Upload
smaggadino
View
2.472
Download
11
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
MARMARA ÜNİVERSTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
FİNANSAL PİYASALAR VE YATIRIM YÖNETİMİ BİLİM DALI
DAVRANIŞSAL FİNANS
Yüksek Lisans Ödevi
Oğuz ERKOL
Ayşe Merve İNAN
İstanbul, 2010
T.C.
MARMARA ÜNİVERSTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
FİNANSAL PİYASALAR VE YATIRIM YÖNETİMİ BİLİM DALI
DAVRANIŞSAL FİNANS
Yüksek Lisans Ödevi
Oğuz ERKOL
Ayşe Merve İNAN
Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Sabri Burak ARZOVA
İstanbul, 2010
2
İÇİNDEKİLER
ŞEKİL LİSTESİ.....................................................................................................................iii
KISALTMALAR...................................................................................................................iv
GİRİŞ.......................................................................................................................................1
1. KAVRAMSAL AÇIKLAMALAR................................................................................2
1.1. Davranışsal Finansın Tanımı ve Ortaya Çıkışı..............................................2
1.2. Davranışsal Finansı Açıklayıcı Role Sahip Bazı Temel Kavramlar..............4
1.2.1. Rasyonellik Kavramı ve İnsan Psikolojisi...............................................4
1.2.2. Risk ve Belirsizlik....................................................................................5
1.2.3. Piyasa Anomalileri...................................................................................6
1.2.4. Varlık Balonları........................................................................................8
2. RASYONELLİĞİ SAVUNAN FİNANS TEORİLERİNE İTİRAZLAR................10
2.1. Beklenen Fayda Teorisi...............................................................................10
2.2. Modern Portföy Teorisi...............................................................................11
2.3. Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli......................................................12
2.4. Etkin Piyasalar Hipotezi..............................................................................14
3. Yatırımcı Psikolojisini Etkileyen Faktörler...............................................................18
3.1. Aşırı İyimserlik (Overoptimisim)................................................................20
3.2. Aşırı Güven (Overconfidence)....................................................................20
3.3. Bilişsel Çelişki (Cognitive Dissonance)......................................................22
3.4. Doğrulama Eğilimi (Confirmation Bias).....................................................23
3.5. Tutuculuk (Conservatism Bias)...................................................................24
3.6. Çapalama (Anchoring)................................................................................24
i
3.7. Temsiliyet Kısayolu (Representativeness Heuristics).................................25
3.8. Mevcudiyet Önyargısı (Availability Bias)..................................................26
3.9. Belirsizlikten Kaçınma ve Aşina Olanı Tercih Etme (Ambiguity Aversion)........27
3.10. Önceden Biliyordum Yanılgısı (Hindsight Bias)........................................28
3.11. Donatı Yanılgısı (Endowment Bias)............................................................29
3.12. Çerçeveleme Yanılgısı (Framing Bias).......................................................29
3.13. Pişmanlıktan Kaçınma (Regret Aversion)...................................................30
3.14. Kumarcı Tuzağı (Gambler’s Fallacy)..........................................................31
3.15. Sürü Davranışı (Herding Behaviour)...........................................................31
3.15.1. Rasyonel Sürü Davranışı......................................................................33
3.15.1.1. Bilgiye Dayalı Sürü Davranışı..........................................................33
3.15.1.2. Saygınlığa Dayalı Sürü Davranışı.....................................................34
3.15.1.3. Ücrete Dayalı Sürü Davranışı...........................................................34
3.15.2. İrrasyonel Sürü Davranışı....................................................................34
3.16. Zihinsel Muhasebe (Mental Accounting)....................................................35
4. Davranışsal Finans Teorileri.......................................................................................38
4.1. Beklenti Teorisi (Prospect Theory).............................................................38
4.1.1. Değer Fonksiyonu..................................................................................41
4.1.2. Ağırlıklı Olasılık Fonksiyonu................................................................42
4.2. Temsili Yatırımcı (Representative Agent Modeli)......................................43
4.3. Daniel, Hirshleifer ve Subrahmanyam Modeli............................................43
4.4. Heterojen Yatırımcılar Arasındaki İnteraktif İlişki Üzerine Kurulu Hong ve
Stein Modeli 44
SONUÇ...................................................................................................................................45
KAYNAKÇA.........................................................................................................................46
ii
iii
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 1- Davranışsal finans ile etkileşimde bulunan disiplinler ..................................4
Şekil 2 - Küresel CDO ihracı .......................................................................................9
Şekil 3 - Konut fiyatlarındaki yükseliş .......................................................................9
Şekil 4 - Değer Fonksiyonu ......................................................................................41
Şekil 5 - Ağırlıklı Olasılık Fonksiyonu ....................................................................42
iv
KISALTMALAR
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
CDO: Collateralized Debt Obligations
BFT: Beklenen Fayda Teorisi
CAPM: Sermaye Varlıkları Fiyatlama Modeli
EPH: Etkin Piyasalar Hipotezi
NBER: National Bureau of Economic Research
SML: Security Market Line
v
vi
GİRİŞ
Klasik iktisadi düşüncede, bireylerin rasyonel oldukları varsayılmaktadır. Buna
göre kişiler, faydalarını ve karlarını maksimize etme amacı güden, tam bilgiye sahip ve
bu bilgiyi sistematik bir şekilde analiz etme yeteneği olan ekonomik birimler olarak
tanımlanmaktadır.
Öte yandan, kişilerin yatırım kararları alırken rasyonel bir davranış biçimi
sergilemekten oldukça uzak oldukları görülmüştür. İnsanlar bu kararları alırken,
duygularından, düşüncelerinden, geçmişteki tecrübelerinden oldukça fazla etkilenmekte
ve bu nedenle geleneksel finans teorisinin öngördüğü şeklide davranmamaktadırlar.
Davranışsal finans, 20. yy’ın ortalarından itibaren Richard Thaler, Daniel
Kahneman ve Amos Tversky gibi öncülerin liderliğinde geliştirilmeye başlanmış ve
günümüze kadar güç kazanarak ilerlemiştir. Davranışsal finansı, en basit düzeyde
psikoloji, sosyoloji ve finansın bir bütünü olarak tanımlamak mümkündür.
Bu çalışmada, ilk olarak davranışsal finansın bir kavram olarak tanımı ve
geleneksel finans teorileriyle bir karşılaştırılması yapılmaktadır. Sonraki bölümde,
yatırımcıların rasyonel kararlar almalarına engel olan psikolojik faktörler
açıklanmaktadır. Son bölümde ise, davranışsal finans teorileri anlatılmaktadır.
vii
1. KAVRAMSAL AÇIKLAMALAR
1.1. Davranışsal Finansın Tanımı ve Ortaya Çıkışı
Davranışsal finansla ilgili olarak literatürde pek çok tanım mevcuttur. Bununla
birlikte davranışsal finans en basit haliyle, piyasa katılımcılarına ait davranışları ve
bunların pazara olan etkilerini ortaya koyan çalışmalardır.1 Daha detaylı bir tanımlama
yapmak gerekirse, sosyoloji ve psikoloji gibi davranış bilimlerinin yardımıyla beklenen
fayda teorisi ve dar tanımlı rasyonel davranış paradigmasının öngörüleriyle çelişen
gözlemlerin keşfedilmesi ve açıklanmasıyla ilgilenen finansa dalıdır.2 İnsan
perspektifinden gözlemlerde bulunarak finans ve yatırım alanında ne, nasıl, neden
sorularına cevaplar bulmaya çalışır.3Bunu yapmaya çalışırken bilişsel kusurlar
(cognitive imperfections) ve bilişsel kusurların karar alma sürecine olan etkileri
üzerinde durur.4 Bu özellikleriyle davranışsal finans, neo-klasik iktisat temelli görüşlere
bir itiraz olarak ortaya çıkmıştır.
Klasik iktisat ile ilgili olarak ilk sistematik fikirleri ileri süren Adam Smith, bu
fikirlerle ilgili olarak “homo economicus” kavramını ortaya atmıştır. Bu kavram
kişilerin çıkarlarını en yükseğe çıkarma çabası olarak tanımlanan rasyonellik ilkesinin
bir sonucudur ve yine bu kavrama göre toplumu oluşturan bireyler kendi çıkarlarını
maksimum kılmaya çalıştıklarında, toplumun çıkarı da maksimum olacaktır.5 Daha
sonraki çalışmalarda bu insan modelinin; üretim, tüketim ve mübadele faaliyetlerinin
içinde bulunduğu süreçlere ve geleceğe ilişkin tam bilgiyi sahip olduğu, bu bilgiler
çerçevesinde de alacağı kararlarda ve yatırımlarında daima tutarlı saf akılcı hareket
edeceği varsayılmıştır.6
1 Martin Sewell, “Behavioural Finance”, 2010, http://www.behaviouralfinance.net/behavioural-finance.pdf (29
Kasım 2010) , s.1.
2 George M. Frankfurter ve Elton G. McGoun, “Market Efficiency or Behavioural Finance: The Nature of
Debate”, Journal of Psychology & Financial Markets, Vol.1, No. 3&4, 2000, s.201.
3 Victor Ricciardi ve Helen K. Simon, “What Is Behavioral Finance?”, Business, Education & Technology
Journal, Vol. 2, No. 2, s. 2.
4 Faruk Bostancı, Davranışçı Finans, Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, Yayın No. 157, 2003, s.9.
5 Zafer Tunca, Makro İktisat, 4. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 2005, s.35.
6 Timuçin Yalçınkaya, “Risk ve Belirsizlik Algılamasının İktisadi Davranışlara Yansımaları”, Muğla
Üniversitesi İİBF Tartışma Tebliğleri, No:2004/05, 2004.
viii
Günümüzün toplumsal yapısının içerdiği risk ve belirsizlikler, ekonomik
hayatta beklenmeyen anlarda beklenmeyen değişkenlerden gelebilecek beklenmedik
etkilerle karşılaşma ihtimalini beraberinde getirmektedir. Bu da hata yapmamaya ve tam
bilgi sahibi olmaya muktedir olduğu varsayılan homo economicus insan modeli teorisini
yanlışlamaktadır. Aynı şekilde zaman içinde klasik iktisat öngörülerini temel alarak
oluşturulan geleneksel finans teorilerine karşı itiraz niteliğinde teoriler geliştirilmiştir.
Bu teorilerden en önemlisi de bazı finansal fenomenleri anlamada tamamen rasyonel
olmayan modellerin kullanılmasını öneren davranışsal finans yaklaşımıdır.7
Davranışsal finans hakkında yapılan çalışmaların temelini asıl ilgi alanları
psikoloji olan Daniel Kahneman ve Amos Tversky adlı bilim adamları atmıştır. Son
yirmi yılın en çok atıfta bulunulan makalelerinden biri olan 1979 yılı tarihli “Prospect
theory: An analysis of decisions under risk” ile finans alanında yapılan çalışmalarda
yeni bir miladın başlatıcısı olmuşlardır.8 2002 yılında Daniel Kahneman ve Vernon
Smith’in ortak çalışması “Foundations of Behavioral and Experimental Economics”
ekonomi dalında Nobel ödülüne layık görülmüştür.9
Davranışsal finans, metodolojik olarak da neo-klasik temelli geleneksel
anlayıştan ayrılmaktadır. Geleneksel öğretide önce piyasalarla ilgili mantıklı teoriler
üretilir ve bu teorilerle ilgili kanıtlar piyasalarda aranır. Davranışsal finansta piyasalar
mantıklı ya da mantıksız haliyle normal kabul edilir ve ortaya atılacak teoriler piyasa
izlenimlerine göre kabul edilir.
Verilen bilgiler ışığında davranışsal finansın interdisiplinerliğinden bahsetmek
gerekecektir. Sosyoloji, psikoloji ve finans bilimleri, davranışsal finansın temellerini
oluşturmaktadır10
7 Nicholas Barberis ve Richard Thaler, “A Survey of Behavioral Finance”, NBER Working Paper Series, 2002,
No:9222, http://www.nber.org/papers/w9222 (1 Kasım 2010), s.2.
8 Bilgehan Yazıcı, Behavioral Finance, http://www.bilgehanyazici.com/bhvfinance/index.htm (1 Aralık 2010).
9 The Royal Swedish Academy of Sciences, Advanced Information on the Prize in Economic Sciences, 17
Aralık 2002, http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/2002/ecoadv02.pdf (1 Aralık 2010), s.1.
10 Ricciardi, a.g.e., s.2.
ix
Şekil 1- Davranışsal finans ile etkileşimde bulunan disiplinler (Kaynak: Ricciardi, a.g.e., s.2)
Davranışsal finansla ilgili olarak literatüre geçmiş pek çok teori bulunmaktadır.
Bu teoriler çalışmanın devamında incelenecektir. Ancak, öncelikle davranışsal finansın
daha iyi anlaşılması için bu kavramın önemli bileşenlerinin açıklanması gerekmektedir.
1.2. Davranışsal Finansı Açıklayıcı Role Sahip Bazı Temel Kavramlar
1.2.1. Rasyonellik Kavramı ve İnsan Psikolojisi
Daha önce de belirtildiği gibi klasik iktisadın teorik temelleri tamamen
rasyonel davranan ve faydasını maksimize etmeye çalışan insan üzerine oturtulmuştur.
İnsanın karar verirken tamamen akılcı bir biçimde hareket ettiğini varsayan bu temeller,
psikolojik ve sosyolojik etkenleri iktisadi analizlerin dışında bırakmıştır. Psikoloji ve
sosyoloji bilimlerinde ise insan daha detaylı olarak incelenmektedir ve karar verme
sürecinin karmaşık bir yapısının olduğu ortaya konmaktadır.11
Bu düşünce akımlarıyla birlikte kimi bilim adamlarınca iktisadın emperyalizmi
olarak da tanımlanan homo economicusa alternatif modellerin üretilmesi gecikmemiştir.
11 Ümit Çalık ve Gökhan Düzü, “İktisat ve Psikoloji”, Akademik Bakış, 2009, Sayı: 18, Makale No:7,
http://www.akademikbakis.org/18/7iktisat.htm (10 Kasım 2010), s.3.
x
Davranışsal Finans
Finans
PsikolojiSosyoloji
İlk olarak, sebep odaklı olan ve bireysel seçimleri şekillendiren konularla ilgili sürece
önem veren “homo sociologicus” modeli geliştirilmiştir. Üçüncü bir tür olan ortaya
konan homo socio-economicus ise insanın iktisadi, sosyolojik ve psikolojik boyutlarını
bütüncül ele almaya çalışmaktadır. Her şeyi maksimize etmeye çalışan akılcı bireyle,
karmaşık durumlara bağlı, zihni dağınık birey arasında esnek bir türdür. 12
Davranışsal finansın varsayımlarında da insanlar rasyonelden ziyade “normal”
olarak ele alınmıştır. Yatırımcılar karar verirken risk ve getiri beklentileri dışında başka
değişkenleri de gözetirler ve bu gözetimler kusursuz süreçler değildirler. Bu süreçler
yatırımcının faydasını maksimize etmeyen fakat en iyi ihtimalle onu tatmin eden
kararların alınmasıyla sona erer. Javier Estrada, çevre dostu yeşil fonlara yapılan
yatırımları örnek göstererek insanların sadece fayda maksimizasyonunu gözeterek
yatırım yapmadıklarını öne sürmektedir.13
1.2.2. Risk ve Belirsizlik
Risk, istenmeyen bir olayın ortaya çıkması veya arzulanan ya da planlanan bir
olayın ortaya çıkmamasıdır. İktisadi anlamda ise bir işleme ilişkin maddi zararın ortaya
çıkması veya herhangi bir nedenle ekonomik faydanın azalması olasılığıdır.14
Yatırım alanında ise risk kaynakları olarak sistematik risk ve sistematik
olmayan risk gösterilmiştir. Sistematik risk aynı zamanda pazar riski olarak da
adlandırılmakta olup tamamen portföy dışı faktörlerden dolayı ortaya çıkar. Bu risk türü
portföy çeşitlendirmesiyle giderilemez. Sistematik olmayan risk ise portföye özgü
parametrelere bağlıdır ve portföy revizyonu ile giderilebilir.15
12 Yalçınkaya, a.g.e., ss.12–13.
13 Javier Estrada, “Law and Behavioral Economics”, Latin American Law and Economics Association
Toplantıları, Santiago, Şili, 25–26 Ekim 2001, (http://web.iese.edu/jestrada/ PDF/Research/Others/L&BE.pdf (2 Aralık
2010), ss.2–6.
14 Münevver Turanlı, Halit Ünal Özden ve Dicle Demirhan, “Seçim Tartışmalarının Hisse Senedi Piyasasına
Etkisi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Dergisi, 2002, s.1.
15 Niyazi Berk, Finansal Yönetim, 9. Baskı, İstanbul: Türkmen Kitabevi, 2009, s.431.
xi
Yatırım araçlarının risklerinin hesaplanmasında çeşitli istatistiksel yöntemler
kullanılmaktadır. Örneğin, hisse senetleri piyasalarında risk şu şekilde
tanımlanmaktadır:16
Hisse senedi piyasalarında risk istatistiksel olarak ortaya konmadan önce getiri
formülize edilmelidir.
R¿=P¿−P¿−1+d¿
P¿−1
Yukarıdaki formülde:
R: i. hissesinin t dönemindeki getirisini,
P: i. hissenin t dönemindeki fiyatını,
d: i. hisse senedine t döneminde ödenen kâr payını ifade etmektedir.
Bir finansal varlığın getirisinin gerçekleşme durumundaki belirsizlik olarak
tanımlanan risk, getirinin standart sapması olarak kabul edilir ve istatistiksel olarak şu
şekilde ortaya konur.
σ i=√∑t=1
n
( R¿−R t )
n−1
1.2.3. Piyasa Anomalileri
Anomali (anomaly), teori ile uyuşmayan bir gözlem ya da olağan dışı bir
davranış olarak tanımlanmaktadır. Herhangi bir konuda anomaliden bahsetmekten için
genel kabul görmüş esas ve ilkelere uyumlu olmayan bir paradoksun varlığının ortaya
konması gerekir.17
16 Turanlı, Özden ve Demirhan, a.g.e., ss.5-6.
17 Richard H. Thaler, “Anomalies: The January Effect”, The Journal of Economic Perspectives, Vol 1., No.1,
1987, s.198.
xii
Anomali kavramı, finans literatüründe menkul kıymet fiyatlarının belir zaman
ve dönemlerde diğer dönemlere göre farklı bir trend izlediğinde kullanılır. 18 Yapılan
akademik çalışmalar sonucu finansta iki tür anomaliden bahsedilmektedir. Bu
anomaliler mevsimsel anomaliler ve fiyat anomalileridir. Mevsimsel anomalilerin
saatlik, günlük, haftalık, aylık, yıllık ya da belirli bir dönem öncesi ya da sonrası oluşan
olağan dışılıklar oluşturur. Fiyat anomalilerinden bahsetmek için ise piyasa
etkinliğinden bir sapma durumunun varlığına ilişkin bulgular elde edilmelidir. Bu tip
anomalilerin kaynakları aşırı reaksiyon (overreaction) ve eksik ya da yetersiz
reaksiyondur (underreaction).19
Yapılan deneysel çalışmalar ile kazanç duyuruları gibi bazı haberlere eksik
reaksiyon durumu ve birbirini takip eden iyi ya da kötü haberler sonrasında oluşan aşırı
reaksiyon durumu gösterildiği ispatlanmıştır. Barberis, Shleifer ve Vishny 1998 yılında
yaptıkları çalışmalar sonucunda, yatırımcıların 1–12 aylık dönemde hisse senetleri ile
ilgili bazı haber ve bilgilere eksik reaksiyon gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu durumda
yeni haberler fiyatlara yavaşça etki ederek olumlu bir otokorelasyon oluşturmaktadır.
Aynı şekilde hisse senedi fiyatları, 3 ile 5 yıl gibi bir dönemde aynı doğrultudaki
haberlere tutarlı bir şekilde aşırı ilgi göstermekte ve bu da yatırımcılar aşırı tepkisine
neden olmaktadır. Böylelikle uzun vadede, iyi haberlere sahip hisse senetlerinin fiyatları
yükselmekte ancak takip eden yıllarda ortalama karda düşüş meydana gelmektedir.20
Hisse senedi piyasalarındaki mevsimsel anomali örneklerinden birini de Ben
Jacobsen ve Cherry Zhang ortaya çıkarmıştır.21 İngiltere’deki 300 yıllık hisse senedi
piyasası verileri incelenerek Ocak aylarındaki getirilerin son ikinci 150 yılda ilk 150
yıldan daha fazla olduğu ortaya konmuş ve buna sebep teşkil edecek sosyolojik bulgu
olarak Noel kutlamalarının 1850’lerden itibaren popülerleşmeye başlaması
gösterilmiştir. Ek olarak 1940’larda başlayan ve 1965 yılında yürürlüğe giren sermaye
18 Mehmet Baha Karan, Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi, Ankara: Gazi Kitabevi, 2001, s.276.
19 Osman Barak ve Erhan Demirelli, “İMKB’de Gözlemlenen Fiyat Anomalilerinin Davranışsal Finans
Modelleri Kapsamında Değerlendirilmesi”, 2002, http://dergi.iibf.gazi.edu.tr/ dergi_v1/10/1/11.pdf (5 Kasım 2010), s.3.
20 Nicholas Barberis, Andrei Shleifer ve Robert W. Vishny, “A Model of Investor Sentiment”, Journal of
Financial Economics, Vol:49, 1998, ss.307–308.
21 Ben Jacobsen ve Cherry Y. Zhang, “Are Monthly Anomalies Real? A Three Century Perspective”, Ekim 2010,
http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=1697861 (1 Aralık 2010), s.20.
xiii
kazanımları vergisi alınmasına dair yasaların çıkışına kadar süren olumlu bir Nisan ayı
etkisi gözlemlenmiştir (İngiltere’deki bu kanunda vergi yılı Nisan ayında başlıyor).
1.2.4. Varlık Balonları
Varlık fiyatlarındaki hızlı artış sonucu oluşan aşırı değerlenmeler balon olarak
nitelenebilir. Varlık balonları piyasaları rasyonellikten ve etkinlikten uzaklaştırmaktadır.
Bu dönemlerde piyasalardaki büyük yatırımcıların tasarruf konusunda kendilerinden
çok daha mütevazı olan küçük yatırımcılara alım yapma konusunda ikna etmeye
çabaladıkları görülür. Bütün yatırımcılar balon dönemlerini başlangıçta yakalamaya
çalışırken son dönemde yakalanmamaya çalışırlar.22
Varlık balonlarına gösterilebilecek en güzel örnek 2008 krizi öncesi ABD’de
görülen gayrimenkul balonu ve bu balonun yarattığı finansal coşkudur. Önceleri ABD
ekonomisini ayağa kaldırması beklenen gayrimenkul piyasası zaman içinde ekonomide
önemli bir gediğe dönüştü. İlk olarak ipotek kredileri başvurularında ve gayrimenkul
fiyatlarında patlama yaşandı. Daha sonra oluşan kredi havuzlarının tahvilleştirilip başka
yatırımcılara satılabilir hale getirilmesi, yani seküritizasyon uygulamasıyla banka
bilançolarının dışında kalabilen, diğer bir deyişle “gölge bankacılık” aracı olan CDO’lar
(collateralized debt obligations) ortaya çıktı. Derecelendirme şirketlerinin verdikleri
yüksek notlar ve regülasyon yetersizlikleri CDO piyasasında da balonlar oluşmasına
sebep oldu. Şekil 2’de CDO piyasalarında oluşan balon gözler önüne serilmektedir.
22 Saruhan Özel, “Bu Sefer ki Bubble Uzun Sürecek”, Denizbank Ekonomi Bülteni Makro Ekonomi ve
Strateji, Kasım 2010, Yıl:14, Sayı:29, http://www.belediyedeniz.com/_files/makale/file/8f72aded0aea418195487870
08e4044f.pdf (5 Aralık 2010), s.3.
xiv
Şekil 2 - Küresel CDO ihracı (Kaynak: PIMCO)
Sonuç olarak ipotek kredilerinin geri dönmemesi sonucu kurulan sistemi felce
soktu ve ABD ekonomisinde doldurulması zor bir gedik oluştu.23
Şekil 3 - Konut fiyatlarındaki yükseliş (Kaynak: Asset-Backed Alert)
Yukarıdaki görselde 2002–2010 yılları arasında Case-Shiller endeksinde
değişim görülmektedir. Case-Shiller endeksi ABD’deki bazı şehirlerdeki konut
fiyatları baz alınarak oluşturulan bir ekonomik göstergedir. Bu endeksteki yükseliş,
kriz öncesi değerlere dönüş yani bir iyileşme olarak görülmektedir. 23 Saruhan Özel, Global Dengesizliklerin Dengesi, 2. Baskı, İstanbul: Alfa Basım, 2008, ss.27–60.
xv
2. RASYONELLİĞİ SAVUNAN FİNANS TEORİLERİNE İTİRAZLAR
2.1. Beklenen Fayda Teorisi
Beklenen fayda teorisi (expected utility theory), ilk olarak 1738’de Bernoulli
tarafından ortaya atılmıştır. John Von Neumann ve Oscar Morngenstren, “Theory of
Games and Economic Behavior” adlı çalışmaları beklenen fayda teorisini (BFT)
formülize ederek geleneksel düşüncenin temelini atmışlardır. Bu teoriye göre
duygularından yoksun olarak hareket eden rasyonel insan, riskli ve belirsizlik taşıyan
fırsatlardan beklenen yararı yüksek olanı tercih eder.24 Beklenen değer fırsatların
faydalarının olasılıklarıyla çarpılmasıyla bulunur.
BFT bazı varsayımlar üzerine kurulmuştur. Bu varsayımlar şunlardır:25
Tercih sıralaması: İki alternatiften biri diğerine tercih edilebilir, karar
verici alternatifler arasında kayıtsızdır.
Tercih geçişkenliği: Eğer birinci alternatif ikinci alternatife tercih
ediliyorsa, ikinci alternatif de üçüncü alternatife tercih ediliyorsa,
birinci alternatif üçüncü alternatife tercih edilir.
Tercih sürekliliği: Karar vericinin kayıtsız olduğu ve en iyi ve en kötü
tercihler arasında kalan kesin bir değer vardır.
İkame edilebilirlik: Bir oyun sonuçlardan biri yerine onunla eşit kabul
edilen başka bir sonuçla ikame edilebilir ve oyun yeniden
düzenlenebilir.
BFT eleştirilirken sınırlı rasyonellikten bahsetmek gerekmektedir. Karar
vericilerin seçimlerini belirlerken gereken enformasyonun tamamını zihinsel işlemden
geçirememesi psikoloji kökenli itirazların temelini oluşturur. Bu zihinsel işlem,
sosyolojik ve psikolojik pek çok faktörden de etkilenebilir. Bu durumda karar verici
24Phillipe Mongin, “Expected Utility Theory”, Handbook of Economic Methodology, 1997,
https://studies2.hec.fr/jahia/webdav/site/hec/shared/sites/mongin/acces_anonyme/page%20internet/
O12.MonginExpectedHbk97.pdf (1 Aralık 2010), ss. 342–350.
25 Şevkinaz Gümüşoğlu ve Aslı Özdemir, “Rekabet Ortamında Karar Verme Süreçlerinde Oyun ve Fayda
Kuramı İlişkileri ve Etkileşimi”, Review of Social Economic & Business Studies, Vol. 9–10, ss.292–293.
xvi
ideallerine yakın sonuçlara tölerans göstermek zorunda kalacaktır. Bu noktadan
hareketle safi rasyonelliğin gerçekliğini yitirdiğini söylemek gerekecektir.
Bilişsel uyumsuzluk teorisine (cognitive dissonance theory) göre, birey yaptığı
veya düşündüğü bir şeyle çelişmemek için kendini bilinçsiz bir şekilde o şey
doğrultusunda düşünmeye ve davranmaya yöneltir. Yani inançlara olan güven, bu
inançların yanlış olduğu bilinse dahi, kararları etkileme eğilimi içerisindedir.26 Bu da
rasyonel insan değerlendirmesiyle örtüşmemektedir.
Kahneman ve Tversky’nin beklenti teorisinde BFT’deki olasılık yerini karar
ağırlıkları almıştır. Bu teoriye bireylerin karar ağırlıkları olasılıklara biçilen
değerlerdeki hataları, özel neticelerin arzulanabilirliğini ve hangi durumun meydana
geldiğinin yorumundaki belirsizliği de yansıtır. Düşük olasılığa sahip bir seçim çeşitli
nedenlerle birey için yüksek bir karar ağırlığına sahip olabilir.27
2.2. Modern Portföy Teorisi
Modern portföy teorisinin (MPT) başlangıcı Harry Markowitz’in 1952 yılında
yayınlanan “Portfolio Selection” başlıklı çalışmasına dayanmaktadır. MPT, eldeki
varlıkların tek tek riski yerine genel olarak portföyün riskiyle ilgilenir. Değerleme
yapılırken dikkat edilmesi gereken husus portföye alınacak varlığın, portföyün genel
riskini nasıl değiştireceğidir.28 Modern portföy teorisinde vurgulanan önemli yenilik
çeşitlendirmedir.
Modern portföy teorisinin dayandığı varsayımlar şunlardır:
Yatırımcılar rasyoneldir ve faydalarını maksimize etmeye çalışırlar.
Yatırımcılar getiri ölçütü olarak portföyü oluşturan menkul
kıymetlerin getirilerinin ortalamasını, risk ölçütü olarak da portföy
26 Roy E. Baily, The Economics of Financial Markets, Cambridge University Press, 2005, s.99.
27 Daniel Kahneman ve Amos Tversky, “Prospect Theory: An Analysis of Decision under Risk”, Econometrica,
Vol. 47, No. 2, 1979, ss. 263–292.
28 Frank J. Fabozzi ve Pamela P. Peterson, Financial Management & Analysis, Second Edition, New Jersey:
Wiley & Sons, Inc., 2003, ss.292-293.
xvii
getirilerinin varyansını kullanırlar ve yatırım kararlarını bu iki
faktörü değerlendirerek verirler.
Tüm yatırımcılar aynı risk düzeyinde daha fazla getiriyi veya aynı
getiri düzeyinde daha az riski tercih ederler.
2.3. Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli
Harry Markowitz’in öğrencisi William Sharpe ve John Lintner tarafından
geliştirmiş olan bir varlık fiyatlama modeli olan sermaye varlıklarını fiyatlama modeli
(capital assets pricing model, CAPM) esasında, Markowitz’in modern portföy teorisinin
basitleştirilmiş bir yorumuydu.29 Sharpe ve Lintner, CAPM ile Markowitz’in
varsayımlarına yenilerini eklemiştir. Bu varsayımlar şu şekilde özetlenebilir:30
Varlık piyasalarının eşitliği: Piyasada işlem ücreti alınmaz ve alım-
satımlarla ilgili herhangi bir kısıtlama mevcut değildir. Piyasanın
katılımcıları risksiz faiz oranları üzerinden borç alıp verebilmektedir.
Yatırım araçları sonsuz şekilde bölünebilmekte ve yatırımcılar
istedikleri kadar yatırım yapabilmektedir. Herhangi bir yatırımcının
kararları piyasa fiyatlarını etkileyemez. Vergilerin ise piyasaya
herhangi bir etkisi yoktur, bu yüzden göz ardı edilebilirler.
Ortalama-varyans portföy seçimi: Yatırımcılar portföylerinin
çeşitlendirmesini bir korunma yöntemi olan ortalama-varyans modeline
göre yaparlar.
Homojen inançlar: Piyasa yatırım kararları ile ilgili her türlü bilgi,
piyasa katılımcıları tarafından çok kısa sürede ve maliyetsiz olarak elde
edilebilir, dolayısıyla yatırımcıların beklenen getiri ve varyans hakkında
beklentileri homojendir. Paylaşılan bu bilgi, fiyat oluşumunun önemli
bir faktörüdür.
CAPM’e göre bir hisse senedinin getirisi ile piyasa getirisi arasındaki ilişki
(beta) riskin tek belirleyicisidir. CAPM’den yola çıkılarak oluşturulan piyasa çizgisi
29 Berk, a.g.e., s.411.
30 Bailey, a.g.e., ss.144-145.
xviii
(Security Market Line, SML) yatırımcıların hisse senetlerinin beklentisinin ne olması
gerektiğini ortaya koyar.31
SML eşitliği: k i=krf +(km−krf )bi
ki: i hisse senedinin istenilen getirisini
krf: piyasadaki risksiz getiri oranını
km: piyasadaki ortalama (b=1) hisse senedinin istenen getirisini
km-krf: piyasanın risk primini
bi: i hisse senedinin betasını (risk katsayısını) ifade eder.
Davranışsal finansçılar bu modele itiraz ederlerken defter değeri argümanını
kullanmışlar ve şirketleri defter değerine göre sınıflandırmanın yatırımcıların aşırı
reaksiyon göstermesine sebep olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yapılan çalışmalar,
yatırımcıların geçmiş performansı temel alıp öngörülerde bulunduğunu ve yüksek defter
değerleri firmaların düşük değerleri olanlara göre çok daha fazla değerlendiğini
ispatlamıştır.32 Burada oluşan fiyat anomalisi CAPM tarafından açıklanamamaktadır.
Ayrıca geçmiş dönem veya dönemlerde iyi kazandırmış hisse senetlerinin yine aynı
dönemlerde düşük getirili olanlardan daha iyi bir performans sergilemeye devam etmesi
ve bu şekilde ortaya çıkan anomali de (momentum) CAPM tarafından
açıklanamamaktadır.33
2.4. Etkin Piyasalar Hipotezi
Tam rekabet piyasası modelinin hisse senedi piyasalarına uygulanmış şekli
olan etkin piyasalar hipotezi (efficient markets hypothesis) literatüre E.F. Fama
tarafından kazandırılmıştır. Etkin piyasa “rasyonel, kar maksimizasyonu amaçlayan,
31 Bostancı, a.g.e., s.8.
32 Josef Lakonishok, Andrei Schleifer ve Robert W. Vishny, “Contrarian Investment, Extrapolation and Risk”,
NBER Working Papers, Working Paper No. 4360, 1993, ss.2–26.
33 Jonathan Lewellen ve Stefan Nagel, “The Conditional CAPM Does Not Explain Asset-Pricing Anomalies”,
NBER Working Papers, Working Paper No. 9974, 2005, ss.1–4.
xix
birbirleriyle rekabet eden, hisse senetlerinin gelecekteki fiyatlarını öngörmeye çalışan
çok sayıda yatırımcının bulunduğu ve hisse senetlerinin değerini etkileyebilecek mevcut
bilginin bütün yatırımcılara ulaştığı piyasa” olarak tanımlanmaktadır.34
Fama, EPH dâhilinde rassal yürüyüş teorisiyle (random walk) piyasadaki
birbirini izleyen fiyat değişimlerinin bağımsız olduğunu ve normal dağılıma uyduğu
hipotezlerini de ortaya atmıştır.35 Ayrıca yeni bir bilginin ortaya çıkması durumunda bu
bilginin bütün etkisi piyasa fiyatlarına anında yansıyacaktır. Bu yüzden bu bilgileri
kullanarak yüksek kazanç sağlayacak bir yatırım stratejisi uygulanamamaktadır.36
EPH, üç temel argüman üzerinde durmaktadır:
Yatırımcılar rasyoneldir ve menkul kıymetleri rasyonel olarak
değerlendirirler.
Bazı yatırımcılar rasyonel değilse bile, rasyonel davranmayan
yatırımcıların davranışları birbirini dışlar ve böylece fiyatlar
etkilenmemiş olur.
Yatırımcılar aynı yönde rasyonellik dışı davranış sergilerlerse, piyasada
bulunan rasyonel arbitrajcılar, bu davranışların fiyatlarını etkilemesini
engellerler.
EPH, piyasaları etkinlik tiplerine göre üçe ayırmıştır:37
Zayıf formda etkinlik: Bu tip bir piyasada fiyatlar geçmişte oluşan fiyat
hareketleri bilgisini yansıtır. Buradan gelen bilgi herkesçe bilineceği için fiyat
hareketlerini takip ederek getiri sağlamak mümkün değildir.
Yarı güçlü formda etkinlik: Fiyatlar geçmiş fiyat hareketleri bilgisinin yanı
sıra kamuya açıklanan bütün bilgileri de yansıtır. Bu piyasada getiri elde etmek insider
trading yoluyla yapılabilir.
34 Bostancı, a.g.e., s.6
35 Eugene F. Fama, “The Behavior of Stock-Market Prices”, Journal of Business, Vol. 38, No. 1, 1965, s.35.
36 Berk, a.g.e., s.448
37 Berk, a.g.e., s.451.
xx
Güçlü formda etkinlik: Fiyatların mevcut tüm bilgileri yansıttığı piyasalardır.
Bu formda dışsal değişkenlerin fiyatları aşağı yukarı hareket ettirmeyeceği, denge
çizgisini kaydıracağı ifade edilmektedir.38
EPH, özellikle piyasada anomalilerle karşılaşıldığında sorunlarla
karşılaşmaktadır ve piyasanın durumu açıklayabilecek nitelikte önermeler
barındırmamaktadır hatta gözlemlenen kanıtlar piyasaların anlatılan şekilde etkin
olmadığını gözler önüne sermektedir.
Etkin olduğu iddia edilen bir piyasada yatırımcıların beklentilerinin homojen
olması beklendiğinden çok fazla alım satım işleminin olmaması gerekmektedir. Aynı
şekilde rasyonel bir yatırımcı bir bilgiye dayanarak agresif bir şekilde işlem
yapmamalıdır. Ancak piyasalarda kimi zaman belirgin bir haber olmadan yaşanan
çöküşler olduğu gibi bazen aynı haberlere değişik zamanlarda farklı şiddette tepkiler
verildiği de görülmektedir.39 Örneğin New York Times gazetesinde 1998 yılında ilk
sayfada yer alan haberde EntreMed adlı biyoteknoloji firmasının geliştirdiği ilacın
lisansını alması hisse senetleri fiyatların çok ciddi yükselişlere sebep olmuştur. Aynı
sektördeki şirketlerin hisse senetlerinin yükselişine neden olan bu haberin daha önce
Times dergisi ve çeşitli bilimsel yayınlarda çıkmış olması bilginin piyasalardaki
fiyatları yansıtması ilkesiyle çelişmektedir.
Mehra ve Prescott tarafından 1985’te ortaya atılan ve literatüre hisse senedi
primi bilmecesi (the equity premium puzzle) olarak geçen durumda da hisse senetleri
piyasalarının kısa dönemli dalgalanmalar yüzünden riskli görülmesi ve insanların hisse
senetlerini ellerinde tutmak yerine daha uzun dönemli yatırımlara yönelmesi
işlenmektedir. Ancak yapılan çalışmalar hisse senedi piyasası getirilerinin 1926–2000
yılları arasındaki dönemde hazine bonosu getirilerinden çok daha fazla olduğu ortaya
konmuştur.40 Bu durumda risksiz getiri oranı üzerinde prim talep etmesi gereken etkin
38 Bostancı, a.g.e., s.8.
39 Donald C. Langevoort, “Taming the Animal Spirits of the Stock Markets: A Behavioral Approach to Securities
Regulation”, Georgetown University Law Center 2002 Working Paper Series, Working Paper No.305241.
40 Rajnish Mehra ve Edward C. Prescott, “The Equity Premium In Prospect”, NBER Working Papers, Working
Paper 9525, http://www.nber.org/papers/w9525 (1 Aralık 2010), s.8.
xxi
piyasa modeline uygun yatırımcı modelinin bilişsel bir kusurla hareket ettiği
görülmektedir.
Literatüre “insider trading” olarak geçen kavram da EPH’nin gerçekliğini
azaltmaktadır. EPH’e göre tam etkin bir piyasada yatırımcılar elde ettikleri bilgilerle
diğer yatırımcılardan daha fazla kazanamazlar. Ancak tam etkin olduğu iddia edilen
ABD piyasalarında bile içsel bilgilerin aşırı kazanç sağlayacak şekilde piyasaya
yayılmadan önce kullanılmasıyla kazanç sağlanabilmektedir.41 Ek olarak, Seyhun
yaptığı araştırmayla ABD’de insiderların geleceğe olağan dışı fiyat değişimlerini
tahmin etmede normal yatırımcılardan daha başarılı olduğunu ortaya koymuştur.42
EPH’e getirilen bir eleştirel yaklaşım da sınırlı arbitraj yaklaşımıdır. EPH’e
göre rasyonel olmayan davranışlar sergileyen yatırımcılar, bir hisse senedinin fiyatını
temel değerlerinden saptırırlarsa rasyonel yatırımcılar için bir kazanç fırsatı doğacak
ve hemen bu fırsatı değerlendirerek, yani arbiraj imkânından faydalanarak fiyatların
temel düzeyine gelmesini sağlayacaklardır. Piyasalarda sıklıkla yapılan açığa satış
işlemlerinin temelinde de bu yatırım stratejisi yatmaktadır.
Ancak Barberis ve Thaler risksiz ve maliyetsiz bir kazanç mümkün değildir.
Tamamen rasyonel olmayan yatırımcıların davranışları yüzünden zaten fiyatlar temel
düzeyden sapmalar gösterirler. Bu yüzden arbitraj imkânından kolaylıkla para
kazanabilmek (free lunch) için fiyatların temel düzeyinin olması yani piyasa etkinliği
gerekmemektedir.43
Arbitrajı sınırlayan üç etken vardır:
Temel risk (fundamental risk)
Rasyonel olmayan yatırımcı riski (noise trader risk)
İşlem maliyetleri (implementation costs)
41Berk, a.g.e., s.452.
42H. Nejat Seyhun, “Insiders’ Profits, Costs of Trading, And Market Efficiency”, Journal of Financial
Economics, Vol. 16, 1986, s.210.
43Barberis ve Tahler, a.g.e., ss.4–8.
xxii
Temel risk; arbitrajcının yanılıyor olma ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Bu
ihtimali farklı bir şekilde, karamsar davranarak fiyatı aşağı çeken irrasyonel davranış
sahibi yatırımcının aslında haklı olması ihtimali olarak da anlatılabilir. Söz konusu hisse
senedi, daha kötü haberlerle de değer kaybedebilir.
İrrasyonel davranarak fiyatları aşağı çekmiş olan karamsar yatırımcı, bu
davranışlarına devam ederek arbitraj imkânından faydalanmak isteyen rasyonel
yatırımcı için oluşturduğu risk arbitrajı sınırlamaktadır.
Arbitrajı kullanan yatırımcının elde edeceği kar menkul kıymetin satılacağı
temel fiyat ile menkul kıymetin alındığı sapmış fiyat arasındaki farktır (spread) ancak
işlem maliyetleri bu farkı azaltarak arbitraj karını sınırlamaktadır.
xxiii
3. YATIRIMCI PSİKOLOJİSİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
İnsanların, (yatırım gibi) belirsizlik ve risk içeren durumlarda nasıl karar
aldıklarına ilişkin geliştirilen geleneksel modellerde insanların bütün olası sonuçların
risklerini ve getirilerini ağırlıklandırarak bir hesaplama yaptıkları ve bu
hesaplamaların sonuçlarına göre ortaya çıkan en iyi risk/getiri tercihlerini seçtikleri
öngörülmektedir. Söz konusu karar alma teorilerinin en zayıf tarafı insanların karar
alırken duygularından etkilenmedikleri varsayımıdır. Halbuki insanların, özellikle risk
ve belirsizlik içeren durumlarda, duygularından fazlasıyla etkilendikleri yönünde
birçok kanıt vardır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, hisse senedi fiyatları ile
hava durumundan, biyoritmden ve sosyal olaylardan etkilenen ruh halindeki
dalgalanmalar arasındaki ilişkiler incelenmektedir. Ruh halindeki değişmeler yatırımcı
kararlarını etkilerken, bu değişimler geniş bir yatırımcı kitlesini paralel yönde
etkiliyorsa hisse senedi fiyatları da etkilenmektedir.
Thaler (2000) gelecekte yapılacak iktisat araştırmalarında iktisadi karar almada
duyguların etkisi üzerinde daha fazla durulacağını düşünmektedir. Karar almada
duyguların özellikle “tatmin edici” kararlar alınırken daha etkili olduğu
düşünülmektedir.
Biliş psikolojisinin önemli isimlerinden Daniel Kahneman ve Amos
Tversky’nin 1970’lerde belirsizlik durumunda karar alma sürecine ilişkin yaptıkları
çalışmalar, 1980’lerde iktisatçıların dikkatini çekmiş ve piyasalarda yaşanan
“anomalileri” psikolojinin de yardımıyla anlamaya çalışmışlardır.
Kahneman ve Tversky (1974, 1979) yaptıkları çalışmalarda belirsizlik
durumunda yargılamanın ve karar vermenin sistematik bir şekilde geleneksel
ekonomik modellerdeki kuralları ihlal ettiğini ortaya koymuşlardır. İlk çalışmalarında
insanların genellikle iktisadi ve olasılıkla ilgili konularda teorilerde öngörülenden
farklı hareket ettiklerinden yola çıkarak, insanların belirsizlik altında karar verirken
olasılık hesapları yapmak yerine sistematik bir şekilde bazı zihinsel kestirmeler
(heuristics) kullandıklarını göstermişlerdir.
xxiv
Biliş psikolojisi insanların karar alırken optimizasyon çözümleri yaparak değil
zihinsel kısayollar (heuristics) kullanarak karar aldıklarını öne sürmektedir. Heuristics
insan beyninin karmaşık problemleri çözmek için kullandığı zihinsel kestirme yollar
olarak tanımlanabilir. 44
Buluşsal Yöntemler (heuristics) teriminin sözlük anlamı insanların kendileri
için bir şeyleri bulma yöntemidir ki bu yöntem genellikle deneme yanılmadan
oluşmaktadır. Ancak bireylerin karar alma konusundaki sorunlarını çözmek için
kullandıkları bu buluşsal yöntemler yanlış kararlara da yol açabilmektedir. Diğer bir
ifadeyle, insanlar belirli bir konuda karar almaya çalışırken önlerinde hazır bulunan
bilgiyi kullanmak için buluşsal yöntemleri ve sahip oldukları önyargıları da karar
sürecinde kullanmaktadır. Ancak bireylerin belirli hatalar yapması olasıdır, çünkü
kullandıkları buluşsal yöntemler mükemmel değildir ve sahip oldukları önyargılar
onları yanıltma eğilimindedir.45
Bilişsel yöntemler sistematik düşünme ve olayları çok yönlü değerlendirerek
alternatif çözüm yolları üzerinde durmaktan ziyade çok az düşünmeyi gerektirir. Rutin
kararların alınmasında işlem karmaşıklığını engelleyen ve fayda sağlayan bu
yöntemler bazı durumlarda sistematik hataların oluşmasına ve karar hatalarına neden
olabilmektedir. Kişilerin; aşırı bilgi yüküyle karşı karşıya kaldıklarında, çözmeleri
gereken bir problemde dikkatli ve özenli bir şekilde düşünme zamanı
bulamadıklarında, şansa bağlı olan ve çok fazla önem arz etmeyen kararlar almaları
gerektiğinde ve karar noktasında ilgili olaya ilişkin yeterli bilginin olmaması
durumlarında bu yöntemleri kullanma yoluna başvurduğu söylenmektedir.
Yatırımcılar da yatırım kararlarını verirken finansal piyasalardaki bilgileri bilişsel
yöntemler ile değerlendirmekte ve edindikleri tecrübelerinden gelen sonuçlarını analiz
sürecine sokarak yanlış kararlar verebilmektedir.46
44 Bostancı, a.g.e., ss.14-16.
45Şakir Turan, “Davranışsal Finans Perspektifinden Döviz Piyasasında Etkin Piyasalar Hipotezinin Test
Edilmesi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE, 2010), ss.23–24.
46 Berna Bülbül, “Risk ve Getiri Kavramlarına Farklı Bir Yaklaşım: Davranışsal Finans ve İMKB Üzerine Bir
Uygulama”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE, 2008), s.37.
xxv
3.1. Aşırı İyimserlik (Overoptimisim)
Yatırımcılar genellikle aşırı iyimserliğe sahiptirler. İnsanlar genellikle olayların
istenen ve tercih edilen sonuçlar doğuracağına dair yüksek beklentilere sahipken,
istenmeyen sonuçların olma olasılığını ise küçümserler.47
Bu tip bir aşırı iyimserlik durumunun ortaya çıkmasının sebebi olarak, kısıtlı
bir rasyonellikten doğan, bilgiye önyargılı ve taraflı yaklaşılması gösterilebilir.
İnsanlara gelecekteki piyasa durumlarına dair eşit ölçüde pozitif ve negatif bilgi
verildiğinde, yatırımcılar pozitif verilere daha çok önem vermekte ve geleceğe dair
daha iyimser bakış açılarına sahip olmaktadırlar.48
3.2. Aşırı Güven (Overconfidence)
Aşırı güven; yatırımcıların zayıf alım satım kararları almalarına – çok fazla
alım satım yapma, yüksek risk alma ve en sonunda portföylerinden kayıplar verme
gibi, neden olabilir. Yatırımcılar kendilerine duydukları bu aşırı güven nedeniyle
kendi düşüncelerinden fazlasıyla emin hale gelirler ve bunun sonucunda işlem hacmi
artar. Bu düşüncelerini daha önceden elde ettikleri bilgilerin tutarlılığına ve
kendilerince bu bilgileri nasıl yorumladıklarına bağlı olarak oluştururlar. Kendine aşırı
güvenen yatırımcılar kendi değerlendirmelerine fazlasıyla inanırlar ve başkalarının
görüşleriyle çok fazla ilgilenmezler.49
Kendine fazla güvenme en çok; zor görevlerde, düşük öngörülebilirliliğe sahip
tahminlerde ve hızlı ve açık geri bildirime sahip olmayan teşebbüslerde ortaya
çıkmaktadır. Örneğin piyasada bulunana diğer yatırım araçlarından daha iyi bir
performans gösterecek hisse senedi seçmek zor bir görevdir. Tahmin edilebilirliliği
düşüktür ve geri bildirim zordur. Bu nedenle de hisse senedi seçimi, insanların
kendilerine aşırı güvendikleri durumlardan biridir.
47 Hersh Shefrin, Behavioral Corporate Finance, New York: McGraw-Hill & Irwin, 2007, s.3.
48Masashi Toshino ve Meguni Suto, “Cognitive Biases of Japanese Institutional Investors: Consistency with
Behavioral Finance”, 12th Conference on the Theories and Practices of Securities and Financial Markets , Tokio:
Waseda University Institute of Finance, 17-18 December 2004, s.6.
49John R. Nofsinger, The Psychology of Investing, Third Edition, New Jersey: Pearson Prentice Hall, 2005, s.11.
xxvi
Buna bağlı olarak, kendine aşırı güvenen yatırımcıların bir menkul kıymetin
değerine dair sahip oldukları bilgilerin doğruluğuna, olduğundan daha fazla değer
biçtiklerini gösteren çalışmalar yapılmıştır. Bu kişiler, bir menkul kıymetin değerine
dair yaptıkları değerlendirmelerin diğer kişilerin değerlendirmelerinden daha tutarlı
olabileceği olasılığını oldukça yüksek görmektedirler. Bu nedenle kendine aşırı
güvenen yatırımcılar, kendi değerlendirmelerine daha güçlü bir şekilde inanmakta ve
diğerlerinin görüşleriyle çok da fazla ilgilenmemektedirler.
Rasyonel yatırımcılar, beklenen faydalarının artacağı ölçüde bilgi sahibi olmak
ve alım-satım yapmak isterler. Diğer taraftan kendine aşırı güvenen yatırımcılar, çok
fazla alım-satım işlemi yaparak beklenen faydalarını azaltırlar ve yatırımlarından elde
edecekleri karın yüksek olacağına dair gerçekçi olmayan beklentiler içine girerler.
Ayrıca bunları yaparken yatırım kararlarına dair bilgilere ulaşmak için çok fazla
kaynak (zaman ve para gibi) tüketirler.50
Araştırmacılar kendine aşırı güven eğiliminin kendini üç şekilde gösterdiğini
gözlemlemiştir.
Kişiler, kendi bilgilerinin doğruluğuna aşırı güvenmektedirler.
Örneğin, kendine fazla güvenen öğrenciler profesörlerinin sorduğu
soruyu doğru bir şekilde cevaplayabileceklerini düşünmektedirler.
Fakat verdikleri cevaplar profesörün beklentilerini karşılayamayabilir.
Bunun sonucu olarak kişiler, belirli görevleri yapabilme yeteneklerini
abartırlar. Aşırı güven, olayların ve risklerin istendiği gibi kontrol
edilebileceği hissini yaratır. Bu kontrol yanılsaması - olayların kontrol
edilemediği durumlarda dahi, yatırımcıların kendi becerilerinin ve
uygulamalarının olumlu sonuçlar doğuracağına inanmalarına yol açar.
Kişilerin kendileri ile ilgili gerçekçi olmayan olumlu
değerlendirmeleri vardır. Mesela bir yatırım kararı alırken kişiler
gerçekçi olmayan bir şekilde akıllıca bir karar aldıklarına inanırlar.
50 Brad M. Barber ve Terrance Odean, “Boys Will Be Boys: Gender, Overconfidence, And Common Stock
Investment”, Quarterly Journal of Economics, Vol.116, No.1, 2001, s.263.
xxvii
Genellikle insanlar tam tersini gösteren somut kanıtlarla karşı karşıya
gelseler bile bu inanış sistemlerini değiştirmekte zorlanırlar.51
Finansal piyasalarda yatırımcılar çeşitli yollarla bilgi sahibi olmaya çalışırlar;
dedikoduları veya röportajları incelerler, mali durum tablolarına bakarlar. Eğer bir
yatırımcı, bilgiye ulaşabilme veya diğerlerinin göz ardı ettiği verilerin önemini
belirleme yeteneğine aşırı güvenirse, yapabileceği tahmin hatalarını görmezden gelmiş
olur. Bu nedenle kendine aşırı güvenen yatırımcıyı, herkes tarafından elde edilebilen
bilgiye değil de kendi başına elde ettiği bilgi setine önem veren kişi olarak
tanımlayabiliriz.52
Kendine aşırı güvenen yatırımcıların piyasa üzerinde bazı etkileri
bulunmaktadır. Bunlar;
Yatırımcılar kendilerine aşırı güvendiklerinde piyasalarda işlem hacmi
artmaktadır.
Aşırı güven yatırımcıların beklenen getirisini azaltmaktadır ve kendine
aşırı güvenen yatırımcılar portföylerinde çeşitlendirme
yapmamaktadırlar.
Aşırı güven piyasalardaki dalgalanmaları ve piyasa derinliğini
arttırmaktadırlar.
Kendine aşırı güvenen yatırımcılar, piyasanın, rasyonel yatırımcıların
getirdikleri bilgilere gereğinden az tepki vermesine neden olurlar.53
3.3. Bilişsel Çelişki (Cognitive Dissonance)
Bilişsel çelişki, kişilerin görüşlerinin veya varsayımlarının yanlış olduğuna dair
somut gerçeklerle karşılaştıklarında yaşadıkları zihinsel çelişkidir. Diğer bir ifadeyle,
51Gauri Manglik, “Countering Over-Confidence and Over-Optimisim by Creating Awareness and Experiental
Learning Amongst Stock Market Players”, 2006, http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=954861 (30 Kasım
2010), s.6
52 Kent Daniel, David Hirshleifer ve Avaindhar Subrahmanyam, “Investor Psychology and Security Market
under-and Overreactions”, The Journal of Finance, Vol.53, No.6, December 1998, s.1841.
53 Terrance Odean, “Volume, Volatility, Price, and Profit When All Traders Are Above Average”, The Journal of
Finance, Vol.53, No.6, 1998, ss.1888–1889.
xxviii
bilişsel çelişki yanlış inanışlardan sonra ortaya çıkan pişmanlık olarak
adlandırılabilir.54
Buna göre insanlar bir seçim yapıp da seçimlerine dair olumsuz bir geribildirim
aldıklarında, seçimleri ve aldıkları tepkiler uyumsuz hale gelmekte ve kişi bu
uyumsuzluğu gidermek için daha iyiye gitmesi umuduyla seçimlerine daha fazla
tutunmaya başlamaktadır.55
İnsanlar doğru kararları aldıklarını hissetmek isterler ve bu nedenle düşünceleri
geçmişte aldıkları kararlarla uyumlu olması için değişebilir. Örneğin, at yarışı oynayan
bahisçilerle ilgili kendi atlarının kazanma şansı üzerine bir anket yapılmıştır. Bahsini
yatırmış olan bahisçiler henüz herhangi bir ata para yatırmamış olan bahisçilere göre
kendi atının kazanma olasılığına daha fazla inanmaktadır. Bahsini yatırmadan önce bu
bahisçiler kazanma şansları konusunda daha tereddütlü iken bahislerini yatırdıktan
sonra, düşünceleri aldıkları kararlarla uyumlu olarak değişmiştir.56
3.4. Doğrulama Eğilimi (Confirmation Bias)
Yöneticilerin, kendi görüşlerini doğrulamayan bilgileri dikkate almazken,
kendi düşünce ve kararlarını teyit eden bilgilere önem vermesi doğrulama eğilimi
olarak bilinmektedir. Yöneticiler genelde ne duymak isterlerse onu duyarlar.
Zamanlarının çoğunu kendi görüşlerinin neden doğru olduğunu destekleyen kanıtlar
bulmak için harcarlar. Öte yandan, kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu gösterme
ihtimali olan bilgilere ulaşmak için çok az zaman harcamaktadırlar.57
Örneğin; yeni araba alan kişiler, satın alım işlemi gerçekleştikten sonra
almadıkları arabalarla ilgili olan reklamları okumaktan kaçınır ve aldıkları arabaların
reklamları ile ilgilenirler.58
54 Robert J. Shiller, “Human Behavior and The Efficiency of The Financial System”,
http://cowles.econ.yale.edu/P/cp/p10a/p1025.pdf (30 Kasım 2010), s.1314.
55Aysun Özen, “Yürekten Bağlılık Nereye Kadar?”, PİVOLKA, 2004, 3(14)
http://www.elyadal.org/pivolka/14/baglilik.htm (1 Aralık 2010), ss.15-17.
56 Nofsinger, a.g.e., s.39.
57 Shefrin, a.g.e., s.7.
58 Shiller, a.g.e., s.1314.
xxix
3.5. Tutuculuk (Conservatism Bias)
Tutuculuk bireylerin yeni kanıtlar karşısında kendi düşüncelerini değiştirmekte
yavaş kaldıklarını ifade eder. Tutucu bireyler karşılarına çıkan yeni bilgi setlerini göz
ardı edebilirler çünkü bu bireyler yeni bilginin geçici bir yapıya sahip olduğuna
inanmaktadırlar ve böylece daha önceki değerlendirmelerine bağlı kalırlar. Sonuç
olarak, yeni bilgi karşısında varlık dağılımını sadece kısmi olarak değiştirir. Özellikle,
bu bireyler yeni, faydalı istatistiki bilgileri çok fazla dikkate almazken, daha önceki
kararlarını almada kullandıkları daha az faydalı bilgilere daha fazla önem verirler. Bu
durum yatırımcıların önceki bilgileri konusunda kendilerine aşırı güvenmeleri olarak
tanımlanabilir.59
3.6. Çapalama (Anchoring)
Yöneticiler tahminlerini geliştirirken sıklıkla, aşina oldukları bilgilerden
başlayarak yola çıkarlar ve sonrasında bu başlangıçtaki değerleri yeni verileri ve
olayları yansıtması amacıyla düzenlerler. Tıpkı bir gemiden denize atılan çapanın
geminin uzaklara sürüklenmesini önlediği gibi, yöneticilerin başlangıçta kullandıkları
bilgiler, bu yöneticilerin başlangıçta verdikleri hükümlerden uzaklaşmamasına neden
olur. Bu eğilim çapalama eğilimi olarak adlandırılmıştır. Buna göre kişiler başlangıçta
akıllarında bulunan değerleri kullanmakta, bunlardan çok fazla uzaklaşmamakta ve
yeterli değişiklik yapmamaktadırlar.60
Kişilerden nicel değerlendirmeler yapmaları istendiğinde, bu
değerlendirmelerin kendilerine sunulan seçeneklerden etkilenerek yapıldığı bilinen bir
gerçektir. Yani bireyler kararlarını kendilerine sunulan seçeneklere dayanarak
almaktadırlar. Çapalama etkisinin açıkça görüldüğü örneklerden biri anket
çalışmalarıdır. Anketörler kişilere gelirlerinin ne kadar olduğunu ankette sunulan
aralıklara göre cevaplamalarını istemiştir. Yapılan çalışmalarda insanların verdikleri
cevapların sunulan bu aralıklardan etkilendiği gözlemlenmiştir.61
59 Barberis, Shleifer ve Vishny, a.g.e., s.315.
60 Shefrin, a.g.e., s.9.
61 Shiller, a.g.e., s.1314.
xxx
3.7. Temsiliyet Kısayolu (Representativeness Heuristics)
Temsil edilebilirlik yanlılığı, yargıya varırken en son, en fazla göze çarpan ve
olağandışı görünen unsurlara aşırı ağırlık verilmesi ve dağılım popülasyonunun
istatistiki özelliklerini göz ardı etme eğilimidir.62
İstatistikteki büyük sayılar kanununa (law of large numbers) göre bir
örneklemin, içinden çıktığı popülasyon hakkında bilgi verebilmesi için yeterince
büyük olması gerekir. Psikolojideki küçük sayılar kanununa (law of small numbers)
göre insanlar örneklem büyüklüğünü dikkate almadan popülasyon hakkında kanaat
sahibi olurlar. Bu durum insanların küçük gözlemlerden büyük sonuçlar çıkarmalarına
neden olur.63
Temsiliyet kısayoluna bir örnek verecek olursak, komşusu tarafında şu şekilde
tanımlanan bir bireyi ele alalım: Steve çok utangaç ve içine kapanıktır, her zaman
yardımsever bir insandır. Fakat dış dünyayla veya insanlarla ilişkisi çok azdır.
Alçakgönüllü bir kişiliğe sahiptir, düzene ve detaylara çok önem verir. İnsanlara
Steve’in kütüphaneci, öğretmen veya avukat gibi mesleklerden hangisini yapma
olasılığı en yüksektir diye sorulduğunda, insanların cevabı kütüphaneci olmaktadır.
Çünkü Steve daha çok kütüphanecileri çağrıştırmakta olup kütüphanecilerin temsilcisi
olmuştur.
Temsilcilik iyi bir yol gösterici olmasına rağmen bazen insanların yoldan
sapmaları yani yanılmalarına neden olabilmektedir. Yukarıdaki örnekte,
kütüphanecilerle avukatların nüfus içinde oranı karşılaştırıldığında olasılık açısından
Steve’in avukat olması çok daha muhtemeldir. Burada sayılan az sayıdaki özelliğin
kütüphaneciyi temsil ettiği düşünülmektedir.64
Shleifer, küçük sayılar kanununun ve temsiliyet kısayolunun finansal
piyasalarda görülen birçok anomaliyi açıklayabileceğini söylemektedir. Örneğin, hisse 62 Numan Ülkü, “Finansta Davranış Teorileri ve İMKB’nin Dezenflasyon Programının Başlangıcında Fiyat
Davranışı”, İMKB Dergisi, Cilt.5, Sayı.17, Ocak/Şubat/Mart 2001, s.106.
63 Bostancı, a.g.e., s.20.
64 Daniel Kahneman ve Amos Tversky, “Judgement Under Uncertainty: Heuristics and Biases”, Science,
Vol.185, No.4157, September 1974, s.1124.
xxxi
senetleri fiyatlarının yeni bir bilgiye aşırı tepki vermesinin, küçük sayılar kuralından
hareketle, haberin etkisini abartan yatırımcılardan kaynaklandığı söylenebilir.65
3.8. Mevcudiyet Önyargısı (Availability Bias)
Bazı durumlarda insanlar bir olayın olma olasılığını o olayla ilgili daha
önceden tecrübe edilmiş ve akla kolaylıkla getirilebilen geçmiş deneyimlerine bakarak
ölçerler. Örneğin; bir kişiden orta yaşlı insanlar arasında kalp krizi görülme sıklığını
değerlendirmesi istenildiğinde, bu kişi kendi tanıdık çevresinde ki olayları
değerlendirerek bir cevap verecektir. Kişinin bir karar alacağı olaya dair geçmişte
yaşadıkları ne kadar çoksa, kararını vermesi o kadar kolay ve hızlı olacaktır. Burada
önemli olan kişinin hafızasıdır. Hafızada olaya ilişkin bilginin yer alması durumunda,
bu olayın gerçekleşme ihtimaline daha fazla ağırlık verilirken, hafızada bilgiye
ulaşılmaması durumunda ise daha düşük ağırlık verilmektedir. Ayrıca bireyler,
dikkatlerini çeken ve onlara tanıdık gelen olayları daha iyi hatırlamaktadırlar. Örneğin;
bir evi yanarken görmenin bir birey üstündeki etkisiyle, o evin yandığını gazete de
okumanın etkisi arasında fark vardır ve bu nedenle kişi tecrübe ettiği şekle göre bu
olayı hatırlayacak veya hatırlamayacaktır. 66 Bu nedenle insanlar güncel, dikkat çeken,
göze çarpan bilgilere daha fazla güven ve ilgi duymakta ve onlara daha fazla ağırlık
vermekte olup buna karşın istatistiksel bilgilere daha az önem vermektedir.
3.9. Belirsizlikten Kaçınma ve Aşina Olanı Tercih Etme (Ambiguity
Aversion)
Gerçek hayatta olayların olma olasılığı objektif bir şekilde nadiren
bilinmektedir. Fakat bir ekonomik karar alıcı karşısına çıkan iki olaydan birine dair
göreceli olarak daha fazla bilgiye sahipse nasıl davranacaktır? Belirsizlikten kaçınma,
insanların bilinmeyen olasılıklardan çok, bilinen olasılıklara dayalı riskler almayı
tercih ettikleri anlamına gelmektedir. Yani bilgi insanlar için önemlidir. İnsanlar,
tanıdıkları, aşina oldukları şeyleri tercih etmekteler ve belirsizliklerden
kaçınmaktadırlar.
65 Bostancı, a.g.e., s.20.
66 Kahneman ve Tversky, a.g.e., s.1127.
xxxii
Ellsberg (1961) tarafından bu konuda yapılan klasik bir deneyi ele alalım.
İki kap olduğunu varsayalım. İkinci kapta 50 kırmızı ve 50 mavi olmak üzere
100 top vardır. Birinci kapta da mavi ve kırmızı olmak üzere 100 top vardır fakat bu
sefer bunların oranı bilinmemektedir. Buna göre şu iki oyun önerilmektedir:
a1: Birinci kaptan bir top çekilecektir, kırmızı gelirse $100, mavi gelirse $0
verilecektir.
a2: İkinci kaptan bir top çekilecektir ve kırmızı gelirse $100, mavi gelirse $0
verilecektir.
Daha sonra ise şu oyun önerilmektedir:
b1: Birinci kaptan bir top çekilecektir, mavi gelirse $100, kırmızı gelirse $0
verilecektir.
b2: İkinci kaptan bir top çekilecektir, mavi gelirse $100, kırmızı gelirse $0
verilecektir.
Yapılan deneyler sonucunda görülmektedir ki; a2, a1’e, b2 ise b1’e tercih
edilmektedir. Bu deneyden anlaşılacağı üzere, insanlar bilmedikleri bir durumu tercih
etmemektedirler. 67
3.10. Önceden Biliyordum Yanılgısı (Hindsight Bias)
Bu yanılgı en basit şekliyle “Ben zaten biliyordum” düşüncesine sahip
bireylerin yanılgısı olarak özetlenebilir. Önceden biliyordum yanılgısı, bireylerin bir
olaya dair önceden yapmış oldukları tahminleriyle ilgili sonuçlarla karşılaştıklarında
verdikleri cevaptan çok daha farklı cevaplar verme eğilimidir. Örneğin; bir kişi “İnsan
vücudunda kaç kemik vardır? sorusuna tahmini bir şekilde “450” cevabını vermiş ve
daha sonra “214” yanıtını almıştır. Bunun üzerine verdiği cevabı “350” civarında
anımsamıştır. Bu durum ilk verdiği cevaptan %42.4’lük bir sapma olduğunu
göstermektedir ve bu durum önceden biliyordum yanılgısı olarak adlandırılmaktadır.68
67Barberis ve Thaler, a.g.e., s.20.
xxxiii
Sonucu bildiğini düşünme eğilimi, bireylerin bir olayın sonucunu öğrendikten
sonra, sanki en başından beri o sonucun gerçekleşeceğini biliyorlarmış gibi
hissetmelerine neden olmaktadır ve bu nedenle kişiler tahminlerinin olduklarından
daha tutarlı olduğuna inanma gibi bir eğilim içine girerler. Bu yanılgı kendimizi
olduğumuzdan daha başarılı tahminciler olarak görmemize ve dünyanın olduğundan
daha tahmin edilebilir bir yer olduğuna inanmamıza neden olabilir. Önceden
biliyordum yanılgısı, geçmişte yaptığımız tahmin hatalarından ders almamıza mani
olabilir. Bu nedenle de tahmin becerilerimizi, geçmiş tecrübelere dayanarak
geliştirmemizi engeller ve kişilerin kendilerine duydukları aşırı güven duygusunu
tetikler.69
3.11. Donatı Yanılgısı (Endowment Bias)
Bu yanılgıya sahip insanlar bir varlığın mülkiyet haklarını ellerinde
bulundurdukları zaman bulundurmadıkları zamana göre, o varlığa daha fazla değer
verirler. Diğer bir ifadeyle, insanların sahip oldukları bir objeyi elden çıkarırken
istedikleri bedel, o objeyi elde etmek için katlanmak zorunda oldukları maliyetten
daha fazla olmaktadır. Bu eğilime yatırımcılar açısından bakıldığı zaman ise,
yatırımcıların varlıklarını değiştirmekten kaçındıkları görülmüştür.70
Knetsch ve Sinden (1984) tarafından bu eğilime dair yapılan bir deneyde
katılımcılara bir piyango bileti veya $2.00 verilmiştir. Bir süre sonra, her deneğe
ellerinde bulunan piyango bileti veya parayı birbirleriyle değiştirme şansı verilmiştir.
Çok az deneğin birbiriyle değiş tokuş yaptığı görülmüştür. Bu anomalinin değerler
arasında bir asimetri durumundan kaynaklandığı görülmüştür ve Kahneman ve
Tversky (1984) bu davranışı “kayıptan kaçınma” olarak adlandırmıştır. Buna göre bir
objeden vazgeçmeden kaynaklanan memnuniyetsizlik, o objeyi almakla elde edilen
faydadan daha fazladır.71
68 Riidiger F. Pohl, Micheal Bender ve Gregor Lachmann, “Hindsight Bias Around the World”, Experimental
Psychology, Vol.49, No.4, 2002, s.270.
69 Paul Goodwin, “Why Hindsight Can Damage Foresight?”, Foresight The International Journal of Applied
Forecasting, Spring 2010, s.5.
70 Nofsinger, a.g.e., ss.35-37.
xxxiv
3.12. Çerçeveleme Yanılgısı (Framing Bias)
İnsanlar olayların sunuş şekillerine göre farklı reaksiyonlar verebilmekte,
olayların ifade ediliş biçimine göre kararları çok çabuk etkilenmekte ve değişim
gösterebilmektedir.72
Çerçeveleme etkisi ile ilgili olarak Kahneman ve Tversky tarafından yapılan
bir deney şu şekildedir.
Size $1,000 verilse aşağıdakilerden hangisini seçersiniz?
A: %50 olasılıkla $1,000 kazanacaksınız.
B: %100 olasılıkla $500 kazanacaksınız.
Size $2000 verilse aşağıdakilerden hangisini seçersiniz?
C: %50 olasılıkla $1000 kaybedeceksiniz.
D: %100 olasılıkla $500 kaybedeceksiniz.73
Birinci sorunun yöneltildiği deneklerin %84’ü B şıkkını seçerken, ikinci
sorunun yöneltildiği deneklerin %69’u C seçeneğini tercih etmiştir. Bu sorular
çerçeveleme yanılgısının insanların aldıkları karar üzerinde nasıl bir etki bıraktığını
göstermiştir. Aslında A ve C seçenekleri aynı olup; bu seçeneklerin kabul edilmesi
durumunda %50 olasılıkla $2000 kazanma veya %50 olasılıkla $1000 kazanma
ihtimali doğmaktadır. B ve D seçenekleri de aynıdır ve %50 olasılıkla $1500
kazanmayı ifade etmektedir. Sorulara verilen yanıtların farklı olmasının sebebi
çerçeveleme etkisidir. Aynı gerçekleşme olasılığına ve getiriye sahip iki seçenek,
sunum formatları nedeniyle farklı değerlendirilebilmektedir.74
71 Daniel Kahneman, Jack L. Knestsch ve Richard H. Thaler, “Anomalies: The Endowment Effect, Loss Aversion,
and Status Qou Bias”, Journal of Economic Perspectives, Vol.5, No.1, Winter 1991, s.194.
72 Shefrin, a.g.e., s.10.
73 Kahneman ve Tversky, “Prospect Theory: An Analysis of Decision under Risk”, s.273.
74 Yasemin Ertan, “Davranışsal Finans ve Pişmanlık Teorisi’nin Döviz Kuru Riskinden Korunma Kararına
Etkisi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi SBE, 2007), ss.32-33.
xxxv
3.13. Pişmanlıktan Kaçınma (Regret Aversion)
Pişmanlık, diğer seçeneğin daha iyi bir sonucu olduğunu ve bunu değiştirmek
için geç kaldığımızı anladığımızda hissettiğimiz acıdır. İnsanlar hata yaptıklarında,
hataları ne kadar küçük olursa olsun, pişmanlık hissederler ve davranışlarını pişmanlık
hissetmemek üzerine programlarlar.75 Alışveriş yapan insanlar çok uzun ve yavaş
ilerleyen bir sırada olup yan tarafta ki sıra seri bir şekilde ilerlese bile sıralarını
değiştirmede isteksizdirler. Aynı zamanda, insanlar piyango biletlerini başka biletler
karşılığında değiştirmede isteksiz davranırlar. Bu isteksizliği açıklamak amacıyla iki
öneride bulunulmuştur. İlk olarak, kişiler önceden tahmin edebildikleri pişmanlık
yüzünden böyle kararlar almaktan çekinebilirler. Karalarını değiştirmemeleri
istenmeyen bir sonuç doğursa bile, aldıkları yeni karar nedeniyle oluşabilecek
istenmeyen durumların kendilerini ilk duruma göre daha kötü hissetmelerine neden
olacağını bilirler. Bu nedenle fikir değiştirmekten ve dolayısıyla acı veren bir hata
yüzünden kendilerine kızmaktan kaçınmış olurlar. İkincisi, insanlar fikirlerini
değiştirmeyip oldukları yerde kalırlarsa istedikleri sonucu elde etme olasılığının daha
yüksek olacağına inanırlar.76
Yatırımlar açısından bakıldığında pişmanlık, insanların geçmişte tercih ettikleri
bir seçeneğin alternatifi olan başka bir seçeneğin, daha iyi bir sonucu olduğunu ve
bunu değiştirmek için geç kaldıklarını anladıklarında hissettikleri acı olarak
tanımlanmaktadır.77
3.14. Kumarcı Tuzağı (Gambler’s Fallacy)
Kumarcı tuzağı olarak bilinen davranış biçimi kendini, bir kumarbazın
herhangi bir şans oyununda arka arkaya birbirine yakın sonuçlar elde edip, daha
sonrasında ki oyunda parasını alternatif cevaba koyması şeklinde gösterir. Örneğin,
adil bir yazı-tura oyununda yazı-tura atan kişiye arka arkaya tura gelirse, o kişi bir
75 Bostancı, a.g.e., s.19.
76 Jane L. Risen ve Thomas Gilovich, “Another Look at Why People Are Reluctant to Exchange Lottery Tickets”,
Journal of Personality and Social Psychology, Vol.93, No.1, December 2006, s.12.
77 Ertan, a.g.e., s.46.
xxxvi
sonra ki seferde parayı attığında yazı gelme olasılığına daha çok inanacaktır. 78 Bu
eğilim kişilerin, aslında birbirinin gerçekleşme olasılığını etkilemeyen olaylar arasında
bir ilişki kurmalarına neden olmaktadır. Yukarıda ki örnekte olduğu gibi, paranın
havaya her atıldığı durumda yazı veya tura gelme olasılığı aslında hep aynıdır ve her
seferinde bu olasılık %50’ye %50 olmaktadır. Fakat insanlar bir olayın sonucunun
arka arkaya hep aynı olması durumunda, bir sonraki seferde o olayın alternatif bir
sonuç doğuracağına daha çok inanmaktadırlar.
3.15. Sürü Davranışı (Herding Behaviour)
Yatırımcıların edindikleri bilgiler ışığında işlem yaptıkları ve bu bilgilerin
fiyatlara yansıdığı ileri sürülmektedir. Diğer bir ifadeyle, finans piyasaları uzun
vadede bilgisel bakımdan güçlü formda etkindir. Ancak yatırımcıların kendi bilgileri
yerine başkalarının işlemlerine göre davranmaları durumunda bu etkinlik ortadan
kalkabilmektedir. Sürü davranışı olarak adlandırılan bu yatırımcı davranışı tipi,
yatırımcıları piyasaya ilişkin bilgi edinmek yerine birbirlerini taklit etmeye
zorlamaktadır. Ancak her benzer davranış, sürü davranışı olarak kabul edilemez.
Yatırımcının verdiği bir yatırım kararını, diğer yatırımcıların kararına göre
değiştirmesi, bir yatırımcı davranışının sürü davranışı olarak kabul edilmesi için ön
koşuldur. Sürü davranışı genel olarak ikiye ayrılabilir: Rasyonel sürü davranışı ve
irrasyonel sürü davranışı. Rasyonel sürü davranışı, temelde temsil probleminden
kaynaklanmaktadır. Yöneticiler, kendi çıkarlarını ve itibarlarını korumak adına sahip
oldukları bilgiyi kullanmayabilmekte, diğer yöneticilerin davranışlarını taklit
edebilmektedirler. İrrasyonel sürü davranışı ise büyük ölçüde yatırımcı psikolojisinden
kaynaklanmaktadır. Buna göre, yatırımcılar inançlarını ve bilgilerini terk ederek diğer
yatırımcıların davranışlarını takip edebilmektedir.79
Meydana gelen birçok yaygın finansal krizin olumsuz sonuçlarından sonra,
“sürü” kavramı yeniden kötülenen bir kavram olarak finansal sözlükte yerini almıştır.
Yatırımcılar ve portföy yöneticileri, yeterli bilgiye sahip olmadan riskli işlere giren ve
78 John A. Nyman, “Is the Gambler’s Fallacy Really a Fallacy?”, 2006, http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?
abstract_id=944573 (2 Aralık 2010), s.2.
79 Serpil Canbaş ve Serkan Yılmaz Kandır, “Yatırımcı Duyarlılığının İMKB Sektör Getirileri Üzeindeki Etkisi”,
Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt.22, No.2, 2007, s.222.
xxxvii
karşılarına bir takım zorluklar çıktığında hemen güvenli limanlara kaçma eğilimi
gösteren sürüler şeklinde tasvir edilmişlerdir. Bazı gözlemciler, piyasa katılımcılarının
sürü şeklinde hareket etmesinin; dalgalanmaları arttırdığına, piyasaları
dengesizleştirdiğine ve finansal piyasaların kırılganlığını arttırdığına dair endişelerini
sık sık dile getirmektedirler. Bunlar sonucunda akıllara şu sorular gelmektedir: Kar
maksimizasyonu güden ve günden güne birbirine daha çok benzeyen bilgilere sahip
olmaya başlayan yatırımcıların aşağı yukarı eş zamanlarda benzer şekilde
davranmaları neden şaşırtıcıdır? Bu tür bir davranış biçimi şeffaf piyasaların bir
parçası mıdır yoksa başka nedenlere mi bağlıdır?80
3.15.1. Rasyonel Sürü Davranışı
Etkin piyasa hipotezi (EPH) bir bakımdan, sürüler tarafından yürütülen baskın
irrasyonel piyasa kavramının dağıtılmasında oldukça başarılı olmuştur. Etkin
piyasaların önemine dair geliştirilen akademik çalışmalar, tutucu EPH’nin göz ardı
ettiği yatırımcı davranışlarına dair soru işaretli noktalara yeniden değinmektedir.
Birincisi, finansal piyasalar dalgalanma veya kırılganlık göstermektedir. Örneğin,
şirket birleşmeleri ve ilk halka arzlar çoğu kez dalgalar halinde gerçekleşmektedir.
İkincisi, piyasa katılımcıları arasındaki fikir birliği düşüktür. Üçüncüsü, piyasa
katılımcılarının büyük bir çoğunluğu, verdikleri finansal kararların diğer katılımcıların
kararlarından etkilendiğini oldukça sık vurgulamaktadırlar.81 Finansal piyasalarda
rasyonel sürü davranışlarının nedenleri; eksik bilgi, itibar kaygısı ve ücret yapılarıdır.82
3.15.1.1. Bilgiye Dayalı Sürü Davranışı
Yatırımcıların birbirine yakın davranışlarda bulunmalarının en basit ve temel
nedeni, yatırımcıların benzer kararlar vermek durumunda kalmalarıdır. Bu nedenle
bireyler birbirine benzer bilgiye sahip olmakta, benzer seçeneklerle ve sonuçlarla
karşılaşmaktadırlar. Sonuç olarak benzer seçimler yaparlar. Başlangıçtaki bilgi aynı
80 Sushil Bikhchandani ve Sunil Sharma, “Herd Behaviour in Financial Markets”, IMF Staff Papers, Vol.47,
No.3, 2001, ss.279-280.
81 Andrea Devenow ve Ivo Welch, “Rational Herding in Financial Economics”, European Economic Review,
Vol.40, 1996, s.605.
82 Bikhchandani ve Sharma, a.g.e., s.283.
xxxviii
olmasa da aynı sonuçların beklenmesi durumu da sürü davranışının ortaya çıkmasına
neden olabilmektedir. Bu durumda bireyler birbirleriyle iletişim kurarlar veya
birbirlerinin davranışlarını ve davranışlarının sonuçlarını gözlemlerler. Burada asıl
önemli olan nokta, bireylerin hangi alternatifin daha iyi olduğunu nasıl belirlediğidir.
Her yatırımcı, alternatifleri kendisi analiz ederek karar verme imkanına sahiptir fakat
bu insanlar için zaman alıcı ve maliyetli olmaktadır. Bu nedenle burada akla yatan
alternatif, başkalarının bilgisine güvenmektir. Bunun için de yatırımcılar birbirlerinin
davranışlarını gözlemlemeye çalışırlar.83
3.15.1.2. Saygınlığa Dayalı Sürü Davranışı
Portföy yöneticilerinin veya analistlerin itibarlarına veya daha geniş tanımıyla
kariyerlerine dair endişelerinin nedeni, belirli bir yöneticinin yeteneğine veya
becerisine dair belirsizliklerin mevcut olmasıdır. Buradaki temel düşünce, eğer bir
yatırım yöneticisi ve işvereni, bu yöneticinin doğru menkul kıymetleri seçme
konusundaki becerilerine güvenmiyorlarsa, diğer yatırım uzmanlarının davrandığı
şekilde davranmak ortadaki bulanıklığın, bir başka deyişle yöneticinin portföy
yönetme becerisine dair duyulan kuşkunun gizlenmesini sağlayacaktır. Bu durum
yöneticiye yarar sağlayacaktır ve eğer diğer yatırım uzmanları benzer durumla karşı
karşıya kalırlarsa sürü davranışı ortaya çıkacaktır.84
3.15.1.3. Ücrete Dayalı Sürü Davranışı
Kurumsal yatırımcılar, bireysel yatırımcılara göre birbirlerinin alım satım
işlemlerine dair daha fazla bilgiye sahip olduklarından, kurumsal yatırımcıların daha
fazla sürü davranışı göstermesi beklenebilir. Ücrete dayalı sürü davranışına bir örnek
olarak; fon yöneticilerinin mutlak performanslarından ziyade göreli performanslarına
göre değerlendirilmeleri, bu yöneticilerin diğer yöneticilerin davranışlarına benzer
şekilde hareket etmelerini teşvik etmektedir.85
83 Sushil Bikhchandani, David Hirshleifer ve Ivo Welch, “Learning from the Behaviour of Others: Conformity,
Fads and Informational Cascades”, The Journal of Economic Perspectives, Vol.12, No.3, Summer 1997, ss.152-153.
84 Bikhchandani ve Sharma, a.g.e., ss.290-291.
xxxix
3.15.2. İrrasyonel Sürü Davranışı
Finansal piyasalarda gözlemlenen sürü davranışı, alınan bilgilere, saygınlığı
koruma kaygısına ve ücret yapısına bağlı olarak rasyonel bir olgu olarak açıklanmıştır.
Ancak sürü davranışının rasyonel olmayan, diğer bir ifadeyle ekonomik nedenler
yerine sadece psikolojik nedenlerden kaynaklanabileceği de ileri sürülmüştür. Bağlı
olunan bir grubun aldığı kararlardan çok farklı kararlar almak yatırımcılar için çok
cazip olmayabilmektedir. Bireyler, gruptan farklı kararlar alarak başarılı sonuçlar elde
etmektense, grupla aynı yönde davranarak başarısız olmayı kabullenebilmektedir.
Bireylerin grup kararlarına uyma eğilimi göstermesinin nedeni, kendi bilgileri
grubun bilgisi ile çeliştiği zaman kaygı duymaları, ancak dışlanma ve diğer grup
üyelerinin onların yetersiz olduklarına inanması endişesiyle grup kararına uymalarıdır.
Farklı biçimde ifade edilirse, birey üzerinde sosyal bir baskı oluşmakta ve bu baskı
onun kararlarını etkilemektedir. Sosyal baskı, bireyin yatırım kararlarını, dolayısıyla
yatırım davranışlarını da etkilemektedir.
Yatırımcılar, hisse senetlerine ilişkin diğer yatırımcıların fikirlerini öğrendikçe
o yönde hareket etme eğilimi ortaya çıkmakta, böylece sürü davranışı gelişmektedir.
Sürü davranışı, yatırımcıların kararlarını sistematik analizler yerine psikolojik
önyargılara dayalı olarak vermesine neden olmaktadır. Duygulara dayalı olarak verilen
yatırım kararları ise düşük getiri ile sonuçlanabilmektedir.86
3.16. Zihinsel Muhasebe (Mental Accounting)
Zihinsel muhasebe, bireylerin ve hane halkının finansal aktivitelerini organize
ederken, değerlendirirken ve takip ederken kullandıkları bilişsel bir kısa yoldur. İnsanlar
da aynı işletmeler gibi aldıkları yatırım kararlar için zihinlerinde ayrı ayrı hesaplar
açarlar ve bunları birbirlerinden bağımsız olarak değerlendirirler. Her hesap, alınan
kararın faydasını ve maliyetini içerir.
85 Eduardo Borensztein, ve R. Gaston Gelos, “A Panic-Prone Pack? The Behavior of Emerging Market Mutual
Funds”, IMF Working Paper, No.00/198, (September 2001), s.5.
86 Bülbül, a.g.e., ss.74-75.
xl
Zihinsel muhasebe kavramı ilk olarak Richard Thaler tarafından ortaya
çıkarılmıştır ve Kahneman ve Tversky tarafından yapılan deneylerle geliştirilmiştir.
Bireylerin davranışlarına ilişkin gözlemler sonucunda akli muhasebeleştirmenin üç
temel bileşeni ortaya konmuştur.
Birincisi, kararların nasıl alındığını ve akabinde nasıl
değerlendirildiklerini, alınan sonuçların nasıl algılandığını ve tecrübe
edildiğini kapsamaktadır.
Zihinsel muhasebenin ikinci bileşeni olayların spesifik hesaplara tahsis
edilmesini içerir. Gerçek muhasebe sistemlerinde olduğu gibi fon
kaynakları ve fonların kullanım yerleri zihinsel muhasebe sistemlerinde
de kullanılmaktadır. Giderler ve gelirler ayrı ayrı kategorilere
ayrılmakta ve kodlanmaktadırlar.
Zihinsel muhasebenin üçüncü bileşeni ise hesapların değerlendirilme
sıklığıyla ilgilidir. 87
Thaler tarafından ortaya koyulan zihinsel muhasebe Kahneman ve Tversly
tarafından gerçekleştirilen bir çalışma ile şu şekilde örneklendirilmiştir:
Bir tiyatro oyunu izlemeye karar verdiğinizi ve bunun için 10 TL’lik bir bilet
aldığınızı düşünün. Tiyatroya gittiğinizde ise biletinizi kaybettiğinizi fark ediyorsunuz.
Başka bir bilet almak için 10 TL daha verir misiniz sorusuna insanların %46’sı
yeniden bilet alacaklarını, %54’ü ise yeni bir bilet almayacaklarını söylüyorlar.
Diğer bir durumda ise yine bir tiyatro oyunu izlemeye karar verdiğinizi ve 10
TL’lik bileti tiyatroya gittiğinizde gişeden alacağınızı düşünün. Fakat tiyatroya
gittiğinizde 10 TL’yi kaybettiğinizi fark ediyorsunuz. Bilet almak için bir 10 TL daha
harcar mıydınız sorusuna ise katılımcıların %88’i evet cevabı verirken, %12’si ise
hayır cevabı vermektedir. 88 İster bilet ister 10 TL kaybedilmiş olsun, iki durumda da
kayıp aynı olacaktır fakat kişilerin aynı sonuçlanacak olayların nasıl geliştiğine bağlı
87 Richard H. Thaler, “Mental Accounting Matters”, Journal of Behavioral Decision Making, Vol.12, No.3,
1999, ss.183–184.
88 Daniel Kahneman ve Amos Tversky, “Choices, Values, and Frames”, American Psychologist, Vol.39, No.4,
April 1984, s.347.
xli
olarak verdikleri tepkilerde farklılaşmaktadır. Bu durum kaybedilen zihinsel olarak
muhasebeleştirilmiş olduğunu, öte yandan kaybedilen 10 TL’nin herhangi bir zihinsel
muhasebe işlemine tabii tutulmamış olduğunu göstermektedir.
Yatırımcılar, menkul kıymetlerin nasıl gruplanacağı, portföyün ne sıklıkta
gözden geçirileceği gibi finansal kararlarını zihinsel muhasebe sistemini göz önüne
alarak vermektedirler. Örneğin yatırımcılar, kazanan ve kaybeden hisse senetlerini ayrı
zihinsel hesaplara kaydetmektedir. Böylece kaybeden hisse senetlerini satması halinde
ortaya çıkacak pişmanlıktan kaçındığı için kaybeden hisse senetlerini uzun süre elinde
tutmaktadır. Diğer yandan kazanma keyfini yasamak için kazanan hisse senetlerini çok
çabuk elden çıkarmaktadır. Menkul kıymetlerin farklı zihinsel hesaplara kaydedilmesi,
söz konusu zihinsel hesaplar arasındaki ve buna bağlı olarak menkul kıymetler
arasındaki etkileşimin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir. Böylece menkul
kıymetler arasındaki korelasyon ve portföyün riski göz ardı edilmekte, yatırımcı
menkul kıymetlerin her birinin riski üzerinde yoğunlaşmaktadır. Sonuç olarak
yatırımcılar çeşitlendirmeye fazla önem vermediklerinden yüksek risk ve düşük
getiriye maruz kalmaktadır.89
Markowitz’in portföy kuramı, portföy riskinin nasıl düşürülebileceği ve etkin
bir çeşitlendirmenin nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Portföyü oluşturmada ve
riski azaltmada en önemli araç olan yatırımcılar arasındaki korelasyondan
yatırımcıların faydalanması zihinsel muhasebe nedeniyle güçleşmektedir. Riski
düşürecek portföy oluşturma farklı yatırımlar arsındaki etkileşime yani korelasyona
bakmayı gerektirmektedir. Buna karşıt olarak yatırımcılar ise, her bir yatırımı ayrı ayrı
ele alma ve ayrı bir zihinsel hesap açma ve zihinsel hesaplar arasındaki etkileşimi
ihmal etme eğiliminde olmaktadır. Her yeni menkul kıymet satın alma kararında yeni
bir zihinsel hesap açılmakta ve zihinsel hesaplar arasında etkileşimin olmaması da
riskin yanlış kavranmasına yol açarak çok fazla risk alınmasına sebep olmaktadır.
Önemli olan yatırımcıların elindeki menkul kıymetlerin her birinin beklenen getiri ve
riski değil, portföyünün beklenen getiri ve riski olmaktadır. Yani, yatırımcıların
elindeki menkul kıymetlerin korelasyonu önem taşımaktadır. Bu anlamda da güvenliği
89 Serkan Yılmaz Kandır, “Türkiye’de Yatırımcı Duyarlılığının Hisse Senedi Getirileri Üzerindeki Etkisi”,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi SBE, 2006), s.19.
xlii
ön planda tutan, düşük riski tercih eden bir yatırımcının düşük riskli tahvil portföyüne
daha riskli hisse senetleri eklenerek toplam risk azaltılabilmektedir. Zihinsel muhasebe
ile diğer psikolojik önyargıların birleşimi, riskin yanlış kavranmasına ve sonucun da
portföy yatırımlarının en önemli ilkesinin yerine getirilemeyerek, düşük çeşitlenmeye
yol açmaktadır. Sonuçta özellikle bireysel yatırımcılar yüksek risklere, düşük getirilere
ve hatta kayıplara maruz kalmaktadır.90
90 Müjdat Ede, “Davranışsal Finans ve Bireysel Yatırımcı Davranışları Üzerine Ampirik Bir Uygulama”,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, 2007), ss.51-52.
xliii
4. DAVRANIŞSAL FİNANS TEORİLERİ
4.1. Beklenti Teorisi (Prospect Theory)
Psikolojide karar almanın bir araştırma konusu olarak ortaya çıkışı 1950’li
yıllara rastlar. Fakat bu konuya dair yapılan çalışmaların iktisat veya finans alanlarında
uygulanabilirliğinin anlaşılması Kahneman ve Tversky’nin (1979) Econometrica’da
“Beklenti Teorisi” (Prospect Theory) adındaki makalelerinin yayınlanması ile olmuştur.
Geleneksel finansın altyapısını oluşturan beklenen fayda teorisinin yerini
davranışçı finansta beklenti teorisi almıştır. Beklenti teorisi davranışçı finans
araştırmaları üzerinde muhtemelen en etkili teoridir. Beklenen fayda teorisi belirsizlik
durumunda sınırsız bir rasyonel davranışı öngörür. İktisadi modeller oluşturulurken bu
şekilde basitleştirici ekstrem varsayımlar yapmanın pratik faydaları kabul edilmekle
birlikte, teorinin üzerinde durduğu sınırsız rasyonellik varsayımının gerçek dünyadaki
insan davranışını anlatmaktan uzak olduğu bilinmektedir.
Allais insanların bazı şans oyunlarını oynarken sistematik bir şekilde beklenen
fayda teorisinin aksiyomlarını ihlal ettiklerini ortaya koymuştur. 91 Allais tarafından
yapılan deneyde deneklere A durumunu mu yoksa B durumunu mu tercih edecekleri
sorulmuştur.
A durumu: %33 olasılıkla 2,500 TL, %66 olasılıkla 2,400 TL veya %1
olasılıkla hiçbir şey kazanamayacaksınız.
B durumu: Kesinlikle 2,400 TL kazanacaksınız.
Katılımcıların %82’si B seçeneğini tercih ettikleri saptanmıştır.
Aynı kişilerden bu defa, C durumunu mu yoksa D durumunu mu tercih
edecekleri sorulmuştur
C durumu: %33 olasılıkla 2,500 TL kazanacaksınız veya %67 olasılıkla hiçbir
şey kazanamayacaksınız.
91 Bostancı, a.g.e., s.27.
xliv
D durumu: %34 olasılıkla 2,400 TL kazanacaksınız veya %66 olasılıkla hiçbir
şey kazanamayacaksınız.
Katılımcıların %83’ü C seçeneğini tercih etmişlerdir.
Bireysel davranış kalıplarının ve seçimlerin analizi sonucu, katılımcıların
büyük bir çoğunluğu (%61), iki problemde de tipik ve beklenen bir seçim yapmışlardır.
Tercihlerin bu tip bir modeli beklenen fayda teorisini ihlal etmektedir. Bu teoriye göre;
u(0) = 0 olduğunu kabul edersek,
u(2,400) > .33u(2,500) + .66u(2,400) veya .33u(2,500) > . 34u(2,400)
Görüldüğe üzere ikinci tercih, birinci tercihin tam tersi bir eşitsizlik haline
gelmiştir. İkinci problemin birinci problemden %66 olasılıkla 2,400 TL kazanma
şansının çıkarılmasıyla elde edildiği görülmektedir. Açıkça görülmektedir ki, bu
değişim, ihtimalin yapısını kesin bir kazançtan olası bir kazanca dönüştürdüğünde, ilk
durumdaki ve indirgenmiş durumdaki ihtimallerin belirsiz olduğu bir durumuna göre,
bu ihtimalin istenme ve tercih edilme oranını daha fazla düşürmektedir.92
Kahneman ve Tversky insanların kaybetmekten duydukları acının aynı
miktardaki bir kazançtan duyacakları hazzın neredeyse iki katı olduğunu öne
sürmüşlerdir. Bu nedenle insanların tercihlerini “kaybetmekten kaçınma” (loss aversion)
belirlemektedir.
Beklenen fayda teorisi bazı aksiyomlara dayanırken beklenti teorisi tasviri bir
modeldir. Beklenti teorisi ampirik gözlemlerden yola çıkarak geliştirilmiş bir model
iken, beklenen fayda teorisi mantık kurallarına dayanılarak çıkarılan aksiyomlar seti
üzerinde durur. Beklenen fayda teorisi bir anlamda rasyonel davranış biçimini ortaya
koymaya çalışırken, beklenti teorisi fiili davranışın ne olduğunu tanımlamaya çalışır.
Beklenen fayda teorisine dayanarak oluşturulan modellerdeki problemler basit ve
anlaşılır problemlerdir. Ancak gerçek yaşamda insanların karşılaştıkları problemler bu
modeldekilerden çok daha karmaşıktır. Beklenti teorisi bu açığı kapamaya çalışır.93
92 Kahneman ve Tversky, 1979, ss.265-266.
93 Bostancı, a.g.e., s.28.
xlv
Belirsizlik durumunda beklenen fayda teorisine göre, faydayı maksimize etmek
isteyen her karar verici için x1, x2,..., xi sonuçlarının ilgili x dizisi üzerinde tanımlı bir μ
gerçek değerli fonksiyonu bulunmaktadır. Eğer mevcut bir a faaliyeti, xi (i =1,...,I için)
sonuçları üzerinde pi olasılıkları ile sonuçlanıyorsa ve diğer mevcut bir faaliyet olan b
benzer sonuçlar üzerinde qi olasılıkları ile sonuçlanıyorsa, karar verici, μ “fayda
fonksiyonunun” istatistiksel beklenen değeri yüksek olan faaliyeti seçecektir. Beklenen
değer olarak a faaliyeti b faaliyetinden yüksek ise karar verici a faaliyetini b faaliyetine
tercih edecektir.
∑ipiu(xi) > ∑ iqiu(xi)
Beklenti Teorisi’nde ise beklenen fayda teorisinin aksine, vve p şeklinde iki
fonksiyonun varlığı kabul edilmekte olup aşağıdaki denklemde karar verici a ’yı b ’ye
tercih etmektedir.
∑ iπ(pi)v(∆wi) > ∑ iπ(qi)v(∆wi)
Burada; ∆w= w1-w0: servetteki değişimi
π: karar olasılık fonksiyonunu
v: değer fonksiyonunu ifade etmektedir.94
Beklenti teorisinde insanlar servetindeki nihai değişimden çok servetin
referans noktasına göre yaptığı değişimle (∆w) ilgilenirler. Bu referans noktası
genellikle karar vericinin başlangıç servetidir, kazançlar ve kayıplar bu referans
noktasına göre değerlendirilir. Referans noktası kişinin elde etmek istediği nokta
olarak da değerlendirilebilir. Bu durumda verilen kararın sonucu bu noktayı geçerse
kazanç olarak görülürken, noktanın altında kalması durumunda kayıp olarak
görülecektir.
94 Turan, a.g.e., ss.33-34.
xlvi
4.1.1. Değer Fonksiyonu
Beklenen fayda teorisindeki fayda fonksiyonu (u) yerine, beklenti teorisinde
değer fonksiyonu (v) geçmiştir. Değer fonksiyonu referans noktasının üzerinde kalan
kazançlar için konkav (içbükey), referans noktasının altında kalan kayıplar için
konveks (dışbükey) şekil alır. “S” şeklindeki değer fonksiyonu insanların kayıp ve
kazançları farklı değerlendirdiklerini ima eder.95
Şekil 4 - Değer Fonksiyonu (Kaynak: Kahneman ve Tversky s.279)
4.1.2. Ağırlıklı Olasılık Fonksiyonu
Beklenti teorisinde, beklenen fayda teorisinde olduğu gibi, bireylerin
tercihleri faydalarının belirli bir ağırlık katsayısı ile çarpılarak bulunur. Ancak
beklenen fayda teorisinden farklı olarak beklenti teorisinde bu ağırlık katsayısı yansız
objektif olasılıklardan oluşmaz, yerine bireylerin yanlı değerlendirmelerinden
95 Bostancı, a.g.e., ss.28-29.
xlvii
etkilenen olasılık katsayıları kullanılır. Beklenti teorisindeki kararlık ağırlık
fonksiyonu (π), p ve q gibi objektif olasılıkları kişilerin algılamalarına göre transforme
eden bir fonksiyondur. 96
Şekil 5 - Ağırlıklı Olasılık Fonksiyonu (Kaynak: Kahneman ve Tversky, s.283)
Grafikteki düz çizgi beklenen fayda teorisindeki objektif olasılıkları
gösterirken, içbükey çizgi, beklenti teorisine göre, insanların objektif olasılıkları karar
verirken nasıl transform ettiklerini göstermektedir.97
4.2. Temsili Yatırımcı (Representative Agent Modeli)
Bu modelde temsilci yatırımcı, muhafazakârlık (conservatism) ve temsil
edilebilirlik yanlılığı (representativeness) olmak üzere iki tip yargı hatasına
düşmektedir:98
Muhafazakârlık; yatırımcıların yeni bulgu ve bilgilerle karşılaştığında
önceki inanç ve tutumlarını kolay kolay değiştiremeyip eksik reaksiyon
96 Bostancı, a.g.e., s.30.
97 Bostancı, a.g.e., s.30.
98 Barberis, Shleifer ve Vishny, a.g.e., s.315.
xlviii
göstermesi eğilimi,
Temsil edilebilirlik yanlılığı, yargıya varılırken spesifik bir bölüme
odaklanılıp, olasılık kanununu ve dağılım popülasyonunun istatistiki
özelliklerini göz ardı ederek aşırı reaksiyon göstermesi eğilimidir.
Barberis, Shleifer ve Vishny’nin modelinde aynı yönde art arda sürpriz şirket
karları aslında rassal yürüyüş hipotezine uygun bir zaman serisi karakteri taşımasına
rağmen; yatırımcıların, ilk başlarda muhafazakârlık eğilimi göstererek fiyatların
normale döneceğini, ilerleyen dönemlerde ise temsil edilebilirlik yanlılığı eğilimi
göstererek yeni bir trendin başladığına inanmaları ortaya konmuştur.
4.3. Daniel, Hirshleifer ve Subrahmanyam Modeli
Bu model, yatırımcının sahip olduğu özel bilgiye sahip olması gerekenden daha
fazla güven duymasını bağlı olan aşırı güven (overconfidence) ve yatırımcının kendi
bilgisine olan güveni ile yatırım performansı arasında ilişki kurması ve bu güveni
yatırım performansı ile ilişkilendirilmesi haline olan yanlış kendini atfetme (biased self-
attribution) üzerine kuruludur.99
Modelde özel bilgi sahibi aşırı güvenli yatırımcılar, rasyonel fakat özel bilgiye
sahip olmayanlar karşı alım-satım yaparken, kendi özel enformasyon sinyallerine,
piyasanın açıklanmış bilgi setine dayanarak oluşturduğu fiyata göre gereğinden fazla
ağırlık vermekte, böylece fiyatların kendi özel bilgilerine göre aşırı reaksiyon
göstermesine sebep olmaktadır.
4.4. Heterojen Yatırımcılar Arasındaki İnteraktif İlişki Üzerine Kurulu
Hong ve Stein Modeli
Bu model diğer iki modeldeki temsili yatırımcı davranışlarını açıklama yerine
heterojen yatırımcılar arasındaki ilişkiye vurgu yapmaktadır.
Model, haber avcıları (newswatchers) ve momentum yatırımcıları (momentum
traders) olmak üzere iki sınırlı derece rasyonel yatırımcı tipi içermektedir. Haber
avcıları geçmiş fiyat bilgileri görmezden gelip sadece edindikleri özel bilgilere göre
99 Daniel, Hirshleifer ve Subrahmanyam, a.g.e., s.1841.
xlix
yatırımlarını yönlendirirken; momentum yatırımcıları bunun tam tersini yaparak
yatırımlarında geçmiş fiyat bilgilerini kullanıp yeni gelen haberlerle ilgilenmezler.100
100 Harrison Hong, Jeremy C. Stein, “A Unified Theory of Underreaction, Momentum Trading and Overreaction
In Asset Markets”, NBER Working Papers, Working Paper 6324, 1997, http://www.nber.org /papers/w6324 (1 Aralık
2010), s.3.
l
SONUÇ
Küresel mali yapının yeni şekillendiği içerisinde bulunduğumuz şu dönemde,
piyasalardaki hareketleri sezebilmek ve tam anlamıyla yorumlayabilmek müthiş bir önem
kazanmıştır. Yaşadığımız sancılı kriz süreci de göstermektedir ki bugüne kadar var olan risk
ve beklenti anlayışlarının çok fazla eksik yönü vardır ve süregelen piyasa analiz ritüellerinin
değişmesi gerekmektedir.
Davranışsal finansın ortaya çıkışına kadar piyasaları anlamaya yönelik getirilmiş
teoriler, o piyasalarda ortaya koydukları arz ve taleple bütün değişkenlerin alacağı değeri
belirleyen bireyin, yatırım yaparken ki zihinsel işleyişini göz ardı etmiştir. Günümüzün
parlayan akımı individüalizm, yani bireycilik pek tabii ki de finansal piyasalara da hâkimdir
ve hâkim olmaya devam edecektir. İlerleyen zamanda ise geleneksel teorilerin açıklanmasının
mümkün olmadığı anomaliler oluşmaya devam edecektir.
Elbette ki piyasalarda işlem yapabilecek eğitim seviyesine ulaşmış bireyler rasyonel
hareketlerde bulunacaklardır ancak insan zihninin karmaşık sistematiği her bireyin risk ve
beklenti kavrayışında farklılıklar yaratmakta ve bu farklılıklar rasyonelliğe aykırı değişimlerin
yaşanmasına sebep olmaktadır.
Son zamanlarda finansal piyasalar üzerine araştırma yapan bilim adamları arasında
en popüler alanlardan biri olan davranışsal finans, yepyeni deneysel bulgular ve teorilerle
açıklanamayan pek çok anomaliye tutarlı bilgiler üretmeye devam edecektir.
li
KAYNAKÇA
Kitaplar
Baily, Roy E. The Economics of Financial Markets. Cambridge University Press, 2005.
Bostancı, Faruk. Davranışçı Finans. Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, Yayın No. 157, 2003.
Berk, Niyazi. Finansal Yönetim. 9. Baskı, İstanbul: Türkmen Kitabevi, 2009.
Fabozzi, Frank J. Pamela P. Peterson. Financial Management & Analysis. Second Edition, New Jersey: Wiley & Sons, Inc., 2003.
Karan, Mehmet Baha. Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi. Ankara: Gazi Kitabevi, 2001.
Nofsinger, John R. The Psychology of Investing. Third Edition, New Jersey: Pearson Prentice Hall, 2005.
Özel, Saruhan. Global Dengesizliklerin Dengesi. 2. Baskı, İstanbul: Alfa Basım, 2008.
Tunca, Zafer. Makro İktisat. 4. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 2005.
Shefrin, Hersch. Behavioral Corporate Finance. New York: McGraw-Hill & Irwin, 2007.
Süreli Yayınlar
Barber, Brad M. ve Terrance Odean. “Boys Will Be Boys: Gender, Overconfidence, And Common Stock Investment”, Quarterly Journal of Economics. Vol.116, No.1, 2001, ss.261-292.
Barberis, Nicholas, Andrei Shleifer ve Robert W. Vishny. “A Model of Investor Sentiment”, Journal of Financial Economics. Vol:49, 1998, ss.307–343.
Bikhchandani, Sushil, David Hirshleifer ve Ivo Welch. “Learning from the Behaviour of Others: Conformity, Fads and Informational Cascades”, The Journal of Economic Perspectives. Vol.12, No.3, Summer 1997, ss.151-170.
Bikhchandani, Sushil ve Sunil Sharma. “Herd Behaviour in Financial Markets”, IMF Staff Papers. Vol.47, No.3, 2001, ss.279-310.
Borensztein, Eduardo, ve R. Gaston Gelos. “A Panic-Prone Pack? The Behavior of Emerging Market Mutual Funds”, IMF Working Paper. No.00/198, September 2001, ss.1-35.
lii
Canbaş, Serpil ve Serkan Yılmaz Kandır. “Yatırımcı Duyarlılığının İMKB Sektör Getirileri Üzerindeki Etkisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Dergisi. Cilt.22, No.2, 2007, ss.219-248.
Daniel, Kent, David Hirshleifer ve Avanidhar Subrahmanyam. “Investor Psychology and Security Market under- and Overreactions”, Journal of Finance. Vol.53, No.6, 1998, ss.1839–1885.
Devenow, Andrea ve Ivo Welch. “Rational Herding in Financial Economics”, European Economic Review. Vol.40, 1996, ss.603-615.
Fama, Eugene F. “The Behavior of Stock-Market Prices”, Journal of Business. Vol.38, No.1, 1965, ss.34–105.
Frankfurter, George M. ve Elton G. Mcgoun. “Market Efficiency or Behavioural Finance: The Nature of Debate”. Journal of Psychology & Financial Markets. Vol.1, No. 3&4, 2000, ss.200–211.
Gümüşoğlu, Şevkinaz ve Aslı Özdemir. “Rekabet Ortamında Karar Verme Süreçlerinde Oyun ve Fayda Kuramı İlişkileri ve Etkileşimi”, Review of Social Economic & Business Studies. Vol.9–10, ss.287–308.
Goodwin, Paul. “Why Hindsight Can Damage Foresight?”, Foresight: The International Journal of Applied Forecasting. Spring 2010, ss.5-7.
Kahneman, Daniel ve Amos Tversky. “Prospect Theory: An Analysis of Decision under Risk”, Econometrica. Vol.47, No.2, 1979, ss.263–292.
Kahneman, Daniel ve Amos Tversky. “Judgement Under Uncertainty: Heuristics and Biases”, Science. Vol.185, No.4157, September 1974, ss.1124-1131.
Kahneman, Daniel ve Amos Tversky. “Choices, Values, and Frames”, American Psychologist. Vol.39, No.4, April 1984, ss.341-350.
Kahneman, Daniel, Jack L. Knestsch ve Richard H. Thaler. “Anomalies: The Endowment Effect, Loss Aversion, and Status Qou Bias”, Journal of Economic Perspectives. Vol.5, No.1, Winter 1991, ss.193-206.
Lakonishok, Josef, Andrei Schleifer ve Robert W. Vishny. “Contrarian Investment, Extrapolation and Risk”, NBER Working Papers. Working Paper No. 4360, 1993.
Langevoort, Donald C. “Taming the Animal Spirits of the Stock Markets: A Behavioral Approach to Securities Regulation”, Georgetown University Law Center 2002 Working Paper Series. Working Paper No.305241.
Pohl, Riidiger F., Micheal Bender ve Gregor Lachmann. “Hindsight Bias Around the World”, Experimental Psychology. Vol.49, No.4, 2002, ss.270–282.
liii
Ricciardi, Victor ve Helen K. Simon, “What Is Behavioral Finance?”, Business, Education & Technology Journal. Vol.2, No.2, ss.1–9.
Seyhun, H. Nejat. “Insiders’ Profits, Costs of Trading, And Market Efficiency”, Journal of Financial Economics. Vol.16, 1986, ss.189–212.
Thaler, Richard H. “Anomalies: The January Effect”, The Journal of Economic Perspectives. Vol.1, No.1, 1987, ss.197-201.
Thaler, Richard H. “Mental Accounting Matters”, Journal of Behavioral Decision Making. Vol.12, No.3, 1999, ss.183-206.
Turanlı, Münevver, Halit Ünal Özden ve Dicle Demirhan. “Seçim Tartışmalarının Hisse Senedi Piyasasına Etkisi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Dergisi. 2002, ss.1-14.
Odean, Terrence. “Volume, Volatility, Price, and Profit When All Traders Are Above Average”, The Journal of Finance. Vol.53, No.6, 1998, ss.1887-1934.
Ülkü, Numan. “Finansta Davranış Teorileri ve İMKB’nin Dezenflasyon Programının Başlangıcında Fiyat Davranışı”, İMKB Dergisi. Cilt.5, Sayı.17, Ocak/Şubat/Mart 2001, ss.101-133.
Yalçınkaya, Timuçin. “Risk ve Belirsizlik Algılamasının İktisadi Davranışlara Yansımaları”, Muğla Üniversitesi İİBF Tartışma Tebliğleri. No:2004/05, 2004.
İnternet Kaynakları
Barak, Osman ve Erhan Demirelli. “İMKB’de Gözlemlenen Fiyat Anomalilerinin Davranışsal Finans Modelleri Kapsamında Değerlendirilmesi”. 2002. http://dergi.iibf.gazi.edu.tr/ dergi_v1/10/1/11.pdf (5 Kasım 2010).
Barberis, Nicholas ve Richard Thaler. “A Survey of Behavioral Finance”, NBER Working Paper Series. 2002, No:9222, ss.1-77. http://www.nber.org/papers/w9222 (1 Kasım 2010).
Çalık, Ümit ve Gökhan Düzü. “İktisat ve Psikoloji”, Akademik Bakış. 2009, Sayı:18, Makale No:7, http://www.akademikbakis.org/18/7iktisat.htm (10 Kasım 2010).
Estrada, Javier. “Law and Behavioral Economics”, Latin American Law and Economics Association Toplantıları. 25–26 Ekim 2001, Santiago, Şili, ss.1-17. http://web.iese.edu/jestrada/PDF/Research/Others/L&BE.pdf (2 Aralık 2010).
liv
Hong, Harrison ve Jeremy C. Stein. “A Unified Theory of Underreaction, Momentum Trading and Overreaction In Asset Markets”. NBER Working Papers. 1997, Working Paper 6324, ss.1-59. http://www.nber.org/papers/w6324 (1 Aralık 2010).
Jacobsen, Ben ve Cherry Y. Zhang. “Are Monthly Anomalies Real? A Three Century Perspective”. Ekim 2010, ss.1-38. http://papers.ssrn.com/sol3/ papers.cfm?abstract_id=1697861 (1 Aralık 2010).
Lewellen, Jonathan ve Stefan Nagel. “The Conditional CAPM Does Not Explain Asset-Pricing Anomalies”, NBER Working Papers. September 2003, Working Paper No.9974, ss.1-39. http://www.nber.org/papers/w9974.pdf (30 Kasım 2010).
Manglik, Gauri. “Countering Over-Confidence and Over-Optimisim by Creating Awareness and Experiental Learning Amongst Stock Market Players”. 2006, ss.1-31. http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=954861 (30 Kasım 2010).
Mehra, Rajnish ve Edward C. Prescott. “The Equity Premium In Prospect”, NBER Working Papers. February 2003, Working Paper 9525, ss.1–77. http://www.nber.org/papers/w9525 (1 Aralık 2010).
Mongin, Phillipe. “Expected Utility Theory”, Handbook of Economic Methodology. 1997, ss.342–350. https://studies2.hec.fr/jahia/webdav/site/hec/shared/ sites/mongin/acces_anonyme/page%20internet/O12.MonginExpectedHbk97.pdf (1 Aralık 2010).
Nyman, John. A. “Is the Gambler’s Fallacy Really a Fallacy?”. 2006, ss.1-9. http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=944573 (2 Aralık 2010).
Özel, Saruhan. “Bu Sefer ki Bubble Uzun Sürecek”, Denizbank Ekonomi Bülteni Makro Ekonomi ve Strateji. Kasım 2010, Yıl:14, Sayı:29. http://www.belediyedeniz.com/_files/makale/file/8f72aded0aea41819548787008e4044f.pdf (5 Aralık 2010).
Özen, Aysun. “Yürekten Bağlılık Nereye Kadar?”, PİVOLKA. 2004, 3(14), ss.15-17. http://www.elyadal.org/pivolka/14/baglilik.htm (1 Aralık 2010).
Sewell, Martin. Behavioural Finance. 2010. http://www.behaviouralfinance.net/behavioural-finance.pdf (29 Kasım 2010).
The Royal Swedish Academy of Sciences. Advanced Information on the Prize in Economic Sciences. Aralık 2002. http://nobelprize.org/nobel_prizes/ economics/laureates/2002/ecoadv02.pdf (1 Aralık 2010).
Yazıcı, Bilgehan. Behavioral Finance. http://www.bilgehanyazici.com/bhvfinance/index.htm (1 Aralık 2010).
lv
Tezler
Bülbül, Berna. “Risk ve Getiri Kavramlarına Farklı Bir Yaklaşım: Davranışsal Finans ve İMKB Üzerine Bir Uygulama”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi SBE, 2008.
Ede, Müjdat. “Davranışsal Finans ve Bireysel Yatırımcı Davranışları Üzerine Ampirik Bir Uygulama”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi SBE, 2007.
Ertan, Yasemin. “Davranışsal Finans ve Pişmanlık Teorisi’nin Döviz Kuru Riskinden Korunma Kararına Etkisi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Uludağ Üniversitesi SBE, 2007.
Kandır, Serkan Yılmaz. “Türkiye’de Yatırımcı Duyarlılığının Hisse Senedi Getirileri Üzerindeki Etkisi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Çukurova Üniversitesi SBE, 2006.
Turan, Şakir. “Davranışsal Finans Perspektifinden Döviz Piyasasında Etkin Piyasalar Hipotezinin Test Edilmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi SBE, 2010.
Kongrede Sunulan Yayın
Toshino, Masashi ve Meguni Suto. “Cognitive Biases of Japanese Institutional Investors: Consistency with Behavioral Finance”, 12th Conference on the Theories and Practices of Securities and Financial Markets. Tokio: Waseda University Institute of Finance. 17-18 December 2004, ss.1-16.
lvi