Download pdf - Dil ve Anlatım 4

Transcript
Page 1: Dil ve Anlatım 4

ANKARA 2013

T.C.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI

(AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ - MESLEKİ AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ)

DİL VE ANLATIM4

YAZAR

Köksal DOĞAN

DERS NOTU

Page 2: Dil ve Anlatım 4

Copyright © MEB Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Tümü ya da bölümleri izin

alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Yazar : Köksal DOĞAN

Grafik : Hatice DEMİRER

Resimleme : Sevgi MERT

Kapak : Güler ALTUNÖZ

MEB HAYAT BOYU ÖĞRENME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI

AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI DERS NOTLARI DİZİSİ

Page 3: Dil ve Anlatım 4
Page 4: Dil ve Anlatım 4

ATATÜRK'ÜNGENÇL‹⁄E H‹TABES‹

Ey Türk gençli¤i! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türkcumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Butemel, senin, en k›ymetli hazinendir. ‹stikbalde dahi, seni, buhazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî,bedhahlar›n olacakt›r. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaamecburiyetine düflersen, vazifeye at›lmak için, içindebulunaca¤›n vaziyetin imkân ve fleraitini düflünmeyeceksin!Bu imkân ve flerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahüredebilir. ‹stiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düflmanlar,bütün dünyada emsali görülmemifl bir galibiyetin mümessiliolabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatan›n, bütün kaleleri zaptedilmifl, bütün tersanelerine girilmifl, bütün ordular› da¤›t›lm›flve memleketin her köflesi bilfiil iflgal edilmifl olabilir. Bütün bufleraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketindahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâh›yanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri flahsîmenfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düflmüfl olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâd›! ‹flte, bu ahval ve flerait içindedahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmakt›r! Muhtaçoldu¤un kudret, damarlar›ndaki asîl kanda, mevcuttur!

Page 5: Dil ve Anlatım 4

..MUSTAFA KEMAL ATATURK

Page 6: Dil ve Anlatım 4
Page 7: Dil ve Anlatım 4

İÇİNDEKİLER

1. ÜNİTE

ANLATIM TÜRLERİ

1.1. ÖYKÜLEYİCİ (HİKÂYE ETME) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 11

1.2. İSİMLER _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 17

2.1. BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 23

2.2. SIfATLAR (ÖN AD) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 28

3.1. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 35

3.2. ZAMİRLER (ADILLAR) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 42

4.1. DESTANSI (EPİK) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 46

4.2. EMREDİCİ ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 52

4.3. fİİL (fİİL), fİİLİMSİ (fİİLİMSİ) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 57

5.1. ÖĞRETİCİ ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 70

5.2. AÇIKLAYICI ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 74

5.3. TARTIŞMACI ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 77

5.4. KANITLAYICI ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 81

5.3. ZARf (BELİRTEÇ) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 86

6.1. DÜŞSEL (fANTASTİK) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 91

6.2. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 98

6.3. EDAT (İLGEÇ) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 103

6.4. BAĞLAÇLAR _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 108

7.1. SÖYLEŞMEYE BAĞLI (DİYALOG) ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 116

7.2. MİZAHİ ANLATIM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 122

7.3. ÜNLEM _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 130

ÜNİTE DEĞERLENDİRMESİ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 135

YANIT ANAHTARI _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 140

KAYNAKÇA _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 141

Page 8: Dil ve Anlatım 4
Page 9: Dil ve Anlatım 4

1. ÜNİTE

ANLATIM TÜRLERİ

1. “Çalıkuşu” romanı ile “Otuz Beş Yaş” şiirini bulup inceleyerek anlatım yönünden karşılaştırınız?

2. Anlatım türlerini araştırarak bu türlerin özelliklerini belirleyiniz?

3. Sözcük türlerinin işlevlerini araştırınız?

İnsan yalnız sözle insandır ve sözle bağlanırız birbirimize.Montaigne

Page 10: Dil ve Anlatım 4

10

DİL VE ANLATIM 4

NELER ÖĞRENECEĞİZ

Bu ünitenin sonunda;

1. Öyküleyici (hikâye etme), betimleyici (tasvir etme), coşku ve heyecana bağlı (lirik), destansı (epik), öğretici, düşsel (fantastik) ve söyleşmeye bağlı (diyalog) ve mizahi anlatım türlerinin özelliklerini belirleyecek,

2. İsim (ad), sıfat (ön ad), zamir (adıl), fiil (eylem), fiilimsi (eylemsi), zarf (belir-teç), edat (ilgeç), bağlaç ve ünlemi inceleyip kavrayacaksınız. Bu ünitede yer alan metinleri dikkatle okuyunuz.

ANAHTAR KAVRAMLAR

isimöyküleme

bağlaç

lirik

söyleşmeye bağlı

ön ad

tasvir etme

ünlem

düşselöğretici anlatım

destansı

Page 11: Dil ve Anlatım 4

11

DİL VE ANLATIM 4

1.1. ÖYKÜLEYİCİ (HİKÂYE ETME) ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Penguenlerin sırayla suya atlamaları öyküleyerek anlatılabilir mi? Neden?2. Geçen yıl yaşadığınız bir olayı, nerede geçtiğini de belirterek kısa bir öykü

hâlinde yazınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Sait Faik Abasıyanık “Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü ola-cak çocuklar. Benden hikâyesi.” demiş. Belki bu yüzden gördüğünü, yaşadığını; de-nizi, doğayı, balıkçıyı… bulabildiği her şeyin hikâyesini yazmış.

“Son Kuşlar”, doğa tutkunu Sait Faik’in kaleminden bu günlere ulaşan eşsiz bir yalın öykü örneği.

Siz de Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Memduh Şevket Esendal gibi yazarlardan başka öyküler okuyarak öyküleyici anlatım metinlerinin ortak özellikleri hakkında bilgi edininiz.

Page 12: Dil ve Anlatım 4

12

DİL VE ANLATIM 4

1. MetinSOn KuŞLAR

…Vaktiyle bu Ada’ya, bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.

İki senedir gelmiyorlar.

Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.

Sonbaharda birtakım insanların çoluk çocuk ellerinde bir kafes, Ada’nın tek tepe-sine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi.

Büyüklerin ellerinde birbirine yapışmış, pislik renginde acayip çomaklar vardı.

Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çı-ğırtkan kafesiyle bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlardı. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş çoluklu çocuklu kocaman adamlar bir müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ök-selerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken, birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.

Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Öksele-ri cumartesi gecesinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir adamdı. Galata’da bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi…

O sarışın ile esmer arası iskeletlerin bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın haz-zıyla pırıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz…

Hani sessiz, zenginliğini belli etmez, mütevazı adamdı da… Konu komşusu da severdi hani. Hiçbir şeye, hiçbir dedikoduya karışmazdı. Sabahleyin işine kısa kısa adım-larla koşarken, akşam filesini doldurmuş vapurdan çıkarken görseniz iriliğine, sallapa-tiliğine, Karamanlı ağzı konuşuşuna, basit, sevimli şakalarına karşı, hakkında kötü bir hüküm de veremezdiniz. Kendi hâlinde, işi yolunda, hesaplı yaşayan binbir tanesinden bir tanesiydi.

Ama, güz mevsiminde birdenbire böyle canavar kesilirdi. Akşam otuz beş vapuru-nun arka tarafında yerleştiği iskemlesinde, denizin üstüne oldukça mülayim bakan göz-lerini havaya kaldırır, eylül sonlarına doğru böyle şairâne gökyüzüne bakardı. Birden yüzünün ve gözlerinin parladığını görürdünüz.

Havada ve denizdeki tirşe maviliğin üstünde birtakım esmer damlacıklar görü-nürdü. Sağa sola oynarlar, sonra bir istikamet tutturur, bu esmer lekecikler geçip gider-

Page 13: Dil ve Anlatım 4

13

DİL VE ANLATIM 4

lerdi.

Konstantin Efendi onların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı. Esmer lekelerin Adalar istikametine gittiklerini görür, etrafına bakar, bir tanıdık görecek olsa gözünü kırpar, gökyüzüne bir işaret çakar:

- “Bizim pilavlıklar geldi.” derdi.

Kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit ederek kalın dudaklarının arasın-dan onlara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına, bu sesi duyarak, bir dost sesi sanıp vapur etrafında bir dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur.

Havalar sertleşir, poyrazlar, lodoslar birbirini kovalar, günün birinde teşrinlerin sonlarına doğru ılık, hiç rüzgârsız, parça parça, oynamayan, bulutlu, tatlı, sümbülî gün-lerde, o, en çığırtkan kafes kuşunu nerden bulursa bulur, mahalle çocuklarını çağırtır; bin tanesi 250 gram et vermeyen sakaları, isketeleri, floryaları, aralarına karışmış serçe-leri gökyüzünden birer birer toplardı.

Seneler var ki kuşlar gelmiyor. Daha doğrusu ben göremiyorum. Güzün o güzel günlerini penceremden görür görmez, Konstantin Efendi’nin bulunabileceği sırtları he-saplayarak yollara çıkıyorum. Bir kuş cıvıltısı duysam kanım donuyor, yüreğim atmıyor. Hâlbuki sonbahar kocayemişler, beyaz esmer bulutları, yakmayan güneşi, durgun ma-viliği, bol yeşili ile kuşlarla beraber olunca, insana sulh, şiir, şair, edebiyat, resim, musiki, mesut insanlarla dolu, anlaşmış, açsız, hırssız bir dünya düşündürüyor.

Her memlekette kıra çıkan her insan, kuş sesleriyle böyle şeyler düşünecektir. Konstantin Efendi mâni oluyor. Zaten kuşlar da pek gelmiyorlar artık. Belki birkaç se-neye kadar nesilleri de tükenecek. Her memlekette kaç tane Konstantin Efendi var kim bilir? Kuşlardan sonra şimdi de milletin yeşilliğine musallat oldular. Geçen gün yol kena-rındaki yeşilliklere basmaya kıyamayarak yola çıkmıştım. Konstantin Efendi’nin günle-rinden bir gündü. Gökte hiç kuş gözükmüyordu. Evden çıkarken isketemin kafesine bir incir yapıştırdım. İsketem tek gözünü verip bana dostlukla bakmış, incir çekirdeğini kır-maya çalışıyordu.

Onu ev duvarına çaktığım bir çiviye asmış, yola çıkmıştım. Kuşlar yoktu şimdi ha-vada, ama yolun kenarındaki yeşillikler vardı ya… Baktım, bu yeşilliklerin bazı yerleri sökülmüş. Biraz ileride dört çocuğa rastladım. Yürüyorlar. Yeşilliklerin en güzel yerlerin-de duruyorlar, bir kaldırım taşı kadar büyük bir parçayı belle söküyorlardı. Bir çuvala dolduruyorlardı.

- “Ne yapıyorsunuz, yahu?” dedim.

- “Sana ne?” dediler.

Fukara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.

- “Canım, neden söküyorsunuz?” dedim.

- “Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.”

Page 14: Dil ve Anlatım 4

14

DİL VE ANLATIM 4

- “Ne yapacak bunları?”

- “Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani; onun bahçesini düzeltiyorlar da…”

- “İngiliz çimi alsın, eksin; mademki adam zengin…”

- “İngiliz çimiyle bu bir mi?”

- “Bu daha mı iyi?”

- “İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi olur? Hollandalı öyle demiş.”

Karakola koştum. Polislere haber verdim. Güya men ettiler. Gizli gizli yine çimenler yer yer söküldüler. Mühendis Ahmet Bey’e ceza bile kesilmedi. Belediye talimatnamesin-de, yol kenarındaki çimenleri sökmek cezayı mucip olmuyormuş.

Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.

Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık es-mer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşilleri çok gördük sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.

Sait Faik Abasıyanık

KAVRAMLAR

Yukarıda okuduğunuz “Son Kuşlar” adlı hikâyede olmuş veya olabilecek bir olay anlatılmıştır.

Tasarlanan, gözlemlenen ya da yaşanan bir olayı yer, zaman ve kişi kav-ramlarına bağlayarak anlatan anlatım biçimine öyküleme denir.

Hikâyenin temeli gerçek ya da tasarlanmış bir olaydır. Hikâye etme ise, bu ola-yı belli bir düzen içinde anlatmaktır.

Hikâye etme edebiyatta çokça kullanılan bir anlatım biçimidir. Özellikle hikâye ve romanlar bu yolla yazılır. Anı, seyahat, biyografi, otobiyografi gibi edebi türlerde temel anlatım biçimi olarak kullanılan hikâye etme dört ana unsur üzerine kurul-muştur:

?1. Sizce yazar bu öyküyü yazarken olayları nasıl bir sıraya göre anlatmıştır?2. Son Kuşlar adlı hikâyeden hareketle öyküleyici anlatımın ayırt edici özellik-

lerini belirlemeye çalışınız?3. Son Kuşlar hikâyesindeki Konstantin Efendi’nin özellikleri nelerdir?

Page 15: Dil ve Anlatım 4

15

DİL VE ANLATIM 4

1. Olaya. Giriş (serim)b. Gelişme (düğüm)c. Sonuç (çözüm)

2. Kişiler

3. Yer

4. Zaman

1. Olay: Genellikle söylemek istediklerimizi bir olaya bağlayarak anlatır, bu ola-yın meydana geliş nedenini, oluşmasını ve sonucunu bir plan içerisinde hikâye ede-riz. Hikâye etmede olaylar üç bölüm içinde gelişir:

a. Giriş (serim): Hikâyemizde olayın ortaya konduğu bölümdür. Yani yazının başlangıç, giriş bölümüdür. Anlatılmak istenen olay, olayın geçtiği yer ve zaman ile kişiler genellikle bu bölümde okuyucuya tanıtılır. “Giriş” bölümü, “gelişme” bölümü-ne göre kısa, “sonuç” bölümüne göre uzun olur.

b. Gelişme (düğüm): Ortaya konulan olayın açıldığı, okuyucuyu meraklandıra-cak şekilde geliştirildiği bölümdür. Bu bölümde okuyucunun merakı artar, okuyucu ne olacağı üzerine düşünmeye başlar. İşte, okuyucunun merakının en yoğun oldu-ğu bu bölümdür ve uyanan merakın eser bitinceye kadar sürdürülmesi yazar için oldukça önem taşır.

c. Sonuç: Hikâyedeki olay ve olayların düğümlerinin çözüldüğü, merak edilen konuların ortadan kalktığı, bütün soruların cevaplandırıldığı bölümdür. “Sonuç” da “giriş” gibi kısa ve öz olur.

ETKİnLİK

2. Kişiler: Hikâyede anlatılan olaylar genellikle kişi (şahıs) veya kişilerin başın-dan geçer. Nasıl ki olay tasarlanmış olabilirse, kişi veya kişiler de tasarlanmış olabilir.Ancak bu kişi veya kişiler gerçeğe uygun olmalıdır. Hikâyede yaşatılan kişiler en ince hatlarına kadar, bütün nitelikleriyle okuyucunun zihninde canlandırabileceği şekil-de tanıtılmalıdır. Bu tanıtmayı yapacak olan yazar veya konuşmacı kişilerin tasvirle-rini yaptığı gibi fiziksel ve ruhsal portrelerini de çizer. Bu çizgiyi tamamlarken, kah-ramanların davranışları ile konuşmalarından da yararlanır. Gerektiğinde olay içinde kişiler karşılıklı olarak konuşturulur. “Diyalog” adı verilen bu konuşmaların da doğal ve inandırıcı olması gerekir. Çünkü anlatımı tamamlayan bu karşılıklı konuşmalardır.

Sait Faik’in yazdığı başka bir hikâye bulup okuyarak o hikâyenin serim, düğüm ve çözüm bölümlerini ayırmaya çalışınız?

Page 16: Dil ve Anlatım 4

16

DİL VE ANLATIM 4

Kişileri konuştururken onların sosyal ve kültürel durumları, yaşadıkları bölgenin ağız özellikleri dikkate alınmalıdır. Böylece hikâyede anlatıma canlılık ve akıcılık kazandı-rılmış olur.

3. Yer: Hikâyenin kahramanı kişi veya kişilerin etrafında dönen olaylar, belirli yer/yerlerde geçer.

4. Zaman: Anlatan kişi yani yazar, olayı hikâye ederken zaman kavramını çok iyi kullanmalı, hikâyede geçen zamanı olayın akışını engellemeyecek şekilde ifade etmelidir.

ETKİnLİK

Hikâye anlatan kişiye hikâyeci (anlatıcı) denir. Hikâyeci olayı ya birinci kişi ağzından ya da ikinci kişi ağzından anlatır. Birinci kişili anlatım olayın yaşayanı ağzından yapılan anlatımdır. Üçüncü kişi ağzıyla anlatım ise olayın dışında kala-rak anlatılır. Üçüncü kişili anlatımda anlatan gözlemci durumundadır.

“Son Kuşlar” hikâyesinde anlatıcının kaçıncı kişi olduğunu inceleyiniz?

Page 17: Dil ve Anlatım 4

17

DİL VE ANLATIM 4

1.2. İSİMLER

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARIBEYAZ GEMİ (s276)

Bitkiler de çeşit çeşittiler: Sevimli’leri, cesur’ları, korkak’ları, zararlı’ları ve daha bir-çokları. Devedikenleri baş düşmanıydı mesela. Çocuk onunla günde en az on defa dü-ello yapar, saplarını koparırdı. Ama bu savaşın sonu gelmezdi. Çünkü devedikenleri bu-danmış olur, daha da büyürlerdi. Oysa kır sarmaşıkları, zararlı olsalar da, çok akıllı, çok neşeliydiler. Sabah güneşini en iyi karşılayan onlardı. Öteki bitkiler ne sabahı bilirlerdi ne akşamı. Hepsi birdi onlar için. Ama sarmaşıklar, güneşin sıcak ışınları yüzlerine vurur vurmaz gözlerini açarlardı. Önce bir gözlerini, sonra ötekini, derken bütün çiçeklerini açar, gülümserlerdi. Beyaz, açık-mavi, mor... her renkte çiçekleri vardı bu sarmaşıkların. Eğer yanlarına gidip kımıldamadan ve ses çıkarmadan durursan, uyanırken birbirleriyle fısıldaştıklarını duyar gibi olursun. Karıncalar dahi bilirlerdi bunu. Sabahleyin sarmaşık-

HAZIRLIK ÇALIŞMALARIE9 Eylül 1936 tarihinde

Fransa Suriye ile antlaşma ya-parak Suriye’ye bağımsızlık verilmesini kabul etti, fakat özel statüye sahip İskenderun Sancağı’nın durumu göz ardı edildi. Bu durumda, Türkiye 9 Ekim 1936’da Fransa’ya nota verdi. Konu; Türkiye ve Fransa arasına alınıp, verilen notalar sonucunda varılan mutabakata

göre Milletler Cemiyetine taşındı. Atatürk, 1 Kasım 1936’da T.B.M.M’nin açılışında sancak konusunda devletin tavrını açıkça ortaya koydu. Ertesi gün Atatürk sanca-ğa “Hatay” adını verdi. Aralık 1936’da şeklini belirlediği Hatay Bayrağını Hataylıla-ra armağan etti.

2 Eylül 1938 günü Hatay Devleti kuruldu ve Devletin adı “Hatay” olarak ka-bul edildi.

Yukarıda Hatay ilimizin isminin nasıl verildiği anlatılmıştır siz de kendi şehrinizin ismi-nin nasıl ortaya çıktığını araştırınız.

Page 18: Dil ve Anlatım 4

18

DİL VE ANLATIM 4

ların kollarına tırmanır, güneşten gözlerini kısarak fısıldaşmaları dinlerlerdi. Kim bilir, belki çiçekler gördükleri düşleri anlatırlardı birbirlerine.

(Beyaz Gemi adlı romandan alınmış bir bölümdür.)

Cengiz AytmatovETKİnLİK

KAVRAMLAR

İsimlerVarlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle, karşıladıkları kavram ve

nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Bunlar daima birbirlerini çağrıştırır. Örneğin “kitap” sözü aklımızda hemen varlık olarak “kitap” nesnesini canlandırır. Ya da bir ki-tabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişkinin varlığını söyleyemeyiz. Örneğin “dert” dendiğinde ak-lımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir.

Adlar, tanıtmak için varlıklara verilmiş (takılmış) sözcüklerdir. Bir başka deyişle; varlıkları ya da eylemleri bildiren, tanıtan sözcüklere isim denir. Sokak, bulut, dü-şünce, Alper Tunga, Ayla birer varlık ismi; uyumak, gülüş, anlatma ise birer eylem ismidirler.

İsimler değişik yönlerden incelenir:

A. Varlıklara verilişlerine göre,

B. Varlıkların oluşlarına göre,

C. Varlıkların sayılarına göre çeşitlere ayrılırlar.

Varlıklara verilişlerine göre isimler ya özel isim ya da cins isim olurlar.

Özel isim: Bir tek varlığa, bir tek kavrama verilmiş olan isme denir. Çorum, Av-rupa, Ali Sinan, Alman, Osmancık (roman adı), Sabah (gazete adı), Türk Tarih Kuru-mu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkçe… vb.

Özel isim; bir cinsin, bir türün ortak adı değil, bir tek varlığın adıdır. Özel isim

Bu metinde geçen aşağıdaki sözcükler birer varlığın adıdır:Bitki: Bulunduğu yere kökleriyle tutunup gelişen yosun, ot, ağaç vb. canlıların

genel adı. Çocuk: Küçük yaştaki erkek veya kız.Güneş: Gezegenlere ve yer yuvarlağına ışık ve ısı veren büyük gök cismi.

“Beyaz Gemi” adlı metindeki diğer isimleri bulur musunuz?

Page 19: Dil ve Anlatım 4

19

DİL VE ANLATIM 4

yalnızca, o varlığı tanıyanlarca bilinen bir addır.

Özel isimleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:

• Kişilere, bölgelere, köylere, kentlere, dağlara, denizlere, ırmaklara, göllere, so-kaklara, caddelere, kimi hayvanlara verilen isimler: Atatürk, Özgür, Balkanlar, İç Anadolu, Çat Köyü, Kızılırmak, Tuz Gölü, Tekir, 7. Sokak, Ağrı, Vatan Caddesi…

• Uluslara, ülkelere, devletlere verilen isimler: Türk, İngiliz, Türkiye, fransa, Türki-ye Cumhuriyeti, Amerika Birleşik Devletleri…

• Gazetelere, kitaplara, dergilere, yasalara, yazılara (başlık) verilen isimler: Mil-liyet, Hürriyet, Devlet Ana, İnce Mehmed, Atlas, Anayasa, Türk Ceza Kanunu, Karanfiller ve Domates Suyu, Son Kuşlar…

• Kurum ve kuruluşlara verilen isimler: Dil Derneği, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Hacettepe Üniversitesi…

• Dillere verilen isimler: Türkçe, İngilizce, fransızca, Arapça…• Dinlere, mezheplere, tarikatlara verilen isimler: Müslümanlık, Mevlevilik

Not: Özel isimlerin baş harfleri daima büyük harfle yazılır.

Cins isim: Aynı cinsten varlıkların, kavramların ortak adıdır. Kuş, ağaç, yaprak, insan, ağız, kulak… vb.

Cins isim, bir cinsin, türün, çeşidin adıdır. Örneğin hayvan, kuş, akbaba, kumru, güvercin, kanat, tüy, pençe, ruh, zekâ birer cins isimdir.

Cins isim toplumun bütün bireylerince bilinen addır. Örneğin ağaç denildi mi ya da yazıldı mı, o ses veya yazı toplumdaki herkese ağaç kavramının; ağaç kavramı da ağaç kelimesinin çağrışımını yaptırır. Cins isimlerin ve özel isimlerin bazıları kulla-nılışlarına göre farklılık gösterebilir.

Örneğin; pamuk sözcüğünü iki ayrı cümlede kullanalım:

Yaz aylarında pamuk tarlalarında çalışıyoruz.

Pamuk, kapıda ip yumağıyla oynuyordu.

İlk cümleye baktığımızda pamuk sözcüğünün cins isim, ikinci cümlede ise özel isim olduğunu görüyoruz.

ETKİnLİK

Aşağıdaki cümlelerde altı çizili isimlerin cins isim mi yoksa özel isim mi olduğunu siz bulunuz.

Yolun ortasına büyük bir kaya parçası düşmüştü. (……………………….)

Bugün Kaya ile basket oynayacağız. (……………………….)

Page 20: Dil ve Anlatım 4

20

DİL VE ANLATIM 4

Varlıkların oluşlarına göre isimler somut isim (madde ismi) ya da soyut isim (anlam ismi) olurlar.

Somut isimler: Beş duyudan herhangi biriyle algılayabildiğimiz, kavrayabildi-ğimiz varlık ve kavramların isimleridir. Yani somut varlıkları karşılayan isimlere so-mut isimler denir. Bu isimler, herkes tarafından görülen, bilinen, hissedilen, cismi olan, varlığı kişiden kişiye değişmeyen varlıkları karşılarlar.

Ağaç, çiçek, kuş, araba, ev, masa, sandalye, okul, kitap… gibi.

Soyut isimler: Beş duyudan herhangi biriyle algılanamayan, madde hâlinde bulunmayan ve zihnimizle kavradığımız veya var olduğuna (akla, ruha, sezgiye, inanca bağlı olarak) inandığımız varlıkların isimleridir.

Duygu, düşünce, akıl, zekâ, sevgi, dostluk, düşmanlık, kıskançlık, şüphe, mut-suzluk, melek, ruh… gibi.

ETKİnLİK

Karşıladığı varlığın sayısına göre isimler tekil, çoğul ve topluluk diye adlandı-rılırlar.

a. Tekil İsim: Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlerdir: Kalem, silgi, ev…

b. Çoğul İsim: Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. İsimlere (-ler, -lar) eki getirilerek yapılır: Ağaçlar, evler, kitaplar…

c. Topluluk İsmi: Çoğul eki almadan birçok varlığı karşılayan isimlerdir: Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü…

Yapılarına göre isimler yalın, türemiş ve bileşik olmak üzere üçe ayrılır:

Yalın isimler: Yalın isimler yapım eki almamış, başka bir sözcükle birleşmemiş, kök durumunda bulunan isimlerdir. Yalın isimler çekim eki aldıkları zaman özellikleri bozulmaz:

Dağlar güzeldir.Babamı severim.Müzeden geliyorum.

Türemiş isimler: Yapım eki almış isimler ve eylemlerden türeyen isimlerdir.

İsimlerden türeyen isimler

demir + ci demirci

Sizde somut ve soyut isimlere çevrenizden örnekler veriniz.

Page 21: Dil ve Anlatım 4

21

DİL VE ANLATIM 4

söz - lük sözlükistanbul - lu istanbulluyağmur - luk yağmurluk

Eylemlerden türeyen isimler

bil - gi bilgidur - ak duraksev - inç sevinçsay - aç sayaç

Bileşik isimler: Birden fazla kelimenin bir araya gelip yeni bir varlığı veya kavra-mı karşılayacak şekilde kalıplaşarak oluşturdukları isimlere birleşik isim denir.

Birleşik ismi oluşturan kelimeler arasına herhangi bir ek veya kelime giremez; girerse bu kelime grubu birleşik isim olmaktan çıkar, belirtili isim tamlaması veya başka bir kelime grubu olur.

Bu isimler anlam bakımından tam bir kalıplaşmaya uğradıkları için tek bir ke-lime olarak kabul edilir ve bu şekilde kullanılırlar.

Türkçede üç yolla birleşik isim yapılır:

Anlam kayması yoluyla,

Ses kaynaşması yoluyla,

Eylem soylu sözcüklerin, birleştikleri sözcüklerle birlikte tür bakımından deği-şikliğe uğrayarak isim ya da sıfat olmasıyla.

a. Anlam kayması yoluyla oluşan birleşik isimler

Birincisi: Birleşik ismi oluşturan kelimelerin tamamı (genellikle iki kelimeden oluşurlar) anlam kaybına uğrar.

Hanımeli, aslanağzı, katırtırnağı, devetabanı, suçiçeği, demirbaş, denizaltı, kuşpalazı...

İkincisi: Kelimelerden sadece birincisi anlam kaybına uğrar:

Adamotu, yayınbalığı, incehastalık...

Akçaağaç, akçakavak, akciğer, karabiber, alageyik...

Başbakan, başyazar, başhekim...

Üçüncüsü: İkinci kelime anlamını kaybeder:

Karatavuk, yerelması, karafatma...

Page 22: Dil ve Anlatım 4

22

DİL VE ANLATIM 4

b. Ses kaynaşması yoluyla oluşan birleşik isimler

cumartesi, pazartesi, kahvaltı, çörotu, peki...

c. Eylem soylu sözcüklerin, birleştikleri sözcüklerle birlikte tür bakımından de-ğişikliğe uğrayarak isim ya da sıfat olmasıyla oluşan birleşik isimler

gece + kondu: gecekondu

uyur + gezer: uyurgezer

biçer + döver: biçerdöver

miras + yedi: mirasyedi

kaptı + kaçtı: kaptıkaçtı

can + kurtaran: cankurtaran

İsimlerde Küçültme

İsimlerin belirttiği kavramları küçültmek, sözcüğe sevgi, şefkat anlamları yük-lemek için küçültme eki kullanılır.

Küçültme Ekleri: -cık (-cik, -cuk, -cük) –cağız (-ceğiz)

Uzun yıllar bu ufacık odada çalışıp durdum.

Bu adamcağız yıllar önce böyle değildi.

Not: Bu ekler her zaman küçültme anlamı katmayabilir; acıma ve sevgi anlam-ları da katabilir:

Zavallı hayvancık kamyonun altında ezildi. (acıma)

Adamcağız korka korka ayağa kalkar. (acıma)

Bebeciğimi çok özledim, diyordu. (sevgi)

Sevgili Ayşecik seni çok özledim. (sevgi)

“k” sesi ile biten sıfatlara –cik eki getirildiğinde sıfatın sonundaki “k” düşer:

küçük küçücük

ufak ufacık

alçak alçacık

minik minicik

ETKİnLİK

Soyut ve somut isimleri birbirinden nasıl ayırdığımızı bir örnekle gösteriniz.

Page 23: Dil ve Anlatım 4

23

DİL VE ANLATIM 4

2.1. BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME)

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinHuZuR

Sahaflariçi tenhaydı; daha kapıda eski Mısır Çarşısı’ndan sıçramış bir damla gibi küçük bir dükkân, eski zengin şarkın, kökü kim bilir nereye dayanan, hangi ölmüş mede-niyetlere çıkan bir yığın geleneğin küçük ve sefil bir hulasası, tozlu kavanozlarda, uzun tahta kutularda, üstü açık mukavvalar içinde asırlarca faydasına inanılmış, kaybolan hayat ve sıhhat ahenklerinin biricik çaresi gibi bakılmış ot ve köklerini, peşinden o ka-dar hırsla koşulan, okyanuslar aşılan baharlarını teşhir ediyordu. Mümtaz bu dükkâna bakarken hiç farkında olmadan Mallarme’nin mısraını hatırladı: -Meçhul bir felaketten buraya düşmüş...- Buraya, bu tozlu dükkâna, bu duvarına elle yapılmış triko çorapların asıldığı yere... Yanı başında tahta kepenkli, peykeli, eskimiş seccadeli dükkanlarda, aynı

1. Bu fotoğraftaki manzarayı kelimelerle tarif ediniz. 2. “Betimleme” kelimesinin anlamını araştırınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Page 24: Dil ve Anlatım 4

24

DİL VE ANLATIM 4

zengin ve uzaktan bakınca büyülü ananenin hikmetleri, ebediyete kadar türlü tasnif fikrine yabancı bir istif içinde, raflarda, rahle, sandalye üstlerinde, dükkanın döşeme-si üzerinde üst üste, sanki gömülmeye hazırlanıyorlarmış, yahut gömülü bulundukları yerden seyrediliyorlarmış gibi bekliyorlardı. Fakat şark, hiçbir yerde hatta mezarında bile katıksız olamazdı. Bu kitapların yanı başında açık işportalarda, içimizdeki değiş-menin, intibak arzusunun, yeni bir iklimde kendimizi aramanın kucak dolusu şahitleri, kapakları resimli romanlar, mektep kitapları, ciltlerinin yeşili atmış frenkçe salnameler, eczacı formülleri vardı.

(Huzur’dan alınmıştır.)

AHMET HAMDİ TANPINAR

2. MetinAnnE KARAnİnA

Tam o sırada, oradaki patencilerin en ustası olduğu belli olan bir delikanlı, paten-ler ayağında, sigarası ağzında kahveden çıkarak, durmadan merdivene doğru koştu, kollarının durumunu bile değiştirmeye gerek görmeden, hoplaya hoplaya basamakları indi ve buzun üzerine geldi. Levine bu yeni bir ustalık deyip, merdivenin başına bastı, aynı hareketi o da yapmak istiyordu. Nicolas Carbatzky, “Canınıza kastiniz mi var? Bu alışkanlık isteyen bir harekettir” diye seslendi. Levine çıkış yapmadan önce biraz kaydı, sonra elleriyle dengesini sağlamaya çalışarak merdivenleri indi, son basamakta düşer gibi oldu, ama son bir çaba harcayarak doğruldu ve buzun üzerinde süzüldü.

Tam o sırada yanında Matmazel Linon olduğu halde kulübeye giren Kitty, Levine’i bir kardeş gibi tatlı bir bakışla okşayarak, “Ne cesur bir delikanlı. Benim ne suçum var. Ne yaptım? Bunun hafif yaradılış olduğunu söylerler. Niye olsun. Sevdiğim o değil ama onun yanında da memnun hissediyorum kendimi. Çok iyi bir insan. Peki niye bunu söy-ledi bana.” diye düşüncelere dalmıştı.

Biraz önce yaptığı hareketten dolayı kıpkırmızı kesilmiş olan Levine, Kitty’nin an-nesiyle birlikte gittiğini görünce durup düşünmeye başladı. Patenlerini çıkarıp, kapıda genç kız ve annesine yetişti.

(Anne Karanina’dan alınmıştır.)

LEO TOLSTOY

ETKİnLİK

? 1. Huzur metnindeki betimlemeleri bulunuz?2. Yazar bu metni hangi amaçla yazmış olabilir?

Huzur ve Anna Karanina adlı metinlerin ortak özelliklerini araştırınız?

Page 25: Dil ve Anlatım 4

25

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Canlı ve cansız varlıkları en ince ayrıntılarına kadar anlatma sanatına betimle-me (tasvir) denir. Çevremizde gördüğümüz her şey betimlenebilir. Betimleme ya da tasvir bir şeyi söz ya da yazı ile göz önünde canlanacak şekilde anlatmadır. Edebiyat-ta, özellikle düz yazı türlerinde olayların geçtiği yerleri, kişileri ve nesneleri tanıtarak benzerlerinden ayırmak amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir. Bu nedenle be-timlemede anlatılanın kendine özgü niteliklerinin tipik yanlarının ortaya konulması gerekir. Betimlemenin başarısı gözlemin doğruluğuna, betimlenenin iyice gözlen-miş olmasına bağlıdır.

Tasvir, Arapça bir sözcüktür. Canlı, cansız bütün varlıkların en ince ayrıntılarına kadar tanıtma, yazı veya sözle insan belleğinde resim olarak şekillendirme demektir. Betimleme, bir edebi tür olmadığı hâlde roman ve hikâye gibi eserlerde geçen olay-ların, varlıkların anlatımında vazgeçilmez bir yoldur.

Bu anlatım biçiminde amaç, varlığı belirgin nitelikleriyle tanıtmak, varlık hak-kındaki izlenimlerimizi belirtmektir.

Betimleme, anlatıcının amacına göre iki gruba ayrılabilir: A. İzlenimsel (Sanatlı) BetimlemeB. Açıklayıcı Betimleme

A. İZLENİMSEL BETİMLEME

Yazar, gördüklerini duygularının, düşüncelerinin etkisiyle betimler. Bu bakım-dan kişisel kanı ve beğenileri ön plandadır. Yazarın amacı, varlıkların kendisinde bı-raktığı kişisel izlenimleri duyurmak, başkalarının zihninde de aynı izlenimleri yarat-maktır. Bundan dolayı roman, öykü gibi sanatsal türlerde bu anlatım biçimi ağırlık kazanır.

Bu anlatım türünde yazar, varlığın nitelikleri arasında seçme yaparak en be-lirleyici olanları verir. Bunları ise üzerinde bıraktığı etkiye göre görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama duyularından birine ya da birkaçına diğerlerinden daha çok yer vererek anlatır.

Örnek: Serginho güzel bir bisiklete binmiş, çiçek göbekleri arasında dolaşıyor-du. Onun muhteşem bisikleti için burnumu parmaklığa dayadım. Bisiklet kırmızıydı, sarı ve mavi çizgileriyle gökkuşağına benziyordu. Bisikletin demiri pırıl pırıl ışık saçı-yordu etrafa.

ETKİnLİK

“Görme, işitme, koklama, dokunma, tatma” duyularıyla ilgili ayrıntılar olan betimle-me cümleleri yazınız?

Page 26: Dil ve Anlatım 4

26

DİL VE ANLATIM 4

B. AÇIKLAYICI BETİMLEME

Bu betimlemede yazar nesnel bir bakış açısıyla varlığa ait nitelikleri sıralar. Bu-rada amaç, varlığı tanıtmak, okura bilgi vermektir. Yazarın varlıklar karşısındaki kanı ve beğenileri yer almayacağından dolayı bu betimleme yalnız görüneni belirleyen bir fotoğraftan farksızdır.

Açıklayıcı betimleme daha çok coğrafya gibi ders kitaplarında kullanılır.

Örnek: Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur, kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer.

ETKİnLİK

Betimleme bir yazı türü değil, anlatım biçimidir. Ancak betimlediği varlıklara göre çeşitlere ayrılmaktadır:

1. Kişi Betimlemeleri2. Hayvan Betimlemeleri3. Cansız Varlık (eşya) Betimlemeleri4. Doğa Betimlemeleri

Bütün bu varlıklar izlenimsel ya da açıklayıcı betimleme ile verilebilir. Betim-leme çeşitleri içinde bir insanın iç ve dış özelliklerini ortaya çıkaran anlatıma portre denir. Portre iki başlık altında incelenir.

A. fiziki Portre: fiziki portre insanın dış görünüşünün eksiksiz bir fotoğrafıdır. Bu tür portre betimlemelerinde kişinin dış görünüşü olduğu gibi anlatılır. Yazar, an-latacağı kahramanını objektif, tarafsız bir gözle aktarmalıdır. Duygusal görüşle ya-pılan fiziki portreler hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtmadığı için yanıltıcıdır.

Örnek: “Köyde ona Kör Mustafa derlerdi. Bir gözü, sola doğru biraz kaymıştı. Sağ tarafının beyazı ile gözkapağı arasına ciğer kırmızısı bir et parçası oturmuştu. Böyle mi doğmuştur? Yoksa çocukken bir şey mi batmıştır? Bu arızalı göz, öteki göz-den daha parlaktır, daha siyah, daha canlı, daha zekidir.”

B. Ruhi Portre: Bir insanın iç dünyasını, tutum ve davranışlarını betimlemeye ruhi portre denir. Bir kişinin iç dünyasını tanımak için onu uzun bir süre gözlemle-mek gerekir. Ancak yakın ilişki sonucunda bir insanın ruhi yapısı betimlenebilir.

İzlenimsel ve açıklayıcı betimlemelere örnek metinler bularak inceleyiniz?

Page 27: Dil ve Anlatım 4

27

DİL VE ANLATIM 4

Örnek: “Kaç doktor değiştirdim. ‘Korkacak bir şey yok.’ diye yemin ediyorlar. İnşal-lah doğrudur. ‘Geçer mi?’ diye sordukça ‘bilinmez’ diyorlar. ‘Hem bunun size ne zararı var kuzum? Faydaları da caba.’ Doğru. Faydasını neden inkâr etmeli? Mesela ben bugü-ne kadar tren, vapur kaçırmış insan değilim. Gece saat kaçta yatarsam yatayım içimde zilli bir saat kurulmuşçasına sabahleyin istediğim saatte uyanabiliyorum. Doğru işle-yişimden de ayrıca küçük böbürlenme duyduğumu saklamayacağım. Bugüne bugün, radyo saat ayarı ile geri kaldığım görülmemiştir. Bunlar iyi. Kabul… Ama zihnimi, benli-ğimi, şuuraltımı, hassas bir anten gibi alabildiğine zaman kavramına böylesine açık ve uyanık tutmak acaba bir gün radyomun akümülatörünü yormayacak mı?”

On İkiye Bir Var

Haldun Taner

ETKİnLİK

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

Sinema perdesinde dünyayı gülmekten katıltan bu adamın, aslında ne do-kunaklı, ne derin, ne acılarla dolu bir ruhu ve bu ruhun o yüze ne hazin bir yansıma-sı vardı. Milyonlarca insanın kim bilir ne kadar şen şakrak diye tanıdığı bu adam, özel yaşamında karamsar, mutsuz bir felsefe taşıyan, insanoğlunun trajedisini ta içinde duyan, “sonsuz bir üzgün”den başkası değildi.

Yukarıda okuduğunuz hikâyede betimlenen kişinin belirgin özellikleri nelerdir?

EBetimlemeye kelimelerle resim yapma sanatı denebilir mi? Düşününüz.

Page 28: Dil ve Anlatım 4

28

DİL VE ANLATIM 4

2.2. SIfATLAR (ÖN AD)

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinKIRLAnGIÇLAR

Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı var-dır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri ya-kalayan diğer kırlangıçlara bak-

maya başladı. Başını hafif hafif sallıyordu.

Derin düşüncelere daldığı belliydi. Söğüdün dalları hışırdadı. Bir erkek kırlangıç geldi, dişinin karşısındaki dala kondu. Kırlangıçlar arasında pek teklif yoktur. Uzun uza-dıya takdim filan edilmeden konuşmaya başladılar ve pek az sonra da ahbap oldular. Evvela havadan, sudan bahsedildi. (İki kişi birbirlerini yeni tanıdıkları zaman havadan sudan bahsetmek adettir.) Fakat biraz sonra erkek bir iki dal ileri geldi, dişi daha az çe-kingen bir hal aldı. Muhabbeti kaynattılar.

- “Olur ya!” demeyin, iki kırlangıcın ilkbaharda, herkes dört tarafa koşup çalışırken bir söğüt dalında oturup yarenlik etmeleri gündelik işlerden değildir. Bizim kırlangıç-ların ikisi de antika mâhluklardı, yani öteki kırlangıçlara benzemiyorlardı. (Başkalarına

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Eskiden özellikle köylerimizde insanların birbirlerine lakap takarken kullan-dıkları nitelikler ilginçti. Örneğin Sarı Hüseyin, Uzun Mehmet gibi isimlerin önlerine getirilen lakaplar o insanların bazı niteliklerinin ön planda olduğunu gösterirdi.

İşte isimlerin önlerine gelerek onları niteleyen veya belirten sözcüklere sıfat (önad) di-yoruz. Siz de aşağıdaki “Kırlangıçlar” adlı metinde yer alan sıfatları bularak inceleyi-niz.

Resim 01.01 : İki hırçın kırlangıç resmi

Page 29: Dil ve Anlatım 4

29

DİL VE ANLATIM 4

benzemeyenlere antika derler.) Evvela dişi kırlangıç lafı derin tarafından açtı:

- Siz hiç çalışmıyorsunuz? Başka bir kırlangıç olsaydı hemen “Ya siz neden burada oturuyorsunuz?“ diye ikinci bir sorguya kalkışırdı. Fakat bizimki derin derin içini çekti ve sustu. Ve dişi onun söylediği şeyleri anlıyormuş gibi başını salladı ve gözlerini aşağıda şıpırtıyla akan suya dikti. Bir müddet daha sustular. Erkek birdenbire gözlerini dişiye dikerek söze başladı:

- Bakınız şunlara...

Ve aşağıda birbirini çaprazlayarak uçan ve dokuma tezgâhının mekiklerine ben-zeyen kırlangıçları gösterdi.

- Bakınız şunlara... Sabah akşam demeden, yaz kış demeden çalışıyorlar. Ben bun-lara çok kere sordum: Neden böyle durmadan uğraşıyorsunuz, dedim, cevap vermediler. Omuzlarını silkip yanımdan uzaklaştılar.

Dişi:

-Birbirimize sen diye hitap etsek nasıl olur? dedi.

Erkek okkalı sözlerine cevap olmayan bu lafı beklememekle beraber, bu tekliften hoşlandı ve tekrar başladı:

-Adeta utanıyorum...- dedi. Bütün kuşları sıraya dizseler biz herhalde sonuncu gel-meyiz. Kılığımız, kıyafetimiz düzgündür. Aklımız, şu sabahtan akşama kadar avaz avaz bağıran bülbülden herhalde üstündür. Kanadımızı bir vursak en hızlı güvercinden daha çok yol alırız. Halbuki bütün kuşların en zavallısı bizmişiz gibi hiç durmadan didiniyo-ruz. Şu budala serçe bile üç günlük ömrünü keyifle geçiriyor da, biz, arasından uçtuğu-muz ağaçları bile fark etmiyoruz.

Sabahattin Ali

(kısaltılmıştır.)

?1. “Kırlangıçlar” adlı parçada varlıkları çeşitli yönlenlerden niteleyen sözçükle-

rin altını çizerek gösteriniz?2. “Kırlangıçlar” adlı parçada işaret bildiren sözcükleri bularak bu sözcüklerin

sıfat mı zamir mi olduklarını araştırınız?3. “Kırlangıçlar” adlı parçayı betimleme anlatım türünün özelliklerine göre in-

celeyiniz?

Page 30: Dil ve Anlatım 4

30

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Sıfatlar isimlerden önce gelerek onları sayı, renk, durum, hareket, biçim, yer, işaret ve soru yönlerinden tamamlar; onları niteler veya belirtir.

Tek başlarına kullanıldıkları zaman isim değerindedirler. Çünkü ancak bir isim-den önce geldikleri zaman sıfat oldukları anlaşılabilir:

yeşil elbise (sıfat) yeşili severim (isim)

İhtiyar kadın (sıfat) İhtiyarlara iyi davranmalıyız (isim)

Birkaç sıfat, arka arkaya sıralanarak bir ismi niteleyebilir veya belirtebilir: Ka-ranlık, büyük, korkutucu ve nemli bir evdi.

Sıfat Çeşitleri

İşaret Sıfatları Sayı Sıfatları

Asıl Sayı Sıfatları

Sıra Sayı Sıfatları

Kesir Sayı Sıfatları

Üleştirme Sayı Sıfatları

Topluluk Sayı Sıfatları

Soru SıfatlarıBelgisiz Sıfatlar

Niteleme Sıfatları Belirtme Sıfatları

1. niteleme Sıfatları :İsimlerin durumunu, rengini, şeklini, hareketini belirten sıfatlara niteleme sı-

fatları denir. Niteleme sıfatları, isimlere sorulan “nasıl” sorusunun cevabıdır.

Zeytin:• Nasıl zeytin?• Yeşil zeytin, iri zeytin, büyük zeytin...

ETKİnLİK

Page 31: Dil ve Anlatım 4

31

DİL VE ANLATIM 4

2. Belirtme Sıfatları:İsimleri sayı yönünden tamlayan, yerlerini işaret eden, özelliklerini belli belirsiz

olarak bildiren, onların özelliklerini soran sıfatların tümüne belirtme sıfatları denir.

“Beş kişiye sekiz ekmek”

“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik”

“Hangi dağda kurt öldü?”

Belirtme sıfatları alt başlıklara ayrılır:

a. İşaret Sıfatları:İsimleri işaret ederek, göstererek belirten sıfatlardır.• Bu eve kim girecek?

b. Sayı Sıfatlarıİsimlerini, sayılarını, sıralarını, bölümlerini ve parçalarını kesin olarak belirten

sıfatlara sayı sıfatları denir.• Beş gün sonra Urfa’ya gideceğim.• Onar kişilik gruplara ayrılınız.• Üçüncü listeye bakabilir miyim?

Sayı sıfatları dörde ayrılır:

1. Asıl Sayı Sıfatları: İsimlerinin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır.• Üç kilo kiraz istiyorum.• Aradan on dört yıl geçti.

2. Sıra Sayı Sıfatları: İsimlerin sıralarını, derecelerini, belirten sıfatlara, sıra sayı sıfatları denir. Asıl sayılara “-ncı, -nci, -ncu, -ncü” ekleri getirilerek oluşturulur.

• Üçüncü caddeden sağa dönün.• Beşinci sınıflar tiyatro oyunu için hazırlanıyorlar.• Sekizinci katta oturuyoruz.

3. Üleştirme Sayı Sıfatları: İsimlerin bölümlere ayrıldığını belirten sıfatlara üleş-

“Masa” sözcüğünü kaç değişik sıfatla niteleyebilirsiniz ?

Page 32: Dil ve Anlatım 4

32

DİL VE ANLATIM 4

tirme sıfatları denir. Üleştirme sayı sıfatları, sayı isimlerine getirilen, “-er,-ar,-şer, -şar” ekleri ile oluşturulurlar.

• Beşer kişilik gruplara ayrıldık.• Yarımşar kiloluk üç paket çay aldım.• Provalar ikişer gün arayla yapılacak.

4. Kesir Sayı Sıfatları: İsimlerin parçalarını belirten sıfatlara kesir sayı sıfatları denir.

• Yarım kilo da şeftali tart.• Her gün iki buçuk litre su içebilirsiniz.• Yüzde kırk başarı kazandık.

c. Belgisiz Sıfatlar:İsimleri kesin olarak değil, aşağı yukarı belirten sıfatlara belgisiz sıfat denir.• Birçok memleket gezdim.• Birkaç gün yokum.• Her çocuk hata yapabilir.• Kimi insanlar sinemaya gitmezler.• Bir gün benim de bir evim olacak.• Bazı yarışçılar çok dikkatsizdir.

d. Soru Sıfatları:İsimlerin durumlarını, biçimlerini, sayılarını soru yoluyla belirten sıfatlara soru

sıfatı denir.• Ne kadar ekmek alacaksın?• Hangi yoldan gideceğim?• Kaçıncı katta oturuyorlar?• Hangi tiyatroya gidelim?

ETKİnLİK

PEKİŞTİRME SIfATLARI

Hem sıfat hem zamir olarak kullanılan sözcüklere örnek veriniz.

Page 33: Dil ve Anlatım 4

33

DİL VE ANLATIM 4

Bir varlığın nitelikleri üstünlüğü ve en yüksek derecesi pekiştirme sıfatları ile gösterilir.

beyaz > bembeyaz : çok beyaz

kara > kapkara: çok kara

temiz > tertemiz : çok temiz

doğru > dosdoğru : çok doğru

Pekiştirme sıfatları yapılırken sıfatın önüne m, p, r, s ünsüzlerinden oluşan bir hece getirilir. Böylece sıfat olan sözcüklere yeni bir hece daha eklenir.

Yapılarına Göre SıfatlarBasit Sıfatlar

Türemiş Sıfatlar

Birleşik Sıfatlar

Basit Sıfatlar: Herhangi bir yapım eki almamış ve başka bir sözcük ile birleşme-miş olan sıfatlara basit sıfat denir. Küçük çocuk, sulu elma, kara gün, üç kitap, düz hat, son gün, acı biber, üç kaktüs.

Türemiş Sıfatlar: İsim ya da eylem köklerine getirilen isim yapım ekleriyle ya-pılan sıfatlardır.

-lı, -li, -lu, -lü, eli ile:

Aynalı dolap, soğuk hava, yünlü kumaş, sulu elma, tatlı dil, İzmirli kız, kültürlü çocuk, liseli kız...

-lık -lik -luk -lük eki ile:

yıllık izin, kiralık dükkan, elbiselik kumaş, kışlık ev...

-cı–ci –cu –cü eki ile:

Sütçü Berfin, davacı ipek...

-sız –siz –suz –süz eki ile:

hatasız iş, işşiz adam, tuzsuz salata, ışıksız sokak...

-ca –ce eki ile:

dostça ilişki , kibarca davranış...

-gın –gin –gun –gün eki ile:

yorgun çiftçi, küskün teyze, kırgın anne, durgun göl...

Birleşik Sıfatlar: Birden çok sözcüğün bir araya gelip birleşmesiyle oluşmuş sı-

Page 34: Dil ve Anlatım 4

34

DİL VE ANLATIM 4

fatlardır. Mirasyedi (adam), delikanlı (çocuk), hiçbir (zaman), pisboğaz (adam), birta-kım (insanlar).

ETKİnLİK

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

ŞEFİKA HANIM

“Sıcak bir mayıs günüydü. Küçük bahçeyi gölge içinde bırakan kocaman tek dut ağacının altında eski, temiz bir hasırın üstüne serdiği kırmızı şiltesinde Şefika Hanım oturmuş, sarı zayıf eliyle, nazlı kedisi Mercan’ı okşuyordu. Siyah kediyi, okşa-yan elini kaldırdı. Yemenisinin altında hâlâ çok gür kınalı saçlarına götürdü. Hafifçe kaşıdı.”

Ömer Seyfettin,Boş İnançlar

1. Bu metindeki sıfatları bulunuz.

2. Belirtme sıfatları bir metne neler kazandırır? Araştırınız.

E

1. Özgeçmişlerde çok fazla niteleme sıfatı kullanılmasının sebebini düşününüz.

Page 35: Dil ve Anlatım 4

35

DİL VE ANLATIM 4

3.1. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM

1. MetinCAnIM İSTAnBuLRuhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım...

İstanbul için çok fazla şiir yazılmasının nedenini araştırınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.02 : Şairler ve şiirlerin şehri İstanbul’dan bir kesit.

Page 36: Dil ve Anlatım 4

36

DİL VE ANLATIM 4

İstanbul, İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? .. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul! İlle İstanbul`da bul! İstanbul, İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir `Katibim`i...

Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Page 37: Dil ve Anlatım 4

37

DİL VE ANLATIM 4

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

ETKİnLİK

KAVRAMLAR

Lirik anlatım okuyucuyu coşturan, heyecanlandıran, hüzünlendiren, sevindi-ren ya da okuyucuya acı veren anlatım biçimidir. Bireysel duyguların içten geldiği gibi, coşkulu, etkili bir dille anlatılmasına da lirizm denir. Sıfat olarak esin dolu, coş-kun, içli bir dili bulunan anlamlarında kullanılan lirik sözü, bu niteliği taşıyan şiir ve düzyazı ürünlerini niteler.

2. Metin

SEVDİĞİn KADAR SEVİLİRSİnHer şey sende gizliYerin seni çektiği kadar ağırsınKanatların çırpındığı kadar hafifKalbinin attığı kadar canlısınGözlerin uzağı gördüğü kadar gençSevdiklerin kadar iyisinnefret ettiklerin kadar kötüne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin

“Canım İstanbul” şiirinde Necip Fazıl Kısakürek İstanbul sevgisini coşku ve heyecana bağlı bir anlatımla dile getirmiştir. Sizde İstanbul’u konu edinen şiirler bularak inceleyiniz.

Page 38: Dil ve Anlatım 4

38

DİL VE ANLATIM 4

Yaşadıklarını kar saymaYaşadığın kadar yakınsın sonunane kadar yaşarsan yaşaSevdiğin kadardır ömrünGülebildiğin kadar mutlusun üzülmeBil ki ağladığın kadar güleceksinSakın bitti sanma her şeyiSevdiğin kadar sevileceksinGüneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değerVe karşındakine değer verdiğin kadar insansınBir gün yalan söyleyeceksen eğerBırak karşındaki sana güvendiği kadar inansınAy ışığındadır sevgiliye duyulan hasretVe sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsınunutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksınGüneşin seni ısıttığı kadar sıcakKendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsınVe güçlü hissettiğin kadar güçlüKendini güzel hissettiğin kadar güzelsinİşte budur hayat!İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsınBunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsünVe karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursunÇiçek sulandığı kadar güzeldirKuşlar ötebildiği kadar sevimliBebek ağladığı kadar bebektirVe her şeyi öğrendiğin kadar bilirsinBunu da öğren;SEVDİĞİn KADAR SEVİLİRSİn.

Can YÜCEL

1. Bu şiirin teması nedir?2. Bu şiiri lirik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz??

Page 39: Dil ve Anlatım 4

39

DİL VE ANLATIM 4

Yukarıdaki Can Yücel’in “Sevdiğin Kadar Sevilirsin” şiirinde görüldüğü gibi, duyguların coşkun bir dille anlatıldığı edebiyat eserlerinin genel adına lirik şiir de-nir. Latince lyricus, kelimesinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; coşkun, ilhamla dolu demektir.

Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lir denen telli bir sazla söyledikleri için, bu türlü şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da âşık, ya da saz şairi adı veri-len halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı, vb. gibi bireysel duygular anlatılır. Lirik şiir dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür.

Batı edebiyatında Rönesans devri ozanlarının (Petrarca, Ronsard, vb.); daha sonra da, romantik ozanların (Lamartine, Hugo, Musset, vb.) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirleri bu türün başarılı örnekleridir. Lirik şiir, Türk edebiyatında da en çok kullanılan şiir türlerinden biri olmuş; Divan edebiyatında (fuzuli, Nedim, vb.), Halk tasavvuf edebiyatında (Yunus Emre, vb.), din-dışı Halk edebiyatında (Karacaoğ-lan, vb.) ve yeni edebiyatta (Yahya Kemal, vb.) bu alanda büyük ozanlar yetişmiştir.

Bu türe örnek olarak; fuzûli’nin “Su” kasidesi, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” isimli şiirleri verilebilir

Lirik Anlatımın Özellikleri

• “Ben” ve “biz” zamirleri çok kullanılır.

• Heyecan, mutluluk ve mutsuzluk ifade eden, derin düşünce, yüceltme gibi duyguları dile getiren söz öbeklerine yer verilir.

• Lirik anlatımda duygular ön plandadır.

• Sözcükler daha çok mecaz ve yan anlatımları ile kullanılır.

• Dil heyecana bağlı işlevi ile kullanılır.

• Bu anlatım biçimi daha çok şiir, roman, hikâye ve tiyatro türlerinde kullanılır.

ETKİnLİK

Lirik şiir hangi konuları kapsar?

Page 40: Dil ve Anlatım 4

40

DİL VE ANLATIM 4

Uzun yıllar lirik şiirin konuları aşk ya da ölüm gibi alanlarla sınırlandırıldı. Gü-nümüzde ise şairler şiire sayısız konular ve ögeler katabilmektedir. Ahmet Muhip Dıranas’ın “Olvido” adlı unutulmaz şiiri de bunlardan biridir.

OLVİDOHoyrattır bu akşamüstüler daima.Gün saltanatıyla gitti mi bir defaYalnızlığımızla doldurup her yeriBir renk çığlığı içinde bahçemizden,Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdanLavanta çiçeği kokan kederleri;Hoyrattır bu akşamüstüler daima.Dalga dalga hücum edip pişmanlıklarunutuşun o tunç kapısını zorlarVe ruh, atılan oklarla delik deşik;İşte, doğduğun eski evdesin birdenYolunu gözlüyor lamba ve merdiven,Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşikVe cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledirKâğıtlarda yarım bırakılmış şiir;İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşıHatırlar bir gün bir camı açtığını,Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazlaHalay çeken kızlar misali kol kola.Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri,İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerdenAy ışığı gibi sürüklenip giden;Geceye bırakıp yorgun erkekleriSalınan etekler fısıltıyla, nazla.

Page 41: Dil ve Anlatım 4

41

DİL VE ANLATIM 4

Ebedi âşığın dönüşünü beklerYalan yeminlerin tanığı çiçeklerArtık olmayacak baharlar içinde.Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;Her garipsi ayak izi kar içindeDönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasındanBir parıltı gibi görünüp kaybolanne istersin benden akşam saatinde?Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;Hatıraların bu uyanma vaktindeSensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;Çıkmaz artık sular altından o dünya.Bir duman yükselir gibidir kederdenMacerası çoktan bitmiş o şeylerden.Amansız gecenle yayıl dört yanımaEy unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

AHMET MUHİP DRANAS

ETKİnLİK

1. Olvido adlı şiirin ana temasını bulunuz?2. Olvido şiirinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır?3. Bu şiirde geçen mecaz kelimeleri bulunuz?

?

Lirik anlatımın özelliklerinden hareketle kısa bir metin oluşturunuz?

Page 42: Dil ve Anlatım 4

42

DİL VE ANLATIM 4

3.2. ZAMİRLER (ADILLAR)

PILEunE

O gitti, bilmem nereye? Galiba Plevne’ye gitti ve gelmedi; bir daha hiç gelmedi. Ben bundan yirmi sene evvel, bugün sizin olduğunuz gibi ey aziz kar-deşlerim, bir şehidin yetimi olmuştum; benimki de sizinkiler gibi hayatını barut dumanlarına sarmış gitmişti. Bugünkü siz, yirmi sene evvelki bensiniz; ben sizin hissiyatınızı bütün ruhunuzu bilirim… Ben o yaranın samimi bir aşinasıyım. O yarayı se-viniz, o, sizin ebedi bir nişane-i iftiharınızdır. Söy-ledim, söyledim, çocukluğumun bütün kalb-i me-lulünü söyledim. Çünkü herkes size vermek istiyor; ben sizden olmak, alamınıza iştirak etmek suretiyle sizin dertlerinizden bir kısmını almak istiyorum.

Cenap Şahabettin

ETKİnLİK

İsim olmadıkları hâlde isimmiş gibi kullanılan ve ismin yerini tutan sözcükle-re zamir dendiğini geçmiş yıllardan hatırlayacaksınız.

Edebiyatımızdan seçtiğiniz bir metin üzerinde zamirleri bulup, göstermeye çalışınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Koyu harflerle dizilen “o, bu, ben, siz, herkes” sözcükleri ve “-ki” ekleri, isimler gibi varlıkları anlatmak için kullanılmıştır.

O: Anılan kişinin ismi yerine kullanılmıştır. Burada babam demektir.Bu: İşaret edilmek istenen nesneyi, içinde bulunduğu günü anlatmak için

kullanılmıştır.Ben: Söz söyleyeni, yazıyı yazanı ifade eder.Sen: Kendilerine söz söylenenleri anlatır.Herkes: İsimleri söylemekle bitmeyen ya da söylenmek istenmeyen kişilerin

hepsini birden anlatmaya yarayan sözcüktür.

Resim 01.03: Cenap Şehabettin (1870 - 1934)

Page 43: Dil ve Anlatım 4

43

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Kişilerin, canlı cansız varlıkların ve isimlerin yerine kullanılan sözcüklere zamir (adıl) diyoruz.

Zamir Çeşitleri

Zamirler, isimlerin yerini tutma şekillerine ve yerini tuttukları isimlere göre çe-şitlere ayrılırlar:

1. Şahıs zamirleri2. Dönüşlülük zamiri3. İşaret zamirleri4. Belgisiz zamirler5. Soru zamirleri6. İlgi zamiri7. İyelik zamiri

A. Şahıs (Kişi) Zamirleri: Kişi isimlerinin yerlerini tutan sözcüklere denir. Kişi zamirleri altı çeşit olup üçü tekil, üçü çoğuldur.

Ben I. Tekil Kişi Biz I. Çoğul KişiSen II. Tekil Kişi Siz II. Çoğul KişiO III. Tekil Kişi Onlar III. Çoğul Kişi

Kişi zamirleri ismin hâl eklerini aldıklarında aşağıdaki biçimde karşımıza çıkarlar:

Yalın hâli -i hâli -e hâli -de hâli -den hâli

Ben Beni Bana Bende Benden

Sen Seni Sana Sende Senden

O Onu Ona Onda Ondan

Biz Bizi Bize Bizde Bizden

Siz Sizi Size Sizde Sizden

Onlar Onları Onlara Onlarda Onlardan

B. İşaret Zamirleri: İsimlerin yerlerini işaret yoluyla tutan sözcüklere denir. İşaret zamirleri yakında, uzakta ve en uzakta bulunan tekil ve çoğul varlıkları işaret ederek bunların yerlerini tutarlar.

İşaret zamirleri ismin hâl eklerini aldıklarında aşağıdaki biçimde karşımıza çı-karlar:

Page 44: Dil ve Anlatım 4

44

DİL VE ANLATIM 4

Yalın hâli -i hâli -e hâli -de hâli -den hâli

Bu Bunu Buna Bunda Bundan

Şu Şunu Şuna Şunda Şundan

O Onu Ona Onda Ondan

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

“bu, şu, o, öteki, beriki, böylesi, şöylesi, öylesi” kelimeleri çeşitli görev-lerde kullanılır:

bu: işaret zamiri > Bunu biliyor musun?

işaret sıfatı > Bu bilgiyi nereden aldın?

şu: işaret zamiri > Şunu görmüştüm.

işaret sıfatı > Şu eşyaları taşıyalım.

o: şahıs zamiri > O bu akşam geç gelecek.

işaret zamiri > O benim elmam.

işaret sıfatı > O elma benim.

ETKİnLİK

Aşağıdaki kelimeler de hem işaret zamiri hem de sıfat olarak kullanılabilir.

İşaret zamiri İşaret sıfatı

Öteki Ötekini bana ver. Öteki kitabı ver.

Beriki Beriki sende kalsın. Beriki kaset sende kalsın

Böylesi Böylesi, insanı rahatsız eder. Böylesi davranışlar.

Şöylesi Şöylesi de doğru olmaz ki. Şöylesi bir tarzla yapmak.

Öylesi Öylesinden her zaman kaçarım. Öylesi insanlardan.

EÖzgeçmişlerde çok fazla niteleme sıfatı kullanılmasının sebebini düşününüz.

İşaret zamiri ve işaret sıfatı olarak kullanılan sözcükleri nasıl birbirinden ayırt ederiz?

Page 45: Dil ve Anlatım 4

45

DİL VE ANLATIM 4

Bu kelimelerin sıfat mı zamir mi olduklarını anlamak için şu soruları sorarız:

İsmin yerini mi tutuyorlar, yoksa ismi niteliyor ya da belirtiyorlar mı?

Zamirler ismin yerini tutar; sıfatlar isimle birlikte kullanılır.

Tekilleri ve çoğulları var mı?

Sıfatların çoğulları yoktur; zamirlerinse vardır.

Hâl eklerini alıyorlar mı?

Sıfatlar hâl ekleri almaz, zamirler alır.

C . Belgisiz Zamirler: Yerlerini tuttukları isimleri belli belirsiz bildiren sözcüklere denir.Biri yukarı doğru koştu.Birkaçını birden midesine indirdi.Herkes ona dikkat etsin.Herbiri başka bir alem.Berikiler kalsın, ötekiler gitsin.

D. Soru Zamirleri: İsimlerin yerlerini soru yoluyla tutan sözcüklere denir. Soru zamirlerinin başlıcaları şunlardır:

Kim – Kim var orada?Ne - Pazarda ne satılıyordu?Nereye - Nereye gitmeli?Hangisi - Yarışçılardan hangisi birinci oldu?Hangimiz - Haydi, hangimiz daha hızlı okuyoruz?Hanginiz - Hanginiz daha ağır?Hangileri - Hangileri, hangilerini yendi?Kaçımız - Kaçımız hergün ödevimizi yaparız?Kaçınız - Kaçınız çantasını evde unuttu?Ne kadar - Net ağırlığı ne kadar geldi?

ETKİnLİK

İYİ İNSANLAR

Bunlar kendi işlerinde güçlerinde ve aile insanları. Bunlar memleketin temeli. Biz gece gündüz bu sokakları bekliyoruz ki kimse bunları rahatsız etmesin; hiçbirimiz onlara zarar vermeyelim.

Memduh Şevket Esendal

1. Bu metindeki zamirleri bulunuz.2. Herhangi bir metindeki zamirleri bulup yapılarına göre sınıflandırınız.

Page 46: Dil ve Anlatım 4

46

DİL VE ANLATIM 4

4.1. DESTANSI (EPİK) ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinİSTİKLâL MARŞI-Kahraman Ordumuza-

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak!

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

“Dede Korkut Hikayeleri” okuduğunuzda veya dinlediğinizde hissettiğiniz duygular destansı anlatımın etkileyiciliğine örnek olarak verilebilir.

Aşağıda milletçe okuyup etkilendiğimiz bir epik anlatım şaheseri okuyacaksınız. Bu şaheseri yani “İstiklâl Marşı”mızı epik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz.

Resim 01.04 : Büyük Taarruz Panoraması

Page 47: Dil ve Anlatım 4

47

DİL VE ANLATIM 4

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. ulusun, korkma! nasıl böyle bir imânı boğar, ‘Medeniyet! ‘ dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma’ bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

Page 48: Dil ve Anlatım 4

48

DİL VE ANLATIM 4

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Akif Ersoy

KAVRAMLAR

“İstiklal Marşı”nda olduğu gibi kahramanlık duygularının etkileyici bir tarzda anlatıldığı eserler destansı(epik) anlatım örnekleridir.

Epik sözcüğü Yunanca söz, deyiş anlamına gelen epostan türetilmiştir. Eski Yunan’da şiir lirik, dramatik ve epik biçiminde üç türe ayrılmıştı. Topluluk içinde oku-nan, kahramanlık olaylarını yüceltici, öykücü şiirlere epik şiir denilmiştir. Buna göre epopeyi (destan) niteleyen epik kavramı, sonradan anlam genişlemesine uğrayarak kahramanlık temasını işleyen şiirler için kullanılmıştır.

Epik anlatımın konusu olağanüstü kahramanlıklardan oluşur. Bir milletin ba-şından geçen önemli olayların anlatıldığı metinlerde kullanılan destansı anlatım, içerdiği olağanüstülüklerden dolayı öyküleyici anlatımdan ayrılır.

Destanlarımız, özellikle Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügat’it Türk’ündeki Alp Er Tunga ağıtından alınan parçalar, Battalname, Danişmendname, Gazavatnameler ve menakıpnameler destansı anlatımın niteliklerini taşır.

1. “İstiklal Marşı”nın teması hakkında yazılmış yazıları bulup inceleyiniz?2. “İstiklal Marşı”nda dil hangi işlevinde kullanılmıştır?3. “İstiklal Marşı”nı epik anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz??

Page 49: Dil ve Anlatım 4

49

DİL VE ANLATIM 4

Destansı (Epik) Anlatımın Özellikler

• Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılabilir.

• Destan türünün yiğitçe havası vardır.

• Eylemler ön plandadır.

• Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.

• Etkileyici bir özellik taşır.

• Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.

• Anlatımda abartıya yer verilebilir.

• Sanatlı bir dil kullanılır.

Epik sözcüğü dilimizde destan adını almıştır. Destanlar milletlerin doğuş yılları-na bağlanabilir. Destanlar halkın düş gücüyle beslenmiş, kuşaktan kuşağa gelmiştir.

Bugün elimizde bulunan destanların yazıya geçiriliş tarihleri MÖ 2000 yılları-na kadar çıkarılabilmektedir. Sümer – Akad – Babil uygarlığının ürünü olan ve çivi yazısıyla pişmiş çamur tabletlere geçirilen Gılgamış destanı bilinenlerin en eskisi sayılmaktadır. Destanın kahramanı Gılgameş, Uruk şehrinin beyidir ve Gılgameş’in serüvenleri destan türünün bütün ana özelliklerini taşır. Ithaka Kralı Odysseus’un başından geçenleri anlatan Odysseia destanları ise yazılı destan türünün en iyi ör-nekleri arasındadır.

Sözlü anlatıma dayanan destanlar, epik şiirin en yetkin örnekleri arasında sa-yılmaktadır. Anlatımda şiirin seçilmesinin nedeni destanların kolayca ezberlenerek belleklerde kalmasını, kuşaktan kuşağa geçmesini sağlamıştır. Bu destanların za-man içinde gelişip büyümesine, çeşitli ayrıntılarla zenginleşmesine ve anonim bir nitelik kazanmasına yol açmıştır.

Destan kahramanları, toplumu yöneten ve savaşlarda adlarını duyuran kah-ramanlardır. İlyada ve Odysseia destanlarının İyonya destanlarının bir parçası oldu-ğunu, firdevsi’nin İran mitolojisini Şehname adıyla şiirleştirdiğini biliyoruz. finlilerin Kalevala destanı ise değişik sözlü anlatımların toplanması ve birbiriyle bütünlenerek yeniden düzenlenmesi biçiminde oluşturulmuştur.

Page 50: Dil ve Anlatım 4

50

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Destansı anlatım çeşitli türlerde kullanılmıştır. Mesneviler, tarihler, masallar, biyografik eserler, şiir, destan, roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir.

ETKİnLİK

Destansı anlatım hangi edebi türlerde kullanılır?

Tarihi bir olaydan bahseden aşağıdaki metni destansı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz.

KAnİJE KALESİ’nİn FETHİSadrazam İbrahim Paşa 1600 yılı baharında tekrar sefere çıkıp Kanije üzeri-

ne yürüdü. Bu arada Bobofça Kalesi de istirdat edilmişti. Ordu Kanije’yi kırk gün-den fazla muhasara etti. Kalenin barut mahzeninin infilakı üzerine müdafiler teslim olmak zorunda kaldılar. Kanije, beylerbeyilik hâline getirilip Tiryaki Hasan Paşa’ya verildi. Sadrazam İbrahim Paşa, Temmuz 1601’de yeni bir sefere çıkmak üzereyken serhatta öldü. Yerine, sadaret kaymakamı bulunan Yemişçi Hasan Paşa tayin olundu. Yeni sadrazam hemen Belgrat’a hareket etti. Ordu daha Belgrat’a ulaşmadan Belgrat’ın düşman eline geçtiği haberi geldi. Buraya gidildiyse de as-ker yenik düştü. Tam bu sırada Erdel ve Boğdan’ı da ele geçirerek Romanya’da bir idare kurmayı planlayan ancak vazgeçip Osmanlı merkezine elçi gönderip itaatini bildiren Mihal’in Avusturya hükümetinin düzenlediği suikasta kurban gittiği ha-berleri geldi. Böylece Avusturya hükümeti siyasi bir cinayet işlemiş oluyordu. Bu haber üzerine Osmanlı Devleti bölgeye süratle bir ordu sevk edip güvenliği sağladı. Erdel, Eşak, Boğdan’da Osmanlı Devleti’ne bağlı, güçlü bir düzen tesis edildi. So-nuçta Avusturya’nın işlediği bir siyasi cinayet Osmanlı Devleti’nin işine yaramıştı. Avusturya’nın yeni bir taarruz haberi geldi. Arşidük Ferdinand kumandasında bir ordunun Kanije’yi kuşatmakta olduğu, müdafilerin zor durumda bulunduğu öğ-renilmişti.

Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi

Page 51: Dil ve Anlatım 4

51

DİL VE ANLATIM 4

Destan Türleri:

1. Doğal Destan: Toplumu derinden etkilemiş bir olayın şairlerce saz eşliğin-de söylenen biçimine doğal destan denir. finlilerin Kalevala destanı halkın ağzından ve saz şairlerinden derlenmiş doğal bir destandır. Hintlilerin Mahpaharata, İspanyol-ların Cid, fransızların Roland Türküsü ilk akla gelen doğal destanlardır. Kısaca söyler-sek doğal destanlar ilkin sözlü olarak oluşup kuşaktan kuşağa aktarılmışlardır

2. Yapma Destan: Yapma destanlar, ilkel bir hayatın ortak, sözel ve kendiliğin-den oluşan ürünüdür. Bireyseldirler. Sanatçının düş gücü belirgindir. Tarihsel bir ola-yın bir şair tarafından destan kurallarına göre yazılmış şeklidir. Dünya edebiyatında bilinen başlıca yapma destanlar şunlardır: İlahi Komedya (Dante), Kurtarılmış Kudüs (Tasso), Yitirilmiş Cennet (Milton), Şehname (firdevsi).

ETKİnLİK

3. Çağdaş Destan: Çağdaş edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı, tarihsel olay ve ki-şiler üzerine yazılmış uzun şiirlere de destan denilmektedir. Bu ürünler biçim yönün-den klâsik destanlardan ayrılır. Doğa üstü olaylara rastlanmaz. Destanda yer alan kişiler gerçek üstü özellikler taşımazlar.

1908’den sonra hece ölçüsüyle yazılmış, konusunu günün savaşlarından ya da tarihten alan destanlar söylenmiştir. Mehmet Emin Yurdakul ve Ziya Gökalp’in ilk örneklerini verdikleri bu ürünlerde halk şiirindeki destan biçimi kullanılmıştır. Türk şiirinde eski destandan ayrılan ama epik niteliğiyle çağdaş destan örneği sayılabi-lecek ilk örnek Nazım Hikmet’in Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı’dır. (1936) Günümüz Türk şiirinde çağdaş destanın başarılı örnekleri arasında fazıl Hüs-nü Dağlarca’nın Çakırın Destanı (1945), Üç Şehitler Destanı (1949), Ceyhun Atuf Kansu’nun Sakarya Meydan Savaşı, Gülten Akın’ın Maraş’ın ve Ölkeş’in Destanı sa-yılabilir.

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

ETKİnLİK

Doğal destan ile yapma destan arasındaki fark nedir? Araştırınız.

İslamiyet’ten önceki Türk destanlarını öğrenerek onların hangi destan türüne girdiğini araştırınız?

Destansı anlatım özelliklerini taşıyan bir metin oluşturunuz.

E

Page 52: Dil ve Anlatım 4

52

DİL VE ANLATIM 4

4.2. EMREDİCİ ANLATIMHAZIRLIK ÇALIŞMALARI

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinGÖKTÜRK KİTABELERİ

Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tama-mıyla işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneyindeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle!

Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doy-san düşünmezsin. Öyle olduğun için seni beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda geri kalanınla, her yere hep zayıfla-

E

Dilimizin zenginliğini ve anlatım gücünü ortaya koyan metinler VIII. Yüzyıl-da dikilen Göktürk kitabeleridir. Kültür, dil, ahlak ve töreleri dile getiren Göktürk Kitabeleri’nde gelişmiş bir dil ve edebiyatla karşılaşırız.

Göktürk Kitabeleri’ni okurken bazı bölümlerde emir, yöneltme ve öneri ifade eden sözcükler çıkar karşımıza.

Aşağıdaki metni okuyup emredici anlatımın özellikleri olan bu tür ifadeleri gösteriniz.

Page 53: Dil ve Anlatım 4

53

DİL VE ANLATIM 4

yarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğu için kağan otur-dum. Kağan oturup ve fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı?

Türk beyleri, milleti bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vur-dum. Yanılıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bildin. Şimdiki Türk milleti, beyleri bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız?

Muharrem Ergin,

Orhun Abideleri

KAVRAMLAR

Göktürk Kitabeleri’nden alınmış bir bölüm okudunuz. Okuduğunuz metnin edebi türü bir söylevdir.

Türk milletine seslenen Bilgi Kağan, o günün sorunlarını, sıkıntılarını bütün yönleriyle ortaya koymakta ve milletine öğüt vermektedir.

Emredici anlatım dinleyenleri ve okuyanları kendisinden istenilen işi yapmaya ya da bir davranışı gerçekleştirmeye zorlamaktadır. Kesinlik ve vazgeçilmezlik bildi-rirler. Emir ve yasaklamalar içerir: “Aslan kafesine elinizi uzatmayınız. Lüzumsuz ise ışığı söndür!”

Emredici Anlatımın Özellikleri:

• Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.

• Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadelere yer verilir.

• Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.

• Cümlelerde fiiller hâkimdir.

• Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım kullanılır.

• Söylev, kitabeler, trafik kuralları ve kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek verilebilir.

Page 54: Dil ve Anlatım 4

54

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

OnunCu YIL nuTKu’nDAn

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahra-manlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Bundaki muvaffakıyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yap-mak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da mu-vaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk mil-leti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükle yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yo-

Aşağıda verilen Mustafa Kemal Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku’yla Göktürk Kitabelerinden alınan yukarıdaki metni emredici anlatım yönünden karşılaştırınız.

Resim 01.05 : Atatürk konuşma yaparken

Page 55: Dil ve Anlatım 4

55

DİL VE ANLATIM 4

lunda, elinde ve kafasında tuttuğu meş’ale, müspet ilimdir.

Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve ted-birlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.

Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakla, muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk milleti, on beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki bu sözlerimin hiçbirinde milletimin hakkımdaki iti-madını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

Bugün, aynı inanç ve katiyetle söylüyorum ki milli ülküye, tam bir bütünlükle yü-rümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır…

Mustafa Kemal Atatürk

30 Ekim 1933

ETKİnLİK

Bazen eski ve doğruluğu kesin gibi görülen deneyimler, öğütler, söze kesinlik katmak için emredici anlatımla sunulur: “Sakla samanı gelir zamanı!”

Bazen diyaloğa dayanan anlatılarda sözdeki içtenliği bildirmek için kullanılır:

“-Sakın şekerpareyi unutma!”

Bir şeyin nasıl yapılacağını anlatmada, tarif etmede kullanılır. ”Buradan sağa döneceksin, yüz metre yürüyeceksin, çınar ağacını gördüğünde dur. Aradığın ev, çı-narın solundadır.”

1. “Onuncu Yıl Nutku” gibi emredici metinler hangi amaçlarla söylenmiştir?2. “Onuncu Yıl Nutku” metninde dil hangi işlevinde kullanılmıştır??

Emredici anlatımın kullanım alanlarını araştırınız?

Page 56: Dil ve Anlatım 4

56

DİL VE ANLATIM 4

Kanun, yönetmelik ve talimatlarda emredici anlatım tercih edilir: “MADDE 42. Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsa-mı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. …”

Emir kipi 3. kişisiyle kurulan cümlelerde dilek, umut, yalvarma anlamlarında da kullanılır:

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanıDüşün altında binlerce kefensiz yatanıSen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı.Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı”

MEHMET AKİF ERSOY

ETKİnLİK

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

Emredici anlatıma örnek bir metin oluşturunuz.

EEmredici anlatımda ağırlıklı olarak tercih edilen sözcükler hangileridir? Sebebini

düşününüz?

Page 57: Dil ve Anlatım 4

57

DİL VE ANLATIM 4

4.3. fİİL (EYLEM), fİİLİMSİ (EYLEMSİ)

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Metin

YAĞMuRLu GÜnLER

Yağmur durmadan bir hafta yağdı. Arasıra kesilir gibi oluyor, kısa bir zaman son-ra eskisinden daha hızlı boşanmaya başlıyordu. Tepelerde toplanıp yamaçlardan aşa-ğı dökülen seller küçük birer nehir gibiydi. Irmak taşmış, ağaçlar gövdelerinin yarısına kadar suya gömülmüşlerdi. Ova, bir baştan öbür başa masmavi bir denizi andırıyor-du. Suyun üstünde, ovada kalıp kaçamayan küçüklü büyüklü hayvan leşleri dalgalana dalgalana yürüyorlardı. Ova günlerce sular altında yattı. Haftalar böylece geçti. Irmak, yavaş yavaş yatağına inmeye başlayınca suların yerini simsiyah bir balçık denizi aldı. Zaman zaman görünen güz güneşine rağmen köylüler günlerce ovaya adım atmadılar.

Orhan Hançerlioğlu

KAVRAMLAR

FİİLLER

Bir oluşu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere fiil denir. fiil kök ve eklerden oluşur:

gör- : kök

Fiiller (eylem) varlıkların yaptıkları işleri, hareketleri zamana ve kişiye bağla-yarak anlatan sözcüklerdir.

Siz de günlük hayatınızda çokça kullandığınız fiil bildiren sözcükleri gösteren bir liste hazırlayınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

1. Bu metinde yer alan fiilleri gösteriniz?2. Bu metinde hangi anlatım türünden yararlanılmıştır??

Page 58: Dil ve Anlatım 4

58

DİL VE ANLATIM 4

gör-mek

mek : ek

Fiil gövdesi: fiil köküne yapım ekleri getirilerek türetilen yeni gövdeye fiil gövdesi denir.

sev- : fiil kökü

sevil- : fiil gövdesi

fiil kökü daha küçük anlamlı birimlere bölünmez. Oysa fiil gövdesi daha küçük anlamlı birimlere bölünür.

ÇEKİMLİ FİİL VE KİPLER

fiil kök ya da gövdesine çekim ekleri getirilerek fiilin çekime girmesine çekimli fiil denir.

fiil köküne getirilen çekim ekleri fiile zaman, kişi, kip, sayı, soru, istek ve dilek- koşul gibi yeni anlamlar katar.

FİİLDE KİP

fiilin belirttiği işin nasıl, ne zaman ve ne biçimde yapıldığını bildiren anlatım biçimine kip denir. Türkçede dokuz kip vardır. Kipler, haber(bildirme) ve dilek (iste-me) kipleri olmak üzere ikiye ayrılır.

a) Haber Kipleri: Zaman eklerinin hepsine birden haber kipleri denir. Haber kipleri şunlardır:

1) Öğrenilen (miş’li) Geçmiş Zaman: fiillere –miş ,-mış, -muş,-müş ekleri geti-rilerek sağlanır. Bu fiiller daha çok başkasından duyulma, aktarılma anlamı taşırlar. Bazen de farkında olmadan yapılma bildirir.

Evleri yanmış. (başkasından duyma)

Mutfakta elimi kesmişim. (sonradan farkında olma)

2) Görülen (di’li) Geçmiş Zaman: fiillere “dı,di,du,dü,tı,ti,tu,tü” ekleri getirilerek yapılır. Anlatan kişi fiili görmüştür. fiilin yaptığı işin geçmiş zamanda yapıldığını ke-sin olarak bildirir.

Hep birlikte geziye gittik.

Sınavı kazanabileceğini söyledi.

3) Şimdiki Zaman: fiile –yor eki getirilerek yapılır. fiil ile anlatış aynı zamanda gerçekleşir.

Ders çalışıyorum.

Page 59: Dil ve Anlatım 4

59

DİL VE ANLATIM 4

Neden gelmiyor?

4) Geniş Zaman: fiilin belirttiği işin her zaman yapıldığını, yapılmakta olduğu-nu, gelecekte de yapılacağını bildirir. fiillere –r, -ar, -er ekleri getirilerek yapılır.

Her sabah yürürüm.

Babam akşamları erken gelir

Not: Geniş zamanın olumsuzu –mez, -maz’dır. Ancak 1.tekil ve 1.çoğul çekim-lerde –me ,-ma şeklini alır.

Gelmezsiniz - gelirsin gelmem - gelirim

5) Gelecek Zaman: fiilin belirttiği işin gelecek zaman içinde yapılacağını bildi-rir. fiillere –ecek , -acak eki getirilerek yapılır.

Haftaya size geleceğim.

Okuyacak da adam olacak.

b) Dilek Kipleri: fiilin gerçekleşmesini ya da gerçekleşmemesini dilek, istek, gereklilik veya emir kavramları içerisinde veren kiplerdir.Bunlar haber kipleri gibi belirli bir zaman anlamı taşımazlar.

1) Dilek-şart kipi: fiillerin kök ya da gövdelerine –se ,-sa eki getirilerek yapılır. Dilek- şart kipi cümleye bazen ‘şart(koşul)’ anlamı katarken bazen de ‘dilek’ anlamı katar.

Sana olan duygularımı açıkça bir söyleyebilsem!

Çalışırsan kazanırsın.

2) İstek kipi: fiil kök ya da gövdelerine –e, -a, -ayım, -eyim, -alım, -elim getiri-lerek yapılır.

Sana duyduklarımı anlatayım.

Yarın yine görüşelim.

3) Gereklilik Kipi: fiil kök ya da gövdelerine –meli,-malı getirilerek oluşturulur. Gereklilik, ihtimal ve olasılık bildirir.

Haftaya buraya gelmelisin(gereklilik)

Şimdiye eve varmış olmalı. (olasılık, ihtimal)

4) Emir Kipi: fiilin gösterdiği hareketin emir biçiminde yapılması gerektiğini ifade eder. Eki yoktur. 1. tekil ve 1.çoğul kişi kullanımları olmaz.

Söyle yanıma gelsin. (3.tekil kişi emir eki)

İçeri geliniz. (2.tekil kişi emir eki)

Page 60: Dil ve Anlatım 4

60

DİL VE ANLATIM 4

Lütfen işlerinizi iyi yapınız. (2.çoğul kişi emir eki)

Pencereyi kapa. (2.tekil kişi emir eki)

Beni beklesinler (3.çoğul kişi emir eki)

ETKİnLİK

FİİLDE ÇATI

fiillerin öznelerine ve nesnelerine göre aldıkları konuma ve girdikleri biçime çatı denir. Bakmak, bakışmak, bakılmak, baktırmak gibi.

fiiller çatı yönünden iki alt grupta incelenir: 1. Öznelerine Göre fiiller 2. Nesnelerine Göre fiiller

I - ÖZNELERİNE GÖRE FİİLLER

1. Etken Fiiller: Öznesi bilinen fiillere ‘etken fiil” denir. Bu fiilleri yapan, yerine getiren, gerçekleştirenlere “gerçek özne” denir.

İnsan, insanın değerini bilmelidir. (Etken Fiil) Konuyu bir de onlarla görüşecektik. (Etken Fiil)

2. Edilgen Fiiller: Gerçek özneleri belli olmayan, cümledeki nesnenin özne gibi göründüğü fiillerdir. Etken fiil tabanlarına “-I, -n” eki getirilerek yapılır.

Pazar yerinde siyah deri bir çanta bulunmuştur.

Aradığınız adam son olarak otogarda görülmüş.

Bu fiillerin özneleri cümlede yoktur. Edilgen fiillerin yüklem olduğu cümleler-de fiilin gösterdiği işi yapan belli değildir. Yani gerçek özne yoktur. Bu cümlelerde “kim ?”, ne?” sorularına yanıt veren aslında belirtisiz nesne olan sözcük ya da sözcük öbeklerine sözde özne denir

Mektup yazıldı. (Yazan belli değil.)Sözde özne Edilgen Ey.

Çöpler toplandı. (Toplayan belli değil)Sözde özne Edilgen Ey.

Gereklilik kipi hangi anlamlarda kullanılır? Araştırınız.

Page 61: Dil ve Anlatım 4

61

DİL VE ANLATIM 4

3. Dönüşlü Fiiller: Etkisini öznenin üzerinde gösteren fiillerdir. Bu tür fiillerde fiili yapan özne, yaptığı işten yine kendisi etkilenir. Dönüşlü fiili yapmak için fiil kök ya da gövdesine -l, -n, -ş çatı ekleri getirilir

-l : Tayfun’un ölümüne çok üzüldüm.

-n : Yarışlarda birinci olunca çok sevindim.

-ş : Tatilde genç bir delikanlıya dönüştüm.

ETKİnLİK

İşteş Fiiller: Birden çok öznenin, karşılıklı ya da birlikte gerçekleştirdiği fiiller-dir. İşteş fiiller “-( )ş “ ekiyle yapılır ve iki görev üstlenir.

*Bir işin karşılıklı yapıldığını gösterir: Çocuklarla tam iki saat görüştük. İki ara-ba, hızla çarpıştı.

*Bir işin toplu olarak yapıldığını gösterir: Kuşlar gök yüzüne doğru uçuştular. Odadaki telefonun başına üşüştüler.

II- NESNELERİNE GÖRE FİİLLER:

1. Geçişli Fiiller: Öznenin yaptığı iş, canlı ya da cansız başka bir varlığı etkili-yorsa bu fiillere geçişli fiiller denir. Nesne alabilen, etkisini bir nesne üzerinde göste-rebilen fiillerdir

Çocuk, yeni alınan vazoyu kırdı.

Nesne Geçişli fiil

Balkondaki çiçekleri sulamayı unuttum.

Nesne Geçişli Ey.

UYARI: Edilgen fiillerle dönüşlü fiilleri birbirine karıştırmamak gerekir.

Odunlar kömürlüğe çekildi. Sözde Öz. Edilgen

Yarışmadan çekildik. “Biz” gizli özne Dönüşlü Ey.

Page 62: Dil ve Anlatım 4

62

DİL VE ANLATIM 4

2. Geçişsiz Fiiller: Öznenin yaptığı iş, canlı ya da cansız başka varlıkları etki-lemiyorsa bu fiillere geçişsiz fiiller denir. Geçişsiz fiiller neyi, kimi sorularına cevap vermez. Nesne alamayan fiillerdir.

Eda süslendi. (Nesne yok.)

Bebek iki saat uyudu. (Nesne yok.)

Çocuklar hep birlikte güldüler. (Nesne yok.)

ETKİnLİK

3. Oldurgan Fiiller: Geçişsiz fiillerin “-r, -t, -dır” eklerinin eklenmesiyle geçişli yapılmış biçimlerine oldurgan fiil denir.

Geçişsiz Oldurgan

gül - dü > gül-dür-düuyu - du > uyu-t-tuağla-dı > ağla-t-tı

Kafesteki kuşu uçurdu. (Oldurgan)

Elindeki fırsatları kaçırdı. (Oldurgan)

BİRDEN ÇOK GÖREV ÜSTLENEN ÇATI EKLERİ

-l, -n çatı ekleri edilgen ve dönüşlü fiil yapımında kullanılır.

Edilgen fiil: Pencere açıldı.

Dönüşlü fiil: Ayşe üzüldü.

Edilgen fiil: Araba yıkandı.

Dönüşlü fiil: Engin yıkandı.

UYARI: Kimi fiiller aslında geçişli olmasına karşın cümlede nesne kullanılmaya-bilir. Cümlede nesne olmamasına rağmen fiil geçişlidir.

Yolda, uzun süre bekledik. (Nesne yok. Fiil Geçişli)

Ona her zaman yazdım. (Nesne yok. Fiil geçişli)

Page 63: Dil ve Anlatım 4

63

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

BİLEŞİK ZAMANLI FİİLLER

Yalın zamanlı fiillerle, ek fiilin birleşerek ikinci bir zaman oluşturmasına bileşik zaman denir. Türkçede üç bileşik zaman vardır:

Hikâye bileşik zamanı (gel-i-yor- du)

Rivayet bileşik zamanı (gel-i-yor- muş)

Koşul bileşik zamanı (gel-i-yor- sa)

HİKÂYE BİLEŞİK ZAMANI

Yalın zamanlı fiille, ek fiilin –dı biçiminin oluşturduğu bileşik zamana hikâye bileşik zamanı denir. Bildirme kiplerinin hepsi hikâye bileşik zamanına göre çekime girer:

Şimdiki zamanın hikâyesi : geliyor - du.

Belirli geçmiş zamanın hikâyesi : geldi-y- di.

Belirsiz geçmiş zamanın hikâyesi : gelmiş- ti.

Geniş zamanın hikâyesi : gelir- di.

Gelecek zamanın hikâyesi : gelecek- ti.

RİVAYET BİLEŞİK ZAMANI

Yalın zamanlı bir fiille, ek fiilin belirsiz geçmiş zamanını gösteren –mış ekinin birleşmesinden oluşan bileşik zamana rivayet bileşik zamanı denir. Belirli geçmiş za-manla rivayet bileşik zamanı kurulmaz. Rivayet bileşik zamanı kuran bildirme kipleri şunlardır:

Şimdiki zamanın rivayeti : biliyor- muş.

Belirsiz zamanın rivayeti : bilmiş- miş.

Özlem Hanım oğlunu telefonla aradı.:Geçişli fiildir. Dosyaları kitaplığın üst rafına kaldır.: .............Gürsel Bey bugün işten geç çıkacakmış. :.............

Yukarıdaki altı çizili fiillerin karşılarına nesnelerine göre çeşitlerini yazınız.

Page 64: Dil ve Anlatım 4

64

DİL VE ANLATIM 4

Geniş zamanın rivayeti : bilir- miş.

Gelecek zamanın rivayeti : bilecek- miş.

KOŞUL BİLEŞİK ZAMANI

Çekimli fiillere ek fiilin –sa eki getirilerek koşul bileşik zamanı yapılır. Koşul bi-leşik zamanında bulunan kipler şunlardır:

Şimdiki zamanın koşulu : biliyor- sa.

Belirsiz zamanın koşulu: bilmiş- se.

Geniş zamanın koşulu : bilir- se.

Gelecek zamanın koşulu : bilecek- se.

Belirli geçmiş zamanın koşulu: bildiy - se

ETKİnLİK

FİİLİMSİLER (EYLEMSİLER)

fiilden türeyen, tümleç olan, olumsuzu yapılan ama fiil çekimine girmeyen sözcüklere fiilimsiler denir. fiilimsiler; isim-fiil, ortaç ve ulaç olmak üzere ayrılır:

İSİM-FİİLLER

fiillerin adını bildiren, tümleç olan ve ad gibi kullanılan sözcüklere isim-fiil de-nir. İsim-fiiller üç türlü ek alır:

- mak (-mek )Gelmek, gitmek, vermek, almak, sevmek…

-ma (-me )Dinleme, anlama, okuma, yazma, vurma, bilme…

-ış (-iş, -uş, -üş )Gülüş, bakış, dikiş, alış, veriş, yaşayış…

Fiilimsi ve fiillerin farkları nelerdir? Fiilimsi çeşitleri hangileridir?

Page 65: Dil ve Anlatım 4

65

DİL VE ANLATIM 4

ORTAÇLAR (SIFAT-FİİLLER)

fiilin sıfat olarak kullanılmasına ortaç denir. Ortaçlar şu eklerle yapılırlar:

-an, -ası, -mez, -ar. -dik, -ecek, -miş.

Görünmez adam, akar su, gelen sene, sevindirici haber, okunacak kitap, kırıla-cak eşya, tanıdık insan, gördüğüm film, pişmiş yemek, yıkılası dünya…

ULAÇLAR (ZARF-FİİLLER)

fiilden türeyen ve belirteç görevini yapan sözcüklere ulaç denir. Ulaçlar, ortaç-lardan farklı olarak özne, yüklem görevini üstlenmezler. Genellikle, sözcükler arasın-da ilgi kurarlar. Ulaçlar anlamlarına göre beşe ayrılır.

Bağlama ulaçları

-p (-ıp, -ip, -up, -üp )

Çantasını alıp çıktı. Amcasını görüp hemen eve gitti.

Durum ulaçları

- arak (-erek )

Yaşlı kadın gülerek bana yaklaştı.

-a….a Çocuk ağlaya ağlaya doktora gitti.

-e….e Kızlar güle güle oynuyorlardı

-e….a Yaralı adam düşe kalka yürümeye çalışıyordu.

-madan (-meden)

Benimle görüşmeden hiçbir yere gitme.

-ken

Eve giderken manava uğradım.

-dığı hâlde

Çok çalıştığı hâlde sınavı başaramadı.

Zaman ulaçları

fiilin belirttiği işin yapılacağı zamanı gösterir.

-dığında (-dığı zaman )

Parayı aldığımda size borcumu ödeyeceğim.

Parayı aldığım zaman size borcumu ödeyeceğim.

-dığı sırada (-dığı zaman )

Page 66: Dil ve Anlatım 4

66

DİL VE ANLATIM 4

Yağmur yağdığı sırada hiçbirimizin şemsiyesi yoktu.

Yağmur yağdığı zaman hiçbirimizin şemsiyesi yoktu.

-dıktan sonra

Trenden indikten sonra,bir gazete aldım.

-dıkça (-dikçe, -dukça, dükçe )

İnsanlar okudukça bilgileri artar.

-alı (-eli )

Ben kendimi bildim bileli bu ev hep böyledir.

-ınca (-ince, -unca, -ünce )

Yaz gelince hep birlikte tatile çıkarız

-maden (-meden )

Hava kararmadan yola çıkalım.

-ıncaya kadar

Bu iş bitinceye kadar burada kalacağız.

-r…maz (-r…mez)

Mektubu yazar yazmaz postaya verdim.

Sebep Ulaçları

fiilin belirttiği işin hangi nedenden dolayı olduğunu gösteren ulaçlara sebep ulaçları denir.

-dığından (-diğinden, -duğundan, -düğünden )Çok yemek yediğinden fazla kilo alıyorsun.

-maktan (-mekten )Yaşamaktan büyük bir zevk alıyorum.

Kıyaslama Ulaçları

Birden çok fiilin belirttiği işler arasında nicelik ve nitelik yönünden kıyaslama yapan ulaçlara kıyaslama ulaçları denir.

fatma bütün olanları bilirmişçesine gülümsedi.

Bu işleri kendimce yola koydum.

Page 67: Dil ve Anlatım 4

67

DİL VE ANLATIM 4

YAPISINA GÖRE FİİLLER

Biçim bakımından fiilleri üç öbekte toplayabiliriz:a. Basit fiillerb. Türemiş fiillerc. Birleşik fiiller

Basit fiiller: Bunlara kök durumundaki fiillerde denir.

fiilin bölünemeyen, sesten atılamayan en küçük parçası köktür. Herhangi bir yapım eki almayan kök halinde bulunan fiillere basit fiiller denir. Basit fiiller çekim eki alabilirler.

Koş- , at-, tut-

Kaldırım taşlarının çoğu yerinden çıkmıştı.

Bundan ben de alacağım; ama param yok.

Türemiş fiiller: fiil ya da ad köklerine fiilden fiil veya addan fiil yapım ekleri alan fiillerdir.

İşlerinizi ciddiyetle yapın, geçiştirmeyin. (Geç-iş-tir-me-y-in > fiilden türemiş fiil)

Adını bir mıh gibi zihnime kazıdım. (Kaz-ı-dı-m > fiilden türemiş fiil)

Bu görevi başarıyla sonuçlandırmalıyım. (Son-uç-la-n-dır-malı-y-ım > addan türemiş fiil)

Dün akşam yarın için sözleşmiştik. (Söz-leş-miş-ti-k > addan türemiş fiil)

Birleşik fiiller: İki sözcüğün hem anlam hem de biçim bakımından bir araya gelerek kalıplaşmasıyla oluşan fiillerdir.

Birleşik fiiller üç grupta incelenir:1. Kurallı birleşik fiiller2. Yardımcı fiillerle kurulan birleşik fiiller3. Anlamca kaynaşmış birleşik fiiller

1. Kurallı Birleşik Fiiller:

İki fiilin birleşmesi yoluyla oluşur. Tamamı bitişik yazılır. Dört grupta incelenir:

Page 68: Dil ve Anlatım 4

68

DİL VE ANLATIM 4

A. Yeterlilik Fiili (fiil + ebil-):

Cümleye gücü yetme ve olasılık anlamı katar. fiilin üzerine -ebilmek getirile-rek oluşturulur.

Okula geç kalırsam öğretmenim kızabilir.

Bir gece ansızın gelebilirim.

Sevinçten kapında bayılabilirim.

UYARI: Yeterlilik fiilinin olumsuzunda bil- fiili düşer. fiilin üzerine –ama , -eme getirilerek yapılır.

Olumlu Olumsuz

Yapabilirim yapamam. (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu)

Görebilirsin göremezsin (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu)

B. Tezlik Birleşik Fiili: (Fiil+iver-): Cümleye tezlik çabukluk anlamı katar.

Uzanıp tutuver elimi ne olur geri dön.

Akşamın derin kızıllığında kayboluverdim.

Polisler kaçan hırsızı yakalayıverdi.

C. Süreklilik Birleşik Fiili (fiil+ edur, akal, egel): Cümleye devam etme, sü-reklilik anlamı katar.

Bu hikâye yıllardır süregelir.

Televizyonun karşısında uyuyakalmışım.

Gidedursun turnalar, gurbet ellere.

D. Yaklaşma Fiili (fiil+ eyaz): Temel fiile “ az kalsın, neredeyse, yaklaşma, ger-çekleşmeden yarıda kesilme” anlamı katar.

Kaldırımda yürürken düşeyazdım.

Onu karşımda görünce korkudan öleyazdım.

2. Yardımcı Fiillerle Yapılan Birleşik Fiiller:

İsim soylu bir sözcüğün üzerine –et , -ol , -kıl , -eyle gibi yardımcı fiiller getirile-rek yapılır. Bu fiiller arasında en çok kullanılan olmak ve etmek fiilidir.

Page 69: Dil ve Anlatım 4

69

DİL VE ANLATIM 4

Seven bu gönül seni asla terk etmeyecek.

Bu usanç duyan gözlerim bir şeyde karar kıldı.

Seyreyleyelim mehtabı yıldızların altında.

Bu konuları kendinize sorun etmeyiniz.

NOT: Bu türle yapılan birleşik fiilin isim kısmında bir ünlü düşmesi ya da bir ünsüz türemesi varsa birleşik fiil bitişik yazılır.

Bir gün yeniden bana döneceğini hissediyorum.

Sabreden derviş muradına ermiş.

3. Anlamca Kaynaşmış Birleşik Fiiller:

Bir isimle bir fiilin anlam yönünden birleşip kaynaşmasıyla oluşur. Bu sözcük-lerden biri ya da ikisi gerçek anlamını yitirir. Deyimlerin çoğu bu türe örnektir.

Sen kimsin ki bana kafa tutuyorsun?

Bu tehditlerinle gözümü korkutamazsın.

Annemin yemekleri hoşuna gitti mi?

Eve erken gidelim de babamdan laf işitmeyelim.

Adama laf anlatmaktan dilimde tüy bitti.

Konuşulanlara ben de kulak kabarttım.

ETKİnLİK

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

Odasındaki kitaplara göz atıyordu. :Anlamca kaynaşmış birleşik fiildir.Konuşulanlara ben de kulak kabarttım.: .............Bu bilgisayarı almaktan vazgeçebilirim.: .............Projeme sen de yardım etmelisin.: .............

Altı çizili birleşik fiillerin çeşitlerini karşılarına yazınız.

EKısa bir metni inceleyerek metinde geçen fiilleri bulup bunların kullanılma neden-

lerini düşününüz.

Page 70: Dil ve Anlatım 4

70

DİL VE ANLATIM 4

5.1. ÖĞRETİCİ ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Metin

YAHYA KEMAL BEYATLI2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğdu. 1 Kasım

1958’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Çocukluk yılları Üsküp’teki şiirlerine de yansıyan Rakof-ça çiftliğinde geçti. İlköğrenimini özel Mekteb-i Edep’te tamamladı. 1892’de Üsküp İdadisi’ne gir-di. Bir yandan da İshak Bey Camii Medresesi’nde Arapça ve Farsça dersleri aldı. 1897’de ailesi Selanik’e taşındı. 1902’de İstanbul’a geldi. Vefa İdadisi’ne (lise) devam etti. Jön Türk olma he-vesiyle 1903’te Paris’e kaçtı. Bir yıl kadar Meaux okuluna devam edip Fransızca bilgisini geliştir-di. 1904’te siyasal bigiler yüksek okuluna girdi. Jön Türkler’le ilişki kurdu. Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Şahabettin gibi dönemin ünlü kişilerini tanıdı. Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar’la arkadaşlık kurdu. 1912’de İstanbul’a döndü.

1913’te Darüşşafaka’da edebiyat ve tarih öğretmenliği yaptı. Mütarekeden son-ra Âti, İleri, Tevhid-i Efkâr, Hakimiyet-i Milliye dergilerinde yazılar yazdı. Arkadaşlarıyla “Dergâh” dergisini kurdu. Yazılarıyla Milli Mücadele’yi destekledi. 1922’de barış anlaş-ması için Lozan’a giden kurulda danışman olarak yer aldı. 1923’te Urfa milletvekili oldu. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Varşova ve Madrid’de orta elçisi olarak görevlendi-rildi. Daha sonra sırasıyla Yozgat, Tekirdağ, 1943-1946’da da İstanbul milletvekili oldu.

Eski çağlarda şairlerin öğretici, eğitici, yol gösterici bir görevi olduğu kabul edildiğinden ilk edebî eserlerin çoğu öğreticidir.

Öğretici nitelikteki hayvan hikâyelerini (fabl) bu türün ilk örnekleri olarak ka-bul edebiliriz.

Öğretici metinlerin eğitimdeki yerini araştırınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.06 : Yahya Kemal Beyatlı (1884 - 1958)

Page 71: Dil ve Anlatım 4

71

DİL VE ANLATIM 4

Halkevleri Sanat Danışmanlığı yaptı. 1949’da Pakistan Büyükelçisi iken emekli oldu. Yaşamının son yıllarını İstanbul’da Park Otel’de geçirdi. Tutulduğu müzmin bağırsak ka-namasının tedavisi için 1957’de Paris’e gitti. Bir yıl sonra Cerrahpaşa Hastanesi’nde aynı hastalık nedeniyle öldü.

1918’de Yeni Mecmua’da yayınlanan ürünleriyle büyük ilgi uyandırdı. Daha sonra Edebi Mecmua, Şair, Büyük Mecmua, Şair Nedim, Yarın, İnci, Dergâh gibi dergilerdeki şiirleriyle kendini yol gösterici olarak kabul ettirdi. Ölümünden sonra yayınlanan eser-leri iki bölüm halinde değerlendirilir: “Kendi Gök Kubbemiz” ve “Eski Şiirin Rüzgârıyla”. Düzyazıları “Peyam” gazetesinde yayınlanan yazılarıyla, “Çamlar Altında Sohbetler” den oluşur. Bu yazılardan bazıları “Süleyman Sadi” ya da “S.S” imzasını taşır. Ayrıca Bü-yük Mecmua ve Dergâh’ta söyleşiler yaptı, eleştiriler yazdı, bunları Hakimiyet-i Milliye gazetesinde sürdürdü. Bitmemiş şiirlerinin bir bölümü 1976’da “Bitmemiş Şiirler” adıyla yayınlandı.

KAVRAMLAR

“Yahya Kemal Beyatlı” adlı yazıda okuduğunuz gibi öğretici anlatım tarzında yazar, okuyucusunu ele aldığı konuda aydınlatmak, ona bilgi vermek amacını ta-şır. Alıcının bilmediği varsayılan bir konuda, onu bilgilendirmek ve bu bilgilere göre davranmasını istemek için hazırlanan metinlerde öğretici anlatım kullanılır. Öğretici anlatımlarda bir bilginin alıcıya aktarılmasında her türlü yol ve yaklaşım kullanılabilir.

ETKİnLİK

Makale, fıkra, bilimsel metinler (edebiyat, tarih, coğrafya, fizik, matematik vs. bilimleriyle ilgili metinler), özyaşam öyküsü, eleştiri metinleri, kıssadan hisseye yö-nelik metinler öğretici metin özelliği taşımaktadır.

1. “Yahya Kemal Beyatlı” adlı parçayı öğretici anlatım türünün özelliklerine göre inceleyiniz.

2. Bu parçada dilin hangi işlevde kullanıldığını belirtiniz.3. Bu metinden hareketle öğretici metinlerin dil ve anlatım özelliklerini bul-

maya çalışnız.

?

Öğretici metinlerin yazılış amaçlarını açıklayınız.

Page 72: Dil ve Anlatım 4

72

DİL VE ANLATIM 4

Öğretici Metinlerin Özellikleri:

• Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

• Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.

• Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.

• Daha çok nesnel cümleler kullanılır.

• Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.

• Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.

• Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.

• Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.

ETKİnLİK

MERİDYENLEREkvatordan kuzey-güney yönünde birer derece açıyla geçerek bir kutuptan

ötekine uzanan daire yaylandır. Ekvatorun çevresi 360 derece olduğundan 360 meridyen bulunur. Meridyenler arasındaki uzaklık ekvator üzerinde yaklaşık 111 km’dir. Bu uzaklık, ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe daralır. Meridyenlerin birleştiği kutuplarda bir nokta hâlini alır. Meridyenlerin yerini belirtmek için Lond-ra’daki Greenwich (Grinviç) gözlemevinden geçen meridyen esas alınmıştır. “0” de-rece olarak kabul edilen bu meridyen başlangıç meridyenidir. Bunun doğusunda bulunan 180 meridyene doğu meridyeni, batısında bulunan 180 meridyene batı meridyeni denir. Ayrıca başlangıç meridyeninin doğusundakine Doğu Yarım Küre, batısındakine Batı Yarım Küre denir.

Coğrafya Ders Kitabı

Bu parçayla “Yahya Kemal Beyatlı” adlı parçayı öğretici anlatımın özellikleri bakımın-dan karşılaştırınız.

Page 73: Dil ve Anlatım 4

73

DİL VE ANLATIM 4

Amacı bilgi vermek olan edebiyat türleri öğretici, didaktik sözcükleriyle açıkla-nır. Türk edebiyatında öğretici eserlerin ilk örneklerini Uygur metinlerinde görürüz. Daha sonra Yusuf Has Hacib (Kutadgu Bilig), Edip Ahmet (Atabetü’l Hakayık) türün en iyi örneklerini verirler. Orta Asya döneminde Ahmet Yesevi’nin Hikmet’leri de öğ-retici eserler arasına girer. XIII. yüzyıl Anadolu’sunda yazılmış eserlerin hemen hepsi öğretici niteliktedir. İçlerinde en ünlü örnek, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevi adlı eseridir. Osmanlı dönemi Türk edebiyatında Ahmediyye, Muhammediyye gibi eserler, Kabusname benzeri ahlak kitapları öğretici bir amaca dayanırlar. Tanzimat-tan sonra edebiyatın toplumu, insanları eğitmek için bir araç olduğu kabul edilir. Günümüzde ise edebiyat eserinin öğretici olup olmaması sorunu tartışma konusu olmaktan çıkmıştır.

ETKİnLİK

Öğretici anlatımla kısa bir metin oluşturunuz.

Page 74: Dil ve Anlatım 4

74

DİL VE ANLATIM 4

5.2. AÇIKLAYICI ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinİnSAnLAR HAnGİ MESLEKTEn HOŞLAnIR?

Kişi yönettiği ölçüde her meslek-ten hoşlanır ve itaat ettiği ölçüde de her mesleğe lânet okur. Tramvay vatmanı-nın mutluluğu, oto-büs şoförününkin-den azdır. Kişi tek başına aklına estiği gibi avlanırsa daha çok zevk alır; çünkü böyle bir avcı ken-dine göre bir plân yapar; şuna buna hesap vermek ya da nedenini niçinini söylemek zorunda

kalmadan ister bu planı uygular, isterse değiştirir. Sürek avcılarının yanında hayvanı öl-dürmek çok daha az zevkli bir iştir. Böylece insanoğlunun güçlükten kaçtığını, sadece zevki aradığını söyleyenler onu yanlış tanımlamış olurlar. Kişi önüne serilen zevklerden hoşlanmaz; yorularak elde ettiği zevkleri tercih eder; her şeyden çok ise bir iş görüp elde etmeği sever. Bir köşede miskin miskin oturup, şunun bunun etkisi altında kalmayı hiç sevmez; bunun için de çabasız elde edilen zevke, çaba ile birlikte gelen acıyı tercih eder.

Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler, ders kitapları, gaze-teler, açıklamalı sözlükler, yemek tarifi kitapları bu anlatım biçimini kullanır.

Evinizdeki bir yemek kitabını inceleyerek tariflerin niçin ve nasıl yapıldığına bakı-nız. “Karnıyarık” adlı yemeğin nasıl yapıldığını kendinize göre yazınız. Yazdığınız yemek tarifindeki açıklayıcı anlatıma örnek olacak ifadeleri gösteriniz.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.07 : Çeşitli meslekten insanlar

Page 75: Dil ve Anlatım 4

75

DİL VE ANLATIM 4

Aykırı düşünceleriyle tanınmış Diogenes, güçlüğün iyi olduğunu söylemekten hoşlanır-dı; buradaki güçlükten maksadı da bizzat seçilmiş ve istenmiş güçlüktü; çünkü zorla ka-bul ettirilen güçlüğü kimse sevmez.

ALAİN (Söyleşiler)

KAVRAMLAR

“İnsanlar Hangi Meslekten Hoşlanır?” adlı metinde olduğu gibi açıklayıcı anla-tım biçiminde yazar, okuyucusunu ele aldığı konularda aydınlatmak, ona bilgi ver-mek amacını taşır. Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.

Açıklayıcı anlatımda konunun iyi kavranması ve yazının ana düşüncesinin iyi tespit edilmesi çok önemlidir. Edinilen bilgilerin doğru ve düzenli olarak verilmesi gerekir. Gerektiğinde istatistik, levha, grafik, resim gibi gereçlerden yararlanılır. Ko-nuyu ayrıntılarıyla açıklarken örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanır.

ETKİnLİK

Açıklama anlaşılır ve inandırıcı bir ifadeyle anlatılmalıdır:

“Puşkin kitapları ikiye ayırır: Geçici olanlar, kalıcı olanlar. Geçiciler tatlı veya fay-dalı birer konuşma: Seyahatnameler, hatıralar. Bunlar kitaptan çok bir nevi mektup, bir nevi gazete. Kitap, sohbet değil yazıdır. Birkaç sayfaya sığdırılmak istenen bütün bu ha-yat. Edebiyata yollanan mesaj. Kimsenin söylemediği ve söyleyemeyeceği gerçek. Yazar o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir dünyaya. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini.”

Cemil Meriç,

Bu Ülke

ETKİnLİK

1. Bu metnin yazılış amacı nedir?2. Bu metni açıklayıcı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?3. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.?

Açıklama yazılarının dil ve anlatım özelliklerini belirtiniz.

Yukarıdaki metinde açıklayıcı anlatıma uygun olan cümleleri gösteriniz.

Page 76: Dil ve Anlatım 4

76

DİL VE ANLATIM 4

Açıklayıcı Anlatımın Özellikleri:

• Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

• İfadeler kesin ve açıktır.

• Kelimeler genelde gerçek(temel)anlamlarıyla kullanılırlar.

• ”Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma, örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.

• Yazarın amacı okuyucuyu bilgilendirmektir.

• Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.

ETKİnLİK

Herhangi bir konuyu geliştirmek ve anlaşılır hâle getirmek istiyorsak mutlaka açıklama yapmak gerekir. Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili ‘Niçin?, Nedir?, Nasıl?” gibi soruların yanıtını vermeye yarar.

Genelde öğretici (didaktik) metinlerde bu anlatım türü kullanılır. Onun için makale, eleştiri gibi yazılarda, tarih, coğrafya gibi ders kitaplarında bu teknik kulla-nılır. Yazar, okuyucunun bilmediğini düşündüğü bilgileri okuyucuya aktarır.

Klasik paragraflarda yani giriş, gelişme, sonuç cümlelerini içeren paragraflarda bu yönteme başvurulur. Önce giriş cümlesiyle konu veya sorun verilir, sonra gelişme cümleleriyle konuyu veya sorunu çözümleyen örnekler, karşılaştırmalar ve tanımla-malar ile devam edilir. Özetleyici veya yargı bildiren sonuç cümleleriyle konu veya sorun çözümlenir.

ETKİnLİK

“Lirik şiirde şair, hangi duyguları ön plana çıkarır?” sorusunu açıklayıcı anlatıma göre araştırarak yazınız.

Açıklayıcı yazılar ile okuyucu ilişkisini açıklayınız.

Page 77: Dil ve Anlatım 4

77

DİL VE ANLATIM 4

5.3. TARTIŞMACI ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinTÜRK HALK TİYATROSu

“Orta oyunu tiyatro değildir.”, “Orta oyunu, meddah, Karagöz uygar bir ulusa ya-kıştırılamaz.”, “Orta oyunu en budalaca dav-ranışları, en edepsizce sözleri yansıtır.”, “Orta oyunu yalnız güldürür. Oysa tiyatro kimi za-man ağlatır, kimi zaman güldürür. Ağlatıp güldürmeden de eğlendirdiği olur.”

Bu savların altından 1874 tarihini, Ayvazyan, Haşmet, Namık Kemal adlarını kaldırıp bugünün tiyatrocu geçinen yarı ay-dınlarını rahatlıkla koyabiliyorsak bu yalnız doksan iki yılın bizi bir arpa boyu ileri gö-türmediğini gösterir. Ne yazık! Tiyatronun kaç kapılı bir konak olduğunu bilmeyişten gelen bir dar kafalılıkla, yarı aydınlara özgü ayrıntıdan kaçan bir “budurculukla, bir kesin “atıcılık”la söylenen bu sözler, 1874’te bir de-rece bağışlanırdı, ama günümüzde böylesi-ne sivri bilgisizlere sadece acınıp geçilir.

Aradan ne sular akmış. Zavallı Kasap, zavallı Kunoş, “Türk tiyatrosu kendi kaynak-

larına dönmedikçe Batı’nın ikinci elden silik ve soluk bir kopyası olmaktan kurtulamaz.” diye az mı çırpınmışlar. Hepsi kös dinlenilmiş. Daha sonra Ahmet Rasim’in, İsmail Hakkı

“Herkes benim düşünceme katılırsa, yanılmış olmaktan korkarım.” (OSCAR WILDE)

Bu söz, tartışmanın önemini anlatmaktadır. Siz de tartışmayla ilgili özdeyiş ve ata-sözleri bulup inceleyiniz.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.08 : Pişekar ve Kavuklu (Orta oyunu)

Page 78: Dil ve Anlatım 4

78

DİL VE ANLATIM 4

Baltacıoğlu’nun, Ahmet Kutsi Tecer’in, Sabri Esat Siyavuşgil’in uyarıları da hep kös din-lenmiş.

Sanatı, mutlu bir azınlığın tekelinde sanma saplantısından kurtulamamış bir yarı aydınlar takımı, giderek, halk lâfından, halk şiiri, halk edebiyatı, halk tiyatrosu lâfından huylanır olmuş. Öykünün meddahtan, romanın Dede Korkut’tan, şiirin Karacaoğlan’dan, musikinin halk şarkılarından, koreografinin halk danslarından, tiyatronun da halk gös-teri biçimlerinden yararlanarak çağdaş bir öze ve tekniğe ulaşması gereğinden her söz ettiğimizde bunların cinleri başlarına üşüşüyor.

İstiyorlar ki değer ölçümüzü onlar gibi Avrupa oyun yazarlığı ölçülerine uygula-yalım. İstiyorlar ki onlar gibi biz de Avrupalı eleştirmenlerin kireçlenmiş yargılarını pa-pağan gibi burada en iyi geveleyene bilgili eleştirmen, Avrupalı yazarların konusuna ve oyun çatısına en çok yaklaşana usta yazar, Batı yönetmenlerinin sahne düzenini ezber-leyip burada tıpkısını teklif edene, güçlü yönetmen, diyelim. Kısacası, eseri ile sahneye kotarılışı ile oynanışı ile bize özgü bir tiyatro üslûbuna giden her çabaya karşılar.

Tersini yapanlara bundan kızıyorlar. Genç Oyuncular’ın ortaoyunlarımızı alıp tozunu silkip pırıl pırıl taze bir sunuşla halka getirilişine tutuluyorlar. Halk Seyirlilikleri Derneği kuruluyor diye homurdanıyorlar. Keşanlı Ali Destanı Avrupa’nın bilinçli tiyatro çevrelerinde ilgi görüyor diye içerliyorlar. Orta oyunu, Karagöz ve meddahtan kalkan yeni bir anlatımcı Türk halk tiyatrosu üslûbunu güzel oyunları ile halka sevdirip tutun-dukları için oyunlarımızı oynayan topluluklara, onlara alkış tutan seyircilere ateş püs-kürüyorlar.

Haldun Taner

KAVRAMLAR

Bir yargıyı, bir düşünceyi ya da öneriyi çürütme, değiştirme amacıyla yazılan yazılarda kullanılan anlatım biçimine tartışmacı anlatım denir. Tartışmacı anlatımda düşünce ve kanıları değiştirmek söz konusudur. Aslında tartışmacı anlatım, açıklayı-cı anlatımın biçim değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan ayıran yön, okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiş-tirmeye yönelmesi, savunulan düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaya çalışmasıdır.

Tartışmacı anlatım biçiminde düşünceyi geliştirirken ilişki kurma, karşılaştır-ma, kanıtlama ve tanık gösterme gibi yöntemlerden birine ya da birkaçına başvu-rulur.

1. Haldun Taner bu parçada hangi tezi, antiteze karşı savunmaktadır?2. Bu parçada dil hangi işlevinde kullanılmıştır?3. Bu parçayı tartışmacı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz.?

Page 79: Dil ve Anlatım 4

79

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Metinlerde birbirine karşıt iki düşünce ele alınabileceği gibi bir düşüncenin iki yönü de ele alınıp işlenebilir.

Bir düşüncenin doğrulanması, savunulması ya da bir düşünceye karşı çıkılması amaçlanan metinlerde iki görüş vardır. Bunlar tez ve antitez olarak tanımlanır. Tez savunulan, antitez ise karşı çıkılan görüş, sonra savunulan görüş ortaya konulur. Bu iki yargıyı birbirine bağlamak için, ama, fakat, lakin, ancak, yalnız, oysa gibi karşıtlık bağlaçlarından faydalanılır.

Tartışmacı anlatımda metin savunma amaçlıysa önce savunulan görüş ortaya konur. O hâlde, çünkü, öyleyse gibi destekleme, açıklama bağlaçları kullanılır. Aşağı-daki örnekte bir düşüncenin nasıl savunulduğunu göreceksiniz:

“Oxford’dayken okumaya başladığım bir yazar, bu edebiyatın en belirgin özelliği olan o edilgin duyarlığa başkaldırdı. D.H.Lawrence’dı bu. Lawrence’ın düşüncelerini ne kadar çabalarsam çabalayayım onun beni nasıl etkilediğini anlatamam. Onun betimle-yici düz yazılarından bir parça ya da şiirlerinden birini okuduğum zaman bende o anda ortaya çıkan bir tepkiydi bu. Birdenbire doğanın bir ‘hayat ve ölüm’ gücü olduğunun, insanın varlığından bağımsız olarak var olmasına karşılık onu yenileyebilecek güçte ye-tileri olduğunun bilincine vardım. Lawrence’ın kuşları, hayvanları ve çiçekleri, onları se-zinleyişinde çözülmez bir hayvansal ya da bitkisel nitelik olduğu zaman bile olağanüstü bir biçimde kendileriydiler, olağanüstü bir biçimde Lawrence’ın dışındaydılar. Eliot gibi akşam göğünü ‘masanın üzerinde bayıltılmış bir hasta’ diye açıklayamazdı. Lawrence edebiyatın olanaklarının tükenmediği bir dünyayı görmeme yardım etmekle kalmamış, kendi varlığıma, aklıma ve bedenime meydan okumuştu.”

Stephen Spender,

Genç Şair

“Gene bir eski özlemidir gidiyor. Yeniye kötü kötü bakıyorlar, manası yokmuş, güzel değilmiş, düşünmekten, çalışmaktan kaçınan kimselerin ne yaptıklarını bil-meden ortaya attıkları şeylermiş. Geçmişin büyük eserlerini inceleyip de onlardan örnek almalıymışız.

Oysa ki asıl yeni zordur, yeninin manasını anlamak, güzelliğini duymak zor-dur. Bunun için alışkanlıklarımızı aşmak, dikkatimizi işletmek gerekir.”

Nurullah Ataç’tan alınmış yukarıdaki metnin tartışmacı anlatıma örnek olup olmaya-cağını inceleyiniz.

Page 80: Dil ve Anlatım 4

80

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Tartışma, çok yaygın olarak kullanılan bir anlatım biçimidir. Örneğin deneme, fıkra, makale, söyleşi ve eleştirilerde, roman ve öykülerde; konuşma ve konferanslar-da kısaca görüş ayrılığını gidermek için yapılacak her türlü anlatımda yer alır.

Tartışmacı Anlatımın Özellikleri

• Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

• Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.

• Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.

• Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.

• İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir.

• Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı sohbete varabilir.

• İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır.

ETKİnLİK

Tartışmacı anlatım hangi yazı türlerinde kullanılır?

Tartışmacı anlatımla kısa bir metin oluşturunuz.

Page 81: Dil ve Anlatım 4

81

DİL VE ANLATIM 4

5.4. KANITLAYICI ANLATIM

HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinFIRTInA KuŞu’nDAn

Onu ilk defa Meclis’in önünde ve kür-süde görüyordum. Eski Anadolu, onun davetine, her şekilde, her kıyafette birtakım adamlar gön-dermişti. Bektaşi şeyhleri, Konya çelebileri, medrese uleması ayaklarında Eti çarıkları, Asuri kılığında, şarklı ağalar toplanmış-lardı. Okulun yetiştirdi-ği kimseler, dağın, kırın ve geleneğin yetiştirdiği kimselerle birlikte toplantı hâlindeyiz. Kürsüye çıktı ve davasını açıkladı. Bugünkü Türkiye, iyi söylenmiş bir söz üze-rine kurulmuştur.

Fırtına kuşu, elinde kendinden başka bir kuvvet olmaksızın karşımıza çıktığı va-kit, ona kim inanırdı; eğer sesinde büyük iman olmasaydı. Kelimeler ağzından çıktıkça arkada bir şey kurulduğunu anlıyorduk. Konuşuyor ve bir şey bina ediyordu. Her kelime kayaların içine oyulmuş çukurlara temel taşları gibi iniyordu. Kumral adamın mavi göz-leri ara sıra dinleyenlere bakıyor.

Aramızdaydı, sesinde, eski bir milletin en iç kuvvetleri coşuyordu. Dinlemiyorduk, görüyorduk; konuşuyordu, yapıyordu. Mücadele Kuşu kayanın üstünde kanatlarını aç-

“Sanat, toplum içindir” sözünü bütün sanatçılara kabul ettirmek isteyen bir yazar, nasıl bir anlatım kullanmalıdır? Araştırınız.

E

Resim 01.09 : İlk Türkiye Büyük Millet Meclis Binası

Page 82: Dil ve Anlatım 4

82

DİL VE ANLATIM 4

mış, iki gök parçası gibi bakan gözlerini süzmüş, haykırıyor. Bu ses, ruhu derhâl etkisi altında bırakıyordu.

Söz adamı, fiil adamının yollarını açtı. Memleketi kurtarmadan önce kalpleri ye-isten kurtarmak lazımdı. Fırtına Kuşu en evvel kalpleri kazandı. Memleket kurtuluşunun başında bir hatip vardır; onun askeri, teşkilatçı, ıslahatçı… Bütün diğer kuvvetleri, hati-bin inandırdığı ruhlar üzerinde çalışmak imkânını buldular.

Felaket günleri içinde, o, çerçevesi uçurumdan ibaret bir kürsünün üstünde konuş-tu. O, cihan karşısına bir davacı gibi çıktı. Aynı kürsü üstünde o, bir gün hükümlerini verdi. O gün, o, bir hâkimdi. Bir gün verdiği hükümleri yürütmek, tatbik etmek için icra vazifesini aldı, topladığı orduların başına geçti.

Önümüzde giden Kuş, Kılavuz Kuş! Hepimizin kalbinde senden gelen bir ışık, yeni ufuklara arkandan akıp gidiyoruz.

Hamdullah Suphi Tanrıöver

KAVRAMLAR

Ortaya atılan herhangi bir konu, düşünce, görüş veya yargının okuyucu veya dinleyiciye kanıtlama (ispatlama) yolu ile anlatılması için uygulanan bir anlatım tü-rüdür. Genellikle makale, eleştiri, fıkra, röportaj, deneme gibi yazılı; konferans, açık oturum, münazara gibi sözlü kompozisyonlarda kullanılır.

Kanıtlayıcı anlatımda, önce ortaya atılmış ve kanıtlanması gereken bir konu bulunmalıdır.

Bu konu bütün yönleriyle tanıtılır ve sonra konunun kanıtlanmasına geçilir. Bu safhada elde bulunan her türlü belge, başkalarının konu ile ilgili görüşleri, eğer yapıldıysa deney ve gözlem sonuçları birer kanıt olarak ortaya sürülür. Bu anlatım biçiminde bir başka üslûp olarak da önce yazarın katılmadığı zıt düşünceler söylenir sonra bunların yanlışlığı belgeleriyle ispatlanır. Kısaca kanıtlayıcı anlatım inandırma, aydınlatma, bir başkasına kendi görüşünü kabul ettirmenin bir toplamıdır.

1. Hamdullah Suphi Tanrıöver, “fırtına Kuşu” adlı yazısında Mustafa Kemal’in ülkeyi kurtarması sırasında izlediği yolu hangi kanıtlardan yola çıkarak anlatıyor?

2. Bu metinde dil hangi işlevde kullanılmıştır?3. Kanıtlayıcı anlatımla yazılmış metinlerin yazılış amaçları nelerdir, bu me-

tinden yola çıkarak açıklayınız?

?

Page 83: Dil ve Anlatım 4

83

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Kanıtlayıcı Anlatımın Özellikleri

• İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.

• Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.

• Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir.

• Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur.

• Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder.

• Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.

• Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

• “Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.

• Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri önemlidir.

ETKİnLİK

Siz de kanıtlayıcı anlatıma örnek olacak metinler bulup inceleyiniz.

Hamdullah Suphi Tanrıöver’in “Fırtına Kuşu” adlı yazısı ile aşağıdaki Cemal Süreya’nın yazısının kanıtlayıcı anlatımın özellikleri bakımından karşılaştırınız.

Page 84: Dil ve Anlatım 4

84

DİL VE ANLATIM 4

2. Metin

YAZARLIK YETEnEĞİ YİTER Mİ?

Yazarlık yeteneği yiter mi? Eskiden yitmeyeceği kanısındaydım. Yazar nihayet, iler-leyemez, bir noktada kalırdı; niçin yeteneğini yitirsindi? Bu konuda okuduğum iki yazı bende karıncalanma yarattı. Bunlardan biri oldukça eski: Bir mizah dergisinde belki de bir Halkevi Dergisi’nde (unuttum şimdi), Hüseyin Rifat’ın eskiden ne güzel şiirler yazdığı, hatta Hayyam’dan ne güzel çeviriler yaptığı ama artık yeteneğini iyiden iyiye yitirdiği söyleniyordu. Fazla önemsememiş olacağım ki ya da Hüseyin Rifat gibi hiçbir zaman yakınlık duymadığım bir şairle ilgili bir saptama bende hiçbir izlenim uyandırmamış olacak ki okuyup geçmiştim. Sonra bir gün Sartre (Satr)’ın ‘Edebiyat Nedir?’ini okudum (O kitabın çok önemli bulduğum son bölümü, yani yarısı Türkçeye çevrilmedi). Sartre da Fransız edebiyatında bazı yazarların yeteneklerini yitirdiklerinden söz ediyordu. O za-man, o Mizah Dergisi’ndeki ya da Halkevi Dergisi’ndeki yazı da dirildi, yeni bir güncellik kazandı bende.

Resim 01.10 : Yazar ve kalem

Page 85: Dil ve Anlatım 4

85

DİL VE ANLATIM 4

Ama yine de yalnızca bir soruydu bu benim için: Yazar, nasıl olurdu da yazarlık yeteneğini yitirirdi? Okumuş olduklarını hiç mi hiç okumamış, daha önemlisi, yazmış olduklarını hiç mi hiç yazmamış bir duruma nasıl gelebilirdi?

Bu iki yazıyı okuyuşumun üzerinden yıllar geçti. Sonunda şu kanıya vardım: Yi-tiyor, yitebiliyor. Bir şair bir gün daha kötü bir şair, bir yazar daha kötü bir yazar hâline gelebiliyor. Hatta, bir bakıma kendi eski yazdıklarının okuru olma düzeyini artık tuttu-ramamaya başlıyor. Bunu, bir şairin, bir yazarın belli bir anda oluştuğu doruk anına ya da durumuna artık bir daha ulaşamaması gerçeğiyle karıştırmayalım. Koşullar değiş-tiği için geri düşmüş olmak da ayrı şey. Yeni durumlara ayak uyduramadan da eskimiş olmaktan da başka bir şey benim demek istediğim. Başarısızlıktan söz etmiyorum.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu son yıllarda eskimişti. Ama Necip Fazıl Kısakürek’te bir yetenek erozyonu olmuştur. Bir Falih Rıfkı Atay da öyle... John Steinbeck (Con Staynbek)’in son yıllarında, böyle bir durum görülmüştür. Öyle ki bu yazara Nobel Ödülü’nün verilişi bazı çevrelerde sürpriz olarak karşılanmıştı.

Cemal SÜREYA

ETKİnLİK

Kanıtlayıcı, öğretici, açıklayıcı ve tartışmacı yazıları karşılaştırınız.

Page 86: Dil ve Anlatım 4

86

DİL VE ANLATIM 4

5.3. ZARf (BELİRTEÇ)

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Metin

YERALTInDAn nOTLAR

Arkadaşlarımın alaylarından kurtulmak için ken-dimi derslere verdim, böylece başarılı öğrenciler arası-na katıldım. Bunun etkisi olmadı değil. Ayrıca, onların okuyamadıkları kitapları okuduğumu, adını bile işitme-dikleri konularda bilgimin olduğunu yavaş yavaş anla-maya başladılar. Bana bir yandan hiç görmemişler gibi, alaylı alaylı bakadursunlar, öte yandan akılca üstün-lüğümü kabullenmişlerdi. Hele öğretmenlerimin ilgisi-ni çekince durum iyice değişti. Alayların arkası hemen kesildi, fakat düşmanlık olduğu gibi kaldı; aramızda so-ğuk, gergin bir hava esmeye başladı.

Sonunda buna dayanamayan gene ben oldum. Yaşım ilerledikçe insanlara, arkadaşlara duyduğum gereksinme de artıyordu. Bir kaçına dostluk niyetiyle yaklaşmak istedimse de, doğal olamayışım yüzünden çabalarım boşa çıktı. Sonunda bir tane arkadaş edine-bildim. Fakat daha o zamandan içimde yer etmiş olan zorbalık hevesiyle arkadaşımı istediğim gibi yönetme-

ye çalışıyordum. Bana bütünüyle bağlandıktan sonra ondan nefret ederek, bu sefer de kendimden uzaklaştırmaya başladım. Sanki amacım onu yenerek bana bağlandığını görmekti. Öbürleri arasında yalnızca onu yenebilmiştim, çünkü bu çocuk hiçbirine ben-zemeyen, apayrı bir yaratılıştaydı.

İsimleri niteleyen sözcüklere sıfat denildiğini öğrenmiştik. Aşağıdaki “Yer Altın-dan Notlar” adlı metinden fiilleri durum, zaman, yer, azlık-çokluk yönünden pekiş-tiren sözcükleri bularak bunların sıfatlardan farkını ve sözcük türlerini öğrenmeye çalışınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.11 : Yer Altında Notlar kitap kapağı

Page 87: Dil ve Anlatım 4

87

DİL VE ANLATIM 4

Okulu bitirince ilk işim, bunca yıldır hazırlanmış olduğum mesleğimi bir yana bı-rakmak oldu. Geçmişle bütün bağlantılarımı kopararak, eskisiyle ilgili ne varsa hepsini lanetleyip mezara gömmek istiyordum. Bütün bunlardan sonra kalkıp Simonov’a git-mek yenecek nane miydi? Sabah, sanki her şey biraz sonra başlayacakmış gibi, erken-den yatağımdan fırladım. O gün yaşantımı kökünden değiştirecek bir olayın yüzde yüz başıma geleceğine inanıyordum. Böyle şeylere alışık olmadığımdan mıdır nedir, ufak da olsa bir dış olayın yaşantımı tümüyle değiştirmesini bekleyip durmuşumdur. Neyse; o gün işime gene zamanında gittim, şölen hazırlığı için de iki saat önce daireden sıvaştım. Çok sevinmiş demesinler diye, buluşma yerine herkesten önce gitmemeye ayrıca önem veriyordum. Fakat üzerinde durulacak öylesine çok konu vardı ki, düşündükçe aklımı oynatacak gibi oluyordum.

DOSTOYEVSKİ

KAVRAMLAR

fiillerden ve sıfatlardan ya da başka bir zarftan önce gelerek bu kelimelerin anlamlarını durum, yer, azlık-çokluk bakımından pekiştiren sözcüklere zarf (belirteç) denir.

ZARFLAR

Durum Zarfları Zaman Zarfları Yer ve Yön Zarf-ları

Azlık - Çokluk Zarfları Soru Zarfları

1. Durum (Hâl) Zarfları: Hâl ve tavır ifade eden zarflardır. fiillerden önce gelip eylemin nasıl yapıldığını bildiren sözcüklere denir. fiilleri veya fiilimsileri, nitelik, se-bep, kesinlik, olasılık, yineleme, yaklaşıklık gibi anlamlarla belirten zarflardır.

İstanbul Boğaz’ını yüzerek geçti. Bu gece yıldızlar pırıl pırıl yanıyordu. Öfkeyle kalkan, zararla oturur.Kemal, yavaş yavaş yürümeye başlamıştı.Benimle çok güzel konuşuyor.Kasabaya ulaşmak için durmaksızın yürüdüm.

ETKİnLİK

Durum zarflarının cümledeki işlevleri nelerdir? Araştırınız.

Page 88: Dil ve Anlatım 4

88

DİL VE ANLATIM 4

Bazı sıfat özelliği taşıyan sözcükler cümlede durum (hâl) zarfı olarak kullanılır-lar. Bunları sıfatlarla karıştırmamalıyız.

İyi adam sözünden belli olur. (sıfat)

Bu cümlede “iyi” sözcüğü sıfattır. Adamı niteliyor.

“Elbise ona iyi yakıştı.” (zarf )

Bu cümlede ise “iyi” sözcüğü zarftır, çünkü fiili pekiştiriyor.

2. Zaman Zarfları: fiillerden önce gelip onların anlamlarını zaman bakımından belirten sözcüklere denir. Zaman ifade eden bu sözcükler, zarf olarak kullanılan çe-şitli zaman isimleridir.

Başlıca zaman zarfları şunlardır: Bugün, yarın, dün, şimdi, yazın, kışın, sonra, erken, daha, öğleyin, akşam, sabah, sabahleyin, akşamleyin, hemen ...

Bugün çalışan, yarın rahat eder.Ödevimi dün bitirdim.İstersen hemen gelirim.Betül yazın köye gidecekmiş.Doğalgaz faturasını ödemek için işten erken çıkmış.

ETKİnLİK

3. Yer-Yön Zarfları: fiilleri veya fiilimsileri yer-yön bakımından belirten zarflardır.

Başlıca yer-yön zarfları şunlardır: İleri, aşağı, geri, yukarı, beri, içeri, dışarı, öte...

Adımını ilk önce o ileri attı.Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Çocuklar içeri girdi mi?Yaşlı adam birden geri döndü.

Not: Yer-yön zarfları çekim eki alırsa isimleşir.

Ufuk, kapı açılınca içeri girdi. (Zarf)Ufuk, kapı açılınca içeriye girdi. (İsim)

Zaman zarflarını diğer zarflardan nasıl ayırt ederiz?

Page 89: Dil ve Anlatım 4

89

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

4. Nicelik (Azlık-Çokluk) Zarfları: Bir sıfattan, bir fiilden ya da bir zarftan önce gelerek onların anlamlarını azlık-çokluk bakımından pekiştiren sözcüklere denir. Başlıca azlık-çokluk zarfları şunlardır: en, pek, daha, çok, az, biraz, fazla, hayli, olduk-ça, epey, pek çok, pek az, çok az, gayet, hiç…

En güzel yıllarımı onun için harcadım.Bugün pek güzel çalıştım.Bu ev daha güzelmiş. Canan çok düzenli bir kızdır.Tabağıma yemeği az doldur.Kitabın biraz yıpranmış.

5. Soru Zarfları: Eylemin anlamını soru yoluyla belirten zarflardır, daha doğ-rusu diğer zarfları ve cümledeki zarf tümlecini bulmaya yarayan soru sözcükleridir.

Başlıca soru zarfları şunlardır: ne, ne zaman, ne kadar, nasıl, niçin, ne diye, ne biçim.

Ne yapıyorsunuz? Ne zaman balık tutmaya gideceğiz? Yolun bitmesine ne kadar kaldı?Sana bunu nasıl yaparlar? Niçin bunları çantana koymadın?Yarışa ne diye benden izinsiz katıldın?Kitapları masanın üstüne ne biçim dizmişler?

Bazı yer-yön zarflarını işaret sıfatları ile karıştırmamak gerekir. Bunlardan hangisinin sıfat, hangisinin zarf olduğunu anlamak için cümledeki görevine bak-malıyız. Sıfatlar isimleri; zarflar ise fiilleri niteler.

• Biraz yukarı kata çıkmak istiyorum. (sıfat)Bu cümlede yukarı sözcüğü sıfattır, çünkü “kat” ismini nitelemiştir.• Biraz yukarı çıkmak istiyorum. (zarf )Bu cümlede yukarı sözcüğü zarftır, çünkü fiili nitelemiştir.“Aşağı kattan gürültü çınınca, hep birlikte aşağı indik.” Siz de bu cümledeki

“aşağı” sözcüklerinin türlerini bulunuz.

Page 90: Dil ve Anlatım 4

90

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

MALEZYA’DA KOPEKBALIĞI AVI

Üç dört gemici hafif bir tekneye atlayıp köpekbalığı aramaya koyulurlar. Köpek-balığı sürüsüne rastladılar mı, tekneyi sürünün ortasına korkusuzca sevk ederler. San-dalın içindeki en usta avcı küpeşteden eğilip elindeki kargıyı bir canavarın sırtına hızla saplar. Ne tuhaftır, yaralanmış olan hayvan, sanki acısını duyduğu yaranın nereden gel-diğini anlamak, düşmanını yakından tanımak ister gibi birkaç dakika sonra yaralandığı noktada dışarı çıkar. Avcı, kendini denize atar ve elindeki üç çatallı bir aleti hayvanın ağzına yerleştirir. Kapatamadığı ağzından karnına sular hücum eden köpekbalığı biraz sonra ölür.

Küçücük bir beceriksizliğin ufak bir yanlış hesabın ya da tahmin hatasının hayat-larına mal olabileceği bu tehlikeli av, Malezyalı denizcilerin çok sevdikleri bir spor ve eğlencedir.

C.Saraçoğlu,

Hürriyet Gazetesi

a. ” En usta avcı elindeki çatallı kargıyı canavarın ağzına yerleştirir.” cümlesinde “avcı” ismini niteleyen “usta” sıfatından önce kullanılan “ en” sözcüğü avcının, diğer avcılardan daha üstün, daha yetenekli olduğunu bildirmek suretiyle sıfatın anlamını pekiştiriyor.

“En, daha, çok” gibi sözcüklerin ne çeşit zarf olduklarını hatırlayınız.

b. ”Köpekbalığı sürüsüne rastladılar mı, tekneyi sürünün ortasına korkusuzca sevk ederler.” cümlesinde geçen “korkusuzca” sözcüğü fiilin bildirdiği eylemin nasıl yapıldığını anlatmaktadır.

Yukarıdaki cümlede işlevi anlatılan “korkusuzca” ne çeşit bir zarftır?

c. “Karnına sular hücum eden köpekbalığı biraz sonra ölür.” cümlesindeki “biraz sonra” ifadesi köpekbalığının ölüm vaktini bildirmektedir.

Yukarıdaki cümlede işlevi anlatılan “biraz sonra” ne çeşit zarftır?

Page 91: Dil ve Anlatım 4

91

DİL VE ANLATIM 4

6.1. DÜŞSEL (fANTASTİK) ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Metin

YAŞLI ORMAn

Merry. “Shire’dan ayrıldınız, artık dışarıda, Yaşlı Orman’ın kenarındasınız.”

“Burası için anlatılan hikâyeler doğru mu?” diye sordu Pippin. “Hangi hikâyeleri kastettiğini bilmiyorum,” diye cevap verdi Merry. “Eğer Tombiş’in dadılarından dinledi-ği, umacılarla, kurtlarla falan ilgili eski gulyabani hikâyelerini kastediyorsan, cevabım hayır olur. En azından ben onlara inanmıyorum. Fakat Orman tuhaf bir yerdir, içindeki her şey, tabiri caizse, Shire’daki şeylerden çok daha fazla canlı, olup bitenlerin çok daha farkındadır. Ve ağaçlar yabancılardan hoşlanmaz. Seni gözlerler. Gündüz vakitleri ge-nellikle sadece izlemekle yetinirler, pek bir şey yapmazlar. Zaman zaman en düşmanca olanları üstüne bir dal düşürür veya yoluna bir kök çıkarır, ya da bir sarmaşık uzatıp seni tutmaya çalışır. Fakat gece işler gayet ürkütücü olabiliyormuş, öyle diyorlar. Hava ka-

Düşsel, bir başka adıyla fantastik metinler, insanların her dönemde ilgisini çekmiştir. Dünya edebiyatına baktığımızda masallarla bilim kurgu arasında sayısız ilişki olduğunu görürüz.

Eserlerinde masallardan yola çıkarak düşsel (fantastik) metinler oluşturan ya-zarlardan birkaçını okuyunuz.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.12 : Yüzüklerin Efendisi Serisinden Bir Sahne

Page 92: Dil ve Anlatım 4

92

DİL VE ANLATIM 4

rardıktan sonra ben burada ya bir kere, ya iki kere bulunmuşumdur, o da sadece Çalıçit yakınlarında.

Bütün ağaçlar birbirleriyle fısıldaşıyor, anlaşılmaz bir lisanda haberleri ve planla-rı birbirlerine aktarıyor gibiydiler; rüzgâr yokken bile dallar sallanıp etrafı yokluyordu. Ağaçların gerçekten hareket ettiklerini, yabancıları kuşattıklarını ve içlerine hapsettik-lerini de anlatırlar. Nitekim, yıllar önce Çalıçit’e saldırmışlar: Gelip çitin hemen kıyısına dikilmiş, çite abanmaya başlamışlar. Fakat hobbitler gelip yüzlerce ağacı kesmiş, kes-tiklerini Orman da üst üste yığıp büyük bir ateş yakmış ve Çalıçit’in doğusundaki bütün araziyi uzun bir şerit halinde tutuşturup kül etmiş. Bundan sonra ağaçlar saldırıyı kes-miş, fakat bize düşman olmuşlar.

“Tek tehlike ağaçlar mı?” diye sordu Pippin. “Ormanın derinliklerinde ve öbür ucunda yaşayan çeşit çeşit garip şeyler var,” dedi Merry, “ya da en azından öyle olduğu-nu duydum; yalnız ben hiçbirini görmedim. Fakat iz bırakıp yol açan bir şeyler var. Ne zaman içeri girseniz yeni açılmış yollara rastlarsınız; fakat zaman zaman garip bir şekil-de yer değiştirir bu yollar sanki. Bu tünelde pek uzak olmayan bir yerde, önce Şenlik Ateşi Meydanı’na, oradan da aşağı yukarı bizim gideceğimiz yöne, doğuya ve biraz da kuzeye doğru ilerleyen geniş bir yolun girişi var, daha doğrusu çoktandır vardı. Ben de şimdi o yolu bulmaya çalışacağım.” Böylece hobbitler tünel kapısından ayrılıp midillilerini ge-niş çukurun karşı kenarına sürdüler. Öte tarafta, Çalıçit’in yüz metre kadar ilerisindeki Orman’a doğru ilerleyen belli belirsiz bir patika vardı; fakat yol onları ağaçların altına getirir getirmez yok oldu.

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ (kısaltılmıştır.)

J.R.R.TOLKIEN R.R.T79

KAVRAMLAR

“Yüzüklerin Efendisi” düşsel (fantastik) anlatım tarzına dünya edebiyatından verilebilecek örneklerden biridir.

İnsanoğlu binlerce yıldan beri düşler kurmuştur. Zaman içinde kurduğu düşle-rini çeşitli biçimlerde yansıtmıştır. Bunu bazen bir resimle, bazen bir tiyatro oyunuy-la bazen de bir romanla diğer insanlara ulaştırmanın bir yolunu bulmuştur.

Düşsel anlatılarda zaman hep değişik düzlemlerde geçer. İnsanlara sunulan

1. Yüzüklerin Efendisi” kitabından alınmış bu metni fantastik anlatımın özel-likleri bakımından inceleyiniz?

2. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.?

Page 93: Dil ve Anlatım 4

93

DİL VE ANLATIM 4

dünya düşsel bir dünyadır. Bu tür metinlerde yer alan ya da anlatılan olaylardaki kişi-ler oldukça çeşitlidir. Bunların bir bölümü insanüstü ve tabiat dışı varlıklardır: cinler, periler, devler, ejderhalar… Masallarda olağanüstü ögeleri gerçek dünyaya aktar-mak için fantastik yani düşsel olanın insancıllaştırılması söz konusudur. Hayvan ma-sallarının kahramanları devler, canavarlar, cinler, periler insancıl bir seviyeye indiril-miş olarak çıkarlar karşımıza. İnsanlar iyi ve kötü olarak yer alırlar düşsel metinlerde.

ETKİnLİK

Düşsel metinlerde anlatılan olaylar herhangi bir haritada bulabileceğimiz bir coğrafyada ya da belirli bir yerde geçmez. Anlatılanların geçtiği yer masala özgü bütünüyle düşsel bir ülkedir. Örneklendirecek olursak özellikle Binbir Gece Masalları’nda Kaf Dağı her zaman karşımıza çıkar. Bir masal dağı olarak nitelendi-rebileceğimiz Kaf Dağı zümrütten yapılmış ve gökyüzünün rengini veren bir yer-dir. Olayların geçtiği yer gibi zaman ögesi de belirsizdir. Metinlerde daha çok –miş’li geçmiş zaman, şimdiki zaman, geniş zaman kipleri kullanılır. İnsanlara ahlak dersi vermek amacıyla yazılmış olan hayvan masallarında hayvanlar kendilerine özgü ni-teliklerini kaybederek insan kimliği içindedirler. Bu tür masalların bilinen en eski ör-neği eski Hint edebiyatında Kelile ve Dimne ve eski Yunan edebiyatında Aisopos’un masallarıdır.

On sekizinci yüzyılda yaşamış bir yazar olarak Aziz Efendi oldukça ilginç eseri-ne Muhayyelat, yani hayaller adını vermiştir. Eserde insanı hayrete düşüren hayaller, buluşlar, ibretler, ahlak, tasavvuf, fazilet dersleri önemli yer tutar. Bu hayaller o kadar önemli, şaşırtıcı ve moderndir ki bizi Walt Disney’in dünyasına benzer fantazyalar, sürprizlerle dolu bu dünyanın sınırsızlığında benzersiz bir yolculuğa çıkarırlar:

“Civarda birkaç kapıyı daha çalarak sordum, Abbas Ağa ve konağını kimse

bilemeyince Müezzin Remzi Efendi aklıma geldi. Remzi Efendi beni görünce:

– Vay beyim, sefa geldin! Sizi buraya hangi rüzgârlar attı, demez mi?

Ben biraz hayret ederek:

– Kardeşim, dedim. Bilmem nasıl oldu da şaşırdım. Hani dün sizinle birlikte Molla Emin’in nikâhını kıydığımız konak, Abbas Ağa’nın evi var ya orayı arıyorum. fakat bir türlü bulamıyorum. Siz lütfedip kulunuza gösterir misiniz?

Baktım Remzi Efendi durgunlaştı ve bana bir tuhaf bakarak:

Edebi metinlerde düşsel âlemin kullanılmasının ne gibi yararları olabilir?

Page 94: Dil ve Anlatım 4

94

DİL VE ANLATIM 4

– A, İbrahim Çelebi, sana bir hâl mi oldu? Ne konağı, hangi Abbas Ağa, hangi nikah? Ben sizi görmeyeli bir sene oluyor. Ne garip şeyler söylüyorsun, dedi.

– A, birader! Daha dün yanıma oturduğun, bana şöyle sordun, ben sana böyle cevap verdim, diye konuşmaya devam ettiğimi görünce:

– Vah vah çelebim! Sen git bir kan aldır, bir koyuca şerbet içmeyi de ihmal etme, dedi. O zaman bu işte bir acayiplik olduğunu anladım.

ETKİnLİK

Düşsel anlatım masal, fabl, roman, şiir ve tiyatro gibi edebi türlerde kullanılan bir anlatım biçimidir.

Düşsel Anlatımın Özellikleri:

• Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal ürünüdür.

• Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere sahip olabilir.

• Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.

• Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.

• Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma, kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.

• Daha çok di’li veya miş’li geçmiş zaman kipi kullanılır.

• Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.

• “Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma “ gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.

Düşsel anlatım daha çok hangi metin türlerinde kullanılır?

Page 95: Dil ve Anlatım 4

95

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Düşsel metinlerden ilk akla gelenler içinde franz Kafka’nın Değişim adlı eseri yer almaktadır. Eserin kahramanı Gregor Samsa bir sabah yatağında uyandığında böcek olduğunu görür.

“Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa devcileyin bir böceğe dö-nüşmüş buldu kendini. Bir zırh gibi sertleşmiş sırtının üzerinde yatıyor, başını biraz kaldırınca yay biçiminde katı bölmelere ayrılıp bir kümbet yapmış kahverengi kar-nını görüyor; bu karnının teperinde yorgan, her an kayıp tümüyle yere düşmeye ha-zır, ancak zar zor tutunabilmekteydi. Vücudunun kalan bölümüne oranla acınacak kadar cılız bir sürü bacakçık ne yapacaklarını şaşırmış, gözlerinin önünde aralıksız çakıp sönüyordu.”

“Bana ne oldu böyle?” diye düşünüyordu Gregor Samsa. Hayır! Düş falan değil bu. Odası, biraz küçük olmakla beraber tastamam bir insan odasıydı ve enikonu aşi-nası bulunduğu dört duvar arasında sessiz sakin duruyordu. Ambalajlarından çıka-rılmış kumaş örneklerinden bir koleksiyonun yayıldığı masanın üzerine –Samsa bir firmanın pazarlamacılığını yapıyordu- kısa süre önce resimli bir dergiden kesip altın yaldızlı şirin bir çerçeveye geçirdiği bir resim asılmıştı.

Bu konuda dünya edebiyatında öne çıkan yazarlardan bir tanesi de Annabel Lee adlı şiiriyle tanıdığımız Edgar Allen Poe’dur. Bir türlü uyum sağlayamadığı bir dünyada kurtuluşu düşlerde buldu. Evreka adlı kitabının başına: ”Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum” diye yazdı. Charles Baudlaire’in “çağı-mızın en güçlü yazarı.” olarak nitelendirdiği Edgar Allen Poe, yazdığı özgün düşsel ve korku dolu metinlerle birçok yazarı da derinden etkiledi.

Bazı edebi metinlerde ve filmlerde hayale, düşlere sığınmak insanların yaşa-dığı günlük gerçek dünyadan kısa bir zaman dilimi için bile olsa uzaklaştırdığı da kabul gören düşüncelerdendir.

ETKİnLİK

Düşsel anlatıma dünya edebiyatından başka örnekler olup olmadığını araştırınız.

Düşsel anlatımla oluşturulmuş bir romandaki anlatımın özelliklerini bulmaya çalışınız.

Page 96: Dil ve Anlatım 4

96

DİL VE ANLATIM 4

Düşsel anlatımın dünya edebiyatında en çarpıcı örneklerinden en önde ge-lenlerinden biride “Gulliver’in Gezileri” adını taşır. İngiliz edebiyatının en büyük kara mizah ustalarından biri olan Jonathan Swift, Gulliver’in Gezileri adlı eserini beş yılda tamamlamıştır. Çoğumuzun bir çocuk kitabı olarak bildiği Gulliver’in Gezileri, ger-çekte bir kara mizah başyapıtıdır. Yazar bu kitapta Gulliver adlı karakterle girdiği her topluma kolayca uyum sağlayabilen, günlük uğraşlar içinde kendisini kaybeden ti-pik bir adamı ele alır. Onu çeşitli hayali ülkelerde yolculuğa çıkartır. Kitabın son bö-lümünde, hayal kırıklığına uğramış bir Gulliver ile karşılaşırız.

Jonthan Swift, bu hayali ülkeleri anlatırken bir yandan da bireysel ve toplumsal yaşamdaki çöküntüyü de irdeler. İroniyi ustalıkla kullandığı kitabının konusu kısaca şöyledir: Doktor olarak çalıştığı Antelope adlı gemiyle 1688’de Güney Denizlerine gitmek üzere Lemuel Gulliver, Bristol’den ayrılır. Gemi fırtına sonucunda parçalanır. Gulliver, yüzerek karaya çıkar. Sahile ayak basar basmaz uykusu gelir, yatar. Uyandı-ğı zaman kendisinin binlerce incecik iplikle bağlandığını görür. Gulliver o zamana kadar kimsenin bilmediği ve boyları on beş santimetre olan Liliputların tutsağıdır. Vücudu üzerinde oynaşan bu insanlar, zehirli mızraklarıyla Gulliver’i tehdit ederler. Gulliver, Liliputların hayretini uyandırır. Şimdiye kadar böylesine büyük bir insan görmemişlerdir. Gulliver, ülkenin Mildendo adındaki başkentine getirilir. Kendisine Liliput dili öğretilir ve imparatorun huzuruna çıkarılır. Gulliver’in tarağı, tabancası ve saati Liliputlar arasında büyük ölçüde hayret yaratır. Ona “Büyük İnsan Dağı” adını verirler:

“Vücudumun her tarafında aynı ince ipleri hissediyordum. Yalnızca gökyüzü-ne bakabiliyordum. Derken, küçük ve canlı bir şeyin sol bacağımdan yukarı doğru çıktığını fark ettim, göğsüme doğru yavaş yavaş ilerleyerek neredeyse çeneme var-mıştı. Gözlerimi elimden geldiğince aşağı doğru eğip baktığımda bunun sırtında bir sadak, ellerinde ok ve yaylarıyla boyu on beş santimetreyi geçmeyen, insana benzer bu yaratık olduğunu gördüm. Bu arada aynı türden en azından kırk yeni yaratık da ilkinin peşinden geliyordu. Şaşkınlık içinde öyle bir çığlık kopardım ki, hepsi çil yav-rusu gibi bir yana savruldu.”

Düşsel anlatım masal, roman, şiir ve tiyatro gibi edebi türlerde kullanılan bir anlatım biçimidir.

Page 97: Dil ve Anlatım 4

97

DİL VE ANLATIM 4

Düşsel Anlatımla; Düşsel Olmayan Metinlerin Benzer ve Farklı Yönleri:

Benzerlikleri:

• Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler (kişi,zaman,mekân,ve olay örgüsü) vardır.

Farklılıkları:

Düşsel Anlatım:

• Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal ürünüdür.

• Zaman belirli ya da belirsizdir. Bazen zaman ötesi nitelikler taşır.• Mekân olağanüstü, düşsel ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük

yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.• Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte

olabilirler.

Düşsel Olmayan Anlatım:

• Konu yaşanmış ya da yaşanabilir olmalıdır. • Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.• Zaman içinde bulunduğumuz zamanın özelliklerine sahiptir.• Mekân, olağanüstü düşsel ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda

karşılaşacağımız mekânlardır.• Kişiler gerçekte olabilecek, sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz

kişilerdir.

ETKİnLİK

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

Düşsel anlatımla kısa bir metin oluşturunuz.

Yukarıdaki metinden hareketle düşsel anlatımla gerçeklik ilişkisini araştırarak düşününüz.

E

Page 98: Dil ve Anlatım 4

98

DİL VE ANLATIM 4

6.2. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinÜTOPYA

Ütopyalılar, bütün savaş tutsaklarını değil de ancak silah elde yakaladık-larını köle yaparlar. Klan ya da başka memleketler-de köle olanlar, Ütopya’ya ayak basar basmaz özgür sayılırlar. Ama Ütopyalılar arasında ağır suç işleyen-ler, kölelikle cezalandırılır. Bazen de başka ülkelerde ağır suçlar işleyip ölüm cezasına çarptırılanlar,

Ütopya’da köle olurlar. Bu çeşit köleler çok boldur orada. Bunların çoğunu pek az bir pa-rayla hatta genel olarak bedavaya alırlar. Bu köleler durmadan çalışmak zorundadırlar. Kendi aralarından köle olanlara daha da sert davranırlar. Çünkü Ütopyalı köleler, bu ka-dar kusursuz bir devlette en erdemli şekilde eğitildikten sonra gene de kötülük yaptıkları için daha da kötü sayılır, daha büyük bir cezayı hak eder onların gözünde.

Bir başka çeşit köleleri de vardır onların: Bazen başka bir ülkede didinip duran yok-

Ütopya, aslında olmayan, tasarlanmış olan ideal toplum şekli anlamı taşır. Köken olarak Yunanca “yok/olmayan” anlamındaki ou, “mükemmel olan” anla-mındaki eu ve “yer/toprak/ülke” anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Kul-lanımı Thomas More’un 1516’da yazdığı De Optimo Reipublicae Statu deque Nova Insula Utopia veya kısaca Utopia isimli kitabıyla yaygınlaşmıştır. Aşağıda bu kitabın içeriğiyle ilgili bir bölüm okuyacaksınız.

Ütopya gibi gelecekten söz eden anlatıma örnek olabilecek başka kitapları da incele-yiniz.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.13 : Bir ütopya hayali çalışması

Page 99: Dil ve Anlatım 4

99

DİL VE ANLATIM 4

sul bir işçi, kendi isteğiyle Ütopya’da köle olur. Ütopyalılar böylelerine çok iyi davranır-lar; nerdeyse kendi özgür yurttaşlarıymış gibi saygı gösterirler onlara. Yalnız bu adamlar daha çok çalışmaya alışık oldukları için biraz daha fazla iş verilir onlara. Bu yabancı köleler Ütopya’dan gitmeye niyetlenirse (ki binde bir olur bu) Ütopyalılar onu zorla tut-mazlar, eli boş da göndermezler kendi ülkesine.

Önce de söylediğim gibi hastalara büyük bir sevgiyle bakarlar. Yeniden sağlığa kavuşsunlar diye ne ilaç esirgenir ne de besleyici yiyecekler. Çaresiz hastalıklara tutulan-ları avutmak için yanlarına oturur, onlarla konuşur, ellerinden geleni yaparlar.

Uzun süre önce Ütopyalıların yardımıyla baskıdan kurtulan hiç kimseye boyun eğmeden özgür yaşayan komşu ülkelerin halkı, Ütopyalıların hukuk işlerindeki ustalı-ğını bilirler. Onlardan, bazen bir yıl bazen da beş yıl için yönetici ve yargıç alırlar. Bir yargıcın çalışma süresi bitince şerefler ve ödüller bağışlayarak onu Ütopya’ya geri götü-rüp bir yenisini alırlar yerine. Bu sayede komşu ülkelerin kendi devlet işlerini çok akıllıca düzenledikleri su götürmez. Çünkü bir devletin gelişmesi de yıkılması da o devleti yöne-tenlerin ve yargıçların elindedir. Ütopyalılar; bir süre sonra kendi ülkelerine dönecekleri-ni, orada paranın hiçbir değeri olmadığını bildikleri için rüşvet alıp da namus yolundan şaşmazlar. O ülkede yabancı oldukları, halkı tanımadıkları için ne kimseyi kayırırlar ne de kimseye kötü niyet gösterirler. Oysa bu iki şey yani yargıçların adam kayırmaları ve para tutkusuna kapılmaları, bir devletin en sağlam ve en güvenilir yanı olan adaletini yıkıverir.

Ütopyalılar; savaştan da vuruşmadan da pek hayvanca bir şey diye tiksinir, iğre-nirler. Kaldı ki bu işi insanların yaptığı kadar hiçbir hayvan yapmaz. Bütün öteki ulusla-rın tersine savaşta kazanılan şerefi şerefsizliğin ta kendisi sayarlar. Gerçi her gün savaş talimleri yaparlar hem de yalnız erkekler değil, kimi günler kadınlar da bu talime katılır-lar ama bunu gerekince elleri silah tutabilsin diye yaparlar; savaşa yalnız yurtlarını sa-vunmak, dostlarının topraklarını düşmanlardan ya da zorbaların boyunduruğu altında ezilen bir ulusu kölelikten kurtarmak, kendi güçleriyle kurtarmak için girerler. Bunu da sadece acıma duygusuyla yaparlar. Dostlarının yardımına sadece onları savunmak için koşmazlar, zaman zaman da onlara daha önce yapılmış kötülüklerin öcünü almaya gi-derler. Ama bunu, daha iş tazeyken, kendilerine danışıldığı, öğüt istendiği zaman yapar-lar. Davayı haklı görürlerse ve karşı taraf istenen hakları yerine getirmezse onu suçlu ve savaşın başlıca sorumlusu sayarlar.

Thomas MORE

1. “Ütopya” kitabından alınmış bu metni gelecekten söz eden anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?

2. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.3. “Ütopya” ile bir önceki konudaki “Yaşlı Orman” adlı metni karşılaştırarak

farklarını bulmaya çalışınız.

?

Page 100: Dil ve Anlatım 4

100

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Bu anlatımlı metinlerde olandan çok olması istenen anlatılır. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahminler yapılır. Gelecekten söz eder. Gelecekten söz eden anlatım roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi metin türlerinde kullanılır.

Bilimkurgu eserleri bu anlatım tarzıyla yazılır. Masalla teknolojinin bir araya gelmesi şeklinde tanımlayabiliriz gelecekten söz eden anlatımlar içinde yer alan bi-limkurguyu. Bilimkurgu büyük bir düş gücünün sonucudur.

Özellikle gelecek zamanlardan ortaya çıkacak dünyalar, toplumlar ve canlı-lar hiç bilmediğimiz, duymadığımız bilimler, teknikler oluşturan bir edebiyat türü-dür bilimkurgu. Bilimkurgunun ilk örneklerine XIX. yüzyılın sonunda Jules Verne, H.G.Wells gibi yazarlarda rastlarız. Bu eserler bilimkurgu roman ve hikâyelerinin ilk örnekleri sayılabilir. Jules Verne’in eserleri bilimsel buluşları önceden haber verir bir bakıma. İngiliz yazar H.G.Wells’in Görünmeyen Adam adlı romanı bu çalışmaların ilk sıralarında yer alır. Aldous Huxley’in Yeni Dünya adlı romanı bilimsel roman türüne yeni açılımlar kazandırmıştır.

BİLGİ KuTuSu

ETKİnLİK

Gelecekten söz eden anlatım “ ile “Düşsel anlatım” arasındaki benzerlik ve farklılıklar

• Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir. • Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler, zamanlar anlatılır ve yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha yakındır.

Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri nelerdir?

Page 101: Dil ve Anlatım 4

101

DİL VE ANLATIM 4

Gelecekten Söz Eden Anlatımın Özellikleri

• Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur.

• Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir.

• Olandan çok olması istenilen anlatılır.

• Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler anlatılır.

• Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.

Bilimkurgu eserleri geçmişe yönelik değildir. Yazar insanın akıl gücünü kullana-rak her problemi çözebileceğine inanır. Nitekim bu türün yaygınlaşıp gelişmesinde büyük katkısı olan Amerikalı bilim gazetecisi Hugo Grensback bu inançla oluşturdu-ğu Ralph 124 adlı romanında fiziksel yasalara uyarak insanın her şeyi başarabilece-ğini söyler. Öte yandan “radar, uzak uçuşu, filoresanla aydınlatma, radyodifüzyon ve televizyonla uykuda öğretim” gibi konular üzerinde durur (Özdemir, 1991).

Bilimkurguda temel konuları şöyle özetleyebiliriz:

Uzayla İlgili Olanlar: Uzayla ilgili çalışmalar, savaşlar önemli bir yer tutar. Ga-laksiler arasında yolculuk yapan uzay gemileri, farklı uygarlıkta yaşayan imparator-luklar en çok işlenen konulardır.

Zaman İçinde Yolculuklar: Bilimkurgu ürünlerinde görülen temel konular-dan biri de zamana yöneliktir. Zaman içinde yapılan düşsel bir deneyim olarak bilim-kurgu türünün haritasında önemli bir yer tutar zaman içinde yolculuklar. (Özdemir, 1991).

Makinelerle Savaş: Makineler, dev bilgisayarlar, uzay gemileri, robotlar, bi-limkurgu ürünlerinde çokça yer alırlar. İnsanoğlunun yaptığı makineler insanoğlu-nu buyrukları altına almak isterler. İnsanoğlu kendi yarattığı makinelerle savaşmaya başlar sonunda. Bu ise insanın mutsuz olmasına yol açar genellikle.

Yeni Bir İnsan Yaratma: Yeni bir insan tipi yaratmak için yapılan arayışlar ve çalışmalar bilimkurgu ürünlerinde en çok işlenen konulardır. İşlediği konu ne olursa olsun bilimkurgu ürünlerinde yaşanılan zamanın dışına çıkılır. Bilinenden bilinme-yene yolculuk, gelecek zamanın getireceklerini düşleme bilimkurgunun en belirle-yici özelliklerinden sayılmaktadır.

Page 102: Dil ve Anlatım 4

102

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Aşağıda okuyacağınız metni bilimkurgu ürünlerinde bulunan özellikler yö-nünden inceleyiniz.

“Yaratık, uzantısıyla dokununca, aydınlandı karşısındaki ekranlardan biri. Şim-di üçüncü gezegenin yüzeyini görebiliyordu ayrıntılı biçimde. Daha iyi görebilmek için iyice büyüttü görüntüyü, düğmelerle oynayarak. Alışılmışın dışında bir gezegendi bu. Atmosferi oksijen yüklüydü en başta. Gezegenin yüzeyinin büyük bir bölümü sularla kaplıydı, dağınık kara parçaları arasında. Uzay’ın her bölümünde bulunabilirdi su, ama bu kadar çok suyu bir arada görmemişti yaşamı boyunca yaratık. Amonyak denizleri, sıvı hidrojen gülleri olağan görüntülerdi başka yıldız sistemlerinde. Bu kadar çok su ve suyun çeşitli biçimleri bir arada olsun, bu kadar çok buz, bulut bulunsun, olacak şey de-ğildi doğrusu. Ama Tanrı’nın uzayında o kadar çok seçenek vardı ki…

Hemen hemen sonsuz denilebilirdi olasılıklara, istatistik yasaları ya da olabilirlik yasaları geçerliydi bir yerde. Kendileri de buna göre eğitilmişlerdi gerçekte uzaya açıl-madan önce. Alışkanlıklara kaptırdı mı kendini bir yaratık, uyamazdı sonra yeni koşulla-ra bir türlü. Tehditler yaratırdı bu durum. Kendinizi sonsuzluk çölünde bulabilirdiniz bir anda. Hiçlik, yok oluş ve devinim sonsuzluğuna erişme.

Alıcının ekranına bakıyordu yaratık ilgiyle. İşte bir başka gezegenin yüzeyi! Yaban-cılaşma giderilecek, haritası yapılacak bu gezegenin, sınıflandırılacak, adı verilecek… Bilimsel dosyası düzenlenecek bir gezegen daha. Bıkkınlık veriyordu bir bakıma bu iş. Bilim yorulmak bilmiyordu oysa. Durmadan yeni bilgiler yeni gözlemler, yeni araçlar, yeni gelişimler istiyordu salt gerçeğe ve amaçlarına ulaşmak için. Neydi bilimin amacı? Kestiremiyordu bunu pek. Bilimin susamışlığını seziyordu yalnız.

Uzayı yöneten yasalar böyle istiyordu belki de. Bilimin emrinde çalış, bilime katkı-da bulun! Belli başlı değişmez yasalardan biriydi bu.

“Ehh… biz de uzayın çocuklarıyız…” diye düşündü yaratık. Başka bir sorun daha vardı karşısında.

“Haber alamıyorum. Bütün ilişkiler koptu…”anlamına gelen titreşimler oluşturdu yaratık. Bir çeşit anlaşma biçimiydi bu. “Gezegen yüzeyine gönderdiğimiz birimden bilgi alamıyoruz.”

Ardında duran bir başka yaratık “Evet yitirdik onu şimdilik.” diye cevap verdi ve yaklaşarak duyargalarını ekrana iyice sordu: “Neresi bu…”

“Kuzey Yarım Küresi …” diye titreşti ulaşım uzmanı. “Kuzey Yarım Küresi burası do-ğudan batıya uzanan bir su denizi. Yani hidrojen dioksit. Ağır su bile değil. Son olarak bu çevreden haber geldi. Şuradaki adamların çevresinde yok oldu birden. Su üzerinde yüzen ilkel araçların sık geçtiği yer burası.”

“Bu çevrede bir yerde olmalı, yüzeye gönderdiğimiz harita uzmanı… gemimizi de-ğişmez yörüngeye oturtalım ve bu çevreyi gözleyelim devamlı. İşaret gelirse kurtarırız onu.”

Page 103: Dil ve Anlatım 4

103

DİL VE ANLATIM 4

“En doğrusu bu,”diye titreşimler saçtı çevresine alıcı ile uğraşan yaratık. İkisi de ge-zegenin yüzeyindeki türdaşlarına büyük bir bağlılık duyuyorlardı şimdi.”

ETKİnLİK

6.3. EDAT (İLGEÇ)

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinHuZuR

Kapının önüne çıktığı zaman sokağı adeta çok uzun bir ayrılıştan sonra görüyor-muş gibi seyretti. Evin karşısındaki camiin kapısında bir çocuk, gözleri alçak duvardan sarkan incir dallarında, elindeki sicim parçasıyle oynuyordu. Belki de biraz sonra bu inci-rin vâad edilmiş lezzetlerine doğru yapacağı hücumu düşünüyordu. Ve tıpkı yirmi sene evvel benim oturduğum ve düşündüğüm gibi... Fakat o zaman cami böyle değildi...

Büyük bir kederle düşüncesini tamamladı:

– Ne de mahalle...

Sokak ışık içindeydi. Mümtaz bu ışığa dalgın dalgın baktı. Sonra tekrar çocuğa, tekrar incir dalına ve onun üstünden -camiin, kurşunları bir elden eldiven gibi çıkarılmış veya bu incir ağacının meyvesinin kabukları gibi kolaylıkla soyulmuş- kubbesine baktı.

AHMET HAMDİ TANPINAR

(Huzur’dan alınmıştır.)

Gelecekten söz eden metinlerdeki bakış açısını açıklayınız.

Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin. (koşul) Konuşmak üzere kürsüye çıktı. (amaç)“Üzere” sözcüğü ilk cümleye koşul anlamı katarken ikinci cümlede amaç ilgi-

si oluşturmuştur.Yukarıdaki örnekler de görüldüğü gibi edatlar cümlelere çeşitli anlam ilgisi

katan sözcüklerdir.

Siz de aşağıdaki “Huzur” adlı metinde koyu harflerle gösterilen sözcüklerin kulla-nıldıkları cümlelere hangi anlam ilgisi kattıklarını bulmaya çalışınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Page 104: Dil ve Anlatım 4

104

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Tek başlarına anlamları olmayan, başka kelimelerle öbekleşerek değişik ve yeni anlam ilgileri kuran, birlikte kullanıldıkları kelimelere, cümlede anlam ve görev kazandıran kelimelere edat (ilgeç) denir.

Başlıca edatlar: gibi, kadar, göre, için, ile…

Edatlar genel olarak basit sözcüklerdir; türemiş, bileşik olanları yoktur.

Edat olarak kullanılan sözcüklerin yanı sıra sıfat, belirteç ve isim olarak kulla-nılan pek çok sözcük de edat olarak kullanılır. Bunlardan bazıları aşağı yukarı, sonra, karşı, öte, doğru, başka, alt, üst, yan, iç, dış gibi sözcüklerdir. Bu sözcükler edat olma-dıkları hâlde bazen cümle içindeki kullanımlarına göre edat görevi üstlenirler.

ETKİnLİK

EDAT İLE BAĞLACIN KARŞILAŞTIRILMASI

• “İle, yalnız, ancak” gibi kelimeler hem edat hem bağlaç görevindekullanılabilir. “İle” yerine “ve” bağlacı getirilebiliyorsa; “ile” bağlaçtır.

Ahmet ile Nuri’yi akşam yemeğe davet ettim. Ahmet ve Nuri’yi akşam yeme-ğe davet ettim.

Tatile Ahmet ile gideceğiz. (Bu cümledeki ile sözcüğünün yerine “ve” sözcü-ğünü getiremediğimiz için ile edattır.)

• “Yalnız, ancak” kelimeleri yerine “ama” bağlacı getirilebiliyorsa, bu kelimeler bağlaçtır. “Sadece” kelimesi getirilebilirse bu kelimeler edat olur.

Kitapları toplayacaktım ancak zaman bulamadım. ( Bu cümledeki ancak sözcüğünün yerine ama sözcüğü getirilebildiği için bağlaçtır.)

Projeyi ancak sen tamamlayabilirsin. ( Bu cümlede ancak sözcüğü sadece anlamında kullanıldığı için edattır.)

• Edatlar cümleden atıldığında cümle anlamsızlaşır. Bağlaçlar cümleden çıkartılınca cümlenin anlamı daralsa da cümle anlamsızlaşmaz.

Senin gibisini görmedim. / Senin görmedim. (Cümle anlamsızlaştı. Bu ne-denle “gibi” edattır.)

Pastayı çok seviyorum ama kilo yapar diye yemiyorum. / Pastayı çok seviyo-rum kilo yapar diye yemiyorum. (Cümlenin anlamında bozulma olmadı. Bu yüz-den ama sözcüğü bağlaçtır.)

1. Bu metinde koyu harflerle gösterilen sözcüklerin tek başlarına bir anlam ifade edip etmediğini araştırınız?

2. Bu metindeki edatları ve bağlaçları inceleyerek farklarını gösteriniz??

Page 105: Dil ve Anlatım 4

105

DİL VE ANLATIM 4

Edatların cümle içinde kullanılışlarına aşağıdaki örnekler verilebilir:

Gibi

Bu edat genellikle benzetmelerde kullanılır. Yalın hâldeki kelimelerle birlikte kullanılır.

Pehlivan Kurtdereli aslan gibi kuvvetli bir adamdı.

Kurşunlar, yağmur gibi yağıyordu

“gibi” edatının yerine bazen –si, -ca, -casına gibi sıfat üreten ekler kullanılır.

Bence yemek biraz ekşimsi. Bence yemek ekşi gibi.

Sana hep kardeşçe davrandım. Sana kardeş gibi davrandım.

Çok bilirmişçesine konuştu. Çok bilirmiş gibi konuştu.

Kadar

Bu edat genellikle benzetme, karşılaştırma ve ölçü anlamları bildirir.

Bursa’dan Artvin’e kadar birçok yeri dolaştım.

İçin

Bu edat genellikle neden ve amaç bildirir.

Bütün mücadelem senin için değil mi?

İle

Bu edat genellikle birlik beraberlik anlamı verir. Hem edat hem bağlaç olarak kullanılır. Edat olarak sözcükler arasında ilgi kurar:

Belgesel çekimi için Konya’ya uçak ile gittik.

Bu duvarı tuğla ile yaptık.

“ile” edatı bazen kendisinden önce gelen sözcük ile bitişik yazılır:

İşe vapurla gidiyorum.

Çarşamba günü Ayşe’yle buluşacağım.

Göre

Bu edat görecelik ve karşılaştırma anlamları verir. “göre” edatı yönelme eki al-mış sözcüklerle kullanılır.

Bilim adamlarına göre dünya yok oluyor.

fransızlara göre Türkiye bir güneş ülkesi.

Page 106: Dil ve Anlatım 4

106

DİL VE ANLATIM 4

Karşı

Yön ve zaman ilgisi kurar. –e karşı biçiminde kullanılırsa edat olur. Yalın halde kullanılırsa ya da bir ek alırsa edat olmaktan çıkar isimleşir.

Denize karşı bir ev yaptırmış. (yön)

Duvara karşı on adım yürü. (yön)

Sabaha karşı çok şiddetli yağmur yağdı. (zaman)

Üzere (üzre)

Bu edat genellikle için edatı gibi neden ve amaç bildirir.

Teyzeme gitmek üzere bir çanta hazırladım.

Sedat’a vermek üzere 100 TL biriktirdim.

Doğru

Yön ve zaman ilgisi kurar.

Eve doğru yürüyorum.

Akşama doğru misafir gelecek.

Sanki

Benzetme, sitem ilgisi kurar.

Gökyüzü sanki yaramaz bir çocuk. (benzetme)

Sanki selam verdin de almadık. (sitem)

ETKİnLİK

Edatlar ve İsim Durum Ekleri

Edatlar, isim durum ekleri, iyelik ekleri ve çoğul ekleri almazlar. Bu ekleri alan edatlar isim görevini üstlenir. Edatlar daima ilgi kurdukları sözcüklerden sonra gelir. Bu durumda her edat kendisinden önce gelen sözcüğün belirli isim durum ekleri almasını sağlar. Bu nedenle edatlar dört bölüme ayrılır.

• Yalın durum isteyen edatlar• Yönelme durumu isteyen edatlar• Çıkma durumu isteyen edatlar

Yukarıdaki edatlardan bazılarını kullanarak bir metin yazabilir misiniz?

Page 107: Dil ve Anlatım 4

107

DİL VE ANLATIM 4

• Tamlayan durumu isteyen edatlarYalın durum isteyen edatlar:

Bu edatlardan önce gelen sözcükler yalın durumda olur.

Hüsnü Bey çocuk gibi bir insandır.Köpek için kemik aldım.Burak aslan kadar güçlüdür.Yüzmeye sandal ile gidelim.

Yalın durum isteyen bu edatlar bazen adılla birleşerek tamlayan durumu kurar.

Sizin kadar düzgün birisine rastlamadım.Bizim gibi insanlar tarih oldu artık.

Yönelme durumu isteyen edatlar:

Bu edatlar kendilerinden önce gelen sözcüğün –a (-e) yönelme durumu eki almasını gerektirir.

Bana göre bu konser çok hoştu.Bu kitabı akşama kadar bitirmeye çalışacağım.

Çıkma durumu isteyen edatlar:

Bu edatlar kendilerinden önce gelen sözcüğün –dan (-den) çıkma durumu eki almasını gerektirir.

Kahvaltıdan önce pipo içmemelisiniz.Toplantıdan sonra maça gidelim.Senden başka arkadaşım yok.

Tamlayan durumu isteyen edatlar:

Bu edatlar kendilerinden önce gelen sözcüklerin tamlayan eki –ın (-in), -un (-ün) almasını gerektirir.

Bu dünyada benim kadar saf bir insan olamaz.Bizim gibi yaşlı insanlar kendilerine iyi bakmalıdırlar.Konsere kimin ile (kiminle) gittiniz?Bunun gibi adamlar artık çok az yetişiyor.Onun kadar kitaba düşkün birine rastlamadım.

Page 108: Dil ve Anlatım 4

108

DİL VE ANLATIM 4

6.4. BAĞLAÇLAR

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. MetinYABAn

Kafileyi yöneten insanlar ise sineklerin azma-nı gibidir. Ne şekilleri insan şekline, ne yürüyüşleri insan yürüyüşüne, ne sesleri insan sesine benzer. Bu iki direk, iki tekerlekten ibaret arabalar sanki on-ların uzuvlarına bitişiktir. Bunların içinde yatarlar. Döşekleri, yorganları, yiyecek ve içecekleri bunların içindedir. Kaplumbağanın kabuğu belki kaplumba-ğadan ayrılabilir. Fakat bu arabaları o adamlardan ayırmanın imkânı yoktur.

Bitmez tükenmez Anadolu yollarında, dereler, tepeler aşarak, yokuşlar çıkıp inişler inerek, diken-likler ve kayalıklar arasından geçerek hazin hazin yürüyen kocaman acayip kaplumbağalar... Siz, aynı zamanda, Türk köylüsünün yırtık pırtık eşyaları ara-sında, emsalsiz bir savaş alanında birer destan eşya-sı da taşıyorsunuz. Onun için uzaktan uzağa bana mitolojik hayvanlar gibi görünüyorsunuz.

Hiç şüphesiz, büyük akınlara, büyük fetihlere giden eski Türklerin arkasından da buna benzer katarlar yol alırdı: Atilla’nın eşyasını taşıyan arabalar da belki bunlardan farksızdı.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

(Yaban’dan alınmıştır)

Ve, veya, ile, ama, de, ancak, belki, çünkü, eğer, hâlbuki, hiç değilse, ise, ki, lâkin, meğer, nasıl ki, öyle sözcüklerini günlük hayatımızda sıkça kullanıyoruz. Bu sözcüklerin tek başlarına bir anlam ifade edip etmediğini araştırınız.

Aşağıdaki metinde koyu harflerle gösterilen sözcüklerin hangi görevde kullanıldık-larını inceleyerek bağlaçların özelliklerini kavramaya çalışınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.14 : Yaban kitap kapağı

Page 109: Dil ve Anlatım 4

109

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Cümlede eş görevli sözcüklerle, anlamca birbiriyle ilgili cümlecik veya cümle-leri bağlayan sözcüklere bağlaç denir.

En çok kullanılan bağlaçlar şunlardır:

VE BAĞLACI

Çok sık kullanılan bir bağlaçtır. Cümle içinde oldukça değişik görevleri vardır. İsim, sıfat, belirteç gibi aynı türde olan sözcükleri bağlar.

Duygu ve düşünce bir olmalıdır.

Köyünü, yaşlı dedesini ve ninesini özlemişti.

Şiir ve roman okuma alışkanlığı edinin.

Bana baktı ve güldü.

Anlatılanları dinliyor ve çocuğa hak veriyordu.

Not: “ve” bağlacından önce noktalama işareti kullanılmaz, bu bağlaçla cümle başlamaz.

NE… NE BAĞLACI

Çok kullanılan bu bağlaç, eş görevli, karşıt anlamlı sözcükleri ve cümleleri bağ-lar. Genellikle cümleye olumsuz bir anlam kazandırır.

Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir kol.Adam kızını ne arıyor ne soruyor. Bu konu ne seni ne beni ilgilendirir.

NOT: İki karşıt sıfatı birbirine bağlarsa “ikisinin arası, ortası” anlamı verir.

Kız ne zayıf ne şişman biriydi.Konuşan adam ne uzun ne kısaydı.

1. Bu metni koyu harflerle gösterilen sözcükleri çıkararak yeniden okuyu-nuz. Cümlelerin anlamında bir değişme olup olmadığını düşününüz.

2. Şimdiye kadar gördüğünüz sözcük türlerine bu metinden birer örnek gösteriniz.

?

Page 110: Dil ve Anlatım 4

110

DİL VE ANLATIM 4

DE BAĞLACI

Türkçede çok kullanılan bağlaçtır. Cümlede kullanıldığı duruma göre pek çok değişik anlam üstlenir. Cümleleri, sözcük öbeklerini, aynı türden sözcükleri bağlar.

Genellikle bir kavram, eşitlik, katılma, benzerlik anlamları kazandırır. Bazen de cümledeki anlamları pekiştirir.

Evvel sen de yücelerden uçardınŞimdi inginlere indin mi gönül.

(Karacaoğlan)

Muharebe bitecek de şeker, yağ, un ucuzlayacak da param olacak da baklava yiyeceğim.

BİLE BAĞLACI

Bu bağlaç beklenmedik duygu ve olayları anlatan cümle ve cümlecikleri bağ-lar.

“Bu aklığın üstünde en küçük bir leke bile yoktu. Bir kuş, bir sinek lekesi bile.” (Yaşar Kemal)

“Yolsuzluğunun hesabı alınmamış değil, sorulmamıştır bile!” (Falih Rıfkı Atay)

Kİ BAĞLACI

Ki bağlacı genellikle cümleleri bağlar ve cümleler arasında neden-sonuç iliş-kileri kurar.

“Dediler ki ıssız kalan türbende

Vahşi güller açmış; görmeye geldim.” (Rıza Tevfik Bölükbaşı)

Günü kötü geçmiş ki çok kızgın görünüyor.

Sana değer veriyorum ki seninle konuşuyorum.

ÇÜNKÜ, ZİRA BAĞLACI

Bu bağlaç neden bildiren, konulara açıklık getiren cümle ve cümlecikleri bağ-lar. Genellikle birinci cümledeki yargılara, çünkü bağlacı ile başlayan ikinci cümleler açıklık getirir. Zira bağlacı, çünkü bağlacı ile aynı ve yakın anlamlarda kullanılır.

İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaati vatan sayesinde kaimdir.

Eve gittim, çünkü babam çağırmıştı.

Otobüse yetişemedik; zira evden geç çıkmıştık.

Page 111: Dil ve Anlatım 4

111

DİL VE ANLATIM 4

HALBUKİ BAĞLACI

Bu bağlaç, oysa ve oysaki sözcükleri ile aynı anlamdadır.

“Hâlbuki biz sıcaktan ve havasızlıktan boğulacağımızı sanmıştık.” (F. Rıfkı Atay)

OYSA, OYSAKİ BAĞLACI

Cümleleri karşıt anlamlarla bağlar.

“Hiç düşünmeden onların doğruluğuna inanmıştır. Oysa ben öyle değilim.” (Sunullah Arısoy)

MADEM, MADEMKİ BAĞLACI

Cümleleri sonuçluk ilgisiyle bağlamakta ve bağımsız önermeler hâline getir-mektedir.

“Mademki Munise’yi evlerinde istemiyorlar, acaba ben kendim evlat etmek is-tesem verirler mi? “ (Reşat Nuri Güntekin)

NİTEKİM, NASIL Kİ BAĞLACI

Cümle aralarında ve cümle başlarında kullanılır. Cümleleri konuya açıklık ge-tirme bakımından bağlar.

“Nitekim meste mey içmek hoş gelür, hüşyare su.” (Fuzuli)

YETER Kİ BAĞLACI

“Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin.” (Atatürk)

İLE BAĞLACI

Sözcükleri ve takımları bağlayış bakımından “ve” bağlacıyla aynı görevi yapar.

“Veli ile öbür bahçe sahipleri büsbütün susuz kaldılar.” (Necati Cumalı)

YİNE, GENE BAĞLACI

Cümleleri önce geçen cümlelere “bir daha” anlamını katarak bağlamaya yarar.

“Yine nevbet-i tahammül dil-i bikara düştü.” (Şeyh Galip)

Page 112: Dil ve Anlatım 4

112

DİL VE ANLATIM 4

HELE BAĞLACI

Kendisinden sonra gelen ögeyi öncekilere daha önemli olarak gibi anlam ay-rıntılarıyla bağlar.

“Tabiat bozkırlarda cilveli, oynak… süslü; hele makyajlı değildir.” (Refik Halit Karay)

YOKSA BAĞLACI

Sözcük öbeklerini ve cümleleri araştırma, acaba gibi anlamlarla bağlar.

“Yoksa anlaşmazlık mı o talihsizliğe sebep olmuştur.” (Reşat Nuri Güntekin)

KAH….KAH BAĞLACI

Sözcük öbeklerini ve cümleleri karşıtlık ve bazen anlamlarıyla bağlar.“Gah eserim yeller gibiGah çağlarım seller gibiGah tozarım beller gibiGel gör beni aşk neyledi.”

(Yunus Emre)

HATTA BAĞLACI

Bu bağlaç, cümlelerin anlamlarını pekiştirerek bağlar.

“Ya Rab, çekemem bu ıstırabı,

Hatta çekemem huzur u habı.” (Abdülhak Hamit Tarhan)

ÜSTELİK BAĞLACI

Bu bağlaç cümleleri pekiştirme yoluyla bağlar. Bazen hatta ve bile bağlaçları-nın görevlerini de üstlenir.

İşe çok erken geldim üstelik mağazayı ben açtım.

ANCAK, AMA, FAKAT, LAKİN BAĞLACI

Bu bağlaçlar genellikle aynı anlamda ya da birbirine yakın anlamlarda kulla-nılır. Karşıt anlamlı cümle ve cümlecikleri bağlar, cümleler arasında neden-sonuç ilişkileri kurar.

“Vatan işlerinde ölmek olabilir, fakat korkmak asla!..” (Atatürk)

Hızlı yürüdü, ama yetişemedi.

Page 113: Dil ve Anlatım 4

113

DİL VE ANLATIM 4

Bu işe başlıyorum, ancak bugün bitiremem.

Hava nemliydi, fakat yağmur yağmıyordu.

Yemek az, ama doyurucu.

MEĞER, MEĞER Kİ, MEĞERSE BAĞLACI

Unutulmayan, tahmin edilemeyen, düşünülmeyen durumları anlatmak için kullanılır.

“Onu çalışkan, uslu bir genç sanırdım; meğer tembelin, yaramazın biri imiş.” (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

YA…YA, YAHUT, VEYA, VEYAHUT; YA DA, YA BAĞLACI

Bu bağlaçlar genellikle aynı anlamlarda kullanılır. Eş görevli sözcükleri, sözcük öbeklerini, cümle ve cümlecikleri bağlar.

“Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli.” (söylence)

“Kangısın alsam; gülü yahut ki camı, ya seni.” (Nedim)

“Göreceğiz ya, iki şey var ki, Anadolu’yu yurt bilen Selçukluların Anadolu’ya kattıkları en güzel iki şeydir derim ben: Yaşamaya ve ölüme güneş katmaları.” (Cey-hun Atuf Kansu)

“İçimde bir korku ya da korkuya benzer bir şey.” (Sunullah Arısoy)

HEM… HEM, HEM DE BAĞLACI

Eş görevli sözcükleri, sözcük öbeklerini, cümleleri bağlar. Eşitlik, karşıtlık ve birlikte olma anlamları verir.

“Minnet Huda’ya iki cihanda kılup sait

Nam-ı şerifin eyledi hem gazi, hem şehit.” (Baki)

“Kendisini hem pek sevdirmiş, hem de verdiği haberlere büyük rağbet ve ehemmiyet temin etmişti.” (Hüseyin Cahit Yalçın)

YANİ BAĞLACI

Bu bağlaç bir konuyu daha açık biçimde anlatmak için kullanılır.

“Bence ciddiyet, işi benimseyiştedir. Yani bir iş o işi gören tarafından ciddiye alınıyorsa ciddidir, alınmıyorsa değildir.” (Orhan Veli Kanık)

Page 114: Dil ve Anlatım 4

114

DİL VE ANLATIM 4

ÖRNEĞİN, MESELA BAĞLACI

Cümleleri bağlar. Bir konuyu açıklamak ve değişik örnekler vermek için kullanılır.

“Örneğin, futbol, kamış vuruşmak, çikolata çekişmek.” (Orhan Kemal)

İSE BAĞLACI

Sözcükleri karşıtlıkla bağlar.

“İnsanın kokusu ise yapışkan ve ağır.” (Berna Moran)

Ahmet çok çalıştı Hakan ise erkenden uyudu.

BİLGİ KuTuSu

Bağlaçlarla ilgili bazı ayırt edici özellikler

Bağlaçların edatlardan farkı, zaten var olan anlam ilgilerine dayanarak bağ kurmasıdır. Edatlar ise yeni anlam ilgileri kurarlar.

Bağlaçların yerine noktalama işaretleri kullanılabilir.Bağlaçlar cümleden çıkarılınca anlam bozulmaz, ama daralabilir. Bağlaçlar

(ile hariç) önceki ve sonraki kelimeden ayrı yazılır. Bitişik yazılanlar bağlaç değil, ektir.

Örnek: Eve gittim, fakat onu bulamadım. (bağlaç) Konuşmak üzere ayağa kalktı. (edat) Ben de seninle geleceğim. (bağlaç) Evde rahat çalışamadı. (çekim eki) Sen ki hep çalışmamı isterdin... (bağlaç) Evdeki hesap (ek) Emre ile Ayşe bize geldi. (bağlaç) İstanbul’a uçak ile gideceğim. (edat)

Page 115: Dil ve Anlatım 4

115

DİL VE ANLATIM 4

Yapısı Bakımından Bağlaçlar

Öbür sözcük türleri gibi bağlaçlar da yapı bakımından çeşitlilik gösterir:

A. Yalın bağlaçlar: Yalın bağlaçlar, herhangi bir ek almamış ya da bir sözcükle birleşmemiş basit sözcüklerdir. Kök halindeki ve, ama, ile, eğer, de, hem, yani gibi sözcükler bu tür bağlaçlardır.

B. Türemiş bağlaçlar : Türemiş bağlaçlar, isim ya da fiil soylu sözcüklerden türetilmişlerdir: üstelik, örneğin, kısacası, gerçekten, açıkçası, anlaşılan vb. gibi.

C. Bileşik bağlaçlar: Bileşik bağlaçlar öyleyse, yoksa, nitekim, sanki, oysa, kim bilir gibi sözcüklerdir ve bunlar iki ayrı sözcüğün birleşmesinden oluşur. Bileşik bağ-laçları oluşturan sözcüklerin her zaman bağlaç türünden olmaları gerekmez. Örne-ğin yoksa bağlacındaki “yok” isim, “ ise “ bir bağlaçtır. Öyleyse, yoksa, neyse, kim bilir, halbuki, veyahut, meğerse, nitekim, sanki gibi bağlaçlar birleşik bağlaçtır.

D. Öbekleşmiş bağlaçlar: Bazı bağlaç ve sözcükler bir araya gelerek bağlaç öbeğini oluştururlar. Özellikle ki bağlacı pek çok sözcük ve bağlaçla bir araya gelerek çeşitli bağlaç öbekleri oluşturur.

Bu bağlaç öbekleri şu bölümlere ayrılabilir:1. Ki bağlacı ile kurulan bağlaçlar: Nerde kaldı ki, değil mi ki, mademki gibi

bağlaçlardır. 2. Tamlama biçiminde kurulan bağlaçlar: Başka bir deyişle, sözün kısası, bir

bakıma gibi. 3. Yinelenen bağlaçlar : Bunlara ya ... ya ..., hem ... hem ..., ister ... ister ..., gerek

... gerek(se) ..., ne ... ne ..., gibi bağlaçlar örnek gösterilebilir.

Örneğin:

Hem okula hem de yüzme kursuna gideceğim.

Ne kırmızı severim ne lacivert.

İster gel ister gelme toplantı Ankara da olacak.

ETKİnLİK

Bağlaçlar niçin kullanılırlar?Araştırınız.

Page 116: Dil ve Anlatım 4

116

DİL VE ANLATIM 4

7.1. SÖYLEŞMEYE BAĞLI (DİYALOG) ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Metin

ŞAİR EVLEnMESİ

(Habbe Kadın ve Kumru Hanım girerler. Kumru ağlar gibi gözlerini ovuşturur. Bir yandan da Müştak’a bakar.)

HABBE KADIN: İşte efendim, asıl gelin hanım!

EBÜL-LAKLAKA: (Habbe Kadın’a) O niye ağlıyor? Sakın da-mat beyimizi istememezlik etme-sin?

HABBE KADIN: (Kumru ile kulak kulağa fısıldaştıktan sonra ) Efendim ağlamasının sebebini sordum, anladım. Öyle zannettiğiniz gibi değilmiş.

EBÜL-LAKLAKA: Nasılmış?

HABBE KADIN: Zavallı önce, damat beye varamadım, diye üzüntüden çok ağla-mış. İşte o boş yere döktüğü gözyaşlarına acımış da şimdi de ona ağlıyormuş.

Paris’te öğrenim gören, yurda dönüşünde Agâh Efendi ile birlikte “Tercüman-ı Ahvâl” adlı ilk özel gazeteyi çıkaran İbrahim Şinasi’nin gazetede yayınladığı “Şair Evlenmesi” Batı üslubuyla yazılmış ama oynanmamış ilk tiyatro oyunu olarak kabul edilmektedir...

Aşağıda sadeleştirilmiş bir kısmı verilen “Şair Evlenmesi”, görücü usulüyle evli-liğin sakıncalarını konu almaktadır.

Siz de başınızdan geçen bir olayı diyalog anlatım tarzını kullanarak sahnede oynan-ması için yazabilir misiniz?

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Resim 01.15 : “Şair Evlenmesi”ni küçük tiyatrocular sahnelerken.

Page 117: Dil ve Anlatım 4

117

DİL VE ANLATIM 4

EBÜL-LAKLAKA: Ağladığını gördükçe çok üzülüyorum. Yeter artık hanım kızım. (Kumru ile Müştak’ı el ele tutuşturur.) Alınız efendim yüzünü güldürmenin çaresine ba-kınız. Ömür boyu mutlu olun, bir yastıkta kocayın. (Hikmet Efendi’ye) Benim halledebi-leceğim bir işiniz kaldı mı?

HİKMET EFENDİ: Hayır efendim. Fakat güvey ve gelinden başka evdekilerin hepsi-ni götürmenizi rica etsem!

EBÜL-LAKLAKA: Rica neymiş, emrediniz efendim! (Mahalleliye) Haydi mahalleli! (Ziba Dudu’ya) Haydi kılavuz kadın! (Habbe Kadın’a) haydi yenge kadın!

(Hepsi çıkar. Sadece gelin, güveyi ve Hikmet kalır.)

MÜŞTAK BEY: (Kumru’nun yanına oturmuş, hayran hayran seyrederken) Sen ma-halleliyle gitmiyor musun? Senin burada bir işin kaldı mı?

HİKMET EFENDİ: Hayır. Sana iki çift lafım var.

MÜŞTAK BEY: Sabahleyin gel de iki bin çiftini söyle. Bak o zaman nasıl can kula-ğıyla dinlerim.

HİKMET EFENDİ: Yok, yok! Şimdi söyleyeceğim.

MÜŞTAK BEY: E, haydi o zaman çabuk ol. (Başını Kumru’dan yana çevirir Hikmet’in lafına kulak vermez.)

HİKMET EFENDİ: Ey benim sevgili dostum!

MÜŞTAK BEY: Daha bitmedi mi?

HİKMET EFENDİ: Dur bakalım daha başlamadım.

MÜŞTAK BEY: Amma uzunmuş ha!

HİKMET EFENDİ: Benim gibi bir dostuna danışmadan evlendiğine tövbe mi?

MÜŞTAK BEY: Aman! sen de günah mı çıkarıyorsun nedir bu?

HİKMET EFENDİ: İşte kendi menfaati için aşk ve muhabbet tellallığına kalkışan kı-lavuz kısmının sözüne güvenenin hali budur.

MÜŞTAK BEY: Dostum! Bak, gideceğin yere geç kalıyorsun.

HİKMET EFENDİ: Sen ve eşin birbirinizi her yönden tanıdığınız halde, evlenirken başınıza neler geldi?

MÜŞTAK BEY: Evlenmeden önce istihareye yatmak istiyordum, unutmuşum. Aklı-ma gelmişken gidip yatayım. Göreceğim rüyaları sabahleyin sana tabir ettiririm.

HİKMET EFENDİ: Ya görücü usulü evlenenlerin hali nasıl olur? Ötesini var sen düşün.

MÜŞTAK BEY: (Gözlerini ovuşturarak ) Offf! Nasihat sıkıntısından uykum geldi. Azı-cık kestirsem olmaz mı?

Page 118: Dil ve Anlatım 4

118

DİL VE ANLATIM 4

HİKMET EFENDİ: İşte ben gidiyorum. Artık ne yaparsan yap. Fakat aldığın dersi unutma.

MÜŞTAK BEY: Dostum, hiç unutur muyum? Ben o dersi alıncaya kadar az mı zah-met çektim? Her neyse evlenmenin ilmini öğrendim. İnşallah uygulamada güçlük çek-mem de Kumrumla kumrular gibi yaşayıp gideriz.

(Hikmet çıkar. Kumru ve Müştak birbirine sarılır.)

İBRAHİM ŞİNASİ

KAVRAMLAR

Yunanca dialogos sözcüğünden gelen diyalog karşılıklı konuşma demektir. Oyun, roman, hikâye gibi edebiyat türlerinde iki ya da daha çok kişi arasındaki ko-nuşma biçiminde yazılmış eserdir.

Tiyatroda bir oyunun kuruluşu diyaloğa dayanır. Okuduğumuz Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı eseri de bütünüyle diyaloglardan kuruludur. Diyaloğun, konuşma dilinin bütün özelliklerini taşıması gerekir. Diyalog, oyunun sahnelenişi sırasında ha-reketle bütünleneceği için, doğallıktan uzak biçimdeki bir diyalog kurgusu tiyatro biçemine ters düşer.

Platon (Eflatun)’un Türkçeye de çevrilen Diyaloglar’ı, Sokrates’in soru-cevap biçiminde düzenlenmiş eserleri bu türün en iyi örnekleri arasında yer alır:

“Ama iyi şeylerin hiç biri zararlı olmaz değil mi?”

“Öyle sanırım.”

“Tabii bir şey zararlı olmazsa zarar vermez, değil mi?”

“Vermez.”

“Zarar vermeyen, kötülük eder mi?”

“Hayır, etmez.”

“Kötülük etmeyen, kötülüğe sebep olmaz değil mi?”

“Tabii olmaz.”

“Peki, iyi şey faydalıdır değil mi?”

“Evet.”

1. Bu metinde kişilerden sonra parantezle açıklama yapılmasının sebebi ne-dir? Araştırınız.

2. Bu metni söyleşmeye bağlı anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?3. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.

?

Page 119: Dil ve Anlatım 4

119

DİL VE ANLATIM 4

“Öyleyse refaha sebep olur.”

“Evet.”

“Demek ki iyi, her şeyin sebebi değil, ancak iyi olanın sebebidir, kötü olan şeylerle ilgili değildir.”

“Evet, tam öyledir.”

Eflatun,

Gençlik TerbiyesiETKİnLİK

Söyleşmeye Bağlı Anlatımla Oluşturulmuş Metinlerin Özellikleri

• Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.

• Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri söyleşmeye bağlıdır.

• Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir.

• Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.

• Vurgu ve tonlama önemlidir.

• Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi kuvvetlendirir.

• Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi sınırlandırılmalıdır.

ETKİnLİK

Bir hikâye ya da romandaki diyaloglar da konuşma dilinin özelliklerini taşıma-lıdır. Bu, tiyatroda olduğu gibi konuşturulan kişilerin gerçek hayattaki konuşmaları-nın yazıya geçirilmesi anlamına gelmez. Yalnızca sözlü anlatımın kısa, kimi zaman da devrik cümleye dayanan belirli ana özelliklerinin gözetilmesini gerektirir.

Söyleşmede jest ve mimiklerin konuşmaya kazandırdığı değeri belirleyiniz.

Siz de evinizdeki bir kitaptan diyalog örnekleri bulabilir misiniz?

Page 120: Dil ve Anlatım 4

120

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleri:• Tiyatro• Sohbet• Roman, hikâye• Mülakat• Röportaj

Diyalog dışında bir de monolog vardır. Tek kişinin konuşmasına, tiyatro oyun-larında kahramanlardan birinin sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmanın bütününe monolog denir. Çoğunlukla oyunun seyircisi tarafından kolay anlaşılabil-mesi için gerekli duygu ve niyetlerini açıklar durumda olurlar. Bir tek kişi tarafından oynanmak üzere yazılmış olan komedilere de monolog adı verilir.

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

Tanzimat sonrası tiyatro, roman ve hikâyelerde diyalogların başarısızlığı ko-nuşma dili özelliklerinin yazı diline uygulanmayışından kaynaklanır. Hüseyin Rahmi Gürpınar’a gelinceye kadar, çoğu eserdeki diyalogların yapmacıklığının nedeni bu-dur.

Geleneksel seyirlik sanatlarımızda Karagöz ve Ortaoyunu dışında eski Türk Edebiyatı’nda açıklanan anlamıyla diyaloga rastlanmaz.

Edebiyatımızda bu anlatım türünün başarılı örnekleri Hüseyin Rahmi Gürpınar ile çıkar karşımıza.

Hayriye Hanım:

– Birkaç türlü söylenti var. Bir söylentiye göre Frengistan’a çarpacakmış, burada bize bir şey olmayacakmış.

Emeti Hanım:

– Oh! Yarabbi şükür! Hayriye Hanım:

– Bir söylentiye göre çarpmayacakmış, yalnız kuyruğu dokunacakmış. Mebrure:

– Biz, kuyruğunu okşar, severiz de bize bir şey yapmaz. Hayriye Hanım:

Söyleşmeye bağlı anlatım ve zaman arasında nasıl bir ilişki vardır?

Günümüzde Cem Yılmaz, Ata Demirer gibi sanatçıların sahnede tek başlarına yaptık-ları konuşmalar monolog sayılabilir mi? Neden?

Page 121: Dil ve Anlatım 4

121

DİL VE ANLATIM 4

– Nasıl yapmaz kuyruğu zehirliymiş. Bedriye Hanım:

– Yılan mı bu ayol? Hayriye Hanım:

– Zehirliymiş. Dokunduğu kimseleri Sam rüzgârı gibi yakacakmış. Kibarlar demir kapaklı mahzenlere girmeye hazırlanıyorlarmış.

H.Rahmi GÜRPINAR

Günümüz Türk yazarları diyalogu, geçmiş deneyimlerin de katkısıyla ustaca kullanıyorlar. Bunlardan biri olan Orhan Kemal de gücünü diyalogu ustaca kullan-masından alır. Onun kişileri, konuşmalarıyla vardır:

“Kamyon nihayet dolabildi. Çakılları boşaltıp gelinceye kadar soluk alacaktık.

Birlikte çakıl attığımız delikanlıyla bir kayanın dibine yan yana oturduk.

“Adın ne senin?” diye teklifsizce sordu. Söyledim.

“Seninki ya?”

“Benimki mi? Benimki Şeker Veli.”

“Nerden olursun?”

“Ben mi? Yıldızeli’nden olurum… Sen ya?”

“Ben buralıyım.”

“Ben Yıldızeli’nden olurum… Bıldırda geldik; ondan önceki yıl da… Evvelleri

Angara’ya giderdik. Sen siftah mı çalışıyon?”

“Siftah çalışıyorum.”

“Bu işler zor iş kardaşım, senin harcın değil. Bi kâtiplik ne uyduramadın mı?”

“Uyduramadım. Demek benim harcım değil? Sen nasıl çalışıyorsun?”

“Bana ne bakan sen? Bizim hamırımız rençberlikle yoğrulmuş. Babamızdan, de-demizden böyle gördük, alışdık.”

“Benim alışamadığımı nerden anladınız?”

“Senin ellerin kâtip eli, yüzün bembeyaz. Gün görmemiş…”

Orhan Kemal,

Avare YıllarETKİnLİK

Söyleşmeye bağlı anlatımla örnek bir metin oluşturunuz.

Page 122: Dil ve Anlatım 4

122

DİL VE ANLATIM 4

BİRAZ DAHA DÜŞÜnELİM

7.2. MİZAHİ ANLATIM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

1. Metin

CEnTİLMEn BİR SPORCu

Arka bahçede ikişer olduk. Hababam Sınıfı 20 çift, bir tek, tam kırk bir mevcuttu. Bu mevcuda Tekkulak da eklenince tam 42 can, jimnastikçi Badi Ekrem’in düdü-ğünü bekliyorduk. Palamut, sağ başta dikilerek sınıfı hizalamaya çalışıyordu. Tulum Hayri’nin gö-beği biraz geri alınınca ön sıra ip tutmaca hizaya geliverdi. Şimdi iş arka sıradaydı. Eğer Tekkulak da biraz ileri çıksa ayna gibi olacaktı

bu iş. Palamut Recep, Necmi’ye seslendi: “Al Tekkulağ’ı biraz ileri!” Badi Ekrem uzaktan bol eşofmanıyla göründü. Biraz daha yaklaşınca, Palamut Recep, palavralı bir sesle gür-

Gündelik hayatımızdaki konuşmalar içinde söyleşmeye bağlı anlatımın (diyalogun) payının niçin büyük olduğunu düşününüz.

Mizah, kocaman kollarıyla bütün dünyayı kucaklayan bir ağaca benzer.

Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın binlerce yıldan beri bütün insan toplu-luklarında mizahın başköşede yer aldığını görürüz.

Aşağıda Rıfat Ilgaz’ın mizahi anlatımla yazmış olduğu “Hababam Sınıfı” adlı ese-rinden bir parça verilmiştir. Bu metni inceleyerek mizahi anlatıma örnek olacak başka metinler bulabilir misiniz?

HAZIRLIK ÇALIŞMALARIE

Resim 01.16 : Hababam Sınıfı filminden bir sahne

Page 123: Dil ve Anlatım 4

123

DİL VE ANLATIM 4

ledi: “Hababam Sınıfı, dikkat! Sola bak!” Badi Ekrem, boyunun kısalığını, sağ omzunun düşüklüğünü, hafiften kamburluğunu örtmek için cakalı bir futbolcu yürüyüşüyle geldi, sınıfın karşısına dikildi: “Merhaba çocuklar!” dedi. Hababam Sınıfı başıbozuk bir ağızla: “Mer... mer... ha... ba ha... ba!” diye karşılığını verdi. Bu perakende cevabın arasına, Badi Ekrem’i deli eden bir ses daha karıştı:

“Hav... hav... hav!” “Gene mi soktunuz bu pis hayvanı!” dedi, “Atın şunu!” Tu-lum Hayri bir şey söylemiş olmak için: “Biz sokmuyoruz, kendisi geliyor!” “Atın şunu diyorum!” Kimse oralı değildi. Hitler biçimi bir emir gerekirdi: “Sen... Recep! At şunu!” Palamut sıradan çıktı, tekmesini boşluğa sallayarak “Hoşt!” diye yürüdü üzerine. Tek-kulak on adım geri çekildi. Gözleri, tek kalan eşindeydi, başladı kuyruğunu sinirli sinirli sallamaya. Badi Ekrem emrinin yerine getirildiğine sevinerek: “Çocuklar!” dedi, “Jim-nastik demek, disiplin demektir. Disiplin de ikiye ayrılır. Ruh disiplini, beden disiplini...” Tulum Hayri: “O kaça ayrılır?” dedi. “Sus terbiyesiz! Bak şu biçimine, tuluma dönmüş-sün, işkemben sarkmış bu yaşta!” Sonra çuval gibi bol eşofmanının içinde yamrı yumru vücudunu terazilemeye çalışarak sıkı bir soluk aldı. Kese kâğıdından farksız ciğerleri üç santimetre kadar açılmıştı.

“Görüyorsun ya!” dedi, “İşte bu vücudu jimnastiğe borçluyum!” Gerilerden bir ses: “Bravo!” dedi. “Aşkolsun!” Kalem Şakir: “Ben de öyleyim efendim! Bu boyumu...” Bir gülüşmedir başlamıştı. “Badi Ekrem: “Bugün salona gidiyoruz... Jimnastik salonuna... Sağdan dört say!..” “Bir... iki... Üç... Dört!”

RIFAT ILGAZ

(Hababam Sınıfı’ndan alınmıştır.)

KAVRAMLAR

Mizah şaka, eğlence, nükte, latife anlamına gelen bir sözcüktür. Mizah güldür-me amacı taşır. Küçük düşürme söz konusu değildir. Bu noktada hicivden ayrılır.

Çok farklı konular mizahi özellik taşıyabilir. Yerine göre çok sıradan bir durum gülünç hâle getirilebilir ya da topluma ait bir geleneğin eksik ve yanlış yanları gü-lünçleştirilebilir. Mizahi anlatımın temelinde eleştirinin de olduğu söylenebilir.

Mizah için kullanılan Batı’dan alınma bazı sözcükler de vardır. Bunlardan hu-mor Latincedir. “Alışık olunmayan, normalin dışında kalan” davranışlardan veya olaylardan çıkan mizahtır. Espri fransızcadır. Bir olay veya davranışı gülünç duruma

1. Bu metindeki güldürü ögelerini bulunuz.2. Bu metni mizahi anlatımın özellikleri bakımından inceleyiniz?3. Bu metinde dil hangi işlevinde kullanılmıştır? Açıklayınız.?

Page 124: Dil ve Anlatım 4

124

DİL VE ANLATIM 4

sokarak başkalarını güldürmektir. Dilimizde espri karşılığı olarak nükte de kullanılır. Yunanca kökenli bir sözcük olan ironi alaya alma anlamına gelir. Hayatın unsurların-dan çıkarılan mizah ilkin sözlü olarak doğar, yazıya geçirildikten sonra edebi bir tür olarak gelişir. Ölçülü bir mizah, aksaklıkların düzeltilmesinde etkili olur. Millet olarak mizah örnekleri yönünden sözlü ve yazılı zengin bir edebiyata sahibiz.

ETKİnLİK

Mizahi Anlatımın Özellikleri:

• Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.

• Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.

• Mizahi unsurlarda “gerçekten sapma” vardır.

• Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.

• Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.

• Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde kullanılır.

• Dil sanatsal, edebi işlevlerinde kullanılır.

2. MetinAL HAKKInI GİT

Nasrettin Hoca’nın, Akşehir’de kadılık yaptığı günler...

Yoksul bir adam, eline geçirdiği bir parçacık ekmeği ile birlikte bir aşçı dükkânının önüne gitmiş, orada fıkır fıkır kaynamakta olan bir et çömleğinin başına geçmiş. Ve sonra ekmeği, çömlekten çıkan buhara tutarak yemeye başlamış. Bunu gören aşçı dükkânının sahibi:

“Ver bakalım tirit parasını.” demiş. Adamın yakasına sarılmış. Yoksul adam:

“Yahu!” demiş dükkân sahibine. “Ben senin ne etinden aldım ne de etin suyundan, insaf et!”

Mizahi anlatımla örnek bir metin oluşturunuz.

Page 125: Dil ve Anlatım 4

125

DİL VE ANLATIM 4

Dükkân sahibi, yoksul adamı yakaladığı gibi Nasrettin Hoca’nın önüne getirmiş.

Olayı anlattıktan sonra:

“Bu adamdan şikâyetçiyim, paramı isterim Kadı Efendi.” demiş.

Nasrettin Hoca, bir de yoksul adamı dinlemiş. Sonra cebinden birkaç akçe çıkarıp avucunda sallamaya başlamış. Sonra da dükkân sahibine:

“Bu sesi duydun mu?” diye sormuş.

Dükkân sahibi:

“Duydum, Kadı Efendi.” demiş.

Nasrettin Hoca:

Bu ses, senin hakkın olan sestir. Al hakkını ve durma git.

Mizahı halk edebiyatında, divan edebiyatında ve Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında olmak üzere üç bölümde inceleyebiliriz:

Halk edebiyatında mizah: Söyleneni belli olan veya olmayan, güldürücü hikâyeler, fıkralar, nükteler, manzum taşlamalar, destanlar, masallar, ortaoyunu, Ka-ragöz, meddah gibi seyirlik oyunlardaki akla dayanan iğneleyici sözler, konuşmalar-dır.

Mizah edebiyatında sadece bizim edebiyatımızda değil, dünya edebiyatında da şaheserler, arasında sayılan Nasreddin Hoca fıkraları çok önemli bir yer tutar. Hal-kımızın mizahlı, güzel ve anlamlı sözler söyleme gücü âdeta Nasrettin Hoca’da sim-geleşmiştir. Bu yüzden o da Türk halkının duygu, düşünce ve zevkini anlatan büyük şairlerimiz gibi halka mal olmuştur. Nasreddin Hoca’nın fıkraları öğreticilik yönü ağır basan fıkralardır. fıkralarda derinlik, anlam zenginliği ve engin bir hayat tecrübesi vardır. Bektaşi, Bekri Mustafa ve İncili Çavuş fıkralarında Türk mizah ve nüktedanlığı-nın özel örnekleri çıkar karşımıza.

ETKİnLİK

1. Nasreddin Hoca’yla ilgili bu fıkra gibi birçok fıkranın bugün bile her yerde ilgiyle anlatılmasının sebebi nedir? Araştırınız.?

Nasreddin Hoca fıkralarında mizahı sağlayan ögeler nelerdir?

Page 126: Dil ve Anlatım 4

126

DİL VE ANLATIM 4

Âşıklar arasındaki atışmalarda mizahi unsurlar olduğu gibi, aşıklar mizahi des-tanlar da söylemişlerdir. Bekşi Destanı, Mirasyedi Destanı, Uyuz Destanı, Pire Desta-nı, Esnaf Destanı vb… Tekke edebiyatındaki şathiyeler de mizahi örnekler arasında kabul edilir.

Divan edebiyatında mizah: Divan edebiyatı şair ve yazarları mizahı benim-sememişlerdir. Şeyhi’nin Harname’si, fuzuli’nin Şikayetname’si, fütuhi’nin Pire Man-zumesi, Ebubekir Kani’nin Hırrename’si divan edebiyatı mizah örnekleri arasında gösterilenlerdir:

1. Bir eşek var idi zaif ü nizar Yük elinden katı şikeste vü zar2. Gah odunda vü gah suda idi Dün ü gün kahr ile kısuda idi3. Ol kadar çeker idi yükler ağır Ki teninde tü kalmamıştı yağır4. Doğranır idi arpa arpa teni Gözü görünce bir avuç samanı5. Kargalar derneği kulağında Sineğin seyri gözü yağında6. Bir gün ıssı eder himayet ana Ya’ni kim gösterir inayet ana

Şeyhi, Harname’den

ETKİnLİK

Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında mizah: Bu dönemde mizah Batılı bir anlam kazanır. Siyasi ve sosyal eleştiri açısından mizaha başvurulur. Ziya Paşa’nın dönemin sadrazamı Ali Paşa’yı alaya alan Zafername’si başarılı bir örnektir. İlk mizah dergisinin yayımı da bu dönemde (1870) gerçekleşir.

Cumhuriyet döneminde mizah edebiyatının yaygınlaşarak sürdüğünü görü-yoruz. Cumhuriyet dönemi mizah edebiyatına bir örnek Orhan Veli Kanık’ın Charles Cros(1842-1888)’ten çevirdiği “Çirozname”dir:

“Beyaz kocaman bir duvar – çıplak mı çıplak

Şeyhi’nin Harnamesi’nden alınmış yukarıdaki metni mizahi anlatımın özellikleri bakı-mından inceleyiniz.

Page 127: Dil ve Anlatım 4

127

DİL VE ANLATIM 4

Üzerinde bir merdiven – yüksek mi yüksek

Duvar dibinde bir çiroz – kuru mu kuru

Bir herif geldi elleri – kirli mi kirli

Tutmuş bir çekiç çivi – sivri mi sivri

Bir yumak da sicim – zorlu mu zorlu

Çıktı merdivene derken – yüksek mi yüksek

Mıhladı sivri çiviyi – tak tak da tak tak

Duvarın ta tepesine – çıplak mı çıplak

Attı çekici elinden – düş Allahım düş

Taktı çiviye sicimi – uzun mu uzun

Astı ucuna çirozu – kuru mu kuru

İndi merdivenden tekrar – tıkır da tıkır

Sırtında çekiç merdiven – ağır mı ağır

Çekti gitti başka yere – uzak mı uzak

Orhan Veli Kanık

Hüseyin Rahmi Gürpınar hikâye ve romanlarında, Ahmet Rasim fıkralarında mizah türünün ilk başarılı örneklerini verdiler.

Mizah alanında asıl patlama İkinci Dünya Savaşı sonrasında görülür. Aziz Nesin ve Sabahattin Ali çıkardıkları Markopaşa dergisiyle siyasal ve toplumsal düzeni eleş-tiri konusu yaparak yeni bir mizah anlayışını geliştirirler. Espriye dayalı, güldürürken düşündüren bu mizaha kara mizah denir. Rıfat Ilgaz, Vedat Saygel, Hüseyin Kork-mazgil, Muzaffer İzgü, Oktay Verel, Tekin Aral, Gani Müjde, Cihan Demirci bu alanda anılması gereken adlardır.

ETKİnLİK

Cumhuriyet dönemindeki mizah anlayışının değişmesi nereden kaynaklanmaktadır ? Araştırınız.

Page 128: Dil ve Anlatım 4

128

DİL VE ANLATIM 4

Aşağıda “kara mizah” olarak adlandırılan türe örnek olacak bir metin sunul-muştur.

3. MetinÜLKEMİZ

“Öğretmen, ülkemizde ne varsa yazın dedi. Neler yetişiyor? Ne satıyoruz? Ne alı-yoruz? Hepsini yazın, dedi.”Hikmet, parmaklarıyla hesapladı:”Çok şey yetişiyor. İstersen ben yazdırayım. Bilmem. Öğretmen, kendiniz yazın, dedi. Küçük çocuklar, bu kadar şeyi birden akıllarında tutamazlar. Ben sana önce bir iki üç diye yazdırırım, sonra, bir iki üçü sileriz. Yazı ödevi, böyle yapılırsa daha güzel olur; geçişler fark edilmez. Bütün büyük ya-zarlar, satırların arasındaki bu bir iki üçleri güzelce eriten adamlardır. Sen de büyüyünce böyle yazarsın olur mu? Ne yapayım büyüyünce, Hikmet amca?” “Tiyatro yaz.”

Salim, çantasından bir dergi çıkartarak karıştırmaya başladı.”Nedir o dergi?” “Hayvanlar Dünyası.” “Demek onlar, başka bir dünyada yaşıyorlar.” Salim, gülmeye baş-ladı: “Çok komiksin sen, Hikmet amca.” Hikmet amca komik, komik Hikmet amca. Ülke-mizde dağ vardır,ova vardır,akarsu vardır,tepe vardır,içi taranmış çokgenlerle gösterilen şehirler vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller vardır, ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz vardır, yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır. Bu görünüşüyle ülkemiz, ilk bakış-ta, başka ülkelere benzer. Bu bakış, kuş bakışıdır. İlkbaharda ülkemiz yeşillenir, sonba-harda, eski bir harita gibi sararır, solar.

O gün bugündür çirozcuk – kuru mu kuru

Mezkur sicimin ucunda – uzun mu uzun

Nazikçe sallanır durur – durur mu durur

Ben bu hikâyeyi düzdüm – basit mi basit

Kudursun bazı adamlar – ciddi mi ciddi

Ve gülsün diye çocuklar – küçük mü küçük.

Ülkemizde tarım ürünleri yetişir. Kuru üzüm ve incir yetişir. Önce ıslak yemişler ye-tişir. Onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. İngiltere’ye göndeririz onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumlar gönderirler. Biz, o gerçeklerden ken-dimize göre gerçekler yetiştirmeye çalışırız.

Oğuz ATAY

Page 129: Dil ve Anlatım 4

129

DİL VE ANLATIM 4

ETKİnLİK

Mizahi Anlatımla İlgili Bazı Terimler:

Kara Mizah: Güldürmekten çok düşündürmeyi ve yergiyi amaçlayan mizahtır.

İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme söz ko-nusudur.

Humor: Ciddi bir tavırla söylendiği halde alay olduğu belli olan ince, hoş nük-te.

Karikatür: İnsan ve toplumla ilgili her türlü olayı konu alarak abartılı bir biçim-de belirten, düşündürücü ve güldürücü resim.

Parodi: Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçi-mini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki yaratan bir oyun türü.

Komik: Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç olan.

Komik Durum: Gülmeye sebep olan durum.

Komik Kişi: Güldürmeyi sağlayan kişi

Komik Jest: Gülünç hareket, davranış

ETKİnLİK

Kara mizah diye adlandırılan yukarıdaki metni mizahi anlatımla yazılmış diğer metin-lerle karşılaştırır mısınız?

Mizah hangi ögelerle sağlanır?Araştırınız.

Page 130: Dil ve Anlatım 4

130

DİL VE ANLATIM 4

7.3. ÜNLEM

UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI

ŞERMinSarı kedimSiyah kedim,Beyaz kedim,Adı “Rengin” olsun dedim.Rengin! Rengin! Rengin! Rengin!Kedim işitmedi lakin…

Tevfik Fikret

Tanrının günü işte böyle didin ha didinmez misin?”

(Hüseyin Rahmi Gürpınar)

“Bir ah çeksem karlı dağlar kül olur.” (Bir türküden)

“Eyvah!... Ne yer, ne yar kaldı,

Gönlüm dolu ah ü zar kaldı.” (Abdülhak Hamit Tarhan)

“Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.” (Fuzuli)

Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.” (Atatürk)

Heyecanlandığımızda, beklemediğimiz bir durumla karşılaştığımızda yardı-mımıza koşar ünlemler. Yazı yazarken de, konuşurken de!

İçinde ünlem bildiren sözcüklerden oluşan bir paragraf hazırlayınız.

E HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

Page 131: Dil ve Anlatım 4

131

DİL VE ANLATIM 4

KAVRAMLAR

Bir heyecanın etkisiyle ağzımızdan çıkarak duygularımızı canlı bir biçimde an-latmaya yarayan kelimelerdir:

“Aman Allah, gök gürlüyor!” (Ahmet Rasim)

“Bire medet, tramvay geliyor!” (Ahmet Rasim)

Ünlemlerin anlatımda özel bir yeri vardır, çünkü duyguları, heyecanları, se-vinçleri en yalın ve en keskin bir biçimde aktarmağa yardımcı olurlar. Özel bir işlevi vardır, çünkü çoğu zaman birkaç cümle ile anlatılabilecek durumlar bir ünlem ile dile getirilebilir.

Ünlem, genel olarak, insanın herhangi beklenmedik bir olay, görülmedik bir durum karşısında konuşamaz duruma geldiği anda ağzından çıkan ses ya da sesler-dir. Sesin tonu, ünlemin anlatış değerini belirtir.

Ünlemler, çekim ve yapım ekleri almazlar. Ünlemin taşıdığı anlam, bağlı oldu-ğu cümle ile bağlantılıdır.

“E, ne çare kader.” (kabullenme)

Dersine iyi çalış e mi? (tembih)

E, ne yaptınız bakalım? (hazırlayıcı unsur)

Ünlemler üçe ayrılırlar:

1. Asıl Ünlemler: Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kulla-nılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar.

Hey! Ey! Hu! Kuçukuçu! Hişt! Haydi! Vah vah! Bire medet! Eyvah! Oh! Ay! Of! vb.

ETKİnLİK

2. Ünlem olarak kullanılan kimi isimler, sıfatlar ile fiillerin emir kipleri: Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırıla-bilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır.

1. Bu metinlerdeki ünlemleri bulunuz?2. Bu metinlerde geçen ünlemlerin cümlelere kattıkları anlamları araştırınız??

Günlük hayatınızda en çok kullandığınız ünlemleri not edip, asıl ünlemlerden olup olmadığını inceleyiniz.

Page 132: Dil ve Anlatım 4

132

DİL VE ANLATIM 4

Dehşet! Arkadaşlar! Allah! Allahım! Alçak! Alçaklar! Ne olur yardım et! Hain! Nefis! Güzel! Yaşa! Çık dışarı! Var ol! Dur! vb.

3. Yansımalar: Canlı varlıkların seslerini, cansız varlıkların gürültülerini taklit eden ünlemlerdir. Paldır küldür! Şangır şungur! Hav hav! Kukuriku! Cart! fış fış! Takır tukur! fiskos! Şıkır şıkır! vb.

Ünlemler, cümle değerinde sözlerdir. Örneğin, bir tek “eyvah” sözü bize, konu-şanın hangi ruh durumu içinde bulunduğunu anlatabilir. Bu nedenle, ünlemler, tek başlarına kullanıldıkları gibi anlam gereğine göre, cümlelerin başında ya da sonun-da da bulunabilirler: “Türk ordusu yaşasın!” gibi.

Ünlem cümlelerinin sonuna her zaman (!) ünlem işareti konur.

Sevinç, üzüntü, şaşkınlık, acıma, korku gibi duygular sırasında bazı isimler ün-lem görevi üstlenirler.

ETKİnLİK

Ünlemlerin cümlelerde kullanılma nedenlerini araştırınız.

Page 133: Dil ve Anlatım 4

133

DİL VE ANLATIM 4

nELER ÖĞREnDİnİZ?

Anlatım tarzları içinde öyküleyici (hikâye etme) anlatım en başta gelenlerden-dir. Geçmişe yönelik olayların zaman sırasına göre ilgi uyandıracak biçimde anlatıl-masına öyküleme (hikâye etme) diyoruz.

İsimler (adlar) varlıkları tanıtmak için kullanılan sözcüklerdir. Bir başka deyişle varlıklar, ya da eylemleri bildiren, tanıtan sözcüklere isim denir. Sokak, bulut, Ayla vb.

Betimleyici (tasvir edici) anlatım; bir şeyin söz ya da yazıyla göz önünde canla-nacak biçimde anlatılmasıdır. Betimlemede gözlem çok önemli bir yer tutar.

Günlük hayatımızda çokça kullandığımız sıfat, isimlerden önce gelerek onların niteliklerini ve özelliklerini belirtir. Niteleme ve belirtme sıfatları başlıkları altında iki ana gruba ayrılırlar.

Duygu ve düşüncelerin düş gücüyle zenginleştirilip coşkulu bir dille anlatıl-dığı tür coşku (lirik) ve heyecana bağlı anlatımdır. Lirik anlatımda düşünceden çok duyguya rastlanır.

İsim olmadıkları hâlde isimmiş gibi kullanılan ve ismin yerini tutan sözcüklere zamir diyoruz. O, bu, ben, siz, herkes, nereye gibi. Zamirler kişi, işaret, belgisiz ve soru olmak üzere dörde ayrılırlar.

Destansı (epik) anlatımın dilimizdeki karşılığı destandır. Halkın düş gücüyle beslenerek, kuşaktan kuşağa geçirilerek yazıya dönüştürülmüşlerdir. Gılgamış Des-tanı bilinenlerin en eskisi sayılmaktadır. İlyada ve Odysseia destanı ise yazılı destan türünün en mükemmel örnekleri arasında sayılmaktadır.

Bir iş, oluş, hareket, durum bildiren, kişi ve zaman kavramı veren sözcüklere eylem (fiil) denir.

Eylemden türedikleri hâlde isim, sıfat, zarf görevlerinde de kullanılan sözcük-lere eylemsi denir.

Amacı bilgi vermek olan edebiyat ürünleri öğretici ve didaktik sözcükleriyle açıklanır. Türk edebiyatında öğretici eserlerin ilk örneklerine Uygur metinlerinde rastlanır.

Emredici anlatım ise dinleyenleri ve okuyanları kendisinden istenilen işi yap-maya ya da bir davranışı gerçekleştirmeye yönlendirir.

fiillerden(eylem), sıfatlardan önce gelerek bu sözcüklerin anlamlarını durum, zaman, yer, azlık-çokluk yönünden pekiştiren sözcüklere zarf (belirteç) denir. Zarflar durum, zaman, yer-yön, nicelik ve soru başlıkları altında beşe ayrılırlar.

Düşsel (fantastik) metinlerde anlatılan olaylar bütünüyle düş ürünüdürler: Binbir Gece Masalları gibi.

Page 134: Dil ve Anlatım 4

134

DİL VE ANLATIM 4

Bilimkurgu, masalla teknolojinin bir araya gelmesiyle oluşan, düş gücüne da-yanan ve bütünüyle geleceğe yönelmiş bir anlatım biçimidir. Jules Verne, Aldous Huxley, H.G.Wells bu türün ilk akla gelen yazarlarıdır.

Kendi başına anlamları olmadığı hâlde, birlikte kullanıldıkları sözcük, tamlama ve gruplara neden, benzerlik, eşitlik, araç, yön… gibi çeşitli anlam ilgileri sağlayan sözcüklere edat (ilgeç) denir. Başlıca edatlar: gibi, kadar, göre, için, ile…

Cümlede eş görevli sözcüklerle anlamca birbiriyle ilgili cümlecik veya cümle-leri bağlayan sözcüklere bağlaç denir. Ve, ne, de, bile, ki, çünkü, hâlbuki, oysa, nite-kim, ile, yine, hele, hatta, üstelik, ama, fakat, lakin, ya, veya, hem, yani, örneğin, ise bağlaç olarak en çok kullandığımız sözcüklerdir.

Söyleşmeye bağlı ya da diyalog anlatım karşılıklı konuşma demektir. Tiyatro, roman, hikâye gibi edebiyat türlerinde iki ya da daha çok kişi arasında geçen konuş-ma biçiminde kaleme alınmış eserlerdir. Platon ve Sokrates’in soru-cevap şeklindeki eserleri bu türün en iyi örnekleridir.

Mizahi (gülmece) anlatım hayatın içindeki çelişkilerden doğar, yazıya geçiril-dikten sonra edebî bir tür olarak karşımıza çıkar. Zengin bir mizaha sahip Türk ede-biyatında bu konudaki ilk ve en büyük isim Nasreddin Hoca’dır.

Ünlem bir heyecanın etkisiyle ağzımızdan çıkarak duygularımızı canlı bir bi-çimde anlatmaya yarayan sözcüklerdir. Ünlem cümlelerinin sonunda her zaman ün-lem işareti kullanılır.

Page 135: Dil ve Anlatım 4

135

DİL VE ANLATIM 4

DEĞERLENDİRME SORULARI

1. Hikâye etme (öyküleme) de aşağıdaki kiplerden hangisi kullanılır?

A. Şimdiki zamanB. Geniş zamanC. Gelecek zamanD. Di’li geçmiş zaman

2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “güzel” sözcüğü isim olarak kullanılmıştır?

A. Güzel bir elbise aldı.B. Kitabındaki resmi güzel boyadı.C. Defterini güzel şiirlerle doldurdu.D. Saksıdaki çiçek çok güzeldi.

3. Aşağıdaki cümlelerde bulunan altı çizili sözcüklerden hangisi soyut isimdir?

A. Televizyonda güzel bir film var.B. Gölün kenarında fotoğraf çekti.C. Bu mağaraya girmek yürek ister.D. Sofrada sadece etler yendi.

4. “Oyun okunmaz” diye bir önyargı yerleşmiş ya da yerleştirilmiş bizde. Böyle bir önyargıya uydunuz mu, örneğin bütün bir antik dönemi bilmenize, tanımanıza imkân yok. Denecektir ki, o dönemin oyunları oynanır, seyirci de izlerse tanımış olur. Hayır! Bir defa yalnızca ulaşabildiğimiz tiyatro çevirisi ile sınırlı kalırsınız ve o çevrenin sahneye getirmediği eserler, yazarlar yok olur, sizin için ya da adlarını duyar, ama ne olduklarını bilemezsiniz.”

Yukarıdaki metinde ağır basan anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

A. TartışmaB. TanımlamaC. ÖykülemeD. Betimleme

5. “Kaynakçı çırağı, ustasını dikkatle izliyordu.” cümlesinde “kaynakçı” sözcüğü aşağıdakilerden hangisidir?

A. Basit isimB. Türemiş isimC. Basit sıfatD. Türemiş sıfat

Page 136: Dil ve Anlatım 4

136

DİL VE ANLATIM 4

6. Bir gün Nasreddin Hoca’ya sordular” cümlesinde “bir” sözcüğü aşağıdakilerden hangisidir?

A. Sayı sıfatıB. Belgisiz zamirC. Belgisiz sıfatD. İşaret sıfatı

7. Aşağıdaki ifadelerden hangisinde pekiştirme sıfatı vardır?

A. Büyük bir evde oturuyor.B. Kapkara gözleriyle etrafı süzüyor.C. Ekşimsi armutları iştahla yiyor.D. Sarımtırak otların arasında oynuyor.

8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zaman zarfı deyim hâlinde kullanılmıştır?

A. Akşam pastanede beş dakika oturalımB. Baharda kırlarda dolaşmayı çok severim.C. Günün her saatinde mutlaka bir şeyler atıştırırım.D. Sizi ikide bir rahatsız ettim, kusura bakmayın.

9. “Ayağı öküz ayağı gibi, beli kurt beli gibi, omuzu samur omuzu gibi, göğsü ayı göğsü gibi idi. Bedeninin her yeri tüylü idi. At sürüleri güder idi, atlara biner idi. Av avlar idi. Günlerden sonra gecelerden sonra yiğit oldu.”

Metindeki anlatım tarzı aşağıdakilerden hangisidir?

A. KanıtlayıcıB. TartışmacıC. DestansıD. Öğretici

10. “Mürebbiye, beni sandalıma koymak üzere büyük bir ciddiyetle havaya kaldırdığı anda ne olduysa oldu, parmakları arasından kayıverdim. Şansım varmış ki, hanımefendinin göğsüne sokulu çok sivri uçlu bir iğneye takılmıştım. Yoksa on iki metre yüksekten yere düşmem içten bile değildi.” (Gulliver’in Gezileri, Jonathan Swift)

Bu metinde yararlanılan anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir?

A. Diyalog biçimi anlatımB. Tartışmalı anlatımC. Düşsel anlatımD. Öğretici anlatım

Page 137: Dil ve Anlatım 4

137

DİL VE ANLATIM 4

11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde fiilimsi yoktur?

A. Dersleri günü gününe yapmanın faydası çoktur.B. O güzel günler bir daha geri gelse.C. Ben bu konuyu hemen öğrenmek istiyorum.D. Sinemaya gitmeyi kararlaştırdık.

12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ki” bağlaç göreviyle kullanılmıştır?

A. Benim giysim seninkinden güzel.B. Öyle çok koştu ki sonunda başardı.C. Bugünkü tatlılar pek de hoş değildi.D. Üstteki komşunun huysuzluğu canıma tak etti.

13. “Bir iki gün için kazanı ister.” ifadesinde edat (ilgeç) olan sözcük aşağıdakilerden hangisidir?

A. Bir ikiB. GünC. KazanıD. İçin

14. Aşağıdaki cümlelerin hangisi ünlem cümlesidir?

A. Hey yarın bayramB. Bayrama iki gün varC. Bayramda yeni giysiler giyeceğimD. Bayramda babamın elini öpeceğim

15. Uyandığımda kentin neresinden geçtiğimi anlayamamıştım. Ama bir pazaryerindeydik. Çiçekçi dükkânını süpüren bir kız gördüm. Sokağı suluyordu. Ortalıkta menekşe kokusu vardı. Otobüs kenara park etti ve içeride uzun, siyah bıyıklı dükkân sahibi bizi içtenlikle karşıladı ve hafif solmuş mor menekşelerinden bir demet gösterdi.

Yukarıdaki parçanın anlatımında aşağıdaki anlatım türlerinin hangisinden yararlanılmıştır?

A. Açıklayıcı anlatımB. Düşsel anlatımC. Öyküleyici anlatımD. Gelecekten söz eden anlatım

Page 138: Dil ve Anlatım 4

138

DİL VE ANLATIM 4

16. Derken davul zurna çalmaya başladı. Önde davulcu, bir öne bir arkaya eğilip, belindeki püskülleri savurarak yürüyor, davulunu gümbürdetiyordu. Ardında zurnacı, zurnasının ağzını bir o yana bir bu yana çevirerek çalıyordu. Davulcuyla zurnacının ardına takılmış birkaç çocukla onları izleyen bir köpek, havlayarak koşuyordu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?

A. Tanımlamalara yer vermeB. Varlıkları ayırıcı özellikleriyle anlatmaC. Karşılaştırmalara başvurmaD. Anlatılanları nedenleriyle belirtme

ÖYS-1992(Dört seçeneğe düşürülmüştür.)

17. Yüzümüzü usulca göğe yasladım. Gözlerimde kanat çırpıyor martılar. Bulut bulut parçalanmış gökyüzünü seyrediyorum. Bulutlar mı üstümüze koşuyor, yoksa ben mi bulutların altındayım, bir türlü kestiremiyorum. Saklambaç oynarcasına bir görünüp bir kaybolan güneş de alıp götürüyor beni düş dünyamın derinliklerine.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A. Sözcükleri gerçek anlamların dışında kullanmaB. Karşılaştırmalar yapmaC. Benzetmeye başvurmaD. Betimleyici öğelerden yararlanma

ÖSS-2004(Dört seçeneğe düşürülmüştür)

18. “MÜŞTAK BEY: Dostum! Bak, gideceğin yere geç kalıyorsun.

HİKMET EfENDİ: Sen ve eşin birbirinizi her yönden tanıdığınız halde, evlenirken başınıza neler geldi?

MÜŞTAK BEY: Evlenmeden önce istihareye yatmak istiyordum, unutmuşum. Aklıma gelmişken gidip yatayım. Göreceğim rüyaları sabahleyin sana tabir ettiririm.

HİKMET EfENDİ: Ya görücü usulü evlenenlerin hali nasıl olur? Ötesini var sen düşün.”

Bu metinde hangi anlatım biçiminden yararlanılmıştır?

A. Söyleşmeye bağlı anlatımdanB. Kanıtlayıcı anlatımdanC. Gelecekten söz eden anlatımdanD. Destansı anlatımdan

Page 139: Dil ve Anlatım 4

139

DİL VE ANLATIM 4

19. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Bu metinde hangi anlatım biçimi kullanılmıştır?

A. Emredici anlatımB. Mizahi anlatımC. Coşku ve heyecana bağlı anlatımD. fantastik anlatım

20. Bütün ağaçlar birbirleriyle fısıldaşıyor, anlaşılmaz bir lisanda haberleri ve planları birbirlerine aktarıyor gibiydiler; rüzgâr yokken bile dallar sallanıp etrafı yokluyordu. Ağaçların gerçekten hareket ettiklerini, yabancıları kuşattıklarını ve içlerine hapsettiklerini de anlatırlar. Nitekim, yıllar önce Çalıçit’e saldırmışlar: Gelip çitin hemen kıyısına dikilmiş, çite abanmaya başlamışlar.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi ağır basmaktadır?

A. Destansı anlatımdanB. Düşsel anlatımC. Tartışmacı anlatımD. Gelecekten söz eden anlatımdan

Page 140: Dil ve Anlatım 4

140

DİL VE ANLATIM 4

YAnIT AnAHTARI1. D2. D3. C4. A5. B6. C7. B8. D9. C

10. C11. B12. B13. D14. A15. C16. B17. B18. A19. C20. B

Page 141: Dil ve Anlatım 4

141

DİL VE ANLATIM 4

SÖZLÜK

Aabide : Önemli bir olayın veya

büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyun-ca anılması için yapılan, göze çarpacak büyük-lükte, sembol niteliğinde yapı.

açıklık : Bir söz veya yazıda mak-sadın açık olması özelli-ği, duruluk.

âdet : Görenek.akıcılık : Söz, yazı ve anlatımın akı-

cı olması.akis : Işık veya ses dalgalarının

yansıtıcı bir yüzeye çar-parak geri dönmesi, yan-sıma, yankı

alıcı : Kaynaktan gelen mesajın iletici araç ve yöntemleri takip ederek ulaştığı kişi.

alıcıyı harekete geçirme işlevi: İletinin, alıcıyı harekete

geçirmek üzere düzen-lenmesi.

âti : Gelecek.azimkârane : Kararlılıkla, kararlı olarak.

Bbadi : Ördek.bahtiyar : Mutlu.bata çıka : Güçlükle, zorlukla.beka : Kalıcılık, ölmezlik.benlik : Bir kimsenin öz varlığı, ki-

şiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet.

beşer : İnsanoğlu, insan.beşeriyet : İnsanlık.birader : Erkek kardeşbozkır : Kurakçıl otsu bitkilerden

oluşan, sıcak ve ılıman

iklimlerdeki ağaçsız do-ğal alan, step.

burun : Karanın, özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda, türlü biçimlerde denize uzan-mış bölüm.

Ccani : Cinayet işlemiş olan kim-

se, kıyacı. sıfat, mecaz Acımasız, gaddar.

cerîha : Yara.cenub : Güney.cevval : Davranışları çabuk ve ke-

sin olan.cihet : Yön, yan, taraf.civar : Yakında olan.

Ddekoratif : Dekor olarak kullanılan,

süslemeye yarayan, süs-leyici, tezyinî.

derviş : Alçak gönüllü ve her şeyi hoş gören kimse.

devrim : Belli bir alanda hızlı, kök-lü ve nitelikli değişiklik.

dizmen : Basımevinde dizgici, mü-rettip.

düş : Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya.

E

ebediyet : Sonsuzluk.ecdad : Geçmişteki büyükler, ata-

lar.eğreti : Takma.eskici : Her türlü eski eşya alım

satımıyla uğraşan kimseevren : Düzenli ve uyumlu bir

bütün olarak düşünülen bütün varlıklar.

ezgi : Belli bir kurallara göre dü-zenlenmiş, kulağa hoş

Page 142: Dil ve Anlatım 4

142

DİL VE ANLATIM 4

gelen ses dizisi, haz, nağ-me, melodi.

Ffasıla : Aralık, ara, kesinti.fenomen : Olay.fetva : İslam hukuku ile ilgili bir

sorunun dinî hukuk ku-rallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge.

feyiz : İlerleme, kültürel geliş-me, olgunluk.

feylesof : filozof.fırka : İnsan topluluğu. Partifıtrî zekâ : Yaratılıştan gelen zekâ.fonetik : Ses bilgisiforsa : Gemilerde kürek çeken

tutsak veya hükümlü kimse.

Hhançer : Ucu eğri ve sivri, kamaya

benzer, silah olarak kul-lanılan bir bıçak türü.

harabe : Yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuş yapı, yıkı.

haset : Kıskançlık, çekemezlik. heder : Karşılığını alamama, bo-

şa gitme, ziyan olma.hisse : 1. Pay. 2. mecaz Bir olay-

dan çıkarılan ders.hoyrat : Kaba, kırıcı ve hırpalayıcı.hülasa : Özet, fezleke.hürriyet : Özgürlük

İibrik : Su koymaya yarayan

kulplu, emzikli kapiçgüdü : Bir canlı türünün bütün

bireylerinde akıl ve dü-şünceden bağımsız ola-rak doğuştan gelen bi-

linçsiz her türlü hareket ve davranış.

idadi : Lise derecesindeki okul. ihmal : Gereken ilgiyi gösterme-

me, boşlama, savsakla-ma, savsama, önem ver-meme.

ihtisas : Uzmanlık, uzmanlaşma.ilişik : İlgi, bağlılık, ilişki. infilak : Güçlü bir biçimde patla-

ma.inkılap : Toplum düzenini ve yapı-

sını daha iyi duruma ge-tirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirme, devrim, reform.

inkişaf etmek : Gelişmek, geliştirmek.insaniyet : İnsanlık.irade : Bir şeyi yapıp yapmama-

ya karar verme gücü.ironi : Söylenen sözün tersini

kastederek kişiyle veya olayla alay etme.

istikbal : Gelecek.istiklal : Bağımsızlık.

Kkadırga : Hem yelken hem kü-

rekle yol alan, özellikle Akdeniz’de kullanılmış bir savaş gemisi.

kalkan : Ok, kılıç vb.nden korun-mak için savaşçıların kul-landığı korunmalık.

katiyetle : Kesinliklekılavuz : Evlenecek olan erkek

veya kadına eş bulan kimse.

kıssa : Ders çıkarılması gereken anlatı, olay.

körletmek : Keskinliğin azalmasına veya yitirilmesine sebep olmak. mecaz Değer ve

Page 143: Dil ve Anlatım 4

143

DİL VE ANLATIM 4

yeteneklerinin yitirilme-sine sebep olmak.

kültür : Tarihsel, toplumsal ge-lişme süreci içinde ya-ratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, son-raki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütü-nü, hars, ekin.

levent : 1. Boylu boslu, yakışıklı.2. Osmanlı donanmasında ve kıyılarında görev ya-pan asker sınıfı.

L-Mlahza : Zamanın bölünemeye-

cek kadar kısa bir parça-sı, an

maazallah : Tanrı korusun, “Tanrı esir-gesin” anlamlarında bir söz.

mabed : İbadet edilen yer.mamur : Bayındır.mefhum : Kavram.mefkûre : Ülkü, ideal.menfa : Bir kimsenin sürgüne

gönderildiği yer, sürgün yeri.

mest olmak : Kendinden geçmek, çok mutlu olmak.

meşrutiyet : Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parla-mento yönetimine daya-nan hükûmet etme biçi-mi.

mezkûr : Adı geçen, anılan, sözü edilen, zikredilen, zikro-lunan.

muassır medeniyet : Çağdaş uygarlık

muazzam : 1.Çok büyük, çok iri, kos-koca, koskocaman.2. Alı-şılmışın sınırlarını aşan. mecaz Güçlü, önemli.

muvaffakiyet : Başarı.muzaffer : Üstünlük elde etmiş, za-

fer kazanmış, yenmiş, ut-kulu

müspet : Olumlu.mütareke : Ateşkes.müteessir : Üzülmüş, üzüntülümütemadiyen : Sürekli.

N nakletmek : 1.Nakil işini yapmak, bir

yerden başka bir yere geçirmek, iletmek. 2. An-latmak, aktarmak.

nispet : Oran.niş : Duvar içinde bırakılan

oyuk.nostalji : Geçmişte kalan güzellik-

lere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi, geç-miş severlik.

nostaljik : Nostalji ile ilgili, nostalji özelliği taşıyan.

obje : Nesne

O-Öömür : Yaşam

Pportre : Bir kimsenin yağlı boya,

sulu boya, kara kalem vb. bir yolla yapılmış resmi.

pragmatizm : Yararcılık pupa yelken : Yelkenler, arkadan esen

rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla.

pusula : Üzerinde kuzey güney doğrultusunu gösteren bir mıknatıs iğnesi bulu-

Page 144: Dil ve Anlatım 4

144

DİL VE ANLATIM 4

nan ve yön tespit etmek için kullanılan kadranlı araç, yön belirteci.

Rrefah : Bolluk, gönenç.revan : Giden, yürüyen.rızık : Yiyecek, içecek şey, azık.rugan : Ayakkabı, çanta vb. yapı-

mında kullanılan parlak deri.

rüsumat : Bazı mallardan devletçe alınan vergiler

sallapati : Özensiz, dikkatsiz ve kaba saba yapılmış.

salt : İçinde yabancı bir öge bulunmayan, mutlak

sanduka : Mezarın üzerine yerleş-tirilmiş, tabut büyüklü-ğünde tahta veya mer-mer sandık.

ukala : Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse).

antoloji : Seçki.saplantı : Kişinin, etkisinden ken-

dini kurtaramadığı yersiz saçma düşünce, sabit fi-kir, fikrisabit.

sapmak : Yön değiştirmek.sarp : Dik, çıkması ve geçilmesi

güç (yer), yalman.say : Çalışma, emek.sema : Gök.sırça : Camsırma : Altın yaldızlı veya yaldız-

sız ince gümüş tel.sıtma : Anofel türü sivrisineğin

sokmasıyla insandan in-sana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren bir has-talık, ısıtma, malarya.

sille : Elin iç yüzüyle vurulan tokat.

S-Şsarih : Açık, kolay anlaşılır, belli,

belirgin, belgin.şakak : Göz, alın ve yanak ara-

sında, elmacık kemiğinin üstünde bulunan çuku-rumsu bölge

şifahiye : Sözlü.şikeste : Gücenmiş, kırgın, keder-

li.

Ttamah : Açgözlülük.tasa : Üzüntülü düşünce duru-

mu, kaygı, endişe, gam. teati : Karşılıklı alıp verme.tekabül : Karşılık olma, karşılama,

yerini tutma.tekerrür : Tekrarlanma.teksif : Yoğunlaştırma, sıklaştır-

ma, koyulaştırma.terakki : İlerleme, yükselme.teyakkuz : Uyanıklık.tosun : mecaz sağlıklı, tıknaz de-

likanlı.

U-Üufuk : Anlayış, kavrayış, görüş,

düşünce gücü, ihata.üryan : Çıplak.üstat : Bilim veya sanat alanın-

da üstün bilgisi ve yete-neği olan kimse.

ütopya : G e r ç e k l e ş t i r i l m e s i imkânsız tasarı veya dü-şünce.

Vvaat etme : Söz verme.varyasyon : Değişik biçim.ver etmek : O tarafa yönelmek.

Page 145: Dil ve Anlatım 4

145

DİL VE ANLATIM 4

vurdumduymaz : Anladığı hâlde anla-mamış gibi davranan, umursamaz, aldırmaz, aldırışsız, duygusuz, du-var yüzlü.

Yyâren : Arkadaş, yakın dost.

Dostların oluşturduğu topluluk.

yatağan : Namlusu kavisli, iki yanı da kesici, bir tür uzun sa-vaş bıçağı.

yegâne : Biricik, tekyeis : Umutsuzluktan doğan

karamsarlık, üzüntü.yörük : Hayvancılıkla geçinen,

genellikle Toroslarda ya-şayan göçebe Türk oy-mağı, Türkmen.

Zzihniyet : Düşünce, inançzillet : Hor görülme, aşağılan-

ma. Bilinmeyen Kelime-ler

ziyade : Çok, daha çok, daha faz-la.

zümrüt : Koyu yeşil renk.

Page 146: Dil ve Anlatım 4

146

DİL VE ANLATIM 4

KAYnAKÇA

AKALIN L, Sami, Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 1984.

ALANGU, Tahir, 100 Ünlü Türk Eseri (1-2), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1974.

AZİZ EfENDİ, Muhayyelat-ı Aziz Efendi, 1000 Temel Eser, İstanbul, 1973.

BANARLI, Nihat Sami, Türk ve Batı Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.

B AT U R, Enis, Modern Dünya Edebiyatı Antolojisi, Dönemli Yayıncılık, İstanbul, 1988.

BORATAV, Pertev Naili, folklor ve Edebiyat (2 Cilt), Adam Yayınları, İstanbul, 1982.

ÇALIŞLAR, Aziz, Türk ve Dünya Edebiyatçıları (4 Cilt), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987.

DOĞAN, Mehmet H., Yüzyılın Türk Şiiri, 1900-2000 (3 Cilt) YKY, İstanbul, 2002.

EDİSKUN, Haydar, Türk Dilbilgisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1985.

ERHAT, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972.

GENCAN, Tahir Nejat, Dilbilgisi, TDK Yayınları, Ankara, 1979.

GOGOL, Nikolay, Bir Delinin Güncesi, Can Yayınları, İstanbul, 1981.

HANÇERLİOĞLU, Orhan, Türk Dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992.

HENGİRMEN, Mehmet, Türkçe Temel Dilbilgisi, Engin Yayınevi, Ankara, 1998.

KABACALI, Alpay, Yedi Deniz Beş Bucak, Dünya Kitapları, İstanbul, 2004.

KAfKA, franz, Değişim, Cam Yayınevi, İstanbul, 1993.

KARAALİOĞLU, Seyit Kemal, Kompozisyon Sanatı, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstan-bul, 1979.

KAVCAR, Cahit, Yazılı ve Sözlü Anlatım, Anı Yayıncılık, Ankara, 1999.

KERMAN, Zeynep, Hikayeciliğimizin 100 Yılında Yüz Örnek, Kültür ve Tur. Bak. Yayın-lığı, İstanbul, 1994.

KUDRET, Cevdet, Örneklerle Edebiyat Bilgileri (2 Cilt), İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İs-tanbul, 1980.

KUDRET, Cevdet, Türk Edebiyatından Seçme Parçalar, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İs-tanbul, 1973.

KUDRET, Cevdet, Edebiyat Kapısı, YKY, İstanbul, 1997.

KUDRET, Cevdet, Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman (1859-1959), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1970.

KURDAKUL, Şükran, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, Ataç Kitabevi, İstanbul,1971.

Page 147: Dil ve Anlatım 4

147

DİL VE ANLATIM 4

LAWRENCE, D.H., Gökkuşağı, Oğlak Yayınları, İstanbul, 2000.

LONDON, Jack, Martin Eden, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997.

MUTLUAY, Rauf, 50 Yılın Türk Edebiyatı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1973.

NECATİGİL, Behçet, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 1 9 8 9.

NECATİGİL, Behçet, Radyo Oyunları, YKY, İstanbul, 1997.

NESİN, Aziz, Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı, Adam Yayınları, İstanbul, 2001.

OKTAY, Ahmet, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-1950), Kültür Bakanlığı Ya-yınları, Ankara, 1993.

ÖNERTOY, Olcay, Türk Roman ve Öyküsü, Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Ankara, 1984.

ÖZKIRIMLI, Atilla, Çağdaş Türk Edebiyatı, Anadolu Üni. Yayını, Eskişehir, 1991.

ÖZKIRIMLI, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (5 Cilt), Cem Yayınları, İstanbul, 1982-90.

POE, Edgar Allen, Seçme Hikâyeler, İthaki Yayınları, İstanbul, 2002.

ÖZÖN, M. Nihat, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1979.

ONAN, Necmettin Halil, İzahlı Divan Şiiri Antolojisi, MEB Yayınları, İstanbul, 1991.

SAINT-EXUPERY, A. de, Gece Uçuşu, Yankı Yayınları, İstanbul, 1969.

ŞENTÜRK, Ahmet, Atilla, Osmanlı Şiiri Antolojisi, YKY, İstanbul, 1999.

SEVER, Mustafa, Türk Halk Şiiri, Kurmay Yayınevi, Ankara, 2003.

ŞENER, Sevda, Türk Tiyatrosu, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1998.

TANPINAR, Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1977.

TANPINAR, Ahmet Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul, 1970.

TÜRK DİLİ, ANI ÖZEL SAYISI 246., TDK Yayınları, Ankara, 1972.

TÜRK DİLİ, MEKTUP ÖZEL SAYISI, 274, TDK Yayınları, Ankara, 1974.

TÜRK DİLİ, GEZİ ÖZEL SAYISI, 258, TDK Yayınları, Ankara, 1973.

UYGUR, Nermi, İnsan Açısından Edebiyat, İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi Yayınları, İstanbul, 1969

Page 148: Dil ve Anlatım 4

N.Ö.C

C:

Na

hc

iva

n Ö

zerk

Cu

mh

uri

ye

ti

(Aze

rba

yc

an

)

(AZERBAYCAN)

NE

Y K

IBR

ISR

UM

NE

T‹M

Baş

kent

(A

nkar

a)

l mer

kezl

eri

İ

Page 149: Dil ve Anlatım 4

Recommended