32
S ERÇESME ¸ A YLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: [email protected] Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00 Yayýn Türü: Yerel - Süreli FÝYATI: TL 3 / 3 / £ 3 EKÝM 2005 SAYI: BU SAYIDA ÝSMAÝL KAYGUSUZ Dedeler Kurultayýnda Konuþma: Mürþid-i Kamil’e Varýp El Almayan Dede Olamaz AHMET KOÇAK Ali Doðan Hakk’a Yürüdü FÝKRET OTYAM Çýnçýn Baðlarý’nda Aþýklar Þenliði ESAT KORKMAZ Aleviliði Yaratan Koþullar - Aleviliði Yaratan Ýnsanlar - Bölüm II ÝSMAÝL KAYGUSUZ Aleviliðin Ýslam Dýþý ve Ýslam Öncesi Kaynaklarý - Bölüm II ÝSMAÝL METÝN Âþýk Ali Metin Dede Hakk’a Yürüdü HAÞÝM KUTLU Alevilikte Irkçýlýk ve Kincilikya da Lütfi Kaleli’ye Saygýlarla MURTAZA DEMÝR Ayrýmcýlýða Son Verin AHMET KOÇAK ABF Ýkinci Genel Kurulu HASAN HARMANCI Aleviliði Saran Paranoya Ýdelojisi V AHAP ERDOÐDU Anglo-Amerikan Emperyalizminin Ýdeolojik Aracý Olarak Ýslam - Bölüm II DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR Bu Zincire Bir Halka da Siz Ekleyin Ý. CEM ERSEVEN Hacýbektaþ Türk-Ýslam’aTeslim LÜTFÝ KALELÝ Çaðdaþ Türk Roman ve Öyküsünde Aleviler - Ý. Cem Erseven’in Kitabý Üzerine ABALKIZ Ali Doðan’ýn Alacaklarý KAZIM ENGÝN Haydi Karanlýktan Aydýnlýða KAZIM ENGÝN Devlet Bakaný Doðru Söylemiyor RIZA A YDOÐMUÞ Ýbadet mi? Buyrun Camiye AAKSÜT Yusuf Güvercin ile Söyleþi BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR 9771304 986000 ISSN 1304-986 15 ALEVÝLÝÐÝN ANAYASASI Özde Alevi felsefesinde ve inancýnda “yaradýlýþ” yoktur; varlýða geliþ, varlaþma, varoluþ vardýr. Ne var ki varoluþ tasarýmlarý “yakýn çaðlar”da derlendiði için tektanrýcý dinlerin etkisiyle “yaradýlýþ” tasarýmlarý durumuna dönüþmüþtür. Ancak “örtü” kaldýrýldýðýnda Alevi özgün tasarýmlarýnýn ipuçlarý rahatlýkla gözlenebilir. Varoluþ Çevrimi Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni Alevi felsefesi, Tanrý-doða-insan iliþkisini: Tanrý’dan çýkýp yeniden Tanrý’ya dönen bir çevrim üzerinde açýklar. Tanrý’nýn kendi özünden fýþkýran, taþan ýþýðýn dönüþümler geçirerek ve bu yolla kendi kendine “yabancýlaþarak” evrende, gözle görülebilir biçimler aldýðýný savunur. Tanrý, madde ve eþyanýn; hareketin, hareket soyutlamasý olarak zamanýn var olmasýn- dan önceki mutlak yokluk/hiçlik durumunda, kendi kendisinin tanrýsý iken, insanlar için düþünülmesi/algýlanmasý “güç” bir öze sahipti. Mutlak yoklukta/hiçlikte, yokluðu/hiçliði tartýþmak “anlamsýz” olduðuna göre, bu aþamada bir “tanrý” varlýðýndan söz etmek Alevi felsefesi açýsýndan üretici deðildir. Çünkü Tanrý bu konumda, kendi kendisinin bilincinde; kendi içindeki sonsuz olanaklarýn, yeteneklerin ve güçlerin ayrýmýnda deðildir. Çevrimin hareket ettirici ilkesi olan “güzelliðin görülmeye eðilimi” sonucu Tanrý, sonu olmayan bir yokluðun/hiçliðin içinde kendine bakacak göz ve vecde gelecek bir gönül iste- di; iþte ýþýksal taþma bu gereklilikle baþladý. Bu gerekliliðin belirmesi ile mutlak yokluk/hiçlik, “olanaklý” yokluk/hiçlik durumuna dönüþtü. Tanrý, kendi kendisiyle ilk kez yabancýlaþtý; kendi bilincine ilk kez vardý; evrenin, bütün ruhsal ve maddesel þeylerin yaratýlmasý için gerekli kaynaðý içinde taþýdýðýnýn ayýrdýna ilk kez ulaþtý. Kiþilik kazandý; önce Tanrý iken þimdi “Hak, Hakikat, Gerçek” ya da “Aþk” oldu. Daha sonra ilk yabancýlaþma kademesi olan Hakk’tan; Tanrý’nýn ilk belirme aþamasý olarak algýlanan ve tüm diðer þeylerin onun aracýlýðýyla yaratýldýðý kabul edilen ilk akýl (akl-ý evvel) yaratýldý ve böylece çevrimin, kutsal kökenden (âlem-i gayb) duyularla algýlanabilir / bilgiyle ulaþýlabilir dünyaya (âlem-i þühud) inen alçalan eðrisinin (kavs-i nüzul) hareketi baþlamýþ oldu. Ardýndan sýrasýyla ve her adýmda Tanrý’dan uzaklaþacak biçimde; akl-ý evvel’e verilen bilgilerin belirme aþamalarý olarak algýlanan meleklerin, ermiþlerin, inananlarýn, inanmayanlarýn, cinlerin/þeytanlarýn, hayvanlarýn, bitkilerin ve doðal elementlerin aklý; bu dokuz akýldan kaynaklanan ruhlarý yaratýldý. Tanrý Hak olup “gizilgüç” kazandýktan sonra dönüþümler geçirerek, kendisinden daha az þeyler içeren/daha az kendisi olarak beliren aþamalara doðru yol alýp doðal elemente/saf cevhere deðin indi. Böylece inançta “varoluþ çemberi” olarak algýlanan çevrimin, kutsal kökenden çýkýp görünür evrene doðru inen alçalan eðrisi’nin hareketi tamamlanmýþ oldu. Alevilik-Bektaþilik felsefesinde varoluþ çemberinin bu ilk yarýsý, tümüyle bir inanç ürünüdür. Düþünceci-idealizm zemininden kaynaðýný alýr. Platon’un idealar-gölgeler/kopy- alar tasarýmýnýn deðiþik bir anlatýmýndan baþka bir þey deðildir. Bâtýni bilince öncelik ver- erek açýklanan ve geçici görünür gerçekler olarak algýlanan nesnel dünyaya göre deðiþmez, kalýcý ve ebedi bulunan bu idealist yan/idealizm; felsefede öncel/yaratýcý görünmesine karþýn, bilimsel bir kaygý gütmeksizin nesnel sürecin/maddeci düþünce temelinin bir gerekçesi, onu haklý, gerekli ve zorunlu kýlmanýn bir “aracý” olmak üzere gönül meþrebine uygun biçimde sonradan kurgulanmýþ bir inanç yaratýsýdýr. Aleviler-Bektaþiler, “zâhiri düþünmenin/zâhiri koþullanmanýn” ötesinde, doðal süre- ci/insan eylemini kutsamak üzere yarattýklarý kendi idealizmlerinden, tartýþmaya kapalý sonuçlar çýkarmaya kalkýþýrlarsa, dünya görüþlerini “baþ aþaðý” çevirmiþ olurlar. Alevilik-Bektaþilik felsefesinde çevrimin ikinci yarýsýný, yani Hakk’tan en uzak nokta olarak beliren doðal element/saf cevherden çýkýp, yabancýlaþma sürecinden uzaklaþacak/her adýmda daha çok Tanrý’nýn kendisi olacak” biçimde dönüþümler geçir- (Devamý 2. Sayfada)

Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Serçeşme Dergisi, Sayı 15, Ekim 2005

Citation preview

Page 1: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

SERÇESME¸

AYLIK DERGÝ

Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.adýna Ahmet KoçakSorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet KoçakYönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635E-posta: [email protected]ý: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00Yayýn Türü: Yerel - Süreli

FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3EKÝM 2005 SAYI:

BU SAYIDA

ÝSMAÝL KAYGUSUZ Dedeler Kurultayýnda Konuþma:Mürþid-i Kamil’e Varýp El Almayan DedeOlamaz

AHMET KOÇAK Ali Doðan Hakk’a YürüdüFÝKRET OTYAM ÇýnçýnBaðlarý’nda Aþýklar ÞenliðiESAT KORKMAZ AleviliðiYaratan Koþullar - AleviliðiYaratan Ýnsanlar - Bölüm IIÝSMAÝL KAYGUSUZ AleviliðinÝslam Dýþý ve Ýslam ÖncesiKaynaklarý - Bölüm II

ÝSMAÝL METÝN Âþýk Ali Metin Dede Hakk’a YürüdüHAÞÝM KUTLU “Alevilikte Irkçýlýk ve Kincilik”

ya da Lütfi Kaleli’ye SaygýlarlaMURTAZA DEMÝR Ayrýmcýlýða Son VerinAHMET KOÇAK ABF Ýkinci Genel KuruluHASAN HARMANCI Aleviliði Saran Paranoya Ýdelojisi VAHAP ERDOÐDU Anglo-Amerikan Emperyalizminin

Ýdeolojik Aracý Olarak Ýslam - Bölüm IIDEVRÝMCÝ TUTSAKLAR Bu Zincire Bir Halka da

Siz EkleyinÝ. CEM ERSEVEN Hacýbektaþ Türk-Ýslam’aTeslimLÜTFÝ KALELÝ Çaðdaþ Türk Roman ve Öyküsünde

Aleviler - Ý. Cem Erseven’in Kitabý ÜzerineALÝ BALKIZ Ali Doðan’ýn AlacaklarýKAZIM ENGÝN Haydi Karanlýktan AydýnlýðaKAZIM ENGÝN Devlet Bakaný Doðru SöylemiyorRIZA AYDOÐMUÞ Ýbadet mi? Buyrun CamiyeALÝ AKSÜT Yusuf Güvercin ile Söyleþi

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

9 771304 986000

ISSN 1304-986 15

ALEVÝLÝÐÝN ANAYASASI

Özde Alevi felsefesinde ve inancýnda “yaradýlýþ” yoktur; varlýða geliþ, varlaþma, varoluþ vardýr.

Ne var ki varoluþ tasarýmlarý “yakýn çaðlar”da derlendiði için tektanrýcý dinlerin etkisiyle “yaradýlýþ” tasarýmlarý durumuna dönüþmüþtür.

Ancak “örtü” kaldýrýldýðýnda Alevi özgün tasarýmlarýnýn ipuçlarý rahatlýkla gözlenebilir.

Varoluþ ÇevrimiEsat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni

Alevi felsefesi, Tanrý-doða-insan iliþkisini: Tanrý’dan çýkýp yeniden Tanrý’ya dönen birçevrim üzerinde açýklar.

Tanrý’nýn kendi özünden fýþkýran, taþan ýþýðýn dönüþümler geçirerek ve bu yolla kendikendine “yabancýlaþarak” evrende, gözle görülebilir biçimler aldýðýný savunur.

Tanrý, madde ve eþyanýn; hareketin, hareket soyutlamasý olarak zamanýn var olmasýn-dan önceki mutlak yokluk/hiçlik durumunda, kendi kendisinin tanrýsý iken, insanlar içindüþünülmesi/algýlanmasý “güç” bir öze sahipti. Mutlak yoklukta/hiçlikte, yokluðu/hiçliðitartýþmak “anlamsýz” olduðuna göre, bu aþamada bir “tanrý” varlýðýndan söz etmek Alevifelsefesi açýsýndan üretici deðildir. Çünkü Tanrý bu konumda, kendi kendisinin bilincinde;kendi içindeki sonsuz olanaklarýn, yeteneklerin ve güçlerin ayrýmýnda deðildir.

Çevrimin hareket ettirici ilkesi olan “güzelliðin görülmeye eðilimi” sonucu Tanrý, sonuolmayan bir yokluðun/hiçliðin içinde kendine bakacak göz ve vecde gelecek bir gönül iste-di; iþte ýþýksal taþma bu gereklilikle baþladý. Bu gerekliliðin belirmesi ile mutlakyokluk/hiçlik, “olanaklý” yokluk/hiçlik durumuna dönüþtü. Tanrý, kendi kendisiyle ilk kezyabancýlaþtý; kendi bilincine ilk kez vardý; evrenin, bütün ruhsal ve maddesel þeylerinyaratýlmasý için gerekli kaynaðý içinde taþýdýðýnýn ayýrdýna ilk kez ulaþtý. Kiþilik kazandý;önce Tanrý iken þimdi “Hak, Hakikat, Gerçek” ya da “Aþk” oldu.

Daha sonra ilk yabancýlaþma kademesi olan Hakk’tan; Tanrý’nýn ilk belirme aþamasýolarak algýlanan ve tüm diðer þeylerin onun aracýlýðýyla yaratýldýðý kabul edilen ilk akýl(akl-ý evvel) yaratýldý ve böylece çevrimin, kutsal kökenden (âlem-i gayb) duyularlaalgýlanabilir / bilgiyle ulaþýlabilir dünyaya (âlem-i þühud) inen alçalan eðrisinin (kavs-inüzul) hareketi baþlamýþ oldu. Ardýndan sýrasýyla ve her adýmda Tanrý’dan uzaklaþacakbiçimde; akl-ý evvel’e verilen bilgilerin belirme aþamalarý olarak algýlanan meleklerin,ermiþlerin, inananlarýn, inanmayanlarýn, cinlerin/þeytanlarýn, hayvanlarýn, bitkilerin vedoðal elementlerin aklý; bu dokuz akýldan kaynaklanan ruhlarý yaratýldý.

Tanrý Hak olup “gizilgüç” kazandýktan sonra dönüþümler geçirerek, kendisinden dahaaz þeyler içeren/daha az kendisi olarak beliren aþamalara doðru yol alýp doðal elemente/safcevhere deðin indi. Böylece inançta “varoluþ çemberi” olarak algýlanan çevrimin, kutsalkökenden çýkýp görünür evrene doðru inen alçalan eðrisi’nin hareketi tamamlanmýþ oldu.

Alevilik-Bektaþilik felsefesinde varoluþ çemberinin bu ilk yarýsý, tümüyle bir inançürünüdür. Düþünceci-idealizm zemininden kaynaðýný alýr. Platon’un idealar-gölgeler/kopy-alar tasarýmýnýn deðiþik bir anlatýmýndan baþka bir þey deðildir. Bâtýni bilince öncelik ver-erek açýklanan ve geçici görünür gerçekler olarak algýlanan nesnel dünyaya göre deðiþmez,kalýcý ve ebedi bulunan bu idealist yan/idealizm; felsefede öncel/yaratýcý görünmesinekarþýn, bilimsel bir kaygý gütmeksizin nesnel sürecin/maddeci düþünce temelinin birgerekçesi, onu haklý, gerekli ve zorunlu kýlmanýn bir “aracý” olmak üzere gönül meþrebineuygun biçimde sonradan kurgulanmýþ bir inanç yaratýsýdýr.

Aleviler-Bektaþiler, “zâhiri düþünmenin”/”zâhiri koþullanmanýn” ötesinde, doðal süre-ci/insan eylemini kutsamak üzere yarattýklarý kendi idealizmlerinden, tartýþmaya kapalýsonuçlar çýkarmaya kalkýþýrlarsa, dünya görüþlerini “baþ aþaðý” çevirmiþ olurlar.

Alevilik-Bektaþilik felsefesinde çevrimin ikinci yarýsýný, yani Hakk’tan en uzak noktaolarak beliren doðal element/saf cevherden çýkýp, yabancýlaþma sürecinden“uzaklaþacak/her adýmda daha çok Tanrý’nýn kendisi olacak” biçimde dönüþümler geçir-

(Devamý 2. Sayfada)

Page 2: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

erek kutsal köken’le buluþmayý amaçlayanyükselen eðri’nin hareketi oluþturur. Varoluþçemberi’nin yükselen eðrisi bütünüyle mater-yalizm zemininde/maddeci düþünce temeliüzerinde yürür; inançta, Tanrýsal özün görü-nüþe çýkan bir yaratýsý olarak görünmesinekarþýn gerçekte, Ortaçað koþullarýnda bu yara-týyla kutsanmak zorunda kalýnan bir ön-cel/yaratýcý’dan baþka bir þey deðildir.

Bir idealizm-materyalizm bileþimi olanAlevilik-Bektaþilik felsefesinde, alçalaneðrinin sonu ve yükselen eðri’nin baþlangýcýolarak beliren doðal element/saf cevher ya dabunun aklý, ruhu; Tanrý’nýn da “tanrýlýðýnýyapamayacaðý” bir yabancýlaþma aþamasýnýsimgeler. Çünkü, doðal element/saf cevher, ya-bancýlaþmanýn son halkasýdýr; en az Tanrý’dýr.Felsefi boyutta doðal element/saf cevher “dörtöðe” ile temsil edilir: Bunlar su, hava, ateþ vetopraktýr. Bu baðlamda, idealizmden materyal-izme kýrýlan, Tanrý’nýn bilgisi/yönlendirmesidýþýnda ve kendi yasalarý/kurallarý içinde geli-þim/deðiþim-dönüþümlerle adým adým “yaban-cýlaþmadan” uzaklaþan bir sürecin baþlangýcýolur. Bu süreç Aristoteles’in “potansiyellik-aktüellik” tasarýmýnýn deðiþik bir anlatýmýdýr.

Varoluþ çemberi’nin yükselen eðrisi’nindönüþümleri giderek soyuttan somuta doðruevrilir. Her þeyin dünya çevresinde döndüðüalgýsýyla beslenen ve bir çember yayýný izleyenhareketin soyutlanmasý olarak bilince çýkanzaman sürecinde; dokuz ruh, dokuz akla ver-ilen bilgilerin görüntülerinin belirdiði tanrýsalmekânlar olarak Atlas, Burçlar, Zühal, Müþ-teri, Merih, Güneþ, Zühre, Utarit ve Ay biçi-minde somutlanýr. Dokuz gök katý’ndangenelde evrende, özelde ortamda; nesnel süre-ci/yaþamý önceleyen nitelikler olarak sýcaklýk,soðukluk; kuruluk ve yaþlýk belirir. Bu dörtöðe ile dört niteliðin iliþkisinden üç âlem, yanicansýzlar âlemi, bitkiler âlemi ve hayvanlarâlemi ortaya çýkar. Hayvanlar âlemi, çevrimdedokuzuncu ve son çevrim kademesi olarak be-liren, derece derece yükselerek Hakk’a ulaþaneksiksiz/olgun/yetkin insaný temsil eden insan-ý kâmil aþamasýyla son bulur.

Tanrý kendisini doðal elemente/saf cevhere,yani su, hava, ateþ ve topraða, koþutunda sýcak-lýk, soðukluk, kuruluk ve yaþlýða taþýmakla birbakýma, varlýðýný da yadsýmýþ olur. Gizilgücü-nü kendi içinde taþýyan bir önceki konak-tan/aþamadan/basamaktan bir sonraki kona-ða/aþamaya/basamaða geçen nesnel süreci,yönlendirmek þöyle dursun, onun nasýl oldu-ðunu bilmekten bile acizdir. Deyim yerindeyseTanrý, bir “dünya” cahilidir.

Cahili olduðu bu “dünyayý” tanýmak/bil-mek, kendi “cehaletine” son vermek için Tanrý,tanrýsal özü en çok içeren yani en çok Tanrýolan insana gereksinim duyar; genelde insan,özelde kâmil insan aracýlýðýyla inançta, geçicigörünür gerçekler dünyasý olarak kutsanan,gerçekte ise varlýk ve olgu anlamýnda maddiözellikler gösteren öðelerden oluþan bir nesnelsüreçten baþka bir þey olmayan bu dünyayýtanýma/bilme olanaðýna kavuþur.

2 Sayý 15

SERÇESME¸

(Baþtarafý 1. Sayfada.)

VaroluþÇevrimi

Vay Allahsýz, vay peygambersiz, vay kitapsýz, acýmasýz zaman, nasýl da geçmiþ/geçivermiþ o koca42 yýl!.

Hani gazetelerde okur, TV’lerde seyredersiniz, “çöp adam” “çöp kadýn”lar vardýr, ne bulurlarsatýkarlar evlerine, muhterem Baþvezirim Recep Tayyip Erdoðan’ýn çok, ama çok kullandýðý birsözcük vardýr, “açýk ve net olarak söylüyorum” diye, bendeniz açýk ve net olarak söylüyor ve dahiyazýyorum, þu satýrlarýn yazarý da tastamam bir “çöp adam”dýr, gerçeðe kocaman bir Hüüü!.

Kabri Nur Ola1944 yýlýnda yeni bir pansiyona taþýndým, Dolmabahçe’den Teknik Üniversite’ye çýkan o muaz-zam merdivenlerin solunda ünlü Ekselsiyor Apartmaný’nýn bitiþiðinde biraz da harap “MabeyinciEmin Bey Apartmaný”na. Zemin katý Boðaz’dan Marmara’ya kadar bigüzel gören. Bir süre buzemin kat, sonra dördüncü kat, yaþamýmýn en keyifli/unutulmaz yýllarý...

Mabeyinci Emin Bey’in iki kýzýndan “Ayþe Teyze”nin dairesinin bir odasý benim, oðullarýMahmut ve Kadir oda komþularým. Üçüncü katta Emin beyin öteki kýzý bir yarbayla evli “HaticeTeyze”. Mahmut ve Kadir emekli subay Ahmet Selahattin Bey’e eniþte diyorlar, benim de oldu,

“Çýnçýn Baðlarý’nda Âþýklar Þenliði6 Temmuz 1963 Cumartesi Saat 21 Büyük Sinema’da

7 Temmuz 1963 Pazar Saat 21 Safa SinemasýProgramý Yöneten: Fikret Otyam”

Fikret Otyam

Page 3: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

3Ekim 2005

SERÇESME¸

onlar gibi “Selahattin Eniþte” diyorum can-ý yürekten ve zamanla pan-siyon mansiyon kalmadý evin üçüncü oðlu olmuþtum.

Resim boyalarýmý taþýdýðým ahþap çantamýn kapaðýndaki çengeldüþmüþ, hani tavla kutularýndakiler gibi. “Eniþte” dedim, “napacaz, þunabak.” Baktý, odasýna çaðýrdý. Oda bir âlem, ne kadar Bafra sigara kutusuvarsa dizelenmiþ, kenarlarýnda eski yazýlar, rakamlar, kimilerinde için-dekinden bir örnek tutturulmuþ; onlara baktý baktý, birisini çekip aldý,karýþtýrdý içindekilerini ve benimkinin aynýsýný buldu ve pür dikkat vida-ladý, bir kaç kez denedi, “al bakalým ressam bey” dedi kývançla. Odasýn-daki o kutularý/torbalarý merak eder dururdum, aman yaradaným nelerneler yoktu!. “Yahu eniþte, nedir bunlar naapacaksýn bu kadar zýmbýr-týyý” deyince çantayý gösterdi, “gördün ne iþe yaradýðýný” dedi ve ekledi:“Bana lazým olmazsa baþkalarýna olur.”

Ýþte kanýma giren de bu sözler oldu, “bana lazým olmazsa baþkalarý-na olur!” Yýllardýr þaþmaz biçimde uygularým bu güzel ve faydalýsözcükleri.

Evde bu “çöp adamlýðýmdan” en fazla yakýnan da Filiz Sultan’dýr, oatar, ben bulur, yýkar, saklarým, “bana lâzým olmazsa baþkasýna olur”diye. Ve oluyordu da, nur içinde yat, “Eniþte Ahmet Selahattin komutan,nur içinde yat..”

Dosyalar.. Dosyalar.. Ve Dosyalardan BirisiniAçanda

1979 yýlýnda göçtüðümüz Gazipaþa (Antalya) ilçesinde Filiz, zeytin tat-landýrmayý da öðrendi, meyva ve süt bol. Peynirler.. Reçeller.. Kara veyeþil zeytinler, mihmanlara sunuyoruz kapýdan uðurlarken, bir nevi diþkirasý babýnda!. Peynir mi helal olsun, zeytin mi bin kere helal olsun,reçel mi en helalinden, ama olanlar o yoklukta titizlikle biriktirdiðimkavanozlara/teneke kutulara oluyor; “bakýn” diyorum, “içindekiler helalolsun, afiyetle týkýnýn ama kavanozumu geri isterim” Filiz apaçýk ayýplý-yor, kaþ/göz çare olmayýnca ve elbette yazdým bunlarý en “açýk seçik”biçimde!. Ýstanbul’da Bebek’te ortak sergimiz var, kucaðýnda bir bebe,orta halli bir vatandaþ boynuma sarýldý candan. “Baba” dedi, “emanetinvar, arkadaþa teslim ettim.”

Emanet mi? Bir çuval dolusu “Oralet” kavanozu, okurum/sevenimkahveciymiþ, yazýmý okuyunca biriktirmiþ!

Þu Suyu Muhakkak Ýçeceksin!Galeriye geldim, yönetici arkadaþ bir bardak su uzattý, “baba bu suyumuhakkak içeceksin!” Zorladýlar, kaymak gibi!.. Gülüþmeler sürüyor,“Ýyi suya hasret kaldým” demiþtim bir yazýmda, Ýstanbullu bir sevenimSarýyer’den bir bidon o caným sudan getirmiþ, “suyu boþaltýn, bidonumuverin” demiþ, nereye boþaltacaklar onca suyu, tuvalete dökmüþler banabir bardak ayýrýp!

Haydi Onun Hali Vakti Hoþ Deðil, Ya Arman?Arman Polat/Ýrma Polat çok, ama çok sevdiðimiz bir Ermeni aile, OMOortaklarýndan diyelim. Her Ýstanbul’a geliþte Ýrma dostlarý/dostlarýmýzýçaðýrýr en has Ermeni mezeleri ve yiyecekleriyle Nahl Suresi 67. Ayetibi güzel yerine getiririz, Yetmez, Ýstanbul’dan Gazipaþa’ya hareketederken Bebek’teki evlerine uðramamýz þart koþulmuþtur. Gazipaþa yað-murunda giymem için lastik çizme/iþçilerin giydiði muþamba ve bidon-la çamaþýr suyu, iþte o bidon bagaja konulurken Arman býyýk altýndangülümser ve yakýnýr: “Gitti bizim bir bidon!” Hep birlikte gülüþürüz.

Çöp adam Fikret Otyam’ýn çalýþma odasýnda elliye yakýn naylontorba/dosyalar/yedi sekiz büyük kutu müzik kaseti; o torbalardan birisinegöz atarken -ara sýra eskiye dönüp o günleri yaþamak için yaparým bu iþi-elime basýlý bir duyuru geçti. Tastamam 42 yýldýr bunu da saklamýþým birsadýk çöp adam olarak, helal olsun bu cana!. Bu el ilanýnda bir de fiyatvar: Tanesi 25 kuruþ.. Ýki de reklam alýnmýþ baský parasýný karþýlamakiçin zaar.. Ön sayfada bir de þiir Mevlana Hazretleri’nden.. Demek kigeceleri düzenleyenler daha Hazret-i Ali’yi/Hünkâr Hacý Bektaþ Veli’yi,nice ulularý, diyelim Pir Sultan Abdal’ý, Ruhsati’yi/Karacaoðlan’ý veayni beyin ve yürekleri anýmsamayýp sarýlmýþlar bir baþka hazrete!.Bunun ayrýmýna 42 yýl sonra vardým desem kýnar mýsýnýz? Ya da deðin-miþim de hýr çýkmamasý için sineye çekmiþim, Göktanrý sizi inandýrsýnanýmsamýyorum..

Âþýk Ali Ýzzet ÖzkanBu güzel ozanýmýzýn evine de gitmiþtim üç beþ kez, birisinde ona çalýnan"türkü aþýrma" suçlamasýna yanýt almak için, nasýl, ama nasýl kahrol-duðunu þu anda bile yaþýyorum, sonunda haklýlýðý çýkmýþtý ortaya ama O,bunun acýsýyla Hakk’a yürüdü.

Mezar-ý Þerif ve Kerbelâ1964 ve 1971 yýllarýnda uzandým bu topraklara ve “mekân”lara. Ankara,Çorum, Samsun, Gümüþhane, Erzurum, Doðubeyazýt, Bazargân kapýsýn-dan Maku, Hoy, Tebriz, Zanjan, Tahran, Damghan, Sabzever, Niþabur,Meþhed.. Ýmam Rýza burada yatýyor, hile ile girebildik yanýna! Yaný-mýzda Ýsveç televizyonundan Barbro vardý. Meþhed Radyosu müdürü kiaslýnda SAVAK yani Ýran gizli servisinden, ilk iþi boynumdaki fotoðrafmakinalarýný, ses alma araçlarýný eliyle çýkarýp arabasýnýn bagajýna kilit-ledi ve Barbro’ya “Çadýri” giydirdik, salt gözleri açýk! Bizlerse sýký sýkýtembihliydik, kesin olarak hangi dil olursa olsun konuþmamamýz için veziyaretim bu koþullarla gerçekleþmiþti!.. Oradan ver elini Tayabat, ÝslamKale kapýsýndan Afganistan topraklarýna.. Herad, Þindand, Dilaram,Giriþk, Kandahar, Kalat.. Gazni.. Ýþte tarihi Kabil kenti. Oradan Bamyan,Doþi, Çarukar ve Celalabat oradan da Kunduz ve nihayet bir ulu insanýnyattýðý Mezar-ý Þerif’e.

1971 yýlýnda yine düþürdüm yolumu oralara, önce Kerbalâ’ya, oradanda yine Mezar-ý Þerif’e.

Kerbela Belde Polis Müdürü Yüzbaþý Nazým Mustafa kente giriþteKarakol’un dýþ kapýsýnda selama durmuþ karþýlamýþtý, “Hoþ geldin mih-man” diyerek, bizzat getirdi Hazret-i Hüseyin’in yattýðý mekâna ve sor-muþtum merakla: “Nazým Mustafa can, acaba fotoðraf ve filim çekebile-cek miyim?”

Þaþýrarak yanýtlamýþtý: “Elbette, evindeymiþsin gibi!”Ýþte Meþhed ve Kerbela farký!

Þimdi Sözüm Serçeþme’cilere”Hep yazar ve söylerim yirmi, yirmibeþ milyon olduðu öne sürülen butoplumun dergisidir Serçeþme, onlarýn dili, gözü, kulaðý, “çerað”ý binbirsýkýntýyla çýkarýlan ve yaþatmaya çalýþýlan!

Bu güzelim, ýþýk dergisinin kaç sattýðýný deðil, kaç kiþiyi aydýnlat-týðýný yazmaya utanýyorum ve gerçeðe Hü diyorum! Bu dergi,Alevilerin/Bektaþilerin sesidir en hasýndan ve yalansýz/dolansýz ama gelgör ki bu toplum kendi kendisini kasýyor bin hayret -sanki öte yandankasýlmasýnýn en hayýncasý uygulanan kýsma/kýsmalar yetmezmiþ gibi-düþünebiliyor musunuz? Ýnsan bindiði dalý keser mi, akýl mý bu? AmaAlevi canlar ayda üç milyona kýyýp bu kesmeye/kesmelere karþýduramýyor/durmuyor! “Mehel” demeye kimin dili/yüreði varýr?

Bir Önerim VarKerbelâ’da, Hazret-i Hüseyin’in makamýnda renkli ve sesli görüntüleralmýþtým Süper 8 film makinamla 1971’de, bu gerçekten “nadide”görüntüleri bikez Ulusal Kanal’da göstermiþtim. Seyredenler haber saldýki “oraya gitmiþ/girmiþ gibi olduk.” Teknoloji deðiþti bu filmi ve renklifotoðraflar CD’ye alýnsa bir mersiye, bir türkü gibi daðýtýlýp varsa can-larýn evlerine, iþ yerlerine ve azýcýk geliri de þu derginin biraz daha yaþa-masý için harcansa!. Sahibi olarak can-ý yürekten “Helal Olsun” diyo-rum. Kimileri “mallarý” için Helal Gýda’lar kuruyor, bizimki elbette“mal” deðil, bir gazete, bir güzel belgedir.

Bu iþ nasýl olur, yaþama nasýl geçirilir bunu dergi yöneticilerine vetüm Alevi canlara býrakýyorum.

Bu can var, sizler de var mýsýnýz?

Ýki Can Dostum Hakk’a YürüdüKasým Yeþilgül’ün Paris’teki kapýsýný çalsam “Evde yoklar” ve ülkesinegelemeyecek bikez daha! Þimdi o çok sevdiði, uðruna acýlar çektiði, çek-tirildiði ve son olarak getirildiði bu topraklara, Ankara’da kavuþtutopraðýna...

Antalya Hacý Bektaþ Veli Cem ve Kültür Evi’nin temeline harcý ilk okoydu, küreði bana verdi ve bir dostluk böyle baþladý Ali Doðan canla,artýk Ankara’ya varanda kapýsýný çalsam “Evde yoklar” bir þairimizindizesindeki gibi!

Alevi hoþgörüsünden yoksun bir hocanýmýn yüreði sýzladý mý bu caniçin sarfettiði yersiz/haksýz/saygýsýz sözlerini anýmsayýp? Acep ÝstanbulKapalýçarþý’da Yemen kýnasý var mý?

Ýnsanlar ölür, yaptýklarý kalýr yadigar iyi/kötü! Her iki can da iyilik-leriyle yaþayacak sevenlerinde.

Sevgili Melikof Ana, acýnýza katýlýyorum o pamuk ellerinizdensaygýyla, sevgiyle, özlemle öperim, baþsaðlýðý dilerim.

Doðan ailesi, acýnýz acýmdýr, sizler saðolun.

Serçeþme’nin notu: Sevgili Fikret Otyam’ýn önerisi baþýmýz, gözümüz üstüne!

Önerisini gerçekleþtirmek için elimizden gelen hizmeti yapacaðýz.

Page 4: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

4 Sayý 15

SERÇESME¸

Aleviliði Yaratan Koþullar, Aleviliði Yaratan ÝnsanlarBölüm - IIEsat Korkmaz

Alevilik Yapýlanýp BiçimleniyorÖnem sýrasý ve etkinliði kimi yazarlarca farklý görülmekle birlikte Ana-dolu Aleviliði genelde çaðdaþý durumundaki þu kaynaklardan beslen-miþtir: Orta Asya’dan gelen Türk boylarý Horasan’dan geçerek Ana-dolu’ya geldiler. Horasan yolunu izledikleri için bunlara “Horasan eren-leri” dendi. Hacý Bektaþ Horasan erenlerindendi ve Baba Ýlyas-ý Haro-sani’nin taraftarlarýndan biriydi. Doðal olarak öncelikle Þii etki’ye karþýneski Türk geleneklerinin, törelerinin egemen olduðu Babailik’ten etki-lendi. Siyasal eþitsizliðe duyarlýlaþmýþ kýrsal kesimde hýzla yayýldý.

Daha sonra Þii etkinin aðýrlýkta olduðu Ahiliði kendi içinde özümse-di. Kimi Ahi erkâný, Bektaþilik inancýna eklendi.

Ahilik, her þeyden önce, Asya’da uygarlýk öncesi eþitlikçi toplumörgütlenmelerinin baðrýnda yeþeren, ama Anadolu’da uygar eþitsizlikçitoplum deðerleri ortamýnda filizlendirilen bir örgüttür. Yukarý barbarlýkkonaðýný aþarak yerleþik yaþama geçen Türkmenlerin, Türklerin, kentesokulan komünal deðerlerin yediciliðinde yarattýklarý dayanýþmacý, pay-laþmacý yatkýnlýðýn ürünüdür.

Asya’dan kopup gelen eþitlikçi donanýmlý, dayanýþmacý, paylaþmacýinsan yýðýnlarý, insanlýk yaþý çok yüksek olan Anadolu topraðýnda; yineayný yatkýnlýk kanalýnda, bir köle dini olarak doðan ancak, zamanla ege-menin ilahi bir ideolojisi durumuna düþen Hýristiyanlýða muhalefetederek kendine yer edinmiþ bu topraðýn yerlisi insanlarla buluþtu; birdevlet dini olarak doðan Ýslamlýða inançsal, sýnýfsal açýdan baþkaldýranÝslam’ýn içindeki Ali yandaþlarýyla kaynaþtý.

Bu buluþup kaynaþmayla genelde, Ortaçað’ýn temel üretim aracý olantoprak, otlak zemininde, çarpýcý geliþmeler oldu: Hz. Muhammet’i mür-þit, Hz. Ali’yi rehber ve Hacý Bektaþ Veli’yi pir kabul eden; Arap Yarý-madasý’nda yeþerip, Ýslam Ýmparatorluðu’nun büyümesine koþut olarakArap ve Arap olmayan halklarýn memnuniyetsizliðiyle beslenip büyüyengeleneksel baþkaldýrýyý, hoþgörü temeli üzerinde yeniden yorumlayýpÝslamlýk öncesi Türk kültürüyle yoðuran, Anadolu’ya özgü dinsel-siya-sal-düþünsel bir inanç sistemi olarak Alevilik-Bektaþilik yapýlanýpbiçimlendi. Özelde ise kentlerde; zanaat, esnaf zemininde, üretimi vebölüþümü düzenleyen, Alevilik-Bektaþiliði yaratan kaynaklarýn Arapkanalýnda örgütlenip Anadolu’ya sokulan fütüvvet, uygarlýk öncesi eþit-likçi insanlýk deðerlerinin kuþatýcýlýðýnda yeniden yorumlanarak, yineAnadolu’ya özgü dinsel-siyasal-ekonomik bir iþ, uðraþ örgütü olan Ahi-lik yaratýldý.

Bâtýn kanalýnda yapýlanan bu iki oluþuma koþut olarak Sünni ege-menin ve Moðol’un “beþinci kolu” gibi davranan Mevlevilik, kentlerdeörgütlendi. Mevlevi kuþatma, kýrda etkili olamadý; topraða, otlaða soku-lamadý; sömürünün dayanýlmaz boyutlara ulaþtýðý siyasal eþitsizliðeduyarlý kýrsal kesimde hýzla yaygýnlaþan Alevilik-Bektaþiliðe ulaþamadý

ama kentlerde Ahiliði, zaman zaman önemli “kirlenmelere” uðrattý.Bütün bunlara karþýlýk Mevlevilik, Alevi-Bektaþi ve Ahilerin, Selçuklu,Moðol egemenine karþý ortak mücadelelerini kýrmaya yetmedi. Osmanlýdöneminde egemenin, baðlýsý durumundaki tarikatlarýn, mezheplerin yal-nýzca adý deðiþti; baþkaldýrý kanalýnda deðiþen bir þey olmadý; Alevi-Bektaþi, Ahi dayanýþmasý sürdü.

Bu yolda, yönde o günlerden bu yana, Sünni kuþatma, Sünnileþtirmeçabalarý, sona ermiþ deðildir. Sayýsýz yanlý yazar-araþtýrmacý Bâtýni birörgüt olan Ahiliði, Anadolu Aleviliðini yaratan insanlarla ayný kökendengelenlerin kent koþullarýnda yarattýðý bu örgütü, bu örgütün insanlarýný,Sünni anlayýþýn daracýk, karanlýk dünyasýna çekmek için ellerindengeleni yapýyorlar. Bu noktada azýmsanmayacak bir baþarý da saðlamýþdurumdalar.

Bugün bu anlayýþa dur demek zamaný gelmiþtir. Anadolu halkýnýntarihini yeniden yorumlamak; insan üretici gücü baðlamýnda Aleviliðiyaratanlarla Ahiliði yaratanlarýn ayný deðerlerle insana, çevreye vedünyaya baktýklarýný, ayný inancý paylaþtýklarýný, ayný hoþgörüylebeslendiklerini kanýtlamak; Ahiliði ve Ahileri, Sünni kirlenmiþliktenkurtarmak, onlarýn sýnýfsal kimliklerini, neye karþý kimlerle taraf olduk-larýný gözler önüne sermek; bu yolla oynanmak istenen oyunu, oyunlarýbozmak gerekmektedir.

“Alevilik-Bektaþilik mi Ahiliði yaratmýþtýr, yoksa Ahilik mi Alevilik-Bektaþiliði?” ya da “Alevilik Ahiliktir; Ahilik Aleviliktir”, “Ahilik, Alevi-liðin bir türevidir” vb. fazla taraf kokan yüzeysel kestirimlerle tartýþmayýüretici kýlmak olanaklý deðildir.

Doðru olan, anlaþýlmasý, bilinmesi gereken Ahiliðin bir Alevilikyaratýsý ya da türevi olarak deðil, Aleviliði yaratan insanlarla kökenortaklýðý olan, ayný deðerler tarafýndan eðitilen, ayný kolektif bilincintaþýyýcýlarý durumunda bulunan insanlarýn, hemen hemen ayný zamanaralýðýnda kentlerde yarattýklarý bir örgütlenme olduðunun bilince çýk-masýdýr.

Hangisi hangisini etkilemiþtir, sorusuna gelince, temel olan karþýlýk-lý etkileþimdir. Ancak, ille de bir öncelik saptanacaksa bu öncelik Ahilereverilmelidir.

Bu yaklaþýmda bir çýkmaz varmýþ gibi görülebilir. Asya’dan göç edenyýðýnlar önce Anadolu’nun topraðýný, otlaðýný, daðýný, taþýný doldurdu,sonra da kentlerini. Kaybedecek daha az þeyi ya da mal varlýðý “taþýn-abilir” olduðu için öncelikle yerini yurdunu terk eden ve Ahilerin “ön-cülleri” olarak yorumlanabilecek olan Asyalý göçmenler Anadolu’nunkýr insaný, tarým üreticisi, hayvan çobaný olunca, kendisine yakýn, özüm-seyebileceði yeterince olgunlaþmýþ kurallar bulamadý. Bunu bir süreçiçerisinde, çeþitli kaynaklardan beslenerek aðýr aðýr gerçekleþtirdi.

Buna karþýn, kaybedecek daha çok þeyi ya da mal varlýðý “taþýna-maz” olduðu için daha sonralarý iyice umarsýz kalýnca yerini terkedenAsyalý göçmen, Anadolu’nun kent insaný, esnafý, zanaatkârý olunca ken-dine yakýn, özümseyebileceði, yorumlayabileceði, yeterince olgunlaþ-mýþ, örgütlü duruma gelmiþ Fütüveti buldu. Bu nedenle Ahilik, Alevilik-Bektaþilikle zamandaþ olmasýna karþýn, daha çabuk kurallandý. Bu bað-lamda, öncelikli etkilenme Alevilikten Ahiliðe doðru deðil, AhiliktenAleviliðe doðru olmuþtur, Alevilik-Bektaþiliði etkileyen “öncü kol” rolüoynamýþtýr, denilebilir

Bektaþiliðin kitle tabanýný oluþturan Anadolu insaný, kaynaktan getir-diði çoktanrýlý döneme iliþkin deðerlerini, geleneklerini, törelerini terketmedi ya da edemedi. Önceki ile sonraki arasýna da bir birlik, bütünlükoluþturdu. Bir yandan Anadolu Ýlkçaðý’ndan gelen düþünceleri kendindeözümserken; diðer yandan, göçer yaþamdan yerleþik yaþama yeni geçmiþinsanlarýn dünyayý bir yorumlamasý olarak beliren son tektanrýcý dinÝslamlýðý Bâtýni açýdan sorguladý; onu dönüþüme uðrattý. Dönüþüm so-nunda vahyi ve vahye baðlý kimlikleri yadsýyan bir “akýl dini” yarattý; bufelsefi dinden baþka bir þey deðildi.

Bektaþilik XV. yüzyýldan baþlayarak Þii öðelerin egemenliði altýndaeski Anadolu inançlarýnýn yeni bir senteze ulaþtýðý Hurufilik’ten etkilen-di. Uðradýklarý zulüm ve baskýdan kurtulmak için Anadolu’ya, Bektaþi-liðe sýðýnan Fazlullah’ýn müritleri, Rumeli dahil hemen her yere göçerekoralara Hurufiliðin esaslarýný taþýdýlar. Bu eylemleriyle tektanrýcý din-lerin, özellikle Ýslam’ýn felsefeleþtirilmesine önemli katkýlar verdiler:

XVl. yüzyýlýn baþlarýndan baþlayarak Ýslam’ýn felsefeleþmesine koþutolarak kolektif bir Türkmen tavrý olarak ortaya çýkan Kýzýlbaþlýk, Bekta-þiliðe kesin damgasýný vurdu. Adama muhabbet, yani insaný sevme, ýþýða

Cemalettin Çelebi’nin TorunuAli Hadi Ulusoy’un Oðlu

1954 - 57 Dönemi Demokrat Parti Tokat Milletvekili1969 - 73 Dönemi Birlik Partisi Tokat Milletvekili

Yusuf Ýzzettin Ulusoy1921-15 Ekim 2005Hakka Yürüdü.

TBMM’de yapýlan törenin ardýndan Hacýbektaþ’ta topraða verildi.

Page 5: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

5Ekim 2005

SERÇESME¸

muhabbet, yani doðaya ve insana dirilik veren özü sevme ve deme muhabbet, yani insanýn öðren-me-öðretme gücünü sevme ilkelerinin kuþatýcýlýðýnda, halkýn siyasal özlemleri öne alýnarakgerçekleþtirilen Kýzýlbaþ isyan, Bektaþiliðe günümüze kadar gelen biçimini verdi.. Tarikat adap veerkâný, Kýzýlbaþ yöntemlerden derinden etkilendi.

Görüldüðü gibi Anadolu Aleviliði bir “günde” doðmuþ deðildir. Geliþimi yüzyýllar sürmüþ;oluþumunda birçok evreler yaþanmýþtýr. Bu bakýmdan onu birkaç kiþinin bir “kafa ürünü” saymak-tan öte Anadolu insanýnýn bir bilinç birikimi olarak görmek gerekir.

Bu noktada genellikle yanýlmalara yol açan bir olguyu tartýþmak istiyorum: Kimi araþtýrýcýlarýnsavlarýnýn tersine Ýslamiyet-öncesi Asya halký, genelde yerleþik yaþama geçmiþ deðildi. Yaniuygarlaþma sancýlarýna henüz yakalanmamýþtý.

VII. yüzyýl’a adým atarken Anadolu yerleþik halký, uygar olmamanýn deðil, tam tersine “uygarolmanýn” sancýlarýný yaþýyordu. Medeni insanýn en büyük zaafý olarak yaþama geçen tektanrýcýinanç “illetine” çoktan tutulmuþtu.

Son tektanrýcý dinin yaratýcýlarý olarak tarih sahnesine çýkan Araplar ise yerleþik yaþama veuygarlaþmaya yeni adým atmýþ olmanýn “karmaþasý” içindeydiler. Dünü temsil eden Bedevi ülküsüyabancýlaþmýþ, yarýný temsil eden yerleþik yaþam deðerleri henüz egemenlik kurabilmiþ deðildi.

Orta Asya halklarýna gelince; onlar, uygar olma ve uygarlaþmanýn biraz “gerisinde” ancak, busürece bir sýçrama platformunda bulunuyorlardý. Saf kandaþlýðýn ve sýnýfsýzlýðýn bir ölçüde çözül-mesine karþýn, ilkel kolektivizm ülküsü henüz yabancýlaþmýþ deðildi. Özgürlük, doðruluk, eþitlikve yiðitlik kapsamýnda özetlenebilecek olan “barbar insanlýk durumu” deðerlerinin güdücü-lüðünde bir kabile, kavim demokrasisi, bir þefler aristokrasisiyle belirgin bir “askeri demokrasi”yaþanýyordu. Arap Yarýmadasý’nda somutta yaþanan bir olgu olmaktan çýkmýþ olan ve ancak sözelgelenekte Bedevi ülküsü olarak öne çýkarýlan ilkel eþitlikçi deðerlere öykünülürken, Orta Asyatopraðýnda bunlar yaþamýn içindeydi.

Bu nedenle Orta Asya insanýnýn “barbar” deðerlerine “öykünmek”, onlarý yaþanan andakideðerlerden “daha ileri” bir aþamada görmek, tam bir yanýlsamadýr.Tersi doðru olsaydý insanlýðýmedeniyet-öncesi “ilkel sosyalizme” döndürmek gerekirdi. “Barbarlýk insanlýk durumu”, uygarlaþ-ma yolundaki her halkýn geçmek zorunda olduðu “zorunlu” bir aþamadýr. Bu aþamayý daha ileri birtoplum örgütlenmesi olarak görmek/algýlamak; “barbar” deðerlerin yaþanan anda “çözücü,çözümleyici” olduðunu kabul etmek demektir. Yaþadýðýmýz sýnýflý toplumda ezilen sýnýf insanýna“modern kimlik” önermek yerine “barbar” olmayý; ezilen sýnýf ideolojisi yerine sýnýfsýz Asyatoplumunun, yani kandaþ toplumun düþünce yapýsýný önermek demektir. Ýnsanlýk durumu bakýmýn-dan “gerilikle” övünmek, tarihi çarpýtmak demektir.

Olmasý/algýlanmasý gereken uygarlýk-öncesi “ilkel eþitlikçi deðerlerle” yaþanan andaki toplum-sal muhalefet deðerlerinin buluþmasýný saptamak, yakalamak ve bunun gerçekleþmesine çalýþmakolmalýdýr.

Bu kapsamda uygarlýða gelinceye deðin insanlýðýn ürettiði “ilkel kolektivizm deðerleriyle”günümüz toplumunda geleceði temsil eden “sýnýf deðerleri” arasýnda bir “ara halka” oluþturan;barbar deðerleri onurlandýran ve onlarý modern kimliðe aktaran; oluþturduðu isyan ideolojisiyle“barbar” olmayý deðil toplumcu olmayý, sýnýfsýz toplumun, kandaþ toplumun ideoloji-öncesidüþünce yapýsýný deðil, toplumculuðu öneren Alevilik-Bektaþiliði anlamak, onu yerli yerine oturt-mak bugünün aydýný için yaþamsal bir görevdir.

Alevilik-Bektaþilik, Ortaçað karanlýðýnda son tektanrýcý din olan Ýslamiyet’i felsefeleþtirerekgeleceði aydýnlatacak bir “ýþýk” olarak belirmiþ; taraftarlarý, birey deðerlerinin ve toplumsal müca-delelerin aðýrlýklý taþýyýcýlarý olarak yaþanan somutta, toplumu ileriye götürecek kimliklerin arayý-cýlarý olagelmiþtir. Bu anlamda inancýný, tüm manevi deðerlerini aklýný kullanarak, yaþama yorda-mýný onurlandýracak, kucaklayacak biçimde yeniden üretmiþtir. Geleceðe yönelik bir “ýþýk” olarakbeliren kimliðini, Sünni Ortodoksluða, bu inancý ideoloji edinmiþ egemen sýnýflara karþý mücadelekoþullarýnda “toplumsal memnuniyetsizlikle” birleþtirmiþ ve bu kanalda modern kimlikle buluþ-muþtur. Bugün ülkemiz özelinde insanlýk kazanýmý olarak ne varsa onun elde edilmesinde, Ortaçaðdeðerleriyle yaþamsal bir mücadeleye giren ve bu mücadeleyi günümüze taþýyan Alevilerin-Bektaþilerin payý yadsýnamayacak denli büyüktür.

Demek ki Alevi olmak, Bektaþi olmak ve Alevilik-Bektaþilik, bir Ortaçað kimliði deðildir.Tam tersine Ortaçað koþullarýnda egemen Ortaçað kimliðine karþý doðup biçimlenmiþ; kendisinisürekli yenileyerek günümüze taþýnmýþ, modern, çaðdaþ bir kimliktir.

Bu kimlik felsefenin temeline;1- Dünyayý “taþýyan” ve “koruyan”;2- Kendini aþarak Tanrý’yla bütünleþmek için düþüncelerinde son derece cesur ve

“kural yýkýcý” olan;3- Fiziksel sorunlarýný dinsel dogmalarýn dýþýnda çözmeye çalýþan;4- Bedenini ve dünyasal yaþamýný “cendereye” alan her türlü baskýyý kýran;5- Düþünen, üzülen, doðru yaptýðý gibi yanlýþ da yapan:6- Öldüðünde sadece düþünceleri yaþayacak olan;7- Kendini yenileyen, özsaygýsýný yitirmeyen;8- Kendi kendisinin efendisi ve tanrýsý olan;9- Kendi kendisinin yaratýcýsý, þekillendiricisi, kanun koyucusu olan bir insanýn

yerleþtirilmesini zorunlu kýlar.Görüldüðü gibi Alevilik-Bektaþilikte birey “yapýcý-yaratýcý bir yýkýcýlýk” içindedir. Buna “yýký-

cý yaratýcýlýk” diyebiliriz.

Ali DoðanHakk’a Yürüdü

Alevi hareketinin öncülerinden, Hacý BektaþVeli Anadolu Kültür Vakfý Genel Baþkaný, Ale-vi Bektaþi Federasyonu Onursal Baþkaný AliDoðan’ý 15 Kasým 2005 günü yitirdik.

Ali Doðan, 10 Aðustos 1929 yýlýnda Si-vas’ýn Ýmranlý ilçesine baðlý Arýk köyündedoðdu. 1960 yýlýnda baþladýðý iþ yaþamýna ölü-müne dek devam etti. 1963 yýlýnda Hacý BektaþTurizm Tanýtma Derneði’nin kuruluþu ilebaþlayan Alevi hareketinin, günümüze kadarsüren mücadelesinin her aþamasýnda yer aldý.Baðýmsýz derneklerin bir araya gelerek merke-zileþmesi için büyük çaba ve emek sarfetti.

Ülkede Alevi-Bektaþi inancýna ve inanç sa-hiplerine yapýlan baský ve kýyýmlara karþý çýktý,hukuksal mücadele yürüttü. Bu nedenle dearkadaþlarýyla birlikte yargýlandý. Ömrününelli yýlýný Alevi-Bektaþi hareketinin geliþmesiuðrunda harcayan Ali Doðan, Birlik Partisi veDemokratik Barýþ Hareketi ile siyaset alanýndade yer almýþtý.

Ali Doðan, Ekim ayýnda yapýlan kongreyekadar ABF’nin Genel Baþkanlýðýný yürüttü.Saðlýðý bozulduðu için kongrede aktif görevalmayan Ali Doðan, oybirliðiyle ABF OnursalGenel Baþkanlýðý’na getirildi.

15 Kasým günü yitirdiðimiz Ali Doðan’ý,17 Kasýmda Vakýf binasýnýn önünde yapýlancenaze töreniyle son yolculuðuna uðurladýk.Törene birçok dernek ve siyasi partinin temsil-cileri katýldý.

Törenin baþýnda AABK Genel BaþkanýTurgut Öker, ABF Genel Baþkaný SelahattinÖzel, HBVAKV Genel Baþkan YardýmcýsýMüjgan Gürbüz birer konuþma yaptýlar. AliDoðan’ýn yaþamýndan ve savaþýmýndan, onurluve yýlmaz kiþiliðinden ve Alevi hareketine yap-týðý katkýlardan kesitler aktardýlar.

Cenaze töreni, Hüseyin Gazi Metin De-de’nin uyguladýðý Alevi-Bektaþi erkânýna göreyapýldý.

Cenaze törenine katýlan yaklaþýk iki bin kiþiAli Doðan’ý alkýþlarla yýllardýr yöneticiliðiniyaptýðý Vakýf’tan son yolculuðuna uðurladý.Daha sonra sevenlerinin eþliðinde Karþýyakamezarlýðýna defnedildi.

Ahmet Koçak

ALÝ DOÐAN10 Aðustos 1929-15 Kasým 2005

Page 6: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

6 Sayý 15

SERÇESME¸

Aleviliðin Ýslam Öncesi ve Ýslam Dýþý Kaynaklarýna Ýliþkin Kýsa Deðinmeler

Bölüm - II

Ýsmail Kaygusuz

Alevilik ve MazdekizmÝran ve Azerbaycan’da Alevi topluluklarýn yükselttiði ihtilalci inanç vedüþüncelerin kaynaðý hiç kuþkusuz Mazdekizm, yani Mazdek inancýydý.“Ýslam Ýmparatorluklarý Tarihinde Ýktidar Mücadeleleri ve AleviliðinDoðuþu”1 kitabýmýzda geniþçe incelediðimiz gibi, Sasaniler dönemindeÝran’da “Neþeli Din” anlamýna gelen Hürremdin denirdi. Arapça iseHürremiye. Altýncý yüzyýlýn ilk yarýsýnda Ýran’da ortaya çýkmýþ olanMazdekizm üç aþamalýdýr.

1957’lerde “Mazdek” adlý kitabýnda Klima, Sasani tarihi ve OrtaDoðu dinleri kapsamý içerisinde incelediði Mazdekizmi, din ve inanç ör-tüsü altýnda sosyal bir hareket olarak açýklamýþtýr. O, Mazdek’i bir sosyalreformcu militan, Sasani kralý Kawa’yý (488-531) da bu hareketi kendiyönetimsel çýkarýna çevirmeye çalýþan enerjik ve muktedir bir siyasetçiolarak deðerlendiriyor. Bandad oðlu Mazdek’in özel yaþamý hakkýndafazla bilgi yoktur.

Mazdekizm inancýnýn daha çok toplumsal, ekonomik ve teolojik yön-leri Sünni heresiyograflar tarafýndan kendi anlayýþlarýna uygun parça bil-giler halinde günümüze gelmiþtir. Bu bilgilerin Ýbn al-Mukaffa (ö.760)tarafýndan Arapça’ya çevrilmiþ olan Hüdayname (Mazdekname) adlýyapýttan kaynaklandýklarý anlaþýlýyor. Hem heterodoks Ýslam’ýn oluþ-masýnda ögesel katkýlarýný, hem de Ýran’daki inanç örtüsü altýndaki top-lumsal muhalefet ve baþkaldýrý hareketlerini daha iyi anlamak bakýmýn-dan Mazdekizm’i kýsa da olsa tanýtmakta yarar görüyoruz.

Mazdekizm, kimi araþtýrmacýlara göre kökeni ÝÖ 6.-7. yüzyýla inenZerdüþt dininin, kimilerine göre ise üçüncü yüzyýlda Mardin çevresindeortaya çýkan Mani dininin heterodoks, yani aykýrý inancýdýr. KýsacasýMazdekizm, her ikisinden de ögeleri alarak oluþmuþ; toplumsal, siyasalve ekonomik içerikli kuramsal bir inanç sistemidir.

Ta’alibi’de þu tanýmlamayý görüyoruz:

“Mazdek diyordu ki: ‘Tanrý topraktan yiyeceði ve tüm gereksinim-leri, halk onlarý aralarýnda eþit bölüþsün diye yaratmýþtýr. Hiçbirkimse diðerinin payýndan fazlasýný alamaz. Ýnsanlar birbirlerine kar-þý yanlýþ davranmýþ ve biri diðeri üzerinde egemenlik kurmuþ. Kuv-vetli zayýfý ezmiþ; hem malýný hem de yaþama hakkýný elinden almýþ…Herkesin varlýk bakýmýndan eþit olmasý için, kesinlikle birinin ortayaçýkýp zenginden alarak fakire vermesi gerekiyor. Herkim olursa ol-sun, kimsenin bir baþkasýndan daha fazla varlýk, mal-mülk ve kadýnasahip olmaya hakký yoktur’.”

Mazdekizm’in toplumsal, siyasal ve ekonomik kuramlar geliþtirerekoluþturduðu yaþam biçimi ve felsefesiyle, içinden çýkmýþ olduðu egemendevlet dini Zardüþt-Mazda inançlarýna aykýrý olmasý yüzünden baskýyauðramýþtý. Sasani yönetimindeki Ýran’da bulunan çok sayýda Kutsal Ateþ(Zerdüþt) tapýnaklarýný ve tapýnaklara ait geniþ arazileri kullanan Rahip-ler sýnýfý, hem toprak sahipleri dikhanlar, hem de Ýran sarayý üzerindeetkiliydiler. Mazdek’in inançsal öðretisinin “insan eþitliðini, topraðýn vegelirinin ortaklaþa kullanýlmasý, varlýðýn bölüþülmesi” gibi komünistikilkeleri dayatmasý, elbetteki bu kesimlerin çýkarlarýna aykýrýydý. Zerdüþtrahipleri Mazdekler’e “Zýndýk” diyorlardý. Daha sonra Abbasi Sünni ule-masý ve hatta Osmanlý Þeyhülislamlarý dahi ayný deyimi kullanacaktýrAleviler için.

Firdevsi, bu inancýn ahlak felsefesi üzerinde daha ileri birkaç ayrýntývermektedir: “Ýnsanlar, gýpta, azap, öç, yoksulluk, hýrs gibi beþ þeytantarafýndan doðruluktan uzaklaþtýrýlýr. Bunlarý yenmek ve iyi bir inanç yo-lunda yürümek için zenginlik ortak ve kadýn-erkek eþit haklara sahipolmalý...” Bu kýsa ayrýntýlarda söz konusu olan, Mazdek kozmolojisindeZerdüþt ve Mani dinlerinde olduðu gibi bazý kötü ahlak alýþkanlýklarýný,karanlýðýn þeytanlarý olarak kiþileþtirilmesidir.2

Mazdek inancýnda iki öncül ya da baþlangýç ilke vardýr: Aydýnlýk(Iþýk) ve karanlýk. Iþýk bilgiyi, duyguyu, düzenlenmiþ olaylar ve özgüriradeyi tanýmlar. Baþka bir deyimle bütün bunlar ýþýkla, aydýnlýkla saðla-nýr. Karanlýk ise bilgisizliktir, körlüktür ve yönü bilinmeyen tesadüfiolaylardýr ya da bunlarýn yaratýcýsýdýr.

Mazdekizm’de üç asýl öge vardýr: Su, ateþ ve toprak. Iþýðý ve ondanoluþanlarý yaratan Tanrý, karanlýðý ve ondan olanlarý yaratan þeytandýr.Krallar Kralý olarak nitelendirilen Mutlak Tanrý en üst dünyadaki tahtýn-da (kursu) oturur. Onun önünde dört kuvvet vardýr: 1) Yargýla-ma (Temyiz), 2) Anlayýþ-Anlama (Fahm) 3) Saklama-koruma (Hýfz),

4) Sevinç-keyif (Sürur) Krallar Kralý, bu kuvvetleri önündeki þu dörtkiþiye vermiþtir: 1) Mobada mobad (Baþ yargýç), 2) Herbad (Anlamayý,fehmi yönlendiren) 3) Serpahhad (Baþkumandan), 4) Ramishgar (Sevinç,eðlence üstadý).

Bu dört gücün sahipleri, on iki ruhsal gücün çevirdiði dairenin için-deki yedi vezirle dünyayý yönetirler. Bu dört güç, yediler ve on ikiler birkiþide toplandýðý takdirde, o kiþi tanrýlaþýr ve artýk dinsel görevlere baðlýkalýnmaz. Mutlak Varlýk, mutlak adýný (Ýsm-i Azam) oluþturan harfleringücüyle krallýðýný sürdürür. Bu harflerden bazý þeyler anlayacak durumaeriþen insanlar, büyük sýrrý (Sýrr-ül ekber) keþfetmiþ olurlar. Bundanyoksun olanlar körlük, bilgisizlik, sýkýntý-kasvet ve ihmalkarlýk içindekalacaklardýr.3

E.Yarshater, Newbakhti, Ýbn al-Nadim, Makdýsi ve Þehristani’denderlediði bilgilerden ayný makalesinde Mazdekizm’in genel bir özetiniçýkarmýþtýr:

“Kozmoloji: Aydýnlýk ve karanlýðýn iki baþlangýç ilkesi olduðu inancýve ýþýðýn biçiminin silinmiþi karanlýk

Teoloji (Tanrýbilim-Ýlahiyat): Tanrýnýn ilahi takdir, mutlak gücünüyadsýma. Bütün peygamberler, veliler ve meleklerin görünüm alaný-na çýkýþýndaki esas birlik… Gaybý bilme veya tanrýsal önderlerin dö-nüþü. Dinin özü olarak Ýmam’ýn tanýnmasý. Kutsal yazýlarýn içsel (ba-týni) anlamý olduðu. Tanrýsal ruh olarak Ýmamlarýn (daha sonra EbuMüslim gibi) yeniden doðuþuna inanma.

Eþetoloji (Ölüm sonrasý bilimi): Kýyamet günü, ölümden sonra diril-me ve son yargýlamayý yadsýma. Gerçek kýyamet gününün anlamý ise,yeniden doðuþ ve ruhun baþkasýna geçmesidir (reincarnation).

Etik (Ahlak kural ve anlayýþlarý): Haksýzlýða baþkaldýrý-isyan zaman-larý dýþýnda kan dökmenin kesinlikle yasak oluþu. Geniþ baðlýlýkçerçevesi içinde bireysel din görüþlerine hoþgörü. Baþkalarýna iyidilekte bulunma, yardým etme. Baþkalarýna zarar vermeksizin hertürlü zevki tatma, eðlenme.

Ritüel (Tapýnma etkinliði): Ýç ve dýþ temizliðe önem verme. Baðlýlýk-and içme ve evlilik törenlerinde, inançsal-ruhsal liderleri kutsama,toplantýlarýnda þarap ve ekmek kullanma.”4

Ebu Müslim’le birlikte Ýran’da baþlayan Heterodoks Ýslam, yani Ale-vi toplumsal baþkaldýrý hareketlerini, Batýlý Ýslam araþtýrmacýlarý üçüncüdönem ya da Mazdeki halk hareketlerinin üçüncü aþamasý olarak deðer-lendiriyorlar. Oysa ne Sunbat, ne Mukanna, ne de Babek-ül Hürremihareketlerini hiçbiri de tam bir Mazdek hareket deðildir. Kabul etmekzorunda olduðumuz Ýslamî siyaset örtüsü, bu söylemi engellemektedir.Zaten Engels’in “Köylüler Savaþý”nda dediði gibi:

“Sýnýf mücadelelerinin o çaðda dinsel nitelik iþareti taþýmalarý, çeþitlisýnýflarýn çýkarlarý, ihtiyaç ve taleplerinin dinsel perde ardýna gizlen-mesi iþin aslýndan hiçbir þey deðiþtirmez ve çaðýn koþullarýyla açýk-lanabilir… Genel feodalizme (yönetime) yöneltilmiþ bütün saldýrý-larýn, her þeyden önce kiliseye karþý olacaðý, bütün devrimci toplum-sal ve siyasi öðretilerin de ayný zamanda ve esas dinbiliminden sap-mýþ mezhepler olacaðý açýktýr. Ortaçað boyunca koþullara göre kahmistik biçimde, kah açýk mezhep biçiminde, kah silahlý ayaklanmabiçiminde ortaya çýkýyordu.”5

Buradaki sýnýfsal mücadeleler de, önderlerin adýna baðlý ‘açýk mez-hep biçiminde’ baþlayýp, ‘silahlý ayaklanma biçimine’ dönüþerek, genel-de bu bölgede (Mazdek aðýrlýklý) heterodoks Ýslam (Alevilik) örtüsü al-týnda sürdürülmüþ halk hareketleriydi.

Bu hareket Ýslam’ýn Ýran’a giriþiyle baþlýyor, Aslýnda Sasani krallýðý-nýn yýkýlýp, Halifelik (Ortodoks Ýslam yönetimi) egemenliðinin baskýsýkendisini tam hissettirmesinden itibaren baþlamýþtý. Ýran’daki halklarzaten baský ve cizye yüzünden görünüþte Ýslam olmuþlardý.

E.Yarshater, “Mazdekizm” adlý incelemesinin baþlarýnda “üçüncü dö-nem Mazdekî hareketler Ýslam’ýn Ýran’a girmesiyle baþlýyor” diyordu.Bir süre sonra düzeltiyor: “Sasani iktidarýnýn yýkýlmasý ve Zerdüþt tapý-naklarýnýn gücünün sürekli zayýflamasýyla Mazdekler yeniden nefesalma fýrsatý buldular. Ýlk yüzyýl içerisinde bunlarýn eylemleri üzerindekaynaklar susmaktadýr” dedikten sonra, þöyle bir açýnýmý getiriyor:

Page 7: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

7Ekim 2005

SERÇESME¸

“Ancak aþýrý Þiilerin (Heterodoks Müslümanlar, yani Aleviler-ÝK)karakteristik inanç ögeleriyle sýk sýk baðlar kurarak açýklamaya gir-iþiyorlar. Þöyle ki: Tanrýsallýðýn peygamberlere ve imamlara geçme-si (incarnation, hûlul), ruh göçü inancý (reincarnation, tenasuh),gaybý, geleceði bilme (occultation, gayb), Ýmamýn geri yaþama dönü-þü (recat) ve kutsal yazýlarýn, Kuran’ýn içsel (ésotérique, batýni)anlamlarýnýn olduðu ve onlara baþvurma inancý Mazdeklerinkiyleaynýdýr… Þehristani’ye göre çeþitli isimler taþýyan bu aþýrý ÞiilerinÝslam’la ilgisi yoktur, Mazdekîydiler: Bunlar Ýsfahan’da Hürremiyeve Kudakiye; Rey’de Mazdakiyye, Sunbadiye; Azerbaycan’daDhaküliye; bazý yerlerde Muhammiriye (Kýzýl sarýklýlar); Trans-oksiyan’da Mubayyida (Beyaz giyimliler) adlarýyla anýlýyorlardý.”6

Görülüyor ki, Aleviliðe girmiþ olan bu ögeler Zerdüþt ortodoksiz-mine, yani Mazda inancýna ait deðil Mazdekizm ile doðrudan iliþkilidir.

Alevilik ve Hýristiyanlýk Heterodoksizmi (Polikiyenizm-Bogomilizm-Katarizm)

Bu bölümde, Hýristiyanlýk heterodoksizmi üzerinde yazdýðýmýz geniþ birmakalemizin sonundaki özeti sunmakla yetineceðiz..

1. Hýristiyan heterodoksizmi ve sapkýnlýðý olarak adlandýrýlanPolikiyenizm, Bogomilizm ve Katarizm, çok az deðiþiklik ve farklýlaþ-malarla birbirlerini izleyen ayný Ýkilemci (dualist) inancýn biçimlen-meleri, yani Neo-manikeizm’dir.

2. Bu Ýkilemci inanç sistemlerinde ruhsal alemi, göksel evreni ve melek-leri yaratan Ýyi Tanrý; yeryüzünü, maddeyi, insanlarý ve hayvanlarý yara-tan ise Satanel, Satan, Samail, vb., adlarla anýlan Þeytan’dýr. Þeytan me-leklerin baþý, Tanrýnýn oðlu ya da kardeþi olarak gösterilir. Tanrý ile ken-disini bir tutmak isteðinden ötürü ‘meleklerle yaptýðý savaþta yenilerek’göklerden kovulmuþtur. Bu baþ Melek Mikail’in yönettiði göksel sava-þýn,

Ýmam Bakýr (ö.734/35) ve Cafer (ö.765) çevresinden Ebul Hattab(ö. 783?) tarafýndan yazýlmýþ ve Aleviliðin ilk yazýlý kaynaklarýndanUmmu’l Kitab’da geniþçe yansýtýlmýþ ve “Göksel Adem ve yersel Cebrailsýfatlarý taþýyan Salman’ýn Azazil (Þeytan) ile savaþlarý” olarakgörülmektedir. Ayný yansýma baðlamýnda, Kaygusuz Abdal’ýn (14/15.yüzyýl), “bir Rumlu (Anadolulu) derviþ olarak Þeytanla karþý düþsel‘Heyhat Sahrasý’nda yaptýðý kavgalarýný” ‘Kitab-ý Miglate (Mugalata)’yapýtýnda görüyoruz.

3. Ýsa Tanrýnýn oðlu deðil, onun kalbinden çýkmýþ ve büyük melek Mi-kail’e emanet edilerek yeryüzüne gönderilmiþ Söz’dür (Kelam -Logos).Yeryüzünde insan görünüþüne bürünen Ýsa, Þeytan ile savaþarak insanlarýkurtarmýþtýr.

Ummu’l Kitab’taki Salman’ýn, büyük kýyamet meleði Mikail’inrolünü üstlendiði söylenebilir. Burada Salman gerçekten, bazen örtülü,ama daha çok açýk biçimde mutlak Tanrýlýðý temsil eden büyük gökselprenstir; Tanrýnýn Kapýsý (Bab) ve Örtüsüdür (Hicab). Ama bir ÝkinciTanrý (Deuteros Theos) gibi görülmekte. Belki sadece, Tanrýnýn Sal-man’daki açýnýmý (mazharý) ile iliþkilidir. Onun da ötesinde, buradakiSalman’dan bir yani ‘Göksel Ýnsan’ (Anthropos céleste) yaratma olayývardýr Tanrý þöyle seslenmektedir:

“Ey Salman! Sen benim kapým ve kitabýmsýn… Sen benim adaletim-sin (hakkým-hukukum doðruluðumsun)… Sen benim resulüm, elçimve tahtýmsýn… Sen benim ve ben senin koruman altýndayým… Benimruhum senin örtünle (hicab) görünüm alanýna çýkar… Ben seninEfendinim ve sen inananlarýn Efendisisin… Sen bütün göklerin veyerlerin Efendisi, Sultanýsýn…”7

Meleklere Adem’e secde etmelerini emreden sadece melek Mikaildeðildir. Ayný zamanda melekler, bizzat onun (Salman’nýn) önünde desecdeye kapanmalarý buyruðunu almýþlardýr.8 Olay, dönüþümden dönü-þüme (devri daimden devri daime) yankýsýnýn yeryüzüne çarpýttýðý birdrama, ‘Gökyüzündeki prologos’ olarak yazýlýr. Peygamberliðin bütündevrini düzenleyen Yedi Devir (dönüþüm) ile Salman’ýn Yedi Savaþýmýarasýnda hem zaman birlikteliði, hem de ilk örnek olma iliþkisi vardýr.Devrimizin þafaðýnda, Ýblis-Ahriman yersel Adem’e karþý, Azazil’in

göksel Adem Salman’a karþý saldýrýsýný tekrar ettirir. Küçük dönüþüm-lerin her biri, Tam Dönüþüm içine kaydedilir; kendi sýrasýnda Ýblis veonun lanetli takýmýnýn varlýðýný dener.9

4. Kendilerini gerçek Hýristiyan gören bu Ýkilemciler, OrtodokslarýnKutsal Ruh-Ýsa-Meryem üçlü inancýný, Kiliselerini, Haçputu ve Azizikonalarýný (tasvirleri) reddederler.

5. Onlara göre insan ruhu Tanrýný soluðu ve ondan bir parçadýr. Maddeolan bedenin ölmesiyle Ruh özgür kalýr ve Tanrý ile birleþerek sonsuzkurtuluþa ulaþýr.

6. Neo-Manikeizm’de kilise örgütü ve rahipler yoktur. Toplu tapýnma-larý, inançsal törenleri sýradan bir müminin evinde ya da bu toplantýlariçin hazýrlanmýþ sade ve geniþ avluda yapýlýrdý.

Aleviliðin de hiçbir kolunda Ortodoks Ýslam’ýn tapýnaðý olan Camiyoktur; toplu tapýnmalarý olan Görgü Cemi, bir talibin uygun geniþlikteolan evinde ya da ortaklaþa yaptýrýp Cem ya da Meydan Evi adýnýn ver-dikleri geniþ ve sade, bitiþik ya da ayrý mutfaðý ve abdesthanesi bulunanbir avludan ibarettir. Ýsmaililer de ‘Gat Ganga’, Ehli Hakçý (Ali Ýlahici)Alevilerde ‘Camaathana’ denmektedir.

7. Ýncelediðimiz Ýkilemci inanç topluluklarýnda birbirinden kopmayanüç toplumsal tabaka -sýnýf deðil- vardýr: Birincisi, yaþamlarýný tapýnmave zikirle geçiren, her türlü bedensel zevklerden kendini arýndýrýp nefsi-ni ýslah etmiþ; madde ile ilgisini sýfýr denecek düzeye indirmiþ Perfectii(Kamil insanlar, mükemmeller). Bunlarýn sayýlarý fazla deðildir; bunlartopluluðu konuþmalarý-vaazlarýyla eðiten, yerleþim birimlerinde belirlisayýlarda gruplara inançsal önderlik eden kiþilerdir. Kesinlikle et ve hay-van ürünleri yemez ve evlenmezler. Hiçbir canlýyý incitmezler. Baþ-lýðýyla baþlarýný ve zayýflýktan incelmiþ yüzlerini kapatan siyah uzunsiyah pelerinleri sýrtlarýnda sürekli zikir yaparak dolaþýrlar, kendilerinigizlemezler. Duvar diplerinde, dört yol aðzýnda, bazen yýkýntýlar arasýn-da tapýnýrlar, yatarlar. Bu kiþilerin bakýmýný kendisine baðlý müritleriyapar. Müritler bu Kamillerin önünde diz çökerek dua ederler; çünküonlarýn aracýlýðýyla dualarýnýn, dileklerinin Tanrýya ulaþtýðýna inanýrlar.Polikiyenizm/Bogomilizm’de Perfectus’lara (çoðulu Perfectii) yani Ka-millere, “dede, büyükbaba” anlamýna gelen “Did”, adý verilmekteydi;Bulgar Bogomilleri ise “Djado” demekteydiler.

Hem inançsal iþlev hem de sözcük anlamý göz önünde tutulduðundave bir de fonetik yakýnlýðýna bakýlýrsa, Alevi topluluklarýn inanç önder-leri “Dede”nin bu sözcükten gelmiþ olduðu düþünülebilir. Did yahutDjado’larýn Strainiks ya da Starsi sin (=filius maior/büyük oðul-aðabey)ve filius minor/küçük oðul-kardeþ adlarýný taþýyan yardýmcýlarý vardý.Kamil ya da mükemmel Bogomiller, gündüz yedi, gece beþ kere duayaotururlar; yalnýz kendileri için deðil, cemaat için dua ederlerdi. Aynýinançsal hizmetleri yerine getiren kadýn Did’ler ya da Perfectae, yaniKamil Kadýnlar da vardý.

Ýkinci toplumsal tabaka büyük çoðunluðu oluþturan sýradan inanan-lar, yani Polikiyen, Bogomil ve Katar inançlý nüfus. Bunlara kesinlikleevlilik yasaðý yoktur; tek eþli ve en fazla iki çocuk sahibidirler. Bireylertopluma bir kötülük getirmeyecek, zarar vermeyecek kadar varlýk sahibiolabilirler. Üzerlerinde yaþadýklarý ve iþledikleri topraklarýn ortaklaþasahibi ve herkes birbirine eþittir; kimsenin kimseye üstünlüðü yoktur.Sýradan Ýkilemci inanç mensubu insanlar, çevresi surlarla çevrili kent vekasabalarýný korumaktan sorumluydular. Çoðunluðu savaþçý olmakla bir-likte, sadece inançlarý ve yaþadýklarý topraklarý, yerleþim birimlerinisavunmak için savaþmaktaydýlar. Ölüm ve öte dünyaya inanmadýklarýiçin korku bilmiyorlardý. Toplumlarý dýþýnda bulunduklarý ve kendilerinigüvende duymadýklarý zaman inançlarýný gizler, bir Ortodoks gibiKiliseye gitmekten çekinmezler. Onlarýn tüm biçimsel tapýnmalarýný boþve anlamsýz bulduklarý için sadece taklit ederek takiye yaparlardý.10

Polikiyen inançlýlarýn, kendilerini gizleyip Ortodokslar gibi görünmeuygulamalarý olan bu takiye sisteminin, onlarla iliþkileri olduklarývarsayýlan Ebul Hattab ya da Maymun al Kaddah(?) tarafýndan ÝmamBakýr ve oðlu Ýmam Cafer Sadýk’a önerildiðini düþünmekteyiz. Ayrýcabu heterodoks Hýristiyanlar, birey olarak çok bilgili ve çabuk uyumsaðlayan kiþilikler olarak tanýnýyorlardý.

(Devamýý 8. Sayfada)

Page 8: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

8 Sayý 15

SERÇESME¸

8. Sekizinci yüzyýlda Malatya’nýn kuzeyinde Arguvan, Arapkir, Kemaliye ve baþkent yaptýklarýTefrike’yi (Divriði) içine alan bir devlet kurmuþ olan Polikiyen’lerde ve Orta Fransa’daki kalekentlerde yaþayan Katar’larda üçüncü toplumsal tabaka askeri yöneticilerdi. Büyük (olasýlýkla)askeri yöneticiyi aralarýndan seçiyorlardý. Did’ler bu yöneticiye öðütlerde bulunarak yardýmcýoluyor; ayrýca onlarýn synekdemoi, notarioi adlarýný taþýyan yardýmcý “yol arkadaþlarý, hesap veyazýþmalarla uðraþan görevlileri” vardý. Yöneticilerin dýþsal görünüþleriyle sýradan inananlarýnaralarýnda hiç fark yoktu.11

9. Bu Ýkilemci inanç topluluklarýnýn tapýnma törenlerinin bütün ayrýntýlarý bilinmiyor. ÖzellikleKatarlardan gelen bilgilere göre, topluluðun mensubu olmak için iki aþama ve Kamil olmayý den-emek için de bir üçüncü aþama daha vardýr:

a) Servitium (kölece baðlýlýk, hizmet etme), adayý uzun süren zor sýnavlar ve eðitimden geçir-erek günahlarýndan arýndýrma, hazýrlýk dönemi,

b) Convenientia (ikrar verme, andlaþma yapma, uygun görme), bir Did baþkanlýðýnda ve kadýnerkek yetiþkin müritlerin tanýklýðýnda inanca kabul törenidir. Adayýn gerek Ortodoks iken vegerekse uzun hazýrlýk dönemindeki kusur ve kabahatlerinin, günahlarýnýn itirafý, yargýlama Did’inve cemaatin önünde yapýlýr; týpký Alevi-Bektaþi Görgü cemlerindeki Ýkrar verme ve Dar’a durmabenzeri.

c) Consolamentum (Teselli etme, avutma), yani Ýnsan-ý Kamil, Perfectus olmayý deneme aþa-masý. Bu, sýradan inananlar için, tek tek kiþinin en olgun yaþa ulaþtýðýnda, çoðu kez ölüme yakýn-laþtýðýnda ve hatta ölüm anýnda yapýlan inançsal törenlerdir. Ýsteðe mi baðlý yoksa zorunluluk mu,kesin bilinmemekle birlikte, çok zorlu bir ritüel olarak görülür. Kiþinin yaþam boyu yaptýklarýnýnortaya dökülmesi ve piþmanlýklarýyla ruhunun arýnmasý bakýmýndan uzunca süren bir teselli töreni-dir ve beden topraða karýþtýðýnda, temiz bir ruhla Tanrý ile birleþme, ona ulaþma tesellisidir. Alevi-Bektaþi inancýnda Hakka yürüyen bir can için, bedeninin topraða gömülmesinin ardýndan yapýlan“Dar’dan indirme” töreninin amacý da, onun ruhunun aslýna, özüne yani Tanrýya dönerken tümdünyasal kötülük ve kabahatlerinden arýnmasý içindir.12

Bu töreninin çoðunlukla sonu ölümdür. Pek az da olsa hayatta kalanlar Kamiller arasýna katýlýrve ömrünün geri kalan kýsmýný tüm ailesi ve yakýnlarýný terk ederek onlar gibi yaþamayý veinançsal görevlerini yerine getirmeyi, topluluðuna önderlik-öðretmenlik yapmayý sürdürür. Eðerbu aþamada yasak ya da günah sayýlan iþ yaparsa, müritleri ondan ayrýlýp bir Kamil Bogomil, yaniDid seçerler; týpký Alevilerde ‘düþkün’ sayýlan Dede’yi taliplerinin terk edip baþka birine talipolmasý gibi…

NOTLAR:1 Ýstanbul, 2005, s. 96-106.2 Ehsan Yarshater, “Mazdakism”, Cambridge History of Iran, Vol. 3 (2), Cambridge, 1983, s. 991-998.3 E. Yarshater, Agy, s.1008.4 Agy.5 Friedrich Engels, Köylüler Savaþý, Ýstanbul, 1987; Agy, s.61-62.6 Ehsan Yarshater, Agy, s. 1001.7 Ummu’l Kitab, s. 172.7 Agy. s.143; Kur’an, 7:11.9 Henry Corbin, Temps Cylique et Gnose Ýsmaelienne, Paris- l982, s. 187.10 Alexius I Komnenos’un (1081-1118) buyruðuyla yazmýþ olan keþiþ Eutymios Zigabenos’un Dogmatica

Panoplia’sýndan aktaranlar: G. Ficker, Die Phundiagiagiten, s. 92.; J. Ivanov, Livres et légendesbogomiles, s. 78.

11 Chistopher Frayling, Strange Landscape, A Journey Throuhg The Middle Ages, BBC Books. London,1995, s. 83.

12 Mircea Eliade, Histoire des Croyances des Ýdées Religieuses III (De Muhammed a l’age des Réformes),Paris, 1983, s.196-198.

(Baþtarafý 7. Sayfada)

Aleviliðin Ýslam Öncesi ve Ýslam Dýþý Kaynaklarýna Ýliþkin Kýsa Deðinmeler

Deðerli bilim kadýný veAlevilik araþtýrmacýsýÝrene Melikoff, damadýKasým Yeþilgül’ün mezarýbaþýnda.Acýsýný paylaþýyoruz.

ANONÝM - AYDIN TÜRKMENLERÝ

Torlak Kemal Aðýdý

Aydýn ellerinde ceran gezerdiAnalar al yeþil tuðra bezerdiBacýlar tuðraya sedef düzerdiSedefin üstüne ayet yazardý

Ýriþ pirim iriþ, gör ki olanýKurtar muhanetten elde kalaný

Baþparmak üstünde bir bulut aðdýBulut deðil de bir koca aðdýAlazlanýp gelen billah ceraðdýÝrahmet çekildi, ok, cýda yaðdý

Ýriþ koç yiðidim uðrular geldiUðrunun soluðu baðrýmý deldi

Kýlýç üþürürdü, beyi sultaný, Atýný koþturdu veziri haný Bizde helal ettik bu kuþça canýAnd verdik yoluna, dökeriz kaný

Ýriþ Dede Sultan kavgaya iriþÝndi can günüdür gazaya iriþ

Aydýn'da Ortaklar, Karaburun daKýlýç ceran oynuyor kýndaBir elim harmanda bir elim kandýKanara kurarýz biz de yakýnda

Ýriþ pirim iriþ, gör ki olanýKurtar muhanetten elde kalaný

Sultanoðlu leþkerine buyurduBuyruðunu dört bir yana duyurduKýlýç çaldý ana, ebe savurduYalým esti her yanlarý kavurdu

Vur yoldaþ vuralým, kavga günüdürAhýrý evveli, gine ölümdür

Sultana paþadan muþta salýndýLeþker ortasýnda ziller çalýndýDedemin baþýna ferman kýlýndýBir seher vaktiydi kaddi alýndý

Sesimi banlasam varabilemezGayri benim yüzüm gülebilemez

Ýsmail Özmen’in “Alevi-Bektaþi ÞiirleriAntolojisi” adlý eserinden alýnmýþtýr.

Bu aðýtla ilgili yazarýn notu þöyledir: Aðýdýsöyleyen belli deðil. Aydýn Türkmenlerininortak aðýdý.

Cem TV Deneme Yayýný Baþladý Uydu televizyon yayýnlarýný izleyebilenokuyucularýmýz, deneme yayýnýný izlemek için alýcýlarýný

TÜRKSAT 2A (1C) uydusuna çevirmeli ve aþaðýdaki ayarlarý yapmalýdýr:

FREKANS: 11,757 SEMBOL: 2962POLARÝZASYON: VERTICAL FEC: 3/4

Page 9: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

9Ekim 2005

SERÇESME¸

Seksen iki yýllýk ömrünün yetmiþ yýlýný Aleviliðe adayan Âþýk Ali Metin,onun günümüze taþýnmasýna hizmet eden sayýlý ozanlarýmýzdan biriydi.Çamþýh’da, 1924 yýlýnda dünyaya geldi. Soyu, Kara Halil Baba (Karaba-ba), Karakesici (Bostancý Baba, Þemsettin Sultan) ve Ahmet Yesevi’yedayanan ailesi, Divriði ve Kangal bölgesindendir. Büyük dedelerindenHüseyin Abdal, Sivas, Tokat, Malatya bölgele-rinde Alevi örgütlenmesini yürütmüþ, yine büyükdedelerinden Büyük Mahmut Aða, Sivas ve Ma-latya bölgelerinde Osmanlý’ya karþý Alevi isyanýsürdürmüþtür.

Anadolu’da Cumhuriyet, Osmanlý’nýn külleriüzerinde filizlenirken Haydar Aðanýn bir oðludünyaya geldi. Çamþýhlýlarýn lideri Hacý Aða, ço-cuða amcasý Ali Aða’nýn ismini verdi. Ali Aða,Haydar Aða’nýn babasý ve Hacý Aða’dan önceÇamþýhlýlarýn lideriydi. Osmanlý ile yaþamýþ ol-duðu gerginlikten dolayý daha otuz yaþýnda ikenölmüþtü.

Âþýk Ali Metin daha doðar doðmaz saz ile ta-nýþtý. Ali Aða’nýn sazý duvarda asýlýydý. Aðladý-ðýnda sazý önüne koyup, sazýn sesi ile sustururlar-dý. Oynamak istediðinde, sazý eline verirler onun-la oynardý. Dört beþ yaþýna gelene kadar saz ile et ve kemik gibi olmuþ-tu. On yaþýna geldiðinde artýk saz çalýp türkü söylemeye, on iki yaþýnageldiðinde ise meclislerde kendisini dinletmeye baþlamýþtý. Çok özel biryeteneðe sahip olduðu o yaþta belli olmuþtu.

Âþýk Ali Metin çocukluðundan beri meclislere girer, konuþulanlarýdinlerdi. Çocuk yaþýndan baþlayarak Alevilik ve Çamþýh kültürü konu-sunda bilgi sahibi oldu. Oniki yaþýnda Çamþýhlý Dedelerle talip köyleri-ne gitmeye baþladý. Ýlk zamanlar yetkin Çamþýhlý Dedelerin yürüttüðüCemlerde, Dedenin yanýna oturup, cemi, muhabbeti izlerdi. Kendisinefýrsat verildiðinde bir iki nefes söylerdi.

O kadar güzel sesi ve saz çalýþý vardý ki çok kýsa sürede cemlerdeözlemle beklenen birisi oldu. Özellikle Ýmam Hüseyin ve Ehlibeyt üzeri-ne yazýlmýþ aðýt ve mersiyeleri yanýk sesi ile söyleyip cemdaþlarý gözyaþ-larýna boðuyordu. Ondört, onbeþ yaþlarýna geldiðinde artýk cemlerde za-kirlik yapmaya, onsekiz yaþlarýna geldiðinde ise tek baþýna cem yürüt-meye baþladý.

Âþýk Ali Metin daha yirmi þaþýna gelmeden isminin baþýna “Âþýk”kelimesini ekleterek âþýklýk unvanýna eriþti. Âþýklýk, Alevilikte alýnmasýzor bir unvandýr. Onun döneminde saz çalan, türkü söyleyen binlerce kiþivardý, ama Âþýk olarak anýlanlarýn sayýsý azdýr. Âþýk Ali Metin bu yoladedelik yapmak için çýkmýþ, sesinin ve sazýnýn güzelliði ve kendi bes-teleri onu dedelik yaparken âþýk unvanýna eriþtirmiþti. Âþýk Davut Sularive Âþýk Daimi de dedelik yaparken Âþýklýk unvanýna eriþmiþlerdi, amaonlar Hakk’a yürümüþlerdi. Ali Metin dedeliktengelip Âþýklýk unvaný kazanmýþ yaþayan son kiþiy-di.

Âþýk Ali Metin’in baðlamasý, günümüzde kul-lanýlan baðlamalardan farklýydý. Çamþýh Baðla-masý olarak bilinen bu baðlamanýn da perde sayýsýgünümüzdeki kadar çok deðildi. Saza, OnikiÝmam aþkýna on iki perde takýlýrdý. Âþýk Veysel debu sazý çalardý. Âþýk Veysel’in hocasý da Çamþýh-lý Dede Ali Aða idi. Ali Aða, Sivrialan köyüne git-tiðinde, talibi olan Ahmet’in gözleri görmeyenoðlu Kör Veysel’e bulduðu bir kütüðü oyarak sazyapmýþ ve ona saz çalmayý öðretmiþti. Daha sonraÂþýk Veysel, dedelerle birlikte köyleri gezerekcemlerde zakirlik yapmýþ, Çamþýh türkülerisöyleyerek âþýklýk unvanýný kazanmýþ, zamanlakendi eserlerini söylemiþti.

Âþýk Ali Metin’de on iki perdeli sazý Çamþýhdedelerinden Battal Aða’dan öðrendi. Onun bað-lamasýný daha eskilerde Celal Aða, ondan önce deDeli Derviþ çalarmýþ. Ali Ekber Çiçek’in çalýp

söylediði “Haydar Haydar” da, Deli Derviþ’in bu sazla yarattýðý birparçadýr.

Âþýk Ali Metin’in saza tezeneyi tellerin altýndan yukarý doðru vurur,perdelerdeki parmaklarý ile de telleri çekerek sazýnda acýklý bir ses çýka-rýrdý. Sazda perde sayýsý az olmasýndan dolayý perde aralýklarý geniþ ol-

duðu için parmaðýný, tel üzerinde ileri geri kay-dýrarak sesi zenginleþtirirdi. Onun eline aldýðý saz,bu çalýþ þekli ile ayrý bir ses çýkarýrdý.

Âþýk Ali Metin’in en büyük özelliði sesiydi.Çok istisnai bir sese sahipti. Türküyü söylerkenboðazýndan ayrýca bir de inleyen bir týný duyulur-du. Sesindeki bu özelliði, bulunduðu ortamdakibütün insanlarý etkilerdi. Ölene kadar sesindeki buözelliði devam etti. Sesindeki o tizlik, o hassaslýk,o incelik kaybolmadý.

Dedelik açýsýndan da Âþýk Ali Metin çokönemli bir yere sahipti. Bir köprü görevi gördü.Eski Çamþýhlý dedelerden aldýðý Aleviliðin gele-neksel yapýsýný kaybetmedi, günümüze taþýdý.Dedelik için gitmediði köy kalmadý. Bütün büyükcemlerde hep O arandý. Dedeliði bir vazife olarakgördü, bir militan gibi yaptý. Hayatýnda en önem-

li yere Aleviliði koydu ve ölene kadar onun için uðraþtý. Seksen yaþýn-dayken dahi, yirmi yaþýndaki delikanlý gibi yorulmadý, býkmadý.

Âþýk Ali Metin’in özgünlüðü, erdemini muhafaza etmesiydi. Kiþiselbozulmalarýn had safhaya ulaþtýðý günümüzde, Âþýk Ali Metin tek biryanlýþ bile yapmadý. Binlerce köy gezdi, yüz binlerce insanla senli benlioldu. Hiçbir kiþi Âþýk Ali Metin’in dedelik yaþamýnda yanlýþ yaptýðýnýsöylememiþtir.

Âþýk Ali Metin 1960’lý yýllarýn baþýna kadar Çamþýh’ta yaþadý. Budönemde dede olarak Sivas’a baðlý Kangal, Divriði, Þarkýþla, Malatya’yabaðlý Akçadað, Arguvan, Hekimhan ve Tokat’a baðlý Zile bölgelerinegitti. Altmýþlý yýllarýn gurbet furyasýnda O da Ýstanbul’a göçtü. Þiþli’ninarka mahallelerinde bir gecekondu yaparak oraya yerleþti.

O dönemde henüz teypler çýkmamýþtý, plak çalan pikaplar vardý. ÂþýkAli Metin de ülkemizin dört bir yanýnda dinlenen çok sayýda plak yaptý.Ülkenin dört bir yanýnda ve yurt dýþýnda konserler verdi.

Bu dönemde TRT’de görevli olan ve halk müziðinde otorite sayýlanNida Tüfekçi ile tanýþtý. Nida Tüfekçi, onun saz çalýp türkü söylemesinehayran kaldý, bir daha yanýndan ayýrmadý.

Âþýk Ali Metin plaklar doldurup, konserler veriyordu, ama yeterincepara kazanamýyordu. Kazandýðý para ile ailesini zor geçindiriyordu. Ha-yatýný güvenceye almak için bir devlet iþi aradý. Baþta Nida Tüfekçiolmak üzere çok kiþinin karþý çýkmasýna raðmen, Âþýk Ali Metin iþegirdi. Bundan sonra þehir dýþý ve yurt dýþý konserlerine gidemez oldu.

Böylece aktif sanatçýlýktan uzaklaþtý. Emekliði de 1980’li yýllara, Oniki Eylül Dar-

besi sonrasýna denk geldiði için uzun yýllar dede-lik yapmasý ve saz çalýp türkü söylemesi engel-lendi. Buna raðmen gizli gizli dedelik yapmayadevam etti.

Âþýk Ali Metin yirminin üzerinde plak dol-durdu, yirmiye yakýn da kaset yaptý. Bunlarýnçoðu, Kerbela, Ýmam Hüseyin ve Ehlibeyt mersi-yeleridir.

Âþýk Ali Metin, Alevilik öðretisi üzerine “Ale-viliðin Yolu” adlý bir de kitap yazdý. Kitabýnýn bi-rinci baskýsý 1995 yýlýnda Ýstanbul’da çýktý. Ýkincibaskýsýný 2003 yýlýnda Çamþýh Hüseyin AbdalDerneði yaptý.

Âþýk Ali Metin’in çoðunluðu deyiþ, mersiye,aðýt türünde olmak üzere üç yüz dolayýnda türkü-sü mevcuttur.

Bu türkülerinden iki yüze yakýnýný kendisibesteleyerek okudu. Birçok türküsü baþka sanat-çýlar tarafýndan seslendirildi.

ÇAMÞIHLI ÂÞIK ALÝ METÝN DEDE 2 KASIM TARÝHÝNDE ÝSTANBUL’DA HAKK’A YÜRÜDÜ.

Alev Almýþ Ateþ Daha Söner mi?Çamþýhlý Âþýk Ali Metin Dede

Ýsmail Metin

Ak meleðim göç eylemiþ yurdundanHavalanmýþ minnet etsem iner mi?Can çýkmazsa unutulmaz bu tenden

Alev almýþ ateþ daha söner mi?Dertli olanlara elbet zor gelir

Geniþ dünya tek baþýna dar gelirEllere yaz bahar bana kar gelir

Ben yanarým eller beni kýnar mý?Metini’yem daha giymem allarýViran olsun Çamþýhý’nýn elleri

Sele verem daðý taþý çölleriAklý olan bu dünyaya kanar mý?

Page 10: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

10 Sayý 15

SERÇESME¸SERÇESME¸

ahsen tanýma olanaðým olmadý. Ancak, özellikle Sivas Katliamýn-dan sonraki günlerde ve takibeden yýllarda, adýna sýk sýk rastladýðýmSayýn Lütfü Kaleli’yi, hep “Alevi önde geleni” olarak tanýdým!.. Ba-

sýndaki yeri hep böyleydi çünkü. Sýrf bu nedenle bile olsa, rastladýðýmher yerde yazýlarýný okudum.

Ýçinden geçmekte olduðumuz yýl içinde, Alev Yayýnevi tarafýndanyayýmlanan, “Kýzýlbaþ Kadýn” baþlýklý kitabýma iliþkin olarak SayýnKaleli, bir deðerlendirme yazýsý hazýrlamýþ ve yazý Serçeþme dergisinin12. sayýsýnda yayýmlanmýþ. Yaptýðý deðerlendirmelerin, daha ilk satýrla-rýndan anlaþýldýðý kadarýyla, o da beni takip etmektedir, ama hakkýmdailk defa yazmaktadýr!

Son zamanlarda, en son söylemem gerekeni ilk baþta söylemeyi ter-cih eder oldum. Bu baðlamda, Sayýn Kaleli her ne kadar beni “Kürt ýrk-çýsý” olarak görüp, kitabý yazýþ tarzým açýsýndan “itici” bulsa da, kitabýmýbaþtan sona okuyup bilgi soframa bir lokma sunma lütfunde bulunduðuiçin kendisine teþekkür ediyorum. Kendisinden Hak razý olsun diyorum.

Deðerlendirmesine gelince: Sayýn Kaleli’nin her biri birer satýrdanibaret de olsa, kitabýmdaki bilgilerden çok þahsýmla ilgili yaptýðý deðer-lendirme ve nitelemelerde, örneðin “ýrkçý” gibi nitelemeler yapmýþ olma-saydý, ileri sürdüðü görüþlerin her sözcüðü için, birçok yönden, birçokyanýt vermem olanaklý olduðu halde, böyle bir yazýyý kaleme alma gereðiduymazdým. Belki, olsa olsa ortak dostlar aracýlýðýyla teþekkür eder ge-çerdim, hepsi o kadar.

Bu baðlamda Sayýn Kaleli’nin özellikle beni göstermek istediði yerve adlandýrmalarla baðlantýlý olarak, bir iki nokta üzerinde durma gereðiduydum.

Yukarýda da iþaret ettiðim gibi özellikle þu “ýrkçýlýk” nitelemesi üze-rinde durmak istiyorum. Kuþkusuz, ýrkçýlýk nedir, ne deðildir; hangi du-rumda bir kiþiye ya da gruba ya da örgüte veya partiye “ýrkçý” niteleme-si yapýlabilir; bunun ideolojik politik baðlamda, teorik analizine girecekdeðilim. Bunu, bir “Alevi önde geleni”ne karþý saygýsýzlýk olarak görü-rüm!. Oldukça kabalaþtýrýlmýþ bir genel taným yaparak söyleyeceklerimiaktaracaðým, ama ondan önce de söyleyeceklerim var.

Þöyle var: Sayýn Kaleli, kendi vurgulamasýyla, “arý duru” bir Türk-çe’ye çok özen gösterdiði için olacak belki de kendince bana eleþtirisi-nin birkaç yerinde dil bilgisi dersi verme gereði duymuþ. Þu mahut “ýrk-çýlýk” nitelemesi olmasaydý, gerçekten de bu gibi eleþtirileri salt dilbilgisikurallarý baðlamýnda ele alýp görmek, benim için de kaçýnýlmaz olurdu.Ama Sayýn Kaleli þahsýma yönelttiði “ýrkçý” nitelemesini bu gibi eleþtiri-lerin ardýna gizleyerek söylemiþ durumda. Bu nedenle de dilbilgisi üze-rine belirttiklerinden iki tanesiyle ilgili düþüncemi söyleme gereði duyu-yor ve geçiyorum.

Sayýn Kaleli’nin belirttiði gibi kitapta inatla ve ýsrarla “Alavi” kavra-mýný kullanýyorum. Çünkü, uluslararasý literatürde doðru kullaným;“Alawi” olarak belirtilmektedir ve ben bunun ilk farkýna varanlar-

daným. Alawi kavramýný Kýzýlbaþ Kadýn’da deðil, diðer kitaplarýmdaaçýkladým. (Bakýnýz: Alawiydiler Hem de Kýzýlbaþ, Belge Yayýnlarý; Ký-zýlbaþ Alevilikte Yol-Erkan-Meydan, Kaldýraç Yayýnlarý; Ateþin ve Güne-þin Yeryüzündeki Tezahürü Olarak Bozatlý Hýzýr)

Diðer yandan, Kýzýlbaþ Kadýn’da “inatla ve ýsrarla” deðil, “özellikleve özenle” kullandýðýmý söylediðim ise “Alavi” kavramý deðil “Kýzýlbaþ-lýk”týr. Bizzat Sayýn Kaleli’nin kitaptan aktardýðý paragrafta da bu görül-mektedir. Ama ne beis, Sayýn Kaleli bu sözcüðü, kavram olarak deðil,mahalli bir aðýz olarak görüyor. Dahasý, “arý duru” Türkçe’nin bir aðzý,bir mahalli söyleyiþ tarzý olarak görüyor. Oysa, ister “Alevi” olarak söy-lensin, isterse baþka türlü, sözcüðün kendisi Türkçe bile deðildir.

Ayný baðlamda, babanýn kýz kardeþi “hala” sözcüðü ile devam edenbir þeyin, durumun, halin ifadesi olarak “hâlâ” sözcüðünü birbirindenayýrt edecek olan imla kuralý üzerinde duruyor ve benim ikinci sözcükiçin (a) harfi üzerinde þapka kullanmadýðýmý ileri sürerek eleþtiriyor.Bana dilden haberin yok, ama boyundan büyük iþler karýþtýrmýþsýn demi-yor da iþte böyle ifade ediyor!..

Þu kadarcýk basit bir gerekçeyi Sayýn Kaleli’nin kendisi de bilmesigerekirdi: Hafýzam beni yanýltmýyorsa 1960’lý yýllarýn sonuna doðru,Türk Dil Kurumu, Arapça-Farsça sesleri belirtmek için “a, i, u” gibi kimisesliler üzerinde þapka kullanýlmasýný zorunlu olmaktan çýkarmýþtý. Ogün bugündür, örneðin “kar” deðil de “kâr” mý; ya da “hala” deðil de

”hâlâ” mý kastedildiði, cümlenin taþýdýðý anlama göre ayýrt edilmektedir,ama dileyen þapkalarý da kullanmaktadýr.

Ne var ki Sayýn Kaleli’nin derdi bu deðil. O eleþtiriyi buralardan öre-rek beni ýrkçýlýk kapýsýna kovalamak istiyor. Ama bu çabasýnda,Kürtçe’nin geçtiði her yer ve durumda, kendisinin içinde bulunduðu ruhhalini ele veriyor. Þimdi bunu göreceðiz ve bu baðlamda, þu mahut ýrk-çýlýða gelmek istiyorum.

Sayýn Lütfü Kaleli’nin de bu güne kadar hiç dikkatini çekmeyen vehatta bilgisi dahilinde bile olmayan bir düþüncemi açarak, ýrkçýlýk konu-sundaki düþüncelerimi söylemek istiyorum.

Bugüne kadar, kitaplarým da dahil olmak üzere, tüm teorik çalýþma-larýmda, özellikle Kýzýlbaþ Alevilikle ilgili çalýþmalarýmda, hepkenarýndan köþesinden dolaþtýðým, ancak, son iki yýldýr “din” ve

“ulus” hakkýnda bir biçimde açýmlamaya çalýþtýðým bir düþüncem var.Hem anlamaya, hem de anlatmaya çalýþýyorum. Bu düþünceme göre,Sayýn Kaleli, bugüne kadar ister egemen olsun, isterse egemenlik dýþýolsun öðrendiðimiz bütün “Din”ler, sadece ilahiyattan oluþmadýðý gibi,“Ulus” ya da “millet” kavramýndan öðrendiklerimiz de din dýþý deðildir;bizatihi dindir. Yani, ulusçuluk modern toplumun dinidir. Bunu söylemekistiyorum.

Her ikisi için genel bir niteleme yapacak olursam, bizim bugüne dekdin olarak tanýdýklarýmýz, örneðin Yahudilik, Hýristiyanlýk, Müslümanlýk,vb., bunlar, “Ümmet Din”dirler ve kapitalizm öncesine aittirler. Ve detabii ki, Allah adýna politik alanýn tamamýný kapsamaktadýrlar, yani dev-letin bizzat kendisidirler. Kapitalizminki ise “Millet” ya da “Ulus Din-dir”. Ulusçuluk da kendisinden önceki dinler gibi politik alanýn, yanidevlet denilen olgunun, tamamýný ifade etmektedirler ve birey açýsýndanonun dýþýnda bir var oluþ yoktur. Aralarýndaki tek fark þudur: Birisi,Tanrý adýna tanrýsal bir düzeni, sistemi öngörür; Ulusçuluk ise paraadýna, sermaye adýna bir düzeni öngörür.

Neden böyledir? Kuþkusuz bu sorunun yanýtý verilmelidir, ama baþlýbaþýna bir konudur ve yeri de burasý deðildir.

Bana gelince, Sayýn Kaleli, yaþamýmýn hiçbir yerinde “ÜmmetDin”den olmadým, ama adý “demokratik” bile olsa ya da bu “Enternas-yonalizm” olarak onurlandýrýlmýþ da olsa, yaþamýmýn önemli bir bölümü,“Millet Din”e bulaþtý. Son onbeþ yýlým millet dinin etkisinden ve tahri-batýndan arýnmayla geçmektedir. Ulaþtýðým noktanýn özetidir bu.

Ne var ki, ne denli radikal biçimlerle Alevi olduðunuzu ifade ederse-niz edin, daha “Alevi inancý” diye söze baþladýðýnýz ve kendinizi birinanç olarak tanýmladýðýnýz andan itibaren, bana göre egemen “ulusdinin” bir bileþeni olmaktasýnýz. Daha da önemlisi, bunu görememekteve “Türkçülüðü” de, “Kürtçülüðü” de sevmediðinizi söylemektesiniz.

Ben, “hal diliyle halleþiyorum” Sayýn Kaleli. Ve hal tercümeme dedevam ediyorum. Irkçýlýk, benim pozitifini bile dýþlamaya çalýþtýðým“Millet Din”in negatif ucunu oluþturur. Bir an için bu dýþlamayý bir ke-nara koyarak düþündüðümüzde de ýrkçýlýk, soy-boy olgusunu da aþarak,ýrkýn üstünlüðü iddiasýna ulaþýr. Hal böyle olunca, basit bir baðlamda, birulusun kendisini sevmesi ve kendisinden söz etmesi ýrkçýlýk olmaz.

Irkçýlýk, kendine, ulusuna, ulusunun mensup olduðu ýrka tanýdýðýhiçbir hakký, üstünlüðü, yeteneði bir baþkasýna tanýmamasý olarak kendi-ni açýða vurur. Dahasý onlarý aþaðýlamasý, onlara düþmanlýk beslemesiolarak tezahür eder. Bir kere ulus dediðiniz þeyi, dile, etniye, dine, vb.,göre tanýmladýnýz mý, hemen bir ulus ile “öteki” arasýna bir fark koymuþoluyorsunuz. Bu durumda, altta kalanýn caný çýksýn oluyor ve ister iste-mez, yol emri, caný çýkandan yana olmayý hükmediyor.

Örnek olsun, benim kitabýmda yer yer sözünü ettiðim, halk baðlamýn-da “Türk” deðil, Türkçülüktür ve tam da ifade ettiðim özellik üzerineoturduðu için olumsuzlama hedefime girmektedir. Kaleli ise Türkçülüðüolumsuzladýðým yerde bana Türk düþmanlýðý yaptýðýmý söylüyor ve Kürtýrkçýlýðýyla suçluyor.

Kitabýmýn kapsadýðý tarihsel alan bakýmýndan buna en elveriþli bul-duðum Kürtçe’den ve Kürt halkýnýn tarihsel yaþamýndan hareket ettim.Bunu da hem önsözde hem de birkaç dipnotta özellikle belirttim. Kürthalký eksenli hareket ediyor olmamdan dolayý Sayýn Kaleli, bana“çubuðu fazla büktüðüm” þeklinde bir eleþtiri yapmýþ olsaydý, sanýrýmepeyce yerinde olurdu, doðru da olurdu. Çünkü, kitabýn hazýrlanýþ tarihidikkate alýndýðýnda kitap, ta Ýttihat ve Terakki döneminin beylik teorisi

“Alevilikte Irkçýlýk ve Kincilik”ya da

Lütfü Kaleli’ye SaygýlarlaHaþim KutluÞ

Page 11: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

11Ekim 2005

SERÇESME¸

olarak devam edegelen ve 1984’ten sonradaAlevilik üstüne çalýþma yapanlarýn yüzde dok-sanýnýn ortak paydasý olan, “AlevilikTürklüktür. Kürt Alevi olamaz; Kürt Þafii’dir”söyleminin bütün bir Alevi camiasýný kuþattýðýbir ortamda yazýldý ve yazýk ki bu salgýna, ikielin de deðil, kendimin de içinde olduðu, birelin parmaklarý sayýsýnda aydýn/yazar karþýkoydu. Kaçýnýlmaz olarak bu tepki kitabýma dayansýdý. Bunu inkâr edemem.

Ama ne Lütfü Kaleli’nin bu bazda bir yak-laþýmý var, ne de konu budur. Sayýn Kaleli,kitabýmýn neresinde Kürt adý geçmiþ ve hangicümlesinde Kürtçe’den söz edilmiþse müthiþitici bulmuþ ve rahatsýz olmuþtur. Bu baðlamdada beni ýrkçý olarak adlandýrmýþtýr.

Fakat ben Anadolu ve Mezopotamya’nýnonbin yýllýk geçmiþini önüne koyan ve çalýþma-sýný bu yönde yapan bir insaným. Bu uzun veince geçmiþi anlamanýn en iyi yollarýndan biri-si de yaþayan en eski dillerdir. Tercih ettiðimdil pekala Ermenice de olabilirdi. Süryanca daolabilirdi. Lazca da olabilirdi, ama Kürtçeoldu.

Sayýn Kaleli’nin öfkesi bunadýr. Benim içinsöylediklerinden çok, söylemedikleri önem-lidir. Ve söylediklerinin arkasýnda yüklüdür bu.Sayýn Kaleli’nin oldukça “arý duru” bir Türkçeile önce bilimsel bilgi ve belgeden söz ediparkasýndan, keyfince beni ýrkçý ilan ettiktensonra, “Aleviler yetmiþ iki millete bir nazar ilebakar” diyerek, “ne Türkçülüðü sevdim ne deKürtçülüðü sevdim” demesi, boþ ve anlamsýzbir söz olarak kalmaktadýr. Çünkü, bir yandanbir türlü ne anlama geldiðini anlamadýðým 72millete bir nazar ile baktýðýný söyleyeceksin,ama hak sahibinin hakkýný vermekten de imti-na edeceksin! Bu anlaþýlýr gibi deðil.

Erkâný koyan yol ulusudur. Bir RýzalýkÞehri erkânýdýr: Senin dýþýndaki, ister“Ümmet Din” toplumu olsun, ister “Mil-

let Din” toplumu olsun fark etmez, eðer birhaksýzlýða maruz kalmýþ ise, eðer bir maðduri-yet ve mazlumiyet yaþýyorsa, sen ondan olma-san bile ondan olacaksýn ve hak sahibinin hak-kýný vereceksin.

Sivas Katliamý’ndan beri Kaleli’yi izlerim,“Türkü de Kürdü de severim ama” diyen Kale-li’nin, maðdur ve mazlum yönünden hiçbiraçýklamasýyla karþýlaþmadým. Bir Rýzalýk Þehrievladý olarak, hak sahibinin hakkýný teslim et-mesi için ondan ya da bundan olmasý gerek-miyor, olduðu þey bol bol yetiyor ona zaten!..

Yazýsýnýn bir yerinde, “peki Zazacayý ne ya-pacaksýn” diye soruyor; ve ilave ediyor, “keþ-ke” diyor, “kitabýn tamamýný Kürtçe yazsaydýHaþim Bey, Kürt okuru açýsýndan daha iyi biriþ yapmýþ olurdu.”

Sözün burasýnda bilmediði bir þeyi dahasöyleyeyim Sayýn Kaleli’ye: Bir Kürt çocuðu

olarak dünyaya geldim Sayýn Kaleli, ama tekkelime Kürtçe bilmem. Kürtçe bilseydim hiçtereddüt etmezdim, yazardým. Kürtçe kavram-larý kullandýðým için küçümsediðiniz o kitabýnbir baþka özelliði de bu. Kürtçe kavram ve söz-cüklerin hepsini, kitabýn diðer konularý gibi,adeta bir “arkeolojik kazý” yaparak buldum.Deyim yerinde ise eðer, Alevilikle baðýnýkeþfettim; bu baðý da kurduðumu sanýyorum.Hazýrlamaða çalýþtýðým ikinci cilt bu yöndenon yýllýk bir birikimi ardýna alarak gelecek.

Yine ayný þekilde, soruþturmalarýmda ve evtaramalarýmda karþýlýk olarak bulduðum Zaza-calarý da yanlarýna iliþtirdim. Bana, “Zazacayýne yapacaksýn” diye sormuþsunuz. Faydasý olurmu bilmiyorum, ama belirteyim: On bin yýllýkAnadolu’yu bilmek isteyenlere, dahasý özel-likle Hititleri bilmek isteyenlere -en iri Akade-misyenler de dahil- naçizane tavsiyemdir, Zaza-ca öðrensinler.

Bu noktadan hareketle birileri çýkýp ulusçu-luk yapacaksa, o benim dýþýmda bir olay olursadece.

Hal tercümesini gereðinden fazla uzattýmsanýyorum.

Sonuç olarak, ýrkçýlýk bir yana, ne “ÜmmetDin”den, ne de “Millet Din”den olduðumubelirttim. Ola da, “Peki sen nesin” diye soracakolursanýz Sevgili Kaleli, belirteyim: RýzalýkÞehrindenim ve bu bana fazlasýyla yetiyor. Aþkile !...

Gerçeðe Hü!..

Yok ise özünde Hakk’ýn gevheri Hak ile Hak oldum deme ha deme Ýkrarýdýr insana kendi rehberi Ýkrarsýza meyil verme ha verme

Eþin yoldaþýn boþ lafý denerim Ben özümü dâr ile zor da sýnarým Marifet çeraðýn fitilinde yanarým Beyhude meydana gelme ha gelme

Kimisi tüy kadardýr yoktur pahasý Kiminin Erciyes’e taydýr darasý Benliðin o tartýda yoktur faydasýEngin ol sevi sele verme ha verme

Þer ile Hak Meydaný kurulmaz Yalan meydanýna sofra serilmez Ýkrarsýz rýzasýz lokma yenilmez Lokmaný münkire verme ha verme

Verdiðin sözü tamamet yetir Her iþin sonunu hayýrla getir Dâr-ý Mansur’da olmuyor hatýr Hatýra rüþvet verme ha verme

Daylemi’yem Hak için ar etmem Zalime can için ah-u zar etmem Kýzýlbaþým ne gam kasavat etmem Ayrýlýp dosttan yâda gitme gitme

Lütfü Kaleli

Haþim Kutlu

MUHYÝDDÝN ABDAL

Ölmeden Ölüp Dururuz

Doðruya nazar eylerizBiz eðri nazar bilmeyizNakd ile pazar eylerizVeresiye pazar bilmeyiz

Biz ol mekanda ölürüzEmr ile bunda gelirizNakdi kamilen alýrýzGaybe intizar bilmeyiz

Haktýr sevdiðimiz bizimHaktýr övdüðümüz bizimBoyun eðdiðimiz bizimHaktan özge yar bilmeyiz

Biz bu mülke gelip dururuzÖlmeden ölüp dururuzYar'la yar olup dururuzArada aðyar bilmeyiz

Sazýmýzý ele aldýkKoþmamýzý çala geldikNamusumuz yere saldýkBiz aþýkýz ar bilmeyiz

Aþk ile meydana geldikNazarla divana geldikPervaneyiz yana geldikZincir ile dar bilmeyiz

Evvel ahir yar kuluyuzHaydarý kerrar kuluyuzEzelden ikrar kuluyuzMüminiz inkar bilmeyiz

Muhiddin Abdal coþuncaMevci deryayý aþýncaAþk önümüze düþünceHiç sabr u karar bilmeyiz

BALIM SULTAN

Þah-ý Merdan

Evvel baþtan Muhammed'e salavatArif isen bu manayý ver imdiÞeriattýr, tarikattýr, marifetHakikatten bize haber ver imdi

Yahþilerle konuþ yaramazdan kaçMa'rifetin varsa gel gevherin saçAl bu dört kilidi dört kapuyu açEv içinde bize haber ver imdi

Dikensiz develik nereden bittiBu dört kilid anýn dibinde yittiO ne nesne idi cihaný yuttuCihaný yutandan haber ver imdi

Þâh-ý Merdan gibi ere tapanýnKim idi bekçisi ö dört yapununMuhammed bekçisi o dört kapununEv içinde bize haber ver imdi

Balým çoklar ile sohbet edübdürBu yola erkâna emek verübdürGidin görün pirim nerde durupdurPir olduðu yerden haber ver imdi

Page 12: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

12 Sayý 15

SERÇESME¸SERÇESME¸

Bilindiði üzere Çankaya ilçemizde yüzbinlerce Alevi yurttaþýmýz yaþa-maktadýr. Ve yine bilindiði gibi Alevilerin inanç mekâný (mabedi) Cem-evidir. Ýnanan Aleviler bakýmýndan vazgeçilemez bir sorumluluk olanCem Erkânýnýn yürütülmesi Cemevinde ve Dede önderliðinde mümkünolmakta ve Alevi yolunun-inancýnýn gereði ancak bu þekilde yerine geti-rilmektedir.

Çankaya Ýlçe sýnýrlarý içinde yaþayan bunca Alevi nüfusa karþýn Ce-mevi sayýsý sadece sekiz tanedir. Ve bunlar derme çatma, alelacele koþul-larda yapýlan yetersiz, bakýmsýz ve birçok yönden eksiði olan mekân-lardýr. Bu yüzden ilçemizde inançsal gereksinimimize gereði gibi yanýtverecek ölçü ve konforda ve kendi kendini finanse edebilecek donaným-da iki adet Alevi Ýnanç Merkezi’ne ihtiyaç duyulmaktadýr.

Anayasanýn “deðiþtirilmesi teklif edilemeyen” II. maddesi Devleti-mizi, “... demokratik, laik, ve sosyal bir hukuk devletidir.” þeklinde ta-nýmlamakta, X. maddesi ise, “... herkes dil, ýrk, cinsiyet, siyasi düþünce,felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayýrým gözetmeksizinkanun önünde eþittir. Hiçbir aileye, zümreye ve sýnýfa imtiyaz tanýnamaz.

Devlet organlarý ve idare makamlarý ... kanun önünde eþitlik ilkesineuygun olarak hareket etmek zorundadýrlar.” diyerek, yürütme ve idaremakamlarýna “devletin laik-demokratik karakterli olduðunu ve bu yüz-den yurttaþlara eþit davranýlmasý gerektiðini” emretmektedir.

Anayasamýzýn da emrettiði gibi, demokratik çoðulcu toplumlarda altkimlikler farklýlýklarýný bir üstünlük vesilesi olarak niteleyemez, devleteve topluma dayatamaz, ayrýcalýk-imtiyaz isteyemezler. Oysa ülkemizdebaþta hükümetler, idare makamlarý ve belediyeler inanç söz konusu edi-lince, bundan sadece Sünni Mezhebinin ihtiyacýný anlamakta, inancýnýSünni yorum doðrultusunda yerine getiren yurttaþlarýmýza büyük “imti-yazlar” tanýmakta ve onlardan yana “taraf” olmaktadýr.

Örneðin, özellikle bu hükümetin yetkilileri kent merkezlerinde bulu-nan son derece kýymetli kamu arsalarýný, yasal olup olmadýðýna bile bak-maksýzýn cami derneklerine rüþvet gibi daðýtarak, bu arsalar üzerineyapýlan binalarýn ticaret ve siyaset merkezine dönüþmelerine göz yum-makta, hatta teþvik etmektedir. Alevilerin eþitlik ve adalet istemlerine“Sünni refleks” gösteren ve bu talepleri bin yýl öncesinin Emevi anlayýþý-na özgü bir tavýrla düþünmeden reddeden ayný yetkililer, Anayasal eþit-lik ilkesini çiðnemekten de öte geçmekte, haklarýný ve hadlerini bir hayliaþarak “Cemevinin mabet olmadýðýný” iddia edebilmektedirler.

Özellikle yurtdýþýnda olmak üzere göz boyamak ve muhataplarýnýaldatmak için, sýk sýk, “demokrasi, insan haklarý, inanç özgürlüðü vemedeniyyyetlerin buluþmasýndan” söz eden Sn. Baþbakan, sýra Aleviyurttaþlarýn “eþitlik ve inanç özgürlüðü istemlerine; Alevi-Sünni eþitsiz-liðinin kaldýrýlarak onlarýn kardeþçe ve eþit koþullarda buluþmalarý”talebine gelince bütün bu söylediklerinden dönerek varlýðýmýzý inkâra,hatta Ýstanbul Karacaahmet’te olduðu gibi mabedimizi yýkmaya kalkýþ-maktadýr. Böyle vahim, mezhepçi ve ayýrýmcý uygulamalar içinde olanbir hükümetin, demokrasiye saygýsýný ve farklýlýklarý kucaklamasýný bek-lemek olasý mý?

Hükümet, salt manevi dünyamýzý inkâr etmekle yetinmiyor, devletmemuru sýnavlarýnda din ve mezhep bilgilerine yer veriyor, “sözlü müla-kat” sorularýnýn neredeyse tamamýný dini konulardan seçiyor ve busýnavlar insanlarýn kariyer, bilgi ve deneyimini deðil, kökeninin deþifreedilerek dýþlanmalarýnýn bir aracý olarak kullanýyor. Kendilerine oy ver-meyen Alevilerden öç alýr gibi, onlarý cezalandýrmak istiyor ve bunugerçekten yapýyor!

AKP’li belediyeler de hükümeti örnek alarak, çoðunluk oylarýylaeþitlik, adalet ve etik kurallarý çiðniyor, büyük bir pervasýzlýkla ayýrýmcýkararlar alýp uygulamaya koyuyor. Örneðin baþta Ýstanbul ve Ankaraolmak üzere çok sayýda belediye, neredeyse tüm yeþil alanlara birerCami yapýlmasý kararý almýþ, Cami yapmýþ veya inþaat izni vermiþlerdir.

Bunlardan biri de gerçekten bir Dünya kenti olan ve bir bakýma tüminsanlýðýn kültür mirasý sayýlan Ýstanbul’umuzun en eski semtlerindenGöztepe Parký’na Cami yapýlmasý kararýdýr. Oysa Göztepe’de neredeyseher yüz metrede bir cami bulunmakta ve o bölgenin sakinleri böyle birgereksinimden söz dahi etmemektedirler.

Buradaki asýl niyet ibadet deðil, büyük merkezlerde en kalýcý þekildevar olmak amacýyla kamu alanlarýna el konulmasý, buralarýn gasp edil-mesidir. Büyük kentlerin kýymetli rant alanlarý, Cami ihtiyacý adý altýndave “al gülüm, ver gülüm” anlayýþý içinde taraftarlara “inanç sermayesi”olarak hibe edilmektedir.

Söz edildiði ve yakýnen bilindiði gibi, Alevilerin Cemevi gereksinimiise gerçektir: Son derece de ivedi ve zaruridir. Çok haklý olarak, “burasý

laik bir ülkedir. Sizin dini ihtiyacýnýz belediyeyi ve devlet kurumlarýnýneden ilgilendirsin. Laik devlet sistemine ve yasalara karþýn kamu ara-zisini size nasýl tahsis edelim?” diyebilirsiniz. Ancak, onbinlerce kamuarazisi ve yeþil alanýn, yüzlerce pazaryeri ve sosyal donatý alanýnýn yacami dernekleri tarafýndan iþgal edilmesi ya da belediyelerin din istis-marý yapan yetkilileri tarafýndan dincilere peþkeþ çekilmesi karþýsýnda busöyleminizin bir deðeri kalmamýþtýr.

Laikliðin varlýðýndan söz etmek artýk bize de gülünç gelmektedir.Laikliðe, laik ve çaðdaþ yaþama gereksinim duyan herkesin sahip çýk-masý gerekirken öyle olmamýþ, dinci geliþme, deðiþim ve tehdittenmedyamýz, aydýnlarýmýz, üniversitelerimiz, Atatürkçü, sosyal demokratve liberallerimizin kalýcý, etkili ve organize bir itirazýna rastlanamamýþ-týr. Bu durum Alevi camiasýnda, “laiklik, laiklik diyerek direnmemizin vebedel ödememizin bir yararý yoktur” kanaatinin tartýþýlmasýna ve taraftarbulmasýna neden olmuþtur. Bu yüzden, cumhuriyet döneminde kazanýlançaðdaþ deðerlerin korunup-geliþtirileceðine olan umudumuzu büyükölçüde kaybetmiþ durumdayýz. Ýtiraf edelim ki laiklik yandaþlýðý, çaðdaþTürkiye sevdasý, Atatürk ve kurumlarýný sahiplenme bilinci Alevilerinçok sayýda acýsýna, ateþlerde yakýlmasýna, devlet olanaklarýndan dýþlan-masýna neden olmuþ, “odacý, kapýcý ve iþsizliðe mahkum olmak” gibi acýve trajik bir gerçekle karþýlýk bulmuþtur.

Geleceðe olan umudun umutsuzluðu dönüþtüðü bu noktada kendi-mizi sorguluyoruz. Aleviler kendilerini, kendilerinden baþka hiç kimse-ye anlatamýyor. Seslerini duyuramýyor: Sorunlarýný çözemiyorlar!.. Yan-lýþýmýz ne? Kültür, inanç ve geleneðimize sahip çýkarak mý yanlýþ yaptýk;yoksa laiklik, çaðdaþlýk, yurtseverlik ve ilericilikten yana duruþumuzlamý!..

Vakýf Yönetim Kurulumuz, “hiç deðilse küçük bir ölçekte de olsaeþitlik saðlanabilir mi” düþüncesiyle tüm resmi devlet kurumlarýný Ana-yasamýzýn 10. maddesinin eþitlik ilkesine uygun davranmaya davetetmektedir. Bu yüzden Ýstanbul Belediyesinin “Göztepe Parký’ný Camialanýna çevirme kararýný” örnek alarak ve o karardan yola çýkarak, Çan-kaya Belediyesi’nden Seðmenler Parký ve Dikmen Vadisi’nde bulunanyeþil alan içinde beþ biner metrekare ölçülerinde iki adet Cemevi arsasýtalep etmeye karar vermiþtir.

Belediyenizin, istenilen arsalarý Vakfýmýza bila bedel tahsis etmesidurumunda proje ve inþaat giderleri Vakfýmýzca karþýlanacaktýr. ÝnançMerkezimizin ihtiyaç gösterdiði giderlerin karþýlanmasý ve tesisin ken-disini finanse etmesi bakýmýndan hastane, süpermarket, çok katlý oto-park, alýþveriþ merkezleri, saz, söz ve semah kurslarý, Alevilik ve DedeYetiþtirme Enstitüsü, vb., Alevi yolunun tüm ihtiyacýný karþýlayacak þe-kilde projelendirilecek ve inþa edilecektir.

Belediyenizden eþitsizliðin çözümü konusunda her türlü yardýmýistemek hakkýna sahip olduðumuzun bilincindeyiz. “Hem Müslümanlýk,hem inkârcýlýk; hem demokratlýk, hem ayýrýmcýlýk olur mu?” sorularýnýbizimle birlikte sormanýzý, konunun takipçisi olmanýzý istiyoruz.Ýstemimizi hükümetin inkârcýlýðýna, idare makamlarýnýn korkaklýk vecehaletine dayandýrarak reddetmeyeceðinize inanmak ve size güvenmekistiyoruz. Göztepe, Ankara, (Çankaya ilçesinde yüzlerce kamu arsasýcami için ayrýlmaktadýr ve sizin için güzel kanýt budur.) Ýstanbul ve dahaonbinlerce il ve ilçemizde kamu arazilerine cami yapýlmasý kararýdoðruysa, bizim istemimiz de en az onlar kadar doðrudur, meþrudur,helaldir: Deðilse hepsi de kötüdür, haramdýr, laiklik düþmanlýðýdýr!.. Vetüyü bitmedik yetim hakkýnýn siyasi taraftara peþkeþ çekilmesidir!

“Bana var, sana yok! Çünkü ben çoðunluðum: Devlet olanaklarý dabenim iradem altýnda!” gibi adaletsiz, sakat ve bayaðý bir anlayýþ ne de-mokratiktir ne de insani. Þayet yasalarda bir Cemevi engeli varsa (ki, buyorum yetkililerin iþine gelmektedir.) bunu kim çözecek? Hükümet çöz-müyor: “Ýnancýnýzý da, mabedinizi de tanýmýyorum: Buyurun camiye”diyor. Bu durumda demokratik süreci iþletmekten ve hükümeti her alan-da sýkýþtýrmaktan baþka çözüm olmadýðý kanaatindeyiz. Bizler taleptebulunacaðýz, idare makamlarý, belediyeler, DKÖ’ler demokratik ve eþit-likçi duruþ sergileyecekler, kamuoyu konuyu en kapsamlý þekilde tartýþa-cak, saðduyu iþletilecek ve soruna yasal çözüm üretilecektir. En doðalinsan hakký için dahi iç gerilimi, kargaþayý veya AB üzerinden gelen bas-kýyý bekleyip sonra harekete geçmek, pek de onurlu bir davranýþ olmasagerek.

Yukarýda belirtilen görüþlerimiz doðrultusunda, istemimizle ilgiliolumlu bir karar üreteceðinize olan inancýmýzla arz ederiz.

Saygýlarýmýzla,Murtaza Demir Vakýf Baþkaný

Devlet Organlarýný ve Ýdare Makamlarýný, Yurttaþlar Arasýnda Ayýrýmcýlýða Son Vermeye Çaðýrýyoruz!Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eðitim Vakfý

Çankaya Belediye Baþkanlýðýna, Ankara, 8 Kasým 2005

Page 13: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

ABF’nin Ýkinci Olaðan Kurulu 15 Ekim 2005 tarihinde Ankara HacýBektaþ Veli Vakfý salonunda yüz civarýnda delege ve misafirin katýlýmýy-la yapýldý.

Kongre saat onbirde bir dakikalýk saygý duruþundan sonra baþladý.Daha sonra bir kadýn ile bir erkek can Tahtacý Semahý’ný sergiledi.Ardýndan Kâmil Ateþoðullarý divan baþkanlýðý için tek aday olarak gös-terildi ve oy birliði ile bu göreve getirildi. Ateþoðullarý kýsa bir teþekkürkonuþmasý yaptý ve Genel Kurulun Gündemi’ni okudu. Hastalýðý nede-niyle Genel Kurula katýlamayan Genel Baþkaný Ali Doðan’ýn yerineaçýlýþ konuþmasýný Genel Sekreter Atilla Erden yaptý:

“Derneklerimizin bir üst kurumu olan Federasyonumuz, kuruluþamaçlarýný, program ve tüzüðünü çok açýk ve net olarak belirtmiþtir.Kýsaca özetlersek ana amacýmýz, hedefimiz Alevi-Bektaþi kültürelkimliðine sahip çýkmak; onu korumak, gelecek nesillere aktarmaktýr.

Tüzüðümüze göre derneklerimize onsekiz yaþýný bitirmiþ olan Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Çerkez-Laz herkes üye olabilir. Bu bakýmdanþunu hemen vurgulamak zorundayým. Derneklerimiz veya Federas-yonumuz birer dinsel veya mezhepsel kurum veya dernek deðildir.Hiçbir þekilde dinsel veya mezhepsel bir mücadelenin içinde deðiliz.

Biz, bilhassa Federasyonumuz, bize baðlý derneklerimiz olarakdoðrudan doðruya demokratik kitle örgütleriyiz. Ve bizim özgünAlevi-Bektaþi kültürümüzde bu toplumun geleceði için aydýnlýkyarýnlara ýþýk tutan bir yapýdýr. Bu yapýya sahiplenmek için kurulduk.Yoksa din mezhep kavgasýnda deðiliz.

Ne yazýk ki yüzyýllardýr Anadolu’daki mücadelelerin hepsini bizleredin kavgasý, mezhep kavgasý diye aktardýlar. Babalýlar Ýsyanlarýný,Celaliler Ýsyanlarý’ný, Kýzýl Deli Ýsyanlarý’ný, saymakla bitmez, hepdin, din, din diye yutturdular. Oysa arkada bir siyasi gerekçe,ekonomik gerekçe, bir paylaþým sorunu, aydýnlanmadan yana vekarþý olanlar arasýndaki sorun mevcuttu. Bunlarý kulak ardý ettiler,kitaplara, eðitim sistemimize koydurtmadýlar. Ben Celali Ýsyanla-rý’nýn Anadolu’da bir halk ayaklanmasý olduðunu ancak üniversite-nin son sýnýfýnda duydum.

Tarih kitaplarýnda bize bin beþyüzleri parlak devir diye okuttular.Oysa Anadolu hallaç pamuðu gibi atýlmýþ, her köy en az beþ defa yerdeðiþtirmiþtir. Üç kiþi yan yana gelince dördüncünün malýný,beþincinin ýrzýný alýp getirmiþtir. Anadolu köylerinin tarihinebakarsanýz, beþ defadan aþaðý yeri deðiþmemiþ bir köy bulamýyor-sunuz.

Böyle bir mücadelenin içindeyiz yoksa mezhep kavgasýnda deðiliz.Buna raðmen o yüzyýllarca süren suçlama devam etmekte, en çirkinþekliyle. Kestiði yenmezden baþlayýn da, ana-bacý dinlemez, bölücü,isyankâr, hain... Ýþin acýklý tarafý, kendi içimizden bir canlarýn dabeynini yýkadýlar. Onlar da bu kervana katýlmaya baþladýlar. ...

Toplum yapýmýzý iyi deðerlendirebilmek için, kültürel geliþmemiziiyi anlayabilmek için, geriye dönüp tarihimize bakmak gerekir.”

Daha sonra AABF baþkaný Turgut Öker konuþtu, Aleviler “bizimibadet yerimiz cemevleridir” derken, ülkeyi yöneten güçlerin camiyiadres gösterdiðini dile getirdi, devletin asimilasyon politikasýna dikkatçekti:

“Geçmiþte daðlara çekilerek kendini koruyan Aleviler bugünmetropollerde inancýný yaþatamýyor. Bizlerin asimilasyon alanlarýnakarþý çok ciddi mücadele vermemiz gerekiyor”

Alevilerin içinden çýkan aydýnlarýn sorunlara karþý ilgisiz kaldýðýný,mücadelenin dýþýnda olduðunu belirterek, þunlarý söyledi:

“Aydýnlarýmýz bu davaya sahip çýksa mücadelemizde daha fazla yolalacaðýz. ... Toplumun beklentilerine uygun çalýþmayý yapacak kadro-larý yetiþtirmeliyiz. Þeriatçý güçler düþünsel düzeydeki tartýþmalarlaAleviliði boðmaya çalýþýyor. Tuzaklarý görüp kendimize bir çizgibelirlemeliyiz”

Söz alan konuklar CHP Ankara Milletvekili Bayram Meral, eski mil-letvekili Ayþe Gürocak, EMEP Genel Baþkan Yardýmcýsý Haydar Kaya,Ýmranlýlar Derneði’nden Mehmet Ali Yaðýz da birer konuþma yaptýlar.

Konuklarýn konuþmasýnýn ardýndan raporlarýn okunmasý ve oylan-masýna geçildi. Saat 13:30’da ara verildi. Ýkinci oturumda söz delege-lerdeydi. Az sayýda delege kýsa konuþmalarla çalýþmalara yönelik görüþ-lerini dile getirdi.

Tüzük deðiþikliðinin okunmasý ve kabulünden sonra, genel kurul AliDoðan’ý oy birliði ile Onursal Baþkan ilan etti.

Genel Kurul tarafýndan görevlendirilen bir komite tarafýndan hazýr-lanan sonuç bildirgesi okundu ve oylandý. Bildirgenin okunmasýndan

sonra seçimlere geçildi. Oylamada 87 ge-çerli oy kullanýldý. Çarþaf liste yöntemiyleyapýlan oylamalar sonucu Genel YönetimKurulu’na, Denetleme Kurulu’na ve Disip-lin Kurulu’na seçilenler belirlendi.

Dilek ve temenni konuþmasýnýn ardýn-dan Hüseyin Gazi Metin Dede’nin verdiðihayýrlý ile genel kurul sona erdi.

Bir gün sonra yapýlan GYK toplantýsýn-da seçilen üyeler aralarýnda görev bölüþümüyaptý. Selahattin Özel, Genel Baþkanlýða,Atilla Erden ve Ali Kenanoðlu Genel Baþ-kan Yardýmcýlýklarýna; Fevzi Gümüþ GenelSekreterliðe seçildi. Mehmet Uzuner GenelSayman, Hüseyin Yýldýrým Genel Örgütlen-me Sekreteri, Tekin Özdil Eðitim BilimSekreteri, Servet Demir AB Ýliþkiler Sekre-teri, Turan Eser Basýn Yayýn Sekreteri seçil-di. Genel Yönetim Kurulu’nun diðer üye-leri, Kamil Ateþoðullarý, Ercan Geçmez,Muhterem Aktaþ, Ergül Þanlý, Kelime Ata,Neþe Ceyhan, Abbas Tan ve Kazým Gençoldu.

13Ekim 2005

SERÇESME¸

ABF’nin Ýkinci Olaðan Genel Kurulu Yapýldý

Ahmet Koçak

Page 14: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

14 Sayý 15

SERÇESME¸SERÇESME¸

Beyinlerinin yýkanmasýyla, eðitim ve Ýslamî alternatiflerle doyurulmalarýsonucu Aleviler felsefi deðer olarak kabullenmeye baþladýklarý fata-list/kaderci tutum yüzünden yozlaþmýþlardýr.

Edebiyat, sanat, politika ve eðitim aracýlýðýyla ortaya çýkan ideolojikçözümleme Alevilerin örgütlü kesimleri dýþýnda kalanlarý dönüþtürmüþ-tür. Bu nedenle kurulan bu yeni hükümetler aracýlýðýyla Aleviliðe karþýDar’ül Harb’te olan Ýslam, Dar’ül Ýslam’a geçme önerisinde bulunmak-tadýr. ‘Ayný dinin kardeþleriyiz’, ‘Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben de Ale-viyim’ gibi kavramlara sýðýnmak, ‘Alevilerin ibadet yerleri camilerdir…’diyebilmek bu yaklaþýmdan baþka bir þey deðildir. Alevi örgütleri Alevi-liði özgün haliyle býrakmak yerine sen Alevi de-ðilsin ben ‘öz Aleviyim’ tartýþmasýnýn içindeyken,Alevilik çoktan Kuran’da anlatýlanlara uyumlu birinanç olmaya yol almaktadýr. Her ne kadar ‘AlevilikÝslam dýþýdýr’ tartýþmasý ortaya atýlsa da evlerineKuran asan, Cemevlerinde namaz kýlmaya baþla-yan, Kuran ve Muhammed’in sözlerinden alýntýlarýCemevlerine özlü sözler olarak asan, evinde Mev-lüt okutan ve cenazesini Ýmamla kaldýran, ‘BozatlýHýzýr yardýmcýn olsun’ demek yerine ‘Allah yar-dýmcýn olsun’ diyen, Ramazan’da oruç tutan, Ra-mazan Bayramý’ný gerekçe gösterip Tanrý dilekli tebrik kartý ve cep tele-fonu mesajý, mail yazan bir topluluk olmaya dönüþen Aleviler kendiaralarýnda yeni bir kutuplaþmanýn temelini atmýþ görünmekteler.

Aleviler Ortaçað karanlýðý yaþanýrken hümanist ve insan temelli öð-retileriyle tüm inanç deformasyonlarýna karþý direnmeyi baþarýrken, ya-kýn çaðdan baþlayarak felsefi ve kurumsal zafiyete uðramalarý sonucu,Aleviliði Kuran’ýn öngördüðü þeriatý yaþam biçimi ile iliþkilendirmeyebaþladýlar. Kurumlarýnýn ve kurum önderlerinin Ýslam’a açýk çalýþmasýyanýnda politik yapýlanmadaki muhafazakar - liberal yenilenme de Alevi-lerin yeni bir ruhsal ve kültürel þekillenmeye kaymasýna neden olmakta-dýr. Bunu, bilim ve inanç iliþkisini kuramamayla iliþkilendirebilmek müm-kündür. Bilimsel düþünme ile inançlarýnýn doðasal çeliþkilerindeki bes-lenme eksikliði çözülmelerini açýk hale getirmektedir. Bu anlamda Orta-çað’da herkesten önce baþardýklarýný Modern çaðda baþaramamaktalar.Geçmiþlerine bakma zahmetinde olmayan bir topluluk konumunda sürük-lenmeyi tercih ediyorlar. Hafýzalarýný kaybetmiþçesine tarih dýþýnda kal-malarý, atalarýnýn modern çaðda temsilcileri olmalarýna engel olmaktadýr.

Cumhuriyetle birlikte kendileri için geliþtirilen proje kapsamýndabeklenildiði gibi Paranoyak bir ideolojik yanýlsama ile bir yandan laikbir tutum içine girmekte bir yandan da dinsel sembol ve duygularýyla bir-likte katý doðmalar dünyasý olan Sünni Ýslam formlarýna uyum saðlama-ya çalýþmaktadýrlar. Bu nedenle de kültürel modernlik açýsýndan akýlcýdünya görüþlerinde çatýþmalar ve çarpýklýklar meydana gelmektedir. Bi-reysel kiþi haklarý ve demokratik geliþmeye ve seküler deðiþime kendiiçlerinde ruhsal olarak ulaþamamaktadýrlar. Ýç hoþgörüsünü yetirmiþ top-lumlarýn birbirlerine kin duymalarý, ortak düþüncelerini geliþtirmelerineolanak vermemektedir. Deðer yargýlarýný baþka inanç formlarýyla tamam-lamaya çalýþmalarý, ithal etme güdüsüyle hareket etmelerine neden ol-maktadýr. Kendileri üretemedikçe/üretmekten kaçýndýkça ithal etmemantýðýyla hareket ettiklerinden, eksik kaldýklarýnda politik argümanla-rýn da yardýmýyla kolayca Ýslamî deðerleri kabullenmekteler. Hiç üretme-den tüketmek esir olmayý doðal hale getirmektedir. Kültürel kabulleniþlebirlikte her seferinde yeni transferler daha olaðan ve kolaycýlýkla kabul-lenilmektedir. Aleviliðin ne olduðu konusunda birikimsel eksiklik, tarih-lerini de doðru okumalarýný engellemektedir. Güçlü Ýslamî akademik veri-ler ve yazýlý tarih Alevilerin önüne zorunlu bir set çekme uðraþýndayken,bir yandan kolaycýlýðý seçen ve politik ve ekonomik beklentilerle hareketeden çeþitli Alevi aktörler bu hezimetin kapýsýný sonuna kadar içten zor-lamaktadýr.

Muhammed’in biyografik bilgisinden kendisine pay çýkarma yolun-da dinsel þecere iliþkisi kuran Alevilik, doðal olarak Ýslam’ýn mezhep ku-ram ve kurallarý içinde kendisine misyon yaratmaktadýr. Kültür ve tarihbirlikteliðini Þiilik ve Sünnilik kategorisi çözümlemesiyle kabullenenAlevilik, etrafýndaki Ýslam dýþý yargýlarýn getirdiði baskýlarla hareketetmektedir.

Alevilerde Praksis SorunuAlevi bireylerin kente özgü özgürlük alanýyla, Aleviliðin öðretisel hoþ-görüsünü birleþtirerek oluþturduðu kiþisel praksis Aleviliðin daðýlmasýn-da görece etkin olmuþtur. Bireylerin, zaten kentte iþlemeyen kurumlarý

yanýnda kendilerinden sonraki kuþaklara bireysel özgürlüklerinin deavantajlarýný kullanarak, gelenekten uzaklaþma/yabancýlaþma duygula-rýný göstermemelerine neden olmuþtur. Ýnançsal ve kültürel sorumluluk-larýnýn hesabýnýn sorulmayacaðý güveniyle hareket edilmesi sonucu, öð-retisel anlamda genel bir yozlaþma ve kimliðe yabancý kuþaklarýn oluþ-masýna neden olunmuþtur.

Aleviliðin bu durumuna herkesin bildiði praksis sorunsalý anlamýndaÇin örneðini verebiliriz. Feodal dönemde Çin’de her köylü ekilebilir top-raklarýný çoðaltmak için arazisinde bulunan aðaçlarý kesmektedir. Bu ne-denle kýsa bir süre sonra -þimdi daha iyi anladýðýmýz- sel baskýnlarýnýn

arttýðý bir coðrafya konumuna gelir Çin. Kiþiselyarar umma ve toplumun ortak deðerleri doðrul-tusunda hareket etmeyen Çinliler kýsa zamanlýavantajlar kazanacaklarýný düþünürken dahabüyük ve dönülmez felaketlerle yüz yüze kalmýþ-lardýr. Bu örnek yaklaþým þunu gösterir ki, bireyselpraksis her koþulda toplumsal duyarlýlýk dikkatealýnarak gerçekleþtirilmelidir. Aksi takdirde insankültürel birikim ve deðerlerde geriler veya yoz-laþýrsa baþkalarýnýn baskýnlarýna açýk hale gelir.Alevilerin kentte yaþarken göremedikleri bu

olduðu gibi Neo-Liberal politikalara yakýn ve sempatik kalmalarý da ya-þamlarýnýn kesitsel olarak toparlanmasý uzun zaman alacak bir çölleþme-ye uðramaktadýr.

Yeniçað düþüncelerinin güzel ve baþarýlý yaný hepimizin gördüðü gibiher bireyin kendi yetenek ve becerileriyle baþbaþa kalmasýdýr. Artýk ko-lay ve geleneksel zorunlulukla boyun eðmeyecek ve güdülemeyecektir.Buna karþýn birey, yaþam biçimini, kültürel ve politik belirlenimini güçlükiþisel bir birikimle tamamlamak zorundadýr. Her alanda kamusal bir bir-liktelik oluþturma gücü ve birlikteliði yaratamayan bireylerin tutunacak-larý saðlam bir kurumsal kimlik ve ruh da bulmalarý zorunludur. Çünküyaþamlarýna ait olan biteni anlamak ve aktarmak zorundadýrlar. Anlamakda yetmez, kendini geliþtirmek, zorluklarý yenmek ve engelleri aþmakzorundadýrlar. Bunun için dayanacak ve güvenecek temel bir ilke vetemel bir örgütsel mekanizma gereklidir. Ne yazýk ki Aleviler için bualan kiþilerin tek baþýna baþarabilecekleri nesnel ve nicel bir durum taþý-mamaktadýr. Alevi kimlikli bireyler deðiþimi kültür birikiminden uzakhatta eleþtiren olarak, bakarak çözmeye çalýþmýþlardýr.

Birey Olma Sorunu ve LaiklikBu, Alevilik ve Aleviler için yepyeni bir yaþam biçemiydi. Herkes, top-lumsal yaþamda ‘yetki, ödev ve sorumluluk’ yüklenerek, herhangi birkimse olmaktan çýkýp, ‘belirli bir kiþi’, bir ‘birey’ oldu. Birey olmak,eriþkin olmak, yaþamýna yön verebilecek güce kavuþmak, baþkasýnýngözetiminden kurtulmaktýr. Her birey, toplumsal iliþkilerinde ise gözetimaltýnda olduðu dönemlerdeki gibi ne Dede’nin tebaasý, ne de dinsel ku-rumlarýn edilgin bir üyesidir, ‘sözde’ kendi yaþamýndan sorumlu etkinbir ‘yurttaþ’ konumuna gelmiþtir. Göreli olarak, özgür ve sorumlu birey-lerin oluþturduðu bu yeni birliktelik, gerçek toplum olma yolunda önem-li bir aþama olarak karþýmýza çýkmasýna karþýn bir ayaðý eksik ve çözüm-süzlük olmuþtur. Yenidünya düzeninin dayattýðý küreselleþme dinamiðiiçinde kültürel yapýlanma ihtiyacý artýnca aidiyet duygularý konusundaruhsal ve örgütsel sorunlar Alevi bireylerin ve çok zor koþulda sürmeyeçalýþan Alevilik kurumlarýnýn kapýsýný çalmýþtýr. Alevilerin, laikliðin ge-tirdiði özgürlükten yararlanma çabalarý evrensel insan olmak çaba-sýyken, yaþadýklarý inançsal katliamlar sonucunda laikliðin yaþamlarýiçin vazgeçilmez bir kavram olduðunu düþünmeye baþlamýþlardýr. AncakLaiklik kavramýnýn aslýnda kendilerini özgür ve eþit görmeye ve göster-meye yetmediðini zamanla görmüþlerdir. Laiklik kavramýnýn sýðýnmaamacýyla bir beklenti mi yoksa bilinçli/bilinçsiz Alevilere savundurul-maya çalýþýlan bir kimliksel denge ürünü mü olduðu tartýþmalýdýr.

Son zamanlarda Alevilik kökenli dergilerde dosya konularý oluþturu-larak çeþitli alan ve kavramlar konusunda, Alevilik açýsýndan görüþ vedüþüncelerin tartýþýlmasý yeni Alevilik yaþam felsefenin nasýl geliþe-ceðine açýk kapýdýr. Eksiklerine ve geç kalmýþlýðýna karþýn hem akademikanlamda sivil kuruluþlar biçiminde Alevilerin hâlâ devletlerden, sistem-den baðýmsýz yol arama çabasý bu yapýlanmanýn da elzemliðini göster-mektedir. Bu durum ayný zamanda felsefi anlamda bir çözümleme, yeni-lenme beklendiðinin de göstergesidir. Yaþam biçimi olarak kamusal iþle-vini yerine getirebilen Aleviler kültürel deðerlerinin hak talepleri ve ya-

Aleviliði Saran Paranoyak Ýdeoloji

Hasan Harmancý

Evlerine Kuran asan, Cemevlerinde namaz kýlan,

Muhammed’in sözlerini Cemevlerine asan,

evinde Mevlüt okutan cenazesini Ýmamla kaldýran,

Aleviler yeni bir kutuplaþmanýn temelini atmaktadýr

Page 15: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

15Ekim 2005

SERÇESME¸

þama alaný bulmasý açýsýndan belli eþzamanlý (senkronik) bir bakýþ açýsýnýn arayýþýn-dadýrlar. Bunun altýnda yatan baþka bir þey de, Alevilik açýsýndan Alevilik sisteminin,yapýsal anlamda kurumlarýnýn boþluðunu yaþamasýdýr. Hiçbir sistem, yapý eksikleriylesüremez. Bütün unsurlarýnýn bir arada olmasý gerekiyor sistemin yaþayabilmesi için.Alevilikteki siyasal, inançsal ve kültürel yaþayamamayý, daralmayý bu açýdan dadeðerlendirmek gerekir.

Ýslamî Paradigma YolculuðuToplumun içinde bazý kesimlerin oportünist bir tutum içinde olmalarý bir kýsmýnýn isehayranlýk içinde olmalarý Alevilerin yaþam düzeylerinde bir duraksama yaratmaktadýr.Özellikle 13. yüzyýldan 16. yüzyýlýn sonunu kadar süren Aleviliðin ‘altýn çaðý’ nos-taljisiyle birçok fikirde yaþanan geliþmeyi bu güne taþýyamamalarý son iki yüzyýldakültürel ve inançsal DNA’nýn bozulmasýný getirmiþtir. Doðuþ anýndan baþlayarakseküler bir köktenciliði tercih eden bir öðreti sýnýflamasýna sahip olan Alevilik, bugünne yazýk ki söylemde öne çýkarmasýna raðmen seküler formasyonunu yitirmiþtir. Güçlükalýp iliþkileri içerisinde hareket ettiði düþünülen Aleviliðin sýrsal epistemisi sadecepsikolojik olarak koruyup savunabilmektedir. Köken duygusundan uzaklaþmýþmaneviyatýný dinsel deðiþtirme, inançsal soðuma ve kanaat geliþtirememe noktasýndayeni dönemde sürekli tekrara dönüþtürmektedir. En belirgin ve en basit düþüncehareketlerinde bile öðretinin felsefi yansýmasý yerine Ýslamî argüman ve felsefi bakýþaçýsý kullanýlmaktadýr. Hacý Bektaþ Belediyesi’nin daðýttýðý kitap ve geçtiðimiz sayý-larda eleþtirdiðimiz ve çözümlemeye gittiðimiz çalýþmalarda bu anlayýþý kolaycagörmek mümkündür. En büyük cesaret de bunu Hacý Bektaþ Belediyesi’nin AlevilereAlevi öðretisini yeniden kodlayarak ve Ýslamî dairecilerin beklediði gibi ve tatta‘ücretsiz’ daðýtmasýdýr. Bu anlamýyla Alevilik, zamanýn iktidar, kader ve görsel ideo-lojik dayatma avcýlarý ve iþgüzarlarý elinde kullanýlýp durmaktadýr.

Alevilik, Batýlýlaþma ve Ýslamlaþma arasýndaki kavgada ülkenin genel durumuçerçevesinde Ýslamî bir bakýþ açýsýný (paradigma) yüklenmeye ve solumaya baþlamýþ-týr. Serçeþme’nin sihirsel gücünü kullanmamasý veya yitirmiþ olmasý, öðretinin canlýbir organizma gibi Alevilerin belleklerini ve duygularýna çözüm üretmemesi kuþkusuzbu durumun en önemli sorundur. Dünyayý algýlamadaki modern tutumlarýný, toplumuyönlendiren modern aygýtlara kaptýrmasý sýð ve uyumsuz bir Alevilik düzeneðine des-tek olmaktadýr. Devletin oluþturduðu ideolojik paranoya da rakip ideolojilerin güdü-mü ve ideolojik baskýsý altýnda ezilmektedir. Çaðýmýzýn üretim iliþkileri ekseninde,kentleþme düzeneði çerçevesinde geleneðe yaftalanmaya, uydurulmaya çalýþýlan yenifikirler bilinç dýþý bir batýlýlaþma güdüsüyle Müslümanlaþmaya biraz daha ayak uydur-maktadýr.

Her toplumun tarih kültürü ve politik kültürü yanýnda öðrenme kültürünü de ayak-ta tutmasý ve geliþtirmesi gereklidir. Alevilikte öðreti kurumlarýnýn çökmesi/iþle-memesi özellikle kendi gelenek ve tarih birikim ve tecrübesini gelecek kuþaklaraaktarmasýna engel olmaktadýr. Tarihsel olarak bilinç ve belleðini yenileyen toplumlaraidiyet duygusunu güçlü tutar ve politik hedefler koymada rahat olurlar. Düþünme ka-pasiteleri daha güçlü hareket eder ve ayný zamanda kimliklerinin sosyal olarak korun-masýný saðlarlar. Öte yandan eðitim yaþýnda olsun olmasýn çocuklarýný ve ergenlerinibesleyemeyen toplumlarýn akýl yollarýnda doðal olarak oynamalar olacaðý gibi aidiyetduygularý güdükleþir. Kültürler arasý karþýlaþtýrmalar yapmaya kalkarsak; Alevilerinkadim kültürlerinin, kendi neolitiklerinin basmakalýp kavramlaþtýrmalarýný kurtarama-dýkça, doðal güç ve birikimleriyle geliþtirmedikçe Alevilikteki uyanýþ ve “kendi kade-rini tayýn” edebilmeleri mümkün deðildir.

Zincirlerini yetirme duygusu Alevileri batýya yönlendirmekten daha çok içindeyaþam savaþý verdikleri “Ýslam dairesi”nin anti-demokratik baský ve þiddet ve iktidargücüyle iþbirliðine gitmektedir. Yaþam biçimi, düþünce þekliyle, gelenek algýlayýþýaçýsýndan tutarsýzlaþan toplumlarda kültürel kod ve iþaretlerin gücünü yetireceðiaþikardýr. Düzen tabusu ve fobisinin eylemsizleþtirdiði felsefelerin düþünme biçimindeve insani hedeflerinde ve toplumsal ‘bir olma’da paranoyak bir hayat tarzýný seçmesiçok kolaydýr. Anlam iliþkisi doðrudan kurulmasa da kültür ve ideoloji her zamansiyasal bir güç ve güç karsýsýnda parçalanma ve kalýp deðiþtirme ya da direnme getir-mektedir. Alevilerin son dönemlerde kendilerine seçtikleri bu din deðiþtirme pozisyon-larý, yabancýlaþma duygularý içinde bünyeleri kabul ettikçe Ýslam’a karþý bir moderntüketici olmalarý ayný akýlla tartýþmalarýný getirmektedir. Alevilik çalýþan bir araþtýr-macýnýn veya düþünürün Alevilik anlatýrken Ýslamî örnekler seçmesini ve tarih biriki-mini ayný kulvarda ayný sacayaðý ile ölçmesi yoksa nasýl açýklanabilir.

Hoþa gitse de gitmese de Aleviliðin sarfettiði bunca felsefi yolda geleceðini kur-mayý amaçladýðý insani hak düzeni yeni dünyalar adýna Ýslam’ý keþfetmesinden baþkabir yol deðildir. Olaya salt kuramsal bakmaktan vazgeçip sokaktaki Aleviliðin iþinde,aþýnda, eðitiminde, günlük hayat döngüsünde karþýlaþtýðý kitlesel görüntüyü kendisineve “Müslüman kardeþine” nasýl kekeleyerek anlattýðýný nasýl açýklayabiliriz. Yaþadýðýpsikolojik þiddeti gündelik hayatta sürdürmesini, ahlaki kural ve çatýþmasýný, ötekiolmaktan kendisini cismani olarak kurtaramayýþýný ne ile sorgulayabiliriz. Alevi ol-maktan kaynaklanan ve içinde yaþadýðý topluma uyum saðlamada yaþadýðý ve tasarýolarak aklýnda ürettiði þahsi hikayesini baþka bir akýl ortamýnda nasýl savunduðunabakmak lazým. Burada kendisinin ve baðlý olduðu toplumsam kesimin çoðalttýðý para-noyak görüntüyü görmek gerek. Bütün bu davranýþlar Alevilerin kiþisel anlamdakendilerini dönüþtürmek için teorik yeniden yapýlanmaya bellek edinimine ihtiyaçduyduklarýný göstermektedir.

SEYÝT NESÝMÝ

Ýlahi

Bende sýðar iki cihan, ben bu cihana sýðmazamGevher-i lâmekân benem, kevn ü mekâna sýðmazam

Arþ ile ferþ ü kâf ü nun bende bulundu cümle çünKes sözünü vü epsem ol, þerh ü beyana sýðmazam

Kevn ü mekândýr ayetim, zatýdürür bidayetimSen bu niþan ile beni bil ki niþana sýðmazam

Kimse güman ü zann ile olmadý Hakk ile biliþHakk'ý bilen bilir ki ben zann ü gümana sýðmazam

Surete bak ve mâniyi suret içinde taný kimCism ile can benem veli cisme vü cana sýðmazam

Hem sedefem hem inciyem, haþr ü Sýrat esinciyemBunca kumaþ ü raht ile ben bu dükkâna sýðmazam

Genc-i nihan benem ben üþ, ayn-i ayan benem üþGevher-i kân benem üþ, bahre vü kâna sýðmazam

Gerçi muhit-i âzamem, âdem adýmdýr âdememTur ile kün fekân benem, ben bu mekâna sýðmazam

Can ile hem cihan benem, dehr ile hem zaman benemGör bu latifeyi ki ben dehr ü zamana sýðmazam

Encüm ile felek benem, vahy ile hem melek benemSureti gör beyan ile çünki beyana sýðmazam

Zat ileem sýfat ile, gülþekerem nebat ileKadr ileem berat ile, beste dehana sýðmazam

Nâre yanan þecer benem, çarha çýkan hacer benemGör bu odýn zebanesin, ben bu zebane sýðmazam

Þehd ile hem þeker benem, þems benem, kamer benemRuh-u revan baðýþlaram, ruh-u revana sýðmazam

Tir benem, keman benem, pir benem, civan benemDevlet-i cavidan benem, ine vü âna sýðmazam

Gerçi bugün Nesimi’yem, Haþimiyem, KureyþiyemBenden uludur ayetim, ayete þana sýðmazam

Foto: Kýlavuz Bakýr

Page 16: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

16 Sayý 15

SERÇESME¸SERÇESME¸

Dedeler, Babalar, Anabacýlar, Seyyidler, Ulu Seyyid Ocaklarýnýn temsil-cileri, hazýr Erenler, Canlar,

Cümlenize saygýlar-sevgiler sunuyor, aþk ile niyaz ediyorum!

IBen buraya bir dede olarak ya da neslinden geldiðim için övündüðüm,mutluluk duyduðum, 1205 yýlýnda Diyar-ý Rum’a (Anadolu’ya) girmiþ,1224’de kendi adýný taþýyan Zaviye’yi kur-muþ olan ulu atamýz Ali soylu Þeyh HasanOnar Ocaðýnýn temsilcisi olarak katýlmakcesareti gösteremem.

Burada bir parantez açayým: Þeyh HasanOner Zaviyesi, bugün elimizde bulunan ve1983 yýlýnda yayýnlamýþ olduðumuz birvakýf belgesiyle kurulmuþtur. Zaviyenin,Büyük Ocak ve evladý Þeyh Bahþiþ’inadýlarýný taþýyan iki Tekke-Cemevi tam 781yýldýr biçimi bozulmadan ayakta durmak-tadýr. Ve hala içlerinde Alevi inancýnýn toplutapýnmasý, ibadeti olan Görgü Cemi yapýl-maktadýr. Cemevi’nin ibadet yeri olmadýðýnýsöyleyen inkarcý Diyanet fetvacýlarýna bir kere daha duyurulur!

Konumuza dönersek, kendimde Ali Yolu’nu sürdürecek yetkiyi de,yolun kurallarýný açýklayýp uygulayacak, yürütecek donanýmý dagöremiyorum. Zira önce yolumuzun kurallarýný, kendi nefsimde uygu-layabilecek erdeme ulaþamamýþ olduðumun bilincindeyim ve bunu sor-gulamak zorundayým.

Evet, on beþ yýldýr Alevilik araþtýrmalarý içerisindeyim; bu alandaçoklarýnýn ulaþamadýðý kaynaklara ulaþýp, onlarý deðerlendirerek yorum-ladýðým onlarca kitap yayýnladým. Ama ben kendimi dede ilan edip tali-bime, “ Bu yol ateþten gömlektir, demirden leblebidir yiyemezsin; gelmegelme, dönme dönme, gelenin caný dönenin malý!” nasýl diyebilirim?Ben o ateþten gömleði giyebilecek, demir leblebiyi yutabilecek; kýsacasýAli Yolu’nun sýrrýna ermiþ ve onu sürdürecek olgunluða eriþmemiþsemnasýl telkinde bulunabilirim?

Buna eriþmiþ dede bile gesin, dile gelsin; elini deðil ayaðýný öpmeyehazýrým.

Pir, Dede, Seyyid hatta rehberlik, mürebbilik, “davasýn kýlan candanol kadar kemal-i marifetullah gerektir ki talibi zulemat-ý cehliyyedenkemal-i nurlarýna irþad ede”; yani bu iddialarda bulunan canlarda, öyle-sine tanrýsal bilgi/irfan geliþmiþliði-geniþliði gerektir ki, talibi bilgisizlikkaranlýðýndan olgunluk nurlarýna/ýþýðýna kavuþturabilsin.

Demek ki, “ben dedeyim, ben seyidim” demekle olmuyor; mürþid-ikamile varýp, ondan el almak, “kemal-i marifetullah” ile donanmakgerek.

Size buradan 1624 tarihinde yazýlmýþ ve Irak’taki bir dergahtan DoðuAnadolu’da bir Seyyid’e gönderilmiþ bir mektubun son paragrafýný oku-

mak istiyorum. Bu belge Amerikan üniversitelerinden birinde çalýþangenç bir araþtýrmacý dostumuz tarafýndan bulunup incelenerek yayýnahazýrlandý. Belki de bugünlerde bir bilimsel dergide yayýmlanmþtýr. Yu-karýdaki cümle de buradan alýnmýþtýr.

“Zîrâ üstât nutkunda buyurupdur ki üstât nefes, tarîkat imândýr.Pîrlik, mürebbîlik da’vâsýn kýlan cândan ol kadar kemâl-i ma’rifetul-lâh gerekdir ki tâlibi zulemât-ý cehliyyeden kemâl-i nûrlarýna irþâdide. (Çünkü Üstad nutkunda þöyle buyurmuþtur: Üstad nefestir,

tarikat imandýr. Pirlik ve mürebbilikiddiasýndaki canda öylesine tanrýsalbilgi/irfan gerektir ki, talibi bilgisizlikkaranlýðýndan olgunluk nurlarýna/ýþýðýnakavuþtura.) Zira erenler nutkunda buyu-rupdur ki bir mürebbi tahsil ile mürþidola yoluna, sahlaya þeytan þerrindendinini, imanýný (Çünkü erenler nutkundabuyurmuþtur ki, bir mürebbi/rehber tah-sil, yani eðitim-öðretim sayesindekazandýðý bilgi ile yolun aydýnlatýcýsýolur, o zaman dinini ve imanýný þeytanýnkötülüklerinden koruyabilir) ve meþayi-hir emridir ki mürebbi oldur ki müþkil

hall ide ve musahib oldur ki evliyanýn emriyle yol vara. Bir mürebbiki müþkil hall itmez pirliðe lâyýk degül ve bir musahib ki tarikatemriyle yol varmaz, musahibliðe lâyýk olmaz. (Ve þeyhler buyurur ki,mürebbi sorunlarý çözmeli, musahip ise evliyanýn (velilerin) emri ileyola varmalýdýr. Bir mürebbi müþkül çözemez ise, pir/üstad olmaya,tarikat emriyle yola varmayan musahip de musahipliðe layýkdeðildir.) Ýmdi cehd idüp gönli gözi hanedan ocaðýnda olan kar-daþlar bu mahalde özin bir pir-i kâmile yetürüp tahsil-i ma’rifetullahidüp kemale iriþüp mertebe-i cehliyyede kalmayasýz. Ed-du’a. (Þimdiey gönlü ve gözü ehlibeyt hanedanýnda olan kardeþler, çabalayýn-gayret edin, özünüzü bir pir-i kâmile ulaþtýrýn, maarifetullah bilgisinikazanýp, kemale erin; cahillik mertebesinde kalmayýn. Dua.)

(Mektubun gönderildiði kiþi:) Evlâd-ý budâla-ý Hakk ... Seyyid Yusuf(Mektubu yollayan:) Bende-i Þah-ý Velâyet, Seyyid Bâki, Evlâd-ý Kut-bü’l-Ârifîn Sultân Hacý Bektaþ-ý Veli (Þah-ý Velayet bendelerinden,Ariflerin Kutbu Sultan Hacý Bektaþ-ý Veli’nin soyundan, Seyit Baki)

Görüldüðü gibi mektup, ariflerin ulusu ve bilimlerin serçeþmesiSultan Hacý Bektaþ Veli evlatlarýndan Bagdad ya da Kerbela’da bulunanHacý Bektaþ Dergahýnýn baþýndaki Seyyid Baki tarafýndan yazdýrýlmýþtýr.Ayný zamanda Seyyid Yusuf’un otuz altý yýl önce almýþ olduðu Ýcazet-name’nin de yenilenmesi yönünde göndermeler bulunmaktadýr mektupta.

1527-28’de Hacý Bektaþ Evladý ve Dergahýnýn postniþini KalenderÞah Çelebi ayaklanmasýnýn kanlý bir biçimde bastýrýlmasýndan sonrasürgüne uðrayan Hacý Bektaþ Veli Ocaðý Seyyidleri baþka belgelerin degösterdiði gibi, Ulu Pir’in adýna Kerbela’da kurduklarý Dergahtan,

10-11 KASIM TARÝHÝNDE ÝSTANBUL’DA, KARACAAHMET SULTAN DERGÂHI’NDA TOPLANANBÝRÝNCÝ DEDELER KURULTAYINDA YAPILAN KONUÞMA

Mürþid-i Kâmile Varýp El Almayan Dede OlamazÝsmail Kaygusuz

Pir, Dede, Seyyid hatta rehber, mürebbi“davasýn kýlan candan ol kadar

kemal-i marifetullah gerektir ki talibi zulemat-ý cehliyyeden

kemal-i nurlarýna irþad ede” Yani bu iddiada bulunan canlarda, öylesine

bilgi, irfan geliþmiþliði gerektir ki, talibi bilgisizlik karanlýðýndan

olgunluk nuruna kavuþturabilsin.

Page 17: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

17Ekim 2005

SERÇESME¸

Anadolu’nun çeþitli bölgelerindeki Seyyid ocaklarýndan Dedelere,huzurda kazan kaynattýrýp cem tutturarak, “çerað ve post” ile birlikteicazetname vermiþlerdi. Bu bir çeþit, o dedenin yolu sürdürmeye ehilolup olmadýðýnýn sýnanmasý ve ehliyetininin kanýtlanmasýydý. Bir eðitim-den geçmesi gerekliliðini göstermektedir.

Ali yolunu sürdürecek bir dede için, kazanýlmasý gereken bilgiler veuyulmasý gerekli olan ilkelerin özüdür yukarýda verdiðim belgede geçen-ler. Zaten dedelik yapacak, seyyidin, babanýn insaný kamil kiþiliði kaza-narak yolu yürütmesi, “el ele, el Hakka” ilkesine uyarak gerçek Er’in,Mürþid-i kamilin eteðinden tutup, ondan el almasýna baðlý olduðu “Buy-ruk” ve “Erkannameler”de de vurgulanmaktadýr.

Günümüzde bu manevi yapýlanma ya da donanýmýn yaný sýra, birdedenin yaþadýðý çaðýn bilgilerinden haberli olmasý için araþtýrma veinceleme yapacak kadar yöntem öðrenmesi gerekir; Üniversitenin enazýndan felsefe, sosyal bilimler, teoloji fakültelerinden birini bitirmiþolmalýdýr...

Dede ve babalarýn talip içine çýkýp yolu sürdürmesi, Görgü Cemi yü-rütebilmesi için önce kendisinin baðlý bulunduðu Pir huzurunda musahi-biyle birlikte dar-didar olmasý, sorgulanmasý, arýnýp-paklanmasý zorun-ludur. Onlarýn görgüsünü yapan Pir konumundakilerin de Hünkar HacýBektaþ dergahýndaki büyük Mürþid ile müþkülünü halletmesi, kazan kay-natýp, çerað yakarak post yeniledikten sonra icazet almasý sözkonusudur.

Türkiye nüfusunun üçte birini oluþturan Alevi-Bektaþi inanç toplu-munun inançsal temelde birliðinin saðlanmasý, dernekler ve vakýflar,diðer kitlesel örgütler aracýlýðýyla olmayacaðý artýk iyice anlaþýlmýþ du-rumdadýr. Bu birliðin, Hacý Bektaþ Veli Dergahý çevresinde toplanaraksaðlanmasý kaçýnýlmazdýr. Öyleyse Ulu Dergah’a toplum olarak sahipçýkýp, oranýn tarihsel iþlevine kavuþturulmasý gerekir. Bunun için de HacýBektaþ Seyyid Ocaðýna geleneksel baðlýlýðýn “el ele, el Hakk’a” ilkesiçerçevesinde yeniden iþlerliðe kavuþturulmasý zorunludur.

Ancak bu inançsal hiyerarþik yapýnýn (Dede-Baba, Pir,Mürþid) iþle-tilmesi, Alevi-Bektaþi topluluklarýnýn yaþadýðý bölge ve ülkelerden gele-cek olan seyyid ocaklarý temsilcileri dedeler ve babalar arasýndan birYüksek Dergah Kurulunun seçilmesiyle gerçekleþtirilmelidir. Ve bu Ku-rulun Dergah Postniþinin baþkanlýðýnda çaðdaþ demokrasi kurallarý çer-çevesinde çalýþmasý saðlanmalýdýr. Dede yetiþtirilmesi, Dedelere icazet-name verilmesi ve hatta Hacý Bektaþ Ocaðýndan postniþin seçilmesindende bu kurul sorumlu olmalýdýr.

Alevi-Bektaþi toplumunun inançsal baðlamda birlik ve beraber-liðinin gerçekleþmesinde çok önemli olduðunu düþündüðüm bu konu-larýn görüþülüp tartýþýlarak hayata geçirilmesi için, önümüzdeki DedelerKurultayýnýn Hacý Bektaþ ilçesinde toplanmasýný öneriyorum.

II Türkiye Birinci Dedeler Kurultayýna bir yazarýnýz olarak katýlýrken, el-bette söyleyecek bazý sözlerimiz de olacaktýr.

Hollanda’da toplanan Dedeler Kurultayý, bazý çevrelerin “Alevilik Ýs-lam dýþýdýr ve kendine özgü inançtýr; din deðil, kültürdür vb.” saçma id-dialarýna haklý tepki olarak bir Alevilik tanýmlamasýna gitme zorunluðuduydu.

Alevilik de Sünnilik ve Þiilik de Ýslam dininin birbirinden farklý yo-rumlarýdýr. Ancak Sünnilik-Þiilik aralarýndaki bir çok farklýlýklarýna rað-men Ýslam dininin biçimsel, zahiri/dýþsal kurallara baðlanmýþ yorumudur.Yani Kuran ayetlerinin dýþsal yorum ve uygulanmalarý biçimsel tapýnma-lara indirgenerek kurallaþtýrýlýp deðiþmezlik kazandýrýlmýþ olmasýdýr.

Alevilik ise Ýslam dininin, dolayýsýyla dinin kutsal kitabý Kuran ayet-lerinin tevil-mecazi, yani derinliklere inen içsel/batýni yorumudur. Amabununla da yetinilmemiþ Ýslam dýþýndaki baþka dinsel ve felsefi inançlar-dan da bazý ögeler alarak onlarý sinkretize ederek, yani baðdaþtýrýp bü-tünleþtirerek kaynaðýna yabancýlaþtýrmýþ ve özümsemiþtir.

Çoðu birbiriyle çeliþen altý, yedi taným içinde en olumlusu olmasýnaraðmen bu tek tanýmda takýlýp kalýrsak herkes kendi tanýmýnýn peþindenkoþar. Çünkü Alevilik dinsel inanç temelli toplumsal, felsefi ve ahlak-sal/etik bir olgudur. Bu demektir ki, bu alanlarda da tanýmlar üretilebilir.

Hollanda Alevi Vakfýnýn düzenlediði Dedeler Kurultayý’ndan çýkantaným, eksikleriyle birlikte inançsal baðlamda Anadolu’da yaþayan Ale-viliðin tanýmýdýr. Ýran’da, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Endonezya-Lombok adasýndaki, Yemende’ki, Irak, Suriye-Lübnan’daki hatta Adanave Hatay’daki yaþayan Alevilik inancýný da bu sloganlaþtýrýlan tanýmla-ma kapsamaz.

Ama, “bizi Anadolu’da yaþayan Alevilik ilgilendirir, onlardan bizene?”dersek -ki böyle dememek gerekir-, o zaman Aleviliði dar bir bölge-ye sýkýþtýrmýþ ve evrenselliðine zarar vermiþ oluruz.

Bir tanýmda uzlaþmakla Aleviliði bir kalýba sokmak ve o tanýmlama-nýn ötesindeki yaklaþýmlara sýrt çevirmek, bence Aleviliðin özüne aykýrýdüþer. Çünkü gerçekte Aleviliðin tanýmý, tarihsel konumundan tutunuz,

dinsel inanç, toplumsal, siyasal ve felsefi inanç ve düþünce baðlamlarýn-da, hukuksal duruþ ve adalet anlayýþý içeriðiyle, öyle bir-iki paragrafadeðil birkaç sayfaya sýðmaz…

Bir panelde söylediðimiz gibi, gerçekte güncel sorunumuz, on dörtyüzyýldýr süregelmiþ Aleviliðin tanýmlanmasý tartýþmalarý olmamalýydý.Ýçinde bulunduðumuz sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarda bilim veiletiþim çaðýna uygun olarak inancýmýzý/Aleviliðimizi nasýl yaþayabile-ceðimize ve birliðimizi nasýl saðlayacaðýmýza kafa yormamýz gerekiyor.Ancak resmi çevrelerden tutunuz, Diyanetten, Ýlahiyattan, sözde Mark-sist ve milliyetçi çevrelere kadar dayatýlan tanýmlamalar gösteriyor ki, butartýþmalar bir süre daha devam edecektir.

Alevilik batýni Ýslam olarak, Tanrýyý insanda ve insaný Tanrýda gör-me, yani Tanrý-Ýnsan Birliði anlayýþý ve tapýnma ritüelleri baðlamýndaSünni-Þii inancýna aykýrý gerçekliði ve onun dýþýnda olmasýyla kuþkusuzkendine özgüdür. Ama Aleviliði dolaylý ya da dolaysýz biçimlerde Ýslamdinini dýþýnda göstererek, özgün bir inanç söylemi dayatýlmasý tamamýy-la yanlýþtýr, tutar tarafý yoktur. Onun özgünlüðü Batýni Ýslam oluþundankaynaklanmakta; yani dogmatik þekilciliði, tarihsel baskýcýlýðý, baðna-zlýðý, çaðdýþýlýðý ve cihad terörizmiyle Ýslam olarak tanýnan ve tanýtýlanOrtodoksizme aykýrýlýðýndan dolayýdýr.

Alevi-Bektaþi toplumu, inancýný özgürce ve ayrýntýlý uygulamalarýylayaþamak ve yüzyýllarýn baskýlarýnýn ve gizlenmelerinin acýsýný çýkarmakistiyorsa bu sosyo-psikolojik olgudur, uymak zorunluðu vardýr; inancýnayeni yakýþtýrmalarla yaklaþamazsýnýz. Çünkü bu toplum, üçüncü halifedöneminden itibaren Ali ve Ehlibeytin tanrýsal öz taþýdýðýna ve soylarýnýnkutsallýðýna inanarak, Ýslam dinini, batýni anlamda algýlamýþ. Tarih boyuÝslamý, imparatorluk yönetimlerinin resmi dini olan Ortodoks Ýslama ay-kýrý ve tam muhalif biçimde yorumlarken, yaþadýðý bölgelerdeki çaðdaþýya da eski dinsel ve felsefi inançlardan ögeleri özümseyip zenginleþ-tirdiði kendi farklý Ýslamýný, atalarýndan-dedelerinden miras almýþlardýr.

Bu koskoca toplumla alay edercesine, siz Ýslam deðilsiniz, Ýslam dýþýve kendine özgü bir inanca sahipsiniz, üstelik sizin inancýnýz Alevilik Ýs-lamdan önce de vardý nasýl ve hangi bilimsel gerekçelerle diyebiliyorsu-nuz?

Artýk bu yanlýþ ya da kasýtlý çýkýþlarýn yarattýðý birlik bozucu tartýþ-malara nokta koymak gerekir. Bunlarý yazýp çizenleri, ortalýða yayanlarayanlýþlarýný kabul ettiremezsiniz, ancak onlara gerçekten söyledikleri-yazdýklarý doðruymuþçasýna inananlarý kurtarmanýn yolu Alevilik inan-cýný, Alevilik ve Ýslam tarihini doðru anlatmaktýr. Bu savlarý ileri süren-lerin tutunduklarý gerekçeleri açýklayýp, nasýl tersyüz ederek yorumladýk-larýný onlara göstermek gerekir.

Gerçeðin demine hüü, mümine ya Ali!Kov-gaybetten koru bizi Hünklar Bektaþ Veli!

Alevi-Bektaþi inanç toplumunun inanç temelinde birliðinin saðlanmasýnýn, dernekler, vakýflar ya da

kitlesel örgütler aracýlýðýyla olmayacaðý artýk anlaþýlmýþtýr. Bu birliðin, Hacý Bektaþ Veli Dergahý çevresinde

toplanarak saðlanmasý kaçýnýlmazdýr. Ulu Dergah’a toplum olarak sahip çýkýp,

oranýn tarihsel iþlevine kavuþturulmasý gerekir.

Page 18: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

18 Sayý 15

SERÇESME¸

2. Müslüman Kardeþler: Hasan el Banna, Seyyid Kutb

Türk Kurtuluþ Savaþý, Doðu’nun ezilen halklarý için büyük bir esin kay-naðý olmuþtu. Ama Ýslam dünyasýnda Mustafa Kemal hareketininyankýlarý farklý oldu. Laik Türkiye Cumhuriyeti, birkesimin gözünde Ýslam’dan uzaklaþýp cahiliye döne-mine dönüþtü. Hele de halifeliðin kaldýrýlmasý, Ýslamdünyasýnda büyük fýrtýnalarýn kopmasýna nedenolmuþtu. Ýslam dünyasý yetim kalmýþtý. Ýngilteretarafýndan kýþkýrtýlan Suud ve Þerif Hüseyin’in hali-felik mirasýna konma çabalarýnýn yanýnda, Hindis-tan, Mýsýr gibi ülkelerde de Ýslamcýlar arasýnda halifeliðin yeniden ger-çekleþtirilmesi arayýþýna girenler vardý. Bu arayýþ içerisine girenlerdenbiri de Mýsýrlý Hasan el Banna idi. 1923’te Mýsýr’da kabul edilen laikAnayasa’dan hiç de memnun kalmayan Banna, bir yýl sonra halifeliðinMustafa Kemal tarafýndan kaldýrýlmasýný kabul edilemez buluyordu.

Ýslam dünyasýndaki en köklü reformcu oluþum Mustafa Kemal ön-derliðinde gerçekleþtirilen Türkiye Cumhuriyeti olmuþtu. Kemalist Tür-kiye çaðdaþ bir devletin özgür yurttaþlarýný yaratmakla kalmýyor, laiklik-le dini, bireyin kiþisel inancý olarak özgürce yaþamasý için bütün tarikat,tekke, zaviye, þeyh ve yobazlarýn tasallutundan kurtararak, özgürleþtiri-yordu. Dahasý, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, Ýlahiyat Fakülteleri (Dahasonra her iki kurum da devletin kanatlarý altýnda bir mezhebin resmisözcüleri haline dönüþtüler.), Kuran’ýn Türkçeleþtirilmesi gibi giriþimler-le Ýslam’ý biçimsel ritüellerden kurtarýp, inançsal zenginliðine yönlendi-riyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal, Ýslamcýlarýn gözünde baðýþlanamazbir düþman olarak kalacaktý. Türkiye Cumhuriyeti kurulduðu ilk gündenberi, Ýslamcýlarýn hedefi oldu. Yalnýzca Ýslamcýlar da deðil, onlarýn arka-sýnda duran Anglo-Amerikan emperyalizminin de hedefi olmuþtu.

Öte yandan, Ýslam dünyasýndaki ulusalcý, laik, demokrat kesimler Ke-malist hareketi çok yakýndan ve hayranlýkla izliyorlardý. Afganistan’daEmanullah Han, Ýran’da Rýza Pehlevi, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki dev-rimci oluþumlarý adeta kopya ederek uyguluyorlardý. Ankara-Tahran-Ka-bil hattý üzerinde kurulacak laik, devrimci bir ittifakýn kalýcýlýðý, yalnýz-ca Orta Doðu’nun deðil, bütün bir Ýslam dünyasýný da deðiþtirebilecekbir oluþum olacaktý.

Tunus’ta Habip Burgiba, bir Ýslam ülkesi olarak dünyanýn gözündeaþaðýlanan Tunus’un bu gerilikten tek kurtuluþ yolunun býkmadan, usan-madan çalýþmak olduðunu savunmuþ, bunun kýlýçla yapýlan cihad gibi bircihad olduðunu vurgulayarak, cihadda askerler nasýl oruç tutmuyorlarsa,iþçilerin de oruç tutmamalarý yolunda ulemadan fetva almýþtý.

Bu oluþumlarý önlemek için Ýngiltere hemen iþin baþýnda hareketegeçti. Hindistan misyonunda görevlendirilen ünlü Albay T. E. Lawrenceçantasýna doldurduðu paralarla “Kerim Þah” adý altýnda bir Arap din ule-masý kimliði ile Afganistan’a geçti. Peçesini atarak Afgan kadýnýn kurtu-luþu için savaþým veren Kraliçe Süreyya’nýn fotoðraflarýný montajla soy-duktan sonra çoðaltýp camilerde ve aþiret üyeleri arasýnda daðýtýlmaküzere, para çýkýnlarýyla birlikte Afgan kabile reislerine ulaþtýrdý. Halký“iffetsiz” kadýnýn “dinsiz” kocasý Krala karþý ayaklandýrdý. Kral tahttanindirilerek, yerine Ýngilizci biri getirildi. Ýran’da mollalar harekete geçi-rildi, kuzeyde Kürtler, güneyde Araplar kýþkýrtýldý. Türkiye’deki Ýslamcýayaklanmalar desteklendi. Hindistan’da 1926 yýlýnda kurulan Tebliði Ce-maat kýsa sürede yaygýnlaþarak etkili bir örgüt haline geldi. Mýsýr’daMüslüman Kardeþler örgütü oluþturuldu.

Mýsýr’ýn Süveyþ Kanalý kýyýsýndaki Ýsmailiye kasabasýnda Hambelitarikatýna mensup orta halli bir aileden gelen Hasan el Banna (1906-1949), matematik eðitimi almýþtý. Hasan el Banna genç bir öðrenci ikenVehhabilerin Arap Yarýmadasýndaki fetihlerinden çok etkilenmiþ, Afga-ni’nin düþüncelerini benimsemiþ ve bu düþünceleri çevreye yaymayabaþlamýþtý. Vehhabilerin Arap Yarýmadasýndaki baþarýsýný Mýsýr’da dayinelenmemesi için bir neden yoktu. Ýsmailiye’de matematik öðretmenli-ðine baþlayan Banna, burada, 1928’de Müslüman Kardeþlerin ilk çekir-dek hücresini oluþturdu.

Banna, Nazi kahve renkli gömleklilere yakýnlýk duyuyordu. Taraftar-larýný spor yapmaya, kumar, faiz, içki ve evlilik dýþý cinsel iliþkiden uzaktutmaya çalýþýyordu. Banna taraftarlarýna “kardeþliðin” dinsel amaçlýolduðunu vurguluyordu. Aile, klan, grup ve taburlar þeklinde örgütleni-

yorlardý. 1949’da Banna, öldüðünde Mýsýr’a yayýlmýþ iki bin þubesi olanve bu þubelere baðlý 300 bin ile 600 bin arasýnda “kýz kardeþ” ve “bira-der” üyesi bulunan bir örgüt gücüne ulaþtý.

Banna hiçbir zaman politik gücü ele geçirmek gibi bir amacý olmadý-ðýný söylemiþti. Tek amacýnýn eðitim olduðunu öne sürüyordu. Ona göreeðer halk Ýslam’ýn ruhunu kavrar ise, Mýsýr þiddete gerek kalmadan, ken-

diliðinden bir Ýslam devletine dönüþmüþ olacaktý. Budevlet Altýn Çaðýn benzeri bir devlet olacaktý. Banna“Allah hedefimiz, Peygamber liderimiz, Kuran ana-yasamýz, cihad yolumuz ve Allah davasý yolunda öl-mek en yüce ülkümüzdür” diyordu. Banna bu ama-cýný gerçekleþtirmek için hedeflerini altý alt baþlýkaltýnda toplamýþtý:

1. Kuran çaðýn koþullarýnda yorumlanacak,2. Ýslam uluslarýnýn birliði saðlanacak,3. Yaþam standardýnýn yükseltilmesi, sosyal adaletin saðlanmasý ger-

çekleþtirilecek,4. Cehalete ve yoksulluða karþý mücadele edilecek,5. Ýslam topraklarýnýn yabancý egemenliðinden kurtarýlmasý gerçek-

leþtirilecek,6. Ýslamcý barýþ ve kardeþlik bütün dünyaya yayýlacaktý.Müslüman Kardeþler, Almanya’daki Nazi örgütlenmesinden esinlen-

miþlerdi. Aslýnda Arap dünyasýndaki Yahudi düþmanlýðý, Müslüman Kar-deþlerin Nazizme karþý sempati ile yaklaþmalarýna neden oluyordu.Nitekim, Genç Mýsýr’ýn Yeþil Gömlekliler Partisi’ne katýlan Ýslamcýlar,aþýrý milliyetçi gruplarýn liderleriyle birlikte, 1936’da Almanya’daki NaziGençlik Örgütü’nün Nurnberg’deki toplantýsýna “kardeþ örgüt” olarakkatýldýlar.

Hasan el Banna 1936’da yayýmladýðý manifestosunda “bilimsel vedinsel eðitimin” önemini vurguluyor, Ýslam’ýn bütün dinlerden üstünmeziyetleri olduðu belirtilerek Ýslam anlayýþýnýn yerleþmesiyle, Ýslam’ýnilk günlerine ulaþýlacaðýný öne sürüyordu. O nedenle laikliðe þiddetlekarþý idi. Laiklik Ýslam’ýn dinden uzaklaþmasý demekti. Manifesto siya-sal partilerin yasaklanmasýný, Ýslam ideolojisiyle donanmýþ bir ordununkurulmasýný öneriyordu. Bu ordu cihad ordusu olacaktý. Bir halifelikçatýsý altýnda Müslümanlarýn birleþtirildiði bir devlet oluþturulacaktý.Ýslamcý bir temel eðitim verilecek, kýzlara ayrý bir müfredat uygu-lanacaktý, Kuran ezberletilecekti. Cami ile okullar iþbirliði içinde olacak-lardý. Arapça ve Ýslam tarihi temel eðitim politikasý olmalýydý. Basýn veeðlence yaþamý kontrol edilmeli, içki, kumar, fahiþelik yasaklanmalý,evlilik ve çocuk doðumu özendirilmeliydi.

Aslýnda Banna’nýn söylediði yeni bir þey yoktu. Öteden beri Ýslamdünyasýnda süregelen Ýslamcý yaklaþýmýn yinelenmesiydi. Pakistanlýgazeteci ve politikacý Seyyid Abu Ala Mavdudi (1903-1979) Ýslam’ýnbüyük tehdit altýnda olduðu, yok olma tehlikesiyle karþý karþýya bulun-duðu savýyla ortaya çýkmýþtý. Bunun için gerçek Müslümanlarýn kenaraçekilmemeleri, politikayý baþkalarýna býrakmamalarý gerektiðinisavunuyordu. La dini (dinsiz) laiklere karþý mücadelenin acil olduðunusöylüyor, Tanrýnýn yasalarýna karþý gelenlerle mücadele etmenin yalnýz-ca bir hak deðil, bir görev olduðunu savunuyordu.

Mavdudi’ye göre, Ýslam Marksizm gibi, faþizm gibi, devrimci birideolojidir. Bir farkla ki, Marksizm ve faþizm insaný köleleþtirirken,Ýslam Tanrýdan baþka hiç bir güce teslim olmaz. Demokrasi toplumukaosa, hýrsa, çete yönetimine yol açar. Kapitalizm sýnýf savaþýmýný kýþkýr-týr, bütün dünyayý bir bankerler kliðine baðýmlý kýlar, komünizm ise insa-nýn kiþisel giriþimciliðini, bireyselliði yok eder. Bütün insanlýðýn hayrýnaolan, iktidarý ele geçirmek için cihad yolunun seçilmesidir. Cahiliyeyiortadan kaldýrmak için Muhammed nasýl savaþtýysa, bugünün cahiliyesi-ni yok etmek için de silahlý mücadeleye hazýrlanmak gerekir.

Mavdudi, Mýsýr’daki Müslüman Kardeþler örgütüne benzer bir örgüt,Cemaat-ý Ýslamiye’yi kurmuþtu. Mavdudi, ulusalcýlýðýn putperestlikle eþolduðunu, sahte tanrýlara tapýnmak olduðunu savunmuþ, Batý tipi demok-rasiyi reddederek, “teo-demokrasi” diye bir kavram da ortaya atmýþtý.Mavdudi’nin görüþleri 1951’den itibaren Mýsýr’da yayýlmaya baþladý.Mavdudi’nin bu görüþleri, Müslüman Kardeþleri büyük ölçüde etkile-miþti

1938’de kuruluþun üyeleri taburlar halinde örgütlendi. Her tabur iþçi-ler, öðrenciler, iþ adamlarý ve serbest meslek mensuplarý olarak üç grup-tan oluþuyordu. Her grup haftada bir kez bir araya geliyor ve sabaha

Anglo-Amerikan Emperyalizminin Ýdeolojik Aracý Olarak Ýslam RadikalizmiBölüm - II

Vahap Erdoðdu

Bu anlatýlan senin hikayendir.

Karl Marks

Page 19: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

19Ekim 2005

SERÇESME¸

kadar ibadet ediyorlar, eðitmenlerden dersler alýyorlardý. 1943’te tabur-lar on kiþilik “aileler” halinde örgütlendi. Aileler haftada bir toplanýyordu.Aile bireylerinin alkol, kumar, vb., gibi kötü yola sapmalarý yasaklan-mýþtý. Evli çiftlerden yalnýzca biri örgüte katýldýðýnda evlilikleri sayýlmý-yordu. Aileler taburlara, taburlar da merkez karargâha baðlý idiler.

Biraderler her cami inþaatýnýn yanýna erkek ve kýz okullarý açýyor-lardý. Ayrýca oluþturduklarý izci örgütlenmeleriyle gençlerin fiziksel vepolitik yetenekleri geliþtiriliyordu. Bu gençlik kuruluþlarý Ýkinci DünyaSavaþý döneminde Mýsýr’ýn en güçlü gençlik örgütleri haline geldi.

Biraderler iþçiler için gece okullarý, sivil hizmet sýnavlarýna hazýrla-mak için dershaneler açýyorlardý. Öðrencileri sýnavlara hazýrlýyorlardý.Merkezlerde hastaneler, kýrsal bölgelerde klinikler açmýþlardý. Kendi iþçisendikalarýný oluþturuyor, kendi fabrikalarýný, matbaalarýný, dokuma,inþaat ve mühendislik iþletmelerini kuruyorlardý.

Rakip olarak gördükleri Suud rejimini sözde Ýslamî olduklarý, özdeise Ýslamlýktan uzaklaþtýklarý yolunda eleþtiriyorlardý. Hýrsýzlarýn elleri-nin kesilmesi, zina yapan kadýnlarýn taþlanarak öldürülmesi MüslümanKardeþler tarafýndan kabul edilmemiþti. Müslüman Kardeþlerin dýþardangelecek düþmana karþý tepkileri Ýslam içindeki “iki yüzlüler”, “hainler”ve “havariler” karþýsýndaki tepkilerine kýyasla daha yumuþaktý. Mý-sýr’daki modernistler ve solcular ana hedef seçilmiþti. Sol milliyetçilerekarþý savaþmak için Ýngilizlerle iþbirliðine girdiler. Banna Kahire’dekiÝngiliz Konsolosluðu’nda “Þark Danýþmaný” olarak çalýþan Ýngiliz Ýstih-baratýndan Albay Clayton’la yakýn iliþki içinde idi.

Hýzla büyüyen örgüt, toplum içinde yaygýnlaþtýkça, siyasal taleplerde aðýrlýk kazanýyordu. Karþýtlarý Müslüman Kardeþleri, “devlet içindedevlet” olarak eleþtiriyorlardý. Örgüt bütün çalýþmalarýna Ýslamî anlayýþ-larýnýn damgasýný vurmuþtu.

Bu boyutlara ulaþmýþ bir örgütlenme gücüne sahip olmalarýna karþýnBanna, Mýsýr’ýn Müslüman bir devlet haline dönüþtürülmesinin zamaný-nýn gelmediðini savunuyordu.

1943’de örgütün bin kiþilik “gizli cihaz” (cihaz-ül sýrrî) adý altýndavurucu bir güç oluþturduðu biliniyordu. Müslüman Kardeþler 1945-1948arasýnda planlý bir terör kampanyasýna giriþtiler, milliyetçi ve solcu lider-lerine karþý suikastlar düzenlediler. Tiyatrolarý, sinemalarý bombalýyor,Yahudilere saldýrýyorlardý. Amaç hükümeti olaðanüstü hal ilan etmeye,Anayasayý askýya almaya zorlamaktý.

1947’de Birleþmiþ Milletler, Filistin’i resmen parçalayarak, yüzde55’ini Siyonistlere verdi. Bir yýl sonra Yahudiler topraklarýn yüzde 76’sý-ný ele geçirdiler. 14 Mayýs 1948’de Ýsrail Devleti ilan edildi. Birkaç daki-ka sonra ABD Ýsrail’i resmen tanýdý. Batý Yakasý, Ürdün topraklarýnakatýldý. Gazze Þeridi Mýsýr’ýn askeri denetimine verildi. Filistin Devletiartýk yüz binlerce Filistinlinin gönlünde ve kafasýnda kalmýþtý. Topraðýn-dan sökülüp atýlmýþ, aþaðýlanmýþ bu halk, gönlünde ve kafasýndaki Filis-tin’i geçekleþtirmek için imanýný ve bedenini bomba yaparak umutsuz-luðunu umuda dönüþtürmeye çalýþtý.

1969’da Baþbakan Golda Meir “Filistinli diye birileri yok”, ardýndangelen Baþbakan Levi Eshkol “Nerede bu Filistinliler? Ben buraya gel-diðimde, 250 bin Yahudi olmayan insan yaþýyordu. Hiçbir deðeri olma-yan bir çöldü burasý.” diyorlardý. Baþbakan Menahem Begin onlarý “ikiayaklý canavarlar”, Baþbakan Yitzhak Þamir onlarý “ezilmesi gerekençekirgeler” olarak tanýmlýyordu. Böylesine aþaðýlanarak çaresizlik içineitilen bir halk, kurtuluþunu umutsuzluðun karanlýk sularýnda arayacaktý.Bir zamanlar laikliðin önemli bir mevzii olan Filistin giderek Ýslamradikalizminin verimli bir kaynaðý olacaktý.

1948’deki savaþta, Ýsrail devleti Arap ordularýný yenince, 720 binFilistinli zorla topraklarýndan sürüldü. Bu yenilgiden sonra “tek yolun”bireysel terör olduðu düþüncesi oluþmaya baþladý. Bu görüþün fikir baba-larýndan biri de Enver Sedat idi. “Ölüm Birliði” adýyla da bir örgüt kur-muþtu. Örgüt Süveyþ Kanal Bölgesi’ndeki Ýngiliz yöneticilerine ve iþbir-likçilerine karþý yönlendirildi. Bu örgütlerin yanýnda saraya baðlý YeþilGömlekliler, Vafd’a baðlý Mavi Gömlekliler de kendi ölüm timlerini kur-muþlardý. Müslüman Kardeþler 1948 yýlýnda tanrý adýna cinayetleriniyoðunlaþtýrdý. Sloganlarý “aðýzlar susturulunca, silahlar konuþur” idi.“Allahsýz materyalistlere karþý” amansýz savaþlarýnda, 1948 Mart’ýndaünlü bir yargýç olan Ahmet El Hazinder, 28 Aralýk 1948’de de BaþbakanMuhammed el Nukrasi öldürüldü. 1949’da ise Banna, Genç Müslüman-lar Birliði’nin yakýnýnda, sokakta kurþunlandý.

1952’de Nasýr bir darbe ile iktidarý alýnca, Müslüman Kardeþler Ýs-lam devletinin kurulduðuna inanýyorlardý. Nasýr bunlara karþý hoþgörülüdavranmýþtý. Balayý uzun sürmedi. Nasýr ödünsüz laik bir rejim benimse-meye, özellikle de Ýngiltere’ye karþý tavýr almaya baþlayýnca, Batýlý istih-barat birimlerinin denetimindeki Biraderler, harekete geçti. Kahire’dekiiþ merkezlerini ateþe verdiler, sokakta dolaþan sevgililere, barlardan çý-kan insanlara ateþ açtýlar. Özellikle Nasýr’ýn Süveyþ Kanalýný devletleþ-tirmesinden sonra, direniþlerini yaygýnlaþtýrdýlar. 1954’te darbe giriþi-minde bulundular. Ýngilizlerle iþbirliði içerisindeki bu giriþim, baþarýsýz-

lýkla sonuçlandý. Liderlerinin büyük bir bölümü Suudi Arabistan’a kaçtý.Suudlar bunlara okullarda ve üniversitelerde iþ verdiler. Binden fazlaBirader tutuklandý, lider konumundaki altý kiþi idam edildi

Nasýr’ýn ölümünden sonra iktidara gelen Sedat da eski bir MüslümanKardeþler üyesi idi. Askeri Akademiyi ele geçirmek için çaba gösterenMüslüman Kardeþlerin Akademi hücresinde çalýþmýþtý. Sedat’ýn NaziAlmanlar hesabýna da çalýþtýðý bilinmekteydi. Sedat iktidara gelirgelmez, Nasýr’ýn izlemiþ olduðu “tarafsýz” politikalar hemen terk edildi.“Açýk kapý” siyaseti benimsenerek ABD politikalarý uygulama alanýnakonuldu. Nasýr döneminde hapsedilen Müslüman Kardeþler örgütüüyeleri serbest býrakýldý. Örgüt El Dava (Çaðrý) adlý yayýn organlarý iledüþüncelerini yayýyorlardý. Tirajý 78 bin olan El Dava kendine dört “düþ-man” seçmiþti: Batý Hýristiyanlýðý, komünizm, “Atatürk’ün laikliði” veSiyonizm. Bütün haber ve yorumlar bu dört düþman temelinde oluþtu-ruluyordu.1

Okullarda örgütlenerek solcu ve Nasýrcý öðrenciler baský altýnda tu-tuldu. Üniversiteliler için yaz kamplarý kurarak, buralarda dini ve beden-sel eðitimler veriliyordu. Kadýnlarýn, erkeklerin kendilerine özgü kýyafet-leri vardý. Kýz öðrenciler türban, uzun kara pardösüler giyiyorlar, bunlarýÝslam’a dönüþ, benliðine dönüþ olarak, kendilerini ötekilerden ayýranüniformalar olarak kabul ediyorlardý. Üniversitelerde güçlendikçe örtün-meyen öðrencilere saldýrýlar baþladý. Sokaklarda, meydanlarda, umumaaçýk yerlerde toplu namaz gösterileri, Hýristiyanlara, sinemalara, tiyatro-lara saldýrýlar baþladý. Özellikle cuma namazlarý propaganda amaçlarýiçin etkili olarak kullanýlýyordu. Elli bin kiþiye varan toplu namazlar son-rasý “Mýsýr kadýný Müslüman’dýr, Firavunlarýn, piramitlerin, sinemala-rýn, tiyatro gösterilerinin ülkesi deðildir... Mýsýr çýplak kadýnlarýn deðil,ilahi yaþamýn öngördüðü örtünen kadýnlarýn ülkesidir.” sloganlarý ilesokaklara yayýlýyorlardý.2

Ýslam radikalizminin en etkili ideologlarýndan biri de SeyyidKutb’dur (1906-1966). Öðretmen eðitimi alan Kutb, Eðitim Bakanlýðýn-da müfettiþlik yaparken Amerika’ya gönderilmiþtir. Kutb, MüslümanKardeþler örgütüne 1951 yýlýnda katýlmýþtýr. Bu tarih ABD’den dönüþü-nün bir yýl sonrasýdýr. Kendisi bu tarihi, “1951’de doðdum” diye niteler.Nasýr’a yapýlan baþarýsýz suikasttan sonra tutuklanýr ve 25 yýl ceza alýr.1964’te Irak lideri Abdul Salem Arif’in aracýlýðý ile serbest býrakýlýr.1965’te ikinci bir suikast giriþimi sonunda idama mahkum edilir ve1966’da idam edilir.

Kutb iki kitap yazmýþtýr, Fi zila-ül Kuran (Kuran’ýn Gölgesinde) veMa alim fi-l tarik (Yoldaki Kilometre Taþlarý). Kimileri ikinci kitabýLenin’in Ne Yapmalý ve Marks-Engels’in Komünist Manifesto’suna ben-zetirler.

Banna ile yaþýt, Mavdudi’den üç yaþ küçük olan Kutb da Afgani’nindüþüncelerini savunuyordu. Tanrý’nýn katýnda yalnýzca Müslümanlarýndeðil, bütün insanlýðýn kurtuluþunun Ýslam’da olduðu görüþünü temelalmýþtýr. “Batý taklitçiliði” hepsinin de sýk sýk kullandýðý temel söylem-lerden biridir. Komünizm, faþizm, kapitalizm gibi Ýslam da bir yönetimbiçimidir. Ötekiler insanýn gerçekleþtirdiði sistemler olmasýna karþýn,Ýslam Tanrý’nýn öngördüðü düzendir. Bu baðlamda demokrasi, özgürlükkavramlarý da anlamsýz, yapay kavramlardýr. Kuran’ý rehber edinen biribütün bu kavramlarýn üstündedir.

Devletin Ýslam devleti, yasalarýn þeriat yasalarý olmasý gerektiði yo-lundaki deðiþmez anlayýþlarý nedeniyle Batý ile büyük sorunlarý olma-mýþtýr. Batýnýn bilimine, teknolojisine karþý olmamýþlardýr. Batýnýn kapi-talist ekonomik sistemini de yadsýmamaktadýrlar. Karþý olduklarý Batýnýnlaik, demokratik hukuk devleti anlayýþýdýr. Asýl savaþým, bu deðerleribenimsemiþ içerdeki karþýtlarýna, kendi rejimlerine karþý verilensavaþýmdýr. Bu karþýtlar “dönektir”. Döneklere karþý verilecek savaþ,inanmayanlara, Müslüman olmayanlara karþý verilecek savaþýmdan dahaacýmasýz ve daha þiddetlidir. Çünkü inanmayanlar, Müslüman olmayan-lar Ýslam’ýn özünü, ruhunu, yaþamadýklarý için, göremezler, bilemezler.Ýslam’ý görüp yaþadýkça, onun yüceliðini kavrayýp kabul etme fýrsatývardýr. Oysa “dönekler” bunlarý bildikleri halde sapmýþlardýr. Bunlarýýslah etmek mümkün deðildir. Sapkýnlarýn öldürülmeleri vaciptir.

Kutb’a göre insanlýk, týpký Ýslam öncesinde olduðu gibi, cahiliyedönemini yaþamaktadýr. Ona göre dünya ölçeðinde çatýþma Ýslam ilecahiliyeyi yaþayan “ötekiler” arasýndadýr. Cahiliyenin insanlarý hayvan-dan farklý deðildir, yerler, içerler, seks yaparlar. Daha da beterdirler,çünkü Tanrý’ya karþý gelirler. Hele de Ýslam olduðunu öne süren toplum-lar daha da kötüdürler. Batý, “hayvani þehvet, aç gözlülük ve bencilliðinhüküm sürdüðü büyük bir genelevdir.” Batýya, Yahudilere deðil, Mýsýr veöteki Ýslam yöneticilerine saldýrmak gerekir. Kim halkýný dininden uzak-laþtýrarak yönetir ise, “o bir Yahudi ajanýdýr”. Nasýr onun gözünde birYahudi ajanýdýr. Kutb’a göre, Yahudiler ve Batýlýlar, Ýslam’dan kurtul-mak için Atatürk’ü iktidara getirdiler, öteki Müslüman devletlerTürkiye’nin girdiði yola girmeyince, Nasýr’ý desteklemeye çalýþtýlar.3

(Devamýý 20. Sayfada)

Page 20: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

20 Sayý 15

SERÇESME¸

Kutb, laiklerle dindarlarýn ayný toplumda bir arada yaþayamayacaðýný söylüyordu. Bu nedenlede, Müslümanlarýn laik devlete karþý baþ kaldýrmalarý gerektiðini savunuyordu. Demokrasi da onagöre Batý icadýdýr, ulusçuluk da. Ýslam’ý yozlaþtýrmak için kullanýlmaktadýr. Esas olan Ýslam dün-yasýnýn bir halife yönetiminde bir araya getirmektir. Dünya ümmeti ýrka, ulusal deðerlere deðil,yalnýzca inanca dayanmaktaydý ve dünya inananlar ve inanmayanlarýn iki ayrý dünyasý deðil.Bütün dünya inanmayanlarla dolu olduðu için dar-ül harp’týr, cihat bütün dünyayý kapsar.

Seyyid Kutb, etkilendiði Cemalettin Afganî gibi hiç evlenmemiþtir. Kutb’da karþý seks bir türsabit fikir haline gelmiþtir. Kadýn onun gözünde, içselleþmiþ bir mal, erkeðin kutsal dokunulmaz-lýðýnda bireyselleþtirilmiþ bir yaratýk olarak kabul edilmiþtir. Yalnýzca ona ait olan, onun dýþýndak-ilerden saklanmýþ bir varlýktýr kadýn. Bu görüþ Ýslamcýlar arasýnda oldukça yaygýndýr. Bizde SaidiNursi, Fetullah Gülen de ayný görüþtedirler. Bu anlayýþa göre bu dünyada böyle bir kadýna sahipolabilmek için tam anlamýyla Ýslamcý bir topluma, cahiliyeden arýnmýþ bir topluma gerek vardýr.Yoksa öteki dünyada 72 huri ile ebedi mutluluðu beklemek gerekir. Her þehit bu hakka sahiptir.Onlara göre örtünmeyen bir kadýn, “canlý bir þehvet” davetiyesidir. “Bu ahlaksýz kadýnlarýn çýplakbedenlerinden fýþkýran ihtiras alevleri insanlýðý yakarak küle çevirecektir.” Kutb “insanlýk bugünbüyük bir genelevde yaþýyor” diyor. Bunu kanýtlamaya “basýna, filmlere, moda gösterilerine, gü-zellik yarýþmalarýna, dans evlerine, þarap barlarýna, yayýn istasyonlarýna bakmak yeter.”4

Bugün olduðu gibi, dün de, Ýslamcýlar Batýnýn bilimsel ve teknolojik olanaklarýndan yararlan-mýþlardýr. Ýslam radikalizminin fikir babalarý, Afganî, Muhammet Abdu, Seyyid Kutb, Mavdudigibi ideologlar, fenne, teknolojiye karþý olmadýklarýný vurgulanýþlardýr. Hasan el Banna da budüþünceleri savunan bir matematik öðretmenidir. Saidi Nursi ve Fetullah Gülen de bu görüþtedir.Yeri gelmiþken radikal Ýslamcýlarýn büyük bir çoðunluðunun geleneksel Ýslamcý eðitimdengeçmemiþ olduklarýný da vurgulamak gerekir. Köy ya da kasaba kökenli, orta ve alt sýnýflardangelen, daha çok bilimsel ve teknik (týp, mühendislik gibi) yüksek okullardan mezun ya da öðren-ci olan, eðitim düzeyi yüksek kimselerdir.

Ancak Ýslamcýlarýn en belirleyici özelliði, bilimsel ilerlemeler de dahil, her þeyi Ýslam’da ara-maktýr. Bütün kapýlar Ýslam dýþýndaki dünyaya kapatýlmýþtýr. Çünkü dýþ dünya küfrü, cahiliyeyitemsil eder. Felsefe dýþ dünyanýn icadýdýr ve Ýslam’ý bozmak, insanlarý Kuran’dan ayýrmak için icatedilmiþ þeytani bir düþünce sistemleri bütünüdür. Hele de materyalist felsefe, Ýslamî anlayýþadoðrudan yöneltilmiþ bir dünya görüþüdür.

Ýslam düþüncesinde þüphenin yeri yoktur. Tanrýnýn varlýðýndan, Kuran’ýn içeriðinden “þüphe”edilemez. Kuran doðrudan Tanrýnýn sözleri olduðuna göre, Tanrý insanoðluna gerek olan her þeyiKuran’da söylemiþtir. Söylenecek “yeni” bir þey yoktur. Çünkü Kuran zaman ve mekanýn dýþýn-dadýr. O nedenle akýl imandan sonra gelir. Çünkü iman ilahidir, akýl insanidir. Ýmanýn kontrolündeolamayan akýl þeytanidir, insaný küfre götürür. Bu görüþler Ýbn Hanbel’in görüþleridir. Hanbel,Kuran’ýn Tanrýnýn varlýðý ile var olduðunu savunmuþtur. Buna karþýlýk Muttezile ve bu aradaAbbasi Halifesi Mütevekkil, Kuran’ýn yaratýldýðýný söylüyordu. Hanbel bu görüþlerinden ötürüMütevekkil tarafýndan hapsedilmiþti.

Bilimsel ve teknolojik geliþmeler, dünyevi geliþmelerdir. Esas olan Kutb’a göre manevi ilerle-medir. Bunun tek yolu ise Ýslam’a sýký sýkýya sarýlmak, Ýslamcý bir yaþam tarzý yaratmaktýr. Manevideðerler topluma kazandýrýlmadýkça, “ilim ve fen þeytani nitelik kazanýr, küfre ulaþýr.” Kutb’unidamýndan sonra, iki militan grup ortaya çýktý. Hizb-ut Tahrir örgütünün üyesi Salih Sýrriyyaönderliðindeki Müslüman Kardeþler örgütü daha da azgýnlaþmýþ, terör ve þiddet tek savaþým yön-temi haline gelmiþtir. Askeri Akademiyi ele geçirme giriþimi ve 1981’de Enver Sedat’ýn öldü-rülmesi bu grup tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Sedat’ýn yerini alan Hüsnü Mübarek af çýkarmasý-na, pek çok ödün vermiþ olmasýna karþýn, terörist hareketlerin önüne geçememiþtir. 1987’de eskiÝçiþleri Bakaný Hasan Abu Bava’yý ve haftalýk dergi al-Mussava’nýn baþyazarý Nabavi Ahmet’iöldürdüler. 1990 Ekiminde Parlamento Baþkaný Rýfat Mahcub’u, 1992’de laikliði savunan FarajFo öldürüldü. 17 Kasým 1997’de Luksor’da 58 turist ve dört Mýsýrlý öldürüldü.

Ýkinci grup Þükrü Mustafa (1942-77) önderliðinde Cemaat-ül Müslimin örgütünü oluþturdular.Tarým eðitimi gören Mustafa cemaatini camilere göndermiyordu. Ýki bin kadar üyesi bulunancemaat okumuþlardan oluþuyordu. Ancak hiçbiri mesleðinde çalýþmýyor, kol emeðine dayananiþlerde çalýþýyorlardý. Evlilikte resmi nikah geçerli deðildi. Evli çiftlerden biri cemaate katýlýrsaevlilikleri geçerli deðildi. Ev kiralarý Kuveyt ve Suudi Arabistan’dan gelen paralarla karþýlanýyor-du. Mýsýr’daki yönetimi cahiliye olarak niteleyen Mustafa, ülkenin yabancýlar tarafýndan iþgaledilmesi halinde, “Yahudiler veya baþkalarý gelirse, Mýsýr ordusuyla birlikte savaþmayacaklarý,daha güvenli bir yere çekileceklerini” söylemiþtir.

Ýslam dünyasýnda daha çok Orta Doðu bölgesinde kümelenen ve Suud Krallýðý ve ArapEmirliklerince desteklenen bu örgütler, deðiþik adlar almýþ olsalar da ideolojik kökenleri ve siyasalamaçlarý yönünden büyük bir benzerlik içindedir. Örneðin 1952 yýlýnda Filistinli Taki el-Din-elNabhavi tarafýndan kurulan ve uzun süreden beri ayný ad altýnda Türkiye’de de faaliyetlerinisürdüren Hizb-ut Tahrir örgütü de Ýslam’ý bir halifelik çatýsý altýnda toplamayý temel hedef olarakseçmiþ, laiklik ve demokrasinin yeminli düþmaný bir örgüttür.

NOTLAR1 Karen Armstrong, The Battle for God (Allah Ýçin Savaþ), s. 290.2 Agy, s. 295.3 Agy, s. 244; Fi Zilal el Kuran, c. II, s. 1113, 1132, 1164.4 Agy, s. 240.

(Baþtarafý 19. Sayfada)

Anglo-Amerikan EmperyalizmininÝdeolojik Aracý Olarak Ýslam Radikalizmi

ÝRFAN ERTEL

Barýþ Sergisi10-25 Aralýk tarihleri arasýndaDMS Sanat Galerisinde görülebilir.Osmanaða Mah.Mühürdar Fuat Bey Sok. No 12 Kat 3Kadýköy-Ýstanbul

YUNUS EMRE

Aþk Oduna YananlarýnBir sâkiden içtim þarapArþtan yüce meyhanesiOl sâkinin mestleriyizCanlar anýn peymanesi

Bir meclistir meclisimizAnda ciðer kebap olurBir çeraðdýr bunda yatarGüneþ anýn pervanesi

Aþk oduna yananlarýnKülli vücudu nur olurOl od bu oda benzemezHiç belirmez zebanisi

Andaki mest olanlarýnOlur Enelhak sözleriHallac-ý Mansur gibidirEn kemine divanesi

Yunus bu cezbe sözlerinCahillere söylemegilBilmez misin cahillerinNice geçer zamanesi

Page 21: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

21Ekim 2005

SERÇESME¸

Bu mektup Tekirdað F tipi tecrit hüc-relerinde tutuklu bulunan devrimcilertarafýndan yazýlmýþtýr. Belki az çoktanýyorsunuz, belki de hiçbir fikrinizyok. Belki de yaþamýnýzýn bir döne-minde bizlerle kesiþti yollarýnýz, belkibir arkadaþýnýzdan biliyorsunuz ya dabir akrabanýzdan dolayý tanýyorsunuz bizleri.

Bu mektupta asýl yazacaklarýmýza geçmedenönce bir de biz kýsaca tanýtalým kendimizi. Kimi-miz onsekizindeyiz, kimimiz elli yaþýný geçtik.Kimimiz iþsizdik, kimimiz mühendis; kimimiziþçi, memur; kimimiz öðrenci, iþportacý, esnafýz.Neden burada yattýðýmýzý da, neden hapishanedeolduðumuzu, “suç”umuzu da bilmek hakkýnýz.Kimimiz sendikalarda, derneklerde, meslek oda-larýnda örgütlendik; kimimiz gecekondu yýkýmla-rýna direndik; kimimiz polisin terörüne, baskýsýna,hukuksuzluðuna karþý boyun eðmedik, karþý koy-duk. Ancak hepimiz, IMF’nin, Dünya Banka-sý’nýn sömürü politikalarýna, AB’nin ve ABD’ninkuklasý haline gelen, ulusal onurumuzu ayaklaraltýna alan iktidarlara karþý çýktýk. Haklarýmýz veözgürlüklerimiz için mücadele ettik. Sonuçtaburadayýz.

Asýl konumuza gelelim. F tiplerini ne kadarbiliyorsunuz? Tecrit iþkencesi nedir, hiç duy-dunuz mu? Bilmiyoruz... Ama Almanya’dakiNazi kamplarýný duymuþsunuzdur. Ya dabugünün dünyasýnda ABD’nin Guantanamo’dakihapishanesini veya Irak’taki Ebu Gureyb hapis-hanesi’ni mutlaka duymuþ olmalýsýnýz. Ýþteülkemizdeki F tiplerinin de o Nazi kamplarýndan,Guantanamo ve Ebu Gureyb’lerden farký yoktur.

Türkiye’deki F tipleri 19 Aralýk 2000’deyirmi sekiz tutuklunun yakýlarak, kurþunlanaraköldürüldüðü, yüzlercesinin yaralandýðý “HayataDönüþ” operasyonunun ardýndan açýldý. Beþinciyýlýna giren F tiplerindeki uygulamalar þöyle:

F tiplerine gelen herkes daha önce elle ve elek-tronik cihazlarla defalarca aramadan geçirilme-sine raðmen giriþte atlet ve külotunuz da üzeri-nizde kalmayacak þekilde çýrýl çýplak soyulur.Dayatýlan bu onursuz ve ahlaksýz aramayadirenirseniz, dayak yersiniz.

Hastane ya da mahkemeye gidip gelirken dahahapishaneden çýkmadan gidiþte BEÞ, dönüþte beþ kez olmak üzere tamon kez aramadan geçirilirsiniz.

Kaldýðýnýz hücreler tek ya da üç kiþiliktir. Tek kalýyorsanýz hiç kim-seyle, üç kiþi kalýyorsanýz yanýnýzdaki iki kiþi dýþýnda -gardiyanlar hariç-kimseyle konuþamaz, kimsenin yüzünü bile göremezsiniz. Hastane vemahkemelere götürülürken bile hücrelere bölünmüþ araçlarla götürü-lürsünüz.

Mahkemeye sunacaðýnýz el yazýsý savunmanýz önce hukuki bir bilgi veyetkiye sahip olmayan gardiyanlar tarafýndan denetlenir. Gardiyanlartarafýndan “sakýncalý” bulunmaz ve “olur” denilirse dilekçenizi mahke-meye ulaþtýrabilirsiniz. Yoksa el konulur.

Avukatýnýzla görüþmeye giderken yanýnýza kaðýt kalem almanýzyasaktýr. Hücrenizden en fazla elli adým uzaklýktaki avukat görüþüne gi-derken, gidiþ ve dönüþte tam üç kez aranýrsýnýz.

Bir haksýzlýða uðradýðýnýzda verdiðiniz dilekçenin akýbetini bile-mezsiniz. Ýþleme konulup konulmadýðýný öðrenmek için bile dilekçeüstüne dilekçe yazmak zorundasýnýz. (Ek bilgi: Dört yýldýr F tiplerindenverilen onbinlerce suç duyurusu dilekçelerine raðmen ne uygulamalardeðiþmiþtir, ne de keyfi dayatmalarda bulunan tek bir görevli cezalan-dýrýlmýþtýr. Keza gelen ve giden mektuplarýmýzýn da akýbeti belli olmaz,týpký dilekçelerimiz gibi...)

Acil ve hayati rahatsýzlýklarý nedeniyle revire çýkmak isteyip de “dok-tor çarþýda”, “doktor uzmanlýk sýnavlarýný kazanýp gitti” cevaplarýyladoktor yüzü görmeden ölenler veya bizzat “doktor” tarafýndan hastalarýnkovulmasý F tiplerinin “sýradan” olaylarýdýr.

F tiplerindeki tecrit uygulamalarý-ný daha da uzatabiliriz. Hem de sayfa-larca. Ama gerek yok. Sanýrýz aktar-dýðýmýz bu birkaç madde bile yeterin-ce anlatýyor tecridi.

Ve þimdi yeni Ceza Ýnfaz Kanunu(CÝK) ile bütün bu yaþadýklarýmýz,

maruz kaldýðýmýz tecrit iþkencesiyle sessiz seda-sýz hücrelerimize gömülmek istemiyoruz. YeniCÝK’in tek bir maddesi deðil, baþtan sona bütünmaddeleri incelendiðinde tecrit iþkencesinin,hukuksuzluðunun yasal uygulamalar haline getir-ildiði görülecektir. Bu mektubu, bilmediðiniz,duymadýðýnýz ya da þimdiye kadar da yanlýþ bilgi-lendirildiðiniz F tipleri, tecrit ve Yeni CÝK konu-sunda gerçekleri bir de bizden öðrenin diye yaz-dýk.

Ama sadece bu gerçekleri bilesiniz, öðren-esiniz diye deðil. Bu gerçekleri baþkalarýna da ak-tarmanýzý istiyoruz. F tiplerindeki tecride ve butecridi yasal bir uygulama haline getirecek olanyeni CÝK’e karþý çýkmanýzý istiyoruz.

Ýsterseniz önce dile getirdiðimiz bu gerçekleriaraþtýrýn, soruþturun; biz burada söylediðimiz hercümleyi dilerseniz belgelerle, tanýklarla kanýtla-yabiliriz. Bize yazmanýz, sormanýz yeterli. Ancakbu söylediklerimizin gerçek olduðuna inanýr, iknaolursanýz bir sorumluluk da yüklenmiþ olacak-sýnýz. Her þeyden önce vicdanen, adalet duygu-nuza karþý bir sorumluluktur bu. Kendinize karþýduyduðunuz ya da duyulmasýný istediðiniz say-gýnýn zedelenmemesi için bu sorumluluðu yerinegetirmelisiniz. “Bana ne” dediðinizde bilin ki, enbaþta insanlýðýnýzdan bir þeyler kaybetmiþ olacak-sýnýz. Biliyoruz, belki aðýr bir itham oldu ama neyazýk ki böyle olacaktýr. Düþünün... Ve unut-mayýn, 20 Ekim 2000’de F tipleri ve tecride karþýbaþlatýlan ölüm orucunda þimdiye kadar 119 in-san öldü. Altý yüzden fazla insan sakat kaldý. Vebeþinci yýlýnda halen sürüyor bu direniþ. Halenölüm döþeðinde tecridin kaldýrýlmasý için direnen-ler var. Belki ilk defa duydunuz, belki de görmek,duymak istemediðiniz bu gerçekle bir kez dahakarþýlaþmýþ oldunuz bu satýrlarla. Sonuç olarakistesek de istemesek de, bir direniþ yöntemiolarak doðru ya da yanlýþ da bulsanýz, ölümlerin

yaþandýðý ve devam ettiði gerçektir. Ve bilirsiniz ki, kimse durduk yerdeölmez, ölemez. Tecrit denilen politikanýn nasýl bir þey olduðunu anla-manýz için hatýrlatmak istedik bunu da.

Bu Mektubumuzla Bir Zincir Oluþturmak Ýstiyoruz.

Tecrit denilen karanlýk kuyuda boðulmak istenenleri boðdurmamak içinuzatýlan bir zincir olsun bu. Bu zinciri oluþturmak için mektubumuzunfotokopilerini çekerek tanýdýklarýnýza, eþinize dostunuza postalayabilir-siniz; mektubumuzu internet ortamýnda daðýtabilirsiniz; sendikacýysanýzya da bir dernekteyseniz panonuza asabilirsiniz; gazeteciyseniz köþe-nizde yer verebilirsiniz, haber yaptýrabilirsiniz; ev kadýnýysanýz misafir-lerinize okutabilirsiniz; esnafsanýz iþyerinize asabilirsiniz; milletvekiliy-seniz meclis kürsüsünden okuyabilirsiniz; bu mektubu bir gazete ya dadergide okuduysanýz kupürü kesip cüzdanýnýza koyup yakýnlarýnýzaokutabilirsiniz...

Kýsacasý sözlü ya da bu haliyle yazýlý olarak elden ele, kulaktan ku-laða bir zincir olup ulaþmalý bu gerçekler. Ýnsan düþüncesinin baský vezorla yokedilmesine karþýysanýz, iþkenceye, haksýzlýklara ve adaletsizlik-lere karþýysanýz, insanýn sadece mezarda yalnýz kalabileceðine inanýyor-sanýz ve tecrit denilen bu silahýn bir gün size de yönelmesini istemiyor-sanýz Bu Zincire Bir Halka da Siz Ekleyin!

F tiplerinde tecridin kaldýrýldýðý, ölümlerin durdurulduðu günlerdegörüþmek umuduyla hoþça kalýn.

Diren, Reddet, Hayýr De!

ELDEN ELE, KULAKTAN KULAÐA BÝR ZÝNCÝR OLUP ULAÞMALI BU GERÇEKLER

Bu Zincire Bir Halka da Siz Ekleyin!Tekirdað F Tipi Hapishanesi’nden Devrimci Tutsaklar

“Hapishanelerde Neler Oluyor? Bilmek Hakkýnýz!”kampanyasý çerçevesinde gönderdikleri bir mektupla

hepimize çaðrýda bulunuyor.

Desen: S. Erek, 1983, Siyasi Tutuklulara Özgürlük Serisinden

Page 22: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

22 Sayý 15

SERÇESME¸

Ali Rýza Selmanpakoðlu yönetiminde Hacýbektaþ Belediyesi geçen yýlHacý Bektaþ Veli’yi Anma etkinlikleri için kýrk sorudan oluþan birkitapçýk yayýnlatýp daðýttý. Kitapçýðý, Gazi Üniversitesi’ne baðlý TürkKültürü ve Hacý Bektaþ Veli Araþtýrma Merkezi’nin eski müdürü Prof.Dr. Alemdar Yalçýn ve ekibi hazýrladý. Bu yýl Hacý Bektaþ Veli Dostlukve Barýþ Ödülü büyük olasýlýkla bu katkýsýndan dolayý Prof. Yalçýn’a ve-rildi(1). Ne diyelim, ödülü verene ve alana hayýrlý olsun! (Bkz.: Serçeþ-me’nin 13. sayýsýndaki yazým.)

Sayýn Selmanpakoðlu, kitapçýða yazdýðý önsözde Aleviliði dar kap-samda ve Ýslamî zeminde tanýmlamýþ:

“(Alevilik) Hz. Ali’yi sevmek ve onu sevginin ve hoþgörünün sem-bolü olarak kabul etmektir. Bu sevginin kaynaðýnýn üç önemli nedenivardýr. Birincisi Hz. Ali’nin Hz. Muhammet tarafýndan yetiþtirilmesi,damadý olmasý ve Hakk’a yürümeden önce Hz. Peygamber tarafýn-dan halife olarak vasiyet edilmesine karþýn ilk halife yapýlmamasý veuðradýðý haksýzlýðýn kabul edilmezliðine olan inançtýr.”(s: 5)

Ayný þeyi, Baþbakan R.Tayyip Erdoðan da söylüyordu. KaracaahmetDergâhý Cemevi’ni yýktýrmaya çalýþýrken,“Hz. Ali’yi sevmek, Alevilikse,ben de Aleviyim” demiþti. Yakýnlarda da tekrarladý.

Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in damadý olmasý ve “Halife” olarakvasiyet edilmesi, günümüz Anadolu Aleviliðine ne katký saðlamýþtýr?Hz. Muhammed’in damadý olmasý, Anadolu Aleviliði için bir “övünç”kaynaðý deðildir. Ýslam dünyasýna da pek bir katkýsý olmamýþtýr.Hz. Peygamber’in “damadý” ve “Halife”si olmasý, namaz kýlarken sin-sice öldürülmesini de önlememiþtir.

Salmanpakoðlu’na göre ikinci neden þudur:

“Hz. Ali’nin Kuran’ý ve Ýslamiyet’i en iyi ve doðru olarak yorumla-masý ve Kuran’ýn özünü ve ruhunu öne çýkarýrken þekilcilik üzerindedurmamasýdýr. Bu tutumun özellikle Türklerin geleneklerine uygunbir kolaylýk getirmiþ olmasýdýr.”

Buradan ne anlaþýlýr? Hz. Ali, Kuran’ý yorumlamýþ ve düzenlemiþtir.Oysa günümüzde ne bir Alevi Dedesinin elinde, ne de Ýslam ülkelerinherhangi birisinin arþivinde böyle bir Kuran vardýr. Aleviler, Kuran’ýnbozulduðuna, “Ali ile Ehlibeyt ile ilgili bölümlerin çýkarýldýðýna, halife-lerin kendi çýkarlarýna uygun bölüm ve ifadeler eklediklerine” inanýrlar.

Kuran’ý yeniden düzenlemeye çalýþmasýndan kastedilen, Þerif er-Radi (ö. 406/1015) tarafýndan derlenen ve Hz. Ali’ye maledilen özlü söz-lerinin yer aldýðý Nehc-ül Belaga adlý kaynaksa, bu da doðru bir referansdeðildir. Kuran’ýn özünü ve ruhunu öne çýkarýrken Hz. Ali’nin þekilciolduðunu görmek için Nehc-ül Belaga’ya bakmak yeterlidir. Örneðin þusözler, bunu açýkça belirtir

“Savaþ (cihad), Ýslamýn en yüce rüknüdür… Ve namaz kýlmaktýr,çünkü bu dinin esasýdýr.”

“Sakýn kadýnlara danýþma, onlarýn reyleri zayýftýr, azimleri gevþek-tir.”

“Namaz her temiz kiþinin Tanrýya yaklaþmasýdýr. Hac, her zayýfýnsavaþýdýr. Her þeyin zekatý vardýr, bedenin zekatý da oruçtur.”

“Kuran’ýn ipine sarýl, onu kendine öðütçü bil, tam helalini helal taný,haramýný haram.” “Bil ki sen ahiret için yaratýldýn, dünya için deðil. Yok olmak içinhalkedildin, kalmak için deðil. Ölüm için varsýn sen, yaþamak içindeðil.”(2)

Hz. Ali’nin bu sözlerinden hangisi, Anadolu Aleviliðine denk düþ-mektedir?

Kitapçýk Dört Kapý kavramýný açýklarken, “Þeriat Kapýsý”ný Sünnibakýþ açýsýyla yorumlamýþtýr:

“Birinci kapý (aþama) Þeriattýr: Bu aþamada Ýslamiyet’i kabul etmek,Hz. Peygamber’i ve Hz. Ali’yi sevip saymak, Kuran’ý Hz. Ali’ninyorumladýðý gibi akýl ve ilim yoluyla anlamak, Hz. Ali’yi sevgi vehoþgörünün sembolü olarak görmek.”

Bu, Sünni Þeriat tanýmlamasýdýr. Alevilik-Bektaþilikte, “þeriatýn tan-rýsal kaynaklarý, doðrudan doðruya insan olarak Muhammet’iniçgüdüsel zekasýnýn, sezgisel aklýnýn ürünleridir.”(3) Yalýn anlatýmla,Þeriat Kapýsý, insan-ý kâmil aþamalarý sýralamasýnda ilk sýrada yer alan,insanýn kendi kendini eðitmesi evresidir. Buyruk’a göre bu Kapý’da insan

okur-yazar olmalýdýr. Ancak okuyan, okuduðunu anlayabilen, dünyayýve toplumu algýlayabilen, tanýyabilen kiþi sorunlara çözüm bulabilir.Þeriat Kapýsý’nýn On Makamý þöyledir: Ýman etme, Ýlim öðrenme, Ýbadetetme, Haramdan uzaklaþma, Ailesine yararlý olma, Çevreye zarar ver-meme, Peygamberin emirlerine uyma, Þefkatli olma, Temizliðe özengösterme ve Yaramaz iþlerden sakýnma.(4)

Sormak gerekir, bu iki anlatýmýn iliþkisi var mý? Makâm’lardaniþinize geleni alýp Sünniliðe uygun bir taným yapmak konuyu çarpýtmak-týr. “Ýman etme” makamý, Tanrýnýn birliðine, meleklerine, peygamberleri-ne inanmak demek deðildir. Bu “zâhiri” anlamýdýr. Onun bir de “bâtýni”yönü vardýr ki Bektaþilikte aslolan budur. Batýni anlamda iman etme,“Mürþit önünde, yol’un bütün kurallarýna uyacaðýna söz verme; buinancýný ikrara baðlama; gönül yoluyla Hakk’a iliþkin anlamý,sezgiyi/bilgiyi” yakalamaktýr.(5)

“Ýbadet etme” makamý ise, zâhiri anlamda, belli zaman ve biçimlerleTanrýya yakarmadýr. Bâtýni anlamda ise:

“Her an Tanrýyý gönlünde taþýma; bu yolla sürekli namazda olma.Ýnançta gönül, hem Tanrýnýn evi hem de tanrýsal olana ulaþma aracýolan gönül bilgisinin, sezgisel aklýn birikmiþ biçimidir.Emek vererekyaþanarak elde edilen gönül bilgisi ile Tanrý’yý her an kendi evindekonuk etmek, gerektiðinde O’nunla söyleþmek, namaz anlamýnda asýlibadet olarak algýlanýr.”(6)

Namaz sözcüðüne takýlýp “Bektaþilik de namazý öneriyor”varsayýmýnda bulunamayýz. Vurgulanan namaz kavramý, Alevilerincemevinde halka oluþturacak biçimde düzen alarak ve Tanrý’nýn yansý-masý olarak algýlanan didara (yüze, birbirinin cemaline) dönerek kendiniTanrý’ya teslim etmesidir.

Alevilik ve Bektaþilikle ilgili kavramlarý, Sünni Ortodoks Ýslam an-layýþýna göre tanýmlarsak, Aleviliði ve Bektaþiliði öz benliðinden uzak-laþtýrmýþ ve yönünü þeriata çevirmiþ oluruz. Bu, inanç kültürümüzü yoz-laþtýrmak olur.

Gelelim sorulara. Ýlk soruda Aleviliðin tanýmý þöyle yapýlmýþ:

“Alevilik, Ýslam öncesi ve sonrasý kültür ve inançlarý uzlaþmacý birþekilde kendine has özellikleriyle bünyesinde toplayan bir Ýslamiinanç ve kültür olgusudur.”

Aleviliði, “Ýslamî” olarak gören bu yaklaþým yanlýþtýr. Alevilik tümü-yle Ýslamî deðildir, ancak bünyesinde Ýslamî motifler de taþýyan Anado-lu’ya özgü bir inançtýr, kültür olayýdýr.

Dördüncü soruda, Alevilik ve Bektaþilik inancýnýn özünün “Ýsla-miyet” olduðu, Kuran’a dayandýðý vurgulanmaktadýr. Oysa Alevilik veBektaþiliðin temelinde “insan” vardýr. Hünkâr’ýn dediði gibi, “Okunacaken büyük kitap insandýr.” Evet, Aleviler, Bektaþiler hiçbir zaman Kuran’ýyadsýmamýþlardýr, ancak biçimsel olarak bakýp “tefsir” ya da “Türkçemeali”ni yapmamýþlardýr. Akýl ve mantýk süzgecinden geçirmeye, yaniKuran’ý Natýk’a inanýrlar. Bu yaklaþýmla Tanrýyý özünde bulur, “vahdet-i vücut” olur. Kitapçýkta yazýldýðý gibi olsaydý, Aleviler, camiden çýk-mazdý. Yüzyýllar içinde zulüm ve katliamlara uðramazdý.

Beþinci soruda Dört Kapý kavramý açýklanýrken, “Tarikat Kapýsý” daSünnice açýklanmýþ. Tarikat Kapýsý, Kuran’ýn asýl bâtýn anlamýna ulaþ-mak için tutulan yolun adýdýr.Tarikat Kapýsý’nda yer alan on makamÝslam dininin kendine özgü ahlaksal kurallarý deðildir. Tüm dinlerde,inançlarda yer alan kurallardýr. Bu basamaklarý tümüyle Ýslamiyet’e maletmek yanlýþtýr.

Alevilik-Bektaþilikte Tarikat Kapýsý:

“Bir pirin, mürþidin Hakk’a ulaþmak için Ýslam dinini yorumlayarakoluþturduðu, kendine özgü kurallarý, ilkeleri ve törenleri bulunan birinanç yoludur. Bir gönül yolu olarak algýlanmasýna karþýn diðer yan-dan, yaþanýþýnda, kendini bir örgüt olarak dayatan Sünni þeriata karþýkonumlanan ve devletin/dinsel Ortodoks özkaynaðýn uzaðýnda adamyetiþtiren bir okuldur. Bu anlamda yeri geldiðinde savunma yapan,yeri geldiðinde mücadele veren Bâtýni bir kurumdur.”(7)

Türk-Ýslam sentezinin apaçýk sýrýttýðý soru maddesi ise dokuzuncu so-rudur. Burada, “Alevilik-Bektaþilik Ýslamiyetin dýþýnda bir inanç mýdýr?”diye sorulmakta ve hemen, “Alevilik-Bektaþilik kesinlikle Ýslam daire-sinin içindedir” diye kestirilip atýlmaktadýr.

Gerçekte Alevilik-Bektaþilik ise “Türk kültürünün Ehlibeyt sevgisiile harmanlanmasý sonucu ortaya çýkan, Ýslam’ýn inanca dair temel ilke-lerine ters düþmeyecek biçimde þekillenen” bir yorumu deðildir. “Cem

Hacýbektaþ Türk-Ýslam’a TeslimÝlhan Cem [email protected]

Page 23: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

23Ekim 2005

SERÇESME¸

erkânýnýn yürütülmesi sýrasýnda birçok Kuran-ý Kerim ayetine dayanýlýrve bu ayetler esas alýnarak” yürütülür savý da bilerek yapýlan bir çarpýt-madýr.(8)

Alevilik-Bektaþilik, Ýslam dairesi içinde sýnýrlý deðildir. Böyle ol-duðu savunuluyorsa, Dedelik kurumunu, müsahipliði, semahý, cem töre-nini, baðlamayý, zakiri, deyiþ ve nefesleri, Ýslam dairesinin neresine koy-malýyýz? Bunlardan hangisi, Ýslam ülkelerinde, örneðin Hz. Ali’yi baþtacý yapan, Ehlibeytçi Caferi mezhebine göre ibadetlerini yerine getirenÝran’da var? Durum böyleyken Alevilik ve Bektaþiliði Ýslam’ýn içindesaymanýn anlamý var mý?

Bu ýsrarcý yaklaþýmýn altýnda, Alevileri zorla caminin içine sokma,bin yýllardýr sürdüre geldikleri inanç ve yaþam biçimlerini yok sayma,daha ötesi “Ýslamî çizgi içinde ehlileþtirme” politikasý yatmaktadýr. Üzü-cü olan bu asimilasyoncu politikaya, bazý Alevi-Bektaþi kurum temsilci-lerinin ve yerel yöneticilerin destek olmasýdýr. Yüzyýllardýr süren Ana-dolu Aleviliðini yozlaþtýrma kampanyasýna böyle gönüllü katýlmak dö-neklik deðil midir?

Biz, “Alevilik-Bektaþilik Ýslamýn dýþýndadýr” demiyoruz. Bunu der-sek, Hz. Ali’yi, Ýmam Hüseyin’i, On Ýki Ýmamlarý, “Allah-Muhammed-Ali” üçlemesini, Kerbela olayýný, Cem töreninin anayasasý sayýlan “Buy-ruk”un sahibi Ýmam Caferi Sadýk’ý, Muharrem Orucunu nereye koya-caðýz? Bunlarý, Ýslam dýþý inançlardan hangisinin içine yerleþtirebiliriz?

Aleviliði ve Bektaþiliði, kesin bir çizgiyle ayýrýp ne tümüyle Ýslam’ýndýþýnda diyebiliriz, ne de Ýslam’ýn içinde diyerek kendimizi Sünni Orto-doks inanca þirin gösterebiliriz? Alevilik, Dedesiyle, zakiriyle, semahýy-la, deyiþleriyle, cem töreniyle yaþaya gelmiþtir ve yaþayacaktýr:

Yaþayan Alevilik, Anadolu Aleviliðidir. Bu saatten sonra Aleviliðeve Bektaþiliðe “yeni don biçme”nin hiçbir anlamý yoktur.

Hele Türk-Ýslam Sentezi kafasýyla -kafasýzlýðýyla da denilebilir- yeni“tez”ler üretip sunmak, kafalarý karýþtýrmaya, Aleviliði gericiliðe ortaketmeye çabalamaktan baþka bir þey deðildir.

Kitapçýk onuncu soruya yanýtýnda, “Alevi-Bektaþiliðin baþka dinler-den etkileniþini istismar ederek Alevilik-Bektaþilik olgusunu Ýslamiyet’indýþýnda görmek de çok yanlýþ ve kasýtlý bir saptýrmadýr” demektedir(9)Bu tümden yanlýþtýr ve asýl “kasýtlý saptýrma” burada yatmaktadýr. Ney-miþ Alevilik Ýslam’ýn içinde deðildir diyenlerin kastý? Boþ konuþmalarlakafa bulandýrmak istemeyenler bu soruya açýk yanýt vermek zorundadýr.

Anadolu Aleviliði, Anadolu’da oluþmuþ bir sentezdir. Bu sentez,Uzak-Doðu inançlarýndan, Þamanlýktan, Antik Anadolu dinlerinden,Hýristiyanlýktan izler taþýr. Kuþkusuz Ýslam’dan da çeþitli unsurlarý içinekatmýþ ve kendine özgü senkretik bir yapý oluþturmuþtur. Aleviliðin,insanlar, dinler, sýnýflar, ýrklar arsýnda ayrým yapmamasýný, 72 millete birgözle bakmasýný ve zulme ortak olmamasýn saðlayan bu sentezdir.(10)

Kitapçýk 33. soruda Alevi-Bektaþiliðin, Maniheizm ve Budizmdenetkilenmediðini söylüyor. Gözle görülür benzerlikleri ise “paralellik”diye geçiþtirmeye çabalýyor. Bu yazarlar, “Eline, Beline, Diline SahipOl” ilkesinin Maniheizm’deki “Üç Mühür” kavramýndan kaynaklandýðý-ný nasýl bilmezlikten gelirler?(11) Ayný biçimde, “Dört Kapý” kavramýnýntemelini, Budizm’in “Dört Raslayýþ” teorisi oluþturmaktadýr.(12)

Son olarak, 37. soruda, þöyle diyorlar:

“Gerek Hacý Bektaþ Veli, gerekse Pir Sultan Abdal, insancýl, hoþgö-rülü, barýþçýl ve demokrat þahsiyetlerdir. Siyasal ideolojilerle Ana-dolu Alevi-Bektaþiliðinin inanç boyutunu birbirine karýþtýrmamakgerekir. Çünkü siyasal ideolojiler güncellik taþýrlar ve zamanla anla-yýþlarýn deðiþmesi ile deðiþirler. Oysa inançlar insanlarýn kalbinde vebeyninde binlerce yýl yaþarlar.”

Hünkar Hacý Bektaþ Veli ve ulu ozan Pir Sultan Abdal kendi halle-rinde yaþayan, günlerini ibadetle geçiren, saygýn kiþiler olarak tanýtýl-mýþlar. Gerçek öyle midir?

Hacý Bektaþ Veli, Anadolu’ya geldiði sýralarda ortaya çýkan BabalýlarAyaklanmasýnda (1240), kardeþi Menteþ’le birlikte yer aldýðýný ve karde-þinin ayaklanma sýrasýnda öldürüldüðüne hiç deðinmemiþler.

16. yüzyýlda Osmanlýnýn Hýzýr Paþa’sýna karþý çýkan ve

“Gelin canlar bir olalýmMünkire kýlýç çalalýmYoksulun hakkýn alalýmTevekkel tü ta’alallah.”

diyen Pir Sultan Abdal’ý nasýl olur da döneminin olaylarýna siyasalaçýdan bakmamýþ göstermeye çalýþýrlar? Her ikisi de siyasi mücadele

gütmüþlerdir. Hiç biri dergâha kapanarak sabahtan akþama dek dua edip,namaz kýlmamýþtýr. Pir Sultan Abdal, ibadet ettiði için mi asýldý? Öyleolsaydý, Pir Sultan’ýn nefesleri bugüne dek gelmez, cemlerde, mitingler-de, çeþitli toplumsal etkinliklerde söylenmezdi. Onun nefesleri siyasi içe-rik taþýdýðý için hâlâ marþ olarak gümbür gümbür söyleniyor.

Hacý Bektaþ Veli’nin sözleri de siyasi içerik taþýdýðý için bugün ev-rensel bir mesaj olarak kabul ediliyor. Bunlarý görmezlikten gelipHünkâr Hacý Bektaþ Veli’yi ya da Pir Sultan Abdal’ý iyi bir Müslümangibi göstermenin anlamý yoktur. Bu, “iyi niyetli” de deðildir.

Sonuç olarak, bu kitapçýk satýr aralarýna yerleþtirerek Türk-ÝslamSentezi düþüncelerini “Alevilik, Bektaþilik budur” diye dayatmak isten-mektedir. Devletin, Alevi-Bektaþileri “asimile” ederek “Ýslamî” çizgide“hizaya getirme” çabasýna Hacýbektaþ Belediye Baþkaný SayýnSelmanpakoðlu da destek vermiþtir. Umarýz Selmanpakoðlu, gelecek yýl“Alevinin Namaz Kitabý” ile baþlayan bir dizinin basýlýp, daðýtýlmasýnadestek olmaz.

DÝPNOTLAR1. Ýsmail Kaygusuz Serçeþme’nin 4. sayýsýnda bu kitap projesinin arka

planýný tüm çýplaklýðýyla anlatmaktadýr.2. Erdoðan Aydýn, “Aleviliði Ne Yapmalý?”, Pir Sultan Abdal Dergisi,

sayý: 59, 2005, Ankara.3. Esat Korkmaz, Dört Kapý Kýrk Makam, Þahkulu Sultan Külliyesi

Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araþ. Eðit. Ve Kült. Vakfý Yayýnlarý,1995, Ýstanbul.

4. Korkmaz, Agy.5. Korkmaz, Agy.6. Korkmaz, Agy.7. Korkmaz, Agy.8. Sorularla Alevilik- Bektaþilik, Hacýbektaþ Belediyesi Yayýnlarý,

2004, s: 22, soru: 9.9. Agy. s: 23, soru:10.10. Reha Çamuroðlu, Günümüz Aleviliðinin Sorunlarý, Ant

Yayýnlarý,1992, Ýstanbul.11. Ýlhan Cem Erseven, “Budizmde ‘Dört Raslayýþ’ Kavramý ile

Bektaþilikte ‘Dört Kapý’ Olgusu”, Nefes Dergisi, 1994, Ýstanbul.12. Ýlhan Cem Erseven, “Budizm ve Bektaþilikte Ortak Motifler”, Bilim

ve Ütopya, Aðustos 1996, sayý:26, Ýstanbul.

Çaðdaþ Türk Romaný ve Öyküsünde

Aleviler

Ýlhan Cem Erseven

ISBN 975-335-052-X

15 x 23 cm 328 sayfa15 YTL Haziran 2005

Alev YayýnlarýTel/Faks: +90 (0)212.519 56 35 www. alevyayinlari.com

TOPLU ALIMLARDA %40 ÝNDÝRÝM YAPILIR

Page 24: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

24 Sayý 15

SERÇESME¸

Yazlýktan dönüp Alev Yayýnevi’ne uðra-dýðýmda, benim “Ýslam’da Kadýnlar,Cihat-Þeriat-Reform” (Haziran 2005)

adlý kitabým ile sevgili dost Ýlhan Cem Erse-ven’in “Çaðdaþ Türk Romaný ve ÖyküsündeAleviler” (Haziran 2005) adlý kitabýný gördüm.Hem kendi adýma, hem de Erseven adýna se-vindim. Günümüz koþullarýnda kitap yayýnla-mak artýk bir sorun. Bu sorunu sevgili Erseven,önsözünde þöyle belirtiyor:

“Dosyanýn yazýmýný Eylül 2001’de bitir-dim. Basýlmasý için Ýstanbul’da Alevilik veBektaþilik ile ilgili basým/yayýn yapanönemli saydýðým saygýn yayýnevlerine baþ-vurdum... Kimileri ekonomik sorunlarýnedeniyle basamayacaðýný, kimileri bir-ikiyýl sonra yayýn programýna alabileceklerinisöylediler. Bir kýsým yayýnevleri ise, ‘Ýlgiliuzman arkadaþlar inceliyor’ bahanesiyledosyayý ellerinde tutup, ýsrarlý sormam so-nucu utanma(!) belasýna geri verdiler. Hol-dingleþmiþ bir yayýnevi de, Alevilik konu-sunda uzman sayýlan ve dost olduðunu san-dýðým bir yazar arkadaþýmýn ‘basýlamaz’diye rapor vermesi üzerine basmadý...”

Böylece dört yýl geçiyor aradan ve AlevYayýnevi gerçekleþtiriyor bu iþi...

Kitabýna büyük bir emek vermiþ Erseven.Benim görmediðim, adlarýný bile bilmediðimbirçok kitabý bulmuþ, incelemiþ, titiz bir çalýþ-mayla doðrularý ve yanlýþlarýyla okuyucuya ak-tarmýþ. Eminim ki Aleviliði konu alan veErseven’in de ulaþamadýðý daha birçok kitapvardýr. Nitekim komþu hakkýný gasp edip mah-kemede inkâr eden; ama Cem’de komþu rýza-sýný alamadýðý için suçunu itiraf edip cezasýnarazý olan Alevi canlarýn yaþam öykülerini anla-tan, benim 1972 yýlýnda yayýnladýðým “Görgü”adlý romanýma da sevgili Erseven ulaþama-mýþtýr. Bunu bir örnek olsun diye anýmsattýmsadece...

Erseven’in incelemeye aldýðý kitaplarý,okuyucular da bilsinler diye þu sýralama ileveriyorum:

Aleviliði Eksen Alan Romanlar:Yusuf Ziya Bahadýnlý: Güllüceli Kazým, 1965.Ümit Kaftancýoðlu: Yelatan, 1972.Lütfi Kaleli: Kardeþlerin Kini, 1976.Erhan Bener: Elifin Öyküsü, 1980.Hasan Kýyafet: Ali Ali, 1985.Ýlhan Önal: Üç Nesil, 1987.Ýsmail Kaygusuz: Savaþlý Yýllar: Son Görgü

Cemi-I, 1991.Ahmet Ümit: Bir Ses Böler Geceyi, 1993.Aleviliði Yan Konu Olarak Alan Romanlar:Sadri Ertem: Çýkrýklar Durunca, 1931.Kemal Tahir: Rahmet Yollarý Kesti, 1957.Fakir Baykurt: Kaplumbaðalar, 1967.Yaþar Kemal: Binboðalar Efsanesi, 1971.Yýlmaz Güney: Soba, Pencere Camý ve Ýki

Ekmek Ýstiyoruz, 1977. Latife Tekin: Berci Kristin Çöp Masallarý,

1984,Süleyman Çiltaþ: Binboðalý Kökçüler, 1993.Vedat Türkali: Güven-II, 1999.Ayþe Kulin: Köprü, 2001.

Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði ÝþleyenRomanlar: Kemal Bilbaþar: Cemo, 1963, Memo-I, II,

1966-1968. Mustafa Yeþilova: Kopo, 1976, Karasu, 1981.Ali Aslan: Serçe, 1988.Haydar Iþýk: Dersimli Memik Aða, 1990.Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar:Yakup Kadri Karaosmanoðlu: Nur Baba,

1922. Refi’ Cevad Ulunay: Mermer Köþkün Sahibi,

1959. Musahipzade Celal: Mum Söndü, Oyun, 1930.Türk Öyküsünde Aleviler:Ömer Seyfettin: Harem, 1918.Sabahattin Ali: Hasan Boðuldu, 1943.Yusuf Ziya Bahadýnlý: Ýtin Olam Aðam, 1964.Haldun Taner: “Kantar Katibi Ali Rýza

Efendi”, “Ablam”, Þiþhane’ye Yaðmur Yaðýyordu, 1970.

Ümit Kaftancýoðlu: Hakullah, 1972, “Almanya Dönüþü”, Çarpana, 1975;“Yat-Kalk”, Dönemeç, 1976; “Ali Dârý’nda”, “Karakazan-Þeydullah”, Ýstanbul Allak Bullak, 1983.

Ýnci Aral: Kýran Resimleri, 1983.Osman Þahin: Son Yörük, 1992.Ali Balkýz: “Ceviz Aðacý”, Bütün Ülke Yeþil

Vadi, 1999; “Dilbaðý” “Delikli Taþ”,.Dilbaðý, 1999.

Alevi-Bektaþilere en çok hakaret içeren ki-taplarýn baþýnda Nur Baba romaný ile MumSöndü oyunu gelmektedir. Nur Baba’yý didik-didik eden Erseven, bir yerde þunlarý söylüyor:

“Görüldüðü gibi Macid’in anlatýmlarýndanve gözlemlerinden bir Bektaþi ayini ‘ayin’olmaktan çýkýp ayyaþlýðýn son noktaya var-dýðýný ve kadýn erkek iliþkilerinin ‘tarikatkardeþliði’ sýnýrlarýný aþýp ahlaksýzlýðýn,serkeþliðin ve cinselliðin kendini daha iyigösterdiði bir seremoniye dönüþmüþtür...Bu romaný ilk kez okuyanlar açýsýndan ba-kýldýðýnda, Bektaþiliðin; ayyaþlarýn, sarhoþ-larýn, fahiþe ruhlu kadýnlarýn savunulduðu,davranýþlarýnýn hoþ görüldüðü bir öðreti;dergâhlarýn da içki içilen ve seviþilen birmeyhane olduðu sonucu çýkmaktadýr...Tüm bu içkili muhabbetlerde, kara sakallý,çirkin suratlý bir tekke derviþinin, Nur Ba-ba’nýn, Bektaþi babasý kisvesi altýnda ken-dine yarattýðý cennette, ‘nasip almak’ içindergâhýn kapýsýna gelen ve içeri giren NigarHaným’la olan ‘aþk-ý muhabbet’lerine debir göz atmak gerekir. Çünkü adýný HünkârHacý Bektaþ Veli’den alan Bektaþilik öðre-tisinin hoþgörü, sevgi, kardeþlik içeren il-kelerinin nasýl çiðnendiðini, çirkinlik ve ah-laksýzlýða kadar nasýl uzandýðýný görürüz.”(Sayfa: 177).

“Oysa Bektaþilikte ‘nasip alma’ böyle de-ðildir. Alevi-Bektaþilerde ‘Ýkrar verme’,yani ‘Nasip alma’ eylemine ‘Miraç’ denilir.Bu ise, yeni bir yaþama geliþin, doðuþunbaþlangýcýdýr; yani yeni bir yolculuða atýlanilk adýmdýr. Bu yeni doðuþ, anasýz-babasýzdünyaya ikinci kez geliþ demektir. Mürþit,

ÝLHAN CEM ERSEVEN’ÝN YENÝ ÇIKAN KÝTABI

Çaðdaþ Türk Romaný ve Öyküsünde AlevilerLütfi Kaleli2 Ekim 2005

Din özgürlüðü bakýmýndan hem yasal mev-zuatta hem de uygulamada Ekim 2004’ten

beri yalnýzca sýnýrlý bir ilerleme saðlanmýþtýr.Dernekler yasasýndaki iyileþtirmelere karþýnmevcut yasal çerçeve hala dini topluluklara,dinlerini koruyup geliþtirmek üzere tüzel kiþil-iði olan dernekler kurma hakkýný tanýmamak-tadýr. Uygulamada Müslüman olmayan dinitopluluklar önemli sorunlarla karþýlaþmaya de-vam etmektedir: Tüzel kiþilikleri yoktur, mül-kiyet haklarý sýnýrlandýrýlmýþtýr ve vakýflarýnýnyönetimine müdahalelerle karþýlaþmaktadýrlarve kendi din adamlarýný eðitmelerine izin ver-ilmemektedir. Sünni Müslüman olmayan Alevitoplumu, ibadet yerlerinin tanýnmasý, ilgilidevlet kuruluþlarýnda temsil edilmeleri ve zo-runlu din dersleri kapsamýnda zorluklarla kar-þýlaþmaya devam etmektedirler. (Sayfa 30)

Müslüman olmayan topluluklarýn durumuaçýsýndan henüz bir deðiþme olmamýþtýr.

Özellikle Alevilerin bir dini topluluk olarakresmen tanýnmamasý sürmektedir ve Diyanetiçinde resmen temsil edilmemektedirler. Hâlâibadet yerlerinin açýlmasýnda zorluklarla karþý-laþmaya devam etmektedirler -onlarýn ibadetyeri olan Cem evlerinin yasal statüsü yoktur-ve yetkililerden mali kaynak almamaktadýrlar.Ocak 2005’te Alevi toplumunun Ankara’da birCemevi inþa etmesine, cemevi bir ibadet yerisayýlmadýðý gerekçesiyle izin verilmemiþtir.Alevilerin istemlerini giderek artan ölçüde dilegetirmelerine karþýn yetkililer, özellikle Diya-net, mevcut uygulamalarý deðiþtirme gereðinikabul etmemektedir. (Sayfa 31-32)

Alevi çocuklar, onlarýn özgüllüklerini kabuletmeyen okullarda, zorunlu Sünni din eði-

timine tabi tutulmaktadýr. Zorunlu Sünni dineðitimi konusunda bir Alevi çocuðun ailesininAvrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi nezdinde aç-týðý dava hâlâ sürmektedir. Þubat 2005’te MilliEðitim Bakanlýðý, zorunlu din eðitiminin önü-müzdeki yýldan baþlayarak Alevilik ve Hýristi-yanlýk ve Musevilik gibi diðer inançlarý daiçereceðini belirtmiþtir. (Sayfa 32)

Avrupa Birliði’nin Türkiye Ýlerleme Raporu Aleviler Üzerine Ne Diyor?

Page 25: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

25Ekim 2005

SERÇESME¸

Baba, Rehber, Ana yerindedir. Ýkrar veNasip alma, ‘Hak-Muhammet-Ali’ye ikrarverip iman ederek, bütün günahlara tövbeedip, eline-diline-beline sahip olarak yaþa-mak’ demektir... Kýsaca Nasip alma, birçeþit ant içme törenidir...” (Sayfa: 181).Mum Söndü oyununda bu çirkinlik ve ha-

karetler daha da boyutlanýr; tarih boyunca söy-lenegelen “Cemlerde horoza mum söndürtüpana-bacý tanýmadan herkes tutuðunu becerir”iftirasý, ne yazýk ki oyun olarak ülkenin herbölgesinde sahnelendi... Bu oyun, benim gaze-tecilik yaptýðým 1960’lý yýllarda “Türk Kadýn-lar Birliði Malatya Þubesi” tarafýndan Malat-ya’ya da getirildi. Ankara Mithatpaþa Tiyat-rosu’na baðlý Yýlmaz Guruda Topluluðu, 15Þubat 1966 akþamý devletin resmi kurumu olanSümerbank Fabrikasý salonunda oyunu sahne-lemeye baþladý... Malatya Alevileri adýna,Dernek Baþkaný Abbas Önen’in önderliðindedört kiþilik heyet olarak Vali Ali Rýza Aydos’umakamýnda ziyaret edip tepkimizi gösterdik.Ne yazýk ki Vali Bey, “Bu bir sanat eseridir,yasaklayamam!” diyerek tepkimizi dikkatebile almadý. Biz de 16 Þubat 1966 tarihli dilek-çemizle Savcýlýða suç duyurusunda bulunupoyunun yasaklanmasýný istedik, ama bir sonuçalamadýk. Ben, 18 Þubat l966 tarihli gaze-temde “Hortlatýlmak Ýstenen Zihniyet” baþlýklýmakalemde oyun yazarýný, oynayan ve oyna-tanlarý da bunlara göz yuman devlet yetkili-lerini de kýnamakla baþ baþa kaldým...

Mum Söndü oyunu için Erseven diyor ki:

“Þimdi sormak gerekir: Gerçekte Bektaþitekkelerinde böylesine yüz kýzartýcý; Baba-larýn, Dedelerin, Derviþlerin kendi cinselarzularýný tatmin etmek için böyle bir or-tamýn saðlandýðý ve tekkelerin asýl amacýnýbýrakýp bu tür amaçlar için kullanýldýðýgörülmüþ müdür? Fakat nedense kimi aydýngeçinen yazarlarýmýz, roman ve oyun tek-niði içerisinde sözde Bektaþiliðin gerçektene olduðunu anlatmak gibi bir gerekçe ilerisürseler de, yazdýklarýnýn satýr aralarýndausta bir kývraklýk ve söz cambazlýðýylaBektaþiliði ve ayný zamanda Aleviliði (ö-zellikle Kýzýlbaþ sözcüðünü kullanmaktandaha çok zevk alarak) kötülemekten, kara-lamaktan, Sünni inanç karþýsýnda küçük dü-þürmekten geri kalmýyorlar.” (S. 225-226).Bilerek veya bilmeyerek yapýlan bu tür

yanlýþ yayýnlar, Osmanlý döneminden gelenÞeyhülislam fetvalarýyla da buluþunca, Sünnikesimde Alevi-Bektaþileri aþaðýlamalara vedüþman tavýrlar sergileyen fanatiklerin ise,soykýrým yapmalarýna bile yol açmaktadýr.Bunun bir diðer nedeni de baskýlar yüzündenasýrlardýr daðlarda kapalý toplum olarak yaþa-maya mahkûm edilmiþ olan Alevilerin, kendi-lerini kent yapýsýnda da gizlemeleridir. Me-mursa, terfi edememek korkusuyla; esnafsa,ekmek kapýsýnýn kapanmasý endiþesiyle kendi-lerini gizlemektedirler. Nitekim KardeþlerinKini romanýnda bir gazeteci olan Latif bileAleviliðini gizleme gereðini duymaktadýr...

Erseven, bu konuya, Kaygusuz’un SavaþlýYýllar romanýndan yaptýðý bir alýntýyla deðini-yor ve de Alevilerin ibadetindeki saflýðý, arý veduruluðu özetle þöyle gösteriyor:

“Resmi mezhebe aykýrý olan ‘ibadetleri’her dönemde yasakladýðýndan ve baskýdandolayý, gizli ‘ibadet’ yapmayý kendilerineilke edinmiþler. ‘Ýbadet de gizli, kabahat dagizli’ diye bir de özdeyiþ söylenir aralarýn-da. ‘Ýbadet’ gizli ama bu ibadete katýlmak

için hiçbir kabahat gizli kalamaz. Onlardanarýnýlmasý, açýklanýp ortaya dökülmesi ge-rekir. Görgü Cemi, öyle camilerde arka ar-kaya sýralanýp, birbirine arkasýný dönerekanlamlarýný bilmedikleri dualarý okumayabenzemez. Duyarak, hissederek, anlayarak,dinleyerek ‘tapýnýlýr’. Günahlardan arýnýpdurularak Hakk’a, halkla birlikte gidilir...Sevgide bütünleþir, insanlaþtýrdýklarý Tanrýile sevgi bahçesinde bir can, bir vücut olur-lar. Günahlarýný baðýþlasýnlar diye ‘Tan-rý’ya koþmazlar...” (Sayfa: 291).

Hakullah romanýnda, inançlý saf insanlarýsömüren kimi dedeleri eleþtiren Kaftancý-oðlu’nu haklý bulan Erseven, bu konuda bir öz-eleþtiri yapmayý da uygun buluyor:

“Kars yöresi Alevilerin Dedeye olan katýbaðlýlýklarýný, inançlarý uðruna kendilerinisoyan, hakullah denilen hizmet parasýnýzorla toplayan Dedelere karþý tavrýný; ger-çek bir Dedenin nasýl olmasý gerektiðiniyalýn bir dille anlatmaktadýr. Gözlemleriyerinde ve gerçekçidir. Okuduðumuzdaister istemez, Aleviliðin bir çýkar ve geçimyolu olduðunu, olaylarýn örtüsü içinde hali-mize gülünecek ve aðlanacak durumlarýnda var olduðunu görürüz. Daha doðrusuKaftancýoðlu, bu çalýþmasýyla Alevilik ko-nusunda fazla bir þey vermeyen bir cahilDedenin elinde, varýný yoðunu veren saf,körü körüne inanmýþ Alevilerin gözleriniaçmalarý için rehber olmaktadýr...” (Sayfa:188).

Ele alýnan roman ve öykülerin genelindeAlevi-Sünni çatýþmalarý, kimilerinde abartý-larak, kimilerinde objektif anlatýmlarla veril-mektedir. Kýz alýp vermelerdeki katý tutumlarnedeniyle yaþanan olaylar, iki kesim arasýndagerginlikler yaratmaktadýr. Sünnilerin Alevileriçin, “Allahsýz, kâfir, gâvur, ana-bacý tanýmazKýzýlbaþlar!” gibi aþaðýlayýcý suçlamalar yap-malarýna karþýn; Aleviler de Sünniler için,“Muaviye-Yezit tohumu katiller!” gibi suçla-malarda bulunarak; Hz. Ali’ye, Hz. Hüseyin’eve Hz. Muhammed’in soyu olan Oniki Ýmam-lar ile tarih boyunca onlarý sevenlere karþý uy-gulanan haksýzlýklar ile kýyýmlar dile getirilir...

Erseven, Alevi kimliðine yakýþýr olgunluk-ta hem tarihi bilgiler, hem de birbirini yeterin-ce tanýmayan Alevi-Sünni toplumuna birbir-lerini tanýmalarý baðlamýnda bilgiler aktararakbarýþ çaðrýsýnda bulunuyor; böylece bir dahaKahramanmaraþ, Çorum, Sivas, Malatya, Gazikatliamlarýnýn yaþanmamasýný diliyor...

Bu kýsa yazýda kitabýn tümünden alýntý, ya-pýp söz etmem olasý deðil. En iyisi tümünüokumak...

Ben sevgili Ýlhan Cem Erseven’i böylesinekapsamlý bir çalýþmasýndan dolayý yürektenkutluyorum ve bu kitabýn Alevi-Sünni canlartarafýndan mutlaka okunmasýný diliyorum...

ABKF Basýn AçýklamasýDiyanet Ýþleri Baþkanlýðý’ndan sorumlu DevletBakaný Mehmet Aydýn’ýn CHP Ardahan Mil-letvekili Ensar Öðüt’ün soru önergesine verdiðiyanýtta, “Cemevleri ibadet merkezi deðildir.”demesi ve daha önce Diyanet Ýþleri BaþkanYardýmcýsý Necati Tayyar Taþ tarafýndan Ale-vilerin ibadet yeri olan cemevleri için “Cemevicümbüþ evi” deðerlendirmesi, bizce kapsamý,içeriði ve yöntemleri çok iyi bilinen inkâr veasimilasyon politikasýnýn yansýmasýndan baþkabir þey deðildir. Bu tavýr ve söylem üstelik yenideðildir, asýrlardan beri devam etmektedir.

Bir inancý tanýmlamak, ibadet yerinin nere-si olduðunu belirlemek öncelikle o inancý yaþa-yan insanlara ait bir haktýr. Bu hakký, ne siyasaliktidarlar, ne devlet ne siyasetçiler ne de bilim-sel kisve ile ortaya çýkan profesör unvanlý kiþi-ler kullanabilir. Eðer, tanýmlama herhangi birinanca mensup kiþilerin dýþýndaki kiþi ve ku-rumlar tarafýndan yapýlýyorsa, bu en temel insanhakký ihlali anlamýna gelmektedir.

Sayýn Mehmet Aydýn ve profesör unvanlýkimi akademisyenler de gayet iyi bilmektedirki, Aleviler camiye gitmemekte, camiyi ibadetmerkezi görmemektedirler. Alevi köylerine ya-pýlan camiler de 12 Eylül askeri darbesininAlevileri Sünnileþtirme operasyonlarýnýn ürü-nüdür ve 12 Eylül döneminde inþa edilen cami-lerin hiçbiri Aleviler tarafýndan kullanýlma-maktadýr. Aleviler eðer ibadetlerini yapmakistiyorsa, kadýnýyla erkeðiyle, oðluyla kýzýylabirlikte cemevine gitmektedir.

O halde bu gerçekliði inkâr etmek ne anla-ma gelmektedir?

“Cemevleri ibadet yeri deðildir” söylemi-nin arkasýnda AKP iktidarýnýn AB ile müzake-re sürecinde Alevilere uygulanan inkârcý veasimilasyoncu politikalarýn üzerini örtme ça-basý yatmaktadýr. Avrupa’da özgürlükçü birtablo çizen ancak Türkiye’de kendi yurttaþýnakarþý bütün antidemokratik yüzünü gösterenAKP, “Cemevleri ibadet yeri deðildir” diyerek,laik bir devlet yapýlanmasý içerisinde varlýðýtartýþmalý Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’ný meþru-laþtýrmaya çalýþmakta, Alevileri “Sünni Ýslam”dairesine sokarak, Alevilerin taleplerine setçekmek istemekte, liselerde okutulacaðý söyle-nen Alevilik dersleriyle de “Zorunlu Din Ders-leri”nin en temel insan haklarý ihlalini gizlemeçabasý içine girmektedir.

Hükümetin 2005-2006 öðretim yýlýnda liseders kitaplarýnda Alevilik derslerine yer verile-ceði iddiasý gerçeði yansýtmamaktadýr. Brük-sel’e iyileþtirme olarak sunulan lise ders kitap-larýna Aleviliðin girdiði bilgisi yalandan iba-rettir. Ders kitaplarýnda Aleviliðin temel inançfelsefesine yer verilmemekte, dedelik kurumu-na, cem ibadetine ve cemevlerine hiç atýfta bu-lunulmamaktadýr. Ders kitaplarýna devletinresmi söylemi egemendir ve bu anlayýþ gereðiAleviliðin temel kurumlarý reddedilmekte, içiboþaltýlmýþ, tarihsel ve sosyolojik gerçekliðeuymayan, Sünnileþmiþ bir Alevilik yaratýlmakistenmektedir.

Oysa, Aleviliðin Anadolu’ya özgü bir inançolduðu, Alevilerin ibadetlerinin baþýnda cemtörenlerinin yer aldýðý, cem törenlerinin dede-ler aracýlýðý ile cemevlerinde kadýn-erkek bir-likte semah eþliðinde yapýldýðý bilgisini içer-meyen bir Aleviliðin, Alevilik sayýlmasý müm-kün deðildir.

5 Kasým 2005 Selahattin ÖzelABKF Genel Baþkaný

Page 26: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

26 Sayý 15

Ali Doðan’ýn Alacaklarý

Ali BalkýzKimi ömürler vardýr ki biz geride kalanlar için hüzündür. Hoþ; bu onlarýn ne umurundadýr, ne defarkýndadýr. Ne anlamlý olmak gibi bir dertleri olmuþtur, ne de çabalarý... En doðal halleriyle hak-larýnca, hukuklarýnca yaþayýp gitmiþlerdir kendilerince. Hayatý nasýl algýlamýþ, anlamlandýrmýþ,ölçüp biçmiþlerse öyle yaþamýþlardýr.

Elbette; bu biz geride kalanlara göredir. Zira kim der ki yaþarken; aman geride kalanlar ardým-dan þöyle böyle düþünsünler... Ben nasýl olsa þu gün, yýl sonra çekip gideceðim. Bari þunlarý þun-larý býrakayým geride kalanlara.

Alýp götürdüðü ne ki býraktýklarý bunlar þunlar ola... Geldim geçtim iþte... Bir avuç soðuk suiçtimse bir pýnardan; bir gelincik kokladýmsa bir yamaçta; bir dostu selamladýmsa bir yol aðzýndayeter bu... Ne istedi de þu ömür veremedim?... Ne istedim de alamadým?...

Hep istediðini veririz de ömrün; o hep eksik kalýr nedense. Hangi ömürdür ki o; evet her iste-diðimi aldým diyebilsin... Artýk alacaðým kalmadý diye düþünsün. Kaldý ise de Cemal Süreyyamisali “üstü kalsýn” desin.

Ali Doðan insanoðlu türünün böyle bir evladýydý. “Üstü kalsýn” diyenlerden. O böyle de dese;biz bunu “tahsil edin” diye anlarýz. O kadar çok alacaðý vardý ki bu devletten; muhasebeciler yazayaza bitiremez, avukatlar dava aça aça baþedemez. Ne defterlere sýðar ne kitaplara... Gider kita-belere konu olur. Sonra da mahþere kalýr. Dava divanda görülür olur.

Sahi böyle mi isterdi Ali Abi?...Böyle isteseydi eðer; ne Hacýbektaþ’a giderdi, ne Abdal Musa’ya, ne Pir Sultan’a, ne Hamza-

baba’ya... Ne de Kayseri’ye?... Ne Sivas için aðladýðý olurdu, ne de deprem bölgesinde çadýr kur-duðu? Ne Bir Mayýs mitingine inerdi, ne de Hüseyin Gazi’ye çýktýðý?...

Hele de “adýmýz için” ise bir mahkeme; dedesi Pir Sultan’ýn öðrettiðince dikilir günümüz kadý-sýnýn karþýsýna; “Ýþte þu yaþýmdayým, ben adýmý biliyorum da; siz neden bilmiyorsunuz? Öðreninartýk” der miydi?...

Böyle isteseydi eðer; yetmiþ altý yýllýk o kýsacak ömrüne; bunca insan sevgisini, hoþgörüyü,alçakgönüllülüðü, bilgeliði, yiðitliði, yorulmazlýðý, 27 Mayýs’ý, 12 Mart’ý, 12 Eylül’ü sýðdýrabilirmiydi?... Birlik Partisi’ni, Hacý Bektaþ Vakfý’ný, ABKB’yi, ABF’yi yaþayabilir miydi? Kurup ge-liþtirip, “üstünü tahsil edin” diye býrakýr mýydý?...

Tüm bunlar yetmezmiþ gibi bir de futbol meraký olur muydu?... Öz çocuklarý bir yana; belkionlardan daha da öz, milyonlarca çocuðu; baba, dede, amca olur muydu?... Aile içinde kimseninhakkýný kimseye yedirir miydi?... Kendine býrakýlsaydý eðer; o arsayý avuç avuç topraklara bölüppay etmez miydi?... Alibaba’daki cemevinde lokma yemeden gider miydi?...

Ali Abi alacaklý gitti bu dünyadan. Onun alacaklarýný tahsil etmek bizlere düþüyor. Lakin bir de tehlike var orta yerde; ya bir de miras kavgasý çýkarsa?... Ýþ. “sen - ben” davasýna

dökülürse?...Ali Abi o zaman ölür iþte...Ne istediði belliydi bu hayattan, ona ne katmak istediði de...Bunu en yakýnlarý biliyor. Ya bilmezden gelirlerse...Ne düþündüðü belliydi, düþleri de...Ya unutulursa?...Ali Abi gerçekten ölür o zaman. Onu öldürme deðil, yaþatma zamaný oysa. Yaþatmak ise alacaklarýnýn tahsili ile mümkün

ancak.Terekesine mutlaka yazmýþtýr; Diyanet’ten, Milli Eðitim’den, Baþbakanlýk’tan, Ýmar Müdür-

lüklerinden, Anayasa’dan ne kadar alacaklý olduðunu. Yeter ki okumasýný bilelim.Hem bize öðretmemiþ miydi o, okumayý yazmayý... Nur içinde yatsýn diyemiyorum, zira o ýþýktý. Iþýktan geldi ýþýða gitti. Þavký bu dünyaya vurdu.

Ali Doðan’ýn bir etkinlikte halkýn karþýsýna son çýkýþý. Aðýr hastayken Kasým ayý baþýnda Kasým Yeþigül’üncenazesinde Ali Doðan’ýn arabadan iki canýn yardýmýyla iniþi, koltuklarýna girilerek yürümesi ve bir san-dalyaya oturarak cenazeyi izleyiþi tüm hazýr bulunan canlarýn içine iþleyen bir vefa ve direnç örneðiydi.

YUNUS EMRE

Derviþlik Dedikleri

Derviþlik dedikleriHýrka ile taç deðilGönlün derviþ eyleyenHýrkaya muhtaç deðil

Hýrkanýn ne suçu var Sen yoluna varmazsanVargýl yolunca yürüEr yolu kalmaç deðil

Dirsin þeyhin aþkýnaYalýn ayak baþ açýkEr var dirlik dirilmiþYalýn ayak aç deðil

Durmuþ marifet söylerErene Yunus Emre’mYol eriyle yoldadýrYolsuza yoldaþ deðil

Evvel Menem Âhir Menem

Evvel menem âhir menemCanlara can olan menemAzýp yolda kalmýþlaraHazýr medet eren menem

Bir karara tuttum kararBenim sýrrýma kim ererGözsüz beni nerde görerGönüllere giren menem

Kün deminde nazar edenBir nazarda dünya düzenKudretinde han döþeyipAþka bünyad uran menem

Düz döþedim bu yerleriBaský kodum bu daðlarýSayvan gerdim bu gökleriYeri sonra düren menem

Halk içinde dirlik düzenDört kitabý doðru yazanAk üstüne kara dizenOl yazdýðý Kuran menem

Dost ile birliðe yetenBuyruðu ne ise tutanMülk bezeyip dünya düzenO bahçývan hemen menem

Ben bu yere buyuruncaYeryüzüne gün urucakUlu deniz mevc urucakGemiye yol bulan menem

Diller damaklar þaþýranAþk kazanýný taþýranHamza’yý Kaf’tan aþýranO aðulu yýlan menem

Yunus deðil bunu diyenKendiliðidir söyleyenMutlak kâfir inanmayanEvvel âhýr zaman menem

Page 27: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

27Ekim 2005

SERÇESME¸

Haydi Karanlýktan AydýnlýðaKazým Engin

Susurluk’un ateþi bazýlarýna göre küllenmeye yüz tutmuþken, bu kez Hakkari’nin Þemdinliilçesinde Susurluk benzeri yeni bir çete kendini gösterdi. Þemdinli’de iki buçuk aydýr tam onyed-inci bombalý saldýrý yaþandý. Daha evvel kamuoyuna “Yüksekova Çetesi” olarak yansýyan organi-ze suç iliþkileri anlaþýlan yeniden iþ baþýnda. 9 Kasým’da, Þemdinli’deki Umut Kitapevi’ne bom-balý bir saldýrý yapýldý. Eylemi gerçekleþtirdiði iddia edilen üç kiþiyi, halk yakaladý. Bu kiþileryakalanacaklarýný anlayýnca Mehmet Aðar’dan yardým istemiþler. Aðar televizyondan bunu teyitetti. “Emniyet’ten olduklarýný” söyleyen bu kiþiler vatandaþlar tarafýndan linç edilmekten polisle-rin yardýmýyla kurtuldu. Vatandaþlar, bu kiþilerin kullandýklarýný söyledikleri bir arabayý da poliseteslim ettiler. Savcý Harun Ayýk ve Hakkari Milletvekili Esat Canan gözetiminde, arabada keþifyapýldý. Keþif esnasýnda, keþif mahallinde bulunan kalabalýða iddialara göre panzerlerden ateþaçýldý ve bir vatandaþ hayatýný kaybetti.

Keþif sonucunda varýlan bilgiler insanýn tüylerini diken diken eder nitelikteydi: Araba, Jandar-ma’ya kayýtlýydý ve JÝT (Jandarma Ýstihbarat Teþkilatý) timleri tarafýndan kullanýlýyordu. Yakalanýppolise teslim edilen kiþiler de bir subay, bir astsubay ve bir uzman çavuþtan oluþan JÝT’in sivilekibiydi. Keþif yapýlan arabada; üç Kalaþnikof tüfekle bunlara ait onbir þarjör ve çok sayýdamermi, MKE yapýsý iki adet el bombasý, bombalý saldýrýya uðrayan kitapevinin adýnýn yazýlýolduðu ve üzerinin kýrmýzý kalemle çizildiði bir isim listesi, bir jandarma baþçavuþuna ait görevkartý, Þemdinli ve Hakkari’nin haritalarý ile çok sayýda ev ve iþyerinin krokisi de bulundu. Tüm bubilgi ve geliþmeler; Yüksekova veya Susurluk Çetesi’nin yeni bir versiyonuyla karþý karþýyaolduðumuzu göstermektedir.

Bu nedenle, olayýn her yönünün titizlikle incelenmesi gerekir. Bu incelemeyi yaparken, þuhususlara dikkat edilmelidir: Her þeyden önce, olayýn hemen akabinde, CNN Türk’te canlý yayýnakatýlan Hakkari Valisi Erdoðan Gürbüz’ün vermiþ olduðu “Güvenlik güçlerinin bu iþle iliþkisininolmasý mümkün deðil. Böyle bir þey olabilir mi?” türünden demeç adeta olayýn soruþturulmasýndahedef saptýrýr nitelikteydi. Bu demeç gerçeði engellemeye dönük olduðu gibi ayrýca hukuk devletiyöneticisine yakýþmayan bir tutumdur. Alelacele böyle bir savunmaya girme ihtiyacý duyan Valikimleri korumaya kalkýþmaktadýr? Bu ülkede insanlar yeri geldiðinde devletin “Ben devletim iste-diðim her hukuksuzluðu yaparým” tarzýnda onlarca örneði hafýzalarýndan silmemiþlerdir.

Þu anda ülkemizde ne Avrupa Birliði ne þu ne bu, bundan daha önemli bir konu yoktur. Eðerdevletin güvenlik güçlerinden bazýlarý, bir ilçeyi bombalayacak kadar gözü kara bir þekildehukuku rafa kaldýrmýþlarsa, bu ülkede yaþayan hiç kimsenin can güvenliðinden söz edilemez,demokrasiden söz edilemez, hukuktan söz edilemez. Yarýnlarýmýz karanlýk demektir.

Susurluk Çetesi, Yüksekova Çetesi, korucu cinayetleri ve baðlý olduðu iliþkiler açýða çýkarýl-saydý bu günkü durum olmazdý. Karanlýða karþý, karanlýklar aydýnlansýn diye yapýlan “IþýkSöndürme” eylemleri bu gün bunlarý yaþamamak içindi.

Maalesef Meclis soruþturmasý sonucu varýlan bilgi ve belgelerin dahi üzerine gidilmeyerekderin iliþkiler ört bas edildi. O zaman da olaylarýn göbeðinde Mehmet Aðar var idi. Þimdi de olay-larý yapanlar olduðu iddia edilen kiþiler Mehmet Aðar’ý arayýp yardým istiyorlar. Dikkat edilirseMehmet Aðar ekibi hâlâ devletin en önemli kilit noktalarýnda görev yapýyor. Yani aslýnda Aðar“Devlet içinde devlet” gibi güçlü maþallah!

Hükümetin açýklamalarý olaylarýn üzerine gidileceði ve açýða çýkarýlacaðý yönünde. Ýyi de ozaman Hakkari Valisi’nin açýklamalarýna ne demeli? Bence bu hükümetin geleceði bu olayý nekadar aydýnlatacaðýna baðlý. Bu ülkeyi ne kadar sivilleþtireceðine baðlý. Yoksa Avrupa Birliðinutuklarý atarak bir arpa boyu dahi yol alýnamayacaðýný herkes idrak etmelidir.

Muhalefetin özellikle CHP’nin bu olay karþýsýnda takýnacaðý tavýr da kendisi açýsýndan belir-leyici bir etki yapacaktýr. Susurlukçularýn ve versiyonu organize iliþkilerin karþýsýnda ne kadarsaðlam durursa o kadar demokrasi adýna güven verebileceðini unutmamalýdýr. Bu karanlýðý aydýn-latmak için bir dakika bile beklemeye kimsenin hakký yoktur!

Baþta gençlik olmaküzere tüm aydýnlar,emekçiler, iþçiler,memurlar, Aleviler-Bektaþiler, aydýnlýk bir Türkiyeiçin Baþbakanýnverdiði sözü tutmasýnýve Þemdinli olayýnýnsorumlularýnýn yargýönüne çýkarýlmasýný bekliyor..

FÝKRET OTYAM

Boyalarla 60 YýlFÝLÝZ OTYAM

Fotoðrafta 30 yýlTezgahta 25 Yýl

Sergi3 ile 22 Aralýk tarihleri arasýnda

Cream Art Gallery’de izlenebilir.Kuruçeþme Caddesi 19/A

Beþiktaþ - Ýstanbul

KAYGUSUZ ABDAL

Adem DedikleriBu adem dedikleriEl ayakla baþ deðilAdem manaya derlerSuret ile kaþ deðil

Gerçi et ü deridirCümlenin serveridirHakk'ýn kudret sýrrýdýrGayre bakmak hoþ deðil

Adem manayý mutlakAdemdir nutk-ý HakAdemden gafil olmaNefsi de serkeþ deðil

Ademdedir külli hal Ýlm ü hikmet güft ü kalAdem katýnda alemDane-i haþhaþ deðil

Adem odur ey hocaGýdasý mana olaMaksud ademden ahiHayal ile düþ deðil

Kendi özünü bilenMaksudun bulan kiþiHakk'ý bilen doðrudurYalancý kallaþ deðil

Bu Kaygusuz Abdal’aAþýk demen dünyadaNakþ ü suret gözetirMaksudu nakkaþ deðil

Page 28: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatýlmasýnave Türbedarlýklarla (Türbede Hizmet Edenler)Birtakým Unvanlarýn Men ve Ýlgasýna DairKanun. No: 677; Tarih: 13 Aralýk 1925.

Madde l - Türkiye Cumhuriyeti dahilindegerek vakýf suretiyle, gerek mülk olarakÞeyhinin tasarrufu altýnda, gerek diðer suret-lerle tesis edilmiþ bulunan bilumum tekkelerve zaviyeler, sahiplerinin diðer þekilde temellük ve tasar ruf haklanbaki kalmak (baþka maksatlar için kullanýlmak) üzere kâmilen kap-atýlmýþlardýr. Bunlardan mevzu usulü dahilinde halen cami veyamescit olarak kullanýlanlar ipka edilir.

Bilûmum tarikatlarla, Þeyhlik, Derviþlik, Müritlik, Dedelik, Seyitlik,Çelebilik, Babalýk, Emirlik, Naiplik, Halifelik, büyücülük, üfürükçü-lük, falcýlýk ve gaipten haber vermek ve murada kavuþturmak mak-sadýyla nüshacýlýk gibi unvan ve sýfatlarýn istimaliyle, bu unvan vesýfatlara ait hizmet ifa ve kisve iksâsý (elbise giyilmesi) memnu-dur.Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Selâtine (Padiþahlara, Sultan-lara) ait veya bir tarikata (dini tarikata) ve yahut cerri menfaate(çýkarcýlýða) müstenit olanlarla, bilûmum sair türbeler mesdut (kap-atýlmýþ) ve türbedarlýklar mülgadýr. Kapatýlmýþ olan tekke vezaviyeleri veya türbeleri açanlar veya bunlarý yeniden ihdas edenlerveya tarikat âyini icrasýna mahsus olarak velev muvakkaten olsa bileyer verenler ve yukarýdaki unvanlarý taþýyanlar veya bunlara mahsushizmetleri ifa veya kýyafeti iksâ edenler (elbise giyenler) üç aydaneksik olmamak üzere hapse ve elli liradan aþaðý olmamak üzere paracezasýna çarptýrýlýrlar.

Madde 2 - Ýþbu kanun neþri tarihinden muteberdir.

Madde 3 - Bu kanunun icrasýna Vekiller Heyeti memurdur.” (Düstur,Tertip No: 3, cilt 7, s. 113.)

Devlet bakaný Mehmet Aydýn mecliste bir soru önergesine verdiðiyanýtý 677 sayýlý kanuna dayandýrmýþ. Yukarýda bu kanunun tamamýnýaktardým. Mehmet Aydýn þöyle diyor:

“677 sayýlý Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlýk-lar ile Bir Takým Unvanlarýn Men ve Ýlgasýna Dair Kanun’da camil-er ipka edilmiþ olup, bazý kisvelerin giyilemeyeceðine dair kanununtatbik suretini gösterir nizamnamede ise mabetler (ibadethane) herdin ibadetine mahsus ve usule uygun olarak teessüs etmiþ olan kapalýmekanlar þeklinde tarif edilmektedir. Ýslam dininin ibadetine mahsusve usulüne göre açýlmýþ cami ve mescit haricindeki yerlerin ise,Müslümanlar için ibadethane olarak kabul edilmesi mümkün bulun-mamaktadýr.”

Sayýn Devlet bakaný bu kanunun çýktýðý tarihten bu güne kadar yaþa-nan geliþmeleri ve çýkan yasa deðiþikliklerini görmezden gelmekte-dir.Aþaðýdaki bilgiler ise sayýn Mehmet Aydýn’ý yalanlamaktadýr .

TÜSÝAD’ýn yaptýrdýðý Türkiye’de demokratikleþmenin geldiðidurum ile ilgili araþtýrmada çok ilginç gerçekler ortaya konulmuþtur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý içeriðinde inanç özgürlüðü, her türlüdinsel inanca sahip olabilmeyi ya da hiçbir dinsel-tanrýsal inanca sahipolmamayý kapsar ve korur. Anayasa’nýn 24. maddesinin 1. ve 3. fýkralarýþöyle der:

“Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir (...).

Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katýlmaya, dini inanç vekanaatlerini açýklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerindendolayý kýnanamaz ve suçlanamaz”.

Anayasa Mahkemesi de bir kararýnda þöyle demiþtir:

“Laik devlette herkes dinini seçmekte ve inançlarýný açýða vura-bilmekte, tanýnmýþ olan din ve vicdan özgürlüðünün sýnýrlarý içeri-sinde serbesttir. Hiçbir dine itikadý olmayanlar için de durum aynýdýr”(E. 1986/11).

Yargý mercileri de inançlar konusunda dikkatli olmuþ, koruyucu ka-rarlar almýþlardýr. Anayasa Mahkemesi’nin, Türk Ceza Kanunu’nunsemavi olan ve olmayan dinler ayrýmý yapan ve yalnýz birinci kesime

yönelik saldýrýlarý cezalandýran hükümleriniinanç özgürlüðüne de aykýrý sayýp iptal edenkararý buna bir örnektir (E. 1986/11). Dahasonra yapýlan yasa deðiþikliðiyle bu hatagiderilmiþ, bütün din ve inançlar bu anlamdakorunma altýna alýnmýþtýr (3369-20.5.1987,RG.26.5.1987-19471).

Yargýtay da, Yehova Þahitleri’nin inanç veibadet özgürlüklerini Anayasa güvencesi altýnda

sayan kararýyla ayný yönde davranmýþtýr. (9. Ceza Dairesi, E: 1985/2623)Ancak, ilk bakýþta edinilen bu izlenimleri derinleþtirmek gerekir. Ýnançözgürlüklerine hukuk ve yasa eliyle haksýz müdahalenin en az iki önem-li örneði vardýr.

Birincisi, zorunlu din dersleridir, Ýkinci örnek, 5 Mayýs 1972 tarih ve1587 sayýlý Nüfus Kanunu’nun 43. maddesinin 1. fýkrasýnýn kiþinin“dininin” nüfus kütüðünde gösterilmesini bildiren hükmüdür.

Burada, Anayasanýn yukarýda anýlan, “Kimse (...) dini inanç ve kana-atlerini açýklamaya zorlanamaz” hükmüne açýk bir aykýrýlýk sözkonusudur. Ne var ki, Anayasa Mahkemesi iki kararýnda bu hükmünAnayasaya aykýrý olmadýðý sonucuna varmýþtýr (E. 1979/9 ve E.1995/17). Bundan böyle bu hükmün etkisizleþtirilmesi ancak yasamaeliyle olabilecektir.

Ýbadet özgürlüðü konusunda Anayasa’nýn çizdiði çerçeve, ibadet,dini ayin ve törenlerin Anayasa’nýn 14. maddesine aykýrý olmamakþartýyla serbest olduðudur (Madde 24/2). Bütün hukuk düzenlerindebuna benzer kayýtlamalar vardýr. Türkiye’de dinsel uygulamalarýnçerçevesi esnetilmiþ, bir anlamda “liberalleþme” gerçekleþmiþtir. Bazýibadethanelerin baþka amaçlarla kullanýlmasýna (2845–15 Kasým 1935)son verilmiþ, hac ziyaretleri kolaylaþtýrýlmýþ, ezan dili eski haline getir-ilmiþ, türbeler yeniden ziyarete açýlmýþ, inanç boyutunu aþmamak kay-dýyla tarikatlar Yargýtay tarafýndan anayasal güvence altýnda sayýlmýþ (9.Ceza Dairesi, 1985/2623), bunlar toplumsal ve hatta siyasal hayatayeniden dönmüþlerdir.”Gizli ayin” baskýnlarýna dayanak gösterilen TürkCeza Kanunu’nun 163. Maddesi ile 6187 sayýlý Vicdan ve ToplanmaHürriyetinin Korunmasý Hakkýnda Kanun yürürlükten kaldýrýlmýþtýr (12Nisan 1991). Cuma namazý izni konusunda ise, kamu hizmetini aksatma-ma koþuluyla sýnýrlý bir fiili serbestlik durumu doðmaktadýr.

Ýbadet özgürlüðü konusundaki sorunlar, ibadete zorlanmamailkesinin bazý yöneticilerce çiðnenmesi þeklinde belirmektedir. Ancak buyoldaki eylemler yasadan kaynaklanmamakta, aksine yasalara tersdüþmektedir.

Þimdi bu gerçekler ýþýðýnda Devlet Bakaný Mehmet Aydýn’ýn açýkla-malarýna tekrar bakalým. Hiç de doðrularý söylemediði ve durumun ken-dinin anlattýðý gibi olmadýðý aþikardýr. Anayasanýn inanç özgürlüðüneizin verdiði ama uygulamada yürütmenin bu yasalara riayet etmediðiapaçýk ortadadýr. Anlaþýlan bu hükümetin de inanç özgürlüðü ve CemEvi konusunda bilinen inkarcý ve katý Sünni tutumu terk etmeye niyetiyoktur. Yapýlan göstermelik sözüm ona “özgürlükçü” açýklamalarýnkýrýldýðý , ortaya çýktýðý nokta Cem Evi konusudur.

Devlet Bakaný, þöyle diyor:

“Cumhuriyetin kuruluþunda itibaren Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý buçizgide bir kamu hizmeti anlayýþýný sürdürdüðü içindir ki toplumu-muz birlik ve bütünlük içinde mezhep ve meþrep tartýþmalarýndauzak bir þekilde varlýðýný devam ettire gelmiþtir.”

Bu söz de diðeri gibi düpedüz gerçek dýþý bir beyandýr. Diyanet ÝþleriBaþkanlýðý, Cumhuriyet’in kuruluþundan itibaren tüm yurttaþlara eþit veayný mesafede hizmet etmemiþtir. Sadece “Sünni vatandaþlarýn Hanefimezhebine” hizmet ne zamandan beri eþit kamu hizmeti olmaktadýr? Buifade sadece Alevilere ait deðildir. Sünni kökenli bir çok duyarlý ilahiy-atçý-aydýn insanlar dahi bunu söylemektedirler.

Ayrýca Camilerin resmi mabet sayýldýðýna dair net bir metin de bulun-mamaktadýr. Son düzenlemeyle “inanç merkezi” adý altýnda genel birifade kullanýlmýþtýr ve bu Alevilerin Cem evlerini de kapsamaktadýr.Ama yukarýda da deðindiðim gibi asýl olan yürütmeyi elinde bulundurangücün niyetidir. Niyetin ne olduðu belli olmuþtur. Ýnkarcýlýk ve asimi-lasyoncu politika devam ettirilecektir. Diyanet Ýþleri Baþkaný’nýn veDevlet Bakaný’nýn eþ zamanlý açýklamalarý ise bu konuda ne kadarörgütlü davrandýklarýný göstermektedir.

28 Sayý 15

Asýl olan yürütmeyi elinde bulunduran gücün niyetidir.

Niyetin ne olduðu belli olmuþtur. Ýnkarcýlýk ve asimilasyoncu politika devam ettirilecektir.

Devlet Bakaný Mehmet Aydýn Doðru Söylemiyor!

Kazým EnginHacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Genel Sekreter Yardýmcýsý

Page 29: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

29Ekim 2005

SERÇESME¸

Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibiSerçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurtiçinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyu-cusunun özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zor-luklarý birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.

Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlarile nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz.

Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone olmaya, abone yapmaya, temsilcilikgörevini üstlenmeye, bulunduklarý yöreye derginin toplu getirtilmesini,elden daðýtýlmasýna el vermeye çaðýrýyoruz.

Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor

BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR:Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Darmstad HüseyinAkýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat Bican +49.170.751 25 35; GladbachBehçet Soðuksu +49.173.510 03 54; Hamburg A. Varol +49.172.453 14 62; HanauKemal Nayman +49.173.667 72 91; Kassel Hüseyin Öztürk +49.162 153 33 20;Kiel Erdoðan Aslan +49 174 484 18 34; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 0195; Stuttgart Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat+43.650 841 55 99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Kanada:Toronto Ahmet Akkuþ +1.416.652 98 54; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 9633 44; Hollanda: Schieadam Halil Cimtay +31 619 92 22 84; Gelderland Ali RýzaAðören; +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr +41.78 808 40 07.

Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; Ankara: SýhhiyeAv. Timurtaþ Özmen 0532.313 87 78; Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37;Antalya: Merkez Gülçin Akça 0532.282 72 80; Burdur: Merkez Mehmet Turan

0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin Özdil 0546.237 32 96; Diyarbakýr: MerkezMehtap Ürer 0535.872 63 03; Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu 0532.254 2606; Gaziantep: Merkez Hüseyin Keskin 0537 242 38 42; Hatay ÝskenderunHaydar Kalkan 0326-614 26 50; Ýstanbul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 7379; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar Mustafa Kýlçýk 0536.552 68 75;Beyazýt Bekir Delibaþ 0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42;Fatih Rukiye Delibaþ 0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12;Kadýköy Kazým Erol 0533 556 33 86; Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09;Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý 0532.410 51 79; Soðanlýk Hasan Harabati0532.787 70 98; Sultanbeyli Sadegül Çavuþ 0535.491 07 58; Yenidoðan SalihArslan 0535.941 15 09; Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar 0532.512 59 62; Konya:Beyþehir Salman Zebil 0542.431 56 91; Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin 0544.217 9805; Nurhak Hasan Çadýr 0535.511 12 99; Samsun: Terme Emrah Çolak 0542.34133 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.263 05 79; Urfa: Kýsas Ahmet Aykut0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 63 75; Zonguldak Karadeniz-EreðliCemal Kenanoðlu 0532 740 42 50.

Ýnkârcý ve asimilasyoncu anlayýþ, hayatýn heralanýnda Alevilere Sünniliði dayatmaya devamediyor. Aleviler, ibadet için cemevi dýþýndacami, kilise ve havrayý mekân eylememiþlerdir.Zira kendine has bir inanç ve kültürdür. Aksiniiddia etmek yalancýlýktýr, inkârcýlýktýr. Devleteegemen anlayýþ Alevi gerçeðini, onun inancýnýve ibadetini icra ettiði cemevi olgusunu kabuletmiyor. Ýbadet olacak ise benim ibadetim(Sünnilik)gibi olmalý ve onun icra yeri decamidir; Ýslamiyeti kabul etmenin yolu onunbeþ þartýný yerine getirmekten geçer diyor.Alevilik, Ýslam’ýn alt kimliðidir ve ibadet yeride camidir diyen Diyanet Ýþleri Baþkaný AliBardakoðlu’na sormak gerek; Anadolu’dahangi Alevi köyünde (12 Eylül paþalarýnýnzorla yaptýrdýklarý hariç) yüzyýllýk cami vardýr?Peki eskilerden cami yok ise bu insanlarnerede-nasýl ibadet yaptýlar?

Biz biliyor ve diyoruz ki; Alevilerde camiolmadý ve inandýklarý ibadetlerini de cemev-lerinde yaptýlar. Bu, dün de böyleydi bugün deböyle. Bu gerçeði kabullenmek ve saygýgöstermek zorundasýnýz. Bu zorunluluk, birarada barýþ içersinde kardeþçe yaþamanýngereðidir. Aleviler, 72 millete ayný nazardabaktýðýndan Sünnilerin de ibadetine, þeklinekarýþmaz ve kutsadýklarý mekânlara saygýlýdýr.Ayný saygýyý da diðer inanç gruplarýndan bek-ler. Aleviler, benim ibadet yerim cemevidir;cemde dede, saz, ozan, semah ve kadýn erkekbir aradadýr, inancýmýn merkezinde de “insanvardýr” der. Devlet kurumu olan Diyanet iþleribaþkanlýðý ve onun baþkaný Alevi inancýna dacemevine itiraz ediyor ve Batý’nýn dayatmasý(!)tespitini yapýyor. Batýda suçlu aramak yerine,aynaya baksalar yorulmayacaklar. Alevilerinsorunlarýnýn AB sürecinde gündeme gelmesin-den huzuru kaçanlar, utanmasalar Alevilerinvatan sevgisini sorgulayacaklar.

Ýnanç, bireye özeldir; kiþi kime nasýlinanýyor, ona bir baþka kiþi ve kurum müda-

hale edemez, etmemelidir. Alevilerin neyenasýl inandýklarý artýk bir muamma deðil,biliniyor. Devlet, bile bile “hayýr” diyor ve iti-raz ediyor; benim izin verdiðime belirlediðimþekilde inanacaksýn. Bu müdahaleci, inkârcý veasimilasyoncu anlayýþ ve uygulama “laik”olduðunu anayasasýna yazmýþ bir ülkede büyükbir çeliþkidir.

Mevcut AKP iktidarý inanç özgürlüðünüsadece kendileri ve þeriat özlemcileri için istiy-or. Zaten, demokrasiyi de ileride inilecek trenebenzetiyorlar. Sözde inanç özgürlüðünü savu-nan takiyyecilere soruyoruz; Aleviliði nedenkabul etmiyorsunuz? Cemevlerine yasal statütanýnmasýný neden engelliyorsunuz? Alevileri,Diyanet hutbeleriyle-zorla camiye sokmak içinneden çaba içersindesiniz? Alevilerin inancýnaneden müdahale ediyorsunuz? Hani neredesizin inanç özgürlüðü savlarýnýz? AKP’lilerininanç özgürlüðünden kastý; þeriatýn önündeküçük kýymýk vari yasal engellerin aþýlmasýçabasýdýr, samimiyet beklentimiz de yok.

Aleviler, bu takiyyeci ve baðnaz anlayýþýçok iyi tanýr. Baðnazlýk, Alevilere çok acýlarçektirmiþtir; kendi ibadetini bile Alevilerebaský ve kýyým için alet etmekte beisgörmemiþtir. Ramazan ayýnda herkesi orucazorlar, yaptýrýmlarda bulunur. Ülkede yaþayanmilyonlarca Alevi yok farzedilir, gündelikhayat Sünni inanca göre düzenlenir. TBMM’debile oturumlar iftar saatine göre düzenleniroldu.

AKP iktidarý Avrupa Birliði’ne girmek içinsözde can atýyor. AB platformunda özgür-lükçü, hoþgörülü söylemler, Türkiye’de inkarve asimilasyon. Bu ikiyüzlü politikalarýn ipliðiçoktandýr pazarda.

Ýnkâr politikalarý toplumlara yarargetirmemiþ, bedeli aðýr olmuþtur. Alevilerin,asimilasyona karþý çýðlýðýna kulaklarýnýtýkayanlar, toplumsal barýþa engel oluþlarýylaanýlacaklardýr.

Aleviler, Ýbadet mi?Buyrun Camiye...

Rýza Aydoðmuþ7 Kasým 2005

HÜSEYIN ÇIRAKMAN

Kafa Kirli El Kirli

Hep güçlü olanlar suyun baþýndaKaynak kirli, çeþme kirli, göl kirliHer mevsimde baharýnda kýþýndaDere kirli, tepe kirli, sel kirli

Sýfýrlara düþtü siyasi ahlâkGörebiliyorsan gözünü aç, bakAlýnmaz olduysa rüþvetsiz bir hakVicdan kirli, kalem kirli, kol kirli

Nasýl gerçekleþmiþ hayaller düþlerHer zaman bunlarýn lehine iþlerNiçin aydýnlanmaz karanlýk güçlerDosya kirli, evrak kirli, el kirli

Ülkemizde dürüst insan yok deðilEyi amma kirli kadar çok deðilÝnsan hakký yenilecek hak deðilAðýz kirli, dudak kirli, dil kirli

Deterjan getirsek yýldýzdan, ay'danOkyanusu aktarsalar uzaydanYýkansalar geçmez bu kötü huydanAyak kirli, bacak kirli, bel kirli

Hayali ihracat, Ýlksan’la ÝSKÝBirbirine karýþtý yeniyle eskiBunlarý yaptýran þampanya, viskiYatak kirli, çarþaf kirli, çul kirli

Temiz toplum için temiz yüreklerHâkimden halkýmýz hükmünü beklerÜçayaklý sehpa diksin direklerKazanç kirli, yaþam kirli, öl kirli

Bekle Çýrakman’ým, kim kimi aklarKýlýflar içinde minare saklýVarsa hak, adalet alýnýr haklarTakým kirli, arma kirli, yol kirli

Page 30: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

30 Sayý 15

SERÇESME¸

Uzun, ince ve zor bir yol olan Anadolu Alevi-liðinin pirlik kapýsýnda yol gösteren Baba TahirÜryan der ki:

“Biz hem ýþk ehliyiz hem aþk ehliIþk ve aþk birdir, özü nurdur”

O ýþýktan var olan aþkýn tadýný bilen HarabiBaba, Tahir Üryan’dan neçe sonra :

“Henüz Allah ile cihan yoð ikenBiz onu var edip ilan eyledikHakk’a layýk bir mekân yok ikenAlýp hanemize mihman eyledik.”

diyerek yolu insana götürür. Söz binlerceyýlýn olgunluðunda sloganlaþýr “Benim Kabe’minsandýr”a dönüþür.

O insanlarýn içinden bir Derviþ Ruhullahçýkýp, eline baðlamasýný alýr. O sazla:

“Niyaz ehlindeniz zannetme zahidMeþhur-u cihandýr nazýmýz bizimSözümüz mutlaka canana aitEnel Hak çaðýrýr sazýmýz bizim.”

der. Anadolu Aleviliði; günümüze, âþýkla-rýn içine dört kitabý sýðdýrdýklarý deyiþler ve ne-fesler ile ulaþmýþtýr. O kelam ehli insanlar “ha-rabat ehlinin bülbülleri” olup, “Hak kelamýnýhalka” ulaþtýrmýþlardýr.

Ýki araçlarý vardýr. Dilleri ve baðlamalarý.Dil ile teli “yolun yolcusu” ile buluþturan

âþýklarýn ellerindeki “baðlama”nýn ustalarýn-dan birinin adý da Yusuf Güvercin’dir

Her inanç öðretisi, sembolleri ve uygula-malarý (ritüel) ile yaþar. Alevi ritüellerininözünü Cem oluþturur. Gerek Cem içindegerekse dýþýnda Alevinin bilgi birikim özlemve düþüncelerini dýþa vurduðu, dilinin yoldaþý“Telli Kuran”ý, baðlamasýdýr.

Baðlama yalnýz Anadolu Alevisinin deðil,kendisine komþu her inancýn insanýnýn da çal-gýsýdýr.

Bu felsefe ile yola çýkan Yusuf Güvercin,yolu sevgiden geçen her insanýn elinde birbaðlama olsun diye alýn terini dut çanaklarýnýnüzerine döküyor.

Darmsdat-Gross-Zimmern de oturanYusuf Güvercin kim diye kendisinesordum.

Horasan’dan yola çýkan, ýþýk erenleri yani âþýk-lardaným. Ýnancýn tüm güzelliklerini þahsýndatoplamýþ Horasan Hozat-Malatya yolu ileHasan Badrýk (Fethiye) köyünün yurt tutupDerviþ Alioðlu Tamburi-Gazelhan HüseyinGüvercin’in oðluyum. Ali’den Veli’ye ulaþançizgiyi dedem Derviþ Ali:

“Cahil insan yapacaðý iþi çabuk yapamazTüccar olsa mallarýný erbabýna satamazÇiftçi olsa üçünü bilip de beþ’e katamazMuariftir, marifettir bu dünyanýn temeliHep okumak olmalýdýr insanlýðýn emeli.”

sözleri ile dile getirmiþtir. Bu yolu sürdür-menin erdemine inananlardaným.

Nasýl bir kültür seni Yusuf Güvercin etti?

Gözlerim dýþ dünyaya da iç (Batýni) dünyayada Fethiye (Hasan Badrýk) köyünde açýldý.Cemlerin gizemli, erdemli havasýnda deyiþ-lerin nefeslerin, gücü ile içi sevgi, saygý dolumuhabbetlerinde sýcak, kucaklayan havasýndabüyüdüm.Daha çocuk iken duvarda sýralý olanbaðlama, tambur cura sazlarý ile tanýþtým. Ba-bam bana sürekli olarak sazlara elimi vurma-mam gerektiðini söylüyordu. Bunun gizli birözendirme taktiði olduðunu büyüdükçe öðren-dim. Ben baðlamayý öðrendikçe yasaklar özen-dirmeye dönüþtü.

Bana, çalmadan önce baðlamayý öpüp baþý-ma koymamý öðretti. Uzun bir süre sonra bað-lamanýn rasgele her yerde çalýnmamasý gerek-tiðini öðrendim.

Yörende nasýl bir müzik ile tanýþtýn?Senin üzerindeki etkileri ne oldu?

Fethiye köyünde elimde baðlama ile büyürkenMalatya yöresi türküleri, Arguvan aðzý türkü-ler ile deyiþ ve nefeslerle tanýþtým. Yaþamýmýn

Avrupa’da Bir Baðlama Piri Yusuf Güvercin ile Söyleþi

Ali Aksüt

ÝBRETÝ

Dost Ýle Seviþtik Sevabýmýz Var

Dünya cennetinin bir köþesindeDost ile seviþtik, sevabýmýz varÝçerek mest olduk biz neþesindenElestten yýllanmýþ þarabýmýz var

Nerde gerçek insan varsa yârimizGerçekler uðruna bütün varýmýzDönmeyiz bu yolda gitse serimizBütün insanlýða hitabýmýz var

Çoktan sürüklendik bu macerayaGerdanýmýz taktýk zülf-ü Leyla'yaSorgu sualimiz kalmaz ukbayaÞimdiden görülmüþ hesabýmýz var

Hakk'ý hazýr bildik, eyledik þükürBizlere ne hacet duayla zikirNe sorarsa sorsun Münkirle NekirOnlara verecek cevabýmýz var

Ýbreti, aþýkýz olmaz arýmýzGerçekler yoluna koyduk serimizHak, adalet bizde, yoktur zorumuzDersimiz aþk, canlý kitabýmýz var

EfendimHer neyi gördükçe kaþlarýn yýkmaNe suçum varsa bildir efendimHata eyledimse kusura bakmaDüþtümse elim tut, kaldýr efendim

Nedir bu keman kaþ, nedir bu gözlerAçtýðý yaralar durmadan sýzlarHatýrdan çýkmýyor o þirin nazlarYa kurtar, yahutta öldür efendim

Gün güne arttýrdýn derdi sýzýmýAçmaz oldum hiçbir yana gözümüKýþ eyledin baharýmý, yazýmýBilmem ki bu nice haldir efendim

Gayrilere sýrrým açamaz oldumBal, þerbet verseler içemez oldumKýrdýn kanadýmý, uçamaz oldumÝster aðlat, ister güldür efendim

Sensiz gam kederdir her geçen günümNiçin iþitmezsin feryad-ý ünümBenim Kâbem sensin imaným, dinimÝbreti kapýnda kuldur efendim

YUNUS EMRE

Yalan DünyaYürü yürü, yalan dünyaYalan dünya deðil misin?Yedi kere ýssýz kalýp Dolan dünya deðil misin?

Ateþ býraktý özümeDumaný girdi gözümeBu gözle bu gün yüzümeGülen dünya deðil misin?

Yalan dünya, yalan dünya Yalan dünya deðil misin?Muhammed'i bir top bezeSaran dünya deðil misin?

Hasan ile Hüseyin'i Alan dünya deðil misin?

Page 31: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

31Ekim 2005

SERÇESME¸

SERÇESMEYýllýk Abone Bedeli

Türkiye 40 TL - Avrupa Birliði 50 EuroÝngiltere 40 Sterlin

Abone bedelini Genel Ajans Basým DaðýtýmOrganizasyon Ltd Þti adýna Posta Çeki

Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki formu okunaklý doldurun ve

ödeme dekontu ile birlikte bize fakslayýn:+90.(0)212.519 5635

AdýSoyadýKuruluþTelefon - ÝþTelefon - EvTelefon - CepFaksE-postaPosta AdresiSokak NoSemt - ÝlçePosta KoduÞehir - Ýl/EyaletÜlke

¸

Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,abone bedelini aþaðýdaki adrese

yollayabilir: Avrupa Baþ TemsilciliðiTel: +49.179.107 88 56

Hüseyin AkýnPostbank

Kontonummer: 826 857 303Bankleitzahl: 25 01 00 30

içinde tümünün de özel ve ayrý bir yeri var.Yedi yaþýmdan sonra Ankara’ya geldim. Alevikökenli olup deðiþik kentlerden Ankara’yagelen ailelerin yerleþtiði varoþlardan Tuzluça-yýr’da yaþadým.

Almanya’ya ne zaman geldiniz.Almanya da ne iþ yaptýnýz?

1970 yýlýnda Almanya’ya geldim. 15 yaþýndaidim. Almanya da sanat okulu, marangozluk,torna, bölümlerini 1979 yýlýna kadar okudum.

Almanya’ya gelir gelmez müziði niyedenemediniz?

Babam Ankara Gençlik Parký’nda. Halk müzi-ði çalýp söylüyordu. Ayrýca Ankara Radyo-su’nda da yöresel sanatçý olarak çalýp söyleyenbiri olduðu için çevrede tanýnýyordu.

Ben de Ankara’da çalýp söylemeyi geliþtir-dim. Daha da olgunlaþtým. Almanya’ya gelirgelmez bizlerden Anadolu ezgileri duymakisteyen bir kitle ile buluþtuk.

Çevremizde köyüne, kentine, ailesine, kül-türüne hasretlik duyan insanlar vardý. Arz talepoluþtu. Gelir gelmez çalýp söylemeye devamettim.

Bir grupla mý çaldýnýz yoksa bireyselmi çalýþtýnýz?

Önce bireysel olarak çalýþtým. Daha sonra ba-bam Hüseyin Güvercin, amcam Ýhsan Güver-cin, Derdiyok Ali Ekber Aydoðan ile birliktelokallerde (Türkü bar gibi) müzik çalýþmalarý-mýz oldu.

Almanya’da kalýcýlýðýmýzý anlayýnca da1979 yýlýnda “Güvercinler” müzik grubunukurdum. Bu vesile ile müzisyen sýfatý olan ilkTürklerden birisi oldum. Yaklaþýk 25 yýl Gü-vercinler müzik grubu olarak çalýþtýk.

Güvercinler müzik grubunun biralbümü oldu mu?

Evet “Daðlar” adlý bir albümümüz oldu. Ustaparçalarýný okudum. Halk müziðine kendiyorumlarýmýzý katýp yine halka sunduk. Buvesile ile Avrupa’nýn her yerinde aðýrlýklýolarak düðün ve gecelere katýldýk.

Müzik dýþýnda baþka neler yaptýnýz?

Gittiðimiz yerlerde dinleyicilerimiz elimizdekiçalgýlarý satýn almak istiyordu. Bu sýk sýktekrarlanýnca bir arz talep olayýnýn varlýðýnýanladým. Darmstadt-Gross-Zimmern de kendievimdeki iþyerimde saz yapmaya ve satmayabaþladým. Zaten uzun yýllar saz konusundaaraþtýrmalarým olmuþtu

Biraz konuyu açar mýsýn?

Baðlama, teknesi dut aðacýndan oyulan, gürgenkapaðý, döþü çam aðacýndan olan üç, beþ, yedi,dokuz telli olabilen, kiraz kabuðundan mýzrap(tezene) ile çalýnan perdeli bir çalgýdýr.

Ben bu çalgýyý Anadolu’da yetiþmeyenaðaçlarla da buluþturdum. Örneðin, Kanada ça-mýný baðlamanýn kapaðýnda kullandýk.

Neden buna benzer deðiþikliklereihtiyaç duydun?

Batýlýlar klasik gitarlarda Kanada çamýndankapak kullanýyordu. Bu da farklý bir týný veri-yordu. Baðlamada denedik, olumlu oldu. Sür-dürüyoruz.

Baþka?

Yine Karaaðaç familyasýndan abanoz, Palizan-dar, Vengi, Gül Aðacý bunun gibi deðiþik aðaç-larý baðlamanýn tekne ve kolunda kullandýk.Uygulamalarýmýz beðeni kazanmýþ olacak kibaðlamacýlar tarafýndan çok tutuldu. Bu da biziyeni arayýþlara yönlendirdi.

1985’lerde birkaç saz getirip satýyorduk.Gördük ki ciddi bir ilgi var. Profesyonelce ça-lýþmaya baþladýk. Baðlamanýn baðlama karak-terini bozmadan günün koþullarýna göre donat-týk. Sahnelerde çalýnabilen profesyonel bir ens-trümana dönüþtürdük.

Dönüþümde baðlama bir þey yitirdi mine oldu?

Bilakis bizleri de çalanlarý da mutlu etti. Týnýzenginliði de hayli arttý.

Deyiþleri, nefesleri, aðýtlarý, öykülü,coþkulu, acýlý bin bir türküyü söylerkenbizlere eþlik eden baðlama için yenikurgularýnýz var mý?

Baðlama zaten kendisi zengin bir saz. Dokusu-nu bozmadan geniþ kitlelerle buluþturmak içinçalýþmalarýmýz var.

Almanya’da yaþayan gençlerimizinilgisi nasýl? Baðlamaya nasýl bakýyorlar?

Bir ara kültürel bir yozlaþma yaþadýk, deðerler-imizi koruyamadýk. Ancak kýsa sürede topar-landýk. Anadolu’nun deðerlerini yaþatmadaAvrupa’daki Alevi kültür merkezlerinin büyükrolü oldu.Gençlerimiz buralarda folklor çalýþ-malarýna katýldýlar. Ýnançlarýný, semahlarýnýöðrendiler, saz kurslarý yaygýnlaþtý. Hem kötüalýþkanlýklarla tanýþmadýlar hem de güzel þey-ler öðrendiler.

Alevi kurumlarý ile baðýnýz olduðunubiliyorum anlatýr mýsýnýz?

1975’li yýllarda Almanya’da “Yurtsevenler”örgütlenmesi ile yola çýktýk. Daha sonra Sivasolaylarýnýn ruhumuzdaki açtýðý yara ile Aleviörgütlenmesinin yaygýnlaþmasýnýn gereðineinandýk. Kitlenin beklentisi de o yönde oluncakurumlarý çoðalttýk. Bulunduðumuz bölgede(Darmstadt) Alevi Kültür Merkezi’ni kurduk

Kurucular arasýnda eþim ve ben de yer aldýk.Çalýþmalarýmýzý kararlý olarak sürdürüyoruz.Bu örgütlenme çocuklarýmýza inançlarýný öðre-tebilmek için gereklidir. Dileðimiz kurumla-rýmýzda Alevi inancýnýn, ibadetinin, muhabbe-tinin daha yaygýn öðretilmesidir. Bu konudaherkese çok iþ düþüyor. Baðlama bizleri inan-cýmýza, kültürümüze baðlayan önemli bir araç-týr. Ýþlevi ve etkisi azýmsanmayacak kadar bü-yüktür.

Güzel ve donanýmlý bir baðlama atölyen var. Konuyla ilgili diyeceðin baþka bir þeyvar mý ?

Duygularýn ve gözlemin için teþekkür ederim.Yaptýðým iþin toplumsal boyutunun bilincin-deyim. Ýþimden sanatsal mutluluk duyuyorum.

Yaptýðým her baðlama pýrýl pýrýl bir Ana-dolu genci ile eski, kadim ve köklü bir inancýbuluþturuyor. Bu mutluluk da bana yetip deartýyor.

Ne diyelim? Hizmetin Hak için olsuncaným kardeþim Yusuf Güvercin.

Ben de size ve baðlama seven dostlarla benibuluþturan Serçeþme’ye ve siz Ali Aksüt’e birbaðlama teli inceliðinde teþekkür ediyorum.

Page 32: Sercesme Sayı 15 Ekim 2005

SERÇESMEBÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

¸FRANSA’DA KARA-DERÝLÝ GENÇLER AYAKLANIRKEN, ÞEMDÝNLÝ’DE ORTAYA ÇIKAN PROVOKASYON GÖSTERÝYOR KÝ

Paris – Þemdinli Ekseni Alevilerin de Ýçinden GeçiyorEsen Uslu

Türkiye’de Alevi-Bektaþi hareketi, özellikle de demokratik dernek-ler kendi gündemlerine aþýrý yoðunlaþmýþ olduðu için Paris’tenbaþlayarak bir yangýn gibi Fransa iþçi kentlerini saran yangýna

yeterince dikkat etmedi. Fransa’da geceler boyu kara derili binlerce gençsokaða döküldü, polisle çatýþtý ve yüzlerce araba ateþe verildi. Ýkiyüzlüpolitikacýlar, olaylarýn önünü almak için bir çeþit sýkýyönetim ilan etmek-ten baþka bir çare bulamadý. Gözdaðý vermek için hak-hukuk tanýmazuygulamalarla göçmen ve mülteci gençlerin sýnýrdýþý edilmesi baþladý.

Politikacýlarýn “toplumun irini” olarak nitelediði bu gençlerin baþýnagelenler, “hürriyet, eþitlik, kardeþlik” sloganýný dünyaya armaðan etmiþFransa’nýn günümüzde nereye vardýðýnýn en güzel örneðidir. Müslümangençler, Fransa toplumunda en aðýr ayrýmcýlýkla karþý karþýyadýr. “Hu-zuru koruma” gerekçesiyle sürdürülen polis saldýrýlarýnda “suçluluðuvarsayýlan” zanlýlar olarak en aðýr baskýlarla karþý karþýyadýr.

Bu gençlerin çoðu, Kuzey Afrika ülkelerinden gelmiþ Müslümanailelerin çocuklarýdýr. Son yýllarda terörün kaynaðý olarak görüldükleriiçin üzerlerindeki baský kat be kat artmýþtýr. Toplumun en alt sýnýfýnýoluþturan bu göçmen gençler, eðitim, iþ, konut, kendini ifade etme öz-gürlüklerinden yoksun olarak banliyölere (bizim gecekondu mahalleleri-ni anlayýn) hapsedilmiþlerdir. “Toplumsal yardým” denilen, asgari geçimiçin devletin verdiði paradan baþka gelirleri yoktur. Eðitim alýp, iþ bulmaolanaklarý yoktur. Durumlarýnda bir iyileþmede beklenmemektedir.

Modern tüketim toplumunda iyi yaþamýn simgesi olarak görülen ara-balarý yakmalarýnýn altýnda bu ayrýmcýlýk ve dýþlanma yatmaktadýr. So-rulduðunda, “okullar hiçbir þeye yaramadýðý için yakýyoruz” diyorlar.

Ayrýmcýlýk, Zorbalýk Demektir

Kim Fransa’da yaþanan bu olaylarla Þemdinli’de olanlarýn arasýn-daki baðlantýyý görmezden gelebilir? Devletin, “teröre karþý sa-vaþ” gerekçesi ardýna gizlenerek Kürt halkýna ve gençlerine uy-

guladýðý ayrýmcýlýk ortadýr. Eðitim, iþ, saðlýk ve kendini ifade etme öz-gürlüðünün önüne dikilen engeller ortadadýr.

Ýstatistikler çok açýktýr: Bölgede ya da göç ettiði büyük kentlerdeKürt gençlerinin uðradýðý ayrýmcýlýk, zorbalýkla iç içe yürümektedir.Hakkâri’deki mülklerden Ýstanbul boðazýndaki villalardan aldýðý orandavergi istemeyi bilen devlet, Kürt gençlerine eðitim hakký, iþ hakký, ana-dilini kullanma hakkýný tanýmamayý hak bilmektedir.

Nerede ayrýmcýlýk varsa, orada haksýzlýk ve zorbalýk da vardýr. Þem-dinli’de yaþanan bombalama olaylarýnýn altýnda, devletin en üstünden enaltýna kadar uzanan bir hukuksuzluk sýrýtmaktadýr. Hem de “arsýz arsýz”sýrýtmaktadýr, çünkü gizli-açýk cunta çaðrýlarý yapan cumhuriyet aydýn-larý baþta olmak üzere koca bir koro, bu zorbalýðý haklý göstermek içinhizmet yarýþýna giriþmiþtir.

Ayrýmcýlýðý ve zorbalýðý destekler duruma düþmek bir aydýn içinayýptýr, ancak ayrýmcýlýðý zorbalýkla sürdürmek çabalarý ve bu çabalaradestek olmak sorunlarýn çözülmesini saðlamadýðý gibi en aðýr tepkileride beraberinde getirme tehdidini içinde taþýr.

Gözümüzün önünde yaþanan bu olaylar karþýsýnda, demokrasidenyana, haksýzlýða uðrayanlardan yana tavýr almak gereklidir, çünkü yalnýzbu tavýr Alevi-Bektaþilerin gerçek çýkarlarýndan yana tavýrdýr.

Ayrýmcýlýða Karþý Demokrasi

Pekiyi de Fransa’dan Þemdinli’ye uzanan ayrýmcýlýk ve baský eksenineden Alevileri ilgilendirsin? Çünkü Aleviler-Bektaþiler de benzerbir ayrýmcýlýkla karþý karþýyadýr. Onlara uygulanan ayrýmcýlýðýn

din-mezhep-inanç-kültür temelinde olmasý, onlarýn en aðýr ayrýmcýlýklar-la karþý karþýya olduðu gerçeðini deðiþtirmiyor. Daha geçenlerde SaðlýkBakanlýðý’nda iþe alýnacaklara mezheplerinin sorulduðu ve buna göreuygulama yapýldýðý gazetelere yansýdý.

Þemdinli’den Fransa’ya uzanan bu eksen Alevileri-Bektaþileri de“boydan boya kesmektedir.” Ama bu eksenin sivri ucu büyük kentlerdegecekondulara sýkýþmýþ, eðitim ve iþ alanýnda ayrýmcýlýða uðrayan Alevi-Bektaþi emekçi gençlerin göðsüne dayanmaktadýr.

Ýster kara-derili ya da kara-kafalý Müslüman göçmen diye uygulansýnisterse Kürt olmak nedeniyle uygulansýn, isterse dinsiz-Kýzýlbaþ diyeuygulansýn devlet eliyle sürdürülen ayrýmcýlýk her yerde ayný sonuçlarývermektedir. Ayrýmcýlýk en aðýr baský ve zorbalýðý, baský ve zorbalýk dabiriken tepkilerin patlamasýný getirmektedir.

Olaylarýn kanýtladýðý bir baþka gerçek þudur: En aðýr baskýlar karþý-sýnda ayrýmcýlýða uðrayanlarýn tek baþýna tepkileri sonuç vermemektedir.Deðiþim için tepkilerin ayný kanalda toplanmasý gerekmektedir.

Alevi-Bektaþiler bu gerçeði görmeli ve “yalnýz benim için demok-rasi” beklentisini bir yana býrakarak, tüm ezilenler ve ayrýmcýlýða uðra-yanlar için en kapsamlý demokrasi istemini yükseltmelidir.

Geçen ayki yazýmda, Alevi-Bektaþi demokratik örgütlerinde demokratikiç iþleyiþ yoksunluðunun baskýya vardýðýný yazmýþtým. Buna örnek ola-rak PSAKD Sultanbeyli Þubesi’nde Genel Merkez yöneticilerinin birdavranýþýna deðinmiþtim.

PSAKD Genel Merkez yöneticileri bu yazý üzerine önce Genel YayýnYönetmenimizi aradýlar. Konuyu o günlerde Ankara’da bulunan Yazý Ýþ-leri Müdürümüzle de konuþtular. Her iki yöneticimiz de kendilerine, iti-razlarýný ve görüþlerini yazýlý olarak iletebileceklerini ve bunlarýn aynenyayýmlanacaðýný belirttiler. PSAKD yöneticileri ayrýca beni de telefonlaaradýlar, yazýma yönelik bir dizi itiraz getirdiler. Ben de itirazlara karþýgörüþlerimi belirttim, ama ikna edici olduðumu sanmýyorum.

Yazýmýn “örgütün iç iþlerine karýþmak” olduðu iddiasýný ise tümüylereddettim. Tüm Alevi-Bektaþileri ilgilendiren ve derneklerin iç yaþamýn-da demokrasi çerçevesine sýðmayan davranýþlarý sergileyen ve eleþtirenyazýmý, nasýl örgütün içiþlerine karýþma olarak algýladýklarýný anlamadý-ðýmý da belirttim.

Serçeþme’nin yayýn ilkelerinden biri, kiþisel ve örgütsel çekiþmelereyer vermemektir. Bu konuda da son derece titiz davranmaktayýz. Ancakgenel ve tüm Alevileri ilgilendiren bir eleþtiriyi bu çerçevede görmekdoðru deðildir. Yoldaþlar genel kurula hazýrlýk döneminde olduklarý içinalýnganlýk göstermekte kendilerini haklý görebilir, ancak “açýklýk kendiaçtýðý yarayý kendi iyileþtiren bir kýlýçtýr” sözü de bizim özdeyiþimizdir.

Alýnganlýk - Açýklýk