233

İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kıvılcımlı'nın kürt sorunu bağlamında devrim Stratejisini tartıştığı kitabın ilk orijinal baskısı orijinal diliyle. Günümüz değil, otuzların Türkçesidir.

Citation preview

Page 1: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)
Page 2: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

YOL YAYINLARI / 1

Bab-ı Ali Cad. Bey Han No: 29/202 Cağaloğlu / İST.

Page 3: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Dr. Hikmet Kıvılcımlı

İ H T İ Y A T K U V V E T :

M i l L İ Y E T ( Ş A R K )

YOL : 6. Kitap

Page 4: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

BİRİNCİ BASKI

YOL YAYINLARI: I İHTİYAT KUVVET: MİLLİYET (ŞARK)

Baskı Tarihi : Nisan 1979 Dizgi - Baskı : Murat Matbaacılık Koli. Şti. Tel. : 27 45 71

Cağaloğlu/İST

Page 5: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

SUNUŞ Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın Türkiye'deki Milliyet meselesini ele alan

«İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)» adlı eseri, yazılışından yaklaşık 46 yıl sonra yayınlanıyor.

Bu kitap, Dr. H. Kıvılcımlı'nın 1930'larda Türkiye Komünist Parti-si'nin —kendisinin de üyesi bulunduğu— Merkez Komitesine sundu-ğu «YOL» adlı çalışmanın 6. bölümünü teşkil eder. «YOL» adlı çalışma ise, Kıvılcımlı'nın ulusal ve uluslararası ölçüde değerlendirilebilecek ça-lışmalarının yine sadece bir bölümüdür. Ancak «YOL», gerek Dr. H. Kı-vıcımlı'nın eserlerinin bütünlüğü içinde, gerekse Türkiye Devrimci hareke-tinin gelişimi içinde bir aşamayı temsil eder. O nedenle «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)», ı «YOL»dan, «YOL»u Dr. H. Kıvılcımlı'nın yarım yüzyıllık teorik ve pratik dövüşünün tarihî, mantıkî ve organik bütünlüğünden ko--partmak büyük bir yanılgı olur.

«YOL», Dr. H. Kıvılcımlı'nın 1929 başlarından itibaren, kendi deyişi ile bir «üniversite»ye çevirdiği Elazığ hapishanesindeki çalışmalarının ürü-nüdür. Dr. H. Kıvılcımlı bu dört yıllık hapis hayatını «alfabesinden cebr'i âlâsına dek» bilimsel sosyalizmi etüd etmek üzere değerlendirmeyi bir görev olarak önüne koymuştur. Bunun içinde «sabırlıcasına ve sistemli-cesine Marx-Engels-Lenin-Stalin'i, Tarihi, Ekonomi Politiği, Diyalektiği, Tarihi Maddeciliği klasik olarak etüd etti; bunun da ötesinde Lenin'in öğütlediği gibi : ülkesinin tarihini, ekonomi politikasını ve sınıf ilişkileri-ni özge orijinallikleri idinde» araştırdı. Bu yoğun teorik çalışmanın ürünü «YOL» oldu.

«YOL»u oluşturan yedi kitap hakkında kısaca da olsa bilgi vermek, «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark).»ın Dr. H. Kıvılcımlı'nın eserlerinin bü-tünlüğü içindeki yerinin kavranmasına hizmet edebilir.

«YOL»un birinci kitabı, «Genel Düşünceler», «Teori» ve «Geç Gelme» problemlerini ele alır. Genel olarak Bilimsel Sosyalizmde Teori problemi ve özel olarak «Partinin Teorik Aktüalitesi» ele alınır; Türkiye işçi Hara-

5

Page 6: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ketinin «geç gelmenin faziletlerinden nasıl istifade edebileceği konulur. İkinci kitap, «Yakın Tarihten Bir kaç Madde», Türkiye'nin yakın ta-

rihini şu başlıklar altında ele alır: «Türkiye'de Pre-Kapitalist İşçilere Yıl-dırım çabukluğu ile bir bakış»; «Arpa boyu: Türkiye'de burjuva devrimi basamakları»; «Bir damla: Meşrutiyet burjuvazisi»; «Cumhuriyet burjuva-zisi ve Bolşevizm.»

üçüncü kitap: «Parti'de Konaklar ve Konuklar» ise, Türkiye Komü-nist Partisinin on yıllık eleştirel tarihidir. Parti mücadelesinin «Onbeşler», «Halk Iştirakiyun Fırkası», «Aydınlıkçılık ve Müterakkipçilik» konakları ele alınır.

Dördüncü kitap: «Parti ve Fraksiyon» ise, partideki fraksiyonların kaynağı olan oportünizmleri teşhir eder: "Türk komünist hareketinin Utopizm devri «yamalı ajitasyon» idi. Orada proletarya ile proleter ol-mayan ajitasyon hamleleri kolkola yürüyorlardı. Hazırlık devrinde «yama-lı propaganda» manzarası galiptir. Orada Kuyrukçuluk ile Devrimcilik kı-rık dökük fikriyat parçaları halinde yanyana gelmiş, yapma bir birlik gös-termeye özeniyorlardı. 1927'den sonraki devirde yamalılığın galip geldiği saha, teşkilat sahası oldu. Son zamanlara kadar göze çarpan «yamalı teş-kilat» halindedir." (Parti ve Fraksiyondan) H. Kıvılcımlı, Fraksiyonları tesbit ve teşhir ederek partinin Bolşevikleşme yolunu gösterir.

Beşinci kitap, «Strateji Planı»dır. Bu kitapta yapılan «Strateji ve Tak-tik meselelerinde «partinin hangi ana halkalara sarılması icap ettiğini araştırmaktır.» Bu araştırma, şu bölümleri ihtiva eder: «Düşman: Bur-juvazi»; «Müttefik: Köylü»; «Burjuvazi ve Köylü»; «Proletarya ve Köylü.»

Altıncı kitap, yayınladığımız: «İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)»tır. Dr. H. Kıvılcımlı «Parti ve Fraksiyon»da oportünizmin kaynaklarını tesbit ederken, partinin bu konudaki zaafını dile getirmişti: «Köylü meselesini milliyetler meselesi ve Şark meselesi ile bağlıyamamak: Takip edilecek tüm mazlum kitlelerin keşif kolluğunu tüm memleket çapında kuracak, kuvvetlendirecek ve yayacak yerde, burjuvazinin çizdiği hudutlar içinde, adeta burjuvaziden ilham alıyormuşçasına hapsetmek.» (Parti ve Fraksiyon) işte partinin bu konudaki ciddi zaafı üzerine, bu konudaki oportünizmi yoketmek, bu meseleyi çözümlemek görevi öne çıkmıştır. Dr. H. Kıvılcımlı bu kitapta bu görevi yerine getirir.

«YOL»un son kitabı: «Taktik Ana Halkası: Legaliteyi İstismar»dır. Bu bölümde ise ağır illégalité şartları içindeki Partiye «yığın partisi» olmak için tutulacak yollar gösterilir.

Şu son derece kısıtlı özetin de göstereceği gibi «YOL» parti için teo-

Page 7: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rik bir platform teşkil etmektedir. «YOL», Program —Strateji, Taktik— örgüt konularında oportünizmlerle sınırları çizmektedir. Partiye Leninci bir hat önermektedir.

Dr. H. Kıvılcımlı «YOL»a başlarken yerine getirdiği bu görevle ilgili olarak şunları söyler:

«Onun için hayatı partinin yaşayışı ile hal ve hamur olmuş, saçını orada ağartmış, başını ona adamış bulunan her mücahit (militan) yoldaş, o parti («günah»)ının kefaretini böyle açık seçik satırlarla vermeye mecburdur.

«Mecburiyete uydum. «Bu gücü ne dereceye kadar başaracağım? «Yalnız elimden geldiği kadar değil, —Son Merkez komitesinin kara-

rına göre— mecbur olduğum dereceye kadar.» (YOL; Genel Düşünceler S. 15; Kıvılcım Yayınları).

Dr. H. Kıvılcımlı Partide eleştiri görevini işte bu boyutlarda yerine getirir. Bu çalışmanın Parti Merkez Komitesine iletildiğini çok sonraları bir notunda belirtir. Sonuç ne olmuştur? Bu teori hazinesi Partide nasıl bir yankı bulmuştur Bunun cevabını aynı notunda şöyle vermektedir:

«1930 yılına dek Türkiye'de geçirdiğim ilk 10 yıllık Marksist-Leninist pratik ve teori savaşına dayanarak, 40 yıl önce «YOL» adı altında bir seri yerli orjinal araştırmalar yapmıştım. Burada her biri ayrı kitaplar halinde: İdeoloji, Sosyal Gelişim, Parti Tarihi, Strateji planında: Burju-vazi, Proletarya, Köylü ve Milliyet ve Taktik problemleri ayrıntı ve eleş-tirileriyle yer alıyordu.

«Bunu o zaman içinde bulunduğum Santral Komiteye bir tartışma olur umuduyla verdim... üstüste tevkifler mahkemeler ve en sonunda 1939 Donanma Davasında «askeri isyana tahrik»ten 15 yıla mahkûm ediljşim, ideolojik tartışma özlemimi kursağımda bıraktı. Sezdiğime göre, Santral Komiteye sunduğum araştırmalar yok edildi. Ve bizim devrimci-ler, 1920 ve 1930'larda olduğu gibi, 1940'larda ve sonraları dahi, tam Lenin'in «primitivizm» adını taktığı «Müjiğin çakmaklı tüfekle muharebeye gitmesb» biçimli «kafasız işgüzarlık» (Stalin) larına kapılıp gittiler.» (Dr. H. K.; Kim Suçlamış?)

1930'larda ortaya konulan bu Leninci teori temeli, bir anlamda ol-mamışa çevrilir. Harekette ilkellik ve oportünizm daima üstte güreşir. Bu neden böyle olmuştur? Bu soruya, Vatan Partisinin Olağan III. Kongresi-ne sunulan rapordaki şu satırlar gereken cevabı vermektedir:

7

Page 8: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

"(...) 1920'lerde doğan Türkiye'nin devrimci hareketi 1923'e kadar ütopist Başlangıç, 1923-1927 arası «Marksizme Hazırlık», 1927-1930 arası Marksizm konaklarını aşarak, 1930'larda YOL'un yazılışıyla, tıpkı Leninizm gibi, örgüt konusundaki oportünizmle bir kopuşma (Parti ve Fraksiyon) temeli üzerinde Türkiye'nin öz Leninci Marksizmi doğar.

«Tam bu noktada, Rusya ve Türkiye'de Devrimci hareketin gelişimi zıt yönlere girer. Rusya'da Leninizm, bir Parti bir Hareket biçimini alabilir. Türkiye'de ise, adeta bir tek Kıvılcımlı'ya has bir teori gibi boğulur. Menşevizm her zaman Partiye egemen olur. Yuvar ilkelliğini fraksiyon-culuk biçiminde ebedileştirir. Bu örgütcül oportünizm 1930'lardan son-ra Program ve taktik konularında oportünizm (Menşevizm) haline de gelir.

«Neden böyle oldu, 1930'larda Leninci bir teori temeli ortaya çık-masına rağmen, neden Leninci (Kıvılcıma, veya Yol'cu) hareket ortaya çıkamadı?

«Egemen sınıfın terörü bir yana, başlıca iki nedenden. «Birincisi, şu bizim «Babil kalıntısı küçükburjuva ortam»dır. Türki-

ye'nin devrimci hareketi, içinde bulunduğu antika ilişkilerin doğrudan etkisiyle, hiçbir zaman, Leninizmin serpilip gelişeceği modern prensipcil, yazılı mücadele ve ilişkiler sşamasına ulaşamadı. Bunun sonucu Kıvıl-cımlı'nın öğretisi olmamışa döndü, döndürüldü.

«Evet Türkiye'nin .1930-1960 arası objektif koşullarının geriliği baş-lıca nedendir. Ama bu henüz tam bir açıklama getiremez. Çünkü 1930-40 arası bir Dünya Partisi vardı ve Türkiye Komünist Partisi, üçüncü Enternasyonal'in bir şubesiydi.

«Daha önce, Türkiye Komünist Partisi'nin Aydınlıkçılık ve Müterak-kipçlik konaklarının aşılmasında üçüncü Enternasyonal sancıları ılım-laştırıcı bir etkide bulunabilmiştir:

«Bereket bugün Leninci sosyalizmin Oportünizmle boğazlaştığı za-mandaki gibi devrimci mücahitler (militanlar), çorak bir sahada tek baş-larına kalmış değillerdir. Milletlerarası Marksizm, varılmış geçilmiş aşa-malar ve konaklar üstünde saplanıp kalanları, düştükleri batakta çiğneyip geçmenin bütün vasıtalarına sahiptir.» (Yol, s. 141)

«Enternasyonalin bu olumlu etkisi, 1930'dan sonra, Yol'un teorik platformunda, Leninci Marksizm konağına sıçranabilmesi için söz konu-su olmadı. Aksine, StaLinizmin Enternasyonal üzerindeki etkisi, Menşe-vizm konağının ebedileşmesine dünya Partisinin yitirilmesine ve Türki«-

t 8

Page 9: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ye Partisi üzerindeki olumlu Enternasyonal etkilerin ortadan kalkmasına yol açtı.

«Şu halde YOL, Türkiye devrimci hareketi ölçüsünde, teori planında Leninizmin doğuşu anlamına gelmekle kalmaz. O, aynı zamanda Dünya Komünist Hareketi ölçüsünde, Leninci teorinin devrimci özünün baya-ğılaştırma ve şemalaştırmalardan kurtarılmış Stalinci olmayan ilk yoru-mu ve dolayısıyla da Staliaizm'in ilk eleştirisidir. En azından başına ge-lenler YOL'un bu özelliğinin bir göstergesidir.

«Olsaydı ile, bulsaydı ile Tarih olmaz. Ama bir noktayı kabartılan-dırmak için şunu söylemeden geçmeyelim: Eğer Enternasyonal gerçekten Leninci bir çizgi sürdürseydi, Kıvılcımlı'nın YOL adlı incelemesi tozlu arşivler arasında kalmaz, en azından Enternasyonalin üst organları ölçü-sünde bir yankı bulurdu. Ve Enternasyonal yönetimi aracılığıyla, tıpkı daha önceki konakların aşılmasında olduğu gibi TKP'nin menşevizmi aş-masına, yukardan olumlu bir destek sağlanabilirdi. Ama olmadı. Neden-leri ayrı konu. Olmayışın trajik sonuçları gerek Dünya, gerek Türkiye ölçüsünde yarım yüzyıldır yaşandı, yaşanıyor.

«1960'a kadar esas olarak Türkiye'nin antika ilişkiler ortamı Dok-torcu bir hareketin doğmasına olanak tanımadı. 1960'dan sonra, Ulke'-nin objektif şartları bakımından durum Kıvılcımlı'nın görüşlerinin yayıl-ması için elverişli bir aşamaya ulaşmıştı. 1946-1960 arası hızla büyüyen proletarya ve modern kapitalist ilişkilerin artan egemenliği, Kıvılcımlı'-nın fikirlerinin yayılması için gerekli modern ilişkiler temelini oluşturu-yordu. Ama bu sefer, yeniden doğan devrimci hareketin gelişiminin alt aşamalarda bulunması, 1960-70 arasında Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın bir yankı bulmasını engelledi.

«Doğu'da hemen her kral sülalesi, tarihi ve takvimi kendisiyle baş-latır. Objektif olarak Tarihe yeni giren Barbar, sübjektif olarak Tarihin kendisiyle başladığını sanır.

«Türkiye'nin Devrimci hareketi de, kendisini, geçmişin bu, «üzerine bir kâbus gibi çöken» geleneğinin etkisinden kurtaramamıştır. Tıpkı, her Tarihsel Devrimden sonra kurulan Antika Medeniyetler gibi Devrimci hareket de «Tekerrür» etmiştir. İki kez doğmuştur, iki kez Hazırlık ve Başlangıç Konaklarını aşmış, iki kez öz Marksizme ulaşmıştır.

«Bu iki gelişim, iki melez (Yarı Tarihsel) devrimi izler. «Gerek Kurtuluş Savaşı, gerek 27 Mayıs, bir tür «iç «barbar akını»

melez devrimlerdir. Yani, yarı antika, yarı modern özellikler gösterirler. Bu iki sıçrama konağının ardından gelen iki uzun birikim konağında, Tür-

9

Page 10: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kiye Devrimci Hareketi bakımından Tarih ve Takvim adeta yeniden baş-lar.

«27 Mayıstan sonra, sanki geçmişin 40 yıllık devrimci mücadelesi ve birikimi hiç yokmuşçasına, sanki modern sınıflar savaşı yeni başlıyor-muşcasına devrimci mücadele adeta yeniden doğar ve Amerika'yı yeni-den keşfe çıkar.

«Ve bir kez yeniden doğup ta yola düzülünce, Birinci Kurtuluş Sa-vaşı ve donrasında yaşanmış konakları, olmadı baştan yeniden yaşar. Antika Tarih gibi, devrimci hareketin Tarihi de «Tekerrür» eder.

«Markâ'ın dediği gibi : gelişimin doğal aşamaları ne bilmezlikten gelinebilir, ne de iradenin bir vuruşuyla yok edilebilir. Hareket bir kere yeniden doğunca, yıllar önce geçilen konaklardan yeniden geçmek kaçı-nılmazlaşır. >

«Belki de, Dünya'nın hiç bir ülkesinde, devrimci hareketin böyle iki kez doğup geliştiği görülmez. Ve bu orijinalite kavranmadıkça, Devrim tarihimiz bir kaos olarak görülmekten kurtulmaz.

«İşte, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın 1960-70 arasındaki trajedisi de bu-radan doğar. 1930-60 döneminin aksine, modern toplum ilişkileri teori-nin kavranabilmesi için uygun bir ortam oluştururken, 1960-70 arasın-da, devrimci hareketin gelişim konakları henüz geridir. Ancak 1970'lere gelindiğinde Devrimci hareketin gelişim konağı Hikmet Kıvılcımlı'nın de-dikleriyle bir rezonans uyandırabilecek noktaya gelir. Ve o nedenledir ki 1970 15-16 Haziranında Proletarya, fiilen taktik sorunların tartışıl-masına bir son verdikten sonra, Kıvılcımlı'nın tozlu raflarda, dergi say-falarında yayınlanmış ve kendisini okuyacak insanları bekleyen kitapları okunmaya başlanır. (...)" (KIVILCIM dergisi; sayı 3/4, s. 95-97)

Dr. H. Kıvılcımlı, 1930'ların başında oluşturduğu bu teorik tabanı daha sonraki yıllarda durmaksızın geliştirdi. 1935'ten itibaren «Marksizm Biblioteği» ve «Emekçi Kütüphanesi» yayınlarında «Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı», «Sosyete ve Teknik», «Emperyalizm: Geberen Kapita-lizm»; «Edebiyat-ı Cedide'nin Otopsisi»; «İnkılâpçı Münevver Nedir? Hanri Barbusse»; «Marksizm Kalpazanları Kimlerdir?» «Sovyetlerde Stahanof Haraketi», «ispanya'da Nelei Oluyor?», «Marks-Engels Hayat-ları» gibi telif eserleri yayınlandı.

Dr. H. Kıvılcımlı, 1939-1950 yılları arasındaki hapis hayatında ise, özellikle Felsefe ve Tarih çalışmalarına ağırlık verdi. Bu dönemde —hâlâ yayınlanmamış durumda bulunan— onlarca eser ortaya çıktı.

1954 yılında ise «Türkiye'deki 30 yıllık sosyal güreşin deneylerini

10

Page 11: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

platformlaştıran bir ideolojik taban koyan» Vatan Partisi kuruldu. «Kü-vayimilliyeciliğimiz», «Siyasetimiz», «Fetih ve Medeniyet», «Anayasa Teklifi» bu dönemde yayınlandı. 1957 seçimlerine katılan Vatan Partisi, DP iktidan tarafından faaliyetten men edildi.

1960 politik Devriminden sonra Dr. H. Kıvılcımlı̂ Millî Birlik Komi-tesine gönderdiği mektuplarda işçi sınıfının asgari programının tek çıjcar yol olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Daha sonra Tarihsel Maddecilik Yayınları, Kmlcımlı'mn bir dizi önemli eserini yayınladı. Bu eserleri ile ilgili olarak Dr. H. Kıvılcımlı şunları söylüyor:

«Piyasa»; yâni basın - yayın alanı Finans - Kapital'in istediğinden âlâ bir Küçükburjuva Devrimci yaygarasıyla kaplıydı. Burjuva Sosyalizmi (ABA'cı TİP liderleri) ile Küçükburjuva Devrimciliği (Yön liderleri) hiç anlaşmasız sıkı işbirliği içinde kültür ortamını kasıp kavuruyorlardı.

«En Eski Sosyalizm 1965 yılı kurulmuş «Tarihsel Maddecilik» yayın-larına devam etti. «Türkiye'de Kapitalizm» eseriyle Türkiye'de herhangi ciddî bir Politika anlayışı için temel olacak Sosyal Ekonomi ve Sınıf iliş-kilerini özetledi. Türkiye: Büyük Şehirlerde birkaç yüz Modern Finans -Kapitalist ile, Bü'tün Anadolu kasabalarında çöreklenmiş birkaç bin An-tika Tefeci - Bezirgân ekonomik sömürüsü ve sosyal sınıf - zümre tahak-kümü altında idi. Bu Ekonomik ve Sosyal yapı orijinalitesi kavranılma-dıkça yapılacak her Politik çıkış temelsiz ajitasyonlardan öteye geçe-mezdi.

«Bütün Anadolu kasabalarını kaplamış (yukarıda Finans - Kapitale kul, aşağıda milyonlarca köylüye Efendi kesilmiş) Tefeci - Bezirgân sınıfın kökleri Antik Tarih'te idi. Onun için «Tarih - Devrim - Sosyalizm» ile «ilkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere» adlı iki Teorik (yâni uluslararası ölçüde değerlendirilecek sosyal sınıf ilişkileri) etüdü yayın-landı. Türkiye'de Kapitalizmin orijinal karakteristiği, ancak böyle teorik araştırmalar bütünü içinde ve ışığında ele alınırsa tüm kavranılahitirâi. Yoksa, Türkiye üzerine yapılacak her yakıştırma «ideoloji», ezberlenmiş kimi sosyal formüllerin hafızlığı olurdu.

«Eneski Sosyalizmin 4 yıl önce «Teori - Parti - Strateji - özgüç - Ye-dek Güçler - Taktik ve ilh.» üzerine sistemli araştırıları derinliklerin de-rinliğinde yatıyordu. Onları aydınlığa çıkarmak o ân için olası değildi. Hiç değilse, son çeyrek yüzyıldır açıkça işlenmiş Eneski Sosyalizmin Po-litika düşünce ve davranışlarından bir yazılı - basılı bölümü olsun, ortaya konulmalıydı. Çünkü yeni kuşaklar, Cumhuriyetin 40 yıllık ekonomik ve sosyal yapısı üzerine, ısmarlama biçimsizleştirmelerden başka hiçbir şey

11

Page 12: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bilmiyorlardı. Bilmemeleri için de, sağlı sollu Küçükburjuva darkafalılık-larının ve «beyinsiz işgüzarlıklar» ın türlü türlüsü sürümlendirilmiş ve sürümlendirilmekte idi. (...)» (Devrim Zorlaması; s. 86-87)

1970 yılına gelindiğinde, 15-16 Hazirandan sonra işçi sınıfı kılıcını ortaya atmış, Türkiye Devrimci Haraketi yeni bir aşamaya girmiştir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı, bu aşamada «Anarşi Yok Büyük Derleniş» çağrısını yapar. Bu çağrı ile birlikte bir bakıma 40 yıl önce çizilmiş sınırları yeni-den çizmeye koyulur. «Opotünizm Nedir?» «Halk Savaşının Planları» «Devrim Zorlaması», «Uyarmak İçin...» SOSYALİST gazetesi ve çeşitli konferansları Dr. H. Kıvılcımlı'nın bu sınırları yeniden çizme çabalarının ifadesidirler. Ve bu dönemde Dr. H. Kıvılcımlı'nın teorik ve pratik çaba-ları üzerindeki «susuş kumkuması» artık kırılmıştır. Nisan 1971'de Vatan Partisi programının ikinci baskısı yapılır.

Dr. H. Kıvılcımlı, 1954 yılına kadarki teorik çalışmalarını Vatan Partisi programı ile taçlandırmıştı. Bu program, Türkiye İşçi Sınıfının asgari programı, Demokratik Devrim programıdır, Kıvılcımlı'nın deyimi ile, —onun tüm teorik çalışmaları gibi— «benzerlerince nedense bir türlü aşılmamış olmak gibi» bir niteliğe sahip Vatan Partisi programının Devrim programı oluşu, Reformlarla değil, Devrimle halledilebilecek bir mesele olan Milliyet meselesine de açık ve kesin bir çözüm getirir. YOL'un kaleme alınışından 20 yıl sonra yazılan Vatan Partisi programı-nın Milliyet meselesi ile ilişkisini ifade eden şu satırlarla «sunuş»umu-za şon verelim. Vatan Partisi III. Olağan Kongresine sunulan Rapor'da şöyle denilmektedir:

"Demokrasi'nin gerçekten kurulması; Ulusların Kendi Kaderlerini Ta-yin Hakkı'nm gerçekleşmesi sncak : bugünkü egemen sınıfların siyasî, ekonomik vs. egemenliğine son verilerek sağlanabilir. Bu ise, Vatan Par-tisi Programının gerçekleşmesinden başka bir şey değildir.

«Vatan Partisi programı, tüm ulusların, ezilen ulusun kendi kaderi-ni tayin hakkı'nı şu veya bu yönde kullanabileceği, ve kullandığı tak-dirde hiç bir baskı ve zorla karşılaşmayacağı bir demokratizmi inşa eder. Hak'kın fiilen gerçekleşmesini sağlar. Bu hakkı kullanıp ayrılmayı veya kalmayı bütünüyle o halkın kendi seçimine terkeder. VP programı, onun tercihini özgürce yapabileceği şartlar sağlar. Ve bıı şartlar, ancak VP programının, yani Demokratik Devrim'in gerçekleşmesi ile kazanılabilir.

«Bu nedenle, VP programı ya da Demokratik Devrim, ezilen bu ulusun ayrılma hakkını kullanabileceği demokratizm şartlarını gerçekleştireceği için; ve ezilen ulusun da önünde esas devrimci adım, yakalanacak «ana

12

Page 13: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

halka»; kendi kaderini tayin hakkım fiilen kazanabileceği şartlara ulaş-mak olduğundan ezilen ulusun da programıdır.

«İster ezen, ister ezilen ulustan olsunlar VP programı'nın tüm dev-rimci mücadelenin hedefi olduğunu ve olması gerektiğini kavramayanlar gerçekte, nice keskin görünürlerse görünsünler özünde reformizmi öne geçiriyorlar, burjuvazinin kuyruğuna takılıyorlar demektir.

«Lenin de konuyu böyle koyar: «Uluslann Kaderlerini Tayin Hakkı» demokratik bir düzeni zorun-

lu kılar, öyle ki, bu düzende sadece genel olarak demokrasi ile yetinil-mez, burada, özel olarak ayrılma sorununu demokratik olmayan yoldan çözüme bağlamak olanaklı değildir.»

«VP programı, böyle «demokratik bir düzen» kurar. «Ayrılma sorununu demokratik olmayan yoldan çözüme» bağlamayı, yani ayrılma hakkını engellemeyi; kâğıt üstünde bırakmayı OLANAKSIZ KILAR." (KIVILCIM dergisi; sayı 3/4, s. 142-143)

Bütün bu söylediklerimizden maksadımız, Milliyet meselesi üzerine «yeni» yorumlar yapmak değildir. Zaten şu kitap ve Dr. H. Kıvılcımlının diğer eserleri bu görevi yeterince yerine getirmiştir. Mesele, bu teori ha-zinesinin kavranması, hazmedilmesidir. Ancak bizim şu satırlarla yapmak istediğimiz, H. Kıvılcımlı'nın bu kitabında yazdıkları ile bu «sunuş»ta sadece bir bölüğüne değinebildiğimiz diğer teorik ve pratik çalışmalarının nasıl bir tarihi-mantıkî ve organik bütünlük taşıdığına ufak da olsa bir işarette bulunmaktır.

YOL YAYINLARI

13

Page 14: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Orijinal metin üzerindeki işaretler, yeni harflere çevirene aittir (y.n.>.

14

Page 15: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

GİRİŞ I

Marks «Başkalarını ezen halkın kendisi hür olamıyacaktır» der. Bugünkü emperyalizm altında ileri memleketler proleterya-sının başına gelen de budur. Bugün bütün «medenî» kapitalist memleketlerinde komünizme karşı sosyalizmi, sosyal-demokra-siyi, yani sömürgeci soygunla uzlaşmayı tutan halk, aynı za-manda kendisinin işletilip soyulmasını, yani sömürgeler gibi anavatanı da ezen şu köhne bir kabuk haline gelmiş kapitalist münasebetlerini ve burjuvazinin her gün biraz daha cebir ve şiddetli hakimiyet ve saltanatını, kendi başına bir müddet daha bela etmekten başka bir şey yapmıyor. Sömürge, yarı-sömürge, tâbi' (bağımlı y.n.) memleketler adım alan başka milletlerden çalınan fazla kârdan bir kemik parçası uman «halk»lar, kendi kulluklarını efendiliğe benzeten, «hizmetçi» kullanan Şark «mi-rlyvo»ları gibi, köleleşmenin derin çukurunda biraz daha boca-lamaktan ileriye geçemiyorlar; çünkü köleleştirme sisteminin muhtemel gediklerini kapatmış, yırtıklarını yamamış oluyorlar.

Türkiye'de yabancı ve ezilen bir millet var mıdır? «Tarrh inkılapçıları»na sorarsanız: Âdem evladı içinde bütün medeni-yetleri yaratan milletler, tıpkı Âdem'in oğulları gibi bir asıldan-dır: Türk! Kuzey yönünden Alp dağlarına, Grönland'dan Antil adalarına kadar bütün dünya Türktür!.. Fakat gözümüz önünde-ki si9temi ile mistik ideo-emperializm şakasını kâfi görerek işin somut realitesine bakarsak, epey (...) l bir bambaşkalıkla karşı-laşmamak mümkün değildir. Nasıl, dünyadan geçtik, şu kayıtlı 10(milyon - y.n.), nüfus sayımınca 13,5 milyon nüfuslu Türkiye-

1 Altı kelime okunamadı (y.n.). [Metni yeni harflere aktarırken bazı kelimeler okunamamıştır. Bunları (...) ile be-lirtmeyi ve okunamayan kelime sayısını bildirmeyi gerekli gördük (y.n.).]

•15

Page 16: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

cikte bile mi, başka milletler de var? Bu küçükburjuva cezbesini afokondan öldürecek olan böyle bir ihtimal, kışkırtabileceği her türlü isterik krizlere rağmen, bir ihtimal değil canlı bir hakikat-tir. Ve zaten Çankaya köşkü ile Yıldız Sarayı arasında, patırtılı ve teatral bir med ve cezirle yalpa vuran son alemşümûl (dün-yayı saran - y.n.) Türkçülük keşif ve nazariyeleri, bu hakikatin manevî iç zembereklerinden boşandırdığı Hegelyanist tepesi taklak bir itiraf cezbesinden başkası mıdır?

Arasıra gazetelerde okursunuz. Bir hususi muhabir, Gire-sun'un ötesindeki halkın Lâz olmayıp Türk bulunduğunu ispat etmiş olmak için Lâzlığa şöyle bir pat atar: «Esasen mert [Aman Fransızlar duymasın!...], cesur, aoğuştan zeki, kabiliyetli, va-tanperver, misafirsever olan Lâzların Türklerden yegâne farkla-rı, hususi bir lisana malik olmalarından ibarettir.» (İ. Ferit: «Ka-radeniz Halkı», Cumhuriyet, 17.1.1933) Yahut «Dil İnkılabı»na dair.şöyle bir «hükm-i Karakuşî» gözümüze çarpar: «Dörtyol'da Türkçe'den başka lisan konuşulmayacak: Dörtyol - Hususi: Kay-makamlık tarafından umumi mahallerde Türkçeden başka her-hangi dili konuşanlar hakkında şiddetli takibat yapılarak ağır cezalar verileceği tellâllarla ilan edildi.» (Son Posta, 23.9.932)

Kimbilir hangi matmazelden yüz bulmayan bir burjuva züp-pesinin aşk intikamı kadar farfara ve ömürsüz doğup ölen: «Va-tandaş Türkçe konuş!» 'naralarını andıran bu kabil «şuûn» (söz-de gerçekler-y.n.), Türkiyemizin kuzeyini, güneyini, doğusunu ve batısını saran şe'niyyetlere (gerçekliklere-y.n.) karşı sıkılmış «vatanperver»ahe kuburlardan başka bir şey midir?

Fakat biz bunları ve buna benzer vak'aları, aşağı-yukarı tüm Balkanlarda ortak olan mâhut «azınlıklar» çıbanı farzederek geçeceğiz. Konumuz, devrim strateji ve münasebetlerinde mü-him bir yayılım açacak olan geniş, çalışkan, mazlûm kitlelerdir. Bu vasıfta mazlûm yığınlar Türkiye'de var mıdır? Evet, bu yı-ğınların herkes anlamasın diye müphem ve esrarengiz ve ano-nim bir adı vardır: «Şark» yahut «Şark Vilâyetleri!» Bu öyle ka-ranlık bir tabirdir ki, Cumhuriyet burjuvazisi bugün ona istediği mânâyı verir, onu beğendiği biçim ve şekMlePÖfe»takdim eder;

1 6

Page 17: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ve kimse, ne Kemalizmin ne demek istediğini, ne denilmek is-tendiğinin ne olduğunu bir türlü anlayamaz.

Fakat biz ne anonim şirketler Kemalizmiyiz, ne esrara ina-nan küçükburjuva aydınıyız. Onun için bu anonim esrar perde-sini kaldırarak altında gözlenen «meduza başı»'nı görmekten kılımız kımıldamaz. Ve eğer Lenin'in tabiriyle (...)2 «Marksist» ler, (yani burjuvazinin hoşafına giden «Marksistler») olarak kal-mak istemiyorsak, bu meseleyi olduğu gibi (...)» «anonim esrar perdesi» altındaki somut maddeyi, adı ile ve sanı ile çağırmaya mecburuz: Türkiye'deki «Şark» meselesi ve «Şark vilayetleri» nesnesi bir milliyet davasıdır!

Evet, Türkiye iç ve dış münasebetlerinde ve siyasetinde olduğu gibi, içeride ve dışarıda görünüşünde de «diyalektik» bir ülkedir. Şöyle ki: Dışa karşı «tâbi'» (bağımlı - y.n.) vaziyetinden kurtulamayan kapitalizm Türkiyesi; içe karşı ceberrutlu, eski tabiriyle «müseltan ve mefnehum» bir «metbû» (kendisine tâbi olunan-y.n.) dur. Meşhur izafiyet teorisinin Türkiye'nin sosyal bünyesindeki tezahürü yadırganmamalıdır:

1 — Türkiye'nin kendisi: su götürmez «Şark'in mqzlum milletlerinden biridir. Buna inanmayan ve bunu bilmeyen kal-mamıştır. Fakat:

2 — Türkiye kendi içinde: örtbas edilemez bir «Şark'ın za-lim milleti»dir. Buna inanan ve bunu bilen ise, zannedildiğinden pek azdır. Daha doğrusu bu ikinci şıkkı bilenler belki yalnız mistik Kemalizmin kendisi ile, bir de bilhassa «arabayı çeken» ve «bunu taşıyan»lardır. İşin kaçmağa, «hüsn-i tefsir»e gelir tarafını kuyruk yalayıcılar bol bol arayabilirler. Bu olanın ciddi-liğini biraz daha bellileştirmekten başka bir şeye yaramaz. Dün-yada Türkiye, «Şark» ile «Garb»ı birbirinden ayıran boğaz veya bağlıyan köprüdür. Bu vaziyetinden ilham aldığı için mi nedir, Türkiye içinde bulunduğu emperyalist dünyaya pek benzer. Dün-yanın yer yer ikiye bölünüşlerinden biri de, epey manasız ol-makla beraber, «cihed-i erbâ» (dört yön-y.n.)ya göre bölünü-

17 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.). 18 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

17

Page 18: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

şüdür. Herkesin ağzında dolaşır: Yeryüzünde (Şark) ve (Garb) diye iki zıt kutup var. Tabirce bundan daha az manasız olma-mak üzere, yine bir böyle bölünüş de Türkiye için ağızlarda do-laşır: Şark vilayetleri, Garb vilayetleri. Bu tabirleri manasız bu-luyoruz; çünkü. Şark ile Garb arasındaki tezat, sanki sosyal olayları sırf iklim alâmetleri ile izah ediş gibi, bir taraftan gü-neşin doğması ile, öte tarafta batmasından ileri geliyormuş gibi gösteriliyor. Bununla beraber her zaman için «galat-ı meşhur lûgat-ı fasihten yeğdir». Söze değil öze bakarsak, görürüz ki, dünya içinde bir «Şarklı» bir «Garblı»ya nasıl bakarsa, Türkiye içinde de «Şarklı»lık ile «Garblı»lık birbirlerini aynı gözle görür-ler. Garbimin gözünde Şarklı sadece bir «vatışi»dir; bir Şarklı için ise Garblı bir «düşmanadır... Bu ne demek? Birinci olarak bu, şu demektir. Genellikle Garb ve Şark iki mütecanis mıntıka sayılıyor ve ne Garblı ne Şarklı meseleyi sınıfsal bakımdan koy-muyor. Halbuki Şark'da da Garb'da da insan yığınları, sınıf ve te-zadlı birer toplum fertleri olduklarına göre, ayrıca ikiye bölünür-ler: 1 — Hakim sınıflar; 2 — Mahkûm sınıflar. Herhangi bir top-lumda hakim sınıf, hakim telâkkisini ücra kitlelere kadar yay-dığı için, genellikle ağızlarda dolaşan ve •kafaları kurcalayan manalar, basmakalıp terimlerden ibaret kalmaya mahkûm olu-yor. Hakikat halde gerek Şark'ın, gerek Garb'ın hakim sınıfları ile hakim telakkileri arasındaki zıddiyet, (...)4 bir: «sen yemiye-sin, ben yiyeyim; senin olmasın, benim olsun» davasıdır. Mese-lenin içyüzünü böylece açığa vuramıyan Şark ve Garb hakim sınıfları, gün gibi aydın meseleleri pandomima şekline sokuyor-ken, kendi aralarında, tekelci kapitalizmin suyunca, uzlaşma fırsatlarını hiç kaçırmıyorlar. İkinci olarak şu demektir ki, hu-susile:

1 — Garb'daki mahkûm sınıflar, hakim sınıfların sistema-tik propagandaları altında, Şarklı hakkında yanlız bir şeyi öğre-nebiliyorlar: Şarklı vahşidir! Niçin vahşidir, nasıl vahşidir, yok.

2 — Şark'taki mahkûm sınıflar ise, Garb'dakilerin tamamen aksine, «Garblı»nin ne olduğunu, etiyle, kemiğiyle, derisiyle, her-gün duyuyor. Ve Garblı'dan her yediği tekme, dipçik ve süngü

40 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

18

Page 19: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

önünde şu kanaati kökleştiriyor: Garblı düşmandır! Hangi Garb-lı düşmandır, neden düşmandır, yok. İki taraf ta zannediyor ki; gerek «Vahşi»lik, gerek «düşman»lık anadan doğma bir huy, tabii, fıtrî (yaradılıştan gelen - y.'n.) bir zarurettir. Tekrar ede-lim, bunu böyle zannedenler, özellikle iki tarafın da geniş, ça-lışkan, mahkûm sınıflarıdır. Yoksa gerek Şark'ın, gerekse Garb'-ın hakim sınıfları, birbirlerinin ne kadar vahşi, ne derece me-deni, ne biçim dost, ne çeşit düşman olduklarını domuz gibi bi-lip duruyorlardır. Buraya kadar söylediklerimizin, aynı zamanda hem dünya içindeki, hem de Türkiye içindeki Şark ve Garb Şark'lı ve Garb'lı için olduğunu ilaveye hacet var mı? İyi ama, bu (Şark) ve (Garb) kelimeleri altında ne saklanıyor? Dünya içindeki Garb ve Şark bölünüşü, öz sınıf bölünüşünün nasıl bir (...)5, dalı budağı ise, Türkiye'deki Şark ve Garb vilayetleri, bölünüşü, esas itibarile sınıf bölünüşünden doğar. Fakat daha hususi manası, zalim milletle, mazlum milletin münasebeti olu-şundadır... Biz Türkiyemizden ayrılmayalım. Türkiye'de Şark ve Garb bölünüşü milliyet bakımından nedir? Daha açık koyalım. <cGarb»da hakim millet Türk olduğuna göre, Şark'ta hangi mil-liyetler mahkûmdur?..

• Türkiye'de bugün Şark vilayetleri denilen yerin ne olduğu-

nu göreceğiz. Bu Şark vilayetlerinin evvel ezel, meşhur veya meçhul, her

nasıl olursa olsun iki adı vardı: Ermenistan - Kürdistan. Bura-lara bizzat Osmanlı imparatorluğu tarafından verilen isimler bunlardır. Bugünün haritasında böyle isimler bulıtımamasına rağmen, bu iki isimden anlaşılan, Şark vilayetlerinde Ermeni ve Kürt milliyetlerinin bulunup bulunmadığını araştırmak lâzım ge-lecektir. Buracıkta, önce birincisine kısöca bir .işaret edelim:

ERMENİLİK Osmanlı imparatorluğunda. Çarlık Rusya'sı ile İngiliz em-

peryalizmi arasında Orta Asya pazarları üstünde başlayan rekabete kilit ve anahtar noktası, bugünkü Şark vilayet-

S Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

19

Page 20: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

lerinde, bir Ermenistan hükümeti veya muhtariyeti kurup kur-mamak meselesi idi. Bu meseleye bir zamanlar «Şark Meselesi» denirdi. Osmanlı İmparatorluğu derebey saltanat şeklini muha-faza ettiği müddetçe, Şark vilayetlerinde iki zümre vardı: 1 — Kürtlük: Daha ziyade derebey klan, ve aşiret sistemleri içinde, dağınık, siyaset dışı bir kalabalık şeklinde idi. 2 — Er-menilik: genellikle burjuvalaşan ve İstanbul, Trabzon gibi önemli ticaret merkezlerindeki kodaman sermayedar ırkdaşlarıyle sıkı sıkıya bağlı, İng'liz metalarını İran yaylasından İç Asya'ya taşı-makla görevli bir küçük burjuva çoğunluğu üzerinde kurulmuş bezirganlık manzumesi demekti. Emperyalist tezatların dış kış-kırtmaları yüzünden biraz daha şiddetle alevlenen Kürt-Ermeni zıddiyeti, bu iki zümre insanın arasındaki din, dil ve ilh. farkla-rından ziyade, adeta bu rejim farkından doğma bir Derebey-Burjuva zıddiyeti oldu. İki kutup, Osmanlı Avrupa'sında geniş çapta rol oynıyan: Müslüman-Hristiyan (Derebey-burjuva) teza-dı, daha ziyade tarihî ve mevziî şartlar yüzünden Şark vilayet-lerinde, Balkanlar'dakinin aksine, ikincilerin mağlubiyeti ile hol-oldu.

Meşrutiyet burjuvazisi «şark meselesinin tedhişi altında, ilk ve büyük tehlike olarak gördüğü Ermeniliğe çullandı. Zaten Osmanlı saltanatı içinde kalmış milliyetler içinde, —Balkanlar bir tarafa bırakılırsa— siyasi bilinç ve teşkilata kavuşmuş en keskin metalibli (talepler ileri süren-y.n.) yığın, Ermenilerdir, Meşrutiyet burjuvazisi, birçok sahalarda olduğu gibi, Ermeni mil-liyetçiliğine karşı da derebeylikle elele verdi. Elele verdiği dere-beylik, ötedenberi iki ayrı rejim zıddiyeti ile Ermeniliğe karşı tutulan Kürt derebeyliği idi! İttihat ve Terakki devlet cihazı, ille gal bir kararla başa geçti; Kürt derebeyleri milis teşkilatlar ha-linde silahlandırıldı, Kürtlükle Türklük, Ermenileri, dünyada na-dir görülmüş sinsi bir vahşet İçinde katliama uğrattı. Fakat bu katliamdan Türk Meşrutiyeti burjuvazisi kadar ve belki ondan çok daha fazlasıyla istifade edenler, Kürt derebeyleri oldu. Ve Kür-distan'da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarîyle, biraz daha şişman oldu.

Bugün Ermeni meselesi den-ince ne anlıyoruz? Verilen resmi

20

Page 21: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rakamlara İnanmak lazım gelirse, Ermenistan'da 900.000, Tür-kiye'de 75.000, Suriye'de 150.000, Yunanistan'da 35.000 kadar Ermeni vardır. Bugün Şark vilayetlerinin «mesame»leri içinde gizlenip kalmış bir hayli Ermeni ırkından insan var. Fakat bunlar, dinleri ile birlikte dillerini de günden güne kayıp ediyor ve ha-kim Kürt psikolojisi ve tesiri altında Kürtleşiyorlar. Şark vila-yetlerinde şimdi «mühtedi» (İslamiyeti kabul eden - y.n.) sıfatı ile tanınan eski Ermeniler, adeta hayatlarını kurtaranların bir nevi gönüllü köleliğini unutmak ve unutturmak için, Ermenilik-lerini henüz unutmamış olmalarına rağmen, eski hatıralarına karşı bir ölüm sükûtu ile mütehassis olmak mecburiyetindedir-ler. Bir kaç nesil sonra herşeyi unutmağa mahkûm olan bu «mühtedi» ler, bugün Şark vilayetlerinin en yoksul (...)6 mara-baları halinde, bugün bile zaten aralarında daha ziyade bir din farkı bulunan ve ırk ve kültürce aynı kökten geldikleri, yüzyıllarca aynı tabiî ve sosyal çevrenin beraberi olduk-ları Kürtlerle kaynaşmış ve Ermeni'den ziyade Kürtleşmiş bir haldedir. Onun için bu mühtedileri Şark vilayetlerinin Kürt cami-asından ayırmak oldukça sun'î ve güç olacaktır. Bu artık Kürt-leşmiş sayılabilecek olan Ermeniler dışındaki hakiki Ermenilere gelince, yukarıdaki rakamlar bunlar hakkında kafi bir fikir vere-bilir. Ger>el olarak komünizm ve özel olarak Sovyet Devrimi, bü-tün milliyetler davası gibi Ermenilik meselesini de fiilen hallet-miş olmak durumundadır. Bir defa sayıca Ermenilerin dörtte üçünden fazlası (%77,9) Ermenistan Sovyet Cumhuriyetine gir-miştir. Bu suretle Dünyada biricik işçi ve köylü devleti, Ermeni-lere yurt meselesini kökünden halletmiş oluyor. Fakat Cumhu-riyet burjuvazisinin Sovyet Devrimine yalnız bu meselede borç-lu olduğu (...)7, bundan ibaret değildir. Komünizm ve Sovyetler Devrimi, emperyalizmi sevindiren, komünizme ve Türkiye'nin başına bela olabilecek bir Ermeni meselesini tamamile likide et-mek yolunda bulunuyor. Bu likidasyonun yönünü çağdaş sınıf mücadelesi, şöyle taayün ettiriyor (meydana çrkarıyor-y.n.):

A — Komünizmin Rolü: Ermeni milleti mazlum olduğu ka-

fi Bir kelime okunamadı (y.n.). 7 Bir kelime okunamadı (y.n.).

21

Page 22: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dar kahraman bir yığındır. Fakat şüphesiz bu kahramanlık ör-nekleri içinde en büyük yararlığı gösteren, bütün değerlerin ya-ratıcısı olan sınıf, yani Ermeni çalışkanlarıdır.. Ermeni proletar-yası da, bütün ülkelerin işçi sınıfları gibi, sosyal sömürüden ol-duğu kadar, milli baskılardan da kurtulmuş yaşamak ülküsünü taşımakta haklıdır. Onun için bütün yeryüzünde, bütün milli bas-kıların manivelası, yine ve daima sınıf zulmünün itici gücü ile işlemektedir. Sınıf bilincine kavuşan her kitle gibi Ermeni pro-letaryası da, bütün zulümlere karşı girişilecek biricik döğüşün sınıf döğüşü olduğunu öğrenmiştir. Komünizm, Ermeni çalışkan-lar sınıflarına maddî ve manevî örnekler ile göstermiş bulunuyor ki, gerek millî gerekse sosyal kurtuluşta, düşman sınıfların ve emperyalizmin oyuncağı olmamak için, realist ve dünya ölçü-sünde bir görüş ufku ve Leninist bir taktik zaruridir. Bu taktik ile Türk burjuvazisinin Ermeni halkına yaptığı zulmü unutmak sözkonusu bile değil. Fakat Türk burjuvazisinden alınacak en büyük intikamın, Türkiye çalışkan yığınlarile ve dünya proletar-yasiyle elele vererek, başta bizzat Ermeni burjuvazisi gelmek üzere Türkiye kapitalizmini, tüm dünya emperyalizmini tepesi aşağıya getirmek olduğunu unutmamak lâzımdır.

Bu bakımın, Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti dışında kalmış Ermeni çalışkan sınıfları arasında günden güne yerleştiğine, hergün yeni ve anlamlı örnekler görüyoruz. Ermeni proletarya-sının bir Pilsudski Lehistan'ı kurmağa ne kadar düşman olduk-ları, emperyalizmin Ermeni yiğitliğini istismar etmek için çevir-mek istediği manevralar karşısında takındığı tavırlarla ve açtığı kavgalarla besbelli oluyor. Eskiden beri Ermeni siyasi partileri rki önemli koldu: 1 — Taşnakyanlar (Milliyetçi Ermeni Teşki-latı)'; 2 — Hınçakyanlar (Sosyal Demokrat Ermeni Teşkilâtı).. Dünya devrimleri çağında bütün Sosyal Demokrat partilerinde olduğu gibi, Ermeni Sosyal Demokrasisinde de sağ ve sol cere-yanlar elbet olmuştur. Bu sayede bugün bir Ermeni komünistliği, Ermenistan dışında da gücünü hissettiriyor. Bunun en canlı ör-neklerini, Ermenistan dışında Ermeniliğin en kalabalık ve çokluk —sayıca resmen mevcut Ermenilerin sekizde birinin (% 12,9)— bulunduğu Suriye'de görüyoruz. O Suriye'de ki, Ermeni halkı

22

Page 23: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oraya Türk burjuvazisi ile Kürt derebeylerinin kılınandan cam-ili kurtarmak için kaçmıştı; orada Ermeni proletaryası, dünya proletaryasının bilinçli bir parçası olduğunu gösterircesine, sı-nıf keyfiyetini milli kinin üstünde tutmayı biliyor. Bugün Yakın-Doğu işçi sınıflarına örnek olacak bu sınıf bilincine, nasılsa burjuva basınına sızmış iki habercik şahit olsun:

1 — Taşnakların, Hınçaklara Hücumu: «Suriye'den verilen haberlere göre Beyrut'ta Ezenak isminde çıkan, Taşnak Komi-tesi taraftarı bir gazete, Le Liban isminde diğer bir Ermeni ga-zetesi aleyhine mühim bir makale yazmıştır. Bu makalenin çık-tığı günün akşamı Taşnaklar mezkûr gazete idaresini basmışlar, hurufatı dağıtmışlar, ve malzemeleri tahrip etmişler. Mürettip-lere ve muharrirlere adamakıllı bir dayak atmışlardır.» Doğruluk derecesi belli olmayan bu havadisin sonu şöyle bitiyor: «Le Li-ban gazetesi Hınçak Komitesine mensup olduğundan bu komi-teye mensup Ermeni amele Taşnaklara diş bilemekte imişler» (Cumhuriyet 2/12/931)

2 — Komünistlerin Taşnaklara Hücumu: «Ermenistan istik-lalinin 13. yıl dönümü münasebetiyle Beyrut'taki Ermenilerden Taşnak cemiyetine mensup olanlarla Komünist Ermeniler ara-sında karşılıklı nümayişler olmuştur. Taşnakların bulundukları kilise komünistler tarafından taşa tutulmuş, arbedede 3 kişi te-lef olmuştur.»

B — Sovyet Devriminin Rolü: Ermenistan Cumhuriyeti dı-şında kalan Ermeniler arasındaki hoşnutsuzluğu emperyalizm, daima kendi tarafına yontan bir nalıncı keseri haline getirmeğe uğraşmış ve uğraşmaktadır. Bilhassa Irak, Suriye, Türkiye hu-dutları emperyalizmin bu kabil tahriklerinin gerek iktisadi gerek siyasi çeşitlerine sahiptir. Bu mıntıkalarda Kürtlük gibi Erme-nilik de, kâh Suriye, kâh Irak, kâh Kürt milli hareketlerine karşı Fransız ve İngiliz emperyalizmleri ve onların yerli uşakları ta-rafından, —eski zamanda kale duvarlarını delmeğe yarayan koç başı gibi— ikide birde kullanılır. Burjuva basınında sık sık şöyle haberlere rastlarız:

«Halep, 21 (Hususi) — Suriye dahilinde bulunan (Deyrizör) den son günlerde (Hasiç) kasabasına gönderilip yerleştirilen

23

Page 24: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yüzelli kişilk müsellah (silahlı - y.n.) bir Ermeni kafilesi kanlı bir isyan çıkarmıştır. Ermeniler kasabanın hükümet 'konağına hücum ederek, Suriye Cumhuriyet bayrağını indirmişler, sonra «istiklâl isteriz» diye bağırmışlar, yaygaralar koparmışlardır. Bu isyana önayak olanlaın birkaçı tevkif edilmiş, iakat az sonra Fransızların tavassut ve müdahalesi üzerine serbest bırakılmış-lardır. Ve ilh.» (Son posta 22.9.932)

Ermeni burjuvazisinin bu kabil nümayişlerden ne beklediği bilinemez. Belki de onun maksadı, Şark vilayetlerinde öteden-beri içinden tanıdığı iktisadi münasebetler sürecinde rol oyna-mak, kaçakçılık ticaretini sistemleştirmektir. Mamafi bu nüma-yişlerden bizim anladığımız şu iki neticedir:

1 — Ermeni halkını yok yere emperyalizmin damataşı ve safrası haline getirmek: Yukarıdaki Hasiç hadisesi, Fransa'nın Türkiye ile Suriye (...)8 karşı oynadığı bir oyundur. Ondan bir sene evvel Irak hükümeti Irak Kürtlerine karşı, kuzey Irak'da (Musul ve Kerkük'de) «bir Hristiyan ekseriyeti vücuda getir-mek» (Cumhuriyet 25.4.1931) için «Kürt, Asuri, Ermeni kardeş-liği fikri»hi ortaya atarken hakikat halde, Kürt akınına Ermeni şeddini siper etmekten başka ne yapıyordu? Yazık ki, arada ölenler hiç şüphesiz Ermeni burjuvaları ve zenginleri değil, yine Ermeni fukarası ve işçisidir.

2 — Kürt hareketine diken olmak: Gördük: Irak Hükümeti Barzan Kürtlerinin önüne geçmek için Ermenileri kullanıyordu. Ağrı dağı isyanı sırasında şöyle bir haber görülüyor: «Beyrut'-tan Adana gazetelerine bildirildiğine göre, Taşnaklar tarafından Romanya, Bulgaristan, Fransa ve Yunanistan'dan gelen mümes-sillerin de iştiraki ile Lübnan'ın (Tecemdun) köyünde bir içtima yapmışlar, bu içtimada ezcümle, Kürt ihtilalinin Ermeni yurdu davasına muazır olup olmadığı meselesi ve sair hususat görü-şülmüştür.» (Cumhuriyet 27.9.1930)

Bu kısa havadis bize gösteriyor ki, Ağrı hadisesi gibi ne olacağı büsbütün belirsiz ve ikinci derecede bir harekette, Er-meni burjuvazisi, ortada fol ve ne de yumurta bulunmamasına

40 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

24

Page 25: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rağmen, paçaları sıvıyor. Yarın daha mühim bir harekette, Kürt ve Ermeni çatışmasının nerelere varabileceği bundan anlaşıl-maz mı? Ermeni burjuvazisinin Taşnak Cemiyeti bu psikoloji ile hergün yeni bir sergüzeşt aramaya ve biraz daha ziyade anar-şiye ve nihilizme dökülmeğe doğru gidiyor. Son zamanlarda Makedonya Komitecileri ile de talihini de denemeğe varıyor.

Uğurlar olsun. Bizi alâkadar eden Ermeni sermayedarları ve emperyalizmin uşakları değil, Ermeni halkı. Ermeni Proletar-yasıdır. Meseleyi bu bakımdan korsak, hiç olmazsa Türkiye'nin bugünkü hudutları içinde, sırf bir Ermeni fakir hareketi, bir kit-le hareketi olmaktan tamamı ile uzaktır. Başka tabir ile, geniş halk tabakaları içinde derin hareketler uyandıracak bir Ermeni-lik meselesi Türkiye içinde imkânsızdır. Türkiye'nin dışında ve komşularındaki Ermeniliğe gelince; yukarıda temas ettiğimiz Ermenilik ve komünizm noktası, Ermeni proletaryası ile burada vermek istediğimiz Sovyetler Birliği'nin rolü, o meseleyi de bel-li başlı bir taktik veya strateji davası olmaktan çıkarıyor. Sov-yetler Birliği, yıllardan beri bir barınacak yer arayan mülteci Ermeni proletaryasına ve çalışkan halkına kucağını açtı ve hür bir yurt sunuyor. Balkanlarda, Suriye'de emperyalizmin kancık oyunlarına kurban gitmemeğe layık olan Ermeni çalışkanlarını Sovyet vatandaşlığına çağırıyor. Bu çağırış müsbet ve açıktır, daha 1931 senesi sonlarında İstanbul'a Ermenistan Ticaret Ko-miseri Şahurdikyan bu iş için geldi idi. Gazeteler meseleyi şöy-le anlattılar: Sovyetler mümessili şurada burada «sık sık hudut hadiselerine sebep olan Ermenileri de Ermenistan'a götürmek için teşebbüsde bulunacaktır. Gerek Suriye, gerekse Yunanis-tan'da bulunan Ermenilerin Batum'a kadar nakil masraflarını Cemiyet-i Akvam deruhte etmektedir. Sevk edilecek genç Er-meni ameleleri Azerbeycan, Gürcistan ve Ermenistan'da açıl-mış olan muhtelif fabrikalarda çalışma hakları 50 Rubleden 300 Rubleye kadar ücret alacaklardır.» (Cumhuriyet 8.11.931)

Bu meselede de, Kemalizm dünya proletaryasının ve Bolşe-vizmin bir daha elini öpsün der, asıl konumuza geçeriz.

25

Page 26: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

USUL ve PLAN Şurası muhakkak ki milliyet meselesi, Komintern'in oldu-

ğundan çok partimizin en zayıf cephesidir. Halbuki, dünya dev-rimleri çağında proletarya devriminin yarattığı yeni uluslararası denge ile birlikte, geri memleketlerin milli kurtuluş hareketleri ve bu hareketlerin proletarya devrimi ile olan münasebetleri, denilebilir ki 3. Enternasyonali 2. den ayıran en önemli karak-teristik noktalardan biridir. Diğer noktalardan biri de, Türkiye'-nin kendisi bu milli kurtuluş hareketlerinden bir önemlisine sah-ne oldu. Fakat bu kurtuluş hareketi Kemalist burjuvazinin ikti-dar ve diktatoryası altına girdiği için, sermayedar vasıflarından ve tezadlarından kurtulamadı. Ve kurtulamazdı da. Yukarıda işa-ret ettiğimiz gibi, Türkiye dış münasebetlerinde mazlum bir mil-let olmasına rağmen, iç münasebetlerinde zâlim bir millet rolü-nü oynamaktan geri kalmadı. Bugün Türkiye nüfusunda önemli yekûn tutan iki milli varlık mevcut: Türklük-Kürtlük. Siyasi, ik-tisadi hakimiyet ve üstünlük Türk burjuvazisinde olduğu için, Kürt halkı mistik ve müphem «Şark vilayetleri» kelimesi altında, hususi ve konspiratör bir sömürge, şiddetli bir temessül (asimi-lasyon - y.n.) ve daha doğrusu bir imha siyasetine uğratıldı. Kemalizmin bu sömürgeci, imhakâr siyaseti birçok tarihi ve si-yasi zaruretler yüzünden, uluslararası denge içinde bugüne ka-dar adeta tarafsız bir ilgi veya ilgisizlikle görüldü. Hattâ belki emperyalizm Türkiye'nin bu «şark meselesine daha büyük bir ilgi göstermeyi, muhtelif manevralarına uygun buldu. Tarihi ve siyasi sebepler arasında en önemlisi, Kemalizmin Şark vilayet-lerinde şimdiye kadar emperyalizmin oyuncağı olan derebey unsurlarile çarpışıyor görünebilmesi sayesindedir. Halbuki de-rebeyliğin Kürdistan'da ayaklandırdığı veya ayaklandırabiJdiği yığınlar için sözkonusu olan şey, dini alet etmek veya emper-yalizme alet olmaktan ziyade iktisadi ve milli baskıya karşı bir tepki idi. Yani Kürt halkı zulüm denizine düşen herhangi bir in-san gibi, emperyalizm veya feodalizm yılanına sarılmaktan baş-ka bir şey yapmıyordu. Bu mazlum halkı acıklı durumunda yal-nız bırakmamak için onun özel durumunu tetkik ve tesbit etme-

26

Page 27: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nin zamanı artık gelmiş ve geçmiş bulunuyor. Çünkü bizzat «em-peryalizme alöt olan» zümreler bile, bu kitleler arasında artık sırf dini tahrikâtlardan başka usullerle propaganda ve hareket yaratmak teşebbüsündedirler. Bu ve buna benzer teşebbüsler karşısında Kemal izm in şimdiye kadar aldığı tavır, şimdiden son-ra da tatbik edeceği tedbirler içi-n de örnektir:

Kanlı te'dib seferleri —ilan edilmemiş daimi sıkı-yönetim— askeri imha siyaseti! Kemalizm'in «Şark vilayetleri»ndeki galip taktiği budur. Türkiye Proletaryası ile onun keşif kolu, bu milita-rist diktatoradan aynı derece bütün ezilenlerin bilinçli kılavuzu ol-mak mecburiyetindedir. Şark vilayetleri meselesi bir milliyet meselesi olduğuna göre, meseleyi bu bakımdan araştırmakta, —dünyada yeni devrim dalgalarının yakınlığı nisbetinde— geri ve geç kaldığımız muhakkaktır. Leninizm'de milliyet mesele-si (...)9 soyut olmaktan çok somut bir davadır. Lenin milliyet meselesini ele alıp incelerken tutulacak usulü şöyle tarif eder:

«Mevcut prensipler sözle değil, fakat somut tarihi vaziyetin ve herşeyden evvel iktisadi vaziyetin vazıh, açık tahlili; ezilen sınıfların, işçilerin, sömürülenlerin menfaatlerini, güdücü sınıf-ların menfaatlarından başka birşey olmayan, milli denilen men-faatların umumi telakkisinden iyice ayırdetmek lazımdır. Gene; mazlum, tabi (bağımlı) ve hukuk eşitliğinden istifade etmeyen milletleri, ezen, sömüren, bütün haklara sahip olan milletlerden < dikkat ve itina ile ayırd etmek icap eder. Bu suretle yeryüzü nü-fusunun gayet büyük çoğunluğunun, en zengin, iktisaden en ileri, gayet cüz'i bir kapitalist milletleri azınlığı tarafından köle-lik haline konulmasını, mali sermaye ve emperyalizm devrine has olan köleleştirmeyi maskelemeyi dener. Demokratik burju-va yalanına karşı koymak lâzımdır.» (Lenin, Tam eserleri, Tom. XXV, Sahife 286)

Lenin'in bu metodolojik satırları, bize herhangi bir milliyet meselesini nasıl koymak lazım geldiğini kafi derecede öğreti-yor. Buna Leninizmin yine milliyet meselesi hakkındaki öteki prensiplerini de ilave edersek, milliyet meselesini araştırırken

9 Bir ke l ime okunamad ı (y.n.).

0 7

Page 28: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

USUL ve PLAN Şurası muhakkak ki milliyet meselesi, Komintern'in oldu-

ğundan çok partimizin en zayıf cephesidir. Halbuki, dünya dev-rimleri çağında proletarya devriminin yarattığı yeni uluslararası denge ile birlikte, geri memleketlerin milli kurtuluş hareketleri ve bu hareketlerin proletarya devrimi ile olan münasebetleri, denilebilir ki 3. Enternasyonali 2. den ayıran en önemli karak-teristik noktalardan biridir. Diğer noktalardan biri de, Türkiye'-nin kendisi bu milli kurtuluş hareketlerinden bir önemlisine sah-ne oldu. Fakat bu kurtuluş hareketi Kemalist burjuvazinin ikti-dar ve diktatoryası altına girdiği için, sermayedar vasıflarından ve tezadlarından kurtulamadı. Ve kurtulamazdı da. Yukarıda işa-ret ettiğimiz gibi, Türkiye dış münasebetlerinde mazlum bir mil-let olmasına rağmen, iç münasebetlerinde zâlim bir millet rolü-nü oynamaktan geri kalmadı. Bugün Türkiye nüfusunda önemli yekûn tutan iki milli varlık mevcut: Türklük-Kürtlük. Siyasi, ik-tisadi hakimiyet ve üstünlük Türk burjuvazisinde olduğu için, Kürt halkı mistik ve müphem «Şark vilayetleri» kelimesi altında, hususi ve konspiratör bir sömürge, şiddetli bir temessül (asimi-lasyon - y.n.) ve daha doğrusu bir imha siyasetine uğratıldı. Kemalizmin bu sömürgeci, imhakâr siyaseti birçok tarihi ve si-yasi zaruretler yüzünden, uluslararası denge içinde bugüne ka-dar adeta tarafsız bir ilgi veya ilgisizlikle görüldü. Hattâ belki emperyalizm Türkiye'nin bu «şark meselesi»ne daha büyük bir ilgi göstermeyi, muhtelif manevralarına uygun buldu. Tarihi ve siyasi sebepler arasında en önemlisi, Kemalizmin Şark vilayet-lerinde şimdiye kadar emperyalizmin oyuncağı olan derebey unsurlarile çarpışıyor görünebilmesi sayesindedir. Halbuki de-rebeyliğin Kürdistan'da ayaklandırdığı veya ayaklandırabMiği yığınlar için sözkonusu olan şey, dini alet etmek veya emper-yalizme alet olmaktan ziyade iktisadi ve milli baskıya karşı bir tepki idi. Yani Kürt halkı zulüm denizine düşen herhangi bir in-san gibi, emperyalizm veya feodalizm yılanına sarılmaktan baş-ka bir şey yapmıyordu. Bu mazlum halkı acıklı durumunda yal-nız bırakmamak için onun özel durumunu tetkik ve tesbit etme-

26

Page 29: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nin zamanı artık gelmiş ve geçmiş bulunuyor. Çünkü bizzat «em-peryalizme aleS olan» zümreler bile, bu kitleler arasında artık sırf dini tahrikatlardan başka usullerle propaganda ve hareket yaratmak teşebbüsündedirler. Bu ve buna benzer teşebbüsler karşısında Kemal izm in şimdiye kadar aldığı tavır, şimdiden son-ra da tatbik edeceği tedbirler için de örnektir:

Kanlı te'dib seferleri —ilan edilmemiş daimi sıkı-yönetim— askeri imha siyaseti! Kemalizmin «Şark vilayetleri»ndeki galip taktiği budur. Türkiye Proletaryası ile onun keşif kolu, bu milita-rist diktatoradan aynı derece bütün ezilenlerin bilinçli kılavuzu ol-mak mecburiyetindedir. Şark vilayetleri meselesi bir milliyet meselesi olduğuna göre, meseleyi bu bakımdan araştırmakta, —dünyada yeni devrim dalgalarının yakınlığı nisbetinde— geri ve geç kaldığımız muhakkaktır. Leninizm'de milliyet mesele-si (...)9 soyut olmaktan çok somut bir davadır. Lenin milliyet meselesini ele alıp incelerken tutulacak usulü şöyle tarif eder:

«Mevcut prensipler sözle değil, fakat somut tarihi vaziyetin ve herşeyden evvel iktisadi vaziyetin vazıh, açık tahlili; ezilen sınıfların, işçilerin, sömürülenlerin menfaatlerini, güdücü sınıf-ların menfaatlarından başka birşey olmayan, milli denilen men-faatların umumi telakkisinden iyice ayırdetmek lazımdır. Gene; mazlum, tabi (bağımlı) ve hukuk eşitliğinden istifade etmeyen milletleri, ezen, sömüren, bütün haklara sahip olan milletlerden dikkat ve itina ile ayırd etmek icap eder. Bu suretle yeryüzü nü-fusunun gayet büyük çoğunluğunun, en zengin, iktisaden en ileri, gayet cüz'i bir kapitalist milletleri azınlığı tarafından köle-lik haline konulmasını, mali sermaye ve emperyalizm devrine has olan köleleştirmeyi maskelemeyi dener. Demokratik burju-va yalanına karşı koymak lâzımdır.» (Lenin, Tam eserleri, Tom. XXV, Sahife 286)

Lenin'in bu metodolojik satırları, bize herhangi bir milliyet meselesini nasıl koymak lazım geldiğini kafi derecede öğreti-yor. Buna Leninizmin yine milliyet meselesi hakkındaki öteki prensiplerini de ilave edersek, milliyet meselesini araştırırken

10 Bir kel ime okunamad ı (y.n ).

27

Page 30: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

hangi tutum noktalarından yürüyeceğimiz, daha belli olur. Bu noktaları şöylece tesbit edebiliriz:

1 — Milliyet meselesi mevcut ve mutlak prensiplere göre değil, somut:

a) Tarihi b) Özellikle iktisadi tahliller ile araştırılır. 2 — Milliyet meselesinde hakim sınıflarla, mahkûm sınıfla-

rın (işletenlerle işleyenlerin) menfaatleri birbirine karıştırılma-malıdır.

3 — Milliyet meselesinde hakim milletle mahkûm milletin (zalimlerle mazlumların) menfaatlerini iyice ayırd etmelidir.

4 — Milliyet meselesinde demokratik burjuva palavraları-nı milli kurtuluş hareketinden ayırmak lazımdır. Yahut, Stalin'in dediği gibi: Milliyet meselesi reform ile (Teşkilat-ı Esasiye ile) değil, devrimle halledilir.

5 — Milliyet meselesi öz itibarı ile bir kitle meselesidir. Yani:

a)' Ortada bir millet bulunmalı; b) Mesele: Lenin'in «horoz döğüşü» dediği milliyet (...)1G

değil «halkın geniş kitleleri içinde bir tepki fışkırtır.» (Lenin: Marksizmin karikatürü v.s.) olmalı...

6 — Milliyet meselesinin şu söylenenlere göre esası bir köylü meselesidir. Burjuva devrimleri çağında köylü hareketi, demokrasi devriminin bir parçası idi. Fakat bugünkü proletarya devrimi çağında hakim millet finans-kapitali, mahkum milletin bilhassa köylüsünü soyup soğana çevirdiği için, köylü meselesi küçük burjuva vasfiyle, hakim millete karşı bir mahkum millet meselesi ve bu suretle de bir dünya devrimi meselesi olmuştur.

7 — Milliyet meselesi bir dünya devrimi meselesi olduğu-na göre, olumlu veya olumsuz vasfı, ancak dünya devrimine nisbet ve izafetle belirir.

Giriş başlangıcımızda genel olarak açtığımız sorudan sonra vardığımız mantıki netice şu oldu: Türkiye'nin içindeki Şark me-selesi genel olarak bir milliyet meselesidir, özel olarak Kürt mil-liyeti meselesidir.

10 Bir kel ime okunamad ı (y.n ).

28

Page 31: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Mesele böylece durulaştırıldıktan sonra, araştırılacak ko-nular aşağı yukarı şunlardır:

1 — Türkiye'de bir Kürt milliyeti meselesi var mı? 2 — Sosyal olarak Kürt milliyeti davası öz itibarı ile bir

köylü meselesi midir? 3 — Kürt köylülüğü sömürge baskısı altında mıdır? 4 — Kürt milliyeti bu baskılara karşı ne gibi tepkiler gös-

teriyor? (Bu tepkilerde sınıfarın rolü?) 5 — Kürt milliyeti davasının dünya devrimi ve Türkiye pro-

letarya devrimi ile münasebetleri nelerdir?

29

Page 32: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

a) Kürt Milliyeti TARİHÎ VAZİYET

Yunanlı Herodot, Kızılırmak'ın alt mecrasının batısına (Ka-to-Asya) derdi. Romalılar, Fırat hududuna kadar uzanan aynı mıntıkayı (Mikro-Asya) adile anarlardı. İşt© bu (aşağı) yahut (küçük) Asya denilen Anadolu'nun ötesi, bugün. Şark vilayetleri dediğimiz yerdir. Gerek Yunan, gerekse Roma medeniyetleri tarafından Anadolu'dan ayrı tutulan bu ülke, Arap-İslam istila-sına kadar Fars imparatorluğunun elinde kaldı. XIII. yüzyıl son-larına doğru Selçukîlerin, XV.ci asır ortasından sonra Timur to-runlarının hükmünde yaşadı (Akkoyunlular). Osmanlılar ilk defa Yavuz Sultan Selim devrinde Acemlerle yapılan Çaldıran muha-rebesinden sonra yan i XVI. Asrın son çeyreğine doğru, Diyar-bakır ötesine kadar Kürdistan'ı ele geçirdiler. Fakat, o bezirgan derebey istilacılığının iç yüzü malûm; o zamankj devlet hudut-larında zapt ve istilanın anlamlan, bugünkülere nispetle adeta metafizik bir müphemlik, izafîlik ve istikrarsızlık içinde idi. Onun için Osmanlı imparatorluğunun Şark ile Garp (Acem ile Avus-turya) arasında bitmez tükenmez zikzakları esnasında, Yavuz'-dan çok sonra daha uzun müddet, ta Sultan V. Murat devirleri-ne kadar, Kürdistan'da Acem derebeyleri ve şatoları hüküm sürdü.

Kürdistan mıntıkasının uzak tarihi gözönünden geçerken şu neticeler belli oluyor:

1 — Kürdistan yaylası Anadolu'dan ayrı bir ülke olarak kalmıştır: Gerek Yunan medeniyeti gerek Roma imparatorluğu devrinde bu ayrılık ufak tefek farklarla aynen kaldı. Ondan son-

30

Page 33: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ra Bizans ve Acem devletlerinin tabiî hudutları, uzun müddet hep Anadolu yaylası ile Kürdistan yaylasının hudutları oldu. Ro-ma medeniyeti gibi Kadim imparatorlukların daha geç bir örne-ğinden başka birşey olmayan Osmanlı İmparatorluğu içinde Kürdistan, Anadolu ile bitişikliğile, mağrur Acemlerden Türkle-re geçen yarı-bağımsız derebeylikler halinde sarp bir ada gibi kaldı.

2 — Kürdistan yaylası dört yol ağzıdır: İslâm Araplığı (ya-hut Arap bezirgânlığı), Irak'ta Basra ve Küfe karargâhlarını kur-duktan sonra İran'ı zaptetmek isterken, Kürdistan düğümünü ele geçirmişti. Cevdet paşa [ . . . )n kaçan îra'n'lılar «(...)'* nam mevkide toplanmışlardı» diyor, «ki buradan Fars ve Azerbeycan ve Dağıstan yolları ayrılıyor.» Hatta İran'lılar «bir kere dağılır isek fi-mâba'd (sonradan - y.n.) toplanamayız» (Cevdet paşa kı-sası enbiyası Sah. 545) der. 100.000 ölü bırakıncaya kadar sa-vunmada bulunmuşlardır. Fakat Kürdistan Şark'a: Hind, Çin, Orta Asya ve Rusya pazarlarına giden karayollarının başı de-ğildi. O zamanki bilinen Garp, Avrupa dünyasının başlıca uğ-rakları olan Ak ve Karadeniz yollarının da iki koldan (Halep ve Trabzon'dan) uğrağı idi. Zaten Anadolu'nun sömürgeliğinin bir manâsı da bu idi.

3 — Kürdistan yaylası her medeniyetin uğrağı oldu: Şarkla Garp arasında deniz yollarının bilindiği devirlerde, bu en büyük köprü rolünü oynayan mıntıka, zarurî olarak bütün istilacı me-deniyetlerin gelip geçtiği bir kervansaray halini aldı. Bunu ls-bata kalkışmak boşuna zahmettir. Yalnız karakteristik bir örnek: Sabık müzeler müdürü Halil bey «Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuasında Amida isimli kitabın bibliyografisini yaparken, Kara Amid (Diyarbekir)' beldesinin İslâmiyetten Osmanlılığın eli-ne geçinceye kadar tam 23 hükümet görüp geçirdiğini kayde-diyor.

Osmanlı imparatorluğu, bütün öteki imparatorluklar gibi, Kürdistan'ın sosyal bünyesinde herhangi bir değişiklik değildi. Yine daima pederşahi klan ve aşiret manzarasını muhafaza edi-

11 Bir kelime okunamadı (y.n.).

31

Page 34: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yor. Yalnız Osmanlı imparatorluğu adına, belirli yol uğrakların-da (yarı misafirhane, yarı (...) ıs kılıklı) şatolar kuran bazı resmi derebeyher, bu yollardan geçecek bezirgan kervanlarının, etraf-taki aşiretlere karşı emniyetini gözetiyorlardı. Bazen 20 saatlik bir yarı-çaplı çember içindeki geniş bir ülke (bugünkü 5-10 Türk vilayeti) içinde bulunan tüm aşiretler, imparatorluğun oradaki mümessili derebeye inkıyad ederdi (boyun eğerdi . y.n.). Başla-rından bir imparatorluk gitmiş, ötekisi gelmiş.. Bu, yerli aşiret-lerin umurunda bile değildi. Onun için aşiretler üstünde salta-nat sürmek, sureta (görünüşte-y.n.) bir ip cambazlığını bece-rebilmek demekti. Derebey Osmanlılığının son devirlerine doğ-ru Türk burjuvazisi adına, yabancı kapitalizmin dayattığı re-formlarla yan yana, saltanat devletinin temerküzü başladığı ve kuvvetlendiği zamanlarda, Kürdistan'daki klan sisteminin kılı kımıldamadı. Hatta «Tanzimat-ı Hayriye» sıralarında küçük de-rebeyliklerin «ilga» edilmesi, Kürdistan aşiretleri için bir fela-ketten ziyade bir nimet olmuştur. Tam merkezlyetli bir devlet şebekesi kuruluncaya kadar, aşiretler daha başıboş ve serbest kalmışlardı. Meşrutiyet burjuvazisinin sahnede görünüşü, Kür-distan aşiret ulularının, ağa ve beylerinin ekmeğine yağ değil kaymak sürmüştür. Söylediğimiz gibi Kürdistan'da milli uyanış; iç inkişaf ve dış kışkırtmalarla büyüyen Ermeniliğin, tarihinde nadir görülür bir ölçüde çapul edilmesi, bir sanatları da çapul olan ağa, bey ve uluları biraz daha tombullaştırmak ve kuvvet-lendirmekten başka bir netice vermedi. Tarihin tersi cilvelerin-den biri de Kürdistan yaylalarında gerçekleşti: yalnız iktisadi temel üst katlara tesir etmez, üst katlar da, hatta aynı derece-de iktisadi temele tesir ederler. Siyasi hakimiyeti elinde tutan Türk burjuvazisi, iktisaden geri bir klan sistemi (Kürt aşiret ve beyleri) ile elele vererek, daha yüksek bir iktisadî gelişimi tem-sil eden Ermeniliğin hemen hemen Türkiye'deki kökünü kazıya-bilmlştir. Türk burjuvazisi birdenbire, koca Kürdistan'da sırf Kürt-lükle karşı karşıya kalıvermlşti. Bereket versin, Osmanlı çorba-sına henüz şalgamından turpuna kadar her nesne karıştırabili-yordu. Zaten Türklük bile, daha ancak Kürdistan'ın merkezin^-

12 Bir ke l ime o k u n a m a d ı (y.n.).

32

Page 35: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

den gelmiş bir Kürt memurunun (Ziya Gökalp'ın) derleyip top-lamağa kalkıştığı ve Durkheim'den saçmaladığı bir Tesanütçü-lük perdesi altında Türkçülük fikriyatı ile yeni uyanıyordu. Ga-liba olan basit bir değiş tokuş idi: Türk'tük, Kürt'lüğe madde-ten şişmanlamak imkanlarını (Ermeni çapulunu ve katliamını) bağışlatıyor idi; buna karşılık olarak Kürtlük de Türklüğe manen kabarmak fikriyatını (Ziya Gökalp Türkçülüğünü) sunuyordu. Mütareke ile birlikte, Osmanlı imparatorluğunun (...)13 inmeğe bir türlü razı olamıyart Meşrutiyet burluvazisi mümessilleri, hatta hanedan mümessillerinden daha kötü bir akıbetle olmamışa dö-ner. Cumhuriyet burjuvazisi dünya proletarya devriminden aldı-ğı hızla yeni yeni sahneye çıkarken, Bolşevik devriminin sınır-larında birkaç bekçi köpeği dikmek isteyen emperyalizm, ma-hut Beyaz Ermenistan ve Beyaz Gürcistan gibi bir de Beyaz Kürdistan kurmak emelinde idi. Esasen o zamanki Türkiye'nin belli başlı merkezlerinde Kürt aydınları tarafından zayıf, anodin bir Kürtlük cereyan ve teşkilatı baş göstermişti. Kürtlük cere-yanı, daha bu ilk taze uyanış devrinde iken dünya ölçüsünde gö-rüş yokluğuna, yahut sosyal bünyenin ağırlığına kurban gitti.

1 — Dünya ölçüsünde görüş yokluğuna kurban gitti: çünkü Türkiye'de kısaca «mütareke yılları» denilen devir, dünyada açı-lan proletarya devrimleri çağının en dalgalı ve fırtınalı bir aşa-ması idi. Dünya ölçüsünde bir görüş ufkuna sahip olabilen, hat-ta dünyaya bile hacet yok, burnumuzun dibinde Çarlığı deviren Bolşevik ülkelerinde olan biteni, ne kadar az olursa olsun fark eden her hangibir siyasi cereyan, çarçabuk görüp anlayabilir-di ki, bugün dünyada rol oynıyan en büyük kuvvet dünya işçi sınıfının fikriyatı, Komünizm ve Bolşevizmdi. Yeryüzünde her-hangibir geri memleketin milli kurtuluşu, ancak ve ancak bu bü-yük kudretle elele verdiği zaman cidden ve devamlı surette tutu-nabilir, olumlu bir rol oynayabilir. Şu halde eğer sözkonusu olan bir Kürt milli kurtuluş hareketi idi ise, bu hareketin biricik şaş-maz yolu vardı: komünizmle el ele vermek. Yani yakın Sovyet devriminden hız ve yön almak.. Yeni doğmuş Kürt milliyetçiliği bunu yapmadı. Halbuki Türk burjuvazisi bunu yaptı.

40 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

33

Page 36: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

2 — Sosyal bünyenin ve geçmişin ağırlığı altında ezildi kaldı: Kürdistan'ın hakim ve galip sosyal bünyesi, (klan) ve aşi-ret uiuluğu ve beyliği sistemi idi. Bu sistem geleceği değil geç-mişi özliyebilirdi. O zaman geçmişe dört elle sarılmış: a) Türki-ye'de saltanat b) Dünyada emperyalizm vardı. Onun için Kür-distan'daki galip vasıf bu milli ve milletlerarası katmerli irticaın peşinden sürüklenmeğe mecbur kaldı. Marksizmin temelli pren-sibini bir daha teyid ediyor: (Varlık) düşünceyi tayin ettiriyordu. Eğer birinci şıktaki görüş ufkuna (düşünce), ikinci şıktaki Kür-distan'ın sosyal bünyesine (varlık) dersek, o düşünce kıtlığın; bu varlığın baskısından başka hiç bir şey izah etmez. Onun için biz o zamanki Kürtlük ceryanının mümessillerini budalalıkla, ka-fasızlıkla itham edecek kadar hayalperest olamayız. O buhranlı devrede bütün zırhlılarına, fiyakalı taburlarına, gayet camgöz ve paralı casus ve hafiyelerine rağmen emperyalizm, ölüm tit-reyişleri geçiren şaşkın bir canavar haline dönmüştü. Onun Kürtlüğe Ermeniliğe ve ilh. o sırada gülümser görünüşü bile, ölüm devrindeki bir tetanoslunun «rire hyppocratique: dıyk-ı Hi-pokrati»sinden, Sokratvari sırıtışından başka birşey değildi. Bu sırıtış, ondan medet umanları pençesine geçirmek isteyen bir vahşi hayvanın hilekâr çehre oyunundan farksızdı. O zamanki Kürt milliyetçiliği bunu göremedi; fakat görüş ufkunu bu kadar daraltan şey zekasızlığı ve kabiliyetsizliği değil, içinden doğ-duğu ve mümessili olmak istediği Kürdistan sosyal bünyesinin ruhuna yaptığı baskı idi.

O zamanki Kürt milliyetçiliği, tarihi vaziyeti yüzünden ken-disine hala derebeyleri lider yaptı. Hala bir iskeletten farksız olan Sultanla kompromi yaptı. Hala, anavatanda patlayan işçi hare-keti önünde vahşi hayvanlara mahsus bir panik haleti ruhiye-sine düşmüş emperyalizmden medet umdu. Anadolu'da daha bir depreşme ve toplaşma başlangıcı sezilmek üzere iken, Bedir-hanilerden (Kâmran-Celadet-Cemil), halifenin konspirasyonuna dayanarak, İngiliz binbaşısı Noel ile birlikte, yanlarır>a aldık-ları 15 kürt atlısına yaslanaraktan «Malatya'ya harben girdik-leri zaman. Kürt bayrağım» çekmeğe kalkışıyorlardı. (Gazinin Nutku) Kürt milliyetçileri, mazlum -Kürt (Miriyvo)larının içine gi-

34

Page 37: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rerek, Kürt köylülüğünü barut gibi ihtilalcileştirecek, devrim şi-arları ve teşkilatları yaratacak ve Anadolu köylülüğünün milli Kurtuluşu ile eşit haklı ve müşterek anti-emperyalist cepheli bir müttefik gibi kardeşleşecek yerde, sultanin ve musallat emper-yalizmin Anadolu'da yeni beliren milli narekete karşı aleti olmak tehlikesine düştü. Malatya'da İngiliz binbaşısı ve onbeş Kürt at-lısı ile Bedirhanileri karşılayan Mutasarrıf Bedirhani Halil ile Harput valisi Galip idaresinde Sivas kongresini bozmaya kalkış-mak, ne yaptığını bilmemek, o zamanki taktiğe göre dosta kılıç çekip düşmanın kucağına düşmek idi.

Kürtçüleri ölüm darbesi ile vuran amillerin başında şu iki sebep gelir: 1 — Milli kurtuluş ve istiklal hareketinin öz itibarı ile bir geniş çalışkan köylülük meselesi olduğunu bilememek, yani objektif olarak kitleden kopmak. Halbuki, o ikiyüzlü Cum-huriyet burjuvazisi küllü ayıbıyla beraber, hiç olmazsa palavra da ve sahtekârca da olsa, bir: «Memleketin efendisi köylüdür» ikiyüzlülüğü ile Türk köylülüğünü aldatmak silahım kullanmıştı. Ve hâlâ bile bunu kullanıyor. 2 — Sübjektif olarak Kürtçülüğün belini ortasından balta ile kıran ikinci mühim amil, onun teşki-latta da tiereoey artıklarına dayanması, oğa ve bey şeflerle ve kadrolarla iş görmeğe kalkışmasıdır. Halbuki bir Kürt münev-verliği (aydınları - y.n.) ve köylülüğü bloku pekâlâ mümkün ola-bilirdi. Bu objektif ve sübjektif sebepler yüzünden, İstanbul'da Mardin yolu ile gelen ve 13.cü Diyarbakır kolordusunun bir sü-vari alayına rağmen vukuatsızca Malatya'ya karşılanarak giren Bedirhaniler, üçbuçuk subayın teşkilatlı müdahalesi önünde çil yavrusuna döndüler. Eylülden sonra Erzurum kongresinde bur! larla uzlaşmanın daha doğru olacağını ( . . . ) u askeri teşki-latın Malatya cüz'üne Mustafa Kemal, şu telgrafı çekiyordu: Urfa ve civarında İngiliz kuvvetleri azlıktır. «Kürtlerin de, içtimaî muvaffak olsalar bile, kuvveyi askeriye karşısında ne dere-ceye kadar muvaffak olacaklarını takdir buyurursunuz» (Gazi-nin nutku)'.. Başka tabirle, Cumhuriyet burjuvazisi Kürt ağa ve beylerinin «içtimai muvaffak» olabileceklerini bile tahmin etmı-

40 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

35

Page 38: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yordu, Ve gerçekten de öyle oldu. Hemen hemen aynı tarihler-de, taşra burjuvazisi namına Mustafa Kemal paşa, İstanbul bur-juvazisi namına Bahriye Nazırı Salih paşa, imzaladıkları 11 Ey-lül 1335 (1919) tarihli ikinci protokolde, makamı saltanat, hilafet nakkında bir sürü teminattan sonra şu satırları imzalıyorlardı: «Kürtlerin istiklali maksadı zahirisi altında yapılmakta olan tez« viratın önüne geçmek hususu tesbit edildi.» (Gazi'nin nutku, Sayfa 146). Artık ondan sonra, doğru veya yanlış, haklı veya haksız, her Kürt hareketinin alnına meşhur damgalar basıldı durdu: 1 — İrticadır, 2 — Ecnebi parasiledir... O zamanki vazi-yeti tahlil eden bir mebus, Sakarya'dan sonra Fransızlarla gü-nev anlaşması biterken. Zalim Çavuş isminde birinin Koçgiri taraflarındaki «talanını» böyle izah eder ve anlatır: «Alişar nam haydutlar», «Divrik, Refahiye, Kuruçay, Kemah civarını birleş-tirerek muhtariyet verilmesi "için telgraflar çekmiştir... Ecnebi parası ve parmağı bu oyunu oynuyordu.» (Urfa mebusu Şeref: «Birinci Millet Meclisi» 3.1.932)'

NİCELİKÇE KÜRTLÜK Türkiye Cumhuriyetinde Anadolu'nun ve Kuzey Karadeniz

kıyılarının dışında bir «Şark vilâyetleri» kavramı ve damgası var. Onyedi vilayet sınırını içine alan bu mıntıka, (...)15 saymıyanlar için, herhalde bir kapris eseri olarak böyle bir isim takılmış sa-yılamaz. Bu mıntıka bir coğrafya bölüğünden ve kıtasından iba-ret de değildir. Çünkü Kemalizm, güya umumi bir kânun kisvesi altında teşkil ettiği Umumi Müfettişlikler oyununu yalnız bu min-tıkanın başına «Birinci Müfettişlik» adı ile oynadı. Ve herkesten iyi Kemalizm bilir ki, bu öyle kuru bir merkeziyet, yani umumi işlerde, halkın işlerini kolaylaştırmak ve ilh. yaveleri gibi, bir burjuva devleti için boşuna masraflı olacak bir külfetten ileri gelmez. Birinci müfettişlik, Kürdiston halkının baş ucunda asıl-

40 Bir kel ime okunamadı (y.n.).

36

Page 39: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mış bir demokiesin kılıcı, bir ilan edilmemiş kelbî (köpekçe - y.n.) sıkı-yönetim, bir en yırtıcı ebedi terördür. Bu vasıflar gözönün-de tutulduktan sonra, bütün bu mıntıkanın önce bir ayırdedilişi-nin, sonra militarist bir zulüm sistemi ile idare olunuşünun Ke-malizmin keyfi yahut babasının hayrı için yapılmış ve yapılmak-ta olmadığı kolay anlaşılır.

Şark vilayetleri mıntıkasının asıl adı: Kürdistan'dır ve bu-nun böyle olduğunu anlamak için, hattâ Şark vilayetlerinin iç-lerine doğru Başvekilvari bir seyahat yapmağa bile pek hacet yoktur. Türkiye Cumhuriyeti atlasını açınız, şöyle kasaba isim-lerine bir göz gezdiriveriniz; «Dil inkılabı»nın bu isimleri türkçe-leştirmek hususundaki bütün gayretlerine rağmen, büyük çoğun-luğunun sizin —yani Türklerin— anlıyamıyacağınız bir dilden olduğunu hayretle görürsünüz: Hakkâri-Van-Bitlis-Siirt-Mardin-Harput-Urfa-Malatya-Sivas ve ilh. sırf vilayet adları olan bu ke-limelerin Türkçe ile bir ilgisi var mı? Gerçi belli olmaz, bakar-sınız bir «tarih inkılapçısı» çıkar, bize (Ate'na)nın (at-ana) oldu-ğunu öğrettiği gibi, meselâ: Malatya'nın Türkçe (mal-at-ye) ke-limelerinden, Mardin'in (Mert: erkek + in'den: erkeğin oturduğu mağara) sözlerinden, bilmem Siirt'in (seyirtmek: acele koşmak) lafından, yok Bitlis'in (bitli İsa)1 palavrasından geldiğini ve daha kimbilir neler Türkçeleştiriverir. Esasen vilayet isimleri geçmişin birer yadigârı da sayılabilir. Fakat bir memleketin hangi kavime ait olduğunu gösterecek asıl isimler, küçük kasabacık ve köy adlarıdır. Biz gelişigüzel bir misal olmak üzere, Başvekil İsmet Paşanın Büyük Millet Meclisinde temsil ettiği «intihap daire-si» (seçim bölgesi - y.n.) ni ve Şark vilayetlerinin en Garp vila-yetini, yani Malatya'yı ele alalım; ve onun da köy isimlerini ds-ğil de daha ikinci derecede olan kaza ve nahiye adlarını resmi devlet yıllığında görelim. Malatya vilayetinin sekiz kazası ile na-hiye merkezleri şunlardır: 1 — Malatya: Merkezinde Porga, ispendre, Tahir, Kuzene, Kal'a; 2 — Ariha kazasında: Sürgü, Levent, Guracık; 3 — Arapgir kazasında: Şotik, Motmur; 4 — Pötürge'nin: Keferdiz, Merdis, Tahsis, Sinan; 5 — Eğin ka-zasında İliç [sakın Lenin'in menşei olmasın?], İnseti, Ağın Paş-keli; 6 — Kâhta kazasında, Tokariz, Merdis, Alut, Sincik (Bre-

37

Page 40: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mişe); 7 — Adıyaman: Samsat, Kuyucak, Karıcık, Çalgan, Tut; 8 — Hekimhan: Hasan Çelebi, Gelengeç.

Şu halde Cumhuriyet burjuvazisinin «Şark vilâyetleri» de-diği Kürdistan'ın bugünkü Türkiye hudutları içinde mevkisi, tut-tuğu yer nedir? 1928 ve 1929 tarihli T.C, yıllığına göre: «Türki-ye'nin kayıtlı umumi nüfusu» 10.915.909 kişi; Türkiye'nin yüzöl-çümü 762.730 kilometre karedir. 17 Şark vilayetinin (Erzincan, Erzurum, Elazığ, Urfa, Beyazıt, Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Şebinkarahisar, Gaziantep, Kars, Gümüşhane, Mardin, Maraş, Malatya, Van) zikr edilen devlet yıllığınca nüfusu 2.738.267 kişi ve yüzölçümü (251.131) kilometre karedir. Yani Şark vilayetleri Türkiye Cumhuriyetinin nüfusça %24,7 si, arazice %32,8 i nis-betindedir. Yuvarlak hesap söylenecek olursa, Türkiye Cumtıu-riyetince yarı resmi şekilde hudutları çizilen Kürdistan, bugünkü Türkiye'nin nüfusça (1/4) dörtte biri, arazice (1/3) üçte biri demektir.

Fakat bu nisbetler şüphesiz Türkiye içinde Kürt çoğunluğu-nu teşkil eden vilâyetler için böyledir. Yoksa Kürt halkının bu-lunduğu mıntıkalar, bu 17 vilayetin sınırlarından bir hayli daha geniştir. Batıda Sivas ve Adana, kuzeyde Ardahan ve Artvin, vi-layetleri hudutlarını aşar. Yukarıda, Zalim Çavuşun «talan» etti-ği, Alişan'lıların muhtariyet istedikleri mıntıkalar, kısmen Sivas vilayetine dahildir. Şark taraflarında seyahat eden bir Kürt düş-manı, Beyazıt ve Ağrı dağı mıntıkalarındaki Kürtlerin (...)16 bah-sederken şunları yazıyor: «Fakat derebeylere zayıf düşmesi ve sonra da ilga edilmesi neticesi olarak Dicle menbalarında sey-yar bir hayat geçiren bu Kürtler, buraları istila ile memleketi çe-kirge hücumuna uğramış bir tarla gibi harap etmişlerdir! Ve ha-rabiyet pek derindir. Pek acıklı olarak devam etmektedir. Kürtler buralarda da kalmamışlar yavaş yavaş, daha Şimale, Kafkas-ya'ya da sokulmuşlardır. Gürcistan hududunda, Ardahan'ın ot-laklarında hatta (Yalnız çam) geçidinde [Artvin vilayeti] bile bunları aynı vahşi hissiyatla, kaba ahlâkla, aynı cemiyet teşki-

40 Bir kelime okunamadı (y.n.).

38

Page 41: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

latı/la görmekteyiz.» (Yusuf Mazhar: Ararat Eteklerinde, Cumhu-riyet 10.7.930)

Fokat Kürtlük deyince onu sırf Türkiye hudutları içine sığ-dırmak kâfi değil..

Eski dünyada bugün Şark ve Garb diye bir tasnif nasıl mümkünse, tıpkı öyle iki Balkan vardır:

1 — Garp Balkanları; 2 — Şark Balkanları.. Garp Balkan-larını bilmeyenimiz yoktur: Genel olarak Balkanlar dediğkniz Avrupa kısmı. Fakat Asya «Balkanları» veya «Şark Balkanları» diye henüz adı konulmamış bir «Balkanlar» var ki, onun herkes-çe muayyen ve malum bir tek ismi yok: Muz gibi yiyenin niye-tine göre çeşni değiştiren bir çok isimleri var. Bu Balkanlar bu-günkü Kürdistan'ın hudutları üstündedir. Avrupa Balkanları gi-bi, Asya Balkanlarının da, büyük ve tarihi geçitliği yüzünden: Kürt, Ermeni, Arap, Süryani ve ilh. gibi bir çok ırk ve kavimler karma karışık, içli dışlı, sellemeh-üs-selâm (uluorta-bir arada -y.n.) bulunurlar. Avrupa Balkanları gibi Asya Balkanlarında da bu Arap saçı haline gelen ırklar ve milletler, ikide birde ça-tışırlar; şu veya bu yabancı devletin nam ve hesabına komite-ciler yetiştirirler. Bir farkla ki, Asya Balkanlarında Şarklılık ha-kimdir. «Asyalılık» (...)17 bütün şiddetiyle hüküm sürer. İşte Kürt-lük denince ve bu Asya Balkanlılığı içinde, oldukça mütecanis bir ırk ve ( . . . )B i r l iğ i temsil eden bir nüfus anlaşılır. Kürt de-yince yalnız Türkiye hudutları içinde bulunanlar hatırlanmama-lı. Batı İran'da, Kuzey Irak'da ve hatta Suriye'de de Kürtler mev-cuttur. Kürtlerin Kafkaslara kadar çıktığını yukarıda geçen bir fıkrada görmüştük. Ağrı isyanı, Türkiye'ye karşı İran Kürtleri içinde hazırlandı; Ağrı isyanından, bir kaç ay sonra başta Bar-zan şeyhi olmak üzere, Irak hükümetine karşı kışkırtman Kürt hareketi Irak'ta patlamış ve senelerce sürmüştür.

17 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 18 Bir kel ime okunamadı (y.n.).

39

Page 42: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

NİTELİKÇE KÜRTLÜK (MİLLET OLARAK) Niceliğine, miktar ve sayısına kısaca işaret ettiğimiz Kürt-

lük nitelikçe ne haldedir? Başka tabirle millet olarak bir Kürtlük var mıdır? Bunu araştırmak için önce millet denilen realitenin: 1 — Tarihi; 2 — İstikrarlı bir vakıa olduğunu hatırlamak lazım-dır. Sırası ile soralım: 1 — Kürtlük istikrarlı bir varlık mıdır? Evet. Kürdistan denilen mıntıkanın yüzyıllardan beri tanınmış sosyal hususiyeti ve bu mıntıkalarda oturan insan kümelerinin içinde belki en eski bir kavim olarak («tarih inkılapçıları» duy-masın) Kürtlerin bulunuşu, bugün bir vakıa olan Kürtlük cami-asında su götürmez bir istikrarın mevcud olduğunu, Kürtlüğün bir fatih peşinde toplaşmış gelgeç bir kalabalık olmadığını, bel-ki şimdi de dahil olmak üzere şimdiye kadar üstünden sel gibi aşıp geçen binbir fatihe rağmen bir mevcudiyet olarak kaldığını ispata kâfidir. 2 — Kürtlük tarihi bir vakıa mıdır? Buna da evet. Gerçekte Kürt kavimi ve Kürt aşiretler camiası, yüzyıllardan beri mevcut oluşuna rağmen, bağımsız bir Kürtlük, bir Kürt milliyeti davası, ancak dünya proletarya devrimleri çağına karşılık gelen, Şark'ın mazlum milletlerindeki milli uyanış tarihinden önce cid-di surette başlamış değildi. Osmanlı imparatorluğunda derebey sistemi galip geldiği müddetçe Kürdistan içlerinde Kürtlük cere-yanı değil, aşiret gayreti hakimdi. «Bağımsız Kürdistarv» sözü, Kürtlüğün millet olarak bir başka millete karşı konuluşu, ancak yakın dönemin ve bu günün meselesidir. Tarihte Kürtlük vak'a-sından batış ederken, bu böylece bilindikten sonra mahut «ırk» projesini de unutmayalım. Türk burjuvazisi, o müstesna «Tarih inkılapçılığı» (...)19 ile bütün «medeni» milletlerin Türk oldukları-nı ispat ederken «vahşi» Kürtlerin de «irken» «an-asıl» (aslında -y.n.) Türk olduklarını yafıutta «halis-üd dem» (safkan - y.n.) Türkleri Kürtleştirdiklerini ileri" sürmekten geri kalmıyor. Zikri geçen yazıcı bu noktaya şöyle temas eder: «yanımda münevver ve müttefekkir geçinen bir zat vardı... hane sahibinin ahval ve adetini görerek: '—Azeri Türkler burada Kürtlerin üzerinde ne

40 Bir kelime okunamadı (y.n.).

40

Page 43: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

derin tesirler yapıyorlar... bak adama!.. Bu Kürtten ziyade Türkü andırıyor'... demişti. Zavallı gafile hadiseyi tersine görmesi lâ-zım geldiğini anlatamadım... Çünkü o bir Türk'ün Kürtleşebile-ceğini havsalasına sığdıramıyordu. Fakat hakikat böyle idi ve böyledir de...» (Yusuf Mazhar «Ağrı Dağı Eteklerinde» Cumhu-riyet 19.7.930)

Tabii ciddi bir mevzuda «Kürtleşmiş» olanların hangi «ırk» dan olduklarını anlamak, «kan muayenesi» usullerine başvur-mak ancak Kemalist milliyetçiliğin, o da nalıncı keseri kabilin-den harcıdır. Halbuki böyle bir metodun mantıki neticesini Ana-dolu Türklerine de tatbike kalkışmak gibi Kemalizm için tehli-keli: bizim için beyhude bir ihtimal de vardır. O zaman kimlerin kanlarında nelerin bulunduğunu «allah bilir»di... Fakat milliye-tin tarihi ve sosyal bir kavram, ırkın ise tabii ve muhitî bir key-fiyet olduğunu bilenler için bu üzüntü ve yapmacıkların manası yoktur. Onun için biz, insanların «Kürtleşmiş» veya «Türkleş-miş» olduklarına değil, buğun sosyal olarak «Kürt» mü, «Türk» mü tanındığı ile yetineceğiz.

Bu iki ana hat çizildikten sonra, milliyet meselesinin özel-liklerini de arayalım. Millet deyince somut olarak nasıl bir top-luluk hatıra gelir?

1 — Yurt birliği, 2 — Öz dil birliği, 3 — Kültür birliği, 4 — İktisat birliğini., kül halinde temsil eden bir topluluk. Kürt-lük böyle bir topluluk mudur? Bakalım:

I — YURT BİRLİĞİ: Yukarıda geçen mülâhazalardan son-ra Kürtlerin, yüzyıllarca süre Anadolu'dan coğrafya bakımından bağımsız, hususi dünya yollarının geçit ve uğrağı olmuş, iklim ve tabiatça az çok mütecanis bir yurt içinde, bir arada yaşamış bir topluluk olduklarını ispata hacet kalmaz.

II — ÖZ DİL BİRLİĞİ: Kürtçe, Türkçe ile hattâ taban ta-bana zıt bir dildir. Fakat acaba bütün Kürtlerce konuşulan biri-cik bir dil var mı? Burada şu iki noktayı unutmamak lazım: 1 — Öz Dil Birliği: milli bir birlikten bahsederken, mutlak istis-nasız dil birliği değil, öz dil birliği murad edilir. Bugün .Kürdis-tan'ın bazı vilayet merkezlerinde iktisadi menfaatleri Türk bur-

41

Page 44: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

¡uvazisi ile az-çok uzlaşabilen bazı Kürt burjuvaları ilé Kürt ay-dınları arasında Kürtçeden kozmopolit bir tiksiniş vardır. Bu hal halâ bugün bile Türkiye'nin kültür merkezinde yaşayan mon-şerleşmiş Türk burjuvalarında görülenden farksızdır. Frenkçe veya frenkleştirilmiş Türkçe konuşmayı bir üstünlük sayan Türk burjuvaları, bir Anadolu Türklüğünün varlığını nasıl inkâr et-mezse, tıpkı öylece, Şark vilâyetlerinin Türkleşmiş gözüken ko-caman Kürt tüccar, müteahit ve memurları da, biricik bir Kürt dilinin varlığını yok edemez. Esasen millet dili olarak dil birliği denince, geniş halk tabakalarının konuştuğu ana dil, öz dil ha-tıra gelir. Şark vilâyetleri denilen Kürdistan'ın halk dili böyle bir dildir. 2 — Şive Farkları: Kürdistan'ın eski medeniyetlere uğrak bir dört yol ağzı oluşu, çok eski zamanlardan beri, burada ana hatlarında müşterek biricik bir dilin doğmasına ve yaşamasına imkân vermiştir. Fakat, sosyal bünyenin hâlâ bugün bile yon klân ve yarı derebey vaziyetinde kajışı, muhtelif semt ve züm-relerin Kürtçeleri arasında bazı farkların bulunmasını icap etti-riyor. Lâkin bu farkları haddinden fazla büyütmemeli; helé Tür-kiye gibi, önemli bir azınlığın en ufak kültürel varlığına bile ta-hammül edilemiyen bir memlekette, en belirsiz siyasi hare-kettin] af edilmez bir cinayet sayıl[dığı] kısmında, bu farkları pek tabii bulmak lazımdır. Bununla beraber, muhtelif şiveler ara-sındaki farklar, herhangi bir Şark milleti içinde bulunabilecek farklardan daha büyük değildir. Yerinde inceleme yapmış olan yoldaşlarımızın verdikleri bilgilere göre, Kürdistan'da ve Kürtler aasında, âdeta birbirinden farklı iki dil gibi sayılan iki şive var: asıl Kürtçe, Zazaca... Halbuki bu şiveler arasındaki belli başlı farklar, şu üç çeşit nüanstan ibarettir: 1 — İkinci derece harf-lerin değişişi: Meselâ bazı kelimelerin asıl Kürtçesinde (p), (g) (d) harfleri, zazacasında sırasıyla (c), (t)', (b) gibi harflere is-timlâ ediyor (dönüşüyor - y.n.). Yahut asıl Kürtçe denilen şive-deki (e), (i) sesli harfleri zazacanın ov-oy seslerine dönüyor. Bu-günkü Türkçe, çeşitli vilayet ve semtlerde bu kadarcık değişik-liklere uğramaz mı?.. Meselâ bir buğday kelimesini ele alalım. Bu kelime Anadolu'nun çeşitli mıntıkalarında yalnız herkesin bildiği şu şekillere girer: buğda, buğdey, buydey, boğday-bugday.

42

Page 45: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

büdey, biiyde ve ilh... (ğ) harfi sert (g) veya (y) harfine dönü-yor yahut büsbütün kalkıyor; (y) harfi olmamışa dönüyor. Sesli-lerden (u)' harfi, (û), (o) (ü); (a) harfi (e) oluyor... Fakat bütün bu değişiklikler, Türkiye'de bir Türk milleti bulunmadığını gös-terebilir mi? 2 — Eklemelerin değişmesi: meselâ asıl Kürtçe-de, (im), (dim) ile biten kelimeler zazacada (î), (e) eklemeleri ile nihayetleniyor. İstanbul yöresindeki (geliyorum), Anadolu'da ya aradan (ru) kaldırılarak (geliyom), yahutta büsbütün acaip ilavelerle (gelipdurum)', (gelippatırım) biçimlerine girmez mi? 3 — Başka dillerden gelme: Kürtçede en ziyade Acemce olmak üzere, batıya doğru gittikçe artan tek tük Türkçe ve güneye doğru indikçe Türkçeden az fazlaca olmak üzere Arapça keli-melere rastlanılır. Fakat yabancı kelimelerin binbir çeşidi ile dolu olan Türkçe, bu yönden Kürtçeyi geride bile bırakır. Yalnız burada bir yön hatıra, gelir. Tarihi menşelerine (kökenlerine -y.n.) bakılırsa, Kürtler eski Farslı istilacıların, Kürdistan yerlileri ile kaynaşmasından doğma sayılır. Bu itibarla Kürtçede Acem-cenin büyük bir nüfuzu olabilir. Fakat fiillerinin bünyesine bakı-lacak olursa, Kürtçe köklerini ayrı bir dil saymak gerekir. Her ne olursa olsun, hattâ Kürtçenin Farisiceden çıkma bir dal bu-dak olduğu kabul edilse bile, bugünkü Kürtçe ayrı bir vahdettir. Ve nasıl Azeri lehçesi ile Osmanlı Türkçesi bugün Azerbeycan ve Türkiye gibi iki başka millet yurdunun realitesine engel de-ğilse, tıpkı böylece, ailevi bağları uzanan bir Kürtçe de, bağım-sız bir millet dili olmaktan geri kalamaz.

3 — KÜLTÜR BİRLİĞİ: Kürtlerin kendilerine has bir zihni-yeti, bir «milli ruh»u var mı? Kürtleri yakından tanıyan yoldaş-larımız bize, geri mahiyette de olsa, Kürtlerde kuvvetli bir ka-rakter özelliği bulunduğunu nakletmişler ve Kürtleri her tanı-yan için bunu teslim etmemek imkânı bulunmadığını söylemiş-lerdi. Hakikaten Kürdistan'ın her tarafında Kürtlüğe has müş-terek vasıfların bulunduğunu, o kadar ki, bu vasıfların burju-vazinin bile ödünü patlatacak kadar çok sağlam ve sarsılmaz olduğunu, bizzat burjuva yazıcıları da sıkıntıdan terleye terleye anlatırlar. «Şark vilayetleri»ndeki epey orjinal incelemelerinde biricik olan Yusuf Mazhar anlatıyor: «Kafkasya'dan hicret et-

43

Page 46: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

miş Dağıstanlı Türkleri buralara iskân etmişler... Bunlardan Di-yadin civarında, (Taşlı çay) köyü etrafına yerleştirilen üç-dört bin kişi, Kürtlerin taaddilerinden (zulmünden - y.n.) masun ka-labilmek için, hemen bir (aşiret) teşkili ile onların bir çok adet-lerini aynen kabul ve takip etmek sayesinde, dört taraflarını saran bu iptidai insanlar arasında mevcudiyetlerini zorla ve kısmen muhafaza eyleyebilmişlerdir. Dağıstanlıların reisi olan Murat beyle görüşmüştüm. Bunların kendi emellerinin şevkine tabi olarak geçindikleri sakin hayata, ve az çok bedii hislere karşı Kürtlerin nasıl adavet (düşmanlık - y.n.). beslediklerini bu adamın dilinden dinlemelidir? [Soru işaretini biz koymadık..] Bu tasallutlar Dağıstanlıları gereği gibi değiştirmiştir. Diğer Da-ğıstanlılar iskan olundukları başka mıntıkalarda, jDÖyle teşekkül-ler ile kendilerini müdafaa edemediklerinden Kürtlere mağlup olmuşlar, kaynaşmışlar adeta temessül etmişlerdir (asimile ol-muşlardır-y.n.). Bu (fenomen) nin vukuunu her yerde görüp du-ruyoruz, Hatta (Erzincan)' gibi kuvvetli Türk muhitinde [bakın o «kuvvetli Türk muhiti» ne..] Vilayet merkezinin geceleri ziyaları (ışıkları - y.n.) görünecek kadar yakınında bir köy ahalisi Kürt-lerin tasallutundan, taaddisinden (zulmunden - y.n.) kurtulabil-mek için, (Kürt) olmaktan başka çare bulamamışlardır. Bu ha-dise 20-30 sene evvel tamamlanmıştır... Bunu Erzincan'da bilen-ler halâ vardır. Eğer sorarsanız size: (Mecidiye) köyünün, (Ge-çit) köyünün Kürtleştiğini söylerler... Şimdi isyan vukubulan mıntıkalarda köyler, —(Gümüştepe), (Beyazıtağa), (Kızılkaya), (Karabulan) ilh. Hattâ âsilerin rüesasından (reislerinden - y.n.), (Kör Yusuf)un oturduğu (Soluksu) gibi— Türk isimlerimi taşıdık-ları halde buralarda bir tek Türk kalmamıştır.» (Z.Y. Cumhuri-yet 18.7.930)

Gerçi bu itiraflarda, üretici güçlerin gayet geri olduğu bir . mıntıkada, insan kümelerinin nasıl çarçabuk daha ilkel teşkilat şekillerine döndükleri de var. Fakat dikkat edilirse bu şekil de-ğiştiriş, sırf bir sosyal bünye değiştirişinden ibaret kalmıyor. Kürtlerin yalnız yaşayış tarzına uyulmuyor; aynı zamanda, oldu-ğu gibi Kürt dilini ve kültürünü benimseyiş ve Kürtleşiş kendini gösteriyor. Bu misaller Kürt kültürünün ve zihniyetinin, oradaki •

44

Page 47: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yaşayış tarzlarının da süratlice yardımı ile, ne kadar etkili oldu-ğunu yeter derecede anlatır. Ve bu zihniyet bütün Kürdistan içinde az çok nüans farkları ile beraber, ortak ve geneldir.

Türk burjuvazisi Kürtlüğe karşı iki çeşit tedbir kullanıyor: 1 — ¡skan siyaseti... 2 — Tehcir (göç ettirme - y.n.)'siyaseti... Rum ve Ermeni azınlıkları üstünde denenen ve Türk Burjuvazi-sinin epey istediği gibi dönen bu siyaset, Kürtlüğe karşı tutuna-bilecek mi? Yani Kemalist burjuvazi Türkiye'nin üçte birine va-ran Kürtlüğü ortadan kaldırabilecek mi? Birinci tedbir, yani is-kânla, bütün himayelere rağmen aksi neticeler elde edildiğini burjuvazi bizden iyi bilir. Şark vilayetlerinde iskan edilen mu-hacirler, hattâ vilayet merkezlerine en yakın olan köylerde bile, ya Kürtleşip kayboluyor, yahut geldiği yere kaçmaya mecbur oluyor. Tehcir ve imha usullerine gelince: ilk olarak, memleketin üçte birini bir taraftan öbür tarafa kaldırıp atmak ne mümkün-dür ne de burjuvazinin beklediğini verir. İkinci olarak ulu orta imhacılık, bilhassa şu kültür konusunu ilgilendiren önemli neti-celer vermektedir. Kürt halkının cidden nesli boldur. Verdiği kurbanlar, (...)20 Türklüğe karşı ezilen bir Kürtlük varolduğu ka-naatini, tüm Kürdistan halkı içinde genelleştirmek, yaymak ve derinleştirmekten « başka hiç bir ürün vermiyor. Şu-halde, Türk burjuvazisinin hakimiyet ve baskısının müddet ve şiddeti ile doğ-ru orantılı olarak Kürtlüğün zihniyeti ve kültürü genişleyecek ve mütecanisleşecektir. Kürdistan halkının öyle bir «Kürt kafası» deyişi vardır ki, bu kafa ezildikçe büyüyen ve kesildikçe çoğalan masal devlerinin başlarına benziyor.

|V — İKTİSAT BİRLİĞİ: Tarihi millet realitesinin teşkili de-mek, özel anlamı ile bir memlekette kapitalizmin doğuşu demek-tir. Fakat bugün biz o çorak kapitalizm-öncesi dünyasında değil, emperyalizm dünyasındayız. Emperyalizm ise değil ¡kapitalizm-öncesi, değil kapitalizm, kapitalizmin de «çürüyüp, dağılan» ve ölüm safhasıdır. Emperyalizmin bu özelliğinin bir ifadesi de, ka-pitalist münasebetleri çerçevesine sığmayacak kadar geniş ve evrensel bir iktisadi ağın, tüm yeryüzünü sarmış olmasında-

40 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

45

Page 48: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dır. Şu halde daha meselenin somut içine girmezden önce, ay-da veya bir başka yıldızda bulunmadığına göre, Kürdistan'ın da yeryüzünde olduğunu, yani biricik dünya kapitalist ekonomi-si içinde sayılabileceğini kabul etmek gerektir. Meseleyi genel-likten ve soyutluktan çekip çıkarırsak, bir memlekette milliyet münasebetlerinin doğması, pazar münasebetlerinin o memleket ölçüsünde genişleyerek, gelgeçlikten ve orızîlikten kurtulması anlamına gelir. Kürdistan'da egemen üretim Jarzı henüz peder-şahi kapalı ekonomi olmaktan kurtulmuş değildir. Fakat, bütün geri memleketlerde müşterek olan bu vasıf, Kürdistan ölçüsün-de geniş ve oldukça devamlı pazar münasebetlerinin doğmuş olmasını reddetmez. Onun için, böyle pazar münasebetlerinin mevcut olup olmadığını değil, —çünkü vardır— fakat Kürdis-tan'a has, yani Türkiye'den az çok bağımsız bir pazar münase-betlerinin bulunup bulunmadığını tesbit etmek kâfidir. Kürdis-tan'ın kendisinin bağımsız pazar münasebetlerile Anadolu'dan ayrı kalışını bize açıkça gösterecek iki su götürmez vak'a var: 1 — Kaçakçılık, 2 — Gümüş para.

1 — KAÇAKÇILIK: Güney hudutlarındaki bitmez tükenmez çapul sahneleri, güney hudutlarına Türkiye'den kaçan Ermeni-lerin yerleşmesi, güney hudutlarına yakın Hoybon Kürt İstiklâl Cemiyetinin karargâh kurması, güney hudutlarının bir kaçakçı karakolları zinciri ile kuşakvari kuşatılması... İşte dört vak'a ki, Kemalist burjuvazi için tarifi gayet kolay birer mesele: Vatan hıyaneti! Fakat biz biliyoruz ki birşeye sövmekle, o şey yok edil-miş olmaz. Haydi 250-300 kişilik çetelerle ikide birde Urfa ova-larında, davarını, devesini, sürüsünü «hat altına» götüren «ça-pul sahneleri»ni, genel olarak kaçakçılığa zemin hazırlayan ke-şif kolu taarruzları sayalım. Fakat öteki manevi taarruz tarafı-nı, «Ermeni yurdu»nu, «Kürt istiklali»ni nereye bağlıyacağız? Ya bu müthiş ve sistematik kaçakçılığın kendisi niçin? Hiç şüp-hesiz bütün bu sorguların topuna birden cevap verebilecek olan şu «her yerde hazır ve nazır» (...)21, Emperyalizmin Nusaybin hattını bıraktırmayan pazar. Ermeni ve Kürt tahrikatçılarına hu-

21 Yaklaşık sekiz - dokuz kelime okunamadı (y.n.).

46

Page 49: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dut boyunda (...)22 aldırtan pazar, Erzurum'dan ve Erzincan'-dan kalkıp (...)23 kredi ile kaçak alışverişine gelenlerin kıblesi ve câzibesi pazar! Bu pazar Kürdistan pazarıdır ve Kürdistan pazarı bu pazardır. Kaçakçılığın en büyük sebebi kim ve nedir? 1 — Kemalizm, 2 — Kürdistan pazarı.

1 — Kemalizm: Evet şaşılacak bir şey yok. Kaçakçılığı en çok kovalayan gibi, en büyük davet eden de Kemaiizmin ta ken-disidir, Cumhuriyet burjuvazisinin tezadları bir değildir. İç pa-zarı tekelci ve tefeci sermayenin kurbanlık koyunu haline geti-ren ve bu müthiş buhran yıllarında, dünyanın hiç bir yerinde gö-rülmedik derecede yüksek tekelci fiyatları halka dayatarak ha-yatı ateş pahasına çeviren Kemalizm, kaçakçılığa en büyük ye-mi hazırlayan bir sistemdir. Nitekim bunu bir komünist değil, biz-zat Finans Kapital yayın organının en sunturlu baş makalesi de itiraf eder: «öyle yapılmalı ki», der, «o kadar vasi (geniş - y,n.) ve o kadar az mangalarla tahdit edilmiş olan bir ülkede, bir hududun iki tarafındaki ahali, fiyatça gayet başka başka hayat şartlarına tabi olmamalıdırlar. Yani itibari şimendifer hattının yürüdüğü aynı sahra üzerinde kurulmuş iki köy, meselâ şekeri biri okkası yirmi kuruşa, öteki ise yetmiş kuruşa yemeye mec-bur olmamalıdır. [Yani Kemalizm Türkiye'ye hakim «olmamalıdır» gibi bir şey...] Yoksa ne yapılırsa yapılsın kaçakçılık tedip edil-mek nedir bilmez kalacaktır.» (Milliyet 10.12.931)

2 — Kürdistan pazarı: Tabii Türkiye'nin bütün hudutlarının «iki tarafındaki ahali, fiyatça gayet başka başka hayat şartları-na tabi»dir. Halbuki kaçak ticaretin normal alışveriş derecesine girdiği Şark vilayetlerinde buna sebep, sadece bir tek değildir. Belli başlı sebeplerin önünde, burjuvazinin «o kadar geniş, o ka-dar az mangalarla tahdit edilmiş» deyişinden de anlaşılacağı üzere, Kürdistan pazarının, İç Anadolu'dan ziyade tabii ve tari-hi sebeplerle Suriye'ye bağlı oluşu gelir. Faraza: a) Trablus, Ni-zip, Besni, Malatya; b)' Saraypınarı, Suruç, Urfa, Siverek, Ela-zığ; c) Resulayn, Viranşehir, Diyarbekir, Osmaniye, Palu, Kiğı,

17 Bir kel ime okunamad ı ( y . n . ) . 18 Bir kelime okunamad ı (y.n.).

47

Page 50: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Erzincan... ve ilh. yolları ile ta Karadeniz yaylalarına* (belki ora-dan İstanbul'a) ve Erzurum, Kars yaylalarına, Van gölünün öte-lerine kadar sistematikman işleyen kaçakçılık, kervanlarını yüz-yıllardan beri geçtikleri yerlerden geçirmekten başka bir iş yap^ mıyor. Cumhuriyet burjuvazisi, Fevzipaşa - Diyarbekir hattıyla Ergani Bakır Madeni şirketini sevindirdiği kadar, kaçakçılığı da yerindirmek ve bütün ordularının «tedip sefer»lerine, seyyar, sa-bit jandarma ve it sürüsü gibi milis kıt'alarının imha terörüne rağmen, henüz yabancısı ve uzağı kaldığı Kürdisfan pazarını fethetmek istiyor. «Kaçakçılar» tefrikasının yazıcısı diyor: «Fa-kat (...) i4 Türk demiryolu, son bir sene zarfında (...)25 kaçakçılı-ğa oldukça bir ket vurmuştur. Trablus, Nizip - Besni yolu ile en çok kaçağını Malatya'ya sokardı. Malatya demiryolu, Malatya pazarında kaçağı tahdit etti. Şark'a giden demiryolları kaçak-çılığa, fesatçılığa karşı çekilmiş bir kılıçtır.» (Naşir Hakkı, «Ka-çakçılar», Milliyet 24.2.931)

Bu kılıç Kürdistan pazarının geleneksel ve tabii bağlarını ne dereceye kadar kesip atacak? Bunu zaman gösterecektir. Hattâ gösteriyor bile. Hususi kaçakçılık mahkemelerine, gümrük ordularına rağmen, burjuva basınında şanlı bir zafer gibi bir haf-tada, falan yerde şu kadar kaçak eşya müsadere edildiği «ker-vanın yürüdüğü»nü gösteriyor:

«CENUPTA YAKALANAN KAÇAKÇILAR VE KAÇAK EŞYA

Ankara 8 — (A.A.) — Bu ayın ilk haftası içinde gümrük mu-hafaza kıt'aları tarafından Cenup hududumuzda 40 kaçak vqk'ası takip edilmiş ve 4 yaralı, 43 kaçakçı yakalanmıştır.

* «Diğer taraftan Suriye'den Ayıntaplıların vesairenın çok fazla miktarda kaçak eşya ithali gümrüklü malın satışını tamamen durdurmuştur. Bu vaziyet karşısında tUc-car şaşkın bir hale gelmiştir. Kaçakçılık o kadar çoğalmıştır ki, burası adeta bir transit merkezi halini almıştır. Halep'den getirilen mallar, Sivas, Zile, Tokat, Mer-zifon, Niksar kaçakçıları tarafından o havaliye ve Samsun ve Erzurum'a kadar getirilmektedir. Kaçakçılık yüzünden Haleb'e kaçakçılar tarafından hergün bin-lerce altın aşırılıyor. Buna mukabil ihracat yapılamıyor.» (Ali Nihat; Elbistan'da Vaziyet-i İktisadiye, Cumhuriyet, 22.11.930).

24 Bir kelime okunamadı (y.n.). ^ 25 Bir kelime okunamadı (y.n.).

48

Page 51: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Bu vak'alarda beş bin kiloya yakın kaçak gümrük eşyası ve otuz bin adet sigara kâğıdı, üç silah, otuz dört kilo esrar, kırk hayvan elde edilmiştir. (9.2.933)

FEVZİPAŞA'DA YAKALANAN KAÇAK EŞYA

Fevzipaşa 24 — Halep'ten kaçak evya ile gelmekte olan 20-25 kişilk bir kafile hudutta muhafızlarla müsademeye tutuş-muşlar Ve eşyaları bırakıp kaçmışlardır. İçlerinden bir tanesi ya-kalanmıştır. Burada mağazalarında kaçak eşya bulunduran iki tacir hapse mahkûm olmuştur.» (3.933)

Niçin? Çünkü biz, sosyal cihedlerln tabiata galebe çalaca-ğına inananlardanız; fakat, hele şu anarşik, kapitalizm düzeninde insan iradelerini oyuncak haline getiren pazar münasebetleri, he-le Kürdistan gibi asırlık geleneklerine tabii kolaylıkları temel yap. mış bir mıntıkada, zannedildiğinden fazla hükmünü sürdürecek-tir. Sonra, demiryolunun çektiğini sun'î kılıç ne kadar halis çelik-ten olursa olsun, acaba Şark vilayetlerine meselâ Bursa ipe-ğini, hiç bir zaman kaçak sun'î ipeğin iki misli fiyatına olsun ta-şıyıp getirebilecek midir? Hayır.

Şark vilayetleri veya Kürdistan etrafında kopan iktisadi ve siyasi fırtınalarda emperyalizmin hiç mi rolü yoktur? Bilâkis pek büyük rolü vardır. Şüphesiz o kadar ucuza sürülen metalar onun sürprodüksiyonudur (Üretim fazlasıdır-y,n.). Hattâ emperyalizm yalnız stoklarını boşaltmakla da kalmıyor, kaçak ticaretinin mer-kezlerini de sanayi teşebbüsleriyle yükseltiyor. Faraza Antakya ve İskenderun'da onbinlerce Ermeni'nin birleştiklerini ve yer yer mâmur kasabacıklar kurduklarını anlatan «Ka-çakçılar» muharriri: «buralar hududa uzaktır, (...)28 Fakat kaçak malı işleyen tezgahlar buralara kurulur» (N. H. Milliyet 18.12.931) Bol bol yetiştirilen metalarını kaçak depolarından hudut boyun-daki askeri garnizonlar arkasında emniyet altına alan emper-yalizmdir. Güney şimendiferlerine harıl harıl kaçak mal taşıta-rak zenginleşen emperyalizmdir. Karşılık olarak Türk mallarına gayet ağır gümrükler ve nakliye tarifeleri basarak, kıtlık çeken

40 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

49

Page 52: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Suriye'ye Türk buğdayı yerine Amerikan buğdayı yedirten, yine emperyalizmdir. Misallerini hep burjuvazi versin: «Cenup treni, kaçak taşıyan, kaçak ticaretinden kazanan bir hat oluyor.» (N. H. Milliyet 24.2.931) «Saraypınarı istasyonunun meydanı, yüzlerce buğday çuvalı ile dolu idi. Suriye buğdaya, ekmeğe muhtaçtı. Fransız idaresindeki Cenup demiryolunun Türk ziraat mahsulunü çok pahalıya taşıyan tarifesi, gümrüklere konan ağır rüsum, Türk malını Suriye'ye sokmamak için bir duvar ör-müştür. Oradaki komisyoncular bu acı vaziyetten teessürle bah-settiler. Suriye ekmeğini ta Amerika'dan getiriyor, fakat komşu malını yiyemiyordu.» (N. H., Keza) Fakat emperyalizm, daima emperyalizmdir.. Onun kainatta hedefi, legal - illegal çapuldur. Şu halde, bu yanıp yakınmalar niye?.. Burada ibretle görülecek olan mesele emperyalizmin talanı değil, onu bilmeyen yok; bu talanın Kürdistan hudutlarında niçin bu kadar elverişli zemin bulduğudur. Bu niçinin iki sebebi var:

A) Manevi (siyasi) sebep: Türkiye'de genel olarak kapitalist düzeni ve özel olarak bu düzenin Kürdistan'daki baskısı, kaçak-çılığın ideolojik ve psikolojik haklı çıkarılışını gerektirir. Gerçek-ten de Türkiye'de düzen kapitalizm olunca, Kürdistan'lıların da Batı vilayetlerindeki burjuvalar gibi fazla kâr peşinde koşmasın-da «ayıp» veya «günah» aranabilir mi? Sonra Kürdistan'da her-gün çeşitli ve kanunsuz —evet burjuva kanunlarının bile lega-litesi dışında— soygundan ve çapuldan başka yaptığı hiçbir şey yokken, bu ezilen mıntıka nüfusundan Cumhuriyet burjuvazisinin menfaatlerine balta vurmak hırsı ve arzusu nasıl silinebilir? «Vatan hıyaneti» güzel... Fakat bu «Garp vilayetleri» burjuvala-rının malikanesi demek olan «vatan»da, genel olarak «Şark vi-layetlerinin teb'a ve kul yerine konulmaktan ve hakaret gör-mekten başka ne mevki ve menfaati vardır? Onun için «Kaçak-çılar» yazıcısında okuyoruz: «fakat bugün Ermeni Resulayn, kaçak kullanmayı bir vatan hıyaneti telakki etmiyenlerin yüzün-den büyüdü, büyüdü. Bu kaçakçı ocağı da, bugün 350 dükkanlı, şöyle böyle iki yüz evli bir çöl kasabası oldu.» (N. H. gene; Mil-liyet 25,12.931) Gerçekten yazıcı, burada bilerek veya bilmeye-rek, Kürdistan halkındaki. Şark vilayetlinin kafasında ve yüre-

50

Page 53: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ğindeki fikriyatı ve ruhiyatı okumuş oluyor. Bir Şark vilayetli «kaçak kullanmayı bir vatan hiyaneti» değil, belki bir intikam borcu, bir öç alma farzediyor. Nitekim, yakalanmış bir kaçakçı hakkında, şu satırlar çiziştiriliyor: «Sattığı malın %50 sini öde-yerek almıştı. Korkusu yoktu. Gene dönse kendisine kredi açar-lardı. Fakat bu sefer nasılsa tutulmuştu, kaçakçılık şanına, ka-çakçılık şerefine leke sürülmüştü». Dikkat! Yani Şark vilayetli, kaçakçılığı «ihanet» değil bir «şan» ve «şeref» sayıyor. Artık bol bol dua edebiliriz. «Viranşehir'li kaçakçı bütün memleketi viran etmek için her seferinde 40 altın, 50 altın çalarak vatanına hıyanet ediyor, bunu ne günah, ne ayıp sayıyordu. [Makyave-list siyasetin nerelerinde emekliyor bu küçük burjuvacık?..] Biz önce bununla, bu fikirle mücadele edeceğiz...» (N. H., Keza)

Halbuki tamam bir buruvazinin, hele Kemalist burjuvazinin asla «mücadele» edemiyeceği, etse bile daima şapa oturacağı şey, tam bu «fikir» değil midir?

B)' Maddi (iktisadi) sebep: Hep yukarıdan başlıyoruz. Önce manevi ve siyasi sebepten bahs ettik. Bu (...)2/ bir üslup. Yoksa zaten böyle sebeplerden bahsediş bile, onları izah edecek tarihi maddeci temellerin bulunduğunu göstermekten başka bir şey ifade etmez. Şark vilayetlide niçin böyle bir «Hıyanet-i vataniye» hareketini «şan» ve «şeref» bilen ideoloji ve psikoloji yayılmış-tır? Bu boğazı sıkılan bir insanın haleti ruhiyesi olduğu kadar, göbek bağı kesilen bir çocuğun teprenişine de benzer. Bu ruh-sal durumun bir derin amili de, Şark vilayetlerinin bağımsız Kür-distan pazarı oluşuhdadır. Bunu bize burjuva dili ile söyleyecek, biri Kürdistan'ın en Garb, ötekisi en Şark mıntıkalarına ait iki misal:

Garp'dan misal: «Elbistan'da vaziyeti iktisadiye: memleke-tin vaziyeti iktisadiyesinin almış olduğu acıklı halini arzetmek isterim. Elbistan [Şark vilayetlerinin en Garb'ı olan Maraş'ın en kuzey noktası] hububatı bol ve Suriye'ye yapağı, davar, döşe-me tabir edilen kilim ve bir çok mevadı iptidaiye (ilk madde -y n.) sevk ve ihraç eden, oldukça mühim bir kasabadır. Burası

40 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

51

Page 54: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

evvelce bilumum ithalatını Halep'den celp ederdi. Harb i umu-miden sonra İstanbul ve Mersin'cten ceibetmeğe başlamıştır.» (Ali Nihat: «Elbistan'da...», Cumhuriyet; 22.11.930)

Şark'dan misal: «Eskiden İskenderun, ta Van'a kadar Şark'-ın iskelesiydi. Bugün demiryoluyla Malatya'ya bağlı olan Mersin ona rekabet ediyor: fakat İskenderun bugün bizim için kaçak limanıdır.» (Naşit Hakkı: Hudut boyunda «Kaçakçılık.» Milliyet 18.12.931)

Bu iki misal bize Kürdistan pazarının, hâlâ Anadolu'dan ayrı mahreçli bir vahdeti temsil ettiğini göstermez mi?

Yunus Nadi efendi, emperyalizmden hudut ahbaplığı ve «hüsnüniyet»i gördük mü diye sorduğu bir baş makalesinde: «şimdiye kadar hayır» diyor, «Mandater Fransa ile akdolunan mukavelede sarahatle kayıt ve taahhüt edilmiş olmasma rağ-men, hayır. Bilakis, kaçakçılığın ve emniyetsizliğin resmi ellerle teşvik ediliyor gibi olduğunu forzettirecek bir vaziyet muvace-hesinde bulunmaktan kurtulamadık ve kurtulamıyoruz.» Fakat daha aşağıda emperyalizmin niçin bu «teşvik»lerinde muvaffak olduğunu, farkında olmadan ağzından kaçırıyor: «Türkiye'den çıkıp gitmiş olan Ermeni mültecilerini Türk hudutları boyunca sıralamaktaki maksadı, her şeyden evvel dostane telakki etme-ye imkan var mıdır?» («Cenup hudutlarımızın arkasında neler oluyor.» Cumhuriyet 18.12.931)

Yani emperyalizm, kaçakçı karakollarını «Türk hudutları boyunca sıralamak» için herşeyden evvel mevcut maddi vazi-yetten ve unsurlardan istifade ediyor. Gerçekten, dikkat edile-cek olunursa bütün kaçakçılık sistemi, hep Kürdistan'ın eski kurtları tarafından görülür. MisaHer:

«Süryani Mardinli (Şark vilayetli) Yorgi, buranın (Meydan Akbez'in) baş kaçakçısıdır. Halep'deki garnizonun müteahhidi diye tanınır. İstihbarat işleriyle de çokça alâkadardır, derler» (N. H. «Kaçakçılar» Milliyet 18.12.931) Yani eski Kürdistan'lı. şimdi Kürdistan hududunda kaçakçılık ederken hem müteahhit-lik, hem casusluk şeklinde emperyalizmle el eledir.

«Arap pınarı haftada onbeş vagon kaçak sarf eder. Bu kârlı

52

Page 55: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sürüm noktasını önce (...) îs (O'nhannis Taşçıyan) keşfetmiştir. Bu Suruç'da [yani Urfa Şark vilayetinde] doğma Ermeni, eski Taş-naklardan. Dayandığı çete sermayesinden istifade ederek ve ilh... (N. H., Keza Milliyet 24.12.1931)

«Kulhacı ve Arslantaşı, Serap pınarının tali depolarıdır. Kul-hacı'da Melik Ahmet ve Hain Bozan, Arslan Taşı'nda Hırço bu Ermenilerin vasıtasıdır. Bunlar bizim topraklarımızdaki akraba-ları vasıtasıyla çokça kaçak sokmuşlardır.» (gene) «Türkiye ha-ritası içinde adamca yaşamağa mecbur tutulan babalan İbra-him paşa denen meşhur şakinin [demek ki taşradan da meşhur şaki yetişirmişl] devrini Cumhuriyet zamanında da yaşatmasına müsade edilmiştir.» ( . . . p aşireti sergerdelerinden Halil ve ave-nesi burdaki Ermeni kaçakçılanle el ele ve başbaşadır.» (Gene Milliyet. 25.12.931), «Mardin'li Şeyh-ül Buruz, Viranşehir'li Agop oğlu Şükrü, Viranşehir'li Mirço, tenekeci Bogos, Mardin'li -(...)3U, Lice'li Haço, Halep'li Ebu Ahmed, buranın en maruf kaçakçısı-dır [burası ta Erzincan'a kadar mal sürer (...)31 (Gene) Bir Ha-lepliden maadası Kürdistan'lı... Akçakale'nin hakimi baş kaçakçı Ekber Ekberyan'dır. Büyük sermaye, geniş kredi bunun elinde-dir. Akçakale, Urfa'dan [şark vilayetinden] kaçan Ermenilerin, çetelerin, Suriye'nin dört bir tarafında toplanan Taşnak dökün-tülerinin makamdır (karargahıdır - y.n.).» (Keza, N. H. Milliyet 27.12.931)

Emperyalizmin siyaseten durgun göründüğü günlerde, ikti-saden ve sistematikman kullandığı imkânlar: 1 — Bağımsız Kür-distan pazarı, 2 — Bu pazarın eski müessirleridir. Bizim bu en-teresan manzaradan çıkaracağımız netice, ne Kemalizmiri nasıl bir kapanda kuyruğunun kıstırılmış olduğu, ne emperyalizmin İskenderun ve Antakya'yı elinden bırakmakla Cumhuriyet burju-vazisine oynadığı oyun ve aradaki kör döğüşü değil, sadece şu konumuzu ilgilendiren eden vak'adır. Şark vilâyetleri ekonomik-man bağımsız bir pazardır. Yahut Türkiye'den ziyade ve Ana-

28 İki kelime okunamadı (y.n.). 29 Bir kelime okunamadı (y.n.). 30 Bir kelime okunamadı (y.n.). 3' Bir kelime okunamadı (y.n.).

53

Page 56: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dolu'dan fazla Suriye ile bağlıdır. Bu pazarı sömüren emperya-lizm, hattâ gelfn alayı şeklindeki mahfelerle* kaçak eşya sokma-nın hünerini, yâni mahalli şerait ve münasebetlerin ıcığını, cıcı-ğını bilen Kürdistan pazarının eski âmillerini kullanıyor.

2 — GÜMÜŞ PARA: Kaçakçılık denilen perdenin arkasında nasıl Kürdistan iktisat birliğini temsil eden bir bağımsız pazar münasebetlerinin tepkisi gizli ise, gümüş para tekerleklerinin üstünde yürüyen de, Şark vilâyetlerinin kendine has değişim münasebetleridir. Bu gümüş para realitesi, biraz da pederşâhî ekonominin kapalı ve defineci özelliği ile ilgilidir. Fakat esasen Şark vilâyetlerinin gümüş parası, Şark vilâyetlerinin kaçakçılı-ğından kıl kadar ayırt edilemez. (Kaçakçılık + Gümüş Para = Şark Pazarı) üçüzü, Kürdistan'ın iktisadî dininin «teslis»inden (üçüzünden, y.n.) başka birşey değildir. Şu halde gümüş para vak' asına değerken ve (...)32, bu «vahdetsi temsil eden «teslis» üçü-zünün bir köşesine dokunmuş olmaktan başka bir şey yapmıyo-ruz. Bağımsız Şark pazarı «Ruh» ise, gümüş para onun somut «oğlu»dur. Kaçakçılık ta, bu oğulun şu fani dünyadaki doğuşu-dur. Onun için, kim ki Kaçakçılık der: Gümüş Para_der ve Şark Pazarı der. Elbistan'ın kaçak ve Suriye'ye sürümsüzlük yüzün-den «almış olduğu acıklı hali»nde'n (...)ss başlıyan, hemen gü-müş parayı söyler: «Elyevm (hâlâ, y.n.) burada diğer cenup vi-lâyetlerinde olduğu gibi madenî para tedavül etmektedir.» (Ali Nihat; gene, 22.12.930). Kürdistan pazarı, âdeta tabiî bir tepkiyle Kemalizm'in Allah'ını, yâni Cumhuriyet parasını hudut-

* «Urfa'yı iyi tanıyan bu hâinler buranın büyük servetini emmek için her hileyi dü-şünmüşlerdir. «Birkaç ay evvel, Urfa 'nm Harran kapısı önünde bir gelin alayı görülür. Telli pul-lu bir deve, üzerinde bir mahfe, etrafta kalabalık. «Bu muazzam gelin alayı merasimle Urfa 'ya girerken, bir zabıta memurunun gö-züne cenuptaki Ermenilerle çok teması olan bir kaçakçı uşağı da çarpar. Polis, aralarına sokulur, mahfeyi tetkike başlar. Kaçakçılar yakalanacaklarını anlayınca, her biri bir tarafa kaçarlar. «Gelin ve devesi ortada kalır. Başıboş çöle dönen deveyi yakalarlar. Btr de ne görsünler? «Allayıp pullayıp memlekete soktukları gelin, kaçak ot ipek, kaçak bez, kaçak lavanta, Kaçak kauçuktan başka birşey değilmiş.» (Naşlt Hakkı: Kaçakçılar, Mil-liyet, 27.12.931).

32 Bir kelime okunamadı (y.n.). 33 Bir kelime okunamadı (y.n.).

54

Page 57: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

larından içeri uğratmıyor., Ve hattâ hudutları dışında brle kovalı-yor. (...)34 Kâinatın Türklüğünü ispata kalkışan ve sonra Türk-lüğü, karşıki dağlarla birlikte yarattığına inanan Kemalizm, mem-leketin yarısında hâlâ Sultanların tuğralarile süslü Kuruş ve Mecidiyenin tanınmasını, on senelik atıp tutmalarına rağmen, bugün görmezliğe gelmekten başka türlüsünü yapamıyor. Kür-distan içinde, Cumhuriyet burjuvazinin ve onun bekçisi Kemaliz-min nasıl bir «ecnebî» sayıldığını, en sâdık kulu İtiraf etsin: «Malûmdur ki, hudut vilâyetlerimizde ve umumiyetle eski şarkî Anadolu havalisinde altın, mecidiye ve bunların aksamı tedavül ediyor. Evrak'ı nakdiyemizin adına buralarda «not» diyorlar ve tıpkı ecnebî dövizi gibi yabancı ve hususi bir muameleye tâbi tutuluyor. Bütün alışverişler macfenî para üzerinden oluyor.» (Siirt Mebusu Mahmut; Milliyet, 18.5.932).

34 Yaklaşık yedi - sekiz kelime okunamadı (y.n.).

Page 58: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

b) Sosyal Münasebetler ve Köylülük

SINIFLAR Şark vilâyetlerinin «namuslu*» bir istatistiğini bulmak hayal-

dir. Bununla beraber, burjuva basının verdiği rakamlara göre (Milliyet, 7 1.931), son nüfus sayımında, Şark vilayetlerinde 2.673 bin 478 kişide 1.798.888'ine «mesleksizler veya mesleği meçhul olanlar» deniliyor. Şark vilâyetleri nüfusunun % 67,60'ınt (yâni 2/3'sinden fazlasını) teşkil eden bu kategori içinde, hiç şüphe-siz bütün mevcut sınıfların aşıntı ve döküntülerinden tortulaşmış «déclassé» 1er önemli bir yekûn tutar. Bunlar arasında çeri ço-11

hanlıktan artmış, serserileşmeğe kadar varmış, yarı dilenci, yarı lümpen unsurlar ekseriyeti tutar. İş Bankası'nın idare heyeti reisi, Trabzon-İran transit şosesinden bahsederken, Kemalist «Halkçı» demagoklarına has olan «suret'i haktan görünüşü» ile, Şark vilayetleri halkını şöyle tasvir ediyordu :

«Bu yol öyle bir mıntıkadan geçecek ki, onun halkı bugün iş-siz, güçsüz ve muzdarip, mukadderatına intizar vaziyetinde bu-lunuyor.» (Milliyet, 21.2.932). İşte «Şark vilayetleri» nüfusunun bu üçte ikisinden fazlasını teşkil edenlerin içinde çoğu (biz di-yelim nüfusun yarısına yakını, siz deyin yarısından fazlası) bu «işsiz güçsüz ve muzdarip, mukadderatına intizar vaziyetinde» olan insanlardır.

Bir ihtilâl kıyametinde olumlu rolleri kadar ve belki daha çok olumsuz rolü ağır basabilecek olan ve sanayi işsizlerinden farkı, ilkelliğiyle tam «lümpen proletarya»dır, Çoğunluğunun

56

Page 59: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

şehirde değil de, kırlarda dağınık bulunmasile ayırt edilebilecek bulunan bu zümreye bu kadarcık işaret etmekle yetineceğiz. Bu, sırf «işsiz, güçsüz ve muzdarip» insanlık, şüphesiz, sosyal kökleri asla derinleştirilmemiş olan mahallî ayaklanışlarda ve isyanlarda, gayesiz ve disiplinsiz bırakıldıkları nispette, boz-guncu rolünü oynamıştır. Elle tutulur gayeli ve demir disiplinli bir sosyal devrimde bile, bu zümreler, dağınık köylüden çok daha güdülmesi güç bir anarşi unsuru olabilir.

Biz, Şark vilâyetlerinin üretim süreci içinde aktif rol oy-nıyan unsurlara gelelim. Yine burjuvazinin verdiği rakamlara göre, bir «meslek» sahibi gösterilen zümrelerin yekûnu 873.673 kişi olarak gösteriliyor. Öz nüfusu temsil edenleri bunlar saya-cak olursak, bu yekûn içindeki sınıf ve zümre bölünüşleri şöy-le ayrılıyor: 1 — «Ziraatçılar»: 753.406; 2 — «Sanayi erbabı»: 37.453; 3 — «Ticaretle meşgul olanlar»: 33.404; 4 — «Muhtelif meslek erbabı»: 25.228; 5 — «Serbest meslek erbabı»: 6.689; 6 — «PTT'ciler»: 7.646; 7 — «Memur»: 9.847; 8 — «Hâkimler»: 917'dir.

Bu rakamlar sınıf münasebetleri bakımından tasnif edile-cek olursa, şu neticeler elde edilir: 1 — Köylülük, 2 — Öteki sınıflar ve zümreler.. Ve bu iki cephenin karşılaşmasında, Köy-lülüğün (Ziraatçılar) âdeta yekpâre ve yüce bir kitle hâlinde yükseldiği ve tüm nüfusun % 86,24'ünü kapladığı anlaşılır. Şark vilâyetlerinin onda dokuzuna yaklaşan bu büyük yığının göz-den geçirilmesini biraz daha aşağıya bırakarak, buradâ ona «karşı» koyduğumuz «öteki sınıf ve zümre»lere bakalım. Bunlar içinde başlıca şu zümreler var: 1 — Şehir ve kasaba küçük-burjuva, 2 — Tefeci, ticaret sermayedarları, 3 — Aydınlar ve devlet memurları. Bunların Türk burjuvazisi ile münasebetlerine göre kısaca bölünüşlerine bakatım :

1—ŞEHİR KÜCÜK-BURJUVALARI: Bunları «sanayi», «tica-ret» ve «muhteif meslek» erbabı denilenler arasında aramak lâ-zımdır. Sanayi erbabı nüfusun % 4,28'i, ticaret erbabı % 3,82'si, muhtelif meslek erbabı % 2,88'i olarak gösteriliyor. Biliyoruz ki, Şark vilâyetlerinde tam kapitalist sanayi denilecek bir şey

57

Page 60: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

henüz gelişmiş değildir. Şu halde, istatistikte «sanayi erbabı» diye gösterilen sınıf, sırf ve tamamile «zanaatkârfar» diye bil-diğimiz küçük-burjuvalardır. Ticaretle meşgul olanlar yukarıda-ki sayısına göre % 3,82'dir. Fakat bunlar, küçük-burjuva ve sermayedarlardan ziyade, adeta pre-kapitalist ekonominin be-zirgân münasebetlerini (...)35 ve tabiî ekonominin etrafında bi-rikmiş, onu kurt gibi kemiren küçük tâcirler, çerçiler, (...)39 den ibarettirler. Bunların % 3,82'den % 2'si şehir küçük-burjuvaları sırasına girebilir. Muhtelif meslek ebabından da hiç olmazsa % 2,88'den % 1'inin bu şehir küçük-burjuvalığı kategorisine gir-diğini kabul edecek olursak, şehir küçük-burjuvalarının nüfusa nispeti % 7,25'j bulur. Demek Şark vilâyetlerinde, köylülük dı-şındaki sınıf ve zümreler yekûnunun yarısından hayli fazlası, bu şehir küçük-burjuvalarıdır. Bunların, Türk burjuvazisi ile ge-nel olarak ezilen sınıflar arasında sallanacağı mâlûm. Fakat, Türk burjuvazisine karşı bu Şark vilayetleri küçük şehir burju-valarının dostluğu ve düşmanlığı şöyle terozilenilebilir:

1 — Türk burjuvazisi ile menfaat beraberliği: Derebeğilik aşındıkça ve iflâs ettikçe, şehir küçük-burjuvazisinin, ve-lev (...)37 de olsa, bir müşterisi elden gidiyor demektir. Fakat Türk burjuvazisinin genişliye'n devlet sistemi. Şark vilâyetleri şehir küçük-burjuvalarına : kalabalık bir asker, jandarma ve memur müşterileri kazandırıyor. Hem de bu yeni müşteriler herhalde derebeğiler kadar «az muteber» bir ödeyici değildir.

2 — Türk burjuvazisi ile menfaat tezadı: Türkiye'de ka-pitalist sanayii garp vilâyetlerine inhisar ettirilmekte devam ediyor. Garpta sanayiin gelişimi. Şark şehir küçük-burjuvaları-na, hele küçük zanaatkârlara ekmek bırakmaz. Bütün kapitalist memleketlerinde orta sınıfların" başına gelen budur., Fakat Şark vilâyetlerinde şehir küçük-burjuvalarının başına gelen, bu nor-mal gelişim âkibetlerinden daha beterdir. Çünkü kapitalist ge-lişimin ilerlediği memleketlerde, aşınan ve dökülen şehir kü-

35 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 36 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 37 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

58

Page 61: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

çük-burjuvaları için, gelişen yeni ve İleri sanayide, mutlak ol-masa bile, izafî nispetler dahilinde bir iş güç bulmak mümkün-dür. Oysa Şark vilâyetliler için bu imkân iki bakımdan sınırlıdır:

a) Bir defa Türkiye'de gelişecek sanayi, burjuvazinin yor-damınca ve memleketin yaylımıncadır. Sanayice bu kadar ge-riliğine rağmen, daha bugünden, birçok üretim dallarında bur-juvazi yeni fabrikalar açılmaması metalibini (taleplerini — y.n.) ileri sürmeğe başlamıştır. Şu halde, Türkiye ölçüsünde geniş bir işgücü talebi, bütün aşınan orta tabakalar arzını kapatacak kadar olamıyor.

Ondan sonra, genel olarak Türkiye için bu yetersizlik muhakkak iken, mesele özel olarak Şark vilâyetlerine tatbik edilirse, yetersizliğin yokluk derecesine doğru düştüğü kolay anlaşılır. Çünkü, burjuvazi, Şark vilâyetlerinde Kürt proletaryası yaratmamak için olduğu kadar, garp sanayiini tehlikeli bir ra-kiple boğuşturmamak İçin de, oralarda da genel olarak sınaî gelişimi, — tek tük finans-kapital icapları bir tarafa bırakılır-sa, — âdeta sistematikman men ediyor.

c) Nihayet, burjuvazinin (...)38. Şu halde, Şark vilayetleri şehir küçük-burjuvalarmın âkibeti ne olabilir? Başta sınıfından olmak (deklaselik) gelmek üzere, özellikle proleterleşmekten çok, köylüleşmeğe doğru bir ric'at... Onun için, iktisaden bile Şark şehir küçük-burjuvaları, velev demokratik bir devrim hı-zına, — bu hız onun dükkâncığı'nı talan etmeğe varmadıkça, — karşı koymaz; belki hız muvaffak olduğu nispette, devrimin senden benden gürültücü ve antuzyazm taraftarı olur. Onun için, şehir küçük-burjuvaları, şehir burjuvalarından çok, zaten organikmar. (...)39 bulundukları Şark köylülüğüne bağlı ve eği-limlidirler.

•I — AYDINLAR: Daha çok «muhtelif meslek erbabı» ile me-

38 Cümlenin geri kalan kısmı okunamadı (y.n.). 39 Bir kelime okunamadı (y.n.).

59

Page 62: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

murlar ve «serbest meslek erbabı» arasında aranmalıdır, ön-; ce, serbest meslek erbabının % 90'ı ve belki daha fazlası, me-murların da hiç olmazsa % 75'i yerli aydınlardır. Muhtelif mes-lek erbabının da, yine en aşağı şehir küçük-burjuvalarından gayrisi: % 1,88'inden % 1,5'u da, Şark vilayetleri aydınların-dan sayılabilir. Şu tahminlere göre: Serbest meslek % 0,68 + Muhtelif meslek % 1,5 + Memur % 1,59 = % 3,77... Yâni, meslek sahibi Şark vilayetlileri içinde % 3-3 ,5 kadar bir ay-dın yekûnu bulmak mümkün.

Bu aydınlar içinde, şüphe yok ki, hattâ mutlak çoğunluğu bile tam bir orta tahsil görmüş sayılamazlar. Onun için bilgi ufukları, belki bir şehir küçük-burjuvazislninki kadar bile pek denemez. Ne çare ki, bunlar, özellikle memurluk gibi ve buna benzer durumlara —koyunun bulunmadığı yerlerde keçiye Ab-durrahman Çelebi rütbesi verilişi kabilinden, — bir geçtiler miydi, çarçabuk kendilerini etraflarını saran halk tabakaların-dan yüksek görmeğe özenirler. Geçim tarzları bir sanayi işçi-sininki kadar bile olmadığı halde, halkın sırtından geçindikleri bilinçlerine aksederekten, onlar birer «kabaramazsın kel Fat-ma», birer «le dinden vaniteaux» haline getirir. Şark vilayetleri aydınlarını Türk burjuvazisinin zafer arabasına bağlıyan fak-törler şu iki kategoride toplanabilir:

1 — Mânevi Bağlar: Bütün bu aydınlar, istisnasızcasına, Türk okullarında tahsil görürler. Çünkü Türk burjuvazisi, Kürt-lük azınlığının kültür ihtiyacını değil, varlığını bile «yemin billâh» ile inkâr eder. Türk kültürünün mutlak tesiri altında yetişen bu aydınlar içinde, Kürtlüğü «garp» burjuvaları gibi, bir «vahşilik» görmek modadır. Şarklı aydınlardan, hele yüksek tahsil gör-müşleri ile, büyük şehirlerde oturanlar arasında Kürtlüğünü hiç olmazsa açıkça kabul edenleri parmakla gösterilebilir. Onun için, görünüşte olsun, bu aydınlar içinde ekseriyete yakın bir nispeti «Türkleşmiş» gözükürler.

2 — Maddî Bağlar: İktisaden bu aydınlar çalışkan Kürt

60

Page 63: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

köylülüğünün Kemalist burjuvazi tarafından çapukında hazır bulunur ve vasıta olurlar. «Bal tutan parmağını yalar». Değil Şark vilâyetlerinde, garp vilâyetlerinde bile, «sacro-saint: mu-kaddes ve mübarek» burjuva müesseselerinin en ufak tenkidi-ni suç gözü ile gören ve sorumluluk kelimesinin sırf finans-kapitale karşı tanındığı ve halk için tûtî kuşundan daha meç-hul bulunduğu Türkiye'de, Kemalizm arslanınîn parçaladığı Kürt köylülüğü ve fakir halkı vücudundan dökülen kırık kır-sıklar, Kürt aydın (...)40 ların da karnını doyurmağa yarar.

Mamafih, bu genel karakteristiğe rağmen, mütecanis ol-mayan Kürt münevverliğini şu iki kategoriye ayırmak icabeder:

a) Üst zümre aydınlar: Bunlar, ya serbest meslekler {bilhassa doktorluk ve avukatlık) gibi menfaatları burjuva zen-ginliği ile sıkı sıkıya bağlı ve zaten ancak «hali vakti yerinde» olan sınıf ve zümreler içinden çıkabilmiş zümrelerdirler; yahut ta bizzat derebeğilik ve tefeci sermayenin kasaba ve şehirler-de mahallî idarelerde mümessiliğini ve halka karşı müdafiliğini yapan önemli mevkileri tutmuş yarım yamalak aydınlardır. Bun-ların ezici çoğunluğu (corrompu : satın alınmış, bozuk) unsur-lar, siyasete'n ve iktisaden «tok» mahlûklardır. Oxford üniver-sitesinde yetişmiş bir Hindli, Entelicens Servis'in bayrağı al-tına sığınan bir Gandist, bu yüksek tabaka Kürt aydınlarının fikriyat ve ruhiyatına (ideoloji ve psikolojisine — y.n.) akraba-dır. İsterlerse, suratlarına dilini pek az bildikleri Kürtlük ye-rine, kültürüyle yetiştikleri Türklüğün maskesini geçirirler ve ağalarının yahut efendilerinin bir işareti ile Mustafa Kemal'den çok Kemalist geçinirler. Vatan ve millet namına, falan hadiseyi, yürekleri parçalayan telgraflarla tel'in de ederler. Bunlarda Şark vilâyetlilik namına kalan şey: hemen hemen bir garplı kadar olamamağa boynunu teslim etmiş, Şarkın «aşağı»lığını tevekkülle kabul eylemiş karanlık bir tevazu, korkak bir sin-ginlik ve şahsiyetsizlikten ibarettir. Gayeleri mümkün mertebe

40 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

61

Page 64: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kabarmaktır. Bereket versin ki bu zümre niceliği derecesinde nitelikçe büyük değildir. (*)

b) Alt zümre aydınları: Bunlar daha çok halk içinden, orta halli köylülerden yahut deklase küçük asillerden gelirler. Bunlar «alt zümre» oluşları, münevverlik derecelerinden çok, Kürdistan'ın alt tabakalarına yakınlıkları itibariledir. Yoksa, alt zümre aydınları içinde, mutlaka «üst zümre» aydınlarından da-ha az bilgili, daha az görüş ufuklu insanlar vardır, anlamına gelmez. Alt zümre aydınlar, üst zümrenin «açıkça» söylemedi-ğini söyler. Türklüğü üstüne almaz, Kürtlüğünü açıkça söyler. Bunlardan Kürtlüğe karşı en berbat sömürge zihniyetini tatbik edenler vardır; fakat, hattâ onlarda bile bu tatbikatın haksızlı-na, yanlışlığına ait için için bir kanaat vardır. Yalnız bu kanaatini açığa vurmaz. Zaten vursa bile: İlk olarak olan biteni izah ede-bilmek için elinde hiç bir muayyen, müsbet ölçü yoktur. İkinci olarak bu olanların kaçınılmazlığını, o şark mukadderatçılığı ile felsefeleştirmiştir. Bu felsefe alt zümre aydınını bir kâbus gibi sarmış, harp cephesinin boğucu gazları gibi ezmiş ve sersem-letmiş bulunuyor. Üst zümre aydını silik ve kalp bir mangır gibi şahsiyetsizdir. Alt zümre aydını aman vermez bir sel baskını-na uğramış insanlar gibi sarılıp tutunacak bir saman çöpü bu-lamaz. Bazan can havli ile şahsiyetini kurtarmok için yanında-ki felâket arkadaşlarının boğazına, fakat pek de istiye istiye

• İstanbul Halkevl'nde «Maraş'ın Kurtuluş Günü!» kutlanıyor. «Merasimde Gazian-tep Kahramanı Kılıç Ali Bey coşkun bir nutuk» söylüyor. Bu nutkun «coşkun» de-nilen tarafı , muhakkak ;u melodramatik «Gazi» nin Allahlaştırılışı olacak : «— O kimdir?» «O... kâfidir.. . bu...» «Onu bilmiyen yoktur! Ona, tarihlerin üstünde insanlara insanca yaşamak zaferi derim. O. Gazi demektir.» Fakat bizi, «müthiş bir alkış tufanı i(inde» söylenen bu «Âli Cengiz oyunu»ndan çok, arada sessiz sedasız geçiştirilen ve gürültüye kaynıyan, Şark vilâyetleri mü-nevverliğinin Kemalizmle münasebetlerine dair, bizzat bir Kemalist meddahın ağ-zından çıkmış iki başka satırcık daha alâkadar etti. O (eski Müslümanlar Allah'a «hû» derlerdi, yâni «O»; Kemalistlerin mistisizminde «O» Gazi'dir), kılıcı ile be-raber Maraş'a gittiği zaman birşeyler görememiş olacak ki, bizim «kahraman» Kı-lıç'ın nutkunda : «Son seyahati esnasında Maraş'ta azlığı dikkatleri celbeden bir yeni gençlik gör-düğünü ve üzüldüğünü» öğreniyoruz. Giyme (tırnak - y.n.) içindeki sözler aynen; (Cumhuriyet, 12.2.933).

62

Page 65: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

olmayaraK sarııır; için ıçm Kaynayan noşnutsuziuKiarını boşal-tacak yer bulamaz.

Bu iki kutup arasındaki fark neden? Buna yukarıda da işaret ettik :

1 — Üst zümre aydını: Türk burjuvazisinin çapulun-da yaptığı omuzdaşlığını mükâfatlandırır. Kemalist sistem sayesinde komprador vurgunculukla, yavaş yavaş önce az çok para sahibi olur. Sonra bu para ile Kemalist külliyetin bir cüz'ü (tümlüğün bir parçası — y.n.) oian tefeci sermayedar haline gelir. Tefeci sermayedarlığından arazi sahipliğine geçmek, üst zümre aydını için yeryüzünün biricik ülküsüdür. Şu halde bu zümre kendiliğinden aşağı halk tabakalarına değil, üst taba-kalarına ve Kürdistan'ın burjuva unsurlarına yakındır. «Gözü yukarıdandır.

2 — Alt zümre aydını: Hürriyetle yaprlan resmî brigan-dage ve «yağma hasanin-böreği»nden aldığı ufak payla, maaşı-nın ve kazancının yetersizliğini ve açığını ancak kapatabilir. Onun için «yükselmek», tefeci ve arazi sahibi olmak uzak bir seraptır. O seraba kavuşmak istemez değil, ama kavuşamıya-cağını da bilmez değil. Hatta fakir Kürt halkının soyuluşunda ufak bir aksaklık, onu, gösterişli icraata bayılan Kemalizmin, «güya suistimal mücadelesi»ne yem dahi edebilir.

Onun için alt zümre aydını, burjuva unsurlarından çok, fa-kir halka yakındır. Yalnız, Kemalizmin, halkla kendi arasına gerdiği sun'i (,..)41 «Çin seddisni kendiliğnden anlayabilecek manevî hamlesi henüz yoktur. Gözleri aşağıda, başı düşüktür. Bu iki zümrenin sınırlarında dolaşan iki tipik ( . . . )« «(...)4S unsur-ları» bulunduğunu ilâveye hacet var mıdır? «Şark vilayetleri» münevverliğinin sayıca azlığına rağmen önemi neresindedir? Cumhuriyet burjuvazinin yerli halkı ezip soyuşunda maddi ma-nevî ara vasıtası ve alet oluşunda... Hiç unutmamalı ki, Kema-lizm şark vilayetlerinde siyasî teşkilâtını bu aydınları avlaya-

85 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 86 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 87 İki kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

63

Page 66: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bildiği nisbette kuvvetlendirir. Ve manevî nüfuzunu aynı züm-reler ile propaganda eder. Şu halde Kemalizm şarktaki teme-lini iki direğe dayatıyorsa, direklerden birisi bu münevverliktir. Cumhuriyet burjuvazisi şarkta iki bacakla yürüyorsa, bacağın bir tanesi münevverliktir.

III — BURJUVALAR: Şark vilayetlerinde burjuva unsurları var mı? Var. Bu unsurların zümreleri nelerdir? Şark vilayetleri-nin klasik anlamı ile «burjuva»dan ziyade «burjuvaiaşan» un-surlar içinde egemen tip: ticaret sermayedarı ile tefeci serma-; yedarıdır. Bu iki başlıca kategoriden sonra gelenler mali ser-mayedarlar ve en belli belirsiz olanlar da sanayi sermayedar-larıdır. Sanayi sermayesi burada hâlâ koza devrinde el ima-lâthanesi aşamasındadır. Banka sermayesi, garptaki rolüne Şark'ta da girişmek üzeredir. Geç gelmesine rağmen (...)44 bü-tün sivrilmiş sermayedarlarını biricik Finans-Kapital kampında derlemek ve Türk burjuvazisinin kasalarile bağlıyarak İş ve Devlet bankalarının peyki haline getirmek teşebbüsündedir. Burjuva unsurların nisbeti % 1-1,5 civarında. Şark vilayetleri-nin burjuvalaşma sürecine uyan unsurlar başlıca şu üç kök-ten gelir: 1 — Ağalardan, 2 — Tacirlerden, 3 — Aydınlardan.

1 — Aydınlardan: Nasıl geldiğini bahsinde kaydettik. Bunlar müteahhitlikten, umumi hizmetler denilen şekle kadar çeşitlidirler.

2 — Ağalardan geliş: Ağa deyince ekseriyetle derebey ve derebey artığı arazi ve emlâk sahiplerile, pek çok az ve seyrek olarak da bazı kalın ve müreffeh köylüleri murad edi-yoruz. Bunlar kısmen kendiliklerinden ve kısmen Kemalizmin idarî ve siyasî tedbirlerile, yavaş yavaş ölüler halinde kalan topraklarını, yine kısmen çin çin öten gönüller çelen çil ak-çeye çeviriyor ve akçeleri işletmenin sermayedarca yollarını, bazan aramadan bile buluyorlar. Daha ziyade iradcı sermaye-darlığa temayül ediyorlar. Ziraat burjuvaları.

3 — Tacirler: Bu zümreye: a) İşi küçükten büyüten be-zirganlar, manifaturacılar ve ilh. azmanları, bir kşlime ile özel-

95 Bir ke l ime okunamad ı (y.n.).

64

Page 67: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

İlkle tacirler; b) Katırcılar (büyük veya küçük bir nevî ticaret kervancıları); c) Kaçakçı tüccarları girer...

Bu üç grupta burjuvalaşan unsurları, münasebet ve alaka-larına göre halkla Kemalizm arasında dizersek, Kemalizme ©n yakın olanların başında münevverlîkten gelme burjuvalar, son-ra ağalıktan gelmeler, en sonra da üçüncü zümre (gelir — y.n.), Üçüncü zümre içinde de yine Kemalizmle en ziyade tezad ha-linde olanlar, tersine (...)4S, yani aşağıdan yukarıya evvela ka-çakçılar, sonra katırcılar, nihayet özellikle tacirlerdir.

Kategori itibarile tarifleri şu olan, Şark vilayetlerinin bur-juvalaşmış unsurları içinde yukarıdaki stratejik tasnif, daha zi-yade ufkiliğine (yatay olarak — y.n.) bir bölümdür. Halbuki sırf böyle bir tasnif de yetmez. Ayrıca şakullliğine (dikey olarak — y.n.) de bir tasnif yapmak lâzımdır. Yani aşağıdan yukarıya doğru da tabakaları ayırd etmek icap eder. Başka tabirle bu üç kategori içinde, ufak sermayedarlarla daha kalın ve koda-manları aynı menfaat ve düşünceli değildirler. Genel kural ola-rak denilebilir ki; burjuvalaşan unsurlar içinde daha büyük olan sermayeliler, daha küçük sermayelilerden ziyade Türk burjuva-zisi ile emek-birliği ve sömürü beraberliği kurmuşlardır.

I — Burjuvalaşmış Aydınlar, eskiden beri bağlı oldukları Kemalist devlet cihaz ile içli dışlıdır. Onun için Türk burjuvazisi ile hemen de sızıltısız bir klik halinde bulunur. Henüz Türk bur-tuvazisi ile ciddi bir uyuşmazlık meselesi yok gibi.,

II — Burjuvalaşmış ağaların Kemalizmle bir geçmişde, bir gelecekde olmak üzere iki mız noktası vardır. Bu kategori hoş-nutsuzdur. Çünkü; 1 — Geçmişdeki ve aslındaki sınıfın izlerini psikolojisinde taşır; 2 — Şimdiki durumda ve gelecekte, Ke-malist burjuvazinin sinir sistemi demek olan Finans-Kapital;, şebekesini büyüttükçe, bu zümrenin epice bir kısmına karşı tefeci sermaye ile başlamış olan tezad (...)46 çatışmalara uğ-rayacaktır. Bu zümreden (...)47 ziraat sermayedarı olmak isti-

85 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.). 86 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 87 İki ke l ime o k u n a m a d ı (y.n.).

65

Page 68: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dadını gösterenlere karşı ise, Türk burjuvazisinin çoktan güve,' ni kalkmıştır. Şark vilayetlerinde ziraatın makineleşmesi değil, ilerlemesi bile Kemalizme dokunuyor. Onun için oralardaki trak-törleşme teşebbüsleri, daima sözle verilen vaadlere rağmen, kırtasiyeci faaliyet içinde boğuntuya getiriliyor. Ve sadakati su götürmez unsurlar buluncaya kadar numune çiftliğinden ileri-ye geçemiyor. Bu yüzden, bu zümre burjuvalaşmış Şark Vila-yetlileri içindeki tepkiler, «millî» denilen öz burjuva temayülün-den ziyade «irticaî» denilen geriye hasret mahiyetinde kalıyor.

III — Üçüncü ketegorinin üç çeşidi içinde Kürdistan, tarihi ve iktisadî şartları bakımından en ortodoksu, burjuva mümes-sili katırcılar oluyor. Bunlar kaçakçılıkla da bulaşır, özellikle ta-cirlik de yaparlar. Fakat içlerinde Kemalizmin mutemedi olan mebuslardan en hoyrat pîranlara kadar gayet farklı, fakat Kür-distan burjuvazisinin bütün hususiyetlerini temsil eden tipler yetişir.

Kürdistan'ın iç köylerine doğru dal budak salan değiş to-kuş münasebetlerinin mümessilleri, bilhassa bu üçüncü kate-gori tacirlerdir. Mamafi, bunlar iç köylerde de henüz bağımsız birer kuvvet şeklinde gözükmüyorlar. Bilhassa aşiretler arasın-da ticaret yapabilmek için, ya aşiret başlarile tanışmış yahut ta oranın yellisi olmak lâzımdir. Talandan kurtulabilmek Ve serbestçe ticaret yapabilmek için klasik şart, ağanın akrabası olmaktır. Yoksa doğrudan doğruya aşiret içine girmek bir ser-güzeşt olur. Ağa zaten sorulursa malı satmaz. Fakat peraken-de mal satmaz, yoksa senelik mahsulünün fazlasını toptan sa-tışa çıkartmaz değil.. Bu satışlar gibi, genel olarak şehirle köy arasındaki mübadele, hele aşiretlerin esas sosyal bünyeyi teş-kil ettikleri mıntıkalarda — ki bu mıntıkalar Kürdistan'ın büyük bir kısmını tutar —, hep ağa ile içli dışlı hısım, akraba olmuş tacirler tarafından yapılır. O zaman ağanın adamları aynı za-manda tacirin muhafızları olur. Bu tacirlerin ekseriyeti, olduk-ça bir sermaye biriktirebilirlerse, toprağa dönerler. Köy tefe-cisi, üretici güçleri az çok geliştirmiş arazi sahibi ve ziraat ka-pitalizminin rüşeymi olur, bazen de ağalaşmaya kadar kararlar

66

Page 69: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

(giderler — y.n.). Bunlar Türk burjuvazisinden çok Kürd köy-lülüğüne ve Garp vilayetleri pazarlarından çok Suriye pazarına tabidirler. (...)48 örfi idarede ağaları gölgede bırakmak ve ağır iktisadi ve mali tazyiklerle bütün varlığına baçtan ziyade ortak çıkmak suretiyle iktisaden ve siıyaseten zulmüne uğradıkları Kemalizme candan düşmandırlar. Bununla beraber, derebey artığı münasebetlerle de daha dost sayılamazlar. Onun için <<(...)'49» üzeredirler.

KÖYLÜLÜK Bu yukarıda nisbetleri, Şark vilayetleri nüfusunun onda bi-

rini bulan sınıf ve zümrelerden sonra, Şark vilayetlerinde kos-koca bir «köylülük» kütlesi var demiştik. Bu büyük yığın içinde farklılaşma temayülü ne olursa olsun, hakim münasebetler he-nüz klân ve derebey münasebetleri olduğu için, köylülük de-yince, burjuvazinin «ziraatçi» dediği kelimenin altında gizlenen bey ve ağalığı bir tarafa bırakınca, geri kalan tüm toprak üret-menlerini gözönüne getirmek mümkündür.

Malûm, derebeylik Osmanlı imparatorluğunda Tanzimat-ı Hayriye'den beri resmen «mülga»dır. Fakat bu «ilga» ancak derebeyliğin kendi kendine «lağv» edilecek haline geldiği, za-yıfladığı yerler için ve merkezi derebeylik namına yapılmıştı. Kürdistan derebeyliği olduğu gibi kalmiıştı. Nitekim Gülhane Hümayunundan çok sonra, XIX. yüzyılın ikinci yarısını geçtik-ten sonra 1272 (1855) lerde, eski «kesim» yani derebey aidatı yerine, daha merkeziyetli sayılan «aşar» konulabilmişti ki, bu şekil de, tabii ekonomiyi «tekerrür» ettirme düzeninden başka bir şey değildi. Cumhuriyet burjuvazisi de «yaşı benzemesin» dedeleri gibi, yani Tanzimatçı burjuvazi gibi, derebeyliği bir da-ha «ilga» etti. Fakat iktisadî realiteler, o Büyük Millet Meclisi duvarlarından geçmiyen ferman okumalarla değil, ancak geniş kitlelerin kollektif hamlelerile etkilenebildiğlne ve Kemalist

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki ke l ime o k u n a m a d ı (y.n.). \

67

Page 70: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

burjuvazi ise herhangi bir kitle hareketinden evvel ezel ödâ patlar bir nesne bulunduğuna göre, bu seferki «ilga» da İsmei Paşa'nin sık sık başvurduğu «zaman» hazretlerinin keyfine bt-rakıldı. Başka tabirle «şapka inkılabı», «dil inkılabı», «din inkı-labı», «tarih inkılabı» diye bütün burjuva reformlarını davul zur-na ile ilân ederek «efkârı umumiye»yi boşlamamayı güden Ke^ malizm, burnu dibinde memleketin üçte birini (ve belki yarısın-dan fazlasını) ahtapot gibi sarmış derebey ve artıkları müna-sebetlerini gençliğe ve kütlelere hedef göstererek, demokra-tik burjuva devriminin en zaruri ioaplarım olsun başarmayı, tehlikeli bir oyun bildi.

İşte onun için, tam kapitalizm gelişiminde, gayet farklılaş-mış muhtelif zümre ve kategorilere, ta ziraat burjuvazisinden, ziraat proletaryasına kadar zıt kutuplar arasında sıralanan ta-bakalara bölünen köylülük, Şark vilayetlerinin yarı-derebey ve yarı-klân hakim sistemi içinde, henüz bir çok tabakaların to-hum halindeki amalgaması gibi, henüz yeknesak ve yekpare görülen bir yığın manzarasını kaybetmemiştir. Fakat hele bur-juvazinin «ziraatçi» diye andığı büyük % 86,24 nisbeti içindeki bütün insanların bir makastan çıkma menfaatlı, biricik bir ha-mur teşkil ettikleri sanılmamalı. Bilakis köy nüfusu deyince, bu-nu da ikiye bölmek lâzımdır: 1 — Genel olarak bey ve ağa de-nilen sınıf, 2 — Mahkûm köylülük.

Ancak böyle bir ikiye parçalanışdan sonradır ki, iki belli başlı sınıf gözümüze çarpar. Ve o zaman köylülük deyince, ufak tefek farklılıklara rağmen hakim beyliğe ve ağalığa karşı, umumi menfaatları müşterek biricik bir köylülük sınıfı gün gibi aydın ve belli olur. Bu iki sınıfı ayrı ayrı incelerken, aynı za-manda her ikisinin karşılıklı münasebetlerine de değinelim :

1 — BEYLİK ve AĞALIK (AŞİRET): Kürdistan sosyal bünye-sindeki hakim sistem orta çağa has ve «efrâdını câmi ağya-rını mâni» bir «derebeylik : feodalizm» sayılamaz. Ezberden hüküm verileceğine, olana yakından bakılacak olursa ta Urfa, Malatya'dan, Erzurum, Van, Erzincan'a kadar uzanan mıntıka-larda «aşiret» sisteminin egemen olduğu görülür. Derebeylik

68

Page 71: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kürdistan tarihinde de yer tutmuştur. Fakat orada derebeyliği temsil eden, ancak eski Türk ve Iran hakimiyetleri olmuştur. O hakimiyetler zamanında, Kürdistan'ın belli başlı tümsekleri ve kervan uğrakları üstünde kurulmuş karalı beyazlı yalçın kaleler türemiştir. Fakat bu derebeylikler, aşiretlerin bünyesinde kendi damgalarını sağlayamamaksızın, aşiretlerin üstünde adeta zeytinyağının su üstünde kalışı gibi kalmışlardır. Yağ dökülür veya yanar yanmaz, eski saltanatların kandili sönmüş, fakat kandilin dibindeki su olduğu gibi kalmıştır denilebilir. Fakat uzun yıllar ve belki de yüzyıllarca yan yana ve alt alta-üst üste yaşamış olan ortodoks derebey sistemi ile aşiret sistemi arasında, hiçbir münasebet veya müdahale olmamıştır demek, tecridin cıvıttırılması olur. Kandilin içinde yanan zeytin-yağı bittikten sonraki su, kandile yağ konmadan evvelki suya nasıl hiç benzemezse ve yanan yağdan sonra bir çok kirli ve zehirli lekeler ve mundarlıklar yadigâr kalmış ise, tıpkı öylece Kürdistan aşiret sistemi de, gelmiş geçmiş derebeylerden bir sıra artıklar ile rengini, saflığını kaybetmişti. Aşirete aşiretliğini kaybettiren bir cihet te, kapitalizmde ve kapitalizmin son aşa-masında bulunuşundadır, Onun için beylik ve ağalık kelimeleri altında tarif edilen aşiret sistemi, bugünkü Kürdistan'da sos-yal uzviyetin hücresi demek olan «klan = (,..)50» şekli-nin derebeyleşmiş ve burjuva düzenindeki örneğidir. Onun için bu sisteme tabir caiz ise «feodalo-klan : derebeyce (...)51» de-mek daha doğru olur. Aşiretin iktisadî temeli yer yer ufak te-fek değişiklikler gösterir. Özü tabii ekonomi kalmak üzere aşi-rette çobanlıktan kervan ticaretçiliğine kadar, adeta tabii bir evrim sürecinin basamak basamak aşamalarına rast gelinir. Aşiret arasında köylülüğün ağalara, ağaların beylere tabi olu-şu gibi bir hiyerarşi (mertebe zinciri) vardır. Fakat bu hiyerarşi bağı, hiç de derebeylikteki kadar kuvvetli ve devamlı değildir. Meselâ Dersim'den Ararotlara (...)52, ne ismi ne cismi bugün tanınmayan bazı kabile taslaklarına bağlı, Şadi, İzal, Haran,

50 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 51 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 52 İki kel ime okunamad ı (y.n.).

Page 72: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Haydaran, Demenek, Alan, Haryan gibi aşiretler var. Bunlardan bazılarının arasındaki şahsi hısım akrabalık gibi bağları bir ta rafa bırakılırsa — çünkü : burada kadın alınır satılır bir nesne sa-yıldığından, başka aşiretten kadın alan davar almış ¡kabilin-dendir! — hemen her aşiret, hatta bazı yerlilerin tabirince -«mutfak surette hür» dür. Aşiretlerin iktisadî faaliyetleri öz iti-barile gayet ilkel bir kara saban bozuntusu ile ziraattir. Hatta pek çok iç köylerde-hâlâ kadim kölelik devrinin el değirmen-leri hüküm sürer. İşte bize, tabii iktisadiyatın aile iş bölümüne ufak bir misalle başlıyan kısa bir manzara:

«Bir konağın önünde çardağın ilerisinde [yazar: Çaldı-ran'dan taş ormanı «Gireler»in kıyısında Haydaranlı aşiretinin merkezi ve Soluksu köyünde misafirdir] üç kadın vardı ki, birisi hamur yoğuruyor, ikincisi bunu kalın bir yufka yapıyor, üçüncü-sü de yufkayı altta ateş yanan bir saç üzerinde pişiriyor. Yuf-kanın hamuru darı ve arpa halitasının (karışımının — y.n.) düz taş altında el ile ezilmesinden hasıl olan bir un ile yapılmış idi ki, bu hali ile bir kepek peltesine benziyordu. (Bu kürtler zahireyi değirmende öğütmeyi bilmezler») (20.7.930 Cumhuriyet; Yusuf Mazhar, Ararat eteklerinde)

Üretici güçlerin bu derece ilkel olduğu yerlerde barına-cak (...)5ît kulübelerinden farksız bir çamur tümseği, kürtlerin giydikleri kavuk külahlara benzer yuvarlak veya damlı kulübe-lerden ibarettir. İç teşkilâtları yeraltı deliklerinden teşekkül eder. Aynı seyyah muharrir bir aşiret reisinin «konak»ını şöyle tasvir eder:

«Bu (konak) medeni yerlerde içinde hayvan bile bağlanıl-mayacak kadar karanlık, ratib, (rutubetli — y.n.) havasız bir yer altı idi. Eğer Haydaranlı aşiretinden bir Kürd'e İstanbul so-kağında rast gelir sorarsanız, Soluksu'daki Hayadaranlı aşiret reisinin bu konağını, (Karnak) sarayı gibi tasvir ederek ken-disine yalandan ibaret bir gurur yapar». (Y.M., Keza)

Aşiretin geçim nüvesi budur. Fakat bu yer «vasati»dir. Aşiret geçiminin iki ucundan biri çobanlıkta, ötekisi bezirgân-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

70

Page 73: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Iıktadır. Sürmeli Çukur'da dolaşan Yusuf Mazhar, bize çobanlık tarzının hakim bulunduğu yerlerden birini gösteriyor:

«Buralar kadimen çok mamur imiş... Fakat şimdi ekserisi aşiret beylerinin ve beylere istinat eden köy ağalarının malı olan koyun sürülerinden ibaret bir servete maliktir ki bunlar sahanın beslemeğe ve yetiştirmeğe müsait olduğu miktarın pek dûnunda (altındadır — y.n.) dır.» (Y.M. Cumhuriyet 22.7.930)

Marks, Kapital'inde, ilk mübadelenin göçebe kabileler ara-sında ve toplu bir şekilde başladığını söyler. Kürdistan'm kışın Suriye ve Irak'a, yazın Erzurum yaylalarına doğru inip çıkan çoban ve göçebe aşiretleri, buranın ücra köşelerindeki müba-delelerde önemli amildirler. Kemalizm bile, bunlara müte-madiyen güneye mal satmalarını ve oradan para getirmelerini tavsiye ederek o yolda döviz bekler. Bir nevi kervan bezirgan-lığı yapan bu göçebe aşiretler, şüphesiz kollektif alış veriş mü-messilidirler. Ve kaçakçılıkda büyük bir rol oynarlar. Bu bakım-dan Kemalist burjuvazi ile, adeta hergün silahlı mücadele va-ziyetinde kalırlar. Birbirlerini yemeleri, Kemalizmi rahat bırak-malarına vesile olur. Böyle bir ekonomi üstünde kurulacak sos-yal teşkilâtın şekli malûm. Toplum Ekonomisi çobanlıktan zi-raate geçerken, toplumun vasfı da artık ilkel komünizme veda eder. Anaşah (matriyarkal)lığın masum ve yumuşak insan mü-nasebetlerinden, Babaşah (Patriyarkal) devrinin zorbalığına ve ve ilk sınıfı toplumun diktatörlüğüne istihale eder (dönüşür — y.n.). Bu devrede Ulu (babaşah) hep ve ruh, öteki fertler hiç ve ya madde! haline gelir. İşte Kürdistan aşiretlerindeki ağanın vasfı, bu derebeyinden ziyade Babaşah ve ulu (. . .)" yakındır. Yusuf Mazhar uğradığı yerlerde gördüğü Babaşah (patriyark) ları şöyle anlatır:

«Aşiret reisleri bunların bütün kudret muhassalasıdır... Şi-mal havalisinde Kürd ferdi kazanç sahibidir. Fakat kazandığı, reisin emrindedir. Bu sebeple reisler aşirette (muhizzi kuvvet), (muhizzi nüfus) [nüfuz olacok] durlar... Reislerin bu kuvveti ba-zı ahyalde aşiretin mühim ve (siyasi) işlerinin para ile görülmö-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

71

Page 74: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sini de temine kifayet eyliyor. [nitekim burjuvazi bunu epey kul-lanıyor] Aşirette ferdi hak yalnız Beydedir. Diğer efradın hakkı. Bey'in nefsinden nebean eder (kaynaklanır - y.n.). (Yusuf Mazhar: Keza, Cumhuriyet 19.7.930)

Onun için de ağanın evi hattâ köyü, patriyark'ın türbesi ka-dar mukaddestir. Yukarıda bir «konak» tasvir edilmişti. «Burası kör Hüseyin paşanın biraderzadesi Yusuf beyin evi ve Hayda-ranlı aşiretinin (ocağı) imiş. Haydaranlı aşiretine mensup Kürt-lerin nezdinde bu köye ve (konağa) büyük bir hürmet beslenil-miştir.» (Yusuf Mazhar; Keza, Cumhuriyet 20.7.930) (...)»« bütün davalarda, bu ayar bir reisin hükm sahibi olması tabii değil mi-dir?.. Halbuki burjuva muharriri bu neticeyi görünce şaşa ka-lıyor :

«Hayret edilecek, diyor,—yahut esbabı arîz ve amik tatbik olunacak—(yahut sebebleri derinliğine incelenecek - y.n.) ha-len bir köylünün uğradığı bir tecavüzden dolayı aşiret reisine müracaat etmesidir... Kati derecesine varmayan hadiseler hü-kümetin ıttılaı (bilgisi — y.n.) haricinde bırakılır. Bazen kati ha-disesinde bile hükümet haberdar olmaz. (Y. M. Keza, Cumhuri-yet 22.7.930) Bu metinden de anlaşılacağı gibi, hatta «kati ha-disesi» nin bile hükümete aks etmesi için, vak'a faillerinin baş-ka aşirete kaçması lazımdır. Yoksa aynı aşiret içinde hükümete yer verilmez. Bu iktisadi ve sosyal «havayi nesimi» içinde yaşa-yan halkta yaygın bir «ulu», —yahut Kürdistan halkının ağzın-dan, Türk matbuatının «münci» (kurtarıcı - y.n.) mukabili olarak hiç düşmiyen— «sahip», lüzumu fikri kendiliğinden anlaşılır. Adı geçen gezginci yazar, kendisini düşman aşiret hududundan geçiren ağanın silahlı adamlarından biri ile konuşuyor. Bu adam Celali mültecisiymiş. «Bugün, diye devam ediyor (...)56, en bü-yük endişesini, iki aşiretin barışması takdirinde kendisini eski aşiretinin intikamına terk edecekleri teşkil ediyordu. Ben dedim ki: bu kadar korkuyorsun, daha uzaklara git, İnsan çalıştıktan sonra her yerde yaşıyabilir.. İstersen seni Hasankale'ye göndere-

55 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 56 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

Page 75: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yim... Orada bundan çok çalışmadan, bundan iyi geçinirsin; gö-nül rahatın da olur. Kürt delikanlısı söylediğim sözü kafasının içinde bir müddet evirip çevirdikten sonra «geçirdiği hayattan ayrılmayacağını anlattı. Türkçeyi iyi söyleyen birisi: Beyefen-di... Biz oralarda yapamayız. Bizim Bey'imiz olmazsa halimizi kim sorar? Bize kim sahib olur? Elimizden kaza çıkarsa bizi kim arkalar? dedi. (Y.M. Keza, Cumhuriyet 20.7.930)

Burjuva basınının bütün maaşlı burjuva ve küçük burjuva-cıkların Mustafa Kemal hakkında, başka kelimelerle de olsa bu-na benzer serenadları yapanlardan ayrı gayri olmıyan muharrir-cik: Kürt delikanlısının bu sosyal olarak tabii ideoloji ve psiko-lojisini şöyle tasvir ediyor: «bunlarda İstiklal ve hürriyet hisleri temelinden mefkud (var olmayan - y.n.), ve ruhları izzetinefisten mücerrettir.» (Keza)

Kürdistan aşiretlerinin, baba-şah (patriyarkal) bünyesini bel-li eden örf ve adetlere karakteristik bir misâlde, kadının mev-kiidir. Bir kızı seven oğlanın babası, kızın ailesine bir kişi gön-derir, söz alırsa bu sefer yine oğlan tarafından bir kaç kişi gi-derek kızın babası ile pazarlığa girişir. Fukaralar için 1000, orta halliler için 5000, ağalar için ise 15000 kuruş (gümüş) para ka-dar bir «Kalınt» (yani «başlık») kesilir. Sonra bir yemeni veya seccade gibi bir «dilbağı» [nişan] bağlandı mıydı, artık kız sa-tılmıştır. Kıza kimse karışamaz. Düğün hazırlığı bitince oğlanın babası «mum dağıt|r», atlılar gider, kızı alır getirirler, (arada söylemiş olalım ki, burada asıl nikâh «Seyidslerin yaptığıdır. Hükümete, mahut kelimesi ile «muhbir-i sadık» düşman tara-fından «ihbar» edilmezse, evlenmenin tescili meşcili yoktur.) Böylece satılan kızın yeni sahibi kocasıdır. Koca satın aldığı karısını öldürmek de dahil olmak üzere (...)57 cezalandırmakta haklıdır, kimse karışamaz. Yalnız kızı öldürdüğü zaman, babası-na «kızın kanını» öder (yani bir miktar para veya birkaç dönüm toprak verir) ve mesele kapanır gider.

Orta çağ Avrupa'sında iki çeşit derebeylik vardı: 1 — Fani 2 — Ruhanî... Kürdistan'daki ağalık için de böyle bir tasnif yap-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

73

Page 76: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mak mümkündür. 1 — Seyidlik ve şıhlık (ruhani), 2 — Asıl Ağalık (fani). «Seyid» (türkçe «efendi», «sahip») ler, özel deyi-miyle «din hademleri (hizmetlileri - y.n.)» dir. Ve ağalığa naza-ran bağımsızlıkları tamdır. Bunların bir (...)58 Avrupa'daki «moi-ne: keşiş»lere karşılık gelen «tâlib»leri yani, bir nevi «ruhani muhafızları» bir de «mürid» leri vardır. Bu müridler ağadan, halktan ve herkesden olabilir. Seyidin bir nevi ümmeti veya teb'-asıdırlar, Seyidler mezhepçe (İmam Cafer)i Muhammet'ten üstün tutan bir nevi Bektaşi babalarıdırlar. Hattâ evvelce seyid kabile-lerinden en büyük (seyid sabuna) bir kaç sene bir kere «niyaz» (bir nevi ruhani bâc) götürürlermiş. Bunlar namaz kıldırmaz; na-mazı «Türklere ait» bir mesele sayarlar. Bugün Şark vilayetle-rinde tanınan yalnız üç Seyid kabilesi vardır, ki bunlar da silsilei meratiplerine (hiyerarşilerine - y.n.) göre: Seyyid Sabun —Baba Mansur— Kırışan'dır. Hiyerarşi küçüğün büyüğüne «niyaz» (din cezbesi) verişile maddeleşir. Seyidlik aşiret klanının kapalı kast-lığını fikrlyatlaştıran ve dinleştiren teşkilattır. Faraza seyid an-cak, seyidle evlenebilir. Kürtle, tâlib'iyle evlenemez. Fakat seyi-din tâlibi de başka dinden adamla evlenemez. (Hele Ermeni ile evlenirse tel'in, afaroz edilir.) İşte adeta bir nevi ağalık üstüne ağalık demek olan seyidlik ile, asıl dünyevi ve fanî ağalık ara-sında, iktisadi ve siyasi nüfuz bakımından bir rekabet kolayca alevlenebilirdi. O zamana kadar, pusuda yatan bu rekabet, Şeyh Sait isyanı ile birlikte, epey entresan bir şekil aldı. Ve bir za-manlar Meşrutiyet burjuvazisi ile elele vererek Ermeniliği ek-spropriye edén, Kürdistan ağaları, şeyh Sait isyanında da, eze-li cibilliyetleri iktizası (gereği - y.n.), cumhuriyet burjuvazisi ile birleşerek, seyîdliği eksproprrye etmeğe teşebbüs ettiler. Görü-nüşte Zazalara karşı Dersim Kürtleri çıkıyordu, Fakat işin daha derinliğinde bu maddi ağalık ile manevi ağalığın çarpışması da gizli idi. Kemalizm din nass'ları şeklinde Türklüğe düşmanlık geleneğini devam ettiren seyidliği ve tekkeleri bu suretle yasak etmiştir.

Bu yasağın bütün burjuva yasakları gibi içyüzünü araştır-

95 Bir kelime okunamad ı (y.n.).

74

Page 77: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mak uzun sürer. Yalnız şurası unutulmamalı ki, bugün seyidlik, sadece kendi janrında yarım illegaliteye geçmiş olmaktan baş-ka türlü etkilenmiş gözükmüyor. İç Kürt köylerinde bütün mera-simi ve teşkilatile olduğu gibi yaşıyor. Yukarıda söylediğimiz seyid kabileleri, seyid kabileleridirler. Yalnız evvelce olduğu gi-bi, şimdi Bektaş-ı Veli'ye «niyaz» götürülmüyor. O kadar.. Hala ta Kars'a ve (...)59 kader «devr»e giden seyidler vardır. Hattâ bunlar arasında hükümetin eline nasılsa düşmüş bazıları, yolda tekrar kaçırtılacak kadar nüfuzlar bile

II — KÖYLÜLÜK: Burada Kürdistan nüfusunun hiç şüphesiz onda sekizini teşkil eden büyük yığına doğrudan doğruya temas ediyoruz. Fakat köylülük deyince onun ağalıkla münasebetini esas biliyoruz. Tezimiz de bu.. Kürdistan köylülüğü deyince, başlıca dört tip gözönüne gelir: 1 — Doğrudan ağa idaresinde-ki köyler; 2 — Serbest (muhtarla idare edilen) köyler; 3 — «Ame-liye» ler; 4 — İskan edilen köylüler.

1 — İskan edilmiş köylüler: Türk burjuvazisinin bilhassa vilayet merkezlerine yani devlet nüfuzunun az çok duyulduğu yakın yerlere, özellikle kadim Osmanlı Avrupa'sından ayartarak, yahut mübadele şeklinde zorla, yerinden yurdundan ederek sü-rüklediği ve buralarda iskan ederek, aklınca Türk kültürünü yay-ma vasıtası yapmak istediği Türk köylü kolonileri var. Bunlar tipik köylüdürler., Fakat önce iskan edildikleri köylerin müşte-rek şikâyetleri, sonra Kemalizm kanunlarının malûm elastikiyeti yüzünden bunlara vadedilen muafiyet yılları çok kereler sakat-lanır. Onun için, bu unsurlar, zaten azınlık teşkil ettikleri bu mıntıkalarda, imtiyazlı ve yabancı durumların muhitlerinde uyan-dırdığı düşmanlığın da katılması ile, iktisaden tutunmağa vakit bulamadan, bir nevi «harcanır» lar. Esasen Kürtlüğün ve muhit-teki tabii ve sosyal şartların müthiş temessül (asimilasyon - y.n.) tesiri bu Türk kolonilerini çarçabuk ufaltır. Ve en sonunda ya ortadan bir vahdet (birlik ve bütünlük - y.n.) olarak kaldırır, ya-

100 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 101 iki kel ime okunamad ı (y.n.). \

75

Page 78: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

hut da aşiretleştirerek yine Kürtleştirir. Yusuf Mazhar, Sürmeli Çukur'u tasvir ederken diyor:

«Köyler seyrek ve harap, nüfus azdır... Köylerin ahalisi kürt-leşmiş Azeri Türk'lerdir, ve her köy bir aşirete nisbet ve mensu biyet sayesinde, o aşiretin taaddisinden (baskısından - y.n.) vo diğer aşiretlerinde tasallutundan masun (korunmuş - y.n.) ka-lır.» (Y.M. Cumhuriyet 22.7,930)

Bu bakımdan Şark vilayetlerinin bu tip köylülüğü, Türk bur juvazisi için bir dayanak olmaktan uzaktır. Pek yeni iskan eJi -dikleri bazı mahallerde, olsa olsa, Şeyh Sait isyanında örnekle-rine rastgelindiği gibi bu unsurlar Kürtlerle birlikte silah depo-larını yağma ederek küçük mülklerinde vukuatı (olan biteni -y.n.) beklemekten ve nadir ihtimallerle de, bozguna uğrayan Türk hükümetine izafî bir ricat noktası teşkil eylemekten başka rol oynıyamazlar.

2 — «Ameliye»ler: «Şark vilayetleri»nin köy ekonomisi çeh-resine damgasını vuran en orijinal ve herhangi bir sosyal alt. üstlükle önemli bir yedek güç teşkil edecek olan zümre, bu türkçedeki amele kelimesinin karşılığı olan «ameliye» ler yığını-dır. Bunlar belki yukarıda sözü geçen serseri . dilenci, köy lüm-penleri kadar yoksul ve ihtilalci ruhludurlar. Ve köy lümpene rinden farkları, üretici ve yaratıcılıklarını inanılmaz bir dayanık-lılıkla muhafaza etmiş olmalarıdır. Ameliyeler, ya hiç toprağı ol-mayan yahut da devede kulak kabilinden hiçbir zamü'n ne ken dişini ne de hele ailesini geçindiremiyecek kadar bir ufak top-rağı olan, onun için bir nevi tarım işçiliği ile geçimini temin eden, köy üretmenleridirler. Ameliyeler, dünyanın en yoksul insanları-dırlar. Kürdistan'ın paryası mevklindedirler. Bunların sayısı, he-le ziraat mevsimlerinde, Kürdistan üretmen köylüsünün yansı ve yarısından fazlası nisbetinde büyüktür. Çünkü, gerek küçük ekinci vaziyetinde fakat ağalığa tâbi olan yahut doğrudan doğ-ruya beyin toprağında «maraba: miriyvo» sıfatile işleyen her köylünün yanında, ya daimi hatta bazen kaydı hayat şartile ade-ta çiftlik uşağı (...)61 gibi, yahutta geçici yani bir mevsimlik, bir-

s i Bir kelime okunamadı (y.n.).

76

Page 79: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

den çok fazla sayıda böyle «ameliyeler çalışır. Köylü bahsinde de işaret ettiğimiz bu unsurlar, bilhassa Kürdistan'ın en kalaba-lık unsurlarıdır.

Tarım işçilerinden farkları: İş güçlerini henüz sermayedara değil, ağanın yarı toprağında yarı kiracısı olan «miriyvosya satmasıdır.

Marabadan farkı: Yalnız toprak yokluğunda değil, en ufak bir üretim aracı da bulunmayışındadır.

Bununla beraber, miriyvo ve asıl tarım işçiieri ile Kürdis tan'in «ameliye» leri, ırgadları, «hizmetkâr» lan arasındaki fark bu kadar bile keskince konamaz. Çünkü bazen «ameliye»lik ya-panın da, dediğimiz gibi, «öldürmeyip, süründüren» bir toprak parçacığı şeklen bulunabilir. Sonra «miriyvo» demek, mutlaka toprağı olmadığı halde, öküz, saban gibi, üretim aracı bulunan bir üretmen demek değildir. Çünkü, öyle miriyvolar vardır ki, ne toprağı, ne aleti ve ne de öküzü yoktur. Bütün bunları ağasın-dan veya beyinden alır. Ve ürünün de şeklen üçte ikisini mal sahibine verir. Bu köylüler İç Kürdistan'da miriyvolarin ekseri-yetini teşkil ederler. Bunları hangi zümreye koymalı? Tam top-rak-bend mi yoksa menkul (taşınabilir-y.n.) üretim araçlı ma-raba mı, yahut «ameliye» mi saymalı? Bunların «vilâyet-i Şarki-ye» bakımından ortak hususiyetleri, aşiretin baba-şah münase-betlerinde müzmin ve uzun bir farklılaşma süreci ile tedrici de-ğişime uğratılarak çıkagelen ve ortak klan mülkiyetinin parça-lanması ile doğan tezadlara bağlı oluşlarındadır.

Bu İki zümre köylülükten sonra, Kürdistan'da iki çeşit köy-ler var demiştik: 1 — Ağanın idaresindeki köyler 2 — Serbest köyler. Fakat ağanın idaresindeki köyler de ayrıca iki çeşittir, a) Ağanın köyü b) Ağa idaresindeki köy. Başka tabirile üç çe-şit köy var: 1 — Ağanın köyü: Ağanın tapu mülküdür. 2 — Ağa-nın idaresindeki köy: Sözde toprağı ekenlere alt olan fakat de-rebeyin patentesi altında bulunan köy. 3 — Serbest köy: Ya-ni muhtarla idare edilen ve güya ağanın karışmadığı köy...

77

Page 80: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

HakiKat naide bu üç çeşit köy de bugün fiilen Kürdistcm ağa - beylerinin emrindedir, Ya aradaki fark nedir?

Bunu anlamak için kadim ekönomi şekillerinden, kapitalist ekonomisine doğru başlıyan eğilimlerin köylerde hasıl ettiği ne-ticeleri hatırlamak kâfidir. Bu neticeleri gözönünde canlandır-mak için şu iki süreci tekrarlıyalım:

1 — Derebeylikte: Avrupa derebeyliği toprağında köylüyü istismar ederken yeni usullere başvurmuştu. Derebeylik görmüş ve anlamıştı ki köylü toprak - bend olarak, çalıştığı toprakta faz-la yaratıcılığa ehemmiyet vermiyor ve kendinin olmayan topra-ğın tükenişini kayıtsızlıkla karşılıyor. Halbuki bu köylüde, velev ki illüzyon kabilinden olsun, bir şeye ve bir toprağa sahip oluş hırsı uyandırıldı mı, köylünün çalışma gayreti ve üretim kabili-yeti, evvelkinden çok fazla artıyor. O zaman {XI. yüzyıldan son-ra) derebeyliklerin yanında «censive» denilen, yani haraç veya cizye veren «commune»ler doğmaya başlıyor. Komünler yahut «köy»ler: 1 — Bir asil tarafından bir takim soysuzlara verilmiş tasarruf sahalarıdır. 2 — Bu sahalarda oturanlar, derebeyin şahsından ziyade makamına bir oens, cizye veya haraç verir-ler. Derebeyler bu alışverişte kârlı olacaklardır. Çünkü; haraç-güzar köylüler eskisinin iki misli çalışmaya başlamışlardı. Hal-buki eskisinden pek fazla bir farkla yaşamadıkları halde, dere-beğine daha çok haraç verebiliyorlardı. Çünkü bütün artık -ürünleri daima derebeye aitti.

2 — Klanın dağılması: Bilhassa Marks tarafından İngilte-re'de sermaye birikişi esnasındaki köy hadiselerinin tesbit edi-liş şekillerinde buna dair pek çok misaller gösterilmiştir. Çözül-meye başlayan klanın o zamana kadar ortak olan mülkiyeti (...)62

kaybetmeğe başlar. Fakat bu kaybediş senyörlerin lehinde olur. Klanın sıradan fertlerinin o zamana kadar tanınmış bir şahsi mülkleri bulunmadığı için klan kodamanları fırsatı kaçırmazlar. Arazilerinin hudutlarındaki ufak mülkceğizleri de birer birer çitle ördürerek kendi sınırları içine alırlar, Buna en§el olmanın

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

78

Page 81: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ne imkânı ne de neticesi vardır. Ve eski klan uluları yeni land-lord'far haline gelir.

İşte bugünkü Kürdistan köylülüğü içinde olan biteni kavra-mak için bu iki süreci bir anda tasavvur etmek lazımdır. Bugün-kü Kürdistan, aşağı yukarı bu iki çeşit sürecin aynı zamanda sarmaş dolaş olarak hüküm sürdüğü bir sahadır. Kürdistan sos-yal bünyesinin bu özelliğini bildikten sonra artık ora köylülüğü-nün ve köylerinin niteliği daha kolay anlaşılır:

I — Ağanın köyü: Aşiretin ortak topraklarının aşiret koda-manları tarafından şahsen benimsenilişi ve zorla gasp edilişi-dir. Köylü bahsinde bir ağanın hangi usullerle köylünün toprak-larını zaptettiğini, bizzat burjuva yazıcılarından okumuştuk. Bu-gün ağa zulmü ile kıvranan birçok miriyvo'ların ağzından dinler-siniz: Şu kadar yıl evvel falan mezra, babalarının ve filan kom-şularının mülkü imiş. Kürdistan ağalığı halâ bugün bile, Kema-list burjuvazi ile elele vermiş, bazı köylüye toprak dağıtma pa-lavralarına rağmen, ağa ve bey mülkiyetini temerküz ettirmek faaliyetindedir. (...)63 Ki burada köylü artık ağanın toprak-bendi demektir. Gerçi toprağa demirbaşlanış bugün «kanunen» «mülga» (ilga edilmiş-y.n.) dir. Fakat «içtimaiyyen» («sosyal» olarak — y.n.) değil... Yukarıda Yusuf Mazhar'la «sahip»siz olamayan Kürt delikanlısının konuşması «aşiret bendlik»e bir misaldir.

II — Ağanın idaresindeki köyler: Yani bütün idari yetkileri ve icra kudretleri ağanın elinde temerküz etmiş olan, ağaya doğrudan doğruya tâbi köyler. Bunlar adeta, Avrupa'da XI. yüz-yıldan sonra beliren «commüne» ile ağanın mülkiyeti arasında bir geçiş tipidir., Yani tam «komün sensitive» bile değildir. Çün-kü köylünün şahsi mülkiyeti bile henüz formelman olsun tam sayılamaz. Yani hem ferdin tasarrufu var, hem de eski klanın ortak mülkiyeti tanınır. Bu şekle yukarıda zikri geçen gezginci yazar da rastlıyor ve onu şöyle karakterize ediyor:

«Cenup'da olduğu gibi buralarda köylüler beylerin hesabı-na çalışmazlar... Herkesin kendisine mahsus çifti, çubuğu, hay-

63 Bir cümle okunamad ı (y.n.).

79

Page 82: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

vanı, arazisi vardır... [Biraz da lahana turşusuna buyurun:] Bu-ralarda Kürtleşme hadisesi [yazıcıya göre klan sistemi demek Kürtlük demektir!] halkı ferdî tasarruf seciyesinden (eğilimin-den - y.n.) tecrid edecek kadar eski değildi ve iktisadî amiller bu hadisede doğrudan doğruya müessir olmamışlardır [El mânâ fi batn el şâir (anlamı şairin karnında - y.n.)]... Fakat herkesin ferdi olarak haiz bulunduğu tasarruf hakkinin aşiret reisine za-ruri bir surette aidiyeti (aid oluşu - y.n.) vardır.. Aşiret reisi ana-ne ile muayyen hadler dairesinde ekseriya her şahısın taham-mül edebileceğini bildiği bir derecede bu hakka iştirak eder... Fakat iştirak şekli dolambaçlı ve bazen gaddarane bir desise (hile - y.n.) den ibarettir. Ve şahsın tahammül derecesi de son haddır. Bu sebeple köylüler pek fakirdir...» (Yusuf Mazhar: z.y. Cumhuriyet 22.7.930)

Serbest köyler: Tekrarlamağa hacet yok ki bunların adı' «serbest köy» dür; sanı «la communa censitive» in aşağı yukarı kendisidir. Ondan farkı ortaçağ komünlerinin ortodoks derebey münasebetleri içinde, bizim «serbest köy» ümüzün ise dünya kapitalizminin emperyalizm aşamasında bulunuşundadır. Ser-best köylerde mülkiyet daha ziyade şahsa malolmuş durumda-dır. Köyün idaresi de formelman burjuva düzenini hoşnud kıla-cak şekildedir. Muhtarla idare olunur. Fakat bu görünüşle bö-bürlenecek kadar Kemalist olmağa vak'anın tahammülü yok-tur: ağalığın da kendine göre Kemalizm kadar bir «elastikiyet»i vardır. Kemalizmin arasıra yaptığı seçim komedyaları kadar ağa-nın da demokrasi tulûatında aktörlük yapamıyacağını sanmayın. Adet yerini bulsun diye herkesle beraber Kemalizmin şu «ser-best köy»lerînin de bir muhtar ve bir de idare heyeti seçilir. Fa-kat seçilen muhtar ve heyet ağanin adamlarından başkası ola-maz. Bu tarz ağanın da arayıp da bulamadığıdır. Kürdistan köy-lüsünü dinlerseniz, size ağaların uzak köyleri kendiliklerinden serbest bıraktıklarını anlatırlar. Gerçekten ağanın bu tarzdan kaybettiği şey pek azdır, fakat kazandığı o kadar az değildir. Çünkü bu defa haraç vermeyen köylü yoktur. Haraç alındıktan sonra ise, köylünün serbest yani daha çok çalışır olması daha kârlı bir iştir. Ondan sonra ağa, Kemalizm ve kısmen de çalış-

80

Page 83: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kan köylülükle (çalışkan köylülükle «kısmen», çünkü manevra-nın iç yüzünü bilmeyecek köylü yok gibidir) kendi arasına «im-permeable» bir perde germiştir. Köyde olan biten ağanın di-rektifi altındadır. Fakat bu olan bitende ağa için bir «mesuliyet» tarafı ortada bulunamaz. Böylece ağa ezeli deve kuşu masalı-nı oynar.

İşte Kürdistan köyleri bu sistem altında yaşar. Bu köylerde yaşayan yahut zulüm gören köylüler: ya ilkin işaret ettiğimiz cameliye»ler, ya yarattığı ürünün üçte ikisini ağaya ve yarısını Kemalist devlete veren «miriyvo»lar, yahut da adı «serbest» ha-raç veren, vergi veren, vermezse ağanın, jandarmanın, tahsilda-rın talanına uğrayan «serbest», «hür» köylülerdir. Bu üç tipin an sında tabiri caiz ise «kıl kadar fark yoktur». Çünkü bugün hür köylü olanın yarin miriyvolaşması ve öbür gün «ameliye» haline gelmesi, Kemalizmin sayesinde kanunlaşmış yahut ma-hut demagojinin özel deyimi ile «tedvin edilmiş» bulunur.

Kürdistan köylülüğünün bu tarafta daha ziyade ağalıkla olan münasebetlerinin hepsine birden dokunuyoruz. Fakat Kür-distan ağalığı ile Kemalizm'i birbirinden ayırmak ne kadaı; zor!.. Kürdistan'da bugün, ağalığın köylülük üzerinde yaptıklarını bi-rer birer saymak ve her sayışta ve olanda Kemalizmin (...)64 bo-yunu poşunu görmemek imkânsızdır. Garp'de olduğu gibi Şark'-ta da Kemalizm ile ağalık biricik soygun dünyasında, —arz kü-resinde olduğu gibi— iki zıt kutup halinde kendiliğinden bulu-nur. Evet kapitalizmle derebey-klan sistemi biribirinin taban ta-bana zıddı olabilir. Fakat bugünkü emperyalist dünya içinde zıt-ların birliği adeta diyalektik bir (...)a5 kural hükmüne gelmemiş midir? Onun için, ağalığın daha hususi ve «üst bünyece: su-perstructurel» vasıflarını daha aşağıdaki özel bahsine bıraka-rak, burada ağalığın ve aşiret sisteminin Kürdistan köylülüğü üzerindeki klasik iktisadi baskısına son bir işaret edelim.

Haraç ve cizyeden bahsettiğimizi anlamak için kerrata ha-cet yok. Kürdistan köylülüğünden —Kemalist burjuvazi değil—

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki ke l ime okunamad ı (y.n.). \

81

Page 84: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ağalık ve beylik kaç türlü haraç ve baç alır? Kaç türlü ağalık var. sa, o kadar türlü... Kaç türlü ağalık vardır? İki türlü:

1 — Ruhani ağalık (seyidlik) = «niyaz»: Burjuvazi dinin dünya ile alâkasını epeyi «subtilise et sublime» eder; ve türkçe- • deki bilinen anlamı ile bu «sublime»yi tam «tatlı-selemen : sub-lime doux» haline getirdikten sonra ilâhi tevekküle susayanlara sunar. Feodal dinin bu kadar inceliğine ve maskelenmeğe ihti-yacı yoktur. Gerçi o biraz frenklerin melodram, bizim ortaoyu-nu dedikleri kılık kıyafette sahneye çıkar. Ama, hiç olmazsa türkçe ezan kabilinden «inkılapçı» (dram : facia) Idra da kalkış-maz. İstediğini mistik bir şaklabanlıkla açıkça ister. Alacağını aldıktan sonra, kapitalist ekonominin, sivri sinekten yağ çıkartan «artı-değer» aşısına karşılık, bezirgânlığın muadil kanununa uya-raktan aldığına karşılık «hiçbir şey» de olsa, (...)66 «zan» edilen «birşey» verir. Kürdistan'ımızın seyidleri işte bu ikinci kategori dindaşlardandır. Kurdistan seyidi, Kemalist tahsildarlar gibi her ay başında değil, senede bir defacık ve makineli tüfek taşıyan jandarma ile değil, dağarcığını taşıyan eşekceğizi ile birlikte «devr»e çıkar. Ettiği «niyaz», aldığı «niyaz»dır; ve türbesinde «çırağı» yaktığı için, ahiretini aydınlatmak isteyenlerden «çıra-lıksderler, toplanır. Ruhani ağalarımız ahiret ticaretinde bir al-dıkları bir de sattıkları ve yine aldıkları = çıralık ve niyazın ta-lipleri seyidlerini görmeğe gelirler. Seyid ve eşeği ile karşılaşın-ca seyidin önünde «rükû»ya varırlar ve eşeğini öperler. Seyid dualı bir «gülbank»dır çeker. Esseyidin ayağını öpen bahşişini önüne bırakır : bu alınan «niyazadır. «Çıralık» bir «amin» ile top-lanır. Merasim cuma geceleri olur. Seyid müridlerinden üç telli bir tanburayı eline alır. Köylüleri önünde diz çöker. Yer yer «şeriat yolu»nda'n vaaz eder. Bu yol kara kaplı «buyruksda ya-zılır. Sonra tabii gelsin çıralık çeyrek veya mecidiyeleri... Ver-dikleri = cennet, gördünüz mü bir kere,.. Öyle burjuva dininde olduğu gibi septik bir cennet değil, konkret, şu kadar gümüş ku-ruşluk bir cennet, Artık cennetin anahtarı (yani gümüş kuruş), günahkâr müridin işlediği suçun derecesince pahalıdır. Tabii

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

82

Page 85: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bütün «ruhanî» sistemler gibi seyidliğin «ruhanî» alışverişi de bundan ibaret kalamaz. Doğdun, öldün, hastalandın, sağ kaldın, evlendin, boşandın «seyid» efendinin «nefesi») seninledir. Şark vi-layetlilerin «manevi tazyik» dedikleri bu ahret soygunu, elhasıl şu maddi dünyanın en ilişilmeyen noktalarım bile «Meryem ana»nın bikrine döndürür. Yalnız Meryem'in kızlığına dokunan amcası hazretleri testereli bir «mücazat»a (ceza çekme — y.n.) uğra-dığı haide seyidlerimizin her marifeti «Allah kerim», «mecidiye» ile ödenir. Meselâ hiç kimse «şeyh» veya «seyid»den izin alma-dıkça evlenemez. Arazide «söz» onundur.

Kemalizm seyidlikle mücadele ediyor mu? Elbette... Hatta halka cennet satıyor, gizli ayin yapıyor, manevi baskısını arttı-rıyor diye, şeyh veya seyid aleyhinde «ihbar»da bulunan rakip-lerini, «cürüm sabit olmadığından», «ihbar vaki»i yapanları «müf-teri» sıfatı ile «pençe-i adalete» teslim eyliyerekten... Bilmem bizim darülfünün (üniversite — y.n.) «pire-fesörleri yahut pre-sörfeleri», mahut «yat» borusu çalan allamelikleri vezninde (bil-giçlikleri ölçüsünde — y.n.)1 bir «Kürdistaniyat» icad edebilmiş ve orada buna benzer misalleri «kül halinde» ve «ariz ve amik» (enine boyuna — y.n.) tetkik etmişler midir? Yalnız, şu tarihi maddeciliğin dayattığı ekonomik determinizme bakın ki, tıpkı ortaçağ derebeyliğinin ruhanileri gibi, bizim seyidler de, şeyh Said isyanının olmasına kadar bir nevi afaroz: «tefin» bile tat-bik ederlermiş. Ve afaroz edilenin seyidi kendisine yanaşamaz, kapısı önüne taş diker ve halktan da kimse oraya yaklaşamaz olurmuş. «Mel'un» din harici sayıldığına göre, ölünce «müslü-man» mezarlığına kabul edilmez ve bu hal 15-18-28 sene sürer-miş... (...)67 «şu kadar» parayı bulabilen olursa «buyruk»dan bu işten kurtuluş «yolunu çıkarırlar» imiş...

II — Fani ağalık (Beylik) = Haraç: İster tâbi isterse ser-best olsun, haraç vermeyen köylü yoktur. Haraç ya aynî olur yahut da nakdî. Aynî vergide, meselâ ağa bir köye gider, ahaliyi toplar; hepsine hususî takdir ve kanatine göre bir keçi, öküz, yatak ve ilh. gibi keser biçer ve alır. Nakdî vergi de adamına

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

83

Page 86: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

göre 200'den 700'e kadar «madenî» (gümüş) kuruş kadar. Ağa-nın en az aldığı haraç 10-50-100 gümüş kuruştur. Pek alamadığı derecede fakir olanlar da var. [Kemalizmden farkı: Kemalist bur-juvazi milyonerden de (...)68 Kürt paryasından da aynı yol vergi-sini alır. Kapitalist adalet ve eşitliği, derebey baçları ile böyle boy ölçüşür].

Haraç senede en çok üç defa alınır. Ve beyin hükmüne [tahsildarın hükmü «misillu»] temyiz ve naks yoktur. (İtiraz edile-mez — y.n.).

Ağalar, 1933'de türkçeye çevrilen «Hükümdar»ı ömürlerin-de ellerine almamış o'ldukldrı 'halde, sosyal-tabii yetenekleri ile en mükemmel Makyavelizm pratisyenleridirler:

«Bu sebeple köylüler pek fakirdir. Bu fikrin neticesi köylü-leri beylere ve ağalara bütün bütün münkad (tâbi — y.n.) kılmak oluyor... Beğin hesabına köylü şekavet (şakilik) eder ve aşiret münazaalarında (anlaşmazlıklarında — y.n.) onun emri ile ha-yatını feda eder, Hükümete karşı bey namına yalan söyler ve itaat etmemeye çalışır.» (Yusuf Mazhar Cumhuriyet 22.7.930)

* * *

Derebey-klan ağalık ve beyliğinin geniş sahası içinde, geç-mişin bu taşınmaz yükü ile yan yana: Kemalizmin malî ve siyasî boyunduruğu + pazar münasebetlerinin kemirici tahribatı + bu münasebetlerin oldukça geliştiği yerlerde tefeci sermayenin ça-pulu ve ilh. özel bahislerinde incelemeye değer ve köylülüğü in-leten ayrı zulüm şartlarıdırlar. Bu bahsi kapatmazdan önce biz, biri Şark vilayetleri köylülüğüne has, ötekisi tüm Türkiye köylü-lüğünde ortak olan iki küçük noktaya kısaca işaret ederek, Ke-malizmin tesirini mahsus bahsine bırakacağız:

I — Kürdistan'a has pazar münasebetlerinde: Bir misâl: Kürdistan'ın dolaşım aracı gümüş paradır. Bugün dünyada en istikrarsız ve dalavereli para demek olan gümüş paranın bir adı da: Sömürge parası olmak gerektir. Gümüş para o yönü ile Türk

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

84

Page 87: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ve Kürt burjuvalarının, Kürdistan köylülüğüne ne çorap ördükle-rini anlamak için, son buhran seneleri zarfında, gümüş paranın «not» para (banknot - y.n.) ile olan muadelesindeki inip çıkmaları hatırlamak lâzımdır. Bir defa genel kural olarak, köylünün ürün-lerini sattığı mevsimlerde gümüş paranın fiatı dörtte bir nisbe-tinde kadar düşer. Ve tersine köylü devlet borçlarını, vergileri ödeyeceği tarihlerde, bu meselelerin kurtluğunda barometre ha-line gelen mahalli tüccarların şaşılacak hassasiyetleri ve ma-nevraları sayesinde, derhal «not» çıkar ve gümüş para bir çeyrek derecesinde alçalır. Bu suretle Kürdistan köylülüğü, elindeki pa-ranın alım kabiliyeti yarı yarıya düştüğü halde her şeyin tam muadelet (eşitlik — y.n.) üzere cereyan ettiğine kanar; ve bu kârlı köy (. .}69 yağlanan daima bu şehir burjuvalarıdır, Mamafih bu yarı yarıya ziyan, kambiyo piyasasında döviz bulabilenler içindir. İç köylerde, Kürdistan köylüsünün varı tahsildarın in-safına bağlıdır. Şark vilayetlerinde bir «not» (kâğıt lira) 28-30 gümüş kuruş ederken, köylü tahsildara bir liralık vergisini 3 me-cidiyeden (yani 60 gümüş kuruştan)' hesaplayarak verir. O zaman köylünün aldanışı % 25 veya % 50 iken % 100'ü bulur çıkar. Kaçakçılık ve onunla mücadelenin doğurduğu zikzaklar kabilin-den öteki inip çıkmalar ayrı konudur. Bu çeşit özel zikzaklardan sonra, gümüş paranın bir de genel münhanisi (eğrisi — y.n.) gelir. Son dünya buhranının ilk 1930 yılı ile 1932 lerdeki not ve gümüş paraların teadülünü (denkliğini — y.n.) ve muhtelif ürün-lerinde bu oranlarla karşılaştırmasını gözönüne getirirsek, Kür-distan köylüsünün, yalnız bu «görünmez» muamele sebebile ne derecelere kadar soyulduğu daha aydın bir surette gözükür. 1930 senesinde bir «not» 20 ile 28 gümüş kuruş arasında idi. 1932 de «not» 58-60 gümüş kuruşa çıktı. Böylelikle, evvelâ bir ham-lede Türkiye'nin eğer yarı değilse [bir Siirt mebusuna göre mem-leketin yarısında gümüş para akar] hiç olmazsa 1/3 nde, kü-çük köylülüğün kıyıda köşede kara gün için saklayabildiği beş on akçeceğizi, evvelce 100 ederse bu gün 50 etmeğe başladı. Fakat facia bu kadarla bitse yine iyi. Bir de bu paranın gerçek

69 İki kelime okunamad ı (y.n,).

85

Page 88: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

alım kabilyeti ve köylü bütçesinde açtığı gediği anlamgmız için pazardaki eşya fiyatlarına bakalım. Rasgele, köylünün en çok aldığı ve sattığı iki metaı elimize alalım: 1930 da yağın ok-kası 30 kuruşken, 1932 de 33 kuruştur, halbuki basma 1930 da 5-6 kuruş iken 1932 de 13 kuruşu buluyor. Bu rakamlardan ne anlaşlıır? Şu anlaşılıyor ki, paranın alım kudreti % 50 derece-sinde düştüğü halde köylü, kendi ürününü ancak % 10 kadar fiyatlandırabiiiyor. Çünkü o alış verişinde fiyat birimi olarak gü-müş parayı tanır, Gümüş para ise her zaman aynı 30 kuruş ola-rak görünüyor. Fakat madalyonun ters tarafı büsbütün başka çehrededir: köylü evvelce 100 kuruşa aldığı malzemeyi şimdi ortalama 250 kuruşa alıyor, diğer deyimle köylünün sattığı ürün 1/10 (onda bir), oranında arttığı halde, satın aldığı sanayi ürün-leri (iki misli)ni bulmuştur!.. Ve hazini şu ki, köylü bu müthiş altüslüğün rakamını olsun elile yakalıyamaz bir halde, ızdıra-bının bilinç-altını patlatan kızgınlığı ve gerginliği altında ezi-liyor.

2 — Kürdistan'a has olmayan sermayedar ilişkilerinde: Ağalığın büyük arazi sahipliğinden tefeci sermayedarlığa doğru inkişaf ettiği mıntıkalarda, tefeci sermaye ile köylülük arasında bütün ilişkiler aynen ve aslına uygun bir surette ve belki aslından da daha feci tarzlarda alır yürür. Tefeci sermayenin, hatta büyük arazi sahiplerine bile musallat olmaya başladığı mıntıkalarda, ağalığın «yayın organ»ları veya yeni icra ve iflas kanunlarından şikayetçi olan tefeci-ticaret sermayedarları temsilcileri tarafın-dan sızan vak'alar (...)* «şark vilayetlerini»de sarmağa başla-dığını gösterir. İki kısa misalceğiz:

Elbistan'da: «Tüccar köylüye kredi üzerine muamele yapar, alacağını hasılat zamanı alır. İhracat yapılamıyor, vaziyetin en fenası köylüye kredi üzerine muamele yapılmaması, ve köylünün istihsalatının para etmemesidir. En âlâ unun okkası bir kuruş madeni paradır.» (Cumhuriyet 22.11.1930)

Urfa'da: «İktisadî vaziyet: mıntıkamızdan Suriye'ye ihraca-tımız geçen seneye nispeten fazladır. [Yukarıdaki «ihracat yapı-lamıyor» diyordu] köylü tarlasını ekmiş sayılır. Yalnız zahire ih-

86

Page 89: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

racatı az olduğundan fiat pek düşüktür, Buğdayın kilosu altı-yedi kuruştur. [Yukarıdaki unun okkası 1 gümüş kuruş, yani 2 kuruş ile yüz paradır diyordu! Her ne ise...] Yalnız şikâyet edi-lecek bir nokta varsa köylünün murabahacılar (tefeciler — y.n.) elinde inlemesidir. [Sonra asıl maksadı ilave ediyor]. Köylü demekte yalnız çifte yapışan ekinci değil, ziraat ile [çiftine yapışmadan] uğraşan arazi sahipleri de ayni vaziyet-tedir. Bunu müteaddit defalar Millî gazetede neşretmiştim. Yüz-de 25 ilâ 75 faiz veren ekinciler vardır. Hapis cezasının kalkması bunların sıyanetine (korunmasına — y.n.) kâfi değildir. Zira mu-rabahacıların ikinci sene para vermemesi onlar için daha feci bir ceza olur. Bunlar müteselsil ve mütevali (zincirleme ve ard arda — y.n.) borç altında kıvranan ve murabacılar namına çalı-şan ye kazanan biçarelerdir.» (Urfa Millî gazete sahibi: Cumhu-riyet 26.12,1930) sosyal durum ve felâketlerle, tabiî afetleri bu-rada tekrarlamak uzun sürer.*

İŞÇİ SINIFI VE KÖYLÜLÜK Buraya kadar geçen izahat, bundan sonra gelecek olanların

da (göstereceği gibi — y.n.) Kürdistan içinde eğer bir millî baskı ve bir milliyet meselesi varsa bu mesele, özünde köylü mesele-sinden başka birşey olamayacağını kâfi derecede gösterir. Kür-distan'da proleterleşen unsurlar, genelikle bir nevi «Kürt par-yası» adını almağa layık olan ve ora nüfusunun içinde önemli bir yekûn tutan başlıca «ameliyeslerdir. Bunlara köy plebleri, «aşiret ziraat işçileri»de denilebilir. Pek büyük bir yekûn tutma-dığı muhakkak olan «ev sanayii» ile «el imalâthaneleri» işçileri, nakliye işçileri (şoförler, şimendifer işçileri ve ilh), şehir işçileri

• «ŞARKTA KURAKLIK Mardin 23 — Civardaki Haran kazası kâmilen, Süruj , Viranşehir kazaları ile di-ğer bir kısım köylerin mezruatı kısmen kuraklıktan kurumuştur. Hatta hayvan-ların yemesi için de ot yetişmemiştir. Bu havali köylüleri Siverek, Diyarbakır taraflarına doğru hayvanları ile beraber nakletmektedirler. Bu köylüler, köylerini muvakkaten terketmişlerdir. Geçenlerde de Suriye'deki bir kısım köylüler gene otsuzluk yüzünden bizim ara-ziye nakletmişterdir.»

87

Page 90: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

(fırın, elektrik, hamal ve hele inşaat, bina yapı işçileri, un ve ke-reste fabrikaları işçileri) sayıları ve orani, herhalde şark vila-yetlerindeki burjuvalaşmış ve burjuva unsurlardan birkaç misli fazla bir yekûnu tutarlar. Son Fevzi Paşa-Malatya-Ergani-Diyar-bakır hattı, Erzurum-Sivas hattı, Sivas-Samsun hattı ile buna benzer bayındırlık işleri, hele Ergani bakır madeni gibi, Türk burjuvazisinin son zamanlarda büyük bir önem vermeğe başla-dığı ihraç (exportation, exraction) işletmeleri, Kürdistan'da bu-günden yarına varlığını hissettirecek büyük temerküzlü ve kuv-vetli bir Kürt proletaryasının kitlesini hazırlamak üzeredir. Kür-distan fakir halkının kara talihini değiştirmekte keşif kolu rolü-nü oynıyabileceği muhakkak olan Kürt işçileri bugün henüz «sı-nıfın kendisi» vaziyetindedirlerdir. Garpda olduğu gibi şarkta da, işçi sınıfının niceliği ve niteliği hakkında, Kemalist burjuva-zinin «sükût konspirasyonu» mutlaktır. Onun için tam ve doğru rakam üzerinde fikir kurmanın imkânı yok. Fakat şark vilayet-lerinde az çok tetkik yapabilmiş yoldaşların «müşahedelerine bakılırsa, oralarda hiç olmazsa aydınlar derecesinde yani % 3 kadar küçük büyük sanayi, nakliye, maden işçileri bulunduğunu kabul etmek zarurettir. Tabiî şehir küçük burjuvazisi dediğimiz esnaf üreticiler arasındaki, meşhur tabiri ile «bin yıllığı bir ku-ruşa» çalışan çırak-işçilerı bu oranın içine almıyoruz.

Buraya kadar geçen rakamlardan yuvarlak hesap bir netice çıkarmak istersek şark vilayetlerindeki sınıfların kitlece oran-laı şöyledir:

Mazlum köylülük: % 85; diğer küçük burjuvoiar: % 7; şehir proleterleri: % 1,5; orta ve büyük ağalar ve beyler: % 1,5; ay-dınlar: % 2; şehir burjuvaları: % 0,5.

İşte Kürdistan'da, herhangi bir strateji planında rol oynıya-bilecek sınıfların birbirleri ile olan oranları aşağı yukarı ve yu-valak hesap, bu rakamlarla gösterilebilir. Şehir burjuvalarının ha-ki sermayedar denecek unsurları ikiyüz kişide bir kişi olarak gösteiliyor ki, az değil, belki çoktur bile. Şehir küçük burjuvala-rını % 7 olarak gösteriyoruz. Yukarıdaki araştırmamızda, bun-ları % 7,25 buluyorduk. Şüphesiz her iki oran da oldukça yük-sektir. Yukarıda da tekrarladığımız gibi, eğer şehir küçük burju-

88

Page 91: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

valarinın işlettikleri çırakları bu orandan ayıracak olursak, asıl küçük burjuvaların oranı belki de % 5 ve hatta % 4 lere kadar düşebilir. Fakat yine, burada bile bile bir misal:

Şark vilayetleri çıraklarının henüz geleneksel baba-şah zih-niyetinde ve esnaf psikolojisi ile dolu olduklarını farz ve kabul ederekten, bu çırakları da esnaf, şehir küçük burjuvası sayıyo-ruz. % 86,5 diye gösterilen ziraatçılar içinde yalnız % 85'ini köy-lülük. % 1,5 unu ağaiık ve beylik saymak ağalık lehinde bir oran olur. Aydınlara gelince yukarıdaki araştırmamızda, bunları % 3-3,5 kadar bulmuştuk. Fakat bunlardan bir kısmini Türkleşmiş, öteki kısmının da Kemalist devlet cihazına köpekçe bağlanmış entegre olduğunu göz önüne getirirsek, hakiki Kürt aydınlarının % 2'yi geçmiyeceğini teslim etmek lâzımdır. Bu yuvarlak oran-lara göre, devrim stratejisinde rol oynıyacak sınıflar hangileri-dir ve bu sınıflar arasındaki ilişkiler nasıl olabilir? Herşeyden önce Kürdistan devrimi millî bir zulümden kurtuluş olduğuna göre, köy küçük burjuvazisinin, yani mazlum köylülüğün ihtilâli-dir. Fakat emperyalizm devrinde, her sosyal devrim bizzarure dünya proleterya devrimi ile biricik cephe kurarak yaşıyabileceği için, bütün bu cins devrimlerin olduğu memleketlerde, proleter-ler ne kadar azınlıkta bulunurlarsa bulunsunlar, ihtilâlci rollerini oynamağa çağrılıdırlar. Genel kural olarak konulan aynı mese-leyi buradaki özelliği içinde tetkik edelim. Nüfusun (...)70 unu teşkil eden mazlum Kürt köylülüğü her hangi bir devrimde hangi sınıflarla müttefik olabilir? Kürdistan'ın şimdiye kadar geçirdiği isyan ve ihtilâl tecrübelerine bakalım. Kürt köylülüğü başlıca iki sınıfın rehberliği altında iki önemli isyan yapmış görülüyor: 1 — Şeyh Sait isyanı; 2 — Ağrı isyanı... Şeyh Sait isyanında Kürt köylülüğü doğrudan doğruya ve belli başlı sınıf olarak, ru-hani ve fani bey ve ağalarının rehberliğini kabul etti. Fiyaskonun kanlı akibetleri Kürt köylülüğü için müthiş bir ders ve ceza oldu. Ağrı isyanı daha ziyade bu ağa ve beylerle burjuva devrim-cilerinin, «millî» denilen damgasını taşır. Ondaki krah da, Kürt köylülüğünün hâlâ iliklerini sızlatan bir şeamet (uğursuzluk —

70 Okunamad ı (y.n.).

89

Page 92: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

y.n.) oldu. Şu holde, Kürdiston mazlum köylülüğünü kurtarmak hususunda Kürt ağaları ile beylerinin ve Kürt burjuvazisinin bu iste ne becerebildikleri meydandadır. Kürt ağalan ile Kürt burju-vaları kozlarını oynadılar. Şimdi Kürt köylülüğü, her ikisinin reh-berliğine karşı olari güvenini derinden derine kayıp etmiştir. Geriye kim kalıyor? Kürt köylülüğü kendisine hangi sınıfları müttefik ve kılavuz bulabilir? Çünkü bu kadar teşkilatsız ve bu kadar cahil ve dağınık bırakılmış büyük bir yığın, kendisine sa-dık ve candan bir müttefik ve kılavuz sınıf bulamadıkça muvaf-fak ve mantıki neticeli bir mücadeleye ve zafere kavuşamaz. Derebeylik ve ağalık bu rolden bilfiil ekarte edildiğine göre, Kür-distan'da, Kürt köylülüğünün kurtuluş mücadelesinde kılavuz ve müttefik olacak hangi sınıflar kalıyor? Aydınlarla proleterler. Kürt proleteryası ne kadar yeni, siyasî mücadelede tecrübesiz ve teşkilatsız olursa olsun, Kürdistan köylülüğüne kılavuz ol-mağa aday mıdır? Evet biz Kürt proleteryasının bu adaylığını yalnız nicelik oranı bakımından kestirebiliriz. Birisi (burjuvazi) % 0,5, ötekisi (beyler, ağalar) % 1,5 gibi oranlarda olan iki sınıf, köylülüğü isyana sürükliyebildi. % 1,5 gibi bir oranla, ni-celikce gerek Kürt ağa ve beyler sınıfları, gerek Kürt burjuvazisi sınıfından ayrı ayrı hiç te aşağı kalmıyan Kürt proleterya sınıfı vardır. Eğer bu sınıf teşkilatçı ve mücadeleci kabiliyetini inkişaf ettirerekten Kürt aydınlarının ve de özellikle ve hele köy sadık «ameliye» aydının menfaatliğini ve emek-beraberliğini temin ede-bilirse, Kürdistan'ın bağımsız siyasî ve sosyal kurtuluş döğü-şünde, Kürt köylülüğünün en aldanmaz ve en kabiliyetli yoldaşı olabilir. Bu suretle kürdistan'da Kemalist burjuvaziye ve kıs-men Kemalizmle sarmaşdolaş olmuş Kürt burjuvazisine, Kürt ağalığına karşı: Kürt köylülüğü + Kürt proleteryası (işçi sı-nıfı) + Kürt aydınları... Kürdistan ihtilâlinin stratejik ilişkileri böyle olabilir.

8 C

Page 93: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

c) SÖMÜRGE SİYASETİ Türkiye (Büyük Millet Meclisi)nin yamacında ve reisinin

arkasında asılı duran büyük bir levhada şöyle yazarmış: «Haki-miyet Milletindir»; biz görmedik... «Şark vilayetleri»nin ta Kızıl-ırmak vadilerinden, Ağrı yamaçlarına kadar uzanan alnına şöyle bir yafta yapıştırılmıştır: «Hakimiyet Jandarmanındır...» Bunu gözümüzle görüyoruz. Fakat bir gün, sahtekârlığı sevmiyen bir el, her iki levha veya yaftayı alıp da tersine çevirecek olursa gö-rülür ki, her ikisinin de arkasında daha iri ve hakiki harflerle ya-zılan ve asıl olan şey şudur: «Hakimiyet Burjuvazinindir».

Bunun öyle oluşu, Türk burjuvazisinin orada henüz aldata-bildiği çalışkan Türk kütleleri, kısmen «millet» demogojjsi ile (...)71 uysallaştırabilmesi; burada (yani şarkta) ise Kürtlüğü Türk milleti yapmanın İmkânsızlığı yüzünden soygununu, düpe-düz ve açıkça sırf «süngü» kuvvetine dayanarak yapmağa mecbur tutulması yüzündendir.

1931 sonlarına doğru, dekoratif sırıtışında Firenk devlet adamlarına jnahsusluk bulunan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya bey şark vilayetlerinde teftiş seyahatine çıkarken, okuyoruz: «Teftiş seyahati mutad olan turlardan biridir. Bununla beraber, hâ-valinin hususiyeti, daimi surette endişeyi mucib olan (gerekti-ren — y.n.) o havalide tabii vaziyetin avdeti hakkında yakından bir kanaat husulüne medâr olacaktır.» (Cumhuriyet 27.10.1931)

Siyasette bir «havalinin hususiyeti daimi surette endişe-i mucib» niçin olur?.. O havalideki insan kitlelerinin tümünü saran derin bir hoşnutsuzluk bulunduğu için... On senelik Cumhuriyet rejimine rağmen, Türk burjuvazisi neden hâlâ «daimi surette en-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

91

Page 94: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dişe» üzeredir... Nasıl oluyor da derin hoşnutsuzluğu bertaraf edilmedi? Orada «tabii vaziyet avdeti»ne kanaat getiremedi? Türk burjuvazisini «o havalide» sıkan nedir?.. Yukarıda araştır-dık, orada bir Kürt milliyeti var. Bu milliyet esası itibarı ile geniş köylü tabakalarının kurtuluş hamlesine vurulan darbelerle, her gün (...)72 meselenin milliyet ve onun da başlıca köylü meselesi olduğu anlaşıldıktan sonra, sıra bu ülkenin «endişe-i mucib» olan «hususiyetini görmeğe ve Türk burjuvazisinin burada be-lirli «tabii vaziyetin avdeti» hakkında ne yaptığını anlamağa ge-lir. Bir daha, şeyleri adlarla çağıralım: Türk burjuvazisi, bir za-manlar ilân ettiği gibi Kürt milletini kardeş mi sayıyor; yoksa ona en berbad sömürge usullerini mi tatbik ediyor?.. Yukarıdan beri olan sözün gelişi, ikinci şıkkı söyler. Şu halde, bugün Kür-distan'da sömürge usûllerinin tatbik edildiğini nelerden anlıyabi. liriz?.. Başlıca şu üç noktadan: 1 — Ağalıkla uzlaşması; 2 — İk-tisadi metodları; 3 — Siyasî metodları...

AĞALIKLA UZLAŞMA Avrupa kapitalistleri, geri şark memleketlerine saldırdıkları

zaman, oradaki büyük derebey saltanatlarını tahrip ve yağma etmişlerdi. Bugünkü emperyalizm devrinin kapitalizmi, eskiden tahrip ede ede, (...) 73 ufaladığı derebeylik üstünde bugün yeni bir saltanat kurmaktadır. Bu saltanat Finans-Kapitalin derebey metbûluğu tacile taçlanışı demektir. Gerçekten bugün, Av-rupa emperyalistlerinin sömürge siyasetlerindeki idare tarz-ları, yerli derebeylerile e! ele vermekle vasıflanır. Son demine gelen her sınıf gibi, kapitalizm de mazide yapışacak tutanak arar. Faraza Hindistan sömürgesinde topraktan intifa ve istifa-de hakkı derebey devletinin tekelindedir. Ana vatan sermayesi-ne, arazi vergisi yerine senelik «Redevance» veren «zemindar» lar veya «Tağlukdarlar»dır. İran, Fas, Mısır vesairede emperya-lizm, koca arazi sahiplerinin yerli teşkilatlarım kullanaraktan

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki kel ime okunamad ı (y.n.). \

92

Page 95: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

arazi iradını yakalar. Öte taraftan en ilkel yaşama vasıtalarından mahrum kalan çalışkan köylülük aç ve aylak geniş bir kır nü-fusu halindedir, Memlekette tek tük ve serpik bir halde bulunan yerli sanayiler, fazla kır nüfusunu ememez ve bu Aıüfus göç edecek, yerinden kıpırdayacak halde değildir. O zaman çalışkan sömürge köylülüğü zemlndarların ebedi serileri, toprak-bendleri, paryaları haline gelirler. Şu halde, bir memlekette yabancı ka-pitalizmin yerli derebeylik ve artıkları ile el ele vermesi, bir ke-lime ile o memleketin sömürgeleşmesi demektir. Şark vilayet-lerinde, Türk burjuvazisi ile Kürt ağalığı arasında bir uzlaşma ve elbirliği var mı? Var. Bunu şu üç bakımdan kısaca gözden ge-çirmek kâfidir: 1 — Arazi meselesi; 2 — İdare; 3 — Mahkeme...

1 — ARAZİ MESELESİ: Türk burjuvazi tüm Türkiye hakkın-da olduğu gibi, şark köylüsü için de toprak vaadinde bulundu. Şeyh Sait isyanı üzerine, Kürt ağalarından bir kısmını garp vi-layetlerinde gezmeğe götürdüğü zaman, Kürt köylülüğü o halka has olan tabii ve devrimci şevki ile ağaların topraklarına ses-sizce vaziyet etmeğe başladı. Kürdistan köylülüğünün bu hali, adeta bir an için toprağı şahsi mülk olmaktan çıkartmışlar gibiy-di. Halbuki Kemalist burjuvazinin maksadı, böyle korkunç bir manzaraya seyirci kalmak değildi. Esasen ağa nüfusunun kı-rılmağa yüz tutması halk arasında her türlü zulme karşı bir ayaklanma istidadı da peyda edebilirdi. Derhal ağalar yerlerine döndürüldüler. Ve o zaman «Köylülere Armağan» risaleciğinde bazı burjuva eli kalem tutanlarının yazmaktan sakınamadıkları facialar faslı başladı. Mamafih, Kemalist burjuvazi bir kere na-sılsa bozuştuğu ağalığa karşı Kürdistan'da kendini tutacak un-surlar yaratmak lüzumunu hissetti. İskân siyaseti yetemezdi. «Köylüye toprak» en parlak bir «yem borusu» olabilirdi. Ve bo-ru çalındı.

Birinci sahne. Burjuvazi hesaplamıştır. Kürdistan ağalarını modern arazi sahipleri ve tefeci sermayedarlar haline getirecek, Meselâ Fransa: 1902 senesi 5.702.752 köylü ailesi içinde 300 hektardan fazla toprağı olan en büyük arazi sahipleri 4280 kişi kadardı. Burjuvazi de büyük arazi sahipleri için aşağı yukarı bu

93

Page 96: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

oranı kâfi gördü: Meselâ 3010 dönüm (334 küsur hektarlık) ara-zi Kürt bey ve ağalarına bırakılacak, ağaların fazla arazileri hü-kümetin garantisi altında, topraksız köylüye zırnık para, satıla-cak. Kemalist burjuvazi bunu ciddi bir plan dahilinde değil, en ziyade kuvvetini hissettireceği tek tük mıntıkalarda, şöyle bir deneme tarzında yapmağa teşebbüs etti. Faraza kaymakam ile müfettiş-i umumi yaveri köye giderek bir ilân verdi. «Mara-balar ya toprak satin alın, yahut sizi süreceğiz!». İlk bakışta dehşetli «halkçı» gözüken bu ilanın, biraz düşününe, ne pis ve zalim bir burjuva metodu olduğu kolayca anlaşılabilir. Burjuva-zi, bir zaman gezmeğe götürdüğü ağalığı tekrar, hem bu sefer daha tehlikeli ve fena olarak köylünün başına musallat ediyor. Onunla siyasî ve idarî sahada birleşiyor. Sonra köylüye dönüp: ağadan korkmayın, sattığı toprakları satın alın diyor. Fakat ağa uzun sözü sevmez. Kısaca haber verir: benim toprağım «yılan kemiğidir, yiyenin boğazında kalır». Köylü, herşeye razıdır, tek bir avuç toprağı olsun... Ağaya şu teklifi yapar: hükümete vere-ceğim 20 senelik taksidi 5 senede ödeyelim, geri kalan 15 senede aynı taksitleri bir daha ağaya ödeyelim... Fakat burada henüz «nazariyat» safhasındayız.

İkinci Sahne: Jandarma yüzbaşısı ile kâtip efendi kayıt ve tescil muamelelerini yapmak ve köylüye arazi «dağıtmak» üzere gelirler. Kâtip efendi zaten ağanın amcazadedir. Ağanın evine konuklatılır. Bir kuzu dolması ziyafetinde arazi taksim edilir: a) Ağanın alacağı (3010) dönüm yerine (30.100) dönüm ayrılır (def-terde yazan 3 bindir, ama ketim (saklanan) toprak bunun on misli fazladır) b) Ağanın bütün silsilesi karısı, kardeşi, oğlu, kızı, kıs-rağı... Ayrıca birer tapu ile bu taksimden hisselerini alırlar. Öy-le ya : ağanın yalnız şahsına 3 «bin» dönüm değil mi idi? c) Ağa-nın topraklarları o kadar geniştir ki, bu taksimden sonra da satılığa çıkarılacak, zaten ağanın da pek işine yaramıyan, en ço-rağından bir miktor toprak kalmıştır. İşte köylüye dağıtılacak [yani para ile satılacak] toprak budur. Bu toprak satılır. Ama kime : evvelâ ağanın adamlarına... Yani gene ağaya... Artık bü-tün taksimattan sonra da. daha bir kısımcık toprak kaldıysa, yu-

94

Page 97: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

karıdaki tehditlere rağmen, gözü kararmış köylülere nihayet satılır... Ameliyata girdik... Ve Kemalist devlet cihazı ile Kür-distan ağalığını, ziyafet sofrasının başında kucak, kucağa «top-rak inkılâbı» yaparlarken buluyoruz.

Üçüncü Sahne: Ağanın amcazadesi, her topraksız köylüye 50 dönüm yazar fakat köylüye verilen hakiki tarla 30 dönümü geçmez. Ağa yalnız burada % 40 ilk çapulunu, Kemalsit devlet cihazı sayesinde yapmıştır. Mamafih köylü buna da razıdır. Karşılığı 20 senede mürekkep faiz usûlü ile ödenecek. Bir köylü-nün vasati ne vereceğini hesaplıyalım: 8 lira devlete vergi (bu işte devletin gayesi de bu... Çünkü bunu ağadan alamıyor-du) + 12 lira da ağaya arazi parası = 20 lira nakden ödenecek. Buğdayın okkasını 2 kuruşa satabilen bahtiyar. Bir köylünün bu parayı bulabilmesi için demek bin okka ürün elde etmesi lâzım-dır. 1931 senesi Diyarbakır «numune çiftliğinde ortalama bir dönümden (67) kilo ürün alınıyordu (52,32 okka). Bizim köylü-müz ortalama 50 okka dönümden alırsa, 30 dönümden 1500 okka buğday ürünü alacak demektir.

Şimdi bir başka hesaba geçelim : malûm. Aşar 4-5 senedir «mülga»dır. Bu mesele hakkında bir Kürdistan köylüsü ile Ke-malist hakim arasında şöyle bir konuşma geçer: «Hakim:

— Ağanın Aşarını niçin veriyorsunuz? Meclisi idare kararı var, % 2 den fazla vermeyin!.. Köylü:

— Öyle ama... O şehir etrafındaki köyler için... Bizimi köy-de olmaz...»

Köyde olan şudur: köylü «Aşar» olarak 1,25/10 + «noksan ard» 2/10 + «tohum» 3/10 = 6,25/10 ürünü, yani yukarıdaki 1500 okka buğdayın 937,5 okkasını bu üç yere yatıracak, elinde kalan 562,5 okkadır. Bunu yesin mi satsın mı?.. Toprak alan köy-lünün tam 50 dönümü de olsa ve 50 sinden de buğday alsa ve ürün hiçbir kaza belaya uğramadan tam verimle hasad edilse 2500 okka eder. Bunun 1537,5 okkasından geri kalan tam 1000 ki-lo buğday bile olmayacak. Vergi ile arazi taksidini vermek için bu buğdayı satabilirse, ne yiyecek? Nihayet yalvara yakara top-rağını ağaya satmıyacak, yahut bırakıp bir tarafa kaçmıyacak mı?..

95

Page 98: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Dördüncü Sahne: Bir ağa, şu maskara «arazi tevzii»ni tas-dik eden muhtarın, şu kadar bin liralık harmanını yaktırır. Cum-huriyet burjuva adaletini istediği vicdanî ve maddî, bütün subut ve kanaat unsurlarını bir çırpıda hazır ediveren ağa, ayni muhtarı hırsızlık suçu ile de ayrıca 5 günlük yerdeki hapishaneye iletir iletmez, o zamana kadar toprak alma merasimini bekleyen bü-tün köylüler Kâtib-i Adlîdeki mukaveleyi imzalamağa gitmekten vazgeçerler: Ağanın toprağı hakikaten «yılan kemiğidir». Köylü-nün de «boğazında kalmış»tır. Mamafih adalet yerini bulmuştur: Kemalizmin köylüye «arazi tevzi» ettiğinin delilini mi istiyorsu-nuz? Bütün ismi Kâtib-i Adlî defterine geçmiş olan köylüler her sene muntazaman: 20 lira arazi için veriyorlar. Hem de bu toprak kendisinin değil... «kema-fis- sabık» (eskisi gibi — y.n.) bilfiil ağanındır. Toprağı benimsemek cür'etini gösteren tek tük küs-tahlara gelince : bir gece ağanın adamları tarafından evlerinde basılır, bir kaç kadın ve çocuk ölüsü (...)74 bütün erkekler yaralı düşer ve olanca malları yağma edip götürülür... Yine hem de, ortada ne şahit var ne de ispat!..

Ezeli Sahne: Kapitalist, sermaye biriktirişinde ne kadar doymazsa, ağa da toprak hırsında o kadar hudutsuzdur. Kemalist burjuvazi, basma kalıp hülyalarına devam ede dursun, ağa doy-mak nedir bilmez genişleme hırsını muhtelif kanallardan tat-mine uğraşır, Bunun için iki yol vardır:

1 — Feodal usulleri: «(...)75 sürterek» tarla çalmak : bir köyde evvelce hepsi hepsi 42 tarla varken, sonradan ağanın 105 tarlası meydana gelir. Ağa (...)76 bir toprağa göz mü dikti; o top-raklar üzerindeki köylüleri birbirlerine düşürür; arada birisi vu-rulur, ötekisi «katil» sıfatı ile Kemalist adaletin pençesine... Kurtulmasının bir tek yolu var: Toprağını ağaya devretmek su-retile, onun hazırlatacağı muhtelif ihtiyar heyeti ilmühaberleri, uydurma jandarma zabıt varakaları ve yalancı şahitlerle kurtul-mak. Arazi ağanın elindedir. Dünyada ağanın bilmediği ve bul-madığı «hile-i şeriyye» mi yoktur!.. Meselâ falan suyun kıyısında,

100 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.). 101 iki ke l ime okunamad ı (y.n.). \

96

Page 99: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bir köylücüğün ecdadının ecdadından kalma ağaçlık, bereketli bir bağı var. Hudutları yıllardan beri malum... Bir gece ağanın adamları, bağa girerler. Bütün asmalar yere kadar köklerinden yolunur. Peşinden toprağın üzerinden bir sürgü geçirilir. Ertesi gün bakan, orada dün ağaçlık mamur bir bağın'mevcud oldu-ğuna dair bir iz bile göremez. Ağa toprağa arpa ektirmiştir. Sı-nırlar, ağanın toprağı ile kaynaşmıştır. Artık eski bağ sahibi, eceline susadı ise tırtıllara arzuhal vermeğe gitsin.

2 — Kapitalist usuller: Meşrutiyet burjuvazisinin Ermeni talanından beri yeni usuller, sırf kırtasiyeci metodlar meydana gelmiştir. Tapu memurları ağanın ya hısım akrabaları, yahut ta «adamı»dir. Ermeniler kesilirken hükümetin müttefiki olan ağa-lar, derhal mevcut bütün Ermeni mallarını besbedavadan üzer-lerine yazdırıvermişlerdi. Hâlâ bugün şark vilâyetlerinde birkaç «metruke» veya «emvali metruke» (terkedilmiş mülkler — y n.) denilen —Fikret'in tabiri ile— «han-ı yağma: yağma sofrası» vardır. Her gün biraz kabaran ağa bünları bir «üslub-u hakima-ney»le sınırları içine alır. Böyle yapamazsa, Kemalizm tarafından ağaya eksiltme ile müzayedeye çıkarılır. Metrukenin üstünde senelerden beri yerleşmiş, ev, bağ, bahçe yapmış, tarla açmış fakir ve çalışkan köylüler doludur. Onların ruhu bile duymadan emvali metruke, yok pahasına ağanın malı oluverir. Bundan da ömürleri var! Bir köyde Türkçe bilen İstanbul kaldırımı çiğnemiş ve ilh. evsafta yeni bir ağa türer. Bir gün bu yeni ağa, karakol kumandanı ve iki süngülü jandarma i!e gelir, hiç bir-şeyden -ha-beri olmayan güzelce bir tarlanın evvel sahibi köylüye : çık! der.. Bre aman... Köylü niçin çıkacağını sorar: ağa elinde o arazi-nin kendisine, şu hiç bir şeyden haberi olmayan sahibi tarafın-dan satıldığını, bütün-kanuni vesaik ve yollar ile ispat eder. De-liller, şaşalayan köylünün suratına çarpıtır. Çaresiz, köylü vilâ-yete koşar. Tapu memuru, her şeyin kanuni cereyan ettiğini ve muamelenin tamam olduğunu bildirir... Ve sonra, ğaliba epice acıdığı için, köylünün kulağına fısıldar: «Bu muamelelerin sahte olduğunu biz de biliyoruz ama, ne çare herif bir kere şahit ispat bulup mahkemede hak kazanmış... Sonra valiye hulûl etmiş... Sizi kim dinleyecek... Hiç yorulmayın...» Ve köylü, son meteliği

97

Page 100: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ile aldığı silaha sarılarak dağa çıkar. Q zaman Kemallzmden şu unvanı kazapır: canavar şaki!.. Tarih nasıl bir «tekerrür» olma-sın! Senelerden beri Kemalizmin köylüye arazi «tevzi» ettiği bir mıntıkadan bakın ne «hoş seda»lar geliyor:

«Palu'da halk kitleleri, büyük arazi ve emlak sahipleri na-mına çalışmaktadır. Hükümetin son zamanlardaki meşhur faali-yeti; bey ve ağa yetiştirmeye müsait bir anormal tasarruf usulu yerine çok makul tedbirlerin1 tatbikini kolaylaştırmıştır. Bu su-retle halk ağa ve beyden kurtulunca toprak ve sahibi oiunca-hü-kümete karşı fedakârlığı arttırmış olacaktır.» [Mamafih 1928-1929 dan beri beş senedir, Kemalizmin güya toprak meselesi ile uğ-raştığı bu yerde, sözün sonu şöyle gelir.] «Palu kasabası halkın-dan, hiç kimse yoktur ki bir köy sahibi olmasın. En mühim arazi ve emlak Cemşit beyin ahfadından olan beylerin elindedir.» (B. Turgud: «Şeyh Sait ve şark derebeyliğinin beldesi olan Pa-lu'nun tarihçesi», Son Posta'1.11.1933),

II — İDARE: Yukarıdaki «arazi meselesi», sistem olarak Kemalizm ile Kürt ağalığı arasındaki konspiratör uzlaşmanın de-recesini ve derinliğini kâfi derecede gösterir. Bu kere vak'aları ufak memurların suistimali saymak da safdilliğin daniskası olur. Esas itibarile bu mesele şöyle konulabilir: Uluslararası burju-vazi, burjuva devriminin bir parçası ve zarureti olduğu halde arazi mülkiyetini kaldırarak toprağı millîleştiremedi ve çalışkan sınıfların artık-değerlerini büyük iradçı arazi sahipleri ile paylaş-mağa razı oldu : tek, «şahsi mülkiyetin» kudsiyetine, mübarekliği-ne toz konrhasın diye. Bizim millî burjuvazi, yani Kemalizm de, ikide birde hırlaştığı ve tepiştiği şark derebeyliğini, bütün gös-terişlerine ve prestijini muhafaza zaruretine rağmen, (,..)76 maz-lûm Kürt köylülüğünün ek-ürünlerini şark ağaları ve beylerile paylaşmağa mecbur kaldı: tek, kapitalizm öncesi ilişkilerden kurtulacak olan «şark vilâyetleri»nde herhangi millî bir hareket olmasın diye... [Meselenin, içyüzü bu olunca. Şark ağalığı ile Kemalist burjuvazinin sarmaşdolaşlığında anlaşılmayacak hiçbir şey yoktur. Nitekim Kemalist devlet cihazının en küçük müs-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

98

Page 101: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

dahdeminden, en büyük erkânına kadar, ağalıkla yapılan komp-romide çeşit çeşit kahramanlara rast gelmek için şark vilâyet-lerini bilenlerle iki kelime konuşmak kâfidir. O zaman öğrenilir ki, bir haraca çıkışta, bütün köylünün evindeki çuval sicimine kadar derleyip toplayarak konağına getiren ve köylünün getir-diği yağlar için küp müp yetmeyince bir bina kadar saçtan ha-zineler yap an Erzincanlı Mustafa ağa, Kemalist devlet cihazının en önemli rüknü (temel direği — y.n.) olan İsmet Paşa'yı oğluna kirve etmiştir!..

Ağalar 1927 denberi fakir Kürt halkı üstündeki hakimiyetle-rini yeni usûllerle başarmağa bâşladılar. Yine eskisi gibi silahlı adamları var, fakat jandarma karakolları ile de gayet sıkı, hu-susi ve yarı-resmî bağları vardır. Bu silah farkı bakımından böy-le... Fakat köylüye karşı ağalar Büyük Millet Meclisine kadar etkili olmayı bilirler ve bütün burjuva devlet cihazına entegre ol-muşlardır, Şimdi Kürt ağaları da birçok işlerini Türk tefecisi gi-bi, Kemalist devletini maşa gibi kullanarak becermeğe yavaş ya-vaş alışıyor. Tabii karşılık olarak, Kemalizm de, bir çok işlerini ağanın «himmeti» ile başarır. Gerçi ara şıra husule gelen çeki-nilmez çarpışmalarda sık sık genç jandarmalar harcanır. Ama buna karşılık da, cumhuriyet hükümeti eline düşen ağaları epey* ce «sağar». Kapitalizm düzeninde, aynı zümre kapitalistler ara-sında bile olabilen bu gibi «rekabet» kabilinden vukuat bir tarafa bırakılırsa, her türlü tezatlarile birlikte şark ağalığı ve Kemalizm aynı ip üstünde oynayan iki ca'nbazdır. Unutmamalı ki, bu an-laşmada beraberlik aynı sınıfların zümreleri arasında değil; bir-birine oldukça zıt iki ayrı sınıf arasındadır." Onun için, bugünkü Türkiye ile Yunanistan dostluğuna, Türk — (...)77 kardeşliğine benzer. Basit uyuşmalardan fazlası, bu beraberlikten beklene-mez. Ama tam birlik yoktur diye, bir kompromi de Voktur dene-mez. Ağalıkla Kemalizm arasındaki kompromi, — ister dostça is-ter düşmanca olsun — vardır. Misâl:

Genel olarak idarede: «Beyleri» en çok kuşkulandıran şey halkın hükümetle temas etmesidir. Bu teması menetmek için

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

99

Page 102: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

de Roma için dediği gibi, (...)82 talan edilecek bir şey bulmaksı-zın talan yapılamaz. Zaten aşiretler en ziyade birbirlerini talan ederler. Sırf talanla geçinen üç milyon nüfusu taşvir etmek, hem ağanın, hem (Cemalizmin ayrı ayrı talan ettiği çalışkan Kürt miriyvolarını İş Bankasının hissedarları yerine koymaktan farklı mıdır? Onun için Kürtlerin «yalnız öldürmek ve rast gelen köyü, esnaf kervanı soymak» ile değil, belki maraba olarak beye haraç, Kemalizme vergi vermekten canı çıkıncaya kadar çalış-makla geçindiğini hatırdan çıkarmak için cumhuriyet burjuvazi-sinin tayin ettiği mebus olmak lâzımdır. Burada doğru söylenen cihet, Kürt fukarasının, çapul edilen şeylerin hepsini götür (mü-ernmine, şeyhe, seyide) düğüdür... Lâkin mesele buracıkta ve böylece bitmez.

Talanı teşkilatlandıran ağadır. «Kolbaşı» ların emrinde ha-reket eden birer «kol» ile yolları kestirir. Davarları çevirtir ve ilh... Talandan gelen metaların gayet cüz'i bir kısmını kolbaşıya, bir iki taltif kelimesini de adamlarına bağışlar. Geri kalan eş-yanın apice bir kısmını yüksek mülkiye ve jandarma memurlarına ayırır. Ağalarla kaymikayimin arasındaki mektuplaşmalara bir göz atan, çok kere Kemalist devlet cihazla ağalık arasındaki sıkı dayanışma ve hususileşme derecesi karşısında gözlerine inanamaz. Bazı mektuplarında kaymikayim, ağaya aşırdığı ko-yunları kendisine gönderirse, şimdiye kadar olduğu gibi meseleyi kapatacağını, yoksa bu sefer işin pek açığa çıkması hasabile fena edeceğini bildirir. Bu gibi omuzdaşlıklar, talan yapan ağa-dan daha baskın birisine ait mallar için yazıya dökülür.

III — BURJUVA ADALETİ: Cumhuriyet devrinde Karagözle Ha-civat heyetine, sokulan o «Lanifrel», o «millet namına icraî kaza eden» «hakim», garp vilayetlerinde oldukça «perde kurup, şem'a yakar» ve bu perdenin arkasında oynarlar. Şark vilayetlerinde ne «perde» ve ne «şem'a»ya hacet yoktur. Gerçi heybetleri ora-da da «zıll-u hayal: hayal gölgesi» şahıslardan farksızdır. Ama oyuniarı, garp vilayetlerinin komünist mahkemelerinden farksız-casına ve hatta ona taş çıkartırcasına, ve ortaoyunuvari per-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

102

Page 103: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

desiz merdesizdir. Burjuva adaleti, dünyanın pek az yerinde, • Kürdistan'da olduğu kadar (...)83 ve maskesiz sırıtır. Kemalist

burjuvazi şark vilayetlerinde yalnız subaylarına güvenir. Çünkü orada fiilen hakim kuvvet jandarma ve askerdir. Fakat bu as-ker ve jandarma ile adalet arasında su sızdırmaz bir emek bera-berliği var (,..)84 Ağalığı devrimci metodlarla yok edemeyeciğini ve yok etmek istemediğini hisseden Kemalizm, o kendiliğlndenci ve şuursuz burjuva mukadderatçılığı ile Şark vilayetlerinin gelece-ğini, kendisinin de pek iyi anlıyamadığı, fakat akıntıya kapılmış-casına uymağa mecbur olduğu bir «tedrici tekamül» siyasetine bel bağlamış, görmekten- hoşlanmıyor. İşte Şarklı vilayetlerinin «adalet»i bu burjuva «tedrici tekâmül» cülüğünün tam ete ke-miğe bürünüşüdür. Ağalığı asla ürkütmeden eritmek! Bu vazife jandarma ile adalet arasında üleşilmiştir... Adaletin bu öz rolü, onu bazen mukaddes kitaplarda tasvir edilen «Allah» kadar mutlak selâhiyetli, bazan da leblebicinin çırağı yahut ağanın ke-loğlanı veya lokanta garsonu kadar «emre amade» kılar. Ağalı-ğın «lâyüsebliği He kapitalizmin «idare-i maslahatçılığı» Kemalist adaletin karakteristiğidir.

Belli bazı hudutlar dahilinde, nasıl adamlarına dayanan de-rebey, başka hiçbir kuvvet ve mesuliyetten korkmaksızın dile-diğini yaparsa, erlerine emir veren subay, mübaşirlerine «hüküm ki» diyen hakim —burjuvaziye karşı hiçbir hesap verme mes'uli-yeti olmadığı nisbette—, «lâyüsel amma yefal» (yaptıklarından dolayı sorguya suale-uğramıyan: «Allah» —y,n. ) dir. «Hak kuv-vetindir» kavramının ne olduğunu gözü ile görmek ve eli ile tut-mak isteyen, şark vilayetlerine gitsin. Orada öyle «hakkım» diye haykıran ağalar vardır ki, gözlerinin madeni parıltısında, bu «hak»kının adalet huzurunda kaç altına alınıp satıldığını öğren-mekten daha kolay hiçbir şey yoktur. Onun için burada «hakkım var» diye bağırabilen mutlaka kuvvetli sayılır; ve haklı değil, kuvvetli olduğunu zan ile hürmet görür.

İşta bu çeşit bir adaletin, fakir Kürdiştan halkı ile temasa

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki k e l i m e okunamad ı (y.n.). \

103

Page 104: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

geçişi cidden acıklıdır. Şark vilayetleri «mecburi hizmet»i zar-fında, emekliliğinin temin edemeyeceği bir dünyalık tedarikini gaye bilen Kemalist adalet temsilciler ile bukalemun gibi her devrin rengine girmekte ve her çeşit soyguna uymakta emsal-siz olan derebeylik, «hem ye hem yedir» şiarîle bir kerre elele verdiler mi idi, artık Kürt fukarasının başına gelen düşünülsün... «Teşkilatı Esasiye» (Anayasa — y.n.) nin menettiği «işkence, eziyet, angarya» Kürdistan halkının uğradıkları yanında pek ha-fif tabirlerdir.

Şark vilayetlerinde burjuva adaletinin hummalı faaliyeti hakkında bir fikir edinmek için, şu iki enteresan vak'ayı biraz dü-şünmek kâfidir.

1 — 1933 senesi başlarında bir İstanbul akşam gazetesi, İstanbul'da her bin nüfusa bir avukat düştüğünü yazıyordu. Hal-buki şark vilayetlerinin merkez kazalarında biz diyelim her yüz, siz deyin her on kişiye (...)85 bir avukat bulunabilir. Orada öyle şehirler vardır ki, (...)86 mevcud dükkânların yarısı avukat ve arzuhalci dükkânıdır. Bunların ticareti adalet alım-satımıdır.

2 — Dil devrimcileri ne kadar sevinseler yeridir.- Kürdistan halkı adaletin resmî dili sayesinde epey Türkçe öğrenmişdirler. Fakat kürt köylüsünün öğrendiği Türkçe, inşân güldürmekle ağ-latmak arasında -şaşkın bırakacak derecede ibret parçalayıcı-dır. Halkın en çok bildiği «malumat» ve «Türkçe» hep adliye hiy-leleri, mahkeme oyunları ve adliyeci deyim ve terimleridir. Türk'-çe su ve ekmek istemesini bile bilmeyen öyle köylüler vardır ki: «Merkunun laporunda darp âsâri müşare ve ilh.» (merkumun raporunda zarp işareti müşahadem demekti) tarzında size bir mahkeme zabıtlarının bütün cümlelerini tekrarlayabilirler.

Bu şiddetli adalet vetiresi, bu Kemalist adliye değirmeni hava için dönmüyor. Kürdistan fakir halkının kemiklerini öğütü-yor. Bir kac örnek: (,..)87 köylü ağadan 3000 kuruş senet ile ödünç alır. 1000 kuruşunu arada öder. Tam ürün zamanında ağa 2000

85 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 86 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 87 İki kelime okunamad ı (y.n.).

104

Page 105: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kuruşunu ister, halbuki köylü hemen o dakika ödeyecek vaziyet-te değil. Ağa, köylüye ceza olarak, bu sefer önce aldığı 1000 kuruşu da inkâr ederek —çünkü ağa köylüyü her kazığa bağlar, ama köylü ağadan verdiği 1000 kuruşa mukabil imza isteyemez, ağa için bu hakarettir! — «icra»ya 3000 kuruş alacaklı gibi mü-racat eder. Meseleye şahit var ama, kim ağanın aleyhinde şa-hitlik edebilir? Zaten köylü kendini toplamağa vakit bulamadan «adalet» tarladaki mahsule haciz koymuştur bile...

Derebey: Herhangi bir işden içerlediği köylünün tarlasını, ağa söktürtür ve adamlarına kendi tohumlarını attırır. Aç kalan köylü ağayı şikâyet etmeyi göze alacak babayiğitlerden ise bir istida ile kaza mahkemesine başvurur. Kaç istida verirse hepsi de sistematlkman kaybolur. Çünkü mahkeme başkatibi ağanın akrabasıdır, savcı gizli ve sadık ahbabıdır. Aradan seneler geçer bir tek yurdundan olan köylü, oldu olacak, bari ağaya bir şey yapabilir miyim diye tekrar bir müracaat yapar... Fakat geç kal-dın Tatar ağası: Üç sene evvel- olan vak'a, son tecil kanunu mucibine keenlem yekûndur! Kemalist adaletle şu kadar madeni altına uyuşan ağa, herhangi köylüyü istediği gibi mahkum veya beraat ettirmek iktidarındadır. İsterse beraat ettirir: ağanın kardeşi veya damadı hakimlere bir ziyafet çeker. Yahut bir ge-ce savcı beyi evinde mahsusen ziyarette bulunur. «Filân adamı bana bağışlayın!» dedi mi, maznun veya mevkufun suçu hakkın-da «kanaat-ı vicdaniye» hasıl olması imkânı yoktur. Ufak bir for-malite hazırlığından sonra, «suç sabit olmadığından» adı geçenin beraatine gidilir. İster mahkûm ettirir: «Bey bizim beyimiz olmaz-sa hatırımızı kim sorar? Eize kim sahip olur! Elimizden bir kaza çıkarsa bize kim arka çıkar.» (Yusuf Mazhar, Cumhuriyet 20.7.1930) Şark vilayetlerinde şahitlik, para akçesi 5 mecidiye-den 15 mecidiyeye kadar değişen alınır satılır bir metadır. «Da-vasının cürmü bilir!» Ağanın emrinden az bir sapıtma, fakir Kürt köylüsü için ölümlerden ölüm beğenmeyi icap ettirir. Bir hırsızlık, bir yaralama, bir katil ve ilâh. isnatları, olmamış suçu iki kere iki dört edercesine, Cumhuriyette burjuva adaletinin dilediği şa^ hit ve ispatlarile birlikte hazırlanıverir. Ertesi günü jandarma on-başısı lâzım gelen zabıt varakasını tanzim eder. Ağanın muhtar

105

Page 106: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ve idare heyeti ilân ilmühaberlerini mühürler ve çarçabuk cum-huriyet savcısının tevkif müzekkeresi kesilir. Aylarca mevkufi-yet ve yıllarca mahkûmiyet elde bir... Bu (Kemalizm + ağalık) ittifakı karşısında Kürdistan köylüsü, burjuva kaldırım şairle-rinin ve satılık basının yazarlarının beceremedikleri edebiyatla-rı yaratır: «Yoncamı damıma kaldırsam, çoluğum çocuğumla yakılacağımı bilirim (iyi anlatmıyor: Hükümetçe satılan bir top-rağın yoncasını biçen miriyvo) «Tarlada bıraktım, cayır cayır yakıldı. Kime şikâyet edersin... Ağa, marabanın köpeği demiri-mi yedi dese, inanırlar. Biz ağanın köpeği ekmeğimizi, pekmezi-mizi, etimizi yedi aman desek; «yalan söylüyorsunuz ağanın kö-peği toktur» cevabını verirler...»

İşte Kemalist adaletin Kürt köylüsü ağzı ile tasviri: adalet madem köylünün ağaya ait demiri yediğini kabul eder. Çünkü ağa bu yalanını mecidiyelerle tuttuğu şahitlere ispat ettirtecek kanun yollarını elinde tutar... Ağa köylünün marabaya ait ekme-ği yiyebileceğini işitmek bile istemez... Marabanın bütün dua-ları adalet nazarında : «kul mücerret» kalır.*

Yalnız bu adalet sermayesi «faslında» sermayedar Kemalizm ağalığı kullanayım derken, ağalık Kemalizmi öyle bir kullanır ki, «adalet» hanmefendi, Galata yosmasının vizitesi en aşağılıkla-rından da aşağı düşer. Meselâ : ağa düşmanını çerisine (silahlı adamına) vurdurur. Düşman da bir ağa ise «arayanı» vardır. Şu halde adalet gayrete gelecektir.. Kim vurdu? Ağanın adamların-dan biri... Hangisi olduğunu bir ağa bir de vuranın kendisi (ve tahminen köylünün tabiriyle bir de Allah) bilir. Onbaşı ile ağa zabıt varakasında mutabık kalırlar. Ağa her gün sırtında sadist zevkini sopa ile tatmin ettiği «miriyvo» larından en şapşalını jandarmaya ve «pençe-i adalete» teslim eder. Memo yerine Az-zo'yıı tevkif ettirtir. Çünkü Memo yine yarın, öbürgünkü talanda

* Bilmem burjuva cumhuriyetinin hangi kanununun hangi maddesinde yazılıdır veya yazılı değildir... Yalnız her şark vilayetinin, her Kürt fakirinin kulağında küpe gibi taşıdığı bir suç vardır: «makamatı işgal» suçu! Bir maraba, herhangi suretle verdiği istidaların yürümediğini, davalarının adalet ününde kaybedildiğini ve ilh gördükten sonra hâlâ inat eder. ayak direr ve şikâyetine devam ederse derhal, «makamatı işgal» suçu ile taht-ı tevkif (göz altına • y.n.) alınır... Sıkı ise şikâ-yet et!

106

Page 107: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

veya düşmanla kavgada eli silah tutar bir kuvvettir, Azzo ise insanlığı çiğnene çiğnene toprağın demirbaş bir davarı halinde hayvanlaştırılmış sayısız miriyvolardan biridir. Azzo adaletin cübbeli ve külahlı huzurunda mahşer gününün terazisini ve ze-banilerini görmüş gibi ne diyeceğini çoktan şaşırmıştır. Sorulan şeylere ya gülmek ya ağlamakla cevap verir. Bereket pek de aklı yerinde görülmediği için Azzo mahkûm edilemez. O zaman ağa bir taşla bir çok kuşlar vurmuştur: En kötü miriyvosunu bile kayıp etmedikten başka, i-..)88 güme getirmiş, çerisini ceza-dan kurtarmış ve Kemalizm sayesinde nüfuzunu iki kat etmiştir. Yok mahkeme bir grubu mahkûm ederse, adam sende günde beş altı fert başka aşiretlerden kaçıp ağanın himayesine sı-ğınmıyor mu? Ağasına feda olsun kuzular... Kuzuların parasını verdi ağa!..

*

Bu kısa izahattan kolayca anlaşılabilir ki, Şark vilayetlerin-de ağanın bütün erkanı ile mevcut olması ve yeni şartlara adapte olmaklığı, yeni soygun usullerini talim etmekten başka bir deği-şiklik tanımaması ancak Kemalizmin silahlı silahsız yardımı ve elbirliği sayesindedir. Bilinemez belki Kemalizmin Şark vilayet-lerinde mevcut olması da karşılık olarak ancak ağalığın silahlı ve silahsız yardımı ve elbirliği sayesindedir. Çünkü marabalar ve (...)89 köylüler arasında ağaya veya beye karşı tepremek iste-yen en ufak bir "hareket üzerine ağa derhal kazayı, vilayeti hat-ta daha sonra Büyük Millet Meclisini haberdar eder. Köylü isyan teşebbüsündedir. O zaman tekmil jandarmalar, civar askeri kol-

, ları, tayyareler kıpırdamak isteyen köylülüğü olduğu yerde don-durur. Hükümete karşı koymak istidadını gösteren herhangi bir isyan hareketinde derhal Kemalizmden maaş alan sadık ağa-larla milis muvvetleri mazlum Kürt halkının etrafını sarar.

Kemalizm «tam name-i hazreti şehriyarına» mevlüt okutarak halk hareketi kışkırtmağa kalktığı zaman bu irticai besleyişini çalışkan Türk köylüsünün dindarlığına yüklediği gibi, Kürdistan'-

100 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 101 iki kelime okunamad ı (y.n.). \

107

Page 108: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

da ağalıkla ve köylerle zımni ittifakını da «Şark vilayetleri» nü-fusunun mürteciliğiyle izah etmekten hoşlanır. Hakikatte Kema-lizm istiklâl harbi sırasında nasıl geniş ve demokratik bir köylC hareketinden korktuğu için hilafeti sonuna kadar (...)90 bizzal kendisi çekilip gidinceye kadar halka karşı bir kalkan gibi kul-landıysa, tıpkı öylece bugün de Kürdistan'da gene geniş ve de-mokratik bir köylü hareketinin varabileceği merhalelerden ödü çatladığı için, Kürdistan fakir halkına karşı ağalığı ve beyliği kalkan gibi kullanıyor ve Kürtlüğün derebeyce parçalanışından sermayedar hakimiyeti çapulu namına uçsuz bucaksız bir zevk-le hazzediyor. Kürt fakir halkı da Kemalizmin her gün sırtında oy-nıyan satırı ile pratik bir suretle öğretmiştir ki Kemalizm Şark vilayetlerinde derebey ve derebey (...)91 ile müttefiktir. Onun için cumhuriyet burjuvazisinin ara sıra kürsü yüksekliğinden derebeyliğe karşı sözde savurduğu palavralara asla kulak asmı-yor. Ağalığa karşı mücadeleye geçtiği gün karşısında bütün yırtıcılığı ile Kemalist devlet cihazını bulacağını biliyor. Önün için ağalığı kaldırayım derken daha zalim ve katmerli bir uçuru-ma yuvarlanmak tehlikesine düşmekten korkar (...)92 Zikri ge-çen burjuva muharriri bile bir yerde bunu oldukça sarih bir surette şöyle itiraf ediyor:

«Bu sahada yaşayan halkın geçirdikleri hayattan daha emin, daha mesut bir hayat mevcut olabileceğine inanmadıkları şüphesizdir! Onlarda öyle bir Kanaat vardır — Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmakdan [Yani ağadan kurtulayım derken, hem ağa hem sermayenin tuzağına uğramaktan] kor-karlar. (Yusuf Mazhar; Cumhuriyet: 12.7.1930) Aynı muharrir «bu hissi, bu kanaati eski devirler»in doğurduğunu söylüyor ve «Cumhuriyet'te tashih edecektir» diyor. Amma buraya kadar olan misaller ve izahlarımız bile burjuva «Cumhuriyet»inin bu «delaletleri» ne dereceye kadar ve nasıl «tashih» ettiğini kâfi derecede göstermez mi?

85 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 86 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 87 İki kelime okunamad ı (y.n.).

108

Page 109: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

İKTİSADİ SÖMÜRÜ Şark vilayetleri meyva (üzüm ve kaysı ilh.), hayvani ürünler

(yağ, süt, deri, yün), Notlu ürünler (pirinç, patates ve ilh.) ce, be-reketli ziraî bir mıntıkadır. Bugün tabii iktisadiyatın, buradaki genişliğine delalet edecek surette hemen her vilayette pamuk ve kenevir yetişir. Mamafih bazı mıntıkalarında tütün ve afyon, hat-tâ incir, zeytin ve kereste de pazara çıkabilir. Fakat Şark vila-yetlerinin sömürge iktisadiyatına bilhassa elverişli olan varlığı, zengin ilk madde kaynaklarıyla dopdolu oluşudur. Yeraltında gömülü duran cevherler arasında (kurşun, gümüşlü kurşun, de-mir ve kükürt) gibi Türkiye'nin başka yerlerinde bulunanların-dan başka, o kadar sık raslanılamayan (çinko, kırmızı boya, tuz, şap, sünger taşı) gibi madenler hesaba katılacak zenginlik-lerdir. Ama Şark vilayetlerinde özellikle modern sanayide (...)93

buhrana rağmen önemlerini ve pazardaki değerlerini kolay ko-lay kaybetmiyen (bakır, manganez, kalay) ile (altın, gümüş) gibi kıymetli madenlerin, özellikle (kömür, petrol) adlı enerji kaynak-larıyla yan yana duruşu, bu mıntıkadaki ilk madde hazinelerinin mânasını büsbütün canlandırır.

Şark vilayetlerinin iktisadî bakımdan üzerinde durulacak bir üçüncü vasfı, bol işeli kaynağı olabilişidir. Bu mıntıkaların ik-tisadî gerçeğine rağmen nüfus hayatiyeti, tarihi amillerle nisbi bir kudret gösterir. Bunu anlamak için, Şark vilayetlerile Garb vilayetleri arasında doğum, ölüm ve nüfus itibarile kısa bir kar-şılaştırma yapmak yeter. «T.C. devlet yıllığı (1928-1929)» isimli resmî kitabın rakamlarını alalım. (Elaziz, Beyazıt, Hakkâri, Di-yarbakır, Gaziantep, Van) hariç olmak üzere 11 Şark vilayetinde bir sene zarfında doğanlar 46.589, ölenler 18,864 kişidir. Yani doğanlar ölenlerden ikibuçuk defa (% 247,8) daha fazladır. Bu doğum ve ölümleri nüfusa oranlarsak, doğumlar nüfusun (11 vilayete nüfus toplamı 1.914.167 olduğuna göre) % 2,48'i, ölüm-lerse % 0.98'i oranındadır. (...)94 7 vilayette doğanlar 33.148

100 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 101 iki kelime okunamad ı (y.n.). \

109

Page 110: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

iken, ölenler 20.876 dır. Bu vilayette (İzmir, Manisa, Edirne, İs-parta, İçel, Burdur, Bolu) doğum ölümün ancak birbuçuk misli % 158,7 dir. Başka deyimle ve yuvarlak hesap: Garp'da senede 3 kişi doğarsa, iki kişi ölür, halbuki Şark vilayetlerinde senede 5 l<işi doğduğu halde ancak 2 kişi ölüyor. Başka deyimle nüfus Garb vilayetlerinde senede birden az fazla artıyorsa, Şark vi-layetlerinde hemen 3'e yakın artıyordur.

Şark vilayetlerinde doğumlar daha çok, ölenler daha az. Garp vilayetlerinde, Şark'a oranla doğumlar daha az, ölümler daha çoktur. Onun için Şark vilayetlerinde her yılda nüfus tam % 1,50 arttığı halde 7 Garp vilayetinde aynı sene içinde nüfusu ancak % 0,67 oranında artıyor. Şark'da nüfus her sene Garb'den ikibuçuk — üç (kat-y.n.) fazla artıyor.

İşte Türk burjuvazisi, Şark vilayetlerini ve Kürdistan'ı, bu üç noktadan sömürge usulleriyle sömürüyor:

1 — Tüketim ilk maddesi; 2 — Üretim ilk maddesi, 3 — İşe-li cihetinden... Bunlara bir dördüncüsü olarak maliyenin satırı-nı da ilâve edersek Türk burjuvazisinin Kürdistan'ı iktisaden ezi-şine az çok dikkate değer örnekler bulunmuş olur.

Bugün sömürge deyince ne anlıyoruz? Anavatan Finans-Ka-pitalinin emrinde tutulan münhasır ve açık (...)95 pazarı ve ilk madde kaynağı olan, siyaseten tabi bir memleket, Finans-Kapi-talin anavatanı, sömürge memleketin daimi ziraî kalmasını, bu pazar ve ilk madde kaynağını elinden kaçırmamak ister. Şu hal-de bir mıntıkanın sömürge vaziyetinde tutulduğu, bir kelime ile o mıntıkada sınaî inkişafın siyasî maksatlarla durdurulmasından anlaşılır. Türk burjuvazisi Şark vilayetlerinde böyle bir maksat takip ediyor mu? Evet Türkiye Finans-Kapltalinin organı şark hakkında yazıda ne diyor: «Her içtimaî reformun birinci merha-lesi hemen hemen gerçekleştirilmiş sayabileceğimiz, nîzam ve emniyetin tesis ve küşadıdır.» (Ekonomic d'orient, 16 teşrin-i sanı 1931 S. 444) «Nizam ve emniyet» için mi «reform» lazım yoksa reform için mi «nizam ve emniyet» lâzım? Bunu münaka-şa edecek değiliz. Yalnız, şundan iki şey anlıyoruz. 1 — Sekiz on

95 Bir ke l ime okunamad ı (y.n.).

110

Page 111: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

senelik cumhuriyet burjuvazisi henüz, Şark vilayetlerinde «ni-zam ve emniyet»i tamamile «tesis ve küşad» ettiğine kendisi de kani değildir. 2 — Fakat bu «nizam» kurulursa, Şark'da «siyasî ve iktisadî ıslahat» yapacakdır. Dikkat ediyorsunuz; Garp vila-yetlerinde nerede ise Yalova'daki Gazi tesisatına «Yalova sefası inkılabı» diyecek kadar her değişikliğin adına «inkılap» diyen Kemalizm, Şark'da bu kelimeyi ağzına almaktan korkuyor. Sa-defce masum ve müttaki (sakınan, çekinen — y.n.) bir ıslahat. Hattâ bu kelimenin bile Türkçe gazetelerde türkçesinden değil fransızcası olan «reform» (Siirt mebusu Mahmut; Milliyet baş makalesi 30.12.931) dan bahsediyor... Bu reformlar neler olabi-lirler? Eğer köylüye bu «arazi tevzii» (bazı ağanın fazla topra-ğını satmak) ise bunun (...)96 hemen hemen gerçekleşmiş» sayıl-dığını o (1931) tarihlerde, Şark vilayetlerindeki misalleri ile yuka-rıda görmüştük, Ondan başka ise acaba nedir? Yukarıdaki sa-tırların üstünden bir seneden fazla zaman geçtikten sonra, dev-let sanayii karşısında telaşa düşen Türk burjuvazisine teminat vermek için Gazi ile sabık İş Bankası müdürü Lâhak İktisat Ve-kili Celâl, Batı ve güney vilayetlerinde tura çıktıkları zaman Ce-lâl, Balıkesir Ticaret Odasındaki hasbıhalinde : «yeni tesis edi-lecek fabrikalardan bir kısmının şark vilayetlerinde tesis edile-ceğini, çünkü bu husustaki prensibin muvazeneli iktisat sistemi olduğunu söylemiştir.» (Son Posta: 22.1.1933).

Fakat burjuvazinin sözüne değil özüne, palavrasına değil yaptığı işine bakmak Bolşeviklerin adetidir. Evvelâ İktisat Vekili beyefendinin bu sözü söylediği yer bile Türkiye'nin batı vilaye-tidir. Eğer o sözü Diyarbakır'da söylemiş olsa idi, bir derece ma-nidar olabilirdi. İkinci olarak, aynı adam ve Gazi bu «tetkik seya-hat» lerinde Şark vilayetlerinin en garp tarafında Adana hudu-dundaki Gazi Ayıntab'ın ötesinde, hatta şöyle formel bir «tet-kik» yapar olsun görünmediler. Söyledikleri söze rağmen seya-hatlarının çizdiği hudut Sark vilayetlerini Garp vilayetlerinden ayıran huduttur. Bu da gösteriyor ki, Türk burjuvazisi Kürdistan'ı sanayileştirmeğe gelmiyor. Bu gelmeyişini, özellikle daha aşi-

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

111

Page 112: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kar bir surette göze batıran vak'a şudur: 1932 senesinde, Sov-yetler Birliği'nin verdiği 16 milyonluk kredi ile, Türkiye'de doku-ma ve şeker sanayii kurulacak. Sovyet uzmanları Türkiye'ninki-lerle birleşiyorlar, memlekette tetkik yapacaklar'. Fakat bu tet-kikin sahası, Gazi hazretlerinin «tetkik» sahası ile tıpatıp~geliyor. Uzmanlar, —hatta mahalli talep ve ısrarlara rağmen— Şark vi-layetlerini hariç bırakan bir sınır içinde tetkikte bulundular. Ya-ni «yeni tesis edilecek fabrikalardan bir kısmının Şark vilayetle-rinde tesis edileceği», olan bitene göre, iktisat vekilinin uydurdu-ğu bir lâftır. Hatta Sivas'ta bile bir şeker fabrikası açmak iste-yen Çeköslovaklara müsaade edilmedi (bunda İş Bankasının rolü de ayrı tabii)' Kemalizm her hususta, Şark vilayetlerinin sa-nayice ve hatta iktisade'n ilerlemesine manidir. Cumhuriyet bur-juvazisi için Şark vilayetleri, «extra ekonomi: hariç-ez iktisadi-yat» bir mıntıkadır. KemaJizmin Türkiye'de sermaye biriktirmek için, son senelerde epice gürültü ile ortaya attığı kooperatifçi-liği bile Şark vilayetlerine çok gördüğü gözönüne getirilirse, Şark vilayetleri hakkında ne düşündüğü açıkça anlaşılır. Birin-ci Umumi Müfettiş Macaristan'dan M. Canadi isminde birini ge-tirterek, diktatörü olduğu 9 vilayette tetkikat yaptırıyor. Bu uz-manın yazdığı kitap, buralara kooperatifin zararlı geleceğini an-latmış! 1932 ortalarına doğru millet meclisindeki «bağımsız» İzmir mebusu bu kitaba dayanarak, Türkiye'de kooperatifçiliğir «zararlı» Olduğunu Halk Partisinin yanlış yolda yürüdüğünü 'id-dia ediyor. Halk Partisi genel sekreterinin cevabı şu oldu: «mite. hassısın bahsettiği bazı mahdut vilayetlerimizde bugün derhal ziraî kooperatifler yapılması imkanı bana sormuş olsalardı, ber de bu kitabı okuyarak aynı mütalaada bulunurdum» (Meclis za-bıtası, Cumhuriyet: 27. 6. 932)

İktisadî reform yapılmaz : .çünkü «nizam ve emniyet fıemer hemen gerçekleşmiş» yani henüz gerçekleşmemiştir. Kooperatif, ler derhal yapılmaz. Çünkü her halde nizam ve emniyet yok Hangi demagojide bu kadarlık kaypaklık bulunmaz? Uzman kooperatif «zararlı»dır. Halk Partisi «imkânsız»dır diye tefsir eder Halbuki her ikisinin de mânası, hatta burjuvazinin kendisi içlr bile : köylü kitlelerini daha yakından ve teşkilatlı surette soy

112

Page 113: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

mak ve sermaye biriktirmek için bir nimet olan, kooperatif kadar her rejime adapte olabilen elâstiki bir teşekkülü, Kemalizmin on seneden sonra hâlâ Kürdistan da tatbikten korktuğudur. Türk burjuvazisi Kürdistan'da ve Şark vilayetlerinde her türlü iktisadî teşkilatı binbir ihtiyatla karşılıyor: Çünkü iktisaden ora-sını sömürgeleştirmek, siyaseten orada Kürtlük davasını uyan-dırmamak istiyor. Meselâ: Kürdistan'da fabrikalar açılırsa bir Kürt sanayi proletaryası temerküz edecek, bu proletarya iktisadî ve millî baskıya karşı.Kürt burjuva ve ağalarını gölgede bırakır-casına harekete geçebilecektir, Kürdistan'da ziraat kooperatif-leri kurulursa ağalığın karşısında dağınık ve mağlup inleyen Kürt köylülüğü içinde sınıf farklılaşması ve bunun neticeleri ile birlikte teşkilatlı mukavemet belirir ve bu mukavemet kabiliyeti Kemalizmin de işine gelmez. Kemalizmin Şark vilayetlerindeki iktisadî siyasetini anlamak için şu kısa noktaları gözönünde tu-talım:

I — FİNANS-KAPİTAL: Kemalist burjuvazi Şark vilayetlerini layıkı ile sömürebilmek için iki şeye muhtaçtı: 1 — Orada ken-disine müttefik hazırlamak, 2 — Oralarda kendisine iktisadî teşkilat ve müesseseler kurmak. Bu iki işi bildiğimiz gibi dünya-nın bütün sömürgeci anavatan hâkim sınıfları öteden beri tat-bik ederler. Bu iki kuşu vuracak bir tek taş vardır. Finans-kapi-tal hazretleri. Finans-kapital sayesinde Kemalizm şu neticeleri elde edebilir: 1 — Mahalli kıymetleri finans-kapitalleştirmek, 2 — Finans-kapital ile kaynaşan kıymetlere bağlı sınıf ve züm-releri Kemalizmin kuyruğuna takmak, 3 — Belli başlı değişim merkezleri demek olan vilayet merkezlerini bu Finans^öpitalîn nüfuz ve sömürüsüne uygun gelecek şekilde bezemek ve her türlü teşebbüsleri Finans-kapital emrinde toplamak; 4 — Ziraati Finans-kapitaün emrine sokmak ve ilah... Herhangi bir anavatan, herhangi bir sömürgede bu birbirinden çıkan neticeleri bir şebe-ke gibi yalamadıkça tutunamaz.

A — Mahallî kıymetleri finans-kapitalleştirme: Ağrı dağı isyanı temizlendikten sonra, Türk burjuvazisi yalnız zor ve şid-detle işlerin yürüyemeyeceğini, Şark vilayetlerinin iktisadî ma-

113

Page 114: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kanizmasında hâkim roi oynayacak bir sistem kurmanın zaru-retini daha etrafüe aniadı. Ve ondan sonra yavaş yavaş Şark viiayetierindeki dağınık servet billurlarını, kendi devlet cihazının koyacağı (...)97 sermayenin etrafında derlemeğe teşebbüs etti. Bu teşkilatın başında, Şark vilayetlerinin içinde bilhassa hususi bir tedhiş sistemini tatbik ede geldiği ve koyu Kürdistan hakimi-yetinde bulunan, Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkasının dokuz vilayetini biricik bir bankanın altında toplamak gelir. Bunu doğ-rulayan havadisler 1931 den beri başladığı halde ancak 1932'de asıl şeklini buldu :

«9 Şark vilayeti kendi aralarında bir banka açıyorlar: Diyar-bekır (hususi) — Umumi Müfettişlik mıntıkası dahilindeki 9 vi-layetin iştirakile (Diyarbekır)da bir Yardım Bankası açılıyor. Di-yarbekır hususi idare bütçesinden 15.000, Mardin de 6000 lira ile hissedar kaydolunmuştur. Diğer vilayetler idare-i hususiye-leri de, bütçelerinin mali müsaadesi nisbetinde tahsisat vermiş-lerdir.» (Son Posta: 26.10.1932)

«Diyarbekır'da 300.000 lira sermayeli bir banka kuruldu: Di-yarbekır (hususi) — Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkasına dahil bulunan, Diyarbekır, Elazığ, Urfa, Mardin, Siirt, Muş, Hakkari Beyazıt, Van vilâyetleri idare-i hususiyeleri ile bazı kimselerin iştiraki neticesinde 300,000 lira sermayeli bir (Yardım Bankası) teşkil edilmesi takarrür etmiştir. (Kararlaştırılmıştır — y.n.) (Son Posta: 3.11.1932).

Bu iki kısa haber açıktır: Devlet (idare-i hususiye) baş ma-yayı (sermayeyi) tohum gibi atıyor. Ve bu ilk tohum etrafında tıpkı doyum halindeki bir şeker eriyiğine atılmış billurun etrafın-da olduğu gibi, çorak dağınık servetler (bazı kimselerin iştiraki) biliurlaşıyor. Avrupa'daki büyük kapitalistlerin yaptıklarını bizdö* Kemalist devlet cihazı yapıyor, tabii bu Şark Bankası yahut (Yardım Bankası) Cumhuriyet burjuvazisinin kodaman bankala-rından birinin patenti altında, Fakat yine tabii, bu kısa haberler içinde onun görülmez varlığını sezmek imkânsızdır!"

95 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

114

Page 115: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

B — Mahalli sınıf ve zümrelerden müttefik derlemek: Türk burjuvazisinin Şark vilayetlerinde dayandığı sınıf ve

zümreler hangileridir? Malûm: Başta büyük arazi sahipleri ile koca müteahhitler gelmek üzere, genel olarak burjuvalaşan ve burjuvalaştıkça kozmopolitleşerek Türkleşen zümreler ve nihayet iskân edilenlerden tutunabilen ve sivrilen bazı Türk aileleri... Yukarıda banka sermayesine iştirak ettikleri kayıt olunan «bazı kimseler» daha evvelce Kemalizm'in ağalıkdan tefeci arazi sahip-liğine doğru inkişaf ettirmeye uğraştığı kimselerle, devlet hazi-nesinin kurdu haline '̂ gelmiş burjuvalaşmış unsurlardır. Nite-kim burjuva gazetesi de belirtiyor:

«Bu banka iskân edilen muhacirlere, köylülere, çiftçilere, emlâk sahiplerine sanayi erbabına ikrazatta bulunacaktır (kredi verecektir — y.n.)» (Son Posta: 3.11.1932) 3(Xf.lD00 liralık bir sermaye ile hangi sanayi erbabına yardım edebileceğini son-raya bırakalım. Fakat burada aşikâr surette gözüken özellik Kürdistan'ın ziraatçı sınıfları ile olan irtibattı. Zikredilen çift-çi = ziraat sermayedarı; ve emlâk sahibi de = malûm arazi sa-hibi olduğuna göre, banka özellikle bu iki sınıfı içine alacak ve bunların kudretini kendi kudreti yapacak bir müessesedir. Ya köylü? Evet köylüye de «ikrazat» yapılacak, fakat tıpkı Ziraat Bankasının Batıda yaptığı cinsten, ziraat sermayedarlarıyla bü-yük arazi sahiplerinin tefeciliğini sistemleştirerekten, ziraat ser-mayedarları ve arazi sahipleri vasıtasıyla köylüyü tefecilerle te-pelemek suretiyle. O zaman Kemalizmin kanaatine göre, şarkla garbın arasındaki fark sadece garbda tefecilik denilen şeyin, (Şark da — y.n.)' «talancılık» adını almasından ibaret kalacaktır!

Böylece Şark vilayetlerinde Finans-kapital hazretleri yerle-şip (mahalli servetleri Finans-kapitalleştirerek) kökleştikten (kendine sömürü müttefikleri bulduktan) sonra ne yapacak? Türk burjuvazisi, türkçedeki tiryaki sözünce «kör kardeş» gibi bunu «kendinden bilir»... Kemalizm Türkiye'de evvelezel işlemiş bulunan emperyalizmden hayli ders almıştır. Emperyalizm, Tür-

"kiye'ye dal budaklarını saldıktan sonra ne yapmıştı? Bu Finans-kapitalin sayesinde: 1 — Türkiye merkezi şehirlerde bayındırlık ve imar işlerinin imtiyazlarım üzerine alftıak, 2 — Türkiye'nin

115

Page 116: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

zirai ürünlerini ticaretin kodamanları elinde tekelleştirmek. Dün emperyalizmin Türkiye hakkında tatbik ettiği metotları bugün Cumhuriyet burjuvazisi Kürdistan'a aynen tatbik etmekten baş-ka birşey yapmıyor.

C — İmar ye Bayındırlık imtiyazlarını zaptetmek:

Şark vilayetlerinde burjuvalaşan unsurlar, özellikle son za-manlarda bütün kuvveti şehir iman ve bayındırlık işlerine verdi-ler, Yeni binalarla sağlam ve devamlı bir irat temin etmek; bir şehrin bütün küçük burjuva üretimlerini bir darbede paramparça edferek, o kısım üretimi birden bire dünkü ağazade arazi sahibi ile müteahhit ve ilah. kodamanın eline geçirmek (meselâ bir şeh-rin bütün küçük ve serbest furunlarını kapattırdıktan sonra, açı-lan değirmen fabrikasına bağlı birkaç furunla ve yalnız fabrika unundan yapılmasına müsaade verilen ekmekle bütün şehrin ekmek ihtiyacını tekelleştirmek başlıca şekillerden biridir); Be-lediye bütçesiyle uyuşarak şehrin aydınlatma işini bir elektrik santralcılığı ile bir elde toplamak ve ilâh. İşte Finans-kapital ca-navarının deyim yerinde ise kendisine «yuva» yapışı Şark vilayet-lerinde böyle inkişaf ve devam ediyor.

Yardım Bankasını haber veren fıkra şöyle bitiyordu: «Arazi sahipleriyle köylüye kredi açaoak olan bu banka hususi idare ve belediyelerin yapamadığı [yani Fjnans-kapitalin yapmakta menfaat gördüğü] ümran (bayındırlık — y.n.) işlerini de yapmak suretiyle Umumi Müfettişlik mıntıkasında iktisadî hareketlerin inkişafına amil olacaktır.» (Son Posta: 26.10.1932)

Bankanın mühim bir hedefi de «ümran işleri» oluyor. Bur-juva diyalektiği ile, güya belediye ve hususi.idarelerin yapama-dıkları işleri yapmayı üzerine alıyor. Halbuki bizzat şu bankanın sermayesinde en büyük ve ilk hissedarlar bu belediye ve idare-j hususiyelerden başka kimdir? Kemalizm burada da kapitalist yetiştiriyor. Fakat bu kapitalistleri, tıpkı yabancı kapitalistler gibi resmî devlet sermayelerinin beraberliğinde ve bir nevî kontro-lünde yetiştiriyor. Ta ki kendi menfaatlerine sadıklaştırsın...

Bu imar ve bayındırlık imtiyazı ve tekelleri iktisadî yapı cüz-lerinin karşılıklı tabiatı kanunu yüzünden elbette tek tük bazı is-

116

Page 117: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tisnaî inkişaflara kapı açıyor. Fakat, bu sanayi ne kadar kapi-talist vasfında olursa olsun her bir zaman Batı vilayetlerindeki Türk burjuvazisinin temel sanayiine rekabet edebilecek cinsten olamaz.

D — Zirai ürünleri tekelleştirmek:

Osmanb imparatorluğunda, Türkiye'nin ziraî ürünlerinin ih-racı tamamiyle yabancı Finans-kapitalin elinde toplanmıştı. Cum-huriyet burjuvazisi bu ticareti yavaş yavaş ve kısmen eline ge-çirmekle uğraşıyor. Mamafih büyük ölçüde ziraî ürünlerin ihra-catı bugün hâlâ yabancı Finans-kapitalin tekelindedir. Şark vi-layetlerinin ziraî ürünleri de bugün Türk Finans-kapitalinin elin-de tekelleştirilmektedir. Hatta bu yalnız yukarıdaki banka ile de-ğil, belki onu gölgede bırakacak derecede büyük bir sermaye kitlesi ile yapılıyor, 1931 senesindd bu hususta başlanan teşeb-büs belki Türkiye'nin tüm yerli Türk ticaret gruplarını gölgede bırakacak büyüklüktedir.

«Şark vilayetleri mahsulatı: Trabzon 16 (A.A.) — Şark vila-yetleri hayvanatı ile yumurta ve meyvelerini nefaset ve tazeliğini muhafaza suretiyle ihraç edecek tesisat vücuda getirmek üzere bir milyon [İş limiti yarım milyondur!] lira sermayeli bir şirket teşkiline teşebbüs olunmuştur. Bu şirkete hükümetin 200 bin lira ile iştirak edeceği, Trabzon'un 200 bin, Erzurum'un 300 bin lira ile dahil olacakları ve diğer kasabaların da cemian 300 bin lira temin edecekleri vaad olunmuştur.» (Cumhuriyet 18.6.1931)

16. yüzyıl Avrupasının «Şark Hindistan Kumpanya»larının bir minyatürünü andıran bu türden Finans-kapital tecemmüleri (yığılma; birikme — y.n.) açıkça yazılıp çizildiği gibi, bütün mer-kezi devlet, mahalli idare ve belediyelerle en kodaman Karade-niz banker ve tüccarlarını, en büyük emlâk ve arazi sahiplerini birbirleri ile hal ve hamur ederek, Şark vilayetlerinden garbe doğru yuvarlanan, yuvarlandıkça ezip çiğnediği bünyesi içine al-dığı küçük mülkleri yuta yuta gelen, geldikçe şişmanlayan, bü-yüten, dağlaşan tam efradını cami ağyarinı mani adıyla sanıyla bir Finans-kapital çığıdır.

117

Page 118: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

II — PAZAR VE İLK MADDE: Türkiye'de 1977 teşvik-i sanayi kanunu ile inkişafa başlayan sanayi şubeleri hemen hemen ka-sa usulüne eriştiler sayılabilir. Ağır sanayiin Türkiye'de kurula-cağını beklemeyi, mucizeye inananlara bırakalım. Son zamana kadar iç pazara yetmez görünen şeker ve dokuma sanayii de, bu yıllar içinde İş Bankası ile Çek'lerin açacakları şeker, Sov-yetlerin gönderdikleri dokuma fabrikaları ile artık Türkiye paza-rını dolduracak demektir. Bazı üretim kolları artık mevcut ve açık Türkiye pazarlarını doldurmuş, dışarda pazar aramaya kal-kışmış vaziyettedir. Türkiye'ye yeni pazarlar lâzım, yoksa ol-maz! Bu yeni pazarları nerede bulacak? Kendisine şimdiye kadar yan bakan Kürdistan içlerinde, az çok yarı kapalı bir iktisadiyata bağlı duran şark vilayetlerinde... Bu bir.

İkincisi: Türkiye şu aşırı üretimle «sık nefes»liğe uğramış emperyalizm devrinde, dünya pazarına mamul sanayi eşyası çı-karıp satmaya kalkışacak kadar Donkişotluğu mümkün görmü-yor. Onun için sanayi üretici güçlerini kendi kabuğu içinde kendi yağı ile kavrulacak çaptan ileri götürmeyeceğini biliyor. Onun için Şark vilayetlerine ve Kürdistan'a nazaran bu bakımdan metbu geçinen Türkiye burjuvazisi, dünya pazarı münasebetle-rinde emperyalizmin ister istemez tebaıdır. Türkiye'nin bu tabi-yeti (bağımlılığı — y.n.) bugün siyasî sahada azalmış görülme--sine rağmen, iktisaden devam etmekten geri kalmamıştır. Bu tabiyetin ifadesi Türkiye'nin dünya pazarına ancak ziraat mah-sulleriyle ilk maddeleri ihraç edebilmesidir. Kürdistan ve Şark vilayetleri yukarıda işaret ettiğimiz gibi zengin kıymetli maden damarları ile doludur. Dünya buhranı ziraî ürünlerini yok paha-sına indirdiği zaman, yeni ihracat, metaları olarak bu yeraltı ilk maddelerinden fiyat tutacakların işletilmesi, büsbütün emrivaki oldu. Meselâ Kars'ın Kağızman taraflarında 3 milyon altın liralık toz altın madeni ile zenginlik derecesinin hududu bile henüz çi-zilemeyen Ergani tarafındaki bakır ve keza altın madenleri, » Türk burjuvazisinin, iştihasını bütün şiddeti ile kamçılamaktan geri kalamazdı. Hele maden işlerinin müteahhitliğini üstüne al-mış İş Bankasının sabık umum müdürü Lâhak İktisat Vekilliğine geleli beri madencilik perspektifi büsbütün arttı. Madenlerden

118

Page 119: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

alınan resim yüzde bire indirildi. İnfilâk maddeleri madencilere maliyet farkları ile temin olundu ve ilâh... Başında Deutsch Di-semto Bank'ın bulunduğu Otavi Nord Deutsche Raffinerie Me-tallgesellschaft— Otto Wolff Hirsch Kupfer firmalarından mü-rekkep kuvvetli bir Alman grubu, yar, yarıya Türk — Alman his-seldir sendika teşkil ederek Ergani'de faaliyete hazırlandı. Her-hangi emperyalist bir memleket sömürgelerinde pazar ilişkilerini genişletmek ve orada gömülü duran yeraltı hazinelerini işletmek için ne yapar? Evvelâ bundan evvelki «Finans-kapital» kısmında gördüklerimizi. Ve ondan sonra da iç pazarları açrqak ve yeralt-larını karıştırmak için zaruri olan öteki tesisatı (kurar — y.,n.). Bu tesisatın başında ne gelir? Anavatan mallarını içeriye, ilk maddeleri dışarıya taşıyacak vasıtalar. Bunların başında da : şimendiferler! İşte İsmet Paşa hükümetinin, Finans-kapital şe-bekesinden sonra «memleketi demir ağlarla örmek» siyaseti de, siyasî iktisatça bu manaya gelir. Samsun — Sivas, Ankara — Sivas şimendiferlerinin inşası, Toros ve Mersin — Adana hatları-nın hükümetçe satın alınması, ayrıca zikri geçen Kağızman'a kol atacak olan Sivas — Erzurum, ötekisi Fevzi Paşa — Malatya çizgisi ile Ergani bakır madeninden geçecek ve Van gölünün petrol kaynaklarına doğru uzanacak olan iki demiryolunun mu-kaddemeleridir.

İstanbul'a «kamyon mübaaya etmek (satın almak — y.n.) üzere» gelen Van ve Siirt havalisi bayındırlık işleri müteahhidi tüccardan Nuri bey, nakliye siyaseti ve manasını şu satırlarla özetliyor:

O tarafın bütün derdi, bundan da evvel ihtiyacı ve-saiti nakliyetsizliktir. Halk sabık hükümetlerin, seyyiatının (kö-tülüklerin, günahların — y.n.) cezasını çekmektedir. Her türlü ziraî faaliyete müsait olan bu yerlerde emeğinin hiç bir mukabilini alamadığı için meyus bir halde olup, fazla ihtihsale gayret etme-mekte ve mahsulün kazancım görmemektedir. (Hizan) ve hava-lisinde vasi (geniş — y.n.) fındık bahçeleri bile bulunduğunu söylediğim zaman beni hayretle dinliyorlar. (Siirt) den hububat, •yağ vesaire şevkine imkân mı vardır? İhracat istasyonu olan (Mardin)e bir günlük yol olduğu halde, bir ton eşyanın kamyonla

119

Page 120: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nakil ücreti 90 liradır. Benim (Mersin'den) 34 liraya aldığım bir ton çimentonun, mahalline nakli 300 liraya mal olmuştur. Artık vaziyeti siz kıyas ediniz. Vazifem dolayısı ile dolaşıyorum. Ana-dolu çok veluddur. Vesait olsa, rakip memleketlerle rekabetimiz işten bile değildir. Memleketi canlandıracak, aziz İsmet paşanın yol ve vesaiti nakliye siyasetidir.» (Cumhuriyet 26.9.1930)

Bir Türk burjuvasının, bütün Türk burjuvazisi namına Kür-distan'da sulanışı, bundan başka türlü ifade edilebilir mi idi? Türk burjuvazisi için Kürdistan'ın «bütün derdi» ne Birinci Mü-fettişlik tedhişi, ne jandarma-saltanatı, ne ağa baskısı asla de-ğil, sadece «yol ihtiyacı» dır. Halbuki, harika ağzından çıkan sözler besbelli ediyor ki, bu «ihtiyaç» ancak oralarda, müteah-hitlikle resmen ve ticaretle özel olarak fakir Kürdistan halkını sömürge çapuluna uğratmak için uğraşan Türk burjuvazisinin «bütün derdi»dir: 1) Çünkü : o yerlerde «vasi fındık bahçeleri» ne kadar «her türlü ziraî faaliyete müsait»dir. 2) Çünkü 150 kilo-metrelik mesafede (Siirt — Mardin) taşınacak Kürdistan ziraî ürünlerinin tonuna 90 lira gibi ağır bir masrafı veren kodaman Türk tüccarları, istediğinden alâ ve süper normal bir kârı tıkı-rına tamamile koyamaz. 3) Çünkü, Türkiye'yi haraca kesen İs-tanbul'un yarı-yabancı ,yarı yerli büyük çimento şirketleri, çi-mentolarınrŞark vilayetleri pazarına (...)98 cn misli kadar bir nakliye masrafı ile gönderdikçe, Kürdistan pazarını lâyıkı ile tekelleştirmiş ve sömürmüş sayılamaz. Zikrettiğimiz Alman-Türk malî grubunun Ergani sendikası, bakır madenini Sinop veya Mer-sin limanına nakil ettirmenin yerine (...)99 develerle taşımağa kal-karsa yayan kalır ve ilh, ilh...

* * *

Buraya kadar söylediklerimizden ne çıktı? Türk burjuvazi-sinin Kürdistan pazarını açmak ve soymak için, orada genel olarak bayındırlık işlerini ve özel olarak ulaşım araçlarını inki-şâf ettirmesi, zifafa girecek damadın suratını usturalatmağa ra-zı olması gibi şart ve zaruret olduğu değil mi? Nitekim bir mü-teahhit ve tüccar Türk sermayedarı «o tarafın bütün derdi yol

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki kel ime okunamad ı (y.n.). \

120

Page 121: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

İhtiyacı ve vesaiti nakliyetsizliktir» demedi miydi? Bu izahatın tek mantıki neticesi olarak, Kürdistan'da iktisaden sömürüsünü kuvvetlendirmek isteyen Türk burjuvazisinin orada hiç olmazsa yol faaliyetini canlandırması ve kuvvetlendirmesi icap etmez ml?.. Evet, halbuki aslında bizzat kendisi, geri bir memlekette bulunan Türkiye sermayesi, bu noktada bile son Finans-kapital gruplarının (meselâ Ergani bakır madeni şirketinin) Exigences :{i|tica)ları dışında, hatta bu «yol ihtiyacı»nı tatmin etmekte bile kürdistan'ı terakki ettirmemek için sistematik bir plan takip eder. Bunu ahlamak için Kemalizmin bir Şark vilayetlerinde, bir ite Garp vilayetlerinde takip ettiği yol siyasetini, bizzat kendi resmî vesikalarının verdiği rakamlarla kısaca karşılaştırmak ye-ter. Karşılaştırmanın, oranlı olması için, Garp vilayetleri içinde Özel ve genel gelirleri, genel olarak Şark vilayetlerindekilerle eşit olanlarını seçtik, Karşılaştırmaya girecek olan vilayetlerden, ,1 — Şark vilayetleri: (Erzincan, Erzurum, Elazığ, Urfa, Beyazit, Bitlis, Diyarbekır, Siirt, Şebin Karahisar, Ayıntap, Kars, Gümüş-hane, Maraş, Malatya, Van) olmak üzere 15 vilayettir. 2 — Garp İKlcyetieri: İki gruptur, a) Sağlam şose nisbetini arayacaklarımız (Edirne, İçel, Burdur); b) Yeni inşa olunmakta olan şose nisbe-tini arayacaklarımız (Edirne, İçel, Bolu) vilayetleridir. Bunların evvelâ her birinin yüz ölçümlerine oranla bir, bir de özel gelirle-rine oranla mevcut yollarının yüzdesini bulmak ve sonra bu mevcud yollar içinde sağlam olanların oranı ile yapılmakta olan yolların oranını tespit etmek için, zikr edilen devlet tebliğinden aldığımız rakamları derleyelim :

15 Şark a) Edirne, b) Edirne, Vilayeti İçel, Burdur İçel, Bolu

Yüzölçümü (Kilometresi): 222.501 24.025 ¿2.795 özel Gelir Yekûnu (Turk Lirası): 7.246.622 1.443.162 1.697.911 Mevcut Yolun

Uzunluğu: 8.225 + 992 1.519 + 455 2.125 + 427 sağlam Şose: 2.704 + 192 754 + 649 -?eni İnşa olunmakta 3 1 a n Y o l : 864 + 885 - 1.066 + 201

121

Page 122: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Tekrar edelim : mukayese için aldığımız Garp vilayetlerini, büyük gelirli olmıyanlardan seçtik. Meselâ : dört Garp vilayeti içinde özel geliri en çok olan Edirne'nin özel geliri 728.264 lira-dır. Diğer biri 600 bin küsur ve öteki ikisi 300 bin küsur lira özel gelirli vilayetlerdir. Şark vilayetleri içinde ise, yalnız Malatya'nın özel geliri 1.209.870 lira, Diyarbekir'in ki 720.268 lira, Erzurum 694.720 lira ve ilh. dir... Ne hacet, biz tekmil 15 Şark vilayetini birden 3 Garp vilayeti ile mukayese ediyoruz. Yüz ölçümü itiba-riyle (a) grubu (Edirne, İçel, Burdur) 15 Şark vilayetinin % 10,7^ si, (b) grubu (% 10,2) si; özel gelir bakımından (a) grubu 15 Şark vilayetinin % 19,9'u, (b) grUbu (Edirne, İçel, Bolu) % 23,3'ü nis-petindedir.

Bunları yuvarlak hesaba çevirelim: Şu 15 Şark vilayeti öteki 3 Garb vilayetinin yüz ölçümce on misli, özel gelirce beş misli nispetinden daha büyüktür,

Türk burjuvazisinin Bolşevizmden öğrenip kullanmağa özen-diği kelimeler pek çoktur. Fakat Bolşevizmle Türk kapitalizmi arasında, temelden bir birine zıt iki rejim farkı Bulunduğu için orada doğru olan sözler, çok kere bizim burjuvazinin ağzında, halkı kandırmağa yarayan modern birer yalan şeklini alır. Mese-lâ: Yukarıdaki müteahhit tüccar, Şark vilayetlerindeki «yolsuz-luğu», «sabık hükümetlerin seyyiatı» (günahları — y.n.) ile izah ediyor. Acaba bu söz doğru mu? Yani saltanat devri batı vila-yetlerinde fazla yol yaptırarak, Şark vilayetlerini büsbütün ih-mal etmiş midir? Bunu vak'alar ve rakamlarla araştıralım :

Gerçekten kilometre kareye düşen umum yol uzunluğu, 15 Şark vilayetinde ortalama 36,6 metre, (a) grubu Garp vilayetle-rinde 63,2 metre [kilometre falan değil hal] ve (b) grubu Garp vilayetleri ise 93,2 metredir. Bu rakamlara bakınca, kilometre kare başına. Şark vilayetlerine nazaran (a) grubunda iki mis-li; (b) grubunda 3 misil fazla yol gözüküyor. Ve bu nispet göz altında tutulunca, denilebilir ki: Saltanat hükümeti Şark vilayet-lerine bir yol yaptırdı ise (a) grubu vilayetlerine 2, (b) grubu vi-layetlerine 3 yol yaptırmıştır... Çünkü şüphesiz mevcut yolların tekmil uzunluğu eskiden kalmadır. Fakat, biz meseleyi bîr vila-

122

Page 123: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yetin yüzölçümü itibariyle değil, o.vilâyetin zenginlik derecesini gösteren meselâ, özel geliri itibarile koymağa mecburuz. Yani gerek Osmanlı İmparatorluğu devrinde, gerek bugünkü Cumhu-riyet burjuvazisi devrinde bir vilâye'tte yapılabilecek yol, o vi-lâyetin genişliği hesaba katılarak değil, iktisadi gelişme derece-sine bakılarak yapılabilirdi. İktisadi gelişmeye delil olarak ise, elimizde bir vilayetin özel gelirinden başkası yok. Daha doğru-su, devlet bir. vilâyetten ne kadar para alırsa, o vilâyete de o kadar yol yapabilir, farz ediyoruz. [Şimendifer hatları bundan hariç]. İşte yukarıdaki nispetleri her vilâyetin özel gelirine nis-petle tekrarlıyacak olursak, şu rakamları elde ederiz: her vilâ-yetten alınan özel gelirin birer lirası başına ne kadar uzunlukta yol düşüyor? 15 şark vilayetlerindeki, tekmil özel gelir yekûnu-nun her lirası başına mevcut bütün yollardan, düşen yol uzun-luğu 1,1 metredir. (Yani şark vilâyetlerinde her özel gelir lirası başına 1 metre 10 cm.lik yol düşüyor.), (a) grubunda özel gelir her lirasına 1,05 (1 Metre 5 cm.dir); (b) grubuna 1,2 (1 metre 20 santim);

Şu nispetlere göre. Eğer mevcut Türkiye vilâyetlerinin yol-ları umumiyetle saltanat devrinden kalmış farz edilirse, Osman-lı İmparatorluğu devrinde, aşağı yukarı gerek şark gerekse garp vilâyetlerinde yapılan yolların uzunluğu her vilâyetin hususi va-ridatına göre, her vilâyetin zenginliği ile doğru orantılı imiş. Şu halde. «Sabık Hükümet»leri ne müdafaa ne de itham etmeyi düşünmeksizin diyebiliriz ki, imparatorluk- her vilâyete kudretin-ce vermiş... Fakat acaba Cumhuriyet burjuvazisi de böyle mi yapmıştır?.. Yoksa, şark vilâyetleri övey vilayet, garp vilâyet-leri has vilayet mi sayılmıştır? Bu suale cevap vermek için şu iki noktayı araştıralım:

1 — «Sabık Hükümetlerden ne kadar yol kalmışsa kalmış, fakat Cumhuriyet Hükümetleri bu yolları şark vilayetlerinde ne dereceye kadar ve garp vilayetlerinde ne nispette muhafaza edebilmiştir? Başka tabirle, mevcut yollar içinde sağlam şose-lerin nispeti şarkta ne kadar, garpta ne kadar?.. Bunu bulursak, Cumhuriyet burjuvazisinin şark vilayetlerini mi, yoksa garp vi-layetlerini mi daha çok gözettiği anlaşılır. 2 — Her vilayette

123

Page 124: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yeniden yapılmakta olan yollar ne nispettedir? Eğer şark vila-yetlerinde yeniden inşa olunan yollar, garp vilayetlerinde yeni-den inşa olunanlarla ayni nispette iseler, mesele yoktur. Cum-huriyet burjuvazisi her iki tarafta da aynı «ümran» (bayındır-lık - y.n.) siyaseti takip ediyordur. Aksi halde mesele de terstir.

Sağlam yolların nispeti: 15 şark vilayetlerinde kilometre ka-reye düşen sağlam yol 12,2 metre: (a) grubu garp vilayetlerinde kilometre kareye düşen yol 31,4 metredir. Fakat bir de özel ge-lire göre bakalım: Her lira başına 15 Şark vilayetinde düşen yol 0,3 metre (yani 30 santimetre), halbuki (a) grubunda 0,5 (50 santimetre)' dir. 15 şark vilayetinin mevcut bütün yollara nis-petle sağlam kalan yollar %32,8, (a) grubunda sağlam yollar tekmil yolların %49'1 '¡dir. Yani yuvarlak hesap edilirse sağ-lam kalan yollar, şark vilayetlerinde hemen 1/3 (3'te bir), garp vilayetleri hemen 1/2 (yarı yarıya) dır. Şu hesapça mevcut yol-lardan muhafaza edilenlerin vaziyeti, garpta şarktan %40 daha fazla'dır. Başka tabirle, Kemalizm garp vilayetlerinin yollarına, şark vilayetleri yollarından hemen hemen iki misli kadar daha fazla dikkat ve ihtimam göstermiştir.

Bütün Şark vilayetlerini değil de özel geliri, (a) grubu garp vilayetlerinin özel gelirinin (1,4 milyon) hemen aynı olan üç şark vilayetindeki sağlam yolların tekmil yollara nispe-tini araştırırsak [bu üç şark vilayeti Diyarbakır, Van, Erzincan'-dır ve hususi varidatları yekûnu 1.428.186 liradır.] (a) grubu 3 garp vilayetinde sağlam şosenin nispeti %49.1 olduğu halde, 3 şark vilayetindeki sağlam şosenin (tabii mevcut yollar yekû-nuna) nispeti %15,9 olarak bulunur.

Yeniden inşa olunan yollar: 15 şark vilayetinde yeniden ya-pılan yollar kilometre başina 3,8 metre (3 metre 8 desimetre) dir. (b) grubunun 3 garp vilayetinde ise kilo metre başına 47,7 metre (47 metre 7 desimetre) yeniden yol yapılmaktadır. Özel gelirin bir lirası başına, Şark vilayetlerinde 0,1 metre (10 santimetre), (b) grubu garp vilayetlerinde 0,7 metre (70 san-timetre) 1ik yol yapılıyor, Yani Kemalizm garp vilayetlerinde şark vilayetlerine nazaran 7 misli fazla yeniden yol yaptırtıyor. Hal-buki; her iki kısım vilayetlerden de, ayni miktar para topluyor!..

124

Page 125: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

10 şarK viKjyoLirıut!, mevuuı yuııuıııı ıi£umuyuııu ıııspeııe yapılan yolların uzunluğu %10,5 dlr. (b) grubu 3 garp vilayetinde bu nispet %50,6 dır. Yani Kemalizm şark vilayetlerine 1/10 (on-da bir) nispetinde yeni yol ilâve ettiği halde, garp vilayetlerine 1/2 (yarı yarıya) yeni yollar katmaktadır. Tekrar edelim. Bu nispetler, Kemalizmin topladığı özel gelir bakımından aynı gelirde olan garp ve şark vilayetleri içindir. Yeniden yol yapma hususunda, Kemalizmin şark vilayetlerini ne kadar geri bırak-tığını anlamak için 15 şark vilayetinin arazice onda biri ve özel gelirce 5 de biri nispetinde küçük olan 8 garp vilayetin-de yapılan yeni yolların rakamlarına bir göz atmak »kâfidir. 15 şark vilayetinde yeniden 864+885 kilometrelik yol yapıldığı halde 3 garp vilayetinde 1066+ 201 kilometrelik yol yapılıyor. Yani 3 garp vilayetinde kendisinden 5-10 misli büyük olan 15 şark vilayetinden %12,3 (eksik değil) fazla yeniden yol inşa edilmektedir!..

Bu nispetleri bulmak için, asli rakamları bizzat Kemalizmin resmi yayınından alıyoruz. Şu kısa mukayeselerle varabileceği-miz genel netice şudur: 1 —Kemalizm şark vilayetlerine, hatta sömürü için zaruri olan yol yapma hususunda bile geri bir sö-mürge muamelesi yapıyor; 2 — Bu siyaset Kemalizmin tarihi ile beraber başlar... Kemalizm Kürdistan'ı layıklyle soyabilmek için: Oranın zirai ürün ve ilk maddelerini tefeci fiyatları (ile -y.n.) yok pahasına çekebilmek ve kendi sanayi ürünlerini ora-da sürüm edebilmek için hiç olmazsa, bütün emperyalist ana vatanların sömürgelerinde yaptıkları kadar olsun, şark vilayeti-nin yollarını düzeltmeye mecburdur. Kürdistan'ın kapalı iktisa-diyatını parçalamak için bundan daha tabii bir zaruret ve mec-buriyet de yoktur. Ne çare ki Kürdistan esasen, «kendisi muh-taç himmet bir dede» vaziyetinde olan Türk finans-kapitali gi-bi, piç bir kapitalizmin sömürgesidir. Onun için orada Kemaliz-min tatbik ettiği iktisadî usuller, hatta normal bir sömürgecilik bile değil de, adeta bir taht-el müstemlekecilik (=sous-calonia-lisme), en aşağı sömürgeciliktir.

III. MALİYE SATIRI. — «ila maşallah» Kemalizmin maliye gi-yotininin ne ayar nesne olduğunu burada tekrarlıyacak değiliz...

125

Page 126: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Zaten Kemalist devlet cihazının Türk köylüsüne tatbik ettiği sis-tem, bu günkü Hind ve Çin köylüsünün başındaki satırdan fark-sız değil... Burada iki kelimecikle kayıt etmek istediğimiz şey, Kemalist devlet cihazının Kürdistan ve şark vilayetleri üstünde-ki baskısında, genel olarak köylülüğü soyuşundaki başka özel-liklerden bir kaçını hatırlatmaktır.

A — Kitapta yazılı vergiler (sözde legal vergiler): bunlar-daki bir nicelik, bir de nitelik bakımından özelliklere klfea bir te-mas edelim:

1 — Nicelikce vergiler: vergiler Kerfıalizm sahneye çıkalı beri en aşağı 10 misline çıkarılmıştır! A'şar genellikle şark vila-yetlerinin iç köylerinde sözde kalkmıştır. Hakikatte, eskiden na-sıl 1/8 A'şar alınıyordiyse bugün de aynile, —10 misline çıka-rılmış arazi vergisinden başka—, ürünün sekiz misli vergi ola-rak alınıyor. Yol parası garp vilayetlerinde 10-12 lirayı geçmedi-ği halde şark vilayetlerinde 15 lirayı bulur. Aşağıda göreceğimiz sebepler yüzünden, toprağın verimli veya verimsiz olması da hesaba katılmaz. Ortalama 10 dönüm (yani bir hektar (...)100 dö-nüm kadar fazla) toprağı olan bir köylü, her çeşit vergilerin ye-kûnu olarak yılda 70 lira vermeğe mecburdur. Dönüm başına 7 lira!.

Fakat verginin niceliğini, bir veren köylü bir de allah (yani pazarjf bilir. Çünkü şark vilayetlerinde tedavül eden para gü-müştür. Yukarıda kayt ettiğimiz gibi, gümüşün piyasası zemin ve zamana göre oynar. Ortalama olarak Kürdistan'da bir lira-nın 30 kuruş olduğu tarihlerde tahsildar köylüden 1 lira için 3 me-cidiye (yani 60 kuruş) alır. Kürdistan köylüsünün bu yük altın-dan nasıl kalkacağını sormayın. Çünkü bu kalkma, (...)101 doğru-ya kalkışır. Yani ferdi veya kollektif isyan şeklinde olagelir...

2 — Nitelikçe vergiler: Vergilerin niteliği denince şu 3 özel-lik derhal göze çarpar:

g) Modern cizye: geçmiş derebey bezirgan saltanatların

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki kel ime okunamad ı (y.n.). \

126

Page 127: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

zamanında merkezi vergiler, derebey usulü ile ferdi kudrete gö-re (...)102 bir ağa veya reisin hükmündeki topluluğa toptan bir cizye şeklinde biçilirdi. Bugün Kemalizm de genel olarak şark vilayetlerinde mahalli özelliklere adepte olaraktan, bu cizye üsu-lünü modernleştirmiştir. Dönüm kavramı zaten Kürdistan halkı için meçhuldur. Onun için vergiler dönüm başına değil, genel olarak Nahiye başına kesilir. Tabii bu toptan verginin çalışkan Kürdistan köylüsü içinde hangi eMerle ve ne suretle üleştlrildiği kendiliğinden' anlaşılır.

b)' Modern talan: vergiler Türkiye Cumhuriyeti kanunları-na göre halktan 3 taksitle alınırlar. Halbuki şark vilayetlerinde, —Türk polisinin mahut tabiri ile— orman kanunu hakimdir. Onun için vergiler tahsildarın işine geldiği zamanda ve bir ke-rede «tahsil» edilir. O zaman hürriyet edebiyatçılarının, meşhur demagojilerinde' sultan zaptiyesinin köylüyü talan edişine dair çizilen sahneler, cumhuriyet burjuvazisinin Kemalist jandarma ve tahsildarı tarafından elifi elifine «temsil» edilir. -Köylünün nesi var, nesi yoksa, yatağı, çanağı, çömleği, davarı ve her şeyi gasbedilerek haraç mezat olunur. Buna «modern talan» adı ve-rilemez mi? Şark vilayetimin vergiler anketine cevabını bir daha okuyalım: «gazetenizde vergilerin ağırlığından bahsediyorsunuz, bize kalırsa, bu meseleyi yalnız İstanbul halkına sormamalıdır. Bir defa da Anadolu çiftçilerinin vaziyetini yakından tetkik et-meli ve hangi vergilerin köylüye ağır geldiğini onlara sormalıdır. Bu meyanda tahsilatın ne suretle icra edildiği de öğretilmelidir. Anadolu'da bir köy tahsildarının bir kaymakam, bir şube reisi kadar selahiyeti vardır. Köy tahsildarı vergisini bir taksitte ver-meyen köylüye eza cefa ettiği gibi, onun altındaki yatağını ve-sairesini de derhal müzayedeye çıkarır. Bu doğru bir hareket midir?» (Kemahlı A: «Vergiler Hakkında Anket», Cumhuriyet 22.11.1930)

c) Vergi sahtekârlıkları: Yukarıdaki vergi sisteminin balta-sı altında köylü ne yapar?.. Ya isyan eder dağa çıkar, yahut ta ezilip mahvolur. Fakat mahvolmak istemiyen köylünün boğazı-

102 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

12 7

Page 128: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

na geçireceği son bir cankurtaran vardır ki, onun boynunu son defa olarak boyunduruklamaktan başka bir netice vermez. Hi-le... Evet, köylü son bir çare olarak tahsildarla anlaşmayı ve vereceği verginin yarısını tahsildarın şahsına rüşvet vererek, öteki yarısından kurtulmayı dener. Garp vilayetlerinde, fakir köy. lü için ehveni şer bir çare olan bu usûl, özellikle şark vilayetle-rinde bütün facialarını oynar.

Bir misal: Muço'nun 50 koyunu var. Yalnız 20 sini yazdırır. Aksiliğe bakın ki —(...)103— bir «düşman ketim»i tahsildara ha-ber verir. Tahsildar gelir. 30 koyundan 3 er lira alacak olsa 90 lira eder. Muço bu parayı rüyasında görmemiştir. Tahsildar-la uzlaşmaktan başka çaresi yok. Uzlaşır: 30 değil 9 koyun «sir-kat» (çalınmış) yazılır ve bu 9 koyun için 27 lira resmi vergi verir, Geri kalan 21 koyun için, köylü tahsildara (2 mecidiye al-tını + 15 not) yani 25 lira kadar bir para rüşvet verir. Sözde uz-laşılır... Fakat az zaman sonra aynı tahsildar, aldığı rüşveti az görür. Daha ister. Köylü veremeyince, geri kalan 21 sirkat ko-yunun 63 lira vergisini talep eder. Bu ani darbeden şaşalıyan köylü şaşkınlığını katmerleyen cehaleti yüzünden meseleyi sav-cıya anlatır. O tahsildara rüşvet verdiğini bir istida ile bildirme-sini söyler. İstida verilir verilmez: Köylü hapishanededir. Rüşvet alan tahsildar serbest gezdiği halde, köylü rüşvet verdiği için zindanda!..

B — Kitabında yazılmayan vergiler: (sözde illegal vergiler): Öncekilere «sözde legal» dedik, bunlara da «sözde illegal» di-yoruz; çünkü «legal» dediğimiz vergilerin gerek nicelik gerek niteliğinde öyle «antikalıklar» var ki bunları hiçbir kitap yazYnaz. Şu halde illegal dediğimiz vergiler öyle ulu orta, gelişi güzel ve açık saçık istenir ve alınır ki, değme legal vergilerini her dev-let bu kadar zorbalık ve şiddetle tahsile kalkışamaz. Onun için bunlara legal de desek olur. Bir kelime ile Kemalizme göre, za-ten her sahada olduğu gibi vergilerde de legal ile illegalin hu-dudu, derebey sınırları gibi bir şeydir. O hudutlarda dünyanın en vahşi çapulları, taarruzları haklara baliğ olur. (erişir - y.n.)

103 Oıı al t ı ke l ime okunamad ı (y.n.).

128

Page 129: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kitapta yazılmayan vergilere öfnekier çoktur. Biz burada iki örnek verelim: .

1 — Daimi baç (tayyare vergisi): Emperyalist işgal ordu-ları, soydukları sömürgelere ayrıca kendi masraflarını da öde-tirler. Türkiye halkı gibi ve ondan pek fazlası ile de biçare Kür-distan halkı Şark vilayetlerini kasıp kavuran asker ve jandarma masrafını taşır; fakat mesele bununla bitmez. Kürt paryaları, ikide bir de başlarına bomba yağdıran tayyarelere en çok ve ebediyen haraçgüzar (haraç verici y.n.) olmak gibi acıklı bir talihe çatmışlardır. Orta çağ Avrupasında, kafile kafile oradan oraya dolaşan bir serseri dilenciler tipi ve sınıfı tesbit edilir. Kürdistan'ın da herhangibir horoz ötmez gün batmaz kasa-bacığina uğrarsanız orada ilk gözünüze çarpan şey, her ma-halleden fışkırıp çıkan, süngülü asker bölüklerinden sonra bu «serseri-dilenci»lerdir. Yalnız Kürdistan'daki âerseri-dilencilik biri resmi, ötekisi gayrı resmi olmak üzere iki çeşittir: 1 — Gay-rı resmi dilencilik: bilindiği gibi «mesleksizler veya mesleği meç-hul olanlar» gurubudıır. Bunlar şu zavallı ülkenin zavallılığının canlı sürü halinde sürünüşüdür. 2 — Resmi dilencilik: "Yahı>t «eli bayraklı dilencilik» tayyare cemiyetinin sanatıdır. Her Kürt kasabacığında jandarma karakolu ile yan yana yahut alt altq üst üste, önünde bir ay yıldızlı bayrak sarkan «Türk Tayyare Cemiyeti» levhası görülür. Bunu orta çağın serseri dilencilikle-rine benzetmiştik. Fakat teşkilat ve soygun yönünden Tayyare Cemiyeti, her tepede bir şato kurmuş, yanında silahlı adamları yatan bir derebeyi yahut bütün geçitleri tutmuş, Zaloğlu Rüs-tem tipinde bir eşkiyaya daha çök benzer, Civar köyler Kema-lizm sayesinde, Tayyare Cemiyetinin de tebâları ile meskûndur. Bu defa köylünün bütün mahsûllerinin ve hayvanlarının %1 i, İster istemez Tayyare Cemiyetinindir. Ondan başka, meselâ her çift hayvanından bir lira «Tayyare İanesi» almak, yahut da ha-raç isteyen derebey, fidye-i necad (kurtulma parası - y.n.) iste-yen eşkiyanın da, Tayyare Cemiyetinin de, Tanzimatı Hayriye devrinden beri kaldırılmış olan «kesim» e benzer şekilde köy başına şu kadar lira hükmî karakuşîsini savurmak (...)104 köy-

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

129

Page 130: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

de, zengininden, (...)105 değil —çünkü bunlar Kemalizmin güya müttefikleridir;— fakir halktan sızdırmak her günün «ola-ğan» umum işlerindendir. Bir başka Şark vilayetinin nasılsa çı-kabilmiş sesini bir başka defa daha dinlemek sırasıdır. «... Bun-dan başka çift hayvanatının beherinden bir lirayla tayyare iane-si alınıyor. Alım ve satım üzerinden esasen tayyare ianesi alın-dığına nazaran artık köydeki çift hayvanatından hiç olmaz ise 20 kuruş alınmalıdır. Bundan başka Tayyare Cemiyeti meselâ bir köye 60 lira iane yazıyor. Halbuki bu iane yalnız köyün zürra kısmından alınıyor. Diğer ticaretle İştigal eden daha zenginler-den alınmıyor» (Diyarbekir muhabirinden: Vergiler anketine ce-vap; Cumhuriyet 26.11.930)

2 — Nöbet nöbet baç: Kürt ilinin bir adı da «isyan iller» olmuştur. Şimdiye kadar daima başarısızlıkla sonuçlanmış is-yanlarda Kemalizmin gönderdiği te'dip seferleri," Kürt halkını bir koyun sürüsünü kurdun parçalayışından daha yırtıcı milita-rist bir terörle eline geçen Kürtleri yere kadar dişler, sonra.ser fer masafı yaptım diye aynı mıntıkalar halkından eski zamanda-ki feodal iftarlarında verildiği gibi bir «diş kirası» alır. Yani is-yanın masrafını da ayrıca açlıktan yıkılan köylere ödetir. Bu söylediğimiz de bir komünistin sözüyle kalmasın.. Bakın Türk Finans Kapitali —kimse anlamasın diye— gençliği «vatandaş türkçe konuş» palavrası ile sokağa uğratmasına rağmen, ken-disi «fransızca konuştuğu» vakit bu «diş kirası» ndan nasıl bah-seder? Bahis, boyuna açık veren bütçenin dengesi bahsidir. Açıkların nasıl kapandığını anlatmaktadır. Finans-Kapitalin Frenkçe organı tamamlle şöyle der: «bununla beraber, (Ağrı dağı) fitne hareketinin tedibi gibi, önceden görülmez bir cins mesai vardır ki ancak ve aynı vilayetin bütçesinin başka fasıl-ları üstünden gerçekleştirilecek ekonomilerle temin edilebilirler-di. Yapılmış olması icap eden de budur» (L'Economiste d'orient: 10 Janvier 1931 Istanbul) -

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

130

Page 131: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

SİYASİ BASKI (İ.T.) «Vurun tutulmayın; s...n, s ...,nb>... Bütün sabık

Babıali, lâhak Ankara caddesi ile Taş Han'ın terbiyeli maymu-nuna çevrilmiş edebiyatçı küçük burjuvaları, bütün «münevver ve mütefekkir beşeriyet» (...)106 gibi «kat kat düşünceye gark ol-sun kelab-ı ıstıraba (kudurma acısına — y.n.). (Katmer katmer utanca düşüp bazı işlerde sıkıntıdan döktükleri gül kokulu ter içinde boğulsunlar...} Vak'a vak'a dır... sonra, haber verejjm ki bunu sadece «aslına mutabık» surette nakletmekten başka kast ve günahımız yoktur: Bu şiar, Kürdistan'ın başınq modern bir Atilalık kesilmiş olan Birinci Umum Müfettişlik tarafından aynen, tekmil muhafız, zabit, jandarma ve asker kıta'atine «illegalmen» tamim edilen paroladır! Kemalizm «ordular ilk hedefiniz Akde-niz» dedikten sonra, bütün «vatan» da tekmil Türk burjuvazisini toplayan Halk Fırkasının bayrağı üstüne, halka karşı çekilmiş Kemalist yatağanın üstüne, her göze görünmez casus mürek-kebi ile (yakılan - y.n.)' bu yukarıdaki şiar, tekmil (ağa, tefeci, fînans-kapitalist, kalın memur) "blokuna hitaben söylenmiş: bu-yurdu «inna fetahnalek = biz senin için fethettik» nass j şerifi ile yan yana dizilmedi mi?... .

Kemalizmin bayrağı bu iki şiarı da sentetize eden bir «(...)107» dır. Yalnız Ankara'da dalgalanan bu bayrağın üstündeki şiarlar-dan: «İnna fetahnalek = biz senin için fethettik» nasıl garp vi-layetleri tarafından gözükür (se - y.n.); Şark vilayetlerinin tara-fına bakan Kemalist bayrağın yüzünde ise: «vurun tutulmayın! ve ilah.» parolası yanar... Onun için «vurun tutulmayın ve ilah,.» şiarını Kürdistan'da gerçekleştiren Birinci Umumi Müfettişlik, 0 mıntıkadaki Kemalist siyasetin maskesiz cisimlenişidir; Kür-distan'da tatbik edilen sömürge siyasetinin özüdür.

Müfettiş-i Umumilik, 1926 senesinden beri tedhişe başlayan Kemalizmin memlekette tutunabilmek için, icap eden mıntıka-larda tatbik edilebilecek daimi terör vasıtasını el altında bulun-

1

106 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 107 B i r ke l ime okunamad ı (y.n.).

131

Page 132: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

durmak için bir «kanun» ile legalize ettiği, sömürgeci, militarist diktatörlüğe dayanan bir müessesedir. Kürdistan'a 1927 sonla-rında ilk defa tatbik edildi. Dahiliye vekili, müfettişliğin yalnız Kürdistan'a has kalmasını, aradan beş altı yıl geçtikten sonra şöyle izah etmek istemişti: Para bulunmadığından, adam bulun-madığından!

«Bütçede karşılığı olmadığı için yalnız Şark havalisinde Jtat-bik edilmiştir. Müfettişi bulunmadığı için yalnız Şark havalisin-de tatbik edilmişti.» (Şükrü Kaya; Mecliste (...)108 cevap nutku Cumhuriyet 26.6.1932) Halbuki biraz daha aşağıda, «Birinci [sanki ikincisi varmış gibi] Umumi Müfettişliğin «tahsisi Kürdis-tan'da tatbik edilişinin!» oranın umumi ve hususi idaresi için bir zaruret olduğunu aynı beyanatta okuyoruz:

1 — Umumi idare zarureti: «bü doğrudan doğruya idarei :

umumiyeye ve asayiş ve emniyet meselesine ait olan bir key-fiyettir ki: esasen Müfettişi Umumiliğin tesisinde esas maksadı teşkil eden keyfiyet te bu olmuştur.» Nitekim daha yukarıda bu asayiş meselesini daha konkret olarak şöyle koyuyordu: «müfet-tişi umumîlik Şark'a girmezden evvel Şark'da efrad adedi 30 ilâ 40 arasında dolaşan 10 tane çete vardı ve Ağrı dağında 2000 si-lahlı çete alayları mevcuttu. Cenup hudutlarımız akin diyarları gibi tahribatın mütecavizine maruzdu.» (Şükrü Kaya; Cumhuri-yet 26,6.1932)

2 — Hususi idare ¡zarureti: Finans-Kapitale «yuva eşele-mek»de «Müfettişi Umumîlik idarei hususiye mesailerinde de vilayetlerin mesaisini tevhit ettiler (birleştirdiler - y.n.). kara-kollar yaparak yolların intizam ve emniyetini temin ettiler. Ümran (bayındırlık - y.n.) işlerine başladı. Memlekette hiç bir fabrika yokken un fabrikaları açtırıldı. Elektrikler yaptırdı. Şark vilayet-lerimizde de Garp'teki gibi ümran faaliyeti başladı. Diyarbekir'-in eski halini bilen varsa şimdi aradaki farkı takdir* ile görür-ler. Keza Osmaniye, Elazız da öyledir. Van'da da ümran faaliye-ti başlamıştır. Van bir şehir haline gelmek üzeredir. Van'tn en

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

132

Page 133: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

büyük mahrumiyeti nüfusudur. Nüfus olmayınca tabii ki ümran da geç olur.» (Keza)

Bu açıklamadan bir daha anlaşılıyor ki Birinci Müfettişlik idaresinin Şark'ta iki amacı var. 1 — Finans-Kapitale yuva yap-r a k 2 — Bu yuvayı emniyet altına almak. Nitekim sütunlar dol-durarak, dahiliye vekilinin beyanından da Kürdistan'da mazlum bir köylülük olduğundan, bu köylülüğün derebeylikle olan mü-nasebetine ve cumhuriyet burjuvazisinin Kürt köylülüğü hakkın-da düşündüklerine dair bir tek satır değil, kelime bile yoktur. Mazlum Kürt halkı hakkında, dahiliye vekilinin ağzından dökü-len sözler şunlardır: «asi»ler «şaki»ler, «çete»ler, «eşkiya»lar... «yola getirmek», «amansız bir takip», «birer birer imha etmek», «bir tek nefer kalmayıncaya kadar hepsini tepelemek» ve ilâh... dır. (26.6.932 (...)109 beyanatı)

Sonra hiç sıkılmadan, sürek avından bahseden bir avcı iş-tihası ile ağzı sulana sulana, Kemalizmin Kürdistan siyasetin-den bahseden aynı vekil mahut burjuva tersliği ile Şark vila-yetlerinde «ümran» olması için «nüfus» istiyor, «nüfus» için «ümran» değil! Tıpkı yün satabilmek için kırpılacak koyun sü-rüsü isteyen burjuva, gibi...

Şark vilayetlerinde özellikle Birinci Umumi Müfettişliğe tabi olan mıntıkada Çin-Japon harbi gibi, ilân edilmemiş bir. sıkı-yönetim kasırgası ortalığı kasar kavurur. Yayın namına, eksilt-me ilânlarını yayınlamak şartını yerine getiren tek tük vilayet ga-zetelerinden başka hemen hiç bir şey yoktur. Diyarbekir'de köy-lü «ağa»lara gazi'nin mucizelerini sayıklamaya yarıyan tek tük methiye risaleleri, Birinci Umum Müfettişliğin ağalık "içinde ka-lan tahrikatını (ajitasyonunu - y.n.) yazar. Urfa'da çıkan bir.ga-zete, doğrudan doğruya demogojik bir perde altında büyük arazi sahipliğinin yayın organlığını yapar. Bir kelime ile, bura-da hattâ Batı vilayetlerindeki basın derecesinde, hiç olmazsa kapitalist unsurlarının bir nevi «otokritik»ini beceren vgsıtalar da yoktur. Çünkü, Türk burjuvazisi Kürt ağalığına itimat ede-mez. Hattâ itimat değil, tahammül dahi edemez. Halk Fırkası bü-

139 Dört kelime okunamadı (y.n.).

133

Page 134: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tün (ağa, tefeci, finans-kapitalist) hattâ kısmen de aydın sınıf-larının en «mezhebi geniş» blokunu tekelleştirmiştir. Onun dı-şında legal bir fırka değil, hattâ «müştakilvari» bir eleştiri bile Kemalizmin tüylerini kirpi gibi diken diken eder. Batı'da böyle diken üstünde oturan cumhuriyet burjuvazisi, Şprk vilayetlerin-de değil siyasi, hattâ kooperatif kadar anodin bir iktisadi te-şekkülü (bizde kollektif şirket yahutta geçici kredi kooperatif-lerini) bile «zararlı» bulur. Halknn en ufak şikâyeti en feci kır-tasiyecilikten imha tehditlerine kadar her çeşit ve tarzda bastı-rılır. Bir köylü bir istida yazdırsa, onun köşesine kimin tarafın-dan yazıldığını gösterecek bir imza kondurmağa mecburdur. Ta ki, icabında yazan bulunup pişman edilsin, yahut derdini yaz-dıracak adam bulamasın...

Kürdistan'da yazılan her istida için mutlaka bir misli «fid-ye» ye iki misli de «posta» masrafı alınır. Bu yüzden istida ve-rebilmek için, o Şark vilayetlerinde pek seyrek rastlanabilen cinsten, cebinde 2-3 lira bulunan bir adam olmak şarttır. Fakir, halktan bir Kürt için bütün bu merasimi yerine getirmek, «ma-kam-ı aidine» bir istida vermek için kâfi değildir. Eğer istida hoşa gitmez bir şikâyette ise, kaydiye ve posta ücretlerinin alınmasına rağmen sepete atılır. Çünkü güya numara vermek için burjuva demokrasisinin icad ettiği kaydiye muamelesi âde-ti, Şark vilayetleri için göstermeliktir. Hiç bir köylü, verdiği is-tidanın kayıt numarasını hiç bir zaman öğrenemez. Yani damga resminin geliri artsın diye, düzenlice.en masum dilekleri bildi-ren istidalar bile beş on defa tekrarlanmadıkça yerini bulmaz. Kayıp olurlar. Fakat bir meselenin herhangi bir memurcuğa do-kunur şekil aldığı görülmesin. Eğer şikâyet eden köylü ve halk-tan biri ise, şikâyet'derhal boğulur. Ve şikâyetçi hiç ummadığı bir taraftan en beklemediği bir darbe ile sersemleşir. Şikâyet ettiğine ve edeceğine*bin kere pişman olur. Çünkü bütün^Kür-distan memurlarının en büyüğünden en küçüğüne kadar nasıl bir hiyerarşileri varsa, tıpkı öylece riayet edilmesi şart olan bir gizli anlaşmaları,'halka karşı adeta işaretle anlaşan harikulâde bir birleşik cepheleri ve memur dayanışması vardır. Bu izahatı niçin kaydettik? Türk burjuvazisinin, en aşağı sömürge muame-

134

Page 135: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

leşine uğrattığı Kürdistan halkına, hattâ kendi sermayedar ka-nunlarının tesblt ettiği vatandaş haklarını bile yasak ettiğini ha-tırlatmak için. Yoksa bütün Kemalizm idaresinde şu iki nokta esastır: "

1 — Şikâyet eden ağa veya burjuva ve (bu ikisinin men-faatına zıd olmamak şartı ile)' aydın ise, istida usulü hiç bir arı-zaya uğramaksızin rolünü oynar. Halktan bir ferdin istidası, ay-lar ve yıllarca süründükten sonra, bir hasif altında can verir.

2 — Fakat farz edelim ki, Kürdistan halkından birinin isti-dası «yüksek makamat»a erişti... Ne olacak? Millet meclisinin daima yapttğı gibi evvelâ «ait olduğu vekâlete» oradan «Birinci Müfettiş Umumiliğe», oradan: vilâyet, kaza, nahiye vasıtası ile nihayet mutlaka, halkın şikâyetçi olduğu memurun veya arka-daşının eline geçecek değil mi? «Millet Meclisi»nin talep ^ettiği tahrikatı kendisinden şikâyeti bulunan memurluk veya o me-murluğun bağlı olduğu ağalık yapmayacak mı? Bu kadar teh-likeli bir sergüzeşte hangi zavallı köylü katlanabilir?

İşte bütün bunlar. Şark vilâyetlerinde «hizmeti mecburiye» ye gönderilen veya gönderilmeyen öyle bir memur tipi yaratmış-tır ki, Senegal veya Hindi Çini'deki Fransız memuru, bunun ya-nında belki de «insaflı» kalır. Bu yüzden Kürdistan'da her şey bir konspirasyon havası içinde akar. Ağa memurla, memur bur-juvazi ile, koklaşa koklaşa, kulaktan ağıza yahut bir 'romanın adı gibi «dudaktan kalbe» (...)110 işler pişirilir. Şark memuru ga-yet kârlı bir yağmadadır. Yavaş yavaş aşınan eski bir sosyal yapı üstünde ( . . . ) ı u kanunu temsil ve tetkik ederken Şark vila-yetleri memuru, hem kanunu, hem de aşınan rejimi kemire ke-mire yaşayan bir sansar gibi işler. Arada, burjuva kanunu tam burjuva memurunu ve burjuva memuru da tam burjuva kanu-nunu kara tencerenin yuvarlanıp isli kapağını buluşu gibi bul-muştur. Kemalizm bu efendilere, göze görünmeden yanık sesle şu öğüdünü vermiştir: «Yeyin efendiler, yeyin! Bu han-ı istihcT sizin. Yeyin doyuncaya, çatlayıncaya, patlayıncaya değin.» Ne

110 Üç kelime okunamadı (y.n.). 111 Bir kelime okunamad ı (y.n.).

135

Page 136: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tenkit, ne teftiş, ne şikâyet,' ne sual, ne de cevap! Muharebeye girişmiş bir ordunun fertleri —şark memuruna nisbetle— belki yaptıklarından daha çok «mesul»dürler. Kemalizm sermaye bi-riktiriyor! Hiç şikâyet, hiç teftiş, hiç mesuliyet olmuyor mu? E... devede kulak kabilinden oluyor. Fakat bunlar: 1 — Ya bü-yük ağalarla burjuvaların ahbap çavuşvari şikâyetleri. 2 — Ya-hut bu «han-ı yağma sofrası»nda öteki memurlarla konspiras-yon dayanışmasını bozanlara karşı omuzdaşlaşmış memurların müşterek boykotu «tecziye» (cezalandırma - y.n.) şeklinde olu-yor... Ki, bu da pek nadir ve müstesna hallerden sayılır. Kema-lizm Şark vilayeti memurluğunu o kadar başı boş bırakmıştır ki, bu resmi klik bazan bindiği dalı kesen yobazlar kadar küçük menfaatleri içinde boğulur. Ve sermayedar nizamı için şaşılma-yacak surette, bizzat dayandığı sistemi ve devlet iktidarını teh-likeye düşürür. Şeyh Sait isyanında Şark vilayetlerinin Jdare-i maslahatçı memurunun az (...)112 rolü oynamamıştır. Zaten her zaman oynadığı öz rol de budur. Bir misâl: Diyarbekirli mi ne? Her halete Türk burjuvazisinin kendi kültürü ile idealize edebil-diği nadir aydınlardan biri, Muallim Mehmet Emin, şeyhlerin is-yan kararlaştırdıklarını vali Cemal'e söyler. Vali böyle birşey yoktur ve olamaz der... Mehmet Emin işi dahiliye vekâletine ak-settirecek kadar ileriye gider. Vekalet valilikten sorar. Vilayet aynı -cevabını tekrarlar. Muallim durmaz, bir daha vekalate baş vurur. Bu israrı gören vali —-galiba «makaraatı işgal» maddesini tetkik ederekten— muallimi yakaladığı gibi hapse atar! Fakat gafletin kabağı gene muallimin başında patlar, ilk isyanda da-rağacına çekilen vali değil, Mehmet Emin'dir.

Sivil teşkilatı bu olan Kemalist devlet cihazını, jandarma ve hele asker metotlarını tasavvur etmek mümkündür. Yol kes-A

mek yalnız eşkiyaların ve ağaların harcı değildir. Şehir ortasında bile, bir jandarma neferi, istediği Kürdü, istediği angarya için çevirir. Neferlerin bir mühim kazanç kaynağı da tenha sokak-larda rastgeldikleri kimseden anlamadığı vesair evrak istemek, genellikle böyle «medeni« merasimden şaşalayan Kürt köylü-

112 Bir ltelinie okunamad ı (y.n.).

136

Page 137: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sünü bir iyi patakladıktan sonra, birkaç mecidiye veya kuru-şunu alarak, lütfen serbest bırakmaktır. En büyük şehir orta-sında oynanan bu sahnelerden sonra, köydeki jandarmanın yap-t ık t ı iveya yapabilecekleri uzun facia destanlarını doldurutr. Kürdistan halkının dilinde jandarmanın adı «yumurtacıdır. Bir müfreze herhangibir. tahkikata veya takibe çıkmasın. Artık önü-ne gelen köy halkı, bilsin bilmesin —büyük ağaların buyruğu ile— çala kırbaç mavzer falakası ile birer birer işkenceden ge-çirilir.- İşin daha feci tarafı, Kürdistan köylerini bir afet gibi saran müfrezelerin bu işkenceleri tatbik ettikten sona, ayrıca izzet ve ikram görmek haklarındandır. Dayağı «yiyen» köylü, yumurtasını, sütünü, fekmeğini, davarını da, bu müstevlilere ye-dirmek mecburiyetindedir. Karakol jandarmasının sosyal ve idari bütün meselelerde, mutlak bir iktidarı vardır. Köyde kara-kolla köy ağası elele işlerler. Ağa, soygununu jandarma vasıta-sıyla yaptırtır, miriyvolarını karakola sevketmekle sindirir. Ka-rakol bir kimse hakkında ağanın işaret ettiği şekilde bir zabıt varakası tertip etti miydi, artık o varakanın hükmünü boza-cak yeryüzünde hiç bir kuvvet yoktur. «Büyük Millet Meclisi» köylerdeki tahkikatını jandarma vasıtasıyla yaptırır. Karakol tahkikatı isterse yapar, isterse yapmaz. Daima istediği şekilde yapar. Karakol bir Kürdü öldürmeğe kadar selahiyetlidir: Kaçtı vurdum! der, mesele kalmaz.

Kemalizm, köyde ağalıkla en güzel sentezlerinden birisini teşkil ve temsil eden karakol nizamını siyasî ve sosyal sahada bırakmaz. (Karakol — y.n.), yalnız Kemalizmle ağalığın soygu-nuna alet olmakla kalmaz. Bizzat karakolun kendisi de, civar köylerin kaymağını sömüren bir soyguncudur. Jandarmalar ara-sında karakola gitmek bir nevi kârlı talihdir. 1 — Nöbet yok, mesuliyet yok ve ilah... yok. 2 — Masraf da yok: «Karakolda-kiler on para sarfetmezler» para arttırırlar. Yaşasın ( . . . ) m «yu-murtacılık!..

Asker bastığı yerde ot bitirmeyerek, bütün şüphelendiği köyleri gazyağı ile yakmak için jandarmaya yardımcılıkla gö-

139 Dört kel ime okunamadı (y.n.).

137

Page 138: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

revlidir. Meselâ: Bir köyün eşklya yataklığı ettiğinden, şüphe-lendi mi köyün etrafı bombalı ve makînalı tüfekli müfrezelerle sarılır, içeridekilere çıkmaları için kısa bir mühlet verildikten sonra, yağlı paçavralarla ve gaz dökerek, köyün bütün canlı ve cansız mevcudu ile birlikte dumanı hâvaya savurulur. Tek-rarlamaya bilmem hacet var mı. Köylü köyünde yalnız canını kurtarabilirse kurtarır.

Dahiliye vekili «Türkiye hakkında, eskiden beri amil olmuş sakin bir fikir vardır» başlangıcı ile, yukarıda söylediğini yani nüfus -azlığını, aşağıda red etmek ve meselâ, Belçika'ya nis-betle Türkiye nüfusunun az olmadığînı (...)114 almak için, bu Türkiye'de «dağ taş var halbuki Belçika'da dağ, taş çöl gi-bi birşey yoktur.» (Cumhuriyet 26.6.932) diye ancak Kema-list demagoji de görülen «el manâ fi batn el şair» (anlamı şairin karnında — y.n.) dedikleri cinsten bir cevher yumurtladığı mec-lis beyanatında, Kürdistan Birinci Umum Müfettişliğinin ordu, jandarma elele vererek başardığı mühim faaliyetlerinden birini de şöyle anlatıyor: «İMüfettiş-i Umuminin iyiliklerinden birisi de orada harbi umumi ve mütareke zamanından kalan silahları toplamağa muvaffak olmasıdır... Bilirsiniz ki bir senede yalnız Mardin vilayetinde 9 bin mavzer toplanmıştır. Bunlar Müfettiş-i Umumiliğin teşkilatın mesaisini tevhit ve tanzim ederek (birleş-tirip düzenleyerek — y.n.) müstakim (doğru — y.n.) görüşleri neticesidir. Şüphesiz ordumuzun 8. ci kolordu kumandanlığının ve zabitlerinin [nefer yoktur!] yüksek kudretli görüşleri ve muvaffakiyetleri başta gelen amillerdir. Bu vesile ile oralarda vatan ve cumhuriyet için çalışanlara minnetleri arzetmek ve aziz kanlarını dökenleri rahmetle yad etmek vazifemdir.»N(Zikr edilen beyanat).

Burjuvazi ne zaman iktidar mevkiinin sağlamlaştırdıysa, o zaman daima halk kitlelerinin silahlarını toplar. Engels'in Fran-sız ihtilâlleri örneklerinde sınıf münasebetleri için çıkardığı bu sonuç, bizde milli azınlıklara karşı aynen tekrarlanan ezeli usul-dür. Osmanlı imparatorluğu, sağlığında Balkan milletlerine ve

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

138

Page 139: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

azınlıklarına bu usulü tatbik etmişti. Cumhuriyet burjuvazisi, aynı usulü'bugün Şark vilayetleri, halkının (...)115 üstünde hük-mettiriyor. Rumeli azınlıklarına nasıl belli olmasın diye, kum torbaları ile döğüle döğüie kan küstürüldüğünü her türlü işken-ce ve baskı altında ölüm sunulduğunu, bugün iktidar mevkiinde güdücü rolürıü. oynıyan Kemalistlerden çoğu pekiyi bilirler. Bu bildiklerini, bu gibi zulümlerin ekilmesiyle hangi kinlerin biçil-diğini ve akıbetin nereye vardığını hiç düşünmeden, Kürdis-tan'da bir daha deniyorlar. Bu işler söylendiği kadar basit de-ğildir. Bir vilayetten bir senede 9 bin mavzer toplamak için hiç olmazsa 20-30 bin kişiyi sıra dayağmdan geçirmek lâzım-dır. Hele o vilayetlerde henüz sıhıf mücadelesi doğrudan doğ-ruya ve ulu arta silah mücadelesi, sosyal münasebetler silah münasebeti şeklinde olagelmektedir. Zaten dahiliye vekili de, meselenin iç yüzüne dokunuyor, «Başta», «8. ci ordu kumandan-larının, zabitlerinin yüksek kudretli görüşlerini getiriyor... Çünkü silah kuvveti ancak silah kuvveti ile kalkar ve silah an-cak silahla zaptedilir. Silahların çarpışmasından hangi «bârikai hakikatlerin» (hakikat şimşeklerinin — y.n.)1 çıktığını bugün baş-takiler bile sormaz. Nitekim «evvelemirde vatan ve cumhuriyet için çarpışanlardan bahseden vekil beyefendi, bu beyanatı 1932 ortalarında yaptığına göre, bugün mazlum Kürdistan'ın başında yanan sinsi ve bitmez tükenmez iç savaş yangınını yeter derecede anlatmış oluyor. Vekil beyefendi aynı zamanda, «kefen soyucu» burjuva ikiyüzlülüğüne has talâkatiyle (parlak sözlerle — y.n.), ve bir mezar talkıncısının vazifesini _yapan soğukkanlılığı ile din üfürükçülüğünü taklit ediyor: «aziz kan-larını dökenleri, rahmetle yad» ediyor. Bu yobazca ifadeyi siz Kürdistan'da (ki — y.n.) anlamı ile düşünün. "Bir nefer için on Kürt köylüsünü, bir zabit için, on Kürt köyünü mahveden Ke-malist burjuvazi, e)bette «kanlarını dökenleri rahmetle yad» etmekle kalmıyor, fakir Türk çocuklarını, mazlum Kürdlstan hal-kı ile boğazlaştıran akan kanları sermayeleştiren Kemalizm, iki tarafta da gaddar kinleri, kanl| hınçları var kuvvetle kışkırtarak bu sayede Kürtlüğü «imha»ya uğraşıyor.

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

139

Page 140: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Bürokrasi cenderesi, jandarma terörü, yalın kılınç o f l taarruzu... İşte Kürdistan'da Türk burjuvazisinin sömürge siffi seti... (Kırtasiyecilik — Jandarma — Ordu) zulüm üçüzüriİg teşkil ettiği temel üstünde yükselen Kemalist siyasetin bir k<Ü özelliğini daha tesbit edelim :

I — AĞALIKLA MÜNASEBET: Kürdistan'da patlayan her.'jl yandan sonra Türk burjuvazisi ağalığa karşı yeni bir tehdit sav8 rur. Çünkü, "hisseder ki patlayan kanlı kavga içinde T ü r k » Kürtlerle boğuştuğu kadar, birbirinden başka iki rejim de b|İ ğazlaşır. Fakat hiçbir zaman, yerine getirilmeyen ve getiriliri^ yecek olan bu (...)116 tehditle, ortalığın yatıştırılması ile birliklp unutulur. Yine Kemalizm ağalıkla sarmaş dolaş yaşar. Ve daha herkes «tedrici tekamül»e ısmarlanır. 1925 Şeyh Sait tş| yanından sonra bir kısım ele başı ağalar Batı vilayetlerine süf rüldüler. Fakat çok geçmeden, ağalar kâh kendi iradelerile stij vaşarak, kâh Kemalizmin müsaadesine dayanarak aşiretleri nin başına döndüler. 936 Ağrı dağı isyanı sırasında burjuva basını aynı teraneyi tutturdu : «hükümetimiz mahalli ve idari tedbir almakla meşguldur. Aşiretler lağvedilmiş, rüesanjn (reislerin — y.n.) maiyeti dağıtılmış, araziler halka tevzi olun-muştur (dağıtılmıştır — y.'n.). Bundan sonra reisler 500 dönüm-den fazla araziye sahip olamıyacaklardır. Arazi sahibi edilen köylüye, kredi ile tohumluk dağıtılmaktadır.» (Cumhuriyet 27.7.930)... Fakat bütün bu «nikbin teyid»lere rağmen aşiretle-re ( . . . ) m ve ağalık ayak üstünde, eli kırbaçlıdır. Çünktİ Kemalizm, sınıf münasebetlerine doğrudan doğruya bağlı oüan hiçbir sosyal meselede «halkçı» olamadı. Yani, burjuva demok-rasisini kuramadı. Ve daima gerçek devrimci metotlardan ödü patladı. Bu belki herkesin kulağını dolduran yaygaralara zıd gelir. Fakat zaten tezatların gereği buradadır. Aşiret arazisi denilen şey yukarıda da söylediğimiz gibi, aşiret ağasının şah-si mülkü değildir. Klân'in müşterek mülkiyeti, pederşahi sis-temden derebey münasebetlerine kadar uzanan bir sürü deje-

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki kelime okunamad ı (y.n.). \

140

Page 141: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nere rönesanslara uğramış ve aşirette bir zaman herkesin olan toprak yavaş yavaş ağaların malı haline sokulmuştur. Toprağın ağa malı haline gelişi, Osmanlı imparatorluğunda sultanlar ta-r a f ı n d a n başlamış ve Türk burjuvazisi ile beraber tam kıvamını bulmuştur. Sultanlar bazı işlerine ydrıyan reislere fermanla şu kadar köyü peşkeş çekmişlerdir. FaRat Osmanlı imparator-luğunda bu gibi peşkeşler, genellikle tımar ve zeamet usulle-rinde olduğu gibi toprakı b'elirli şahıslara mutlak surette mülk etmezdi. Mülkiyetten çok bir çeşit tasarruf, hattâ idareci ta-sarruf hakkı verilirdi. Türk burjuvazisi, sermayedar kanunları ile birlikte, padişahların ağalara verdikleri bu tasarruf hakkını şahsi mülkiyet hakkına çevirmekte gecikmedi. Nitekim, yüz mil-

yonlarca ufak mülk, daha hâlâ son zamanlara kadar bir dizi formalitelerden sonra, böyle kapanın elinde kölırcasınp şahıs-lara mülkleştirilmiyor mu? Şu halde hattâ hukuken bile, aşiret arazisi .ağanın hiç bir vakit malı olmamıştır. Burjuvazi istese, hiç bir «kanuna» (...)118 çarpmadan toprak mülkiyetini çalışkan, köylülere mal edebilir. Fakat «voulaıre c'estpauvaire: istemek, yapabilmek, muktedir olmaktır.» Türk burjuvazisi ise bunu ya-pabilemez. Bunu yapamayınca, tam aksini pek alâ yapabilir. Nitekim, Şark vilayetlerinde son kadastro faaliyetleri ile yap-tığı da budur. Ağaların şahsi mülkiyetlerini consolide etmek!.. Kemalizmin ağalığa yaptığı bu hizmete mukabil ağalık da ahes-te aheste büyük arazi sahipliğine [500 dönüm lâftır, esası 3010 dönümdür] doğru tekamül ederken, yeni «örtünme» usûllerine müracaat ediyor. Eskisi kadar açık saçık gezmiyor. Ağalığın Ke-malizm'le bu son uzlaşma manevrası şu iki taktik ile belli olur.

1 — «Tesettür: Örtünme»: Batida Kemalizm nasıl Türki-ye'de —bir «kapitalistlerin ve «sınıf»ların bulunmadığını yemini bilah ile tekrar ediyorsa tıpkı öyle, Şark'ta* da ağalık; artık h e l -kesin bir olduğunu, ağa— maraba kalmadığını şayanı hayret bir «incelik» ile teyid eder durur. Sınıf döğüşünün en kesin ve son aşamalarına kavuştuğu devrimizde, bu modern taktik, son sa-vaş usullerinin demogojisinde Kemalizmle ağalığın iyi anlaştı-ğını göstermez mi?

1 ——— # 118 Bir kelime okunamadı (y.n.).

141

Page 142: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

2 — Maşa kullanma: Eskiden ağalık kendi hükmünü yü-rütmek için bir sürü silahlı adam ve teb'a (uyruk — y.n.) kul-lanmağa ve tabii bunların masrafına katlanmağa mecburdu. Kemalizmle anlaşalı beri, artık bu gibi külfetlere yer kalmamış-tır. Ağa arazi sahipliğine dönüşmeyi göze alabildiği nispette, Türk burjuvazisinin silahlı adam (jandarmaları emrine amade-dir. Sonra halkı soymakta, ağalığın hoyrat muamelelerinden daha nazik dolambaçlı ve şaşırtıcı usuller, ağaya eskisinden daha elverişli soygunlar temin eder. Onun için Kemalizm dev-rinin ağaları, eskilerinden daha a^ masrafla daha çok soygun yapabiliyorlar, Başka tabirle kendi elleri ile ateşi tutacak yerde,

•Kemalist paşaların maşası ile yakalıyorlar — y.n.). Sürgünden geldikten sonra ağa köylüden öteberi istedi, herhangibir çapul yapmağa giriştiğinde (...)119 karakolla çoktan anlaşmıştır: Teh-dit, iftira, muhakeme yalancı şahit... ve ilah. ile biraz geç de olsa, hiç de güç olmaz yoldan maksadına kavuşuyor...

• II. TEHCİR VE İSKÂN (göç ettirme ve yerleştirme - y.n.): Fa-kat Kemalizm «yediği ekmek gibi» biliyor ki Kürt ağalığı ile elele vermek, Turk mütegallibesi ve tefeciliği ile uzlaşmak kadar asla istikrarlı ve emin bir şey değildir. Gittikçe «tnillî» ve tek olan Kürdistan hareketleri bazen, hele küçük ağaları, pek çok ke-re peşinden sürükler. - Zaten ağalık da kendi beslediği silahlı adamlarla, maaşını Türk burjuvazisinden alan jandarmanın ara-sındaki farkın farkında olmuyor dşğildir. Onun için Kürdistan'-da sosyal ve siyasî kargaşalıklar her alevlendikçe Türk bur-juvazisinin baş vurduğu bir başka çare de tehcir ve iskân si-yasetidir. Meselâ: Daha Ağrı isyanı bastırılırken ve isyan havadisleri sütununda bu konulara rastlarız: «Ankara 30 (telg-rafla) — Hükümet Şark'ta umumi bir temizlik yapmaya karar vermiştir. İskan edilmemiş hiçbir aşiret bırakılmayacak, göçe-beliği tamamen kaldıracak, bu kitle arasında devlete karşı olanlar te'dip edilecektir. By suretle kabile hayatı Şark havali-sinde son günlerini yaşıyor. Türkiye tek bir nizam etrafında toplanmış fesattan ari namuslu vatandaşların memleketi ala-caktır.» (Cumhuriyet 31.7,930)

« 144 Üs kel ime okunamad ı (y.n.). »

142

Page 143: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Böyle ömür hayâller gazete sütunlarındaki kadar hayatta da kolay ilan ve .tatbik ettirilseydi ne iyi oluverirdi. Ne çare ki parlak havadisle gözleri kamaşan burjuva kalem uşaklarına rağmen, evdeki pazar burjuva çarşısına asla uyamaz. Nitekim, ondan sonra tehcir ve iskan hakkında ne yapıldığını ay/ıı ba-sının sütunlarında takip ederseniz, yılda bir havadise zor rast-larsınız. Yukarıki havadis 1930 da yazılmıştı:

1931: «Ankara 3 (A.A.) — İran'da hududumuzun şarkında seyyar bir kabile vaziyetinde bulunan Halikanlı haşiretine men-sup- 405 aile Garp vilayetlerinde yerleşmek üzere memleketi-mize hicret ve hükümetimize müracaat etmiştir. Hükümet bu aşi- * ret efradının Garp vilayetlerine iskanlarını kararlaştırılmıştır.» (16.10.931) «Trabzon — 1Z — Garp vilayetlerinde iskan edilfe-cek Halikanlı aşiretinden 1000 kişi bugün Anafartav vapuru ile sevk edilmişlerdir.» (18.11.1931)

1932: «Dün şehrimize Adana yolu ile ve trenle 9 aile geti-rilmiştir. Bu şehre getirilen bu aileler, elli kişilik bir yekûn tut-maktadır. Bu ailelerin Çanakkale mıntıkasında iskan edilmesine karar verilmiştir.» (16.8.932)... .

İşte bu kadardır ol hikâyet... 931 de daha bin kişi tehcir ve iskan edildikten sonra 932 de ancak 50 kişiyi buluyoruz... Neden?.. Tabii bunda, isken ve tehcir işlerinin oldukça bir mas-raf yekûnu tutabildiği gibi sebepler de vardır. Fakat başta ge-~ len sebep» hiç şüphesiz bir usullerin burjuva sömürü hedef-lerine aykırı düşüşündedir, Gerçekten de kapitalist, aletleri de-ğil, canlı aletleri somürür. Türk burjuvazisi de Kürdistan'ın da-ğını taşinı değil, oradaki mazlum ve canlı halk kitlelerini soya-bilir. Böyle herhangibir tehcir siyaseti devam ettikçe Kürdis-tan'ın ıssızlaşması," orada sömürülecek çalışkan insan yığınla-rının yokluğu, boşyere masrafa karşılık kârın yokluğu gibi ters bir netice Türk burjuvazisini çarçabuk korkutmuştur. Nitekim 1931 sonundan beri tehcir ve iskan hareketi durdurulmuştur. Çünkü İş Bankasının idare heyeti reisi (,..)120 Türkiye Finans-ka-

139 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.) .

143

Page 144: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

pitoli (Ekonomist D'orient) de, aynı yılın sonlarında bu nokta-yı şöyle tesbit etmişlerdir:

«Hükümet bu kabilelerdedir miktarını Ege Anadolu'sunda iskan etmektedir. Eğer bu muhacirlerin yerine derhal gecik-meksizin yeni muhacirler geçirilmezse, bu mıntıkalar «depo-pulmene (nüfus yokluğuna ve ıssızlığa) ısmarlanacak, ki hiç de iktisadî bir terakki olmayacaktır.» (Econo. d'orlente 10.12.931; S. 444)

£ tf *

Demek Kemalist burjuvazi, gsrek ağalıkla mücadeleyi ge-rek tehcir ve iskan siyasetini başaramamağa mahkûm olmuş-tur. Ağalıkla Türk burjuvazisinin bütün boy ölçüşme teşebbüs-leri, fatalman (mukadder olarak — y.n.) uzlaşmaya varmış-tır. (...)121 Tehcir siyaseti de gördüğümüz gibi, mali ve sosyal sebeplerle tutunamaz. Bilindiği gibi, evvelâ Kemalizm mali kud-ret itibarı Ne devamlı bir «iktisadî» tehcir siyasetine devam ede-mez. Parası yoktur. Fakat hepsi bu kadar değildir. Araya belki bu mali yokluktan daha mühim olan sosyal sebepler karışır da. Kürdistan halkının ne müthiş bir temessül (özümleme; asimilas-yon — y.n.) kabiliyeti olduğunu, içine aldığı bütün yabancı insan-ları nasıl çarçabuk hazım edip Kürleştlrdiğini burjuvazi de bizim kadar biiir. Aşiret topluluğunun Kürt köylülüğü ruhunda öyle derin bir tesir» vardır ki, Şark vilayetlerinde iskan edilen Türk muhacirler, ya su içindeki zeytinyağı damlası gibi civar Kürtlük-ten tecrit olmaya —ki bunun uzun müddet devam edebilmesin-den daha imkânsız hiç bir şey yoktur— yahut da, çevresi ile mü-nasebete girdiği nisbette eriyip vahdetini (birliğini — y.n.) kayıp etmeğe mecburdur. Bir Kürt erkeği bir Türk kızı ile evlense. Tü*k kızı girdiği ailenin çarçabuk (...)122 bir parçası olduğu ve Kürt-

. (eştiği halde, Türk erkeğin aldığı Kürt kızı, hiçbir zaman Türk ailesi ile hal ve hamur olmaz ve daima ana-baba evinin Kürt lüğünü temsil eden ve muvaffakiyetle yapan bir parçası olarak

110 Üç k e l i m e okunamad ı (y.n.). 111 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

144

Page 145: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kalır, Bu klân ve aşiret sisteminin müthiş kollektivitesinin, da-ğınık aile sistemlerinden çok daha kudretli ve etkili olduğunu gösterir. Madem ki ağalık uzlaşmağa, tehcir ve iskan netice-sizliğe mahkumdur; şu halde Türk burjuvazisi ne yapabilir? Ne-ticesi karanlık bir imha, baskı ve asimilasyon siyasetine gir-mek... İşte Kemalizmin Kürdistan'daki sömürge siyasetindeki bu üç usuJe de bir değelim :

III. İMHA SİYASETİ: Osmanlı imparatorluğunun Balkanlarda çok denediği imha siyasetini, meşrutiyet bıirjuvazisi, «Şark -Balkanlarında Ermenilere karşı tatbik etti. Bunu tatbik eden «İttihad ve Terakki» fırkası rehberleri, yaptıklarının hesabını sonra bir bir kanlan ile ödemiş olmalarına rağmen, az çok mu-vaffak olmuşlardı. Fakat meşrutiyet burjuvazisi, yukarıda kay-detiğimiz gibi bu siyasetinde kendi başına (...)123 «te'dip sefer-leri» ile herhangi tedhişçi Umumi Müfettişlik baskısı altında deglI Kürdistan'da iki zıt sosyal kuvveti çarpıştırarak (...)124

«ümmet» prensibine dayanan Osmanlı saltanatı sayesinde müslüman Kürtlüğü hristiyan Ermeniliğe, hakikatte tefeci niza-mını kapitalist ilişkilerine saldırtarak muvaffak olabilmişti. Bu-gün Kürdistan'da açıkça bir Kürt toplumu var. Ve kürtler başka unsurları süratle asimile ediyor, emiyor. Sosyal rejim bakımın-dan, eski derebey .kian sistemini- kemiren kapitalist ilişkileri var. Yani ortada bir şeyin tezadı ve çarpışması mevcut, fakat bu seferki zıddiyet kapitalist ilişkilerinin lehinde gelişmek mec-buriyetinde bulunduğu için, Kürdistan'da Kemalizmin iktisadî çapulu devam ettiği nisbette ve bu çapulla doğru orantılı ola-rak, bir Kürt milliyet cereyanı ve hareketi büyüyecektir. Bu ta-rihi bir zarurettir.

Şu halde bir adliyecinin komünistler hakkında söylediği gi-bi, bu iş: vurdukça tozuyacaktır. Bununla beraber Kemalizm «çeşme-i pürhun fenâdan : fani kan dolu çeşmeden» bir kere içmişdir. Artık «başın alamaz, bir dahi baran-ı beladan» (belâ yağmurundan — y.n.)... İsyanlardan sonra başlıyan «tedip se-

100 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 101 iki kelime o k u n a m a d ı (y.n.). \

145

Page 146: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ferleri», şu kadar kilometre mesafe içinde rast gelen bütün köy-leri ateşe vermek ve kaçmağa teşebbüs eden köylüleri dere iç-lerinde, bire kadar kurşuna dizmek şeklinde sürer.

İsyan hareketinden sonra, çok kere ikinci isyana kadar, isyanla doğrudan doğruya bağlı çete hareketleri devri açılır. Meselâ; Şeyh Sait isyanından sonrası için dahiliye vekili şöyle diyordu: «Müfettişi Umumilik Şark'a girmezden evvel Şark'da efrad adedi 30 ilâ 40 arasında olan 100 tane çete vardı, Ağrı dağında 20Q silahlı çete alayları mevcuttu.» (Meclis beyanatı 26.6.932) Bunlara karşı iki kategori tedbir alınır: 1 — «Tecii» kanunu ile enselemek: Bir çok tehlikeli unsurlar Kemalist bur-juvazinin bu «kanunî» vadine inanmaya hazırdır. Dahiliye vekili «bu kanun sayesinde Şark'da ve Cenup'da bir çok asi aşiretler dehalet ettiler, bir çok çeteler dağlardan indi. Bu-gün onlar da memleketin birer sadık evladı olarak memlekete hizmet etmektedirler. Bir kısmının yola getirilmesi böyle idarî olmuştur.» (beyanat) Fakat aldantp da tecil kanununa inanan ve köyüne dönenlerden çoğu, bugün değilse yarın, herhangi sıradan bir bahane ile, bazen- de hiç şebepsiz ansızın yolda vurduruluyor. Yahut da hapiste çürütülür. 2 — Doğrudan ted-hiş ilanı: Şark vilayetlerinde ortodoks Kemalizm budur. Zaten Kürt gencinin de er geç sonu budur. Dahiliye vekili: «diğer bir kısmı hakkında amansız bir takip başladı. Bunların içerisinde çok meşhur olanları vardı, ilk hatıra Yado, Resul vesaire gelir. Bu şakiler de Erzurum'a kadar gelebiliyorlardı. Bunlar son ne-fesine varıncaya kadar birer birer imha edildi. Bunca Şeyh Sait'in döküntülerindendi, Bunlar da imha edilmiştir. En sonra' Şeyh Tahir denilen adamın ceddi imha edildi.» (Beyanat).

Biliriz ki, eşkiya genelikle köylünün mevcut rejimden çekv tiği zülme karşı yaptığı tepkidir. Gerçekte elebaşılar, likide'edil-mek istenen «ruhani megalosdan, şeyhlerden, seyitlerden hat-tâ {...)12® dan pek çoğu idi. Fakat banlar isyanlarını köylünü de-rin hoşnutsuzluğu aleyhine dayanarak yapabiliyorlardı. Onun için Kürt köylülüğü, dağa çıkanları bütün dünya köylülüğü gibi korur, besler ve bakar. Şu halde yapılan «imha» hareketleri

125 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

146

Page 147: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yal.mz şeyhlerin «cesetlerine münhasır kalmıyordu. Tersine * yukarıda jandarma ve asker seferleri hakkında işaret ettiğimi2 şekillerin en fecileri, çalışkan ve mazlum Kürt köylülüğünün can ve kanı ile oynuyordu. Bugün hâlâ da oytıuyor. Ve galiba Ke-malizmin ömrü oldukla da oynayacaktır.

Türk burjuvazisi görünüşte emperyalizme karşı kopardığı sahte yaygaralarda «şarkın mazlum milletlerinin hakkında harıl harıl secde şttiği halde, nedense bu hakkı Kürt milliyetine teslim etmek şöyle dursun, yeryüzünde Kürt milleti diye bir şe-yin varlığını işitmek bile istemiyor. Fakat adı ile sanı ile bir millet öyle Kemalizmin zannettiği kadar kolay ört bas edilemi-yeceği için, cumhuriyet burjuvazisi var kuvvetini böyle isyan ve isyan arkasından gelen isyan döküntüleri ve çete muhare-beleri fırsatlarını hiç kaçırmayarak, bu milleti «imha» etmeğe veriyor. Ve dağınık Kürk köylüsünü büsbütün parçalayan budur. Ağalık içindeyken kopardığı her ümitsiz hareketi vahşi bir zevkle de karşılamıyor değil. Ve her harekette binlerce ve on-binlerce mazlum Kürt köylüsünü mahvetmeği lezzetle ilan ediyor. •

Ağrı dağı sancısı tuttuğu sıra şöyle havadislere rastlıyor-duk: «Büyük Ağrı'nın^sisten görünmeyen yüksek zirvelerinde dehşetli kar fırtınaları vardır., Ordumuz bütün Şark havalisinde tam bir demir pençe şeklinde hakimdir. Hele hareket sahasına civar olan mahallerde kuş bile uçurulmuyor.» (31.7.930) Dahi-liye vekili aynı meseleyi daha açık, bir iftiharla tekrarlıyordu: «Ağrı dağr ihtilâli 1930 da olmuştur. Onun teferruatı bür,ada çok,anlatıldı. Ağrı dağının amilleri tamamı ile imha edildi. Edil-miyenler de kaçtı. Fakat bu sene kışın Ağrı'dan İran'a kaçanlar mevsimin taht el sıfır (sıfırın altında — y.n.) 35-40 derece soğuk yaptığı bir sırada Ağrı'dan içeri girdiler. Oraya memur olan as-kerlerimiz Ağrı'nın ta tepesine kadar çıkarak ve soğukluk için-de bir tek nefer kalmayıncaya kadaj hepsini tepelediler.» (26.6.932; Cumhuriyet)

Kemalizm bize dişlerini gösteren bu gülüşle sorabilir: Ne yapalım?.. İsyancılara karşı başka türlü hareket edilemez, Çe-teleri bastırmak.zarurettir. Yâş yanında kufu da yanar, emper-

147

Page 148: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yalizmin para ile avladığı Seyidlere, Şehlere meydan bırakay-dık, Kürdistan'ı bir İngiliz, Fransız veya İtalya sömürgesi yaptı-ra idik daha mı devrimci bir hareket etmiş olurduk?..

Zaten Kemalizmin daima söylediği de budur. Fakat biz de kendisine şunları soralım: Bir yerde geniş hafR ¡tabakalarını ayaklandıran isyan sebebsiz olur mu? Şark vilayetlerindeki is-yanların sebebi sırf ağalığın gerici hamlesi ve yabancı parmağı yüzünden olabilir mi? Eğer ortada ezilen geniş halk tabaka-ları olmasa, o tabakaların yerinden oynatılmasına imkân var mıdır? Şu halde isyanların böyle devam edegelmesinde kimin rolü esastır?.. Şeh Sait isyanına sırf irticadır diyelim. Ya son Ağrı dağı meselesi de öyle midir? ve ilah... Bu suallerden sonra, isyanların en büyük sebebinin Kemalizm olduğu daha etraflıca anlaşılabilir. Bunu aşağıya bırakalım. Kürdistan'da köylü dev-riminin elifini bile ağzına almayan, Şark'a demokratik burjuva devrimini büsbütün yasak eden, buna karşılık Kürt ağalığı ile elele vererek Kürdistan'ı iktisaden ve siyaseten sömürgeleş-tiren cumhuriyet burjuvazisi elbette Şark isyanlarındaki mev-kiini kendisi herkesten daha iyi bilir. Bu isyanları yapanlar belli olabilir, fakat bu isyanı kışkırtan Kemalizmdir. Çünkü Kemaliz-min iktidar mevkiinden önce, Kürdistan'da böyle kapsamlı is-yanlar yoktu, Ve Kemalist sistemin kuruluşundan onlarca yıl geçtikten sonradır ki, Kürdistan Şark'ın Balkanı ve- isyan mıntı-kası, ateş ülkesi haline geldi. İsyanın İçyüzü bulunduktan son-ra, artık »te'dip seferlerinin tatbikatı, eşkiya teşkilatı, Birinci Umum Müfettişliğin tertibatı ve ilah. imha şekillerindeki vahşet, zulüm ve canavarlığın manası ancak kapitalist düzenin tabiatı olarak izah olunabilir. Mamafi biz cumhuriyet burjuvazisinin Şark'ta sistematik irfıha siyasetini nasıl teşkilatlandırdığıma dö-nelim. Ağrı dağı (1930) isyanından sonra. Birinci Umum Müfet-tişliğin şahsında Kemalizm, Kürdistan ağalığı ile yeni ve fiili bir antant yaptı. Milis teşkilatı!..

Büyük ağalığın küçük ağalara ve tekmil Kemalizmle uzlaş-mış ağalığın devlet cihazıyla birlikte Kürdistan fakir halkına karşı çete teşkilatı, bir milis hareketidir. Ağrı dağı isyanı ile birlikte yeni bir şekle giren Kürdistan isyanı Türk burjuvazisine

147

Page 149: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

irtica ile (ağalıkla) daha sıkı el birliği yaparak, halk hareketine karşı yeni usuller kullanmanın zaruretini öğretti. Bu usûl Kür-distan halkmı birbirine kırdırtmak ve daha az jandarma ve as-ker harcatmak itibarı ile tasarrufa da elverişli idi. Ve Kemaliz-me hiçbir masraf karşılığı mal olmuyordu^ Yalnız Kürdistan hal-kının sırtından geçinen tufeylilerle silahlı çapulcuların sayısını artırıyorâu. Cumhuriyet burjuvazisi, milis teşkilatına yalnız si-lah ve cephane verir; milisin geçimi büyük ağaların ambarın-dan, yani Kürdistan çalışkan köylüsünün sırtından çıkar. İda-resi, hükümet kontrolü altinda, büyük ağaların kol başları ve bazan yakın akrabaları tarafından olur. Onun için Ağrı dağı isyanının üstünden iki ay geçmeden. Birinci Umum Müfettiş-liği Urfa'nın «Millî Gazete»sine şu beyanatı veriyordu: «Halkı-mızın cumhuriyete fiilen gösterdiği merbutiyet (bağlılık — y.n.) ve sadakati her zaman sitayişle zikredebilirim. Şark vilayetleri-mize haricin irticai tecavüz hareketlerine karşı, müdafaa etmek üzere halkın rekabet .edercesine, milis teşkilatına dahil olma-ları ve canlı hareketleri ve eserlerile bunu ispat etmeleri inkâr edilemez, Urfa'da olduğu gibi diğer Şark vilayetlerinde de milis teşkilatı yapılmıştır. (Cumhuriyet 24.10.1930) Şark vilayetle-rinde milis teşkilatı eskiden jandarma ve askerin yaptığını daha derin ve geniş ölçüde yaptıkça, halka karşı tatbik edilen zülüm usulleri, milis teşkilatında artık burjuva ferdiyetçiliğinden çık-mış, tam derebey (...)126 şekline girmiştir. Malum kapitalist dü-zende bir suçtan ancak o suçu işleyen mesuldur. Her koyun kendi bacağından asılır. Fakat Şark vilayetlerinde bu tarz ni-zam keenlem yekûndur (hiç olmamış gibidir — y.n.). Bir suç işleyeni ele geçirmek isteyen Kemalizm, birkaç jandarma ile birlikte bir koyun sürüsü kadar kalabalık ağa milisini'suçlunun köyüne saldırtır. Köyde suçlunun çoluk çocuğu, anası, babası, karısı, kardeşleri ve uzak yakın bütün akrabası silahlı bir çem-ber içine alınarak, dağlara çıkılır. Yolda kadın ve çocuklara is-tenilen rezalet ve hakaret tatbik edilebilir. Zaten çok kere bu işe sevkedilen milisler hükümetin aradığı adamın ayrıca şah-sen, yani ağa tarafından «düşman»dırlar. Düşmanlarının çoluk

103 Oıı altı kelime okunamad ı (y.n.).

149

Page 150: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

çocuğunu ellerine, geçiren bu cahil insanlar, gerek hükümete ve ağaya yaranmakta, gerekse —ve .en ziyade— ellerine düşen kurbanlardan azami istifadeyi çekebilmek maksadı ile bir nevi' insan «sürekli avı»na beraberce sürükledikleri mazlumları yol-da bin türlü işkence ve hakaretlere uğratırlar. Bu zavallı kadın ve çocuklarıda niçin peşlerine alıyorlar diyeceksiniz?.. Basit: facianın büyüklüğü önünde dağa çıkanın artık ölümü göze alıp da karısını kızını bu halde görmektense, teslim olmayrgöze al-

~ması için.. Çoluk çocuk dağdan dağa-sürüklenip parçalanması, masum «tedhiş» kurbanlarının her gün canlarına tak deyip, is-tenilen adamı teslime razı olmaları ve kendi candan sevdikleri^ ni pusuya düşürmekte, ağalık ve Kemalizmle elele--vermeleri' için .yine bir üçüncü nokta diğerlerinden (...)127 hiç de daha az suçlu değil. Belki pek çok kere o hususu arz (...)128 maddi zaru-retler yüzünden daha mühimdir bilen biliyor. Milisler ağanın Kemalizme hizmet ettikleridir. Birinci Umum Müfettişin «her za-man sitayişle zikr» ettiği «merbutiyet (bağlılık — y.n.) ve hüsn-ü 'dikkat» ağaların bu hizmetinden başka bir şey değildir... Eh! Milisler melâike. değildirler. Yer içerler, ağa ise silahlı adamla-rını âdeti veçhile Capul sayesinde, geçindirir. Şu halde «takip edilen adamların —ki tekrar edelim, bunlar hemen daima ağa-nın hususi düşmanlarıdır— evini barkını güya arama bahane-sile alt üst etmek, hısım akrabasından işe elverişli ne var ne /oksa hepsini birden talan etmek. Ağanın mali kudreti için ol-duğu kadar, milislerin geçimi, maaşı için de lâzımdır. Yoksa «babası bayırına» hiç kimse hizmet etmez değil mi?̂

II. Milisin bu söylediğimiz birinci kısım faaliyetini, jandar-ma ve asker de «pek alâ» yapabiliyordu. Ve gene de yapar. Milisin bu kısım faaliyette nitelikçe olmaktan ziyade nicelikçe bir rolü vardır. Yani yapılan iş daima aynıdır; yalnız Milisin ara-ya karışması ile bu iş, bir kaç misli büyümüş ve ağırlaşmıştır. -(...)129 Eskiden ağanın Kemalizmle birlikte ezmek istediği kim-selerin çoluk çocuğu jandarma ve askerlere yağma ettiriliyor-

136 İki kelime okunamad ı (y.n.). 137 Yedi kel ime okunamadı (y.n.). 138 Üç k e l i m e okunamadı (y.n.).

150

Page 151: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

du. Şimdi bu işi jandarma ile birlikde milisler, daha çok ve daha sistematik bir surette yapıyorlar. Fark bu... Fakat Kemalizmin hiç bir zaman yapamadığı bir şey varsa var ki, milislerin mühim ve öz hususiyetlerinden biri, bu şeyi yapabilmeterindedir. Milis-lerin bu ikinci vazifeleri: Baştan ağanın menfaati namına ve ira-desi qltında, Kemalizm için bir nevi (casusluk + hafiyelik) ro-lünü oynamalarıdır. Köyde en ufak bir hareketi doğmadan ağa-ya haber vermek, şüpheli şahısların bütün hareketlerini geceli gündüzlü takip etmek hususunda Kemalizm diz boyu altın dök-se, milislerden arzu ettiği hizmeti ödeyemez. Onun için Kema-̂ lizm için Kürdistan ağalığı artık tıpkı (...)130 birinci şubeleri ka-dar «aziz»dir. Ve (Kürt ağalığı + Türk burjuvazjsi) «mukaddes ittifakı» altın değerindedir.

Kemalizm Şark'da süngü üstünde oturuyor. Eğer yapmış olduğu kanunlarla Kürdistan'da yaşamağa kalksa öldüğü gün-dür. (...)131 Zulüm ve imha kuvvetlerinin eline düşen Kürt köylü-sünün «hayat ve memat» (ölüm dirimjleri yeni sistemin elinde-dir. 1 — Tutulduğu köyden hapishaneye kadar olan yolda Kürt köylüsünün hayatına ağa hakimdir. İsterse adamlarından biri-ne veya-jandarmaya ufak bir işaret verir. Sevkedilirk'en Kürt bir^derenin içinde kurşuna dizilir. 2 — İkinci ölüm yolu, bir ha-pishaneden öbür hapishaneye giden yoldur. Ağa tevkif altına alınan adamı öldürmek istemez, yahut o selahiyeti tahdit edil-miş bulunursa, hapishaneye gelen, maznun evrak ile birlikte başka bir mahkemeye nakledilir. Bu Kemalist adaletinin hük-müdür^ Bu sefer imha edilmek istenen Kürt köylüsü iki hapis-hane arasındaki yolda, kaçtı diye öldürtülür.

Bu ikinci imha usulü, bu ilk komünist 15'leri Karadeniz'de baltalayan usul, bildiğimiz gibi Kemalizm kadar eskidir. Fakat Kemalizm bu usulü Kürdistan'da tatbik ettiği kadar belki hiçbir yerde krasikleştirmemiştir. Mesela elli kişilik bir kafile, üç kol halinde, yahut üç otobüsle yola çıkarılır. Yolda birinin jandar-

130 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 131 Bir cümle okunamad ı (y.n.).

151

Page 152: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

maları nedense yorulur ve istirahat için geri kalır. Yahut bir kamyonun lastiği patlar... Sonra bir daha artık geri kalan ka filenin İsmini işiten olmaz. Ve yalnız, bütün mazlum kütleler arasında dehşetle uyanık duran, uyumayan konspirasyon saye-sinde kulaktan kulağa yayılır. Bazen teröf'olsun diye, bile bile resmî makamlar tarafından şu şekilde duyurulur: «Yolda fi-rar etmeğe kalkışanlar, ¡andırmalar tarafından meyyiten (ölü olarak) derdest edilmişlerdir.» Halbuki ayaklarından boyunları-na kadar zincir ve kelepço içinde perçinlenen biçare mahlukla-rın kaçacak değil, yerlerinden kıpırdayacak halleri yoktur.

Hülasa isyan zamanında: Kemalizm ne kadar Kürt köylüsü öldürebiiirsem kârdır, der. Normal zamanlarda da binbir taz-yik ile suçlandırdığı Kürt köylülerini, kaçaksa: evini köyünü yıkar, ele geçerse, sevkiyatta kaçtı diye vurur ve bu «amansız» imha siyaseti, şark vilayetlerinde bir Kürtlük bulunmadığı ve bulunamıyacağını ispat etmek için uğraşır, milis teşkilat; bu imha siyasetini «derinleştirir». İktisadî sömürü ve siyasî sos-yal baskı ağalığın ve Kemalizmin «temizliyemediği» biçareleri, birbirine kırdırır hapishaneler dolar. Sırf toprak meselesi yüzün-den, Kemalizmin halledemediği ve edemiyeceği bu sosyal dava yüzünden, Kürdistan halkının birbirini ne kadar yediğini^ ve Kemalist sosyal ve siyasî rejimin bu bakımdan ne kadar feyizli (verimli — y.n.) olduğunu görmek için bir Şark ve birde Garb hapishanesindeki mahkûnvarın «Katil» suçundan nisbetlerini yapmak yeter. Bir Şark ve bir de Garb hapishanesinde mah-kûmlar toplamına göre „katillerin sayısı, bize Kemalizmin Şark vilayetlerinde sömürü ve zulüm rejimi olarök ne kadar ağır bas-tığını gösterebilir. İstanbul hapishanesinde buhrandan çok uzak devirlerde, 1340 senesinde katiller hukuk mahkûmlarının % 8,9' unu geçmez. -1341 de bu nisbet % 7,9'a düşmüştür. Yani kapi-talizm geliştikçe, İstanbul'da hırsızlık ve ilah. adi suçların nis-beti, katillere nazaran artar. Halbuki bir Şark vilayetinde dünya buhranının ortasında (28), 396 mahpusun 222'si katildir; yani % 54-60!.. Şark vilayetlerinde Garb vilayetlerinden 6-7 misli fazla insan öldürenler var...

İstanbul'da 1 kişiye karşılık Şark vilayetlerinde kişi

152

Page 153: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ölürse bunda sosyal düzenin ağırlığından başka hangi sebep aranabilir? Sosyal yapının bizatihi ağırlığından başka Türk bur-juvazinin iktisadî sömürü ve siyasî baskısı altında sömürge zu-lümlerinin "her çeşidine uğrayan Kürdistan halkı bu irçıha siya-setine karşı kaç türlü tepki gösterir? Özellikle şu İki şekilde :

1 — Köy yakıp dağa çıkmak: Meselâ, falan -kazeinin fa-lan köylerinden .15 kişi uğradıkları zulümdan kurtulmak için kendi evlerini yakıp dağa çıkar. Hatta başkalarını da beraber gelmeğe teşvik etmek için, öteki evlerden de birkaçını ateşe verirlet.,. Öteki köylüler dağa çıkmaz fakat arkadan bir tabur asker gelir... Her iki köye de ateş açılır. 7 kişi ölür, köylü de mukabil ateş açmağa mecbur kalır ve çoluk-çocuğu silahlarıyla birlikte dağa çıkar... Cumhuriyet ordusu her iki köyü ta teme-linden cayır cayır yakar... İşte Kürdistan'ın her köyünde her gün işitilen hikâye... *

2 — «Tırtıllara arzuhal» vermek: Kürdistan'da şikayetin ne demek olduğunu yukarıda gördük. Burda bunlardan birini, az çok karakteristik bir surette, gerek halkın ızdırap derecesi-ni, ve gerekse bu ızdırabın Kemalizm bürokrasisinden karşıla-nış tarzını burjuva diliyle anlatılmış şekilde tesbit edelim. Ağrı dağı isyanından sonra. Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa Şark'da... (Halk mübareği bir şey sanıyor) ve :

«Savur Kadınlarının Fevzi Paşa'ya şikayetleri: Sa.vur'dan bildirildiğine göre, büyük Erkânı Harbiye Reisi Fevzi Paşa, re-faketinde birinci Umumi Müfettiş İbrahim Taliğ, Mardin valisi Talat beyler olduğu halde Savur'a gitmiş, otomobilinden hükü-met konağına inerken bir takım köylü kadınlar «yanıyoruz el aman» diye feryat, ederek müşarünileyhe (—adı geçene — y.n.) istidalar vermişlerdir. Bu istidalarda, bazı şahıslardan mezalim gördükleri iddia ve kaymakam Osman Sabri Beyden zımnen şi-kayet edilmekte idi» (18.10.1930 Cumhuriyet)... Burdaki zalim «şahıslar», tahmin edilebileceği gibi ağalık ile milis teşkilatıdır. Ve halk bu arada kaymakamı da (Kemalist devlet cihazı mü-messili sıfatiyle) bu işin yanında biliyor. Fakat bildiğini açıkça söyliyemiyeceği için, «zımnen» anlatıyor. (...)132... Bu «yanıyoruz

112 Bir ltelinie okunamad ı (y.n.).

153

Page 154: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

elaman» haykırışına «Kemalist üç» [Kemal, İsmet, Fevzi Pa-şaların biri nasıl mukabele eder?

Aynı burjuva gazetesine~~göre şöyle: «Fevzi paşa, istidana-meleri okuduktan sonra İbrahita Tali beye vermiş o da herhangi bir haksızlığa meydan verilmeyeceğini müstedilere bildirmiştir.» (gazete) Yani türkçedeki meşhur tabirile «it ite, it kuyruğuna» buyurur...

Milis suistimali hakkında ise, Birinci Umum Müfettişliğin ne düşündüğü, yukarıdaki vak!adan 6 gün sonraki beyanatından belli olur. «Hüviyeti meçhul birkaç imza ile istibdadın*casus raporlarına, ihbarlarına benziyen bu müracaatta Urfa milisle-rinin asayişi ihlâl eden hareketlerinden bahs edilerek şehir ha-ricinde yapılmış bir kati vakasına işaretle lüzumsuz olan bu teşkilatın ref'i (kaldırılması — y.n.) arzusu izhar ediliyor. Bu is-nat külliyen hilafı hakikattir (hakikat dışıdır — y.n.1. Mazbut bir şekilde olan teşkilat mensuplarından inzibat ve asayişi il-lâ) eden hiçbir hareket, şimdiye kadar hiçbir hadise olmadığı hükümetçe muhakkaktır.» («Şark vilayetlerinde milis teşkilatı» Cumhuriyet 24.10.930)

IV. BASKI: Gerek kültür ve gerekse idare yönünden Ke-malizmin Kürdistan'da takip ettiği gaye orada bir Kürt halkının varlığını inkâr etmek, bu varlığı her hususta yok etmek, ezmek ve susturmaktır. İdarî ve kültürel keyfiyetin hedefi budur.

İdarî Baskı: Ağrı dağı isyanından sonra, cumhuriyet bur-juvazisi yeni bir «Belediyeler Kanunu» yaptı. Bu kanun meşru-tiyet burjuvazisinin tertip ettiği eski kanunu bile fazla demokrat-ça buluyor ve belediyenin icra-kuvvetini, yani lâfta değil işte belediyeyi fiilen hükümetin emrine veriyor. Burjuvazi Türk iş-çisinin kuvvetini hissettirdiği büyük şehirlerden özellikle İstan-bul'da bunu tatbik etti. Fakat bu kanunun asıl yaman tatbikatı Kürdistan'da oldu. Bugün Birinci Umumi Müfettişliğe bağlı 9 vi-layetin hemen bütün kazalarında (...)133 ile bir belediye reisi yoktur. Kürdistan'da Türk burjuvazisinin doğrudan doğruya tesiri altında tutabildiği birkaç vilayet merkezi müstesna sayı-

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

154

Page 155: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Iırsa, geri kalan her belediyenin fiili idaresini o havalinin hükü-met reisi elinde tutar. Her kaymakam aynı zamanda bütün muh-tar, millet meclisi ve ila. seçimlerini yaptıran belediye reisidir de... Dikkat edilirse Şark vilayetlerile, Garp vilayetlerinde aynı Belediye kanununun tatbikatı birbirinin zıddıdır. Garb'de vali belediye reisidir. Yani büyük şehirlerin belediyesi Kemalist dev-let cihazının demokrasi tanımaz bir parçasıdır. Çünkü Garb vi-layetlerinde belediye kanununun pratik hedfefi Türkiye işçi sı-nıfının devrimci hareketidir. Şark'da belediye reisi kaymakam, yani daha ziyade büyük olmayan kasabaların belediyesi, Ke-malist devlet cihazının bir parçasıdır. Çünkü Şark vilayetlerinde, belediye kanununun pratik hedefi Kürdiştan halkının isyancı ha-reketidir, Nitelik yönünden Şark'la Garp arasında bu fark var. Fakat nicelik yönünden belediye idaresinde büsbütün tedhişçi usûl, ancak Şark vilayetlerine hastır. Hiç şüphesiz Hindistan sö-mürgesinde emperyalizm bu hususta geniş yetkiler, tanımıştır. Çünkü anavatan o sömürgenin arazi sahipleri ve burjuvalarile çok daha ileri metödlar sayesinde bir ittifak kurmuştur/Halbuki Türk burjuvazisi, Kürdiştan sömürgesinde tatbik etmeğe mec-bur kaldığı barbar sömürgecilik yüzünden henüz müttefiki bulu-nan (...)134 ağalıkla bile pek ısınmış bir halde değildir. Onun için tıpkı hükümet karşısında, hattâ «Büyük Millet Meclisi» gibi, kaymakam karşısında belediye meclisinin de ismi var cismi yoktı/r. Onun için Kürdiştan devlet cihazı bakımından-jandarma ile tahsildarların üstünde ve Umumi Müfettişlikle valilerin al-tında diktatör kaymakamlardır... Şark vilayetlerinde mahalli idare laftır. Herşey militarist ve terörist Kemalizmin en zorbaca emir ve yasaklamasına tabi tutulur. Ağrı isyanından sonra Şark vilayetleri belediyeleri hakkında gazetelerde, sık sık şöyle telg-raflar okumaya başladık: «Van, Malatya, Siirt, Erciş Beşiri be-lediyelerine vali ve kaymakamlar bakacak..» (Milliyet 9.3.1931) Aynı tarihten evvel Cumhuriyet'te çıkan bir liste, Kürdistan'ın (hemen bütün kazalarında belediyeleri kaymakamların eline ge-çirtiyordu: Ankara — 16 (telefonla) — «Beyazıt, Hakkari vila-yet merkezleri belediye reisliği valiler, Şinan, Lice, Kulk, Mu-

134 Dört kelime okunamad ı (y.n ). -

155 '<

Page 156: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

radiye, Saray, Başkale, Şitak, Palu, Malazgirt,Geban, Nazimiye, Diyadin, Puzluca, Tutak, Soruç, Sivere, Viranşehir, Gerze, Ça-pakçur, Mutki, Pervazi, Bulanık, Varto, Şemdinan, Beytülşebab kazalarının belediye reislikleri kaymakamlar tarafından ifa edi-lecektir.» (Cumhuriyet 17.11.1930)

Kültürel Baskı: Bir Şark vilayeti (Siirt) mebusu ve İş Ban-kası kodamanı olan Milliyet baş muharriri Mahmut, «Şark vetîe-nup Vilayetlerimizi Hususi Bir İdareye mi Tabi Tutuyoruz» baş-lıklı bir baş makalede, bize Şark vilayetlerinin genç aydin ta-bakalarına işleyen şu havadisi veriyor: «Maateessüf Şark ve Ce-nup vilayetlerimizin halkı arasına çirkin, yalan bir çok fikir ve kanaatler yayılmış... Bu uydurma şeyleri en akılı geçinen ba-zı gençler ve münevverler de kazanmış... Güya hükümetin bu havali halkına karşı hususi bir noktai nazari varmış!.. Bu hal-kı, hele Kürdleri okutmamak onları ebedi bir karanlık içinde bırakmak tasavvurunda imiş! En fena memurları bu havaliye gönderiyormuş. En mühimmi liseler açılmıyormuş.» (Mahmut: Milliyet 21.12.1931)

İşte İş Bankasının ve Halk Partisinin bir mutemedi bir Şark mebusu, Şark ve Cenup vilayetleri seyahatinden bu intibalarla dönüyor... Mebus Mahmut «bu ve buna benzer bir çok» şeyleri «iftiralar» diye tavsif ediyor (vasıflandırıyor — y.n.). Bü sözü işitince siz de kendi kendinize hayret edebilirsiniz... Acaba han-higisi iftira? Yoksa Kemalizm Şark vilayetlerinn Kürt çoğunlu-ğunun mahallerinde, kürtlüğün kültürel hakların mı tanıyor?.. Hayır. Kemalizm, değil Kürtlüğün kültürel haklarını, hatta var-lığını bile tanımaz. İşte aynı yazı söylesin: «Hakikat şu ki, hü-kümetin bu havali halk! için gizli ve hususi bir politikası yoktur. Onun nazarında Türk vatanı küldür (yani (,..)133 diye birşey yok!) vatandaşları ayrı ayrı muamelelere tabi tutmak [galiba Türk'e Türk, Kürt'e Kürt demek] Cumhuriyet idaresinin şiarına uymaz. Esasen böyle bir yol ihtiyarları için ortada bir sebep de mevcud değildir. (Çünkü...) karşımızda Türk'ten gayri ırklara mensup olduğunu iddia edenler var mı? [hemen hemen : varsa boyunu

139 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.).

156

Page 157: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

görelim! gibi birşey] bilâkis bu havalide herkes Türk milliyeti Türk harsı (kültürü — y.n.) istiyor.» (Mahmud... gene).

Söğüt mebusu Kürdistan'da (...)136 ırk tasavvur edemi-yor. (...)137 Fakat sözkonusu olan «ırk» mı ya?.. Küttür bu gün ırk mı yoksa milletin mi vasfıdır? Aynı ırktan sayılan Balkanlarla Türkler, bu gün millet olarak başka başka kültürden değil mi-dirler?.. Şu halde Kürdistan'da bir ırk değil bir millet olarak Kürtlük var mı, yok mu onu arayacağız... Bunu ise yukarıda aradtk ve bulduk : Şark vilayetlerinde, köylü meselesine da-yanan bir Kürt milliyeti davası vardır. Türk burjuvazisi bu mil-liyetin kültürel hakkını tanıyor mu?.. Hayır. Değil bu millet ve kültür hakkı, hatta (...)138 bulunabileceği bile imkansızdır. Şu halde, Kemalizm Kürdistan'da bal gibi sömürge siyaseti takip ediyor. Çünkü bir milletinden ilkel haklarından olan kültür hak-kını tanımıyor.

Başkacd nokta var: İngiltere Mısır'da, Hindistan'da, Ce-nubi Afrika'da, ve Kanada'da İngilizceyi-elinden geldiği kadar çok yaymak ister. Hatta bu İngiliz" sömürgeleri içinde halkı sırf İngilizce konuşanları bile vardır. Ana vatan sömürgeyi ken-disine daha iyi tabi kılabilmek için onu kültürel esareti altına almağa da uğraşır. Hatta sömürge siyasetinin iktisattan sonra gelen mühim bir genişleme şartı da bu kültür nüfuzunu kökleş-tirmektir. Bu gün, Şark vilayetlerinin pek azında konuşulan Türkçe, Fransızların Tunus ve Suriye sömürgelerinde konuşu-lan Fransızcadan nispet itibarile çok daha azdır. Anavatan ez-diği milletler içinde kendisine satın alacağı sınıf ve unsurları, kendi kültürü ile yetiştirdiği nispette sadık kul yapabilir. Tıpkı bunun gibi Türk burjuvazisinin de Kürdistan'da Türk kültürünü yayması, Türk mektebi açması sömürge siyasetinin alfabesidir. Siirt Mebusu da «esasen böyle bir yol ihtiyarı için bir sebep de yoktur» derken, bunu murad ediyor. Yani: Kürdistan'da Türk kültürünü yaymamak için ortada bir sebep de yoktur... Halbuki vak'alâr, vak'alardır: «Son istatistiklere göre Diyarbakır ve Er-

136 İki ke l ime okunamad ı (y.n.). 137 Yedi kel ime o k u n a m a d ı (y.n.). 138 Üç kel ime okunamad ı (y.n.).

157

Page 158: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

zurum beldesi en az maarif mıntıkalarıdır» (Cumhuriyet: 8,10. 1930). Sebep? Siirt mebusu bu sebebi aklınca bize veriyor:

„«tesirin başlıca sebebi bütçe darlığıdır» (Milliyet; başma-kale 21.12.931). Bu Kemalist ve {...)"• mebusu her zaman bu «bütçe darlığı» ile «İkna» yahut «iskat» edebilir, Fakat az çok siyaset ve-içtimaiyatla temasa geçenler bunu yutabilirler mi?..

Bolşevik devrimi yaptığı zaman hiç olmazsa bugünkü Kürdistan kadar geri olan bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti hakkında herhangi tarafgir bir fikir yürütmek için Kemalist ba-sında yazılabilenlerden bir misal okuyalım: «1919-1921 tarih-lerinde Ermenistan mekteplerinde talebenin yekûnu 47000 idi. Şimdi 217.000 kişiye baliğ oimuştûr. Ermenistan'da 9 âli mektep* vardır ki bunların talebesi 8000 dir. Teknik mektepleri ve ameli darülfünunları ile birlikte yüksek talebe 32.000'e baliğ oluyor. Ermenistan'da Ermeni ve ekalliyet lisanlarındaki matbuat fev-kalade ilerlemiştir. Ermenistan'daki Türk ve Kürt ekailîyetleri-

- nin nef'ine. (yararına — y^ni) çok işler vücuda getirilmiştir. Bu ^ millî ekalliyetler için ayrıca mektep şebekeleri vardır.» (Cum-huriyet 27.1,1933) İşte, millî baskı, sömürge siyaseti gütmeyen bir sistemde kültürün gelişmesi böyle olur ve azınlıklar böy-le haklandırılır..." Boğulmaz. Yoksa her şeyi «bütçe» ile izah etmeye, mahut bürokrasi kafasıyla özenirse, maliye vekaletine verilecek bir işaretle, daha nelere kadir olunmazdı?.. «Tekrar ediyorum, diyor. Siirt mebusu: Bu halkta ayrılık temayülleri yoktur. Türk oamiasınciçın ayrı bir vaziyette yaşama arzusu hiç bir kazada yer* tutmuş değildir. Kürtlük namına söz söyliyen-leri ve tahrikat yapanları buralarda herkese telin ediyorum. (Siirt mebusu Mahmut: Milliyet; 21.12.1931) ' Ancak «Amin!» sesleriyle karşılanabilecek olan böyle «resmî nikbin teyit»ler isyan ocaklığından Şark Balkanları şek-line giren Kürdistan hesabına gülünç derecede kuru teselliler değil midir? Bir tek halk muhtarının, bir tek köylü belediye aza-sının, bir tek Kürt meb'usun, bir tek mahalli bağımsız ve halka tercüman olan gazetenin bulunmadığı Kürdistan içlerinde

139 Dör t ke l ime okunamad ı (y.n.).

158

Page 159: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Kürtlük namına söz söyleyenleri telin edenler bulunur mu? El-bette: Kürdistan'da Kemalizmle Uzlaşan büyük ağalık ne güne kalmış!.. Çünkü' ağalık, zaten iktisadî ve sosyal bakımdan daha-yüksek bir aşamayı temsil eden millet kavramının tabajı tabana zıttıdır. Zaten Kürcttstan'da Kemalizmin ağalıkla ittifakının bir manası da bu değil midir? Ağaların teb'ası halinde yaşaygn in-san yığınları, bir millet teşkilatınca birleşmiş insanlardan daha kolayca yabancı bir millî baskıya razı olmaz mı? Maraba ken-disine ağa denilen «sahib»i tanır. Onun için Kürt ağasının Türk" beyi diye bir sahibi bulunmasını bile tabii görür. Hele kendi sahibinin Türk veya Kürt olması bir toprak bent için en sonra düşünülecek keyfiyetlerdendir. Böyle kuzuyu kîm kırpmaz? Bu baskı sistemlerine rağmen Kürdistan'da bir ayrılık temayü-lü, hem de denize düşenin yılana sarılmasından daha feci psi-kolojiler yaratan bir «ayrılık temayülü» hakimdir, geneldir, müt-hiştir. Ve kemalizmin orada, hatta kendi kültürünü bile yay-maktan çekinmesinin asli sebebi o bütçe mütçe değil, bu • korkudur. O zaman şu satırları daha iyi anlıyablliyoruz t

«Esasen bir devletin, herhangi bir halk kütlesini hatta ken-disinden ayrı ırkdan bile olsa, kör cahil bırakmak suretiyle ida-reye kalkışması çoktan iflas etmiştir» (Mahmut; keza) Evet, bir sömürgeci memleket «kendisinden ayrı ırkdan» olan sö-mürgelerine bile kendi kültürünün (...)140 saldırtir. Fakat, o bizim-Kşmalist burjuvazi için değil...

Birinci Umumi Müfettişliğin topladığı gizli bir konferansımsı içtimada, Kemalist memurlar, oybirliği ile şu neticeye varmışlar-dı: «Kürtleri de Okutalım da, başımıza yeni bir Arnavutluk gailesi mi açalım!..» Ne hacet, Kürdistan halkı bütün bunları bttmese bile, gözünün önünde olan biteni görmiyecek kadar kör müdür? Bugün Kürdistan'da (...)141 Kemalizm, her gün Siirt mebusunun söylediği gibi «yeni müesseseler kurmak» şöyle dursun, İstan-bul'un her kazasında bir iki yeni lise açılırken, .Kürdistan'daki or-ta mektepleri, muallim mekteplerini birer birer kapatmakta, büt-çe varlığının bütün oyunlarını Şark vilayetlerine yüklemekten ge-

100 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.). 101 iki kelime okunamad ı (y.n.). \

159

Page 160: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ri kalmıyor. «Lise»ler Silvan hududundan Şark'a geçirilmiyor. «Ne çare ki, her insanda tam bir tetkik ve mantık kuvvetinin mevcu-diyetini farz edemeyiz, halkın aklı daha ziyade gözünde ve kula-ğındadır.» (Milliyet; gene) Bu satırları biz değil, aynı «sadakatlu» Siirt meÖLsu yazıyor. Ve makalesini şöyle bitiriyor: «Eğer halk, kendileriyle daimi temas halinde olduğu memurlar aleyhinde bir şikâyet mevzuu bulamazsa, hainlerin yapmak istediği her tür-lü isnad ve iftiralar tabiatile tesirsiz kalır.» (gene)

Tamam! Biz de bunu söylemedik miydi? Ateş olmayan yer-den duman çıkar mı? İş Kemalist burjuvaziye: «Şark vilayetlerini sömürge yaptın!» demekde değil, bu denilene Kürdistan halkını inandırmaktadır. Şark vilayetleri buna çarçabuk inanıyor. Çün-kü, Siirt mebusunun da farkında olmadan ağızdan kaçırdığı gibi, halk söylenen lafdan ziyade kendi gözüne ve kulağına inanır! Lafdan ne çıkar? Meselâ bugün, eski müslüman ağalarının İs-tanbul'da toj-tulaşan döküntülerine, asi bir soygun ve çapul «Da-üssıla» sına tutulan birisi, Ermenistan Cumhuriyeti Sovyetlerin sömürgesidir demeğe kalkışsa, buna develer de gülmez-mi? Ni-çin? Çünkü rakamlar meydanda. Bolşevizm tohumları Ermenis-tan'da, 12 sene içinde mekteb talebesinin sayısını % 461.7 (dört buçuk mislinden fazla) arttırmıştır. Türk Burjuvazisi Kürdistan'ı gerilikle istediği kadar ittiham edebilir. Yukarıdaki kültürel inki-şafın iktisadî temelini bence bizzat Türk basını bile bize öğretebi-lir: «Sovyet Devleti Ermenistan'da ağır bir-yük tevarüs gtpıiŞtir. Sovyet idaresinin ilk senedeki işi on binlerce Ermeniyi âçlıkdan ve ölmekten kurtarmak, ona Rusya'dan erzak ve tohumluk getir-mek olmuştur. Sovyet idaresinden evvel Ermenistan'da sanayi yok gibidir. Ziraî istihsalatin kıymeti daha ancak yirmi milyon ruble tutuyordu halbuki Ermenistan'da bilahare vücuda getirilen sanayi 1931 de 78 milyon ve 1932 de 144 milyon Rublelik imalat vücuda getirmişdir. Bu sanayide 60.000 amele çalışıyor. Erivan; Leninakan ve kara kilisede yeni sanayi merkezi kurulmuştur. Bun-dan başka muazzarn pamuk, kimyevî mevad ve rnakina fabrika-ları tesjs olunmuştur. Memleketin süratle elektrik teçhizatı iler-lemiştir. Erivan ve Leninakan civarında muazzam sulama te-sisatı vücuda getirilmiştir. Drogar da tesis olunan elektrik fab-

160

Page 161: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rikası bir ay evvel açılmıştır. Bu fabrika 22500 kilovat elektrik istihsal eylemektedir. 1919 da Ermenistan elektrik tesisatı, an-cak 450 kilovat elektrik istihsal ediyordu. Şimdi ise bu miktar 36000 kilovata çıkmıştır. Ermenista'n'dâ ziraat dahi sanayi gibi çok tarakki etmiştir. Sovyet idaresinden evvel Ermenistan'da eki-len saha ancak 82.000 hektardı şimdi 400.000 hektara çıkmıştır. Bunun 30.000 hektarına pamuk ekilmektedir, 125.000 hektar ara-zi kanallarla sulanmaktadır. Ermenistan'daki ziraat sahasının yüzde kırkını kollektif yani müşterek çiftçilikler teşekkül etmek-tedir. Vaktiyle Ermenistan geride kalmış bir ziraat memleketi iken, şimdi müterakki bir sanayi ve ziraat yurdu olmuştur.» (Cumhuriyet; 27.1.1933)

Ermenistan iç ve dış savaşlar geçirdi ve ancak 1923 ler-den sonra kendine geldi. Şu halde Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt da, niçin aynı müddet zarfında Sovyet Cumhuriyeti Ermenistanı hiç bulunmayan sanayi istihsali 144 milyona, elektriği 78 misline ziraat ekinini dört beş misline, yalnız kanallarla sulanan araziyi eskiden ekilmiş toprak yekûnunun hemen bir buçuk misline yük-selttiği halde, Kemalist Cumhuriyeti Kürdistan'da aça aça iki un fabrikası açarak ekmeğin okkasını İstanbul'dakinden bir bu:

çuk misli fazlasına yükseltmekden başkq bir halt edemedi?

Çünkü Kemalizm, Kürdistan'ı bir sömürge, hem de barbar-ca ezilen ve soyulan bir sömürge yapmıştır.

Böyle bir sömürgede, yeril halkın millî varlığını bile inkâr eden Kemalizm, hiç orada kültür inkişafına hizmet edebilir mi?

V. TEMESSÜL (Asimilasyon - y.n.) — Türk burjuvazisi tehcir, iskan ve imha slyasetleriyle bir taraftan aşındırmaya uğraştığı Kürtlüğü, sırf bu yolla tüketmek imkansızlığını gördü. O zamgn, yani son zamanlarda, şu son iki usulu daha kahredici bir şekilde tatbik ve inkişaf ettirmek lüzumunu hissetti: 1 — İdarî, kültürel baskı siyaseti; 2 — Temessül siyaseti.

Kemalizmin öteden beri diline'doladığı nakarat hep bu: «Kürtçenin buralarda taamüm etmesinin (Kürdistan'da Kürtçe taammüm etmesinin!) sebepleri büsbütün başkadır. Bu sebep-Ifer arasında eski saltanat idaresinin ihmalini, kayıtsızlığını

161

Page 162: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

en başta kaydetmek lazımdır.» (Siirt mebusu Mahmut : Milliyet baş makalesi 21.1.1931) «Bu hareketler (Kürt isyanları) eskiden ekilen tohumların neticesidir. Vaktiyle ekilen fırtına tohumları bugün bize yıldırımlar biçtiriyorlar. Bunlar mazinin seyyiatıdır. Eğer o hareketleri yapanlara Türk oldukları anlatılsaydı bu elim hediseler vukaa gelmezdi. Müfettişi Umumilik tayin edilmesine hakikaten kaniim» (Dahiliye Vekili Şükrü Kaya: «Meclisteki be^ yanatı» Cumhuriyet: 26.6.932) Fakat bu nakarat bile o Kemaliz-min pek şaklabanca becerdiği: «Cesaret arzederken sirkatin söyleme»lerinden biri değil mi? «Ah! o kör olası Osmanlı impa-ratorluğu» denilmek isteniyor. «Niçin bu Kürdistan'ı Türkleştirme-mişler.» Ne yapalım beyler: sizin bugün dünyayı «Türk» leştir-mek cehdiniz ne kadar zaruri ise; Osmanlı imparatorluğunun bü-tün ırk ve kavimleri «ümmetleştirmek veya tebalaştırmak» ile ik-tifa eylemesi de (yetinmesi — y.n.) o kadar tarihi bir zaruretti. Çünkü Kemalizm kapitalizm nizamıdır; Osmanlılık derebeylik re-jimi idi. Kemalizm'de evet olan Osmanlılıkda hayır olacaktı. Ka-pitalizmin ak dediğine derebeylik kara diyecekti ve ilh... Yok eğer cumhuriyet burjuvazisinden şikayetler varsa (...)U2... Daha ne yapsındı? Bu «İttihat ve Terakki» çiler ki, sizi bugün uzlaştığımız Kürt ağalığından çok daha tehlikeli bir rakip olan Ermeni sermayedarlarının milliyet davasından kurtarmıştır... İş olacağına varır. Meşrutiyet burjuvazisinin Ermeniliğe atabildiği satırı şimdi siz Kürtlüğün sırtında deniyorsunuz. Her tarihi devir kendi hükmünü icra eder; fakat her devir tarihidir : gelir geçer ve geçince hükmünü de bir daha dönmemek üzere geçirip götürür. Ama nasıl oluyor da, bu beyler Kürdistan'da Türkden ayrı bir vahdedin bulunmadığını isbata kafi gelecek olan Kürtçenin «taamüm edilmesi» ni olsun saklamayı unutmuyorlar. Bu (. . .)u s manaların tenakuzunu sürükleyip götürmez mi?.. Her ne ise, bu işte etekleri tutuşan Türk burjuvazisinin bir kere gözü kararmıştır. Onun için «Şark meselesi»nde daha tezatlar için çırpınmaktan kurtulamıyacaktır.

Şark vilayetlerinde Türk kültürünü yaymak için en ilkel ted-

164 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.). 165 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

162

Page 163: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bir orada mektepler açmaktır; halbuki bir yerde mektep açmak velev yabancı kokusunu taşıyan da olsa, o yer'halkının kültür seviyesini az çok yükseltir... Zulmün fırtınalar kopardığı bir ül-kede ise her hangi bir çeşit kültür ışığının aydınlığı, gözleri aça-bilir, mazlumların kurtuluşuna yeni perspektivler açabilirler... Ne malum Türklüğün ceyranı için (...)144 yetiştirebilen Kürdis-tan'ın, bir gün kendi fikir yapıcısını da yaratması!.. O kadar imkansız mıdır. «Ne yapmalı?..» İşte Türk burjuvazisini kıvran-dıran soru... Kültür kuvvetiyle yapamıyacağını anlayan Kema-lizm,, kanun zoruyie ve parlak nutukların tehdidiyle asimilasyon siyasetine girişiyor. Kültürel asimilasyon yumuşak, okşayıcı usullerle «hulûl siyaseti» dir. Halbuki Kemalizm bu siyasette bile militarist (asker-banker-yunker) zılgıtından ayrılamıyor. Kemaliz-min Kürdistan'daki yeni temessüf siyasetine iki örnek :

1 — Parlak tatbik tehditleri: Başvekili İsmet Paşa 1932 senesi sonlarında Şark vilayetleri seyahatinden, döndüğü zaman, bütün Türkiye aydın ve küçük burjuvalarının yüreklerini hop hop hoplatacak ve ağız sularını zırıl zkii akıtacak çeşitten parlak birer mühim nutuk irat buyurdular. Bu nutukda bir kere: «Sonra dahası var; nefsimize güvenerek söyleyebiliriz ki, Türkiye'ye taal-luk eden işlerin ana ve temel esaslarının ne" olduğunu en doğru olarak biz Türkler biliriz» diye epey (Bravp sesleri, şiddetli alkış-lar) dırladıktan sonra, ta aşşağıda «çok sevineceğiniz, mağrur olacağımız gibi mübalağa ile ifade edici tedbirlerden kaçınmak için, halimizi endişe etmiyeceğimiz bir vaziyet şeklinde ifade edi-yorum» Bu tekerlemeler arasındaki «halimizi endişe» etmek, Tür-kiye'ye ait işlerin «ne olduğunu en doğru olarak biz Türkler bili-riz» kekelemeleri, üstlerindeki yıldızlardan çırçıplak edilirlerse : «Korkmayın yahu! Ne korkuyorsunuz korkacak bir şey yok, kor-kumuzu hiç olmazsa kimseye çaktırmayalım ve ilh.» gibi palav-racı tesellilerden başka bir manaya gelmez. Gerçekten İsmet Paşanın ağızında gevelediğinin «ne olduğu en doğru olarak biz Türkler biliriz.» Bu muhakkak ama, paşamız lahana turşusu ile perhizi (birlikte-y.n.) tavsiye edecek kadar acemi tabibliklere

144 Ü s kel ime okunamad ı (y.n.). »

163

Page 164: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kalkarsa, bunun ne olduğunu «doğru olarak» anlamak için Ke-malist burjuvaziden diplomalı Türk olmağa hacet kaldı mı? Me-sela «Türküm» diyen anonim şirketleri gibi, «Kürdüm», diyen Türk vatandaşlarımız içinde de, lahana turşusu ile perhizin yan-yanalığından çıkan şiir ve edebiyet dolu tezadı kaldıracaklar bulunamaz mı?

A — Perhiz: «Memleketin asayişi, emniyeti, vatandaşların itimadı, kanunların yazıli olduğu gibi tatbikatı ve bütün vatanın Türk milletindè, Türk devletinde ısınmış ve kaynaşmış olmak telakkisi her sene bir evvelkinden gözle görülecek elle tutlacak kadar açık, ileri, kuvvetlidir, (alkışlar). Memleketin şarkında ve garbında dört köşesini her sene hiç olmazsa bir iki defa dolaşırız. Bu sene şark vilayetlerinde birçok yerleri gezdim. Vatandaşın Türk milliyetine ve Türk devletine olan merbutiyeti (bağlılığı — y.n,) ve Türk devletinin Türk kanunlarının vatanın her köşesinde mer'î (yürürlükte — y.n.) olmak nüfuz ve kudreti bariz bir suret-te göze çarpmaktadır.» (İsmet Paşa Hazretlerinin mühim nutku-nun metni «Cumhuriyeti: 21.11.1932»),

B — Lahana turşusu: Daha aşağıda «belki bugün de ba-zı yerler için sıkıntı sanılabilir. Mahsûs kelimesiyle söyledim ama yakın bir zamanda, çünkü senelerin çoğu yüzde yetmişi, sek-seni, doksanı gitmiştir. Yakın bir ¿amanda memleketin her tara-fında millî işlerin aynı surette görülmesi, Ankara'da olduğu kadar tabii bir hal olacaktır. Bu sene seyahetlerimden iki esaslüntiba ile döndüm. Biri vatandaşların Türk devletimde kendisini alaka-dar görmek hissi çok terakki etmiş ve çok kaynamış bir halde-dir. Diğeri bizim millî mefkûrede ve dahili siyasette icabet eden tedbirleri hem vakit geçirmeden, hem doğru olarak bulmakta isabet ettiğimizin senelerle mütemadiyen teeyyüt, etmesidir. (Gene). Evvela «kanunların yazılı olduğu gibi tatbikatı»nı açık, ileri kuvvetli ve daha bilmem nasıl görüyor. Sonra «yakın bir zamanda memieketin her tarafından millî işlerin aynı surette görülmesi» ümidini, «olacaktır» istikbal sayıfasıyla vaad ediyor. Bu görüş ve vaad ediş bize birşey gösteriyor: «kanunların yazılı olduğu gibi» yahut «memleketin her tarafında... aynı surette»

164

Page 165: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tatbik edilmesi «yüzden yetmiş, seksen, doksan» laftan iba-rettir. Kemalist başvekili «resmen, alenen ve açık, ileri, kuv-vetli» bir surette ilan ediyorki: Türk burjuvasinin kitapta yazı-lan kanunlarıyle hayatta olan tatbikatı arasında; «memleketin Şark'ın da, Garbinde, dört köşesinde» Dağlar kadar fark vardır.^

Niçin? Çünkü : «hiç şüphe yoktur ki, Cumhuriyet Türkiye'-sinin bütün geçmiş devirlerdenken esaslı farklarından birisi de millî bir devlet olmasıdır. Türkiye'nin Türk'ün devleti ve vatanı olmasıdır.» (Bravo sesleri, alkışlar.) «Bütün geçmiş aşırlardan bir anda görülen ve daima görülecek, olan esaslı bir farkımız bu-dur. Bu memleket Türkiye'dir. Burada yaşıyan Türkler ve Türk vatanperverliği ve Türk milliyetçiliği bu memleketin idaresinde, mukadderatında müessir ve hakimdir. (Bir daha bravo sesleri, alkışlar)». (Paşanın aynı nutkunun başlangıcıdır.) Bu nutuk em-peryalizme. karşı söylenmiyor. Zaten bugün Türkiye'de hangi yabacı sermaye Türk kılığına girmedi vatandaş olmadı. Nutkun bu «mühim» manasını anlıyabilmek için «hadiseyi seyir halinde» almak, başvekilin onu Kürdistan seyahatinden döner dönmez söylediğini asla unutmamak lazımdır. O zaman kolayca kavra-nılır ki «Türk kanunları ancak Türkler içindir. Türk olmayan bedbahtlara kanunların yazılı olduğu gibi tatbikatı...» mevzu-bahis, olamaz. «Cumhuriyet Türkiye'sinin bütün geçmiş devir-lerden en esaslı farklarından birisi de» budur... Zavallı Kürdistan köylüsü, müşkül bir vaziyette kaldıkça daima şunu telkin et-mekte geri kalmaz: «Biz Kürdük, vahşiyük.» Türk burjuvazisi ise ona, «vahşi» olduğunu kabul ettirmiştir, fakat «Kürt» olduğu-nu asla unutturamamıştır. Şu halde bu büyük çalışkan +ıalk kit-leleri, Kürdistan denilen yerlerde oturdukça, Kürt zihniyeti ve Kürt dili ile yaşadıkça «Bu memleketin idaresinin mukadderatın-da müessir ve hakim» olamıyacaktır: Çünkü «Türk» değildir. Başka hiç bir'şey değil, bütün taksiratı anadan Kürt olarak doğ-muş ve öyle yaşamış olmaktır... Ve Türkiye Cumhuriyeti altın-da Kürtler «idare ve mukadderat» ça mahkûmdurlar.

Başvekili nutku bunu söylüyor... Care? Türkleşmek... Nasıl? Başvekil «kolay» diyor ve Kürtlerin Türkleşmesi için şu reçeteyi veriyor. «Türk milliyetçisi ve Türk vatandaşı olmak için,

165 *

Page 166: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bu memlekette yaşayan her hangi ferdden anormai hiç bir şey istemiyoruz. Türk olmayı sevmek ve Türk olmayı kabuletmek, Türk milliyetine mensup olmanın verdiği bütün haklara malik ol-mak için kâfidir... (Bravo sesleri, alkışlar.) Kanuni vaziyet böy-ledir. İç yüzümüzde de şamimi olan kanaatimiz ve vaziyetimiz böyledir. (Al birdaha: Bravo sesleri, alkışlar). Şark'da ve Garb'de memleketin her tarafından dolaşdığımız zaman kendisinin Türk olduğunu bilen, kabul eden her hangi bir vatandaşın her

^ Türk'ün nail olduğu haklardan her hangi birisinden mahrum ol-ması endişesine müsaade etmedim. Herkesi tatmin ettim ki, Türk ojmayı iftihar edilecek bir mazhariyet olarak yürekden ka-bul eden ve böyle çalışan vatandaş benim gibi, benim bütün hu-kukum gibi her hakka malik olmak için bütün esbaba maiikdir. Bu kanaatimi her yerde söyledim ve bu sözlerimde gayet samimiyim. Böyle bir idare ve zihniyet devletin millî devlet ve Türk devleti olmasındaki esasları ancak kuvvetlendirir! Onun artmasına ge-nişlemesine ve yükselmesine hizmet eder (nihayet şiddetli al-kışlar) («İsmet Paşa Hazretlerinin mühim nutku» Cumhuriyet; 21.11.1932). İsmet Paşa'ya göre («Tarih inkılapçılarının o derin safsatalarına rağmen) Türkiye'de yaşayan her hangi bir ferdin vatandaş haklarının tanınması için ona yalnız «Türk olmayı ka-bul» etmesi değil, aynı zamanda «Türk olmayı sev»mesi «Türk ol-mayı iftihar edilecek bir mazhariyet olarak yürekden kabul et-mesi» lazım ve kâfidir. Müslümanlıkda bir «Eşhedü enlâ ilâhe illallah...» Kelimesi «Ümmedi Muhammed» muamelesi görmek için kâfidir fakat Kemalizm daha «realist»dir. «Türk olmayı ka-bul» ettim diyenin bir de yüreğini muayene ediyor... Doğru mu, değil mi diye... Halbuki bunun imkânı var mı? Bir frenk serma-yedarı, Türkiye'ye yatırdığı sermayesini dış sermayedarların rekabetinden korumak için, belki Kemalizm'den ziyade Kema-lizm ve Türk tarafdarı olabilir. Hatta isterse dinini dilini bile de-ğiştirebilir... İsterse, yani bunda bir kâr görürse... Ki hakikaten, bu gün Türkiye'de çalışan her hangi frenk sermayesinin, dün-yanın hiç bir tarafında görmediği bir kâr içinde çalkalandığı mu-hakkak olduğuna göre, Türkiye'deki bütün ecnebi sermayedar-ları birer T.A.Ş. (Türk Anonim Şirketi) olmaktan daha istifadeli

166

Page 167: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bir yol bulamamıştır da... «Onun için yürekten» Türk (...)145 la-kin, Kürdistan çalışkan ve fakir halkı için iş böyle mi? Hayır. Bilakis Türk olmak ne kadar «iftihar edilecek bir mazhariyet» olursa olsun, Maddi yoksulluğun ve acının en dehşetlisine Türk burjuvazisinin çapulu yüzünden uğramış bulunan Kürt köylüsü öyle manevî bir «mazhariyet»i «yürekten kabul» istese kendini zorlasa da kabul edemez... Çünkü bunda bir menfaati yoktur ve olmaz da. Çünkü Kürt köylüsü «Türküm» derse (...)146 Bu «yü-rekten kabul» ettiğini de söylese, bir sömürge köylüsü gibi ezi-lecektir... O zaman, ona din değiştirmekte bin kere daha güç olan millet değiştirmesi teklif olundukça, Kürt köylülüğü de «yü-rek» ine de sokmamak :steyen zehirli bir yılan görmüş gibi ür-kecek ve Türklükten nefreti, «vagon-li» şirketinin muhabbetin-den besbeter olacaktır.

Yavuz Paşa'nın verdiği bu «mühim nutkun» üstünden en az iki buçuk ay gibi kısa bir zaman geçmemişti ki, burjuva basınının birinci sahifesinin birinci sütunlarında, üstünde tipik Kürt köy-lüsü kıyafetli bir çok insanların bulanık resmini taşıyan şöyle bir havadis okuyoruz: «Millî bir nüfus siyaseti takibi arifesinde-yiz.»: «Ankara (Hususi) ^

'«Dahiliye vekaleti tarafından hazırlanıp geçen sene hükü-met tarafından Millet Meclisine tevdi edilen iskan kanunu la-yihası, çok muhtemeldir kı, meclisin son bahar ictimaında mü-zakere mevzularından birini te'şlgl etsin. Derin bir tetkik mah-sulü olan bir layiha programla çalışmak için hazırlanmış kıy-metli bir projedir. Bu projenin kanuniyet kesbetmesi ile emper-yalist saltanatın memlekette bıraktığı esassız miraslardan bir tanesi daha kökünden yıkılmış olacaktır. Hilafetin Osmanlılara intikali, mezhep gayret ve muharebeleri, müslümanlığın ciheti camia yerine geçmesi islâmlaşan nüfus kitlelerini ve ahalisi müslüman olan memaliki meftuhayı Türklüğe temsile mani teş-kil ediyordu.

«Kanuni Süleyman kanunlarile Türk harsına temessül etme-

100 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 101 iki kelime okunamad ı (y.n.). \

167

Page 168: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yen bazı taifeler zümrelere eski zeamet teşkilatında bazı tadil-ler ve muazzalı şekiler vücuda getirilerek imtiyazlar tanınıyor; hatta bu ihtiyazlar aşiret reislerine, beylerine verilmekle kalmı-yarak voyvodalara da teşmil olunuyordu ki bunların tafsiyesi Osmanlı saltanatının dura dura, eriye eriye tamamen dağılışına kadar neticelenmişti. Artık normal bir sistem tahtında millî bün-yemizi korumaya, sağlamlaştırmaya, millî harsımıza ve muasır medeniyete daha ziyade intibakları matlup olan nüfus kütleleri üzerinde müsmir bir surette devlet elile işlemeye, Türk nüfusunu kemiyet ve keyfiyetçe inkişaflaşdırmaya müteveccih bir nüfus siyaseti takibine karar verilmiştir. Yeni nüfus kanunu projesi bu maksadı temin edecek bütün esasları ihtiva etmektedir.» (Son Posta 4.2,933).

168

Page 169: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

TEPKİLER SOSYAL PSİKOLOJİ

Kürdistan halkı ve i...)147 Kürt-köylülüğü iktisaden (klan-fe-odal) sisteminde yaşıyor. Fakat bu sistem kapitalist ve bezirgan ekonomileriyle de içli dışlıdır: (...) -» Derebey Bezir-gan Kapitalist... Bu dört çeşit ekorvomik münasebetlerin,arap-saçı olduğu bu ülkede, bir de ayrıca sömürgecilik denilen yaman kamçının şakladığını tasavvur edelim; artık her zaman ekonomi-nin dört başlı bir canavar gibi şahlandığım ve Şark köylülüğünü bütün sosyal ve siyasî münasebetlerinde ne kadar şaşkına dön-dürdüğünü, ne derece antipatileştiğini tahmin edebilirz. Bir böy-le ekonomi ve sosyal yapınin içinde, Kürdistan halkını saracak psikolojide aynı derecede kargaşalıklar olacaktır. Bu psikolojide hakim vasıf baba-şahlıca oluştur. Fakat baba şah ruhiyatının da derebey psikolojisine dejenete oluşu, sonra bu soysuzlaşmış psikolojiye —en leperesant çürüyüp dökülünce ve İĞ comporitim çözülüp dağılma özelliklerini damgalayan (bezirgan + kapitalist) mikrobunun bir kere girmiş bulunması, zavallı Kürdistan köylü-lüğünde iler tutar bir sosyal ruhiyat bırakmamıştır. Şüphesiz bü-tün bu dört çeşit sosyal psikoloji öz itibarîyle hakim psikoloji, yani hakim sınıflar psikolojisidir. Fakat hakim sınıfların bü soy-suzlaştırıcı ruhiyatına karşı çıkan mahkûm ve mazlum yığınların psikolojisi de öz itibariyle maraba psikolojisinden sıyrılamamış-tır. Şüphesiz, son ekonomik gelişmeler, gittikçe bir Kürdistan proletaryasının bağımsız ruhiyatına doğru manevî gelişmeleri de

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

169

Page 170: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kışkırtacaktır. Fakat bugün için Kürdistan halkının topyekûn ruhiyatı en köpekçe mübadele ruhiyatı ile soysuzlaştırılmış ba-ba şah + yarı - toprak kölesi ruhiyatıdır.

2 — Bu psikolojinin başında bütün köylülükte müşterek olan hurafata (rivayetlere — uydurma hikayelere — y.n.) itikatlar (inanışlar — y.n.) gelir. Fakat bu batıl itikadlar mehdi beklemek-ten, çok daha karanlık ve aykırı mevzulara kadar genişleyen ber-bad bir şekildedir. Kürdistan köylülüğü «kanun» kadar umumi bir tesire değil, ağasının keyfi gibi pek dar, pek oynak bir kanuna tabi ola ola herşeyin şahısda doğduğuna, bir şahıs ki bir şeyi kuvvetle kopdrır o şeyi mutlaka yapabileceğine, fakat yapılan ve edilen her şeyin muhakkak surette ferdiyetlerden çok, daha insan-üstü tılsımlı kuvvètlerden ileri geldiğine ve ilah. inanır. O zaman, miriyvo ve ameliyeierin gözünde şahıslar hurafeleşir ve hurafeler şahıslaşır.

1 — Kürdistan yığınlarının psikolojisinde ilk hususiyet : es-kilerin (...)148 dedikleri kabilden dehşetli ve çarçabuk bir alıngan-lık ile herşeyin mutlaka hoşa gider olmasını istemek, isteyince de öyle farzetmektir. «infantilisme psycho — socialigique : sos-yal ruhi çocuklaşmışlık» adinin verilebilmesi mümkün olan bu hal belki her insanda vardır. Tarihimizde her sınıf kendi mantı-ğını, kendi menfaatinin ölçüsü ile (....)149. Bu hal gülünç olmaktan ziyade maddeci bir zarurettir. Zorbaca veya tapu hileleri ile gasp ettiği toprakta kendisine Allahtan gelme bir mukaddes mülkiyet hakkı bulunduğunu ima eden ağa, en zeki amele ve köylüleri so-yup soğana çeviren, biriktirdiği sermayesine dayandıkça herşe-yin «akıl»dan çıktığına inanan aptal burjuva... Nasıl bu telakki-lerinde gülünçten daha başka şey iseler, Kürdistan köylülüğü de hoşuna giden her uydurmaya mutlak surette inanmakta ve kendi hassasiyetine hitap etmeyen en mantıki vak'aları inkâr et-mekte. Bu öyle bir mantıktır ki, ilk insan topluluklarında rastla-nılan «klânlık: Pro — logique» kavrbmına doğru yaklaşılır.

3 — Kürdistan köylülüğünde göze, çarpan üçüncü psiko-

164 Dört kel ime okunamad ı (y.n.). 165 Bir kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

170

Page 171: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

lojik halet, çelişkili halet'i ruhiye (psikolojik durum — y.n.) dir. Bu'haletli ruhiyenin çelişkisini şöyle bir dizi ile verebiliriz:

a) Müthiş yalan söyleme kabiliyeti; b)' Müthiş kendini beğenme ve methetme; c) Müthiş küstahlık ve ilah... a') Müthiş yalana inanma kabiliyeti; b') Müthiş benlik--

sizlik; c') Müthiş alçak gönüllülük ve ilah...

Kütleler içinde yayılan bu çelişkiler psikolojisi, şüphesiz bütün diğerleri gibi köylülüğün kendi «has malı» olmaktan ziya-de ananevi bir din hakim ruhiyatının, paderşah derebey ruhiya-tının artık büsbütün çürümüş (...)150 manzarasıdır.

4 — Pazar kanunlarının en «kan içici» ve parçalayıcı şek-liyle Kürdistan'ı kasıp kavurması, değişimin elle tutulur şahsi timsaline, paraya karşı yaman bir zebunluk (zayıflık, acizlik — y.n.) ruhu doğurtur. Derebeyliğin hakim olduğu devrede Allah paralaştırıldığı, para haline kalp edildiği, halde, burada para Al-lahlaştırılmaktadır. Ve paraya tapma en miskin, en cüz'i paraya tapma, belki pek az birşey olduğu kadar en kelbi şekliyle yoksul bir Kürdistan'da hüküm sürer. Konuşulan sözler arasında, en çok yer tutan-, «Mecidiye Allah Kerim» İle «Allah Kerim Mecidi-ye» dir... Beş mecidiyeye bir adamın katil olduğuna şahadet edilir, Beş mecidiye için katledilen en yakın ve sevgili akraba-nın kanı aranmaz; beş mecidiye için adam öldürülür...

Bu dört çeşit olumsuz psikoloji vasfını, vak'aları olduğu gibi teslim etmekten başka hiç bir maksatla tesbit etmediğimizi ila-veye hacet yok. Esasen bütün mazlum sınıflar gibi, Kürdistan halkı da, kusurlarının oldukları gibi hatta yüzüne vurulmasından alınmaz. Bütün bunları kendisi de derinden derine karanlık bir bilinç altı ile şezer ve bütün bunlardan kendi kendisinden tik-

~ sinişe benzer bir ızdırapla ve açıkça şikayetçidir. Bir zaman Batı vilayetlerinde duyulan «Türk milleti adam olmaz» palavrası, bu zihniyeti besliyen bir Kürdistan «Edebiyatı Cedidesi»nin mev-cut olmayışına rağmen, bugün Kürdistan'da işitilir: «Kürt milleti

139 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.).

171

Page 172: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

adam olmaz...» Fakat bu halet'i ruhiye bile, bütün o dört ka-tegori psikolojiye karşı çalışkan Kürtlük içinde, olumlu vfeya olumsuz şekilde başlamış bir tepkiden başka ne. manaya gelir?..

Şüphesiz biz bu olumsuz psikolojiyi, Kemalizmin çıtkırıldım salon aydınları ve «kütüphane fareleri» gibi Kürdistan hölkının herhangi medeni muameleye gelemeyeceği, ilelebet yahşi kala-cağı ve mahvedilmeye layık olduğu şeklinde bayağı saçmalayış-larına yem vermiş olmak için değil; bjlakis mazlum Kürdistan hal-kının lâyık olduğu ekonomik ve siyasî haklarına kavuşması, sö-mürge zulmünden kurtuluşu için, meselenin olduğu gibi -konula-rak, pratik sahada yanılmalara meydan bırakmamak içindir. Bu olumsuz karakteristikten ne gibi pratik neticeler çıkabilir? Sıra-sı ile şunlar:

1 — Paraya Allah'tan fazla tapış, Kürdistan'da bugünkü (ağalık + Kemalizm) kombinezonu hakim oldukça, Kürdistan halkını bol para dökecek herhangi emperyalist müdahalelerine, tabii bir hadde kadar ve daima gelgeç te olsa alet yapabilir.

2 — Çürüyüp dağılış halinde olan tezatlar psikolojisi, Kür-distan köylülüğünün, herhangi kesin bir mücadele anında birden mukavemetinin parçalanmasını, bir panik psikolojisine mağlup düşmesini icap ettirir. Şu halde Kürdistan köylülüğüne, sosyal kurtuluş hareketinde kılavuz olacak, tezatlar içinde sallanmala-rında bir müttefik lazımdır.

3 — Kürdistan köylülüğünün hurafeleri şahısiaştırma, ve şahısları hurafîleştirme psikolojisi. (Klan + feodal) sistemlerin-den biraz daha sıyrılabilmiş olan anadolu köylüsündeki «mehdi» bekleme psikolojisinden daha karanlıkça bir tdrzdadır. Bunun Kürdistan milyonları dilinde başka bir tabiri de vardır; «Sahib...» Pederşahî münasebetlerin en koyusu içinde yaşayan Kürt köylü-lüğü, çektiği işkenceleri, kendisini benimseyecek ve koruyacak bir «sahib» yokluğuna atfeder. Bu hal, ikinci neticenin daha kangrenleşmiş ifadesidir. Bu gün Kürt köylülüğü son ve ümit-siz bir (...) f51 ile, henüz eski «sahib» lerinden, «Ağa»lardan birşey beklermiş gibi görünüyor. Fakat Kürt köylülüğünün ruhunu

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

172

Page 173: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

içinden okuyanlar iyice anlarlar ki, köylülük ağalığın Kemalist devlet cihazı ile elele verdiğini ta benliğinde (...)152 hisseder. Fa-kat «zor oyunu bozduğa» için, ağaya hâlâ «sahib» demek mec-buriyeti var. Halbuki «zorla güzellik olmaz» Burjuvazinin zorla dayandığı «hürmet»-hissi gibi Kürt köylülüğünün ağaliğına kar-şı bir «itaat»i var Lâkin köylülük «hürmet» etmeye mecbur, ol-ğu Türk burjuvazisi gibi, «itaat»den ayrılamadığı Kürt ağalığının da kendisine «Sahip» olnmıyacağını biliyor. Kürt köylüsünün aradığı sahip : sevdiği ve ardından gitmek istediği kurtarıcı kıla-vuzdur. Kürdistan fakir halkı öyje bir «sahip» arıyorki, bu x>na «sahip çıksın». Yani dar zamanında yardımcı ve rehber olsun. Fakat «sahip Olmasın» yani başına bir efendi, bir bey, bir ağa kesilmesin. Bu kelime ile, Kürdistan halkı : kendisi ile dert orta-ğı, kendisinden daha derli toplu harekete kabiliyetli, kendisine bir lutuf olarak değil bir kurtuluş vazifesi olarak kılavuz olacak bir yoldaş arıyor. Kelimelere bakmayın: Patriyarklı dilde «yol-daş» sözü «sahip» şekline de girebilir, şaşılacak bir şey yok.

4 —• Kürdistan halkının, belkfde sermayeder mantığından bambaşka, bizim düşünüş tarzımızdan apayrı bir: «yoğurt yeyişi» var. Bundan ne netice çıkar? Kürdistan halkını tezatlar.içinde kıvranmaktan kurtararak ona «kurtarıcı kılavuz yoldaş» olacak İsınıf ve teşkilatların, eğer tabir caizse «kürtçe konuşmaları» icab ettiği... Maalesef tarih öncesinden ortaçağa kadar tabii ve içtimai parçalanışlarla başka başkalaşmanın envaına uğrayan insanlık, sermayedarlık zamanında da, bir rejimin eşitsiz gelişimi yüzünden, iktisadi ve sosyal beynelmilelleşme temayülüne rağ-men, insan yığınları arasında, tezatlı farklılaşmayı arttırmaktan geri kalmadı. Onun için, mantıktan (mantık-öncesine) kadar üza. nan bir dizi düşünüş tarzlarında rastlıyacağımız örnekleri ve nü-ansları hesaba katmaya mecburuz.

İşte «Kürtçe konuşmak» derken, Kürdistan halkının mantıki ile, onun düşünüş dili ile anlaşmoyı murad ediyoruz. Yoksa ya-nılmak, yanıltmak tehlikelerinden kurtulunamaz. Kürdistan halkı, nin kurtuluş müttefikliğini gören sınıf, o halka karşı kullanaöağı

139 Dört ke l ime okunamad ı (y .n . ) .

173

Page 174: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

taktikte bu hususî mantığı göz önünde tutmağa daima mecbur-dur. Yukarıda bunun küçük bir misalciğini de gördük : meselâ, bugünkü Kürdistan köylülüğü, kendisine bir «sahib» ister. Bunu işiten insan, eğer söze değil bu sözün altında gizlenen maddi manaya dikkat etmez ise şaşıp kalabilir. Nasıl olur, bütün Kürt halkının çektiği hep Türk veya Kürt sahiplerinden değil midir? Kürt köylülüğü bu gibi zalim sahihlerden kurtulmadıkça, ken-dine gelebilir mi? ve ilah. Halbuki mesele hiçte böyle telaşla-ra bırakmaz: Kürt fukarası sizinle «Kürtçe» konuşmuştur, Siz onun manasını Türkçe veya Arapça anlıyorsunuz... «Kürtçe konuşmayı» iyi bilmiyorsunuz... İşte bizim, Kürdistan halkın-daki mantıki mahiyetteki psikolojik hususiyetlerden anladığı-mız... Bu «menfi» lere, Kürdistan halkı gibi bütün çalışkan köylülükte de müşterek olan bir çok «müspet» hassaları ilave etmek için sayıp dökmeye lüzum görüyoruz. Yalnız, bir strateji— araştırmasında yer tutması icap eden ve bugünkü Kürdistan fa-kir halkında daha ilk bakışta göze çarpan ¡ki-noktaya işaret et-meden geçmeK «Tepkiler» bahsinin daha kolay anlaşılmasın dan behemahal bir noksanlık bırakmak değildir. İki nokta :

1 — Pervasızlık: Külrdistan halkı hayatın o kadar tabii çocuklarıdır ki, onlar için ölmek ve öldürmek en basit bir mü-cadele şekilleridir. Bütün zulüm görenler gibi şu kötü hayattan iyice bıkmış olan Kürdistan köylülüğüne göre, yaşamakla ölmek bir birinden pek ayırt edilemiyen iki biçim zaruretten başka bir şey değildir. Onlar için çarpışırken ölüm korkusu yoktur.

2 — Rejimden yılgınlık: Kemalizmle uzlaşmış ve bu uz-laşmanın kaymaklı tadına konmuş olan, Kürt ağalarla Kürt burjuvaları bir tarafa bırakılırsa, Kürdistan halkı içinde mevcut sosyal münasebetlerden: «İllallah» demeyen bir tek fert yok-tur. Orada herkes, Lenin'in tabiri ile istemiyoruz, tahammül ede-miyoruz, diyor. Bunun manası malum.

Bu psikolojik «girizgah»dan sonra genel olarak Kürdistan'-da mevcut rejime karşı yapılan tepkileri gözden geçirelim. Yu-karıdaki karakteristikten sonra bu tepkiler üstünde çok dur-mayacağız. Bunları üç kategoride görelim :

1 — Anarşik tepkiler; 2 — Siyasî tepkiler; 3 — İsyanlar...

174

Page 175: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

_ ANARŞİK TEPKİLER Ezilen.-köylünün, ilk tepkisi silahını ahp, dağa çıkmaktır.

Geçen izahlarımızda, Kürt köylüsünün niçin ve nasıl hatta evi-ni ve barkını bırakıp dağa çıktığını görmüştük. Anadolunun fa-kir Türk köylüleri de, anarşik tepkilerinde, eşkiyalığa dökülü-yorlardı. Fakat Kürdistan'daki gibi eşkıyalık gerek nicelik ve gerekse nitelik itibarile, Anadolu'daki eşkiyalıkdan çok daha dehşetlidir. Gerçekten de bu eşkiyalıklar, devir devir patlayan isyanlarla da bağlıdırlar. Fakat Dahiliye Vekâletinin sandığı gibi hiç de sırf «isyan döküntülerinden ibaret değildirler. Bel-ki gerek isyanlar ve gerekse eşkıyalık doğrudan (Kemalizm + Ağalık) zulümlerine karşı, aynı tepkilerin muhtelif şekillerinden biridirler Zulüm gören köylü, en canavarca şekillerde zalim-leşmeğe mecbur bırakılır. Çeteler, yazın çoğalmak kışın azal-mak suretiyle büyüyüp küçülen fakat hemen daima sayıları 15-20'yi geçer seyyar teşekküllerdir. Meselâ, okursunuz: Di-yarbakır Muhabirimiz yazıyor: «Savur ve Midyat mıntıkalarında mütemadi şekavetle halkı bizâr eden azılı eşkiyalardan (Dayır-boranlı) Ahmet Aziz çetesi takip kollarımız tarafından sıkıştırı-larak, bunlardan 18'i ölü ve 24'ü de diri olarak tutulmuşlardır. Beşiri kazası halkının başına belâ kesilen (Ramanlı) Abdullah 15 kadar aveneşj İle ¡andarmalûrımızın takibatından kurtula-mamış ve müsademede çete tamamile imha edilmiştir. (Cum-huriyet: 4.12.930)

Kürt çeteleri Kürdistan içlerindeki faaliyetlerile kalmazlar. Bu faaliyetlerini ta orta Anadoluya kadar genişletirler. Bir mi-sal :

«Çorum 11 (hususi) — Çorum'un bazı kazalarında tahkiken sungurlu mıntıkasında yollar tehlikeli bir hal almağa başladı»-başlangıcından sonra, jandarmasız yola çıkan bir fen memuru-nun hali anlatılır: «Cevad bey bir araba ile Ilgın karakoluna 4 kilometre mesafedeki dere içine gelince 5-6 kişi meydana çı-karak kendisini durdurmuşlardır. Etrafta tek tük adamlar gö-rülmesinden şâkilerin 15 kişi kadar olduğu anlaşılmaktaydı. Haydutlar arabacı yol çavuşu ve fen memurunun tamamen eş-

175

Page 176: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yasını aldıktan sonra Kürtçe birşeyler konuşarak ormanlığa kaçmışlardır. (Cumhuriyet: 16,8.1931) Unutmayalım ki bu Sun-gurlu Şark vilayetlerinden üç dört vHayet aşırı bir yer. Anka-ra vilayetinin hemen sınırcığı üstündedir. Kemalizm vak'anın Ankara'ya kaç saatlik mesafesinde ceryan ettiğini bizden iyi bilir.

Çetelere karşı hükümetin aldığı iki tedbir vardır: 1 — Hile ile faka bastırmak; 2 — Tarama usulü...

1 — Hile: Meselâ bir kaç vilayette birden eşkiyaların affedildiğine, teslim olurlarsa bir daha yapmamak üzere ceza ğörmiyeceklerine dair gizli açık ilahlar yapılır. Fakat bu ilanla-rın gazetelere aksedilişi şöyledir: «Teslim olmaya davet ecTHen şâkiler» «Muş, Erzurum, Beyazıt, Van vilayetleri mıntıkalarında soygunculuk ve şekâvet yapan 58 şâkinin 20 Temmuz 1931 ta-rihinden itibaren bilâkaydü şart hükümete teslim olmadıkları takdirde şâki ilan olunacakları Dahiliye Vekâletinin emri üze-rine ilan edilmiştir.» (Cumhuriyet: 7.8.931) Kazara köyüne inenle-rin başına geleni bugün Şark vilayetlerinde bilmeyen azdır.

2 — Tarama: Bütün ^vilayet kaymakamları ve jandarma kuvvetleri, seyyar alaylarla elele verecek köy köy, yaka yıka işkence ve dayakla eşklya tararlar: «Muş (hususi) — Yeni valimiz Mithat Bey burada asayiş ve inzibatın yükümlülüğünü temin için hararetli bir faaliyet sarf etmektedir. Dokuz kazanın kaymakam ve jandarma kumandanlarının da iştirak ettiği takip müfrezeleri bir anda tarama hilesine başlamışlar veya kısa bir bir zaman zarfında, Bitlis, Malazgirt, Çapakçur, Suluhan ve ci-varında ölü ve diri olarak 21 şâki yakalanmışlardır.» (Son Pos-ta 4.2.933) Bu tarama üsullerinin şekillerine yukarı da temas etmiştik.

Bu gibi taramalar çok kere Kürdün daimi ormanda saklı bu-lundurduğu silahını da almak için iyi bir fırsattır. Eşkiyaların takipleri arkasından güya eşkiyalığın kökü böyle kazınırmış gibi silahlan toplama gelir: «Diyarbakır muhabirimizden: Bu üç ka-zada halk, evvelce kendilerini eşkıyadan muhafaza için silah tedarik etmek ve kullanmak mecburiyetinde idiler. Bu muvaf-fakiyetler (eşkıyaların tutulması) üzerine, halk ellerinde bulu-

176

Page 177: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

nan silahları takip müfrezelerine teslim etmektedirler,» (Cum-huriyet: 4.1.12.1930)

Maamafı'h öyle mıntıkalar vardır ki, Kemalizm orada aşiret sisteminin kendi idarî teşkilatı yerine geçmiş bulunmasına piş-kincesine aldırmaz. O zaman aşiret reislerinin çapulculuk teş-kilatını da hoş görmeye mecbur olur, meselâ :

«Şark vilayetlerinde tetkik seyahati yapmakta olan Dahili-ye Vekili Şükrü Kaya bey, Çemişkezeği gezerken kasabayı pek geri bir halde bulmuş, sebebini sormuştur. Kendisine bunun se-bebinin Dersim şakileri tarafından yapılan taaruzlar olduğu an-latılmıştır. Dağlarda yaşıyan Dersim haydutları kasaba halkının başına bela kesilmişlerdir. Dersim'de eşkiyalık yeni birşey de-ğildir. Çok eski zamanlardan beri sürüp gelmektedir. Fakat bu defaki tetkikat, bunlara karşı kat'i tedbirler almanın lüzumunu bir daha .anlatmış bu hususta icap eden kararlar verilmiştir.» (Cumhuriyet: 17.11.931)

Fakat bu «kat'i tedbirler» on seneden fazla geçen Kemalist rejimde alınamadığına göre, ondan sonrası için de alınamaz. Çünkü Kürdistan'da ağaları aşiret sistemleri halinde hakim kıl-mak ve aşiret zıddiyetlerinden İstifade ederek Kürdistan'a ha-kim olabilmek lazımdır. Çetelerin ele geçmesinde en çok yar-dımı olanlar: Kürdistan'ın yerlimi olarak jandarmalar ve milis teşkilatı ile, bunların köylerde bağlı oldukları ağalar, ağa adam-larıdır. Nihayet şüpheli köy halkını zincirlemecesine müfreze-lerin peşine takıp canları çıkıncaya kadar dağdan dağa sürün-mek ve ilah, gibi usuleri tekrarlamaya hacet yok...

Şu halde çeteyi tutturan ihbarlar ve işkenceler vasıtasıyla yine ihbarlardır. Misal: «Haydutlar bu ayın dördüncü gecesi Nemrut dağı civarında yol kesip kapatmak, sonra da yolcuları soymak teşebbüslerinde bulunmuşlardı. Fakat şerirlerin bu kö-tü maksatları haber alınır alınmaz üzerlerine bir müfreze tah-rik edilmiştir. «İkinci vaka:» Şerirlerin gece şehrimiz civarın-daki bir köye geldikleri jandarma karakol kumandanı Abdül-kadir çavuş tarafından haber alınmış ve merkeze malumat ve-rilmiştir.» (Son Posta 21.8.1932)

Bu bahis daha çok uzatılabilirdi.

177

Page 178: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

SİYASİ TEPKİLER Kürt köylülüğünün maddi ve manevî vaziyetini gördük: En

koyu pederşahi ilişkiler içinde boğulan, en karanlık cehaletle yolunu göremez vaziyetindedir. Kürdistan aydınları sinmiş ve susmuş, için için titriyor: o da «Mehdi» bekliyor. Kürdistan'da mevcut ziraat işçisi genel olarak köylülük içinde önemli bir ni-celik ve nitelik teşkil ediyor. Fakat köylülükle olan uzvî (orga-nik — y.n.) bağı bu zümrenin henüz bağımsız ve geniş bir teş-kilat ve hareketini imkansız bırakıyor. Şark vilayetlerindeki ge-nel olarak sanayi işçisi, küçük yani kalabalık efradları olmıyan fabrikalarla, el imalathaneleri ve. (...)* demirli demirsiz hakliye vasıtaları işçisidir. Bu dağınık ve her türlü teşkilattan yoksun işçi sınıfı içinde de henüz Kürdistan'a has bir hareket, hele siya-set belirmiş değildir. Bu bakımdan Şark vilayetlerinde siyaset de-recesinde yükselmiş herhangi bir teşekkül ve hareket ancak üst sınıflara ve Kemalizme karşı kalabilmiş olan eski hakim sınıf-lara has olacağı gibi mantıkî bir neticeye varmamak mümkün değildir. Onun için son zamanlara kadar, Kürdistan'da gelmiş geçmiş bütün siyasî teşkilat ve faaliyetlerin ruhu Kemalizmle henüz uzlaşmamış Kürt ağalığı ve beyliğinin ideolojisi olmuştur. Sınıf ilişkileri bakımından, Kürdistan'da olan siyasî tepkiler içinde diğer zümrelerden de hoşnutsuz unsurlar yok değildir. Fakat biz unsurları değil, bir hareketin sınıfsal yönünü murat ediyoruz. Fakat Kürdistan siyasî hareketleri arasında, mutlak surette Kemalizmle uzlaşmamış bir kısım büyük bey ve ağa-larından başka sınıf ve zümreleri kabul etmemek, vak'aları ol-dukları gibi görmemek olur. Nitekim Kürdistan (...)153 daki siyasî hareketlere büyük bey ve ağalardan başka iki önemli ve dik-kate değer sınıf ve zümre daha karışmıştır: 1 — Kürt münev-verliği (aydınları — y.n.}; 2 — Küçük asiller... Kapitalist fab-rikasını işletmek için nazari memurlar, ameli usta başları nasıl kullanıyorsa, denilebilir ki Kürdista'n davası etrafında kopan gürültülerde de büyük ve kalın Kürt ağaları, Kürt münevverleri

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

178

Page 179: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ile küçük asileri sağ ve sol el gibi kullanır. Ağalar, düşünen unsur olarak münevverleri ve yapan unsur olarak bu küçük asilleri kullanıyor.

Fakat madem ki her siyasi hareket, son zamanlara kadar fatalman (mukadder olarak - y.n.) Kemalizmle uzlaşmamış «Muhalif» Kürdistan ağalığının hakimiyeti altında oldu, şu hal-de 1 — Bu hareket fatalman emperyalizmin aleti oldu; 2 — Bu hareket, yukarıda söylediğimiz anarşik tepkiler, yani çeteler kadar bile olsun çalışkan fakir köylülüğe yakın ve lâyık ola-madı. Emperyalizmin kucağına düşmek ve fakir kürt köylülük-den uzaklaşmak... İşte Kürdistan'ın en son siyasi tarihçesinde adı duyulmuş bütün siyasi teşkilatların mahiyeti bu oldu. Bu kı-saca karakteristiğini yaptığımız siyasi teşkilata örnek, Şeyh Sait isyanlarından sonra «Cenup hudutları» civarında teşekkül eden «Hoybon» (Kürdistan Kürt Muhibleri Cemiyeti) dir.

'Mütareke yıllarında Hürriyet ve İtilaf mürtecilerinin kur-dukları «İngiliz Muhibleri Cemiyeti» gibi birşey.. Bu cemiyetin başında hep eski hanedan ve paşa oğulları var. Ta mütareke yıllarında, Sultanın parmağıyla ve yedi sekiz Kürt süvarisiyle bir «Kürdistan» yapmak için dünyayı emrine amade sanan Be-dirhaniler ve Cemilpaşazadelerin ismi, bugün de «Kürt Muhib-leri Cemiyeti» ni'n başındadır. Onun için bu cemiyet İngiliz, İtalyan, Fransız emperyalizmlerinden başka, yüzellilikiejr, ha-nedan gibi Osmanlı imparatorluğunun artık gülünç bir iskele-tinden başka hiç birşey olmıyan döküntüleriyle, Kürt-Çerkes Cemiyeti, Ermeni Taşnak Cemiyeti gibi hedefi büsbütün müp-hemleşmeye yüztutmuş ve mihverini kaybetmiş 'teşekküllerle düşüp kalkmakla vakit geçiriyor: «Kiminle (düşüp kalktığını söyle kim olduğunu söyliyeyim!» Hoybon cemiyetinin de el bir-liği Ve sözbirliği etmek istediği sistem, zümre ve teşkilatlara bakılınca, iç yüzünde onlardan hiç de farklı olmayan, yani bu-gün dünyada kurulan değil ölen bir nizamın, devrimin değil ir-ticaın yoluna girmiş bir teşkilattır. Hoybon Cemiyetinin gayesi mazi olunca, Kürdistan'ın istikbalinde bu hedefle hiçbir şey yapamıyacaktır, Çünkü mazlum Kürdistan halkının kurtuluş he-defi biz-zarure (ister istemez - y.n.) mazide de(ğil - y.n.) istik-

179

Page 180: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

boldedir. Bağımsızlık Kürdistan için ancak bir istikbal mesele-sidir. Kürdistan köylülüğünün gözü ister istemez geriden ayrı-lıyor. İleriye yöneliyor. Bunu anlamayanların, bu mazlum halk yığınları üstünde onların hergün biraz daha zayıflayan itibar ve batıl itikatlarını kamçılayarak fırtınalar koparması, bu yığınla-rı Türk militarizmine boş yere kırdırmaktan başka bir netice bulmaları imkânı yoktur. Böyle bir netice ise hanzade ve pa-şazadelere emperyalizm tarafından maddi bir iltifat ve hala kendileri için ölenler var zannı (ile - y.n.) manevi bir hoşkurun-tu vermekten başka neye yardr? Kürdistan'a ne kazandırır?

Muhalif büyük ağalığın teşkilatı mahiyetinden henüz sıy-rılamamış olan (Hoybon) Cemiyeti yukarıda işaret ettiğimiz iki çeşit sapıklığı ile, köksüz ve çiçeksiz bir kütük, iki bacağından olmuş bir kötürüm vaziyetine düşmüştür. 1 — Emperyalizmle ve genel olarak dünya gericiliğiyle biricik cephe yapmıştır. 2 — Genel olarak Kürdistan fakir halkından ve özel olarak Kürt köylülüğünden kopmuştur.

1 — Emperyalizmle elele verme: Yukarıda dedik, Hoybon-cular özellikle üç büyük sömürgeci galip emperyalizmle sıkı fıkıdırlar: İngiltere - Fransa - İtalya... Bu üç devlet arasında ismi alenen en az geçmiş olan, belki hiç geçmemiş olan kal-yadır. Türkiye ile görünüşte ve işine geldiği nisbette dost ge-çinen faşist emperyalizm daima en gizil şekilde saman altın-dan su yürütüyor. Hakikat halde Afrika'daki rekabetinden kur-tulmak isteyen Fransa'nın önünde Mussolini İtalyası, kendisi-ne çoktan beri yeni ufuklar arıyor ve Kemalizmin rüyasında bile görmediği usullerle el altından muhtelif Kürt ağalarına çok sevdikleri madeni liretleri sayıyor., Son zamanlarda, güya Fran-sa tarafından, İtalya'ya, Suriye'ye hudut ıssız Anadolu mıntı-kalarından (...)154 çekilmesi ve «buyurun» denilmesi... Hiçte bi-taraflı, yani İtalyan emperyalizminin «teklif ediyorlar ama, ben istemiyorum» demeye getirdiği, kendi malûmatı ve arzusu ha-ricinde olmuş hadiseler değildir. Anadolu ovaları üstündeki emperyalist düşünceler, genel olarak emperyalizmin tüm ya-

139 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.).

180

Page 181: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rı-sömürgelerde çevirdiği kombinezonlar, manevralardan iba-rettir. Emperyalizmin başını kaşındıran bir şey varsa, o da Kürdistan'ın Trablusgai-p'daki Sudan Çölüne değil, Ermenistan gibi bir Bolşevik ülkesine hudut bulunuşudur. Yoksa, çoktan Birinci Umumi Müfettişliğin makamında bir İtalyan «genel vali» sini görürdük...

İngiliz ve Fransız emperyalizmleri, şimdilik olsun Kürdis-tan'daki siyasi ajitasyonları, ufak tefek «stratejik» «harp hi-leleri» tarzında kullanmakta yetinir görünüyorlar. Onların dü-şündükleri, Kürdistan'ı Kemalizmin ödünü patlatacak surette ellerinde bir koz gibi tutmak ve kendi idarelerinde serkeşleşen eski sömürgeleri içinde de aynı Kürdistan'ı bir statüko amili gibi kullanmaktır. Misal:

İngiltere: son zamanda Hoybon Cemiyetini alt-üst eden meseleler arasında, (...)155 Türk gazetelerine kadar akseden bir İngiliz generali de var «Geçen sene Dik isminde bir İngiliz ge-nerali Mısır'da Bedirhanilerden Süreyya'ya külliyetli bir para vermiştir. Bu para ile Hoybon Cemiyeti Muhtelif memleketler-de gizli teşkilat yapacak.» (Son Posta: 16.1.1933)r Geçen sene Dinç isminde bir İngiliz generali, Hoybon cemiyetine mühimce bir miktar para teberru etmiştir. (Son Posta: 20.1.1933)

Hiç şüphesiz bu «İngiliz generali» Hoybon cemiyetine ba-basının , hayrı yahut Kürtlüğü sevdiği için para vermez. Hele böyle «mühimce bir para» ve «külliyetli bir parayı» «teberru» edebilecek olan İngiltere'de şahıslar değil ancak Entellicens servisi olabilir. İngiliz emperyalizmi bu «teberru»yu niçin ya-par? Dikkat ettiysek, yukarıda bu paranın hedefi yalnız Tür-kiye'de değil «muhtelif memleketlerde gizli teşkilat» yapmak-tır. Bu muhtelif memleketler içinde hiç şüphesiz başta Türki-ye de var. Fakat Türkiye'den başkaları da var: entellijans ser-visi parasını o kadar mahdut işlere terk etmez.. Kürdistan'ın bir Şark Balkanları teşkil ettiğini yukarıda tekrarlamıştık. Yani Kürtlük yalnız Türkiye'de değil; tekmil Türkiye ile doğu ve gü-neyde hudutları olan devletler içinde de az çok kalabalık fa-

139 Dört kelime okunamadı (y.n.).

181

Page 182: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kat şimdiye kadar sesi çıkmamış bir mazlum azınlıktır. İşte İn-giliz Emperyalizmi, satın alrnak istediği herhangi siyasi bir Kürt teşkilatını bütün bu cephelerde icabında Türklere, icabında öteki devletlere karşı kullanmayı düşünür. 930 da başlayıp 933 lere kadar süren Irak'taki Şeyh Mahmut meselesi, siyasi bir Kürt davasının Irak'a karşı İngiliz emperyalizmince tu-tulmuş bir şeklinden başka birşey değildir. Mesela: 2.12.930 da Kerkük gazetesi. Şeyh Mahmüd'un 1927 taarruzuna rağ-men «Kürdistan'da ahaliyi isyana davet (...)156 üzerine A,B fır-kasının gönderildiğini yazan Kürtler, Irak hükümetinin teklif et-tiği yeni intihabata (seçimlere - y.n.) iştirak etmeyeceklerini ve Sevr muahedesinde olduğu gibi kendilerine muhtariyet ve-rilmesini istediklerini bildirmişler.» (9.12.932 Cumhuriyet) 25.5.931 tarihli gazetelerde şu havadisleri okuruz: 1 — Şeyh Mahmud: bir İngiliz tayyaresi ile Fırat sahilinde kuracağı «menfa»ya nakledilmekle iktifa olunur. 2 — «Asi Kürtlere el altından yardım eden Irak ordusu askeri müşavirlerinden bir İngiliz binbaşısı Süleymaniye'de tevkif olunmuştur. Harekâtı İn-gilizler idare ettiklerinden kendi hesaplarına hareket eden şey-hi yakalamak istemediler» (4.5,931)

12.1.1933 Kuvvetli Barzan çeteleri Serkeser'e tecavüz et-miş... İlah.

Bu İngilizlerin Irak'a karşı Kürtlüğü tokuşturmasıdır. 7.9.932 de Kürt «eşkiya» lan bir tüccar kervanı ile birlikte

20 otomobilli bir kervana daha taarruz etmişler «Amerika'nın Tahran ve Kudüs konsolosları ile diğer bir Amerikalıya kurtu-luş fidyesi almak maksadıyla el koymuşlarsa da bir müddet sonra hepsini serbest bırakmışlardır.» İşte Hoyboncuların İn-giliz emperyalizmiyle ittifakı bu zaviyeden, yani Kürt halkını ne kendisine ne de başkasına hayır ve huzur vermeksizin müte-madiyen kırdırmak için emperyalizme peşkeş çekmek zaviye-sinden görülebilir.

Fransa: İngiltere için Irak ne ise, Fransa için de Suriye odur. Onun için bağımsızlık hevesine düşenleri ve Arap milli-

156 Üç kel ime okunamad ı (y.n.).

T82

Page 183: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yetçilerini ikide birde ürkütmek için Hoybonculardan çok isti-fade etmesini biliyor. Mesela: Ağrı dağı isyanından şonra Şam hükümeti, Şam'da ikamete memur ettiği Kürtleri serbest bıra-kıyor. O zaman belediye meclisi azasından «Ömer Şemdin» Saadet, Haçoramin, Celâdet, .Kadri, Cemil Paşazadelerin Hoy-bon Cemiyeti çağrılı bulunduğu bir ziyafet ve yemek: «Ziya-fetde bir çok Kürtler bulunmuştur. Kürtlerle Suriyelilerin pek eski münasebetleri olduğundan Kürdistan fikirlerinden bahisle nutuklar söylenmiştir.» (Cumhuriyet 12.4.931) Bu ziyafet ve nutuklar, Ağrı dağında muvaffak olmamakla beraber az kafa tutar gibi olan, Türkiye'yi borçlar meselesinde yola getirmeye kafi gelecek derecede ürküten Hoybonculara platonik bir tat-min idi. Bu Türklere karşı Fransa...

Fakat Suriye'ye karşı Fransa da ayni Kürtlük siyasetini «koç başı» gibi kullanır. Mesela: yukarıki tarihten iki sene ka-dar sonra, işi azıtmak isteyen (...)157 lere karşı, hemen hemen aynı isimdeki Hoyboncuların şu yeni teşebbüsünü okuruz: «Adana (Hususi) Kader Bey, Haço ağa ve Cemil paşazadeler-dir. Şam'da oturanlar birkaç kişi ve bazı "Süryaniler ve Erme-niler, geçenlerde Şam'da toplanarak mahut Bedirhanilerin de iştiraki ile kendi aralarında uzun uzadıya müzakere ve müna-kaşada bulunmuşlar ve neticede şu kararı vermişlerdir: Su-riye'den tamamıyla ayrı müstakil bir Elcezire hükümeti kurmak. Fakat bu karardan haberdarı olan Şam hükümeti keyfiyeti Fransız komiserine bildirdiği için [Mahkeme, ceza falan, gele-cek sanmayın] bu adamlar birer ikişer toplanılmış ve Cemil paşazade Ekremle Bedirhaniier pölis nezaret ine alınarak, di-ğerleri de [artık işleri bittiği için olacak] geldikleri yerlere sü-rülmüştür.» (Cumhuriyet 2.1.1932) 2 — Kitleden kopmak: Hoy-bon ki; bugün Türkiye'deki Kürdistan'ın bağımsızlığını hedef bilen bir cemiyettir. Halbuki Kürdistan halkı bu cemiyetin is-mini bile yeni yeni duyuyor. Çünkü Hoyboncular Kürdistan'ın halkıyla ve halkı için değil, Kürt beyleriyle ve muhtelif ağala-rıyla temas ederler. Onların maksatları Kemalizmi kaldırıp,

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

183

Page 184: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

onun iskemlesine Bedirhanileri oturtmak, Türk burjuvazisinin soygunu yerine Küri ve emperyalist burjuvazileriyle Kürt ağa-lığının soygununu geçirmektir. Bu zihniyet Hoyboncuları hatta arasıra kışkırttıkları isyan hareketlerine rağmen, Kürdistan hal-kı içinde bir teşkilat ve propaganda varlığı halinde tutunabil-mekten menetmektedir. Genellikle Hoybonculuk kaçakçı hu-dutları üstünde kalıyor. Sık sık gazete sütunlarında görülen havadisler bunlar: Türk Sözü gazetesinden aynen naklediyo-ruz: «Halep'de çıkan «El müşyan» gazetesi Halep'te Türkiye aleyhinde hafi (gizli . y.n.) bir cemiyet mevcut olduğunu ve hudutlarda isyan çıkarmak istediklerine dair mühim bir haber neşrederek Türkiye Cumhuriyetinin ve Fransa idaresinin na-zarı dikkatini celp etmiştir. Filhakika Halep'te gizli bir cemiyet vardır. Ve bunlar her fırsattan istifade etmektedirler. Hudut-lardan daima Türkiye Cumhuriyeti aleyhine karışıklıklar çıkar-maya çalışmaktadırlar» (Cumhuriyet 26.10.1931) Fakat kazara Türkiye hudutları içine sokulup da orada herhangi bir teşkilat kurmak teşebbüsünde bulundular mı, ya Kemalizmle şüpheli kompromilere girişmeye kalkışaraktan kendi kendilerini batı-rırlar yahut ta suyun üstünde yüzen zeytinyağ gibi, Kürdistan fakir halkının dışında kalarak Kemalizmin gülünç oyuncağı ha-line gelirler. 1930 senesinin son aylarında Şeyh Said'in oğlu Selahaddin'in başına gelen böyle dipsiz maceralardan biridir. Irak'ta General Hamilton'nun temin ettiği 3000 lira ücretle Bağ-dat Harbiye Mektebinde tahsilini bitirmek üzere olan Sadettin, orada yüzellilikler ve Kürt Muhipler Cemiyeti ile tanışıp anlaş-tıktan sonra Hınıs'a geliyor. Yahut gazetelerin dediği gibi «Af-fı umumiden istifade ederek Türkiye'ye dönmeye ve burada faaliyete geçmeye karar veriyor.» Hınıs'da «bir müddet gizle-nerek mahalli bazı rüesa ile temas teminine çalışmıştır. Bun-lardan yüz görmeyince Selâhaddin Erzurum'a geçmek çarele-rini araştırır...» Teşkilat için gelen Hoyboncunun temas etti-ği insanlar «mahalli bazı rüesa», yani Hoyboncuların «muha-lif» bildikleri ağalıktır. Fakat bu ağalığın çoğu çoktan Kema-lizmle statükoya razı olmuşlardır. Yeni maceralara atılmaya hiç niyetli değildirler. Fakir Kürt köylülüğünü Kemalizm olmak-

184

Page 185: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sızın kolay kolay soymanın bugün güçleştiğini anlamışlardır. Onlar Kemalizmln, Kemalizm onların olmak üzeredir. Tabii Hoy-boncu bu adamlardan «yüz göre»mez... Fakat Hoyboncu da-yanmak istediği ağalıktan yalnız yüz bulmamakla kalmaz; da-ha başka şeyler de bulur. Yani ağalık Hoyboncuya yalnız «de-fol» demez. Usulü veçhile baştan savarken yavaşça «KaymU kayirmi de işten haberdar eder. Ağanın Kemalizm için bir adı da «Muhbir-f sadık» dır, O zaman Kemalizm, pençesi içine sı-kıştırdığı yeni «avını» bir daha kaçırmayacağından emin bir ta-vırla takip eder. Ve bir faka bastırmak için vesileler hazırlar. Salahattin için gazeteler şöyle yazıyordu «Hükümet bir müd-detten beri hainlerin hareketine vakıf olduğundan kendilerini haberleri olmadan nezaret altında tutuyordu...» Mesele açıktır: Türk polisi sabık şark vilayeti mebuslarından, lâhak burjuva-laşmış Kemalizm uşaklarından bir eski mebusu, bizim açıkgöz Hoyboncunun yanına bir «ihtilâl» hareketi yardımcısı olarak «refakat» ettirir. Yedisi yuvarlak, yedisi uzun biçimde üstlerin-de hançerli bir el bulunan 14 tane «Şimalî Kürdistan Cemiyeti» mührü kazılır. Şimdi mühürler hazır. Şu halde bunlar bunlar bu-lundu: Nasreddin Hoca'nin usulü ile isyana «Üç nalla bir at kaldı.» Netice Hoybonou Ankara(da-y.n) şu kadar seneye mahkûm! Kemalizm onu asmak yoluyla durdurabilirdi. Fakat ne oluj- ne olmaz bir gün belki lazım olur diye saklıyordu. Artık aradan yıllar geçer bir daha, bir Hoyboncuya Kürdistan içle-rinde rastlanılmaz. Bunun başka türlü olmasına da (...)158 bir imkân yoktur. Çünkü Hoyboncu Cemiyeti Kürt ağalığına ve beyliğine dayanırdı. Halbuki Kürdistan ağalığı, sınıf olarak Türk burjuvasiyle az çok devamlı bir kompromi yapmıştır: İki taraf ta birbirine dokunmayacak ve beraberce fakir Kürdistan hal-kını soyacaklar!

Maamafih bu (demek değildir ki - y.n.) Hoyboncular için-de mutlak surette Kürtlük davasında samimi, -yani Kürdistan halkı için düşünür tek bir kimse bile yoktur. Zaten biz «fert» lerden değil, genel olarak bu siyasi teşkilat içindeki sınıfları

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

185

Page 186: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ele alarak, o sınıf menfaatlerine göre, o teşkilatın perspektivi-ne temas ettik idi; maamafih temas ederken gördük ki Hoybon-cular içinde şimdiye kadar hakim rolünde kalan eski muhalif Kürt ağalığı olduğu halde, fiilen yine son zamanlara kadar, bu rolü tutanların bir düşünen bir de yapan iki unsuru vardır: 1 — Kürdistan aydınları, 2 — Küçük asiller. Büyük muhalif Kürt ağalığı davada kolayca ve çarçabuk muzaffer olsaydı, belki bu iki unsuru az çok tatmin eder ve onlarla herhangi bir komp-romi ve antant (anlaşma - y,n.) yapabilirdi. Fakat muvaffaki-yetsizlik devam ettikçe bu üç sınıf ve zümre arasında sürtünme ve çatışmaların başlamaması imkânı yoktu. Nitekim bu husus-da, gene en kati materyaller bulunmadığı için, sırf burjuva ba-sınından sızan havadislere bakılırsa son zamanda Hoyboncu-lar içinde bu çatışmalar belki de zikredildiği gibi sırf üstünkörü vesilelerle patlak veren taht-el şuurî (alt bilinçcil - y.n.) şekil-lerde başlamıştır bile.

Mesele İngiliz generali Dik veya Dinç'in verdiği paralar-dan çıkıyor, güya... Fakat bunun çıktığı doğru bile olsa mese-lenin bu olmadığını az çok siyasi teşkilat mücadelelerle teması olanlar bilir. (...)159 1932 senesi Temmuzlarında Hoyboncular içinde bir nevi müfritler hiddetinin doğduğunu Kemalist basın-da okuruz. vAynı gazetede halktan toplanan parayı Haço ağa yediği için «kızılca kıyamet kopmuştur. Bilhassa aşiret halkı arasında hemen bir heyecan başgöstfermiş, hatta Haço'yu ve avanesini parçalamak maksadı ile nümayişler tertip etmişler-dir» (Son Posta 18.8.1932)

Bundan 6 ay kadar sonra gazetelerde «Türkiye hakkında çok müfsid (bozguncu = y.n.) emellerle teşekkül eden Hoybon Cemiyeti infisah etmek (dağılmak - y.n.) üzeredir» diye verilen havadislerde «mevsukan verilen malumata nazaran Suriye'de bulunan bir kısım Hoybonlular Ankara'ya müracaat ederek af-larını ve Türkiye'ye kabullerini istemişlerdir» (Son Posta 16.1. 1933) tarzında bölünüş hiziplerinin tam tereddüde kadar vara-bildiği işaretler de mevcuttu. Nitekim Bedirhani Celâdet o ta-rihlerde yapılan bir toplantıda kendisini itham eden bir Cemil 159 Bir kelime okunamadı (y.n.).

186

Page 187: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

paşazade ile Haço ağayı «Türkiye hesabına müstakil Kürt ha reketlerini baltalamakla itham etmiştir.» der (Son Posta 2.1.930)

Bu karşılıklı ithamların sözlerine değil çarpışan zümre te-mayüllerine bakılırsa, «Müstakil Kürt Hareketi»ni Türkiye'ye satabilecek sınıfı, Haço ağa değil onun efendisi makamında olan Bedirhanilerin temsil etmesinden tabii bir şey yoktur. Ni-tekim ayni toplantıda «Haşlak Haço Ağa (Bedirhanilerin «hiz-metçisi» vaziyetinden gelmedir) nın kendi «aşağı» zümresine has olan sesini şöyle haykırırken tanıyoruz: «Zaman zaman müstakil bir Kürt hükümeti kurmak içi yapılan bu toplantılar, işte bu zevatın (Bedirhaniler ve şürekasının) keselerini doldur-mak için bir tuzak mahiyetini alıyor. Öğreniniz ve biliniz!» (Son Posta: Şam muhabirinden 20.1.933)

Biz BedLrhanilerdense, Haço'ya daha çok inanıyoruz.

İSYANLAR İsyan, ezilen Kürdistan köylüsünün yemek içmek kadar za-

ruri ihtiyacı ve her günkü meşguliyetidir. Yalnız bu kez geçen-ki ameliye (la pratique - journalière) arasıra daha geniş ve daha siyasi bir şekilde alevlenir; o zaman... tam o zaman da değil ya... bu alevlenişin Avrupa basınında yazıldığı «mızrağın çuvala giremez» hale geldiği zaman, bizim «lahana yaprakla-rı» da «isyan varmış» diye buram buram açılmağa başlarlar. Ve biz de isyan varmış., deriz. Bir burjuva muharriri gözdağı verme esnasında Kürdistan'daki daimi isyanı, ateşperest ka-zanına, kaynıyan «bir kazan» a ve bizim «isyan» dediğimizi de bu kazanın «taşmasına» benzetiyordu:

«Ararat'ın etrafında Kürtler isyan etmiş; İran'da bir takım Kürt çeteleri isyan dalgaları halinde bizim tarafa akmış!

«Bunu işittiğim zaman —ben— ne hayret ettim ne telaş: «Çünkü oralarda isyan ruhu, ateşperest ocağına konulmuş

kazan gibi daima kaynar.. «Demek oluyor ki bu defa bir kaç zehirli nefes, ateşi fazla

alevlendirmiş, bir kaç hain parmağı bunları ziyadece kışkırtmış

187

Page 188: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ve ezeli isyan kazanı taşmış...» (Yusuf Mazhar: «Ararat etek-lerinde» Cumhuriyet - Tefrika 1) ve aynr tefrikanın sonlarını şu satırlarla bitiriyor: «İsyan çıkarılan mıntıkaların ahval ve va-ziyetini bilenlerin hayret ettikleri şey isyanın alevlenmesi de-ğil, bu kadar süratle bastırılmasıdır.» (Y.M.: gene Cumhuriyet 22.7.930)

Kendi istediği neticeleri çıkartmak için de olsa bu burju-va muharrinin yaptığı bu müşahade: «aslına mutabıktır.» Kür-distan'da isyanın olması değil, isyan oldu denmesi hele o is-yanların kökünden kazındığının söylenmesi şaşılacak şeylerden-dir. Mamafi biz yine «normal» isyanlar hakkında iki kelime söyleyelim... Her günkü isyan pratiklerini saymıyalım.

Cumhuriyet burjuvazisinin iktidar mevkine eriştiği tarihten beri, şark vilayetlerinde iki geniş siyasi isyan hareketi oldu. Bütün isyanlar gibi, bu iki isyanın da «Motor»u, aynı fakir Kür-distan halkı oldu. Fakat bu motor her iki isyanda da kendi he-sabına işlemediği, başkalarının hesabına «işletildiği» için iki is-yanın manası ve istikametleri isyanı güden sınıfların vaziyet ve menfaatlerine göre başka başka oldu. Birincisi: «Şeyh Sait» ötekisine «Ağrı dağı» isyanı denildi. Bütün bu isyanların müş-terek bir vasfı var: salgınlıkları... Bir başladılar mı harikulade bir süratle, mevcut temei devlet cihazlarını panik derecesinde bozgunlara uğrataraktan, çorap söküğü gibi yayılmaları... Bu vasıf Kürdistan halkının vasfı, Kürt köylülüğünün zulüm'kar-şısında patlak vermek için fırsat kollayan ve her gün biraz da-ha keskinleşen ihtilâlciliğidir. Halkın bu temayülünü Kemalist devlet cihazı o kadar iyi bilir ve bu temayülün çığ gibi yuvar-lanışından o derece yılgındır ki, isyan hareketi ortalığa yıldı-rım süratiyle yayılan bir şayia halinde dolaşırken, bir kasabaya gelen 40 mavzer veya Beşli ile silahlı Kürt çetesi, bu kasabada mevcut bütün köyler halkını etrafına toplayabildiği gibi, mit-ralyöz ve hatta topla mücehhez bir tabur askerle, makineli tü-fekli tekmil jandarma kuvvetlerini ufak bir müsademeye me-cal bırakmadan silahlarını atıp kaçmağa mecbur bırakabilir. Kürt isyanlarında, hiç umulmadık bir süratle birkaç şehrin bir

188

Page 189: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

günde zaptediliverişi, daima bu isyanda mazlum halkın reak-siyonundaki özelliklerle izah edilebilir. Bunda pek de anlaşıl-mayacak bir şey yoktur. Leninizm daha 30-35 yıl evvel soygun-cu devlet cihazlarının «zulüm» ektikleri yerde «kin biçmek»e hazır olmalarını söylerken maddeci tarihin yüzyıllarca çağırdığı şarkıyı bize daha tercüme etmekten başka bir şey yapmıyordu. Nitekim Türk burjuvazisi bile bu hakikati anlamış görünüyor. Yalnız daha edebiyatlı bir dille kabahati üstüne alınmıyor ve «mazi»ye yükletiyor. «Vaktiyle ekilen fırtına tohumları, diyor, bugün bize yıldırımlar biçtiriyorlar. Bunlar mazinin seyyiatı-dır (günahlarıdır - y.n.)» (Şükrü Kaya, «meclisteki beyanı» 26.6.1932)

Bununla beraber (...)160 unutmayalım: Motor başkaları için işledi. Onun için nasıl işlendiğini gayet kısaca hatırlayalım.

1 — ŞEYH SAİT İSYANI: Ruhani ağalığın idaresinde ve şeyh ,«Sait» ideolojjsi altında patlak verdi Fakat, şark vilayetlerinin

(mesleksiz + hizmetkâr + ameliye + miriyvo) yığınlarının o müthiş zaptolunmaz çığı, çarçabuk bütün ağırlığını hissettirdi. Yukarıda kaydetmiştik: Şeyh Sait isyanı birbirlerine pamuk ip-liğiyle bağlı olan ruhani ağalıkla fani ağalığın arasını daha bel-li bir surette açmaktan, sonra fani ağalığın Kemalizmle elele vererek ruhani ağalığa karşı nihai bir darbe indirmek isteme-sinden başka bir neticeye varmadı. Hatta, sübjektif iddiaları bir tarafa bırakır da objektif vaziyeti gözönüne korsak Şeyh Sait isyanı herşeyden evvel fanî ağalığın uhrevî ağalığa karşı kurduğu bir tuzaktır. Çünkü Şeyh Sait ile birlikte isyan mese-lesi etrafında konuşan ve isyanın Merkez Komitesi rolünü oy-nayacak olan öteki üç beylikten ikisi, Şeyh Sait'ten ayrılır ay-rılmaz her şeyi Kemalizme haber verirler; ve bu ihbarı yapan-lar uhrevî değil fanî ağalardır.

Kürdistan isyanlarının eğer salgın halinde çarçabuk yayı-lışı, seyyaleliği (su gibi akıcılığı - y.n.)1 ve biraz da tahripkârlığı mazlum halkın hususiyeti ise, bu isyanların çarçabuk «teslim» oluşu, bozgunu ve bir hayli de anarşikliği kancık ruhlu ağalığın

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

189

Page 190: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ezeli orostopolluğundan ileri gelir. Şeyh Sait isyanında halk hareketi, şeyhlerin ve seyidlerin ne bir hareketini ne bir işare-tini ve tabii ne de muayyen bir idaresini beklemeden tam ken-diliğinden patladı. Ve şeyhler, seyidlerle birlikte bir kısım ta-raftar fani ağalan da, fakat hepsini de başka başka istikamet-lerde, birer saman çöpüne yakın teslimiyetle aldı ve bir deli s^l gibi peşinden sürükleyip götürdü. Fakat isyancılar içinde nei<adar sınıf ve zümre ayaklandı ise, o kadar da emel ve ih-tiras kalkıştı. Bu temayüller içinde mülk sahipleriyle meslek-sizler arasındaki kadar derin ve uçurumlu tezatlarla ayrılmış olanlar vardı. Müşterek hoşnutsuzluk bütün tezatlı temayülleri zembereklerinden bir kere boşalttıktan sonra bu temayülleri çarçabuk birbirlerine düşürmesi kadar tabii bir şey yoktu. He-le isyan hareketi içinde en ufak bir sınıf disiplinini ve bilincini temsiLeden güdücü teşkilat çekirdeğinin bulunmayışı, ruhanî ağalığın manevî nüfuz taslağına çarçabuk dizginleri elinden kaçırtmak zaruretini dayattı. O zaman köyde ruhanî ve fanî ağalık, şehirde de küçük ve büyük burjuvalık, dalgalanıp gelen mülksüzler ve dünyada hasırı olmayanlar tufanı önünde kala-kaldı.. Ezilen halkın kendi içinden doğmuş bir sınıf teşkilatına sahip olmayışı tahripkârlığına zemin hazırlıyor; fakat başta ça-pulcu ağalığın anarşik zihniyetinin bulunuşu, kuvvetleri büs-bütün dağıtarak büsbütün talancılığa dejenere ettiriyordu. İş-te (teşkilatsız hareket + çapulcu ağalık ruhu + mülksüzler tepkisi) olarak patlayan isyan, bir senteze bir türlü varamayan beyhude bir anarşi şekline dönüşmeye başladı.

İsyan, başangıcında fanî ağalığın ruhanî ağalığa ihanetiy-le başlamıştı. Fakat en sonra tüm mülklü sınıfların hep birden mülksüzlere karşı ihanetiyle bitti. Köyde: marabalar ağaların «konak» larını da karakollarla aynı zamanda yağma ettiler. Bu ruhanî ve fanî ağalığı birden bire şaşalatıverdi. Şehirleri basan dağınık ve «başıboş» açlar ve isyancılar kafileleri, derebeyli-ğin, kapitalizmin yani bütfin hâkim sınıflı toplumlarda yukarı sınıfların «teşkilatlı» bir şekilde yaptıkları «yağmacılığı» her-hangibir sınıf siyasetinin taktik ve strateji ihtiyaçlarına bak-maksızın ve teşkilatsızcasına, uluorta, gelişigüzel yapmağa

190

Page 191: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

koyuldular. (...)161 ağa teshinin kamufle olması yüzünden şehir-lerdeki büyük burjuvaların servetlerini paylaşmağa kalktıkları gibi, kulübesine çekilmiş küçük burjuvaların da tuzuna ekme-ğine sahip çıkmak gibi aykırı ve tehlikeli usullere de saplandı-lar. Zaten bu (...) ie2 provokasyonlar da mülksüzler sınıfın ge-niş topluluk ihtiyaçlarına göre ve bir plan ve bir nizama göre, bir maksat için yapılıyor değildi. Şahsi yağmacılığa da süratle soysuzlaşıyordu. Tüm şehir burjuva ve küçük burjuvaları bu manasız yağmacılıkla dehşete düşmüşlerdi... Ve iş bu merha-leye döküldükten sonra artık isyan çoktan çekiciliğini kaybet-miş, büyük ayrılıklarla paramparça olmuş ve kendi içindeki en büyük düşmanlarına, kalabalık tarafsızlar kısmını iltihak etti-rerek karşısında Kemalizmden başka ve onunla birleşmeye ha-zır birleşik bir düşman cephe yöratmıştı. Köyde bir çok ağalar zaten «arz-ı hulûs» (dalkavukluk etme = y.n.) için aradıkları fırsatlardan birini, bu sefer konaklarının da yağma edilmiş ol-ması pibi daha içten gelen bir ihtiyaçla yakalayarak Kemalizme el altından yardım vaad ettiler. Şehir küçük burjuvaları debboy-lardan yağma edip nöbet bekledikleri ocaklarını, birer mazgal haline koyarak çapulculuğa karşı ansızın cephe tuttular. Beş on gün evvel arkasına bakmağa vakit bulamadan tüm Kürdis-tan halkının dehşetli kini önünde paldır küldür kaçan Kemalist kuvvetler: kendi kendini bozan isyanın üstüne, gayet kolayca zafer kazanan, fakat bu kolaylık nispetinde vahşetini, çapul-culuğunu arttırarak «tedip seferleıi» teşkilatlandırdı... Kürdis-tan köyleri yanıyordu... Şeyh Sait isyanı iki kelime ile budur. Onun için koyu irticaî mahiyeti altında boğuldu gitti.

Bu isyanda ağalığın evvel - ezel anarşik, çapulcu ve zalim vasfı, ebedi hainliği ile isyanı yine arkadan vurdu. Ve isyanın bozgununda bir mühim amil de bu aşiret parçalılığı oldu. Bu şüphesizdir... Nitekim Ağrı dağı isyanı sırasmda eline kalemi alan Yusuf Mahzar, bir kere de bu ciheti şöyle anlatır: «İsya-nın başlıca Zilanlılar, Celaliler, Haydariler tarafından yayıldığını tahmin ediyorum: Şeyh Sait'in kıyamı hengâmında buralarda

100 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 101 iki kel ime okunamad ı (y.n.). \

191

Page 192: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

fiili hareketlerin vuku bulmamış olması o tarihte bu haşaratın aralarının açık olmasındandır. Yoksa bu çapulcular öyle bir fırsatı fevtederler mi idi hiç?» (Y.M.)

Fakat halkın yanan motor kudretile işlediği bütün İsyan-larda olduğu gibi, Şeyh Sait isyanında da bozgunun belli baş-lı sebebi iç amilierdi. İsyanı içinden feth eden üç belli başlı âmil: 1 — Ruhani ağalık tarafından ve ağalık menfaati namı-

\ na ağa'ca idare edilir olması, 2 — Bizzat ağalık tarafından en \büyük ihanete uğraması, 3 — Tarafsız kalmaya yeminli un-

surları yok yere kendine düşman etmesidir. Şeyh Sait isyanın-da şark vilâyetleri halkı ve Kürt köylülüğü büyük bir ders aldı: ağalığın bu isyanı boğduğunu ve ağalığın bir halk isyanına ge-lemeyeceği... gün gibi aydın oldu.

Genellikle ruhanî ağalık ve kısmen fanî ağalık, isyancı halkın gözünde bir isyan içSin her türlü prestijini kaybetmiş ve iflas etmişti, ,

II —AĞRI DAĞI İSYANI: — Bizzat burjuvazinin de kabul et-tiği gibi Şeyh Sait isyanından mahiyetçe bambaşka ve hatta daha «mühim» oldu. İsyanın artık ric'ata başladığı tarihlerde, Kemalist basın şöyle yazıyorlardı: «İki kolordunun bütün vesa-iti ile tam bir hafta meşgul olmasını icap ettiren hadise, şüphe yok ki Şeyh Sait isyanından daha mühim idi» (Cumhuriyet 11.7.930) Tabii burjuva gazetesi «mühim» derken bile isyanı «bir hafta» ya düşürerek gayri - mühimleştirmeye uğraşıyor. İs-yan bir hafta değil bir aydan çok fazla sürmüştür. Bizzat aynı gazetede isyan kolları «19-20 Haziran gecesi Gevrişamyan ci-varında hududu geçerek Haydaranlı'daki akrabaları yanına ka-dar sokulmuşlar ve hudut üzerindeki Hanik köyüne taarruz et-mişler» diye gösterildiğine göre isyanın o tarihte başladığını farzedersek, 20.7.930)da okünan şu satırlar: «Ağrı'daki vaziyet eski şeklindedir. Tayyare bombardımanlarının yenilgin ve nev-mit bir hale getirdiği eşkiya, hiçbir hareket yapmaya kadir ola-mıyarak akibetlerini beklemektedirler» (Cumhuriyet 20.7.930)... aradan bir ay geçtiği halde İsyanın henüz devam ettiğini gös-terir. Fakat Ağrı dağı isyanının önemi, nicelik, müddet ve de-

192

Page 193: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

vam cihetinde değil, daha ziyade nitelik cihetindedir. Nitelik farkı, gerek kullanılan isyan vasıtaları ve gerekse isyan hedefi ıtibarile daha başka idi.

Vasıtaca: Şeyh Sait isyanında eline bir mavzer veya ya-tağan kapan «Şeyh Salt efendinin askeriyim» diyebilirdi. Tes-lim olan bölüklerin makinalı tüfek ve mitraiyözleri asiler tara-fından muzır birer hayvan gibi mahvedilirdi, kullanılacak yerde kırılıp atılırdı. Onlar biraz da seyidlerin (...)163 kuvvetine dayan-mış görünüyorlardı. Halbuki Ağrı isyancıları en modern silah-larla işe giriştiler ve kullandıkları vasıtalar pek çeşitli idi: «Fik-re gelen şüpheler sırası ile teeyyüte etti. İran hudutları bize karşı bir açık ordugâh halindedir. Hoybon Cemiyeti fesat to-humları hazırlamaktan fariğ (vazgeçmiş - y.n.) değildir. Lâv-rens, «Hacı Mehmet» namı altında Bağdat'ta bulunuyor. Eşkiya-ya dışarıdan yardımı meydana koyan bir sebep de, bu aşiret- 1

lerin mitralyöz, makinalı tüfek gibi son fennî, silahlarla hazır-lanmış olmalarıdır.» (Cumhuriyet 15.7.930)

Gaye: Şeyh Sait isyanında, isyanın hedefinin, herkesin ken-dince, her sınıf ve zümrenin kendi menfaatince anladığı müp-hem bir manası var veya yok idi: Şeriatı kurmak! Halbuki bu aynı kelimeden Şeyh Sait'in anladığı, bir nevi Kürdistan papa-lığı kurmak; ağaların anladığı bütün Kemalist burjuva usulleri yerine tam ortaçağ derebeyliğini geçirmek; şehir burjuvalarının umduğu, Türk burjuvazisinden bağımsız Kürt burjuvazisinin Kürdistan halkını rakipsiz sömürü nizamına girmek; şehir kü-çük burjuvalarının bekledikleri meşhur olduğu kadar meçhul olan adalet; .bütün mülksüzler ve fakir köylülüğün peşinde koş-tuğu ilahî bir refaha kavuşmak ve ilah. idi. İsyan bir muzdu onu yiyenin niyetine göre koku veriyordu. Ağrı isyanı öyle ol-madı. Onda muhalif Kürt ağalığı ile muhalif Kürt burjuvazisi kendi sınıfsal ve kombinezonlaştırılmış hedeflerini herşeye ha-kim tutmayı, bilerek, bu hedeflere elle tutulur şekiller bile ver-mişlerdi.

«Bütün düşmanca aslî bir gaye yolunda toplandığı nihayet

139 Dört kel ime o k u n a m a d ı (y.n.).

193

Page 194: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

anlaşıldı. Kıyamı hazırlayanlar, meğer Acem hudutlarındaki Kürt aşiretleri de dahil olmak üzere bir «Nasturi Kürt krallığı» kurmağa gayret etmişler.» (15.7.930)

Ağrı isyanı patlak verdiği zaman bütün burjuva matbuatı: «son irtica unsurları», «yeni bir irtica hamlesi yapmak hırsıyla» tarzında, tarihi bir tekerrür saymağa alışkın ruhlarınca, şark hadiselerine bir daha basma kalıp «irtica» damgasını yapış-tırmışlardı. Önce yavaş yavaş, nihayet tam iki sene sonra bir meclis münakaşasında, gazeteye gelen Dahiliye Vekilinin resmi beyanatı ile bu «irtica» vasfı tekzip edildi: «sonraki hareketleri kast ediyorlarsa, diyordu Dahiliye Vekili, onlar irticadan ziya-de siyasi idiler! İftirakî (ayrılıkçı - y.n.) hareketlerdir.» (Şükrü Kaya, meclis beyanatı 26 6.1932) Bu kayıtlardan anlaşıldığı-na göre, Kemalizm için iki türlü isyan var: 1 — «İrticaî»: bu-

, nun manası sırf derebeyi, ağa isyanı (Şeyh Sait isyanı gibi) 2 — «İftirakî»: yani «milli» denilen burjuva isyanları... Kerna-lizme göre, Ağrı dağı isyanı «irticaî olmaktan ziyade» «iftirakî» dir. Kemalizm dini siyasetten ayırdığı ve Şeyh Sait isyanını sırf dini bir hareket saydığı için irticai siyasî saymıyor. Onda böyle saçmalar çoktur. Kusuruna bakılmaz.

Yalnız bizce önemli olan bir noktayı tekrar edelim: Herhangi sosyal bir hareket, bugün milli mikyasda sınıf

mahiyetince ölçüldüğü gibi, milletlerarası mikyasda, ancak dünyanın bulunduğu Devrim ve İrtica cephelerinde tuttuğu mevkie göre yer alır. İşte, Kürdistan'ın başından geçen Şeyh Sait ve Ağrı isyanlarını bu bakımdan tetkik edersek şu .neti-celere varırız:

1 — Şeyh Sait İsyanı: a) Memleket içinde, ağalığın ser-mayedarlığa taarruzu olduğu için irticaî idi. b) Dünya içinde, emperyalizmden medet umduğu için yine irticaî idi. Şu halde, Şeyh Sait İsyanı gerek millî, gerek milletler-arası mikyasda irticaî idi.

2 — Ağrı Dağı İsyanı: a) Bir memleket içinde, bir millet ola-rak ezilen Kürtlüğün ezen Türk burjuvazisine karşı isyanı ol-mak istedi. Bu kapitalist zulmune karşı çıkan milli kurtuluş ha-raketi, bu harakette çalışkan aşağı sınıfların da kurtuluşu tem-

194

Page 195: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

sil edildiği nisbette, bir memleket içinde olsun ileri ve devrim-ci bir'haraket sayılabilir, b) Dünya içinde Ağrı isyancıları Lavvrens'li emperyalizme dayandı. Emperyalizm demek dün-ya irticai demektir. Şu halde Ağrı isyanı, dünyaya nisbetle ir-ticaî bir harakettir. Fakat bugün gerek irtica, gerekse devrim cepheleri birer dünya çapında sistemdirler ve sistem olarak karşılaşırlar. Şu halde Dünya içinde bir haraketin irtica cephe-sinden mi, devrim cephesinden mi bulunduğu, dahil olduğu sis-teme göre belirir (...)164. Herhangi sosyal bir haraket, Dünya içindeki iki haraket sisteminden birinin parçasr olmaya mec-burdur. Ö zaman ise, parçası olarak içine girdiği sisteme göre gerici veya devrimci olur.

İkj şark isyanı arasındaki fark dünya içindeki mevkilerin-den çok bir memleket içindeki özellikleri bakımındandır. Şeyh Sait isyanı, din kisveli ağalığın açıkça maziye doğru kıyametli bir koşuşu idi. Ağrı dağı isyanı, daha çok Kürdistan'daki Ke-maNzmle uzlaşamayan (burjuva + ağa) unsurlarının, fakat da-ha modern olan burjuva şiarlarını yani milliyetçilik prensipleri-ni fikriyat edinerek harekete geçmesi ve halkın hoşnutsuzlu-ğundan istifadeye girişmesi idi. Nitekim Kemalist basınında yayınlanan Ağrı Dağı bildirileri, açıkça Kürt milliyetini öne sü-rüyordu :

«En büyük bir millet olmaya layık Kürt kardeşler! Bütün milletlerin istiklâllerini kurtardıkları bugün Türk idaresinde kavrulan aziz Kürt milletinin halâ esaret halinde yaşamasına tahammül edecek misiniz? ve ilh.» (Cumhuriyet: 20.7.1930)

Kürdistan halkı, Ağrı Dağı isyanı karşısında ne yaptı? Ke-malist basın bu mesele etrafında sistematik bir ört-bas etme propagandasına girişmiş olmasına rağmen tezat içindedir. İs-yanın başlangıcından 2 ay kadar sonra, mevzu ihtilafların he-nüz bir bir devam ettiği bir sırada, Birinci Umumi Müfettiş İb-rahim Tali Bey, İstanbul gazetelerine intibalarıni anlatıyordu:

«Suriye hudutlarından daha bazı yeni tecavüzler (...)lfl5.

164 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.). 165 Bir kel ime okunamad ı (y.n.).

195

Page 196: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Fakat bütün bu tecavüzlere karşı tedbirler alındı. Esasen bun-ların arkalarından halk arasından gidecek kimse olmayacağı görülecektir.» Fakat bu yukarıda söylediğini hemen unutuveren Umumi Müfettiş, daha aşağıda «bunların arkalarından gidecek kimselerin» bulunduğunu da —meşhur adliye terimi ile— şöyle itiraf ediyordu:

«Bu hususta beslenen siyasî emeller bu suretle revaç bul-muş oluyor. Hududu geçenlerin müsellâh (silahlı - y.n.) tehditleri üzerine bir kısım halk kerhen (zorla - y.n.) onlara iştirak etmiş-tir.» (Cumhuriyet: 18.8.1930)

Türk burjuvazisine göre, halk «kerhen» yani istemeye iste-meye ve zorla isyan etmiştir. Halbuki, bu iddia gülünçtür. Kür-distan halkını tanımayan ve Ağrı isyanı esnasında halk ara-sında şimşek süratiyle dolaşan şayialara kulak kapatan herhan-gi bir kimse, eğer Kemalist değildi ise, olan neticenin büsbütün aksi olduğunu açıkça söylememezlik edemez. Şurasını muhak-kak surette kabul etmek lazımdır ki, Ağrı Dağı isyanında (...)166 isyandan evvel, halk bütün gönlünü ve hülyalarını böyle bir isyana kaptırmıştı. Belki o isyan da muvaffak olsa idi, Kürdistan halkı, ',düş kırıklığına uğrayacak, (...)167 yalnız dövüştüğünü görecek, boş yere aldandığını anlayacaktı. Fakat sonu her ne olursa olsun ezilen halk bugün kendisini ezenlere karşı çevrilmiş (...)168 isyan haraketini bütün varlığı ile özlüyor-du. Bütün Kürdistan halkı için ortak olan pskiolojinin tam isyan mıntıkasında tersine dönmesi anlaşılmaz bir şeydir. Zaten Ke-malizmin militarist konspirasyonuna rağmen bunun böyle oldu-ğu hadiselerin dilsizliğinden de anlaşılmıyor değildi. Ağrı isyanı daha başladığı gün burjuva basını bir tek şeydan iştiyak ile bah-sediyordu: İmha, Kürtlüğü mahvetmek... «Hükümetimiz çok ciddi ve seri tedbir ittihaz ederek, eşkiyanın geriye kaçmasına da fırsat vermeyerek kamilen imhasına da azmetmiştir.» Ve bu imha yalnız isyancı unsurlara değil, isyan mıntıkasında ço-

166 Bir kelime okunamad ı (y.n.). 167 Bir kel ime okunamad ı (y.n.). 168 Bir kelime okunamad ı (y.n.).

196

Page 197: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

luğuna çocuğuna kadar bütün Kürt köylülüğüne tetbik edildi. İsyanın bastırılmaya başlandığı günlerde sık sık şöyle kayıtlara raslanıyordu:

«İsyancılara iltihak eden, Ağrı eteklerinde dört köy yıkılmış-tır.» (Cumhuriyet: 15.7.1930)

Te'dlbe memur kolordu kumandanı Salih Paşa'nın gazete-lerde yayınladığı bildiriler, şu satırlarla dolu idi:

«Mürteci şakilerin kâmilen yok edilmeleri ve ocaklarının sön-dürülmesi için, mürettep kıtalarımız ve ilh.» «Eşkıya sürüleri çok perişan ve münhezim bir halde Zilan ve Hacı diri dereleri-ne sığınmışlarsa da kıtaatımızın tedricen sıkışan çember için-den hiç birisi kurtulmamak şartıyla yok edilmiştir.» (Cumhuriyet: 15.9.1930)

Türkiye içinde söndürülecek ocakları bulunan «mürteci şakiler», hiç şüphe yok ki, Türkiye'ye fezadan gelmiş olamaz-lar. Ve işte düzgün çehresinde (...)169 ruhunun sırıttığı paşamız böyle «eşkiye sürüleri»ni «hiç birisi kurtulmamak şartıyla yok» etmekten bahsetmiştir. Ağrı dağı isyanında Kürdistan halkının iştirak derecesini gösterecek bir başka işaret de, yalnız tev-kifatta bile bir seneden fazla süren Adana mahkemesidir. Ke-malizm, bire kadar kırmakla doymadığı Kürdistan* köylülerinin «kılıç artığı: bakiyyet-üs-seyf»ini meşhur Birinci Umum Müfet-tişlik usulü ile tüketmek fırsatını kaçırmadı. Şu kısa haberi okuyalım :

«Adana 27 — Ağrı şakilerinden 700 kişinin mahkemesine Adana Ağır Ceza Mahkemesinde bu hafta içinde başlanacak-tır. Şimdiye kadar şehrimize 192 kişi getirilmiştir.» (Cumhuriyet: 28.11.1931)

Bunun manası nedir bilir misiniz? Beyazıt vilayetinden 700 kişi olarak çıkarılan mazhunlardan yalnız 192'sinin Adana'ya sağ ve salim olarak kavuşabildiği-... Ötekiler yollarda ne mi öldü?.. O, «ne siz sorun, n e biz söyleyelim» bahsidir. Şu ufak kıssadan çıkan hisse şudur: 1 — Ağrı isyanında Kürdistan hal-

139 Dört kel ime okunamadı (y.n.).

197

Page 198: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

kı, isyanı 'mânen ve maddeten tuttu* 2 — İsyancılar halkı tut-madı : yahut tutmayı bilemedi. Çünkü bir halkı isyanda tutmak demek: a) O halka isyanın ne vereceğini bir gaye olarak gös-termek; b) O gaye uğruna halk kitlelerini hazırlandırarak teş-kilatlandırmak lazımdır.

Ağrı dağı isyanını görenler, halka yani bilhassa fakir Kür-distan köylülüğüne elle tutulur hemen hiç bir maddi hedef gös-termemelerine rağmen, bu halkın genel sempatisini kazanmış-lardı... Fakat halk içinde değil, hâlâ aşiret ağaları ve yanar dö-ner Kürt zenginleri arasında neticesiz ve kısır teşkilat teşeb-büslerinden ileri geçemedikleri için, hem İsyanı kaybettiler, hem de eğer ebediyyen değilse, epey uzunca bir süre için hal-kın güvenini de kaybettiler.

Acaba Kürt Milliyetçileri sosyal ve siyasî davalarda kuru Bakuninizmin söylediğini hiç bir zaman anlayamayacaklar mı?

* Hatta İzmir'de bile, "Kürt ordusu geliyor. Bu hafta İzmir'e girecek!" gibi herze savurmus Kürt Ahmetler bulunmuş ve adliyeye verilmiş idi. (Cumhuriyet, 9.8.1930). 1030).

198

Page 199: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

PARTİ VE «ŞARK» 1) Türk burjuvazisinin mazlum Kürt köylülüğü hakkındaki

iltifatları malûm. Bunlar, köleleştirilmiş mazlum Asya milletleri hakkında salon edebiyatlarından (...)170 ilmi burjuva fikriyatla-rına kadar bütün kapitalist Avrupasının bol bol harcadığı de-yimlerin, terimlerin ve tasvirlerin kabataslak alaturka bir kop-yasıdırlar. Avrüpalı hâlâ bugün bile bir Türk için aynı şeyleri düşünüyor. Fakat Türk burjuvazisi şimdi yumurtadan çıkmış bir civcivin beyinsizliği ile dünkü kabuğunu —mazlum Kürdistan halkı için ebedi ve parçalanmaz bir kabuk— duvarları mutlak çimentoyla örülmüş bir kale ve zindan gibi göstermekten zevk duyuyor. Kaldırım basınının uçkur peşkir mevzuları sırasında Kürtler hakkında söylenenleri bir tarafa bırakalım. Resmî bil-dirilerde Kürtlüğü bir vahşi hayvanlar «sürü»sü sayan zihniyeti tekrarlamıyalım. Kendisine sosyal araştırmacı süsünü veren bir burjuva yazarının Kürtlük hakkındaki fikirlerini kısaca okuya-lım. Orada Türk burjuvazisinin Kürdistan fukaralığı hakkında düşünceleri kendiliğinden belli olur:

«Anlaşılıyor ki Türkiye'nin düşmanları İran dahilinde,» di-ı yor Yusuf Mazhar Bey. «Bu aşiretlerin aralarını bulmağa çalış-

mışlar; muvaffak da olmuşlar... Hududun bu tarafına saldırma-ğa ve köyleri ayaklandırmağa sebeb oldukları bu şuursuz, ip-tidai adamların mamur bağlara üşüşen vahşi hayvanların zarar-larını izale için yapılan tedbirlere müracaat şeklinde tedbir itti-hazına mecbur ettikleri Cumhuriyete —acaba o düşmanlar, mu-arızlar— bi.' fenalık edebilmiş olduklarını düşünerek gönül hoş-luğu mu duyacaklar? Bugün Ararat ve Süphan dağlarının etek-

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

199

Page 200: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

lerini basan kan sellerinden —bu koni damarlarından akıtan insan şeklindeki mahlûkat hesabına— o muarızlar bir şey kazan-mış olduklarını mı zannedecekler? Onlara kıymışlardır... Ben isyan eden bu Kürtlere —bir vatan evladı olmak hissiyatiyle— uğrayacakları akibetten dolayı hiç acımam... Hatta hükümetin bunlar hakkında ihsan ve merhametle hareket etmesini müna-sip görmem.

Çünkü bunlar —tarihin şahadetile sabittir ki— Amerika'-nın kırmızı derililerinden fazla kabiliyetli oldukları halde, ziya-desiyle hunhar ve gaddardırlar... Dessas (hilekâr — y.n.) ve bazı hislerden, medeni temayüllerden tamamı ile mahrumdur-lar.

. Bunlar asırlardan beri ırkımızın başına belâ kesilmişlerdir. (Yusuf Mazhar: (Ararat Eteklerinde»),

«Medeni» Türk burjuva aydınlarının mazlum Kürt köylüsü hakkındaki fikri budur : kanı helâl «insan şeklindeki mahlûkat»; bir «Amerikan kırmızı derililerinden ziyadesiyle hunhar ve gad-dar»; «mamur bağlara inmiş vahşi hayvanlar» «bu yeni şeyler-den, medeni temayüllerden tamamile mahrum»; «şuursuz ve ip-tidai adamlar» ve ilah, ilah...

Kemalist burjuvazinin «fikriyatçılığına» göre, «Kürtler adam olmaz.» Bir zamanki: «Türk Mileti adam olmaz» lafı, şimdi Kürt-lüğe mahsus biçilmiş bir kaftan olmuştur. Şu halde madem ki adam olmazlar... Bunun mantıki neticesi kendiliğinden çıkar: Tıpkı «medeni» Avrupa korsanlarının ve korsan devletlerinin yaptığı gibi, «medeni temayüllerden tamamile mahrum» olma-yan mukaddes ve mübarek Türk kapitalizmine tarihi bir mis-yon düşüyor: Avrupa beyazlarının yer yüzünden nam ve ni-şanlarını kaldırdıkları Aztequeler ve İnkalar gibi kırmızı derili-lerden «ziyadesile hunhar» olan Kürtleri dünyadan silmek!.. Mahut imha siyaseti:

«Bu Küit kitlesindeki karanlık ruhu, kaba hissiyatı, hunhar temayülatı kırmak mümkün olmadığına kaniim. Bunu uzun bir tekamülden beklemek, bunların zaman zaman böyle isyanlar çıkararak yahut memlekette asayişi bozarak veyahut hırsızlık

200

Page 201: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

ederek, hükümetin daima meşgul olmasına, halkın mütemadi-yen mutazarrır olmasına sebep olur... Şimal Kürtlerile Cenup Kürtleri arasında büyük farklar vardır. Ümit ederiz ki, hükü-met, mes'eleyi bu nokta-i nazarda takib ederek bir Cumhuri-yetin şiarına yakışan (!) katiyyet ve ciddiyetle halleyler» (Yusuf Mazhar : gene, Cumhuriyet: 20.7.1930)

«Kürt kjtlesi» Kemalist burjuvazinin hiç şüphesiz «halk»ı değildir. Belki burjuvazi de «halk»ını ve hükümetini «mutazar-rır» eden hayırsız asayiş düşmanı bir isyancılar yığınıdır. Mama-fih aralarında Şimal, Cenup ve aşiret ihtilafları bulunan bu küt-leleri evvela «bölünüz», fakat «hükm» (regnez) etmeyiniz. Bu Avrupa sermayesinin bugünkü sömürge usulüdür. «Mahv»

' ediniz. Avrupa'da kapitalizm doğarken sömürge geri kavimle-rine aynı usulü tatbik etmişti.

Türk burjuvazisi böyle diyor.

2 — Kürt burjuvazisi: Ne yapıyor? «Türkleşen» bir önem-li kısmı çoktan Kemalizmin zafer Arabası: «Chamnı taşımakla meşgul. Daha az önemli olmayan bir başka kısmı ise, kendi kendisini inkâr derecesinde silik benlikle ürkmüş, şuraya bura-ya sinmiş susuyor ve titriyor. Hoyboncuların temsil etmek iste-dikleri yarı-ağa ve yarı-burjuva temayüllü Kürt milliyeti cer-yanı ise, yukarıda Kürdün şimdiye kadar takib ettiği metotlarla halk içindeki nüfuzunu baltalamaktan başka bir şey yapamadı. Yukarıda siyasî hareketler konusunda temas ettiğimiz gibi, Kürt Milliyetçiliği Ağrı dağı bozgunundan sonra epey şiddetli bir farklılaşma yoluna girmiştir. Bu farklılaşma temayülünde ne dereceye kadar yeni hedeflere yöneliş var; ne dereceye kadar yeni mücadele usul ve şekilleri araştırma ciheti gizli? Bunu za-man gösterecektir. Fakat şurası muhakkak ki, şimdiye kadarki mücadele usul ve şekilleri ile Hoybonculuk ölmüştür. Hem bu ölümün gömme merasimini de bizzat Türk burjuvazisile birlik-te Hoybonculuğn pek çok güvendiği dış kuvvetler ve emperya-lizm yapmıştır. Hoybonculuğun nazarî tutumdaşı, Sevr antlaş-masının Kürtlüğe verdiği haklara dayanan bir macera ve maz-lum milletler kavramı ile istihza yolu idi. Sevr yolunu tıkayan

201

Page 202: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bugün bütün bir dünyadır. Dünya savaşının galipler antlaşma-sından bugün bizzat o galiplerin kendileri bile artık söz edemez hale gelmişlerdir. Zaten millî bir,kurtuluşu falan emperyalistin filan türlü zulüm beratından beklemek, zehir dolu bardağı, «ab-ı hayat» diye içmektir.

Kürt burjuvazisi Kürdistan'ın dışında hudutlar üstünde tahrikatla (ajitasyonla — y.n.) bir iş yapacağını umuyordu. Dı-şardan körüklemekle kalmak, sosyal davanın içine girmekten korkmak, sonuçsuz ve anarşik maceralardan başka ne verebi-lir? Onu geçen tecrübeler de yeter derecede gösterdi. Kaldı ki hele Ağrı dağı isyanından sonra, Kürt burjuvazisinin bu dışar-dan ve uzaktan tahrikâtına karşı da Kemalizm tedbirlerini aldı. Artık bu yol da yarı tıkanmış sayılabilir. Suriye ve Irak'ta İngi-liz ve Fransız emperyalizmlerile iyi kötü bir «iade-i mücrimin» (suçluların geri verilmesi - y.n.) ve ona yakın dostluk antlaş-maları imzalandı. Hele Acemistan'la yapılan son «İran-Türk dostluk» anlaşması, bu çeşit anlaşmalardaki hedefi en köpekçe satırlarla ifade eder. 932 «İran-Türk Dostluk» anlaşmasının be-şinci maddesi aynen şudur:

«Madde 5 — Akit taraflar kendi memleketleri içinde diğer taraf memleketinin huzur .ve emniyetini bozmak veya hüküme-tini değiştirmek maksadını güden teşekküller ve tecemmuia-rın (toplaşmaların — y.n.) vücut bulmasına ve ikametine ve gene diğer memlekete karşı .propaganda yahut herhangi bir başka vasıta ile mücadele maksadında bulunan şahısların veya tecemmuların ikametine meydan vermemeyi taahhüt eder» (Cumhuriyef'te yayınlanan metni: 5-XI-1932)

Zaten bundan evvelki isyan hareketlerile ununu elemiş ve eleğini çiviye asmış olan Kürt ağalığı ve kısmen de Kürt bur-juvazisi artık bu son tedbirlerle eski imkânlarını kaybetmiş ve son kozunu oynamış vaziyettedir.

Bu iki kategori mülâhaza, mazlum Kürdistan halkını kur-taracak Mazlum Kürdistan halkından başkası olmayacağı, yâni Türk burjuvazisinin olduğu kadar, hemen hemen Kürt burjuva-

202

Page 203: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

zisinden de Kürdistan köylülüğüne bir hayır beklenemiyeceği gibi bir «Lapalice» hakikatini bir daha tekrarlamış oluyor. Şüp-hesiz, Şark vilayetlerinde kapitalist ilişkileri geliştikçe, bugün Kemalizmin «Fetih» müteahhitliğini yapan Kürt burjuvaları da, Türk kanunlarının ve idaresinin Kürdistan'daki sömürgevari tatbikatı önünde muhalefetlerini arttıracaklardır. Hatta bugün bile Kemalizme en sadık görünen Kürt burjuvaları içinde hiç olmazsa ikinci dereceüe sermayedarlar arasında bu melanet tohumları filizlenmemiş değildir. Şehir ekonomisindeki üstün-lüğü ve geniş ilişkileri sayesinde gerek şehir gerek köy küçük burjuvaları üstünde hakim olan Kürt burjuvazisi, tekelci Kema-list Finans-kapital ile çarpıştıkça bugün gizliden gizliye kışkırt-tığı hoşnutsuzluğu belki bir gün teşkilatlandıracak kaabiliyeti de gösterebilecek şartlarda bulunabilir. Gelen her ne olursa olsun bggün/ Kürt ağalığı gibi, Kürt burjuvazisinin de «göbek bağı» Kemalizme bağlıdır: Kemalist Finans-kapitalin ordu ve devlet cihazlarıyle, ekonomik, idarî ve siyaâî kurumlarının «mü-teahhitlik» ine dayanır. Şu .halde bütün muhalefetine rağmen Kemalizme «sadık teb'a» görünmeye mecburdur. Bu çelişkidir. Fakat hangi burjuvazi, hangi, mes'elede çelişkisizdir?

Şu halde Kürdistan halkı ve Kürt köylülüğü millî ve sosyal baskılardan kurtuluş savaşında bir dönüm noktası üstüne gel-miş bulunuyor. Bu dönüm noktasının başlıca karakteristikleri şunlardır:

1 — Kürdistan'ın geniş halk tabakaları, iki önemli isyanın verdiği derslerden aydınlandı:

a) İçeride: Ne Kürt ağalığından ne de Kürt burjuvazi-sinden kendisine kurtuluş yolunda samimi yoldaş olmayacak-tır. '

b) Dışarda: Emperyalizm denilen nalıncı keseri bin bir manevrasıyle hiç bir zaman Kürdistan halkının hakiki kurtulu-şunu istemeyecek ve yanlız ezelden beri olduğu gibi Kürdistan mes'elesini de daima kendi tarafına yontmak ile yetinecek, Kür-distan köyüne «koç başı» yapmak isteyecektir.

2 — Kürdistan fakir halkı, geçen tecrübelerden iki kere

203

Page 204: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

iki dört edercesine öğrenmiştir ki, millî kurtuluşun başarılması / için:

a) Elle tutulur bir gaye lâzımdır: Anlamını yalnız Kürt kit-lelerinin pek anlamadığı kuru bir milliyetçilik kavramı, geniş yı-ğınları yerinden oynatmaz. Kürdistan halkını çelikten bir yay gibi yerinden oynatacak olan şey, köylünün ve fakir halkın si-yasî ve ekonomik, genel ve müşterek menfaatleri olabilir. Türk burjuvazisi bile Ağrı isyanından sonra Kürdistan halkı arasın-da yaptığı demagojide : köylüye toprak vereceğini söylü-yordu. Kürt milliyetçiliği bu esastan yürümedikçe hiçtir.

b) Yeni savaş usul ve şekilleri lâzımdır: İsyan bir sanat-tır. Her sanat gibi isyanın da ilmini bilmek zaruridir. Kürt milleti namına şimdiye kadar hareket edenlerin ikide birde yaptıkları eski devirden kalma «huruç» hareketleri, fakir Kürdistan hal-kını Kemalist militarizme barbarcasına kırdırmaktan başka fayda vermeyen Bakuninist Puçizmden ibaret kalıyor. Millî bir isyan, halk kitlelerinin büyük mikyasda (ölçüde — y.n.) ayak-lanmasıyla başarılır. Halk kitlelerinin ayaklanması için ise tutkun, bıkmaz ve usânrnak nedir bilmez doğru ve sağlam bir (propaganda + teşkilat) hazırlığı şarttır. Böyle hazırlıksız is-yana kalkışanlar, bir uçurumu hız almadan atlamak isteyenler gibi beyin üstü düşmeyi muhakkak bekleyebilirler. Bir böyle hazırlık, hatta mevcut usulleri —kısmî eleştiri ve düzeltme ile de-ğil— bütün maddi uzuvlarıyle birlikte yeni baştan ve bambaşka savaş usul ve şekilleri kurmakla mümkündür.

'3 — Kürdistan'da öteden beri devam eden (çete muha-rebelerinin bir çok sonuçları arasında bir diğeri de: Haço'ları, küçük Kürt asillerini de yavaş yavaş deklase ediyor, sınıfından olduruyor. Ve bu Haço'ların mevcutlardan farkları, eskiden beri az çok siyasî iktidarın tadını tatmış, siyaset ve idare işle-rinde daha tecrübeli ve açık göz olmalarıdır. Kemalizm bü-yük ağalıkla olan ittifakını ilerlettikçe ve çete başı rolünü oy-nayan küçük asilleri fukaralaştırdıkça, şimdiye kadar beyliğin ağalığın kulu olan bu küçük asiller zümresinin de önemli bir kısmı, ağalığa karşı fakir Kürdistan köylülüğünden yana geç-mektedirler.

204 t

Page 205: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

4 — Kürdistan'a Türk finans-kapital ekonomisi ve siyase-ti işledikçe ölü kaplumbağa süratile de olsa, Kemalizme has bir sınıf farklılaşması başlangıçları, şehirlerde olduğu gibi Kürt köylülüğü içinde de kendisini gösterir. Sınıf farklılaşması şe-hirde Kürt proleterini Kürt kapitalistine ve Türk burjuvazisine karşı koyduğu gibi köyde de miriyvo ve ameliyelerle, büyük arazi sahiplerinin ve Kemalist <Jevlet cihazının arasını gittikçe daha çok açar.

5 — Kemalizm'in bu günkü Kürdistan'da bir tek tezi var: Asimilasyon ve imha siyaseti! Bu tez, tekmil Kürdistan'da ne kadar şiddetle tatbik edilirse, —var olan bir milletin canlılığı, yirminci yüzyılda sessiz sedasız pek kolay mahv edilemiyece-ğine göre— o kadar şiddetle tepkisini doğuracak: Kemalizmin teziyle doğru orantılı olarak Kürdistan halkını baştan başa sa-ran bir anti-tez büyüyecektir. Bu anti-tez: Türk burjuvazisinin siyasî ve iktisadî baskı cephesine karşı, tekmil Kürdistan hal-kının müşterek mukadderatını temsil eden biricik Kürtlük cep-hesidir. Bu bakımdan Kemalizm, Almanya'da Bonapartizmin oynadığı rolü oynayacak. Kürdistan bir tarla ise, onun üstünden geçen Kemalist terrör bir silindir olacak ve ekinleri evvelâ eze-cek fakat sonra toprağa yeni kökler saldırarak büsbütün kuv-vetlendirecektir.

6 — Türk burjuvazisi Kürdistan'ı layıkıyla soyabilmek için orada iyi kötü bir aydın tabakası yaratmağa mecburdur. Yeni harfleri kullanışı, ister istemez Kürdistan halkı içinde okur-ya-zarlarin sayısını arttırıyor. Bu cereyan bir tarafta Kürdistan hal-kına görüş ufku daha genişçe yeni müttefikler hazırlarken, öte tarafta Türk burjuvazisinin dayatmak istediği Türk kültürüne karşı bir tepki uyandırıyor ve Kemalizmin «Vahşi Kürt» diye fa-kir Kürdistan halkına reva gördüğü, «aşağı kast» muamelesine derinleşen ve bilenen bir kin büyültüyor.

Bu mesele karşısında partinin şimdiye kadar takındığı ta-vır, ciddi ve merhametsiz bir eleştiriye değer. Partinin Şark

205

Page 206: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

meselesinde her şeyden evvel hiç unutmaması lâzım gelen şu noktayı kabartılandırmak lazımdır:

1 — Mesele Çetindir: Bu muhakkak. Hele meselenin uluslararası ölçüde az işlenmiş bir mevzu olması ezberlenil-miş klasik ve kolay düstürlara sığdırılamıyacak kadar orijinal dokunulmamış, «kız» (bakir) bulunması... Davayı büsbütün çe-tinleştirir çetrefil leşti rir. Fakat hiç unutulmamalı, çetin ve çet-refil meseleleri ya hiç ağıza almamak yahut da basma kalıp formüllerle sıyrılıp çıkmak, ancak II. Enternasyonalin Oportü-nist Sosyal — Demokrat Partilerinin şânıdır. Bolşevik parti, isyan ve ihtilâllerin çocuğu yangına göz kırpmadan bakan Dev-rim Partisidir. Bolşevizm, her çetin ve çetrefil meselenin hare-kete ve devrime yepyeni bir yayılım ve bir hız veren bir özü bulunduğunu asla unutamaz. Çetin ve çetrefil diye meseleden kaçamayız.

2 — Mesele acildir: Meseleden yalnız «kaçmamak», kaçamamak ta yetmez. Fıkır fıkır kaynayan davadan çekinmek bal gibi oportünizmdir... Amennâ! Fakat dahası var; mesele aceledir zannedildiğinden çok aceledir de. Bunu basit bir Trıi-salle anlatmak için şunu hatırlayalım: Garb'a beyanname da-ğıtıyoruz Şark'ta isyan ediyorlar. Garp'ta burjuvazi ne kadar piç olursa olsun kendi devrimini yaptı; Şark'ta Türk burjuva-zisinin yapmadığı ve yapmayacağı demokratik burjuva devri-mi böyle boğuluyor... Böyle bir vaziyet ne bizim ne kimsenin keyfini bekleyemez. Ergeç kendine bir çığır açar. İş bu çığırın Şimdiye kadar olduğu gibi sapık ve «irticai» mahiyette mi, yok-sa devrimci tarzda mı açılabileceğindedir. İş bu iki şıktan birisini galip getirebileceğini bilmektedir.

Meselenin genel manzarası bu olunca, biraz da özelliğine girelim. Meselenin özelliği bir irtica bir de devrim bakımından tetkik edilişi ile meydana çıkar. •

1 — İRTİCA MESELESİ, Kürdistan'ın irtica ile olan münase-beti, hatıra şu iki noktayı getirir:

A — Geirilik: Hiç şüphesiz Kemalizmin sayesinde, Şark vilayetlerinde büyük çoğunluk henüz (feodalo — klan) rejimi

206

Page 207: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

altındadır. Aşiretler ve Göçebelik tarzı hemen hemen dokunul-mamış vaziyetinde yaşayabilir. Böyle bir memleket geridir. Fakat geri memlekette sosyalist şiarlarının atılmaması, ancak merhum II. Enternasyonal ideolojisinin mezar taşıdır. Bolşe-vizm, memleket nüfusunun 1/13'ü göçebe ve % 97'si köylü (10 milyon göçebe; 130 milyondan fazla köylü) olan memleket-te proletarya devrimini başardı ve bugün sosyalizme girdi. Bol-şevizmin «asgari program»ının atılmayacağı yer çoktan yer yü-zünde kalmamıştır. Şu halde Bolşevikler arasında, bir memle-ket geri olduğu için oraya sosyalist şiarlarla girip girmemek meselesi, tartışma konusu bile teşkil etmez. Fakat bizim burada üzerinde durmaklığımız gereken asıl özellik; geri Kürdistan'ın geriliği ile mütenasip savaş şiar ve şekilleri bulmaktadır. Eğer biz, Türkiye'yi Kemalizmin iddia ettiği gibi bir ve tek finans-ka-pital vatanı saymaya muadil (eşdeğer — y.n.) olacak şekilde, Türkiye'de biricik bir köylü meselesi var farz eder ve Kürdistan köylülüğünün sömürge şartlarını hesaba katmaz isek, iflâh ol-maz softalığa düşer ve Leninist taktik ve stratejinin usullerine elveda etmiş oluruz. Şu halde: 1 — Şark vilayetlerine de tüm dür.ya gibi sosyalist şiarlarla girmek her Komünist partisinin boyun borcu, 2 — Fakat bu boyun borcunu, sırf genel olarak köyiü meselesi hakkındaki usullerle yerine getirmeye kalkmak, yine III. Enternasyonalin çizgisinden çıkmak, II. nin çizgisine girmek olur,

B — İrtica Hareketi: Şimdiye kadar Kürdistan'da olan isyanlar, genelikle dünya emperyalizminin ekmeğine yağ sürmek için dünya emperyalizmine alet ve oyuncak olmak, ona dayanmak suretiyle olup bitti. Şu halde «irticai» mahiyette idi-ler.. Hattâ «iftiraki» (ayrılıkçı — y.n.) denilen Ağrı isyanı bile böyle bir macera oldu. Bu manzara önünde Kürdistan'da olan her harekete sadece «irticadır» damgasını basmak, acaba tat-min edici bir marifet midir? Onu burjuvazi bizden iyi yapıyor: Kürdistan Kemalizme göre, karanlık bir kuyu, bir irtica bata-ğıdır. Bu kuyuda Türk kapitalist militarizminin kılınç parıltısın-dan başka ışık verilemez; o irtica batağı ancak mahmuzlu Ke-malist çizmelerle çiğnenmeye lâyıktır ve ilah... Fakat Kema-

207

Page 208: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

lizmin aynı suretle kılıç parıltısından başka bir ışık gösterme-diği ve mahmuzlu çizmelerle bir çamuru çiğner gibi çiğnediği Türkiye proletaryası için Kürtlük meselesi bir müşterek felâket meselesidir. Şu halde Kürdistan isyanı dendi mi, onda «kara-

' mık ile eyi taneyi», irtica ile devrim taraflarını birbirinden ayır-mak lazımdır. Onun için meseleye önceden edinilmiş kanaatler-le değil, yeni bir şey bulmak isteyenlerin bilimsel araştırma gözü açıklığı ile yakından, daha yakından bakmalıyız:

1 — Şark vilayetleri halkı eski rejimi istiyor mu? Evet Şark vilayetleri köylülüğü Kemalizmi istemiyor ve açıkça eski devir-leri aradığını söylüyor. F akat Kürt köylüsünün bu sözünden yanlız söylediğini anlamak, ne söylemek istediğini anlamamakla birdir. Yukarıda onun psikolojisindeki archaism'e işaret etmiş-tik. Şark köylülüğü eski devri ararken sadece yeni devre, cum-huriyet burjuvazisinin sömürüsüne karşı, kendine has dili ile protestoda bulunuyor... O kadar: Tıpkı «sahip» araması gibi bir şey. Fakat biz, Kürdistan fakir halkının maziyi özleyişini, onun deva bulmaz bir mürteci olduğuna, devrim için bir tehli-ke (oldüğuna — y.n.) şu halde mahkûm bırakılmağa layık bir «sürü» olduğuna hükmetmeğe kalkar isek, bu bizim siyaset sahnesinde kendi idam hükmümüzü kendimizin imzalaması ol-maz mı? İrticai psikoloji ile sermayedar sömürüsüne protesto-da bulunan insan yığınlarına, biz kurtuluşun geride değil, ileride olduğunu göstermezsek, hâlâ devrimci hamleyi temsil ettiği-mize kimi inandırabiliriz? Meseleyi daha anlaşılır bir şekle sok-mak için bir misal alalım. Bugün Anadolu'da ezilen çalışkan Türk köylülüğü de halifeliği istemiyor mu? Saltanat devrinde «daha rahat» yaşadığını iddia etmiyor mu? Tabii tefeci serma-yedar ile ziraat sermayedarlarını değil, asıl çalışkan orta ve fakir köylüleri, ortakçıları murad ediyoruz. Onlar da bir kesimde 12-13 lira yol parasını isteyen Kemalizm karşısında hatta baç ve haraç devrini aramıyorlar mı? O zaman Türk köylüsüne de mürteci diyebilir miyiz? O zaman köylü meselesini de milliyet meselesi gibi rafa koyup bir güzel «işçi partisi» jolie poli trade-unionist teşkilatı, yani mürteci bir parti olabilir rififyiz?

208

Page 209: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

2 — Şark vilayetlerindeki hareketler hep irticai mi oldu? İsterseniz buna da evet! Fakat bu evet de Kemaiizmin ekme-ğine yağ sürecek hiç bir şeyi ispat etmez. Şimdiye kadar olan olmuş; bu olan irticai imiş. Olabilir... Fakat ondan sonra bizim komünistçe vazifelerimiz başlar. İsyan hamlesini gösteren bir hoşnutsuzluk geniş çalışkan kitleler içinde doğduktan sonra bu hamle şimdiye kadar sapıktı, mürteci idi diye onu kendi haline bırakabilir miyiz? Bırakırsak belki Kemalizm, Türk burjuvazisi bundan pek memnun kesilir. Fakat acaba o hamle bıraktığımız yerde, bıraktık diye kalır mı? «Akacak kan damarda durur mu?» Madem ki kalmaz ve durmaz, şu halde Kürdistan hareketini bı-rakmak, onun evvelce olduğu gibi bundan sonra da irtica yo-lunda bocalamasını bir emrivaki olarak kabul etmek demektir. İrticai emrivaki kabul etmek, onunla döğüşmemek devrimcilik-ten vazgeçmek irticanin içine düşmek, irtica tutmak demek de-ğil midir?

3 — Meselenin Konuluşu: Şark'ta bir Kürt milliyeti me-selesi var mıdır? Bütün tesbit edegeldiklerimiz buna evet der. Bir Kürt milleti var. Çünkü Leninizm'de milliyet meselesinin va-ziyeti şudur: «Her millî tazyik halkın geniş kütleleri içinde bir aksülame! (tepki — y.n.) fışkırtır ve millet olarak tazyik gören halktaki her aksülamelin temayülü, millî isyandır.» (Lenin) Mil-let olarak ( . . . ) m Kürdistan halkının geniş kütleleri tepkilerini is-yan şeklinde defalarca ifade etti. Yalnız bu isyanların başında şimdiye kadar Kürt ağaları, hanedanları ve bir kısım Kürt bur-juvaları bulunduğu için isyanların ibresi emperyalizme doğru te-mayül etmişti. Haydi bir daha tekrar eyliyelim. Kürt isyanları şim-diye kadar irticai vasıfta olmuş idi. Bu tekrar «kabak tadı ver-d:.» Meselenin yeni şekline bakalım. Marksizmde hadiselerin mantığı dinamiktir. Yani Lenin'in dediği gibi vak'aları kötü riza-ziye kafası ile ölçmemeli, cebr-i âlâ davası gibi muameleye uğ-ratmalıdır. Bize bugün Kemalizm ve onun irili ufaklı çömezleri Şark isyanlarının (—) (eksi-olumsuz) yani mürteci olduğunu hikâ. ye edebilirler. Bizim hikayeye değil harekete inancımız var. Biz

139 Dört ke l ime okunamad ı (y.n.).

209

Page 210: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

b liyoruz ki dün herkesin (eksi-olumsuz) dediği şey, bugün veya . varın ( + ) (artı-oiumlu)ya dönebilir.

Bize Kürdistan isyanlarının dün (eksi-olumsuz = mürteci) olduğunu ispat edenler, bunun yarın da böyle olabileceğini id-dia edebilirler mi? Fakat biz bu (eksi-olumsuz = rhürteci)nin, bir gün (artı-olumlu = devrimci) olabileceğine sırf felsefe yük-sekliğinden bile hükmedebilenlerdeniz. Ve işte meselenin dev-rimci oluşu buradadır.

II. DEVRİM MESELESİ: Kürt milliyeti meselesi, şimdi ka-dar emperyalizm kucağında irtica aleti olarak kaldı demek doğ-rudur. Oracıkta kalmak en hafif deyimi ile pasifizmdir. Çünkü: Marksizm, ikinci enternasyonal sosyal şovenizmi gibi, dünyayı pertavsız veya teleskopla temaşa eden bunak burjuva ilmi, Lenin'in sözü ile Kaustky «kocakarılığı» değildir. Lenin'in dai-ma üzerinde durduğu ve inkişaf ettirdiği veçhile, Marksizm: 1 — Hadiseleri müşahede ve izah etmek, 2 — Hadiseleri de-ğiştirmek, inkılap ettirmek ilmidir, İnsan çabasının bir hâdiseyi değiştirmesi, o hadisenin şartlarını, sebeplerini bilmekle müm-kündür. Kürdistan hareketinde böyle bir durum - mürteci va-sıftan devrimci vasfa geçmeye elverişli kanunlar - var mıdır? Kürt mileti anti - emperyalist, uluslararası komünizm safına atlayabilir mi? Bunu başlıca iki yönden tetkik edebiliriz.

I. KEMALİZM ANTİ-EMPERYALİSTTİR: Gerçekten fürk bur. juvazisi kısa tarihçesine ufak bir göz atmayla kolay anlaşılacağı gibi, şimdiye kadar eğer istikrarlı bir bağımsızlık havası içinde yaşayabildiyse, memlekette ekonomik ve kültürel hegemonyasını kurmaya vakit buldu ise, bunu ancak dünya komünizminin maz-lum milletler safında, emperyalizme karşı yaptığı savaşa borç-ludur. Bu bakımdan Türkiye'deki bağımsızlık hareketi dünya devrimine zıt değil, ona yardımcı ve şu halde bizzat kendisi de devrimci oldu. Bu muhakemeden sonra, kuru mantığın varabi-leceği şöyle «tabii» bir sual şunun veya bunun hatırına gelebilir: Acaba bu gün devrim cephesinde bulunan Türk burjuvazisine karşı, yine bugüne kadar irtica cephesinden ayrılamayan Kür-

210

Page 211: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

distan millî hareketini tutmak irtica olmaz mı? Gerçekten, eğer göz göre göre emperyalizme alet olan bir Kürtlük hareketini, her ne pahasına olursa olsun anti-emperyalist Kemalizme karşı tutmak bu söylenen neticeye varabilir. Fakat soyut mantık, canlı vak'aların mufassal realitesinden kopmuş, ezberlenen düstur-ları tekrarlamaktan ibaret olan basma kalıp mantık, islâm Fel-sefesizdeki cenab-ı hak gibi «nelere kadir değil?» «Teori dos-tum daima soluktur, daima yeşil olan hayatın ağacıdır.» ... Bu mevzuda düşüncemizi yabancı sınıfların varlıklarının tesiri ile sakatlamamak, Türkiye işçi sınıfının rr\addi tarihinin dışına fır-latıp saptırmamak için her şeyden evvel hepimizin hiç bir za-man unutmamaklığımız gereken iki noktayı tekrarlıyalım :

a) Apriorıquipment: Önceleyin korkmayalım: Bir savaşa girmişiz. Sınıf savaşı. Bunun bütün gereklerini pervasızcasına karşılamayı göze almadıktan" sonra bir adım atmanın imkanı yoktur. Marksizm, hele yakın Leninizmin tarihinde :• sırf kuru mantığın canlı Bolşevizme karşı ne «devrimci» ithamlara kal-kıştığını görmeyenimiz yoktur. 1905 devriminin mağlup olduğu-nu yerini koyu bir irticaa bıraktığını gören Plekhanov : «işçi sınıfı eline silahları almamalıydı» dedi. Çünkü kuru mantık ve burjuva mantığı için savaş; ancak mutlak zafer ihtimalleri yüz-de yüz temin edildikten sonra yapılmalıdır. Ya düşman kuvveti sana hücum ederse? O zaman iki şık var: 1 — Hiç eline silah almamak ve miskince ölüme ve esarete bel bağlamak; 2 — Ne kadar hazırlıklı ve kuvvetli bulunuluyorsa, o hazırlık ve kuvvet-le düşmana karşı koymak. Hiç olmazsa, düşmana varlığını ta-nıtmaktır. Kuru burjuva mantığı — kendisi için değil — işçi sı-nıfı için birinci şıkkı, yani kendi kendisini inkâr etmeyi daima tavsiye edegelmiştir, 1917 Oktobr devrimi geniş köylü kitle-lerini işçi. sınıfına toprak vasıtasıyla müttefik yaptığı zaman, yine işçi sınıfı içinde uluslararası soyut burjuva mantığını in-celte incelte satmak isteyen bir «marksist» II, Enternasyonal, bir doktriner «devrimci» Kari Kautski, köylüye küçük mülk şek-linde toprak dağıtan Bolşevizmi müreticilikle itham etti. Halbu-ki o zaman da şu iki şıktan biri vardır: 1 — Ya soyut ve mutlak «herkesten çok» «devrimci» lik yapıp köylü tabakalarının top-

211

Page 212: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

rak talebini hiçe sayarak toprağı dağıtmamak, bu surette Ma-caristan'da, İtalya'da vesair memleketlerde sonradan defalarca görüldüğü gibi, işçi sınıfını köylü müttefiğinden ayırarak, pro-leterya devrimini koyu faşizm irticaına feda etmek. 2 — Yahut da evvelâ Rusya'da, sonra Çin'de olduğu gibi, toprağı üstün-de çalışanlara dağıtarak (işçi + köylü) ittifakını perçinlemek

v ve böylelikle proleterya ve Sovyetler devrimini yaşatmak... Tekrara hacet yok ki «işçi» tulumunu giyinmiş burjuva mantığı daima birinci parlak «devrimcilik» şıkkını bize tavsiye edegel-miştir. Üçüncü Enternasyonaİin savaş sonrası tecrübeleri böyle binbir misalle doludur. Bulgar irticai, «Köylü Hükümeti» ile Çankof beyaz ¡muhdfızldrının boğazlaşmasını iki burjuva çe-kişmesi sayan zihniyetin ürünü oldu. Leh tedhişi milliyet ve köy-lü meselelerinde zamanında taktiğini kuramayan teşkilatın sa-pıklığı sayesinde tutundu. Şu halde kelimelerden korkmayaca-ğız. Tersine, kelimelerin altında ve içinde bulunan sınıf ilişki-lerini devrime bağlıyacağız. Bunu yapmadıkça komünizm sof-talığından kurtulmuş sayılmayız.

b) Değişişe inanalım: Biz Kürt milliyeti meselesini ko-yarken bir imkansızlıktan bahsetmiyoruz. Lavvrens'in (.,.)172 uğ-runa silâha sarılan paşazade ve beyzadelerden değil, ezilen Kürdistan köylülüğünün ayaklanışından bahsediyoruz. Bu ayak-lanış eğer şimdiye kadar olduğu gibi Bedirhanilerin, Cemil Paşa oğullarının beceriksiz idaresi altında yürürse, sadece şimdiye kadarki neticeye varır. Beyhude yere mağlup olur ve fakir Kürdistan halkını kılıçtan geçirtir. Bizim dediğimiz bu de-ğil. Bizim dediğimiz, Kürdistan -halkının millî ve sosyal kurtuluş hareketinde artık bir zaruret haline gelen devrimci, ileri ve an-ti - emperyalist yöneliş ye idaredir. Kürdistan'ın şimdiye ka-dar ağalık ve burjuva batağı içinde bocalayan ters talihini yenmektir. Bu ters talihi yenebilecek biricik kuvvet fakir Kür-distan halkına, çoktan özlediği bugüne kadar aramaktan bunal-dığı yeni, ileri devrimci bilinci sunmak, dünya komünizminin (teşkilat + ajitasyon + propaganda) yardımını ve kuvvetini

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

212

Page 213: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

onunla kaynaştırmak olabilir. Bu yapıldıktan sonra, Kürdistan mazlum halk hareketinin tabii yolunu bulması için, artık hiç bir keramet ve mucizeye hacet kalmaz. Değişişin, (—) (irtica) nin ( + ) (devrim) ya çevrilişi yıldırım süratile günün meselesi haline gelir. Bunu yapacak olan tesadüfler değil, Türkiye'nin dev-rimci işçi sınıfının keşif kolundan başkası olamaz. Ve keşif kolu bunu yapamadıkça, ne keşif kolu ne de devrimci olamaz. Çünkü Leninizmde sömürge ve mazlum milletlerin ayrılmasını propaganda etmeyen sosyalistler: «devrimci propagandalarını ve kitlelerin devrimci hareketini millî boyunduruğu karşı müca-deleye kadar genişletmeyen sosyalistler: monarşik ve emper-yalist burjuvazinin kanı ve çamuru ile örtünen leşler gibi ha-reket edenler [altını biz çizdik] (dir — y.n.) (Lenin: Marksizmin Bir Karikatürü) •

Türkiye Komünist Partisi «leş» midir? Hayır bunu zaman daha iyi gösterecek. Fakat bu genel mülahazalardan sonra, hadiselerin kanunlarına ve şartlarına dönerek araştırmamıza devam edelim: 1 — Türk burjuvazisinin devrimciliği gayet iza-fidir. Hiç unutmayalım Kemalizmin emperyalizme düşmanlığı, emperyalizm Türkiye fakir halkını, çalışkan köylü ve işçilerini ezdiği soyduğu için değil, bu eziş ve soyuşta arslan payını ken-dine ayırdığı ve Türk burjuvazisine artı -değer'den, fazla-ürüp'den yalnız kırıntı bıraktığı içindir. Türk burjuvazisinin em-peryalizme düşmanlığı, koyunlarını komşusuna sağdırmak iste-meyen mal sahibinin düşmanlığı kabilindendir. Bir gün koyunlar biz koyun değiliz, insanız diye ayaklanırlar ve mal sahiplerinin sağmalı olmaktan kurtulmak için birleşirlerse, o zaman dost düşman mal sahibi ve komşuların ortak tehlikeye karşı birleş-meleri mümkündür. Nitekim Hindistan sömürgesinde, Çin ya-rı - sömürgesinde çalışkan köylülük ve işçi sınıfları, yalnız millî değil kendi sosyal kurtuluşlarını da istemeye kalkıştıkları zaman, o zamana kadar millet ve vatandan bahsederek emper-yalizme karşı duran burjuvazinin birdenbire emperyalizmle uz-laşmağa girişmesi böyle olmuştur. Bu bakımdan Kemalizm hiç de «sağlam ayakkabı» değildir. Nitekim Lozan antlaşmamdan bugüne kadar, Cumhuriyet burjuvazisi her sahada, içerde dı-

213

Page 214: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

şarda emperyalizmle uzlaşma kabiliyetini, maddi imkanların çerçevesini kırmayacak derecede uzlaşmaktan geri kalmadı. Fakat Türkiye işçi sınıfının teşkilatsız ve zayıf davranışı, Tür-kiye'de mazlum azınlıkların emperyalizme dayanırcasına hare-keti, Türk burjuvazisini ve Kemalizmi açıkça emperyalizm cep-hesine geçmekten mütemadiyen alıkoydu. Şu halde Türkiye'nin sömürge usulleriyle soyduğu Kürdistan fakir halkının genel ve daimi menfaati, hiçbir zaman Kemalizmden daha az sermaye-darlığın tümüne ve dolayısıyla sömürgeci emperyalizme karşı daha az düşman değildir ve olamaz. Türk burjuvazisi yarı sö-mürgelikten bile kurtulduğunu iddia ediyor. Kürdistan halkı en beter sömürge baskısı altında inliyor. Acaba hangisi daha sa-mimi ve derinden emperyalizm düşmanı olabilir? Şüphe yok ki sömürge zulmüne en çok uğrayan halk...

2 — Kürdistan'ın kurtuluşu burjuvazinin eseri olamaz. Kürt burjuvazisinin Kürt milliyetçiliğini az çok tanıyoruz, Kürdistan halkı ondan ümidini tamamıyla kesmek üzeredir. Türk burjuvazisinin Kürdistan'da on yıllarca hakimiyeti, eski de-virleri gölgede bırakacak derecede bir sömürge soygunundan başka ciddi bir netice vermedi. Gerçi ara sıra Kemalizmin Şark'ta derebeyliğe etıp tutan palavralarını herkes işitti. Fakat herkesin bilmediği ve işitmediği realite, Kemalizmin ve Cumhu-riyet devlet cihazının Kürdistan'daki klan-derebey sistemine yapışırcasına adapte olması, ağalıkla ve bir kısım en kalın Kürt burjuvalarıyla el ele vererek aman vermez bir surette Şark vi-layetleri çalışkan halk tabakalarını soyuşu ve en barbar sö-mürge usulleriyle ezişidir. Uzun yılların biriken dersleri de ay-rıca öğretiyor ki, Kemalizm zoru görmedikçe Şark'ta en ufak reforma bile girişmemiştir. Şeyh Sait isyanında bir kısım ağa-ları batı vilayetlerine sürgün etti. Ağasız halkın başı boş kaldı-ğını görünce birden bire ürkerekten-ağaları tekrar eski salta-natları başına getirdi. Ağrı isyanı üzerine, Cumhuriyet burjuva-zisi köylüye toprak dağıtma fyani satma] işini, meselâ dört yıl-lık bir plan dahilinde daha acele tatbik edeceğini ilan etti. Fakat bu demagojinin de ömrü, immedint yakın tehlikenin geçi-şine kadardı. Ondan sonra ağalıkla olan mukaddes ittifakını ya-

214

Page 215: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

vaş yavaş mükemmelleştirdi. Kemalizm'den başka lutuf ve İh-san bekleyecek tek bir miriyvo kalmış mıdır bugün? Türk bur-juvazisi kadar pısırık ve sosyal hareketlerden ödü patlamış bir sınıftan hatta demokratik burjuva devrimi sahasında daha ne beklenebilir? Hiç. Çünkü faraza Şark'ta hiç dokunulmamış bir halde duran demokratik burjuva devrimi davasını Kemalizmin ıslahatı, reformlarla bile halledemeyecek haldedir. Halbuki bu dava bütün keskin davalar gibi, yarım reformlarla değil, tam devrim metotlarıyla çözülebilir. Böyle bir çözüş ise, hiçbir za-> man Kemalizmin harcı değildir. Şu halde; Türkiye işçi sınıfı ve çalışkan halkı gibi, Kürdistan mazlum halkı da Kemalizme Türk-çe'nin meşhur şıklarından birini tatbik etmekte artık gecike-mez. «Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli».

3 — Kürdistan halkının kurtuluşundan vazgeçmek dev-rimden vazgeçmektir. Türk burjuvazisi anti - emperyalisttir, devrimi tutmak için her pahasına olursa olsun Türkiye'de Kemalizmi tutmak lazımdır. Şu halde Kemalizme karşı olan mazlum Kürt halkının kurtuluş hareketi duraksoysun... ve ilah. te-zi, partimiz için pek te yeni bir tez olamaz. Bu tez, Türkiye'deki devrimci hareketleri Kemalizme kuyruk etmek tezidir; ki sabık kuyrukçulardan olan kuyruk sallayıcı Kadroculardan bu nazari-yelerin çeşitlerini dinlemiştik. Mazlum bir halk kitlesini Kema-lizme feda edebilenler için esasen fedakarlığın ucu bucağı yoktur. O zaman, Kemalizmin «devrimciliği»ne inananlar, kar-şımıza dikilip mantıklarını şöylece sonsuza kadar uzatabilirler:

a) Kürtlük meselesini kurcalamamak Çünkü emperyaliz-.me dayanmış olan bu hareket anti-emperyalist olan Kemalizm'i baltalayabilir.

b) Türkiye'de Türk köylüsünün ihtilâlci hazırlanışını da bir tarafa bırakmak akıl kârıdır. Çünkü, maazallah köylü kalkar Me-nemen hadisesinde olduğu gibi halifeyi ve şıhları yeniden te-sis etmek sevdasına düşer. Memlekette devrim yapalım derken irticaa düşebiliriz ve Türkiye'yi emperyalizme karşı zayıf düşü-rerek devrim cephesinde bir gedik açmış olabiliriz.

c) Nihayet ister misiniz: Türkiye'de işçi sınıfının bağımsız

215

Page 216: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

' ' /

ve ihtilâlci haraketine meydan vermekle sınıf • mücadelesinin sağlanması, antf-emperyalist ve «devrimci» davranan Kemaliz-mi belki bozguna, belki de emperyalizmle ittifaka sürükleyebi-lir... Neme lazım, hazır «anti-emperyalist» cepheyi bozup da ne olacağı belirsiz «sergüzeştlere atlamağa niçin kalkışmalı? ve ilah. ve ilah...

Nereye vardığımız meydanda: kuyrukçuluğun bile ancak Kadroculuğa soysuzlaştığı zaman açıkça itiraf edebildiği nes-ne... Kemalizme Kemalizmden çok inanmak, Türk burjuvazisi-nin sözde «devrimciliği» önünde tam ve mutlak capita latim teslimiyet; her türlü devrimci hareketten yüzgeri etmçk; hatta ufacık reform talepcikierinderı, hatta meselâ İş Kanunu iste-mekten (Çünkü o da Kemalizmi ürkütür ve belki emperyalizme yaklaştırır) vaz geçmek... Bütün silahları Halk Partisinin silah > deposuna teslim ederek (ipek vış) in işlemeli (ihram) larından birine bürünüp, Ankara Arafatının Çankaya Kal'esi etrafında hacı olmağa gitmek... Bu çeşit burjuva aydınlığına has «mü-minlik» Türk, Bolşevik Partisinin içinden temizle'neli yıllar geçti. Biz Türkiye Komünistleri meselenin taban tabana zıddını gören-lerdeniz: Kürdistan mazlum halkını • emperyalizmin kucağına atan Kemalist sömürgeciliğinin zulmüdür: «Denize düşen yılana sarılır» der Türkler. Türkiye köylülüğüne geçmişi arattıran, bu-günkü (tefeci + mütegallibe + finans-kapital) Asker-Banker-Yunker sisteminin misli görülmemiş soygunundan başka birşey değildir. Türkiye proletaryasına gelince, o bütün dünya biricik işçi sınıfının bir parçası olan Türkiye işçi sınıfı, yer yüzünde gerek sömürge, gerek anavatan soygunlarını ve tarihte gelmiş geçmiş tüm insanın insanı soyması usullerini kökünden kazı-, makta, şu halde yalnız emperyalizmi değil, her türlü sermaye-darlığı dahi yeryüzünden kaldırmakta menfaatdardır. Şu halde, Kemalizmle kıyas kabul etmez derecede ileri ve kudretli em-peryalizm düşmanı ancak, Türkiye işçi sınıfıdır. Türkiye prole-taryası kardeş Kürdistan proletaryası ile el ele verip de, gerek Anadolu'nun soyulan, soğana çevrilen çalışkan Türk Köylüle-rini, ve gerekse mazlum Kürdistan köylülüğünü Sovyetler Dev-rimi şiarı ile, insanlığın ilk ve son defa gördüğü büyüklükteki o

216

Page 217: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

yaman ihtilâl kıyarfietine kavuşturduğu gün, Anadolu ve Kür-distan Sovyetler Devrimi, bugünkü Kemalist Türkiye'nin binbir. tezatla kemirilen «millî» birliğinden nitelikçe bambaşka, nice-likce uçsuz bucaksız nisbette müthiş aşılmaz ve yenilmez bir anti-emperyalist kale olacaktır. İşte Türkiye Komünist Partisi, bu kaleyi kuracaktır. Kürdistan halkı bu kaleyi kurmaya gelir mi? Buna kısmen yukarıda cevap verdik. Aynı meseleyi bir baş-ka noktadan ayrıca araştıralım.

II —KÜRDİSTAN HALKI ANTİ EMPERYALİST OLUR MU? Kürdistan halkı kendi kurtuluş hareketini komünizm devrimi ile birleştirebilir mi? Yahut anti-emperyalist olabilir mi? Bu iki su-alin de manası : mazlum Kürdistan halkı komünizm şiarları ve komünizm için mücadeleyi tutar mı? Komünizme gelir mi? (dir). Kürdistan halkının komünizme gelmesi için iki şey lazım. 1 — Dafia Kuvveti; (defetme - savma — y.n.) ki onu emperyalizmden ayırsın; 2 — Cazibe (çekim — y.n.) kuvveti; ki onu komünizme çeksin.

1 — Dafia kuvveti: Kürdistan halkı, emperyalizme karşı ola-bilir mi? Geçirdiği 10 yıllık tecrübeler-hiç olmazsa zengin Hoy-boncular müstesna- tüm Kürdistan halkına, Kürt ağaları, beyleri, burjuvaları gibi, uluslararası emperyalizmin de Kürt bağımsızlığı-na yardımı dokunamıyacıjlğı dersini az çok öğretti. Tüm Kürdistan halkında bu kanaat üstü küllenmiş, fakat için için yanan bir bilinç altı ateşi halinde (...)173 bir varlık muhafaza eder. Bu külün kalkması bilinç altına hakim olan kanaatin bilince çıkartılması için Kürdistan'da—ama, sakın Kemalizm tarafından değil, çünkü ora-dan gelen her tesir en şiddetli ve aksi tesirleri uyandırır— fa-raza bir komünist teşkilatı tarafından yapılacak en hafif ve hat-ta üstünkörü ajitasyon yeter. Mamafih bu ajitasyon ve propa-ganda işinden daha kuvvetli bir surette Kürdistan halkını emper-yalizmden ayıracak olan harekettir. Bu hareketin iki birbirine bağlı ifadesi vardır;

a) Yaimz Türkiye'deki değil, bütün Kürtlüğün kurtuluşunu gözetme: Kürt halkı (işçi ve köylüleri) Türkiye'ye has bir «millî akıbet» değildir. Iran hudutlarından Irak Suriye'ye kadar, eski

103 Oıı altı kelime okunamad ı (y.n.).

217

Page 218: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Osmanlı İmparatorluğunun eczası olan, şimdiki cumhuriyet hu-dutları civarında bilhassa İngiliz ve Fransız emperyalizmlerinin sömürgesi halinde ezilen ve soyulan bir Kürtlük var. Türkiye hu-dutları dışındaki Kürtlerin sömürge şartlarını tekrarlamak bir tö-

\ toloji olurdu, Çünkü onlar adı üstünde sömürgedirler. Biz (im — y.n.) burada, Türkiye içerisindeki Kürtlerin de dışarımızdakiler-den farksızcasıha, sömürge usullerine tabi olduğunu göster-me (miz — y n.), «Şark Balkanları» üstünde çırpınan (İngillz-Fransız-Türk ve ilah) sömürgesi halindeki bütün Kürtlük azınlık-larının mukadderatça ortak bir kül teşkil ettiğini ispat etmek için-di., Şu halde Kürdistan halkının kurtuluşu demek ayrı bir devlet teşkiletmeye kadar (...)174 Kürtlüğün kendi mukadderatına, siyasî bağımsızlık derecesinde kendisinin sahip olmak hakkı, yalnız Türkiye'deki Kürtlerin değil, Şark Balkanları üstünde parçalan-mış olan bütün Kürtlüğün bir tek sosyal ve siyasi yapı halinde kurtuluşu demektir. Bu kurtuluşun mefkûreleştirildiği (ülküleş-tirildiği, idealleştirildiği — y.n.) gün, Irak ve Suriye'de Kürtleri, eski zamanın «koç başı» gibi sömürge halkına karşı tokuştur-makta menfaatdar olan emperyalizm, Kürtlükten layık olduğu silleyi yemiş olacaktır..

b) Kürtlüğün sömürge kurtuluşu ancak tüm dünya mazlum milletlerin kurtuluşu ile el ele yürüyebilir: Mazlum Kürdistan halkı, kurtuluşu zalim anavatanlara karşı bir savaş açarak başarabilir. Herhangi bir savaşta düşman cepheyi açıkça görmek ne kadar zaruretse, müttefik kuvvetler bulmak da o derece elzemdir. Kür-distan'ın düşmanı genel olarak dünya emperyalizmi, özel olarak-Türkiye sermayedar sını-fıdır. Şu halde müttefiklerini de özel ola-rak Türkiye içindeki ezilen ve soyulan sınıflar arasında ararken, genel olarak, tüm dünya mazlum milletleri ile, meselâ Suriye, Irak ve ilah... gibi sömürgelerin işçi ve köylü sınıflar: ile emperyaliz-me karşı ortak cephe kurmağa mecburdur. Bu bakımdan da ge-ne Kürtlük davası, emperyalizme düşman olmağa, maddi vazi-yet; icabı mecburidir.

2 — Cazibe Kuvveti: Kürtlüğün sömürge kurtuluş hareke-

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

218

Page 219: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tini, komünizm yoluna çekecek olan kuvvet bellidir, a) Tüm dünya mazlum halklarının kurtuluşunu mefkûreleştiren, gerçek-leştiren, dünya ihtilâlcisi, bütün dünya proletaryası (...)175,yani genel olarak komünizm ve III. Enternasyonal.

b) Türk burjuvazisi tarafından ezilen ve soyulan tekmil Türkiye mahkûm sınıflarının kurtuluşunda kendi kurtuluşunu gö-ren ve gerek Türkiye çalışkan köylülüğünü ve gerekse mazlum Kürdistan halkını kurtarmak istemedikçe ve kurtarmadıkça ken-di kurtuluşunun imkansız olduğunu iyi bilen Türkiye proleteryası, yani Türk Komünist Partisi...

Şu vardığımız mantıkî neticeden sonra daha pratik bir sor-gu açıverelim: Kürtlük komünist şiarlarını tutar mı? Bu sorguya cevap vermek için Kürtlük kelimesinin manasını bir daha gözö-niinde tutalım: 1 — Herkim Kürtlük: Türk burjuvazisiyle zar veya zor birleşmiş Kürt ağaları, beyler ve burjuvaları; 2 — Mahkûm Kürtlük: Kürt köylülüğü,-Kürt miriyvoları, Kürt ameliyeleri ve iş-çileri... Biz Komünizmi tutacak Kürtlerden bahsederken mah-kûm kürtlüğü murad ediyoruz; ve onlar komünizme dört elle sa-» rılmağa hazırdırlar. Bunun pratik, gayet pratik delilini mi ister-siniz? İşte size iki vak'a : '

1 — Normal Zamanlarda: Kürt fukarasının fazla patriar-kal olduğu, öldüm allah ağasından ayrılamayacağı, ağanın ise, onu ikide birde emperyalizme yahut Kemalizme satacağı... gibi bir yave var. Fakat bu kanaat evvelâ, insan mukadderatında-ta-rihi maddeciliğin manasını hazmedemiyen, insanların «mutlak fi-kir»le, hatta «mintarafillah» (Allah tarafından — y.n.) harekete geldikleri zu'munu (zannını — y.n.) geviş getiren baba yiğitlerle Kürdistan fakir halkını ya tanımıyan veyahut tanımamazlıktan gelmekte çıkarı olanların harcıdır. Hakikatte Kürt fukarası ve köylülüğü en normal zamanlarda bile her gün ağaya isyan eden, ağayı mütemadiyen inkâr eden bir unsurdur. Misali: Aşiret fira-

139 Dört kelime okunamad ı (y.n.).

219

Page 220: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

/

nleridir. Bu ufak ve mevzii gibi görünen hadise, Kürdistan içinde şümullü (kapsamlı — y.n.) bir keyfiyettir. Ve Kürt fukarasının hakim görüldüğü ve dolayısiyle onun emperyalizme satılık mal olmaktan ne kadar kolay ayrılabildiğini gösterir. Fakat bu nor-mal zamanlarda böyle.

2 — İhtilâl günlerinde: Kürt fukarasının kendi yolunu ne çabuk bulduğunu yukarıda bir misalle görmüştük: Şeyh Sait is-yanında Kürt ağalarının birden bire Kemalizmle el altından uz-laşmağa mecbur oluverişi, isyan eden Kürdistan fukarasının biz-zat ağaları da «yağma» etmiş olmasıdır... Demek kat'i günde, Kürdistan fakir halkı sınıf; vaziyetini pek alâ hissedebiliyor. İş bunu ona bilinç ve şiar şeklinde öğretebilmekte ve yaptırabil-mektedir.

Şu halde Türkiye Komünist Partisine iki görev düşüyor: 1 — Mazlum Kürdistan halkı ile bağlanmak; 2 — Bir Kürdistan Komünist Partisinin kuruluşunu kardeşçe hazırlamak... Bu iki görev de hiç olmazsa bugün için teorik olmaktan çok pratiktir. Ata binmek ata binmekle olur. Ve teori ancak pratik ile atbaşı gidecektir. Bununla beraber, bu iki nokta üstünde son iki kelime ile ufak bir işaret yapmak yeter:

1 — TAKTİK VE STRATEJİ: Strateji bakımından Türkiye İşçi Sınıfının Kiirdistan'daki ihtiyat (yedek - y.n.) müttefiklerine yuka-rıda kısmen işaret etmiş idik. Batı vilayetlerinde gelişen yerli ka-pitalist sanayi, Şark vilayetlerindeki tabii ekonomiyi parçalar-ken, mevcud küçük sanatları da tahrip eder. Büna mukabil de-ğil Kürdistan'da tekmil Türkiye'de açılan yeni sanayi teşeb-büsleri, açıkta hazır kalan iş gücünü emecek kadar geniş de-ğildir. Zaten geniş bile olsa, Kürdistan halkının omuzları üstüne çıkan yoksulluk o kadar ağırdır ki uzak şehirlere göç bile ede-cek halleri yoktur. Onun için genel olarak sömürgelerde görülen vetire (süreç — y.n.) buraları da kasar kavurur: Köylülüğe doğ-ru ric'at, koyu kara cahillik... Fakir halk tabakalarının toplu teş-kilatlı ve devamlı mücadele kabiliyetini baltalar. Bugün Kürdis-

220

Page 221: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

tan'da Türk işçileri ile onun keşif koluna müttefik olacak sınıf-lar genel olarak mazlum Kürdistan köylülüğüdür. Bu köylülüğün ortalama % 25'i «ameliye» ve hizmetçi ağalığa has bir çeşit zi-raat işçisi ve % 50 den fazlası da mîriyvo farz edilse, hiç olmaz-sa % 75 köylülük topraksızdır. Yani Komünist Partisinin zirai programını ölümü göze alarak tutacaktır. Kürdistan'daki şehir proleterler sınıfı % 1,5 kadardır. Bunlar şehir plepleri ile sana-yi işçisi arasında sayılacak işçilerdir Kürdistan'ın küçük aydınla-rından hiç olmaz ise nüfusun % 1 kadarı, bir sömürge kurtuluşu için gösterilecek yolu bekleme vaziyetindedir. Şehir küçükbur-juvaları % 7.6'yı buluyor. İşte partinin müttefik ve bağ arayacağı sınıf ve zümreler bunlardır. Komünizmin Kürdistarj faaliyetinde, keşif kolu hiç şüphesiz bu günkü Türk proletaryasının yardımı ile, Kürt proletaryası (Kürdistan işçi sınıfı) olacaktır. Kürt işçileri bütün bir mazlum millet adına girişeceği sömürge sosyal kurtuluş savaşında büsbütün dayanaksız kalmamak ve devrimde pro-letarya hegemonyasını muhafaza etmek için şu klasik Bolşevik usülleriyle hareket edecektir.

' a) Stratejice: Kürt proletaryası orta sınıfları, yani (kü-çükburjuvazisi + Kürt aydın) ları davasına bağlıyaraktan, başta ameliyelerin hususi teşkilatı gelmek üzere tüm miriyvoları bu sa-yede de bütün Kürt köylülüğünü kendine çekecek ve hep birden Kürdistan işçileri ile köylülerinin demokratik diktatörlüğüne gö-türecektir.

b) Taktikçe: Kürt proletaryası, Türk proletaryasının kar-deş yardımı ile ve keskin Bolşevik sınıf mücadelesi usulü ile harekete geçecek. Kürdistan'da başlayan demokratik burjuva devrimine proleter damgasını vuracak, sömürge kurtuluşunu sosyal kurtuluşa ve sosyalizme doğru, asgari programdan baş-lıyarak inkişaf ettirecektir.

2 — TEŞKÜ-AT: Bu işleri yapacak Kürt proletaryanın bir Genel Kurmayı )teşkil edilmelidir: Kürdistan Komünist Partisi. Fakat böyle bir teşkilatın kurulması için deyim yerinde ise, ağa-beylik vazifesi Türkiye Komünist Partisine düşer. Türkiye Ko-münist Partisi, uzun siyasi tecrübelerini, Kürdistan'ın içinde ya-

221

Page 222: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

şadığı şartlara adapte ederekten bu vazifeyi yapabilir. Parti-mize bu bakımdan düşen iki önemli yetiştirici ve hazırlayıcı rol vardır: 1) Fikriyat rolü, 2)'Teşkilat rolü.

a) Fikriyat Rolü: Savaş içinde yetişecek kardeş Kürt Partisine, Türkiye Komünist (Partisi — y.n.) Leninci Marksizmi silah olarak vermelidir ki, bu silah Kürt proletaryasını olduğu gibi, onun vasıtası ile Kürt orta sınıflarını ve köylülüğünü de ha-rekette (Ağa + Burjuva + Küçükburjuva) fikriyatının zararlı te-sirlerinden tamamiyle korusun. Kürt işçisini yabancı sınıfların ideolojik tesiri altında bırakacak yerde, öteki sınıfları kendi fikri-yat ve teşkilat hegemonyasına candan inandırsın. Meselâ isyan komünizmce bir sanattır. Bu sanatın işçisi bütün işçiliklerin ya-ratıcısı ve sebebi olan işçi sınıfının biricik mefkuresi, komünizm, Leninci Marksizmdir. Bolşevizmde isyanla oynanmaz. İsyan bir puçizm, üç beşyüz kişinin işi değildir. «Halkın geniş kitleleri için-de bir tepki fışkırtan» (Lenin) ihtilâldir. Hiç şüphe yok ki, Kür-distan halkı böyle bir ihtilâlin sanatkârlarına muhtaçtır. Bu san'-atkarları yetiştirmek, bu sanatı en yüksek ve en göz kamaştırıcı şekli ile gerçekten tatbik etmek için şart, keşif kolunu, teşkilat-larını burjuvaziyle (...)176 ağa ve küçükburjuva fikriyatından ke-sin sınırlarla ayıracak ve her türlü maceracı «devrimciliklere kapılmaktan alıkoyacak olan marksizmi, en büyük ihtilâl ilmini özümlemek, benimsemektir.

b) Teşkilat Rolü: Kürdistan'da (Merkez Komite)'sinden (Hücre) Serine kadar bütün unsurları ile tam bir Bolşevik bir par-ti yaratmakta Türkiye işçi sınıfının keşif koluna mühim mecbu-riyetler gelir dayanır. Herhangi siyasi cereyanlar içinde taktik bakımından yönelişlerde aldanmamak, harekette kütlelerin yan-lış sürüklenişlerine meydan bırakmamak ve hatta kapılmamak için, bağımsız Kürdistan Komünist Partisine doğru inkişaf et-mek idealdir. Böyle bir teşkilat, partimizin gizli faaliyet tecrübe-lerinden çok istifade edebilir. Mamafih partimiz özde kardeş ol-makla beraber önce ana teşkilat, sonra ağabey teşkilat olduğuna göre, Kürdistan'ın yeni mahalli ve hususi şartlarına göre büs-

139 Dört kel ime okunamad ı (y.n.).

222

Page 223: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

bütün mahsus (spesifik) savaş şekil ve şiarları bulmakta, bil-hassa ilk zamanlarda bütün kuvveti ile ve imkanlarıyla uğraşma-lıdır. Nereden başlamalı? Bugünkü Kürdistan'da, herhangi bir komünist hissiyatı ve teşkilatı yaratmak için mahallin özellikle-rine bakınca iki noktadan işe girişmek zarureti vardır: 1) Kad-ro yetiştirmek, 2) Partizanlar hareketi.

Bunlardan birincisi partimizin emekleme devrinde iyi işlen-miş ve bugün muayyen istikametlerde yetecek kadar meyvele-rini ve derslerini vermiş tecrübeler hazinesinden bol bol besle-nebilir. İkincisi, bilhassa Kürdistan'in özel durumu ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bu sahadaki tecrübeler hazinesini partimizin tarihçesin-de bol bol bulmanın imkanı yoktur. Fakat Partimiz biricik Dünya Partimizdir. Komintern'in uluslararası tecrübeleri o kadar zengin-dir ki, yeni savaş fikriyat ve teşkilatı hazine değil, deryalar kadar geniş ve bereketli bir kaynak olabilir.

Bu iki ana halka için, bir çok sıçramalar, sun'i köprüler veya "mancınıklar yapılabilir. Zemin, geçen izahatlarımızdan da azçok anlaşılabileceği gibi, müsaittir. Mamafih biz yine Lenin ustamızın «tabii muvasala»sını (birbirine kavuşma - ulaşma — y.n.) son bir defa daha hatırlamış olalım. Köylülük için umumiyetle koyduğu-muz «tabii muvasala» yolları aynen Kürdiştan köylülüğünün özel-liğinde de ihmal edilmedikçe muhakkak ürünlerini verecek ve he-defe erişecektirler. Bu «tabii muvasala» yolları sırasında, meselâ daha ilk düşünüşte hatıra gelenler şunlardır: Kürt aydınlarının halka yakın zümrelerini, muhtelif müessese ve noktalarda aydın-latmak ve yetiştirmek, onlardaki yüzyıllık ürkekliği devrimci çe-likleme, usulü ile silmek, büyük şehirlerde Kürdiştan halkından sık sık rastlanılan Kürt proleter, müstahdem ve hatta küçük bur-juvaları içinde tutkunca ve spécifiquement çalışmak. Türkiye'-nin batı vilayetlerinde bile, bazı şehirlerde Kürdiştan halkından toplanmış olanların bir fazileti vardır: Bu toplananlar eğer halk-tan kimseler ise, genellikle pederşahi psikolojisinin, bu züm-reye karşı şehirlerde beslenen hislerle de kışkırtılması yüzün-den, hepsi de bir nevi komünüte, camia halinde kollektif ya-şarlar. Hususi Kürt mahalleleri, Kürt sokakları vardır. Çoğun-luğu proletâr ailelerden teşekkül eden bu semtler, denilebilir ki

223

Page 224: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Türkiye Komünist Partisinin spécifique işi için, Türk ve Kürt proletaryalarının sıkı el birliği için Türkiye ve Kürdistan halk kitlelerinin ortak hareketi için başlangıçta işlenecek bitmez tükenmez birer maden damarı değil midirler?

Bu konuya Marks'ın sözü ile başlamıştık. Son sözü yine Lenin'e bırakalım: «Sömürgelerle Avrupa küçük milletlerinin kalkışması olmaksızın sosyal devrimin mümkün olduğunu dü-şünmek, bütün batıl itikatları ile küçükburjuvazinin devrimci patlangıcı (infilak) olmaksızın şuursuz proleter ve yarı proleter kitlelerinin asriler, papazlar ve istipdat aleyhinde ve milli boyun-duruğa karşı hareketi olmaksızın, sosyal devrimi düşünmek, sosyal devrimden vazgeçmek, yüzgeri etmek manasına gelir. «Saf» temiz bir sosyal devrim bekliyen beyhude bekler. Öyle bir devrim lafta kalan bir devrimdir, ki gerçek devrim de öyle değildir» (Lenin; Marksizmin karikatürü ve ilh..;)

224

Page 225: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Sadeleştirmede kullanılan sözcüklerin, metnin orijinalindeki kar-şılıkları :

Acil: Müstacel Aday: Namzet Adına: Namına Ağırlık: Sıklet Ajitasyon: Tahrikat Alçakgönüllülük-: Tevazu Amaç: Gaye Anlam: Maıia

Bağımsız: Müstakil Bağımsızlık: İstiklâl Bağlamak: Nisbet etmek Baskı: Tazyik Basın: Matbuat Başarı: Muvaffakiyet Batı: Garp Bayındırlık: Nafia Belirli: Muayyen Bile bile: Bililtizam'

Çağ: Devir Çağdaş: Muasır Çap: Mikyas , Çekirdek: Nüve\ Çelişki: Tezat

A —

Antlaşma: Muahede Arama: Tahririyat Araştırmacı: Tetkikci Artık-değer: Zait-kıymet Artık-ı Ürün: Munzam Mahsul Aşama: Merhale Aydın: Münevver Azınlık: Ekalliyet

B —

Bilimsel: İlmî Bilinç: Şuur Bilinç-altı: Taht-el şuur Birleşik: MUttehid Biricik: Yegâne Birliği: Cem oluşu Birim: Vahd-i kıyas Birinci olarak: Evvelâ Boşuna: Beyhude

C —

Çevre: Muhit Çoğunluk: Ekseriyet Çok: Ziyade Çözülme: İnhilâl

225

Page 226: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Daha sonra: Atisinde Dayanışma: Tesanüt Değer: Kıymet Değişim: İstihale Değişim: Mübadele Delil: Hüccet Denge: Muvazene Devrim: inkılap Deyim: Tabir Dış: Hariç

— E

Egemen: Hakim Eğilimli: Mütamayil Ek: Munzam Ekonomi: İktisat Ekonomik Determinizm: İktisa-

di Mnayyenatçılık Eksiltme: Münakaşa Eleştiri: Tenkîd Elverişli: Müsait Emeklilik: Tekaüdiye

D.şmda: Maada Doğru orantılı: Mebsuten mtite-

nasib Doğu: Şark Dolaşım aracı: Tedavül vasıtası Dostluk: Muavenet Durum: Vaziyet Dünya: Ciban Düzen: Nizam Düzenlice: Bililtizam

Engel: Mani Eşit: Müsavi Eşitlik: Müsavat Eşkiyalık: Şekavet Ete kemiğe bürünme: Tecessüd Etkilenmiş: Müteessir Etkili: Müessir Evrim: Tekâmül Evrensel: Alemşumûl

— F —

Finans - Kapital: Mali Sermaye

Geçiş: İntikal Geçmiş: Mazi Gelecek: İstikbal Geleneksel: Ananevi Gelişim: İnkişaf Genel: Umumi Genellikle: Umumiyetle Genel gelir: Umumi varidat Genel olarak: Umumi olarak

G —

— H —

Hele: Bahusus Hırsızlık: Sirkat

Gerçek: Hakiki Gerçekte: Filhakika Gerekmek: İcab etmek Görevli: Muvazzaf Görünmek: TecessÜm etmek Görünüşte: Sureta Güney: Cenub Güven: İtimat

Hiyerarşi: Silsile'! meratip

226

Page 227: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

— i

İÇ savaş: Dahili harb İdeoloji: Fikriyat İhtiyar Heyeti: Heyet-i İhtiyari-

ye İki yüzlü: Müraî İkinci olarak: Saniyen

— K Kapitalist: Sermayedar Kapitalizm: Sermayedarlık KapitalizrA - öncesi: Kablel ser-

mayedarlık Karakter: Seciye Kare: Murabba Karşılaştırma: Mukayese Karşılık: Mukabil Kategori: Makûle Kavram: Mefhum Kayıtlı: Mukayyet

— M Macera: Sergüzeşt

— N Nicelik: Kemmiyet

— o Objektif: Afâkî Olay: Hadise Olumlu: . Müsbet Olumsuz: Menfi

— Ö Ölçü: Mikyas Önce: Evvelâ önem: Ehemmiyet Önemli: Mühim örnek: Misal

— P Parça: Cüz Parti: Fırka

— R Reform: Islahat Resmi bildiri: Tebliğ'i resmi

İlerleme: Terakki İlgi: Alâka İlişki: Münasebet İlkel: İptidai İnceleme: Tetkik İşçi: Amele

Kayıtsızlık: Lakaydî Kesin: Kat'i Konu: Mevzu Konuşma: Muhavere Köpekçe: Kelbi Kural: Kaide Kurtuluş fidyesi: Fidye-i ne Kurum: Müessese Kuzey: Şimal Kültür: Hars Kültürel: Harsi

Modern: Asri

Nitelik: Keyfiyet; vasıf

Oran: Nisbet Ortak: Müşterek Ortalama: Vasati Oybirliği: İttifak'ı ârâ

Özel: Hususi Özel Gelir: Hususi Varidat Özellik: Hususiyet Özellikle: Bilhassa Özet: Hulasa

Pratik: Ameli

Ruhsal durum: Ruhi hâle

227

Page 228: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Savcı: Miiddeumumı Seçim: İntihab Sıkı * yönetim: Idare-i Örfiye Sınıfsal: Sınıfi, Sıradan: Lalettayin Sistem: Manzume Somut:. Müşahhas Sonra: Saniyen / Sonuç: Netice Som: Snai Sorumluluk: Mesuliyet Sosyal: İçtimai Sosyal - tabiî yetenek: İçtimai-

yata! fikri istidadı

Şartlar: Şerait

Taktik: Tabya Taraf: Cihet -Tarafsız: Bt'taraf Tartışma: Münakaşa Tekeâ: İnhisar Tekelci Kapitalizm: İnhisarcı

Sermayedarlık Tepki: AkstUamel

Ulaşım araçları: Nakliye vası-taları .

Uluslararası: Beynelmilel

Ülke: Memleket Ülkü: Mefkûre Üretici Güçler: İstihsal Kuv-

vetleri

Yabancı: Ecnebi Yapı: Bünye Yayın Organı: Nagir-i Efkâr Yayınlanan: Neşredilen Yazar: Muharrir -Yedek Güç: İhtiyat Kuvvet

Zamanında; Vaktinde .

Sovyet: §ur*? Sovyetler Birliği?.- Sovyetler #

tfhadı Soyut: Mücerret Sömürge: Müstemleke Sömürü: İstismar Sözkonusu: Mevzft Müts Sözü geçen;. Zikri »eçe» Subay: Zabit Sübjektif: Enlüsl Süreç: Vetire \ : Strateji: Sevkileey?

Şimdiki durumda i " Halde T

Terim: Istılah Tersine; Bilâkis Toplam: Yekta Toplantı: İçtima Toplum: Cihet Topu birden: Mecmû heyeti Tüketim: İstihlâk Tüm: Tekmil

u — Uyuşmazlık: ihtilâl Uzman: Mütehassıs

Ü -Üretim-' İstihsal Üretmen: Müstdnffl Ürün: Mahsul

Y — • Yetinme: İktifa etme Yetki: Selâhiyet Yön: CUnd Yön: İstikamet Yüzölçümü: Mesa-ı Şathij# Yüzyıl: Asır

Z — _ • ¡firaat: Tarım

Page 229: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

İ Ç İ N D E K İ L E R

GİRİŞ 15

ERMENİLİK .. 19

A) Komünizmin Rolü 21 B) Sovyet Devriminin Rolü 23

TARİHİ VAZİYET . . 30 NÎCELİKÇE KÜRTLÜK 36 NİTELİKÇE KÜRTLÜK- (MİLLET OLARAK) 40

I — Yurt Birliği 41 II - Özdil Birliği 41

III - Kültür Birliği 43 İktisat Birliği 46

1-Kaçakçılık 46 2- Gümüş Para 54

b) SOSYAL MÜNASEBETLER VE KÖYLÜLÜK

SINIFLAR . . . . . . . . 56

I — Şehir Küçük Burjuvaları . . . . . . . 57 İL — Aydınlar s #8 ili — Burjuvalar c • ; M '

KÖYLÜLÜK . .

I — Beylik ve Ağalık (Aşiret) . . . . . , . , . ; . M II — Köylülük . . . . 75

İskân Edilmiş Köylüler . . . . f i ^Ameiiye"ler 76 Ağanın Köyü . . . . . . . . . . . . . 79 Ağaının idaresindeki Köyter . . . .. . ; 79

2 2 9

Page 230: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

Serbest Köyler 80 Ruhani Ağalık (Seyidlik) = Niyaz 82 Fani Ağalık (Beylik) = Haraç . 83

İŞÇİ SINIFI VE KÖYLÜLÜK . 87

c) SÖMÜRGE SİYASETİ . 91

AĞALIKLA UZLAŞMA 92 I — Arazi Meselesi 93

II — İdare 98 III — Burjuva Adaleti 102

İKTİSADÎ SÖMÜRÜ 109

I — Finans - Kapital • 113

a) Mahallî Kıymetleri Finans - Kapitalleştirme . 113 -b) Mahallî Sınıf ve Zümrelerden Müttefik Der-

lemek 115 c) İmar ve Bayındırlık imtiyazlarını Zaptetmek 116 d) Ziraî Ürünleri Tekelleştirmek 117

II — Pazar ve İlk Madde 118 III — Maliye Satırı 125

A) Kitapta Yazılı Vergiler (Sözde Legal Vergiler) 126 B) Kitabında Yazılı Olmayan Vergiler (Sözde İl-

legal Vergiler) 128

SİYASÎ BASKI 131 Ağalıkla Münasebet 140 Tehcir ve İskân 142 İmha Siyaseti 145 Baskı 154 Temessül (Asimilasyon) 161

TEPKİLER SOSYAL PSİKOLOJİ 169

ANARŞİK TEPKİLER 175

SİYASÎ TEPKİLER 178

İSYANLAR . . 187

Şeyh Sait İsyanı . • • 189

Ağrı Dağı İsyanı 192

230

Page 231: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

PARTİ ve "ŞARK" 199 Mesele Çetindir 206

Mesele Acildir . . 208

I — İrtica Meselesi 206

A) Gerilik 206

B) İrtica Haraketi 207

II — Devrim Meselesi > . . . 210

I — Kemalizm Anti - Emperyalisttir 210 II — Kürdistan Halkı Anti - Emperyalist Olur mu? . 217 a) Yalnız Türkiye'deki değil, bütün Kürtlüğün

kurtuluşunu gözetme 217

b) Kürtlüğün sömürge kurtuluşu ancak tüm dünya mazlum milletlerinin kurtuluşu ile elele yürüyebilir 218

1 — Taktik ve Strateji . . 220 2 — Teşkilât 221

231

Page 232: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)

D Ü Ş Ü N C E ve DAVRANIŞ GAZETFf ı İ

OKIJ, OKUT, YAY Abone ol, abone bul İsteme Adresi: ODAK Basın Yayın Dağıtım

Bab-1 Ali Cad. Bey Han No: 29/202 Cağaloğlu / İSTANBUL

BASIN/YAYIN/DAĞITIM

• SOSYALİST Düşünce ve Davranış Gazetesi • YOL YAYINLARI • KIVILCIM YAYINLARI • KIVILCIM DERGİSİ • ODAK YAYINLARI • VATAN PARTİSİ YAYINLARI

Genel Dağıtımı

isteme Adresi: ODAK Basttt Yaytn Dağtttm Bab-t Ali Cad. Bey Han No. 291202

Cağaloğlu / tSTANBUÜ

Page 233: İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)