda alır yürür. Tefeci sermaye-nin hattâ büyük toprak sahiplerine bile musallat olmaya başladığıbölgelerde, ağalığın yayın organları ya da yeni icra ve iflas yasalarındanşikayetçi olan tefeci-ticaret sermayedarları temsilcileri tarafından sızanolaylar Doğu illerini de sarmaya başladığım gösterir. İki kısa örnek:

Elbistan'da: "Tüccar köylüye kredi üzerine işlem yapar, alacağını hasılat zamanı alır. İhracat yapılamıyor, durumun en kötüsü, köylüye kredi üzerine işlem yapılmaması ve köylünün ürününün para etmemesidir. En iyi unun okkası bir kuruş madeni paradır."

Urfa'da: "Ekonomik durum: Bölgemizden Suriye'ye ihracatımız geçen yıla oranla fazladır. (Yukarıdaki "ihracat yapılamıyor" diyordu.) Köylü tarlasını ekmiş sayılır. Yalnız tahıl ihracatı az olduğundan fiyat çok düşüktür. Buğdayın kilosu altı yedi kuruştur. (Yukandaki unun okkası 1 gümüş, yani 2 kuruş ile yüzparadır diyordu! Her neyse...) Yalnız şikayet edilecek bir nokta varsa köylünün tefeciler elinde inlemesidir. (Sonra asıl amacı ekliyor.) Köylü demekle yalnız çifte yapışan ekinci değil, tarımla (çiftine yapışmadan) uğraşan toprak sahipleri deaynı durumdadır. Bunu sürekli olarak Milli gazetede yayınlamıştım. %25 ile 75 faiz veren ekinciler vardır. Hapis cezasının kalkması bunların korunmasına yeterli değildir. Çünkü tefecilerin ikinci yıl para vermemesi onlar için daha kötü bir ceza olur. Bunlar zincirleme ve ard arda borç altında kıvranan ve tefeciler adına çalışan ve kazanan biçarelerdir."6 Sosyal durum ve felakeüerle, doğalafetleri burada tekrarlamak uzun sürer.*

İşçi Sınıfı ve KöylülükBuraya kadar geçen açıklamalar, bundan sonra gelecek olanlann da

göstereceği gibi Kürdistan içinde eğer bir ulusal baskı ve bir ulusçuluk so-runu varsa, bu sorun özünde köylü sorunundan başka bir şey olamayacağı-

5. Cumhuriyet, 22.11.1930.I

6. Urfa Milli gazete sahibi: Cumhuriyet, 26.12.1930.* "DOĞUDA KURAKLIK

Mardin 23- Civardaki Harran ilçesi tamamen, Sürüş, Viranşehir ilçeleriyle diğer birkısım köylerin mezraları kısmen kuraklıktan kurumuştur. Hattâ hayvanların yemesiiçin de ot yetişmemiştir.

Bu yöre köylüleri Siverek, Diyarbakır taraflarına doğru hayvanlanyla birlikte nak-letmektedirler. Bu köylüler, köylerini geçici olarak terketmişlerdir.

Geçenlerde de Suriye'deki bir kısım köylüler gene otsuzluk yüzünden bizim araziyenakletmişlerdir."

Page 59: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

m yeterince gösterir. Kürdistan'da proleterleşen unsurlar, genellikle bir tür"Kürt paıyası" adını almaya layık olan ve ora nüfusunun içinde önemli birtoplam tutan başlıca ameliyelerdir. Bunlara köy plebleri, "aşiret tarımisçileri" de denilebilir. Pek büyük bir toplam tutmadığı muhakkak olan evsanayiyle el imalathaneleri işçileri, nakliye işçileri (sürücüler, demiryoluişçileri vb.), şehir işçileri (fırın, elektrik, hamal ve hele inşaat, yapıislileri, un ve kereste fabrikaları işçileri) sayıları ve oram, herhalde Doğuillerindeki buıjuvalaşmış ve buıjuva unsurlardan birkaç kaü fazla bir top-lamı tutarlar. Son Fevzi Paşa-Malatya-Ergani-Diyarbakır hattı, Erzurum-Sivas hatü, Sivas-Samsun hattıyla buna benzer bayındırlık işleri, hele Er-gani bakır madeni gibi, Türk buıjuvazisinin son zamanlarda büyük birönem vermeye başladığı ihraç işletmeleri, Kürdistan'da bugünden yarınavarlığım hissettirecek büyük yoğunluklu ve güçlü bir Kürt proletaryasınınkitlesini hazırlamak üzeredir. Kürdistan yoksul halkının kara yazgtstmdeğiştirmekte keşif kolu rolünü oynayabileceği su götürmeyen Kürtişçileri bugün henüz "kendi içinde sınıf' konumundadır. Batıda olduğugibi Doğuda da işçi sınıfının niteliği ve niceliği hakkında, Kemalistbuıjuvazinin "susuş kumkuması" mutlaktır. Onun için tam ve doğru rakamüzerinde düşünmenin olanağı yok. Fakat Doğu illerinde az çok incelemeyapabümiş yoldaşların gözlemlerine bakthrsa, oralarda hiç olmazsaaydınlar derecesinde, yani %3 kadar küçük büyük sanayi, nakliye, madenişçüeri bulunduğunu kabul etmek zorunluluktur. Tabii şehir küçük-burjuvazisi dediğimiz esnaf üreticüer arasındaki ünlü deyimiyle "binyühğı bir kuruşa" çalışan çırak-işçüeri bu oranın içine almıyoruz.

Buraya kadar geçen rakamlardan yuvarlak hesap bir sonuç çıkartmak is-tersek Doğu iUeriııdeki sınıfların kitlece oranlan şöyledir:

Ezüen köylülük %85, diğer küçük-burjuvalar %7, şehir proleterleri%1,5, orta ve büyük ağalar ve beyler %l,5, aydınlar %2, şehir buıjuvalan%0,5.

İşte Kürdistan'da, herhangi bir strateji planında rol oynayabileceksınıfların birimleriyle olan oranlan aşağı yukan ve yuvarlak hesap bu ra-kamlarla gösterilebilir. Şehir burjuvalarının toprak kapitalisti denecek un-surları 200 kişide bir kişi olarak gösteriliyor, ki az değü, belki çokturbüe. Şehir küçük-burjuvalanm %7 olarak gösteriyoruz. Yukandakiaraştırmamızda, bunları %7,25 buluyorduk. Kuşkusuz her iki oran da ol-dukça yüksektir. Yukanda yinelediğimiz gibi, eğer şehir küçük-burjuvalaının işlettikleri çırakları bu orandan ayrracak olursak, asıl

Page 60: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

küçük-burjuvalann oranı belki de %5, hattâ %4'lere kadar düşebilir. Fakatyine, burada bile bile bir örnek:

Doğu illeri çıraklarının henüz geleneksel babahan zihniyetinde ve esnafpsikoloj isiyle dolu olduklarını varsayarak, bu çırakları da esnaf, şehirküçük-burjuvasr sayıyoruz. %86,5 olarak gösterilen tarımcılar içindeyalmz %85'ini köylülük, %1,5'unu ağalık ve beylik saymak lehinde biroran olur. Aydınlara gelince yukandaki araştırmamızda, bunları %3-3,5bulmuştuk. Fakat bunlardan bir kısmmı Türkleşmiş, diğer kısmının daKemalist devlet aygıtına köpekçe bağlanmış entegre olduğunu göz önünegetirirsek, gerçek Kürt aydınlannın %2'yi geçmeyeceğini teslim etmekgerekir. Bu yuvarlak oranlara göre, devrim stratejisinde rol oynayacaksınıflar hangileridir ve bu sınıflar arasındaki ilişkiler nasıl olabilir?Herşeyden önce, Kürdistan devrimi ulusal bir zulümden kurtuluş olduğunagöre, köy küçük-buıjuvazisinin, yani ezilen köylülüğün devrimidir. Fakatemperyalizm döneminde, her sosyal devrim zorunlu olarak dünya proletar-ya devrimiyle tek bir cephe kurarak yaşayabileceği için, bütün bu tür dev-rimlerin olduğu ülkelerde, proleterler ne kadar azınlıkta olurlarsa olsunlar,devrimci rollerini oynamaya çağnhdırlar. Genel kural olarak konulan aymsorunu buradaki özelliği içinde inceleyelim. Nüfusun %85'ini oluşturanezilen Kürt köylülüğü herhangi bir devrimde hangi sınıflarla müttefikolabilir? Kürdistan'm şimdiye kadar geçirdiği ayaklanma ve devrim dene-yimlerine bakalım. Kürt köylülüğü başlıca iki sınıfin rehberliği alündaiki önemli ayaklanma yapmış görünüyor: 1- Şeyh Sait ayaklanması,2- Ağn ayaklanması... Şeyh Sait ayaklanmasında Kürt köylülüğü doğru-dan doğruya ve belli başlı sımf olarak, ruhani ve fâni bey ve ağalarınınrehberliğini kabul etti. Fiyaskonun kanlı sonucu Kürt köylülüğü içinmüthiş bir ders ve ceza oldu. Ağn ayaklanması daha çok bu ağa ve bey-lerle buıjuva devrimcilerinin "ulusal" denilen damgasını taşır. Ondakiyıkılış da, Kürt köylülüğünün hâlâ iliklerini sızlatan bir uğursuzluk oldu.Şu halde, Kürdistan ezilen köylülüğünü kurtarmak konusunda Kürt ağa vebeylerinin ve Kürt buıjuvazisinin bu işte ne becerebildikleri meydandadrr.Kürt ağalanyla Kürt buıjuvalan kozlannr oynadrlar. Şimdi Kürt köylü-lüğü, her ikisinin rehberliğine karşr olan güvenini derinden derine kaybet-miştir. Geriye kim kalıyor? Kürt köylülüğü kendisine, hangi sınıflanmüttefik ve yol gösterici bulabilir? Çünkü bu kadar örgütsüz, bu kadar ca-hil ve dağrnrk brrakrlmrş büyük bir yığın, kendisine sadık ve candan birmüttefik ve yol gösterici smıfbulamadrkçabaşanh ve mantiksal sonuçlu

Page 61: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bir mücadeleye ve zafere kavuşamaz. Derebeylik ve ağalık bu rolden bilfiilitildiğine göre, Kürdistan'da Kürt köylülüğünün kurtuluş mücadelesindeyol gösterici ve müttefik olacak hangi sınıflar kalıyor? Aydınlarla prole-tcrier. Kürt proletaryası ne kadar yeni, siyasal mücadelede deneyimsiz veöıgütsüz olursa olsun, Kürdistan köylülüğüne yol gösterici olmaya adaymıdır? Evet, biz Kürt proletaryasının bu adaylığını yalmz nicelik oranıbakımından kestirebiliriz. Birisi (burjuvazi) %0,5, diğeri (beyler, ağalar)%1,5 gibi oranlarda olan iki sınıf, köylülüğü ayaklanmaya sürükleyebüdi.%1,5 gibi bir oranla, nicelikçe gerek Kürt ağa ve beyler sınıfi, gerek Kürtburjuvazisi sınıfindan ayn ayn hiç de aşağı kalmayan Kürt proletaryasıvardır. Eğer bu sımf öıgütçü ve mücadeleci yeteneğini geliştirerek Kürtaydınlarının ve de özellikle ve hele köy sadık ameliye aydının çıkarım veemek birlikteliğini sağlayabilirse, Kürdistan'ın bağımsız siyasal ve sosyalkurtuluş mücadelesinde, Kürt köylülüğünün en aldanmaz ve en yetenekliyoldaşı olabüir. Böylece Kürdistan'da Kemalist burjuvaziye ve kısmenKemalizmle sarmaş dolaş olmuş Kürt burjuvazisine, Kürt ağalığına karşı,Kürtköylülüğü+Kürtproletaryası+Kürt aydınlan... Kürdistan devrimininstratejik ilişkileri böyle olabilir.

Page 62: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

SÖMÜRGESİYASETİ

TBMM'nin yamacında ve başkanının arkasında asılı duran büyük birlevhada şöyle yazarmış: "Hakimiyet milletindir"; biz görmedik... Doğu il-lerinin ta Kızılırmak vadilerinden Ağn yamaçlarına kadar uzanan alnınaşöyle bir yafta yapıştırılmıştır: "Hakimiyet jandarmanındır..." Bunugözümüzle görüyoruz. Fakat bir gün, sahtekârlığı sevmeyen bir el, her iki levha ya da yaftayı alıp da tersine çevirecek olursa görülür ki, her ikisininde arkasında daha iri ve gerçek harflerle yazılan ve asıl olan şey budur:"Hakimiyet buıjuvazinindir".

Bunun böyle oluşu, Türk buıjuvazisinin orada henüz aldatabildiğiçalışkan Türk kütleleri, kısmen ulus demagojisiyle intihara uysal-laştırabilmesi; burada (yani Doğuda) ise Kürtlüğü Türk ulusu yapmanınolanaksızlığı yüzünden soygununu, düpedüz ve açıkça yalmz "süngü"gücüne dayanarak yapmaya zorunlu tutulması yüzündendir.

1931 sonlarına doğru, dekoratif sırıtışında Fransız devlet adamlarınaözgülük bulunan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Doğu illerinde teftiş gezisineçıkarken, okuyoruz: "Teftiş gezisi adet olmuş turlardan biridir. Bununla birlikte, çevrenin özelliği, devamlı endişeyi gerektiren o yörede doğal durumun geri dönüşü hakkında yakından bir gözlemi getirecektir.

Siyasette bir "çevrenin özelliği devamlı endişeyi gerektirir" neden olur?O yöredeki insan kitlelerinin tümünü saran derin bir hoşnutsuzluk bulun-duğu için... On yıllık Cumhuriyet rejimine karşın, Türk buıjuvazisi nedenhâlâ "devamlı endişe" üzeredir? Nasıl oluyor da, derin hoşnutsuzluğu gide-rilemedi? Orada "doğal durumun geri dönüşü" hakkında gözlemde buluna-madı? Türk buıjuvazisini "o yörede" sıkan nedir? Yukanda araştırdık, oradabir Kürt ulusu var. Bu ulus aslı gereğince geniş köylü tabakalannın kurtu-luş hamlesine vurulan darbelerle, her gün kabarıyor. Sorunun ulusal veonun da başlıca köylü sorunu olduğu anlaşıldıktan sonra, sıra bu ülkenin"endişeyi gerektiren özelliğini" görmeye ve Türk buıjuvazisinin burada be-lirli "doğal durumun geri dönüşü" hakkında ne yaptığım anlamaya gelir.Bir daha, şeyleri adıyla çağıralım: Türk burjuvazisi, bir zamanlar ilânettiği gibi Kürt ulusunu kardeş mi sayıyor, yoksa ona en berbat sömürgeyöntemlerini mi uyguluyor? Yukarıdan beri olan sözün gelişi ikinci şıkkı7. Cumhuriyet, 27.10.1931.

Page 63: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oluşturabilirdi. Derhal ağalar yerlerine döndürüldüler. Ve o zamanKöylülere Armağan broşüründe bazı eh kalem tutanların yazmaktansakınamadıklan facialar fash başladı. Bununla birlikte, Kemalist burjuvazibir kere nasılsa bozuştuğu ağalığa karşı Kürdistan'da kendini tutacak un-surlar yaratmak gereğini hissetti. İskân siyaseti yetemezdi. "Köylüye top-rak" en parlak bir yem borusu olabilirdi. Ve boru çalındı.

Birinci sahne: Burjuvazi hesaplamıştır. Kürdistan ağalarım moderntoprak sahipleri ve tefeci sermayedarlar haline getirecek. Örneğin Fransa;1902 yılında 5.702.752 köylü aüesi içinde 300 hektardan fazla toprağrolan en büyük toprak sahipleri 4.280 kişi kadardt. Burjuvazi de büyüktoprak sahipleri için aşağt yukarı bu oram yeterli gördü. Örneğin 3.010dönüm (334 küsur hektarlık) toprak Kürt bey ve ağalarına bıraktlacak,ağaların fazla topraklan hükümetin güvencesi altında, topraksrz köylüyeztrntk para, satılacak. Kemalist burjuvazi bunu ciddi bir plan dahilindedeğil, en çok gücünü hissettireceği tek tük bölgelerde, şöyle bir denemetarzrnda yapmaya girişti. Sözgelimi kaymakamla genel müfettişyardımcısı köye giderek bir ilân verdi. "Marabalar ya toprak satın alın, yada sizi süreceğiz!" İlk bakışta dehşetli "halkçı" gözüken bu ilânın, birazdüşününce ne pis ve zalim bir burjuva yöntemi olduğu kolayca anlaşüabi-lir. Buıjuvazi, bir zaman gezmeye götürdüğü ağalığı tekrar, hem bu kezdaha tehlikeli ve fena olarak köylünün başına musallat ediyor. Onunlasiyasal ve yönetsel alanda birleşiyor. Sonra köylüye dönüp, ağadan kork-mayın, sattığı toprakları saün alın diyor. Fakat ağa uzun sözü sevmez.Kısaca haber verir: Benim toprağrm "yrlan kemiğidir, yiyenin boğazındakalır". Köylü, herşeye razrdrr, tekbir avuç toprağr olsun... Ağaya şu teklifiyapar: Hükümete vereceğim 20 yıllık taksidi 5 yılda ödeyelim, geri kalan15 yılda aym taksitieri bir daha ağaya ödeyelim... Fakat burada henüz"kuram" aşamasındayız.

İkinci sahne: Jandarma yüzbaşısınla katip efendi kayıt ve tescilişlemlerini yapmak ve köylüye toprak "dağıtmak" üzere gelirler. Katipefendi zaten ağamn amcasının oğludur. Ağamn evine konuklatürılır. Birkuzu dolması ziyafetinde toprak paylaştırılrr: a) Ağamn alacağı 3.010dönüm yerine 30.100 dönüm ayrılrr (defterde yazan üç bindir, ama sakla-nan toprak bunun on kaü fazladrr); b) Ağamn bütün kansı, kardeşi, oğlu,kızı, kısrağr aynca birer tapuyla bu dağtümdan hisselerini alrrlar. Öyle ya,ağamn yalnız şahsına üç bin dönüm değil miydi? c) Ağamn toprakları o kadar geniştir ki, bu dağıtımdan sonra da satılığa çıkanlacak, zaten ağamn

Page 64: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

söyler. Şu halde, bugün Kürdistan'da sömürge yöntemlerinin uygu-landığını nelerden anlayabiliriz? Başlıca üç noktadan: 1- Ağalıklauzlaşması; 2- Ekonomik yöntemleri; 3- Siyasal yöntemleri...

Ağalıkla UzlaşmaAvrupa kapitalistleri, geri Doğu ülkelerine saldırdıklan zaman, oradaki

büyük derebeyi saltanatlarını tahrip ve yağma etmişlerdi. Bugünkü emper-yalizm döneminin kapitalizmi, eskiden yok ede ede, dinamitleye dinamit-leye ufaladığı derebeylik üstünde bugün yeni bir saltanat kurmaktadır. Busaltanat finans-kapitalin derebey süzerenliği tacıyla taçlanışı demektir.Gerçekten bugün, Avrupa emperyalistlerinin sömürge siyasetlerindekiyönetim biçimleri, yerli derebeylerle el ele vermekle niteliklenir. Sondemine gelen her sınıf gibi, kapitalizm de mazide yapışacak tutanak arar.Sözgelimi Hindistan sömüıgesinde topraktan intifa ve yararlanma hakkıderebeyi devletinin tekelindedir. Anavatan sermayesine, toprak veıgisi ye-rine yıllık "redevance" veren "zemindar"lar ya da "tağlukdarlar"dır. Iran,Fas, Mısır vb. de emperyalizm, koca toprak sahiplerinin yerli örgütlerinikullanarak toprak rantım yakalar. Öte yandan en ilkel yaşama araçlarındanyoksun kalan çalışkan köylülük, aç ve aylak geniş bir lor nüfusu halinde-dir. Ülkede tek tük ve serpilmiş bir halde bulunan yerli sanayiler, fâzla lornüfusu ememez ve bu nüfus göç edecek, yerinden kıpırdayacak haldedeğildir. O zaman çalışkan sömüıge köylülüğü zemindaıiann ebedi serile-ri, toprakbentleri, paryaları haline gelirler. Şu halde, bir ülkede yabancıkapitalizmin yerli derebeylik ve artıklanyla el ele vermesi, bir sözcükle o ülkenin sömürgeleşmesi demektir. Doğu illerinde, Türk burjuvazisiyleKürt ağalığı arasında bir uzlaşma ve elbirliği var mı? Var. Bunu şu üçbakımdan kısaca gözden geçirmek yeterlidir: 1- Toprak sorunu; 2- Yö-netim; 3- Mahkeme...

1- Toprak Sorunu: Türk burjuvazisi tüm Türkiye hakkrnda olduğugibi, Doğu köylüsü için de toprak vaadinde bulundu. Şeyh Sait ayaklan-ması üzerine, Kürt ağalanndan bir kısmım Batı illerinde gezmeyegötürdüğü zaman, Kürt köylülüğü o halka özgü olan doğal ve devrimcigüdüsüyle ağaların topraklarına sessizce el koymaya başladı. Kürdistanköylülüğünün bu durumu, adeta bir an için toprağı kişisel mülk olmaktançıkartmış gibiydi. Oysa Kemalist burjuvazinin amacı, böyle korkunç birmanzaraya seyirci kalmak değildi. Aslında ağa nüfusunun kırılmaya yüztutması halk arasında her türlü zulme karşı bir ayaklanma yeteneği de

Page 65: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oluşturabilirdi. Derhal ağalar yerlerine döndürüldüler. Ve o zamanKöylülere Armağan -broşüründe bazı eli kalem tutan 1 ann yazmaktansakınamadıklan facialar faslı başladı. Bununla birlikte, Kemalist burjuvazibir kere nasüsa bozuştuğu ağalığa karşı Kürdistan'da kendini tutacak un-surlar yaratmak gereğini hissetti. İskân siyaseti yetemezdi. "Köylüye top-rak" en parlak bir yem borusu olabüirdi. Ve boru çalındı.

Birinci sahne: Buıjuvazi hesaplamıştır. Kürdistan ağalarını modemtoprak sahipleri ve tefeci sermayedarlar haline getirecek. Örneğin Fransa;1902 yılında 5.702.752 köylü ailesi içinde 300 hektardan fâzla toprağıolan en büyük toprak sahipleri 4.280 kişi kadardı. Burjuvazi de büyüktoprak sahipleri için aşağı yukarı bu oranı yeterli gördü. Örneğin 3.010dönüm (334 küsur hektarlık) toprak Kürt bey ve ağalarına bırakdacak,ağaların fazla topraklan hükümetin güvencesi altında, topraksız köylüyezırnık para, satılacak. Kemalist burjuvazi bunu ciddi bir plan dahilindedeğil, en çok gücünü hissettireceği tek tük bölgelerde, şöyle bir denemetarzında yapmaya girişti. Sözgelimi kaymakamla genel müfettişyardımcısı köye giderek bir ilân verdi. "Marabalar ya toprak satın alın, yada sizi süreceğiz!" İlk bakışta dehşetli "halkçı" gözüken bu üânın, birazdüşününce ne pis ve zalim bir burjuva yöntemi olduğu kolayca anlaşılabi-lir. Burjuvazi, bir zaman gezmeye götürdüğü ağalığı tekrar, hem bu kezdaha tehlikeli ve fena olarak köylünün başına musallat ediyor. Onunlasiyasal ve yönetsel alanda birleşiyor. Sonra köylüye dönüp, ağadan kork-mayın, sattığı topraklan satın alın diyor. Fakat ağa uzun sözü sevmez.Kısaca haber verir: Benim toprağım "yüan kemiğidir, yiyenin boğazındakalır". Köylü, herşeye razıdır, tek bir avuç toprağı olsun... Ağaya şu tekli-fi yapar Hükümete vereceğim 20 yıllık taksidi 5 yüda ödeyelim, geri ka-lan 15 yüda aym taksitleri bir daha ağaya ödeyelim... Fakat burada henüz"kuram" aşamasındayız.

İkinci sahne: Jandarma yüzbaşısıyla katip efendi kayıt ve tescilişlemlerini yapmak ve köylüye toprak "dağıtmak" üzere gelirler. Katipefendi zaten ağanın amcasının oğludur. Ağamn evine konuklatünlır. Birkuzu dolması ziyafetinde toprak paylaştınlır: a) Ağamn alacağı 3.010dönüm yerine 30.100 dönüm aynlır (deflerde yazan üç bindir, ama sakla-nan toprak bunun on katı fâzladır); b) Ağarım bütün kansı, kardeşi, oğlu,kızı, ktsrağt aynca birer tapuyla bu dağrümdan hisselerini alırlar. Öyle ya,ağanın yalnız şahsına üç bin dönüm değü miydi? c) Ağamn topraklan o kadar geniştir ki, bu dağıtımdan sonra da satılığa çıkarılacak, zaten ağanın

Page 66: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

da pek işine yaramayan, en çorağından bir miktar toprak kalmıştır. İşteköylüye dağıülacak (yani parayla saülacak) toprak budur. Bu topraksatılır. Ama kime, önce ağanın adamlarına... Yani gene ağaya.. Artıkbüyük dağıümdan sonra da, daha bir kısımcık toprak kaldıysa, yukandakitehditlere karşın, gözü kararmış köylülere nihayet saülır... Ameliyata gir-dik. Ve Kemalist devlet aygıüyla Kürdistan ağalığım, ziyafet sofrasımnbaşında kucak kucağa "toprak devrimi" yaparlarken buluyoruz.Üçüncü Sahne: Ağamn amcasının oğlu her topraksız köylüye 50

dönüm yazar, fakat köylüye verilen gerçek tarla 30 dönümü geçmez. Ağayalmz burada %40 ilk çapulunu, Kemalist devlet aygıü sayesindeyapmışür. Bununla birlikte, köylü buna da razıdır. Karşılığı 20 yıldabirleşik faiz biçiminde ödenecek. Bir köylünün ortalama ne vereceğinihesaplayalım: 8 lira devlete vergi (bu işte devletin amacı da bu... Çünkübunu ağadan alamıyordu) + 12 lira da ağaya toprak parası, yani 20 liranakit olarak ödenecek. Buğdayın okkasını 2 kuruşa satabilen mutlu. Birköylünün bu parayı bulabilmesi için demek bin okka ürün elde etmesi ge-reklidir. 1931 yılında Diyarbakır ömek çiftliğinde ortalama bir dönümden67 kilo ürün alınıyordu. Bizim köylümüz ortalama 50 okka dönümdenalsa, 30 dönümden 1500 okka buğday alacak demektir. Şimdi bir başkahesaba geçelim: Biliniyor, aşar 4-5 yıldır kaldınlmışür. Bu sorunhakkında bir Kürdistan köylüsüyle Kemalist yargıç

arasında şöyle bir konuşma geçer: "Yargıç: Ağanın aşarını neden veriyorsunuz? idare meclisi kararı var, %2'den fazla vermeyin!.. Köylü: Öyle ama... O şehir çevresindeki köyler için. Bizim köyde olmaz..."

Köyde olan şudur: Köylü aşar olarak l,25+10+"noksan ard" 2/10 + tohum 3/10 = 6,25/10 ürünü, yani yukandaki 1500 okka. buğdayın937,5 okkasını bu üç yere yaüracak, elinde kalan 562,5 okkadır. Bunu ye-sin mi satsın mı? Toprak alan köylünün tam 50 dönümü de olsa ve50'sinden de buğday alsa ve ürün hiçbir kaza belaya uğramadan tamverimle hasat edilse 2500 okka eder. Bunun 1537,5 okkasından gerikalan tam 1000 kilo buğday bile olmayacak. Vergiyle toprak taksidinivermek için bu buğdayı satabilirse ne yiyecek? Sonunda yalvara yakaratoprağını ağaya satmayacak ya da bırakıp bir yana kaçmayacak mı?

Dördüncü Sahne: Bir ağa, şu maskara "toprak dağıümı"nı onaylayanmuhtann, şu kadar bin liralık harmanını yaktınr. Cumhuriyet burjuvaadaletini istediği vicdani ve maddi, bütün subut ve kam unsurlannı birçırpıda hazırediveren ağa, aynı muhtan hırsızlık suçuyla da aynca 5

Page 67: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

günlük yerdeki cezaevine iletir iletmez, o zamana kadar toprak almatörenini bekleyen bütün köylüler, noterdeki sözleşmeyi imzalamaya git-mekten vazgeçerler: Ağamn toprağı gerçekten yılan kemiğidir. Köylününde boğazında kalmıştır. Bununla birlikte adalet yerini bulmuştur: Kemaliz-min köylüye "toprak dağıttığının" kanıtını mı istiyorsunuz? Bütün isminoter defterine geçmiş olan köylüler her yıl düzenli olarak 20 Ura toprakiçin veriyorlar. Hem de bu toprak kendisinin değil, eskisi gibi bilfiilağanındır. Toprağı benimseme cesaretini gösteren tek tük küstahlara ge-lince, bir gece ağanın adamlan tarafından evlerinde basılır, birkaç kadın veçocuk ölüsü yanında bütün erkekler yaralı düşer ve olanca mallan yağmaedip götürülür... Yine hem de, ortada ne tanık var ne de kanıt!...

Ezeli Sahne: Kapitalist, sermaye biriktirişinde ne kadar doymazsa, ağada toprak hırsında o kadar sınırsızdır. Kemalist burjuvazi, basmakalıpdüşlerine devam ededursun, ağa doymak nedir bilmez genişleme hırsımçeşitli kanallardan tatmine uğraşır. Bunun için iki yol vardır:

1- Feodal yöntemler: Meşe sürterek tarla çalmak: bir köyde daha öncehepsi hepsi 42 tarla varken, sonradan ağamn 105 tarlası meydana gelir.Ağa verimli bir toprağa göz mü dikti, o topraklar üzerindeki köylüleri birbirine düşürür, arada birisi vurulur, diğeri "katil" sıfatıyla Kemalist adaletin pençesine... Kurtulmasının bir tek yolu var: Toprağım ağaya devrederek, onun hazırlatacağı çeşitli ihtiyar heyeti iyihal kağıtlan, uydurmajandarma zabıt varakalan ve yalancı tanıklarla kurtulmak. Toprak ağarımelindedir. Dünyada ağamn bilmediği ve bulamadığı hile mi yok!.. Örneğinfalan suyun başında, bir köylücüğün atasımn atasından kalma ağaçlık, b-ereketli bir bağı var. Sınırlan yıllardan beri biliniyor. Bir gece ağarımadamlan bağa girerler. Bütün asmalar yere kadar köklerinden yolunur.Peşinden toprağın üzerinden bir sürgü geçirilir. Ertesi gün bakan, oradadün ağaçlık bayındır bir bağın varolduğuna ilişkin bir iz bile göremez.Ağa toprağa arpa ektirmiştir. Sınırlar, ağamn toprağıyla kaynaşmışta.Artık eski bağ sahibi, eceline susadıysa tırtıllara dilekçe vermeye gitsin.

2- Kapitalist yöntemler: Meşrutiyet buıjuvazisinin Ermeni talanındanberi yeni yöntemler, salt bürokrat yöntemler olmuştur. Tapu memurlanağanın ya akrabalan ya da adamıdır. Ermeniler kesilirken hükümetinmüttefiki olan ağalar, derhal varolan bütün Ermeni mallanm bedavadanüzerlerine yazdınvermişleıdi. Hâlâ bugün Doğu illerinde birkaç "terkedilmiş mülkler" denilen -Fikret'in deyimiyle- "han-ı yağma" vardır. Her günbiraz kabaran ağa bunlan bir "üslub-u hakimaney"le sınırlan içine alır.

Page 68: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Böyle yapamazsa, Kemalizm tarafından ağaya eksiltmeyle müzayedeyeçıkarılır. Kullanılmayan yerin üstünde yıllardan beri yerieşmiş, ev, bağ,bahçe yapmış, tarla açmış yoksul ve çalışkan köylüler doludur. Onlarınruhu büe duymadan ağarım malı oluverir. Bundan da ömürleri var! Birköyde Türkçe büen, istanbul kaldırımı çiğnemiş vb. nitelikte yeni bir ağatürer. Bir gün bu yeni ağa, karakol komutam ve iki süngülü jandarmaylagelir; hiçbir şeyden haberi olmayan güzelce bir tarlanın önceki sahibiköylüye çık der... Bıe aman... Köylü neden çıkacağım sorar. Ağa, elinde o toprağın kendisine, şu hiçbir şeyden haberi olmayan sahibi tarafındansatıldığınıbütün yasal belge ve yollarla kanıtlar. Deliller, şaşalayanköylünün suratına çarpılır. Çaresiz, köylü valiliğe koşar. Tapu memuru,herşeyin yasal olduğunu ve işlemin tamam olduğunu büdirir. Ve sonragaliba oldukça acıdığı için, köylünün kulağına fisüdar "Bu işlemlerinsahte olduğunu biz biliyoruz ama, ne. çare herif bir keıe tanık kanıt bulupmahkemede hak kazanmış. Sona valiye gelip çatmış. Sizi kim dinleyecek.Hiç yorulmayrn..." Ve köylü son meteliğiyle satın aldığı süaha sanlarakdağa çıkar. O zaman Kemalizmden şu unvanı kazanır: canavar eşkiya!..Tarih nasıl bir "tekerrür" olmasm! Yıllardan beri Kemalizmin köylüyetoprak "dağrtüğr" bir bölgeden bakın ne "hoş seda"lar geliyor:

"Palu 'da halk kitleleri büyük toprak ve emlâk sahipleri adına çalışmaktadır. Hükümetin son zamanlardaki ünlü faaliyeti, bey ve ağa yetiştirmeye uygun bir anormal tasarruf yöntemi yerine çok makul önlemlerin uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Böylece halk ağa ve beyden kurtulunca toprak ve sahibi olunca hükümete karşı özverisi artmış olacaktır. (Bununla birlikte, 1928-29'dan beri beşyıldır Kemalizmin güya toprak sorunuyla uğraştığı bu yerde sözün sonu şöylegelir:) Palu kasabası halkından hiç kimse yoktur ki bir köy sahibi olmasın. En önemli toprak ve emlâk Cemşit beyin ailesinden olay beylerin elindedir.1,8

2- Yönetim: Yukandaki "toprak sorunu" sistem olarak Kemalizm üe Kürt ağalığı arasındaki gizli uzlaşmanın derecesini ve derinliğim yete-rince gösterir. Bir kere olaylan küçük memurların yolsuzluğu saymak dasafdüliğin daniskası olur. Özü gereği bu sorun şöyle konulabilir Ulus-lararasr burjuvazi, burjuva devriminin bir parçası ve zorunluluğu olduğuhalde toprak mülkiyetini kaldırarak toprağı ulusallıştıramadı ve çalışkansınıfların arü-değerlerini büyük rantiye toprak sahipleriyle paylaşmayarazı oldu; tek, "özel mülkiyet"in kutsallığına söz konmasın diye. Bizim8. B. Turgud: "Şeyh Said ve Şark Derebeyliğinin Beldes ı Olun Palu'nun Tarihçesi", Son Posta, 1.11.1933.

Page 69: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ulusal buıjuvazi, yani Kemalizm de, ikide birde hırlaştığı ve tepiştiğiDoğu derebeyliğini, bütün gösterişlerine ve prestijini koruma zorunlu-luğuna karşın atamadı ve ezilen Kürt köylülüğünün ek-ürünlerini Doğuağa ve beyleriyle paylaşmak zorunda kaldı; tek, kapitalizm öncesiilişkilerden kurtulacak olan Doğu illerinde herhangi bir ulusal hareket ol-masın dive... Sorunun içyüzü bu olunca, Doğu ağahğıyla Kemalist burju-vazinin sarmaş dolaşlığında anlaşılmayacak hiçbir şey yoktur. NitekimKemalist devlet aygıtının en küçük hademesinden en büyük erkânına ka-dar, ağalıkla yapılan uzlaşmada çeşit çeşit kahramanlara rastgelmek içinDoğu illerini bilenlerle iki sözcük konuşmak yeterlidir. O zaman öğrenilirki, bir haraca çıkışta, bütün köylünün evindeki çuval sicimine kadar der-leyip toplayarak konağına getiren ve köylünün getirdiği yağlar için küpmüp yetmeyince bir bina kadar saçtan hazineler yapan Erzincanlı Mustafâağa, Kemalist devlet aygıtının en önemli temel direği olan İsmet paşayıoğluna kirve etmiştir!..

Ağalar 1927'den beri yoksul Kürt halkı üstündeki egemenliklerini yeniyöntemlerle başarmaya başladılar. Yine eskisi gibi silahlı adamlan var, fa-kat jandarma karakollanyla da gayet sıkı, özel ve yan-resmi bağlan vardır.Bu silah farkı bakımından böyle... Fakat köylüye karşı bütün ağalarTBMMne kadar etkili olmayı bilirler ve bütün burjuva devlet aygıtıylabütünleşmişlerdir. Şimdi Kürt ağalan da birçok işlerini Türk tefecisi gibi,

Kemalist devleti maşa gibi kullanarak becermeye yavaş yavaş alışıyor. Tabiikarşılık olarak, Kemalizm de birçok işini ağarım himmetiyle başarır.

Gerçi ara sıra ortaya çıkan çekinilmez çarpışmalarda sık sık genç jandarma-lar harcanır. Ama buna karşılık da, cumhuriyet hükümeti eline düşenağalan epeyce "sağar". Kapitalizm düzeninde, aym zümre kapitalistlerarasında bile olabilen bu gibi rekabet türünden olaylar bir yana bırakılırsa,her türlü karşılıklanyla birlikte Doğu ağalığı ve Kemalizm aynı ip

üstünde oynayan iki cambazdır. Unutmamalı ki, bu anlaşmada beraberlikaym sınıflann zümreleri arasında değil, birbirine oldukça zıt iki ayn smıfarasındadır. Onun için, bugünkü Tüıkiye ile Yunanistan dostluğuna, Türk-Yunan uluslarının kardeşliğine benzer. Basit uyuşmalardan fazlası, bu be-

raberlikten beklenemez. Ama tam birlik yoktur diye, bir uzlaşma da yokturdenemez. Ağalıkla Kemalizm arasındaki uzlaşma -ister dostça ister

düşmanca olsun- vardır. Ömek:Genel olarak yönetimde: "Beyleri" en çok kuşkulandıran şey halkın

hükümetle temas etmesidir. Bu teması önlemek için her çareye

Page 70: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

başvururlar. "Hükümetin isteklerini o kadar çabuklukla imza ederler ki egemen olmayan bazı yönetim memurları bundaki kolaylıktan vazgeçemiyorlar." "Tahsildar vergiyi mükelleften istemez. Mübaşir adliyenin emrini almadan tebliğ edemez. Bir şey incelenecekse halka sorulmaz... vb." 9

Bir burjuva yazarından daha fazla ne söylemesi istenebilir: Vergiyi ağatoplar, Kemalist adaletin nüfuzunu ağa temsil eder, jandarma işi ağamnüstündedir vb... Tahsildar, mübaşir, savcı hep ağayla el ele vererekçalışırlar. Hem bu söylendiği gibi "bazı yönetim memurları" na özgüdeğildir. Doğu illerinde en ufak bir işin hakkından gelmek isteyen memurne kadar büyük ve küçük olursa olsun, ağalann haremine girmeye ve bey-lerle senli benli olmaya zorunludur. Yoksa en kısa zamanda ayağımn altıkarpuz kabuğu oluverir!.. Hem bu, tekrar edelim, salt yerel memurlaraözgü de değildir. En büyük devlet büyükleri de önemli bir iş için "halkasorulmasına" olanak bırakmaz. Örneğin "Malazgird 16 (AA.)- İçişleri Ba-kanı Şükrü Kaya Hozat'ta kasaba halkını, gelen aşiret mensuplarını kabul etmiştir. Halk ve aşiret mensupları hükümetin kurtarıcı elini bu bölgeye uzatarak cumhuriyetin feyzlerindenyararlanma olanağını rica etmişlerdir.."10

Buıjuva vekilinin halkr ve aşiret mensuplarının kabul edişinin an-lamını bugün Türkiye'de anlamayacak tek adam yoktur. Hozat kasabası,yukanda aüı geçen Palu kasabası gibi, her biri birkaç köy sahibi olan"halk" ile doludur. Aşiret namına bir bakan görmeye gelenlerin kimlerolacağım tekrarlamayalım. Şu halde İçişleri Bakam da, ağalarla büyüktoprak sahiplerini "kabul" etmiş ve onlarla konuşmuştur.

Eğitimde: "Kaymikeyim" (bu Kürdistan'daki kaymakamın telaffuzu-dur) bir öğretmen getireceği zaman hangi köye verilmesi gerektiğiniağadan sorar. Ağa köye devletin gönderdiği bir öğretmeni sokmak iste-mez. Fakat hayır da demez. Öyle bir köy gösterir ki, orada din dersi iste-meyen asi kızılbaşlar oturur. Tabii öğretmen köye vanr varmaz, kızılcakıyamet kopar ve hoca ardına bakmadan sıvışır. O zaman ağa kaymakamaşu gerçeği söyler: "Canım bu meretierin çocuklanm okutayım da yannçocuklanmın burnuna mı dikilsinler?" Ve zaten Genel Müfettişten"Kürtleri okutup da Kürdistan'da bir Arnavutiuk mu yapalım!" karannıbellemiş olan kaymakamın düşüncesi de başka yoldan beyler veağalannkiyle birleşir. Onun için bu Kürt sorununun acı haüralan arasrndaşöyle öykülere rastgelirsiniz: Bir maraba çocuğu nasılsa erkekli kızlı ağaçocuklanmn kafilesine kanşarak birlikte ders almak becerisinde bulunur.

9. YusufMazhar: a.g.yCumhuriyet, 22.7.1930.10. Cumhuriyet, 17.11.1931.

Page 71: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Belki de yaşamsal bir önem gören çocuk, ağazadelerin bir yıldaöğrendiğini, devam ettiği bir ay içinde kavrar. Dummu öğrenen ağa sınıfıteftişe gelir. Bu durumu gözleriyle görünce -kendilerinkinden yaşça çokküçük olan- maraba yavrusunu "namahrem kızlar"la (önceden bir ay hiçsesini çıkartmamışken şimdi) bir arada okutmayı namusça uygun bulmaz.Öğretmenin kulağına "ne yapalım ağa emretti" diye fısıldayarak çocuğusınıftan uğratır... Babası öğretmene itiraz edecek olur, aym yamtın ted-hişçi darbesi!..

Çapul: Orneblili Şeref "Birinci Millet Meclisi" hatıratında, Doğu ille-rinde Dersim hakkında şöyle bir tasvir yapar: "Bu yerler, bu dağlar ve butaşlıklar fesat, eşkiyahk, cahil ve gaflet ocaklarıdır. Burada yaşayan insanlar ilkel adamlardır. Bir taş kovuğunun içinde, başını bu taşa dayayarak yüz bin yıl önce yaşamış ataları gibi, hâlâ o örneği gösterip duruyor. Bunun yalnız birkaç yüz sözcü/dük bir dili ve eline öldürmek için şeyhin, beyin verdiği tüfeği vardır, işte bunlar bu dağların sakinleridir. Becerileri de yalnız adam öldürmek ve rastgelen köyü, insanı, kervanı soymak ve hepsini götürüp müemmine, şeyhe, seyite vermektir.""

Aşiretler talanadır. Bu kesin, fakat Marx'ın Kapital'inde Roma içindediği gibi, sonsuza dek yeniden oluşan talan edilecek bir şey bıüa-maksızın talan yapılamaz. Zaten aşiretler en çok birbirlerini talan ederler.Yalmz talanla geçinen üç milyon nüfusu tasvir etmek, hem ağanın, hemKemalizmin ayrı ayrı talan ettiği çalışkan Kürt miriyvolanm İş Ban-kası'nın hissedarları yerine koymaktan farklı mıdır? Onun için Kürtlerin"yalmz öldürmek ve rastgelen köyü, esnaf kervanı soymak" ile değil, belkimaraba olarak beye haraç, Kemalizme vergi vermekten canı çıkıncayakadar çalışmakla geçindiğini haürdan çıkarmak için cumhuriyet burjuva-zisinin atadığı milletvekili olmak gerekir. Burada doğru söylenen yön,Kürt fukarasının, çapul edilen şeylerin hepsini müemmine, şeyhe, seyitegötürdüğüdür. Ama sorun buracıkta ve böyle bitmez.

Talanı örgütleyen ağadır. "Kolbaşı'lann emrinde hareket eden birerkolla yollan kestirir. Davarlan çevirtir vb... Talandan gelen metalann ga-yet az bir kısmım kolbaşıya, bir iki gönül okşayıcı sözcüğü de adamlannabağışlar. Geri kalan eşyamn oldukça büyük bir kısmım yüksek mülkiyeve jandarma memurlanna ayınr. Ağalarla kaymikayimin arasındaki mek-tuplaşmalara bir göz atan, çok kere Kemalist devlet aygıtıyla ağalıkarasındaki sıkı dayanışma ve özelleşme derecesi karşısında gözlerine inana-maz. Bazı mektuplannda kaymikayim, ağaya aşırdığı koyunlan kendisine

11. Orneblili Şeref: Milliyet, 2.1.1932.

Page 72: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

gönderirse, şimdiye kadar olduğu gibi sorunu kapatacağım, yoksa bu kezişin pek açığa çıkması yüzünden fena edeceğini bildirir. Bu gibi omuz-daşlıklar, talan yapan ağadan daha baskın birine ait mallar için yazıyadökülür.

3- Burjuva Adaleti: Cumhuriyet döneminde Karagözle Hacivatheyetine sokulan o Lanifrel, o ulus adına yargılayan savcı, Baü illerindeoldukça, perde kurup şcm'a yakar ve bu penlenin arkasında oynarlar. Doğuillerinde ne perde ne de şem'aya gerek yoktur. Gerçi heybetleri orada dahayal gölgesi şahıslardan farksızdır. Ama oyunları, Batı illerinin komü-nist mahkemelerinden fârksızcasına, hattâ ona taş çıkartırcasuıa ve ortao-yunvari perdesiz merdesizdir. Burjuva adaleti, dünyanın pek az yerinde,Kürdistan'da olduğu kadar sinik ve maskesiz sırıtır. Kemalist buıjuvaziDoğu illerinde yalnız subaylarına güvenir. Çünkü orada fiilen egemen güçjandarma ve askerdir. Fakat bu asker ve jandarmayla adalet arasında susızdırmaz bir emek beraberliği var. Kemalizm derebeyliğin -hasbelkader-bükemediği elini öper görünürken, ısırma siyasetini uyguluyor ve jandar-ma+savcı blokunu siyasete mihver yapıyor. Ağalığı devrimci yöntemlerieyok edemeyeceğini ve yok etmek istemediğini hisseden Kemalizm, o ken-diliğindenci ve bilinçsiz buıjuva kaderciliğiyle Doğu illerinin geleceğini,kendisinin de pek iyi anlayamadığı, Mat akınüya kapılmışcasına uymayazorunlu olduğu bir "yavaş gelişim" siyasetine bel bağlamış görmektenhoşlanmıyor. İşte Doğu illerinin "adalet"i bu buıjuva "yavaşgelişim"ciliğinin tam ete kemiğe bürünüşüdür. Ağalığı asla ürkütmedeneritmek! Bu görev jandarmayla adalet arasrnda paylaşılmıştır. Adaletin buöz rolü, onu bazen kutsal kitaplarda betimlenen Allah kadar mutlak yetki-li, Bazen leblebicinin çırağı ya da ağanın keloğlanı, lokanta garsonu kadar,emre amade" kılar. Ağalığın sorumsuzluğuyla kapitalizmin "idare-i mas-lahatçılığı" Kemalist adaletin karakteristiğidir.

Belli bazr srnrrlar içinde, nasıl adamlarına dayanan derebeyi, başkahiçbir güç ve sorumluluktan korkmaksızın dilediğini yaparsa, erlerineemir veren subay, mübaşirlerine "hüküm ki" diyen yargıç -burjuvaziyekarşr hiçbir hesap verme sorumluluğu olmadığr oranda- yaptıklarından do-layı sorgu suale uğramayan Allahdtr. "Hak gücündür" kavramrnrn neolduğunu gözüyle görmek ve eliyle tutmak isteyen, Doğu illerine gitsin.Orada öyle "hakkrm" diye haykrran ağalar vardır ki, gözlerinin madenipanltısında, bu "hak"kımn adalet huzurunda kaç altına alınıp satıldığınıöğrenmekten daha kolay hiçbir şey yoktur. Onun için burada "hakkrm"

Page 73: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

diye bağırabilen mutiaka güçlü sayılır ve haklı değil, güçlü olduğunu zan-la saygı görür.

işte bu tür bir adaletin, yoksul Kürdistan halkıyla temasa geçişi ciddenacıklıdır. Doğu illeri "zorunlu hizmet"i süresince, emekliliğinin sağlaya-mayacağı bir dünyalık hazırlığım amaç bilen Kemalist adalet, temsilcilerlebukalemun gibi her dönemin rengine girmekte ve her tür soyguna uymaktaömeksiz olan derebeylik, "hem ye hem yedir" sloganıyla bir kere el eleverdiler miydi, artık Kürt fiıkarasrmn başına gelen düşünülsün... Anaya-sanın yasakladığı "işkence, eziyet, angarya" Kürdistan halkının uğradıklanyanında pek hafif deyimlerdir.

Doğu illerinde burjuva adaletinin hummalı etkinliği hakkında bir fikiredinmek için, şu iki ilginç olayı biraz düşünmek yeterlidir:

1- 1933 yık başlarında bir İstanbul akşam gazetesi, İstanbul'da her binnüfusa bir avukat düştüğünü yazıyordu. Oysa Doğu illerinin, merkezilçelerinde biz diyelim her yüz, siz deyin her on kişiye bedel bir avukatbulunabilir. Orada öyle şehirler vardır ki, çarşısında varolan dükkanlarınyansı avukat ve arzuhalci dükkanıdır. Bunlann ticareti adalet alım-satımıdır.

2- Dil devrimcileri ne kadar sevinseler yeridir Kürdistan halkı adaletinresmi dili sayesinde epey Türkçe öğrenmiştir. Fakat Kürt köylüsününöğıendiği Tüıkçe, inşam güldürmekle ağlatmak arasında şaşkın bırakacakderecede ibret parçalayıcıdır. Halkın en çok bildiği "bilgi" ve "Tüıkçe" hepadliye hileleri, mahkeme oyanlan ve adliyece deyim ve terimleridir:Tüıkçe su ve ekmek istemesini bile bilmeyen öyle köylüler vardır ki, bize"merkumum raporunda darp âsâri müşare ve ilh" tarzında bir mahkemezabitinin bütün cümlelerini tekrarlayabilirler.

Bu şiddetli adalet süreci, bu Kemalist adliye değirmeni hava içindönmüyor. Kürdistan yoksul halkının kemiklerini öğütüyor. Birkaç ömek:Tefeci örneği: Köylü ağadan 3000 kuruş senetle ödünç alır. 1000kuruşunu arada öder. Tam ürün zamanında ağa 2000 kuruşunu ister, oysaköylü hemen o dakika ödeyecek durumda değil. Ağa, köylüye ceza olairakbu kez önce aldığı 1000 kuruşu da inkâr ederek -çünkü ağa köylüyü herkazığa bağlar, ama köylü ağadan verdiği 1000 kuruşa karşılık imza isteye-mez, ağa için bu hakarettir! - icraya 3000 kuruş alacaklı gibi başvurur. So-runa tanık var ama, kim ağanın aleyhinde tanıklık edebilir? Zaten köylükendini toplamaya zaman bulamadan "adalet" tarladaki ürüne haciz koy-muştur bile...

Page 74: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Derebeyi: Herhangi bir işten içerlediği köylünün tarlasını, ağasöktürür ve adamlarına kendi tohumlarını attırır. Aç kalan köylü ağayışikayet etmeyi göze alacak babayiğitlerden ise bir dilekçeyle kaza mah-kemesine başvurur. Kaç dilekçe verirse hepsi de sistematik olarak kaybo-lur. Çünkü mahkeme başkatibi ağamn akrabasıdır, savcı gizli ve sadıkdostudur. Aradan yıllar geçer, bir tek yurdundan olan köylü, oldu olacakbari ağaya bir şey yapabilir miyim diye tekrar başvurur... Fakat geç kaldınTatar ağası: Üç yıl önce olan olay, son tecü yasası gereğince olmamışsayılır. Kemalist adaleüe şu kadar madeni altına uyuşan ağa, herhangi birköylüyü istediği gibi mahkûm ya da beraat ettirme gücündedir. İsterse be-raat ettirir, ağanın kardeşi ya da damadı, yargıçlara bir ziyafet çeker. Ya dabir gece savcı beyi evinde özel olarak ziyarette bulunur. "Filan adamı banabağışlayın" dedi mi, samk ya da tutuklunun suçu hakkında "vicdani kam"oluşması olanağı yoktur. Ufak bir formalite hazırlığından sonra "suç sabitolmadığından" adı geçenin beraatine gidilir. İster mahkûm ettirir: "Bey bi-zim olmazsa hatırımızı Mm sorar? Bize Mm sahip olur! Elimizden bir kaza çıkarsa bize kim arka çıkar?" Doğu ülerinde tanıklık, para akçesi 5 meci-diyeden 15 mecidiyeye kadar değişen alınır satılır bir metadır. "Davasınıncürmü bilir!" Ağamn enirinden az bir sapıtma, yoksul Kürt köylüsü içinölümlerden ölüm beğenmeyi gerektirir. Bir hırsızlık, bir yaralama, bir ka-til vb. isnatiarı olmamış suçu iki kere iki dört edercesine, Cumhuriyettebuıjuva adaletinin dilediği tanık ve kanttlarıyla birlikte hazırlamverir. Er-tesi günü jandarma onbaşısı gerekli olan zabıt varakasını düzenler. Ağamnmuhtar ve yönetim kumlu ilân ilmühaberlerini mühürler ve hemen cum-huriyet savcısının tutuklama müzekkeresi kesilir. Aylarca tutukluluk veyıllarca mahkûmiyet elde bir... Bu Kemalizm+ağalık ittifakı karşısındaKürdistan köylüsü, buıjuva kaldırım şairlerinin ve saülık basımn yazar-larının beceremedikleri edebiyaüarı yaraür: "Yoncamı damıma kaldırsam, çoluğum çocuğumla yakılacağımı bilirim, (iyi anlatmıyor, hükümetçe satılan bir toprağın

yoncasını biçen miriyvo) Tarlada bıraktım, cayır cayır yakıldı. Kime şikayet edersin... Ağa,

marabanın köpeği demirimi yedi dese, inanırlar. Biz ağanın köpeği ekmeğimizi,

pekmezimizi, elimizi yedi aman desek, 'yalan söylüyorsunuz ağanın köpeği toktur' cevabını

verirler..."

İşte Kemalist adaletin Kürt köylüsü ağzıyla tanımı: Adalet mademköylünün ağaya ait demiri yediğini kabul eder. Çünkü ağa bu yalanınımecidiyelerle tuttuğu tanıklara kanıtlayacak yasa yollarım elinde tutar.Ağa köylünün marabaya ait ekmeği yiyebileceğini işitmek bile istemez.

Page 75: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Marabanın bütün duaları adalet gözünde "kul mücerret" kalır.* Yalmz buadalet sermayesi "faslında" kapitalist Kemalizm ağalığı kul-lanayımderken, ağalık Kemalizmi öyle bir kullanır ki, "adalet" hammefendi,

Galata yosmasının vizitesi en aşağı olanlardan da aşağı düşer. Örneğin,ağa düşmanım gerisine (silahlı adamına) vurdurur. Düşman da bir ağaysa"arayanı" vardır. Şu halde adalet gayrete gelecektir. Kim vurdu? Ağamnadamlarından biri... Hangisi olduğunu bir ağa bir de vuranın kendisi (vetahminen köylünün deyimiyle bir de Allah) bilir. Onbaşıyla ağa tutanakbelgesinde anlaşırlar. Ağa her gün sırtında sadist zevkini sopayla tatmin

ettiği miriyvolanndan en şapşalım jandarmaya ve adaletin pençesine teslimeder. Memo yerine Azvo'yu tutuklattırır. Çünkü Memo yine yarınki, ertesigünkü talanda ya da düşmanla kavgada eli silah tutan bir güçtür. Azzo ise

insanlığı çiğnene çiğnene toprağın demirbaş bir davan halindehayvanlaştinlmış sayısız miriyvolanndan biridir. Azzo adaletin cübbeli vekülahlı huzurunda mahşer gününün terazisini ve zebanilerini görmüş gibi

ne diyeceğini çoktan şaşırmışür. Sorulan şeylere ya gülmek ya daağlamakla yanıt verir. Bereket pek de aklı yerinde görülmediği için Azzomahkûm edilemez. O zaman ağa bir taşla birçok kuş vurmuştur: En kötümiriyvosunu bile kaybetmedikten başka, cinayeti güme getirmiş, çerisinicezadan kurtarmış ve Kemalizm sayesinde nüfuzunu iki kat etmiştir. Yok

mahkeme bir grubu mahkûm ederse, adam sende günde beş altı bireybaşka aşiretlerden kaçıp ağamn himayesine sığınmıyor mu? Ağasına feda

olsun kuzular... Kuzulann parasını verdi ağa!..

Bu kısa açıklamadan kolayca anlaşılabilir ki, Doğu illerinde ağamnbütün erkanıyla varolması ve yeni koşullara uyması, yeni soygunbiçimlerini talim etmekten başka bir değişiklik tanımaması ancak Kema-lizmin silahlı silahsız yardımı ve elbirliği sayesindedir. Bilinemez belki

* Bilmem burjuva cumhuriyetinin hangi yasasının hangi maddesinde yazılıdır ya da yazılıdeğildir. Yalnız her Doğu ilinin, her Kürt yoksulunun kulağında küpe gibi taşıdığı bir suçvardır: "makam"ı işgal suçu! Bir maraba, herhangi biçimde verdiği dilekçelerinyürümediğini, davalarının adalet önünde kaybedildiğini vb. gördükten sonra hâlâ inat eder,ayak direr ve şikayetine devam ederse derhal makamı işgal suçuyla gözaltına alınır. Sıkıysaşikayet et!

Page 76: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kemalizmin Doğu illerinde varolması da karşılık olarak ancak ağalığın si-lahlı silahsız yardımı ve elbirliği sayesindedir. Çünkü marabalar ve yok-sul köylüler arasrnda ağaya ya da beye karşı direnmek isteyen en ufak birhareket üzerine ağa derhal ilçeyi, ili, hattâ daha sonra TBMM'ni haberdareder. Köylü isyan girişimindedir. O zaman bütün jandarmalar, çevre askerikollan, uçaklar kıpırdamak isteyen köylülüğü olduğu yerde dondurur.Hükümete karşr koymak becerisini gösteren herhangi bir isyan hareke-tinde derhal Kemalizmden maaş alan sadık ağalarla milis kuvvetieri ezilenKürt halkının çevresini sarar.

Kemalizm "tam name-i hazreti şehriyanna" mevlut okutarak halk hare-keti kışkırtmaya kalktığı zaman, bu karşı devrimi besleyişini çalışkanTürk köylüsünün dindarlığına yüklediği gibi, Kürdistan'da ağalıkla veköylerle kapalı ittifakını da Doğu illeri nüfusunun gericiliğiyle açıkla-maktan hoşlamr. Gerçekte Kemalizm kurtuluş savaşr sırasında nasıl genişve demokratik bir köylü hareketinden korktuğu için saltanah sonuna kadarSultanın biz/al kendisi çekilip gidinceye kadar halka karşı bir kalkan gibikullandıysa, tıpkı bunun gibi, bugün de Kürdistan'da gene geniş ve de-mokratik bir köylü hareketinin varabileceği aşamalardan ödü patladığıiçin, Kiirdİstan yoksul halkına karşı ağalığı ve beyliği kalkan gibi kul-lanıyor ve Kürtlüğün derebeyce parçalanışından kapitalist egemenlikçapulu adına uçsuz bucaksız bir zevk alıyor. Kürt yoksul halkı da Kema-lizmin her gün sırtında oynayan saünyla pratik bir şekilde öğretmiştir ki,Kemalizm Doğu ülerinde derebeyi ve derebeyi artıklanyla müttefiktir.Onun için cumhuriyet burjuvazisinin ara sıra kürsü yüksekliğinden dere-beyliğe karşı sözde savurduğu palavralara asla kulak asmryor. Ağalığakarşr mücadeleye geçtiği gün karşısında bütün yırücrlrğryla Kemalist devletaygıtını bulacağını biliyor. Onun için ağalığı kaldırayrm derken dahazalim ve katmerli bir uçuruma yuvarlanma tehlikesine düşmekten korkar.Şimdiye kadar geçen deneyimler, cumhuriyet burjuvazisininsömürgeleştirdiği Kürdistan'da, derebeyliği tuttuğundan başka bir şeyikanıtlamamışım Adı geçen burjuva yazan bile bir yerde bunu oldukçaaçık bir şekilde şöyle itiraf ediyor:

"Bu alanda yaşayan halkın sürdüğü hayattan daha emin, daha mutlu bir yaşam varolabileceğim inanmadıkları şüphesizdir. Onlarda böyle bir kanı vardır. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaktan (yani ağadankurtulayım derken, hem ağa hem sermayenin tuzağına uğramaktan) korkar br."12 I 12. YusufMazhar: a.g.y.. Cumhuriyet, 12.7.1930.

Page 77: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Aynı yazar "bu duyguyu, bu kanıyı eski dönem"lerin doğurduğunusöylüyor ve "Cumhuriyet de düzeltecektir" diyor. Ama buraya kadar olanömek ve açıklamalarımız bile buıjuva "cumhuriyet"inin bu "belirtileri" nedereceye kadar ve nasıl "düzelttiğini" yeterince göstermez mi?

Ekonomik SömürüDoğu illeri meyva (üzüm ve kayısı vb.), hayvansal ürünler (yağ, süt,

deri, yün), otlu ürünler (pirinç, patates vb.) açısından bereketli tanmsal birbölgedir. Bugün doğal ekonominin buradaki genişliğine ışık tutacakşekilde hemen her ilde pamuk ve kenevir yetişir. Bununla birlikte bazıbölgelerinde tütün ve afyon, hattâ incir, zeytin ve kereste de pazaraçıkanlabilir. Fakat Doğu illerinin sömüıge ekonomisine özellikle elverişliolan varlığı, zengin ilk madde kaynaklanyla dolu oluşudur. Yeraltındagömülü duran madenler arasında kurşun, gümüşlü kurşun, demir ve kükürtgibi Türkiye'nin başka yerlerinde bulunanlardan başka, o kadar sık rast-lanılmayan çinko, kırmızı boya, tuz, şap, sünger taşı gibi madenler hesabakatılacak zenginliklerdir. Ama Doğu illerinde özeÜikle modem sanayide,hattâ bunalıma karşın önlemlerini ve pazardaki değerlerini kolay kolaykaybetmeyen bakır, manganez, kalayla altın, gümüş gibi değerli madenle-rin, özellilde kömür, petrol adlı enerji kaynaklanyla yan yana duruşu, bubölgedeki ilk madde hazinelerinin anlamım büsbütün canlandırır.

Doğu illerinin ekonomik bakımdan üzerinde durulacak bir üçüncü nite-liği, boş işgücü kaynağı olabilmesidir. Bu bölgelerin ekonomik gerçeğinekarşın nüfus hayatiyeti, tarihsel etkenlerle kısmi bir güç gösterir. Bunuanlamak için, Doğu illeriyle Batı illeri arasında doğum, ölüm ve nüfus iti-banyla kısa bir karşılaştırma yapmak yeter. T.C. Devlet Yıllığı (1928-29) adlı resmi kitabın rakam lan nı alalım. Elazığ, Beyazıt, Hakkâri, Diyar-bakır, Gaziantep, Van dışında olmak üzere 11 Doğu ilinde bir yıl içindedoğanlar 46.589, ölenler 18.864 kişidir. Yani doğanlar ölenlerden iki-buçuk kez (%247,8) daha fâzladır. Bu doğum ve ölümleri nüfusa oranlar-sak, doğumlar nüfusun (11 ilin nüfus toplamı 1.914.167 olduğuna göre)%2,48'i, ölümlerse %0,98'i oranındadır. Nüfus toplanılan (Doğuda 11 ilde1,9 milyonken) 1.592.366 kişi olan 7 ilde doğanlar 33.148 iken, ölenler20.876'dır. Bu ilde (İzmir, Manisa, Edime, İsparta, İçel, Burdur, Bolu)doğum ölümün ancak bir buçuk katı, %158,7'dir. Başka bir deyişle ve yu-varlak hesap, Batıda yılda 3 kişi doğarsa, 2 kişi ölür, oysa Doğu illerindeyılda 5 kişi doğduğu halde ancak 2 kişi ölüyor. Başka bir deyişle nüfus

Page 78: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Batı illerinde yılda birden az fazla artıyorsa, Doğu illerinde hemen üçeyakın artıyordur.

Doğu illerinde doğumlar daha çok, ölenler daha az. Batı illerinde,Doğuya oranla doğumlar daha az, ölümler daha çoktur. Onun için Doğuillerinde her yıl nüfus %1,50 arttığı halde 7 Batı ilinde aym yıl içindenüfus ancak %0,67 oranında artıyor. Doğuda nüfûs her yıl Batıdan ikibuçuk-üç kat fazla artıyor.

İşte Türk buıjuvazisi Doğu illerini ve Kürdistan'ı, bu üç noktadansömüıge yöntemleriyle sömürüyor 1- Tüketim ilk maddesi; 2- Üretim ilkmaddesi; 3- İşgücü... Bunlara bir dördüncüsü olarak maliyenin saürım daeklersek, Türk burjuvazisinin Kürdistan'ı ekonomik olarak ezişine az çokdikkate değer örnekler bulunmuş olur.

Bugün sömürge deyince ne anlıyoruz? Anavatan finans-kapitalinin em-rinde tutulan tekeller ve açık metalar pazarı ve ilk madde kaynağı olan,siyasal olarak bağrmlr bir ülke. Finans-kapitalin anavatanı, sömürgeülkenin sürekli tanmsal kalmasrnı, bu pazar ve ilk madde kaynağım elin-den kaçırmamak ister. Şu halde bir bölgenin sömüıge durumunda tutul-duğu, bir sözcükle o bölgede sanayi gelişimin siyasal amaçlarla durdurul-masından anlaşılır. Türk buıjuvazisi Doğu illerinde böyle bir amaç izliyormu? Evet. Türkiye finans-kapitalinin organı Doğu hakkındaki yazıda nediyor: "Her toplumsal reformun birinci aşaması hemen hemen gerçekleştirilmiş sayabileceğimiz düzen ve emniyetin kurulması ve geliştirilmesidir. "n "Düzen veemniyet" için mi reform gerek, yoksa reform için mi düzen ve emniyet? Bunutartışacak değiliz. Yalmz bundan iki şey anlıyoruz: 1- Sekiz on yıllıkcumhuriyet buıjuvazisi henüz Doğu illerinde düzen ve emniyeti tamamen"kurup geliştirdiğine" kendisi de ikna değildir. 2- Fakat bu düzenkurulursa, Doğuda "siyasal ve ekonomik iyileştirmeleıJ' yapacaktır. Dikkatediyorsunuz, Batı illerinde neredeyse Yalova'daki Gazi tesislerine "Yalovasefası devrimi" diyecek kadar her değişikliğin adına "devrim" diyenKemalizm, Doğuda bu kelimeyi ağzına almaktan korkuyor. Yalnızcamasum ve çekingen bir iyileştirme. Hattâ bu kelimenin bile Kürtçegazetelerde Türkçesinden değil, Fransızcası olan "reform "dan söz ediyor.Bu reformlar neler olabilir? Eğer köylüye bu "toprak dağıtımı" (bazıağaların fâzla toprağını satmak) ise bunun, "düzen ve emniyet'in hemenhemen gerçekleşmiş sayıldığım o 1931 tarihlerinde, Doğu illerindekiörnekleriyle yukanda görmüştük. Ondan başkaysa acaba nedir? Yukandaki13. Economic Orient, 16.9.1931, s.444.

Page 79: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

satırların üstünden bir yıldan fâzla zaman geçtikten sonra, devlet sanayisikarşısındanda telaşa düşen Türk burjuvazisine güvence vermek için Gaziile eski İş Bankasr Müdürü, İktisat Bakam Celal, baü ve güney illerindetura çıktıkları zaman, Celal Balıkesir Ticaret Odası'ndaki söyleşisinde:"Yeni tesis edilecek fabrikalardan bir kısmımn Doğu illerinde tesis edileceğini, çünkü bu konudaki ilkenin dengeli bir ekonomi sistemi olduğunu söylemiştir. "14

Fakat buıjuvazinin sözüne değü, özüne; palavrasına değil, yapüğı işebakmak Bolşeviklerin adetidir. Önce İktisat Bakam beyefendinin bu sözüsöylediği yer bile Türkiye'nin Batr ilidir. Eğer bu sözü Diyarbakır'dasöylemiş olsaydt, bir derece anlamlı olabilirdi, ikinci olarak, aym adam veGazi bu "inceleme gezi"lerinde Doğu illerinin en baü tarafinda Adanasınırındaki Gazi Ayıntab'ın ötesinde, hattâ şöyle resmi bir "inceleme" ya-par olsun görünmediler. Söyledikleri söze karşın gezüerinin çizdiği sınırDoğu illerini Bati ülerinden ayıran sınırdtr. Bu da gösteriyor ki, Türk bur-juvazisi Kürdistan'r sanayileştirmeye gelmiyor. Bu gelmeyişini, özellikledaha aşikâr bir şekilde göze batıran olay şudur 1932 yılında Sovyetler Bir-liği'nin verdiği 16 milyonluk krediyle, Türkiye'de dokuma ve şeker sanayikurulacak. Sovyet uzmanları Tüıkiye'ninkilerle birleşiyor, ülkede ince-leme yapacaklar. Fakat bu incelemenin alam, Gazi hazretlerinin incelemealanıyla tıpatıp aym geliyor. Uzmanlar -hattâ yerel talep ve ısrarlarakarşın- Doğu illerini dışarda bırakan bir sınır içinde incelemede bulunurlar.Yani "yeni tesis edüecek fabrikalardan bir kısmımn Doğu ülerinde tesisedüeceği", olan bitene göre, İktisat Bakanının uydurduğu bir lâfttr. HattâSivas'ta büe bir şeker fâbrikasr açmak isteyen Çekoslovaklara izin veril-medi (Bunda İş Bankası'nın rolü de ayn tabii). Kemalizm her konudaDoğu ülerinin sanayice ve hattâ ekonomik olarak ilerlemesine engeldir.Cumhuriyet burjuvazisi için Doğu illeri, ekonomi dışı bir bölgedir. Ke-malizmin Türkiye'de sermaye biriktirmek için, son yıllarda oldukçagürültüyle ortaya attığı kooperatifçiliği bile Doğu illerine çok gördüğügöz önüne getirilirse, Doğu illeri hakkında ne düşündüğü açıkça anlaşılır.Birinci Genel Müfettiş Macaristan'dan M. Canadi adında birini getirterek,diktatörü olduğu 9 üde inceleme yapünyor. Bu uzmanın yazdığı kitap, bu-ralara kooperatifin zararlı geleceğini anlatmış! 1932 yılı ortalarına doğruMület Meclisi'ndeki "bağımsız" İzmir milletveküi bu kitaba dayanarak,Türkiye'de kooperatifçiliğin "zararlr" olduğunu, Halk Partisi'nin yanlışyolda yürüdüğünü iddia ediyor. Halk Partisi genel sekreterinin yanıtı şu

Page 80: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oldu: "Uzmanın söz ettiği bazı illerimizde bugün derhal tarımsal kooperatifler yapılması olanağını bana sormuş olsalardı, ben de bu kitabı okuyarak aynı yorumda bulunurdum."15

Ekonomik reform yapılmaz, çünkü "düzen ve emniyet hemen hemengerçekleşmiş", yani henüz gerçekleşmemiştir. Kooperatifler hemen yapıl-maz. Çünkü her halde düzen ve emniyet yok! Hangi demagojide bu ka-darlık kaypaklık bulunmaz? Uzman, kooperatif "zararlıdır, Halk Partisi"olanaksız"dır diye yorumlar. Oysa her ikisinin de anlamı, hattâ burjuva-zinin kendisi için bile, köylü kitlelerini daha yalandan ve öıgütlü şekildesoymak ve sermaye biriktirmek için bir nimet olan, kooperatif kadar herrejime uyabilen esnek bir oluşumu, Kemalizmin on, yıldan sonra hâlâKürdistan'da uygulamaktan korktuğudur. Türk burjuvazisi Kürdistan'da veDoğu illerinde her türlü ekonomik örgütü binbir ihtiyatla karşılıyor,çünkü ekonomik olarak orasını sömürgeleştirmek, siyasal olarak oradaKürtlük davasmr uyandtrmamak istiyor. Örneğin Kürdistan'da fabrikalaraçılırsa bir Kürt sanayi proletaryası meıkezileşecek, bu proletarya ekono-mik ve ulusal baskıya karşı Kürt buıjuva ve ağalarım gölgede brrakrr-casrna harekete geçebilecektir. Kürdistan'da tanm kooperatifleri kurulursaağalrğın karşısında dağınık ve yenik inleyen Kürt köylülüğü içinde sınıffarklılaşması ve bunun sonuçlanyla birlikte örgütlü direniş belirir ve budireniş yeteneği Kemalizmin işine gelmez. Kemalizmin Doğu illerindekiekonomi siyasetini anlamak için şu kısa noktalan gözönünde tutalım:

1- Finans-Kapital: Kemalist buıjuvazi Doğu illerini layıkıylasömürebilmek için iki şeye muhtaçtır: a) Orada kendisine müttefikhazırlamak; b) Oralarda kendisine ekonomik öıgüt ve kuruluşlar kurmak.Bu iki işi bildiğimiz gibi dünyamn bütün sömürgeci anavatan egemensınrflan öteden beri uygularlar. Bu iki kuşu vuracak bir tek taş vardır fi-nans-kapital hazretleri. Finans-kapital sayesinde Kemalizm şu sonuçlanelde edebilir: a) Yerel değerleri finans-kapitalistleştirmek, b) Finans-kapitalle kaynaşan değerlere bağlı sınıf ve zümreleri Kemalizmin kuy-ruğuna takmak, c) Belli başlı değişim merkezleri demek olan il merkezle-rini bu finans-kapitalin nüfuz ve sömürüsüne uygun gelecek şekilde beze-mek ve her türlü girişimi finans-kapital enirinde toplamak, d) Tarımıfinans-kapitalin enirine sokmak vb... Herhangi bir anavatan herhangi birsümüıgede bu birbirinden çıkan sonuçlan bir şebeke gibi yayamadıkça tu-tunamaz.

15. Meclis zabıtları, Cumhuriyet, 27.6.1932.

Page 81: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

a) Yerel değerleri finans-kapitalistleştirme: Ağn dağı ayaklanması te-mizlendikten sonra, Türk burjuvazisi yalnız zor ve şiddetle işlerinyürüyemeyeceğini, Doğu illerinin ekonomi mekanizmasında rol oynaya-cak bir sistem kurmanın zorunluluğunu daha iyi anladı. Ve ondan sonrayavaş yavaş Doğu illerindeki dağınık servet billurlarını, kendi devletaygıtunn koyacağı finans-kapitalin çevresinde derlemeye girişti. Buöıgütün başında, Doğu illerinin içkide özellikle özel bir terör sisteminiuyguladığı ve koyu Kürdistan egemenliğinde bulunan, Birinci GenelMüfettişlik bölgesinin dokuz üini biricik bir bankanrn altında toplamakgelir. Bunu doğrulayan haberler, 1931'den beri başladığı halde ancak1932'de asıl biçimini buldu:

"9 Doğu ili kendi aralarında bir banka açıyorlar: Diyarbakır (özel)- Genel Müfettişlik bölgesi içindeki 9 ilin katılımıyla Diyarbakır'da bir yardım bankası açılıyor. Diyarbakır özel yönetim bütçesinden 15.000, Mardin de 6000 lirayla hissedar kaydolunmuştur. Diğer iller özel yönetimleri de bütçelerinin mali açıdan izin verdiği ölçüde tahsisat vermişlerdir."16

"Diyarbakır'da 300 bin lira sermayeli bir banka kuruldu: Diyarbakır (özel)-Birinci Genel Müfettişlik bölgesine giren Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Mardin, Siirt, Muş, Hakkâri, Beyazıt, Van illeri özel yönetimleriyle bazı kişilerin katılımı sonucunda 300 bin lira sermayeli bir Yardım Bankası kurulması kararlaştırılmıştır.""

Bu iki kısa haber açıktır: Devlet (özel yönetim) baş mayayı (ser-mayeyi) tohum gibi aüyor. Ve bu ilk tohum çevresinde üpkı doyum ha-lindeki bir şeker eriyiğine aülmış billurun çevresinde olduğu gibi, çorakdağınık servetler (bazı kişilerin katılımı) billurlaşıyor. Avrupa'daki büyükkapitalistlerin yaptiklannı bizde Kemalist devlet aygıü yapıyor. Tabii buDoğu Bankası ya da Yandım Bankası Cumhuriyet burjuvazisinin kodamanbankalarından birinin patenti altında. Fakat yine tabii, bu kısa haberleriçinde onun görünmez varlığmı sezmek olanaksızdır.

b) Yerel sınıf ve zümrelerden müttefik derlemek: Tüık burjuvazisininDoğu illerinde dayandığı sınıf ve zümreler hangileridir? Biliniyor, baştabüyük toprak sahipleriyle koca müteahhitler gelmek üzere, genel olarakburjuvalaşan ve burjuvalaştıkça kozmopoliüeşerek Türkleşen zümreler vesonunda iskân edilenlerden tutunabilen ve sivrilen bazı Tüık aileleri...Yukanda banka sermayesine katıldıklan belirtilen "bazı kişiler" daha önceKemalizmin ağalıktan tefeci toprak sahipliğine doğm geliştirmeye uğraşü-16. SonPosta, 26.10.1932.17. Son Posta, 3.11.1932.

Page 82: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ğı kişilerle, devlet hazinesinin kurdu haline gelmiş, burjuvalaşmış unsur-larda". Nitekim buıjuva gazetesi de belirtiyor:

"Bu banka iskân edilen göçmenlere, köylülere, çiftçilere), emlâk sahiple-rine, sanayi erbabına kredi verecektir." 300 bin liralık bir sermayeyle hangisanayi erbabına yardrm edebileceğini sonraya bırakalım. Fakat buradaaçık bir şekilde gözüken özellik Kürdistan'm tanm sımflanyla olanbağlantıydı. Adt geçen çiftçi tanm sermayedan ve emlâk sahibi de topraksahibi olduğuna göre, banka özellikle bu iki smrfi içine alacak ve bun-lann gücünü kendi gücü yapacak bir kuruluştur. Ya köylü? Evet köylüyede "kredi" verilecek, fakat tıpkı Ziraat Bankası'nm Batıda yaptığı türden,tanm kapitalizmiyle büyük toprak sahiplerinin tefeciliğini sistem-leştirerek, tanm kapitalistleri aracılığıyla köylüyü tefecilerle tepeleyerek.O zaman Kemalizmin görüşüne göre, Doğuyla Batının arasındaki lâik,yalnızca Batıda tefecilik denilen şeyin, Doğuda "talancılık" adım al-masından ibaret kalacaktır!

Böylece Doğu illerinde finans-kapital hazretleri yerleşip yerel servetlerifinans-kapitalleştirerek kökleştikten (kendine sömürü müttefikleri bul-duktan) sonra ne yapacak? Türk buıjuvazisi, Türkçe'deki tiryaki sözünce"kör kardeş" gibi bunu "kendinden bilir"... Kemalizm Türkiye'de evvelezel işlemiş bulunan emperyalizmden hayli ders almıştır. Emperyalizm,Türkiye'ye dal budaklannı saldıktan sonra ne yapmışti? Bu finans-kapitalin sayesinde: a) Türkiye merkezi şehirlerde bayındırlık ve imarişlerinin ayrıcalıklarını üzerine almak; b) Türkiye'nin tanmsal ürünleriniticaretin kodamanlan elinde tekelleştirmek. Dün emperyalizmin Tüıkiyehakkında uyguladığı yöntemleri bugün Cumhuriyet buıjuvazisiKürdistan'a aynen uygulamaktan başka bir şey yapmıyor.

c) İmar ve bayındırlık ayrıcalıklarını zaptetmek: Doğu illerinde burju-valaşan unsurlar, özellikle son zamanlarda bütün gücü şehir iman vebayındırlık işlerine verdiler. Yeni binalarla sağlam ve devamlı bir rantsağlamak; bir şehrin bütün burjuva üretimlerini bir darbede paramparçaederek, o kısım üretimi birdenbire dünkü ağazade toprak sahibiylemüteahhit vb. kodamanın eline geçirmek (örneğin bir şehrin bütün küçükve serbest finnlannı kapattırdıktan sonra, açılan değirmen fabrikasınabağlı birkaç fırınla ve yalmz fabrika unundan yapılmasına izin verilen ek-mekle bütün şehrin ekmek gereksinimi tekelleştirmek başlıca biçimlerdenbiridir); belediye bütçesiyle uyuşarak şehrin aydınlatma işini bir elektriksantralcıhğıyla bir elde toplamak vb. işte finans-kapital canavarının deyimyerindeyse kendisine "yuva" yapışı Doğu illerinde böyle gelişip devam

Page 83: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ediyor.Yardım Bankası'nı haber veren fıkra şöyle bitiyordu: "Toprak sahipleriyle

köylüye kredi açacak olan bu banka özel yönetim ve belediyelerin yapamadığı (yani finans-kapitalin yapmakta çıkar gördüğü) bayındırlık işlerini de yaparak Genel Müfettişlik bölgesinde ekonomik hareketlerin gelişimine etken olacaktır." 18

Bankanın önemli bir hedefi de "bayındırlık işleri" oluyor. Buıjuva di-yaleküğiyle güya belediye ve özel yönetimlerin yapamadıklan işleri yap-mayı üzerine alıyor. Oysa bizzat şu bankanrn sermayesinde en büyük veilk hissedarlar bu belediye ve özel yönetimlerden başka kimdir? Kemalizmburada da kapitalist yetiştiriyor. Fakat bu kapitalistleri, üpkı yabancı ka-pitalisüer gibi resmi devlet sermayelerinin beraberliğinde ve bir tür deneti-minde yetiştiriyor. Taki kendi çıkarlarına sadıklaşürsın...

Bu imar ve bayındırlık ayncalığı ve tekelleri ekonomik yapı cüzlerininkarşılıklı doğa yasası yüzünden elbette tek tük bazı istisna gelişimlerekapı açıyor. Fakat, bu sanayi ne kadar kapitalist nitelikte olursa olsun, herzaman Bati illerindeki Tüık buıjuvazisinin temel sanayisiyle rekabet ede-bilecek türden olamaz.

d) Tarımsal ürünleri tekelleştirmek: Osmanlı İmparatorluğu'nda,Türkiye'nin tarımsal ürünlerinin ihracı tamamen yabancı finans-kapitalinelinde toplanmıştı. Cumhuriyet burjuvazisi bu ticareti yavaş yavaş vekısmen eline geçirmekle uğraşıyor. Bununla birlikte, büyük ölçüdetarımsal ürünlerin ihracatı bugün hâlâ yabana finans-kapitalin tekelinde-dir. Doğu illerinin tanmsal ürünleri de bugün Tüık finans-kapitalininelinde tekelleştirilmektedir. Hattâ bu yalnız yukandaki bankayla değü, bel-ki onu gölgede bırakacak derecede büyük bir sermaye kiüesiyle yapüıyor.1931 yılında bu konuda başlanan girişim belki Türkiye'nin tüm yeıli Türkticaret gruplannr gölgede bırakacak büyüklüktedir.

"Doğu illeri ürünleri: Trabzon 16 (AA.)- Doğu illeri hayvanatı ile yumurta ve meyvelerini tat ve tazeliğini koruyarak ihraç edecek düzenek kurmak üzere bir milyon (iş sınırı yanm milyondur!) lira sermayeli bir şirket kurma girişiminde bulunulmuştur. Bu şirkete hükümetin 200 bin lirayla katılacağı, Trabzon'un 200 bin, Erzurum'un 300 bin lirayla dahil olacakları ve diğer kasabaların da toplam 300 bin lira sağlayacakları sözü verilmiştir."19

16. yüzyıl Avmpasmm "Doğu Hindistan Kumpanyalan"nın bir min-

18. SonPosta, 26.10.1932.19. Cumhuriyet, 18.6.1931.

Page 84: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yatürünü andıran bu türden finans-kapital birikişleri açıkça yazılıpçizildiği gibi, bütün merkezi devlet, yerel yönetim ve belediyelerle en ko-daman Karadeniz banker ve tüccarlarım, en büyük emlâk ve toprak sahip-lerini birbirleriyle hal ve hamur ederek, Doğu illerinden Batrya doğru yu-varlanan, yuvarlandıkça ezip çiğnediği, bünyesi içine aldığı küçükmülkleri yuta yuta gelen, geldikçe şişmanlayan, büyüten, dağlaşan tam ef-radrnı cami, ağyarım mani adıyla sanıyla bir finans-kapital çığıdır.

2- Pazar ve İlk Madde: Türkiye'de 1927 sanayiyi teşvik yasasıylagelişmeye başlayan sanayi şubeleri hemen hemen kasa yöntemine eriştilersayılabilir. Ağn sanayinin Tüıkiye'de kurulacağım beklemeyi, mucizeyeinananlara bırakalım. Son zamana kadar iç pazara yetmez görünen şeker vedokuma sanayi de, bu yıllar içinde İş Bankası île Çeklerin açacaklarışeker, Sovyetlerin gönderdikleri dokuma lâbıikalanyla artık Tüıkiye pa-zarım dolduracak demektir. Bazı üretim kollan artık varolan ve açıkTürkiye pazarlarım doldurmuş, dışanda pazar aramaya kalkışmış durum-dadır. Türkiye'ye yeni pazarlar geıek, yoksa olmaz! Bu yeni pazaılan nere-den bulacak? Kendisine şimdiye kadar yan bakan Kürdi stan içlerinde azçok yan kapalı bir ekonomiye bağlı duran Doğu illerinde... Bu bir.

İkincisi: Türkiye şu aşın üretimle "sık nefes"liğe uğramış emperya-lizm döneminde, dünya pazarına mamul sanayi eşyası çıkanp satmayakalkışacak kadar Donkişotluğu olanaklı görmüyor. Onun için sanayiüretici güçlerini kendi kabuğu içinde kendi yağıyla kavrulacak çaptan ilerigötüremeyeceğini biliyor. Onun için Doğu illerine ve Kürdistan'a oranlabu bakımdan kul geçinen Türkiye buıjuvazisi, dünya pazan ilişkilerindeemperyalizme ister istemez bağımlıdır. Türkiye'nin bu bağımlılığı bugünsiyasal alanda azalmış görülmesine karşın, ekonomik olarak devam et-mekten geri kalmamıştır. Bu bağımlılığın ifadesi Türkiye'nin dünya pa-zarına ancak tanm ürünleriyle ilk maddeleri ihraç edebilmesidir. Kürdistanve Doğu illeri yukanda işaret ettiğimiz gibi zengin değerde maden damar-lanyla doludur. Dünya bunalımı tanmsal ürünlerini yok pahasına indirdiğizaman, yeni ihracat metalan olarak bu yeraltı ilk maddelerinden fiyat tuta-cakların işletilmesi, büsbütün emrivaki oldu. Örneğin Kars'ın Kağızmantaraflarında 3 milyon altın liralık toz alta madeniyle zenginlik derecesininsının bile henüz çizilemeyen Ergani taraflarındaki bakır ve gene altın ma-denleri, Tüık buıjuvazisinin iştahım bütün şiddetiyle kamçılamaktan gerikalamazdı. Hele maden işlerinin müteahhitliğini üstüne almış İş Ban-kası'nın eski genel müdürü yeni İktisat Bakanlığına geleli beri madencilik

Page 85: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

perspektifi büsbütün arttı. Madenlerden alınan resim %1'e indirildi. Pat-layıcı maddeler madencüeıe maliyet fârklanyla sağlandı vb... BaşmdaDeutsche Discmto Bank'ın bulunduğu Otavi Nord Deutsche RaffinerieMetallgesellschaft -Otto Wollff Hirsch Kupfer fırmalanndan mürekkebigüçlü bir Alman grubu, yan yarıya Tüık- Alman hisseli bir sendikaoluşturarak Eıgani'de fâaliyete hazıriandı. Herhangi emperyalist bir ülkesömüıgelerinde pazar ilişküerini genişletmek ve orada gömülü duran ye-ralü hazinelerini işletmek için ne yapar? Önce bundan önceki finans-kapital kısmında gördüklerimizi, sonra da iç pazadan açmak ve yeraltlannıkarıştırmak için zorunlu olan diğer tesisleri kurar. Bu tesislerin başmda negelir? Anavatan mallarım içeriye, ilk maddeleri dışanya taşıyacak araçlar.Bunların başmda da: demiryollan! İşte İsmet Paşa hükümetinin finans-kapital şebekesinden sonra "ülkeyi demir ağlaria örmek" siyaseti de, eko-nomi politik açısından bu anlama gelir. Samsun-Sivas, Ankara-Sivasdemiryollarının inşası, Toros ve Mersin-Adana hatlannın hükümetçe satınalınması, aynca adı geçen Kağızman'a kol atacak olan Sivas-Erzurum,diğeri Fevzi Paşa-Malatya çizgisiyle Ergani bakır madeninden geçecek veVan gölünün petrol kaynaklarına doğru uzanacak olan iki demiryolununbaşlangıçtandır.

İstanbul'a kamyon satın almak üzere gelen Van ve Sürt bölgesibayındırlık işleri müteahhidi tüccardan Nuri Bey, nakliye siyaseti ve an-lamını şu satırlarla özetliyor:"O tarafın bütün derdi, bundan önce de gereksinimi ulaşımsızlıktır. Halk eski hükümetlerin kötülüklerinin cezasını çekmektedir. Her türlü tarımsal faaliyete uygun olan bu yerlerde emeğinin hiçbir karşılığını alamadığı için mutsuz olup, fazla üretime gayret etmemekte ve ürününün kazancını görmemektedir. Hizan ve çevresinde geniş fındık bahçeleri bile bulunduğunu söylediğim zaman beni hayretle dinliyorlar. Siirt'ten tahıl, yağ vb. şevkine olanak mı vardır? İhracat istasyonu olan Mardin'e bir günlük yol olduğu halde, bir ton eşyanın kamyonla nakil ücreti 90 liradır. Benim Mersin'den 34 liraya aldığım bir ton çimentonun, yerine nakli 300 liraya mal olmuştur. Artık durumu siz karşılaştırın. Görevim dolayısıyla dolaşıyorum. Anadolu çok doğurgandır. Araç olsa, rakip ülkelerle rekabetimiz işten bile değildir. Ülkeyi canlandıracak, aziz İsmet paşanın yol ve araç nakliye siyasetidir."20 Bir Türk burjuvasının. bütün Türk buıjuvazisiadına Kürdistan'da su-lanışı, bundan başka türlü ifade edilebilir miydi?Türk burjuvazisinin Kürdistan'da bütün deıdi ne Birinci Müfettişlik terörü,ne jandarma saltana-20. Cumhuriyet, 26.9.1930.

Page 86: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ti, ne ağa baskısı asla değil, yalnızca "yol gereksinimi"dir. Oysa,harika ağzından çıkan sözler besbelli ediyor ki, bu "gereksinim" ancakoralarda, müteahhitlikle resmen ve ticaretle özel olarak yoksul Kürdistanhalkım sömürge çapuluna uğratmak için uğraşan Türk buıjuvazisinin"bütün derdi"dir: 1) Çünkü o yerlerde "geniş fındık bahçeleri" ne kadar"her türlü tanmsal faaliyete uygun"dur. 2) Çünkü 150 km.lik mesafede(Siirt-Mardin) taşınacak Kürdistan tanm ürünlerinin tonuna 90 lira gibiağır bir masrafı veren kodaman Türk tüccarlan, istediğinden âlâ ve süpernormal bir kân ükınna tamamen koyamaz. 3) Çünkü Türkiye'yi haracakesen İstanbul'un yan yabancı, yan yerli büyük çimento şirketleri,çimentolannı Doğu illeri pazanna fiyaünın on katı kadar bir nakliyemasrafıyla gönderdikçe, Kürdistan pazanm layıkıyla tekelleştirmiş vesömürmüş sayılamaz. Sözünü ettiğimiz Alman-Türk finans grubununErgani sendikası, bakır madenini Sinop ya da Mersin limanına nakilettirmenin yerine -tarih öncesinden beri olduğu gibi- develerle taşımayakalkarsa yayan kalır, vb...

Buraya kadar söylediklerimizden ne çıktı? Türk buıjuvazisininKürdistan pazanm açmak ve soymak için, orada genel olarak bayındırlıkişlerini ve özel olarak ulaşım araçlannı geliştirmesi, zifafa girecek da-madın suratım usturalatmaya razı olması gibi şart ve zorunluluk olduğudeğil mi? Nitekim bir müteahhit ve tüccar Türk kapitalisti, "o tarafınbütün derdi yol gereksinimi ve ulaşımsızlıktır" demedi mi? Buaçıklamanın tek mantıksal sonucu olarak, Kürdistan'da ekonomiksömürüsünü güçlendirmek isteyen Türk burjuvazisinin orada hiç olmazsayol faaliyetini canlandırması ve güçlendirmesi gerekmez mi? Evet, oysaaslında bizzat kendisi, geri bir ülkede bulunan Tüıkiye sermayesi bu nok-tada bile son finans-kapital gruplannın (örneğin Ergani bakır madenişirketinin) sığınmalan dışında, hattâ bu "yol gereksinimi"ni tatmin et-mekte bile Kürdistanı da ilerletmemek için sistematik bir plan izler. Bunuanlamak için Kemalizmin bir Doğu illerinde, bir de Bati illerinde izlediğiyol siyasetini, bizzat kendi resmi belgelerinin verdiği rakamlarla kısacakarşılaştırmak yeter. Karşılaştırmanın orantılı olması için Bati illeriiçinde özel ve genel gelirleri, genel olarak Doğu illerindekilerle eşit olan-lannı seçtik. Karşılaştırmaya girecek olan illerden, 1- Doğu illeri: Erzin-

Page 87: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

can, Erzurum, Elazığ, Urfa, Beyazit, Bitlis, Diyarbekir, Siirt, Şebin Kara-hisar, Ayıntap, Kars, Gümüşhane, Maraş, Malatya, Van olmak üzere 15ildir. 2- Batı illeri iki gruptur: a) Sağlam şose oranım arayacaklarımız:Edirne, İçel, Burdur; b) Yeni inşa edilmekte Olan şose oranım arayacak-larımız: Edirne, İçel, Bolu illeridir. Bunlann önce her birininyüzölçümlerine oranla bir, bir de özel gelirlerine oranla varolan yollanmnyüzdesini bulmak ve sonra bu varolan yollar içinde sağlam olanlarınoranıyla yapılmakta olan yollann oranını saptamak için, sözü edilen devlettebliğinden aldığımız rakamlan derleyelim:

YüzölçümüÖzel gelir toplamı (TL)Varolan yolun uzunluğuSağlam şoseYeni yol

Tekrar edelim, karşılaştırma içinalHıöımı? Rah illerini hiıvııt- � i i r l i

15 Doğu ili

222.5017.24-5.6228.225+9922.702+192864+885

ot,,-rr.a Kir, olrl.?

Edime, İçel,Burdur24.025

1.443.1621.519+455754+649

Edime,İçel, Bolu

22.7951.697.911

2.125+427

1.066+201olmayanlardan seçtik. Örneğin dört Batı ili içinde özel geliri en çok olanEdirne'nin özel geliri 728.264 liradır. Diğer biri 600 bin küsur ve ötekiikisi 300 bin küsur lira özel gelirli illerdir. Doğu illeri içinde ise, yalmzMalatya'nın özel geliri 1.209.870 lira, Diyarbakır'ın 720.268 lira Erzur-um'un 694.720 lira vb. dir. Ne hacet, biz bütün 15 Doğu ilini birden üçBatı iliyle karşılaştınyoruz. Yüzölçümü itibanyla a grubu (Edirne, İçel,Burdur) 15 Doğu ilinin %10.7'si, b grubu %10,2'si; özel gelir bakımındana grubu 15 Doğu ilinin %19,9'u, b grubu (Edirne, İçel, Bolu) %23,3'üoranındadır.

Bunlan yuvarlak hesaba çevirelim: Şu 15 Doğu ili diğer 3 Bati ilininyüzölçümce on kati, özel gelirce beş kati oranından daha büyüktür.

Türk burjuvazisinin Bolşevizmden öğrenip kullanmaya özendirdiğisözcükler pek çoktur. Fakat Bolşevizmle Türk kapitalizmi arasında, temel-den birbirine zıt iki rejim farkı olduğu için orada doğru olan sözler, çokkere bizim burjuvazinin ağzında, halkı kandırmaya yarayan modem bireryalan şeklini alır. Örneğin, yukandaki müteahhit tüccar, Doğu illerindeki"yolsuzluğu", "eski hükümetlerin kötülükleri" ile açıklıyor. Acaba bu sözdoğru mu? Yani saltanat dönemi Batı illerinde fazla yol yaptırarak, Doğu

Page 88: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

illerini büsbütün ihmal etmiş midir? Bunu olaylar ve rakamlarlaaraştıralım:

Gerçekten kilometre kareye düşen genel yol uzunluğu 15 Doğu ilindeortalama 36,6 m., a grubu Baü illerinde 63,2 m. (km. falan değil ha!) veb grubu Baü illerindeyse 93,2 m.dir. Bu rakamlara bakınca, kilometrekare başına, Doğu illerine oranla a grubunda iki kati, b grubunda üç katrfazla yol gözüküyor. Ve bu oran göz önünde tutulunca, denilebilir ki, sal-tanat hükümeti Doğu illerine bir yol yaptirdıysa a grubu illerine 2, b gru-bu illerine 3 yol yaptirmrştrr. Çünkü kuşkusuz varolan yolların toplamuzunluğu eskiden kalmadır. Fakat biz sorunu bir ilin yüzölçümü itibarıyladeğil, o ilin zenginlik derecesini gösteren, örneğin özel geliri itibarıylakoymaya zorunluyuz. Yani gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ge-rek bugünkü Cumhuriyet burjuvazisi döneminde bir ilde yaprlabilecekyol, o ilin genişliği hesaba katilarak değil, ekonomik gelişme derecesinebakılarak yapılabilirdi. Ekonomik gelişmeye delil olaraksa, elimizde birilin özel gelirinden başkası yok. Daha doğrusu, devlet bir ilden ne kadarpara alırsa, o ile de o kadar yol yapabilir varsayıyoruz. (Demiryolu hatlanbunun dışmda.) İşte yukandaki oranlan her ilin özel gelirine oranla tekrar-layacak olursak, şu rakamlan elde ederiz.. Her üden alman özel gelirin bi-rer lirasr başma ne kadar uzunlukta yol düşüyor? 15 Doğu ilindeki tümözel gelir toplamının her lirası başına varolan bütün yollardan, düşen yoluzunluğu 1,1 m.dir. (Yani Doğu illerinde her özel gelir lirası başına 1 metre 10 cm.lik yol düşüyor.) A grubunda her özel gelir lirasına 1,05; b grubuna 1,2...

Bu oranlara göre. Eğer varolan Türkiye illerinin yollan genellikle sal-tanat döneminden kalmış vaısayılıısa, Osmanlı İmparatoriuğu döneminde,aşağı yukan gerek Doğu, gerekse Batı illerinde yapılan yolların uzunluğuher ilin özel gelirine göre, her ilin zenginliğiyle doğru orantıhymış. Şuhalde, "eski hükümetleri" ne savunmayı ne de suçlamayr düşünmeksizindiyebiliriz ki, imparatorluk her ile gücünce vermiş... Fakat acaba Cumhu-riyet buıjuvazisi de böyle mi yapmıştır? Yoksa Doğu illeri üvey il, Batıilleri öz il mi sayılmıştir? Bu soruya yanıt vermek için şu iki noktayıaraştıralım:

1- "Eski hükümetlerden ne kadar yol kalmışsa kalmış, fakat Cumhu-riyet hükümetleri bu yollan Doğu illerinde ne dereceye kadar ve Baü ille-rinde ne oranda koruyabilmiştir? Başka bir deyişle, varolan yollar içindesağlam şoselerin oram Doğuda ne kadar, Baüda ne kadar? Bunu bulursak,

Page 89: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Cumhuriyet buıjuvazisinin Doğu illerini mi, yoksa Batı illerini mi dahaçok gözettiği anlaşılır. 2- Her ilde yeniden yapılmakta olan yollar ne oran-dadır? Eğer Doğu illerinde yeniden inşa edilen yollar Batı illerinde yenideninşa edilenlerle aym orandaysa, sorun yoktur. Cumhuriyet burjuvazisi heriki tarafta da aym bayındırlık siyaseti izliyordur. Aksi halde sorun da ters-tir.

Sağlam yolların oranı: 15 Doğu ilinde kilometre kareye düşen sağlamyol 12,2 m.; a grubu Batı illerinde kilometre kareye düşen yol 31,4 m.dir.Fakat bir de özel gelire göre bakalrm. Her lira başma 15 Doğu ilindedüşen yol 0,3 m., oysa a grubunda 0,5 m.dir. 15 Doğu ilinde varolanbütün yollara oranla sağlam kalan yollar %32,8, a grubunda sağlam yollarbütün yolların %49,1'idir. Yani yuvarlak hesap edilirse sağlam kalan yol-lar Doğu illerinde hemen hemen üçte bir, Batı illerinde hemen hemen yanyanyadır. Bu hesapça varolan yollardan konulanların durumu BatıdaDoğudan %40 daha fazladır. Başka bir deyişle, Kemalizm Batı illerininyollarına. Doğu illeri yollanırdan hemen hemen iki katı kadar daha fazladikkat ve özen göstermiştir.

Bütün Doğu illerim değil de özel geliri, a grubu Batı illerinin özel ge-lirinin (1,4 milyon) hemen aym olan üç Doğu ilindeki sağlam yollarınbütün yollara oranını araştınrsak (bu üç Doğu ili Diyarbakır, Van, Erzin-can'dır ve özel gelirleri toplamı 1.428.186 liradır) a grubu illerinde sağlamşosenin oram %49,1 olduğu halde, 3 Doğu ilindeki sağlam şosenin (tabiivarolan yollar toplamına) oranı %15,9 olarak bulunur.

Yemden inşa edilen yollar 15 Doğu ilinde yeniden yapılan yollar kilo-metre başına 3,8 m.dir. B grubundaysa kilometre başına 47,7 m. yenidenyol yapılmaktadır. Özel gelirin bir lirası başına Doğu illerinde 0,1 m., b grubu Batı illerinde 0,7 m.lik yol yapılıyor. Yani Kemalizm Batı illerindeDoğu illerine oranla 7 kat fâzla yeniden yol yaptınyor. Oysa her iki kısımillerden de aym miktar para topluyor!

15 Doğu ilinde, varolan yolların uzunluğuna oranla yapılan yollarınuzunluğu %10,5'dir. B grubu 3 Bat ilinde bu oran %50,6'dır. Yani Kema-lizm Doğu illerine onda bir oranrnda yeni yol eklediği halde, Batr illerineyan yanya yeni yollar katmaktadır. Tekrar edelim. Bu oranlar, Kemaliz-min topladığı özel gelir bakımından aym gelirde olan Batı ve Doğu illeriiçindir. Yeniden yol yapma konusunda, Kemalizmin Doğu illerini ne ka-dar geri bıraktığını anlamak için 15 Doğu ilinin toprakça onda biri ve özelgelirce de beşte biri oranında küçük olan 8 Batı ilinde yapılan yeni yol-

Page 90: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

lann rakamlarına bir göz atmak yeter. 15 Doğu ilinde yeniden 864+885kilometrelik yol yapıldığı halde, 3 Batı ilinde 1066+201 kilometrelik yolyapılıyor. Yani 3 Batı ilinde kendisinden 5-10 katı büyük olan 15 Doğuilinden %12,3 (eksik değü) fazla yeniden yol yapılmaktadır!...

Bu oranları bulmak için asıl rakamları bizzat Kemalizmin resmiyayınından alıyoruz. Şu kısa karşılaştırmalarla varabileceğimiz genelsonuç şudur: 1- Kemalizm Doğu ülerine, hattâ sömürü için zorunlu olanyol yapma konusunda büe geri bir sömürge işlemi yapıyor. 2- Bu siyasetKemalizmin tarihiyle birlikte başlar. Kemalizm Kürdistan'ı layıkıyla so-yabilmek için, oranın tanmsal ürün ve ilk maddelerini tefeci fiyatianylayok pahasına çekebümek ve kendi sanayi ürünlerini orada pazarlayabilmekiçin hiç olmazsa, bütün emperyalist anavatanlann sömürgelerindeyaptıklan kadar olsun. Doğu illerinin yoüanm düzeltmeye zorunludur.Kürdistan'ın kapalı ekonomisini parçalamak için bundan daha doğal birzorunluluk yoktur. Ne çare ki Kürdistan aslında "kendisi muhtaç-ı himmetbir dede" durumunda olan Türk finans-kapitali gibi, piç bir kapitalizminsömürgesıdiı. Onun için orada Kemalizmin uyguladığı ekonomikyöntemleı, hatta normal bir sömürgecilik bile değil de adeta birsömürgecilik alü, en aşağı sömürgeciliktir.

3- Maliye Saürı: "İla maşallah" Kemalizmin maliye siyasetinin neayar bir nesne olduğunu burada tekrarlayacak değiliz... Zaten Kemalistdevlet aygıünın Türk köylüsüne uyguladığı sistem, bugünkü Hint ve Çinköylüsünün başındaki satırdan farksız değil... Burada iki sözcükle kaydet-mek istediğimiz şey, Kemalist devlet aygıümn Kürdistan ve Doğu illeriüstündeki baskısında, genel olarak köylülüğü soyuşundaki başkaözelliklerden birkaçrm haürlatmaktır.

A- Kitapta yazılı vergiler (sözde yasal vergiler): Bunlardaki bir nicelikbir de nitelik bakımından özelliklere kısaca değinelim:

a) Nicelikçe vergüer: Vergiler Kemalizm sahneye çıkalı beri en aşağron kaüna çıkanlmışür! Aşar genellikle Doğu illerinin iç köylerinde sözdekalkmışür. Gerçekte, eskiden nasrl sekizde bir aşar alınıyorsa, bugün deaynen -on katına çıkanlmış arazi vergisinden başka ürünün sekiz kaü vergiolarak almıyor. Yol parası Baü illerinde 10-12 lirayı geçmediği haldeDoğu illerinde 15 lirayr bulur. Aşağıda göreceğimiz nedenler yüzünden,toprağın verimli ya da verimsiz, olması da hesaba kaülmaz. Ortalama ondönüm (yani bir hektardan iki dönüm fazla) toprağı olan bu köylü, her türverginin toplamı olarak yılda 70 lira vermeye zorunludur. Dönümbaşına

Page 91: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

7 lira!...Fakat verginin niceliğini, bir veren köylü bir de allah (yani pazar)

bilir. Çünkü Doğu illerinde geçerli para gümüştür. Yukanda kaydettiği-miz gibi, gümüşün piyasası zemin ve zamana göre oynar. Ortalama olarakKürdistan'da bir liranın 30 kuruş olduğu tarihlerde tahsildar köylüden 1 lira için 3 mecidiye (yani 60 kuruş) alır. Kürdistan köylüsünün bu yük al-tından nasıl kalkacağım sormayın Çünkü bu kalkma, doğrudan doğruyakalkışır. Yani bireysel ya da kolleklif ayaklanma şeklinde olagelir...

b) Nitelikçe vergiler: Vergilerin niteliği deyince şu üç özellik derhalgöze çarpar:

1- Modern cizye: Geçmiş derebeyi bezirgan saltanatlannın zamanındamerkezi vergiler, derebeyi yöntemiyle bireysel güce göre perakendedeğil, bir ağa ya da reisin hükmündeki topluluğa toptan bir cizye şeklindebiçilirdi. Bugün Kemalizm de genel olarak Doğu illerinde yerel özelliklere uyarlayarak, bu cizye yöntemini modernleştirmiştir. Dönüm kavramızaten Kürdistan halkı için meçhuldür. Onun için vergiler dönüm başınadeğil, genel olarak bucak başına kesilir. Tabii bu toptan verginin çalışkanKürdistan köylüsü içinde hangi ellerle ve ne şekilde paylaştınldığı kendiliginden anlaşılır.

2- Modern talan: Vergiler Tüıkiye Cumhuriyeti yasalarına göre halktan üç taksitte alınırlar. Oysa Doğu illerinde -Türk polisinin bilinen deyimiyle- orman yasası egemendir. Onun için vergiler tahsildann işine geldiği zamanda ve bir kerede alınır. O zaman hürriyet edebiyatçılannın, ünlüdemagojilerinde sultan zaptiyesinin köylüyü lalan edişine ilişkin çizilensahneler, Cumhuriyet burjuvazisinin Kemalist jandarma ve tahsildarı tarafindan harfi harfine "temsil" edilir. Köylünün nesi var, nesi yoksa, yalağı,çanağı, çömleği, davan ve herşeyi gaspedilerek haraç mezat olunur. Buna"modern talan" adı verilemez mi? Doğu ilinin vergiler anketine verdiğiyanıtım bir daha okuyalım: "Gazetenizde vergilerin ağırlığından söz ediyorsu nuz. Bize kalırsa, bu sorunu yalnız İstanbul halkına sormamalıdır. Bir kez de Ana dolu çiftçilerinin durumunu incelemeli ve hangi vergilerin köylüye ağır geldiğini onlara sormalıdır. Bu anlamda tahsilatın ne şekilde yapıldığı da öğretilmelidir. Anadolu 'da bir köy tahsildarının bir kaymakam, bir şube başkam kadar yetkisi vardır. Köy tahsildarı vergisini bir taksitte vermeyen köylüye eza cefa ettiği gibi, onun altındaki yatağını vb. de derhal açık arttırmaya çıkarır. Bu doğru bir hare ket midir?" 21

c) Vergi sahtekârlıklan: Yukandaki vergi sisteminin baltası al-

21. Kemahlı A.: "Vegiler Hakkında Anket", Cumhuriyet, 22.11.1930.

Page 92: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tada köylü ne yapar? Ya isyan eder dağa çıkar, ya da ezüip mahvolur. Fa-kat mahvolmak istemeyen köylünün boğazına geçireceği son bir cankurta-ran vardır ki, onun boynunu son kez olarak boyunduruklamaktan başkabir sonuç vermez. Hele... Evet, köylü son bir çare olarak tahsildarlaanlaşmayı ve vereceği veıgüıin yansım tahsildara, rüşvet vererek, ötekiyansından kurtulmayı dener. Baü illerinde, yoksul köylü için ehveni şerbir çare olan bu yöntem, özellikle Doğu illerinde bütün facialarını oynar.

Bir ömek: Muço'nun 50 koyunu var. Yalnız 20'sini yazdınr. Aksiliğebakın ki -o her Doğu ülinin başmda, kapitalist düzenden ve ağalıktanbaşka, bu iki sistemin musallat ve yadigân sıfaüyla eksik olmayan- bir"düşman ketim"i tahsüdara haber verir. Tahsildar gelir. 30 koyundan üçerlira alacak olsa 90 lira eder. Muço bu parayı rüyasında görmemiştir. Tah-sildarla uzlaşmaktan başka çaresi yok. Uzlaşır; 30 değil 9 koyun çalınmışyazdır ve bu 9 koyun için 27 lira resmi veıgi verir. Geri kalan 21 koyuniçin köylü tahsüdara 2 mecidiye altaı+15 kağıt para, yani 25 lira kadarbir rüşvet verir. Sözde uzlaşılır. Fakat az zaman sonra aynı-tahsildar,aldığı rüşveti az görür. Daha ister. Köylü veremeyince, geri kalan 21çalınmış koyunun 63 lira vergisini talep eder. Bu ani darbeden şaşalayanköylü şaşkınlığını katmerleyen bilgisizliği yüzünden Surunu savcıya an-latır. O tahsildara rüşvet verdiğini bir dilekçeyle büdirmesini söyler. Di-lekçe verilir verilmez, köylü hapishanededir. Rüşvet alan tahsüdar serbestgezdiği halde, köylü rüşvet verdiği için zindanda!..

B- Kitabında yazılmayan vergiler (sözde yasadışı vergiler): Öncekilere"sözde yasal" dedik, bunlara da "sözde yasadışı" diyoruz; çünkü "yasal"dediğimiz veıgilerin gerek nicelik gerek niteliğinde öyle antikalıklar var kibunlar hiçbir kitapta yazmaz. Şu halde yasadışı dediğimiz veıgiler öyleulu orta, gelişigüzel ve açık saçık istenir ve alınır ki, değme yasal vergile-rini her devlet bu kadar zorbalık ve şiddetle tahsile kalkışamaz. Onun içinbunlara yasal da desek olur. Bir sözcükle Kemalizme göre, zaten her alan-da olduğu gibi vergilerde de yasalla yasadışının sının, derebeyi sınırlangibi bir şeydir. O sınırlarda dünyanın en vahşi çapullan, saldınlan haklaraulaşır.

Kitapta yazılmayan vergilere örnekler çoktur. Biz burada iki ömekverelim:

Sürekli baç (tayyare veıgisi): Emperyalist işgal ordulan, soyduklansömürgelere ayrıca kendi masraflarım da ödetirler. Türkiye halkı gibi veondan pek fazlasıyla da çaresiz Kürdistan halkı Doğu illerini kasıp kavu-

Page 93: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ran asker ve jandarma masrafını taşır, fakat sorun bununla bitmez. Kürtparyalan, ikide bir başlarına bomba yağdıran uçaklara en çok ve sonsuzharaç verici olmak gibi acıklı bir talihe çatmışlardır. Ortaçağ Avrupasında,kafile kafile oradan oraya dolaşan bir serseri dilenciler tipi ve srnıfi sap-tanır. Kürdistan'm da herhangi bir horoz ötmez gün batmaz kasabacığınauğrarsanız orada ilk gözünüze çarpan şey, her mahalleden fışkınp çıkan,süngülü asker bölüklerinden sonra bu "serseri-dilenci"lerdir. YalnızKurdistan'daki serseri-dilencilik biri resmi, diğeri gayn resmi olmak üzereiki türdür: 1- Gayn resmi dilencilik: Bilindiği gibi "mesleksizler ya damesleği bilinmeyenler" grubudur. Bunlar şu zavallı ülkenin zavallılığınıncanlı sürü halinde sürünüşüdür. 2- Resmi dilencilik: Ya da "eh bayraklı di-lencilik" Tayyare Ccmiycti'nin sanatıdır. Her Kürt kasabacığında jandarmakarakoluyla yan yana ya da alt alta üst üste, önünde bir ay yıldızlı bayraksaikan "Türk Tayyare Cemiyeti" levhası görülür. Bunu ortaçağın serseridilenciliklerine benzetmiştik. Fakat öıgüt ve soygun yönünden TayyareCemiyeti, her tepede bir şato kurmuş, yanında silahlı adamlan yatan birderebeyi ya da bütün geçitleri tutmuş, Zaloğlu Rüstem tipinde bireşkiyaya daha çok benzer. Çevre köyler Kemalizm sayesinde Tayyare Ce-miyeti'nin uyruklanyla yerleştirilmiştir. Bu kez köylünün bütünürünlerinin ve hayvanlarının %l,i, ister istemez Tayyare Cemiyeti'nindir.Ondan başka örneğin her çift hayvanından bir lira "tayyare ianesi" almakya da haraç isteyen derebeyi, kurtulma parası isteyen eşkiyamn da TayyareCcmiycti'nin de Tanzimat-ı Hayriye döneminden beri kaldırılmış olan "ke-sim"e benzer şekilde köy başma şu kadar lira hükmi karakuşisini savur-mak ve bunu köyde, zengininden, tüccarından değil -çünkü bunlar Kema-lizmin güya müttefikleridir- yoksul halktan sızdırmak her günün "olağan"genel işlerindendir. Bir başka Doğu ilinin nasılsa çıkabilmiş sesini birbaşka kez daha dinlemek sırasıdır. "...Bundan başka çift hayvanlarının her birinden bir lirayla tayyare ianesi alınıyor. Alım ve satım üzerinden aslında tayyare ianesi alındığına göre artık köydeki çift hayvanlarından hiç olmazsa 20 kuruş alınmalıdır. Bundan başka Tayyare Cemiyeti örneğin bir köye 60 lira iane yazıyor. Oysa bu iane yalnız köyün zürra kısmından almıyor. Diğer ticaretle uğraşan daha zenginlerden alınmıyor. "22

Nöbet nöbet baç: Kürt ilinin bir adı da "isyan illeri" olmuştur.Şimdiye kadar daima başansızlıkla sonuçlanmış isyanlarda Kemalizmingönderdiği uslandırma seferleri, Kürt halkım bir koyun sürüsünü kurdunparçalayışından daha yırtıcı militarist bir terörle, eline geçen Kürtleri yere22. Diyarbakır muhabirinden: Vergiler anketine cevap, Cumhuriyet, 26.11.1930.

Page 94: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kadar dişler, soma sefer masrafi yaptım diye aym bölgeler halkından eskizamandaki feodal iftarlarında verildiği gibi "diş kirası" alır. Yani isyanın masrafim da aynca açlıktan yıkılan köylere ödetir. Busöylediğimiz de bir komünistin sözüyle kalmasın. Bakın Türk finans-kapitali -kimse anlamasın diye- gençliği "vatandaş Türkçe konuş"palavrasıyla sokağa uğratmasına karşın, kendisi "Fransızcakonuştuğu" zaman bu "diş kirasından nasıl söz eder? Konu, durmadanaçık veren bütçenin dengesidir. Açıkların nasıl kapandığımanlatmaktadrr. Finans-kapitalin Franstzca organı tamamen şöyle der:"Bununla birlikte, (Ağrı dağı) fitne hareketinin önlenmesi gibi, önceden görülmez bir tür mesai vardır ki, ancak ve aynı ilin bütçesinin başka fasılları üstünden gerçekleştirilebilecek ekonomilerle sağlanabilirlerdi. Yapılmış olması gereken de budur." 23

Siyasal Baskı"Vurun tutulmayın, s..n, s n!"... Bütün eski Babıali, yeni Ankara

Caddesi ile Taş Hanin terbiyeli maymununa çevrilmiş edebiyatçı küçük-buıjuvalan, bütün "münevver ve mütefekkir insanlık" gibi katmer katmerutanca düşüp bazı işlerde sıkıntıdan dökündükleri gül kokulu ter içindeboğulsunlar. Haber haberdir. Sonra, haber verelim ki bunu yalnızca"aslına sadık" biçimde yansıtmaktan başka kast ve günahımız yoktur. Buslogan Kürdistan'rn başma modem bir Atilalık kesilmiş olan Birinci Ge-nel Müfettişlik tarafından aynen, bütün muhafız, subay, jandarma ve askerkıtalarına "yasadışı" olarak tamim edilen paroladır! Kemalizm "ordular ilkhedefiniz Akdeniz" dedikten sonra, bütün "vatan" da tekmü Tüık burjuva-zisini toplayan Halk Partisi'nin bayrağı üstüne, halka karşr çekilmiş Ke-malist yatağanrn üstüne, her göze görünmez casus mürekkebiyle yazdanbu yukandaki slogan, tüm ağa, tefeci, finafis-kapitalist, kaim memur blo-kuna hitaben söylenmiş, bu yurdu biz sizin için fethettik dogması ile yanyana dizilmedi mi?

Kemalizmin bayrağr bu iki sloganı da sentetize eden bir "Gâve" (de-mirci Kawa)dtr. Yalmz Ankara'da dalgalanan bu bayrağın üstündeki slo-ganlardan "biz senin için fethettik" nasıl Baü illeri tarafından gözükürse,Doğu illerinin tarafina bakan Kemalist bayrağrn yüzündeyse, "vurun tu-tulmayın!" vb. parolası yanar. Onun için "vurun tutulmayrn vb." slo-ganım Kürdistan'da gerçekleştiren Birinci Genel Müfettişlik, o bölgedekiKemalist siyasetin maskesiz cisimlenişidir; Kürdistan'da uygulanan'sömürge siyasetinin özüdür.

23 .L 'Economiste d'Orient, 10.1.1931.

Page 95: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Genel Müfettişlik 1926 yılından beri teröre başlayan KemalizminÜlkede tutunabilmek için gerekli bölgelerde uygulanabilecek sürekli teröraracım el altında bulundurmak için "yasa"yla yasallaştudığı sömürgcci.militarist diktatörlüğe dayanan bir kurumdur. Kürdistan'da 1927 sonlanndailk kez uygulandı. İçişleri Bakam müfettişliğin yalmz Kürdistan'a özgükalmasını, aradan beş altı yıl geçtikten sonra şöyle açıklamak istemişti:para bulamadığından, adam bulunmadığından!

"Bütçede karşılığı olmadığı içitı yalnız Doğu bölgesinde uygulanmıştır. Müfettişi bulunmadığı için yalnız Doğu bölgesinde uygulanmıştı." 24 Oysa birazdaha aşağıda, "Birinci (sanki ikincisi varmış gibi) GenelMüfettişliğin ödeneği Kürdistan'da uygulanışının!" oranın genel ve özelyönelimi için bir zorunluluk olduğunu aym demeçte okuyoruz:

I - Genci yönetim zorunluluğu: "Bu doğrudan doğruya genel yönetime veemniyet ve asayiş sorununa ait olan bir özelliktir ki, aslında Genel Müfettişliğin kurulmasında asıl amacı oluşturan özellik de bu olmuştur." N i t e k i m dahayukanda bu asayiş sorununu daha somut olarak şöyle koyuyordu: "Genel Müfettişlik Doğuya girmeden önce Doğuda 30 ile 40 kişi arasında değişen on çete vardı ve Ağrı dağında 2000 silahlı çete alay-ları mevcuttu. Güney sınırlarımız akın diyarları gibi saldırıya maruzdu."

2- Özel yönetim zorunluluğu: Finans-kapitale "yuva eşelemek"te "Genel Müfettişlik özel yönetimi mesailerinde de illerin mesaisini birleştirdiler, karakollar yaparak yolların düzen ve emniyetini sağladılar. Bayındırlık işlerine başlandı. Ülkede hiçbir fabrika yokken un fabrikaları açtırıldı. Elektrikler yaptırıldı. Doğu illerimizde de Batıdaki gibi bayındırlık faaliyeti başladı. Diyarbakır'ın eski halini bilen varsa, şimdi aradaki farkı takdirle görür. Osmaniye, Elazığ da öyledir. Van'da da bayındırlık faaliyeti başlamıştır. Van bir şehir haline gelmek üzeredir. Van'ın en büyük yoksunluğu nüfusudur. Nüfus olmayınca doğal olarak bayındırlık da geç olur."

Bu açıklamadan bir daha anlaşılıyor ki, Birinci Müfettişlik yöneti-minin Doğuda iki amacı var: 1- Finans-kapitale yuva yapmak; 2- Bu yu-vayı güvence altına almak. Nitekim sütunlar doldurarak İçişleri Bakanınındemecinden de Kürdistan'da ezilen bir köylülük olduğundan, buköylülüğün derebeylikle olan ilişkisine ve Cumhuriyet buıjuvazisininKürt köylülüğü hakkında düşündüklerine ilişkin tek bir satır değil, kelimebile yoktur. Ezilen Kürt halkı hakkında İçişleri Bakanının ağzındandökülen sözler şunlardır: asiler, şakiler, çeteler, eşkiyalar... yola getirmek,amansız bir takip, birer birer yok etmek, bir tek nefer kalmayıncaya kadar

24. Şükrü Kaya: Meclis'te gensoruya yanıt, Cumhuriyet, 26.6.1932.

Page 96: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

hepsini tepelemek vb...Sonra hiç sıkılmadan sürek avından söz eden bir avcı iştahıyla ağzı su-

lana sulana, Kemalizmin Kürdistan siyasetinden söz eden aym Bakan, bi-linen buıjuva tersliğiyle Doğu illerinde "bayındırlık" olması için nüfus

istiyor, "nüfus" için "bayındırlık" değil. Tıpkı yün satabilmek için

kırpılacak koyun sürüsü isteyen buıjuva gibi...Doğu illerinde özellikle Birinci Genel Müfettişliğe bağımlı olan

bölgede Çin-Japon savaşı gibi, ilân edilmemiş bir sıkıyönetim kasırgasıortalığı kasıp kavurur. Yayın adına eksiltme ilanlarını yayınlamakoşulunu yerine getiren tek tük il gazetelerinden başka hemen hemenhiçbir şey yoktur. Diyarbakır'da köylü ağalara Gazi'nin mucizelerinisayıklamaya yarayan tek tük övgü broşürleri, Birinci Genel Müfettişliğinağalık içinde kalan ajitasyonunu yazar. Urfâ'da çıkan bir gazete, doğrudandoğruya demagojik bir perde altında büyük toprak sahipliğinin yayın or-ganlığını yapar. Bir sözcükle, burada hattâ Baü illerindeki basın derece-sinde, hiç olmazsa kapitalist unsurlann bir tür özeleştirisini becerenaraçlar da yoktur. Çünkü Türk buıjuvazisi Kürt ağalığına güvenemez.Hattâ güven değil, tahammül büe edemez. Halk Partisi bütün ağa, tefeci,finans-kapitalist, hattâ kısmen de aydın sınıflarının en "mezhebi geniş"blokunu tekelleştirmiştir. Onun dışmda yasal bir parti değil, hattâ"müştakilvari" bir eleştiri bile Kemalizmin tüylerini kirpi gibi diken di-ken eder. Baüda böyle diken üstünde oturan cumhuriyet burjuvazisi, Doğuillerinde değil siyasal, hattâ kooperatif kadar kansrz bir ekonomikoluşumu (bizde kollektif şirket ya da geçici kıedi kooperatiflerini) bile"zararlı" bulur. Halkın en ufak bir şikayeti en kötü bürokratlıktan yoket-me tehditlerine kadar her tür ve tarzda basünlır. Bir köylü bir dilekçeyazdırsa, onun köşesine kimin tarafından yazıldığını gösterecek bir mizakondurmaya zorunludur. Ta ki, gereğinde yazan bulunup pişman edilsin,ya da derdini yazdıracak adam bulamasın...

Kürdistan'da yazılan her dilekçe için mutlaka bir kaü fidye ve iki kaüda posta masrafı alınır. Bu yüzden dilekçe verebilmek için, o Doğu ille-rinde pek ender rastlanabüen türden, cebinde 2-3 lira bulunan bir adam ol-mak şarttır. Yoksul, halktan bir Kürt için bütün bu töreni yerine getir-mek, "ilgili makama" bir dilekçe vermek için yeterli değüdir. Eğer dilekçehoşa gitmez bir şikayetse, kayıt ve posta ücretlerinin alınmasına karşınsepete atılır. Çünkü güya numara vermek için buıjuva demokrasisinin icatettiği kayıt işlemi adeti, Doğu illeri için göstermeliktir. Hiçbir köylü,

Page 97: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

verdiği dilekçenin kayıt numarasını hiçbir zaman öğrenemez. Yani damgaresminin gelin artsın diye, düzenlice en masum dilekleri bildiren dilekçelerbile beş on defe tekrarlanmadıkça yerini bulmaz. Kayıp olurlar. Fakat birsorunun herhangi bir memurcuğa dokunur şekil aldığı görülmesin. Eğerşikayet eden köylü ve halktan biriyse, şikayet derhal boğulur. Ve şikayetçihiç ummadığı bir taraftan en beklemediği bir darbeyle sersemleşir. Şikayetetliğine ve edeceğine bin kere pişman olur. Çünkü bütün Küıdistan me-murlarının en büyüğünden en küçüğüne kadar nasıl bir hiyerarşileri varsa,üpkı bunun gibi uyulması zorunlu olan bir gizli anlaşmaları, halka karşıadeta işaretle anlaşan harikulade bir birleşik cepheleri ve memur da-yanışması vardır. Bu açıklamayı neden kaydettik? Türk burjuvazisinin, enaşağı sömüıge işlemine uğrattığı Kürdistan halkına, hattâ kendi kapitalistyasalarının saptadığı yurttaş halklarım bile yasak ettiğini hatırlatmak için.Yoksa bütün Kemalizm yönetiminde şu iki nokta asıldır:

1- Şikayet eden ağa ya da buıjuva ve (bu ikisinin yararına karşıt olmamak koşuluyla) aydınsa, dilekçe yöntemi hiçbir arızaya uğramaksızmrolünü oynar. Halktan bir bireyin dilekçesi, aylar ve yıllarca süründüktensonra, bir hasır altında can verir.

2- Fakat varsayalım ki, Kürdistan halkından birinin dilekçesi "yüksekmakam"a ulaştı... Ne olacak? Millet Meclisi'nin daima yaptığı gibi önce"ait olduğu vekalete", oradan "Birinci Genel Müfettişliğe", oradan il, ilçe,bucak aracılığıyla sonunda mutlaka, halkın şikayetçi olduğu memurun yada onun arkadaşının eline geçecek değil mi? Millet Meclisi'nin talep ettiğiajitasyonu kendisinden şikayeti bulunan memurluk ya da o memurluğunbağlı olduğu ağalık yapmayacak mı? Bu kadar tehlikeli bir maceraya hangizavallı köylü katlanabilir?

İşte bütün bunlar s Doğu illerinde zorunlu hizmete gönderilen ya dagönderilmeyen öyle bir memur tipi yaratmıştır ki, Senegal ya da Çin Hin-di'ndeki Fransız memuru, bunun yanında belki de insaflı kalır. Bu yüzdenKürdistan'da herşeyb bir gizlilik havası içinde akar. Ağa memurla, memurbuıjuvaziyle koklaşa koklaşa, kulaktan ağıza ya da bir romanın adıgibi "dudaktan kalbe" fiskos ederek işler pişirilir. Doğu memuru oldukçakârlı bir yağmadadır. Yavaş yavaş aşınan eski bir sosyal yapı üstündeaşındıran yasayı temsil eder ve incelerken, Doğu illeri memuru, hemyasayı, hem de_aşınan rejimi kemire kemire yaşayan bir sansar gibi işler.Arada, burjuva yasası tam burjuva memurunu ve buıjuva memuru datam buıjuva yasasını kara tencerenin yuvarlanıp isli kapağım buluşu gibibulmuştur. Ke-

Page 98: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

malizm bu efendilere, göze görünmeden yanık sesle şu öğüdünü vermiştir:"Yiyin efendüer, yiyin! Bu han-ı iştiha sizin. Yiyin doyuncaya,çatlayıncaya, patlayıncaya değin" Ne eleştiri, ne teftiş, ne şikayet, ne sorune de yanıt! Savaşa girmiş bir ordunun bireyleri -Doğu memuruna oranla-belki yaptıklarından daha çok "sonımlu"durlar. Kemalizm sermayebiriktiriyor! Hiç şikayet, hiç teftiş, hiç sorumluluk olmuyor mu? E, devedekulak kabilinden oluyor. Fakat bunlar: 1- Ya büyük ağalarla burjuvalarınahbap çavuşvari şikayetleri; 2- Ya da bu "han-ı yağma sofrast"nda ötekimemurlarla gizlilik dayanışmasını bozanlara karşı omuzdaşlaşmışmemurların ortak boykotu cezalandırma şeklinde oluyor. Ki bu da pekender ve istisna hallerden sayıhr. Kemalizm Doğu üi memurluğunu o kadarbaşı boş bırakmıştırki, bu resmi klik bazen bindiği dalı kesen yobaz-larkadar küçük çıkarlan içinde boğulur. Ve kapitalist düzen için şaşümayacakbiçimde, bizzat dayandığı sistemi ve devlet iktidarım tehli-keye düşürür.Şeyh Sait ayaklanmasında Doğu illerinin idarc-i maslahatçı memuru azhızlandırıcı rolü oynamamıştır. Zaten her zaman oynadığı öz rol de budur.Bir örnek: Diyarbakırlı mı ne? Herhalde Türk burjuvazisinin i.' kendikültürüyle idealize edebildiği ender aydınlardan biri, öğretmen Meh-metEmin şeyhlerin ayaklanma kararlaştırdıklarım vali Cemal'e söyler. Valiböyle bir şey yoktur ve olamaz der. Mehmet Emin işi İçişleri Ba- kanınayansıtacak kadar ileri gider. Bakanlık validen sorar. Valilik aym yanıtıtekrarlar. Öğretmen durmaz, bir daha Bakanlığa başvurur. Bu ısrarı görenvali -galiba "makamı işgal" maddesini inceleyerek- öğretmeni yaka- ladığıgibi hapse atar! Fakat gafletin kabağı gene öğretmenin başında pat- 1ar. İlkayaklanmada darağacına çekilen vali değil, Mehmet Emin'dir.

Sivil örgütü bu olan Kemalist devlet aygıtım, jandarma ve hele askeryöntemlerini düşünmek olanaklıdır. Yol kesmek yalmz eşkiya ve ağalarınharcı değildir. Şehir ortasında bile, bir jandarma eri, istediği Kürdü, istediğiangarya için çevirir. Askerlerin bir önemli kazanç kaynağı da tenhasokaklarda rastgeldikleri kimseden anlamadığı türlü evrak istemek, genel-likle böyle "uygar" törenden şaşalayan Kürt köylüsünü bir iyi patakladıktansoma, birkaç mecidiye ya da kuruşunu alarak, lütfen serbest bırakmaktır.En büyük şehir ortasında oynanan bu sahnelerden soma, köydekijandarmanın yaptıklari ya da yapabilecekleri uzun facia destan- lannıdoldurur. Kürdistan halkının dilinde jandarmanın adı "yumurtacı"dır. Birmüfreze herhangi bir ajitasyona ya da takibe çıkmasın. Artık önüne gelenköy halkı, bilsin bilmesin -büyük ağaların buyruğuyla- çala kırbaç

Page 99: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mavzer falakasıyla birer birer işkenceden geçirilir. İşin daha kötü tarafı,Kürdistan köylerini bir afet gibi saran müfrezelerin bu işkenceleri uygu-ladıktan sonra, aynca izzet ve ikram görme haklarındandır. Dayağı yiyenköylü, yumurtasını, sütünü, ekmeğini, davannı da bu istilacılara yedirmekzorundadır. Karakol jandarmasının sosyal ve yönetsel bütün sorunlardamutlak bir iktidarı vardır. Köyde karakolla köy ağası el ele işlerler,Ağa,soygununu jandarma aracılığıyla yaptırtır. Miriyvolannı karakola sevket-mekle sindirir. Karakol bir kimse hakkında ağanın işaret ettiği şekilde birtutanak düzenledi mi, artık o belgenin hükmünü bozacak yeryüzündehiçbir güç yoktur. Büyük Millet Meclisi köylerdeki soruşturmasını jandar-ma aracılığıyla yaptırır. Karakol soruşturmayı isterse yapar, isterse yap-maz. Daima istediği şekilde yapar. Karakol bir Kürdü öldürmeye kadar yet-kilidir. Kaçü vurdum der, sorun kalmaz.

K emalizm, köyde ağalıkla en güzel sentezlerinden birisini oluşturanve temsil eden karakol düzenini siyasal ve sosyal alanda bırakmaz.Karakol yalmz Kemalizmle ağalığın soygununa alet olmakla kalmaz,bizzat karakolun kendisi de, çeyre köylerin kaymağım sömüren" birsoyguncudur. Jandarmalar arasında karakola gitmek bir tür kârlı şanstır.1- Nöbet yok, sorumluluk yok vb... 2- Masraf da yok: "Kaıakoldakiler onpara harcamazlar", para arttırırlar. Kemer yaparlar. Yaşasm"yumurtacı"lık!...

Asker basüğı yerde ot bitirmeyeıek, bütün kuşkulandığı köyleri gaz-y ağıyla yakmak için jandarmaya yardımcılıkla görevlidir. Örneğin, birköyün eşkiya yataklığı ettiğinden kuşkulandı mı, köyün çevresi bombalı vemakinalı tüfekli müfrezelerle sarılır, içeridekilere çıkmaları için kısa bir süreverildikten sonra, yağlı paçavralarla ve gaz dökerek, köyün bütün canlı vecansız mevcuduyla birlikte dumanı havaya savrulur. Tekrarlamaya bilmemgerek var mı? Köylü köyünde yalnız canım kurtarabilirse kurtarır, İçişleriBakam "Türkiye hakkında eskiden beri etkili olmuş dingin bir düşüncevardır" başlangıcıyla, yukarıda söylediğini yani nüfuz azlığım, aşağıdareddetmek ve örneğin Belçika'ya oranla Türkiye nüfusunun az olmadığımve azalmadığını kanıtlamak için, bu Türkiye'de "dağ taş var, oysaBelçika'da dağ taş çöl gibi bir şey yoktur." diye ancak Kemalist demagojidegörülen "anlamı şairin karnında" dedikleri cinsten bir cevher yumurtladığımeclis demecinde, Kürdistan Birinci Genel Müfettişliğinin ordu, jandarmael ele vererek başardığı önemli faaliyetlerden birini de şöyle anlatıyor: "Genel Müfettişin iyiliklerinden birisi de orada 1. Dünya Savaşı ve ateşkes zamanından kalan silahları toplayabilmesidir. Bilirsiniz ki bir yılda yalnız Mardin ilinde 9 bin mavzer toplanmıştır. Bunlar Genel

Page 100: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Müfettişliğin örgütün çalışmasını birleştirip düzenleyen doğru görüşleri so-nucudur. Kuşkusuz ordumuzun 8. kolordu komutanlığının ve subaylarının (askeryoktur) yüksek görüşleri ve başarıları başta gelen etkenlerdir. Bu bahaneyle oralarda yurt ve cumhuriyet için çalışanlara minnet sunmak ve kutsal kanlarını dökenleri rahmetle anmak görevimdir."

Buıjuvazi ne zaman iktidarını sağlamlaşürdıysa, o zaman daima halkkitlelerinin silahlarını toplar. Engels'in Fransız devrimleri örneklerindesmıf ilişkileri için çıkardığı bu sonuç, bizde ulusal azınlıklara karşı aynentekrarlanan ezeli yöntemdir. Osmanlı İmparatorluğu, sağlığmda Balkanuluslarına ve azmlıklanna bu yöntemi uygulamıştı. Cumhuriyet buıjuvazisi, aynı yöntemi bugün Doğu illeri halkının üstünde hükmettiriyor.Rumeli azınlıklarına nasıl belli olmasın diye, kum torbalarıyla dövüledövüle kan küstürüldüğünü, her türlü işkence ve baskı alünda ölüm sunulduğunu bugün iktidarda güdücü rol oynayan Kemalistlerden çoğu iyibilirler. Bu bildiklerini, bu gibi zulümlerin ekilmesiyle hangi kinlerinbiçildiğini ve sonucun nereye vardığını hiç düşünmeden, Kürdistan'da bir i daha deniyorlar. Bu işler söylendiği kadar basit değildir. Bir ilden bir yılda9 bin mavzer toplamak için hiç olmazsa 20-30 bin kişiyi sıra dayağındangeçirmek gerekir. Hele o illerde henüz sımf mücadelesi doğrudan doğruyave ulu orta silah mücadelesi, sosyal ilişkiler silah ilişkisi şeklinde olagelmektir. Zaten İçişleri Bakam da, sorunun içyüzüne dokunuyor. "Başta...8. ordu komutanlarının, subaylarının yüksek görüşleri"ni getiriyor.Çünkü silah gücü ancak süah gücüyle kalkar ve silah ancak silahla zap-tedilir. Silahların çarpışmasından hangi gerçek şimşeklerinin çıktığınıbugün baştakiler bile sormaz. Nitekim "evvel emirde vatan ve cumhuriyet için çarpışanlardan söz eden Bakan beyefendi, bu demeci 1932 yılı ortalannda yapüğına göre, bugün ezüen Kürdistan'ın başmda yanan sinsi vebitmez tükenmez iç savaş yangınını yeterince anlatmış oluyor. Bakanbeyefendi aynı zamanda "kefen soyucu" burjuva ikiyüzlüğüne özgü pariaksözlerle ve bir mezar talkıncısının görevini yapan soğukkanlılığıyla dinüfürükçülüğünü taklit ediyor; "kutsal kanlarını dökenleri rahmetleanıyor". Bu yobazca ifâdeyi siz Kürdistan'daki anlamıyla düşünün. Birasker için on Kürt köylüsünü, bir subay için on Kürt köyünü yok edenKemalist buıjuvazi, elbette "kanlarını dökenleri rahmetle anmakla"kalmıyor, yoksul Türk çocuklarını, ezilen Kürdistan halkıyla boğaz;laşüran, akan kanlan sermayeleştiren Kemalizm, iki tarafta da gaddar kin-leri, kanlı hınçlan vargüçle kışkırtarak bu sayede Kürtlüğü "yoketme"yeuğraşıyor.

Page 101: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Bürokrasi cenderesi, jandarma terörü, yalınkılıç ordu saldınsı... İşteKürdistan'da Türk buıjuvazisinin sömüıge siyaseti... Bürokrasi-jandarma-oıdu zulüm üçüzünün oluşturduğu temel üstünde yükselen Kemalist siya-setin birkaç özelliğini daha saptayalım:

1- Ağalıkla ilişki: Kürdistan'da patlayan her ayaklanmadan sonraTürk buıjuvazisi ağalığa karşı yeni bir tehdit savurur. Çünkü hisseder kipatlayan kanlıkavga içinde Türkler Kürtlerle boğuştuğu kadarbirbirindenbaşka iki rejim de boğazlaşır. Fakat hiçbir zaman yerine getirilmeyen vegetirilemeyecek olan bu taktik tehditler ortalığın yatıştırılmasıyla birlikteunutulur. Yine Kemalizm ağalıkla sarmaş dolaş yaşar. Ve bir daha herkes"yavaş gelişim"e ısmarlanır. 1925 Şeyh Sait ayaklanmasından sonra birkısım ele başı ağalar Batı illerine sürüldü. Fakat çok geçmeden ağalar kâhkendi iradeleriyle savaşarak, kâh Kemalizmin iznine dayanarak aşiretlerininbaşına döndüler. 1936 Ağn dağı ayaklanması sırasında burjuva basım aymteraneyi tutturdu: "Hükümetimizyerel ve yönetsel önlemler almakla meşguldür. Aşiretler ortadan kaldırılmış, reislerin adamları dağıtılmış, topraklar halka dağıtılmıştır. Bundan sonra reisler 500 dönümden fazla toprağa sahip olamayacaklardır. Toprak sahibi edilen köylüye, krediyle tohumluk dağıtılmaktadır."25 Fakat bütün bu "nikbin onamalara karşın, aşiretler dip-diridir ve ağalık ayak üstünde, eh kırbaçkdır. Çünkü Kemalizm, sınıf iliş-kilerine doğrudan doğruya bağlı olan hiçbir sosyal sorunda "halkçı" ola-inadı. Yani buıjuva demokrasisini kuramadı. Ve daima gerçek devrimciyöntemlerden ödü patladı. Bu belki helkesin külahım*dolduran yaygaralarazıt gelir. Fakat zaten zıtlıkların gereği buradadır. Aşiret arazisi denilen şey,yukanda da söylediğimiz gibi, aşiret ağasının özel mülkü değildir. Klanınortak mülkiyeti, babahan sisteminden derebeyi ilişkilerine kadar uzananbir dizi dejenere rönesansa uğramış ve aşirette bir zaman herkesin olantoprak yavaş yavaş ağaların malı haline sokulmuştur. Toprağın ağa malıhaline gelişi, Osmanlı İmpaçratoriuğu'nda sultanlar tarafından başlamış veTürk buıjuvazisiyle birlikte tam kıvamım bulmuştur. Sultanlar bazıişlerine yarayan reislere fermanla şu kadar köyü peşkeş çekmişlerdir. FakatOsmanlı İmparatorluğu'nda bu gibi peşkeşler genellikle tımar ve zeametyöntemlerinde olduğu gibi toprağı belirli kişilere mutlak olarak mülk et-mezdi . Mülkiyetten çok bir tür kullanım, hattâ yönetici kullanım hakkıverilirdi. Türk buıjuvazisi, kapitalist yasalarla birlikte, padişahlannağalara verdikleri bu kullanım hakkım özel mülkiyet hakkına çevirmekte

Page 102: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

gecikmedi. Nitekim, yüz milyonlarca ufak mülk, daha hâlâ son zamanlarakadar bir dizi formaliteden sonra, böyle kapanın elinde kalırcasına kişüeremülkleştirilmiyor mu? Şu halde hattâ hukuksal olarak büe, aşiret toprağıağamn hiçbir zaman malı olmamışür. Burjuvazi istese, hiçbir "yasal", en-gele çarpmadan toprak mülkiyetini çalışkan köylülere mal edebüir. Fakat"istemek yapabilmektir". Tüık burjuvazisiyse bunu yapamaz. Bunu yapa-mayınca pek âlâ tam tersini yapabilir. Nitekim, Doğu ülerinde son kadas-tro çalışmalarıyla yapüğı da budur: ağaların özel mülkiyetlerinisağlamlaştırmak! Kemalizmin ağalığa yaptığı bu hizmete karşüık ağalıkda yavaş yavaş büyük toprak sahipliğine (500 dönüm lâftır, ash 3.010dönümdür) doğru gelişirken, yeni "örtünme" yöntemlerine başvuruyor.Eskisi kadar açık saçık gezmiyor. Ağalığın Kemalizmle bu son uzlaşmamanevrası şu iki taktik ile belli olur:

a) Tesettür (Örtünme): Batıda Kemalizm nasü Türkiye'de "kapita-list"lerin ve "sınıfların bulunmadığım yemini billahla tekrar ediyorsatıpkı öyle, Doğuda da ağalık artık herkesin bir olduğunu, ağa-maraba kalmadiğim hayrete değer bir "incclik"le doğrular durur. Sımf savaşırım enkesin ve son aşamalarına kavuştuğu çağımızda, bu modern taktik, sonsavaş yöntemlerinin demagojisinde Kemalizmle ağalığın iyi anlaştiğrnıgöstermez mi?

b) Maşa kullanma: Eskiden ağalık kendi hükmünü yürütmek için birsürü silahlı adam ve uyruk kullanmaya ve tabii bunların masrafına katianmaya zorunluydu. Kemalizmle anlaşalı beri, artık bu gibi külfetlere yerkalmamıştır. Ağa toprak sahipliğine dönüşmeyi göze alabildiği oranda,

halkı soymakta, ağalığın hoyrat işlemlerinden daha nazik dolambaçlı veşaşırtıcı yöntemler, ağaya eskisinden daha uygun soygunlar sağlar. Onuniçin Kemalizm döneminin ağalan, eskilerinden daha az masrafla daha çoksoygun yapabiliyorlar. Başka bir deyişle kendi elleriyle ateşi tutacakyerde, Kemalist paşalann maşasıyla yakalıyorlar. Sürgünden geldiktensoma ağa köylüden öteberi istedi, herhangi bir çapul yapmaya girişti debaş edemedi mi, karakolla çoktan anlaşmıştır: Tehdit, iftira, yalancı tanıkvb. ile biraz geç de olsa, hiç de güç olmayan yoldan amacına kavuşur.

2- Göç Ettirme ve Yerleştirme: Fakat Kemalizm yediği ekmek gibibiliyor ki, Kürt ağalığıyla el ele vermek, asla Türk mütegallibesi vetefeciliğiyle uzlaşmak kadar istikrarlı ve emin bir şey değildir. Gittikçe"ulusal" ve tek olan Kürdistan hareketieri bazen, hele küçük ağalan çoğukez peşinden sürükler. Zaten ağalık da kendi beslediği silahlı adamlarla,

Page 103: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

maaşını Tüık burjuvazisinden alan jandarmanın arasındaki farkın farkındaolmuyor değildir. Onun için Kürdistan'da sosyal ve siyasal karışıklıklaralevlendikçe, Tüık burjuvazisinin başvurduğu bir başka çare de göç ettirmeve yerleştirme siyasetidir. Örneğin daha Ağn ayaklanması bastınlııken veayaklanma haberleri sütununda bu konulara rastlarız: "Ankara 30 (telgraf-la)- Hükümet Doğuda genel bir temizlik yapmaya karar vermiştir, iskân edil-memiş hiçbir aşiret bırakılmayacak, göçebeliği tamamen kaldıracak, bu kitle arasında devlete karşı olanlar uslandırılacaklardır. Böylece kabile hayatı Doğu yöresinde son günlerini yaşıyor. Türkiye tek bir düzen çevresinde toplanmış fesattan arındırılmış namuslu yurttaşların ülkesi ola-caktır."26

Böyle ömür hayaüer gazete sütunlanndaki kadar hayatta da kolay üânedilip uygulansaydı ne iyi oluverirdi. Ne çare ki parlak haberle gözlerikamaşan burjuva kalem uşaklanna karşın evdeki pazar buıjuva çarşısınaasla uyamaz. Nitekim, ondan sonra göç ettirme ve yerleştirme hakkında neyapıldığım aym basımn sütunlarında izlerseniz, yılda bir habere zor rast-larsınız. Yukandaki haber 1930'dayazümıştı:

"(1931) Ankara 3 (AA.)- İran sınırımızın doğusunda gezgin bir kabile durumunda olan Halikanlı aşiretine bağlı 405 aile Batı illerinde yerleşmek Üzere ülkemize göç ederek hükümetimize başvurmuştur. Hükümet bu aşiret üyelerinin Batı illerine yerleştirilmesini kararlaştırılmıştır." "Trabzon 17-Batı illerinde yerleştirilecek olan Halikanlı aşiretinden bin kişi bugün Ana-farta vapuruyla sevk edilmişlerdir."

"(1932) Dün şehrimize Adana yoluyla ve trenle 9 aile getirilmiştir. Buşehre getirilen bu aileler, elli kişilik bir toplam tutmaktadır. Bu ailelerin Çanakkale bölgesinde yerleştirilmesine karar verilmiştir."

İşte bu kadardır ol hikâyet... 193l'de daha bin kişi göç ettirilipyerleştirildikten sonra 1932'de ancak 50 kişiyi buluyoruz.'.. Neden? Tabiibunda, göç ettirme ve yerleştirme işlerinin oldukça masraflı olması gibinedenler de var. Fakat başta gelen neden, hiç kuşkusuz bu yöntemlerinbuıjuva sömürü hedeflerine aykın düşüşündedir. Gerçekten de kapitalist,aletieri değil, canlı aletieri sömürür. Türk buıjuvazisi de Kürdistan'ındağım taşım değil, oradaki ezilen ve canlı halk kiüelerini soyabilir. Böyleherhangi bir göç siyaseti sürdükçe, Kürdistan'ın ıssızlaşması, oradasömurülecek çalışkan insan yığınlanmn yokluğu boş yere masrafa karşılıkkann yokluğu gibi ters bir sonuç Türk buıjuvazisini hemen korkutmuştur.Nitekim 1931 sonundan beri göç ettirme ve yerleştirme hareketi

Page 104: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

durdurulmuştur. Çünkü İş Bankası'nın yönetim kurulu başkanının gezisinedeniyle Türkiye finans-kapitali de, aynı yılın sonlarında bu noktayışöyle saptamıştır:

"Hükümet bu kabilelerden bir miktarını Ege Anadolusunda yerleştirmektedir. Eğer bu göçmenlerin yerine derhal gecikmeksizin yeni göçmenler geçirilmezse, bu bölgeler nüfus yokluğuna ve ıssızlığa ısmarlanacak, ki hiç de ekonomik bir gelişme olmayacaktır. "21

Demek Kemalist burjuvazi, gerek ağalıkla mücadeleyi gerek göç et-tirme ve yerleştirme siyasetim başaramamaya mahkûm olmuştur. Ağa-lıkla Türk buıjuvazisinin bütün boy ölçüşme girişimleri zorunlu olarakuzlaşmaya varmıştır. Artık Kemalizmden bu ülkede ciddi bir ağa karşıtlığıbeklenemez. Göç ettirme siyaseti de gördüğümüz gibi, mali ve sosyal ne-denlerle tutunamaz. Bilindiği gibi, önce Kemalizm mali güç gereğiylesürekli bir "ekonomik" göç ettirme siyasetine devam edemez. Parası yok-tur. Fakat hepsi bu kadar değildir. Araya belki bu mali yokluktan dahaönemli olan sosyal nedenler karışır da. Kürdistan halkının ne müthiş birasimilasyon yeteneği olduğunu, içine aldığı bütün yabancı insanları nasılhemen hazmedip Kürtleştirdiğini buıjuvazi de bizim kadar bilir. Aşirettopluluğunun Kürt köylülüğü ruhunda öyle derin bir etkisi vardır ki,Doğu illerinde yerleştirilen Türk göçmenler ya su içindeki zeytinyağıdamlası gibi çevre Kürtlükten soyutlanmaya -ki bunun uzun süre sürme-sinden daha olanaksız hiçbir şey yoktur- ya da çevresiyle ilişkiye girdiğioranda eriyip birliğini kaybetmeye zorunludur. Bir Kürt erkeği bir Türkkızıyla evlense, Türk kızı girdiği ailenin hemen ayırtedilemez bir parçasıolduğu ve Kürtleştiği halde, Türk erkeğin aldığı Kürt kızı, hiçbir zamanTürk ailesiyle ham ve hamur olamaz ve daima ana baba evinin Kürtlüğünütemsil eden ve bunu başarıyla yapan bir parçası olarak kalır. Bu klanveaşiret sisteminin müthiş kollektivitesinin, dağınık aile sistemlerinden çokdaha güçlü ve etkili olduğunu gösterir. Madem ki ağalık uzlaşmaya, göçettirme ve yerleştirme sonuçsuzluğa mahkûmdur, şu halde Türk bur-juvazisi ne yapabilir? Sonucu karanlık bir yotetme, baskı ve asimilasyonsiyasetine girmek... İşte Kemalizmin Kürdistan'daki sömüıge siyasetindekibu üç yönteme de bir değinelim:

3- Yoketme Siyaseti: Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlardaçok denediği yoketme siyasetini, meşrutiyet burjuvazisi, "Doğu Balkan-lan"nda Ermenilere karşı uyguladı. Bunu uygulayan İttihat ve Terakki Fır-27. Economiste d'Onent, 10.12.1931, s.444.

Page 105: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kası öncüleri, yaptıklannın hesabını sonra bir bir kanlarıyla ödemelerinekarşın, az çok başanlı olmuşlardı. Fakat meşrutiyet buıjuvazisi, yukandabelirtiğimiz gibi, bu siyasetinde kendi başına yalnızca uslandırma seferle-riyle herhangi terörist Genel Müfettişlik baskısı altında değil, Kürdistan'daiki karşıt sosyal gücü çarpıştırarak ve görünüşte "millet" değil "ümmet"ilkesine dayanan Osmanlı saltanatı sayesinde müslüman KürtlüğüHıristiyan Ermeniliğe, gerçekte tefeci düzenini kapitalist ilişkileresaldırtarak başanlı olabilmişti. Bugün Kürdistan'da açıkça bir Kürt toplu-mu var. Ve Kürtler başka unsurlan hızla asimile ediyor, emiyor. Sosyalrejim bakımrndan, eski derebeyi klan sistemini kemiren kapitalist ilişkilervar. Yani ortada bir şeyin karşıtı ve çarprşmasr var, fakat bu seferkikarşrtlrk kapitalist ilişkilerin lehinde gelişmek zorunluluğunda olduğuiçin, Kürdistan'da Kemalizmin ekonomik çapulu sürdüğü oranda ve buçapulla doğru orantrlr olarak, bir Kürt ulusu akrmt ve hareketibüyüyecektir. Bu tarihsel bir zorunluluktur.

Şu halde bir adliyecinin komünistler hakkında söylediği gibi, bu işvurdukça tozuyacakür. Bununla birlikte Kemalizm lanı kan dolu çeşmedenbir kere içmiştir. Artrk "baştn alamaz bela yağmurundan"... A-yaklanmalardan sonra başlayan uslandırma seferleri, şu kadar kilometremesafe içinde karşılaşılan bütün köyleri ateşe vermek ve kaçmaya girişenköylüleri dere içlerinde bire kadar kurşuna dizmek şeklinde sürer.

Ayaklanma hareketinden sonra, çok kere ikinci ayaklanmaya kadar, a-yaklanmayla doğrudan doğruya bağlı çete hareketleri dönemi açılır.Örneğin Şeyh Sait ayaklanmasından sonrası için İçişleri Bakam şöyle diy-ordu: "Genel Müfettişlik Doğuya girmeden önce Doğuda 30 ile 40 kişi arasında değişen 100 tane çete vardı. Ağrı dağından 200 silahlı çete alayı mevcuttu." Bunlara karşı iki kategori önlem alınır: 1- Tecü yasasıyla en-selemek: Birçok tehlikeli unsur Kemalist buıjuvazinin bu "yasal" vaadineinanmaya hazırdır. İçişleri Bakanı "Bu yasa sayesinde Doğuda ve Güneyde birçok asi aşiret sığındı, birçok çete dağdan indi. Bugün onlar da ülkenin sadık birer evladı olarak ülkeye hizmet etmektedirler. Bir kısmının yola ettirilmesi böyle idari olmuştur, "diyor. Fakat aldanıp da tecil yasasma inanım ve köyedönenlerden çoğu, bugün değilse yarın, herhangi sıradan bir bahaneyle,bazen de hiç nedensiz ansızın yolda vurdurulur, ya da hapiste çürütülür. 2-Doğrudan terör üam: Doğu illerinde ortodoks Kemalizm budur. ZatenKürt gencinin de er geç sonu budur. İçişleri Bakam: "Diğer bir kısmı hakkında amansız bir takip başladı. Bunların içinde çok ünlü olanları vardı; ilk akla Yado, Resul vb. gelir. Bu eşkiyalar da Erzurum 'a kadar gele-

Page 106: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

biliyorlardı. Bunlar son nefesine varıncaya kadar birer birer yok edildi. Bunca Şeyh Sait'in döküntülerinderni. Bunlar da yok edilmiştir. En sonra Şeyh T ahir denilen adamın ceddi öldürüldü."

Biliriz ki, eşkiya genellikle köylünün varolan rejimden çektiği zulmekarşı yaptığı tepkidir. Gerçekte elebaşılar dağıtılmak istenen "ruhani me-galoman. şeyhlerden, seyitlerden, hattâ ağalardan pek çoğuydu. Fakat bunlarayaklanmalarım köylünün derin hoşnutsuzluğu aleyhine dayanarak ya-pabiliyorlardı. Onun için Kürt köylülüğü, dağa çıkanları bütün dünyaköylülüğü gibi korur, besler ve bakar. Şu halde yapılan "yoketme" hare-ketleri yalmz şeyhlerin cesetleriyle sınırlı kalmıyordu. Tersine yukarıdajandarma ve asker seferleri hakkında işaret ettiğimiz şekillerin en kötüleri,çalışkan ve ezilen Kürt köylülüğünün can ve kanıyla oynuyordu. Bugünhâlâ da oynuyor. Ve galiba Kemalizmin ömrü oldukça da oynayacaktır.*

Türk buıjuvazisi görünüşte emperyalizme karşı kopardığı sahte yay-garalarda "Doğunun ezilen uluslan"nın hakkında hani hani secde ettiğihalde, nedense bu hakkı Kürt ulusuna teslim etmek şöyle dursun,yeryüzünde Kürt ulusu diye bir şeyin varlığını işitmek bile istemiyor. Fa-kat adıyla sanıyla bir ulus öyle Kemalizmin sandığı kadar kolay örtbasedilemeyeceği için, cumhuriyet burjuvazisi vargücünü böyle ayaklanmave ayaklanma arkasından gelen ayaklanma döküntüleri ve çete savaşlanfırsatlarını hiç kaçırmayarak, bu ulusu yoketmeye veriyor. Ve dağınıkKürt köylüsünü büsbütün parçalayan budur. Ağalık içindeyken kopardığıher umutsuz hareketi vahşi bir zevkle de karşılamıyor değü. Ve her hare-kette binlerce ve onbinlerce ezilen Kürt köylüsünü mahvetmeyi lezzetleilân ediyor.

Ağn dağı sancısı tuttuğu sıra şöyle haberlere rastlıyorduk: "Büyük Ağrı'nın sisten görünmeyen yüksek zirvelerinde dehşetli kar fırtınaları vardır. Ordumuz bütün Doğu yöresinde tam bir demir pençe şeklinde egemendir. Hele hareket alanına yakın olan yerlerde kuş bile uçurulmuyor." (31.7.1930) İçişleriBakanı aym sorunu daha açık, bir iftiharla tekrarlıyordu: "Ağrı dağı ayaklanması 1930'da olmuştur. Onun ayrıntıları burada çok anlatıldı. Ağrı dağının etkenleri tamamen yokedildi. Edilmeyenler de kaçtı. Fakat bu yıl kışın Ağrı'dan İran'a kaçanlar mevsimin sıfırın altında 35-40 derece soğuk yaptığı bir sırada Ağrı'dan içeri girdiler. Oraya memur olan askerlerimiz Ağrı'nın ta tepesine kadar çıkarak ve soğukluk içinde bir tek asker kalmayıncaya kadar hepsini tepelediler." 28

Kemalizm bize dişlerini gösteren bu gülüşle sorabilir: Ne yapalım? A-28. Cumhuriyet, 26.6.1932.

Page 107: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yaklanmacılara karşı başka türlü hareket edilemez. Çeteleri bastırmak zo-runluluktur. Yaşm yaııııda kum da yanar, emperyalizmin parayla avladı-ğı seyitlere, şeyhlere meydanı bıraksaydık, Kürdistan'ı bir ingiliz, Fransızya da İtalyan sömüıgesi yaptırsaydık, daha mı devrimci hareket etmiş olur-duk?

Zaten Kemalizmin her zaman söylediği de budur. Fakat biz de kendi-sine şunları soralım: Bilyenle geniş halk tabakalarını ayaklandıran isyannedensiz olurmu? Doğuillcrindcki isyanların nedeni sadece ağalığın gericihamlesi ve yabana parmağı yüzünden olabilimu? Eğer ortada ezilengeniş halk tabakalan olmasa o tabakaların Yerinden oynatılmasına olanakvar mıdır? Şu halde isyanların böyle devam edebilmesinde kim asıl rolüoynar? Şeyh Sait ayaklanmasına yalnızca karşı-devrimcidir diyelim. Yason Ağn dağı sorunu da öyle mi? Bu sorulardan sonra ayaklanmaların enbüyük nedeninin Kemalizm olduğu daha kapsamlıca anlaşılır. Bunuaşağıya bırakalım. Kürdistan'da köylü devriminin biıharfini bile ağzınaaİmayan, Doğuya demokratik burjuva devrimini büsbütün yasak eden,buna karşılık Kürt ağalığıyla el ele vererek Kürdistan'ı ekonomik vesiya-salolarak sömürgeleştiren Cumhuriyet buıjuvazisi elbette Doğuavaklan-malanndaki konumunu herkesten daha iyi bilir. Bu ayaklanmalanyapanlar belli olabilir, fakat bu ayaklanmayı kışkırtan Kemal iznidir. ÇünküKemalizmin iktidarından önce, Kürdistan'da böyle kapsandı ayaklanmalaryoktu. Ve Kemalist sistemin kuruluşundan onlarca yol geçtikten sonradırki, Kürdistan Doğunun Balkanı ve ayaklanma bölgesi, ateş ülkesi halinegeldi. Ayaklanmanın içyüzü bulunduktan sonra, artık uslandırmaseferierinin uygulanması, eşkiya öıgütü, Birinci Genel Müfettişliğindonanımı vb. yoketme şekillerindeki vahşet, zulüm ve canavarlığın anlamıancak kapitalist düzenin doğası olarak açıklanabilir. Bununla birlikte, bizcumhuriyet bıujuvazisüıüı Doğuda sistematik yoketme siyasetini nasılörgütlediğine dönelim. Ağn dağı (1930) isyanından sonra, Birinci GenelMüfettişliğin şahsında Kemalizm, Kürdistan ağalığıyla yeni ve fiili biranlaşmayapü: milis örgütü!..

Büyük ağalığın küçük ağalara ve tüm Kemalizmle uzlaşmış ağalığındevlet aygıüyla birlikte Kürdistan yoksul halkına karşı çete öıgütü bir müishareketidir. Ağn dağı ayaklanmasıyla birlikte yeni bir biçime girenKürdistan ayaklanması Tüık burjuvazisine karşı-devrimle (ağalıkla) dahasıkı elbirliği yaparak, halk hareketine karşı yeni yöntemler kullanmanınzorunluluğunu öğretti. Bu yöntem Kürdistan halkım birbirine kırdırtmakve daha az jandarma ve asker harcatma yönünden de tasarrufa elverişliydi.

Page 108: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Ve Kemalizme hiçbir masrafa mal olmuyordu. Yalnız Kürdistan halkınınsırtından geçinen asalaklarla silahlı çapulcuların sayısını arttınyordu.Cumhuriyet buıjuvazisi, milis örgütüne yalnız silah ve cephane verir;milisin geçimi büyük ağaların ambarlarından, yani Kürdistan çalışkanköylüsünün sırtından çıkar. Yönetimi, hükümet denetimi altında, büyükağaların kol başlan ve bazen yakın akrabaları tarafından olur. Onun içinAğrı dağı ayaklanmasının üstünden iki ay geçmeden, Birinci GenelMüfettişlik Urfa'nın Milli Gazetesi'ne. şu demeci veriyordu: "Halkımızın cumhuriyete fiilen gösterdiği bağlüıkve sadakati her zaman minnetle anabilirim.

Doğu illerimize dış gerici saldırı hareketlerine karşı, savunmak üzere halkın rekabet edercesine, milis örgütüne dahil olmaları ve canlı hareket ve eserleriyle bunu kanıtlamaları inkâr edilemez. Urfa'da olduğu gibi diğer Doğu illerinde de

milis örgütü kurulmuştur."29 Doğu illerinde milis Öıgütü eskiden jandarma veaskerin yapüğını daha derin ve geniş ölçüde yaptıkça, halka karşı

uygulanan zulüm yöntemleri, milis örgütünde artık burjuvabireyciliğinden çıkmış, tam derebeyi kollektivitesi biçimine gir-miştir.Malum kapitalist düzende bir suçtan ancak o suçu işleyen sorumludur.

Her koyun kendi bacağından asılır. Fakat Doğu illerinde bu tür düzenhiç olmamış gibidir. Bir suç işleyeni ele geçirmek isteyen Kemalizm,

birkaç jandarmayla birlikte bir koyun sürüsü kadar kalabalık ağamilisini suçlunun köyüne saldırtır. Köyde suçlunun çoluk çocuğu, anası,babası, kansı, kardeşleri ve uzak yakın bütün akrabası silahlı bir çemberiçine alınarak, dağlara çıkılır. Yolda kadın ve çocuklara istenilen rezalet vehakaret yapılır. Zaten çoğu zaman bu işe sevkedilen milisler hükümetinaradığı adamın aynca kişisel olarak, yani ağa tarafından "düşmanfdırlar.Düşmanlannın çoluk çocuğunu ele geçiren bu cahil insanlar gerekhükümete ve ağaya yaranmakta gerekse -ve en çok- ellerine düşen kurban-lardan azami yaran çekebilmek amacıyla bir tür insan "sürek avı"na bera-berce sürükledikleri mazlumlan yolda bin türlü işkence ve hakareteuğratırlar. Bu zavallı kadın ve çocuklan da neden peşlerine alıyorlar diye-ceksiniz... Basit; facianın büyüklüğü önünde dağa çıkarım artık ölümügöze alıp da kansını kızını bu halde görmektense, teslim olmayı göze al-

ması için. Çoluk çocuk dağdan dağa sürüklenip parçalanması, masum"terör" kurbanlannın her gün canlanna tak deyip, istenilen adamı teslimerazı olmalan ve kendi candan sevdiklerini pusuya düşürmekte, ağalık veKemalizmle el ele vermeleri için yine bir üçüncü nokta diğerlerinden hiçde daha az suçlu değildir. Belki çok kere o özel kin, maddi zorunluluklar29. Cumhuriyet 24.10.1930.

Page 109: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yüzünden daha önemlidir. Bilen biliyor... Milisler ağarun Kemalizme hiz-met ettirdikleridir. Birinci Genel Müfettişin "her zaman minnetle andı-dığı" bağlılık ve "iyiniyet" ağaların bu hizmetinden başka bir şey değildir.Eh! Milisler melek değildir. Yer içerler, ağaysa silahlı adamlarını adetiüzere çapul la geçindirir. Şu halde izlenen adamların -ki tekrar edelim, bun-lar hemen hemen her zaman ağarun özel düşmanlandır- evini barkını güyaarama bahanesiyle altüst etmek, hısım akrabasından işe elverişli ne var neyoksa hepsini birden talan etmek. Ağamn parasal gücü için olduğu kadar,milislerin geçimi, maaşı için de gereklidir. Yoksa "babası hayrına" hiçkimse hizmet etmez değil mi?

Milisin bu söylediğimiz birinci bölüm fâaliyetini, jandarma ve askerde pek âlâ yapabiliyordu. Ve gene de yapar. Milisin bu tür faaliyette nite-likçe olmaktan çok, nicelikçe rolü vardır. Yani yapılan iş hep aynıdır,yalnız milisin araya karışmasıyla bu iş birkaç katı büyümüş veağırlaşmıştır. Çünkü özel kin bakımından, zaten eskiden de, jandarmanınçoluk çocuğunu peşlerine takıp orman orman gezdirdikleri, o çevrede o ad-ama düşman olan ağaların işaret ettikleri kişilerdi. Eskiden ağamn Kema-lizmle birlikte ezmek istediği kişilerin çoluk çocuğu jandarma ve askerlereyağma ettiriliyordu. Şimdi bu işi jandarmayla birlikte milisler, daha çokve daha sistendi bir şekilde yapıyorlar. Faik bu. Fakat Kemalizmin hiçbirzaman yapamadığı bir şey var ki, milislerin önemli özelliklerinden biri,bu şeyi yapabilmelerindedir. Milislerin bu ikinci görevleri, baştan ağanınyaran adına ve iradesi altında, Kemalizm için bir tür casusluk rolünü oy-namalandır. Köyde en küçük bir harekeli doğmadan ağaya haber vermek,kuşkulu kişilerin bütün hareketlerini geceli gündüzlü izlemek konusundaKemalizm diz boyu altın dökse, milislerden aldığı hizmeti ödeyemez.Onun için, Kemalizm için Kürdistan ağalığı tıpkı Emniyet'in birincişubeleri kadar kutsaldır ve Kürt ağalığı+Türk burjuvazisi "kutsal ittifakı"altın değerindedir.

Kemalizm Doğuda süngü üstünde oturuyor. Eğer yapmış olduğu yasa-larla Kürdistan'da yaşamaya kalksa, öldüğü gündür. Kemalizmin bütünişlerinde egemen olan ruh, yani "fevk'al kanun" yaşama ruhu, özellikleDoğu illerinin yoketme siyasetinde en köpekçe ucubelerim enikler.

Zulüm ve yoketme güçlerinin eline düşen Küıt köylüsünün ölüm di-rimleri yeni sistemin elindedir. 1- Tutulduğu köyden hapishaneye kadarolan yolda Kürt köylüsünü yaşamına ağa egemendir, isterse adamlarındanbirine ya da jandarmaya küçük bir işaret verir. Sevkedilirken Kürt bir dere-nin içinde kurşuna dizilir. 2- İkinci ölüm yolu, bir hapishaneden diğer

Page 110: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

hapishaneye giden yoldur. Ağa tutuklanan adamı öldürmek istemez, ya dao yetkisi sınırlanmışsa, hapishaneye gelen sanık, evrakla birlikte başkabir mahkemeye nakledilir. Bu Kemalist adaletin hükmüdür. Bu kez yoke-dilmek istenen Kürt köylüsü iki hapishane arasrndaki yolda, kaçtı diyebal-öldürtülür.

Bu ikinci yoketme yöntemi, bu ilk komünist 15'leri Karadeniz'debal-

talayan yöntem bildiğimiz gibi Kemalizm kadar eskidir. Fakat Kemalizmbu yöntemi Kürdistan'da uyguladrğr kadar, belki hiçbir yerde klasikleş-tirmemiştir. Örneğin elli kişilik bir kafile, üç kol halinde, ya da üçotobüsle yola çrkanlrr. Yolda birinin jandarmalan nedense yorulur ve din-lenmek için geri kalrr. Ya da bir kamyonun lastiği patlar. Sonra bir dahaartrk geri kalan kafilenin adrnr işiten olmaz. Ve yalntz, bütün ezilenkütieler arasrnda dehşetle uyanık duran, uyumayan gizli çalışma sayesindekulaktan kulağa yayılır. Bazen terör olsun diye, bile büe resmi makamlartaralından şu şekilde duyurulur: "Yolda kaçmaya kalkrşanlar, jandarmalartaralından ölü olarak ele geçirilmişlerdir." Oysa ayaklarından boyunlarınakadar zincir ve kelepçe içinde perçinlenen çaresiz yaratıkların değilkaçacak, yerlerinden kıpırdayacak halleri yoktur.

Kısacası isyan zamanında, Kemalizm ne kadar Kürt köylüsüöldürebilirsem kârdtr der. Normal zamanlarda da binbir baskıyla suçladığıKürt köylülerini, kaçaksa evini köyünü yıkar, ele geçerse nakilde kaçtıdiye vurur ve bu "amansrz" yoketme siyaseti, Doğu illerinde bir Kürtlükbulunmadtğr ve bulunamayacağmr kanıtlamak için uğraşır. Milis örgütübu yoketme siyasetini derinleştirir. Ekonomik sömürü ve siyasal-sosyalBaskı ağalığın ve Kemalizmin "temizleyemediği" çaresizleri birbirinekırdtrtr, hapishaneler dolar. Salt toprak sorunu yüzünden, Kemalizminçözemediği ve çözemeyeceği bu sosyal dava yüzünden, Kürdistan halkınrnbirbirini'ne kadar yediğini ve Kemalist sosyal ve siyasal rejimin bu açıdanne kadar-verimli olduğunu görmek için bir Doğu ve bir de Bati hapisha-nelerindeki "katil" mahkûm oranlarım yapmak yeter. Bir Doğu, bir deBatı hapishanesinde mahkûmlar toplamına göre, katillerin sayrsr, bizeKemalizmin Doğu illerinde sömürü ve zulüm rejimi olarak ne kadar ağırbastığını, gösterebilir.îstanbul hapishanesinde krizden çok uzakdönemlerde 1340 yılında katiller hukuk mahkûmlannrn %8,9'unu geçmez.134l'de bu oran %7,9 a düşmüştür. Yani kapitalizm geliştikçe, İstanbul'dahırsızlık vb. gibi adi suçların oram katillere oranla artar. Oysa Doğu ille-rinde dünya bunalımının ortasrnda 396 tutuklunun 222'si katildir, yani%54-60! Doğu illerinde Baü illerinden 6-7 kat fazla insan öldürenler var.

Page 111: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

istanbul'da bir kişiye karşılık Doğu illerinde 6-7 kişi ölürse bunda sos-yal düzenin ağırlığından başka hangi neden aranabilir? Sosyal yapının ken-di ağırlığından başka Türk buıjuvazisinin ekonomik sömürü ye siyasalbaskı altoda sömüıge zulümlerinin her türüne uğrayan Kürdistan halkı buyoketme siyasetine karşı kaç türlü tepki gösterir? Özellikle şu iki şekilde:

1- Köy yakıp dağa çıkmak: Örneğin, falan kazanın lalan köylerinden15 kişi uğradıkları zulümden kurtulmak için kendi-evlerini yakıp dağaçıkar. Hattâ başkalarım da beraber gelmeye teşvik etmek için diğer evlerden de birkaçım ateşe verirler. Diğer köylüler dağa çıkmaz, fâkat arkadanbir tabur asker gelir. Her iki köye de ateş açılır. 7 kişi ölür, köylü dekarşılığında ateş açmaya zorunlu olur ve çoluk-çocuğu silahlanyla birliktedağa çıkar. Cumhuriyet ordusu her iki köyü ta temelinden cayır cayır yakar. İşte Kürdistan'm her köyünde her gün işitilen öykü...

2- "Tırtıllara dilekçe" vermek: Kürdistan'da şikayetin ne demekolduğunu yukanda gördük. Burada bunlardan birini, az çok karakteristikbir şekilde, gerek halkın acı derecesini, gerekse bu acının Kemalizm,bürokrasisinden karşılanış tarzını buıjuva diliyle anlatılmış bir şekildesaptayalım. Ağn dağı isyanından sonra, genelkurmay başkam Fevzi PaşaDoğuda... (Halk mübareği bir şey sanıyor):

"Savur kadınlarının Fevzi Paşaya şikayetleri: Savur'dan bildirildiğine göre genelkurmay başkanı Fevzi Paşa refaketinde birinci genel müfettiş ibrahim Taliğ, Mardin valisi Talat beyler olduğu halde Savur'a gitmiş arabasından hükümet konağına inerken bir takım köylü kadınlar 'yanıyoruz el aman diye feryat ederek adı geçene dilekçeler vermişlerdir. Bu dilekçelerde bazı kişilerden zulüm gördükleri iddia ve kaymakam Osman Sabri beyden zımnen şikayet edilmekteydi. "3" Buradaki zalim "kişiler" tahmin edilebileceği gibi ağalıklamilis öıgütüdür. Ve halk bu arada kaymakamı da (Kemalist devletaygıtının temsilcisi sıfatıyla) bu işin yarımda biliyor. Fakat bildiğiniaçıkça söyleyemeyeceği için "zımnen" anlatıyor. Bütün bu şikayetinbuıjuva basmı için anlamı, kuru bir "iddia"dan ibarettir. Bu "yanıyoruzel aman" haykınşına Kemalist üçlü (Kemal, İsmet, Fevzi Paşalar) denbiri nasıl karşılık verir?

Aynı buıjuva gazetesine göre j şöyle; "Fevzi paşa, dilekçeleri okuduktan sonra İbrahim Tali beye vermiş, o da herhangi bir haksızlığa yer verilme-yeceğini dilekçecilere bildirmiştir." Yani Türkçe'deki ünlü deyimiyle "itite, it de kuyruğuna" buyurur...

Milis suistimali hakkındaysa, Birinci Genel Müfettişliğin ne düşündü-

10 .Cumhuriyet, 18.10.1930.

Page 112: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ğü, yukandaki olaydan 6 gün sonraki demecinden belli olur. "Kimliği meçhul birkaç imzayla dilekçenin casus raporlarına, ihbarlarına benzeyen bu başvuruda Urfa milislerinin güvenliği ihlal eden hareketlerinden söz edilerek şehir dışında yapılmış bir öldürme olayına işaretle gereksiz olan-örgütün kaldırılması isteği dile getiriliyor. Bu suçlama tamamen gerçek dışıdır. Mazbut bir şekilde olan örgüt mensuplarından güvenlik ve asayişi ihlal eden hiçbir hareket, şimdiye dek hiçbir olay olmadığı hükümetçe bilinmektedir."

4- Baskı: Gerek kültür, gerekse yönetim yönünden, KemalizminKürdistan'da izlediği amaç, orada bir Kürt halkının varlığım inkâr etmek,bu varlığı her konuda yok etmek, ezmek ve susturmaktır. Yönetsel vekültürel niteliğin hedefi budur.

Yönetsel baskı: Ağn dağı ayaklanmasından sonra, Cumhuriyet buıjuvazisiyeni bir belediyeler yasası yapti. Bu yasa meşrutiyet buıjuvazisinin

düzenlediği eski yasayı bile fazla demokrat buluyor ve belediyeninyönetme gücünü, yani lâfta değil işte belediyeyi fiilen hükümetin emrineveriyor. Buıjuvazi Türk işçisinin gücünü hissettirdiği büyük şehirlerdenözellikle İstanbul'da bunu uyguladı. Fakat bu konunun asıl yaman uygu-lanışı Kürdistan'da oldu. Bugün Birinci Genel Müfettişliğe bağlı 9 ilin he-

men bütün ilçelerinde seçilme ile bir belediye başkanı yoktur.Kürdistan'da Tüık burjuvazisinin doğrudan doğruya etkisi altında tutabü-diği birkaç il merkezi dışında tutulursa, geri kalan her belediyenin fiiliyönetimini o bölgenin hükümet başkanı elinde tutar. Her kaymakam aymzamanda bütün muhtar, millet meclisi vb. seçimlerini yapüran belediyebaşkanıdır da... Dikkat edilirse Doğu illeriyle Baü illerinde aym belediyeyasasmm uygulaması birbirinin zıttıdır. Baüda vali belediye başkanıdır.Yani büyük şehirlerin belediyesi Kemalist devlet aygıtının demokrasi

tanımaz bir parçasıdır. Çünkü Baü illerinde belediye yasasının pratik hedefiTürkiye işçi smıfimn devrimci hareketidir. Doğuda belediye başkant

kaymakam, yani daha çok büyük olmayan kasabaların belediyesi, Kema-list devlet aygıtının bir parçasıdır. Çünkü Doğu illerinde belediye ya-sasının pratik hedefi Kürdistan halkının isyancı harekettir. Nitelik

yönünden Doğuyla Baü arasında bu fark var. Fakat nicelik yönünden bele-diye yönetiminde büsbütün terörist yöntem, ancak Doğu illerine özgüdür.Hiç kuşkusuz Hindistan sömürgesinde emperyalizm bu konuda geniş yet-küer tanımıştır. Çünkü anavatan o sömürgenin toprak sahipleri ve buıju-valanyla çok daha ileri yöntemler sayesinde bir ittifak kurmuştur. OysaTüık buıjuvazisi Kürdistan sömürgesinde uygulamaya zorunlu kaldığı bar-

Page 113: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bar sömürgecilik yüzünden henüz müttefiki bulunan ..31 ağalıkla bile pekısınmış bir halde değildir. Onun için tıpkı hükümet karşısında, hattâBüyük Millet Meclisi gibi, kaymakam karşısında belediye meclisinin deismi var cismi yoktur. Onun için Kürdistan devlet aygıtı bakımından jan-darmayla tahsildarların üstünde ve Genel Müfettişlikle valilerin altodadiktatör kaymakamlarda-. Doğu illerinde yeıel yönetim lâftır. Heışey mili-tarist ve terörist Kemalizmin en zorbaca emir ve yasaklamasına bağımlıtutulur. Ağn ayaklanmasından soma Doğu illeri belediyeleri hakkında ga-zetelerde, sık sık şöyle telgraflar okumaya başladık: "Van, Malatya, Siirt, Erciş Beşiri belediyelerine vali ve kaymakam bakacak.'02 Aym tarihtenönce Cumhuriyet'te çıkan bir liste, Kürdistan'm hemen bütün ilçelerindebelediyeleri kaymakamların eline geçirtiyordu: "Ankara 16 (telefonla)-Beyazıt, Hakkari il merkezleri belediye başkanlığı valiler, Sinan, Lice, Kuik, Muradiye, Saray, Başkale, Şitak, Palu, Malazgirt, Geban, Nazimiye, Diyadin, Puzluca, Tutak, Soruç, Sivere, Viranşehir, Gerze, Çapakçur, Mutki, Pervazi, Bulanık, Varto, Şemdinan, Beytülşebab ilçelerinin belediye başkanlıkları kaygıakamlar tarafından yapılacaktır." 33

Kültürel baskı: Bir Doğu ili (Siirt) milletvekili ve İş Bankası koda-manı olan Milliyet baş yazan Mahmut "Şaık ve Cenup VilayetlerimiziHususi bir İdareye mi Tabi Tutuyoruz?" başlıklı bir baş makalede bizeDoğu illerinin genç aydın tabakalarına işleyen şu haberi veriyor "Yazık laDoğu ve Güney illerimizin halkı arasında çirkin, yalan birçok düşünce ve kanı yayılmış. Bu uydurma şeyleri, en akıllı geçinen bazı gençler ve aydınlar da kazanmış. Güya hükümetin bu yöre halkına karşı özel bir düşüncesi varmış!.. Bu halkı, hele Kürtleri okutmamak, onları sonsuz bir karanlık içinde bırakmak düşüncesindeymiş! En kötü memurları bu bölgeye gönderiyormuş. En önemlisi liseler açılmıyormuş."

İşte İş Bankası'nm ve Halk Partisi'nin güvenilir Doğu milletvekiliDoğu ve Güney illeri gezisinden bu izlenimlerle dönüyor... MilletvekiliMahmut "bu ve buna benzer birçok" şeyi "iftira" diye nitelendiriyor. Busözü işitince siz de kendi kendinize hayret edebilirsiniz. Acaba hangisi ifti-ra? Yoksa Kemalizm Doğu illerinin Kürt çoğunluğunun mahallerinde,Kürtlüğün kültürel haklarını mı tanıyor? Hayır. Kemalizm, değilKürtlüğün kültürel haklanın, varlığını bile tanımaz. İşte aynı yazıSöylesin: "Gerçek şu ki, hükümetin bu bölge halkı için gizli ve özel birpo-

31. Dört kelime okunamadı.32. Milliyet, 9.3.1931.33. Cumhuriyet, 17.11.1930.

Page 114: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

litikası yoktur. Onun gözünde Türk vatanı küldür (yani Kürdistan diye bir şey

yok!) yurttaşları ayrı ayrı işlemlere tabi tutmak (galiba Türke Türk, Kürte Kürt

demek) Cumhuriyet yönetiminin parolasına uymaz. Aslında böyle bir yol

ihtiyarları için ortada bir neden de yoktur. (Çünkü...) karşımızda Türkten başka

ırklara mensup olduğunu iddia edenler var mı? (Hemen hemen varsa boyunu

görelim gibi bir şey.) Tartı tersine bu bölgede herkes Türk ulusu, Türk kültürü

istiyor."

Siirt milletvekili Kürdistan'da Türkten başka ırk düşünemiyor. OysaAnadolu'da bile Türkün dışmda az mı ırk vardır? Fakat sözkonusu olan ırkmı ya? Kültür bugün bir ırkın mı, yoksa ulusun mu niteliğidir? Aynıırktan sayılan Balkanlarla Türkler, bugün ulus olarak farklr kültürdendeğil midir? Şu halde Kürdistan'da bir ırk değil, bir ulus olarak Kürtlükvar mı yok mu onu arayacağız... Bunu ise yukanda aradık ve bulduk:Doğu illerinde, köylü sorununa dayanan bir Kürt ulusu davasr vardtr.Türk burjuvazisi bu ulusun kültürel hakkım tanıyor mu? Hayır. Değil buulus ve kültür hakkı, hattâ "Türkten başka ırk"lann bulunabileceği bileolanaksızdır. Şu halde, Kemalizm Kürdistan'da bal gibi sömüıge siyaseti\zliyor. Çünkü bir ulusun en ilkel haklanndan olan kültür hakkınıtanımıyor.

Başka bir nokta daha var: İngiltere Mısır'da, Hindistan'da, Güney Afri-ka'da ve Kanada'da İngilizce'yi elinden geldiği kadar çok yaymak ister.Hattâ bu İngiliz sömürgeleri içinde halkı yalnız İngilizce konuşanlan bilevardır. Anavatan sömürgeyi kendisine daha iyi bağımlı kılabilmek içinonu kültürel tutsaklığı altına almaya da uğraşır. Hattâ sömürge siyasetininekonomiden soma gelen önemli bir genişleme koşulu da bu kültür et-kinliğini kökleştirmektir. Bugün, Doğu illerinin pek azında konuşulanTürkçe, Fransızlann Tunus ve Suriye sömürgelerinde konuşulanFransrzca'ya oranla daha azdrr. Anavatan ezdiği uluslar içinde kendisinesatın alacağı sınıf ve unsurlan kendi kültürüyle yetiştirdiği oranda sadıkkul yapabilir. Tıpkı bunun gibi, Türk buıjuvazisinin de Kürdistan'da Tüıkkültürünü yayması, Türk okulu açması sömürge siyasetinin alfabesidir.Siirt milletvekili de "aslında böyle bir yol ihtiyan için bir neden de yok-tur" derken, bunu kastediyor. Yani Kürdistan'da Türk kültürünü yayma-mak için ortada bir neden yoktur. Oysa olaylar, olaylardır. "Son istatistik-lere göre Diyarbakır ve Erzurum beldesi en az maarif bölgelerdir."34 Neden?Siirt milletvekili bu nedeni aklınca bize veriyor: "Etkinin başlıca nedenibütçe darlığıdır. "Bu Kemalist ve temsilci mületvekilini her zaman bu büt-34. Cumhuriyet, 8.10.1930.

Page 115: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

çc darhğıyla ikna edebilir. Fakat az çok siyaset ve sosyolojiyle temasageçenler bunu yutabilir mi?

Bolşevik devrimi zamanında hiç olmazsa bugünkü Kürdistan kadar geriolan bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti hakkında herhangi bir tarafsız fikiryürütmek için Kemalist basmda yazılabilenlerden bir ömek okuyalım:"1919-1921 tarihlerinde Ermenistan okullarında öğrencilerin toplamı 47 bindi. Şimdi 217 bin kişiye ulaşmıştır. Ermenistan'da 9 yüksekokul vardır ki, bunların öğrencileri 8 bindir. Teknik okullar ve işçi üniversiteleriyle birlikte yüksekokul öğrencisi 32 bine ulaşıyor. Ermenistan'da Ermeni ve azınlık dillerindeki kitaplar olağanüstü çoğalmıştır. Ermenistan'daki Türk ve Kürt azınlıkların yararına çok iş yapılmışır. Bu ulusal azınlıklar için ayrıca okul şebekeleri vardır. "S5 İşte, ulusalbaskı, sömüıge siyaseti gütmeyen bir sistemde kültürün gelişmesi böyleolur ve azınlıklar böyle haklandınhr. Boğulmaz... Yoksa herşeyi"bütçe"yle açıklamaya malum bürokrasi kafasıyla özenirse, MaliyeBakanlığına verilecek bir işaretle daha nelere kadir olunmazdı? "Tekrar, ediyorum (diyor Siirt milletvekili) bu halkta ayrılık eğilimleri yoktur. Türk camiasından ayrı bir durumda yaşama isteği hiçbir ilçede yer tutmuş değildir. Kürtlük adına söz söyleyenleri ve ajitasyon yapanları buralarda herkese karşı kınıyorum."

Ancak "amin" sesleriyle karşılanabilecek olan böyle "resmi onaylar"isyan ocaklığından Doğu Balkan lan şekline giren Kürdistan hesabınagülünç derecede kuru avuntular değil midir? Bir tek halk muhtarının, birtek köylü belediye üyesinin, bir tek Kürt milletvekilinin, bir tek yerelbağımsız ve halka tercüman olan gazetenin bulunmadığı Kürdistaniçlerinde Kürdük adına söz söyleyenleri lanetleyen bulunur mu? Elbette,Kürdistan'da Kemalizmle uzlaşan büyük ağalık ne güne kalmış!.. Çünküağalık, zaten ekonomik ve sosyal bakımdan daha yüksek bir aşamayı temsileden ulus kavramının taban tabana zıttıdır. Zaten Kürdistan'da Kemaliz-minağalıkla ittifakının bir anlamı da bu değil midir? Ağaların uyruğu ha-lindeyaşayan insan yığınları, bir ulus öıgütünce birleşmiş insanlardan dahakolayca yabancı bir ulusal baskıya razı olmazmı? Maraba kendisine ağademlen "sahib"i tanır. Onun için Kürt ağasının Türk beyi diye bir sa-hibibulunmasını bile doğal görür. Hele kendi sahibinin Türk ya da Kürtolması bir toprakbent için en sonra düşünülecek konulardandır. Böyle ku-zuyu kim kırpmaz? Bu baskı sistemlerine karşın Kürdistan'da bir ayrılıkeğilimi, hem de denize düşenin yılana sarılmasından daha kötü psikolojileryaratan bir ayrılık eğilimi egemendir, geneldir, müthiştir. Ve Kemalizmin35. Cumhuriyet, 27.1.1933.

Page 116: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

orada, hattâ kendi kültürünü bile yaymaktan çekinmesinin birinci nedeni,o bütçe mütçe değil, bu korkudur. O zaman şu saürlan daha iyi anlayabi-liyoruz:

"Aslında bir devletin herhangi bir halk kitlesini hattâ kendisinden ayrı bir ırktan olsa bile, kör cahil bırakarak yönetmeye kalkışması çoktan iflas etmişti r." Evet, bir sömürgeci ülke "kendisinden ayn ırktan" olan sömürgelerinebüe kendi kültürünün yengisini saldırür. Fakat o bizim Kemalistbuıjuvazi için değil...

Birinci Genel Müfettişliğin topladığı gizli bir konferansımsı top-lanüda, Kemalist memurlar, oybirliğiyle şu sonuca varmışlardı: "Kültleriokutalım da, başımıza yeni Arnavutluk belası mı açalım!.." Ne gerek,Kürdistan halkı bütün bunları bilmese bile, gözünün önünde olan bitenigörmeyecek kadar kör müdür? Bugün Kürdistan'da yaşayan Kemalizm, hergün Siirt milletvekilinin söylediği gibi "yeni kurumlar kurmak" şöyledursun, İstanbul'un her ilçesinde bir iki yeni lise açıltrken, Kürdistan'dakiorta okullan, öğretmen okullarım birer birer kapatmakta, bütçe varltğınınbütün oyunlarım Doğu illerine yüklemekten geri kalmıyor. Liseler Silvansınrnndan Doğuya geçirilmiyor. "Ne çare ki, her insanda tam bir inceleme

ve mantık gücünün varlığını varsayamayız, halkın aklı daha çok gözünde ve kulağındadır." Bu satırlan biz değü, aym "sadakaüu" Siirt milletvekiliyazıyor. Ve makalesini şöyle bitiriyor: "Eğer halk, kendileriyle sürekli temas halinde öldüğü, memurlar aleyhinde bir şikayet konusu bulamazsa, hainlerin yapmak istediği her türlü suçlama ve iftiralar doğal olarak etkisiz kalır."

Tamam! Biz de bunu söylemedik mi? Ateş olmayan yerden dumançıkar mı? İş Kemalist buıjuvaziye "Doğu illerini sömürge yaptın!" de-mekte değil, bu denilene Kürdistan halkrm inandrrmaktadrr. Doğu illeribuna hemen inamyor. Çünkü Siirt milletvekilinin de fârkında olmadanağzından kaçırdığı gibi, halk söylenen lâftan çok kendi gözüne vekulağına inanır! Lâftan ne çıkar? Örneğin bugün, eski müslümanağalarının İstanbul'da tortulaşan döküntülerine, asi bir soygun ve çapulözlemine tutulan birisi, Ermenistan Cumhuriyeti Sovyetlerinsömürgesidir demeye kalkışsa, buna develer de gülmez mi? Neden?Çünkü rakamlar ortada. Bolşevizm tohumlan Ermenistan'da 12 yıl içindeokul öğrencisinin sayısını %461,7 (dört buçuk katından fâzla) arttırmıştır.Türk buıjuvazisi Kürdistan'ı gerilikle istediği kadar suçlayabilir. Yuk-andaki kültürel gelişimin ekonomik temelini bence bizzat Türk basımbile bize öğretebilir: "Sovyet devleti Ermenistan 'da ağır bir yük almıştır.

Page 117: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Sovyet yönetiminin ilk yıldaki işi onbinlerce Ermeniyi açlıktan ve ölmekten kurtarmak, ona Rusya'dan erzak ve tohumluk getirmek olmuştur. Sovyet yönetiminden önce Ermenistan'da sanayi yok gibidir. Tarımsal üretimin değeri daha ancak yirmi milyon ruble tutuyordu, oysa Ermenistan'da sonradan yaratılan sanayi 1931 'de 78 milyon ve 1932'de 144 milyon rublelik imalat sağlamıştır. Bu sanayide 60 bin amele çalışıyor. Erivan, Lenirıakan ve kara kilisede yeni sanayi merkezi kurulmuştur. Bundan başka muazzam pamuk, kimyevi malzeme ve makina fabrikaları kurulmuştur. Ülkenin elektrik donanımı hızla ilerlemiştir. Erivan ve Leninakan çevresinde muazzam sulama düzeneği yapılmıştır. Drogar'da yapılan elektrik fabrikası bir ay önce açılmıştır. Bu fabrika 22.500 kilovat elektrik üretmektedir. 1919'da Ermenistan elektrik donanımı, ancak 450 kilovat elektrik üretiyordu. Şimdiyse bu miktar 36 bin kilovata çıkmıştır. Ermenistan'da tarım bile sanayi gibi çok ilerlemiştir. Sovyet yönetiminden önce Ermenistan'da ekilen alan ancak 82 bin hektardı, Şimdi 400 bin hektara çıkmıştır. Bunun 30 bin hektarına pamuk ekilmektedir. 125 bin hektar arazi kanallarla sulanmaktadır. Ermenistan'daki tarım alanının %40'ını kollektif yani ortak çiftçilikler oluşturmaktadır. Zamanında Ermenistan geri kalmış bir tarım ülkesiyken, şimdi ileri bir sanayi ve tarım yurdu olmuştur." 36

Ermenistan iç ve dış savaşlar geçirdi ve ancak 1923'lerden sonra ken-dine geldi. Şu durumda Türkiye Cumhuriyeti üe yaşıt da, neden aymsürede Sovyet Cumhuriyeti Ermenistanı hiç bulunmayan sanayi üretimini144 milyona, elektriği 78 katma, tarım ekinini dört beş katına, yalmz ka-nallarla sulanan toprağı eskiden ekilmiş toprağın hemen bir buçuk katınayükselttiği halde, Kemalist Cumhuriyet Kürdistan'da yapa yapa iki un fab-rikası açarak ekmeğin okkasını İstanbul'dakinden bir buçuk kaü fazlasınayükseltmekten başka bir halt edemedi?

Çünkü Kemalizm, Kürdistan'ı bir sömüıge, hem de barbarca ezilen vesoyulan bir sömürge yapmıştır.

Böyle bir sömüıgede, yerli halkın ulusal varlığım bile inkâr eden Ke-malizm, hiç orada kültür gelişimine hizmet edebilir mi?

5. Asimilasyon: Türk buıjuvazisi göç ettirme, yerleştirme ve yok-etme siyasetleriyle bir yandan aşındırmaya uğraştığı Kürtlüğü, yalmz buyolla tüketme olanaksızlığını gördü. O zaman, yani son zamanlarda şuson iki yöntemi de kahredici bir şekilde uygulama ve geliştirme gereğinihissetti: a) Yönetsel, kültürel baskı siyaseti; b) Asimilasyon siyaseti.

Kemalizmin öteden beri diline doladığı nakarat hep bu "Kürtçe'nin bura-larda yaygınlaşmasının (Küıdistan'da Kürtçe'nin yaygınlaşmasrnın!) nedenle-

Page 118: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ri büsbütün başkadır. Bu nedenler arasında eski saltanat yönetiminin ihmalini, kayıtsızlığını en başta kaydetmek gerekir. "3? "Bu hareketler (Kürt isyanları)eskiden ekilen tohumların sonucudur. Vaktiyle ekilen fırtına tohumları bugün bize yıldırımlar biçtiriyor. Bunlar geçmişin kötülükleridir. Eğer o hareketleri yapanlara Türk oldukları arılatılsaydı bu üzücü olaylar olmazdı. Genel Müfettişlik atanmasına gerçekten inanıyorum."38 Fakat bu nakaratbile o Kemalizmin pek şaklabanca becerdiği "cesaret gösterirkenhırsrzlrğmı söyleme"lerinden biri değil mi? "Ah! O kör olası Osmanlıİmparatorluğu" denilmek isteniyor. "Neden bu Kürdistan'ı Türkleştirme-mişler?" Ne yapalım beyler, sizin bugün dünyayı "Türkleştirme" arzunuzne kadar zorunluysa, Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün ırk ve kavimleri"ümmetleştirmek ya da uyruklaştirmak" ile yetinmesi de o kadar tarihselbir zorunluluktu. Çünkü Kemalizm kapitalizm düzenidir; Osmanlılık de-rebeyi düzeniydi. Kemalizmde evet olan Osmanlılıkta hayır olacakü. Ka-pitalizmin ak dediğine derebeylik kara diyecekti vb... Yok eğer cumhuri-yet burjuvazisinden şikayeüer varsa ondan da yanaşınız. Daha ne yapsındı?Bu İttihat ve Terakkiciler ki, sizi bugün uzlaşüğımız Kürt ağalığındançok daha tehlikeli bir rakip olan Ermeni sermayedarlarının ulusallık da-vasından kurtarmıştır. İş olacağına varır. Meşrutiyet burjuvazisinin Er-meniliğe atabildiği satırı şimdi siz Kürtlüğün sırtında deniyorsunuz. Hertarihsel dönem kendi yasasım yürütür, fakat her dönem tarihseldir; gelirgeçer ve geçince de yargrsrm bir daha dönmemek üzere geçirip götürür.Ama nasıl oluyor da, bu beyler Kürdistan'da Türkten ayrı bir birliğin ol-madığım kanıtlamaya yeterli gelecek olan Kürtçe'nin yaygınlaşürılmasınıolsun saklamayı unutmuyorlar. Bu peşinden anlam çelişkisini sürükleyipgötürmez mi? Her neyse, bu işte etekleri tutuşan Türk burjuvazisinin birkere gözü kararmışta. Onun için Doğu sorununda daha büyük karşıüıklariçin çırpınmaktan kurtulamayacakta.

Doğu illerinde Türk kültürünü yaymak için en ilkel önlem orada okullaraçmakta, oysa bir yerde okul açmak ola ki yabancı kokusunu taşıyan daolsa, o yer halkının kültür düzeyini az çok yükseltir. Zulmün fırtınalarkopardığı bir ülkedeyse herhangi bir tür kültür ışığının aydınlığı gözleriaçabilir, ezilenlerin kurtuluşuna yeni ufuklar açabilir. Ne malum.Türklüğün akımı için baş ideologu yetiştirebilen Kürdistan'm, bir günkendidüşünürünü de yaratmayacağı? O kadar olanaksızmıdır? Ne yap-malı? İşte Türk Buıjuvâzisini kıvrandıran som.."Kültür gücüyle yapama-

37. Siirt milletvekili: M7//>e/, 21.1.1931.38. Şükrü Kaya: Meclis söylevi, Cumhuriyet, 26.6.1932.

Page 119: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yacağını anlayan Kemalizm, yasa zoruyla ve parlak nutuklann terörüyleasimilasyon siyasetine girişiyor. Kültürel asimüasyon yumuşak, okşayıcıyöntemlerle "sızma siyaseti"dir. Oysa Kemaüzm bu siyasette büe milita-rist asker-banker-yunker zügıtından ayrılamıyor. KemalizminKürdistan'da-ki yeni asimüasyon siyasetine iki örnek:

a) Parlak uygulama tehditleri: Başbakan İsmet Paşa 1932 yürnın son-larında Doğu illeri gezisinden döndüğü zaman, bütün Türkiye aydın veküçük-buıjuvalarının yüreklerim hop hop hoplatacak ve ağız sularım zırılzınl akıtacak türden parlak birer nutuk attilar. Bu nutukta bir kere: "Sonra dahası var; nefsimize güvenerek söyleyebiliriz M, Türkiye'ye düşen işlerin ana ve temel esaslarının ne olduğunu en doğru olarak biz Türkler biliriz" diye epey (bravo sesleri, şiddetli alkışlar) dırladıktan sonra, ta aşağıda "çok sevineceğimiz, mağrur olacağımız gibi abartmayla ifade edici önlemlerden kaçınmak için durumumuzu endişe etmeyeceğimiz bir durum şeklinde ifade ediyorum." Bu tekerlemeler arasmdaki "durumumuzu endişe" etmek,Türkiye'ye ait işlerin "ne olduğunu en doğru olarak biz Türkler biliriz"kekelemeleri, üstlerindeki yaldızlardan çırılçıplak edilirse, "korkmayrnyahu! Ne korkuyorsunuz, korkacak bir şey yok, korkumuzu hiç olmazsakimseye çaktırmayalrm vb." gibi palavract avuntulardan başka bir anlamagelmez. Gerçekten İsmet Paşamn ağzmda gevelediğinin "ne olduğunu endoğru olarak biz Türkler biliriz." Bu kesin ama, paşamız lahana tur-şusuylaperhizi birlikte önerecek kadar acemi doktorluklara kalkarsa, bunun neolduğunu "doğru olarak" anlamak için Kemalist burjuvaziden diplomalıTürk olmaya gerek kaldı mı? Örneğin Türküm diyen anonim şirketler gibi,Kürdüm diyen Türk yurttaşlarımız içinde de, lahana turşusuyla perhizinyan yanalığından çıkan şiir ve edebiyat dolu karşıtlığı kaldıracaklarbulunmaz mı?

Perhiz: "Ülkenin güvenliği, asayişi, yurttaşların güveni, yasaların yazılı olduğu gibi uygulanması ve bütün yurdun Türk ulusunda, Türk devle-tinde ısınmış ve kaynaşmış olması düşüncesiyle her yıl bir öncekinden gözle görülecek, elle tutulacak kadar açık, ileri, güçlüdür (alkışlar). Ülkenin doğusunda ve batısında dört köşesini her yıl hiç olmazsa bir iki kez dolaşırız. Bu yıl Doğu illerinde birçok yer gezdim. Yurttaşın Türk ulusuna ve Türk devletine olan bağlılığı ve Türk devletinin Türk yasalarının yurdun her köşesinde yürürlükte olma nüfuz ve gücü açık bir şekilde göze çarpmaktadır."19

Lahana turşusu: Daha aşağıda "Belki bugün de bazı yerler için sıkıntı 39. İsmet Paşa Hazretieri: Cumhuriyet, 21.11.1932.

Page 120: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sanılabilir. Özellikle bu kelimeyle söyledim, ama yakın bir zamanda, çünkü yılların çoğu yüzde yetmişi, sekseni, doksanı gitmiştir. Yakın bir zamanda ülkenin her yanında ulusal işlerin aynı şekilde görülmesi, Ankara'da olduğu kadar doğal bir durum olacaktır. Bu yıl yolculuklarımdan iki önemli izlenimle döndüm. Biri yurttaşların Türk devletinde kendisini ilgili görme duygusu çok gelişmiş ve çok kaynaşmış bir durumdadır. Diğeri bizim ulusal düşüncemizde ve iç siyasette gereken önlemleri hem zaman geçirmeden, hem doğru olarak bulmakta isabet ettiğimizin yıllarla sürekli olarak güçlenmesidir." Önce "yasaların yazılıolduğu gibi uygulanmasını" açık, ileri, güçlü ve daha bilmem nasılgörüyor? Sonra "yakın bir zamanda ülkenin her yanından ulusal işlerinaym şekilde görülmesi" umudunu "olacaktır" gelecek sayfasıyla vaadediyor. Bu görüş ve vaad ediş bize bir şey gösteriyor: "Yasaların yazılıolduğu gibi" ya da "ülkenin her yanında... aym şekilde" uygulanması"yüzde yetmiş, seksen, doksan" lâftan ibarettir. Kemalist başbakan"resmen, alenen ve açık, ileri, güçlü" bir şekilde ilân ediyor ki, Türkburjuvazisinin kitapta yazılan yasalanyla hayatta olan uygulamasıarasında "ülkenin batısında, doğusunda, dört köşesinde" dağlar kadarfark vardır.

Neden? Çünkü: "Hiç kuşku yoktur ki, Cumhuriyet Türkiyesinin bütün geçmiş dönemlerden en esaslı farklarından birisi de ulusal bir devlet olmasıdır. Türkiye'nin Türkün devleti ve yurdu olmasıdır. (Bravo sesleri, alkışlar) Bütün geçmiş yüzyıllardan bir anda görülen ve daima görülecek olan esaslı bir farkımız budur. Bu ülke Türkiye'dir. Burada yaşayan Türkler ve Türk yurtseverliği ve Türk ulusçuluğu bu ülkenin yönetiminde, yazgısında etkili ve egemendir. (Bir daha bravo sesleri, alkışlar)" Bu nutuk emperyalizme karşı söylenmiyor. Zatenbugün Tüıkiye'de hangi yabancı sermaye Türk kılığına girmedi, yurttaşolmadı? Nutkun bu "önemli" anlamını anlayabilmek için "olayı izlerhalde" almak, başbakanın onu Kürdistan gezisinden döner dönmezsöylediğini asla unutmamak gerekir. O zaman kolayca kavranılır ki "Türkyasalan ancak Tüıkler içindir. Türk olmayan bahtsızlara yasaların yazılıolduğu gibi uygulanması" sözkonusu olamaz. "Cumhuriyet Türkiyesininbütün geçmiş dönemlerden en esaslı farklarından birisi" de budur.Zavallı Kürdistan köylüsü, müşkül bir durumda kaldıkça, daima şunutelkin etmekte geri kalmaz: "Biz Kürdük, vahşiyük". Türk buıjuvazisiise ona "vahşi" olduğunu kabul ettirmiştir, Mat "Kürt" olduğunu aslaunutturamamıştır. Şu halde bu büyük çalışkan halk kitleleri, Kürdistandenilen yerlerde oturdukça, Kürt zihniyeti ve Kürt diliyle yaşadıkça "buülkenin yönetiminin yazgısmda etkili ve egemen"

Page 121: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

olamayacaktır. Çünkü "Tüık" değildir. Başka hiçbir şey değil, bütünalınyazısı anadan Kürt olarak doğmuş ve öyle yaşamış olmakür. VeTürkiye Cumhuriyeti altında Kültler "yönetim ve yazgıca" mahkûmdurlar.Başbakanın nutku bunu söylüyor... Çare? Türkleşmek... Nasıl?Başbakan "kolay" diyor ve Kürtlerin Türkleşmesi için şu reçeteyi veriyor"Türk ulusalcısı ve Türk yurttaşı olmak için, bu ülkede yaşayan herhangi bir bireyden anormal hiçbir şey istemiyoruz. Türk olmayı sevmek ve Türk olmayı kabul etmek, Türk ulusuna mensup olmanın verdiği bütün haklara sahip olmak için yeterlidir. (Bravo sesleri, alkışlar) Yasal durum böyledir, içyüzümüzde samimi olan kanımız ve durumumuz böyledir. (Al bir daha: Bravo sesleri, alkışlar) Doğuda ve Batıda ülkenin her yanında dolaştığımız zaman kendisinin Türk olduğunu bilen, kabul eden herhangi bir yurttaşın her Türkün sahip olduğu haklardan herhangi birinden yoksun kalması endişesine izin vermedim. Herkesi inandırdım ki, Türk olmayı gurur duyulacak bir özellik olarak yürekten kabul eden ve böyle çalışan yurttaş benim gibi, benim bütün hukukum gibi her hakka sahip olmak için bütün nedenlere sahiptir. Bu kanımı her yerde söyledim ve bu sözlerimde oldukça içtenim. Böyle biryönetim ve zihniyetin devletin ulusal devlet ve Türk devleti olmasındaki Esasları ancak güçlendirir! Onun artmasına, genişlemesine ve yükselmesine hizmet eder. (Nihayet şiddetli alkışlar)" İsmetPaşa'ya göre -"tarih devrim-cüeri"nin o derin safsatalarına karşın- Türkiye'deyaşayan herhangi bir biıeyin yurttaş haklarının tanınması için ona yalnız"Tüık olmayı kabul" etmesi değil, aym zamanda "Tüık olmayı sev"mesi,"Tüık olmayı gurur duyulacak bir özellik olarak yürekten kabul etmesi"gerekir ve yeter. Müslümanlıkta bir "eşhedü enlâ ilahe illahlah..."cümlesi "ümmedi mu-hammed" işlemi görmek için yeterlidir, fakatKemalizm daha "gerçekçi"dir. "Türk olmayı kabul" ettim diyenin bir deyüreğini muayene ediyor. Doğru mu, değil mi diye... Oysa bununolanağı var mı? Bir Fransız kapitalisti, Türkiye'ye yatırdığı sermayesinidış kapitalistlerin rekabetinden korumak için, belki Kemalizmden çokKemalizm ve Türk yanlrsr olabilir. Hattâ isterse dinini dilini biledeğiştirebilir. İsterse, yani bunda bir kâr görürse... Ki gerçekten bugünTürkiye'de çalrşan herhangi Fransrz sermayesinin, dünyanın hiçbiryarımda görmediği bir kâr içinde çalkalandığı kesin olduğuna göre,Türkiye'deki bütün yabaner kapitalistleri birer T.A.Ş. olmaktan başkayararlr bir yol bulamamrşür da... Onun için yürekten Türktürler. AmaKürdistan çalışkan ve yoksul halkr için iş böyle mi? Hayır. Tersine, Türkolmak ne kadar "gurur duyulacak bir özellik" olursa olsun, maddiyoksulluğun ve acının dehşetlisine Türk buıjuvazisi-

Page 122: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nin çapulu yüzünden uğramış bulunan Kürt köylüsü öyle manevi bir"özellik"i yürekten kabul istese, kendini zorlasa da edemez. Çünkü bundabir yaran yoktur ve olamaz da. Çünkü Kürt köylüsü "Türküm" de dese,bu yürekten kabul ettiğini de söylese, bir sömüıge köylüsü gibi ezilecek-tir. O zaman, ona din değiştirmekte bin kere daha güç olan ulusdeğiştirilmesi önerildikçe, Kürt köylülüğü de yüreğine sokmamak isteyenbir yılan görmüş gibi ürkecek ve Türklükten nefreti, "vagon-li"şirketinin muhabbetinden besbeter olacaktır.

Yavuz Paşa'nm verdiği bu "önemli nutkun" üstünden en az iki buçukay gibi kısa bir zaman geçmemişti ki, buıjuva basının birinci sayfasınınbirinci sütunlarında, üstünde tipik Kürt köylüsü giyimli birçok insanınbulanık resmini taşıyan şöyle bir haber okuyoruz: "Ulusal bir nüfus siyaseti izlenmesi arifesindeyiz: Ankara (Özel)- İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp geçen yıl hükümet tarafından Mdlet Meclisine sunulan iskân yasası taslağı, çok olasıdır ki, Meclis'in sonbahar oturumunda tartışma konularından birini oluştursun. Derin bir inceleme ürünü olan bir taslak programla çalışmak için hazırlanmış değerli bir projedir. Bu projenin yasallaşması ile emperyalist saltanatın ülkede bıraktığı temelsiz miraslardan bir tanesi daha kökünden yıkılmış olacaktır. Halifeliğin Osmanlılara' geçişi, mezhep gayret ve mücadeleleri, müslümanlığın camia yerine geçmesi tslamlaşan nüfus kitlelerini ve halkı müslüman olan ülkü nüfusunu Türklüğü temsile engel oluşturuyordu.

"Kanuni Süleyman yasalarıyla Türk kültürüne benzemeyen bazı zümrelere eski zeamet örgütünde bazı onarımlar ve biçimler yaratılarak ayrıcalıklar tanınıyor: hattâ bu ayrıcalıklar aşiret başkanlarına, beylerine verilmekle kalmıyor, voyvodolara da tanınıyordu ki, bunların tasfiyesi Osmanlı saltanatının dura dura, eriye eriye tamamen dağılışına kadar sürmüştü. Artık normal bir sistem içinde ulusal yapımızı korumaya, sağlamlaştırmaya, ulusal kültürümüze ve çağdaş uygarlığa daha çok uyum sağlamaları istenmiş olan nüfus kütleleri üzerinde verimli bir şekilde devlet eliyle işlemeye, Türk nüfusunu nitelik ve nicelikçe geliştirmeye, bir nüfus siyaseti izlemeye karar verilmiştir. Yeni nüfus yasası projesi, bu amacı sağlayacak bütün esasları içermektedir."40

Page 123: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

TEPKİLER

Sosyal PsikolojiKürdistan halkı ve özellikle Kürt köylülüğü ekonomik olarak klan-

feodal sisteminde yaşıyor. Fakat bu sistem kapitalist ve bezirgan ekono-milerle de içli dışlıdır Derebeyi-Beziıgan-Kapitalist... Bu dört tür ekono-mik ilişkinin arapsaçı olduğu bu ülkede, bir de aynca sömürgecilik denilenyaman kamçının şakladığını tasarlayalım; artık her zaman ekonominin dörtbaşlı bir canavar gibi şahlandığım ve Doğu köylülüğünü bütün sosyal vesiyasal ilişkilerinde ne kadar şaşkına döndürdüğünü, ne derece anti-patileştiğini tahmin edebiliriz. Böyle bir ekonomi ve sosyal yapınıniçinde, Kürdistan halkım saracak psikolojide aym derecede kargaşalıklar o-lacaktır. Bu psikolojide egemen nitelik babahan sistemine dayanmaktır.Fakat babahan psikolojisinin de derebeyi psikolojisine dejenere oluşu,sonra bu soysuzlaşmış psikolojiye -çürüyüp dökülünce ve çözülüpdağılma özelliklerini damgalayan- bezirgan+kapitalist mikrobunun bü-kere girmiş olması, zavallı Kürdistan köylülüğünde iler tutar bir sosyalpsikoloji bırakmamıştır. Kuşkusuz bütün bu dört tür sosyal psikoloji özüitibarıyla egemen psikoloji, yani egemen smıf psikolojisidir. Fakat ege-men sınıfların bu soysuzlaşüncı psikolojisine karşı çıkan alt ve ezilenyığınların psikolojisi de özü itibarıyla maraba psikolojisindensıyrılamamıştır Kuşkusuz son ekonomik gelişmeler, gittikçe birKürdistan proletaryasının bağımsız psikolojisine doğru manevigelişmeleri de krşkrrtacaktır. Fakat bugün için Kürdistan halkının top-yekün psikolojisi en köpekçe değiş-tokuş psikolojiyle soysuzlaştınlmışbabahan+yarr toprak kölesi psikoloj isidir.

Bu psikolojinin başmda bütün köylülükte ortak olan söylentilereinanrşlar gelir. Fakat bu boş inançlar mehdi beklemekten, çok daha ka-ranlık ve aykrrr konulara kadar genişleyen berbat bir şekildedir. Kürdistanköylülüğü "yasa" kadar genel bir etkiye değil, ağasının keyfi gibi pek dar,pek oynak bir yasaya bağrmlr ola ola herşeyin kişide doğduğuna, bir kişiki bir şeyi güçle koparır o şeyi mutlaka yapabileceğine, fakat yapılan veedilen herşeyin mutlaka bireysellikten çok daha insanüstü tılsımlı

Page 124: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

güçlerden ileri geldiğine vb. inanır. O zaman, miriyvo ve ameliyeleringözünde kişiler hurafeleşir ve hurafeler kişileşir.

Kürdistan yığınlarının psikolojisinde ilk özellik, eskilerin "seri'ül-teessür" dedikleri gibi dehşetli ve çarçabuk bir alınganlıkla herşeyin mut-laka hoşa gider olmasını istemek, işteyince de öyle varsaymaktır.Sosyal ruhsal çocuklaşmışlık adının verilebilmesi olanaklı olan budurum belki her insanda vardır. Tarihimizde her sınıf kendi manüğını,kendi çıkarının ölçüsüyle ölçer. Bu durum gülünç olmaktan çok, maddi birzorunluluktur. Zorbaca ya da tapu hileleriyle gasp ettiği topraktakendisine Allahtan gelme bir kutsal mülkiyet hakkı bulunduğunu unaeden ağa, en zeki işçi ve köylüleri soyup soğana çeviren, biriktirdiğisermayesine dayandıkça herşeyin "akıl"dan çıktığına inanan aptalbuıjuva, nasıl bunu kavrayışlarında gülünçten daha başka şeyseler,Kürdistan köylülüğü de hoşuna giden her uydurmaya mutlaka inanmaktave kendi duyarlılığına seslen-meyen en mantıksal olayları inkâretmekte.Bu öyle bir mantıktırki, ilk insan topluluklarında rastîanan" klanlık:prolojik" kavramına doğru yaklaşılır.

Kürdistan köylülüğünde göze çarpan üçüncü psikolojik durum,çelişkili psikolojik durumdur. Bu çelişkiyi şöyle bir diziyle verebiliriz:a) Müthiş yalan söyleme yeteneği, müthiş yalana inanma yeteneği; b)

Müthiş kendini beğenme ve övme, müthiş benliksizlik; c) Müthişküstahlık, müthiş alçakgönüllülük vb...

Kütleler içinde yayılan bu çelişkiler psikolojisi, kuşkusuz bütündiğerleri gibi köylülüğün kendi "özgün malı" olmaktan çok geleneksel birdin egemen psikolojisinin babahan derebeyi psikolojisinin artık büsbütün

çürümüş ve dağılmış manzarasıdır.Pazar yasalarının en kan içici ve parçalayıcı şekliyle Kürdistan'ı kasıp

kavurmasr, değişimin elle tutulur kişisel örneğine, paraya karşr yamanbir zaytflrk ruhu doğurtur. Derebeyliğin egemen olduğu dönemde Allahpara-laştrrrldrğr, para haline dönüştürüldüğü halde, burada para Allah-laştinlmaktadrr. Ve paraya tapma en miskin, en az paraya tapma, belkiçok az bir şey olduğu kadar en sinik şekliyle yoksul Kürdistan'da hükümsürer. Konuşulan sözler arasında, en çok yer tutan "mecidiye Allah kerim"ile "Allah kerim mecidiye"dir. Beş mecidiyeye bir adamın katil oldluğunatanıklık edilir. Beş mecidiye için katiedilen en yakın ve sevgili akrabanınkanı aranmaz, beş mecidiye için adam öldürülür...

Bu dört tür olumsuz psikolojik niteliğini, olayları olduğu gibi teslimetmekten başka hiçbir amaçla saptamadığımızı eklemeye gerek yok.

Page 125: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Aslında bütün ezilen sınıflar gibi, Kürdistan halkı da, kusurlarının olduk-lan gibi yüzlerine vurulmasından alınmaz. Bütün bunlan kendisi de derin-den derine karanlık bir bilinçaltıyla sezer ve bütün bunlardan kendi kendi-sinden tiksinişe benzer bir acıyla ve açıkça şikayetçidir. Bir zaman Batıillerinde duyulan "Türk ulusu adam olmaz" palavrası, bu düşünceyi bes-leyen bir Kürdistan "edebiyat-ı Cedide"sinin varolmayışına karşın, bugünKürdistan'da işitilir "Kürt ulusu adam olmaz"... Fakat bu psikolojik du-rum bile, bütün o dört kategori psikolojiye karşı çalışkan Kürtlük içindeolumlu ya da olumsuz şekilde başlamış bir tepkiden başka ne anlama ge-lir?

Kuşkusuz biz bu olumsuz psikolojiyi, Kemalizmin çıtkırıldım salonaydınlan ve "kütüphane fareleri" gibi Kürdistan halkının herhangi bir uy-gar işleme gelemeyeceği, sonsuza dek vahşi kalacağı ve yokedilmeye layıkolduğu şeklinde bayağı saçmalayışlanna yem vermiş olmak için değil, ter-sine ezilen Kürdistan halkının layık olduğu ekonomik ve siyasal haklarınakavuşması, sömürge zulmünden kurtuluşu için, sorunun olduğu gibi ko-nularak pratik alanda yanılmalara meydan bırakmamak içindir. Bu olum-suz karakteristikten ne gibi pratik sonuçlar çıkabilir? Sırasıyla şunlar:

1- Paraya Allahtan fâzla tapış, Kürdistan'da bugünkü ağalık+Kemalizmbirleşimi egemen oldukça, Kürdistan halkını bol para dökecek herhangiemperyalist müdahalelerine, doğal bir dereceye kadar ve hep gelgeç de olsaalet yapabilir.

2- Çürüyüp dağılış halinde olan çelişkiler psikolojisi, Kürdistanköylülüğünün herhangi kesin bir mücadele anında birden direncininparçalanmasını, bir panik psikolojisine yenik düşmesini gerektirir. Şuhalde Kürdistan köylülüğüne, sosyal kurtuluş hareketinde yolgösterici olacak çelişkiler içinde sallanmalarında bir müttefik gereklidir.

3- Kürdistan köylülüğünün hurafeleri kişileştirme ve kişileri hura-feleştirme psikolojisi, klan+feodal sistemlerinden biraz daha sıynlabilmişolan Anadolu köylüsündeki mehdi bekleme psikolojisinden daha karanlıkbir biçimdedir. Bunun Kürdistan milyonlan dilinde başka bir deyimi devardır: sahip... Babahan ilişkilerin en koyusu içinde yaşayan Kürtköylülüğü, çektiği işkenceleri, kendisini benimseyecek ve koruyacak birsahip yokluğuna atfeder. Bu durum, ikinci sonucun daha kangıenleşmiş i-fadesidir. Bugün Kürt köylülüğü son ve umutsuz bir acıyla henüz eski sahiplerinden, ağalardan bir şey beklermiş gibi görünüyor. Fakat Kürtköylülüğünün ruhunu içinden okuyanlar iyice anlarlar ki, köylülükağalığın Kemalist devlet aygıtıyla el ele verdiğini ta benliğinde, içinde

Page 126: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

hisseder. Fakat "zor oyunu bozduğu" için, ağaya hâlâ sahip demek zorun-luluğu var. Oysa "zorla güzellik olmaz". Burjuvazinin zorla dayandığı"saygı" duygusu gibi, Kürt köylülüğünün ağalığa karşı bir "itaat"i var.Fakat köylülük "saygı" göstermeye zorunlu olduğu Tüdc burjuvazi gibi,"itaat"ten aynlamadığı Kürt ağalığının da kendisine sahip olamayacağımbiliyor. Kürt köylüsünün aradığı sahip, sevdiği ve ardından gitmek iste-diği kurtarıcı kılavuzdur. Kürdistan yoksul halkı öyle bir sahip anyor ki,bu ona sahip çıksın. Yani dar zamanında yardıma ve yol gösterici olsun.Fakat sahip olmasın, yani başına bir efendi, bir bey, bir ağa kesilmesin.Bir sözcükle, Kürdistan halkı, kendisiyle dert ortağı, kendisinden daha der-li toplu harekete yetenekli, kendisine bir lütuf olarak değil, bir kurtuluşgörevi olarak yol gösterici olacak bir yoldaş anyor. Sözcüklere bakmayın,babahanca dilde "yoldaş" sözü "sahip" şekline de girebilir, şaştlacak birşey yok.

4- Kürdistan halkının, belki de kapitalist manüğrndan bambaşka, bi-zim düşünüş tarzımızdan apayn bir "yoğurt yiyişi" vardrr. Bundan nesonuç çrkar? Kürdistan halkını karşrtlar içinde kıvranmaktan kurtararakona "kurtancr krlavuz yoldaş" olacak sınrf ve örgütlerin, eğer deyim yerin-deyse "Kürtçe konuşmalan" gerektiği... Yazık ki tarihöncesinden ortaçağakadar doğal ve sosyal parçalanışlarla başkalaşmanın türlerine uğrayan in-sanlık, kapitalizm döneminde de, bir rejimin eşitsiz gelişimi yüzünden,ekonomik ve uluslararası olma eğilimine karşın, insan yığınlan arasında,çelişkili farklılaşmayı arttırmaktan geri kalmadt. Onun için, mantıktanmantık-öncesine kadar uzanan bir dizi düşünüş biçimlerinde rasüaya-cağımız ömek ve nüanslan hesaba katmaya zorunluyuz.

İşte "Kürtçe konuşmak" derken, Kürdistan halkının mantığıyla, onundüşünüş diliyle anlaşmayı kastediyoruz. Yoksa yanılmak, yanıltmak tehli-kelerinden kurtulunamaz. Kürdistan halkının kurtuluş müttefikliğinigören sınıf, o halka karşı kullanacağı taktikte bu özel mantiğt göz önündetutmaya her zaman zorunludur. Yukanda bunun küçük bir örneğini degördük: Örneğin bugünkü Kürdistan köylülüğü, kendisine bir sahip ister.Bunu işiten insan, eğer söze değil, bu sözün altında gizlenen maddi anla-ma dikkat etmezse şaşıp kalabilir. Nasıl olur, bütün Kürt halkının çektiğihep Kürt yâda Tüık sahiplerinden değil midir? Kürt köylülüğü bu gibi za-lim sahiplerden kurtulmadıkça, kendine gelebilir mi, vb ? Oysa sorun hiçde böyle telaşlara bırakmaz: Kürt fukarası sizinle Kürtçe konuşmuştur, sizonun anlamım Türkçe ya da Arapça anlıyorsunuz. Kürtçe konuşmayı iyi

Page 127: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bilmiyorsunuz. İşte bizim Kürdistan halkında mantıksal içerikteki psiko-lojik özelliklerden anladığımız... Bu olumsuzluklara, Kürdistan halİa gibibütün çalışkan köylülükte de ortak olan birçok olumlu özelliği eklemekiçin sayıp dökmeye gerek görüyoruz. Yalnız, bir strateji araştırmasında yertutması gereken ve bugünkü Kürdistan yoksul halkında daha ilk bakıştagöze çarpan iki noktaya işaret etmeden geçmek "Tepkiler" bölümünündaha kolay anlaşılmasında herhalde bir noksanlık bırakmak değildir. İkinokta:

1-Pervasızlık: Kürdistan halkı hayata o kadar doğal çocuktandır ki,onlar için ölmek ve öldürmek en basit mücadele biçimleridir. Bütünzulüm görenler gibi şu kötü yaşamdan iyice bıkmış olan Kürdistanköylülüğüne göre, yaşamakla ölmek birbirinden pek ayırtedilmeyen ikibiçim zorunluluktan başka bir şey değildir. Onlar için çarpışırken ölümkorkusu yoktur.

2-Rejimden yılgınlık: Kemalizmle uzlaşmış ve bu uzlaşmanın kaymaklı tadına konmuş olan, Kürt ağalarla Türk buıjuvalan bir yanabırakılırsa, Kürdistan halkı içinde varolan sosyal ilişkilerden illahlah demeyen bir tek kişi yoktur. Orada herkes, Lenin'in deyimiyle istemiyoruz,tahammül edemiyoruz diyor. Bunun anlamı malum.

Bu psikolojik girişten sonra, genel olarak Kürdistan'da varolan rejimekarşı yapılan tepkileri gözden geçirelim. Yukandaki karakteristikten sonra,bu tepkiler üzerinde çok durmayacağız. Bunları üç kategoride görelim:1- Anarşik-tepkiler, 2- Siyasal tepkiler, 3- Ayaklanmalar...

Anarşik TepkilerEzilen köylünün ilk tepkisi silahım alıp dağa çıkmaktır. Geçen

açıklamalarımızda, Kürt köylüsünün neden ve nasıl, hattâ evini ve barkınıbırakıp dağa çıktığım görmüştük. Anadolu'nun yoksul Türk köylüleri de,anarşik tepkilerinde, eşkiyahğa dökülüyorlardı. Fakat Kürdistan'daki gibieşkiyalık gerek nicelik ve gerekse nitelik olarak Anadolu'daki eşkıyalıktançok daha dehşetlidir. Gerçekten de bu eşkiyalıklar dönem dönem patlayanayaklanmalarla da bağlıdırlar. Fakat İçişleri Bakanlığının sandığı gibi hiçde yalnız "ayaklanma döküntüleri"nden ibaret değildir. Belki gerek ayak-lanmalar ve gerekse eşkiyalık doğrudan Kemalizm+ağalık zulümlerinekarşı, aynı tepkilerin türlü biçimlerinden biridir. Zulüm gören köylü, encanavarca şekillerde zalimleşmeye zorunlu bırakılır. Çeteler, yazın çoğalıpkışın azalarak büyüyüp küçülen, fakat hemen her zaman sayılan 15-20'yi

Page 128: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

geçer gezgin oluşumlardır. Örneğin okursunuz: "Diyarbakır muhabirimiz yazıyor: Savur ve Midyat bölgelerinde sürekli olarak eşkıyalıkla halkı rahatsız eden azılı eşkıyalardan Dayırboranlı Ahmet Aziz çetesi takip kollarımız tarafından sıkıştırılarak, bunlardan 18'i ölü ve 24'ü de diri olarak tutulmuşlardır. Beşiri ilçesi halkının başına bela kesilen Ramanlı Abdullah 15 kadar yandaşıyla jandarmalarımızın takibinden kurtulamamış ve çatışmada çete tamamen yokedilmiştir."1

Kürt çeteleri Kürdistan içlerindeki etkinlikleriyle kalmazlar. Bu etkin-liklerini ta orta Anadolu'ya kadar genişletirler. Bir örnek:

"Çorum 11 (Özel)- Çorumun bazı ilçelerinde, tahminen Sungurlu bölgesinde yollar tehlikeli bir durum almaya başladı. (Sonra jandarmasız yola çıkan bir fenmemurunun acıklı hali anlaülır.) Cevad bey bir arabayla Ilgın karakoluna 4 km. mesafedeki dere içine gelince 5-6 kişi meydana çıkarak kendisini durdurmuşlardır. Çevrede tek tük adamlar görülmesinden eşkıyaların 15 kişi kadar olduğu anlaşılmaktaydı, Haydutlar arabacı, yol çavuşu ve fen memurlarının tamamen eşyasını aldıktan sonra Kürtçe bir şeyler konuşarak ormanlığa kaçmışlardır. "2 Unutmayalım ki bu Sungurlu Doğu illerinden üçdört il öte bir yer. Ankara ilinin hemen srmrı üzerinde. Kemalizm, olayınAnkara'ya kaç saatiik mesafede geçtiğini bizden iyi bilir.

Çetelere karşı hükümetin aldığı iki önlem vardrr: 1- Hileyle faka

bastırmak, 2- Tarama yöntemi...1- Hile: Örneğin birkaç ilde birden eşkiyaların affedildiğine, teslim

olurlarsa bir daha yapmamak üzere ceza görmeyeceklerine ilişkin gizliaçık ilanlar yapılır. Fakat bu ilanların gazetelere yansıtılışı şöyledir: "Tes lim olmaya davet edilen eşkıyalar... Muş, Erzurum, Beyazıt, Van illeri bölgelerinde soygunculuk ve eşkiyalık yapan 58 eşkıyanın 20 Temmuz 1931 tarihinden itibaren bir daha yapmama koşuluyla hükümete teslim ol madıkları taktirde eşkiya ilan edilecekleri içişleri Bakanlığının emri üzerine ilân edilmiştir. "*3Kazara köyüne inenlerin başrrıa geleni bugün Doğu illerinde bilmeyen azdır.

2- Tarama: Bütün il kaymakamları ve jandarma güçleri, gezici alaylarla el ele vererek köy köy, yaka yıka işkence ve dayakla eşkiya tararlar:"Muş (özel)- Yeni valimiz Mithat Bey, burada asayiş ve inzibatın yüküm lülüğünü sağlamak için büyük bir gayret sarf etmektedir. Dokuz ilçenin kay makam ve jandarma komutanlarının da katıldığı takip müfrezeleri bir anda

1. Cumhuriyet, 4.12.1930.2-Cumhuriyet, 16.8.1931.3- Cumhuriyet, 7.8.1931.

Page 129: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tarama hilesine başlamışlar ya da kısa bir zaman içinde Bitlis, Malazgirt, Çapakçur, Suluhan ve çevresinde ölü ve diri olarak 21 eşkiya yakalamışlardır."4

Bu gibi taramalar çok kere Kürdün sürekli ormanda saklı bulundurduğusilahım da almak için iyi bir olanaktır. Eşkiyalann takipleri arkasındangüya eşkiyalığın kökü böyle kazınırmış gibi silahlan toplama gelir: "Di-yarbakır muhabirimizden: Bu üç ilçede halk, eskiden kendilerini eşkıyadan korumak için silah sağlamak ve kullanmak zorundaydılar. Bu başarılar (eşkıyaların tutulması) üzerine, halk ellerinde bulunan silahları takip müfrezelerine teslim etmektedir."5

Bununla birlikte öyle bölgeler vardır ki, Kemalizm orada aşiret siste-minin kendi yönetsel örgütü yerine geçmiş olmasına pişkince aldırmaz. O zaman aşiret başkanlarının çapulculuk örgütünü de hoş görmeye zorunluolur, Örneğin: "Doğu illerinde inceleme gezisi yapmakta olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Çemişgezek'i gezerken kasabayı pek geri bir halde bulmuş, nedenini sormuştur. Kendisine bunun nedeninin Dersim eşkıyaları tarafından yapılan saldırılar olduğu anlatılmıştır. Dağlarda yaşayan Dersim haydutları kasaba halkının başına bela kesilmişlerdir. Dersimde eşkiyalık yeni bir şey değildir. Çok eski zamanlardan beri sürüp gelmektedir. Fakat bu kezki inceleme, bunlara karşı kesin önlemler almanın gereğini bir daha anlatmış, bu konuda gereken kararlar verilmiştir." 6

Fakat bu "kesin önlemler" on yıldan fazla süren Kemalist rejimdealınamadığına göre, ondan sonrası için de alınamaz. Çünkü Kürdistan'daağalan aşiret sistemleri halinde egemen kılmak ve aşiret karşıtlıklanndanyararlanarak Kürdistan'a egemen olabilmek gereklidir. Çetelerin elegeçmesinde en çok yardımı olanlar, Kürdistan'm yerlisi olarak jandarmalarve milis örgütüyle bunlann köylerde bağlı olduklan ağalar, ağa adam-landır. Sonunda kuşkulu köy halkını zincirlemecesine müfrezelerin peşinetakıp canlan çıkıncaya kadar dağdan dağa sürünmek vb. gibi yöntemleritekrarlamaya gerek yok...

Şu halde çeteyi tutturan ihbar ve işkenceler aracılığıyla yine ihbar-lardır. Örnek: "Haydutlar bu ayın dördüncü gecesi Nemrut dağı çevresinde yol kesip kapatmak, sonra da yolcuları soymak girişiminde bulunmuşlardı. Fakat eşkıyaların bu kötü amaçları haber alınır alınmaz üzerlerine bir müfreze yollanmıştır, ikinci olay: Eşkıyaların gece şehrimiz çevresindeki bir köye geldikleri jandarma karakol komutanı Abdülkadir çavuş tarafından

4. Son Posta, 4.2.1933.5. Cumhuriyet, 4.12.1930.6. Cumhuriyet, 17.11.1931.

Page 130: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

haber alınmış ve merkeze bilgi verilmiştir.Bu

konu daha çok uzatılabilirdi.

Siyasi TepkilerKürt köylülüğünün maddi ve manevi durumunu gördük: En koyu ba-

bahan ilişkiler içinde boğulan, en karanlık cahillikle yolunu göremez du-rumundadır. Kürdistan aydınları sinmiş ve susmuş için için titriyor, o damehdi bekliyor. Kürdistan'da varolan tanm işçisi genel olarak köylülükiçinde önemli bir nicelik ve nitelik oluşturuyor. Fakat köylülükle olan or-ganik bağı bu zümrenin henüz bağımsız ve geniş bir öıgüt ve hareketiniolanaksız bırakıyor. Doğu illerindeki genel olarak sanayi işçisi, küçükyani kalabalık bireyleri olmayan fabrikalarla el imalathaneleri hakkındakidemirli demirsiz nakliye araçlan işçisidir. Bu dağınık ve her türlü örgüttenyoksun işçi sınıfi içinde de henüz Kürdistan'a özgü bir hareket, hele siyasetbelirmiş değildir. Bu bakımdan Doğu illerinde siyaset derecesindeyükselmiş herhangi bir oluşum ve hareket ancak üst sımflara ve Kemaliz-me karşr kalabilmiş olan eski egemen srnrflara özgü olacağı gibimantıksal bir sonuca varmamak olanaklı değildir. Onun için son zamanlarakadar Kürdistan'da gelmiş geçmiş bütün siyasal örgüt ve faaliyetlerin ruhuKemalizmle henüz uzlaşmamış Kürt ağalığı ve beyliğinin ideolojisiolmuştur. Sımf ilişkileri bakımından, Kürdistan'da olan siyasal tepkileriçinde diğer zümrelerden de hoşnutsuz unsurlar yok değüdir. Fakat biz un-surlan değil, bir hareketin sınıfsal yönünü kastediyoruz. Fakat Kürdistansiyasal hareketleri arasrnda, mutlak olarak Kemalizmle uzlaşmamış birkısım büyük bey ve ağalarından başka sınıf ve zümreleri kabul etmemek,olaylan olduklan gibi görmemek olur. Nitekim Kürdistan hakkındakisiyasal hareketlere büyük bey ve ağalardan başka iki önemli ve dikkatedeğer sınıf ve zümre daha kanşmıştır: 1- Kürt aydınlan, 2- Küçük soylu-lar. Kapitalist, fabrikasını işletmek için teorik memurlar, pratik ustabaşlan nasü kullanıyorsa, denilebilir ki Kürdistan davası çevresinde kopangürültülerde de büyük ve kalın Kürt ağalan, Kürt aydınlanyla küçüksoy-lulan sağ ve sol eli gibi kullanır. Ağalar, düşünen unsur olarak aydınlanve yapan unsur olarak bu küçük soylulan kullanıyor.

Fakat madem ki her siyasi hareket son zamanlara kadar zorunlu olarakKemalizmle uzlaşmamış "muhalif' Kürdistan ağalığının egemenliğialtında oldu, şu halde: 1- Bu hareket kaderince emperyalizmin aleti oldu;7. Son Posta, 21.8.1932.

Page 131: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

2- Bu hareket, yukarıda söylediğimiz anarşik tepkiler, yani çeteler kadarbile olsun çalışkan yoksul köylülüğe yalan ve layık olamadı. Emperyaliz-min kucağına düşmek ve yoksul Kürt köylülüğünden uzaklaşmak... İşteKürdistan'm en son siyasal tarihçesinde adı duyulmuş bütün siyasalörgütlerin içeriği bu oldu. Bu kısaca karakteristiğini yaptığımız siyasalörgüte örnek, Şeyh Sait ayaklanmalarından sonra, Güney sınırlançevresinde oluşan "Hoybon" (Kürdistan Kürt Muhipleri Cemiyeti) dir.

Mütareke yıllarında Hürriyet ve İtilaf kaışı-devrimcilerinin kurduklanİngiliz Muhipleri Cemiyeti gibi bir şey. Bu cemiyetin başmda hep eskihanedan ve paşa oğullan var. Ta mütareke yıllarında, sultanın parmağıylave yedi sekiz Kürt süvarisiyle bir Kürdistan yapmak için dünyayı emrineamade sanan Bedirhaniler ve Cemilpaşazadelerin adı, bugün de Kürt Mu-hipleri Cemiyeti'nin başındadır. Onun için bu Cemiyet İngiliz, İtalyan,Fransız emperyalizmlerinden başka, yüzellilikler, hanedan gibi Osmanlıİmparatorluğu'nun artık gülünç bir iskeletinden başka hiçbir şey olmayandöküntüleriyle, Kürt-Çerkez Cemiyeti, Ermeni Taşnak Cemiyeti gibi he-defi büsbütün belirsizleşmeye yüz tutmuş ve mihverini kaybetmişoluşumlarla düşüp kalkmakla zaman geçiriyor. "Kiminle düşüp kalktığımsöyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!" Hoybon cemiyetinin de el birliğive söz birliği etmek istediği sistem, zümre ve örgütlere bakılınca,içyüzünde onlardan hiç de farklı olmayan, yani bugün dünyada kurulandeğil, ölen bir düzenin, devrimin değil karşı-devrimin yoluna girmiş birörgüttür. Hoybon cemiyetinin amacı geçmiş olunca, Kürdistan ge-leceğinde bu hedefle hiçbir şey yapamayacaktır. Çünkü ezilen Kürdistanhalkının kurtuluş hedefi ister istemez geçmişte değil, gelecektedir.Bağımsızlık Kürdistan için ancak bir gelecek sorunudur. Kürdistanköylülüğünün gözü ister istemez geriden aynlıyor, ileriye yöneliyor.Bunu anlamayanların, bu ezilen halk yığınlan üstünde onların her gün birazdaha zayıflayan saygınlıklarım ve boş inançlarını kamçılayarakfırtınalar koparması, bu yığınlan Türk militarizmine boş yerekırdırmaktan başka bir sonuç bulmalan olanağı yoktur. Böyle bir sonuçsahanzade ve paşazadelere emperyalizm tarafından maddi bir iltifat ve hâlâkendileri için ölenler var kanısıyla manevi bir hoş kuruntu vermektenbaşka neye yarar? Kürdistan'a ne kazandınr?

Muhalif büyük ağalığın öıgütü içeriğinden henüz sıynlamamış olanHoybon cemiyeti yukanda işaret ettiğimiz iki tür sapıkkğıyla köksüz veçiçeksiz bir kütük, iki bacağından olmuş bir kötürüm durumuna

Page 132: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

düşmüştür. 1- Emperyalizmle ve genel olarak dünya gericiliğiyle biricikcephe yapmışür. 2- Genel olarak Kürdistan yoksul halkından ve özel ola-rak Kürt köylülüğünden kopmuştur.

1- Emperyalizmle el ele verme: Yukanda açıkladık. Hoyboncularözellikle üç büyük sömürgeci galip emperyalizmle sıkı fıkıdırlar:İngiltere-Fransa-Italya... Bu üç devlet arasında ismi açıkça en az geçmişolan, belki hiç geçmemiş olan İtalya'dır. Türkiye ile görünüşte ve işinegeldiği oranda dost geçinen faşist emperyalizm daima en gizli şekilde sa-man altından su yürütüyor. Gerçekte Afiika'daki rekabetinden kurtulmakisteyen Fransa'nın önünde Mussolini İtalyası, kendisine çoktan beri yeniufiıldar anyor ve Kemalizmin rüyasrnda bile görmediği yöntemlerle elaltından türlü Kürt ağalarına çok sevdikleri madeni liretleri sayıyor. Sonzamanlarda güya Fransa tarafindan, İtalya'ya, Suriye'ye smrrsrz Anadolubölgelerinin peşkeş çekilmesi ve "buyurun" denilmesi... Hiç de bir yanlr,yani İtalyan emperyalizminin "teklif ediyorlar, ama ben istemiyorum" de-meye getirdiği, kendi bilgisi ve arzusu dışmda olmuş olaylar değildir. An-adolu ovalan üstündeki emperyalist düşünceler, genel olarak emperyaliz-min tüm yan-sömürgelerde çevirdiği kombinezonlar, manevralardanibarettir. Emperyalizmin başım kaşındıran bir şey varsa, o da Kürdistan'rnTrablusgarp'daki Sudan çölüne değil, Ermenistan gibi bir Bolşevik• • lkesine smın bulunuşudur. Yoksa, çoktan Birinci Genel Müfettişliğin

makamında bir İtalyan "genel valisi"ni görürdük... İngiliz veFransrz emperyalizmleri, şimdilik olsun Kürdistan'daki siyasal

ajitasyonlan, ufak tefek "stratejik" savaş hileleri biçiminde kullanmaktayetinir görünüyorlar. Onların düşündükleri, Kürdistan'r Kemalizminödünü patlatacak şekilde ellerinde bir koz gibi tutmak ve kendiyönetimlerinde serkeşleşen eski sömürgeleri içinde de aym Kürdistan'ı birstatüko etkeni gibi kullanmaktır. Örnek:

İngiltere: Son zamanda Hoybon cemiyetini altüst eden sorunlararasrnda, Tüık gazetelerine kadar yansryan bir İngiliz generali de var."Geçen sene Dick isminde bir İngiliz generali Mısır'da Bedirhanilerden Süreyya'ya büyük bir para vermiştir. Bu parayla Hoybon Cemiyeti türlü ülkelerde gizli örgüt yapacak..." "Geçen yıl Dick adında bir İngiliz generali, Hoybon cemiyetine önemli bir miktar para yardımında bulunmuştur."8

Hiç kuşkusuz bu İngiliz generali Hoybon'a babasının hayn ya daKürtlüğü sevdiği için para vermez. Hele böyle "önemli bir para", "büyükbir para"yr "bağış" yapabüecek olan İngütere'de kişiler değü, ancak Ehtel-8 .SonPosta, 16.1.1933,20.1.1933.

Page 133: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

licens servisi olabilir. İngiliz emperyalizmi bu "yardım"ı neden yapar?Dikkat ettiysek, yukarıda bu paranın hedefi yalnız Tüıkiye'de değil, "türlüülkelerde gizli örgüt" yapmaktır. Bu türlü ülkeler içinde hiç kuşkusuzbaşta Tüıkiye de var. Fakat Türkiye'den başkalan da var, entelijans servisiparasını o kadar sınırlı işlere terk etmez. Kürdistan'm bir Doğu Balkanlarıoluşturduğunu yukanda anlatmıştık. Yani Kürtlük yalmz Tüıkiye'de değil;bütün Tüıkiye ile doğu ve güney sınırlan olan devletler içinde de az çokkalabalık fakat şimdiye kadar sesi çıkmamış bir mazlum azınlıktır, işteİngiliz emperyalizmi, satın almak istediği herhangi siyasal bir Kürtöıgütünü bütün bu cephelerde gereğinde Tüıklere, gereğinde diğer devlet-lere karşı kullanmayı düşünür. 1930'da başlayıp 1933'lere kadar sürenIrak'taki Şeyh Mahmut sorunu, siyasal bir Kürt davasınm Irak'a karşıİngiliz emperyalizmince tutulmuş bir biçiminden başka bir şey değildir.Örneğin 2.12.1930'da Kerkük gazetesi, Şeyh Mahmud'un 1927 saldınsına

karşın: "Kürdistan da halkı isyana davet etmesi ve tahrike çalışması üzerine, A, B fırkasının gönderildiğini yazan Kürtler, Irak hükümetinin teklif ettiği yeni seçimlere katılmayacaklarını ve Sevr anlaşmasında olduğu gibi kendilerine özerklik verilmesini istediklerini bildirmişlerdir." 9 25.5.1931 tarihli gazetelerdeşu haberleri okuyoruz: 1- Şeyh Mahmut: Bir İngiliz uçağıyla Fıratkıyılarında kuracağı sürgün yerine nakledilmekle yetinilir. 2- "Asi Kürtlere el altından yardım eden Irak ordusu askeri danışmanlarından bir İngiliz binbaşısı Süleymaniye'de tutuklanmıştır. Harekâtı İngilizler yönettiklerinden kendi hesaplarına hareket eden şeyhi yakalamak istemediler."10

12.1.1933. Güçlü Barzan çeteİeri Serkeser'e saldırmış vb...Bu, ingilizlerin Irak'a karşı Kürtlüğü tokuşturmasıdır.7.9.1932'de Kürt "eşkiya"lan bir tüccar kervanıyla birlikte 20 arabalı

bir kervana daha saldırmışlar. "Amerika'nın Tahran ve Kudüs konsolos-larıyla diğer bir Amerikalıya kurtuluş fidyesi alma amacıyla el koymuşlarsa da bir müddet sonra hepsini serbest bırakmışlardır." İşte Hoybonculann ingilizemperyalizmiyle ittifakı bu açıdan, yani Kürt halkım ne kendisine ne debaşkasına hayır ve huzur vermeksizin sürekli olarak kırdırmak içinemperyalizme peşkeş çekmek açısından görülebilir.

Fransa: ingiltere için Irak neyse, Fransa için de Suriye odur. Onun içinbağımsızlık hevesine düşenleri ve Arap ulusalcılarım ikide birde ürküt-mek için Hoybonculardan yararlanmasını biliyor. Örneğin Ağn dağı ayak-lanmasından soma Şam hükümeti, Şam'da oturmaya memur ettiği Kürfle-

9. Cumhuriyet, 9.12.1932.10. 4.5.1931.

Page 134: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ri serbest bırakıyor. O zaman belediye meclisi üyelerinden Ömer Şemdin,Saadet, Haçoramin, Celadet, Kadri, Cemü Paşazadelerin Hoybon Cemi-yetinin çağrılı olduğu bir ziyafet ve yemek: "Ziyafette birçok Kürt bulun-muştur. Kürtlerle Suriyelilerin pek eski ilişkileri olduğundan, Kürdistan düşüncelerinden söz ederek söylevler çekilmiştir."11 Bu ziyafet ve söylev-ler, Ağn dağında başanlı olmamakla birlikte az kafa tutar gibi olan, Tür-kiye'yi borçlar sorununda yola getirmeye yeterli gelecek derecede ürkütenHoybonculara platonik bir tatmindi. Bu Türklere karşı Fransa...

Fakat Suriye'ye karşı Fransa da aym Kürüük siyasetini "koç başı" gibikullanır. Örneğin, yukandaki tarihten iki yü kadar sonra, işi azıtmak is-teyen " Vatani "lere karşı, hemen hemen aym addaki Hoybonculann şu yenigirişimini okuruz: "Adana (Özel)- Kader Dey, Haço Ağa ve Cemil paşazadelerdir. Şam'da oturanlar birkaç kişi ve bazı Süryaniler ve Ermeniler, geçenlerde Şam'da toplanarak bazı Bedirhanilerin de katılımıyla kendi ara-larında uzun uzadıya inceleme ve tartışmada bulunmuşlar ve sonuçta şu kararı vermişlerdir: Suriye'den tamamen ayrı, bağımsız bir Elcezire hükümeti kurmak. Fakat bu karardan haberdar olan Şam hükümeti durumu Fransa komiserine bildirdiği için (mahkeme, ceza falan gelecek sanmayın!) bu adamlar birer ikişer toplanılmış ve Cemil paşazade Ekremle Bedirhaniler polis gözetimine alınarak, diğerleri de (artık işleri bittiği için olacak) geldikleri yerlere sürülmüştür." 12

2- Kitleden kopmak: Hoybon ki, bugün Türkiye'deki Kürdistan'ınbağımsızlığım hedef bilen bir cemiyettir. Oysa Kürdistan halkı bu cemi-yetin adım bile yeni yeni duyuyor. Çünkü Hoyboncular Kürdistan'ınhalkıyla ve halkı için değil, Kürt beyleriyle ve türlü ağalanyla temasederler. Onlann amaçlan Kemalizmi kaldınp, onun iskemlesine Bedirhani-leri oturtmak, Türk Buıjuvazisinin soygunu yerine Kürt ve emperyalistburjuyazileriyle Kürt ağalrğrnın soygununu geçirtmektir. Bu düşünceHoybonculan hattâ ara sıra kışkırttıklan ayaklanma hareketlerine karşın,Kürdistan halkı içinde bir örgüt ve propaganda varlrğt durumunda tutuna-bilmekten menetmektedir. Genellikle Hoybonculuk kaçakçı sınırlanüzerinde kalıyor. Sık sık gazete sütunlannda görülen haberler bunlar: Türk Sözü gazetesinden naklediyoruz: "Halep'te çıkan El Müşyan gazetesi Ha-lep'te Türkiye aleyhinde gizli bir dernek olduğuna ve sınırlarda ayaklanma çıkartmak istediklerine ilişkin önemli bir haber yayınlayarak Türkiye Cum-huriyetinin ve Fransa yönetiminin dikkatini çekmiştir. Gerçekten de Ha-lep'te gizli bir dernek vardır. Ve bunlar her fırsattan yararlanmaktadırlar.

11. Cumhuriyet, 12.4.1931.12. Cumhuriyet, 2.1.1932.

Page 135: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Sınırlardan sürekli Türkiye Cumhuriyeti aleyhine karışıklıklar çıkarmaya çalışmaktadırlar. ,"13 Fakat kazaıa Türkiye sınırlan içine sokulup da oradaherhangi bir örgüt kurma girişiminde bulundular mı, ya Kemalizmlekuşkulu uzlaşmalara girişmeye kalkışarak kendi kendilerini batınrlar, yada suyun üstünde yüzen zeytinyağı gibi, Kürdistan yoksul halkının dışındakalarak Kemalizmin gülünç oyuncağı haline gelirler. 1930 yılının son ay-larında Şeyh Said'in oğlu Selahattin'in başına gelen böyle dipsiz macera-lardan biridir. Irak'ta General Hamilton'un sağladığı 3 bin lira ücreüeBağdat Harbiye Okulu'nda eğitimini bitirmek üzere olan Selahattin, oradayüzellilikler ve Kürt Muhipler Cemiyeti ile tanışrp anlaşüktan sonraHınıs'a geliyor. Ya da gazetelerin dediği gibi "Genel aftan yararlanarak Türkiye'ye dönmeye ve burada faaliyete geçmeye karar veriyor." Hınıs'da "bir süre gizlenerek yerel bazı reislerle temas sağlamaya çalışmıştır. Bunlardan yüz görmeyince Selahattin Erzurum'a geçme çarelerini araştırır..." Örgüt için gelenHoyboncunun temas ettiği insanlar "yerel bazı reisler", yaniHoybonculann "muhalif' bildikleri ağalıkür. Fakat bu ağaltğtn çoğuçoktan Kemalizmle statükoya razı olmuşlardır. Yeni maceralara aülmayahiç niyetli değildirler. Yoksul Kürt köylülüğünü Kemalizm olmaksızınkolay kolay soymanın bugün güçleştiğini anlamışlardır. Onlar Kemaliz-min, Kemalizm onların olmak üzeredir. Tabii Hoyboncu bu adamlardan"yüz göre"mez. Fakat Hoyboncu dayanmak istediği ağalıktan yalmz yüzbulmamakla kalmaz, daha başka şeyler de bulur. Yani ağalık Hoyboncuyayalnız "defol" demez. Usulüyle baştan savarken yavaşça "kaymikayim"i deişten haberdar eder. Ağamn Kemalizm için bir adı da "muhbir-i sadık"ür.O zaman Kemalizm, pençesi içine sıkıştırdığı yeni avım bir dahakaçırmayacağından emin bir tavırla izler. Ve bir faka bastırmak için baha-neler hazırlar. Selahattin için gazeteler şöyle yazıyordu: "Hükümet bir süreden beri hainlerin hareketine vakıf olduğundan kendilerini haberleri ol-madan gözetim altında tutuyordu..." Sorun açıkür: Türk polisi eski Doğu ilimilletvekillerinden, yeni buıjuvalaşnıış Kemalizm uşaklarından birini,bizim açıkgöz Hoyboncunun yanına bir "devrim" hareketi yardımcısı ola-rak "refakat" ettirir. Yedisi yuvarlak, yedisi uzun biçimde üstlerindehançerli bir el bulunan 14 tane "Güney Kürdistan Cemiyeti" mührükazılır. Şimdi mühürler hazır. Şu halde bunlar bunlar bulundu: NasrettinHocanın yöntemiyle isyana üç nalla bir at kaldı". Sonuç Hoyboncu An-kara'da şu kadar yıla mahkûm! Kemalizm onu asmak yoluyladurdurabilir-

Page 136: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

di. Fakat ne olur ne olmaz bir gün belki gerekir diye saklıyordu. Artık a-radan yıllar geçer, bir daha bir Hoyboncu'ya Kürdistan içlerinde rast-lanılmaz. Bunun başka türlü olmasına da sınıfça olanak yoktur. ÇünküHoybon Cemiyeti Kürt ağalığına ve beyliğine dayamrdı. Oysa Kürdistanağalığı, sınıf olarak Türk buıjuvazisiyle az çok sürekli bir uzlaşmaya git-miştir: İki taraf da birbirine dokunmayacak ve birlikte yoksul Kürdistanhalkım soyacaklar!

Bununla birlikte bu demek değildir ki, Hoyboncular içinde mutlakaKürtlük davasında içten, yani Kürdistan halkı için düşünür tek bir kimsebile yoktur. Zaten biz bireylerden değil, genel olarak bu siyasal örgütiçindeki sınıfları ele alarak, o sımf çıkarlarına göre, o örgütün açılımınadeğinmiştik; bununla birlikte değinirken gördük ki Hoyboncular içindeşimdiye kadar egemen rolünde kalan eski muhalif Kürt ağalığı olduğuhalde, fiilen yine son zamanlara kadar, bu rolü tutanların bir düşünen, birde yapan iki unsuru vardır: 1- Kürdistan aydınları, 2- Küçük soylular.Büyük muhalif Kürt ağalığı davasında kolayca ve hemen başarılı olsaydı,belki bu iki unsuru az çok tatmin eder ve onlarla herhangi bir uzlaşma veanlaşma yapabilirdi. Fakat başansızlık sürdükçe, bu üç sımf ve zümrearasında sürtünme ve çatışmaların başlamaması olanağı yoktu. Nitekim bukonuda, gene en kesin malzeme bulunmadığı için, yalmz buıjuvabasınından sızan haberlere bakılırsa, son zamanda Hoyboncular içinde buçatışmalar belki de sözü edildiği gibi yalmz üstünkörü bahanelerle patlakveren bilinçaltısal biçimlerde başlamıştır bile.

Sorun İngiliz generali Dick'in verdiği paralardan çıkıyor güya... Fakatbunun çıktığı doğru bile olsa sorunun bu olmadığım az çok siyasal örgütmücadeleleriyle teması olanlar bilir. 1932 yılı temmuzlannda Hoyboncu-lar içinde bir tür aşırılar hiddetinin doğduğunu Kemalist basında okuruz.Aym gazetede halktan toplanan parayı Haço ağa yediği için "kızılca kıyamet kopmuştur. Özellikle aşiret halkı arasında hemen bir heyecan başgöstermiş, hattâ Haço'yu ve avanesini parçalamak amacıyla gösteriler düzenlemişlerdir."14

Bundan alü ay kadar sonra gazetelerde "Türkiye hakkında çok bozguncu amaçlarla kurulan Hoybon Cemiyeti dağılmak üzeredir" diye verilen haberlerde"güvenilir kaynaklardan verilen bilgiye göre, Suriye'de bulunan bir kısım Hoybonlular Ankara'ya başvurarak aflarını ve Türkiye'ye kabullerini istemişlerdir. ,"15 biçiminde hiziplerinin tam tereddüte kadar varabildiği işa-14. Son Posta, 18.8.1932.15. Son Posta, 16.1.1933.

Page 137: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

netler de vardı. Nitekim Bedirhani Celadet o tarihlerde yapılan bir toplantı-da kendisini suçlayan bir Cemil paşazade ile Haço ağayı "Türkiye hesabına bağımsız Kürt hareketlerini baltalamakla suçlamıştır" der.

Bu karşılıklı suçlamaların sözlerine değil, çarpışan zümre eğilimlerinebakılırsa, "bağımsız Kürt hareketi"ni Türkiye'ye satabilecek sınıfı, Haçoağa değil, onun efendisi makamında olan Bcdirhanilcrin temsil etmesindendoğal bir şey yoktur. Nitekim aym toplantıda Haşlak Haço ağanın (Bedir-hanilcrin hizmetçisi konumundan gelmedir) kendi "aşağı" zümresine özgüolan sesini şöyle haykırırken tanıyoruz: "Zaman zaman bağımsız bir Kürt hükümeti kurmak için yapılan bu toplantılar, işte bu zevatın (Bedirhaniler veavenesinin) keselerini doldurmak için bir tuzak biçimini alıyor. Öğreniniz vebiliniz!"16

Biz Bedirhanileıdense, Haço"ya daha çok inanıyoruz.

AyaklanmalarAyaklanma, ezilen Kürdistan köylüsünün yemek içmek kadar zorunlu

gereksinimi ve her günkü işidir. Yalnız bu kez geçenki pratik ara sıra dahageniş ve daha siyasal bir biçimde alevlenir; o zaman... tam o zaman dadeğil ya, bu alevlenişin Avrupa basınında yazıldığı "mızrağın çuvala gire-mez" hale geldiği zaman, bizim "lahana yapraklan" da, "ayaklanmavarmış" diye buram buram açılmaya başlarlar. Ve biz de ayaklanmavarmış deriz. Bir buıjuva yazan gözdağı verme sırasında Kürdistan'dakisürekli ayaklanmayı ateşe tapar kazanına, kaynayan bir "kazan"a ve bizim"ayaklanma" dediğimizi de bu kazanın "taşmasına" benzetiyordu:

"Ararat'ın çevresinde Kürtler ayaklanmış, İran'da bir takım Kürt çeteleri isyan dalgaları halinde bizim tarafa akmış!

"Bunu işittiğimiz zaman -ben- ne hayret ettim, ne telaş: Çünkü oralarda isyan ruhu ateşe tapar ocağına konulmuş kazan gibi sürekli kaynar.

"Demek oluyor ki, bu kez birkaç zehirli soluk, ateşi fazla alevlendirmiş, birkaç hain parmağı bunları fazlasıyla kışkırtmış ve ezeli isyan kazanı taşmış..." Ve aynı yazı dizisinin sonlan şu satırlarla bitiriyor: "Ayaklanma çıkarılan bölgelerin durumunu bilenlerin hayret ettikleri şey, ayaklanmanın alevlenmesi değil, bu kadar hızla bastırılmasıdır."11

Kendi istediği sonuçlan çıkartmak için de olsa bu buıjuva yazannınyaptığı bu gözlem "aslına mutabık" ür. Kürdistan'da ayaklanmanın olmasıdeğil, ayaklanma oldu denmesi, hele o ayaklanmalann kökünden kazındığı

16. Son Posta, 20.1.193317. Yusuf Mazhar ag.y., Cumhuriyet.

Page 138: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nın söylenmesi şaşılacak şeylerdendir. Ama biz yine "normal" ayaklan-malar hakkında iki sözcük söyleyelim... Her günkü ayaklanma pratikleri-ni saymayalım.

Cumhuriyet buıjuvazisinin iktidara ulaştığı tarihten beri, Doğu ille-rinde iki geniş siyasal ayaklanma hareketi oldu. Bütün ayaklanmalar gibi,bu iki ayaklanmanın da "motor"u, aym yoksul Kürdistan halkı oldu. Fa-kat.bu motor her iki ayaklanmada da kendi hesabına işlemediği,başkalarının hesabma işletildiği için iki ayaklanmanın anlamı ve yönü a-yaklanmayı yöneten sınıfların durum ve çıkarlarına göre başka başka oldu.Birincisine Şeyh Sait, diğerine Ağrı dağı ayaklanmasr denildi. Bütün buayaklanmaların ortak bir nitelikleri vardır:; salgınlıklart... Bir başladılar mıenfes bir hızla, varolan temel devlet aygıtlarını panik derecesinde bozgunauğratarak çorap söküğü gibi yayılmaları... Bu nitelik Kürdistan halkınınniteliği, Kürt köylülüğünün zulüm karşrsrnda patlak vermek için firsatkollayan ve her gün biraz daha keskinleşen devrimciliğidir. Halkın bueğilimini Kemalist devlet aygıü o kadar iyi bilir ve bu eğilimin çığ gibiyuvarlanışından o derece yılgındır ki, ayaklanma hareketi ortalığa yıldırımhızıyla yayılan bir söylenti halinde dolaşırken, bir kasabaya gelen 40mavzer ya da beşliyle silahlı Kürt çetesi, bu kasabada varolan bütün köyhalkını çevresine toplayabildiği gibi, mitralyöz ve hattâ topu olan bir taburaskerle, makineli tüfekli tüm jandarma güçlerini ufak bir çarprşmaya gerekbırakmadan silahlarım atip kaçmaya mecbur brrakabilir. Kürt ayak-lanmalarında, hiç umulmadık bir hızla birkaç şehrin bir günde zaptcdil i ve-rişi, daima bu ayaklanmada ezilen halkm tepkisindeki özelliklerleaçıklanabilir. Bunda pek de anlaşılmayacak bir şey yoktur. Leninizm daha30-35 yıl önce soyguncu devlet aygıtlarının "zulüm" ektikleri yerde "kinbiçmek"e hazır olmalarım söylerken tarihsel maddeciliğin yüzyrllarcaçağırdrğr şarkryr bize bir daha çevirmekten başka bir şey yapmıyordu.Nitekim Türk burjuvazisi bile bu gerçeği anlamış görünüyor. Yalmz dahaedebiyatlr bir dille suçu üstüne alınmıyor ve "geçmiş"e yüklüyor. "Vak-tiyle ekilen fırtına tohumları bugün bize yıldırımlar biçtiriyor. Bunlar geçmişin günahlarıdır,"18

Bununla birlikte bir daha unutmayalım: Motor başkalan için işledi.Onun için nasıl işlendiğini gayet kısaca hatırlayalım.

1- Şeyh Sait Ayaklanması: Ruhani ağalığın yönetiminde veŞeyh "Sait" ideolojisi altında patlak verdi. Fakat Doğu illerinin meslek-siz+hizmetkâr+amehye+miriyvo yığınlarının o müthiş zaptolunmaz çığı,

18. Şükrü Kaya: Meclis demeci, 26.6.1932.

Page 139: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

hemen bütün ağırlığını hissettirdi. Yukarıda söz etmiştik: Şeyh Sait ayak-lanması birbirlerine pamuk ipliğiyle bağlı olan ruhani ağalıkla faniağalığın arasım daha belli bir şekilde açmaktan, sonra fani ağalığın Kema-lizmle el ele veıeıek ruhani ağalığa karşı son bir darbe indirmek istemesin-den başka bir sonuca varmadı. Hattâ öznel iddiaları bir yana bırakır da,nesnel durumu gözönüne alırsak. Şeyh Sait ayaklanması herşeyden öncefani ağalığın ruhani ağalığa karşı kurduğu bir tuzaktır. Çünkü Şeyh Sait ilebirlikte ayaklanma sorunu çevresinde konuşan ve ayaklanmanın merkezkomitesi rolünü oynayacak olan diğer üç beylikten ikisi, Şeyh Sait'tenaynlır aynlmaz, herşeyi Kemalizme haber verirler ve bu ihban yapanlarruhani değil fani ağalardır.

Kürdistan ayaklanmalarının eğer salgın halinde hemen yayılışı, su gibiakıcılığı ve biraz da tahripkâriığı ezilen halkın özelliğiyse, bu ayaklanma-ların çarçabuk "teslim" oluşu, bozgunu ve bir hayli de anarşikliği kancıkruhlu ağalığın ezeli orostopolluğundan ileri gelir. Şeyh Sait ayaklan-masında halk hareketi, şeyh ve seyitlerin ne bir harekelini ne bir işaretini vetabii ne de belirli bir yönetimini beklemeden tam kendiliğinden patladı. Veşeyhler, seyitlerle birlikte bir kısım yandaş tanı ağalan da, Mat hepsini debaşka başka yönlerde, birer saman çöpüne yakın teslimiyetle aldı ve bir delisel gibi peşinden sürükleyip götürdü. Fakat ayaklanmacılar içinde ne kadarsmıf ve zümre ayaklandıysa, o kadar da istek ve tutku kalkıştı. Bueğilimler içinde mülk sahipleriyle mesleksizler arasındaki derinve uçurumlu çelişkilerle aynlmış olanlar vardı. Ortak hoşnutsuzluk bütünkarşıt eğilimleri zembereklerinden bir kere boşalttıktan sonra, bueğilimler hemen birbirlerine düşürmesi kadar doğal bir şey yoktu. Heleayaklanma hareketi içinde en ufâk bir smıf disiplinini ve bilincini temsileden güdücü örgüt çekirdeğinin bulunmayışı, ruhani ağalığın manevinüfuz taslağına hemen dizginleri elinden kaçırtmak zorunluluğunu dayattı.O zaman köyde ruhani ve fani ağalık, şehirde de küçük ve büyük buıjuvalık, dalgalanıp gelen mülksüzler ve dünyada hasın olmayanlar tufanıönünde kalakaldı. Ezilen halkın kendi içinden doğmuş bir sınıf öıgütünesahip olmayışı tahripkârlığına zemin hazırlıyor, fakat başta çapulcuağalığın anarşik zihniyeti, güçleri büsbütün dağıtarak büsbütün talancılığadejenere ettiriyordu. İşte öıgüfsüz hareket+çapulcu ağalık ruhu+mülksüzlertepkisi olarak patlayan isyan, bir senteze bir türlü varamayan boşuna biranarşi şekline dönüşmeye başladı.

Ayaklanma, başlangıcında fani ağalığın ruhani ağalığa ihanetiylebaşlamıştı. Fakat en sonra tüm mülklü sınıfların hep birden mülksüzlere

Page 140: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

karşı ihanetiyle bitti. Köyde marabalar ağaların konaklarım da karakollarlaaym zamanda yağma ettiler. Bu ruhani ve fani ağalığı birdenbireşaşırtıverdi. Şehirleri basan dağımk ve "başıboş" açlar ve ayaklanmacüarkafilesi, derebeyliğin, kapitalizmin, yani bütün egemen sınıflı toplumlarda yukarı sınıfların örgüüü bir şekilde yapüklan yağmacılığı herhangi birsınıf siyasetinin taktik ve strateji gereksinimlerine bakmaksızın veörgütsüzcesine uluorta, gelişigüzel yapmaya koyuldular. Hele ağa etkisinin kamufle olması yüzünden şehirlerdeki büyük burjuvaların serveüerinipaylaşmaya kalkükları gibi, kulübesine çekilmiş küçük buıjuvalann datuzuna ekmeğine sahip çıkmak gibi aykın ve tehlikeli yöntemlere de saplandılar. Zaten bu mülksüzleştirmeler de mülksüzler sınıfının geniş topluluk gereksinimlerine ve bir plan ve düzene göre, bir amaç için yapılıyordeğildi. Kişisel yağmacılığa da hızla soysuzlaşıyordu. Tüm şehir buıjuvave küçük-buıjuvalan bu anlamsız yağmacılıktan dehşete düşmüşlerdi. Veiş bu aşamaya döküldükten soma ayaklanma artık çoktan çekiciliğini kaybetmiş, büyük ayrılrklarla paramparça olmuş ve kendi içindeki en büyükdüşmanlarına, kalabalık tarafsızlar kısmım kattırarak, karştstnda Kema-lizmdcn başka ve onunla birleşmeye hazır birleşik bir düşman cephe yaratmışü. Köyde birçok ağa zaten dalkavukluk etmek için aradıklarıfırsatiardan birini, bu kez konaklanmn da yağma edilmiş olması gibi dahaiçten gelen bir gereksinimle yakalayarak Kemalizme el alündan yardtmvaat ettiler. Şehir küçük-burjuvalan depolardan yağma edip nöbet bekledikleri ocaklanm, birer mazgal haline koyarak çapulculuğa karşı ansızıncephe tuttular. Beş on gün önce arkasına bakmaya zaman bulamadan tümKürdislan halkının dehşetti kini önünde paldır küldür kaçan Kemalistgüçler, kendi kendini bozan ayaklanmanın üstüne, gayet kolayca zafer kazanan, fakat bu kolaylık oranında vahşetini, çapulculuğunu arttırarak "uslandırma seferleri" örgütledi. Kürdistan köyleri yanıyordu. Şeyh Sait ayaklanması iki sözcükle budur. Onun için koyu karşı-devrimci içeriği altrndaboğuldu gitti.

Bu ayaklanmada ağalığın evvel ezel anarşik, çapulcu ve zalim niteliği,ebedi hainliğiyle ayaklanmayı arkadan vurdu. Ve ayaklanmanın bozgunun-da bir önemli etken de bu aşiret parçahhğı oldu. Bu kuşku götürmez.Nitekim Ağn dağı ayaklanması sırasında eline kalemi alan Yusuf Mazhar,bir kere de bu yönü şöyle anlatın "Ayaklanmanın başlıca Zilanlılar, Cela-liler, Haydariler tarafından yayıldığını tahmin ediyorum. Şeyh Sait'in kıyamı altüstlüğünde buralarda fiili hareketlerin gerçekleşmemiş olması bu

Page 141: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tarihte o haşarelerirı aralarının açık olmasındandır. Yoksa bu çapulcular öyle bir fırsatı teperler miydi hiç?"

Fakat halkın yanan motor gücüyle işlediği bütün ayaklanmalardaolduğu gibi, Şeyh Sait ayaklanmasında da bozgunun belli başlı nedeni içetkenlerdi. Ayaklanmayı içinden fetheden üç belli başlı etken: 1- Ruhaniağalık tarafından ve ağalık çıkarlan adına ağaca yönetiliyor olması, 2- Biz-zat ağalık tarafından en büyük ihanete uğraması, 3- Yansız kalmaya ye-minli unsurları yok yere kendine düşman etmesidir. Şeyh Sait ayaklan-masında Doğu illeri halkı ve Kürt köylülüğü büyük bir ders aldı; ağalığınbu ayaklanmayı boğduğunu ve ağalığın bir halk ayaklanmasına geleme-yeceği gün gibi aydın oldu.

Genellikle ruhani ağalık ve kısmen fani ağalık, isyancı halkın gözünde»bir ayaklanma için her türlü prestijini kaybetmiş ve iflas etmişti.

2- Ağn Dağı Ayaklanması: Bizzat buıjuvazinin de kabul ettiği gibi,Şeyh Sait ayaklanmasından içerikçe bambaşka ve hattâ daha "önemli"oldu. Ayaklanmanın artık geri çekilmeye başladığı tarihlerde, Kemalistbasın şöyle yazıyordu: "İki kolordunun butun araçlarıyla tam bir hafta meşgul olmasını gerektiren olay, kuşku yok ki Şeyh Sait ayaklanmasından daha önemliydi."''' Tabii burjuva gazetesi "önemli" derken bileayaklanmayı bir haftaya düşürerek önemsizleştirmeye uğraşıyor. Ayaklan-ma bir hafta değil, bir aydan çok fazla sürmüştür. Bizzat aynı gazetede a -yaklanma kollan "19-20 Haziran gecesi Gevrişamyan çevresinde sınırı geçerek H aydaranlı'daki akrabalarının yanına kadar sokulmuşlar ve sınır üzerindekiHanik köyüne saldırmışlar" diye gösterildiğine göre, ayaklan-manın o tarihte başladığım varsayarsak, 20 Temmuz 1930'da okunan şusatırlar: "Ağrı'daki durum eski şeklindedir. Bombardımanların yenilgin veumutsuz bir hale getirdiği eşkiya, hiçbir hareket yapamayarak sonunu bekle-mektedir. "20 İradan bir ay geçtiği halde ayaklanmanın henüz devam ettiğinigösterir. Fakat Ağn Dağı ayaklanmasının önemi, nicelik, süre ve devamaçısından değil, daha çok nitelik açısındandır. Nitelik farkı, gerek kul-lanılan ayaklanma araçlan, gerekse ayaklanma hedefi gereğince dahabaşkaydı.

Araç: Şeyh Sait ayaklanmasında eline bir mavzer ya da yatağan kapan"Şeyh Sait efendinin askeriyim" diyebilirdi. Teslim olan bölüklerin maki-nalı tüfek ve mitralyözleri asiler tarafından muzır birer hayvan gibi yoke-dilirdi, kullanılacak yerde kırılıp aülırdı. Onlar biraz da seyitlerin "üfürük"

19. Cumhuriyet, 11.7.193020. Cumhuriyet, 20.7.1930.

Page 142: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

gücüne dayanmış görünüyorlardı. Oysa Ağn isyancüan en modem silah-larla işe giriştiler ve kullandıklan araçlar çok çeşitliydi. "Düşünceye katıları kuşkular sırasıyla güçlendi. İran sınırları bize karşı açık bir ordugâh halindedir. Hoybon Cemiyeti fesat tohumları hazırlamaktan vazgeçmiş değildir. Lavrence Hacı Mehmet' namı altında Bağdat'ta bulunuyor. Eşkiyaya dışarıdan yardım sağlayan bir neden de, bu aşiretlerin mitralyöz, makinalı tüfek gibi son bilimsel silahlarla hazırlanmış olmalarıdır." 21

Amaç: Şeyh Sait ayaklanmasında, ayaklanmanın hedefinin, herkesinkendince, her smıf ve zümrenin kendi çıkarınca anladığı belirsiz anlamtvar ya da yoktu: şeriaü kurmak! Oysa bu aynı sözcükten Şeyh Sait'in an-ladığı, bir tür Kürdistan papalığı kurmak; ağaların anladrğr bütün Kemalistbuıjuva yöntemleri yerine tam ortaçağ derebeyliğini geçirmek; şehirburjuvalannrn umduğu, Tüık buıjuvazisinden bağımsız Kürt burjuvazisininKürdistan halkını rakipsiz sömürü düzenine girmek; şehir küçük-burjuvalanmn beklediği ünlü olduğu kadar bilinmez olan adalet; bütünmülksüzler ve yoksul köylülüğün peşinden koştuğu ilahi bir refahakavuşmak vb. idi. Ayaklanma öyle bir muzdu ki, onu yiyenin niyetinegöre koku veriyordu. Ağn ayaklanmasr öyle olmadr. Onda muhalif Kürtağalığıyla muhalif Kürt buıjuvazisi kendi sınıfsal ve birleştirilmiş hedef-lerini herşeye egemen kılmayı bilerek, bu hedeflere elle tutulur şekülerbile vermişlerdi.

"Bütün düşmanca bir amaç yolunda toplandığı sonunda anlaşıldı. Kıyamı hazırlayanlar meğer İran sınırlarındaki Kürt aşiretleri de dahil olmak üzere bir 'Nasturi Kürt krallığı' kurmaya gayret etmişler." 22

Ağn ayaklanması patlak verdiği zaman bütün burjuva basım "son ge-rici unsurlar yeni bir gerici atağr yapma hırsıyla" tarzında, tarihi bir te-kerrür saymaya alışkın ruhlannca, Doğu olaylarına bir daha basmakalıp"karşı-devrim" damgasını yapıştırmışlardı. Önce yavaş yavaş, sonundalam iki yıl sonra bir meclis tartışmasında gazeteye gelen İçişleri Ba-kanının resmi demeciyle bu karşı-devrim niteliği yalanlandı: "Sonraki har-eketleri kastediyorlarsa, onlar karşı-devrimden çok siyasiydiler! Ayrılıkçı hareketlerdir." Bu kayıtiardan anlaşıldığına göıe, Kemalizm için iki türlüayaklanma var 1- Karşı-devrimci: Bunun anlamı yalnız derebeyi, ağa ay-aklanması (Şeyh Sait ayaklanması gibi); 2- Ayrılıkçı: Yani ulusal derülenbuıjuva ayaklanmalan. Kemalizme göıe, Ağn dağı ayaklanması "karşı-devrimci olmaktan çok" ayrılıkçıdır. Kemalizm dini siyasetten ayırdığı ve

21 .Cumhuriyet, 15.7.1930.22. 15.7.1930

Page 143: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Şeyh Sait ayaklanmasını salt dini bir hareket saydığı için karşı-devrimisiyasi saymıyor. Onda böyle saçmalar çoktur. Kusuruna bakılmaz.

Yalmz bizce önemli olan bir noktayı tekrar edelim: Herhangi sosyalbir hareket, bugün ulusal ölçüde sınıf içeriğince ölçüldüğü gibi, uluslara-rası ölçüde, ancak dünyanın bulunduğu devrim ve karşı-devrim cephele-rinde tuttuğu konuma göre yer alır. işte, Kürdistan'm başından geçen ŞeyhSait ve Ağn ayaklanmalarım bu açıdan incelersek şu sonuçlara vannz:

1- Şeyh Sait ayaklanması: a) Ülke içinde, ağalığın kapitalizme karşısaldınsı olduğu için karşı-devrimciydi. b) Dünya içinde, emperyalizmdenmedet umduğu için yine karşı-devrimciydi. Şu halde, Şeyh Sait ayaklanması gerek ulusal, gerek uluslararası ölçüde karşı-devrimciydi.

2-Ağn dağı ayaklanması: a) Bir ülke içinde, bir ulus olarak ezilenKürtlüğün ezen Türk burjuvazisine kaışı ayaklanması olmak istedi. Bu kapitalist zulmüne karşı çıkan ulusal kurtuluş hareketi, bu harekette çalışkanalt sınıfların da kurtuluşu temsil edildiği oranda, bir ülke içinde olsun ilerive devrimci bir hareket sayılabilir, b) Dünya içinde Ağn ayaklanmacılanLavvrence'lı emperyalizme dayandı. Emperyalizm demek dünya karşıdevrimi demektir. Şu halde Ağn ayaklanması, dünyaya oranla karşı-devrimci bir harekettir. Fakat bugün gerek karşı-devnm, gerekse devrimcepheleri dünya çapında birer sistemdirler ve sistem olarak karşılaşırlar. Şu1

halde dünya içinde bir hareketin karşı-dcvrim cephesinde mi, devrim cephe-sinde mi bulunduğu, dahil olduğu sisteme göre belirir. Çünkü tüm, parçaüzerinde hep egemendir. Herhangi sosyal bir hareket, dünya içindeki ikihareket sisteminden birinin parçası olmaya zorunludur. O zaman ise,parçası olarak içine girdiği sisteme göre devrimci ya da karşı-devrimciolur.

İki Doğu ayaklanması arasındaki lâik, dünya içindeki konumlarındançok, bir ülke içindeki özellikleri bakımındandır. Şeyh Sait ayaklanması,din kisveli ağalığın açıkça maziye doğru kıyameth bir koşuşuydu. Ağndağı ayaklanması, daha çok Kürdıstan'taki Kemalizmle uzlaşamayan burju-va+ağa unsurlanrun, fakat daha modem olan burjuva sloganlarım, yaniulusalcılık ilkelerini ideoloji edinerek harekete geçmesi ve halkınhoşnutsuzluğundan yararlanmaya girişmesiydi. Nitekim Kemalist basmdayayınlanan Ağn dağı bildirileri, açıkça Kürt ulusunu öne sürüyordu: "En büyük bir ulus olmaya layık Kürt kardeşler! Bütün ulusların bağımsızlıklarını kurtardıkları bugün Türk yönetiminde kavrulan aziz Kürt ulusunun hâlâ tutsaklık halinde yaşamasına tahammül edebilecek misiniz? " 23

Page 144: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kürdistan halkı Ağrı dağı ayaklanması karşısında ne yaptı? Kemalistbasın bu sorun çevresinde sistematik bir ört-bas etme propagandasınagirişmiş olmasına karşın çelişki içindedir. Ayaklanmanın başlangıcındaniki ay kadar soma, sözkonusu ayrılıkların henüz bir bir devam ettiği birsırada, Birinci Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey, İstanbul gazetelerine izle-nimlerini anlaüyordu:

"Suriye sınırlarından daha bazı yeni saldırılar gelebilir. Fakat bütün bu saldırılara karşı önlemler alındı. Aslında bunların arkalarından halk arasından gidecek kimse olmayacağı görülecektir." Fakat bu yukanda söylediğini hemenunutuveren Genel Müfettiş, daha aşağıda "bunların arkalarından gidecekkimseler" in bulunduğunu da ünlü adliye terimiyle Şöyle İtiraf ediyordu:"Bu konuda beslenen siyasal arzular böylece geçerlilik kazanmış oluyor. Sınırı geçenlerin silahlı tehditleri üzerine bir kısım halk zorla onlara katılmıştır." 24

Türk buıjuvazisine göre, halk "zorla", yani istemeye istemeye ayak-lanmışür. Oysa bu iddia gülünçtür. Kürdistan halkım tammayan ve Ağrıayaklanması sırasında halk arasında yıldırım hızıyla dolaşan söylentilerekulak kapayan bir kişi, eğer Kemalist değilse, olan sonucun büsbütün tersiolduğunu açıkça söylememezlik edemez. Şurasım mutlak olarak kabuletmek gerekir ki, Ağrı dağı ayaklanmasında ve hattâ ayaklanmadan önce,halk bütün gönlünü ve hayallerini böyle bir ayaklanmaya kapürmıştı.Belki o ayaklanma da başarılı olsaydı, Kürdistan halkı düş kırıklığınauğrayacak, zulmün yalmz dövüştüğünü görecek, boş yere aldandığını an-layacaktı. Fakat sonu ne olursa olsun, ezilen halk bugün kendisini ezen-lere karşı çevrilmiş ,..25 ayaklanma hareketini bütün varlığıyla özlüyordu.Bütün Kürdistan halkı için ortak olan psikolojinin tam ayaklanmabölgesinde tersine dönmesi anlaşılmaz bir şeydir. Zaten Kemalizmin mi-litarist gizli etkinliğine karşrn bunun böyle olduğu olayların dilsizliğindende anlaşılmıyor değildi. Ağrı ayaklanması daha başladığı gün buıjuvabasım bir tek şeyden istekle söz ediyordu: yoketme, Kürtlüğümahvetmek... "Hükümetimiz çok ciddi ve seri önlemler alarak, eşkiyanın geriye kaçmasına da olanak vermeyerek tamamen yokedilmelerini azmet-miştir. " Ve bu yoketme yalmz ayaklanmacı unsurlara değil, ayaklanmabölgesinde çoluğuna çocuğuna kadar bütün Kürt köylülüğüne uygulandt.Ayaklanmanın basürılmaya başlandığı günlerde srk srk şöyle kayrtlaranoüanıyordu: "Ayaklanmacılara katılan Ağrı eteklerinde dört köy yıkılmış-

24. Cumhuriyet, 18.8.1930. 25.Bir kelime okunamadı.

Page 145: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tır." Uslandırmaya memur kolordu komutam Salih Paşanın gazetelerdeyayınladığı bildiriler şu satırlarla doluydu: "Karşı-devrimci eşkıyaların tümüyle yok edilmeleri ve ocaklarının söndürülmesi için, kıtalarımız vb... eşkıya sürüleri çok perişan ve bozguna uğramış bir halde Zilan ve Hacı diri derelerine sığmmışlarsa da kıtalarımızın yavaşça sıkışan çemberi içinde hiçbiri kurtulamayarak yol edilmiştir. "16

Türkiye içinde söndürülecek ocakları bulunan "karşı-devrimcieşkiyalar", hiç kuşku yok ki, Türkiye'ye uzaydan gelmiş olamazlar. Veişte düzgün çehresinde Şişli ruhunun sırıttığı paşamız böyle eşkiyasürülerini "hiçbiri kurtulamayarak yok" etmekten söz etmiştir. Ağn dağıayaklanmasında Kürdistan halkının katılım derecesini gösterecek bir başkaişaret de, yalmz tutuklamada bile bir yıldan fazla süren Adana mahkemesi-dir. Kemalizm, bire kadar kırmakla doymadığı Kürdistan köylülerinin kılıçartığım ünlü Birinci Genel Müfettişlik yöntemiyle tüketme olanağımkaçılmadı. Şu kısa haberi okuyalım: "Adana 27- Ağrı eşkıyalarından 700 kişinin mahkemesine Adana Ağır Ceza Mahkemesinde bu hafta içindi başlanacaktır. Şimdiye kadar şehrimize 192 kişi getirilmiştir." 21

Bunun anlamı nedir bilir misiniz? Beyazıt'tan 700 kişi olarak çıkardansanıklardan yalnız 192'sinin Adanana sağ ve salim olarak kavuşabildiği...Ötekiler yollarda ne mi oldu? O "ne siz sorun, ne biz söyleyelim" konusu-dur. Şu küçük kıssadan çıkan hisse şudur: 1- Ağn ayaklanmasındaKürdistan halkı, ayaklanmayı manen ve maddeten tuttu.* 2- Ayaklan-macılar halkı tutmadı ya da tutmayı bilemedi. Çünkü bir halkı ayaklanma-da tutmak demek: a) O halka ayaklanmanın ne vereceğini bir amaç olarakgöstermek; b) O amaç uğruna halk kitlelerini hazırlayarak örgütlemek ge-reklidir.

Ağrı dağı ayaklanmasını görenler, halka yani özellikle yoksulKürdistan köylülüğüne elle tutulur hemen hiçbir maddi hedefgöstermemelerine karşın, bu halkın genel sempatisini kazanmışlardı... Fa-kat halk içinde değil, hâlâ aşiret ağalan ve yanar döner Kürt zenginleriarasında sonuçsuz ve kısır örgüt girişimlerinden ileri geçemedikleri için,hem ayaklanmayı kaybettiler, hem de ebediyen değilse, epey uzunca birsüre için halkın güvenini de kaybettiler.

Acaba Kürt ulusalcılan sosyal ve siyasal davalarda kuru Bakuninizminsöylediğini hiçbir zaman anlamayacak mı?

26. Cumhuriyet, 15.9.1930.27. Cumhuriyet, 28.11.1931.* Hattâ İzmir'de bile "Kürt ordusu geliyor. Bu hafta İzmir'e girecek!" gibi heıze savur-muş Kürt Ahmetler bulunmuş ve adliyeye verilmişti. (Cumhuriyet, 9.8.1930).

Page 146: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

PARTİ VE "DOĞU"1- Türk burjuvazisinin ezilen Kürt köylülüğü hakkındaki iltifâtlan bi-

liniyor. Bunlar, köleleştirilmiş mazlum Asya uluslan hakkında salon ede-biyatlarından en bilimsel burjuva ideolojilerine kadar bütün kapitalist Av-rupa'nın bol bol harcadığı deyimlerin, terimlerin ve betimlemelerinkabataslak alaturka bir kopyasıdır. Avrupalı hâlâ bugün bile bir Türk içinaym şeyleri düşünüyor. Fakat Türk buıjuvazisi şimdi yumurtadan çıkmışbir civcivin beyinsizhğiyle dünkü kabuğunu -ezilen Kürdistan halkı içinebedi ve parçalanmaz bir kabuk- duvarlan mutlak çimentoyla örülmüş birkale ve zindan gibi göstermekten zevk duyuyor. Kaldırım basınının uçkurpeşkir konulan sırasında Kürtler hakkında söylenenleri bir yana bırakalım.Resmi bildirilerde Kürtlüğü bir vahşi hayvanlar "sürü"sü sayan düşünüşütekrarlamayalım. Kendisine sosyal araştırmacı süsü veren bir buıjuva ya-zarının Kürtlük hakkındaki âkillerini kısaca okuyalım. Orada Tüık burju-vazisinin Kürdistan yoksulluğu hakkında düşünceleri kendiliğinden belliolur:

"Anlaşılıyor ki Türkiye'nin düşmanları Iran içlerinde" diyor Yusuf MazharBey. "Bu aşiretlerin aralarını bulmaya çalışmışlar, başarılı da olmuşlar. Sınırın bu yanına saldırmaya ve köyleri ayaklandırmaya neden oldukları bu bilinçsiz, ilkel adamların bayındır bağlara üşüşen vahşi hayvanların zararlarını gidermek için yapılan önlemlere başvurma şeklinde önlem almaya zorunlu bıraktıkları Cumhuriyete -acaba o düşmanlar- bir kötülük yapabilmiş olduklarını düşünerek gönül hoşluğu mu duyacaklar? Bugün Ararat ve Süphan dağlarının eteklerini basan kan sellerinden -bu kanı damarlarından akıtan insan şeklindeki yaratıklar hesabına- o düşmanlar bir şey kazanmış olduklarını mı sanacaklar? Onlara kıymışlardır. Ben ayaklanan bu Kürtlere -bir vatan evladı olma duygusuyla-uğrayacakları sondan dolayı hiç acımam. Hattâ hükümetin bunlar hakkında ihsan ve merhametle hareket etmesini uygun görmem.

"Çünkü bunlar -tarihin tanıklığıyla sabittir ki-Amerika'nın kızılderililerirıden fazla yetenekli oldukları halde, oldukça zalim ve gaddardırlar. Hilekâr ve bazı duygulardan, uygar eğilimlerden tamamen yoksundurlar. Bunlar asırlardan beri ırkımızın başına bela kesilmişlerdir."

"Uygar" Türk burjuva aydınlarının ezilen Kürt köylüsü hakkındakidüşüncesi budur Kam helal "insan şeklindeki yaratıklar" bir "Amerikan

Page 147: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kızıldeıililerinden oldukça zalim ve gaddar"; "bayındır bağlara inmiş vahşihayvanlar" "bu yeni şeylerden, uygar eğilimlerden tamamen yoksun"; "bi-linçsiz ve ilkel adamlar" vb...

Kemalist burjuvazinin ideologluğuna göıe, "Kürtler adam olmaz". Birzamanki "Tüık ulusu adam olmaz" lâfi, şimdi Kürtlüğe özgü biçilmiş birkaftan olmuştur. Şu halde madem ki adam olmazlar, bunun mantıksal so-nucu kendüiğinden çıkar. Tıpkı "uygar" Avrupa korsanlarının ve korsandevletlerinin yapüğı gibi, "uygar eğilimlerden tamamen yoksun" olmayankutsal ve aziz Tüık kapitalizmine tarihsel bir misyon düşüyor: Avrupabeyazlannın yeryüzünden nam ve nişanlarım kaldırdıklan Aztekler veInkalar gibi, kızüderilüerden "oldukça zalim" olan Kültleri dünyadan sil-mek!... Bilinen yoketme siyaseti: "Bu Kürt kulesindeki karanlık ruhu, kaba duyguları, gaddar eğilimleri kırmanın olanaklı olmadığına inanıyorum. Bunu uzun bir gelişimden beklemek, bunların zaman zaman böyle ayaklanmalar çıkararak ya da ülkede asayişi bozarak, hırsızlık ederek hükümetin daima meşgul olmasına, halkın sürekli rahatsız olmasına neden olur. Güney Kürtleriyle Kuzey Kürtleri arasında büyük farklar vardır. Umarız ki, hükümet sorunu bu noktada izleyerek bir Cumhuriyetin sloganına yakışan (!) kesinlik ve ciddiyetle çözer."

"Kürt kitlesi" Kemalist burjuvazinin hiç kuşkusuz "halk"ı değildir.Belki burjuvazi de, "halk"ını ve hükümetim "rahatsız" eden hayırsız asayişdüşmanı bir ayaklanmacılar yığınıdır. Bununla birlikte aralarında Kuzey,Güney ve aşiret aynlıklan bulunan bu kütleleri önce "bölünüz", fakat"egemen" olmayınız. Bu Avrupa sermayesinin bugünkü sömürgeyöntemidir. "Yok" ediniz. Avrupa'da kapitalizm doğalken sömüıge gerikavimlerinde aynı yöntemi uygulamıştı.

Tüık burjuvazisi böyle diyor.2- Kürt burjuvazisi: Ne yapıyor? "Türkleşen" önemli bir kısmı çoktan

Kemalizmin zafer arabasını taşımakla meşgul. Daha az önemli olmayanbir başka kısmıysa, kendi kendini inkâr derecesinde silik benlikle üıkmüş,şuraya buraya sinmiş susuyor ve titriyor. Hoybonculann temsü etmek is-ledikleri yan-ağa ve yan-buıjuva eğilimli Kürt ulusu akımıysa, yukandaKürdün şimdiye kadar izlediği yöntemlerie halk içindeki nüfüzunu baltala-maktan başka bir şey yapamadı. Yukanda siyasal hareketler konusundadeğindiğimiz gibi, Kürt ulusalcılığı Ağn dağı bozgunundan sonra oldukçaşiddetli bir farklılaşma yoluna girmiştir. Bu farkltlaşma eğiliminde ne de-receye kadar yeni hedeflere yöneliş var, ne dereceye kadar yeni mücadeleyöntem ve biçimleri araşürma yönü gizli? Bunu zaman gösterecektir. Fa-

Page 148: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kat şurası kesin ki, şimdiye kadarki mücadele yöntem ve biçimleriyleHoybonculuk ölmüştür. Hem bu ölümün gömme törenini de bizzat Türkbuıjuvazisiyle birlikte Hoybonculuğun çok güvendiği dış güçler ve em-peryalizm yapmıştır. Hoybonculuğun teorik tutumdaşı, Sevr ant-laşmasının Kürtlüğe verdiği haklara dayanan bir macera ve ezilen uluslarkavramıyla alay yoluydu. Sevr yolunu tıkayan bugün bütün bir dünyadır.Dünya savaşırım galipler anlaşmasından bugün bizzat o galiplerin kendileribile söz edemez hale gelmişlerdir. Zaten ulusal bir kurtuluşu lalan em-peryalistin filan türlü zulüm beratından beklemek, zehir dolu bardağı"hayat suyu," diye içmektir.

Küıt burjuvazisi Kürdistan'm dışında sınırlar üzerinde ajitasyonla bir işyapacağım umuyordu. Dışarıdan körüklemekle kalmak, sosyal davarımiçine girmekten korkmak, sonuçsuz ve anarşik maceralardan başka ne ve-rebilir? Onu geçen deneyimler de yeterince gösterdi. Kaldı ki, hele Ağndağı ayaklanmasından sonra Kürt buıjuvazisinin bu dışandan ve uzaktanajitasyonuna karşı da Kemalizm önlemlerini aldı. Artık bu yol da yantıkanmış sayılabilir. Suriye ve Irak'la İngiliz ve Fransız emperyalizmle-riyle iyi kötü bir suçlulann geri verilmesi ve ona yakın dostlukanlaşmalan imzalandı. Hele İran'la yapılan son İran-Türk dostlukanlaşması, bu tür anlaşmalardaki hedefi en köpekçe satirlarla ifade eder.1932 Iran-Tüık dostluk anlaşmasının beşinci maddesi aynen şudur: "Madde 5- Akit taraflar kendi ülkeleri içinde diğer taraf ülkenin huzur ve güvenliğini bozmak ya da hükümetini değiştirmek amacını güden oluşum ve toplaşmaların ortaya çıkmasına ve yerleşmesine ve gene diğer ülkeye karşı propaganda ya da herhangi bir başka araçla mücadele amacında bulunan kişilerin ya da topluluk-ların yerleşmesine yol açmamayı taahhüt eder.nl

Zaten bundan önceki ayaklanma hareketleriyle ununu elemiş ve eleğiniçiviye asmış olan Kürt ağalığı ve kısmen de Kürt burjuvazisi artık bu sonönlemlerle eski olanaklarım kaybetmiş ve son kozunu oynamış durum-dadır.

Bu iki kategori düşünce, ezilen Kürdistan halkım kurtaracak, ezilenKürdistan halkından başkası olmayacağı, yani Türk burjuvazisinin olduğukadar, hemen hemen Kürt burjuvazisinden de Kürdistan köylülüğüne birhayır beklenemeyeceği bir lapalis gerçeğini bir daha tekrarlamış oluyor.Kuşkusuz Doğu illerinde kapitalist ilişkiler geliştikçe, bugün Kemaliz-1. Cumhuriyet, 5.11.1932.

Page 149: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nuıı "fetih" müteahhitliğini yapan Küıt burjuvalan da Türk yasalarının veyönetiminin Kürdistan'taki sömüıgevari uygulanımı önünde muhalefetieri-ni arttıracaklardır. Hattâ bugün büe Kemalizme en sadık görünen Kürtburjuvalan içinde hiç olmazsa ikinci derecede kapitalistler arasrnda bu me-lanet tohumlan filizlenmemiş değildir. Şehir ekonomisindeki üstünlüğüve geniş ilişkileri sayesinde gerek şehir gerek köy küçük-buıjuvalanüstünde egemen olan Kürt burjuvazisi, tekelci Kemalist finans-kapitalleçarpıştıkça bugün gizliden gizüye kışkırttığı hoşnutsuzluğu belki bir günöıgütleyecek beceriyi de gösterebüecek koşullarda bulunabilir. Gelen herne olursa olsun bugün Kürt ağalığı gibi Kürt burjuvazisinin de "göbekbağr" Kemalizme bağlıdır: Kemalist finans-kapitalin ordu ve devletaygıtlanyla ekonomik, yönetsel ve siyasal kurumlarının müteahhitlerinedayanır. Şu halde bütün muhalefetine karşın Kemalizme sadık uyrukgörünmeye zorunludur. Bu çelişkidir. Fakat hangi buıjuvazi, hangi sorun-da çelişkisizdir?

Şu halde Kürdistan, .halkı ve Kürt köylülüğü ulusal ve sosyalbaskılardan kurtuluş savaşında bir dönüm noktası üstüne gelmiş bulunu-yor. Bu dönüm noktasının başlıca karakteristikleri şunlardır

1- Kürdislan'uı geniş halk tabakalan, iki önemli ayaklanmanın verdiğiderslerle aydınlandı:

a) İçeride: Ne Kürt ağalığından ne de Kürt burjuvazisinden kendisinekurtuluş yolunda içten yoldaş olmayacaktır.

b) Dışanda: Emperyalizm denilen nalıncı keseri binbir manevrasıylahiçbir zaman Kürdistan halkının gerçek kurtuluşunu istemeyecek ve yalınızezelden beri olduğu gibi Kürdistan sorununu da kendi tarafina yontmaklayetinecek, Kürdistan köyüne "koç başı" yapmak isteyecektir.

2- Kürdistan yoksul halkı, geçen deneyimlerden iki kere iki dört edercesine öğrenmiştir ki, ulusal kurtuluşun başanlması için:

a) Elle tutulur bir amaç gereklidir: Anlamım yalnız Kürt kitlelerininpek anlamadığı kum bir ulusalcılık kavramı, geniş yığınlan yerinden oynatmaz. Kürdistan halkım çelikten bir yay gibi yerinden oynatacak olanşey, köylünün ve yoksul halkın siyasal ve ekonomik, genel ve ortakçrkarlan olabilir. Türk burjuvazisi bile Ağn ayaklanmasından sonraKürdistan halkı arasrnda yaptrğr demagojide, köylüye toprak vereceğinisöylüyordu. Kürt ulusalcrlrğt bu esastan yürütmedikçe hiçtir.

b) Yeni savaş yöntem ve biçimleri gereklidir: Ayaklanma bir sa ııattır. Her sanat gibi ayaklanmanın da bilimini bilmek zorunludur. Kürtulusu adma şimdiye kadar hareket edenlerin ikide bir yaptrklan eski

Page 150: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dönemden kalan "huruç" hareketleri, yoksul Kürdistan halkım Kemalistmilitarizme barbarcasına kırdırmaktan başka yarar sağlamayan BakuninistPuçizmden ibaret kalıyor. Ulusal bir ayaklanma, halk kitlelerinin büyükölçüde ayaklanmasıyla başanlır. Halk kitlelerinin ayaklanması içinde tut-kun, bıkmaz ve usanmak nedir bilmez doğru ve sağlam bir propaganda veöıgüt hazırlığı şarttır. Böyle hazırlıksız ayaklanmaya kalkışanlar, biruçurumu hız almadan atlamak isteyenler gibi beyin üstü düşmeyi ke-sinkes bekleyebilirler. Böyle bir hazırlık, hattâ varolan yöntemleri -kısmieleştiri ve düzeltmeyle de değil- bütün maddi organlarıyla birlikte yenibaştan ve bambaşka savaş yöntem ve biçimleri kurmakla olanaklıdır.

3- Kürdistan'da öteden beri devam eden çete çatışmalarının birçok sonucu arasında bir diğeri de, Haçolan küçük Kürt soylularım da yavaşyavaş deklase ediyor, sınıfindan olduruyor. Ve bu Haçolann varolanlardanfarklan, eskiden beri az çok siyasal iktidarın tadını tatmış, siyaset veyönetim işlerinde daha deneyimli ve açıkgöz olmalarıdır. Kemalizmbüyük ağalıkla olan ittifakını ilerlettikçe ve çete başı rolünü oynayanküçük soyluları yoksullaştirdıkça, şimdiye kadar beyliğin ağalığın kuluolan bu küçük soylular zümresinin de önemli bir kısmı, ağalığa karşıyoksul Kürdistan köylülüğünden yana geçmektedir.

4- Kürdistan'a Türk finans-kapital ekonomisi ve siyaseti işledikçe ölükaplumbağa hızıyla da olsa, Kemalizme özgü bir sınıf farklılaşmasıbaşlangıçları, şehirlerde olduğu gibi Kürt köylülüğü içinde de kendisinigösterir. Sınıf farklılaşması, şehirde Kürt proleterlerini Kürt kapitalistineve Türk buıjuvazisine karşı koyduğu gibi köyde de miriyvo ve ameliyelerle büyük toprak sahiplerinin ve Kemalist devlet aygıtının arasım gittikçe daha çok açar.

5- Kemalizmin bugünkü Kürdistan'da bir tek tezi var: asimilasyon veyoketme siyaseti! Bu tez, bütün Kürdistan'da ne kadar şiddetle uygulamışa-varolan bir ulusun canlılığı, 20. yüzyılda sessiz sedasız pek kolay yoke-dilemeycceğine göıe- o kadar şiddetle tepkisini doğuracak, Kemalizmin teziyle doğru orantılı olarak Küıdistan halkını baştan başa saran bir anti-tezbüyüyecektir. Bu. anti-tez, Türk buıjuvazisinin siyasal ve ekonomikbaskıcephesine karşı, bütün Kürdistan halkının ortak yazgısını temsil eden bi-ricik Kürt'lük cephesidir. Bu bakımdan Kemalizm, Almanya'da Bonapartiz-min oynadığı rolü oynayacak. Kürdistan bir tarlaysa, onun üstünden geçenKemalist terör bir silindir olacak ve ekinleri önce ezecek, fakat sonra toprağa yeni kökler saldırarak büsbütün güçlendirecektir.

Page 151: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

6- Türk burjuvazisi Kürdistan'ı layıkıyla soyabilmek için orada iyikötü bir aydın tabakası yaratmaya zorunludur. Yeni harfleri kullanışı, isteristemez Kürdistan halkı içinde okur-yazarlann sayısını artünyor. Bu akımbir yanda Kürdistan halkına görüş ufku daha genişçe yeni müttefiklerhazırlarken, öte yanda Tüık burjuvazisinin dayatmak istediği Türkkültürüne karşı bir tepki uyandırıyor ve Kemalizmin "vahşi Kürt" diyeyoksul Kürdistan halkına reva gördüğü "aşağr kast" işlemine derinleşen vebilenen bir kin büyültüyor.

* * *

Bu sorun karşısında partinin şimdiye kadar takındığı tavır, ciddi veacımasız bir eleştiriye değer. Partinin Doğu sorununda heışeyden önce hiçunutmaması gereken şu noktayı vurgulamak gerekir

1- Sorun çetindir: Bu kesin. Hele sorunun uluslararası ölçüde azişlenmiş bir konu olması ezberîenilmiş klasik ve kolay düsturlara sığdı-nlamayacak kadar özgün, dokunulmamış, erden olması davayı büsbütünçetinleştirir, ve çetrefilleştirir. Fakat hiç unutmamalı, çetin ve çetrefil so-runlan ya hiç ağza almamak ya da baskakalıp fomıüllerie sıyrılıp çıkmak,ancak 2. Entemasyonal'in oportünist sosyal-demokrat partilerinin şanıdır.Bolşevik parti, ayaklanma ve devrimlerin çocuğu yangına göz kırpmadanbakan devrim partisidir. Bolşevizm, her çetin ve çetrefil sorunun hareketeve devrime yepyeni bir yayılım ve bir hrz veren bir özü bulunduğunu aslaunutamaz. Çetin ve çetrefil diye sorundan kaçamavız.

2- Sorun Acildir: Sorundan yalnız kaçmamak, kaçamamak dayetmez. Fıkır fikir kaynayan davadan çekinmek bal gibi oportünizmdir.Amenna! Fakat dahası var: Sorun aceledir, sanıldığrndan çok dahaaceledir. Bunu basit bir örnekle anlatmak için şunu hatırlayalım,Batıda bildiri_dağrüyoruz, Doğuda ayaklamyorlar. Batida burjuvazi nekadar piç olursa olsun.kendi devrimini yapti; Doğuda Türk burjuvazisininyapmadığı ve yapmayacağı demokratik burjuva devrimi böyle boğuluyor.Böyle bir durum ne bizim ne kimsenin keyfini bekleyemez. Ergeçkendine bir çığır açar. İş bu çığırın şimdiye kadar olduğu gibi sapık vekarşı-devrimci içeriktemi, yoksa devrimci biçimde miaçrlabileceğindedir. İş bu iki şıktan birisini galip getirebileceğinibilmektir!

Sorunun genel manzarası bu olunca, biraz da özelliğine girelim. Soru-nun özelliği bir karşı-devrim bir de devrim bakımından incelenişiyle or-taya çıkar.

1- Karşı Devrim Sorunu: Kürdistan'ın karşı-devrimle olan

Page 152: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ilişkisi, akla şu iki noktayı getirir:(a) Gerilik. Hiç kuşkusuz Kemalizmin sayesinde, Doğu illerinde

büyük çoğunluk henüz feodalo-klan rejimi altındadır. Aşiretler vegöçebelik biçimi hemen hemen dokunulmamış durumda yaşayabilir.Böyle bir ülke geridir. Fakat geri ülkede sosyalist sloganların atılmaması,ancak merhum 2. Enternasyonal ideolojisinin mezar taşıdır. Bolşevizm,ülke nüfusunun onüçte biri göçebe ve %97'si köylü {10 milyon göçebe,130 milyondan fâzla köylü) olan ülkede proletarya devrimini başardı vebugün sosyalizme girdi. Bolşevizmin asgari programının atılmayacağı yer.çoktan yeryüzünde kalmamıştır. Şu halde Bolşevikler arasında, bir ülkegeri olduğu için oraya sosyalist sloganlarla girip girmemek sorunu,tartışma konusu bile oluşturmaz. Fakat bizim burada üzerinde durmamızgereken asıl özellik, geri Kürdistan'm geriliğiyle uygun savaş slogan vebiçimleri bulmaktır. Eğer biz Türkiye'ye Kemalizmin iddia ettiği gibi birve tek finans-kapital vatanı saymaya eşdeğer olacak şekilde, Tüıkiye'de bi-ricik bir köylü sorunu var sayar ve Kürdistan köylülüğünün sömüıgekoşullarını hesaba katmazsak, iflah olmaz softalığa düşer ve Leninist tak-tik ve stratejinin yöntemlerine elveda etmiş oluruz. Şu halde: 1- Doğuillerine de tüm dünya gibi sosyalist sloganlarla girmek her komünist par-tisinin boyun borcu. 2- Fakat bu boyun borcunu, yalmz genel olarakköylü sorunu hakkındaki yöntemlerle yerine getirmeye kalkmak, yine 3.Enternasyonal'in çizgisinden çıkmak, ikincinin çizgisine girmek olur.

(b) Karşı-devrim hareketi: Şimdiye kadar Kürdistan'da olan ayaklanma-lar, genellikle dünya emperyalizminin ekmeğine yağ sürmek için dünyaemperyalizmine alet ve oyuncak olmak, ona dayanmak şekliyle olup bitti..Şu halde karşı-devrimci içerikteydiler. Hattâ "ayrılıkçı" denilen Ağn ayak-lanması bile böyle bir macera oldu. Bu manzara önünde Kürdistan'da olanher harekete yalnızca karşı-dcvrimcidir damgasını basmak, acaba tatminedici bir marifet midir? Onu burjuvazi bizden iyi yapıyor; Kürdistan Ke-malizme göre karanlık bir kuyu, bir karşı-devrim batağıdır. Bu kuyudaTürk kapitalist militarizminin kılıç parıltısından başka ışık verilemez; o karşı-devrim batağı ancak mahmuzlu Kemalist çizmelerle çiğnenmeyelayıktır vb... Fakat Kemalizmin aym şekilde kılıç parıltısından başka birışık göstermediği ve mahmuzlu çizmelerle bir çamuru çiğner gibiçiğnediği Türkiye proletaryası için Kürtlük sorunu bir ortak felaket soru-nudur. Şu halde Kürdistan ayaklanması dendi mi, onda "karamik ile eyi ta-neyi", karşı-devrimle devrim taraflanm birbirinden avırtetmek gerekir.Onun için soruna önceden edinilmiş yargılarla değil, yeni bir şey bulmak

Page 153: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

isteyenlerin bilimsel araştırma gözü açıklığıyla yalandan, daha yalandanbakmalıyız:

1- Doğu illeri halkı eski rejimi istiyor mu? Evet, Doğu illeriköylülüğü Kemalizmi istemiyor ve açıkça eski dönemleri aradığınısöylüyor. Fakat Kürt köylüsünün bu sözünden yalmz söylediğini anlamak, ne söylemek istediğini anlamamakla birdir. Yukanda onun psikolo-jisindeki geçmişe özleme işaret etmiştik. Doğu köylülüğü eski dönemiararken, yalnızca yeni döneme, cumhuriyet buıjuvazisinin sömürüsünekarşı, kendine özgü diliyle protestoda bulunuyor, o kadar. Tıpkı "sahip"araması gibi bir şey. Fakat biz, Kürdistan yoksul halkının geçmişiözleyişini onun deva bulmaz, bir gerici olduğuna, devrim için bir tehlikeolduğuna, şu halde mahkûm bırakılmaya layık bir sürü olduğuna katarvermeye kalkarsak, bu, bizim siyaset sahnesinde kendi idam hükmümüzükendimizin imzalaması olmaz mı? Karşı-devrimci psikolojiyle kapitalistsömürüye protestoda bulunan insan yığınlarına, biz kurtuluşun geridedeğil, ileride olduğunu göstermezşek, hâlâ devrimci hamleyi temsilettiğimize kimi inandırabüiriz? Sorunu daha anlaşılır bir şekle sokmakiçin bir ömek alalım. Bugün Anadolu'da ezüen çalışkan Tüık köylülüğüde halifeliği istemiyor mu? Saltanat döneminde "daha rahat" yaşadığım iddia etmiyor mu? Tabii tefeci sermayedarla tanm sermayedarlarını değil,asıl çalışkan orta ve yoksul köylüleri, ortakçıklan kastediyoruz. Onlar dabir kesimde 12-13 lira yol parasını isteyen Kemalizm karşrsında hattâ baçve haraç dönemini aramıyoriar mı? O zaman Tüık köylüsüne de gerici diyebilir miyiz? O zaman köylü sorununu da ulus sorunu gibi rafa koyupbir güzel "işçi partisi", hoşa giden sendikal örgüt, yani gerici bir partiolabilir miyiz?

2- Doğu illerindeki hareketler hep karşı-devrimci mi oldu? İstersenizbuna da evet! Fakat bu evet de Kemalizmin ekmeğine yağ sürecek hiçbirşeyi kanıtlamaz. Şimdiye kadar olan olmuş; bu olan karşı-devrimciymiş.Olabilir... Fakat ondan sonra bizim komünistçe görevlerimiz başlar. A-yaklanma girişimini gösteren bir hoşnutsuzluk geniş çalışkan kitieleriçinde doğduktan sonra, bu girişim şimdiye kadar sapıktı, gericiydi diyeonu kendi haline bırakabilir miyiz? Bırakırsak belki Kemalizm, Tüık burjuvazısı bundan çok memnun olur. Fakat acaba o girişim bıraktığımızyerde, bıraktık diye kalır mı? "Akacak kan damarda durur mu"? Madem kikalmaz ve durmaz, şu halde Kürdistan hareketini bırakmak, onun eskidenolduğu gibi bundan sonra da karşı-devrim yolunda bocalamasını bir emrivaki olarak kabul etmek demektir. Karsı-devrimi emrivaki olarak kabul et-

Page 154: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mek, onunla dövüşmemek-, devrimcilikten vazgeçmek, karşı-devriminiçine düşmek, karşı-devrimi tutmak demek değil midir?

3- Sorunun konuluşu: Doğuda bir Kürt ulusu sorunu var mıdır?Bütün saptayabildiklerimiz buna evet der. Bir Kürt ulusu var. ÇünküLeninizmde ulus sorununun durumu şudur: "Her ulusal baskı halkın geniş kitleleri içinde bir tepki yaratır ve ulus olarak baskı gören halktaki karşı tepki eğilimi, ulusal ayaklanmadır." Ulus olarak baskı gören Kürdistan halkınıngeniş kütieleri tepkilerini ayaklanma biçiminde defalarca ilkle etti.Yalmz bu ayaklanmaların başmda şimdiye kadar Kürt ağalan,hanedanlan ve bir kısım Kürt buıjuvalan bulunduğu için ayaklanmalarınibresi emperyalizme doğru eğilmişti. Haydi bir daha yineleyelim, Kürtayaklanmalan şimdiye kadar karşı-devrimci bir nitelikte olmuştu. Buyineleme "kabak tadı" verdi. Sorunun yeni biçimine bakalım.Marksizmde olaylann mantığı dinamiktir. Yani Lenin'in dediği gibiolaylan kötü matematik kafasıyla ölçmemek, yüksek matematik davasıgibi işleme uğratmak gerekir. Bize bugün Kemalizm ve onun irili ufaklıçömezleri Doğu isyanlarının eksi-olumsuz, yani karşı-devrimciolduğunu hikaye edebilirler. Bizim hikayeye değil, harekete inancımızvar. Biz biliyoruz ki dün helkesin eksi-olumsuz dediği şey, bugün ya dayarın aıtı-olumluya dönebilir.

Bize Kürdistan ayaklanmalannın dün eksi-olumsuz, yani karşı-devrimci olduğunu kanıtiayanlar, bunun yarın da böyle olabileceğini iddiaedebilirler mi? Fakat biz bu eksi-olumsuzun,.bir gün aıtı olumlu, devrimciolabileceğine yalmz felsefe yüksekliğinden bile egemen olabilenlerdeniz.Ve işte sorunun devrimci oluşu buradadır.

2- Devrim Sorunu: Kürt ulusu sorunu, şimdiye kadar emperya-lizm kucağında karşı-devrim aleti olarak kaldı demek doğrudur. Oracıktakalmak en hafif deyimiyle pasifizmdir. Çünkü Maıksizm, 2. Enternasyo-nal sosyal şovenizmi gibi, dünyayı merceksiz ya da teleskopla izleyen bu-nak buıjuva bilimi, Lenin'in sözüyle Kautsky kocakanlığı değildir. Le-nin'in daima üzerinde durduğu ve geliştirdiği gibi, Maıksizm: 1- Olaylangözlemek ve açıklamak, 2- Olaylan değiştirmek, devrim yaptırmak bili-midir, insan çabasının bir olayı değiştirmesi, o olaym koşullarım, neden-lerini bilmekle olanaklıdır. Kürdistan hareketinde böyle bir durum -karşıdevrimci niteliğe devrimci niteliğe geçmeye elverişli yasalar- var mıdır?Kürt ulusu anti-emperyalist, uluslararası komünizm safina atlayabilir mi?Bunu başlıca iki yönden inceleyebiliriz.

a) Kemalizm anti-emperyalisttir: Gerçekten Tüık buıjuvazisi kısa ta-rihçesine küçük bir göz atmayla kolay anlaşılacağı gibi, şimdiye kadar

Page 155: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

eğer istikrarlı bir bağımsızlık havası içinde yaşayabildiyse, ülkede ekonomik ve kültürel egemenliğini kurmaya zaman bulduysa, bunu ancak dünyakomünizminin ezilen uluslar safinda, emperyalizme karşı yapüğı savaşaborçludur. Bu bakımdan Türkiye'deki bağımsızlık hareketi dünya devrimine karşrt değil, ona yardrmcr ve şu halde bizzat kendisi de devrimcioldu. Bu yargrlamadan sonra kum manüğrn varabileceği şöyle "doğal" birsom şunun ya da bunun aklına gelebüir: Acaba bugün devrim cephesindebulunan Tüık buıjuvazisine karşı, yine bugüne kadar karşr-devrim cephe-sinden aynlamayan Kürdistan ulusal hareketini tutmak karşr-devrim olmazmı? Gerçekten, eğer göz göre göre emperyalizme alet olan bir Kürtlük ha-reketini, her ne pahasına olursa olsun anti-emperyalist Kemalizme karşıtutmak bu söylenen sonuca varabüir. Fakat soyut mantık, canlı olaylarınaynnülr gerçekliğinden kopmuş, ezberlenen formülleri yinelemekten ibaret olan basmakalrp mantık, İslam felsefesindeki cenab-ı hak gibi "nelerekadir değil"? "Teori dostum daima soluktur, daima yeşil olan yaşamınağacıdır"... Bu konuda düşüncemizi yabancı sınıfların varlıklarının etkisiyle sakatlamamak, Türkiye işçi sınıfının maddi tarihinin dışına fıdatıpsaptırmamak için herşeyden önce hepimizin hiçbir zaman unutmaması gereken iki noktayı tekrarlayalım:

a) Öncelikle, korkmayalım: Bir savaşa girmişiz. Smıf savaşı. Bununbütün gereklerini pervasrzca karşrlamayr göze almadıktan sonra bir adımatmanın olanağı yoktur. Marksizm, hele yakın Leninizmin tarihinde,yalmz kuru manüğın canlr Bolşevizme karşr ne "devrimci" suçlamalarakalkrşüğrnr görmeyenimiz yoktur. 1905 devriminin yenildiğini, yerinikoyu bir karşı-devrime brraktiğrnı gören Plehanov: "İşçi sınıfi eline silahalmamalıydı" dedi. Çünkü kuru mantık ve burjuva manüğr, içjn savaş, an-cak mutiak zafer olasrlıklart yüzde yüz sağlandrktan sonra yapılmalıdır. Yadüşman gücü sana saldınrsa? O zaman iki şık var: 1- Hiç eline silah alma-mak ve miskince ölüme ve tutsaklığa bel bağlamak; 2- Ne kadar hazırlıklıve güçlü bulunuluyorsa, o hazırlık ve güçle düşmana karşr koymak. Hiçolmazsa, düşmana varlığım tanrtmaktır. Kuru buıjuva manüğı -kendisiiçin değil- işçi sınıfı için birinci şrkkr, yani kendi kendisini inkâr etmeyidaima tavsiye edegelmiştir. 1917 Ekim devrimi geniş köylü kitleleriniişçi sınıfına toprak aracrlrğryla müttefik yapüğr zaman, yine işçi srnrfiiçinde uluslararasr soyut buıjuva manüğını incelte incelte satmak isteyenbir "Marksist" 2. Enternasyonal, bir doktriner "devrimci" Kari Kautsky,köylüye küçük mülk şeklinde toprak dağrtan Bolşevizmi karşr-

Page 156: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

devrimcilikle suçladı. Oysaki o zaman da şu iki şıktan biri vardır: 1- Yasoyut ve mutlak "herkesten çok" "devrimci"lik yapıp köylü tabakalarınıntoprak talebini hiçe sayarak toprağı dağıtmamak, böylece Macaristan'da,İtalya'da vb. ülkelerde sonradan defalarca görüldüğü gibi, işçi sınıfınıköylü mütefiğinden ayırarak, proletarya devrimini koyu faşizm karşı-devrimine feda etmek, 2- Ya da önce Rusya'da, sonra Çin'de olduğu gibitoprağı üstünde çalışanlara dağıtarak işçi+köylü ittifakını perçinlemek veböylelikle proletarya ve Sovyetler devrimini yaşatmak... Tekrara gerekyok ki, işçi tulumunu giyinmiş buıjuva mantığı hep birinci parlak "dev-rimcilik" şıkkını bize tavsiye edegelmiştir. 3. Entemasyonal'in savaş son-rası deneyimleri böyle binbir örnekle doludur. Bulgar karşı-devrimi,"köylü hükümeti" ile Çankof beyaz muhafızlarının boğazlaşmasını ikiburjuva çekişmesi sayan zihniyetin ürünü oldu. Leh terörü ulus ve köylüsorunlarında zamanında taktiğini kuramayan öıgütün sapıklığı sayesindetutundu. Şu hâlde sözcüklerden korkmayacağız. Tersine sözcüklerinaltında ve içinde bulunan sımf ilişkilerini devrime bağlayacağız. Bunuyapmadıkça komünizm softalığından kurtulmuş sayılmayız.

b) Değişime inanalım: Biz Kürt ulusu sorununu koyarken bir ola-naksızlıktan söz etmiyoruz. Lawrence'ın sterlinleri uğruna silaha sarılanpaşazade ve beyzadelerden değil, ezilen Kürdistan köylülüğünün ayak-lamşından söz ediyoruz. Bu ayaklanma eğer şimdiye kadar olduğu gibi Be-dirhanilerin, Cemil paşa oğullarının beceriksiz yönetimi altında yürürse,yalnızca şimdiye kadarki sonuca vanr. Boş yere yenik düşer ve yoksulKürdistan halkını kılıçtan geçirtir. Bizim dediğimiz bu değil. Bizimdediğimiz, Kürdistan halkının ulusal ve sosyal kurtuluş hareketinde artıkbir zorunluluk haline gelen devrimci, ileri ve anti-empeıyalist yöneliş veyönetimdir. Kürdistan'm şimdiye kadar ağalık ve buıjuva batağı içindebocalayan ters talihini yenmektir. Bu ters talihi yenebilecek biricik güçyoksul Kürdistan halkına, çoktan özlediği, bugüne kadar aramaktan bu-naldığı yeni, ileri, devrimci bilinci sunmak, dünya komünizmininörgüt+ajitasyon+propaganda yardımım ve gücünü onunla kaynaştırmakolabilir. Bu yapıldıktan sonra, Kürdistan ezilen halk hareketinin doğal yo-lunu bulması için artık hiçbir keramet ve mucizeye gerek kalmaz.Değişimin, olumsuzun (karşı-devrimin) olumluya (devrime) çevrilişiyıldırım hızıyla günün sorunu haline gelir. Bunu yapacak olan rastlantılardeğil, Tüıkiye'nin devrimci işçi sınıfının keşif kolundan başkası olamaz.Ve keşif kolu bunu yapamadıkça, ne keşif kolu ne de devrimci olamaz.Çünkü Leninizmde sömüıge ve ezilen ulusların aynlmasmı propaganda

Page 157: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

etmeyen sosyalistler: "Devrimci propagandalarım ve kitlelerin devrimci ha-reketini ulusal boyunduruğa karşı mücadeleye kadar genişletmeyen sosyalistler, monarşik ve emperyalist burjuvazinin kanı ve çamuruyla örtünen leşler gibi hareket edenlerdir (a. b. ç.) "2

Türkiye Komünist Partisi "leş" midir? Hayır, bunu zaman daha iyigösterecek. Fakat bu genel düşüncelerden sonra olayların yasa vekoşullarına dönerek araştırmamıza devam edelim: 1- Türk burjuvazisinin devrimciliği oldukça görecelidir. Hiç unutmayalım, Kemalizmin emperya-lizme düşmanlığı, emperyalizm Tüıkiye yoksul halkım, çalışkan köylü veişçilerini ezdiği ve soyduğu için değil, bu eziş ve soyuşta aslan payınıkendine ayırdığı ve Türk burjuvazisine artı-değerden, fazla-üründen yalnızkırıntı bıraktığı içindir. Türk buıjuvazisinin emperyalizme düşmanlığı,koyunlarını komşusuna sağdırmak istemeyen mal sahibinin düşmanlığıgibidir. Bir gün koyunlar biz koyun değiliz, insanız diye ayaklanırlar vemal sahiplerinin sağmalı olmaktan kurtulmak için birleşirlerse, o zamandost düşman mal sahibi ve komşuların ortak tehlikeye karşı birleşmeleriolanaklıdır. Nitekim Hindistan sömürgesinde, Çin yan-sömürgesindeçalışkan köylülük ve işçi sınıfları, yalmz ulusal değil, kendi sosyal kurtu-luşlarım da islemeye kalkıştıklan zaman, o zamana kadar ulus ve vatandansöz ederek emperyalizme kaışı duran burjuvazinin birdenbire emperyalizmleuzlaşmaya girişmesi böyle olmuştur. Bu bakımdan Kemalizm hiç de"sağlam ayakkabı" değildir. Nitekim Lozan anlaşmasından bugüne kadarcumhuriyet buıjuvazisi her alanda, içerde dışarda emperyalizmle uzlaşmabecerisini, maddi olanakların çerçevesini kırmayacak derecede uzlaşmaktangeri kalmadı. Fakat Türkiye işçi sınıfının örgütsüz ve zayıf davranışı,Tüıkiye'de ezilen azınlıkların emperyalizme dayanırcasına hareketi, Türkbuıjuvazisini ve Kemalizmi açıkça emperyalizm cephesine geçmektensürekli olarak alakoydu. Şu halde Türkiye'nin sömüıge yöntemleriyle soy-duğu Kürdistan yoksul halkının genel ve sürekli çıkan hiçbir zaman Ke-malizmden daha az sermayedarlığın tümüne ve dolayısıyla sömüıgeci em-peryalizme karşı daha az düşman değildir ve olamaz. Türk burjuvazisi yansömürgelikten bile kurtulduğunu iddia ediyor. Kürdistan halkı en betersömüıge baskısı altoda inliyor. Acaba hangisi daha içten ve derinden em-peryalizm düşmanı olabilir? Kuşku yok ki sömürge zulmüne en çokuğrayan halk...

2- Baırdistan 'ın kurtuluşu burjuvazinin eseri olamaz: Kürt burjuvazisi-

2. Lenin: Marksizmin Bir Karikatürü.

Page 158: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

run Kürt ulusçuluğunu az çok tanıyoruz. Kürdistan halkı ondanümidüıi tamamen kesmek üzeredir. Türk burjuvazisinüı Kürdistan'da onyıllarca egemenliği, eski dönemleri gölgede bırakacak derecede bir sömürgesoygunundan başka ciddi bir sonuç vermedi. Gerçi ara sıra KemalizminDoğuda derebeyliğe atip tutan palavralarım herkes duydu. Fakat herkesinbilmediği ve işitmediği gerçek, Kemalizmin ve cumhuriyet devletaygıtının Kürdıstan'dakı klan-derebeyi sistemine yapışırcasına uyması,ağalıkla ve bir kısım en kaim Kürt burjuvalanyla el ele vererek amanvermez bir tarz-da Doğu illeri çalrşkan halk tabakalarını soyuşu ve enbarbar sömürge yöntemleriyle ezişidir. Uzun yılların biriken dersleri deayrıca öğretiyor ki, Kemalizm zoru görmedikçe Doğuda en ufak birreforma bile girişmemiştir. Şeyh Sait ayaklanmasıda bir kısım ağalanBaü illerine sürgün etti. Ağasız halkuı başı boş kaldığını görüncebirdenbire ürkerek ağalan tekrar eski saltanatlan başma getirdi. Ağnayaklanması üzerine, cumhuriyet buıjuvazisi köylüye toprak dağıtma(yani satma) işini, örneğin dört yıllık bir plaıı dahilinde daha aceleuygulayacağını ilân etti. Fakat bu demagojinin de ömrü, yakın tehlikeningeçişme kadardı. Ondan sonra ağalıkla olan kutsal ittifakını yavaş yavaşkusursuzlaştrrdr: Kema-lizmden başka lütuf ve ihsan bekleyecek tek birmiriyvo kalmış mıdır bugün? Türk buıjuvazisi kadar pısınk ve sosyalhareketlerden ödü patlamış bir sınıftan hattâ demokratik buıjuva devrimialanında daha ne beklenebilir? Hiç. Çünkü sözgelüni Doğuda hiçdokunulmamış bir halde duran demokratik buıjuva devrimi davasınıKemalizmin iyileştirmesi, reformlarla bile çözülemeyecek durumdadır.Oysa bu dava bütün keskin davalar gibi, yanm reformlarla değil, tamdevrim yöntemleriyle çözülebilir. Böyle bir çözüşse, hiçbir zamanKemalizmin harcı değildir. Şu halde Türkiye işçi simli ve çalışkan halkıgibi, Kürdistan ezilen halkı da Kemalizme Türkçe'nin ünlü şıklarındanbirini uygulamakta artık gecikmez: "Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardangitmeli".

3- Kürdistan halkının kurtuluşundan vazgeçmek devrimden vaz-geçmektir: Tüık buıjuvazisi anti-emperyalisttir. Devrimi tutmak için herne pahasına olursa olsun Türkiye'de Kemalizmi tutmak gerekir. Şu haldeKemalizme karşı olan ezilen Kürt halkının kurtuluş hareketi beklesin vb.tezi, partimiz içiıı pek de yeni bir tez olamaz. Bu tez, Türkiye'deki dev-rimci hareketleri Kemalizme kuyruk etme tezidir, ki eski kuyrukçulardaııolan kuyruk sallayıcı Kadroculardan bu teorilerin türlülerini dinlemiştik.Ezilen bir halk kitlesini Kemalizme feda edebilenler için asıl özverininucu bucağı yoktur. O zaman, Kemalizmin "devrimciliği"ne inananlar,

Page 159: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

TÜRKİYE'DE ULUSAL SORUN

karşımıza dikilip mantıklarını şöyle sonsuza kadar uzatabilirler. 4 7 3

a) Kürtlük sorununu kurcalamamak. Çünkü emperyalizme dayanmışolan bu hareket anti-emperyalist olan Kemahzmi baltalayabilir.

b) Türkiye'de Türk köylüsünün devrimci hazırlanışını da bir yanabırakmak akıl kândır. Çünkü Allah korusun köylü kalkar Menemenolayında olduğu gibi halifeyi ve şıhlan yemden kurmak sevdasına düşer.Ülkede devrim yapalım deıken karşı-devrime düşebiliriz ve Türkiye'yi emperyalizme karşı zayıf düşürerek devrim cephesinde bir gedik açmış olabiliriz.

c) Sonunda ister misiniz, Tüıkiye'de işçi sınrfimn bağımsız ve devrimci hareketine meydan vermekle sınıf mücadelesinin sağlanması, anti-emperyalist ve "devrimci" davranan Kemahzmi belki bozguna, belki deemperyalizmle ittifaka sürükleyebilir... Neme lazım, hazır "anti-emperyalist" cepheyi bozup da ne olacağı belirsiz "serüven"leıe atlamayaneden kalkışmalı? Vb., vb...Neıeyevarürğımız ortada: Kuyrukçuluğun bile ancak Kadroculuğa soy-

suzlaştığı zaman açıkça itiraf edebildiği nesne... Kemalizme Kemalizmdençok inanmak, Türk buıjuvazisinin sözde "devrimciliği" önünde tam vemutlak teslimiyet; her türlü devrimci hareketten yüzgeri etmek, hattâufacık reform talepciklerinden, hattâ örneğin iş yasası istemekten (çünkü o daKemalizmi ürkütür ve belki emperyalizme yaklaştınr) vazgeçmek...Bütün silahlan Halk Partisi'nin silah deposuna teslim ederek İpek Iş'inişlemeli ihramlarından birine bürünüp, Ankara Arafatmın Çankaya Kalesiçevresinde hacı olmaya gitmek... Bu tür burjuva aydınlığına özgü"müminlik", Türk Bolşevik Partisinin içinden temizleneli yıllar geçti. BizTürkiye komünistleri sorunun taban tabana karşıtını görenlerdeniz.Kürdistan ezilen halkını emperyalizmin kucağına atan Kemalistsömürgeciliğinin zulmüdür. "Denize düşen yılana sanlır" der Türkler.Türkiye köylülüğüne geçmişi arattıran, bugünkü tefeci + mütegallibe + finans-kapital asker-banker-yunker sisteminin görülmemiş soygunundanbaşka bir şey değildir. Tüıkiye proletaryasına gelince, o bütün dünya biricikişçi sınıfının bir parçası olan Türkiye işçi sınıfı, yeryüzünde gereksömürge, gerek anavatan soygunlannı ve tarihte gelmiş geçmiş tüm in-sanın insanı soyması yöntemlerini kökünden kazımakta, şu halde yalnızemperyalizmi değil, her türlü sermayedarlığı bile yeryüzünden kaldırmaktaçıkarlan birdir. Şu halde Kemalizmle karşılaştırma kabul etmez derecedeileri ve güçlü emperyalizm düşmanı ancak Tüıkiye işçi sınıfıdır. Tüıkiye

Page 160: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

proletaryası kardeş Kürdistan proletaryası ile el ele verip de gerek Anado-lu'nun soyulan, soğana çevrilen çalışkan Türk köylülerini ve gerekse maz-lum Kürdistan köylülüğünü Sovyetler Devrimi sloganryla insanltğrn ilk

ve son kez gördüğü büyüklükteki yaman devrim kryametine kavuşturduğu f gün, Anadolu ve Kürdistan Sovyetler devrimi, bugünkü Kemalist.

Türkiye'nin binbir karşıtlıkla kemirilen "ulusal" birliğinden nitelikçenicelikçe uçsuz bucaksız oranda müthiş aşılmaz ve yenilmez bir anti-

emperyalist kale olacakür. İşte Türkiye Komünist Partisi, bu ka~ leyikuracakür. Kürdistan halkr bu kaleyi kurmaya gelir mi? Buna krsmen

yukanda yanrt verdik. Aym sorunu bir başka noktadan aynca araşüralrm.b) Kürdistan halkı anti-emperyalist olur mu? Kürdistan halkr kendi

kurtuluş hareketini komünizm devrimiyle birleştirebilir mi? Ya da anti-emperyalist olabilir mi? Bu iki sorunun anlamr, ezilen Kürdistan halkıkomünizm sloganlan ve komünizm için mücadeleyi tutar mr?Komünizme gelir mi? Kürdistan halkının komünizme gelmesi için ikişey gerek: 1- itici gücü onu emperyalizmden ayırsrn; 2- Çekim gücü onukomünizme çeksin.

a) itici güç: Kürdistan halkı emperyaliz.me karşı olabilir mi?Geçirdiği on yıllık deneyimler -hiç olmazsa zengin Hoyboncular dışında-tüm Kürdistan halkına, Kürt ağalan, beyleri, burjuvalan gibi uluslararasremperyalizmin de Kürt bağımsızlığına yardımı dokunamayacağı dersini azçok öğretti. Tüm Kürdistan halkında bu yaıgı üstü küllenmiş, Mat içiniçin yanan bir bilinçaltı ateşi halinde gizli bir varlık korur. Bu külünkalkması, bilinç altına egemen olan yargının bilince çıkartılması içinKürdistan'da -ama sakın Kemalizm tarafından değil, çünikü oradan gelenher etki en şiddetti ve ters etkileri uyandrnr- sözgelimi bir komünist örgüttaralından yapılacak en hafif ve hattâ üstünkörü ajitasyon yeter. Bununlabirlikte, bu ajitasyon ve propaganda işinden daha güçlü bir şekildeKürdistan halkını emperyalizmden ayıracak olan harekettir. Bu hareketinbirbirine bağlr iki ifadesi vardrr:

i- Yalnız Türkiye'deki değil, bütün Kürtlüğün kurtuluşunu gözetme: Kürt halkr (işçi ve köylüleri) Türkiye'ye özgü bir ulusal yazgı değildir,İran sınrrlanndan Irak, Suriye'ye kadar, eski Osmanlr tmparatorluğu'nunbileşimi olan, şimdiki cumhuriyet sınırlan çevresinde özellikle İngiliz veFransız emperyalizmlerinin sömürgesi halinde ezilen ve soyulan birKürtlük var. Türkiye smrrlan dtşrndaki Kürtlerin sömüıge koşullarım tek-rarlamak bir totoloji olurdu. Çünkü onlar, adı üstünde, sömüıgedirler. Bi-zim burada, Türkiye içindeki Kürtlerin de dışımızdakilerden farksızcasına

Page 161: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sömürge yöntemlerine tabi olduğunu göstermemiz,. "Doğu Balkanları"üstünde çırpman Ingiliz-Fransız-Türk vb. sömüıgesi durumundaki bütünKürtlük azınlıklarının kaderce ortak bir bütün oluşturduğunu kanıtlamakiçindi. Şu halde Kürdistan halkının kurtuluşu demek olan ayrı bir devletoluşturmaya karar verme hakkı, Kürtlüğün kendi alınyazısına, siyasalbağımsızlık derecesinde kendisinin sahip olması hakkı, yalnızTürkiye'deki Kürtlerin değil, Doğu Balkanları üstünde parçalanmış olanbütün Kürtlüğün bir tek sosyal ve siyasal yapı halinde kurtuluşu demektir.Bu kurtuluşun idealleştirildiği gün, Irak ve Suriye'de Kürtleri, eski zamanın"koç başı" gibi sömüıge halkına karşı tokuşturmakta çıkarlan aym olanemperyalizm, Kürtlükten layık olduğu silleyi yemiş olacaktır.

ii- Kürtlüğün sömürge kurtuluşu ancak tüm dünya ezilen uluslarının kurtuluşuyla el ele yürüyebilir: Ezilen Kürdistan halkı, kurtuluşu ezenanavatanlara karşı bir savaş açarak başarabilir. Herhangi bir savaştadüşman cepheyi açıkça görmek ne kadar zorunluluksa, müttefik güçlerbulmak da o derece gereklidir. Kürdistan'm düşmanı genel olarak dünyaemperyalizmi, özel olarak Türkiye kapitalist sınıfıdır. Şu haldemüttefiklerini de özel olarak Tüıkiye içindeki ezilen ve soyulan sınıflararasında araıken, genel olarak, tüm dünya ezilen uluslanyla, örneğin Su-riye, Irak vb. gibi sömürgelerin işçi ve köylü sınıflarıyla emperyalizmekarşı ortak cephe kurmaya zorunludur. Bu bakımdan da gene Kürtlük da-vası, emperyalizme düşman olmaya, maddi görevi gereği zorunludur.

2- Çekim gücü: Kürtlüğün sömüıge kurtuluş hareketini, komünizmyoluna çekecek olan güç bellidir, a) Tüm dünya ezilen halklarının kurtu-luşunu idealleştiren, gerçekleştiren, dünya devrimcisi bütün dünya prole-taryası ...3 yani genel olarak komünizm ve 3. Enternasyonal.

b) Buıjuvazi tarafindan ezilen ve soyulan bütün Tüıkiye ezilensınıflarının kurtuluşunda kendi kurtuluşunu gören ve gerek Türkiyeçalışkan köylülüğünü ve gerekse ezilen Kürdistan halkını kurtarmak is-temedikçe ve kurtarmadıkça kendi kurtuluşunun olanaksız olduğunu iyi bi-len Türkiye proletaryası, yani Tüıkiye Komünist Partisi...

* * *

Şu vardığımız mantıksal sonuçtan sonra daha pratik bir soıgu açalım:Kürtlük komünist sloganları tutar mı? Bu sorguya yanıt vermek içinKürtlük sözcüğünün anlamını bir daha göz önüne alalım: 1- EgemenKürtlük: Türk buıjuvazisiyle zar zor birleşmiş Kürt ağalan, beyleri ve3. Bir kelime okunamadı.

Page 162: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

buıjuvalan; 2- Ezilen Kürtlük: Kürt köylülüğü, Kürt miriyvolan, Kürtameliyeleri ve işçileri... Biz komünizmi tutacak Kürtlerden söz ederkenezilen Kürtlüğü kastediyoruz ve onlar komünizme dört elle sarılmayahazırdırlar. Bunun pratik, oldukça pratik kanıünı mı istersiniz? İşte sizeiki olay:

1- Normal zamanlarda: Kürt yoksullarının fazla babahan olduğu,öldüm allah ağasından ayrılamayacağı, ağanınsa onu ikide bir empeıyalizme ya da Kemalizme satacağı gibi bir saçmalık var. Fakat bu yargı önceinsan alınyazısında tarihsel maddeciliğin anlamım sindiremeyen, insan-ların "salt düşünce"yle, hattâ Allah taralından harekete geldikleri kanısınıgeviş getiren babayiğitlerle Kürdistan yoksul halkım ya tanımayan ya datanımamazlıktan gelmekte çıkan olanların harcıdır. Gerçekte Kürt yoksullan ve köylülüğü en normal zamanlarda bile her gün ağaya isyan eden,ağayr sürekli inkâr eden bir unsurdur. Örneğin, aşiret kaçaklandtr. Buküçük ve sınırlı gibi görünen olay, Kürdistan içinde kapsamlr bir niteliktir. Ve Kürt yoksullarının egemen görüldüğü ve dolayrsryla onun emperyalizme satılık mal olmaktan ne kadar kolay aynlabildiğini gösterir. Fakat bu normal zamanlarda böyle.

2- Ayaklanma günlerinde: Kürt yoksulunun kendi yolunu ne çabukbulduğunu yukanda bir örnekle görmüştük: Şeyh Sait ayaklanmasındaKürt ağalarının birdenbire Kemalizmle el altından uzlaşmaya zorunlu olu-verişi, ayaklanan Kürdistan yoksullarının bizzat ağalan da "yağma" etmişolmasrdır... Demek kesin günde, Kürdistan yoksul halkı sınıfsal konumunu pekâlâ hissedebüiyor. İş, bunu ona büinci ve slogan şeklindeöğretebilmekte ve yaptirabilmektedir.

Şu halde Türkiye Komünist Partisi'ne iki görev düşüyor: 1- EzüenKürdistan halkıyla bağlanmak; 2- Bir Kürdistan Komünist Partisi'nin ku-ruluşunu kardeşçe hazıdamak... Bu iki görev de hiç olmazsa bugün içinteorik olmaktan çok pratiktir. Ata binmek ata binmekle olur. Ve teori an-cak pratikle atbaşı gidecektir. Bununla birlikte, bu iki nokta üstünde soniki kelime ile ufak bir işaret yapmak yeter:

1- Taktik ve strateji: Strateji bakımından Türkiye işçi sınıfınınKürdıstan'dakı yedek müttefiklerine yukanda kısmen işaret etmiştik. Baüillerinde gelişen yedi kapitalist sanayi, Doğu illerindeki doğal ekonomiyiparçalarken, varolan küçük sanatlan da yokeder. Buna karşılık değü Kürdistan'da, bütün Türkiye'de açılan yeni sanayi girişimleri açıkta hazır

Page 163: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kalan işgücünü emecek kadar geniş değildir. Zaten geniş olsa bile,Kürdistan halkının omuzlan üstüne çıkan yoksulluk o kadar ağırdır ki,uzak şehirlere göç bile edecek halleri yoktur. Onun için genel olaraksömürgelerde görülen süreç buraları da kasar kavurur. Köylülüğe doğrugeri çekiliş, koyu kara cahillik... Yoksul halk tabakalarının toplu, örgütlüve sürekli mücadele yeteneğini baltalar. Bugün Kürdistan'da Türkişçileriyle onun keşif koluna müttefik olacak sınıflar genel olarak ezilenKürdistan köylülüğüdür. Bu köylülüğün ortalama %25'i ameliye ve hiz-metçi ağalığa özgü bir tür tarım işçisi ve %50'den fazlası da miriyvosayılsa, hiç olmazsa %75 köylülük topraksızdır. Yani Komünist Parti-si'nin tanmsal programım ölümü göze alarak tutacaktır. Kürdistan'dakişehir proleterler sınıfi %1,5 kadardır. Bunlar şehir plebleriyle sanayi işçisiarasında sayılacak işçilerdir. Kürdistan'm küçük aydınlarından hiç değilsenüfusun %1 kadan, bir sömüıge kurtuluşu için gösterilecek yolu beklemedurumundadır. Şehir küçük-buıjuvalan %7,6'yı buluyor. İşte partininmüttefik ve bağ arayacağı sınıf ve zümreler bunlardır. KomünizminKürdistan faaliyetinde, keşif kolu hiç kuşkusuz bugünkü Türk proletar-yasının yardımı ile, Kürt proletaryası (Kürdistan işçi sınıfi) olacaktır. Kürtişçileri bütün bir ezilen ulus adma girişeceği sömürge sosyal kurtuluşsavaşında büsbütün dayanıksız kalmamak ve devrimde proletarya egemen-liğini korumak için şu klasik Bolşevik yöntemleriyle hareket edecektir.

a) Stratejice: Kürt proletaryası orta sınıfla, yani küçük-burjuvazisi+Kürt aydınlan davasına bağlayarak, başta ameliyelerin özel öıgütü gelmeküzere tüm miriyvolan, bu sayede de bütün Kürt köylülüğünü kendineçekecek ve hep birden Kürdistan işçileriyle köylülerinin demokratik diktatörlüğüne götürecektir.

b) Taktikçe: Kürt proletaryası, Türk proletaryasının kardeşyardımıyla ve keskin Bolşevik smıf mücadelesi yöntemiyle hareketegeçecek, Kürdistan'da başlayan demokratik buıjuva devrimine proleterdamgasını vuracak, sömüıge kurtuluşunu sosyal kurtuluşa ve sosyalizmedoğru asgari programdan başlayarak geliştirecektir.

2- örgüt: Bu işleri yapacak Kürt proletaryasının bir genelkurmayıoluşturulmalıdır Kürdistan Komünist Partisi. Fakat böyle bir öıgütün ku-rulması için deyim yerindeyse, ağabeylik görevi Tüıkiye Komünist Parti-si'ne düşer. Türkiye Komünist Partisi, uzun siyasal deneyimlerini, Kürdis-tan'm içinde yaşadığı koşullara uyarlayarak bu görevi yapabilir. Partimizebu bakımdan düşen iki önemli yetiştirici ve hazırlayıcı rol vardır a) Ideo-

Page 164: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

loji rolü, b) Örgüt rolü.a)İdeoloji rolü: Savaş içinde yetişecek kardeş Kürt partisine, Türkiye

Komünist Partisi Marksizm-Leninizmi silah olarak vermelidir ki, bu si-lah Kürt proletaryasınr olduğu gibi, onun aractltğtyla Kürt orta smrflanmve köylülüğünü de harekette ağa+buıjuva+küçük-buıjuva ideolojisinin za-rarlt etkilerinden tamamen komşun. Kürt işçisini yabanct smrflann ideo-lojik etkisi alünda brrakacak yerde, diğer smrflarr kendi ideoloji ve örgütegemenliğine candan inandtrsın. Örneğin ayaklanma komünizmce bir sa-natür. Bu sanatm işçisi bütün işçiliklerin yaraüctst ve nedeni olan işçisımfinrn biricik idealizmi, komünizm, Leninci Marksizmdir. Bolşevizmdeayaklanmayla oynanmaz. Ayaklanma bir Puçizm, üç beş yüz kişinin işideğildir. "Halkın geniş kitleleri içinde bir tepki fişkırtan" (Lenin) ayaklan-madır. Hiç kuşku yok ki, Kürdistan halkı böyle bir ayaklanmamn sa-natçılanna muhtaçtır. Bu sanatçıları yetiştirmek, bu sanatı en yüksek veen göz kamaştincr şekliyle gerçekten uygulamak için koşul, keşif kolunu,örgütlerini burjuvaziyle ve hele burada ağa ve küçük-buıjuva ideolojisin-den kesin sınırlarla ayıracak ve her türlü maceracı "devrimcilik"lerekapılmaktan alakoyacak olan Marksizmi, en büyük devrim biliminiözümlemek, benimsemektir.

b) Örgüt rolü: Kürdistan'da merkez komitesinden hücrelerine kadarbütün unsurlarıyla tam bir Bolşevik parti yaratmakta Türkiye işçisrnrfinın keşif koluna önemli zorunluluklar gelir dayanır. Herhangi birsiyasal akrm içinde taktik bakımından yönelişlerde aldanmamak, harekettekütlelerin yanlış sürüklenişlerine meydan bırakmamak ve hattâkapılmamak için, bağımsız Kürdistan Komünist Partisi'ne doğrugelişmek idealdir. Böyle bir örgüt partimizin gizli fâaliyet deneyimlerinden çok yararianabilir. Bununla birlikte, partimiz özde kardeş olmakla birlikte, önce ana örgütü, sonra ağabey öıgüt olduğuna göre, Kürdistan'ınyeni yerel ve özel koşullarına göre büsbütün özel savaş şekü ve sloganlanbulmakta, özellikle ilk zamanlarda bütün gücü ve olanaklarıylauğraşmalrdrr. Nereden başlamalr? Bugünkü Kürdistan'da, herhangi birkomünist düşünüşü ve örgütü yaratmak için bölgenin özelliklerinebakınca iki noktadan iye girişmek zorunluluğu vardır: i- Kadroyetiştirmek, 2- Partizanlar hareketi.

Bunlardan birincisi partimizin emekleme döneminde iyi işlenmiş vebugün belirli yönlerde yetecek kadar meyvalanm ve derslerini vermiş de-neyimler hazinesinden bol bol beslenebilir, ikincisi, özellikle Kürdistan'ın

Page 165: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

özel durumuyla sıkı sıkıya bağlıdır. Bu alandaki deneyimler hazinesinipartimizin tanhçesinde bol bol bulmanın olanağı yoktur. Fakat partimizbiricik dünya partimizdir. Komintern'in uluslararası deneyimleri o kadarzengindir ki, yeni savaş ideoloji ve örgütü hazine değil, deryalar kadargeniş ve bereketli bir kaynak olabilir.

Bu iki ana halka için birçok sıçrama, yapay köprü ya da mancınıkyapılabilir. Zemin, geçen açıklamalarımızdan da az çok anlaşılabileceğigibi, uygundur. Bununla birlikte, biz yine Lenin ustamızın "doğalulaşım"ını son bir kez daha hatırlamış olalım. Köylülük için genelliklekoyduğumuz doğal ulaşım yollan aynen Kürdistan köylülüğünün özelindede ihmal edilmedikçe, mutlaka ürünlerini verecek ve hedefe ulaşacaktır. Budoğal ulaşım yollan sırasında, örneğin daha ilk düşünüşte akla gelenlerşunlardır: Kürt aydınlarının halka yakın zümrelerini, türlü kurum ve nok-talarda aydınlatmak ve yetiştirmek, onlardaki yüzyıllık ürkekliği devrimciçelikleme yöntemiyle silmek, büyük şehirlerde Kürdistan halkından sıksık rastlanılan Kürt proleter, müstahdem ve hattâ küçük-burjuvalan içindetutkunca ve özel olarak çalışmak. Türkiye'nin Batı illerinde bile, bazışehirlerde Kürdistan halkından toplanmış olanların bir erdemi vardır: Butoplananlar eğer halktan kişilerse, genellikle babahan psikolojisinin, buzümreye karşı şehirlerde beslenen duygularla da kışkırtılması yüzünden,hepsi de bir tür komünite, topluluk halinde kollektif yaşarlar. Özel Kürtmahalleleri, Kürt sokaklan vardır. Çoğunluğu proleter ailelerden oluşanbu semtler, denilebilir ki, Türkiye Komünist Partisi'nin özel işi için,Türk ve Kürt proletaryalarının sıkı el birliği için Tüıkiye ve Kürdistanhalk kitlelerinin ortak hareketi için başlangıçta işlenecek bitmez tükenmez

birer maden daman değil midir?* * *

Bu konuya Marx'ın sözüyle başlamıştık. Son sözü yine Lenin'ebırakalım: "Sömürgelerle Avrupa küçük uluslarının kalkışması olmaksızın sosyal devrimin olanaklı olduğunu düşünmek, bütün boş inanları ile küçîik-burjuvazinin devrimci ittifakı olmaksızın bilinçsiz proleter ve yarı proleter kitlelerinin soylular, papazlar ve istibdat aleyhinde ve Ulusal boyunduruğa karşı hareketi olmaksızın, sosyal devrimi düşünmek sosyal devrimden vaz-geçmek yüzgeri etme anlamına gelir. 'Saf, temiz bir sosyal devrim bekleyen boşuna bekler. Öyle bir devrim lâfta kalan bir devrimdir, ki gerçek devrimde değildir."4

4. Lenin: Markslzmln Bir Karikatürü.