29
ADANA (322) 457 66 54 AMASYA (358) 218 20 28 ANKARA (312) 311 12 12 ALANYA (242) 512 85 83 BURSA (224) 254 53 26 ÇAYCUMA (372) 643 62 72 G.ANTEP (342) 232 45 53 GÖLCÜK (262) 414 28 82 GEREDE (374) 311 37 92 ÝSTANBUL (216) 317 88 35 ÝZMÝR (232) 431 06 48 ÝSKENDERUN (326) 615 73 56 KAYSERÝ (352) 222 38 83 K.MARAÞ (344) 214 55 37 ELBÝSTAN (344) 415 02 00 KARABÜK (370) 712 13 85 KARAMAN (338) 214 57 04 KONYA (332) 251 83 00 KARAPINAR(332) 755 21 11 ILGIN (332) 882 73 61 MALATYA (422) 324 34 36 MERSÝN (324) 231 30 95 OSMANÝYE(322) 812 78 21 SAKARYA (264) 281 00 26 SAMSUN (362) 431 40 99 SÝNOP (368) 681 55 19 SÝVAS (346) 224 21 31 TOKAT (356) 212 24 63 TURHAL (356) 272 41 82 ZONGULDAK (378) 251 48 31 TEMSÝLCÝLÝKLER ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI Somuncu Baba ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ A.Þemsettin ATEÞ GENEL YAYIN YÖNETMENÝ A.Tacettin ATEÞ YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜR Av. Haki DEMÝR REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLER Hamza CIBIL Yusuf MUTLU - Mehmet ÞEN Ali GENCAL - Yemliha GÖNCÜ Ali AYDOÐAN KAPAK Vakýf Genel Merkezi FOTOÐRAFLAR Bekir SARI TEKNÝK YAPIM AJANS B / Darende Tel:615 17 55 GRAFÝK - TASARIM Aslan TEKTAÞ YAZIÞMA ADRESÝ Zaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYA e.mail: [email protected]. BASIM - YAYIM - DAÐITIM - PAZARLAMA Somuncu Baba Basýn-Yayýn Tic.San.Ltd.Þti. RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ Bizim Repro (312) 231 26 72 BASKI Poyraz Ofset (312) 384 19 42 Dergide Yayýnlanan Yazýlardan Yazarlarý Mesuldür Kaynak Gösterilerek Ýktibas Edilebilir. KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝ Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr ISSN:1302-0803 YIL:7 SAYI:26 MAYIS - HAZÝRAN 2000 Gelmedi misli gibi asrýnda Olmadý kimse ânýn fevkýnda Görseler âný Yehûd ü tersâ Der idi Yûsuf-i Ken’an âsâ Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî Baþyazý.................................................. 2 Dîvan’dan............................................... 3 Araþtýrma Somuncu Baba ve Neseb-i Âlisi............. 4 Kapak Ýnanç ve Kültürümüzde “Vakýf”.............. 6 Araþtýrma Darende-Divriði Kaleleri........................ 10 Güncel “Fatih Sultan Mehmed Olabilmek”....... 12 Edebiyat Bir Þiir’in Doðuþu...................................14 Basýndan Basýndan Belgelerle Es-Seyyid O. Hulûsi Efendi................... 16 Altun Silsile Hâce Muhammed Baba Semmasi......... 18 Sempozyum Dîvan-ý Hulûsi-i Darendevî.................... 21 Araþtýrma Ehl-i Beyt.............................................. 30 Kültür-Sanat Hulûsi Efendi’nin Sanatkârlýðý............... 33 Tarih Tapu Tahrir Defterlerinde Darende....... 37 Ekonomi Bilimin Rehberliði.................................. 41 Bir Kitap Mark Sykes’in Notlarýnda “Darende”.... 43 Hadis Hadisler Iþýðýnda Tasavvuf ................... 45 Tomurcuklar Söyle Bana Arkadaþýný.......................... 46 Saðlýk Týbb-ý Nebevi........................................ 49 Hanýmlara Özel Görgü ve Ziyaret Kurallarý..................... 50 Hatýra Hatýra Fotoðraflarý ile Es-Seyyid O. Hulûsi Efendi................... 52 Haberler............................................. 53

Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî Somuncu Baba...Bu vesile ile bütün okuyucularýmýzý Vakfýmýzýn 24 Haziran 2000 tar ihinde tertip edeceði "Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • ADANA (322) 457 66 54AMASYA (358) 218 20 28ANKARA (312) 311 12 12ALANYA (242) 512 85 83BURSA (224) 254 53 26ÇAYCUMA (372) 643 62 72G.ANTEP (342) 232 45 53GÖLCÜK (262) 414 28 82GEREDE (374) 311 37 92ÝSTANBUL (216) 317 88 35ÝZMÝR (232) 431 06 48ÝSKENDERUN (326) 615 73 56KAYSERÝ (352) 222 38 83K.MARAÞ (344) 214 55 37ELBÝSTAN (344) 415 02 00

    KARABÜK (370) 712 13 85KARAMAN (338) 214 57 04KONYA (332) 251 83 00KARAPINAR(332) 755 21 11ILGIN (332) 882 73 61MALATYA (422) 324 34 36MERSÝN (324) 231 30 95OSMANÝYE(322) 812 78 21SAKARYA (264) 281 00 26SAMSUN (362) 431 40 99SÝNOP (368) 681 55 19SÝVAS (346) 224 21 31TOKAT (356) 212 24 63TURHAL (356) 272 41 82ZONGULDAK (378) 251 48 31

    TEMSÝLCÝLÝKLER

    ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI

    Somuncu Baba

    ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI ADINAÝMTÝYAZ SAHÝBÝA.Þemsettin ATEÞ

    GENEL YAYIN YÖNETMENÝA.Tacettin ATEÞ

    YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜRAv. Haki DEMÝR

    REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLERHamza CIBIL

    Yusuf MUTLU - Mehmet ÞENAli GENCAL - Yemliha GÖNCÜ

    Ali AYDOÐAN

    KAPAKVakýf Genel Merkezi

    FOTOÐRAFLARBekir SARI

    TEKNÝK YAPIMAJANS B / Darende Tel:615 17 55

    GRAFÝK - TASARIMAslan TEKTAÞ

    YAZIÞMA ADRESÝZaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71

    44700 Darende / MALATYAe.mail: [email protected].

    BASIM - YAYIM - DAÐITIM - PAZARLAMASomuncu Baba Basýn-Yayýn Tic.San.Ltd.Þti.

    RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ Bizim Repro (312) 231 26 72

    BASKI Poyraz Ofset (312) 384 19 42

    Dergide Yayýnlanan Yazýlardan Yazarlarý MesuldürKaynak Gösterilerek Ýktibas Edilebilir.

    KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr

    Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr

    ISSN:1302-0803YIL:7 SAYI:26

    MAYIS - HAZÝRAN 2000

    Gelmedi misli gibi asrýnda

    Olmadý kimse ânýn fevkýnda

    Görseler âný Yehûd ü tersâ

    Der idi Yûsuf-i Ken’an âsâ

    Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî

    Baþyazý.................................................. 2Dîvan’dan............................................... 3AraþtýrmaSomuncu Baba ve Neseb-i Âlisi............. 4

    KapakÝnanç ve Kültürümüzde “Vakýf”.............. 6

    AraþtýrmaDarende-Divriði Kaleleri........................ 10

    Güncel“Fatih Sultan Mehmed Olabilmek”....... 12

    EdebiyatBir Þiir’in Doðuþu...................................14BasýndanBasýndan Belgelerle Es-Seyyid O. Hulûsi Efendi................... 16

    Altun SilsileHâce Muhammed Baba Semmasi......... 18

    SempozyumDîvan-ý Hulûsi-i Darendevî.................... 21

    AraþtýrmaEhl-i Beyt.............................................. 30

    Kültür-SanatHulûsi Efendi’nin Sanatkârlýðý............... 33

    TarihTapu Tahrir Defterlerinde Darende....... 37

    EkonomiBilimin Rehberliði.................................. 41

    Bir KitapMark Sykes’in Notlarýnda “Darende”.... 43

    HadisHadisler Iþýðýnda Tasavvuf ................... 45

    TomurcuklarSöyle Bana Arkadaþýný.......................... 46

    SaðlýkTýbb-ý Nebevi........................................ 49

    Hanýmlara ÖzelGörgü ve Ziyaret Kurallarý..................... 50

    HatýraHatýra Fotoðraflarý ile Es-Seyyid O. Hulûsi Efendi................... 52

    Haberler............................................. 53

  • "Her çaðýn içinde, üzerine tarihin kokusu sinmiþ kiþiler vardýr. Ne o kiþiyi çað-dan; ne de çaðý o kiþiden ayýrmak mümkündür. Çaðýn süruru ile birlikte hüznünü detadarak yaþayan bu tür insanlarýn sesleri, gökkubbede asýrlar boyunca çýnlar dururve ahfad, onlarýn kültür mirasý üzerinde hayat sürerek millîlik vasfý kazanýrlar.

    Dünyadaki bütün milletler kültürlerinin oluþmasýnda pay sahibi insanlarýn hay-atlarý ve fikirleriyle ilgili eserler kaleme almýþlar, gerek dini; gerekse folklorik açýdanbu medeniyet mimarlarýný nesillerine tanýtmayý gaye edinmiþlerdir. Ýslam toplumlarýn-da bu tür eserlerin sayýsý, diðer milletlerden ziyade olup gerek hamasi, gerek tasavvufive gerekse menkýbevi muhteva ile asýrlar boyunca þarkýn ortak an'anesini beslemiþtir.Siyer ve megazi eserleri baþta olmak üzere, kýsas-ý enbiyalar, evliya tezkireleri, tarihi vedestani hikayeler, gazavatnâmeler hep bu türden eserlerdir. Ancak Türk tasavvuf edebiyatýnýn konuedindiði menkýbevi Ýslam tarihi ile dini-destani anlatýmlar, diðer þark milletlerinden de ötede bir kültür çimen-tosu olarak medeniyet mozayiðinin teþekkülüne ve Cumhuriyet'e gelene dek Osmanlý halkýnýn mütemadiyentezekkür ve ittiba ettiði örf kisvesinin biçilmesine zemin hazýrlamýþtýr. Ýþte bu bakýmdan gerek düzyazý, gerekseþiir diliyle söylenmiþ/yazýlmýþ menakýpnamelerin büyük bir önemi vardýr."

    Yukarýdaki satýrlar edebi kalemlerimizden Ýskender Pala hoca'ya aittir. Üstadýmýzýn da belirttiði gibi dinuðrunda çalýþan kahramanlar, bazen zühd ve takvasýyla þöhret bulan veliler, ekseriyetle vefatlarýndan sonrakendilerine ittiba eden insanlar tarafýndan tanýmak tanýtmak amacýyla edebiyat ve tarih dünyamýzdaki müm-taz yerlerini tesbit açýsýndan çeþitli vesilelerle anýlmaktadýrlar.

    Ýþte Anadolu'muzun manevi mimarlarýndan Yýldýrým Bayezid Han zamaný velilerinden Hacý Bayram-ý Velihazretlerinin manevi üstadý Somuncu Baba adýyla þöhret bulan Þeyh Hamid-i Veli (K.S) hazretlerinin ilmiaraþtýrmalar ile mübarek kabirlerinin Darende'de olduðu Osmanlý arþivlerindeki vesikalardan anlaþýldýðý gibi,1991 yýlýndan itibaren; Yine Somuncu Baba'nýn evlatlarýndan þair-mutasavvýf Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi(K.S) yi tanýmak ve tanýtmak maksadýyla yedi yýl üst üste "Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Sempozyumlarý"düzenlenmiþtir. Bu sempozyumlar ile ilmi ve akademik çevrelerin dikkati konu üzerine çekilmiþ ve çokkýymetli çalýþmalar neticesinde bu yüce þahsiyetler hakkýnda yeni eserler meydana gelmiþtir.

    Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin dâr-ý bekâya irtihal ettiði Haziran ayý içerisinde gerçekleþtirilen butür etkinliklere bu yýl yeni bir çerçeve çizilmiþ olup; "Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinlikleri" adýaltýnda yukarýda bahsi geçtiði gibi edebi mahiyetli þiir, makale ve diðer dallar baþta olmak üzere her vechesiylebu yüce þahsiyetleri anlamak ve anlatmak için gayretler sarfedilmektedir. Tabii ki büyük insanlar büyük ufuk-lu ve büyük düþünce dünyalarý ile örnek ve nev’i þahsýna münhasýr zevattýr. Onlarý anlatmak ve dil ile tarifetmek çok da kolay bir þey deðildir. Evliya Çelebi'nin Somuncu Baba'nýn çaðdaþý olan ve hatta Bursa UluCamiinin açýlýþýnda kendine padiþah tarafýndan vazifenin verilmesine binaen; "Zamanýmýzýn Gavsý, ÞeyhHamid-i Veli (Somuncu Baba) aramýzdadýr benden çok kûþâd hutbesine o layýktýr" diye hürmeti ile bilinen,Anadolu'nun Ýslamlaþmasý için her biri bir yýldýz misali olan Alperenler kervanýnýn önde yürüyenlerinden olanEmir Sultan için: "Senede bir defa Emir Sultan Hazretlerinin Erguvan cem'iyyeti faslý olup her taraftan denizgibi insanlar toplanýr ki, bu kalabalýk cem'iyyeti anlatmakta kalem âcizdir. Böyle bir cem'iyyet, ancak EmirSultan sevgisi ile olur" buyurmaktadýrlar.

    Somuncu Baba'nýn Hacý Bayram-ý Veli'yi irþad ile Ankara'ya memur ettiði 14. Yüzyýldaki etkisi kadar,günümüze bu etkinin yansýmalarý medfun bulunduðu Padiþah fermanlarýnda "Defin-i Hâki ýtýrnâk" yani güzelkokulu topraklardan, Darende'nin maneviyat zaviyesinden saçtýðý ýþýklar hala devam etmektedir. Þeyh Hamid-i Veli'nin Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V)in nesebinden 24. Kuþaktan evladý olmasý da dikkatealýndýðýnda bu yüce silsilenin 36. Altýn yýldýzý olan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi' nin de hizmetlerini, müm-taz kiþiliðini ve eserlerini hatta çaðýmýza olan tesirlerini böyle müstesna topluluklarýn iþtirak ettiði cemiyetlervesilesi ile hakikatleri kavrama gayretleri olarak tavsif edebiliriz. Yoksa büyük bir sevgi seli oluþturan gönüldostlarýnýn bu manevi sofralarýndan alýnan tadý ve duyulan gönül hazzýný kelâm ve kalem tarif edemez. Oduygular ancak yaþanarak hissedilebilir. Bu vesile ile bütün okuyucularýmýzý Vakfýmýzýn 24 Haziran 2000 tar-ihinde tertip edeceði "Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinlikleri"ne can-ý gönülden davet ediyoruz.

    Ayrýca Allah'ýn nusreti, büyüklerimizin himmeti ve siz kýymetli okuyucularýmýzýn desteði ile 7. yayýn yýlýnýidrak eden Somuncu Baba dergisinin her geçen gün büyüyerek güçlendiðini ve bu yolda hizmet misyonunu engüzel bir biçimde yerine getirme çabasýnda olduðunu belirtir;

    Saygýlar sunarýz .

    ““ GGeeççmmiiþþii YYââddGGeelleecceeððii MMuurrââdd””

    Somuncu BabaBaþyazý

    Mayýs-Haziran 20002

    ““ GGeeççmmiiþþii YYââddGGeelleecceeððii MMuurrââdd””

    Yayýn Heyeti

    EEyy ddiill yyüürrüü zzâârr eeyyllee kkiimm,, zzâârrýýnn nniiccee bbiirr zzaarr oollaa,, AAçç ggöözzüünnüü ddiiddaarrýý ggöörr,, bbuu uuyykkuuddaann bbîîddâârr oollaa..

    ÖÖllmmeeddeenn öönnddiinn bbuull mmeemmââtt,, hhaayyyy ooll iiççüüpp ââbb-ýý hhaayyââtt,, HHeemm oo11 kkii mmaahhvv üü mmaahhzz-ýý zzââtt,, ccâânn vvââkkýýff-ýý eessrrâârr oollaa..

    DDiill vvuussllaattaa nnââiill oolluupp,, ccâânnâânnaa ccâânn vvââssýýll oolluupp,,HHeerr mmaattllaabbýýnn hhââssýýll oolluupp,, hhâârr''ýýnn ggüüllüü ggüüll-zzâârr oollaa..

    AAtt vvaarrllýýððýý vvaarrýý nniiddeenn,, kkoo âârrýýnnýý âârrýý nniiddeenn,,BBuull yyâârrii aaððyyâârrii nniiddeenn,, hheerr-ddeemm eennîîssiinn yyâârr oollaa..

    AAþþýýkkssaann,, öözzllee yyâârriinnii tteerrkkeeddüüpp âârr uu vvâârrýýnnýý,,SSââ''yy eeyyllee bbuull ddiillddâârrýýnnýý,, kkiimm mmaannzzâârrýýnn ddîîddâârr oollaa..

    EEyy ccâânn uu ddiill ddîîddâârraa bbaakk,, hheemm hhââll uu hheemm rruuhhssâârraa bbaakk,, KKoo ggaayyrriiyyii bbuu kkâârree bbaakk,, kkâârrýýnn mmeeððeerr bbiirr kkâârr oollaa..

    EErr ssââffiiyyâânnee bbuull ssaaffââ,, sseennddeenn kkaammûû oollssuunn nnüümmââ,, ÂÂyyiinnee-ii ddiillddââddeennii,, ttââ ggöörrüünneenn ooll ddîîddâârr oollaa..

    SSaa''yyeett ddee ooll eehhll-ii ffeerrââðð,, aarraaddaa kkaallmmaayyaa nniizzaa'',, BBuu ssöözzlleerrii eett iissttiimmaa'',, hheepp ggiizzlliilleerr aahhbbâârr oollaa..

    BBuull HHaakkkk''aa vvaarrmmaaððaa ddeellîîll,, ggöörrmmeezz ggöözzüünn oollmmuuþþ aallîîll,, ZZiikkrreett kkii HHaakkkk''ýý,, ccâânn üü ddiill ggeennccîînnee-ii eessrrâârr oollaa..

    GGeellddiinn bbuu iillee sseenn ggaarrîîbb,, ooll bbaaðð-ii ddoossttaa aannddeelliibb,,BBuu ddeerrddiinnee bbuull bbiirr ttaabbîîbb,, zzaahhmm-ii ddiilliinn ttîîmmâârr oollaa..

    NNââddâânnllaa oollmmaa yyeekk nneeffeess,, bbuull eehhll-ii HHaakkkk''ýý iiþþttee bbeess,, BBîî-kkeesslleerree ooll ddââdd-ýý rreess,, ddââdd-ýý rreessiinn GGaaffffâârr oollaa..

    BBiill aalllleemmee''ll-eessmmââ nneeddiirr,, iissmmii vvee mmüüsseemmmmââ nneeddiirr?? HHeemm ttââcc-ýý kkeerrrreemmnnââ nneeddiirr,, âânnýý ggiiyyeenn mmuuhhttâârr oollaa..

    HHaassrreettllee eeyylleerreemm mmeellââll,, ggöörr hhââlliimm eeyy ssââhhiipp-kkeemmââll,, HHUULLÛÛSSÎÎ''yyee ggöösstteerr cceemmââll,, þþeevvkk iillee bbîî-kkaarrâârr oollaa..

    EEss-SSeeyyyyiidd OOssmmaann HHuullûûssii EEffeennddii ((KK..SS))

    Dîvan’danDîvan’dan

  • Tabakat Kitaplarýnýn hepsi deðil çoðunluðununAksaray'da kabrinin bulunduðuna dair olan görüþlerini te'yideden bir tek arþiv belgesi dýþýnda, baþka bir vesika elimizdemevcut deðildir. Bulunsa dahi ulaþabilmiþ deðiliz.

    Hocamýzýn yeni bir kaynak olarak takdim ettiðiMir'at'ul-Aþk'ýn da yüzde yüz güvenilir bir kaynak olarakkabul edilmesi mümkün deðildir. Hatta Teracim-i Ahval kita-plarýnýn çoðunluðu Somuncu Baba'nýn doðum yerinin yanimevlidinin Kayseri olduðunu ifade etmelerine raðmen,Mir'at'ul-Aþk adlý eserin hem doðum ve hem de ölüm yerininAksaray olduðunu belirtmesi, her iki bilgi itibariyle hiç birkaynak tarafýndan teyit edilmemektedir13.

    b) Tabakat ve Tarih kitaplarýndan hiç birisi, bir tektarih yani Darende'li ve Somuncu Baba neslinden geldiðiiddia olunan Hanefi Hoca tarafýndan yazýlan Darende Tarihiadlý çalýþma dýþýnda hiç bir matbu` veya mahtut tabakat yaniTeracim-i Ahval kitabý, Somuncu Baba'nýn Darende'de med-fun olduðunu yazmamaktadýr. Ancak tabakat kitaplarýnýnverdiði bilgilerin ne derece ihtiyatla karþýlanmasý gerektiðini,özellikle Somuncu Baba'nýn mürþidi ile alakalý isimlendirmel-erde ve Sayýn Hocamýzýn kaynaðýnýn doðum yeri konusundaverdiði bilgide görmüþ bulunuyoruz. Yani TabakatKitaplarýndan birinin yaptýðý hatayý, diðerleri, bazan tahkiketmeden veya edemeden tekrar etmekte sakýncagörmemiþlerdir.

    Tek istisna, Hanefi Hoca denen bir alim tarafýndankaleme alýnan Darende Tarihi'nin verdiði bilgilerdir14. Bu bil-gileri, peþinen red veya kabul etmek ilmi metoda uygundeðildir. Ancak bu ihtimalin varlýðýný, diðer bazý TabakatKitaplarýnýn da kabul ettiðini, biraz önce belirtmiþtik. AyncaÝsmail Hakki'nýn Silsile'de belirttiði "ihtifa etti." ifadesini, butarihdeki bilgilerin açýkladýðýný söylemek de mümkündür.

    c) Somuncu Baba'nýn Kabrinin Darende'de olduðu ilealakalý en önemli husus, Darende kolu ile ilgili bütün arþivbelgelerinin ve Darende'deki torunlarýnýn elinde bulunanvesikalarýn, istisnasýz tamamý, Þeyh Hamid-i Veli'den vebununla alakalý meselelerden bahsederken, "Darende'dedefin-i hak-i `itimak olan..." veya "Darende'de medfunolan...:' tabirini kullanmaktadýrlar ki, birinci ifadenin manasý,"Darende'de misk u anber gibi kokan toprakda defnedilmiþbulunan" manasýný ifade etmektedir.15 Bu ifadeleri taþýyanbelgelerin içinde, Padiþah fermanlarý, Divan-ý Humayun'dangeçen ve bir kurul tarafýndan hazýrlanan hükümler vemahkeme hüccet ve i`lamlarý bulunmaktadýr. Bu tür belgeler,Hicri 1170 tarihine kadar gitmektedir.

    E) Kanuni ve hatta bir cihette Yavuz ve II.Bayezid

    devrine kadar uzanan ve Þer`iye Mahkemelerinde þer`i delilolarak kabul edilen Tapu-Tahrir Defterleri kayýtlarý, açýkca,Þeyh Hamid'in Halvethane ve Zaviye'sinin Darende'debulunduðunu göstermektedir. Tapu-Tahrir defterlerindekikayýtlarda, mevcut vakýflar, doðrudan Þeyh Hamid'e isnadedilmektedir. Buna karþýlýk, Aksaray'daki kayýtlardan sadecebirisinde burada medfun bulunduðu kaydedilmekte ve diðer-lerinde tamamen oðlu Baba Yusuf Hakiki'den bahsedilmekte-dir. Bu durum, Aksaray'daki Somuncu Baba kolunu inkarmanasýna gelmeyeceðinden, Somuncu Baba'nýn büyük birihtimalle Darende'de medfun olduðunu söylemekmümkündür ve arþiv belgeleri de büyük ekseriyetle bunuifade etmektedirler.

    4) Hocamýz bizim arþiv vesikalarýna itimat etmemizitenkit ederken, arþiv vesikalarýný tasnif edemediðini ve berât-i sultani ve tapu-tahrir kayýtlarý ile diðer vesikalarý birbirinekarýþtýrdýðýný görüyoruz. Bir vakfiyyenin veya bir tezkireninyahut da bir i`lamýn sahte olmasý mümkündür. AncakOsmanlý Arþivi uzmanlarýnýn bildiði üzere Tapu-tahrirDefterlerinin muhtevalarý doðru yazýlý deliller olarak kabuledilmiþlerdir. Zaten bizim Kitabýmýzda da dikkat çektiðimizhusus budur: Þer`iye Mahkemelerinde delil olarak kullanýlanve fýkýh kitaplarýnda kuyud-i defatir-i Hakaniye olarakadlandýrýlan Tapu-Tahrir kayýtlarý, Ýslam Hukukunda kesinolan yazýlý delil kabul edilecek kadar güvenilirdir. HattaMecelle, "Yalnýz hat ve hatm ile amel olunmaz. Fakat þübhe-i tezvir ve tasni`den salim ise ma`mulunbih yani medar-ýhükm olur" (Madde 1736); "Berat-ý Sultani ve kuyud-i Defter-i Hakani tezvirden emin olmaðla ma`mûlünbihdir" (Madde1737).

    Biz diyoruz ki, 937/1530 tarihinde yani SomuncuBabanýn vefatýndan 100 küsür sene sonra tahrir olunanDarende ile alâkalý Tapu Tahrir Defterinde doðrudanSomuncu Baba'ya ait Çilehane ve Sofular'a ait vakýf kayýtlarýbulunmaktadýr. Bu vakýflarýn Yavuz zamanýnda MemlüklüSultaný olan Kansu Gavri tarafýndan berat ile kabul edildiðinide Defter'deki kayýtlardan öðreniyoruz. Bu kayýt, kabrininorada olmasýný göstermese de, daha sonra yazýlan ArþivKayýtlarda orada defnedildiðinin açýkca ifade edildiðini ve1831 tarihli berat-i Sultani'de ise bunun teyit edildiðinigörüyoruz.

    Halbuki Aksaray ile alakalý 881/1476 tarihli TapuTahrir Defteri, Somuncu Baba'mn vefatýndan 64 sene sonratahrir olunmasýna raðmen bu Defter'de Somuncu Baba ileilgili deðil de oðlu Baba Yusuf Hakiki ile alâkalý kayýtlarýnbulunduðunu görüyoruz. Vakýflarýn bulunmamasý kabrin de

    Mayýs-Haziran 2000

    Somuncu Baba Araþtýrma

    5Mayýs-Haziran 2000

    Somuncu BabaAraþtýrma

    4

    SOMUNCU BABA KÝTABI ÝLE ALÂKALI BAZI ÝTÝRAZLARA CEVAPLAR

    Prof.Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ Geçen Sayýdan Devam

    bulunmadýðýný göstermese de, daha sonraki belgelerin de sondöneme ait bir belge dýþýnda kabir ile alâkalý bilgi ihtivaetmemesi ve de Darende konusunda olduðu gibi, Mecelle'ninyazýlý delil kabul ettiði berat-i Sultani'nin de bulunmamasý,bizi kuvvetli bir ihtimalle ve arþiv belgelerinin kahirekseriyetinin teyidiyle Darende'de bulunmasý ihtimalinidesteklememize vesile olmuþtur ve bu kanaati hala da dahamuhafaza etmekteyiz.

    5) Hocamýzýn Bibliyografya ile alakalý yaptýðý tenkit-leri, her ilim adamýnýn takip edeceði usuller ayrý olmasýndanburada mevzubahs etmiyoruz.

    Netice olarak þunu ifade edelim ki, Somuncu Babadenilen maneviyat erinin, maddi açýdan yüce nesebini devamettiren torunlarý, her ikisi de günümüze kadar gelmek þartýy-la, hem Darende'de ve hem de Aksaray'da bulunmaktadýr. NeAksaray'dakilerin Darende'dekileri ve ne de Darende'dekilerinAksaray'dakileri inkar etmelerine, vesikalar ve OsmanlýDevleti'nin her iki kolu da vergiden mu`af tutarak ehem-miyet vermesinden doðan arþiv belgeleri musa`ade etmemek-tedir. Önemli olan da o mübarek zatýn neslinden gelmedir.Allah'a hamd olsun ki, bu Kitabýmýzla hem bu zamana kadartamamen yok gibi farz edilen Darende kolu ve hem de.Aksaray kolu, çok az inkita` ile neseb þecerelerini öðrenmiþ

    bulunmaktadýr. Artýk Somuncu Baba ile alâkalý, sadeceTeracim-i Ahval Kitaplarý deðil, arþiv vesikalarý da konuþtu-rulmaya baþlanmýþtýr. Bu hususda katkýda bulunan bütünilim adamlarýna baþta Hocamýz olmak üzere teþekkür etmeyibir borç biliyoruz.

    Eserin ikinci baskýsý yapýlýrken, beni böyle bir çalýþmayateþvik eden Muhterem Ahmed Aydýn Bolak Beyefendi'ye;eserin tamamlanmasý ve ikinci baskýda da eksikliklerinintamamlanmasi için yardýmcý olan Somuncu Baba'nýnDarende Kolunun temsilcisi Seyyid Hamidüddin AteþEfendi'ye; Baba Yusuf Hakiki'nin gerçek bir torunu olan veSomuncu Baba'nýn Aksaray Kolunu temsil eden SadiSomuncuoðlu'na; bu çalýþmanýn tamamlanmasý için yardým-cý olan herkese teþekkür eder; bu maneviyat erlerinin him-metinden Rabbimizin bizleri mahrum eylememesini can ugönülden niyaz eylerim.

    DÝPNOTLAR13 Erünsal, Somuncu Baba, sh. 30414 Hanefi Hoca, Darende Tarihi, Hulusi Ateþ Kütüphanesindeki Hususi Nüsha, sh. 5

    (Orijinal nüshayý göremedik).15 Ýkinci Bölüm'de zikredeceðimiz bütün belgeler.

    Tuðra; Es-Seyyid Gavs-ý Â’zam Þeyh Hâmid Hâmideddin-i Veli

  • ki, tarihi, coðrafi, toplumsal, iktisadi, dini ve ben-zeri yönlerden kültürümüzü yansýtan bilgileraçýsýndan da çok önemli bir hazinedir.

    Vakfiyeler, Allah'a Hamd ü senâ ilebaþlar. Hz. Peygamber'e salât ve selâm ilehayýr ve hasenatýn sevabýný teyid eden âyet vehadisi þeriflerle devam eder. Daha sonravâkýfla ilgili tescil iþlemini yaptýrmak üzeremahkemeye gelen vâkýf veya yetkili kýlacaðýtescil mütevellisi tayin edilen þahsýn ismi, þöhreti veikamet yerleri kaydolunarak vâkýfýn sözleri aynenkayda geçirilir. Burada çoðunlukla vakfýn mahiyeti, devamýiçin tahsis edilen para miktarý, vakfolunan mallar arasýndaakar varsa bunlarýn yer, mevki ve sýnýrlarý, vakfýn nasýlyönetileceði, vakýf gelirlerinin harcanacaðý yer ve þekli, kim-lerin mütevelli olacaðý ve diðer görevlilerle hizmet ehlinin özel-likleri ile alacaklarý ücretler belirtilir. Hakim, yapýlan vakýfkanuna uygunsa vakfýn doðruluk ve gerekliliðine hükmeder.Son kýsmýnda vakfýn þartlarýný deðiþtirip, bozanlar veya vak-fiyede yazýlý þartlarý yerine getirmeyenler için beddualara vebunun Allah katýnda da makbul bir davranýþ olmadýðýnýbelirten ayetlere yer verilir. En sonunda vakfiyenin tescil tari-hi ve þâhit olanlarýn adlarý yazýlýr. Böylece kurulan vakfýn belir-tilen özellikleri haiz vakfiyesi mahkeme siciline kaydedilip birsureti hâkim tarafýndan mühürlenerek ilgiliye verilir.

    Vakfýn TarihçisiDini inanç ve düþüncelerin güçlü olduðu müesseseler

    olarak asýrlar boyunca toplumun maddi ve maneviihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýnda en büyük görevi üstlenenvakýflarýn ilk olarak ne zaman ortaya çýktýðý hususunda bilimadamlarýnca çeþitli görüþler ortaya atýlmýþtýr. Bir kýsým araþtýr-macýlar vakfýn Ýslamiyetten önce de var olduðu fikrini savu-narak, eski Türklere, Roma ve Bizans Ýmparatorluðuna ya daCahiliye devrine kadar dayandýrmaktadýr.

    Ýslam hukukçularýnýn ortaya koyduklarý nazari sistem-lere göre ise vakýf, doðrudan doðruya Ýslâmdan kaynaklan-maktadýr. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in FedekBahçesi'ni, Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Osman(r.a)'ýn kýymetli arazi-lerinden büyük bir kýsmýný insanlarýn yararýna tahsis etmeleri,vakýf hadisesini Ýslami bir çehreye bürümüþtür. Cumhuriyetöncesi kurulan bütün vakýflarýn kuruluþ senedi olan vak-fiyelere bakýldýðýnda ayet ve hadislere yer verilmiþ olduðugörülecektir. Bu da vakfýn hukuki hüviyetini Ýslâm'dan sonraalmasý görüþünü kuvvetlendirmektedir.

    Emeviler ve Abbasiler döneminde hýzla geliþen vakýflarAbbasiler döneminde hukuki esaslarý da belirlenerek bütünÝslam alemine yayýlmýþtýr.

    Selçuklu imparatorluðunun kuruluþu ile birlikte vakýflardaha fazla önem kazanmýþ, ayný zamanda Müslümanlarýnyayýlmasýna önemli katkýda bulunan Türkler, Ýslamýnberaberinde getirdiði hayrî, dinî, sosyal niteliklere sahip birmüessese olan vakýflarýn da en büyük savunucusu ve uygu-layýcýsý olmuþlardýr. Öyle ki Selçuklu Sultanlarý ile devletadamlarý bu alanda birbirleriyle yarýþýr hale gelmiþlerdir.

    Daha sonra kurulan beylikler de bulunduklarý yerlerdebu yüce müesseseyi geliþtirmiþler ve yenilerini eklemiþlerdir.

    Vakýflar, en mükemmel ve en görkemli dönemini ise

    Osmanlýlar devrinde yaþamýþtýr. Sayýlarý yüzbinleri aþan, insanlýða hizmette geniþ alanlarayayýlan Türk-Ýslâm Vakýflarýnýn sanatyönüyle de zirveye ulaþmasý bu dönemdeolmuþtur.

    Osmanlý'nýn Anadolu'da vehakimiyetini sürdürdüðü her memlekette,

    aradan yüzyýllar geçmesine raðmen adýmbaþýna bir vakýf eserine rastlamamýz, bu

    dönemdeki vakýf inkiþafýnýn en güzel ve en açýkdelilidir.Temelinde Allah rýzasý, hayýr duygusu, insanlýk ve

    yurt sevgisi yatan vakýflarýn geliþmesinin baþlýca sebeplerindenbiri de Ýslam dininin hayri ve içtimai hizmetlere verdiðiönemdir. Hz. Muhammed (S.A.V) zamanýndan itibaren müs-lümanlar arasýnda adeta bir yarýþma hamlesi ile kurulmuþ olanvakýflar, Türk-Ýslâm toplumunda büyük ilerleme kat ederek,yüzyýllarca milletimizin ortak yardýmlaþma duygularýnýn tercü-maný olmuþtur.

    Bugün bile bütün canlýlýðý, bütün haþmeti ile varlýðýnýsürdüren vakýflar hizmet alanlarýný toplumun ihtiyaçlarýoranýnda arttýrarak,devam ettirmiþtir.

    Yüzyýllardýr devam ede gelen ve bir çok kamu hizmetiniyürütmüþ olan, bu arada topluma ahlâk, fazilet ve karþýlýklýsevgi, saygý hislerini aþýlayan bu büyük ve tarihi kuruluþ, bil-hassa Osmanlý Ýmparatorluðu zamanýnda en ileri seviyeyeulaþan hizmetleri ile toplumun sosyal, ekonomik ve kültürelhayatýna geniþ ölçüde katkýda bulunmuþtur.

    Zamanla artan vakýf hizmetlerinin saðlýklý bir þekildeyürütülmesini saðlamak üzere 1241 H./1826 M. tarihinde"Evkâf-ý Humâyûn Nezâreti" resmen kurulmuþ ve DarphaneNâzýrý Hacý Yusuf Efendi ilk nazýrlýða atanmýþtýr.

    Cumhuriyetin kurulmasýndan ve medeni kanun'un kab-ulünden sonra da vakýflar bir müddet daha eski esaslara göreidare edilmiþtir. Vakýflar idaresinde asýl deðiþiklikler 5 Haziran1935 tarihinde yürürlüðe giren 2762 sayýlý "Vakýflar Kanunu"ile yapýlmýþtýr.

    Bu kanunun I. maddesine göre vakýflar; Mazbut,Mülhak ve Cemaat ve Esnaf vakýflarý olmak üzere üç kate-goride toplanmýþtýr.

    Mazbut Vakýflar; doðrudan doðruya Vakýflar GenelMüdürlüðü tarafýndan idare edilen vakýflardýr. MülhakVakýflar; Vakýflar Genel Müdürlüðü'nün denetimi altýndamütevellileri tarafýndan idare edilen vakýflardýr.

    Cemaat ve Esnaf Vakýflarý ise; Mülhak Vakýflarla birliktemütalaa edilmekle beraber, bazý özel durumlarda ayrý iþlemetabi tutulur.

    Ayrýca, 1967'de Medeni Kanunun vakýfla ilgili kýsmýndayapýlan deðiþiklikle 903 sayýlý kanuna göre kurulan YeniVakýflar vardýr ki, son yýllarda sayýlarý ve hizmet alanlarýoldukça çoðalmýþtýr.

    Geçmiþteki Vakýf Hizmetlerine Kýsa Bir BakýþGünümüzde pek çok bakanlýklar ile belediyelerin yap-

    týklarý hizmetler, eskiden vakýf kanalýyla gerçekleþtiriliyordu.Çok geniþ ve deðiþik sahalarda hizmet veren vakfýn asýl amacý,insan þahsiyetinin ve insan hayatýnýn korunmasý ve geliþtir-ilmesi, insanlarýn hayatta karþýlaþabilecekleri maddi ve manevi

    Somuncu Baba Kapak

    Mayýs-Haziran 2000 7

    Somuncu BabaKapak

    6 Mayýs-Haziran 2000

    Vakfýn TanýmýÝnsanýn yaradýlýþýnda var olan yardýmlaþma duygu ve

    düþüncesi, insanlýðýn tarihi ile yaþýttýr. Her toplum, yardýmlaþ-ma hususunda kendi yaþadýðý zamanýn sosyal yapýsýna görebazý faaliyetlerde bulunmuþtur. Asrýmýzdadýr yardýmlaþmanýnteþkilatlandýrýlmýþ en ideal þeklini ise, vakýf olarak görmekte-yiz.

    Arapça bir kelime olan vakýf, sözlükte yer aldýðý þekliyle;durma, durdurma, hareketten alýkoyma, hapsetme, din-lendirme manâlarýna gelir. Çoðulu Evkâf'týr.

    Terim olarak da; bir malý veya mülkü satýlmamak kay-dýyla ve bazý özel þartlar çerçevesinde bir hayýr iþine tahsisetmek olduðu bilinen vakýf, bugünkü anlamda þöyle taným-lanabilir: Vakýfýn koyduðu þartlara en zalim, en müstebithükümdarlar bile dokunamazlar, vakfiyyenin bir harfini biledeðiþtiremezler; ona dokunmak büyük bir vebal teþkil ediyor-du. Teyid edici kuvvetleri ve cezai hükümleri maddi deðilmaneviydi.

    Tarihi rivayetler ve mevcut eserler gösteriyor ki dünya-

    da vakýf en evvel dini olarak baþlamýþ ve zamanla insani,medeni içtimai olmak üzere tenevvü etmiþtir. Eski kavimlerdede vakýf mevcuttu. Ýskenderiye Kütüphanesi, KudüsHavuzlarý, Zemzem kuyusu yollar köprüler, mabetler birervakýftýr. Bütün bunlar halkýn istifade etmesi için vücuda getir-ilmiþtir.

    Vakýf; kiþinin taþýnýr veya taþýnmaz mallarýný hiç bir dýþtesir altýnda kalmaksýzýn, sýrf kendi rýza ve isteðiyle þahsimülkiyetinden çýkarýp, hayýr ve hasenat gayesiyle yine kendisitarafýndan belirtilen þart ve hizmetlerin yerine getirilmesi içinebedi olarak tahsis etmesidir.

    Bu durumda vakýf kuran kiþiye vâkýf (vakfeden), vakfýnhangi þartlara göre yürütüleceðini belirten yazýlý belgelere devakfiye denilmektedir.

    Vakfiyeler, mahkemelerde hakimlerin ve þahitlerinhuzurunda tanzim edilen belgeler olmalarýndan dolayý tarihikýymeti haiz en çok güvenilir belgelerdir. Sadece vakýf hizmet-lerinin nasýl yapýlmasý gerektiðini deðil, ayný zamanda, huku-

    Ýnanç ve Kültürümüzde

    “Vakýf”

    Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý Genel Merkezi / DarendeÝsmail PALAKOÐLUÝlahiyatçý-Araþtýrmacý

  • Somuncu Baba KapakSomuncu BabaKapak

    8 Mayýs-Haziran 2000

    zorluklarýn, ýzdýraplarýn dindirilmesi, hay-atýn güzelleþtirilmesi, insan haysiyetininve toplumsal. düzenin her türlü tehlike vesarsýntýlardan korunmasý olmuþtur.

    Bu maksatla vakýf yoluyla camiler,mescitler, namazgâhlar, mektepler,medreseler, kütüphaneler, dergâhlar,darüþþifalar, hastaneler, aþevleri, ker-vansaraylar, çeþmeler, su yollarý ve tesis-leri, yollar, köprüler, deniz fenerleri, kaleve istihkamlar, spor saha ve tesisleri,mesire yerleri, dul ve yetim evleri,emzirme ve büyütme yuvalarý, kýþýntehlikelerle dolu olan yüksek daðlarda vegeçitlerde can kurtaran istasyonlarýniteliðinde barýnaklar ve bunun gibi nicehayrat binalar meydana getirilmiþ ve bun-larýn büyük bir kýsmý zamanla mimarî vetarihî açýdan deðerli birer anýt halinegelmiþtir.

    Kýþ aylarýnda kuþlarýn beslenmesi,hasta ve garip leyleklerin bakým vetedavisine, bayram günlerinde þehir vekasabalarda top atýlarak çocuklarýn sevin-dirilmesine, halkýn neþe ve mutluluðunun arttýrýlmasýna, alýþ-veriþ edenlerin aldatýlmasýný önlemek üzere çarþý ve pazarlaraölçek ve kantar konulmasýna, evlatlýklarýn hýrpalanýp azarlan-mamalarý için kýrdýklarý kap-kacaðýn tazmin edilmesine, yoksulve öksüz kýzlara çeyiz verilmesine, düðünlerinin yapýlmasýna,çalýþamayacak kadar yaþlý olan veya sakatlanan meslek vesanat erbabý ile iþçilere yardým için fonlar tahsisine, halkayararlý eserler yazdýrýlýp çoðaltýlmasýna, ceza evlerindekimahkumlarýn bazý ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna, halkýn gýdaihtiyacýnýn düþünülmesine, et fiyatlarýnýn kýþ aylarýnda yük-selmemesini saðlayacak tedbirlere, ýslâh edilmiþ koyunluklarkurmaya ve tarýmýn geliþtirilmesine kadar pek çok hizmet yinevakýf kanalýyla uygulanmýþtýr.

    Geçmiþteki sayýsýz sosyal ve hayrî hizmetlerinden birkýsmý arz edilen vakýflarýn Türk sosyal hayatýnýn çekirdeðiolduðunu söylemek yerinde olur.

    Vakfýn Sebebi ve HikmetiÝslam'da vakýflarýn baþlýca sebebi ihtiyaç sahiplerine

    hizmet, manevi yükselme, iyi niyetlerle Allah'ýn rýzasýnaeriþmektir. Rasül-i Ekrem (a.s.) ve Sahabe-i Kiram bizzat vakýfyapmýþlardýr. Vakýf sadaka-i cariyeden addolunur. "Hayýryapýn..." mealindeki ayet buna iþaret eder. Ýslamda ilk vakýfHz. Peygamber (a.s.) zamanýnda, Medine'de baþlamýþtýr. Hz.Peygamber Hicret'in 32. Ayýnda Medine'de kendisine ait yedihurma bahçesini vakfedip gelirini "Havadis-i Dehre" yaniÝslamýn müdafaasýný gerektirecek iþlere ve diðer lüzumluihtiyaçlara tahsis etmiþtir.

    "Sevdiðimiz malýnýzdan infak (yani tasadduk) etmedikçeahiret sevabýna nail olamazsýnýz" mealindeki ayetin nüzulü,vakýflarýn geliþmesine sebep olmuþtur.

    Bir hadis-i þerife göre: "Ýnsanlar ölünce amelleri sonbulur. Ancak, üç þeyle devam eder; bunlarda sadaka-i cariye,kendisinden istifade edilen ilim ve ana babasýna hayýr dua dabulunacak salih evlattýr."

    Sadaka-i cariye; vakýf demektir ki,onun menfaati yeryüzünde devam edergider.

    Diðer bir hadisi þerifte: Hz. Ömer(r.a.) pek kýymetli bir hurmalýðý hakkýnda,"Bunu tasadduk edeyim mi?" diye Rasul-i Ekrem'den sormuþ, O da: "Aslýný satýl-maz, baðýþlanmaz, mirasa konmaz olarakinfak et, ancak gelirinden infak olunsun(verilsin)." Diye emredince; Hz. Ömer deo þekilde hurmalýðý vakfetmiþtir.

    Vakýflarýn ManeviMesuliyetleri

    Hemen hemen bütün faaliyetlerinsonunda; vakfedenin þart ve arzusu hilafý-na iþ yapanlara beddua edilerek lan-etlenir.

    "Kim ki bunu iþittikten sonra,deðiþtirmeye kalkarsa vebali onun üzer-inedir. Þüphesiz Allah Semi' ve Alim'dir."(Bakara 180)

    Buna Selçuk HükümdarlarýndanEbu'l-Feth Keykavus bin Keyhüsrev'inkýzý Seyyide Fatma Hatun'un 21 Zilhicce

    700 (M. 21 Aðustos 1300) tarihli vakfiyesinden bir misal vere-lim:

    "... Ýþte bunlarýn kaffesi zevabýt ve þeratiti havi mevani'-den hali bir vakfý sahih-i þer'i ve hasbi sarih-i mer'i oldu ki,kýyamete kadar bunlar satýlmaz, hibe edilmez, irs olamaz,binaenaleyh hiçbir sultan saltanata isnat ederek ve hiçbir kadýakýl ve zekasýna güvenerek ve sair ahaliden Allah'a, ahiretgününe iman eden bir kimse için ne bu vakfiyeyi ve ne debundan bir þey iptal etmek ve ahkamýný bozmak helal olmaz.Her kim bunlardan bir þeye cür'et ederse kendisi gazab-ýÝlahi'ye maruz kalmýþ olur. Varacaðý yer de Cehennem olur.Cehennem varýlacak ne fena bir yerdir, Allah'ýn, meleklerin vebütün halkýn lanetleri onun üzerine olsun..."

    Osmanlýlarda Vakýflar, Hayýr Müesseseleri ve Ýmar HareketleriOsmanlýlar Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi'nde kurma

    yolunda olduklarý ve kurduklarý süzülmüþ, durulmuþ beehlîleþmiþ bir devlet nizâmý ile dünyâ görüþünü cemiyetölçüsünde ifâdelendirerek halkla el ele yürürken, Garb'da feo-dalizmin dayandýðý fideicommis'e karþý, Türkler vakýf müess-esesini kurmuþlardýr. Bilindiði gibi, Garb'ýn bu þartlý vasiyetusûlü yerine, mülkü de topraðý da en faal mânâsýnda biramme hizmeti vâsýtasý kýlýp hem vâkýfýn zürriyetinin hem dehalkýn faydalanacaðý bir teþkilât olarak, cemiyete mâletmiþlerdir.

    Gene bilindiði üzere, bu tesîsler yalnýz köy ve kasa-balarda deðil, þehirlerde de içtimâî yardým, saðlýk, san'at,ziraat ve irfan þebekesi hâlinde topraðýn üstünü ve cemiyetiniçini zaptetmiþ oluyordu.

    Esâsen o devirlerde, köyle þehir birbirlerinden ancakhacim ve ölçü itibariyle farklý, içtimâî ve iktisâdî teþkilât bakým-larýndan ise hemen hemen müþterek þart ve imkânlara sâhipbirer medenî ve geliþmiþ sosyal uzviyet idi.

    Vakýf, imâr ve hayrat anlayýþýndan hareket eden kollek-

    tif þuûrun himmetiyle, köy, kasaba ve þehirler, alýnlarýnayedikleri Türk-Ýslam damgasý ile âdetâ cennet misâli þenlen-miþ ve bereketlenmiþti.

    Ama birbirlerine el uzatýrcasýna þehri þehre, köyü köyebaðlayan hanlar kervansaraylar, köprüler, çeþmeler, câmiler,mescidler, tekkeler, baðlar bahçeler, çiftlikler ile bir san'atmozayiki gibi iþlenen vatan topraklarýnýn muhteþem man-zarasýný þu birkaç sahifede anlatmak ne mümkün.

    Müesseselerini kütlenin çeþitli ihtiyaçlarýna cevap vericibirer canlý merkezler olarak kurmaya baþlamýþ ve kurmuþ olanOsmanlýlar, bu îmâr, hayýr ve kültür faaliyetierini memleketinher köþesinde tatbîk edegelmiþlerdir.

    Kýsa zamanda medreseler, mektepler, dershâneler,arastalar, bedestenler, dükkânlar kurup memlekete vakfeden-ler; bir yanda pâdiþahlar, þehzâdeler, sultanlar, vâlidesultan-lar, ikbâller, hasekiler, kalfalar, tayalar gibi hânedâna vesaraya mensup olanlardan baþka, zengin fakir, bütün bircemiyet de, bu îmar ve kültür faaliyetine iþtirâki âdetâgelenekleþmiþ bir îman îcâbý bilmekteydi. Bilhassa bu tesîs-lerin dîne baðlý eðitim ve öðretîm müesseselerinden baþka sivilve askerî müesseselerden, evler, konaklar, kasýrlar, saraylar,yalýlar, kaleler, eðitim müesseseleri olarak da: Sýbyan mektep-leri, medreseler, týp, hukuk, ilâhiyat kütüphâneleri, dârül-hadîsler, dârülkurrâlar, dârülmesnevîler, iktisadî müesseseler-den ise, bedestenler, çarþýlar, kapanlar, loncalar, kârhâneler,tophâneler, darphâneler bilhassa en göze çarpanlardý.

    Sosyal müesseselerden, þifâhâne, hastahâne, acezebakým yurtlarý, körhâneler, cüzamlýlar tekkesi, aþevleri,imâretler, dulhâneler, çocuk emzirme ve büyütme yurtlarý,gene halkýn hizmetinde olan tesîslerdi.

    Hâtýra tesîsleri olarak: Mezar, türbe ve lâhidler de bun-lar arasýnda bulunmakta idi.

    Su mîmârîsi olarak ise: Çeþmeler, sebiller, þadýrvanlar,su yollarý, su terâzileri, kemerler, bendler, köprüler, spormîmârîsi vazifesini gören gök meydanlar, ok meydanlarý,kemankeþ tekkeleri, spor âbideleri, zorhânaler mevcuddu.

    Bu tesîslerden mezhep, millet, din ve ýrk farkýgözetmeden her muhtaca hattâ hayvanlara bile faydalanmakîmkâný verilmiþti.

    Böylece millî servet, idâre, medeniyet ve san'attârîhimizde vakýf ve tesîs adýyla yer alýrken, bu milli medeniyetmüesseseleri Osmanlýlarda yalnýz dini ve medeni hukukmüesseseleri þeklinde kalmayarak içtimai manada büyükdeðer kazanmýþ ve zamanla çeþitli istihaleler geçirerek idarimahiyete bürünmüþ ve devlet teþkilatý içine girmiþtir.

    Þeyh Hamid-i Velî Camii Ýhya ve OnarýmDerneði'nden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfýna

    1965 yýlýnda yayýnlanan Somuncu Baba adlý kitapta;Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi'nin baþkaný bulunduðu ÞeyhHamid-i Veli Cami Ýhya ve Onarým Derneðinin faaliyetleriþöyle anlatýlýyor. "Hamidettin-i Veli'nin Darende'yi yurt olarakseçtiði günlerden zamanýmýza kadar gerek halk ve gerekse biz-zat önceleri Padiþahlýk ve sonra Cumhuriyet Hükümetimiztarafýndan verilen yardýmlar, bahþedilen vakfiye gelirleri veteberrular ile bu yer inþa ve ihya olagelmiþtir.

    Ancak özel bir mühürlü sandýk kanalý ile toplanýlanbaðýþlarda hiç kimse zorlanmadan, tamamen gönül arzusu ile

    verilen kuruþçuklarla iþler yürütülmeye baþlanmýþtýr.Ýlk önemli çalýþmalar ise 1960 yýlýnda kurulan, caminin

    Ýhya ve Onarým Derneði kanalý ile olmuþ: Cemiyetler Kanunuçerçevesinde resmen kurulan Derneðin fahri ve faal baþkan-lýðýný Osman Hulûsi Efendi almýþ, teknik iþlerini Yüksek MimarMühendis Þerif Ali Akkurt ve Mimar Mühendis Yücel Sarýyürütmüþler, fahri çalýþmalarý ve üstün görüþleri ile camiibugünkü eþsiz eserlerle süslemiþlerdir.

    Sanduka kubbesî, zengin kitaplýk, muazzam balýklýhavuz, modern abdest alma yerleri, bahçe ve ihata duvarlarý,döþemeler ve beyaz mermer gibi iþlemeli taþtan eski sanattarzýnda yapýlan kemerli kapýlar derneðin dört yýl içerisindetamamladýðý elle tutulur eserler olmuþtur. Bu iþler için Dernekkurulduktan sonra, 4 yýl içerisinde 85.000 TL. gelir teminedilmiþ ve bu eserlere sarf edilmiþtir.

    Derneðin ilk fýrsatta yapmayý planladýðý iþler ise þöylesýralanmaktadýr: Caminin iç kýsmýnýn sanduka seviyesinekadar çinilerle döþenmesi, çatý ve ön tavan kýsýmlarýnýn restoreedilmesi, eski medresenin yerine halen mevcut kemerlerinüzerine modern bir Kur'an Okulu, kütüphane ve Darende ileçevresini temsil edecek bir müzenin inþa ve tesis edilmesi, -bukitaplýk ve müzenin nüvesi kurulmuþ olup oldukça kýymetlikitaplar ve müze için önemli tarihi belgeler elde edilmiþtir.-havuz çevresinin ve bahçesinin daha çok deðerlendirilmesi,beyaz kemerli cümle kapýsýnýn önüne eski Türk Sanat tarzýnýörnek tutarak beyaz taþtan iþlemeli, kemerli bir çeþme yapýl-masý -bu çeþmenin taþlarý hazýrlanmýþ ve suyu getirilmiþtir-Ýhata duvarlarýnýn dýþ kýsmýnda bir otopark yaptýrýlmasý veþehir istikametine uzanan caddenin Tohma içerisinden birduvar çýkarýlarak geniþletilip düzeltilmesi. Bütün bu iþlerinplan ve projeleri hazýrlanmýþ olup sýra ile tatbik edilecektir."

    Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý Hulûsi Efendi Darende'ye yapýlan her hizmetin yanýn-

    da ve öncüsü, her gönüllü kuruluþun, derneðin baþkanlýðýnýyürütmekte idi. Bunlar: çeþitli dernekler, Okul aile birlikleri,civar köy ve kasabalarýn camii dernek baþkanlýklarý gibi yir-miye yakýn gönüllü hizmet kuruluþunun baþkanýdýr.Hizmetlerin daha kapsamlý ve daha programlý bir þekildeyürütülmesi düþüncesiyle 1986 yýlýnda yine kendi baþkan-lýðýnda eðitim, saðlýk, kültür ve sosyal amaçlý kamu yararýnahizmetler yapacak Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin Vakfýnýkurmuþlardýr.

    Yazýmýzýn baþýndan itibaren anlatmaya çalýþtýðýmýzinancýmýzýn ve ecdadýmýzýn vakýf anlayýþýný Hulûsi Efendi'ninkurmuþ olduðu bu vakfýn faaliyetlerinde bulmak mümkündür.Bütün hizmetleri hiçbir karþýlýk beklemeden yalnýzca Allahrýzasý için "Hulusî kalp" ve "Halis niyyetle" yapýldýðýný; kýsazamanda büyük projelerin gerçekleþmesindeki samimiyettenve tecelliyattan görmek mümkündür.

    Vakfýn hizmetlerine maddi manevi yardýmlarýný esirge-meyen gönül dostlarýmýza ve hemþehrilerimize bu vesile ile enderin saygý ve muhabbetlerimizi sunuyoruz.

    BÝBLÝYOÐRAFYA1- Cengiz/Adýgüzel/Gülseren, Somuncu Baba, Ankara 19652- M. Zeki Pakalýn, Osmanlý Tarih Deyimleri ve Terimleri Söz. MEB, Yay. Ýst. 19933- Nazif Öztürk, Vakýf Müessesesi TDV Yay. Ankara 19954- Oktay Aslanapa, XIII. Y.Y’de Türk San’atý, Kültür Bak. Yay. 19845- Osman Çataklý, Vakýflar ve Önemi, Hakses, Haziran 1974, S.1146- Son On Yýlda (1980-1990)Vakýflar, VGM. Yay, 1990 53

    Mayýs-Haziran 2000 9

  • Mayýs-Haziran 2000 1110 Mayýs-Haziran 2000

    Eski kent (Darende) bugünküDarende kasabasýnýn hemenyakýnýnda bulunan Zengibarkalesinin içindeydi. 1070'lerdensonra kalenin eteðindeki düzlükteyerleþim baþladý.39 Bu da gösteriyorki Türklerin (Selçuklu - Alparslandönemi) Anadolu'ya gelmesiyle bir-likte þehrin alanlarý geniþledi ve yer-leþim sahasý büyüdü. SelçukluTürkleri bölgeleri Ýslamlaþtýrýrkeninsanlarýn hayat sahalarýnýgeniþletip, coðrafi alanlarý yaþamayaaçtýlar.

    a) Zengibar KalesiTohma havzasýnýn en ünlü ve en büyük kalesi zen-

    gibar kalesidir.40 Kalenin kuzey ve doðu taraflarý derin sarpolup tohma ýrmaðý ile çevrili bulunmaktadýr. Güneyi vebatýsý ise kara ile çevrilmiþtir. Tohma suyu kuzey yönündendar bir boðaza girer, iki tarafý 200-300 metre yüksekliðin-deki kayalar arasýnda tahminen 800 - 1000 metre gidildik-ten sonra Köprügözü denilen yerde daha geniþ bir vadiyeakmaya baþlar. Kalenin toprakla çevrili taraflarý da kayalýk-týr. Kalenin kapýsý ise batýdadýr. Hemen hemen orta bir yererastlar, kapýya taþ basamaklara çýktýktan sonra varýlýr. Kapýtaþtan örülmüþ bir kemere 41 baðlanmýþtýr. Kalenin üs tarafýoldukça düz sayýlýr. Tamamen taþtan olup üstünde detopraða rastlanmaz. Kalenin deðiþik yerlerinde kaleburçlarýnýn izlerine rastlanmaktadýr. Kalenin doðu tarafýndaise bir kapýnýn olduðu bellidir. Bu kapý Tohma Irmaðýnainen bir dik merdivene açýlmaktadýr. Merdiven kayalaraoyularak yapýlmýþtýr. Seksen basamaktan oluþan bu merdi-venle Tohmaya inilir. Ayrýca merdivenlerin hemenkarþýsýndaki maðarada çýkan ýlýk kaynak suyuna eriþilir.42

    Zengibar Kalesi tarihte deðiþik medeniyetlerin elinegeçmiþ ise deÝslam tarihindeHz. Ömerz a m a n ý n d aÝslam ordularýbu bölgeyegelmiþ hattaHalid binVelid komu-tasýndaki üçM ü s l ü m a nasker buradaþ e h i td ü þ m ü þ t ü r .Kalenin Ýslam-

    lara geçmesi hususunda þunuda söyleyebiliriz. BattalGazinin amcasý ve kayýn ped-eri Hasan Gazi burada þehitdüþmüþtür. Türbesi halenkalenin doðusunda bulunanHasan Gazi tepesindedir.43

    Ancak bu coðrafi sahanýnÝslamlaþmasý ve Türkleþmesiise kesin olarak 1071Malazgirt savaþýndan sonraolmuþ bölgeye Ýslamlar iskanederek bu mekanlarMüslümanlaþtýrýlmýþtýr.

    b) Divriði KalesiXIII. yüzyýlda yapýlmýþ

    olan Divriði Kalesi iç ve dýþ kale olmak üzere iki bölümdür.Kale içersinde yiyecek ambarý, cephanelikler, sarnýçlarbulunmaktadýr. Kale kesme taþtan daire planlý olarakyapýlmýþtýr. Günümüzde ise sadece dýþ kale surlarýnýn birbölümü ile kare biçimindeki atýþ kulesi kalmýþtýr.44 Divriðikalesinde günümüzde dikkati çeken kalýntý kare planlý taþkuledir. Dik yamaçlý bir tepe üzerinde dörtgen biçimindedört kapýlý kesme taþtan yapýlan kale XIII. yüzyýldakiMengüceklere aittir. Kale camiinin üstündeki iki satýrlýkkitabede buranýn 1181'de Mengücekoðlu Seyfeddin

    Þehinþah bin Süleyman tarafýndan yaptýrýldýðý yazýlýdýr.Baþka bir kitabede de mimarýnýn Meraðlý Hasan bin Firuzolduðu kayýtlýdýr.45 Emir Þehinþahýn mezarý kalenineteðinde (1195-1196) tarihli kitabeyi ihtiva eden SitteMelik türbesinde bulunmaktadýr. Bu türbe ile Ulu Camiiyakýnýndaki Kamerüddin türbesi ehram þeklindeki bir damile örtülü sekiz köþeli binalardýr.46 Kalenin hemen eteðindeise baðlý, bahçeli çok güzel evler, üstü kapalý gayet süslü birçarþý ile camii, tekke ve hamam bulunmaktadýr.47

    4) Sonuç1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'nun Ýslam-

    laþmasý ve Türkleþmesi baþlamýþ askeri fütuhatýn arkasýn-dan bölgelere gelen Mürþid ve Derviþler halkla sýcak iliþ-kilere girmiþler, coðrafi sahalarda yeni sosyal tesisler inþaederek; vakýf, hastane, cami, tekke ve zaviye yapmaksuretiyle bölgeleri hayata açmýþlardýr. Böylece bölgelerdeidarî-malî-sosyal müesseseler oluþturmuþlar eski halk(Hýristiyan tebaa) ise Ýslam'a ýsýnarak benimsemeyebaþlamýþtýr. Böylece hem Selçuklu fetih hareketleri kolay-laþmýþ hem de Anadolu'nun Ýslamlaþmasý tamamlanmýþtýr.

    Darende ve Divriði'de ayný özellikleri görmemizmümkündür. Bölgelerin Ýslamlaþmasýnda Þeyh ve derviþlerrol alýrken bazý yer adlarý da bu mezkur þahýslarýn isim-leriyle adlandýrýlmýþtýr. Öyleki bu sahalarýn her yerindeevliya ve gazi türbelerine rastlanýr ki bu þahýslarýn bölgelerüzerindeki etkileri apaçýk görülür, hissedilir. Bu coðrafimekanlar birer açýk hava müzesi gibidir; nereye gitseniz,nereye baksanýz bir güzellik, mükemmellik, muhteþemlikhissedersiniz. Her yerde, her alanda bu özelliklerin bulun-masý bizlere bu deðerlere sahip çýkýlmasý gerekliliðinianlatýr, ispatlar.

    Tarih süreci içerisinde Darende ile Divriði ayný kaderbirliðini yaþamýþ bir bölgedir. Bu iki þehirden biri hangidevlet veya beyliðin hakimiyetine girdiyse diðeri de aynýkaderi paylaþmýþtýr. Devletlerin bu fetih, imar ve iskan poli-tikasý bu iki þehri birbirinden ayrýlmaz bir bütün halinegetirmiþtir. Yapýlan sanat eserleri; camiler, hastaneler,zaviyeler ve diðer sosyal tesisler bu mekanlarda ayný iþlevve özelliklere sahip olmuþtur.

    Darende ile Divriði'nin birbirini tamamlar iki þehirözelliðinde olduðunu arþiv belgeleri de bizlere ispatlamak-tadýr. Ayný defterlerde iki þehir ile ilgili ayný bilgilerin olmasý

    da bu iki þehrin kendi bünyesinde bir iç-içelik bir ahenklik,bir bütünlük arz ettiðini bizlere göstermektedir.

    Öyleki! Bu iki þehir (Darende-Divriði) ilmî yapý, diniözellik, coðrafi saha, fetih hareketi, siyasî yapý, idarî özellik,diplomatik, stratejik, jeopolitik olarak ayný sisteminiçerisinde yer alýp ayný kaderi paylaþmýþlardýr. Bu iki þehirmaddi ve manevi ayný deðerler yekununun bir bütünüolmuþlar ayný zaman ve zemin içerisinde kendi süreçlerinitamamlarken tüm görünüþ açýlarýyla kader birlikteliði yap-mýþlardýr. Tarih, zaman, mekan, kader, nitelik, nicelikolarak ayný sistemi paylaþan bu iki þehir Anadolu tarihiiçerisinde birer medeniyet abidesi olduklarýný insanlaragöstermiþlerdir.

    DÝPNOTLAR39 Ana Britanica, c.6, s.61040 Zengibar Kalesi için; Darendeli H. Hulûsi ATEÞ Efendi Zengibar isminin TAÞKALEanlamýna geldiðini söylemektedir.41 Günümüze gelene kadar çeþitli sebeplerden dolay kale kapýsý harap olmuþ fakatkemer halen bulunmaktadýr.42 Mehmet Ali Cengiz, Tohma Havzasý, Malatya 1987, s.67-6843 Cengiz, a.g.e., s.68-6944 Ana Britanica, c.7, s.32745 Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, c.9, s.45446 Ýslam Ansiklopedisi, c.3, MEB, s.59847 Ýslam Ansiklopedisi, c.3, s.598; Türkiye Diyanet Vakfý Ýslam Ansiklopedisi, c.9,s.453

    DARENDE-DDÝVRÝÐÝ KALELERÝ*Resul KESENCELÝ

    Somuncu BabaAraþtýrma Somuncu Baba Araþtýrma

    FFoottooððrraaffllaarr:: AAssllaann TTEEKKTTAAÞÞ

    Divriði Kalesi

    Darende Zengibar Kale Kapýsý

    Divriði Kalesi

    Divriði Kalesinde Bulunan Harap Haldeki Camii

    Divriði Kalesindeki Aslan Heykelleri ve Surlar

    - BB ÝÝ TT TT ÝÝ -

    Anadolu’da Ýki Þehir

  • Mayýs-Haziran 2000Mayýs-Haziran 200012 13

    Somuncu Baba GüncelSomuncu BabaGüncel

    Ýslâm'ýn Yüce Peygamberi, "Konstantaniyye mutla-ka fetholunacaktýr. Onu fetheden kumandan ne mübarekkumandandýr... Onu fetheden asker ne mübarekaskerdir." buyurmuþlar, Ýstanbul'un fethini gerçekleþtire-cek askeri ve kumandanýný böyle tarif etmiþlerdir.

    Konstantin'in tesis ettiði günden Ýslâm'ýn sancaðýnýndalgalandýðý o kutlu güne kadar Ýstanbul, 1129 seneÝslâm'ýn dýþýnda ömür sürmüþ, 827 senede on ciddimuhasara geçirmiþ, Feth-i Mübin'e ve oradaki müjdeyemazhar olmak isteyen sayýsýz Ýslâm mücahidi Ýstanbulsurlarý önünde þehit düþerek rahmete kavuþmuþlardýr.

    Fetih, bilindiði gibi, "açmak" (kilidi açmak, kitabýaçmak) ve "bir memleketi zaptetmek" demektir. Fâtih iseonu "açan, zapteden, ele geçiren kimse"ye denilmektedir.Peki... Fethedenin, yâni "Fâtih"in böyle bir müjdeyemazhar olabilmesi için hangi sýfatlarý hâiz bulunmasýlâzýmdýr?..

    Evvela, muktedir olmasý lazýmdýr... Kabiliyet vekudretinin, feth'i mümkün kýlacak bir dehaya, azim, sabýrve metanete, kýsacasý iman'a sahip olmasý lazýmdýr... Birkimsenin betahsis "insan" olmasý "Fâtih" olmasý için kâfideðildir. O imana sahip olmasý, o imanla beraber sevk uidare kabiliyetine, karar isabet ve sür'atine de sahipolmasý lâzýmdýr

    Adâlet'e sahip olmasý, adâletin icrâsýnýsüflileþtirmemesi, adâleti ve idareyi zâlimleþtirmemesi;adâleti "insanýn sevgisi"yle fakat "Allah'ýn kahrý"ylaberaber tatbik etmesi lâzýmdýr!..

    Kararlarýnda derin bir tefekkürün ve tedbirin dâimayer almasý ve cihan yýkýlsa kararlarýndan tâviz vermeme-si, "fikr-i tâkýyb"de emsâlsiz olmasý lâzýmdýr. Genç veyaihtiyar dâima canlý, güçlü, elindeki silâhý sýrtýndaki zýrhýsüs için taþýmayan, bahadýr-lýk ve cesâretinden kimseninzerrece kuþkusu bulun-mayan bir yiðit, bir civan-merd olmasý lâzýmdýr...ki,yirmi iki yaþýnda, atýnýnüzerinde ilerlediði zaman,arkasýndaki ordu peþindensel gibi aksýn!.. Ordusununfertlerinden bir tekinin bile,onun mertliðinden,cesâretinden, adâletinden,insâniyetinden ve îmânýn-dan þüphe etmemesilâzýmdýr...ki, Fâtih olabilsin!

    Önder bir þahsiyete

    sahip olmasý, "lider" vasfýný taþýmasý ve Kutup Yýldýzý gibiparlamasý lâzýmdýr. Yüzünü görmeyen askerin bile,gecenin karanlýðýnda onu semada görebilmesi lâzýmdýr.Bir güneþ gibi parlayan îmanla, azimle görülmesilâzýmdýr.

    Ve tabiî, emir ve kumanda kâbiliyetine sahipbulunmasý, bir"stratej" olmasý lâzýmdýr. Emrindekikuvvetlerin ona kayýtsýz-þartsýz itaat etmesi lâzýmdýr. O ki"i'lâ-yi kelimetullah" için cihâd emri vermiþtir. "Cihâd"ýnmânâsýný bilmesi lâzýmdýr. Cihâd'ýn mânâsýný bilmiyorsao bir katildir!. Yýðýnlarý, kendisine inanlarý ölüme sürükle-mektedir.

    Ama onun ordusundaki askerler, ölürken, Allah'ýnemrine inkýyadla onun emrini ayný seviyede görmüþlerve böyle þehid olmuþlardýr. Ona bu imân lâzýmdýr!.. O"þehâdeti" emrettiði zaman þehid olanlar bihakkýn þehidoldular. O "gazâ"yý emrettiði zaman gâzi olanlar bihakkýngâzi oldular!.. Onun askerleri, o, "fecr-i hücûm içindekitekbir aþkýna" þehâdet veya gaza rütbesine ulaþan asker-leri, münkâd olduklarý irâdeye meclüb olmalýdýrlar!.. O,mutlak itaat içindeki, o "methedilmiþ" askerler... Biraskerin, kumandanýna korkuyla, vazifeten veya öyleolmasý gerektiði için deðil; meclûbiyyetle inkýyâd içindeolmasý lâzýmdýr. Týrmandýklarý surlarýn üzerindearkadaþlarý perde-perde ölürken. Ölüm gözlerininönündeyken kan kokusu, barut kokusu etrafý sar-mýþken..þehâdete tereddütsüz koþacak derecede kuman-danýna meclüb olmasý lâzýmdýr...

    Fetih'den evvel her birisi günde kýrkar defa Sure-iFâtiha'yý okuyarak kendi nefislerini fethetmiþ, kendinefislerinde feth'i gerçekleþtirmiþ bu askerlerle Feth'imümkün kýlmak, ancâk o Fâtih'e müyesserdir. Bir ordu

    düþününüz ki, her biraskerinin nefsi "Fatiha"ile zaptedilmiþtir. Ýþte ozaman "Fâtih" olmanýzmümkündür! O sebepleResûlullah, sadeceKumandan'ý methet-miyor; "..yalnýz okumandan deðil, onunaskeri de mutluaskerdir.."diyor... Oasker ki, bu vasýflarýylaþu mübarek memleketibizlere hediye etmiþtir..O asker ki, hayatý veimâný idrak ede-

    "Fâtih Sultan Mehmed Olabilmek" "Fâtih Sultan Mehmed Olabilmek" Ahmed Aydýn Bolak

    bilmiþtir.. Onlarýn inancý-na göre Allah yolundaþehâdat, makamlarýn enyücesidir. Onlar, ruhlarýmusaffâ, azimleri nicesurlarý devirmiþ, dillerindekelime tevhid ile tekbir,gönüllerinde Resûlullah'ýnmüjdesi olan askerlerdir...

    Genç kardeþlerim!Yarýn her birinizin,

    bu memleketin Fâtih'iolmasý mukadderdir.Fâtih olabilmeniz içinevvelâ nefislerinizi fethet-meniz; evvelâ îmânlaahlâkýnýzýn, Allah'laDevletiniz'in birleþmesilâzýmdýr. Allah'laDevletiniz, imânlaahlâkýnýz ve hayâtýnýzlaimânýnýz bir olmadýðýmüddetçe, sizlerin,Fâtih'in nesilleri olmanýzmümkün deðildir!..Ýçlerinizden Fâtih'leryetiþtireceðiniz gibi,"Fâtih'in Askerleri" olmakmecburiyetindesiniz..

    Sizler, etrafýndaçepeçevre düþmanlayaþayan bir mübarek mil-letsiniz. Eðer Feth'in bin-inci yýlýný da yaþamaki s t i y o r s a n ý z .Torunlarýnýzýn torun-larýnýn, Feth'in bininciyýlýný bizim gibi hür vemüstakil bir vatanüzerinde yaþamalarýnýistiyorsanýz, her biriniz,Fâtih'in askeri gibi ahlakve amelde beraber olmakmecburiyetindesiniz. Size,tarihimizde sayýsýz örnekve nasihat vardýr. Amahiçbir örnek olmasa bile,Fâtih ve Fâtih'inAskerleri, ahlakýnýz için,imânýnýz için, Devletinizipâyidar kýlmak için sizekâfi örnektir."*Bkz: Lale Mecmuâsý Sayý:3 Kasým 1985Resim: Hayat Mecmuâsý Sayý:22, 29 Mayýs 1959

    Ýmtisâl-i “câhidû fi’llah” olupdur niyyetimDîn-i Ýslâm’ýn mücerred gayretidir gayretim

    Fatih Sultan Mehmed

  • Somuncu BabaEdebiyat

    Mayýs-Haziran 200014 Mayýs-Haziran 2000 15

    Madde âlemindegonca, servi, beyaz gülvardýr. Ýstenilen vesevilen þeylerdir. Bülbülbaharda bunlarýnâþýðýdýr. Ancak bülbülmecaz âþýkýdýr. Goncayerine senin aðzýný yanifenâfillahý, servi yerinesenin vahdetini, beyazgül yerine de senin yüzünü görmek istiyorum demek istiy-or.

    7. Ýdemem terk FFuuzzûûllîî ser-i kûyun yârunNe kadar zulm yiri ise manahoþdur vatanum

    (FFuuzzûûllîî,, yarin köyünü yani vahdet âlemini terk ede-mem. Orada her ne kadar mütemâdiyen bana zulmediliyor-sa da yine vataným bana güzeldir.)

    Aþýklarýn vataný evvelki makamlarý olan âlem-iervahtýr, Elest Bezmidir. Yârin diyârýnda yâr, daima âþýklarazulmeder. Bu onlarý olgunlaþtýrmak içindir.

    FFuuzzûûllîî'nin bu gazelde iþlediði konu çerçevesindeOOssmmaann HHuullûûssîî AATTEEÞÞ'in yazdýðý ve daha sonra DDîîvvâânn-ýýHHuullûûssîî-ii DDaarreennddeevvîî'nin 172. sahifesinde yer alan þiiri:

    11.. SSeenn-bbeenn ddeeyyuu ggeezzeerrddiimm iillmm-ii rrüüssuumm iiççiinnddeeBBuu bbeennlliiððiimm bbýýrraakkttýýmm,, ggeeççttiimm oo nnaazzllýý tteennddeenn

    (Sen-ben diyerek adet(ler) üzre ben de gezerdim.Usûlüne göre yaþardým. Ancak bu benliðimi býraktým"ben"likten ayrýldým, geçtim o nazlý tenden. Geçici olanýbýraktým. Benlik nefistir. Benlik dünyadýr.)

    22..BBiillddiimm kkii bbeennlliiððiimmmmiiþþ aarraaddaakkii oo ppeerrddeeBBeennlliiððiimmii yyookk eettttiimm,, ççýýkkttýýmm lliibbââss-ýý bbeennddeenn

    (Benimle o dost, o yâr, o sevgili -Hakk- arasýn-daki perdenin benim "benliðim" olduðunu bildim vebenliðimi yok ettim. O benlik donundan odünyalýðý temsil eden benlik elbisesinden sýyrýldým,çýktým. O zaman anladým ki yârim ile aramdakiengel benlikmiþ yani nefsimmiþ.)

    3.Bir mürde idi câným iþbu libâs içindeHayyým, hayâtý buldum çýkýnca ol kefenden

    (Anladým ki o benlik elbisesi içindeki diri gibigözüken caným hakikatte bir ölü idi. Ondan çýkýncadirildim, hayâtý buldum. Asýl kefenim meðer oelbise imiþ. Þimdi canlandým.)

    4. Gördüm ki benliðimdir boynumda bir selâsilTahrîk edince âný kurtuldum her resenden

    (Yine gördüm kiboynumda bir zincir gibiduran benim benliðimdir.Silkinince ondan, o baðdankurtuldum. Yani benlik zin-ciri beni dünyaya köle edenbir bað idi. Kendime gelip dekýmýldatýnca iþte o zamanbenliðin esaretinden kurtul-dum.)

    55.. GGeellddiimm cciihhâânnaa llââkkiinn bbiillddiimm kkii bbiirr ggaarrîîbbeemmBBeennlliikk bbeennii aayyýýrrmmýýþþ eeffssûûss kkii ooll vvaattaannddaann

    (Dünyaya geldim lâkin bir garib olduðumu gördüm.Yazýk ki o benlik beni o vatandan ayýrmýþ. Eyvah ki beniesas garîb býrakan beni yârimden ayrý düþüren yine benimbenliðimmiþ. Tabii ki burada vatan sevgilinin yaný, yârindiyârýdýr. Malumdur ki, "Ben" var iken "yâr" bilinmez. Yâreulaþýlmaz. "Benlik" baþka yer tanýmaz. Benlik gerçek dostaulaþtýrmaz. Benlik sadece kendini sevdirir. Öyle olunca dagarîb kalýrsýn, kimsesiz kalýrsýn.)

    66.. BBiirr sseess iiþþiittttii kkûûþþeemm kkoo bbeennlliiððiinnii yyâârr oollÇÇââkk eeyylleeyyüüpp ggiirriibbâânn ççýýkkttýýmm oo ppiirreehheennddeenn

    (Gönlüm-yüreðim bir ses iþitti; benliðini býrak dost ol,yakýn gel. Bunun üzerine o gömlekten yakasýný yýrtýp, par-alayýp çýktým. Yani çaðrý üzerine aþk arzusuyla hüzün-lendim ve silkinip, o gömleðimi yýrtýp bu varlýk elbisesindensoyundum.)

    77.. BBuu ssöözzlleerrii HHuullûûssîî yyaazzmmaakk mmuuhhââll oolluurrdduuDDââdd oollmmaassaayyddýý ttââ kkii ooll sseerrvv-ii kkaadd sseemmeennddeenn

    (HHuullûûssîî, bu sözleri yazmak mümkün olmazdý. Hulûsî,ta ki o servi -selvi- boylu deðerli yârim, o beyaz gülüm ihsanetmeseydi bu sözleri yazmak olur muydu? Olmazdý.)

    Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatý son dönem þair-leri içerisinde husûsî bir yeri olan Osman Hulûsi Efendi""DDîîvvâânn-ýý HHuullûûssîî-ii DDâârreennddeevvîî"" adlý eseri ile literatüregeçmiþtir. Ayrýca birçok üniversitede tez konusu olarak daele alýnmýþ ve iþlenmiþtir. Darende'de düzenlenen sem-pozyumlarda da O. Hulûsî ATEÞ'in edebî yönü, sahasýndaotorite ilim adamlarýnca dile getirilmiþtir.

    Biz bu yazýda söylenenleri tekrar etmekten çok onun"þiir yazma" noktasýndaki becerisi, pratikliði ve çabukluðuyanýsýra, duyuþ zenginliðini ortaya koyan bir þiirinden sözedeceðiz.

    Osman Hulûsî Efendi ile bir sohbetlerinde Darendeliâlim merhum Hacý Esat (Iþýk) Efendi Fuzûlî'den bir gazelokur ve arkasýndan; ""HHuullûûssîî ssaannaa bbiirr hhaaffttaa mmüühhlleett bbuunnaabbeennzzeerr-yyaakkýýnn ((bbuu mmaannaaddaa,, bbuu ççeerrççeevveeddee ddeemmeekk iisstteemmiiþþ)) bbiirrþþiiiirr ddee sseenn yyaazz.. GGöörreelliimm.."" Verilen sürenin bir hafta olduðunusöylerler. Hulûsî Efendi hemen oracýkta bir kaðýt kalemolarak on dakikada bir þiir yazmýþ. Sohbetin nihayetindeHacý Esat Efendi'ye uzatmýþ. Hacý Esat Efendi'nin cevabý;""PPeess ddooððrruussuu ssaannaa ssööyylleenneecceekk ssöözz yyookk.."" olmuþtur.

    Okuyucularýmýz için söz konusu þiiri de verdiktensonra bugünkü Türkçeyle açýklamaya çalýþacaðým.

    FFuuzzûûllîî'nin gazeli:

    1. Penbe-i merhem-i dað içre nihândur bedenümDiri oldukça libâsun budur ölsem kefenüm

    (Bedenim, yaralarýma konulan merhemli pamuklariçinde görünmez hâle gelmiþtir. Vücudumu kaplayan bupamuklar yaþadýkça elbisem, ölürsem kefenimdir.)

    Selamet, esenlik insanýn üzerine giydiði, sarýndýðý birelbise gibi düþünülmüþtür. Bu dünyada saadet de selâmetde geçicidir. Herþey deðiþir. Ýnsanýn elbisesi de kirlenir, eskirve deðiþtirilir.

    2. Câný cânân dilemiþ virmemek olmaz ey dilNe nizâ' eyleyelüm ol ne senündür ne benüm

    (Ey gönül! Caný, cânân istemiþ; vermemek olmaz.Niye boþ yere kavga edelim. O, ne senindir, ne de benim.)

    Gerçek sevgili âþýktan canýný ister, yani maddesini.Çünkü can, bana Hakk'ýn bir emanetidir. Onundur. Cangönülden ayrý ve hatta birbirine düþman durumundadýr.

    3. Daþ deler âhum ohý þehd-i lebün þevkindenN'ola zenbûr evine benzese beytü'l-hazenüm

    (Bal gibi tatlý dudaðýnýn arzusuyla ettiðim âhýmýn okutaþý deler. Bu yüzden hüzünlerle dolu evim, arý peteði gibidelik delik olsa buna þaþýlmaz.)

    "Beytü'l-hazen" hüzünler evi demektir. YakupPeygamber'in, oðlu Yusuf'un hasretiyle kederler içindeyaþadýðý evine denir.

    4. Tavk-ý zencîr-i cünûn dâ'ire-i devletdürNe revâ kim meni andan çýhara za'f-i tenüm

    (Boðazýma geçirilen delilik zinciri, benim için bir mut-luluk halkasýdýr. Vücudumun zayýflýðý beni o halkadançýkarsýn istemem.)

    Eskiden delileri boyunlarýndan veya ayaklarýndan zin-cir ile baðlarlardý. Þair, vücudunun zayýflayýp incelerek zin-cirin halkasýndan çýkýp kurtulacaðýndan korkmaktadýr.Çünkü o aþkla zincire vurulmuþ bir deli olmaktan mem-nundur. Daire, "halka" anlamýyla þair için bir mutlulukhalkasý olduðu gibi, devlet dairesi anlamýnda da kul-lanýlmýþtýr. O zaman da devlet dairesinde bulunmak"rahatlýk" içinde yaþamak demekti.

    5. Iþk ser-geþtesiyem seyl-i siriþk içre yirümBir habâbem ki hevâdan doludur pîrehenüm

    (Aþk ile avare dolanýp duruyorum. Yerim gözyaþlarýseli içinde olup gömleðim aþk havasýyla dolu bir su kabar-cýðýyým.)

    Habab içinde hava bulunan su üzerindeki kabarcýktýr.Akan, bir su üstünde âvâre döner dolaþýr. "Hava" tevriyelikullanýlmýþtýr. Hem su kabarcýðýnýn içindeki hava, hem deaþk arzusu ve hevesi demektir. Þair, kendisini, gömleði aþkarzusuyla dolmuþ olarak gözyaþý seli üzerinde bir kabarcýðabenzetmiþtir.

    6. Bülbül-i gam-zedeyem bâðu bahârum sensinDehen ü kadd ü ruhun gonce vü serv ü semenüm

    (Gamlý bir bülbülüm. Bahçem ve baharým sensin.Goncam, aðzýn; servim, senin boy bosun; benim beyaz gön-lüm de yanaðýndýr.)

    * Afyon Kocatepe Üniversitesi, Uþak Eðitim Fakültesi.

    Yrd. Doç. Dr. Cemil GÜLSEREN*

    bir þiir’in doðuþubir þiir’in doðuþuSomuncu Baba Edebiyat

    Divân-ý Hulûsi-i Darendevideki þiirin orjinali

    Esat Efendi ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (K.S)

  • Mayýs-Haziran 2000

    Somuncu Baba Basýndan

    17Mayýs-Haziran 200016

    Somuncu Baba

  • Somuncu BabaAltun Silsile

    18

    Somuncu Baba Altun Silsile

    Mayýs-Haziran 2000 Mayýs-Haziran 2000 19

    Semaili; Orta boylu, gökçek yüzlü ve esmer tenliydi.Nurlara mazhar olduðu , yüzünden belli eden simayasahipti. Keskin nazarlara sahip, Hacegan silsilesininköþe taþlarýndan birisi olan bu Pir ; Ramiten'e beþ, Buhara'yaonbeþ kilometre uzaklýktaki Semmas köyünde dünyayagelmiþlerdir. Hazret, memleketinde bir süre dini ilimlerin tah-sili ile meþgul oldu. Zahiri ilimlerinde belli bir derinlikkazandýktan sonra manevi ilimlere yöneldi. KendileriTarikat-ý Aliyyenin füyuzat ve tasarrufunu AzizanHazretlerinden almýþlardýr. Bütün yarýmlarý tamamlayýcý veHakk'ýn tasarrufunu en ücra diyarlara yetiþtirici, zahir vebatýn ilimlerinde zirveye çýkmýþ bir zat idi. Murakabe, müþa-hede ve keþif hallerinin tamamýyla donatýlmýþ bir ehli hal idi.Ziraatla ziyadesiyle uðraþmýþ, kendi üzüm baðýný budarken,nebatatýn tesbihini duyarak kesilen dallarýn Allah'ý zikretmesihalinden etkilenip, çoðu zamanlar býçak elinden düþerekseyr mertebesine geçmiþtir. Ali Ramiteni Hazretleri vefatýöncesinde ýhvanlarýna Muhammed Baba Semmasi'yi iþaretederek; " Buna baðlanýn,emrini tutun, sað olduðu süreceonun yanýndan ve yolundan ayrýlmayýn" diye vasiyettebulunmuþtur.

    Bu hasletleriyle beraber evvela Cenab-ý Hakk'ýn ihsanýve sonrada kendinden evvelki piranýn eriþilmez himmet-leriyle batýn alemine eþi bulunmaz mertler yetiþtirmiþ veonlara verdiði ýþýkla asýrlar ötesine yol göstermiþtir.Genellikle talebelerini kendisi seçerdi. Bunlara emsal; HaceDâniþmend, merd-ü meydan Seyyid Emir Külal, evladýndanolan Havace Mahmud ve en son din gününe kadar kurduðuyol hüküm ferma olan Hace Muhammed Bahaeddin-iBuhari ( Þah-ý Nakþibend) Hazretleridir.

    Semmasi Hazretleri, Emir Külal Hazretlerini er mey-danýnda güreþirken nazar etti. Onun gürbüz vucudunda enaz beni kadar güçlü maneviyat istidadýný keþfederek er mey-danýndan tutup gönül erleri meydanýna almýþtýr. Sýrtýnda kikispeti çýkartýp derviþlik kisvesini giydirdi ve gönül sultanlarýmakamýna erdirdi. "Bu er, zahirin deðil, batinin pehlivanýdýr.Nice insan onun elinden kemale erecektir" buyurmuþlardýr.

    Veliler baþbuðu olan Þah-ý Nakþibend Hazretleri dahadoðmadan Baba Semmasi tarafýndan Kasr-ý Hinduvan'dakeþfedilmiþtir. Zira Semmasi Hazretleri, müridleriyle Þah-ýNakþibendin ailesinin bulunduðu Kasr-ý Hindüvan dan

    Mevlüt SARIOÐLUNecmettin SARIOÐLU

    ÞHace Muhammed Baba Semmasi Hz.’nin Kabri / Semmas Köyü-BBuhara

    geçerken "Burada benim burnu-ma bir yiðit kokusu geliyor.Yakýnda bu yiðit sayesinde Kasr-ýHindüvan, Kasr-ý Arifan olsagerek."der. Birkaç zaman sonraköye tekrar gelen MuhammedBaba Semmasi Hazretleri, bu sefer"Koku artmýþ, bu yiðit dünya'yagelmiþ olmalý." der. Onun velayetkokusunu doðumundan üç günsonra ta Semmas 'da olan BabaSemmasi Hazretleri, Seyyid EmirKülal Hazretlerini yanýna alarakKasr-ý Hindüvan'a gelmiþtir. Dahaüç günlük bir ercümend olan ÞahýNakþibend Hazretlerini kucaðýnaalmýþ ve Seyyid Emir KülalHazretlerine emanet ederek þutembihatý yapmýþtýr;

    - "Emir! Bahaeddin bizimevladýmýzdýr. Onun þimdidenevladlýða kabul ettik. Benimmaneviyat sinemde neyi emdinse,ayný maneviyatý bu evladýmýzaaktarmazsan ruzi mahþerdemes'ulsun. Emaneti evvele Cenab-ý Hakk'a sonra da sizedir." DiyerekEmir Kûlal Hazretlerini bu hususta uyarmýþlardýr. Bu sözlerüzerine Emir Külal Hazretleri de gayrete gelip" Bu konudakiemirleriniz baþým üzerine baþým üzere. Emirlerinizi yerinegetirme konusunda ihmal gösterir, gevþek davranýrsam mertdeðilim" demiþtir. Bu þahitli ispatlý mukavele ile BahaddinNakþibend Hazretlerinin irþad hizmeti Emir KülalHazretlerine havale edilmiþtir. Daha sonra da Ýhvanýnadönerek "Dünyaya gelmeden kokusunu aldýðýmýz yiðit iþtebudur. Zamanýnýn en büyük imam ve mürþidi olacaktýr"buyurmuþlardýr.

    Bahaddin -i Buhari Hazretleri anlatýr ki;“Evlenmek istediðim zaman büyük babam beni,

    uðurlu ayaðýyla hanemizi bereketlendirsin ve bize yardýmcýolsun diye Þeyhi Muhammed Baba Semmasi Hazretlerinegönderdi. Ona, gideceðim günün gecesi, içimde gözyaþý vedua isteði kabardý. Muhammed Baba Semmasi Hazretlerininmescidine gidip, iki rekat namaz kýldým. Cenab-ý Hakk'aþöyle dua ettim. " Ýlahi! Bana belalarýna karþý tahammül içinkuvvet ve aþkýn yüzünden doðacak mihnetlere, meþakkat vesýkýntýlara karþý güç ver." Sabahleyin hocamýn huzurunavardýðýmda :

    - Bir daha dua ederken “Ýlahi ! senin rýzan neredeyse,kulunu orada bulundur diye dua et.” Eðer Allah dostunabela gönderirse, yine inayetiyle belaya sabýr ve taham-mülünü de ihsan eder. Ancak Allah'tan ne geleceðini bilme-den, bela ister gibi dua etmek doðru deðildir, buyurdu.

    Bir gece ki halimi keþfettiðimi anladým.Yine Þah-ý Nakþibend Hazretleri anlatýr ki;

    “Bu görüþmeden sonrasofra hazýr oldu. Birlikte sofrayaoturup karnýmýzý doyurduk.Sofradan çekildikten sonraMuhammed Baba SemmasiHazretleri bana bir ekmek parçasýuzatýp, saklamamý emrettiler.Hikmetini anlamadým ve düþün-meye baþladým. " Sofradan dahayeni kalktýk. Bu ekmeði neyapacaðým acaba?" O sýradabana;

    -Faydasýz düþüncelerdenkalbi muhafaza etmek lazýmdýr,diye buyurdu.

    Ben mahcubiyetle boynu-mu eðip teslimiyet gösterdim.Birlikte bir köye gitmek üzere yol-culuða çýktýk. Bir tanýdýðýn evineabdest tazelemek için misafirolduk. Misafir olduðumuz evsahibi çok sýkýntýlýydý. Sebebisorulduðun da ; Ýkram edecek birkâse sütü olduðunu, ancak sütebatýracak ekmeði olmadýðýnýsöyledi. Bunun üzerine SemmasiHazretleri bana dönerek;

    - Ýþte sakladýðýn ekmeðin sahibi bu. Sakladýðýn ekmeðibuna ver, diye buyurdular." Meydana gelen bu haller, benimona karþý olan hayranlýk ve baðlýlýðýmý daha da artýrdý."

    Muhammed Semmasi Hazretleri, aþklý, cezbeli veçoþkulu bir mürþiddi. Kendisine ait bir üzüm baðý vardý.Çoðu kere üzümleri kendi elleriyle budardý. Ancak budamasýrasýnda bazen kendinden geçer, aklý baþýndan gider, ken-disi de yere yýðýlýrdý. Bu hal belki nebatatýn tesbihini duymasýve kesilen dallarýn tesbihinden farið olduðunu hissetmesisonucu meydana gelen üzüntünün eseriydi.

    Tasavvuf alemine; Hace Sufi Suhari, Hace DaniþmendAli ve Külal gibi þahsiyetleri kazandýrmýþtýr.

    Görülüyor ki ; Havace Semmasi Hazretleri keramet vekeþifte son noktaya gelmiþtir. Her ne kadar bu alemde ke-ramet ve keþif ölçü olmasa dahi, bazý cevherlerin tespitindeve mütereddid itikata sahip kiþileri iknasýna baþvurulan birunsur olmuþtur. Çünkü adý geçen Pir; Emir Külal Hazretlerinigüreþ meydanlarýnda takip etmiþ ve onu mübarek nazarýylaavlayarak kendi terbiye ve irþadý altýna almýþtýr.

    Buhara ziyaretimiz esnasýnda Muhammed BabaSemmasi hazretlerinin mütevazi kabrini ziyaret ettik. Buharayakýnlarýndaki Semmas tümeninde tuðla iþlemeli Taç kapý-dan geçildikten sonra etrafý açýk, tuðla ile örülen mezarýnbazý kýsýmlarý mermerle kaplanmýþ mütevazi bir kabir.Baþýnda üç tuð var. Eski kabir kitabesi ve yeni kitabesi var.Eski mescidinin yanýnda yeni mescid inþa edilmiþ. Etrafýndakayýsý bahçeleri ve yerleþim merkezi var.

    Hâce MuhammedBaba Semmasi K.S.Hâce MuhammedBaba Semmasi K.S.

    Hace Muhammed Baba Semmasi Hz.’nin Külliyesinin Giriþ Kapýsý

  • Somuncu BabaAltun Silsile

    Mayýs-Haziran 200020 Mayýs-Haziran 2000 21

    Somuncu Baba

    slâmi ilimlerden biri olan Tasavvuf, Ýslâm güneþinin alemedoðduðu ilk günden beri bir çok müslüman tarafýndan elealýnmýþ ve çeþitli yöntemleriyle tanýtýlmaya çalýþýlmýþtýr.

    Bazý Alimler onu nesir yanlarýyla anlatýrken, kimileri de,bu konuda "þiirle anlatým" tercih etmiþlerdir. Dinî hayatýtamamlama konusunda olan tasavvufa yönelik bu ilgi, oran-larý farklý olsa da, müslüman olan her millet için sözkonusudur. Nitekim bugün, tasavvufu; mahiyetini ve bu hay-atý yaþamanýn sonuçlarýný anlatan, farklý lisanlarla yazýlmýþ birçok esere, özellikle arapça ve farsça kaynaða. sahip bulun-maktayýz.

    Kendileriyle iftihar ettiðimiz ecdadýmýz da, Ýslamlamüþerref olduktan sonra, bilhassa iç derinliðini ve gönüldünyasýný imar etmeyi esas almasý sebebi ile, tabiatýna uygungörerek tasavvufu, içten benimsemiþ ve dini hayatlarýnda builme geniþçe yer vermiþlerdir.

    Bunun tabiî bir sonucu olarak bir çok mutasavvýfýmýz,mahiyeti, konularý ve sonuçlarýyla tasavvuf ilmini,"Divan"larýnda veya baþka bir isimle telif ettikleri eserlerindemanzum olarak, özellikle mana derinliði ve edebî üstünlüðübakýmýndan etkileyici bir þekilde anlatmýþlardýr. Bu konudabugün, bir bakýma dünyanýn ilgisine mazhar olan ve müslü-manlar için de birer öðünç vesilesi bulunan Mevlana'yý,Yunus Emre'yi unutmak mümkün mü ? Ayrýca memnuniyetleifade etmek lazým ki, ülkemizin bir çok bölgesinde niceYunuslar Mevlanalar yetiþmiþtir ve yetiþmeye devam edecek-tir. Halkanýn çaðýmýzdaki temsilcilerinden olarak merhumOsman Hulûsî Efendi'yi ve merhum Halil ÝbrahimSoðukoðlu'nun adlarýný anmadan geçemeyiz.

    Genelde dini ilimleri tahsil etmenin ardýndan tasavvufýeðitimlerini, seyr ü sülükleriyle ikmal eden bu muhtereminsanlar; zengin mana dünyalarý, derin feraset ve basiretler vegönülleri cezbeden imrendirici davranýþlarýyla bir çok dini ilimve irfanlarý, manzum olarak pek etkileyici bir þekilde dile getir-miþ, böylece bir çok tasavvufý anlayýþýn halk tarafýndannesilden nesile aktarýlmasýna vasýta olmuþlardýr. BununKafkaslarýndan Balkanlara kadar Osmanlý ülkesinin hertarafýnda dini bilgilerin yerleþmesinde ve islamî geleneklerindoðup geliþmesinde gözardý edilemeyecek bir anlamý veönemi vardýr.

    Takdir edileceði gibi bir teblið sýnýrlarý içerisinde, "TürkÞiirinde Tasavvuf" konusunu ele alýp örnekleriyle anlatmakmümkün deðildir. Bu itibarla, tasavvufu çeþitli yönlerindenele alýp tanýtan Þeyh Ýbrahim'in "Tasavvuf" adlý uzunca þiirinibir örnek olarak vermek istiyorum. Bundan sonra da, mer-hum Osman Hulûsî Efendi'nin "DÝVAN-I HULÛSÎ-ÝDARENDEVÝ" isimli divanýnda yer verdiði bazý görüþlerinekýsaca temas edip sözlerimi noktalamak durumundayým.

    Tasavvuf üzerinde görüþ beyan edenler, bazen onu tarifederken bazan da tasavvufý hayatýn herhangi bariz bir özel-liðine dikkat çekmiþlerdir. Mesela Þeyh Galib (v.1799), hermüslümanýn, ama bu arada özellikle mutasavvýfýn en barizvasýflarýndan biri olan ilahi iradeye teslimiyetine deðinerek bir

    þiirinde þöyle demekte-dir:

    Tedbirini terkeyle takdir Huda'nýndýr.

    Sen yoksun obenlikler hep vehm ügümanýndýr.

    Dini ilimlerdenbiri olan tasavvufun,Kur'an ve Hadis'tekiasýllarýna baðlý kalarakbu çizgisinin dýþýna çýk-mamasý, üzerine önem-le durulan konulardanbiridir. Bu hassasiyet,islamýn ilk yýllarýndanitibaren canlý tutulmayaçalýþýlmýþtýr. Örnekolarak, farklý dönemlerde yaþamýþ tasavvuf tarihinin mümtazþahsiyetlerinden üç ulu mutasavvýfýn görüþlerine kulak vere-biliriz:

    Cüneyd Baðdadi: "Bir kimse ki sözünde, hâl vehareketinde Kitab ve Sünnet'e uymazsa,ona uyulmaz" buyu-ruyor.1

    Hoca Bahaeddin Nakþibend (v. 791/1389): "Bütün hâl-lerinde ayaðýný emîr ve nehiy seccadesi üzerine koyasýn.Sünnete baðlanýp mucibince amel edesin. Tâviz ve bid'atlar-dan uzaklaþýp, her an Rasülullah (s.a)'in hadislerini rehberkabul edesin."2

    Mevlânâ Celâleddin Rûmi: "Ben can tende dur-dukça, Kur'an'ýn bendesiyim ve Muhammedü'l-muhtar(s.a.)'in yolunun topraðý, ayaðýnýn tozuyum. Eðer biribenim sözlerimde, bundan baþka bir þey naklederse,naklettiði sözden de, kendisinden de rahatsýz olu-rum."3

    Olanlar Þeyhi Ýbrahim Efendi (v 1066/1655): Tasavvufitâriflerin en seçkinlerini "Tasavvuf" adlý manzûmesindetoplamýþtýr. Manzûmenin her beyti ayrý bir târifýmâhiyyetindedir.4

    AKSARAY OLANLAR DERGAHl ÞEYHÝÝBRAHÝM EFENDÝ'NÝN TASAVVUF MANZÛMESÝ

    1. Bidâyette tasavvuf sîfâ bî-can olmaða derler Nihâyette gönül tahtýnda sultan olmaða derler

    Tasavvuf mesleðine intisab etmek istiyen sîfâ, budergâha girerken, maddî varlýðýndan sýyrýlmalý ve kendindebir varlýk görmelidir. Bu tarzda baþlayan manevi yolculuðun(seyr u sülük) nihayetine ulaþan kimse gönül tahtýnýn sultânýolur.

    2. Tarikatte ibarettir tasavvuf mahv-ý süretten Hakikate suray-ý sýrda mýhmân olmaða derler

    Tarikatta tasavvuf; suretin (maddi varlýðýn) yok farzedilmesinden ibarettir. Bu yolda hakikate ulaþanlar, ilahi olansýr sarayýnýn misafiri olurlar.

    Doç. Dr. Yakup ÇÝÇEKM.Ü. Ýlh. Fak. Öðretim Üyesi

    Türk Þiirinde Tasavvuf ve

    DÝVAN-I HULÛSÎ-Ý DARENDEVÝÝÝ

    Türk Þiirinde Tasavvuf ve

    DÝVAN-I HULÛSÎ-Ý DARENDEVÝ

    Dediler Kutb’ul Evliya Muhammed Baba SemmâsiGeçüp a’la dan â’laya urûc etdi anýn câný

    Muhammed Baba Semmasi Hazretlerinin Kabir Kitabesi ve Kitabenin Manzum Türkçe'si;

    Cenab-ý Zülcelal o hakikat erlerinin nazarlarýndan veyüce himmetlerinden bizleri ayýrmasýn. Hicretin 755 se-nesinde Bað-ý Rýdvan'a ulaþan bu pirimizi de bizdenhoþnud etsin. Amin

    BBiissmmiillllaahhiirrrrrraahhmmaanniirrrraahhiimm

    Bakilik ve yalnýzlýk Allah'ýn sýfatýdýrHakk'ýn nice sevgili veli kullarý vardýr

    Onlar için korku ve hüzün yok dû cihandaEn makbul insanlardýr onlar Hakk'ýn yanýnda

    Bu mütevazi kabir mukaddes bir mekandýrAllah'ýn rahmetine kavuþmuþ bir Pîrandýr

    Mevla'nýn maðfireti bu þeyhin üzerine Tariki Hacegândan olan gönül erine

    Muhammed Baba Semmasi Hazretleri Cenab-ý Allah vermiþ buna nice sýrlarý

    Öyle bir mürebbi ki talebe bir ercümendOndan feyiz alacak Bahaeddin Nakþibend

    Vefaatýndan önce çok iþaret etmiþtirSeyyid Emir Külal'e emanet eylemiþtir

    Allah bu velileri insanlýk için mürþidKurtarýcý olarak göndermiþ sýrr-ý tevhid

    Hicri yediyüz ellibeþ senesindeVuslatý mevla oldu ol bekâ ülkesinde

    Bu köyde medfundürur mübarek kabirleriCennetiyle müþerref kýlsýn Allah bizleri.

    KAYNAKLAR:1-Ýslam Alimleri Ansiklopedisi s;276-2992- Allah Dostlarý C:7, s: 261-263

  • Mayýs-Haziran 2000 23Mayýs-Haziran 200022

    Tasavvuf, Hakk'ýn ilmine kalbini mahzen etmektedir.Ledünnî ilme sahip olmak ve bu suretle beþeriyete faydalýhale gelmektir. Bu sayede bir katreden ibaret bulunan sîfâumman haline gelmiþ olur.

    19.Tasavvuf külli yakmaktýr vücudun nâr-ý lâ. ile Tasavvuf nâr-i illâ ile insân olmaða derler

    Tasavvuf, mâsivayý yok farzetmek, onu "lâ" ateþiyleyakmak ve "illâ" nûruyla insân-ý kâmîl olmaktýr. (Lâ mevcûdeillâ Hu).

    20.Tasavvuf onsekiz bin aleme dopdolu olmaktýrTasavvuf nüh felek emrine ferman olmaða derler

    Tasavvuf, kâinattan haberdar olmak, onsekiz bin âlemhakkýnda bilgi edinmek, eyþanýn künhüne vukuf kesbedipdokuz feleðin (güneþ sistemi) emrine ferman olmaktýr.

    21.Tasavvuf "kul kefâ billâh" ile da'vetdürür halkýTasavvuf "irciâ" lafzýyla mestân olmaða derler

    Tasavvuf, "kul kefâ billah"5 âyetiyle insanlarý Hak yoladâvet etmek, "irciâ"6 emrinin zevkiyle kendinden geçmektir.

    Ehl-i tevhid olmak istersen sivâya meyli kesAç gözün merdâne bak, Allah bes, bâkâ heves!22.Tasavvuf gande bin kerre ölüp yine dirilmektedir

    Tasavvuf cümle âlem cismine cân olmaða derlerTasavvuf, Hakk'ýn namütenahi kudretini müþahade

    edip kendinden geçmek, ölmeden evvel ölmek, rûhen dirikalmaktýr. Tasavvuf, bütün alemin cisminin rûhu olmak,onlarý ihyâ etmek, Hakk Teala'nýn "Hayy" isminin mazharlarýolmaktýr.

    23.Tasavvuf zât-ý insan zât-ý Hak'da fani olmaktýrTasavvuf "kurbu" ve ednâ'da pinhân olmaða derler

    Tasavvuf, sufinin kendi varlýðýný, gerçek varlýkla yoketmesi, bu sayede "Kurbu ev ednâ" makamýna ulaþmasýdýr.7

    24.Tasavvuf câný cânâna verip âzâde olmaktýrTasavvuf cân-ý cânân cân-ý cânân olmaða derler

    Tasavvuf, caný sevgiliye verip, mâsivâ sûretinden kur-tulmak, gerçek sevgilinin caný olmaktýr.

    25.Tasavvuf bende olmaktýr hakikat hak ey ÝbrahimTasavvuf þer-i Ahmed dilde bürhan olmaða derler

    Tasavvuf, Allah Teâlâ'ya kul olmak, Peygamber (S.A.V)Efendimiz'in þeriatini gönülde bir delil olarak yaþatmaktýr.

    Aslýnda sahabe yolunu izleyen Allah'ý devamlý olarakaklýnda tutan, kalp temizliðini her þeyin üstünde gören, kendi-lerini gaflet ve dünya hayatýnýn kötü etkilerinden koruyan, içkuvvetlerini ve ruhi kabiliyetlerini geliþtirmeye çalýþanmü'minlerin yoluna "tasavvuf" denmiþtir.

    Tasavvuf, marifetullah denilen Yüce Allah'ý bütün isimve sýfatlarý ile tanýmak ve nefsi tezkiye etmek için gerekli olanbilgi ve eðitimi veren dini bir ilimdir.

    Yine tasavvuf, Ýnsan'ýn Yüce Allah tarafýndan sevilmesive buna baðlý olarak da Yüce Mevla'yý sevmesi için gerekliolan tüm konularý ele alýp inceler.

    Diðer taraftan þunuda bilmek lazýmdýr ki, ruhani ve ilahialeme ait binlerce tecelliyi içinde bulunduran tasavvuf, özüitibariyle dile getirmekten uzaktýr. Bu itibarle onun hakkýndasöylenecek sözler, bir oluþu bir realiteyi ifade zaruretininsürüklediði mecburiyetin bir ürünüdür. Çünkü dinin zahirinide aþan bir iç tecrübenin kazandýrdýðý bilgi, geride býraktýðýþubelerin terimleri ile açýklanamaz.

    Gerçekte tasavvufun iki ana kaynaðý vardýr. Bunlardan

    biri Kur'an, diðeri de sünnettir. Ciddi her araþtýrma, tasavvu-fun kavram ve terimlerinden adap ve erkanýna kadar bütünvarlýðýyla bu iki kaynaða dayandýðýný gösterecektir.Müessesenin Peygamberimiz devrinde Bu adla anýlmamýþolmasý, o zaman olmadýðýný ifade etmez.

    A. NEFÝS TEZKÝYESÝMerhum Hulûsi Efendi, divaný'nýn hemen baþýnda nef-

    sin tezkiyesine ve onun isteklerine boyun eðmeyip ona hakimolmaða deniyor. Bilindiði gibi kemal yolculuðunda önce kötüalýþkanlýk ve davranýþlardan kurtulmak ve sonra da iyi huylarýkazanmak gelir:

    Gönül, nefsine hakim oluben eyle zafer peyda,Ziyasý, kalbi rûþen kýlmaða et bir kamer peyda.

    Gönül pasýn silip at, cümle pak olsun için dýþýnHakayýk gevherine et derununda makar peyda.8

    Ey gönül hak idi, aslýn sen yine hak olagör,Derd Hakký'yla yanûben cümleden pak olagör.

    Sana can u dil verüben ismini Adem koydu,Nefsini katl eyleyüben kurb-i levlak olagör.

    Þuðl-i dünyadan arýt içini hiç çekme elem,Nûr-i aþk ile tutuþup sinesi çak olagör.

    Kendini mir'at kýl ta kim tecelli ede hakk,Bu varlýk ile nahrem-i Settâr'e varýlmaz.

    3. Bu âb u killibasýndan tasavvuf âri olmaktýr Tasavvuf cism-i sûfi nâr-i yezdân olmaða derler

    Tasavvuf, toprak ve sudan ibaret olan sûretten temi-zlenmektir. Varlýðýndan soyulan derviþ, cismini saflaþtýrarak,Allah Teâlâ'nýn nurû olur. (O'nunla görür, O'nunla iþitir,O'nunla tutar ve O'nunla yürür.)

    4. Tasavvuf lem'ayý enârý mutlaktan uyarmaktýr. Tasavvuf (teþ-i aþk ile sûzân olmaða derler

    Tasavvuf, gönülde mutlak nûrlardan bir ýþýk yakarak,aþk ateþi ile yanýp tutuþmaktýr.

    Aþk bir þem-i ilahidir benim pervânesi Þevk bir zincirdir gönlüm anýn divanesidir.Þeyh Galip (v.1799)5. Tasavvufta þerâit nâme-i hestâði dürmektir

    Tasavvuf ehl-i þer'u ehl-i iman olmaða derlerTasavvufta esas olan, varlýk kitabýný dürerek, varlýðýn-

    dan geçmektir.Bana bende demen bende deðilem Bir ben vardýr bende. benden içeruYunus EmreTasavvuf, hem þerîat, hem îman ehli olmaktýr. 6. Tasavvuf ârif olmaktýr hakîmen âdetullâhaTasavvuf cümle ehli derde dermân omaða derlerTasavvuf hakimâne

    bir tarzda âdetullâhý (sün-netullah) anlamak, bütündert sahiplerinin derdinederman olmaktýr.

    7. Tasavvuf ten týl-sýmýn ism miftâhýyla açmak-týr.

    Tasavvuf bu imâretkülli vîrân olmaða derler.

    Her düðümün bir týl-sýmla açýldýðý söylenir. Tenintýlsýmý da "Allah" ismininanahtarý olan "Bismillâh" ileaçýlýr. Tasavvuf ma'mûr olanbu varlýðý tamâmen vîrânetmek, nefse nisbet ruhubeslemektir.

    8. Tasavvuf sîfâ kâlâhâle tebdîl eylemektir bil

    Dahi her sözki söyler âb-ý hayvân olmaða derlerTasavvuf, sûfinin kâlini (sözünü ve bilgisini) hale tebdîl

    etmesidir. (Ýlmiyle amil olma) Hâl ehli olan, söylediklerini vebildiklerini bizzat yaþayan bir kimsenin her sözü, baþkalarý içinhayat iksiri hükmündedir.

    9. Tasavvuf ilm-i ta'bîrât u te'vîlâtý bilmektir.Tasavvuf can evinde sýrr-ý Sübhân olmaða derler

    Tasavvuf, ta'bir ve te'vil ilmine vâkýf olmak, Kitap veSünnet'in esrarýný anlamaktýr. Tasavvuf kalbi, ilahi sýrlarýnmecrasý ve mir'âtý yapmaktýr.

    10. Tasavvuf hayret-i kübrâda mest ü vâlih olmaktýr.Tasavvuf Hakk'ýn esrârýnda hayrân olmaða derler

    Tasavvuf, büyük bir hayret ve dehþetle kendindengeçmek, Hakk'ýn namütenahi esrarý karþýsýnda hayran kalýpürpermektir.

    11. Tasavvuf kalb evinde mâsivâllahý gidermektirTasavvuf kalb-i mü'min arþ-ý Rahman olmaða derler

    Tasavvuf, gönül hanesinden mâsivâyý temizlemek,kalbini Rahman'ýn arþý yapmaktýr.

    Kalb-i mü'min arþ-ý Rahman'dýrÂný yýkmak ziyade tuðyandýr.12. Tasavvuf her nefeste þarka vü garba eriþmektir

    Tasavvuf bu kamâ halka nigehbân olmaða derlerTasavvuf, her an, þarkta ve garbtaki müslümanlarý

    düþünmek, onlarýn sevincine ve tasasýna ortak olmak, ihtiyaçsahiplerine hizmet etmektir. Tasavvuf, bütün halký görüpgözetmeye çalýþmaktýr.

    13. Tasavvuf cümle zerrat-ý cihanda Hakk'ý görmektirTasavvuf gün gibi kevne nümâyan olmaða derler

    Tasavvuf, cihanýn bütün zerrelerinde Hakk'ý müþahadeetmektir. Sûfi güneþ gibidir. Ýnsanlarý zulmetten nûra ulaþtýrýr.

    Bir kitabullah-ý a'zandýr serâser kainatHangi harfi yoklasan manasý hep Allah çýkar.14. Tasavvuf anlamaktýr yetmiþ iki milletin dilin

    Tasavvuf âlem-i akla Süleyman olmaða derlerTasavvuf, yetmiþ iki milletin dilini bilmek, herkesin

    halinden anlamaktýr. Hz. Süleyman nasýl kuþ diline varýncayakadar bütün di1leri biliyorsa, tasavvuf erbâbý da akýl alemine

    Süleyman olmalýdýr.15. T a s a v v u f

    urvetü'l-vüska-i yükün cânile çekmektir

    Tasavvuf mazhar-ýâyât-ý gufrân olmaða derler

    Tasavvuf. Kur'an-ýKerim'in hükümlerinebütün gücüyle baðlanmakve ölünceye kadar buinancýný devam ettirmektir.Böyle bir davranýþ içindebulunan sîfâ, gufran âyet-lerinin mazharý olur.

    16. Tasavvuf ism-i a'zamla tasarruftur bütünkevne

    Tasavvuf câmi-iahkâm-ý Kur'an olmaðaderler

    Tasavvuf, bugün kâinâta "Ýsm-i a'zam"la tasarruf etmek-tir. Böyle bir davranýþ içinde bulunan sîfâ, gufran âyetlerininmazharý olur.

    17. Tasavvuf her nazarda zât-ý Hakk'a nâzýr olmaktýrTasavvuf süfiye her müþkil âsân olmaða derler

    "Ýsm-i a'zam", Allah Tealâ'nýn Kur'an-ý Kerim'de geçenyüz isimden doksan dokuzu belli olan "Esmâü'l-Hüsnâ"sýnýnfevkindeki adýna verilen isim olarak bilinir. Herkes tarafýndanbilinmeyen bu isme vâkýf olan kimse Allah Teâla'nýn izniyletasarruf imkanýna sahip olur diye bir inanç vardýr.

    Tasarruf sâhibi Allah Teâlâ'dýr. Cenâb-ý Hakk`ýnnâmütenâhi olan esmâ ve sýfâtýnýn tecellileri, çeþitli suretlerdehariçte zahir olur.

    18.Tasavvuf ilm-i Hakk`a sinesini mahzen etmektedir Tasavvuf sifâ bir katreyken; ummân olmaða derler

    Somuncu Baba SempozyumSomuncu BabaSempozyum

    Es-SSeyyid Osman Hulûsi Efendi (K.S)

  • Mayýs-Haziran 2000

    Somuncu Baba Sempozyum

    25

    Somuncu BabaSempozyum

    Tevbe, saliklerin vuslata ermeleri için ilk menzilleridir.34

    Enes b. Malik, Nebi (a.s)'ýn þöyle buyurduðununaklediyor "Allah'ýn en çok sevdiði kimse, tevbe edengençlerdir."(35)

    Aslý günahlardan piþman olmak demek olan tevbehakkýnda bir çok ayet olduðunu biliyoruz. Bir kýsmý þunlardýr:2/160; 3/86-90, 135, 136; 4/17, 18, 26, 110; 5/39, 40; 7/135;9/104, 112; 17/25; 19/60; 25/70, 71; 43/25; 66/8; 85/10;39/54; 11/3-5.

    Merhum müellifin bu konudaki fikir ve gayretleri tama-men yerindedir.

    G. ÖLÜMBugün yarýn diye diye geçti ömür, gitti ömür,Beyhude gam yiye yiye, geçti ömür, gitti ömür,

    Bir yâre dil baðlamadýn, eksiðini saðlamadýn,Gece-gündüz aðlamadýn, geçti ömür, gitti ömür.36

    Elinde var iken fýrsadý ganimet bilHeba olmadan ömür tahrik-i Mustafa'yý tut.37

    Bir gün gelir bu hayat-ý alem hayal olur,Dehrin nesi varsa cümle pâ-mâl olur.

    Her demi zevk ile geçen eyyamýn,Akib